Back on Stage - No:16

Page 1

MART 2020 NO:16

#herseyealternatif

k i z ü M k ı l ı c ı t Yara i j o l o Tekn

CAN GOX-KUDSİ ERGUNER-MAX COOPER-MELİKE ŞAHİN-NİSAN AK


İÇİNDEKİLER

20

BoS'tan iç dökme seansları Üşüdün mü canım okur? Havalar bir sıcak bir soğuk, montu elde taşıma mevsimine üç kaldı. O dönemlerde en fenası da açıkhava etkinliklerde elde montla gezmek. Neyse hiç olmadı vestiyere ya da tuşlu kutulara 5 lira vereceğiz...

İSTANBUL MÜZİK FESTİVALİ DİREKTÖRÜNDEN BEETHOVEN

6 34 22 38 11

***** Konu dağıldı, dergiye dönelim. Bu ay Back on Stage ekibi için çok hızlı geçti. Açıklanan ve açıklanmak üzere olan müzik festivallerinin tam ortasındaydık. Örneğin bu ay gerçekleşecek bir elektronik müzik festivalinin kurulum detaylarını yakından izledik. (İpucu: kapak!) Habercilik ve yaratıcılık heyecanımızı müzik alanında farklı yöntemlerle kullanmanın mutluluğunu yaşadık. Ancak bildiğin gibi, her şey bu kadar keyifli gitmedi. Anadolu'da düşen çığ haberleri, şehit haberleri ve daha birçok iç çektiren olay yaşandı. Öte yandan bu üzücü olaylar, müzik ve kültür sanat etkinliklerini de etkiledi. Kimi konser mekanı gelirlerini ilgili vakıflara bağışlarken kimi müzisyen ve mekanlar iptal etmeyi tercih etti. Oysa yaslar da müzikle tutulur, anmalar da müzikle yapılır. Bir olmak, yan yana durmak için güç verir. İptaller uzun vadede sektörü etkiliyor, maddi anlamda yıpratıyor. Neden sadece kültür sanat etkinliklerinin iptal olduğuna dair tatmin edici bir cevap bulmak da pek mümkün değil. Biz hep söylediğimizi tekrarlayalım; dünyayı müzik kurtaracak!

MELİKE ŞAHİN

MAX COOPER HILDUR GUDNADÓTTIR

***** Dergi bu ay yine dopdolu. Daha fazla tutmayalım seni, keşfedecek çok şey var!

KUDSİ ERGUNER

Tanışmadıysak

PATRICK WATSON

15 10 36 42

UNUTULAN TÜRLER EMOJİLERLE METALLICA PLAK SEKTÖRÜ 'YANDI' MI?

KAPAK KONUSU 3 GÜN 47 KONSER

Bu dergiyi poster biriktiren, konserleri en önden izlemek için çırpınan, vaktini müzikle geçiren genç bir ekip hazırlıyor. Konularımızı seçerken yıldız isimler kadar önemli olan sahne arkası isimlere yer vermeye çalışıyoruz. Araştırmalarımızda uzmanlara danışıyoruz. Dergide ve yellowbos.com'da bolca sarı rengi göreceksiniz. Yıllarca ana akım medyada çalıştık ama her gazetecinin elinde olması gereken sarı basın kartının ucunu bile göremedik. Medyada sarı basın kartı kimileri için önemsiz bir detay, kimileri içinse bir statü göstergesi oldu. Gazetecilikte ‘sarı huydur’, biz de o alışkanlığımızı Back on Stage’e taşıdık.

T

TAKİP E

24

@yellow.bos yellowbos

(

TELİF DAVALARI NEREYE VARACAK?

Genç yaşlarda, çalıştığımız yayınlar kapanmaya başlayınca sevdiğimiz işi yapmaya devam etmek için Kasım 2018’de karşınıza Back on Stage ile çıktık. Dijital mecra olmanın sınırsızlığından faydalanırken, araştırmacı yanımızı eğlenmeyi unutmadan yansıtmaya çalışıyoruz.

yellow_bos yellowbos

www.yellowbos.com

Mart 2020 Sayı: 16

Aylık süreli dijital dergi

Genel yayın yönetmeni Ece Ulusum Yazı işleri müdürü Çağatay Yılmaz Görsel yönetmen Deniz Kuyumcu Kapak Herseyealternatif Fotoğraf editörü Emre Kırdar Editör Gökhan Kaya, Zeynep Beşerler Muhabir Ahmet Yatğın, Arif Hür, Batuhan K. Ocakçı, Selin Sanlı, Uğur Nazilli

Yayın ve yönetim merkezi Nisbetiye Mah. Gazi Güçnar Sk. Uygur İş Merkezi No:4 Beşiktaş/İstanbul İletişim 0 (212) 337 57 70 iletisim@yellowbos.com


PANO

MART 2020

3

ELEKTRONİK MÜZİK KONUŞULACAK Müzik üzerine konuşmanın ve deneyimler paylaşmanın kıymeti her gün biraz daha anlaşılıyor. Merakla beklediğimiz bir etkinlik duyuruldu, Türkiye’nin ilk elektronik müzik konferansı Get Hyped, 28 Mart’ta Zorlu PSM’de gerçekleşecek. Etkinlikte , DJ’ler, prodüktörler, organizatörler, sponsorlar, endüstri profesyonelleri yer alacak.

PLAKLA KUTLAMA Yerli rock müzik sahnesinin üretken isimlerinden mor ve ötesi’nin 2010’de yayımladığı yedinci albümü Masumiyetin Ziyan Olmaz, Rainbow45 Records ve Rakun Müzik iş birliğiyle ilk kez plak formatında satışa sunuldu. Kırmızı renkli plak tam koleksiyonluk. İsteyenler internet sitesinden ya da plak dükkanından satın alabilir.

EMO AKIMI GERİ Mİ DÖNÜYOR? Emo akımını hatırlayanlarınız var mı? Hüzünlü gençler, yüzünün yarısını örte perçemler, sürekli ağlamış imajı yaratmak için göz kalemi akan makyaj yapanlar... 2000’li yılların ortasında emo akımının ‘marşlarını’ seslendiren gruplar küllerinden doğmaya başladı. Fall Out Boy ve My Chemical Romance stadyum konserlerlerini duyurdu. Paramore’dan Hayley Williams solo albüm çıkaracağını duyurdu. Panic! At the Disco’nun kitlesi daha da büyüyor… Dünya değişti, emo’ların güncel sürümü nasıl olacak acaba?

OTOPARKTA FESTİVAL İsmini havaalanı pistleri ve spor sahalarının zeminlerinden alan sokak kültürü festivali TARMAC, 11-12 Nisan’da Şişhane Otoparkı’nda gerçekleşecek. İki ayrı sahnesi olacak festivalde sahne alacak isimler arasında Kareem Kalokoh, Mechatok, Mobilegirl, Hussein Hassan "oldyungmayn" var. Festivalde paneller ve alışveriş alanları da olacak.

BOND ALBÜMÜ Daniel Craig’in son ve Bond filmlerinin 25’incisi No Time To Die’ın Hans Zimmer imzalı soundtrack albümü fiziki ve dijital olarak 27 Mart’ta piyasada olacak. Filmin tema müziğiyse Billie Eilish ve Finneas imzalı. İkilinin parçası milyonluk dinlenme sayılarına ulaştı bile. Vurdulu kırdılı Bond, 2 Nisan’da vizyonda olacak.

BOB MARLEY MÜZİKALİ Müzisyenlerin hayatlarını müzikale uyarlamak " is the new black!" Tina Turner ve Micheal Jackson’dan sonra Bob Marley müzikali de geliyor. Get Up, Stand Up! The Bob Marley Story adlı müzikalin provaları başladı, seneye Londra’da sahnelecek.

WOMEX JÜRİSİNDE TANIDIK İSİM!

ONLINE İLHAM PERİSİ Şarkı yapma, yayınlama uygulaması var da yazma uygulaması nasıl olmaz…Wadlı yazılım çevrimiçi ilham periliği yapıyor. Siteye girip, ruh halinizi, müzik türünü ve şarkının temasını seçiyorsunuz ve şarkı önünüzde. Tık-lana-rak!

Avrupa’nın en güzel ve etkili müzik fuarlarından Womex’in jürisine İstanbul Caz Festivali Direktörü Harun İzer dahil oldu. Bu yıl Budapeşte’de gerçekleşecek Womex 20’de dünya müzik destek ve geliştirmek adına etkinlikler yapılıyor. Fuara dair gelişmeleri ve İzer'i Takipteyiz.

YENİ PAZAR ALANI Bağımsız müziğinin en büyük çevrimiçi distribütörlerinden CD Baby, pazarlama kanalına TikTok’u da dahil ettiğini duyurdu. Kurum, TikTok’un 15 saniyelik videolarının müzik tanıtımında en etkili yollardan birine dönüştüğünü savunuyor.


4

PANO

MART 2020

BİLETLER SATIŞTA Alice Cooper, Johnny Depp ve Joe Perry’den oluşan cool grup Hollywood Vampires, 13 Eylül’de İstanbul Life Park‘ta bir konser verecek. Konserlerinde genelliklle AC/DC, The Doors, The Who ve David Bowie cover’ları yapan grup, kendi şarkılarını da çalıyor. Biletler satışta, selfie garantili VIP bilet bedeliyse 10 bin lira... 72 yaşındaki Alice Cooper, 70 yaşındaki Joe Perry ve 57 yaşındaki Johnny Depp’ten oluşan Hollywood Vampires'in adı adını ise birçok önemli ziyaretçisi olan eski bir bardan alıyor. Bu bar sohbeti elbette konserlerine de yansıyor.

HAIR MÜZİKALİ İLK KEZ GELİYOR

DIO BELGESELİ Rainbow ve Black Sabbath gruplarıyla efsaneleşen, rock müziğin efsanelerinden Ronnie James Dio'nun hayatının belgesele konu olacağı duyuruldu. 2010’da 67 yaşındayken ölen vokalist, sadece 40 yıllık sahne hayatıyla değil, özel hayatı da ele alınacak.

1968 Woodstock kuşağının hayatını sahneye taşıyan efsane Hair Müzikali, 50’nci yılında West End prodüksiyonu ve Piu Entertainment ile 9-14 Haziran tarihlerinde ilk kez Türkiye’de, Uniq'de. (Age of)Aquarius, Let the Sunshine In, Hippie Life, Good Morning Starshine ve I Got Life gibi klasik şarkılara eşlik edin...

YENİ ALBÜM YOLDA

SAĞA KAYDIRMALIK BELGESEL

Zayıfladıktan sonra gündemde en çok konuşulanlar arasında oldu. Google'da son hali epey arandı. 2015'ten bu yana albüm çalışmalarına ara veren Adele'in yeni projesi Eylül ayında yayınlanacak. Mayıs'ta bir post'unun altına şöyle yazmıştı: “30'uncu yaşım beni çok zorladı ama gelen her şeyi kabul ettim ve sanırım 31 için hazırım, bence siz de hazır olun”

TIMBERLAKE & SZA Justin Timberlake önümüzdeki ay çıkacak Trolls World Tour soundtrack albümünde SZA ile bir düet parçası var. Popçu Timberlake, aynı zamanda albümün prodüktör kadrosunda da yer alıyor. SZA ve Justin Timberlake ortak yapımı The Other Side'ın şıkır şıkır klibi de yayınlandı. İkilini yeni projeleri de olacak gibi duruyor.

Pavyon dünyasını etraflıca ele alan belgesel serisi Pavyon’u hazırlayan ekip Dijital Flörtleşme adında yeni bir belgesel yayınlayınlıyor. BluTV’de yayınlanacak belgesel günümüzdeki online date’lerin öncesi ve sonrasına dair deneyimleri ele alıyor. Yayın tarihi henüz belli değil.

Yaratıcı işler üretmenin sırrı, uzun molalar vermek. Bunu bilim söylüyor… Her biri kendini solo projelere veren Radiohead, gruba bir yıl ara verdiklerini duyurdu. Geri dönüşlerinin muhteşem olmasını diliyoruz.

KRIEGER CAZI En son Babylon’da seyrettiğimiz EDM müzisyeni Andrew Weatherall, 56 yaşında beklenmedik şekilde hayatını kaybetti. Karaciğer damarının aniden tıkanması sonucu ölen müzisyene, müzik sektöründen isimler ve dinleyiciler sosyal medyadan dijital taziyelerini yolladı...

Efsane grup The Doors’un gitaristi Robby Krieger, solo albüm yayınlayacağını açıkladı. 10 yıl sonra gelen albümün adı The Ritual Begins at Sundown. 24 Nisan’da yayınlanacak. Caz türündeki albümün ilk teklisi The Drift’i dinleyerek ısınma turlarına başlayabilirsiniz.


FESTİVAL

MART 2020

Nazar boncuğu takmalık festival programı

B

aşlıktan da anlayacağınız üzere bu yıl dördüncüsü gerçekleşecek PSM Caz Festivali'nin açıklanan programı ışıl ışıl. Geçen ay gerçekleşen basın toplantısında Zorlu PSM Genel Müdürü Murat Abbas ve PSM Caz Festivali Direktörü Kerem Turgut programa dair detayları gururla anlattılar. Böylesi bir programı anlatmak için beklemek dahi zor olmalı. Bu yıl 80'in üzerinde konserle müzikseverlerin ajandasını dolduran festival, 30 Nisan Uluslarası Caz Günü'nde başlayacak. Neredeyse 2.5 aya yayılarak 5 Temmuz'da sona erecek. Adında caz olsa da festival herkese hitap ediyor. Zira caz müziğin yanı sıra funk, blues, elektronik, funk, indie, klasik, pop ve rock gibi türleri bir çatı altında topluyor PSM Caz Festivali. Eh, mottosu da zaten "Her müziğin caz festivali"... Festivalin programına değinmeden önce, halihazırda 8 Mart Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle önemli bir detayı söyleyelim. PSM Caz Festivali, müzik endüstrisindeki cinsiyet eşitliğini sağlamak için harekete geçmeye çağıran uluslararası Keychange programına katıldı. Etkinlik bu yıl yüzde 30 oranında kadın sanatçıya yer verirken 2022 yılına kadar festival programında kadın sanatçı sayısını artırarak, 50:50 cinsiyet dengesi sağlamayı hedefliyor. Festival deneyimini müzikseverler için erişilebilir kılmak isteyen Zorlu PSM; Özel Erişim Kategorisi biletini hayata geçirerek ücretsiz refakatçi bileti ve asistan uygulamasıyla özel ihtiyaç sahibi bireylerin sosyal hayata katılmınını artırmayı amaçlıyor.

DERGİ EKİBİNDEN FESTİVAL SEÇKİSİ

Festival programının her etkinliği üzerine söylenecek söz var ancak sayfanın yettiği kadarıyla birkaç konserden bahsedebileceğiz. Tüm programa mekanın internet sitesinden ulaşabilirsiniz. Festivalin afişinde headline vurgusu yapan bir sıralama yok, alfabetik sıralama tercih edilmiş. Biz de BoS ekibi olarak bir nevi kendi seçkimizi yaptık diyebiliriz. Dünyanın en önemli caz piyanistleri arasında anılan piyanist Steve Kuhn, Uluslararası Caz Günü’nde Steve Kuhn Trio konseriyle PSM Caz Festivali’nin

açılışını yapacak. Uzun soluklu etkinliklerin ilk konserlerine gitmenin uğur getirdiğine inanırız. Ve seçkimizi sağ baştan sayıyoruz. Dreamworld: The Greatest Hits Live turnesi kapsamında elektronik ikili Pet Shop Boys, füzyon cazın en önemli davulcularından Billy Cobham, Ethio-Jazz türünün yaratıcısı Etiyopyalı Mulatu Astatke, caz müziğin efsane ismi Tony Allen, caz/ füzyon piyanist ve klavyecilerinden Jan Gunnar Hoff, Britpop öncülerinden Suede; başlangıcından bu yana benzersiz bir caz sesi yaratan Yellowjackets, Joy Division ve New Order gruplarının kurucu üyesi Peter Hook kurduğu grubu Peter Hook & The Light ile Joy Division’ın kült statüsündeki albümleri Closer ve Unknown Pleasures’ı hayranlarıyla paylaşacak. Daha bitmedi, devam ediyoruz. Miles Davis’in eski saksofoncusu David Liebman, funk ve caz trompetçisi Sefi Zisling, Radiohead grubunun gitaristi Ed O’Brien, zirveye taht kuran şarkılarıyla elektro-pop müziğin yenilikçi vokali İsveçli şarkıcı ve söz yazarı Tove Lo, son yılların en çok ses getiren blues müzisyenlerinden Grammyli sanatçı Fantastic Negrito, romantik pop ve modal caz gibi bir yelpazede yol alan Lambert, folkrock, indie-rock müzisyeni Angel Olsen, nujazz ve elektro swing müzisyeni Parov Stelar, yarattığı görsel dünyayla da adından söz ettiren Woodkid... Festivalin yerli isimlerinden bir bölümü de şöyle: Jehan Barbur, Kalben, Piatango & Melis Sökmen, Ozan Musluoğlu Şenay Ocak Quintet, Su İdil, Ferit Odman Quintet, Bilal Kahraman Trio, Yavuz Akyazıcı Project, Korhan Futacı, Çağrı Sertel ‘multiverse’, Alp Ersönmez, Antroposenfoni projesiyle maNga ve Tuluğ Tırpan, Kerem Görsev, Şenay Lambaoğlu, Selen Beytekin... Ayrıca PSM Caz Festivali her yıl olduğu gibi bu yıl da genç müzisyenlerin seslerini duyurmaları için Jazz it Up sahnesini gençlere açıyor. Festivalin biletleri satışta, planınızı yapmaya başlayın!

70

Festival yan etkinlikleriyle beraber yetmiş güne yayılacak.

5


6

RÖPORTAJ

MART 2020

Ece ULUSUM

‘İnanamazsınız o şarkıları yazdığıma’

S

olo kariyeriyle yeni tanıyanlar olsa da biz, söz yazarı ve şarkıcı Melike Şahin’e uzun zamandır kulak veriyoruz aslında. Uzun yıllar BaBa ZuLa’yla sahne aldı, Djam filmi için şarkılar seslendirdi. Cesaretini bulup kendi yolunu çizmesi 2017’yi buldu. Sırayla Deli Kan, Sevmek Suçsa Suçkuyum, Tutuşmuş Beraber, Kimin Izdırabı ve Kara Orman şarkılarını tekli olarak yayınladı. Bir yandan Diva Bebe Şov adında müzisyen dostlarını ağırladığı bir şov yapıyor. Şu sıralar şova zaman ayıramıyor zira yeni EP’si üzerine çalışıyor. Stüdyoya girmeden önce Melike Şahin sorularımızı yanıtladı. ❏ Geri Ver parçası hangi ruh halinde ortaya çıktı? Çok hatırlamıyordum ruh halimi ama klip için hikaye düşünürken aynı soru benim de aklıma geldi. Çok sevdiğimiz bir dostumuzu zamansız kaybettik ve sanıyorum o yas hissi sinmiş parçaya.

❏ Klibinizin siyah beyaz olmasını tercih etmenizin sebebi nedir? Başta karar vermemiştik. Görüntülerin estetiğiyle daha iyi örtüştüğü için siyah beyaz tercih ettik. Elif (Tekneci) renklendirmesini yaptı ona da burdan selam yollayayım. Melih (Kun)'la uzun haftalar boyu kafa kafaya verip düşündük, bir ilham bekledik. Hazırlığı uzun sürdü klibin ama çekim günü gayet akışkandı. Melih'le çalışmak çok zevkli ve bu ortaklıktan daha da klipler gelir benden söylemesi. ❏ Vokal Melike Şahin'le söz yazarı Melike Şahin arasında nasıl farklar oluyor? Ruh haliniz, çalışma disiplininiz... Söz yazarı olan Melike kesinlikle daha disiplinli, özellikle son zamanlarda... Benzer bir özeni şarkıcı olarak taşımak isterdim doğrusu. Şarkı söylerken çok daha rahat ve korkusuz hissediyorum. ❏ Kutiman'la Sakla Beni şarkısını yaptınız. Devamı gelecek mi? Şaşırtıcı biçimde farklı ülkelerden aşırı destekleyici geri dönüşler aldık, çok mutlu olduk. Sanıyorum mayıs ayında da yine prodüksiyonu Kutiman'a, sözleri bana ait olan Elimi Tut adlı bir şarkımızı paylaşacağız. ❏ Sosyoloji mezunu olmak kariyerinizle ilgili daha verimli çıkarımlar yapmanızı sağlıyor mu? Lisans eğitimimin katkısını sadece müzik kariyerimle sınırlayamam sanırım. Hayat akışımızı farklı bir gözle algılayabilmemi sağladı aslında. Elbette kültür endüstrisi, sanat sosyolojisi alanlarında fikir sahibi olmak, mesleğimde yaptığım tercihleri etkiliyor. Çıkarım yapmayı da çok severim. ❏

2020 Geri Ver

250 2011-2017 yıllarında BaBa ZuLa’yla Türkiye, Avrupa, Meksika, Hindistan ve Avusturalya'da 250'nin üzerinde konser verdi.

Diva Bebe Şov'un devam edecek mi? Devam edecek, etmeli! Ama farklı yoğunluklar girince araya düzenli yapamaz oldum. Çok eğlenceli bir program aslında. Sevdiğim müzisyen dostlarımla sohbet ve şarkılar keyfi. ❏ Müzisyenlerin marka iş birlikleriyle yollarına devam ettiğini görüyoruz. Siz düşünüyorsunuz? Böyle bir işbirliği içerisinde hiç bulunmadım, ama hoşuma giden kafa açıcı bir fikir gelirse neden olmasın? Kanalımın organik büyümesi de aşırı hoşuma gidiyor aslına bakarsanız. ❏ İki yıl önceki bir röportajınızda solo kariyere başlamadan önce "Şarkılarımı insanlarla paylaşacak cesareti uzun süre bulamadım" demişsiniz. Geç kaldığınızı hiç düşündünüz mü? “İyi ki o dönem başlamamışım” diyorum şimdi bakınca. Yaşlı gibi "Her şeyin bi zamanı var" diyeceğim ama galiba öyle. Kendini tanıyarak ve sınırlarını bilerek üretmek daha güvenli geliyor. Zaten ne yapsan iki yıl sonra bakıp "Kötü söylemişim" diyorsun çünkü sen de zamanla gelişiyorsun. Yazdığım sözler konusunda içim sonsuz rahat, ama o dönem çıkarsaydım şarkılarımın prodüksiyonundan memnun olmayacaktım yıllar sonra muhtemelen. ❏ Müziğin size armağan ettiği en güzel şey nedir? Kendi kalbime bakıyorum ve insanların kalbine gidiyorum misafirliğe. ❏ Şarkı sözleriniz dolayı hep karanlık yanınız olduğunu düşündüm. Öyle mi? Aramızda ‘karanlık’ yanı olmayan var mı? İnsan çoğul bir oluşum... Benimle iki saat geçirseniz inanamazsınız gerçi o şarkıları yazdığıma bence. Genelde çok neşeliyim. Ama o şarkıları yazmasaydım bu kadar neşeli olamazdım. ❏ Sektör müzisyenleri sürekli üretmeye yönlendiriyor. Bu sizi nasıl etkiliyor? Üretmeye sevk ediyor etmesine de, canım istemiyorsa o dönem yazıp çizmiyorum. Biraz içimden gelmesi lazım çünkü dışımdan yazdığım şarkılarım beni çok içlendirmiyor, ne yalan söyleyeyim. ❏ Bir albüm yapacak mısınız yoksa tekli/ EP mi yayınlayacaksınız? Bir EP yayınlayıp ilk albümümü tamamlamak. ❏ Sırada neler var, sanırım stüdyoya gireceksiniz? Birazdan stüdyoya gidiyorum ve şahane bir düet yapacağız yorumculuğuna hayran olduğum bir müzisyenle. Bu sene bol bol şarkı paylaşmak niyetindeyim.

Melike Şahin


RÖPORTAJ

MART 2020

7

‘KAZMA, KÜREK VE YIKIM!’

Make Mama Proud

Ece ULUSUM

S

toner rock ekibi Make Mama Proud yeni teklileri Filthy Lexi’yi yayınladı. Şarkı hikayesinden, kapağına ziyadesiyle ateşli! İstanbul ve Ankara’nın yerli alternatif müzik dünyasına kapılarını açan sahnelerinde sıkı performanslar sergilediler. The Ringo Jets, Destroy Earth, GodBud, The Flabbies, Strider, Midvil ve Congulus gibi isimlerle beraber sahne aldılar. Yazlık festivallerin programlarına da girmeye başlayan grubun adını daha sık duyacağız belli ki. Topluluk adına sorularımızı Deniz Yurtdaş yanıtladı, yeni şarkılarını ve planlarını anlattı. ❏ Grubun hikayesini öğrendik ancak isminin hikayesini bilmiyoruz. Nedir? 2017’de bir barda çok güzel bi barmaid vardı. Ben de çok sarhoştum ve kendime ayarlamaya çalışırken biraz haddimi aştım ama bozuntuya vermedi. Tişörtünün arkasında “Make mama proud” yazıyordu. Evime dönerken kendi hal ve hareketlerimden pişman olup kafaya koymuştum bu ismi. ❏ Grubun sound'u nasıl şekillendi? Türüne nasıl karar verdiniz? Elimizdeki amfiler, gitarlar ve davul kitiyle biraz takıldıktan sonra dördümüzün de kendini yansıtabildiği ortak bir noktada buluştuk. ❏ Filthy Lexi parçasının çıkış hikayesi nedir? Sizin de bie Lexi'niz var mı? Filthy Lexi konseptli bir şarkı. 2020 Flithy Lexi Hayattayken çok güzel olan ve

çevresindeki tüm erkekleri etkileyen bir kadın olan bir Lexi’miz var. Lexi ölüyor, ve onu beğenmeyen, egosunu tatmin etmeyen erkeklerin ruhlarına musallat oluyor. Hepimizin Lexi’si var bence, Lexi biziz, Lexi sizsiniz, Lexi hepimiziz, Lexi her yerde! ❏ Mika Tarsia ile çalışmak nasıldı? Şarkıya nasıl bir hava kattı sizce? Mike Tarsia’yı yabancı bir Stoner Rock grubunun referansı ile tanıdık. Kısa sürede birbirimize kanımız ısındı ve iş harici de bir nevi arkadaş olduk. Sound tahmin edemeyeceğimiz kadar punchy oldu ve şarkı ciddi anlamda parladı. Nasıl yaptığını biz de bilmiyoruz. Sihirli iş. ❏ Sahnenizi izlememiş birine, ortamı anlatır mısınız? Kazma, kürek ve yıkım! ❏ Sert ve epey 'rocker' görünüyorsunuz. Çılgın partiler, kulisler oluyor mu? Mötley Crüe tadında hikayeniz var mı? Hayat genel olarak çok güzel. Kulisler ve partiler de öyle! Şaka bir yana, henüz başımıza bir bela almadık, insanlar çok toleranslı. ❏ Fiziki albüm çıkarmayı planlıyor musunuz? Daha öncesinde kendi imkanlarımızla, DIY bir seri albüm yayımladık. Önümüzdeki süreçte bunun için plak şirketi ve dağıtımcı arayışına gireceğiz. ❏ Hexe Music ile yollarınız nasıl kesişti? Hexe ile albüm lansman

konserimizde tanışmıştık. Kendisiyle çok iyi anlaştık ve kısa sürede mama’mız oldu. Kendisini çok seviyoruz! ❏ Planlarınız ve hayalleriniz neler? Biraz klişe bir cevap olacak belki ama daha fazla müzik üretelim, konser verelim, yabancı bir plak şirketi ile anlaşalım, yurt dışı turları yapalım, yeni yerler görelim, yeni insanlarla tanışalım... Kısacası eğlenip müzik yapmak ve daha fazla insana ulaşmak en büyük hayalimiz. ❏ Yurt dışına açılmak için nasıl bir yol çizdiniz kendinize? Genel olarak ekipçe internet üzerinden sevdiğimiz grupları, sevdiğimiz ürünler yayımlayan plak şirketlerini, hayalimizdeki festivalleri, promoter ve organizatörleri tarayıp, bulup, onlarla iletişime geçiyoruz. ❏ Konser takviminiz nasıl? 13 Mart’ta GodBud ve Strider ile 3 ekipli Stoner/doom turnemizin ikinci ayağı olarak kargART Kadıköy sahnesindeyiz. 8 Mayıs'ta ise yine bu konser serisinin bir başka ayağı için Peyote Eskişehir'de olacağız. Yazın da festival sahnelerimiz olacak. 27. İstanbul Caz Festivali’nin Gece Gezmesi etkinliğinde çalacağız örneğin. Açıklanmak üzere olan birkaç konserimiz daha var. Konserlerimiz için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilirsiniz.

4

2018’de kurulan grubun dört üyesi şöyle: Deniz Yurtdaş (lead gitar), Ekim Çimren (ritm gitar) ve Parham A.G'nin (davul) ve Kerem Çınar (vokal & bas).


8

HABER

MART 2020

Britney ile bir kez daha bebeğim!

M

üziğe dair sergiler giderek çoğalıyor. Teknolojiyle birleştirilerek yapılan işler de çok ilginç sonuçlar çıkarabiliyor. Bunlardan biri de 2000'li yılların ikon isimlerinden Britney Spears’a adanan sergi. İsmini duyunca birden ağzımızdan meşhur şarkısı "Oops!… I Did It Again" dökülüyor. Bir Grammy, altı MTV ve yedi Billboard ödülleri var. Pop yıldızının klipleri de özel hayatı da olay. Bugün müzik kariyeri suskun, daha çok sosyal medyasında paylaştığı 'iç dünyasını' yansıtan yoga pozlarıyla gündemde... Onun eski hallerini özleyenler için Jeff veya Oops! I Did It Again dinleyerek Delson ve Shannon Mars’a gidebilirsiniz. Toxic için Ramirez, Los hazırlanan uçak seti olduğu gibi sergi Angeles’ta acayip bir alanında yer alıyor.Circus, Blackout ve sergi açtı. The Zone Me Against the Music gibi parçalarla sergisi, hayranlarına da Britney’cilik oynama imkanı Britney Spears olma veren The Zone’u 26 Nisan'a kadar imkanını sunuyor. yolunuz Los Angeles’a düşerseniz 9 interaktif görebilirsiniz. Biletler 40 dolar odadan oluşan civarında. sergide, Spears’ınw Hazır oraya doğru gidenleriniz çok sevilen video varsa Spears'a geçmiş olsuna da kliplerini canlanuğrayabilir. Bu satırları yazarken pop dırabiliyorsunuz. müzisyen, Instagram'a yüklemek için Baby One More video çektiği sırada düşüp ayağını Time’ın geçtiği lisede kırdı. Videolarından bahsetmişken, dolaşabilir, Toxic’in düşüşü de en çok izlenen videoları başrolüne geçebilir arasına girdi ne yazık ki.

D

150 milyon

Spears'ın şans eseri dönüp dolaşıp onu bulan Max Martin imzalı parçası ...Baby One More Time dünya genelinde yaklaşık 150 milyon kopya sattı. Bu onu ikonlaştıran şarkı oldu. Klibi de öyle...

Festival raporu

ünyanın dört bir yanında konserler oluyor, müzisyenler yerinde durmuyor. Hangi tür daha çok yer buluyor, kimler en çok sahne alıyor diye farklı görüşler var ama detaylı bir rapor geçen ay geldi. Festival keşif ve haber sitesi Festicket, dünya çapında 12 binden fazla festivalin analizini içeren kapsamlı bir raporla 2019'da festivallerde en çok sahne alan sanatçıları açıkladı. Baştan söyleyelim, müzik festivallerinde en çok sahne alan isimler genellikle DJ'ler oldu. Elbette bunda elektronik müzik festivallerinin sayıca daha fazla olması etken. Rapora göre 2018'de 35 performansla birincilik tacı Rus prodüktör ve DJ Nina Kraviz'deydi. Kraviz, Son 10 yıl içinde Rusya’nın en ünlü müzisyeni oldu, kurduğu plak şirketiyle sektöre birçok müzisyen kazandırdı. Ancak 2019'da tam 49 festivalde performans sergileyerek festivalde en çok sahne alan isim Are You With Me ve Crazy gibi parçalarla adını dünyaya duyuran Belçikalı DJ ve yapımcı Lost Frequencies oldu. Listede dikkat çeken diğer isimler arasında Charlotte de Witte ve Dimitri Vegas & Like Mike da var. 2019 Charlotte de Witte için büyük bir yıl oldu, yıl içinde Tomorrowland’in ana sahnesi de dahil 39 festivalde yer aldı. EDM dışındaysa, 2019’un en çok festivale katılan ismi The 1975 oldu. Grup 30 farklı ülkede toplam 44 festivale katıldı. Festicket’ın da vurguladığı üzere, bu sekiz günde bir festivalde sahne almak demek. Müzikte dünyaca ünlü yerli isimlerimiz de var. 2020 raporunda isimlerini görebilecek miyiz diye heyecanla bekliyoruz!

Karbonsuz turne

T

üm dünyada iklim değişikliğine bağlı sorunlar göz önüne çıktıkça, müzik dünyası da ses çıkarmaya ve çözümler aramaya devam ediyor. Bir yandan birçok yeni nesil müzisyen sorunlara dikkat çekmeye çalışıyor, diğer yandan festivalleri çevreye duyarlı hale getirmekten turneleri tamamen iptal etmeye kadar uzanan öneriler tartışılıyor. Geçen ay çevreci oluşum Project Zero’nun duyurduğu yeni uygulama da dikkat çeken bir çözüm önerisi sunuyor. Zero Carbon Roadie adı verilen uygulama, turnedeki müzisyenler için bir 'karbon hesaplama' aracı içeriyor. İnternet sitelerinde belirttiklerine göre, bu araçla konserlerin çevreye etkilerini tamamen hesaplamak ve bu etkileri azaltmak için öneriler almak mümkün olacak. Project Zero’nun CEO’su Michele Clarke, uygulamayı “Dünyanın geleceği için sürdürülebilir bir hayat yaratma yolculuğuna bir başlangıç” olarak anlatıyor. Uygulamanın başlangıç versiyonunun önümüzdeki aylarda yayınlanması bekleniyor. Daha gelişmiş bir versiyon ise turneler ve uygulamanın etkilerinin daha detaylı analiz edilmesinden sonra yayınlanacak. Şimdilik, ilgilenen müzisyenler ve plak şirketleri uygulamanın ilk versiyonunu denemek üzere Project Zero’ya e-posta üzerinden ulaşabiliyor.


ALTERNATİF

MART 2020

9

INDIE VE ÖFKELİ: KING KRULE Yeni dalga Esra GÜNDOĞDU esragundogdu

B

u ay size ilk duyduğum andan beri hakkında konuşmaktan ve şarkılarını dinlemekten sıkılmadığım birini anlatmak istiyorum. Şarkıcı demek yetmez tabii, kendisi şarkıcı, besteci, prodüktör, sanatsever, girdiği her alanda harikalar yaratan biri: Archy Marshall. Bu yazının konusu da Archy Bey’in popüler alter egosu King Krule. Archy Marshall, 24 Ağustos 1994 doğumlu. Müzikal yetenekleri beni şaşırtmıyor, çünkü o bir İngiliz ve bu müzikal miras onun genlerinde var. Ailesiyle 20 yıldır Londra’nın güneyinde, Pechkam Rye’da yaşıyor. Annesi televizyon şovlarına, tiyatro oyunlarına kıyafet hazırlayan bir tasarımcı ve az biraz da zamanının groupie’si. Arhcy’nin müzik yapmaya başlaması da annesinin bir müzisyen sevgilisi sayesinde olmuş. 8 yaşındayken bu erkek arkadaşın kayıt cihazıyla sesler kaydetmeye başlamış ve takdir edersiniz ki olaylar gelişmiş. Archy de tüm diğer rockstar'lar gibi ki, kendisinden rockstar diye bahsetmek çok da yanlış değil, okulu hiç sevmemiş ve 13 yaşında okula gitmeyi reddedip kendini müzik yapmaya ve dinlemeye vermiş. Hepimizinki gibi onun annesi de evladını okula göndermek için çok uğraşmış ama sonunda kendi haline bıraktığı Archy, 15 yaşına geldiğinde Zoo Kid adıyla ilk single’ını çıkarmış: Yıl 2010, şarkı benim de aylarca bilimum depresyonumda loop’a aldığım Getting Out Of Ribs. Sonradan okula da dönmüş, The BRIT School for Performing Arts and Technology, tam burslu. 2013 yılında Archy Zoo Kid’i askıya alıp, King Krule adıyla, gelmiş geçmiş en iyi ilk albümlerden birini yapmış: 6 Feet Beneath The Moon. Archy’yle birçok İngiliz grubun şarkılarında Rap yaparken karşılaşabilirsiniz. İlk albümünde de hip-hop, rap, nujazz, sevdiği tüm sound’ların peşine düşüyor. Telleri çekiştire çekştire

çaldığı slack gitarı ne kadar nahifse vokali de bir o kadar öfkeli ve vahşi. Bu çocuğun sesi çoğu şarkısında az önce büyük bir haksızlığa uğramış gibi çıkıyor. Bu albümün lokomotif şarkısı Baby Blue'da ise Archy brutal vokalini kararında ekonomik kullandığında kalpleri eriten bir sound yakalayabileceğini ispatlıyor. 2017’de çıkardığı ikinci albümü The Ooz, Krule’un karanlık tarafını ortaya serdiği, muhteşem bir albüm. Müzikal nitelikleri üzerine uzun uzun konuşulabilir, ama bir yandan da aslında tıpkı Nilüfer Yanya gibi, şehrin ve jenerasyonun sesi bir iş. Albümdeki 19 şarkının hepsi hem Londra müzik ve şehir kültürünün başarılı bir yansıması hem de bundan mesela 30 yıl sonra, 2017’de böyle bir sound vardı diye açıp örnek gösterilecek, literatürde yer alabilecek nitelikte bir iş. "Peki nedir bu King Krule?" derseniz, hikayesi şöyle: King Krule aslında Donkey Kong oyunundaki King K. Rool adındaki şişko bir timsah karakter. K. Rool onun kötücül karakterine ithafen “cruel” kelimesinden geliyor. Tam bir ‘gamer’ olan Archy bu timsahın yenildiğinde yerlerde sürünmesini

müthiş bir aristokratik düşüş olarak yorumlayıp, kendine bu ismi seçmiş. Krule geçen yıl Instagram’da paylaştığı bir fotoğrafla hepimizi şok etmişti. Henüz 24 yaşındaydı ve baba olmak üzere olduğundan bahsediyordu! Baba olmak, bu yaşta! Emin olmamakla birlikte, genç ebeveyn olmanın trend olduğu bir sürece girmiş olabileceğimizi düşünüyorum. Krule da daha dün çocukken birden kucağında bebesiyle ortaya çıkınca bir kere daha dedim, evet, gençler artık çocuk doğurmaktan korkmuyor. Neden, nasıl bilmiyorum, ama herkes çocuk yapıyor bir süredir, Archy ve Charlotte bile… Sevgilisi Charlotte Patmore fotoğrafçı ve onun o muazzam sanatsal indie fotoğraflarının çoğunu da o çekmiş. Son albüm promo fotoğraflarını da öyle. Yani haklarını vermek lazım, hem çocuk büyütüyor hem de cayır cayır çalışıyorlar. Yakında çocuğun sahne arkasında çekilmiş fotoğraflarını da görürüz, artık anne babalar çocuğu her yere taşıyor. King Krule’un fotoğraflarındaki styling'lerinin çoğunu da ikisi yapıyor. Hatta 3 yıl kadar önce Archy’nin bu kıyafetleri sattığı bir butiği bile vardı. Archy aslında günümüz Do It Yourself müzisyenlerinin şahane bir örneği. Müzik endüstrisinde kendisi gibi varolmayı başarabiliyor. Ama bunu ne zaman düşünsem ve onunkini yerli müzisyenlerin yaratma ve üretme çabalarıyla kıyaslasam, coğrafi avantajlarını düşünmeden edemiyorum. Mesela İngiltere’de doğmuş ve Londra sahnesinde müziğe başlamış bir müzisyen olmasa ilk albümünden beri Pitchfork gibi kilit bir mecranın merceği altında olur muydu? Primavera Sound’da, binlerce kişilik festivalin ana sahnesinde sürpriz sanatçı olarak sahne alabilir miydi? Belki de olmazdı. Ama biz onu yine de bilirdik. Ama yine de coğrafya kaderdir sevgili yerli ve çalışkan müzisyen dostlarım. Bkz. Nilüfer Yanya. 3 yıl önce King Krule’la ilgili ilk yazımı yazdığımda henüz onu canlı dinlememiştim, keşke diye bitirmişim. Bugünse o 3 albüm daha yapmış bir turuncu kafalı evlat babası, bense 2 yıl önce onu İstanbul’da çoktan dinledim. Bu yıl yeni albüm turnesinin bir ayağında tekrar yakalamayı umuyorum. Siz bu yazıyı okurken de büyük ihtimal son albümü Man Alive’ı dinliyor olacağım!

2019 Man Alive


10

GÜNCEL

MART 2020

PLAK SEKTÖRÜ 'YANDI' MI?

Çağatay YILMAZ

P

lak basımıyla ilgilenen herkesin endişelendiği olay 6 Şubat’ta yaşandı, Kaliforniya’daki Apollo Masters fabrikası yandı. Yerel haberlere yansıyanlara göre, üç saatten uzun süren yangın 80’den fazla itfaiyecinin çalışmasıyla ancak kontrol altına alınabildi. Neyse ki can kaybı veya yaralanan olmadı. Bu yangının endüstri için önemiyse, fabrikanın plak üretiminde kullanılan disklerin dünya üzerindeki iki sağlayıcısından biri olmasıydı. Farklı kaynaklara göre, Kaliforniya’daki fabrika, plak üretiminde kullanılan ‘lacquer’ (lake) tabakalarının yüzde 70 ila 85’ini tek başına karşılıyordu. Şu an yalnızca Japonya’daki MDC şirketi kaldı. Bu da plak üretimini sıkıntıya düşürebilir. Tam da plağın dönüşünden bahsettiğimiz dönemde, sektör için şanssızlık. Apollo Masters’ın kaybedilmesi, plak kesiminden satışına birçok noktayı etkileyecek gibi gözüküyor. Zira üretimde kullandığı formüller de ticari kaygılarla gizli tutuluyor. Bu gizlilik, cevabını kimsenin açıkça veremediği "Bu fabrikalardan dünyada neden sadece iki tane vardı ki?” sorusunun da yegane cevabı gibi gözüküyor. Ancak neyse ki, sektör bu etkiyi yakın zamanda hissetmeyecek zira sektörde hammadde depolama alışkanlığı yaygın. Rolling Stone’a konuşan plak şirketi Welcome to 1979’un ortağı Yoli Mara da onlardan, en az birkaç ay yetecek kadar stoklarının olduğunu söylüyor. Şimdilik üretimden kısmak gibi bir planları da yok ama kalite kontrolünü etkileyebilecek kısıtlamalar gündemlerinde. Discogs’a adını vermeden konuşan bir başka şirket yöneticisi de bu yıl satışa sunulacak plakların büyük kısmının halihazırda basıldığını, bu nedenle yangının kısa vadede çok etkili olmayacağını söylüyor. Ancak orta ve uzun vadede, özellikle Apollo’yu tek tedarikçisi olarak kullanan şirketlerin büyük sıkıntılar yaşayabileceği görüşünde. Olası problemler hızlıca çözülemezse fiyatlar plakseverlerin

aleyhinde değişecek gibi. TÜRKİYE’DEKİ DURUM Ülkemizdeki durumu, özellikle de plakseverlere doğrudan etkisini merak ediyorum. Telefonun diğer ucunda önce Rainbow45 mağazasının satış danışmanı Selim Kalkandelen, sonrasındaysa Opus3a çalışanı Kerim Selçuk var. Kurumsal şirketlerden görüş almayı denediğimde, bürokrasi bariyerini geçemiyorum. Selim Kalkandelen, plak satışlarında çok büyük bir etkilenme yaşanmayacağı kanaatinde. Asıl olarak yangında kaybedilen arşive dikkat çekiyor. “Orada farklı firmaların arşivleri de vardı, dönem dönem re-mastered olarak dinleyiciyle buluşturuluyordu. Haberlerden anlaşıldığı kadarıyla o arşiv de kaybedildi. Şimdi bazı albümlerin yeni baskıları gelmeyebilir” diyor. Ayrıca, MDC ve Apollo’nun alanlarındaki rakipsizliğiniyse “işlerini çok titizlikle yapmaları”na bağlıyor. Fiyatların da çok değişmeyeceği görüşünde. Kerim Selçuk da yangının sonuçları konusunda iyimser gözüküyor. “Evet, bu konuda birçok yerde konuşuluyor ama kısa sürede bir şekilde kayıpları yerine koyabilecektir diye düşünüyorum” diyor. Türkiye’de üretim yapılsa da kalıpların yurt dışından gelmesi nedeniyle, az da olsa etkilenme yaşanacağını söylüyor. Üretimin bu iki tesisin elinde olması nedeniyle, “Yurt dışındaki plakçılar ne yaşıyorsa biz de yaşayacağız” diyor. Fiyatlarınsa değişen arz talep dengesi nedeniyle artabileceğini söylüyor, “Kullanılan malzemeler daha az üretilecekse, maliyetler de ona göre değişecektir. Bu mağaza fiyatlarını da etkiler” diyor. BİRİNİN KRİZİ BİRİNİN FIRSATI Apollo’nun 1936’da Audio Devices adıyla başladığı hayatı nasıl sürecek, şimdilik bir bilgi yok. Şirket, internet sitelerindeki “geleceğimizden şu an emin değiliz, bu zor zamanı atlatmak için seçeneklerimizi değerlendiriyoruz” metni dışında bir açıklama yapmadı. Discogs gibi mecralara yansıyan kulis dedikodularına göreyse, fabrikanın tekrar açılması pek mümkün gözükmüyor.

Taşınmasının da büyük maliyet nedeniyle mantıksız olacağı söyleniyor. Apollo’nun öncülüğündeki ‘standart’ yöntem gerçekten sıkıntılı duruma düşecekse, bu hem alternatif yöntemlerle üretenlere hem de yeni bir üretim merkezi kurmayı düşünenlere büyük fırsat da olabilir. Dünyada olduğu üzere Türkiye’de de plak üretimine dair kımıldanmalar görmüştük son yıllarda. Belki birileri Apollo’ya alternatif olacak bir üretim merkezi kurmayı deneyebilir, kim bilir?

420 milyon

The Recording Industry Association of America’nın raporuna göre, 2018’de ABD’de 16.7 milyon adet plak satılmıştı. Bu da yaklaşık 420 milyon dolarlık bir ekonomiye denk geliyor.

PLAK ÜRETİMİNİN HİKAYESİ Fiziksel olarak plak üretiminin uzun bir hikayesi var. Klasik haliyle, iş Apollo ve MDC’nin ürettiği boş disklerle başlıyor. Alüminyum diskler, ojeye benzer madde lacquer ile kaplanıp kesilebilecek kadar yumuşak hale getirildikten sonra kesim yapabilen üreticilere gönderiliyor. Onlar da kayıt yapılan parçaları işledikleri bir ‘master’ (kalıp) plak oluşturuyorlar. Sonra bu plakların kopyalanmasıyla da nihayet bildiğimiz anlamıyla plak diskler üretilmiş oluyor. Bu üretimin hem zahmetli hem de çok ayaklı olması nedeniyle alternatif yöntemler her zaman vardı, geri dönüştürülmüş plastikten yapılan plaklar gibi deneysel örnekleri de haber konusu yapmıştık. Yangının ardından, alternatif yöntemlerin yeni ana üretim biçimi halini almasını görebiliriz.


11

RÖPORTAJ

MART 2020

‘Müziğe kutsal bir şey gibi yaklaşmakla ilgili’ Çağatay YILMAZ

M

Patrick Watson

üziğe küçük yaşlarında kilise korosunda başlayan Patrick Watson, ska’dan klasik piyanoya uzanan geniş bir müzik yelpazesine sahip. Çeşitli tecrübelerin ardından, 2002’den beri kendi adıyla kurduğu grupla deneysel, melankolik bir müzik yapıyor. Tekrar İstanbul’da, 14 Mart’ta Zorlu PSM’de sahne alacak. Öncesinde, kilise müzisyenliğinden uzaylılarla temasa uzanan bir sohbetimiz oldu. ❏ Şarkı söylemeye kilise korolarında başladığınızı okudum. Birçok müzisyen de böyle başlıyor. Arkaplanını biraz açıklar mısınız? Nasıl oluyor, müziğinizi nasıl etkiliyor? Çok dini biri değilim. Gerçi kilisede şarkı söylemenin ilginç yanı da bu değil! Olay şu, düğünler ve cenazeler gibi insanların hayatına dokunan anlarda orada oluyorsunuz. Müzisyen olmak bir yana, o anlara şahit olmak çok önemli. Kendiniz için değil başkalarının hayatının bir parçası olmak için şarkı söylüyorsunuz. Kime söylediğiniz mesele değil, müziğin hayata dokunuşunu görebiliyorsunuz. Bu da yaptığım müziği çok etkiledi muhtemelen. ❏ Bugün seyircinizle iletişiminizi değiştirdi desek olur mu yani? James Brown’la bir turnemiz olmuştu. Sahne öncesinde büyük bir dua seremonisi yapıyor, o da. Ama bir yandan da yıldız olma biçiminden etkilendim, çok alçakgönüllü biçimde seyircisine özel anlar yaratıyordu. Kendinden büyük bir şeyin parçası olmayı müzikle yapıyordu, o da çok etkiledi. Kilise günleri gibi, yine dinle alakalı değil ama müziğe ‘kutsal’ bir şey gibi yaklaşmakla ilgili. Tüm bunları halen üzerimde taşıyorum sanırım, evet! ❏ Leonard Cohen’le de çalıştınız. Büyük isimlerle çalışmak nasıl? Büyük sorumluluk. Müziğe bir şeyler katmak istiyorsunuz ama ‘saygısız’ görünmek de istemiyorsunuz, efsane isimler bunlar. Gergin değildim, kesinlikle eğlenceliydi ama hakkını vermek gerekiyor. Cohen için yaptıklarımız özellikle keyifliydi, parçalarında sözler ve kendi sesi hep öndedir çünkü. Bence de böyle olmalı. ❏ Kliplerinizi bir kalıba sokmak zor, birinde nehir kenarında piyano çalmanıza odaklanırken bir başkasında 'varoluşsal sancılar' çeken bir kukla var… Kuklayı afişlerinizde de görüyoruz. (Gülüyor.) Kuklaları kullandım çünkü şarkının sözlerine çok uygundu. Şarkının sözlerinde hayata yabancılaşmayı, başkasının hayatını yaşıyormuş gibi hissetmeyi anlatmıştık. Şarkıyı yazarken neler hissettiğimi anlattım, iyi isimlerle çalışınca ortaya güzel bir şey çıktı.

❏ Yeni ilginç klip fikirleri var mı aklınızda? Videoyla alakalı yeni fikirler var ama aslında şu sıralar müziğe farklı açılardan bakmaya çalışıyorum. Klipler işin kolay kısmı. Hayatımı düzenliyorum, başa çıkmak için yeni çözümler arıyorum. Geçen aylarda müziğimde birçok şeyi değiştirdim ama… ❏ Bahsettiğiniz değişiklikler ne? Elektronik müziği hep çok sevmişimdir ama kendi müziğimize eklemeye çalıştığımda pek olmuyordu. Ben de daha derinlemesine araştırmaya başladım, yaptıklarımıza daha uygun bir şekilde kullanmaya çalışıyorum. Kolay değil! ❏ Deneyler yapmayı sevdiğinizi biliyorum, Beijing parçanızda bisikleti bir enstrüman olarak kullanmıştınız mesela. Close to Paradise’ın turnesinde aklımıza gelmişti o. Sahnede de kullanabileceğimiz havalı sample’lar yaratmak için düşünürken bulduk. Müziğe laptoplara sıkışmadan, seyirci için izlemesi keyifli de bir şeyler eklemek istedik. Başkaları da yapıyor, lavaboları enstrüman olarak kullananlar bile var. Müziğe yenilik katmak isteyen herkes bir yolunu bulabilir. ❏ Bir röportajınızda son albümün yapım sürecini okyanusta yüzmeye benzetiyorsunuz. Ne demek bu? Büyük, kötü bir dalganın sizi yakaladığı bir an vardır, yapabileceğiniz hiçbir şey yoktur. Yüzmeyi denedikçe daha da zora düşersiniz. ‘Zen’ bir andır, bedeninizi sürüklemesine izin vermeniz gerekir. Korkutucudur ama tuhaf bir huzuru vardır. Albümü yazarken de böyle hissettim. Hayat beni sürüklüyordu, bir şeyler değişiyordu, kabul etmem gerekiyordu. Sözler ve besteler de düşüncelerden çok içgüdülere dönüştü. Albüm de en çok bununla ilgili. ❏ Uçuk bir soru sorayım, dünya müziğini hiç bilmeyen bir uzaylıya tanıtmak zorunda kalsanız nasıl bir müzik çalardınız? Büyük bir sorumluluk olurdu! Batırırdım, hepimizi öldürürlerdi muhtemelen! (Gülüyor) Blind Willie Johnson’ın Dark Was The Night’ı mutlaka olurdu. Sözleri neredeyse yok ama tarihin en iyi şarkılarından. Klasik piyano müziğinden bir şeyler eklerdim, duygularımızı daha alçakgönüllü anlatan parçalardan. Çağdaş müzik eklemem gerekirse de Frank Ocean mutlaka olurdu. Bence melankoliyi yeniden icat etti, birisi bu kadar ilginç bir şey yapmayalı uzun zaman geçmişti. Büyük bir orkestra kaydı da eklerdim. Büyük orkestralarda bir sürü insan birinin kaleminden çıkan bir parçayı üreten bir makineye dönüşüyor. Yüz kafalı bir makine gibi! ❏ Daha önce de Türkiye seyircisinin önüne çıktınız. Nasıldı? Bu sefer İstanbul dinleyicisini ne bekliyor? Uzun turneler aklınızı tuhaf bir hale getiriyor, hiçbir şeyin tam olarak farkında olmuyorsunuz. Şehirlerin tadını çıkarmak zor oluyor, konserimi yapıp gideyim diye düşünüyorsunuz. (Gülüyor) İstanbul’u daha çok keşfetmek isterim, birbirinden çok farklı iki kıtayı birleştirmesi ilginç. Doğaçlamaya açık bir konser olacak. Dinleyiciyle bağımızı güçlendirebileceğiz.


12

ALBÜM AJANDA

MART 2020

KARTONET #1 TAME IMPALA THE SLOW RUSH Tame Impala'nın öncüsü teklilerle büyük heyecan yarattığı albümü, 14 Şubat'ta Interscope etiketiyle çıktı. Grubun dördüncü stüdyo albümü olan The Slow Rush, toplamda12 şarkıdan oluşuyor. 57 dakikalık albümde, Tame Impala'nın deneyselliği ve enstrüman kullanımları ön plana çıkarılmış. Grubun evrimini sürdürdüğü albüme getirilen en büyük eleştirilerse, fazla 'kısa' olduğu yönünde. Bu da beğenilme seviyesiyle ilgili yeterli fikri veriyordur herhalde.

Remiks İmparatorluğu I Gaye Su Akyol Ambient pop Vesvese Records 6 parça, 39’

19T Part 1 Kamufle Rap Basemode Records 3 parça, 11’

İnsanlığın Ölümünü Duydum, Vol.1 Tuna Kiremitçi Pop Pasaj & Garaj 3 parça, 10’

KARTONET #2

Ordinary Man Ozzy Osbourne Heavy metal Epic Records 11 parça, 49’

Suddenly Caribou Deep House Merge 12 parça, 40'

ÇEŞİTLİ SANATÇILAR MURATHAN MUNGAN 2020 MODEL Pop’tan rock’a, tangodan elektronik müziğe değişik tarzlarda yirmi altı farklı isim, Murathan Mungan’ın yepyeni şarkı sözlerinde buluştu. Geçen ay Pasaj-Garaj Müzik etiketiyle yayınlanan 2020 Model albümündeki albüm kayıt süreçleri bir yıldan uzun sürdü. Mungan, yine farklı şarkıcı ve toplulukların seslendirdiği 2004 yılında çıkan Söz Vermiş Şarkılar ve 2006 tarihli Müslüm Gürses’in Aşk Tesadüfleri Sever albümlerinden sonra uzun süre sessizliğini korumuştu. Albümde yer alan isimler arasında Kalben, Jehan Barbur, Cem Adrian, Koray Candemir, Ozbi, Teoman, Şebnem Ferah var.

Map of the Soul: 7 BTS K-pop Big Hit 20 parça, 74’

Party City Charlotte Rose Benjamin Indie Moshi Moshi 6 parça, 20’

Changes Justin Bieber RnB Def Jam 17 parça, 51’


13

ALBÜM AJANDA

MART 2020

KARTONET #3 FRANK OCEAN LITTLE DEMON 2016'da çıkardığı efsane stüdyo albümü Blonde ile yıl sonu listelerinin baştacı olan Frank Ocean, son olarak 2019 sonlarına doğru DHL ve In My Room teklilerini yayınlamıştı. Şu sıralar yeni bir albüm hazırlığında olduğunu duyuran Ocean, dinleyicilerine daha önce yayınlanmamış bir şarkısını yalnızca plak formatında yolladı. Yani dijital platformlarda yok. Skepta ile kaydettiği Little Demon şarkısının plak formatını sipariş eden dinleyicilerine Little Demon yerine, yayınlanmamış bir Frank Ocean şarkısının plak formatını göndereceğini söyledi. Yani bahtınıza ne çıkarsa ama nihayetinde parça Ocean sound'unu tertemiz veriyor.

Sistemik Son Feci Bisiklet Indie Son Feci Bisiklet 8 parça, 33’

Stupid Love Lady Gaga Electro house Interscope Records 1 parça, 3' 13''

Miss Anthropocene Grimes Art pop 4AD 15 parça, 67’

Sabahat Akkiraz İle 50 Yıl Sabahat Akkiraz Türk halk müziği Akkiraz Müzik 11 parça, 50’

Gold The Stone Foxes Hard rock The Stone Foxes 5 parça, 17’

PMC Legacy, Vol.2 Patron Rap PMC 15 parça, 50’

Doğa Murda Pop rap Noah’s Ark 12 parça, 33’

Hikayesi Var Nükhet Duru Pop Poll Production & En Production 11 parça, 43’

KARTONET #4

GAZAPİZM HİZA Gazapizm'in dört yıl aradan sonraki albümü Hiza, Argo Yapım etiketiyle 13 Şubat'ta çıktı. Ateş Berker Öngören ve Okan Çam'ın prodüktörlüğünü üstlendiği albüm, Gazapizm'in lirikal tarzını korumasının yanı sıra altyapılarıyla da beğeniliyor. Müzisyenin açıkladığına göre, albümün adını pekiştirmek adına 12 yerine 10 parça kullanılmış ve toplam çalma süresi tam 40 dakika olarak ayarlanmış. Albümle eşzamanlı yayınlanan Pisliğin Üstüne Basmışlar klibi de dikkat çekti.


14

VİTRİN

MART 2020

W

I

S

H L

Novation Launchpad Mini MK3 635 TL

Etsy - 3D saksı 9 dolar

Biggdesign Pistachio defter 45 TL

I

Grindstone - Playstation modeli cüzdan - 13 Sterlin

İstanbul Modern - Ara Güler, Sirkeci 1956, çerçevesiz - 89 TL

Tchibo - Bisiklet ve omuz çantası - 200 TL

S

T

Kala Learn To Play ukulele başlangıç seti 382 TL

Iron Maiden Aces high - Spitfire Mk II maketi - 40 Euro

Anker Nebula Capsule kablosuz projeksiyon cihazı ve hoparlör - 2199 TL

Queen orijinal 5'li pena 5 Sterlin

Rick kupası 10 Sterlin

Vans - Old Skool ayakkabı 489 TL

Green Day Unicorn bebek tulumu - 30 dolar


15

LİSTE

MART 2020

TOP 10

Damla KAAN

1

Porno Grind

Artık pek de icra edilmeyen; Porngrind veya Porn Gore olarak da bilinen müzik türü Porno Grind'da, adından da anlaşılacağı üzere seks temalı sözlerin kullanıldığı parçaları bulmak mümkün. Rolling Stone, bu türün aslında sadece Grindcore olduğunu; ancak seks ve şiddet unsurlarının bir kadının vücudunda nasıl bir araya gelebileceği ile ilgili üst düzey takıntıya sahip olduğundan bahsediyor. Bu türü zamanında icra eden gruplar arasında Cock and Ball Torture, Anal Bleeding, Vaginal Chicken var. İsimleri Türkçe düşünmemeye çalışın...

9

Jawaiian

Hawaii’nde çıkan müzik türlerinden biri. İçinde birçok müziğin etkilerini barındıran Hawaii müzik türlerinde yerli Hawaii halk müziğinden modern rock ve rap'e kadar uzanan bir dizi geleneksel ve popüler stillerin etkileri görülüyor. Jawaiian ise Hawaii müziğinin reggae tarzının bir yansımadır. 1980’lerin başında Hawaii’de yapılmaya başlanan Jawaiian 1980’lerin sonuna kadar yeni bir tür olarak kabul edilmemiştir.

10

Gypsy Punk

Bu müziği kısaca anlatmak gerekirse; çingeneler punk yapıyor arkadaşlar…. Uzun anlatımına gelecek olursak eğer gypsy punk; geleneksel Roman müziğini punk rock ile birleştiren melez bir müzik türüdür. Gypsy punk müziğini ilk icra rock gruplarından biri, çoğunlukla 1990'ların başında aktif olan Motherhead Bug'dır. Bugünse üretime devam eden bir grup var: Gogol Bordello!

ADINI SIK DUYMADIĞINIZ MÜZİK TÜRLERİ

2

Country Rap

Hangi çılgın insan country ve rap’i tek bir parçada bir araya getirir? Bu türün oluşmasında Jimmy Dean’den Big Bad John, Johnny Cash’den A Boy Named Sue ve Charlie Daniels’dan Uneasy Rider parçalarının etkisi büyük... Muhtemelen bunları okumanız nasıl bir müzik olduğunu size tam olarak anlatmıyor. O yüzden size tavsiyemiz gözlerinizi kapatıp kovboy şapkalı siyahi abilerin country müzik altyapısı üzerine rap yaptığını hayal etmeniz... Sound'ları kullanılmaya devam etse de, bu türe tamamen gönül veren kimse kalmadı desek yeridir.

8

Brostep

Brostep; İngiltere'nin Güney Londra bölgesi kökenli elektronik dans müzik türü olan dubstep’in Kuzey Amerika prodüktörleri ve DJ’leri tarafından daha çok yayılması için metal müzikten etkilenip ağır riff'ler barındıran parçalar üretmesiyle ortaya çıktı. Skrillex, Excision, Datsik, Bassnectar bu müziği icra ediyor.

7

3

Wizard Rock

Cock Rock

Harry Potter fanatiklerinin inşa ettiği bir tür. Wizard rock Amerika Birleşik Devletleri'nde 2002-2004 yılları arasında geliştirilen bir rock alt-türü olarak tanımlanıyor. Harry Potter evreni hakkındaki, zaman zaman esprili şarkılar ve buna uyan sahne performansları sergiliyorlar. Yani kostümleri de tamamen filmin temasına uygun. Bu türü icra eden gruplar arasında Draco and the Malfoys, Fresh Dumbledore, MC Kreacher bulunuyor. Fanatikleri var ama, bu tür debir noktada "Avada Kedavra" yemiş gibi gözüküyor.

Glitch Hop

Glitch hop’u hip-hop ve ağır elektronik tarzların bir karışımı olan bir tür olarak tanımlayabiliriz. Dubstep'ten doğan tür, melodik dubstep’e daha yakın. 1997 yılının başlarında ünlü prodüktör Push Button Objects’in işleri ile ortaya çıkmaya başlan bir tür olan glitch hop, 2001 yılında Merck Records, Warp Records ve Ghostly International plak şirketleri sayesinde popülarite kazanmıştı.

6

4

İsmin okuyunca tahmin edebileceğiniz üzere bu müzik türü erkekleri yücelten bir müzik türü 1960’larda ortaya çıkan cock rock, 80’ler ve 90’larda son halini aldı. Türün tanımı zaman içinde değişmiş ve 1980’lerde itibaren hair metal olarak anılmaya başlanmış. Bu müzik türünü icra eden gruplara örnek olarak Mötley Crüe, Ratt, Warrant, Extreme, Cinderella, Pretty Boy Floyd, Jackyl, L.A. Guns, Poison verilebilir.

Hokum Blues

Blues müziğinin bir alt dalı olarak kabul edilen hokum blues alaycı bir dile sahiptir. Genelde seks ve ilgili konular ilgili alaycı sözlerin olduğu, blues alt yapılı parçalar bu tarza girer. 1. Dünya Savaşı sonrasında yavaş yavaş örneklerini gördüğümüz türünün en bilinen örnekleri arasında Banana in Your Fruit Basket ve Bowling Green yer alıyor.

Nightcore

5

Nightcore, Norveçli ve aynı isimli ikilinin yaptığı müziğin bir tarza dönüşmesi sonucu ortaya çıkmış bir müzik türü. Doğrusunu söylemek gerekirse bu tür, hazır parçaların yüzde 30 daha hızlı çalınmasından ve dansa uygun hale getirilmesinden ibaret! İlk dans parçası olmayan Nightcore düzenlemesi 2011 yılında Evanescence’in bir parçasına yapılmıştı.


16

RÖPORTAJ

MART 2020

‘Ne kadar kavuşursak o kadar güçleniriz’ Zeynep BEŞERLER

Y

Can Gox

1

erli müzik sahnesinin en çok konser Gox'un bugüne kadar veren isimlerinden Can Gox. yayınlanmış bir albümü Aralıksız sahne yapması kitlesinin var. 2013'te yayılandığı 9 şarkılık Yalnızım Ben dijital günbegün büyümesini sağladı. Özellikle platformlarda yer alıyor. Şu cover’ları ve blues parçalarıyla sevilen sıra tekli ve EP'den ilerlemeyi Gox, iki yeni şarkı yayınladı: Ah Be Ah ve planladığı için bir süre daha tek albümlü müzisyenlerden Ömrümü Berbat Etme. Erdem Tarabuş’la olacak. birlikte besteledikleri şarkıların sözleri Can Gox’a ait. Universal yapabiliyoruz. Enerjinin yüksek olma Müzik Türkiye ve 1877pm sebebi de bu. iş birliğiyle çıkan şarkılarının ❏ Dijital platformlarda da olsa hikayesini BoS'a anlatan Gox, şu aralar çıkacak olan İngilizce şarkılarda enstrüman çalan kişilerin isimlerini de görmek isterdik. Dinleyici parçasının haberini de verdi. alışkanlıkları sizce müzisyenleri bu ❏ Son iki şarkınızda epey açıdan etkiledi mi? isyan ediyorsunuz. Neden Dijital platformda audio olan kaydımızda öyle? emek veren herkesin ismi yazar, saygıda İsyan demeyelim, biz kusur etmeyiz bu anlamda. Çaldıktan şarkılarda içimizi döküyoruz. Genel olarak hepimizin ‘Ah be sonra da, kayıt yaparken de ayrı ayrı tek ah!’ dediği zamanlar vardır, bu tek teşekkür ederiz emek veren ve dokunan yüzden isyan değil de ortak bir herkese. ❏ Yeni şarkılarınızı EP ya da tekli serzeniş demeyi daha doğru olarak mı yayınlayacaksınız? buluyorum. Albüm yapmayı çok uygun görmüyorum. ❏ Bir klip de yayınladınız. Çünkü albüm kaydı için bir sene falan Neden siyah beyaz tercih kapanmam gerekiyor. Onun için klip artı ettiniz? Sizce kliplenen şarkı gitmek daha sıcak ve makul geliyor. şarkıların dinleyiciye ❏ Bir haberimizde Atlantis Yapım'ın ulaşması daha mı kolay sahibi Erdal Bozkuş, ücretsiz konserlerin oluyor? verilmemesi gerektiğini, dinleyiciyi Tabii müzik ve görselin kolaylığa alıştırdığını söylemişti. Siz ne uyumu daha farklı bir algı dersiniz? uyandırıyor dinleyicide. Siyah Tabii ama benim düşüncem konserin her beyazın biraz şarkının tarzı, türlüsünü yapmak durumundayız. Halk konusu ve içerdiği mesaj gereği konserleri önemli, destek verilmeli. Sonuçta daha yakışır diye düşündük. herkesin işine ve bütçesine uygun olmuyor ❏ Dinleyicilerinizle gece çıkıp konserlere gidebilmek. Aynı kurduğunuz bağda şarkı seçimleriniz ve sürekli konser zamanda yaşa da uygun olmuyor bazen gece çıkabilmek. Bunları da düşünmek vermenizin etkisi olduğunu düşünüyoruz. Siz ne dersiniz? gerek. Onun için halk konserlerini destekliyorum. Tabii ne kadar çok ❏ Eğer bugün müzik yapmak yerine, kavuşursak o kadar güçleniriz, müdürlüğe kadar uzanan kariyerinize o kadar birbirimize bağlanırız devam etseydiniz nasıl bir hayatınız bizim dostlarla da ilişkimiz olurdu? bu şekilde sık sık görüşüp, Müzik tekrar beni içine almasaydı şu kavuşuyoruz. anda iş hayatında da başarılar peşinde ❏ İstanbul seyircisiyle koşan bir insan olurdum. Çünkü sonuçta diğer şehir seyircilerini ben işe eleman olarak girip müdürlüğe kıyasladığınızda, ne gibi farklı dinleyici tutumları var? kadar yükselmiş bir kişiyim. Başarı için çalışmayı çok seviyorum. Herhalde şu an Özlem farklılıkları diyelim. genel müdür yardımcısı konumuna gelmiş Şehir dışına ne kadar sık ve kariyer planlamamı ona göre devam çıkabilecek de İstanbul ve ettiriyor olurdum. büyük şehirler kadar çok ❏ Sırada neler var? Konser takviminiz kısa aralıklarla ulaşamıyoruz nasıl? Anadolu ve daha farklı Buradan sürpriz olarak yörelere. Onun için açıklayalım. Şu anda yeni bir daha çok özlüyorlar İngilizce şarkı üzerinde çalışıyoruz, ve bizde daha çok bitmek üzere… Konserler özlüyoruz. Enerji daha devam ediyor, duyuruları sosyal yüksek oluyor çünkü 2020 medya hesapları üzerinden takip belki iki buçuk ay Ah Be Ah! edebilirsiniz. sonra tekrar dönüş


17

RÖPORTAJ

MART 2020

‘Bir geceyi kendimize ayırdık’ Ece ULUSUM

A

Fotoğraf: Muhsin AKGÜN

ltı yıl önce Dünya Tiyatro Günü’nü özel bir konserle kutlamak isteyen ENKA Sanat’ın, yaptığı tiyatro müzikleriyle tanınan sanatçı Çiğdem Erken’i aramasıyla başladı her şey… Sahnede genellikle oyunculuklarına şahit olduğumuz isimleri Erken’le vokal yetenekleriyle gördük, sevdik. Bu yıl 24 Mart’ta ENKA Sanat Oditoryum’da gerçekleşecek Yıldız’ın Yıldızları başlığındaki konser, usta oyuncu Yıldız Kenter’e ithaf ediliyor. Çiğdem Erken ve Orkestrası’na eşlik edecek isimler arasında Demet Evgar, Engin Hepileri, Şebnem Sönmez, Selçuk Yöntem var. Konseri ve müzikal çalışmalarını Çiğdem Erken’le konuştuk. ❏ Bu konser projesi geleneksel hale geldi. İlk zamanlara dönersek, bu fikir nasıl ortaya çıktı? Fikir ENKA Sanat’tan bana gelen bir öneriyle ortaya çıktı. Gül Mimaroğlu ve Murat Ovalı beni arayıp Dünya Tiyatro Günü’nü konserimle kutlamak istediklerini söyledi. Ben de “Sahnede hep oyuncularla beraberim onları da alıp geleyim” dedim. Bu yıl altıncısını gerçekleştirdiğimiz bu geleneksel konserin sahne hayatımda apayrı bir yeri var. Her yıl Mart ayında tatlı bir telaş. ❏ Konserde size eşlik edecek konuk sanatçıları nasıl belirliyorsunuz? Türkiye'de bu kadar insanı bir araya getirmek hiç kolay değildir. 25 yıldır tiyatro müzisyeni olarak 60 civarında oyunda yer aldım. Haliyle çok geniş bir oyuncu çevrem oluştu. Sahneye yeteneklerine hayranlık duyduğum oyuncuları çağırıyorum aslında. Bazılarıyla daha önce çalışmış oluyoruz bazısını da uzaktan gözüme kestirmiş oluyorum. Çoğu yakın arkadaşım zaten. Tanımadığım biri olursa da arıyorum, tanışıyoruz. ❏ Şarkıları neye göre seçiyorsunuz? Şarkıları söyleyecek kişiyle birlikte seçiyoruz. Benim için önemli olan söyleyecek kişinin rahat etmesi ve sahnede mutlu olması. Çünkü bu konser sadece seyirci için değil bizim için de sürprizlerle dolu. Senede bir geceyi kendimize ayırdık ve tiyatrodan yolu geçen insanlar olarak kendimize kutlama yapıyoruz gibi hissediyorum. ❏ Sahne alan oyuncu arkadaşlarınız arasında potansiyel ortaya çıkardığınız konuşuluyor. Örneğin Tuğrul Tülek sizinle sahne aldıktan sonra kendi grubuyla yola devam etti. Tuğrul’u sahnede ilk

6

Erken, bu özel etkinliği altı yıldır yapıyor.

25

Çiğdem Erken 25 yıldır tiyatro oyunlarının müziklerini yapıyor.

gördüğüm an vurulmuştum! Araya tanıdık sokup geceme davet ettim bir daha da ayrılmadık. Zaten çok büyük potansiyele sahipti. Ancak yaptığım bu çalışmalar oyunculara şarkı söyleme açısından cesaret verip onların kafasındaki soru işaretlerini yok ediyor olabilir. Tavsiyelerime güvendikleri için birlikte çalışıyoruz zaten. Birçok oyuncu arkadaşım yaptığımız çalışmalardan sonra müzikal çalışmalarına devam etti. ❏ Nasıl bir konser bekliyor izleyiciyi? Bu sene konserimiz Yıldız’ın Yıldızları ismini taşıyor. Ölümsüz ustamız Yıldız Kenter’in aziz hatırasına saygı niteliğinde bir gece olsun istedik. Gecede Yıldız Hoca’nın Tilbe Saran, Demet Evgar, Engin Hepileri gibi birçok öğrencisi ve sahne arkadaşı yer alacak. Kendisi için yazdığım bir şarkıyı da ilk kez o gece söyleyeceğiz. ‘TEKLİ MODASI İÇİME SİNMEDİ’ ❏ İlk kez düzenlenen Çocuk Besteciler Yarışması'nın jürisindesiniz. Bu gibi yarışmaların sizce önemi nedir? Yarışmaya ilgi nasıl? Bu yarışma benim için çok önemli. Öncelikle jüri harika insanlardan oluşuyor. 7-15 yaş arası çocuklar istedikleri türden kompozisyonlarıyla katılabilir. Şimdiden harika eserler elimize ulaşmaya başladı. Yeteneği küçük yaşta fark etmek, özel yetenekli çocuğu ve ailesini motive etmek çok önemli. Profesyonel eğitim almış olsun ya da olmasın bütün çocuklar cesaretle katılabilir. ❏ Yeni albümünüz Uyandım Yoksun da yolda. Genellikle tekli çıkararak ilerliyor müzisyenler. Siz albüm mü çıkaracaksınız? Yeni albümüm dokuz şarkıdan oluşuyor. Bugüne kadar hep albüm yayınladım. Bu tekli modası henüz tam içime sinmedi. Tek şarkıyla anlatabileceğim derdim olsaydı zaten albüm yapmazdım. (Gülüyor.) ❏ Uyandım Yoksun dinleyiciye nasıl hikayeler anlatacak? Albüm bu ay tüm dijital platformlarda ve fiziki olarak müzik marketlerde yer olacak. Şarkılar yine aşk, ayrılık ve varoluş üzerine sayıklamalarım... Bu sefer sound açısından bazı değişiklikler var. Albümü Redd grubundan Doğan Duru ile birlikte yaptık. Doğan hem prodüktör hem de aranjör olarak birçok konuda beni yönlendirdi. Aynı zamanda çok güzel 2 şarkısını verdi bana.

Çiğdem Erken


18

RÖPORTAJ

MART 2020

‘Ben niye halktan sayılmıyorum?’

Ahmet YATĞIN

İ

nternet ağlarıyla birbirine bağlı olan günümüz insanları, bilgi paylaşımında son derece cömertler. Onlardan biri de Nisan Ak. ABD’deki eğitimi için gereken bütçeyi bir internet kampanyasıyla bulan Ak, son zamanlarda YouTube kanalından #HerkesİçinKlasikMüzik etiketiyle eğitimi sayesinde öğrendiklerini hiçbir ücret talep etmeden anlatıyor. YouTube’da gezinirken karşılaştığım şefle Çukurcuma’daki Galeri Alfa’nın ev sahipliğinde bir araya geldik. Sade giyimi ve içten davranışları göze çarpıyor. Bir yandan da Türkçesine yerleşen ‘Amerikalı’lık hemen fark ediliyor. Kadın orkestra şefi olmaktan YouTube kanalında yaptığı şeylere kadar birçok konudan konuştuk. ❏ Hayallerinizi başarmış olmanıza seviniyoruz. Umarım kısa sürede mesleğinizde cinsiyetinizin bir şey ifade etmediği o günlere çabucak geliriz. Sizden bahsedelim, müzik hayatınız nerede başlıyor, müzikle ilişkiniz nasıl gelişti? Tesadüfler eseri bir şeyler oldu ve müzik hayatım yönlendi. Ben 4 yaşındayken beni piyanoya başlatmak istemişler ben istememişim. Hocamın beni başka biri ile karıştırmasıyla işler başlıyor aslında. “Senin gitarın vardı değil mi, gitarın ile konser versene” dedi bana. Koşa koşa eve gittim ve anneme dedim ki “Hadi gitar dersleri alalım.” Annem de kabul etti. Böylece ben 23 Nisan’da konsere çıktım ve işte müziğe başladım. Ondan sonra İstanbul Avni Akyol Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi’ne girdim. Orada da müthiş bir gitar hocam vardı. Safa Yeprem, hocam konservatuvarda ders vermeye gitti ve ben bir ara hocasız kaldım. O sırada bestelerimi çaldığım bir konser verdim. 15 yaşındaydım. Bunu çok sevdim ve “Artık bunu yapmak istiyorum” dedim. Tolga Tüzün ile tanıştım ve onun vizyonunu çok beğenmiştim. O yüzden Bilgi Üniversitesi'nde kompozisyon okumak istedim. Bilgi’de okurken yine bir tesadüf gerçekleşti. Yanda çalışanlar, ya biz prova yapıyoruz ama şefe ihtiyacımız var "Bize böyle 4 vurur musun" dediler. Ben de “olur...” dedim. Konserde de böyle bir ihtiyaç olduğunu fark ettik.

Nisan Ak

Benden istediler, ben de yine “olur” dedim. O konserde de Mimar Sinan Konservatuvarı’ndan hocalar varmış. Tolga Tüzün’e demişler ki "Nisan gelsin bizde misafir öğrenci olarak okusun..." ❏ Ondan sonra bir de Amerika macerası başlıyor galiba? Bir Indiegogo kampanyasıyla... Evet. Yüksek lisans için New York’u kazandım. Kazandığım zaten belliydi, bana vaad edilen bir burs vardı Türkiye’den ama o burs son dakikada iptal oldu. Aslında fark etmeliydim çünkü mail'lerime, telefonlarıma çok geç cevap veriliyordu ya da hiç cevap gelmiyordu. Ama konuşmayı da hiç kesmemişlerdi. O yüzden umudum devam ediyordu ve bayramın ilk günü “Affedersiniz kriz var, yapamıyoruz” dediler. Gitmeme iki hafta kala her şey kesildi. Hocalarım ve sanatseverler sayesinde küçük bir para ayarlandı ve ben gittim. Sonra Eczacıbaşı’nın bursunu kazandım. Bu sayede ben birinci dönemimi hallettim. İkinci dönem başladı ve param bitti. Bir arkadaşımın tavsiyesiyle bahsettiğiniz kitlesel fonlama sitesine baktım. ❏ Hemen oraya geçmek istiyorum. Bir kampanya başlattınız ve kısa sürede ihtiyacınız olan bu parayı toparladınız. Bir diğer yandan da birikimlerinizi YouTube kanalı sayesinde seyircileriniz ile paylaşmaya başladınız. Bahsedeceğim şeyin bir benzeri

gazetecilerde de görülüyor… Burslar ve kitlesel fonlamalar ile eğitim almanız ve karşılığında kitleye yönelik ücretsiz bir eğitim vermeye başlamanız, sizce bu döngü sanatçılar ve sanatseverler için yeni bir tüketim modeli olabilir mi? İşte bu! Ne kadar güzel ifade ettiniz. Döngü şeklinde. Mert Fırat’ın bir projesi var ya “İhtiyaç Haritası” diye oradaki asıl amaç ihtiyaç sahiplerini ihtiyacı karşılayanlara dönüştürmek, bir tür topluluk yaratıyorlar. Benim de şu an birazcık yapmaya çalıştığım ve elimden gelen bu. Belki ilerde kadın öğrencilere burs veririm gibi hayallerim var zaten de… Bari öğrendiğim şeyleri aktarayım dedim. Ben klasik müziğin içine doğmadım, ben öğrendim ve ben öğrenebildiysem herkes öğrenir diyerek #herkesiçinklasikmüzik diyorum şu an. ❏ #HerkesİçinKlasikMüzik etiketiyle klasik müziği daha anlaşılır hale getirmeyi bence başarıyorsunuz. Kitle iletişim araçlarının ulaşılabilirliği iddianızı daha gerçek kılıyor olabilir mi? Şimdi o tweet'i konuşmadan edemeyeceğim. Halka indirgemek deniliyor ama, ben niye halktan sayılmıyorum? Ama evet, erişilebilir olmak önemli. Biz müzik teorisini çok öğreniyoruz. Bazen bazı kelimeleri çok içselleştirdiğimiz oluyor ama başkaları bilmiyor. Örneğin deklanşör kelimesini fotoğrafçılar bilir ama herkes bilmeyebilir. İşte o tür kelimeleri çok kullanmadan, ya da Türkçeleştirerek ya da Türkçeleştiremiyorsam ‘Nisan’laştırarak anlatıyorum. Kendi dünyamda nasıl anlıyorsam onu o şekilde anlatmaya çalışıyorum. Meğer bu hikaye anlatmanın teorilerinden biriymiş. Yeterince içselleştirdiysem herkese her şeyi anlatabilirim diye düşünüyorum. ❏ YouTube kanalınızın topluluk kısmında bir anket yaptınız. Ve sadece yüzde 8 oranında “Klasik müziğe hala alışamadım” diyenler var. Kendinizi başarılı buluyor musunuz?


19

RÖPORTAJ

MART 2020

İlhan Şeşen ile kısa kısa

Zeynep BEŞERLER

H

azinem geniş” diyor İlhan Şeşen şarkılarını kast ederek. MESAM’a kayıtlı 400’ün üzerinde şarkısı var. Hatta tahmin ettiği kadar ses getiremeyen şarkılarını derleyip Kaynamış Şarkılar başlığında bir albümde derlemek istediğini söylüyor 2018 Aralık tarihli sayımızdaki röportajında. Merakla bekliyoruz… Geçen yıl hikaye kitabı Hayatım Hikaye’yi yayımlayan İlhan Şeşen bir süredir sessiz, bu sefer albümlerini kısa kısa anlattı.

DUA / KAVGA (1971)

2

Çocuğum doğmuş da mezun oluyormuş gibi hissediyorum. (Gülüyor.) Ya çok mutluyum! ❏ Kanalınızdan devam etmek istiyorum. Ara ara bakarken birkaç ay öncesinde sizin kanalınızla karşılaşmıştım. Hangi video ile karşılaştınız ilk olarak? ❏ Galiba 5. Senfoni'yi anlattığınız Ak, şu sıralarda iki videoyu görmüştüm. O yüzden YouTube orkestranın asistan şefliğini yapıyor. kanalınız çok ilgimi çekti. Kanalınızda popüler şarkıların müziğini de ele aldığınız videoları gördüm. Kitle pratik yapmak için sürekli bir orkestranın ile bağlarınızı güçlendirmek ve olması gerekmiyor mu? Bu da ekstra bir yeni kitlelere erişmek adına çok maliyet çıkarmaz mı? güzel bir yöntem olarak buldum. Okumanın en büyük faydası bu. Bir Aklımda başka bir soru oluştu, odisyona girdiğiniz zaman size diploma yeni türler de görecek miyiz? Rap, sormuyorlar. Üniversite orkestrası ile sürekli elektronik ya da caz müzik... çalışabiliyorsunuz. Hem yüksek lisansımda Cazdan korkuyorum biraz. Cazı hem de Türkiye’de her şeyden bir şeyler bilen anlatsın ama diğer türler anlamaya ve yönetmeye çabalıyordum. Şimdi neden olmasın? Düşünmemiştim. iki orkestranın müzik direktörüyüm iki Rock biliyorum biraz, metal orkestranın da asistan şefiyim. Toplam dört biliyorum. Belki bildiğim şeylerden orkestrada bir şeyler yapıyorum zaten. Pratik yaparım. Rap... Ceza ve Sagopa yapacak yer ve zaman var. Kajmer dinliyordum. Yani neden ❏ Fantastik sorular sormayı seviyorum. olmasın ama benim onları daha Sizce bir uzay kapsülünde, insanlığı çok çalışmam lazım. Ben müziğin tanıtmak adına insan ürünü şeylerin bir içindeki polifoniği anlatmaya seçkisini uzayın derinliklerine salacak çalışıyorum. Onlarda biraz söz olduğumuzu varsayalım. Sizden de üç önde. Popüler müziği ele almamın besteciden üç eser seçmeniz istenseydi bu sebebi de şuydu; şarkı formu klasik eserler ne olurdu? müzikten çıkma bir şey zaten. Mahler… Ya Das Lied ya da İki… Of, çok Arasında çok büyük bir bariyer zor! Das Lied! İki mi yoksa? Yok yok Das Lied! görmüyorum. İki’nin başı Das Lied’in sonu desem olur mu? ❏ Bu işte cinsiyet neyi ifade (Gülüyor) Tamam, Beethoven… Ben beşi çok ediyor? seviyorum ama dokuz… Genel olarak liderlik ❏ Bende bir yedi tutkusu var… pozisyonlarında kadınların Yedi? Yedinin ikinci bölümü değil mi? görünürlüğü çok az. Çalışma (Evet) Tamam, Beethoven 5. Burada klişe hakkını bile yeni kazandığımızı olmaktan hiç korkmuyorum. Underground düşünürsek ancak bu işin işçi olmayacağım. Bir şey popüler olduysa herkeste kısmındayız henüz. İşveren ya bir karşılığı mutlaka oluyor. Bence uzaya da yönetici pozisyonlarında attığımız şeyler herkesin anlayabileceği şeyler görünürlüğümüz maalesef az. Bunu olmalı. Mahler Das Lied olmadı o zaman… orkestraya vurduğumuz zaman... Neyse tamam. Mahler Das Lied, Beethoven Bu gelenek yüzyıllardır olan bir şey. 5 ve… Nasyonalistlik yapmayacağım ya, Kadının seçme seçilme hakkından yapayım mı, yapmayacağım. Tamam. yüzlerce yıl önce başlamış Mozart’ın klarnet konçertosu! bir topluluk türü. O yüzden ❏ Sizce şanslı biri misiniz? Neden? geleneği kırmak biraz daha zor. Annem “Sen bana göre daha şanslısın Orkestralarda kadınları görüyoruz ama çok da şanslı değilsin” der. Ben de çok ama orkestra şefi olarak çok az tırmalıyorum ama bazen de şansımın yaver görüyoruz. gittiği oluyor. O zaman da seviniyorum. Ama ❏ Orkestra şefi olma yolunda genelde işimi şansa bırakmam. Ben tırmalarım.

“Kavga, o yıllardaki öğrenci olaylarını eleştiren bir şarkı. Yazdığım ilk şarkıdır. Sözleri sakıncalı bulunarak, TRT denetiminden geçmedi.”

AŞK HAKLI (1994)

“Grup Gündoğarken bitince, yaptığım ilk solo albüm.”

NELER OLUYOR BİZE? (2001)

“Neler Oluyor Bize, zirvemdir. O yıllarda şöhret neymiş anladım.”

ŞİMDİ BEN BU ŞARKILARI KİME SÖYLEYEYİM? (2003)

“Arada kalmış, umduğumu bulamadığım bir albüm.”

AŞK YALAN (2005)

“Gitarı farklı akort ederek yaptığım bir şarkıdır. Severim.”

İLHAN ŞEŞEN/ DERTLİ (2006)

“Benim için arada kalmış bir albümdür.”

GEL (2014)

“Gel, sevdiğim bir şarkı olmasına rağmen bir ses getirmedi. Onun için konserlerimde de söylemiyorum.”

CİDDİ EĞLENCE (2017)

“Ciddi Eğlence, virtüöz piyanist, Burçin Büke ile birlikte yaptığımız bir albüm. Çok severim.”

İSTANBUL'LU ŞARKILAR (2018)

“İstanbul hakkında epey şarkım olduğu için böyle bir albümde toplamak istedim. İstanbul için en güzel şarkıyı yapmak gibi bir isteğim var. Hâlâ yapamadım.”

HEDİYEM (2018)

“Hediyem albümüne bayılıyorum. Katılan bütün arkadaşlarıma teşekkür ederim.”


20

KONUK

MART 2020

Efruz ÇAKIRKAYA

2

020’de tüm dünyada 250. doğum yılı kutlanan ve tüm zamanların en büyük bestecisi kabul edilen Ludwig van Beethoven’ın müziğinin ve dehasının iki yüzyıldan fazla bir zaman sonra bile neden bu kadar önemli ve ölümsüz olduğunu anlayabilmek için bestecinin nasıl bir hayatın içine doğduğunu, yaşam mücadelesini, acılarını, ızdıraplarını, aşklarını ve ne şartlarda ‘Beethoven’ olduğunu bilmek gerekiyor. Beethoven’in bir Türk filmi dramını aratmayacak hayat hikayesi, kilisede şarkı söyleyen ve müzik öğretmeni olan alkolik bir baba ile erken yaşta kaybedeceği bir annenin 7 çocuğundan ikincisi olarak 1770’de başlıyor. Genç yaşta kendisinden küçük kardeşlerinin de sorumluluğunu üstlenecek ‘dert babası’ Beethoven’in dehası, babası tarafından fark ediliyor ve küçük yaşından itibaren neredeyse babasının işkence ederek eğitimini aldırdığı piyanodan kazanacağı ün ve parayla adeta bir altın yumurtlayacak tavuk gibi görülüyor. Fakat o zamandan iradesini ve güçlü kişiliğini ortaya koyan Ludwig, ne babasının ne de sonraki yıllarda onu destekleyecek birçok asilzadenin boyunduruğu altına girmeyi reddererek sonuna dek kendi bildiğini yapacağı ‘fakir ama onurlu’ hayatının temellerini atıyor.

İstanbul Müzik Festivali Direktörü'nün kaleminden

BEETHOVEN


21

KONUK VİYANA MACERASI 17 yaşında, doğduğu ve o zamana kadar yaşadığı Bonn’dan çıkıp müzik eğitimi almaya gittiği Viyana, Fransız ihtilalinin en ateşli günlerini yaşadığı ve nihayetinde “Plaudite amici, comoedia finita est!” (Alkışlayın dostlar, komedi bitti!) cümlesiyle son nefesini verdiği şehir oluyor. Sanatın asillerce desteklendiği şehir olan Viyana’ya gelip hayatındaki trajedilerden kurtuluşunu müzikte bulan Ludwig, piyanist olarak başladığı kariyerini sürdürürken bir taraftan da besteler yapmaya başladı. Bu dönemde bir konser turnesi sırasında geçirdiği ağır bir hastalıkla başlayan ve sonrasındaki yıllarda yavaş yavaş kaybettiği duyma yetisi aslında yaşamındaki en büyük savaşı da verdiği düşmanı oluyor. Duymayan bir müzisyen olmanın yaratacağı ciddiye alınmama korkusu ve utancıyla içine kapanan ve insanlardan gitgide uzaklaşan Beethoven’in yüzü aşktan yana da gülmüyor. Vasiyetnamesiyle ortaya çıkan ve kime hitaben kaleme alındığı hala bir muamma olan 'ölümsüz sevgili'ye yazılmış aşk mektupları vasıtasıyla da, Beethoven’in yaşamının imkansız ve asla kavuşulamayan bir aşkın acısıyla kavrulduğunu biliyoruz. DEVRİMCİ BİR KARAKTER: BEETHOVEN Beethoven’i pişiren bu hayat şartlarının elbette müziğinde etkilerini görüyor, zorlukla ve mücadeleyle geçen yaşamının dışa vurumunu eserlerinde dinliyoruz. Ancak onun hâlâ büyük bir idol olarak görülmesinin en önemli sebeplerinden birinin, ona yüklenmek istenen rolleri ve kalıpları kabul etmeyerek, standartlarını kendisinin belirlediği yeni müzik formları içerisinde bestelediği eserleri ile benimsediği aydınlanma felsefesi idealleri olan kardeşlik, eşitlik ve özgürlük evrensel değerlerine bağlılığı olabilir. Bu bağlamda hem sanatı hem duruşuyla devrimci bir karakter olan Beethoven’in modern dönemin sanatçı idealine en yaklaşan isimlerden biri olduğunu söylesek abartmış olmayız. İnsanoğlunun dünya ekolojisi üzerinde giderek artan etkisiyle içine girdiğimiz varsayılan antroposen çağında; gezegenin hızla tükenen doğal kaynakları ve malum iklim krizi uyarı zillerini çılgınca çalarken, sanatçıların yaratım süreçleri de ilham ve içeriğini buradan çıkarmaya çoktan başladı. Geçtiğimiz yıl 16 yaşındaki çevre aktivisti Greta Thunberg’in iklim değişikliği karşısında acilen adım atılması talebiyle başlattığı kampanyanın yarattığı farkındalıkla bugün dünya çapında onlarca ülkeden milyonlarca insan protesto gösterilerine katılıyor, siyasi liderleri zorluyor. Bu çağrıya destek veren onlarca aktör/ aktrist ve sanatçı ise iklim krizine dikkat çekecek işler üretiyor, dünya liderlerini bilinçlenmeye ve gezegene sahip çıkmaya çağıran demeçlerde bulunuyor. Bu anlamda sanatsal üretimin ve sanatçının toplumsal krizlere yanıt olmadaki rolünü yadsıyamayız. Beethoven derinden bağlı olduğu baskın favori konusu doğanın tasviri ve içindeki doğa sevgisiyle de, bize adeta nereye yönümüzü dönmemiz gerektiğini iki yüzyıl öncesinden işaret ediyor. 6. Senfonisi Pastoral ile doğaya güzelleme yaparken, 9. Senfonisi ile kardeşlik ve barış çağrısında bulunuyor. Şifasını ve ilhamını doğada aramış; müziğiyle kendisi üzerinden 'insan'ı anlatmaya çalışmış ve yaşadığı dönemin ruhuna yönelik, kitleleri harekete geçirici özellikte eserler yazmış asi besteci Beethoven, bugün yaşasa gerçek bir aktivist ve dünya starı olabilirdi! Onu sevmek ve hayranı olmak için gerçekten çok nedenimiz var. İyi ki doğdun Ludwig!

MART 2020

29 konserlik Beethoven kutlaması

M

üzikseverler için Mart ayının habercisi düşen cemre değil, açıklanan festival programları! Bizi heyecanlandıran bir festivalin daha programı açıklandı: 48. İstanbul Müzik Festivali... 2-25 Haziran tarihleri arasında gerçekleşecek festivalin bu yılki konsepti epey ‘glam’. Konsept bu sefer bir fikir değil, bir isim, doğumunun 250’nci yılı şerefine klasik müziğin rock yıldızı Beethoven. Beethoven’ın Aydınlık Dünyası temasıyla gerçekleşecek konserlerde sanatçının ikonik eserlerine, yeni eser siparişlerine ve ondan esinlenen hazırlanan projelere yer verilecek. Bu yıl Onur Ödülü Ahmet Say’a, Yaşam Boyu Başarı Ödülü ise Alexander Rudin’e veriliyor. Ayrıca, festivalin çağdaş müzik üretimine katkı sunmak hedefiyle bu yıl da üç yeni eser sipariş edildi. Festivalde 14 farklı mekanda 29 konser gerçekleşecek. Uzun ve detaylı programda dikkatimizi çeken konserleri sizin için derledik. Programın tamamına festivalin internet sitesinden ulaşabilirsiniz. AÇILIŞ KONSERİ: TEKFEN FİLARMONİ ORKESTRASI

02.06 / Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı

Festivalin açılış konseri Tekfen Filarmoni Orkestrası ile 26 yaşındaki kemancı Stella Chen’e emanet. 2019 Kraliçe Elisabeth Keman Yarışması’nı kazanarak tüm dikkatleri üzerine çeken Chen, Beethoven’ın sonradan ünlenen Re Majör Keman Konçertosu ile karşımızda olacak. MÜZİK ROTASI 07.06 / Büyükada

Müzik Rotası bu yıl Anadolu Kulübü Sarı Köşk’ten Hesed Le Avraam Sinagogu’na, San Pacifico Latin Katolik Kilisesi’nden

48

İstanbul Müzik Festivali, Türkiye'nin en uzun etkinliklerinden biri. 48 yıldır gerçekleşiyor.

Anadolu Kulübü Teras’a uzanıyor. Bu müzikal yolculuğun sahne alacak isimlerse Selini Quartet, viyolonselci Gökhan Bağcı, flütçü Cem Önertürk, gitarist Ayşegül Koca, kontrbasçı Evren Şen ve Hollanda Saksofon Sekizlisi. STAATSKAPELLE DRESDEN&EMANUEL AX 12.06 / Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı

1548’de kurulan ve Dünya Müzik Mirasını Koruma Ödülü almış ilk ve tek orkestra olan Staatskapelle Dresden, 7 Grammyli sanatçı Emanuel Ax ile birlikte festivalde. BEBEKLERE BEATLES 13-14.06 / Zorlu PSM

İspanyol topluluk La Petita Malumaluga’nın projesi sadece bebekler için değil, Beatles seven ebeveynler için de büyüleyici ve eğlenceli bir konser. Proje, bebeklere serbestçe dolaşmayı, çocuklara dans etmeyi, yetişkinlere şarkı söylemeyi vaad ediyor. BEETHOVEN & BOWIE: REBEL REBEL 21.06 / Cemal Reşit Rey Konser Salonu

Festivalin ‘glam’ yanıysa temelini rock efsanesi David Bowie’den alıyor. Rebel Rebel şarkısından ilhamla hazırlanan projede Beethoven’ın 5. Senfoni’siyle David Bowie’nin şarkıları buluşuyor. Eserleri şef Jason Lai yönetimindeki Orchestra of the Swan icra edecek. KONZERTHAUSORCHESTER BERLİN & VIKINGUR ÓLAFSSON 25.06 / Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı

Türk dinleyicisinin yakından tanıdığı piyanist Vikingur Ólafsson, yıldız şef Elim Chan yönetimindeki Berlin Konzerthaus Orkestrası ile festivali görkemli bir konserle kapatacak.


YAKIN TAKİP MART 2020

22

Fotoğraf: Daniel Müller


23

YAKIN TAKİP

MART 2020

Film müziği dünyasının ‘Joker’i Ece ULUSUM

Hildur Guðnadóttir

G

enç kadın Litvanya’da terk edilmiş bir nükleer santralde üzerindeki radyasyondan koruyan sarı tulumuyla zar zor adım atıyor, pür dikkat etrafı inceliyor. Elindeki ses kayıt cihazıyla bir şey avlamaya çalışıyormuş gibi görünüyor. Aslında tam da öyle, mekanın sesini yakalamaya çalışıyor. Bu, bilimkurgu filmden bir sahne değil, gerçek... Besteci ve çellist Hildur Guðnadóttir, Chernobyl dizisinin müziklerini o mekanda kaydettiği sesleri kullanarak ortaya çıkardı. Onun müziğindeki sihir, merakı ve cesaretinden geliyor. Altın Küre’de en iyi orijinal müzik dalında tek başına ödüle layık görülen ilk kadın besteci oldu. Geçen ay da Oscar tarihinde üçüncü kez, bir kadın en iyi film müziği dalında aldı. Teşekkür konuşmasında kalbinde müziği hisseden genç, yaşlı tüm kadın müzisyenlerin seslerinin daha çok duyulması gerektiğini ve aldığı ödülün kadın müzisyenlere ilham olmasını istediğini söyledi. Alkış kıyamet… Sosyal medyada paylaşılıyor, takdir ediliyor. Konuşmasının like’ı bol olsa da 2017’de İstanbul’a geldiğinde küçük salonu dolduramayan Guðnadóttir’in hikayesini yazalım istedik. Gerçi bugün yeniden gelse koca salonları doldurur… ‘ÇELLOYA BAĞLANMAKTA ZORLANDIM’ İzlandalı müzisyen bir röportajında 5 yaşındayken, annesinin ona çello almak için arabasını sattığını ve eğitime başladığını söyleyip devam ediyor, “Klasik bir enstrüman çalmayı öğrendiğinizde zamanınızın çoğunu, size söylendiği gibi ses çıkarmaya çalışarak geçirirsiniz. Bununla gerçekten zor zamanlar geçirdim. Çalmanın ‘doğru bir yolu’ olması benim için hiçbir anlam ifade etmiyordu. Bu nedenle o yaşlarda çelloya bağlanmakta zorlandım.” Doğaçlama özgürlüğünü keşfeden Guðnadóttir derslerden fırsat buldukça ‘doğruların’ dışına çıktı, çelloyu bir daha bırakmadı. Doğaçlamayı enstrümanla konuşmaya benzetiyor her defasında… O ‘sohbetler’ onun yolunu çizdi. Önce Reykjavík Musik Akademisi’ne girdi, daha sonra İzlanda Sanat Akademisi ve Berlin Universitat der Kunste’de

bestecilik ve yeni medya üzerine eğitim aldı. Eleştirmenlerden övgü olan dört solo albüme imza attı: Mount A (2006), Without Sinking (2009), Leyfðu Ljósinu (2012) ve Saman (2014). Uzun aralıklarla albüm çıkarmasının nedenini anlatıyor çellist, “Kendim albümüm için solo bir parça yazdığımda, içinde kaybolana ve oradan bir dünya çıkana kadar çalarım...” Solo çalışmalarındaki özgün besteleri ve dramatik tınılarıyla dikkat çeken çelliste The Icelandic Symphony Orchestra, Icelandic National Theatre, Tate Modern, The British Film Institute, The Royal Swedish Opera ve Gothenburg National Theatre gibi mühim kurumlar beste siparişleri verdi. Kurumlarla çalışıyorken müzik dünyasında önemli isimlerle de sahne aldı. Birlikte sahne aldığı isimler arasında Skúli Sverrisson, Jóhann Jóhannsson, múm, Angel, Pan Sonic, Hauschka, Wildbirds & Peacedrums, Ryuichi Sakamoto, David Sylvian var. Onu ‘altın heykeller’ diyarına götürense film ve diziler için yaptığı müzikler oldu. Reha Erdem imzalı Jin filminin yanı sıra The Revenant ve Sicario gibi filmlerin müziklerinde de yer aldı. Ama Chernobyl ve Joker için yaptığı besteleriyle dünyanın dört bir yanından dinleyicilerin playlist’ine girdi. JOKER’E YOL GÖSTEREN PARÇALAR Kaderini değiştiren Chernobyl dizisinin müzikleri için aslında arkadaşı besteci Jóhann Jóhannsson ile anlaşılmıştı. Jóhannsson hayatını kaybedince, onu ve müziğini tanıyan Hildur Guðnadóttir’a teklif gidiyor. Bu büyük sorumluluğun altından kalkmak için müziğinin dinleyiciye ‘radyasyon korkusunu’ hissettirmesi gerektiğini düşünerek terk edilmiş bir nükleer santralde ses kaydı yaptı. “Neye benzeyeceğini bilmiyordum. Hazine avı gibiydi. Oraya tamamen açık kulaklarla giriyorsunuz ve sadece dinliyorsunuz” diyor Guðnadóttir. Dizinin izleyicileri müziğe kayıtsız kalamadı. Karanlık, rahatsız edici ama kulak vermeden edemediğiniz müzikti ortaya çıkan.

22 13

14 film, 8 televizyon yapımı müziğinde çalıştı.

Aldığı ödül sayısı. Müzisyen, ödüllerin 7'sini bu yıl aldı.

Müziğiyle Çernobil korkusuyla hiç yüzleşmemiş nesli dahi etkileyen Guðnadóttir, Joker müzikleriyle izleyiciyi Arthur’un zihninin karanlık dehlizlerine ansızın itiyor. Filmin yönetmeni Todd Phillips, henüz senaryoyu bitirmemişken müzisyenin kapısını çalıyor. “İyi ki de öyle oldu” diyor Guðnadóttir, keza meşhur banyo sahnesinde Bathroom Dance’ı dinleyince Joaquin Phoenix, senaryoda olmayan bir dans performansı ekliyor. Sette kulaklıkla dolanan Phoenix, Guðnadóttir’in müziklerini dinleyerek karanlık tınılarından ilham alıyor. Phoenix röportajlarında aynı şeyi söylüyor: “Arthur'un Joker'e dönüşmeye başlaması için bir yol bulmakta zorlanıyordum; Bathroom Dance o yoldu.” ‘FİLMLERE ODAKLANMAYACAĞIM’ Şimdi yoğun ilgiyle baş etmek zorunda kaldığı için sıkılıyor. Berlin’deki eski bir fabrika binasından dönüştürülen apartmandaki küçük stüdyosunda müzikle ve ailesiyle vakit geçirmeyi tercih ediyor. “Stüdyomda etrafım müzik aletlerim ve ses keşfetmek için kullandığım deneysel araçlarla dolu; kablolar, lehim havyaları, levhalar” diye anlatıyor çalışma ortamını. Orayı henüz göremedik ama şu görüntü aklımızdan çıkmayacak: Skype’la verdiği videolu bir röportajında küçük oğlunun odasındaki Lego oyuncakların yanında aldığı ilk prestijli ödülü Emmy duruyor. Onun için ödüllerden çok dinleyiciye iç dünyasını doğru yansıtmanın yollarını bulmak daha önemli. Film müzikleri üzerine kariyerine devam edeceğini düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. “Filmlere odaklanmayacağım. Bundan gerçekten yoruldum. Şu anda bir çok teklif alıyorum ama zihnimde yer açmam önemli. Çünkü iş beni çok etkiliyor. Müziğim karanlık tarafta olma eğiliminde, o yanımı müzikle yatıştırıyorum" diyor. Şükürler olsun! Keza müzikle içindekileri yansıtıp o kapkaranlık Joker’i ortaya çıkaran birinin bilinçaltındaki karanlığını tahmin etmek güç...

27

5'i solo, 22'si başka müzisyenlerle toplam 27 albüm çıkardı.

37

Müzisyenin yaşı. Bu yaşta çok önemli yapımların müziklerinde imzasının olması büyük başarı...


24

GÜNCEL

MART 2020

Telif hakları davaları yeni şarkıları nasıl etkiliyor?

Amy X. WANG Çeviren: Batuhan K. OCAKÇI

T

elif hakları davalarındaki dramatik artış bazı sanatçı ve şarkı yazarlarını ve müzik endüstrisini sigortacılara on binlerce dolar harcamalarına neden oluyor. Birçok insan Robin Thicke, Pharell Williams ve T.I’nin Blurred Lines şarkını nadiren hatırlıyor olsa da müzik endüstrisi berbat bir kabus olarak anımsıyor. Mahkemenin Blurred Lines parçasının Marvin Gaye’nin 1977 tarihli Got to Give It Up adlı şarkısını andırdığı için 5 milyon dolarlık ceza hükmü bir zamanlar uykuda olan telif hakkı davalarını yeniden hortlattı. Listelere en üst sıralardan giren Katy Perry ve Ed Sheeran gibi isimler davalarla şok olmuş ve milyonlarca dolar ödemek zorunda kalmıştı. Birçok sanatçının aklında aynı soru var: “Bu şarkı bana davaya mal olacak mı?” Konu hakkında “Neye izin verilip verilemeyeceği ile ilgili büyük bir kafa karışıklığı var” diyor adli müzikolog Sandy Wilbur ve devam ediyor, “Davalara eğitimli müzikologlar ya da müzisyenler tarafından değil, ortalama müzik dinleyicileri tarafından karar veriliyor, bu yüzden yapım şirketleri oldukça gergin.” Oyunun kurallarını değiştiren 2015 tarihli karardan sonra birçok müzik şirketinden şarkılarını

kontrol etmesi için teklif aldığını söylüyor Wilbur. Peki bu korku kültürü stüdyolara nasıl yansıyor? Bu cevabın iki katmanı var çünkü telif hakları önceden sözleri ve melodileri korurken artık -Blurred Lines davasında da olduğu gibi- şarkının temposu, ritmi ve genel havası gibi soyut noktalarda koruma altına alınabiliyor. Katy Perry’nin Dark Horse şarkısının yapısını çok tanınmayan rapçi Flame’den araklandığı iddiasıyla açılan davada milyonlar ödemek zorunda kalmasından sonra Katy Perry’nin avukatı Christine Lepera, “Müziğin yapı taşlarına sahip olmaya çalışıyorlar. Müziğin alfabesi herkesin olmalı” şeklinde uyarılarda bulunacaktı.

T

EL

İF

TESADÜF MÜ ÇALINTI MI? Perry’nin davasının ortaya koyduğu farklı bir mesele daha var. Davacılar çoğunlukla

'mega hit' parçaları hedef alıyorlar. Çünkü paranın nereden geleceğini gayet iyi biliyorlar. Tüm bunlar profesyonel müzisyenlere korku salıyor. Birkaç ay önce, Shawn Mendes ve Dua Lipa gibi isimlerle çalışan söz yazarı Emily Warren, bir country sanatçısıyla nakaratı benzer olduğu düşünülen bir parça çıkardı. “Tamamen tesadüf. Diğer şarkıyı hiç duymamış olsam da bu çok ikircikli bir durum ” diyor. İki sanatçı da birbirlerine karşı bir aksiyon almamış da olsa, Warren gözlerinin açıldığını ve böylesi zorlu bir durumun ne kadar kolay ortaya çıkabildiğini gördüğünü ve davaların kamuoyuyla paylaşılmasıyla daha da korkutucu olduğunu söylüyor. Bütçesi olan yapım şirketleri, yeni şarkılarıyla ilgili telif hakkı iddialarına karşı müzikologlarla çalışabilirken, bu lükse sahip olmayan şirketlerse denenmiş ve işe yarayan sigorta yöntemiyle yollarına devam ediyorlar. Alessia Cara ve Muse gibi isimlerle çalışmış olan ve müzik yönetim şirketi Milk and Honey’in kurucusu Lucas Keller söz yazarı müşterilerinin fikri mülkiyetlerini legal zorluklardan korumak için hata ve eksiklikler sigortası yaptırmaya teşvik ediyor. Keller, “Sistem bizi yanıltmış gibi hissediyoruz. Ortalıkta dava açıp duran birçok agresif avukat var” diyor. TELİF HAKKI SİGORTASI Hata ve eksiklikler sigortası politikalarına göre, sigorta şirketleri bir telif hakkı davasını kaybetmesi durumunda milyonlarca dolar zararı karşılayabiliyor. Alliant Insurance şirketinin başkan vekili Joe Charles’e göre birçok A sınıfı müzisyen hata ve eksiklikler sigortasına ilgi gösteriyor. “Medyada büyük bir iddia döndüğü zaman müzisyenlerden nasıl korunabilecekleriyle ilgili onlarca telefon araması alıyoruz” diyor. Sanatçının önceki yasal çalışmalarına, kitlelerinin büyüklüğüne ve ne kadar sigorta etmek istediklerine bağlı olarak 25 bin ila 250 bin dolar arasında değişen maliyetler nedeniyle sigortalarının satın alınma oranını düşük olduğunu da ekliyor.

5

milyon

Blurred Lines, Marvin Gaye’nin Got to Give It Up adlı şarkısını andırdığı için 5 milyon dolarlık ceza aldı.

25

bin

Şarkı telif sigortaları 25 bin dolardan başlıyor.


25

GÜNCEL

MART 2020

ARCHIVIST Hüseyin NECİPOĞLU huseyin_nc

(

Yola düşen şarkılar

B

Sanatçılar kendilerine açılabilecek davalarda artış olabileceği öngörüsüyle telif hakkı sigortasına sahip olduklarını kamuoyuna duyurmakta isteksizler. Pusha T ve Missy Elliot gibi isimleri temsil eden müzik avukatı Bob Celestin, Top 10’daki popüler sanatçıların yerlerini bu şekilde koruduklarını düşünmekte sorun olmadığını söylüyor. Büyük şirketlerin de genellikle telif haklarına karşı kapsamlı sigortaları bulunuyor. Fakat yine de bu poliçelerin de boşlukları var. “Sanatçı kendini bir anda sigortasız bulabilir” diyor Charles. En savunmasız olanlar ise ünlü sanatçıların mali kaynaklarına sahip olmayan ancak telif hakkı iddialarında eşit derecede sorumlu tutulan şarkı yazarları. Ariana Grande ve Justin Bieber gibi yıldızlarla şarkılar yayınlayan yapımcı ve söz yazarı Ross Golan “Hepimiz birkaç nota veya kelime kadar küçük detaylarla savaşa girmekten gergin ve korkuluyuz” diyor. Warren müzikologları davalardan kaçmalarına yardımcı olmaları için kişisel alanlarında tutan bazı mega sanatçılar duyduğunu da ekliyor. A&R şirketinin yardımcı başkanı Joel Timen “Şarkıların yazıldığı cephede birçok laf dönüyor” diyor. “Bu melodi ya da nakarat bir şeyler hatırlatıyor mu? Dikkatli olmalı mıyız? gibi.” Her kullanıcıya aynı özellikleri sunan ucuz müzik prodüksiyon yazılımlarının popülaritesi başka bir risk daha doğurdu. “Şimdilerde müzik, ilk kez farklı olduğundan daha çok birbirine benzer halde” diyor Golan. “İnsanlar verimli oldukları için aynı örnek paketleri, aynı eklentileri kullanıyor.” Ayrıca sınırlı sayıda nota, akor ilerlemesi ve melodi durumu var. Ya da Wilbur'un söylediği gibi, “Müzikte bakir bir doğum yoktur. Müzik diğer müziklerden çıkar. ” DAHA FAZLA NETLİK BEKLENİYOR Telif hakkı davası patlaması ve istenmeyen yan etkileri daha yeni başlıyor olabilir. Rock grubu Spirit, 2014 yılında Led Zeppelin üyeleri Robert Plant ve Jimmy Page’yi Stairway to Heaven riff'lerini Taurus adlı 1968 tarihli enstrümantal parçadan araklamakla suçladı. Fakat bir jüri olayı 2016'da Plant ve Page’nin müzik motifini intihal etmediğini belirleyerek davayı kapattı. Müzik yöneticisi Keller “Jüri başka bir konu” diyor. İngiliz mahkemesinde sadece bir müzikologdan karar vermelerini istiyorlardı. Amerikan mahkemesine 10 tane rastgele insan getirdik.” Sanatçılar, şarkı yazarları, yapımcılar ve şirketler şimdi bir sonraki Zeppelin kararını bekliyor ve birçoğu Page ve Plant’in lehindeki kararın Blurred Lines kararının getirdiği baş ağrısına neden olan belirsizliğin bir kısmını çözebileceğini umuyordu. Diğerleri, Yüksek Mahkeme’ye kadar çıkma şansı olan davayı Pandora’nın kutusunun yeniden açılması olarak görüyorlar. Nihai karar, müziğin telif hakkının kapsamını netleştirecek mi - yoksa daha da berbat mı edecek? “Yaratıcı ifadenin unsurları hangi noktada korunabilir?” diyor medya fikri mülkiyet avukatı Wesley Lewis. “Davacıların hepsi daha fazla netlik bekliyor.”

ir adam sahnede kendisine eşlik eden gitaristle söylüyordu şarkısını. Şarkısını söyleyen adam hareketsizdi, pek anlam yüklemiyordu söylediği şarkının sözlerine. Basit ve yalın, sadece söylüyordu: “Çek yorganı üstüne. Dal düşlere. Yetiş diğer insanların hayatına, günün son ışıklarıyla. Şekiller ve renkler görüyorum. Diğerleri uyurken nihayet yürüyorum. Şekiller ve renkler görüyorum. Gecenin sarmaladığı şehirler. Sessizce yürüyen hayvanlarla dolu. Korkuyla dizlerinin üstüne çökmüş. Dizlerinin üstüne, korkuyla...” MUBI’den izlediğim The Bare Necessity isimli 2019 yapımı Fransız filminden, yukarıda bahsettiğim sahne. Sadece bu sahne için bile sevebilirdim filmi. Filmin geri kalanını bana, daha doğrusu kalbime dokunabildiği için, güzel bir hikâyesi ve iyi bir sinema örneği olduğu için de sevmiştim. Bir yol filmi değildi izlediğim ama izleyeni pekâlâ yolculuğa çıkarabiliyor. Nasıl mı? Yol düşüncesi aklıma gelince zihnimde çalmaya başlayan şarkılar var benim. Bu şarkıların listesi bazen izlediğim bir filmin ilhamıyla da oluşabiliyor işte. Gençliğini 90’lı yıllarda geçiren ve benim gibi rock müzikle haşır neşir olan pek çok kişinin yakından tanıdığı Türk rock müziğinin lokomotif gruplarından Bulutsuzluk Özlemi’nin en sevdiğim albümlerinden biri Yaşamaya Mecbursun. Albümdeki en neşeli yolculuk şarkılarından olan Güneye Giderken'in nakaratı yankılanıyordu kafamda: “Solda güneş yükseliyordu/ Güneye giderken/ Solda güneş yükseliyordu/ Güneye giderken.” Bulutsuzluk Özlemi’nin Türk rock müzik tarihine damga vuran ve klasikleşmiş albümlerinden biri olan bu albüm hâlâ güncelliğini korumakta. Çünkü iyi ve güçlü müzikle, güzel yazılmış sözlerin eskimeye ihtiyacı olmaz. Zaman nitelikli bir albümün kıymetini daha da değerli hâle getirir. Yolculuk, yolculuklarımız biz insanoğluna bahşedilen en etkili eylemlerden biri. Bazen kendi benliğimize doğru yolculuğa çıkar, yürürüz boş sokaklarda, kendimizle baş başa kalabilmek için ya da kendimizi bulmak için. Bazen de bulunduğumuz sıkıntılı ortamlardan kaçmak için, yeni yerler keşfetmek için, belki de huzur bulmak için. Bazen de göç etmek zorunda kaldığımız için yollara düşeriz. Hayatım boyunca unutmayacağım yolculuklardan biri 1989 yılında Bulgaristan’dan Türkiye’ye olan göçümüz. Ailecek üç gün beklediğimiz sınır kapısındaki zorlu yolculuğumuzu unutmam, unutamam. Ana vatanımıza dönerken hayatımda oluşacak yeni yolculuklara, yeni umutlara, yeni arkadaşlıklara adım atıyorduk. 90’lı yıllar benim için özeldi. Masumiyetin ve samimiyetin yıllarıydı. Bunu her fırsatta dile getiriyorum. Beni etkileyen bir başka şarkı da bir yol şarkısı olarak anılabilir. Hakan Kurşun’un Boğazın Üstünde şarkısı. Sözleri ile olduğu kadar müziğiyle de isyana davet eden ama bir yandan da dinlendiren dingin bir şarkı. Dinlerken her iki hissi de yaşayabilirsiniz. Bu sabah cep telefonumun çekmediği metronun Haliç istasyonuna yaklaşırken yol şarkıları hakkında düşünüyordum. Şarkıyı tünelden çıktığımızda yeniden dinledim. Haliç’in Galata ile birleşen sisli görüntüsü. Fark ettim ki bu şarkı İstanbul’a çok yakışıyordu. O an için büyülü bir görüntüydü. Yakın geçmişten kaliteli ve hisli alternatif müzik keşfetmek isteyenlere sevgiyle önerebilirim. Hakan Kurşun’un 1996 tarihli Kaos albümünü. Yazıma son verirken bana yürümenin ve yolculuğun etkinliğini ve dinginliğini düşündüren Rebecca Solnit’in Yol Aşkı - Yürümenin Tarihi romanından bir cümleyle noktalıyorum sevgili okur: “Dünyayı keşfetmek düşünceyi keşfetmenin en iyi yollarından biridir ve yürürken bu alemlerin her ikisinde birden yol alırız.” Müzikli yolculuklarınızın eksik olmaması ve müziksiz kalmamanız dileğiyle. Meraklısına not: Bu yazıyı yazarken Depeche Mode’un gece yolculuklarına çok yakıştığına inandığım 1997 tarihli Ultra albümünü dinledim.


26

RÖPORTAJ

MART 2020

Ece ULUSUM

Ş

'Bilinmezliğe atlayan halimi bulmaya çalışıyorum'

arkılarının çıkış noktası biraz merak biraz da sıkıntı... Eivør, sesini ilk Faroe’nun halk müziklerini seslendirerek keşfetti. 16 yaşında ilk albümünü yayınlayan Nordik sanatçı, zamanla müziğini elektronik, caz ve klasik türleriyle besleyip geliştirdi. Sanatını özgür bırakmaya önem veren Faroelu yıldız, şarkılarında daha çok ritim ve beat’leri öne çıkararak gırtlak şarkıcılığı gibi kültürünün deneysel ögelerinden de faydalanıyor. Massive Attack gibi trip-hop öncülerinden de ilham alan, BBC ve Netflix ortak yapımı The Last Kingdom’ın müziklerinden de tanıdığımız donuk melodileri sesiyle ısıtan Eivør, 12 Mart’ta %100 Studio’yu sislere bürüyecek! Öncesinde müzisyenle röportajımız. ❏ Faroe Adaları’nın müziğinizdeki etkisi ne? Memleketim büyük bir parçam. İçimdeki bir manzara, çok gürültü çıkarmadan varlığını sürdürüyor gibi. Sertliği, yumuşaklığı ve tüm güzelliğiyle her zaman ilham verici oldu. Doğasında karşılaştıklarım her zaman parçalarımda yerini buldu, kaçamadığım melankolik bir tonu var. ❏ Sizce daha metropol bir yerde doğup büyüseydiniz, müzik kariyeriniz nasıl bir yol izlerdi? Nasıl olurdu kim bilir? Belki bir yerlerde bir ofiste çalışırdım. (Gülüyor.) Büyük şehirleri seviyorum ama. O kadar kalabalığa rağmen çok yalnız hissettirmesi ağzımı açık bırakıyor. Herkesin kendi işine baktığı büyük bir şehirde hayallere dalmayı seviyorum. Memleketimde herkes birbirine dikkat eder. Tamam bu harika ama bazen hoşuma gitmediği de oluyor! ❏ Faroe Adaları'ndan epey yetenekli müzisyen çıkıyor. Sizce bunu altında doğadan alınan ilham mı var yoksa küçük bir yerde yaşamanın verdiği bir çeşit sıkıntıdan kaçış arzusu mu var? Doğa, kesinlikle. Sıkıntı, evet muhtemelen. (Gülüyor.) Küçük toplulukların en güzel yanı herkesin bir araya gelmesi. Kolayca başka sanatçılarla iletişim kurabiliyorsunuz, birbirinizi destekliyorsunuz da. Bir de Faroe'nin havasını tahmin etmek zor, planlar kolayca aksayabiliyor. Yaşayanlar daha yaratıcı olabiliyor yani. ❏ The Last Kingdom'ın soundtrack'lerini yapmanızın kariyerinize etkisi ne oldu? Dinleyici kitleniz arttı mı? Evet, projenin bana çok faydası oldu. Arkadaşım John Lunn'la bu işleri yapmak çok keyifliydi. ❏ Björk'e benzetildiğinizi okudum birkaç yerde. Bu gibi benzetmeler sizi etkiliyor mu? Çok etkilemiyor. Komşu ve benzer dillere sahip ülkelerden gelmemiz dışında müziğimizde birbirine benzeyen çok şey de duymuyorum. Bjork'ü çok severim ve saygı duyarım elbette. ❏ Spotify'da sizi en çok dinleyen ilk beş şehir arasında İstanbul birinci. Türk

EIVØR

dinleyicilerinizle nasıl bir bağınız var sizce? Gerçekten mi, harikaymış! Bilmiyordum bile. Türkiye'de yalnızca bir konserim oldu, İstanbul'a hiç gitmedim bile! Çok heyecanlandım. (Gülüyor.) ❏ Sahne performansınızı, kimi kliplerinizi Şaman ayinlerine benzetenler de var. Şamanizm inancına yakın mısınız? Kendimi hiç Şaman olarak görmedim ama sahnede olmak çok yoğun bir şey olabiliyor. Neden benzetildiğini anlayabiliyorum. Bazı modlara dalıp herkesi yolculuğa çıkarmaya çalışıyorum, herkes ne isterse onu hissedebiliyor. Bir de parçalarımda geleneksel Faroe müziğini duyabilirsiniz, onun da şaman bir hissi vardır muhtemelen. ❏ 16 yaşındayken çıkardığınız ilk albümünüzü görünce ya da hatırlayınca nasıl hissediyorsunuz? O zamandan bu zamana aynı kalan hisleriniz var mı? Harika bir histi, büyük bir hayalim gerçekleşmişti. Albümü elimde ilk kez tuttuğum anı hatırlıyorum. Çok iyi hissettirmişti. O zamandan beri çok yönden değiştim ama aynı kalan şeyler de var. Halen meraklıyım ve yaratıcı olmak istiyorum. Önümde büyük bir engel olduğunu düşündüğümde, o bilinmezliğe atlayan halimi bulmaya çalışıyorum. Müziğe neden âşık olduğumu hatırlamamı sağlıyor. ❏ Müzik kariyerinizde 20'nci yıldasınız. Özel bir projeniz ya da albümünüz olacak mı? İyi fikir, yapmalıyım! Yeni albümümü bitiriyorum aslında şu sıralar. ❏ Bir röportajınızda değişen müzik endüstrisini kimi zaman korkutucu bulduğunuzu söylemişsiniz. Nedir sizi düşündüren? Endüstri hep değişiyor ama bence önemli olan, dinleyicilerinizle kurduğunuz bağ. Özellikle canlı performanslar çok saf ve gerçek hissettiriyor. Her şeyin temelinde bu var. Canlı çalınan bir müzikle bağ kurmak sizi antik zamanlara geri götürüyor. Canlı konserler hep burada olacak! ❏ Organik tınıları endüstriyel seslerle birleştirmeyi seviyorsunuz. Müziğinizde kullanmayı sevdiğiniz organik sesler hangisi? Kullanabileceğim en organik tını, sesim. Bunu da bolca kullanıyorum. Ayrıca hava ve suyun seslerini seviyorum, mağara gibi yerlerden alınmış kayıtları da kullanıyorum. Bazen duyduğum şeyleri kaydediyorum, başka seslerle birleştiriyorum ve aradığım şeye dönüşüyor. Sesleri birleştirmek eğlenceli, biraz da takıntılı bir süreç. ❏ Konserde neler olacak? Nasıl bir playlist hazırlıyorsunuz? Muhteşem grubumu getiriyorum ve yepyeni şarkıları ilk kez çalacağım. Heyecanlıyım, biraz da gerginim. Yeni şarkıları çalmak hep biraz korkutucudur. Eskilerden de çalacağım elbette. Görüşmek üzere!


27

HABER

MART 2020

Rock’ın altın çağından bir fotoğraf günlüğü Çağatay YILMAZ

E

BLINDS & SHUTTERS

linden düşürmediği kamerasıyla Michael Cooper, rock müziğin altın çağında her şeyin merkezindeydi. Tarihe not düşülen zamanlarda, bu tarihi yapanların tam yanındaydı; Beatles, Rolling Stones… Rock müzisyenlerin en acayip sanat formlarını aradığı, sosyal ve politik her şeyin birbirine karıştığı Blinds & Shutters kitabında dönemi kamerasıyla bir günlük tutarcasına Michael Cooper’ın 620 fotoğrafı kullanılmış. kaydetti. Yaptıklarını sıralayınca gözünüzde daha iyi canlanabilir, en bilinen işleri arasında Beatles’ın Sgt Sgt. Pepper's Lonely Hearts Club Band ve Rolling Stones'un Their Satanic Majesties Request albümlerinin kapakları var. Bu gruplar ve daha fazlası, onun için aynı zamanda arkadaştı da. Fotoğraflarında müzisyenlerin iç dünyasını yansıtan, kendiliğinden gelişmiş havasını buna borçluydu muhtemelen. Özellikle ilk dönem fotoğraflarında, fotoğrafçı Cooper’ı çektiği sanatçılardan ayırmak zaman zaman güç oluyor. Yakışıklı, giyinmeyi bilen bir adam olduğu zaten görülebiliyor ama anlatıldığına göre enerjisiyle de seviliyormuş. Vakit geçirdiği insanların durup dururken onu sevdiğini söylediği bile, onu anlatanlar tarafından defalarca tekrarlanmış. Ünlü İtalyan yönetmen Michelangelo Antonioni’nin 1966’daki Blowup filminde, ondan esinlenen bir karakter bile yaratılmış. Moda karakteri David Hammings karakteri, onun hareketleri ve tarzından oldukça esinlenmiş. Zaten Cooper da kariyerine moda fotoğrafçısı olarak başlamış, yaptığı işler arasında beğenilen Vogue kapakları bile var. Ancak rock’n roll heyecanı, moda tutkusunu bastırmış anlaşılan. bir kitapta toplama projesi de vardı. Adı Rock’n roll ışıltısının bile hazırmış, önünden geçen bir nakliye karanlığı da meşhurdur malum, kamyonunda gördüğü yazı. Ölümünün fotoğrafladığı birçok isim üzerinden 10 yıldan fazla zaman geçtikten erkenden hayata gözlerini sonra, mirasının kıymeti anlaşıldı. 1985’te yumdu. Kendisi de bu ‘karanlık oğlu Adam ve asistanı Perry Richardson kitap taraf ’tan nasibini almıştı, bu projesini hayata geçirmeye karar verdi. Onu enerjik ve heyecanlı yıllarının sevenlerin de desteğiyle, ortaya Blinds & ardından 1973 yılında, Shutters kitabı çıktı. kurtulamadığı depresyon ve Kitap, Cooper’ın mirasından seçilen 620 eroin bağımlılığının sonunda fotoğrafın özel kağıtlara taş baskı tekniğiyle intihar etti. Geriye o zaman basılmasıyla oluşturuldu. Rolling Stones’tan 8 yaşındaki oğlu Adam, Beatles’a, yazar Terry Southern’den efsane ona yazdığı intihar notu ve Andy Warhol’a 92 ismin fotoğraflara düştüğü yayınlanan işlerine ek olarak, notlar da var. Hatta 5 bin adetlik ilk baskısı, 70 bin fotoğraf negatifi kaldı. bazılarının imzasıyla çıkarılmış. Yalnızca Andy Bıraktığı notta, oğluna “Akıl Warhol’un imzasının olduğu 100 kadar kopya rahatsızlığım nedeniyle kendimi olduğu söyleniyor. Yalnızca bu bile kitabı özel öldürdüğümü söylediklerinde bir koleksiyon parçası haline getiriyor. inanma. Rahatsız bir dünyada Fotoğrafını çektiği müzisyenlerin notlarıyla, yaşıyorum ve eski bir şiirde de bir günlük havası veriyor. Michael Cooper’ın denildiği gibi, farklı bir davulun ve dönemin rock’n roll havasının hem aydınlık sesini duyuyorum. Çok şeyi hem karanlık tarafını daha yakından görmek değiştiren bir nesildenim ama için güzel bir kaynak. Mick Jagger’ın notuysa hiçbir kontrolü olmadan çok onu tek seferde anlatabiliyor; “İyi bir gözü değişikliğe de maruz kalan bir vardı. Çok eğlenceliydi. Bağımlının tekiydi, acı nesil aynı zamanda. Bu yüzden çekiyordu… Harika fotoğrafları vardı.” bazılarımız başarısız olmaya Geçen yıl Genesis Publications’un tekrar mahkum. Ben de onlardan baskısıyla, kitap daha ulaşılabilir bir hale geldi. biriyim” demiş. Kitaba bugün 1.000-2.000 dolar arası fiyatlara Ölümünden önce zaman ulaşabiliyorsunuz. Özel edisyonlarda fiyat biraz zaman dile getirdiği işlerini daha artabiliyor tabii.

620


28

MART 2020

Ece ULUSUM

H

RÖPORTAJ

'Karanlık ama umut dolu'

ikayeler anlatan bir kadına eşlik imzasını taşıyor. eden usulca piyano diye de ❏ Dünyadaki R&B ve rap akımının anlatabiliriz Miss Crowley'i. 2014'te tam tersine doğru yüzüyorsunuz Sofar Istanbul'da karşımıza çıkan grubu müziğinizle. Ticari bir kaygınız var İrlandalı Claire Crowley ve Mert Bereket mı? Yoksa istediğiniz müziği yapmak kurdu. Grup, kulaklarımızın aşina olduğu dışında kaygılarınız yok mu? Sanırım müzisyenler Murat Çopur, Gülşah Erol gruptaki herkesin farklı gruplarda ya da ve Kerem Öktem'in katılımıyla şimdiki projelerde yer almasının da etkisi var. halini aldı. Caz, indie ve pop sound'ların Claire: Müzik yaparken ticareti karışımıyla yarattıkları dünyayı ilk düşünseydik kesinlikle felç olurdum. Bu albümleri When The Sun Changes Its Colour aşamayı bitirdik evet, ama müziğimizin ile taçlandırdılar. LU Records etiketiyle endüstride nereye oturduğunu da çıkan albümü Claire Crowley ve Mert düşünmüyor değiliz. Bereket anlattı. Mert: Beraber şarkılar yazmaya ❏ Kuruluş ve isim hikayenizi başladığımız zamanlarda ikimizi de mutlu doğrudan sizden öğrensinler isteriz. edecek samimi bir üretim yapmak istedik. Mert: Yaptığım müziklere eşlik edecek Janrdan ticari kaygılardan bağımsız. bir vokal arayışına girdim, birkaç farklı Müziğimiz doğal bir şekilde böyle bir vokalle görüştükten sonra Claire ile noktaya geldi ve dönüşmeye devam ediyor. tanıştık. Sesine ve doğallığına hayran kalıp ❏ Şarkı sözlerinde Türkçe tercih projeye onun adını vermek istedim. Miss etmemiş olmanız sizi global yapıyor Crowley, Claire’in soyadından geliyor. olsa da son zamanlarda dünya müzik Kendisi bu fikirden başta nefret etse de otoriteleri yerel müzik keşfetme sonra kabullendi. (Muhtemelen hâlâ nefret çabasında. Dünyadaki Türkçe müzik ediyor...) kritiklerine bakarsanız özellikle... Neden ❏ Albümün adının ve kapağının İngilizce sözler? hikayesi nedir? Claire: Çünkü sadece İngilizce Claire: Albüm ismini hayatın konuşuyorum, çok az Türkçe evrelerinden ve ilerlemesinden alıyor. konuşuyorum. Türkçe şarkı söyleseydim Mert: Güneş rengini değiştirdiğinde gerçekten kulağa korkunç gelirdi. gördüklerimizi yepyeni bir biçimde ❏ Şarkılarda hüzün ağır basıyor. tekrar deneyimler ve farklı bir Şarkı sözleri arasında gerçek bakış kazanırız. Yeni renkler ve hikayeye dayananlar var mı? gölgeler görürüz. Bu albümdeki Claire: Elbette parçalarımızın parçalar ikimiz için de duygusal bir büyük bir kısmı deneyimlerimizle dönüşüm esnasında oluştu. Kapak hayat buldu ama bence şarkı sözleri da bu dönüşümün karanlık ama açıklanmadan bırakılmalı. Bir 2020 When The Sun umut dolu, renkli bir yansıması. bütün olarak, kendinizi insan olarak Changes Its Albüm kapağı Serçin Çabuk büyütmeye çalışmak ve bir yetişkin Colour

olarak güçlü ve mutlu durmanın bir yolunu bulmakla ilgili. Mert: Hepsi yaşadıklarımızın bir yansıması. Hiçbir zaman 'Hadi güzel bir hit yapalım' diye müzik yapmaya oturmadık. Ben Between Two Minds'i Noel döneminde dışarıda kar yağarken tarçın kokuları arasında yazmıştım. Claire üstüne söz yazınca hikaye bambaşka bir şey anlatmaya başladı. ❏ SXSW gibi etkinlikler için çok uygun olduğunuzu düşündük. Var mı böyle yerlerde sahne alma çabanız? Claire: Albüm artık yayımlandığına göre bütün festivallerde çalmak bizi mutlu eder. ❏ Müzisyenlerin kurduğu bir plak şirketiyle çalışmanın ne gibi avantajları var? Claire: Harika çünkü gerçekten bizi anlıyorlar, bizimle aynı geçmişi paylaşıyorlar. ❏ Birkaç şarkınızın remiksinin yapılırsa epey beğenileceğine dair bir varsayımım var. Örneğin Something New'i daha chill out bir sound'la.. Claire: Evettttt!!!! Mert: Bunu sizin de hissetmeniz sevindirici. Şimdilik çok fazla detay veremesek de bu gibi projelerimiz yakındır. ❏ Sırada neler var? Konser takviminiz nasıl? Mert: Konser takvimimizi henüz açıklamadık ancak Türkiye ve Avrupa’da birkaç farklı şehirde konser planlarımız söz konusu. Bu albümdeki parçaların elektronik müzikle ve diğer sanat dallarıyla ilişkisini keşfetme yolculuğundayız. Gelişmelerimizi zamanla paylaşmaya devam edeceğiz.

12

EP ve tekli modasına karşın grup 49 dakika süreli 12 parçalık bir albüm hazırladı.

Miss Crowley


29

KONSER

MART 2020

Neden geri gelmedin Dhafer?

Ece ULUSUM

E

sasında İstanbul’un gediklisi Dhafer Youssef ancak canlı performansını izleme fırsatını anca buldum. 2018’de yayımladığı Sounds of Mirrors’un turnesi kapsamında 8 Şubat’ta Zorlu Performans Sanatları Merkezi’ndeydi. Sahnede ud virtüözü klarnetiyle Hüsnü Şenlendirici, elektro gitarıyla Eivind Aarset ve vurmalı çalgılarıyla Adriano Dos Santos eşlik etti. Birleşmiş Milletler toplantısı tadında; bir Türk, bir Tunuslu, bir Norveçli ve bir Brezilyalı… Mekan dakikalar öncesinde doldu. Her yaştan izleyicinin olduğu konsere Suriye, Fransa, Fas ve Lübnan’dan gelenler de oldu. Grup, sahnenin tamamını kullanmadan, birbirlerine arada dokunacak kadar mesafede konuşlanmıştı. Sahne tasarımı çok sadeydi. Hatta ışığı bir kenara bırakırsak tasarıma dair tek şey, Youssef ’in ardındaki sehpada yer alan bir buket çiçekti. -Sahi, eskiden daha sık karşılaşırdık çiçeklere, şimdilerde pek yok.- Işık tasarımı da bir o kadar sadeydi. Solo performanslarda sisle desteklenen ışık tasarımları fotoğraf çeken telefonların ekranlarında çok şık duruyordu. Siyahlar içinde gelen Dhafer Youssef, Hüsnü Şenlendirici, Eivind Aarset ve Adriano Dos Santos anında çalmaya başladı. Derin bir sessizlik, Dhafer’in udu öyle içimize işledi ki normalde ilk parçalarda görmeye alışık olduğumuz telefon ekranları ortada yoktu. Ud mızrabını incitmek istemediği bir kuş gibi tutuyor, bir yandan izleyiciye gülümsüyordu. Birden oturup vokal yeteneklerini sergilemeye başlıyor; kimi zaman ağzının bir kısmını kapatıyor kimi zaman mikrofonun etrafında yarım daire çizerek sesini kullanıyor. Keza çocukken yankı ve rezonansı keşfeden müzisyen, özgün eko, delay gibi ses efektleriyle müzik eleştirmenlerince övgüler alıyor. Bu noktada sahnenin ses konusundaki performansını da ayrıca takdir etmek gerek. Öyle incelikle ses sistemi kurulmuştu ki Youssef ’in ritim tutan ayağını, Şenlendirici’nin içine nefes çekişini, yere düşen ud mızrabının sesini dahi duyabiliyorduk. BAGET PARÇALARI HAVADA UÇUŞTU O akşam sahnedeki herkesin enerjisi yüksekti. Brezilyalı perküsyonist Adriano Dos Santos’un kendine has düzeneği inanılmazdı. Cajon’un üzerinde oturuyor sürekli sol eliyle onu çalarken sağ eliyle bir an durmaksızın bateri ya da bongo çalıyor. Ayağıyla zille ritim tutuyorken, kalkıp bar chime’u uzanıyor… Sahnede darbuka da vardı ama kullandığını hiç görmedim. Adriano, her solosunda Youssef ’ten rol çalıyordu. İzleyiciden en çok alkışı da o aldı. Hüsnü Şenlendirici, evinde ve yakın bir arkadaşıyla çalmanın rahatlığını izleyicisine de hissettirdi. Klarnetinden çıkan tınıyla Youssef ’in çıplak sesinin aynı notalarda kesiştiği anlar konserin en özel anlarındandı. Gönül isterdi ki Şenlendirici, konser rockstar edasında zıplayan, dans eden ve gülümseyen

Youssef ’e arada kalkıp eşlik etseydi. Malum, İlhan Erşahin’le sahnede ne danslar yaptığını biliyoruz. Ve son olarak, udistin “blonde jesus” olarak takdim ettiği gitarist Eivind Aarset’in ne yapacağını kestirmek zordu. Şarkılara doğaçlama dokunuşlar yapıyordu. Bir bakıyorsunuz usul usul slide gitar tekniğiyle takılırken, birden distorsiyonla uda eşlik etmeye başlıyor. Konserin genel akışı da böyleydi, ud usul usul giderken birden perküsyon çıldırıyor baget parçaları havada uçuyor, klarnet alt tonlarda ilerleken elektro gitar yüksekten uçuyor… Bu dalgalanmalar sayesinde hiçbir izleyici sıkılmadı. BEKLE DEDİ GİTTİ, GELMEDİ Bir ara alkış kıyamet, Dhafer Youssef kafasını uduna iyice eğmiş seyirciye eliyle ‘bir dakika’ manasında elini kaldırıp “Akordu düzelteceğim duyamıyorum” diyor. Açık vermeme kaygısı yok, içten ve güleryüzlü… Konser sırasında Orta doğu kültürünü arada yakalamak hoşuma gitti. Örneğin Dhafer su içmek için arkaya gitti, yere çömelerek suyunu içti. Hüsnü Şenlendirici’yi her solosundan sonra gidip iki yanağından öptü. İstanbul’u çok sevdiğini uzun uzun anlattı… Bir ara Dhafer, Hüsnü’yü sürekli öpmeye başlayınca izleyici gülmeye başladı. Böyle tatlı anlara şahit olduğumuz konser yaklaşık 2 saat sürdü. Selamlarını verdikten sonra hiç arkaya gitmeden bis’i aradan çıkardılar. İçeri girerken Dhafer Youssef “Eğer biraz daha istiyorsanız çığlık atın” dedi ve gitti. İzleyici dakikalarca çığlık attı, alkışladı ancak geri dönen olmadı. Sonunda mekanın görevlisi kız tüm çekingenliği ile “Sanatçımız geri dönmeyecek” dedi. Kuliste neler oldu bilinmez.. ‘FAZLA’ HAREKETLİ KAMERA Konserde gözüme 'takılan' tek şey, performans boyunca çekim ekibinin bitmeyen hareketliliği oldu. Sanatçının talebi doğrultusunda çekim yapılmış. Evet, bir konser çekimi nasıl yapılır bununla ilgili anlaşılan belirlenmiş bir yöntem yok. (BoS ekibine araştıracak bir konu daha çıktı.) Fakat örneğin, sanatçının ışığını kesmemeye dikkat edilmemeli. Arkada benim gördüğüm 3 kamera, sahnede 2 büyük bir de hareketli bir kamera vardı. Sahnenin tamamını kullanmadıkları için kamera ekibi de sahnenin göbeğindeydi. Hareketli kameraman arkadaş sahnede bir sağa gidiyor, bir sola gidiyor. Klarnet solosu sırasında Şenlendirici’nin yüzündeki ışığı keserek defalarca geçiyor… Sabit kameraman düşen eşofmanını defalarca yukarı çekiyor, kocaman kamerayı birden perküsyonistin tepesinde tutuyor. Adımların duymayı sağlayacak kadar hassas ses düzeneği kameraman arkadaşların adımlarını da bize duyuruyordu. Ara ara kendimi canlı yayın yapılan bir konserde hissettim.

“Ud, vokalimin bir uzantısı. Aynı zamanda vokalim de udumun bir uzantısı. Vokalin sınırsız bir kapasiteye sahip olduğuna inanıyorum.... Benim odaklandığım teknikten çok dinleyiciye dokunmanın bir yolu.”

13

Human Kind parçasıyla başlayan müzisyen, sahnede 13 parça seslendirdi.

Çekimden bir an...


30

FOTOROMAN

Sevgilier Günü'nde toz pembe TsarB

MART 2020

Belçikalı DIY prodüktörü Justin Bourgeus’un R&B projesi Tsar B yeniden İstanbul'daydı. 14 Şubat Sevgililer Günü'nde Salon İKSV'de sahne alan Tsar B, müziğini "gece kadar karanlık bir R&B" olarak anlatsa da güne özel sevgi ve güler yüzlüydü. Klavye ve yaylıların oluşturduğu uyuma kapılan izleyicileri görmeniz gerekti. O akşama dair detaylar Onur Dogman'ın kadrajından sizlerle. Kim bilir yeniden gelirse fotoğraflar da siz de olabilirsiniz.


31

FOTOROMAN

MART 2020

Matine suare akustik bir abluka

Sahne enerjileri, ellerinin değdiği her platformda takipçileriyle kurdukları samimi ilişki ve şarkılarıyla bizi bizden alan Büyük Ev Ablukada, 360 derece sahne etrafında gerçekleşecek akustik performansıyla 16 Şubat'ta Salon İKSV sahnesindeydi. Matine suare konseptiyle aynı günde iki konser veren ekibin enerjisi hiç bitmedi. Oturmalı konser olsa da Bartu Küçükçağlayan pek yerinde duramadı. Konserden görüntüler Onur Dogman'ın kadrajından... Bol şakalı akustik konserleri devam ediyor, mutlaka izleyin.


32

KAPAK

MART 2020

400 Kullanılacak robot ışık sayısı.

90

Konvansiyonel ışık sayısı.

144

Hoparlör sayısı.

66 saat 40 dakika

Bu yıl Sónar Istanbul’da müzik performansının toplam süresi.

3 günlük festival maratonu başlıyor! 140

Ece ULUSUM

G

lobal bir festivalin daha İstanbul’a geleceği konuşulurken takip edebilme fırsatı yakalayabilen muhabirlerden biriyim. Hatta Zorlu PSM ve Charm Music, benim de dahil olduğum bir grup gazeteciyi Sónar Barcelona’ya götürmüş, neler yapmak istediğini uzun uzun anlatmıştı. 1994’ten bu yana düzenlenen festival, Barcelona’nın dört bir yanına yayılmış, sadece müziğiyle değil yaratıcılık bölümünü kapsayan içerikleriyle de epey etkileyiciydi. Üstelik festivalde açıkhava etkinliklerini düşününce, İstanbul’da kapalı bir mekanda aynı etkiyi verip vermeyeceğinin üzerine düşünülmüştü. İlk günden bugüne festivali neredeyse her konserini takip ettim, üzerine haberler yazdım. Düzenlendiği 2017 yılından bu yana festival ve festival ekibi her yıl kendini geliştirdiği gibi yerli müzik piyasasını da canlandırdı. Bugün, Sónar’ın global ekibi başka şehirlere festivali taşırken İstanbul’u örnek gösteriyor. Öte yandan, İstanbul’da konser vermeye çekinen müzisyenleri daha ılımlı hale getirdi. Sónar Istanbul, 5-7 Mart tarihlerinde Zorlu PSM’de dördüncü kez kapılarını açacak. Bu yılın Back on Stage ekibi olarak bizim için bir önemiyse, festivalin kurulum aşamasını takip etme ve festivalin her ayağından isimle sohbet etme fırsatı yakalamamız. Bir festival yaratmak o kadar da kolay değil, infografik bölümünde festivalde görev alan kişi sayısından, kullanılan kablonun metresine kadar bilgileri alabilirsiniz. Tüm detayları ve daha fazlasını bu ay hazırlayacağımız video içerikten de takip edebilirsiniz. Ama önce bu yıl ilk kez 3 güne yayılan etkinliğe gidip, festival ruhuyla kucaklaşmaya... EĞİTİCİ VE DANS ETTİRİCİ Müzik, yaratıcılık ve teknoloji gibi alanları bir araya getiren multidisipliner festival bu yıl iddialı. 47 konserin gerçekleşeceği festivalde epey sıkı isim var. Festivalin açılışını

1771

30 bin Festivalin ilk üç yılında toplam katılım sayısı otuz binin üzerinde.

10.143 metrekare

Toplam personel sayısı.

60

Kullanılacak mikrofon sayısı.

120

desibel Festivalde ulaşılan maksimum ses seviyesi.

10 km Kullanılan kabloların toplam uzunluğu.

Kullanılan telsiz sayısı.

Festivalde kullanılan alanın büyüklüğü.

minimal, tekno ve elektro ritimleriyle Paul Kalkbrenner yapacak. Ardından maraton başlayacak. Bu yıl sahne alacak isimlerin bir kısmı şöyle: Drumcode‘un yaratıcısı enigmatik DJ ve tekno müzik prodüktörü Adam Beyer, Almanya’nın tekno müzik dahisi Ben Klock, deneysel tekno müzisyeni Bjarki, karanlık ve melankolik deep house tınılarıyla prodüktör Christian Löffler (Live), Londra merkezli elektronik ve tekno üreticisi Max Cooper (Live/AV), Paula Temple, Grand Piano(Live/ AV), Kelly Moran, Red Axes (Live), Denis Sulta, Skee Mask ve nicesi… Tüm bu isimleri iyi ses kalitesi ve görsel şovlarla izleyeceğiz. Çoğunluk, Sónar Istanbul’un müzik etkinliği yönüyle daha çok ilgileniyor. Ancak etkinliğin yaratıcılık ve teknoloji bölümleri de katılımcılara çok büyük şeyler vadediyor. Üstelik sadece elektronik müzikseverler için değil, festivali her zevke ve her ilgi alanına uygun yapan da bu. “Yaratıcılık elden gidiyor” diye diz dövülen bir dönemde, İstanbul’da ufuk açıcı proje sahibi insanların bir araya geldiği böylesi bir etkinlik, hem de akşamı müzikli etkinlik!

31

Teknik ekip 31 bilgisayar kullanacak.

6

Buğu makinesi (Hazer) sayısı.

264 metrekare Çarpışan araba alanının büyüklüğü.

56 saat Festivalin kurulumu 3 güne yayılıyor, 56 saatlik kurulum gerçekleşiyor. Kimi zaman daha da uzuyor.

10

Efekt cihazı (Lazer) sayısı.

440

Festivalde 110m2 LED Ekran (440 panel) kullanılıyor.

60

Kullanılacak mikrofon sayısı.

10

Sis makinesi sayısı.


KAPAK

F

'Sezgilerim rehberim'

estival yaratıcılık konusunda katılımcıları olduğu kadar, kendi ekibinin de sınırlarını zorluyor. Sónar Festival'in afişlerini müzikle, dansla ilişkilendirmek pek kolay değil. Ancak kayıtsız kalmak da zor... Örneğin bu yıl dişler ve çürük meyveler var. Merak ettik, tüm bu tasarımların ardındaki tasarımcı Sergio Caballero ile konuştuk. ❏ Sónar Festival sizin için ne ifade ediyor? mesaj da barındırıyor. İmajları nasıl Son 27 yıldır büyümemi, yeni belirliyorsunuz? Süreç nasıl işliyor, bir şeyler denememi, eğlenmemi ve toplantı masasında mı? geçinmemi sağlayan bir proje. Önce kullanacağım şeylerin bir ❏ Uluslararası bir festival için görseller yaratmak nasıl bir ‘palet’ini yapıyorum. Kompozisyonun son hali de bu paletin doğasına göre gelişiyor. süreç? İçeriklerin gösterildikleri ülkeye Süreç hep böyle işler, asla tersine değil. İşlerimde her zaman sezgilerim rehberim göre yorumlanmasını görmek olur. Yaratıcı süreç her zaman benim için eğlenceli. Küreselleşme dünyayı giderek homojen bir hale getiriyor en keyifli kısım. Yeri de, asla bir toplantı masası değil! ama milenyumun başında ❏ Tasarımda önceliğiniz ne? İnsanları farklı kültürlerin farklı davranış düşündürmek mi akılda kalmak mı? biçimleri vardı. Sosyal medyanın Asıl öncelik tasarımın kendi kişiliğinin kötü yanlarından biri, her şeyin olması ve trendlerden etkilenmemesi. giderek birbirine karışması, ne Dünyanın her yerinde tasarımcılar aynı yazık. Bütün yıl yeni içerikleri işi tekrar tekrar yapıyor, bunu görmek düşünüyorum ama yaratıcı iş çok sıkıcı. Dediğim gibi, sosyal medya bu genellikle Eylül’ün sonunda tasarımcıları sürekli birbirini kopyalamaya başlıyor. itiyor. Örneğin, her yıl festivallerin çok ❏ Çalışmaya nereden büyük bir kısmı duyurularını Coachella başlıyorsunuz? posterinin bir versiyonunu kullanarak Asıl ilham kaynağım sokak. yapıyor. Bu hata çünkü festivalleri Çevrenizdeki her şeyin farkında kimliğini yitiriyor. İlgimi çeken şey kendi olmak önemli. Kulak misafiri evreninde var olan bir görsel yaratabilmek. olduğunuz konuşmalar, Sonrasında da insanlara kendi fikirlerini alışılagelenin dışında bir görüntü oluşturmaları için fırsat vermek. ya da durumla her an, örneğin ❏ Bu yılın ana görselleri dişler ve marketi alışverişi yaparken çürük meyveler. Nasıl bir mesajı var? karşılaşabilirsiniz. Tüm bunlar Herkesin mesajlarla ilgili kendi beni yeni bir çalışma için yorumunu yapabilmesini çok seviyorum... düşüncelere yönlendirebilir. ❏ Sónar Istanbul’a gelecek misiniz? ❏ Festivalin görselleri her Çok isterim, uğrayabileceğim sanırım. zaman ilgi çekiyor, birçok alt

Kelly Moran

Çağatay YILMAZ

33

MART 2020

'Gözlerini kapatabilirler'

Çağatay YILMAZ

U

zaktan biraz çıtkırıldım görünse de Kelly Moran, enstrümanının başına geçince yerden yükselip devleşiyor. Piyano tınıları hissettiğimi seyirciye yansıtmak ve bir üzerine özgür doğaçlama saatliğine dünyama davet etmek. Herkes serileriyle büyük beğeni müziğimi kendi başına dinlerken kendi toplayan müzisyen, hayal gücüne ve deneyimlerine sahip dinleyenleri yoğun duygu olabilir. Ama dediğim gibi, canlı gösterim akışlarına sürüklüyor. tamamen benim dünyama girmeleriyle Moran’ın kayıtlarını temel alakalı. Gösteriyi kısıtlayıcı bulurlarsa alan, kuyruklu piyano gözlerini kapatabilirler! eşliğinde gerçekleşecek ❏ Ultraviolet albümünüzde doğayı Sónar Istanbul’daki andıran birçok ses duyuyoruz. İlhamınız performansına; büyüleyici doğa diyebilir misiniz? bir canlı A/V şov eşlik Doğadan ilham alıyorum ama doğrudan edecek. Yani ilginç bir müziğimin bir parçası olmuyor. Benim konser deneyimi bizi için daha çok felsefi olarak orada. Müziği bekliyor. Festival öncesi Kelly Moran ile konuştuk. yazarken doğada hissettiğim duyguları ❏ Görsellik sahnenizde yansıtmaya çalışıyorum. Özgür, teklifsiz, zahmetsiz… Kendimi açık hissetmeye ve önemli. Tasarımda sizin küçük şeyleri çok düşünmemeye gayret rolünüz nasıl? ediyorum. Fark ettiğim bir şey, doğanın Büyük bir rolüm var. güzel olmak için çabalaması gerekmiyor. Bazı parçaları bizzat Öyle, zahmetsizce güzel. Ben de yaptım. Diğer videoları kayıtlarımda bunu yapmaya çalışıyorum. yapmak için tasarımcılarla ❏ İstanbul denince aklınıza nasıl görüştüğümde de müzikler geliyor? Şehre özel bir parça aklımdakilerle bağlantılı çalışacak olsanız, nasıl sesler olurdu olması için yönlendirdim. içinde? Ama tabii ki kendi Dürüst olmak gerekirse İstanbul’da daha tarzlarını yansıtmaları önce hiç bulunmadım, müzik dünyası nasıl için yeterli alanları da bilmiyorum. Sanırım ziyaret edip nasıl vardı. Görselliğin ve hissettirdiğini görene kadar beklemem müziğin birbirine bağlı gerekecek. Her yerin kendi karakteri var olması önemli, bu yüzden ve içimden yeni bir şey çıkarıyor. Yani tasarımcılara parçaların İstanbul’un bana kendi, özgün biçimiyle yapılarından kısımlar da ilham vereceğine eminim. Keşfetmek için gönderdim. sabırsızlanıyorum! ❏ Büyük görsel ❏ Setlist'inizi gittiğiniz şehre özel mi tasarımların seyirciyi hazırlıyorsunuz? İstanbul'da seyirciyi ne yönlendirdiğini, hayal bekliyor? güçlerini kısıtladığını Genellikle her şehirde aynı listeyi söyleyenler de var. Ne çalıyorum çünkü çok belirli bir gidişata göre dersiniz? hazırladım. Bazen sonlarda fazladan şarkılar Hayal güçlerini oluyor, seyirci de isterse fazlasını çalmaktan kısıtladığımı mutlu olurum! Ultraviolet’in tamamı ve düşünmüyorum. Amacım Origin’den parçalar olacak. bu parçaları çalarken ne


34

KAPAK

MART 2020

‘MÜKEMMELLIK SIKICIDIR’

Ece ULUSUM

M

üziğe geç başladığını düşünenler olsa da genetik mühendisliği eğitimi ve kariyeri nin Max Cooper’ı müziğe hazırladığını düşünüyoruz. Müzikte deneysel yollar izlemesi, hazırladığı görsel şovlarda mikroskop altı görüntülerinden ilham SoundCloud hesabının takipçi sayısı almasından dolayı… Bilim ve sanatı dans pistlerinde gösteren Cooper, Sónar Istanbul'da sahne alacak olurdu? isimlerden. 2019 Ekim ayında Işık spektrumunu daha geniş görebilsek yayınladığı Parting Ways ile harika olurdu. Yeni renkler görebilirdik, sonsuz bölünmeyle yaratımın yüzeyler de bu kadar katı olmazdı. Bir sürü hikayesini anlatan Cooper’a olasılığa kapı açardı... çarpıcı bir görsel şov eşlik edecek. ❏ Bir müzik ortaya çıkarmak mı yoksa Müzisyen, festival öncesinde visual tasarım yapmak mı sizi daha zorluyor? sorularımızı yanıtladı. Müzik daha zor, çoğunu kendi başıma ❏ Genetikçi olmanızın yapmam gerekiyor çünkü. Görsel kısım müziğinize ne gibi yansımaları tamamen eğlenceli. Tuhaf ve harika fikirler oluyor? Görsel etkilerini okuyup muhteşem insanlarla konuşabiliyorum. görebiliyoruz ama müziğinizde Onlar zor işleri yaparken de arkama yaslanıp bunu anlamak zor. izleyebiliyorum! Taslak fikirleri somutlaştıran Müziğim genellikle görsel sistemleri yapmaktan bahsediyorum. Çok fikirlerden yola çıkıyor. Müziği iyi görsel sanatçılarla çalışıyorum, her albüm ve görsel biçimleri birbirine için işlerin nasıl ve kim tarafından yapıldığını bağlamanın birçok yolu var. anlatan internet sitelerimiz de var. Yıllar içinde bunun için kendi ❏ Glitch sound’lar kullanmayı dilimi geliştirdim. Bu fikirleri seviyorsunuz. Favori sound’ununz hangisi? müziğime bağlamanın bir Favorim, bir sistemi sonuna kadar yolunu bulabilirsem, eklemeye zorladığınızda çıkardığı ve içindeki mekaniği çalışıyorum. Order from duyduğumuz anlar. Sesini çok zorlayan bir Chaos’taki yağmur damlaları vokal gibi. İnsanca ve karakter oluşturan bir an veya Penrose Tiling’deki düzensiz oluyor. Mükemmellik sıkıcıdır. sesler gibi. Genetikçiliğin ❏ Stüdyoda tek başına olmayı ve kendi etkisini düşününce, genel olarak ritmini tutturmayı seven biri misiniz? biçimlerle ilgilenmemin ötesinde Tek başına olmayı tercih ederim. Önceki bir bağ yok gibi. Bir de bu albümüm için bir ay boyunca telefon ve fikirlerle deney yapmamın tabii... internetin olmadığı bir inzivadaydım. ❏ Müziğin insan genetiğine ❏ Remikslediğiniz parçaları neye göre dolaylı da olsa etkileri seçiyorsunuz? olduğuna dair düşünceleriniz Beni duygusal olarak etkileyen bir şey var mı? arıyorum, o tohumdan da yeni bir parça Müzik çok eski bir gelenek. oluyor. Belki yakın zamanlardaki ❏ DUMMY Magazine sizin için değişimler üzerine etkisi “Müzikleri sizi dans ederken ağlatabilecek olmuştur ama buna ikna edecek kadar duygusal” diyor. Siz de parçalarınızı bir şey bilmiyorum. Türümüzü hazırlarken hüzünlü bir ruh halinde mi bu kadar başarılı yapan şey oluyorsunuz? düzen bulma becerimiz. Müzik Her parça, o anki akıl durumumun bir sevgimizin bununla beraber özeti. Kelimelere dökmekte zorlandığım şeyleri büyümesi fikrini seviyorum. Bu anlatmaya çalışıyorum. Yani parçaları dinlerken müziği genetik değişimimizin bir şey hissettiyseniz, o size ulaşmaya çalışan sebebi değil sonucu yapar ama. benim işte. Doğru yapabildiysem, benimle aynı İnternette bu tip şeyler hakkında şeyi hissediyorsunuzdur. bazen saçma şeyler olabiliyor, ❏ Şu sıralar setlerini hiç değiştirmeyen kulağınıza fazla tuhaf gelen bir müzisyenler hakkında eleştiriler okuyoruz. şey olursa kaynakları kontrol Siz ülke ve etkinlik bazında setlerinizi edin derim. değiştiriyor musunuz? ❏ Genetiğe dair eğitim Canlı gösterilerime halen bir DJ gibi almamış, doğrudan müzik bakıyorum. Her setim mümkün olduğunca kariyeriyle ilerlemiş olsaydınız esnek, her seferinde farklı bir şey çalmaya nasıl bir yol çizerdiniz sizce? gayret ediyorum. Seyirciyle birlikte İlham için başka bir yere oluşturmaya çalışıyorum bir yandan da. bakmam gerekirdi herhalde. ❏ Sonar Istanbul sahnesindeki ❏ Müziğinizi performansınızda neler olacak? görsel tasarımlarla İki set çalacağım, ana gösterim dans odaklı zenginleştiriyorsunuz. bir görsel gösteri. Bir de ambiyans odaklı bir İşin içine bir duyu daha görsel gösteri olacak. O an işler nasıl gidiyor, katabilseydiniz bu hangisi bakıp ne çalmam gerektiğine karar vereceğim.

126 bin

Max Cooper


35

KAPAK

MART 2020

‘TEK EKSIĞIMIZ VIZYON’

Çağatay YILMAZ

P

ost grubunun vokalisti, ses mühendisliği eğitmeni, Hollanda Kraliyet Konservatuvarı mezunu, prodüktör... Aynı zamanda artık solo kariyerine de önem veren bir DJ. 2018’de Monality ikilisinin bir parçası olarak katıldığı Sónar İstanbul’da bu yıl kendi adıyla sahne alacak. Erdem Tunalı’yla sohbetimiz festivalden kariyerine, oradan da yerli sahnenin hallerine kadar uzandı. ❏ Sónar İstanbul 2018'de Monality'leydiniz, şu an solo olarak çalacaksınız. Sizin için farklı bir his mi? Pek tabii farklı bir his, çünkü farklı bir müzik ve farklı bir ekip ile çıkıyorum sahneye. Tamamen bana ait olan bir müziği sahneleyeceğiz. Saksafoncu eşlikçim Beril Meşe ve görsel artistim T. Hüseyin Kuru ile daha teknoya ve elektronika yakın bir müzik ile kendi ismimle yani daha çıplak bir şekilde sahnede olacağım. ❏ Monality'le yaptığınız müzik daha yaygın, kendi adınızla solo projeniz henüz yeni sayılabilir. Grup çalışmanızın solo kariyerinizin önüne geçeceğini düşündünüz mü hiç? Ya da grup müziğiniz solo kariyerinizi etkiliyor mu? Monality ile çok ciddi bir basari yakaladık kesinlikle. Yurt içinde ve dışında 300’den fazla konser verdik. Simdi ayni şeyi solo olarak devam ettirmeye çalışacağım. Besteci ve prodüktör olduğum için şarki yazmak sorun değil benim için. Güzel şarkıların güzel bir sunumla doğru yere geleceğine eminim. ❏ Bir röportajınızda "Hem büyük festivallerde çalabiliyoruz hem de küçük kulüplere adapte olabiliyoruz"

demişsiniz. Size nasıl bir katkısı oluyor? Çok basit, her yerde her zaman çalabilirim. İster festival olsun, ister küçük bir kulüp olsun. İster gündüz olsun ister gece olsun. Tek ihtiyacım olan güzel kaliteli bir ses sistemi. (Gülüyor.) ❏ Müzik eğitmenliği kariyeriniz de var. Sizce ülkemizde müzik eğitimi, özellikle teknik açıdan yeterli mi? Ya da neler yapılabilir? Yeterli değil tabii. Sadece müzik eğitimi değil, atom mühendisliğinde de teknik açıdan yeterli imkanlar yok. Çok ciddi bir beyin göçü yaşıyor ülkemiz. Bence imkanı veya cesareti olan gitsin benim gibi yurt dışında konservatuvarda okusun. Sonra geri gelsin vatandaşına, arkadakilere öğrendiklerini aktarsın. Üniversite neymiş ben yurtdışında gördüm açıkçası. Hollanda’daki okulumun kütüphanesinde dünyadaki bütün eserlerin hem notaları hem de kayıtları vardı. Laboratuvarda hemen hemen bütün kayıt teknolojilerinin tarihini malzeme olarak görebiliyordunuz. 100 yıl gerideyiz biz eğitim olarak. Ama söyle bir şey var bizim insanlarımız çok iyi müzisyen. Tekrar söylüyorum, Türkler çok iyi müzisyen. Kafamız inanılmaz çalışıyor. Tek eksiğimiz vizyon. Avrupa ve Amerika’daki sanatı görüp, diğer kültürleri yaşayamamak. Aslında içimizde hem Avrupa hem de Asya kültürüne de sahibiz. Bu bizi çok avantajlı kılıyor sanatçı olarak. Yurt dışında hemen fark ediliyorsunuz. Kısacası, eğer bir işe gönül verdiyseniz peşine düşün. Bu iş sevgi işi. Müzikten

ve sanattan başka hiç bir şey düşünmeyen insanlar, bizim gibiler yani, illaki bir yerlere geliyor. Belli geç belki erken. Yaptığın işi seviyor ve o işe hayatını veriyorsan, günde 6 saat enstrümanını çalıyorsan, araştırıyor, okuyor, yemiyor, içmiyor, uyumuyorsan, dünyanın neresinde olursan ol hak ettiğin yere geliyorsun ❏ Ünlü bir DJ, elektronik müzikle ilgili "son yıllarda içinde olduğumuz türbülanslı dönemin insan ruhu üzerinde yarattığı tahribatı bence techno müzik karşılıyor. Dünyanın sert ortamı müziğe de yansıdı" demişti. Siz ne dersiniz? Saçmalamış bence. Elektro, drum’n bas ya da metal, punk yumuşak müzik miydi? Etnik house veya hip-hop, trap niye yükselişte bu türbülanslı dönemde o zaman? Hiç bir türü yüceltmeye gerek yok bence. Müzik de moda gibi sürekli değişen bir sanattır. Artık tüketim toplumunda yaşıyoruz, her şeyi hızla tüketip diğerine geçiyoruz. Simdi sıra techno’da. 2 yıl sonra o da değişecek, her zaman olduğu gibi. Hem techno sanki yeni keşfedilmiş gibi konuşmayalım, 90’larda rave’lerde biz ne dinliyorduk acaba? (Gülüyor.) Tekno 90’lardan beri vardı, sadece biraz değişikliğe uğradı. ❏ Seyircinizi ne bekliyor? Kesinlikle unutulmayacakları canlı bir performans bekliyor. Sound’uyla, ışığıyla, görsel tasarımıyla, organik ve kimyasal yapısıyla, deneyselliğiyle, ritimleriylevaktin nasıl geçtiğini anlamayacakları sıkı bir konser bekliyor. Kendi deyimimle: Akıllarını alacağım. (Gülüyor.) I will blow your mind!

Erdem Tunalı


36

EMOJİ ATLASI

MART 2020

M

etal müziğin en bilinen gruplarından biri Metallica. Sert müziklerden hiç hazzetmeyenlerin bile bildiği Nothing Else Matters gibi parçalardan zor beğenen müzikseverlere hitap eden parçalara, neredeyse kırk yıllık bir geçmişe sahipler. Grubun tüm hikayesini tek sayfada anlatmak zor, isterseniz biyografi kitaplarına ve belgesellerine de bir göz atabilirsiniz. Metallica hakkındaki bazı ilginç bilgileri sizin için derledik.

Metallica 1981’de kuruldu. Grup, heavy metal’in alt türlerinden thrash metal’in kurucuları arasında gösteriliyor.

Grup, müzik hayatları boyunca toplam 8 farklı üyeye sahip oldu.

Ekibin temelleri bir gazete ilanına dayanıyor. Davulcu Lars Ulrich’in beraber çalacak arkadaşlar aradığı ilanına James Hetfield’ın cevap vermesinin ardından ev arkadaşı Ron McGocney’in bas gitarist ve Dave Mustaine’in gitarist olduğu ilk kadro oluştu.

James Hetfield, politika ve müziğin kesinlikle ayrı olması gerektiğini düşünüyor. Ona göre, bir müzisyenin popüler olması görüşlerinin daha geçerli olarak görülmesine sebep olabiliyormuş.

Bir konserleri James Hetfield kaykay yaparken bileğini kırdığı için iptal edilmiş. Sonuçta ortaya yeni bir kural çıkmış, konser öncesinde kaymak yasak. Söylentilere göre bu kural Hetfield’ın sözleşmesinde bile yer alıyormuş.

Viski üreticisi Dave Pickerell, grubun Blackened şarkısıyla aynı isme sahip seri çıkardı. İçkilere fıçıda dinlenirken Metallica şarkıları dinletilmesiyle üretilmiş.

2012’de Blackened adıyla bir de kendi bağımsız plak şirketlerini kurdular. Tüm albümlerinin ve kliplerinin yasal hakları da bu şirkette.

Kirk Hammett’in ilk gitarı bir mobilya mağazasının kataloğundan yapılmış. Gitarın gövdesiyse 4 inçlik bir amfiye bağlı bir ayakkabı kutusuymuş.

Gençlik için metal! Uyuşturucu karşıtı söylemlerinin yanı sıra, oluşturdukları “All Within My Hands” adında bir de yardım kuruluşu var. Yakın zamanda 10 okula dağıtılan toplam 1 milyon dolar yardım topladılar.

Grubun en ünlü albümlerinden Ride the Lightning’in kapağı da çok ünlü. Nadir bulunan, yeşil bir versiyonu da var. Ancak bu versiyon bir kazanın ürünü, Fransa baskılarında bir hata sonucu mavi yerine yeşil renk kullanılmış. Şu an bu ‘hata’ bir koleksiyon ürününe dönüşmüş durumda, ulaşmak için ciddi bir para ödemeniz gerekiyor.

Ayrılışı en hüzünlü isimse Cliff Burton. İsveç’te turnedeyken otobüs kazasında hayatını kaybetti. Kirk Hammett’ın sonradan VH1’e anlattığına göre, aralarındaki bir iddiayı ‘kazandığı’ için kaza sırasında Hammett’ın yatağında yatıyormuş. Otobüsün şöförü kazayı yolun buzlanmasıyla açıklarken, grup şöförün uyuduğunu iddia etti ama şöför davalardan beraat etti.

Grubun en beğenilen albümlerinden Black Album’ün Married To Metal adıyla çıkması planlanıyordu. Sebebiyse, grubun üç üyesinin albüm yapılırken boşanmış olmaları.

Metallica, 2013’te Antartika'da çalarak her kıtada bir konser vermiş oldu. Böylece bir Guinness ödülünü kazandı.

Metallica, Latince ve İtalyanca’da ‘metallicus’ ve ‘metallico’nun dişi çekimi. Anlamıysa metalik, metal. İtalyanca ‘metal grubu’ demek isterseniz ‘banda metallica’ demek uygun düşüyor. Grup baştan iddialıymış yani!


37

RÖPORTAJ

MART 2020

‘BAM! SIHIR ORTAYA ÇIKTI'

Batuhan K. OCAKÇI

İ

talyan ikili Luca Bergomi ve Carlotta Menozzi öncülüğünde bir yan müzik projesi olarak 10 yıl önce kuruldu Dumbo Gets Mad. Geçen yıl iki tekli yayınladılar: Makes You Fly ve Voodoo on God. Epey olumlu yorum aldılar. NPR ikiliden “saykedelik konusunda uzman” olarak bahsediyor. Retro sound’lar kullanmayı seven grubun yaptıkları türü net belirlemek kolay değil: saykedelik pop, rock, dream pop… Özetle müziklerinde 70'lerin ruhunu ve sesini taşıyorlar. Grupla 10’uncu yılı ve son teklilerini konuşalım diye yazıştık, tam bu sırada nazarımız mı değdi anlamadık, Carlotta yoluna solo devam etme kararı verdi. Ancak Luca yoluna devam edecek, detayları kendisiyle konuştuk. ❏ İsminizin hikayesi nedir? Gerçekten insanı gülümsetiyor... Dumbo'nun sizin için önemi nedir? Disney yapımı olan Dumbo filmini çok seviyorum. Çocukluk zamanlarımda filmi izlerken bir sahnede “Pembe filler cennette” diyordu… Korkunç ancak güzeldi. Aslında bu ismi seçmemin nedenini basitçe o yaşlarda yaşadığım deneyimlerin gerçekten güçlü bir temsili olarak anlatabilirim. Bu müzik projesine başlama aşamasındayken filmi yeniden izledim, söz ettiğim sahne sıra dışı, saykedelik ve sihirle doluydu. Ben de Dumbo Gets Mad ismini koymaya karar verdim. ❏ Saykedelik müziğin dünyada kitlesi her zaman var. Ancak hiçbir zaman pop olacak kadar büyümedi. Bunu neye bağlıyorsunuz? Belki de diğer türlere oranla daha kişisel olduğu içindir. İçinde son derece gizli duygular var ve muhtemelen herkes aynı hisleri vermeyebilir.

3

Spotify’da aylık 118 bin aylık dinleyicisi olan grubun 3 albümü var.

Dumbo Gets Mad

❏ Bazı Türk dinleyicileriniz müziklerinizi uyuşturucu etkisiyle yaptığınıza dair teorileri var.Yoksa bu saykedelik müzik dedikodularından mı? (Gülüyor.) Şey, sadece bir söylenti... ❏ Quantum Leap albüm kapağınızı çok seviyoruz. Buralarda afişi olmamasına üzülüyoruz. Hikayesi nedir? Nasıl ortaya çıktı ve şarkılarla nasıl örtüştüğünü düşündünüz? O zamanlar çok sevgili fotoğrafçı arkadaşım Emmanuele Delrio’le zaman geçiriyorduk. Çok iyi bir fotoğrafçıdır. Ondan Kuzey İtalya kırsalında tesadüfen karşımıza çıkan o güzel çiçeklerin önünde bizim fotoğraflarımızı çekmesini istedim. Ardından fotoğraf üzerinde yetenekli sanatçı ehquestionmark’a üzerinde çalışmasını istedim. Ve bam! Sihir ortaya çıktı. ❏ 2020 planlarınız neler? Voodoo on Gold'dan bu yana yeni parçalar bekliyoruz... Üstelik bu 10'uncu yılınız, özel bir proje yapmayı düşünüyor musunuz? Artık Carlotta grubun bir parçası değil. Ama ben devam ediyoruz. Bu ay ben ve büyük bir İtalyan grup ABD turnesine çıkıyoruz. Turneden sonra da yeni albüm geliyor. ❏ İstanbul'da sahne almak ister misiniz? Elbette, çok isterim.

‘Band olmaktan memnunuz’ Ahmet YATĞIN

Ç

Normal Değil

alışmalarına 5 yıl önce başlayan Normal Değil, geçen yıl yayınladığı Hepsi Suya Yazıldı albümlerindeki Seni Ne Kadar Özledim parçasına bir klip çekip yayınladı. Aşk Cevapsa parçalarına da klip çekecek grup şu sıra yazın yayınlayacakları teklileri üzerine çalışıyor. Grupla kliplerini konuştuk. ❏ Seni Ne Kadar Özledim klibinin hikayesi nedir? Klip, Barış Benice yönetmenliğinde tek günde çekildi. Hikayesi şöyle: Karşısındakinin mükemmel olduğunu sanarak yaşadığı ilişkinin, aslında hiç de öyle olmadığını fark etmesi. Ama bir yandan da delirmenin kıyısında, hissettiği son sevginin kırıntılarını kaybetmek istemeyen kişinin öyküsü. ❏ Sizce şarkıların kliplenmesinin kitlelere ulaşmak açısından etkisi var mı? Eskiden albümdeki iddialı parçaya klip çekilir ve yayınlandıktan sonra tüm albüm dinlenirdi. Artık hızlı tüketim çağında

olduğumuz için her şarkı kliplendirilip dinletilme aşamasına gelindi. Kitleler YouTube’dan müzik dinliyor ve klibi dikkat çeken şarkıların grupları tanınıyor. ❏ Bir dinleyiciniz "2000'lerde çıksa bu şarkı tutardı" diye yorum yapmış. Sanıyorum sebebi band döneminin düşüşte olması. Dünyadaki bu inişten etkileniyor musunuz? Şarkı tuttu aslında… “Şu an 2 -3 yıl sonrasının müziğini yapıyorsunuz” diyen bu işin duayeni kişiler de var. Ne kadar band dönemi düşüşe geçse de biz band olmaktan memnunuz. Provalarımız konser gibi geçiyor ve üretkenliğimiz daha fazla oluyor. Aile gibiyiz. ❏ Akustik bir projeniz olacak mı? Şarkılarımız altyapılı olduğundan, akustik için çok uygun değil. Biz daha çok konser vermekten zevk alıyoruz. Ama tabi televizyon programlarında şarkılarımızın akustik versiyonlarını da çalıyoruz.


38

RÖPORTAJ

MART 2020

‘Eskinin devamı olma iddiası boş ve yalan’

Arif HÜR

K

lasik Osmanlı müziğini tüm dünyaya duyurmayı başaran, UNESCO İyi Niyet Elçisi unvanlı neyzen Kudsi Erguner, 1973 yılında Paris’e yerleşti ve burada müzik çalışmalarının yanı sıra, mimarlık ve müzikoloji öğrenimi gördü. Seksenli yılların başında Mevlânâ Enstitüsü’nü kurdu ve kendisini klasik sufi düşüncesini öğretmeye adadı. Epeydir kendisiyle konuşmak istemiştim, sonunda denkleştik. Klasik Osmanlı müziğinden ney üflemenin püf noktalarına, yaşadığımız kültür emperyalizminden cemaatlerin denetlenmesine kadar gündemi meşgul eden pek çok konuyu konuştuk. ❏ Kudsi Erguner Ensemble’ı kurarak klasik Osmanlı musikisinin tüm dünyaya tanıtılmasında önemli bir rol üstlendiniz. Hedeflerinize ne ölçüde ulaştınız? 1970 yılında Paris, 1971’de Londra, 1972'de Amerika’da katıldığım Mevlevî ayinleri, sonra İsveç’te klasik müzik turnesi, ardından tüm Avrupa’da Nezih Uzel ile verdiğimiz ilk tasavvuf müziği konserleri... İhsan Özgen, Necded Yaşar, Bekir Sıtkı Sezgin, Alaeddin Yavaşça ile gerçekleştirdiğimiz turneler ve daha sonra tertib ettiğimiz Mevlevî Ayinleri 90’lı yıllara kadar devam etti. Akabinde kemençe sanatçısı Derya Türkan henüz 17 yaşında iken kendisini tanıtarak "Ben de sizinle çalabilir miyim?" dedi. Yine aynı yıllarda henüz 18 yaşlarında kanuni Hakan Güngör ile yollarımız kesişti. Anladım ki yetenekli ve hevesli bir genç nesil yetişiyor. Onlara şans verme isteğiyle Kudsi Erguner Ensemble’i kurdum. Birlikte dünyanın ve Türkiye’nin prestijli sahnelerinde sayısız konserler verdik, albümler yayımladık. ❏ Klasik Osmanlı musikisinin tekdüzeliğini kırdığınızı düşünüyor musunuz? 70’li yıllarda radyolardaki, donuk, ruhsuz hiçbir müzik kuralına uymayan icralar ve gazinolarda söylenen, gittikçe eğlenceye dönüşen popüler şarkılar vardı. Rahmetli babamdan miras aldığım hayalim bu yeknesaklığı kırarak müziği çeşitlendirmekti. Fasıl müziği, Mevlevî ayinleri, ilahiler, saz eserleri, Rumeli türküleri, İstanbul türküleri, oyun havaları, Karagöz ve Hacivat gösterileri için bestelenmiş müzikler gibi. Bunların hepsinin farklı stillerde icrâ edilmesi gerekti. Bu hayalimi, kısmen gerçekleştirebildiğim inancındayım. Lakin ömrüm yeter ve olanak bulursam hayal ettiğim daha birçok konu var. ❏ 1972'den beri Paris'te yaşıyorsunuz. Türkiye'de yaşamaya devam etseydiniz müzik kariyeriniz nasıl şekillenirdi? Yaşadıklarım bana keşke dememeyi öğretti. Ancak geri dönüp baktığımda gerçekleştirdiğim çoğu projenin Türkiye şartlarında mümkün olamayacağını

görüyorum. Eğer Türkiye’de kalsaydım, karakterim gereği, sanırım yine bir ‘serbest elektron’ olurdum ama hareket alanım çok daha dar olurdu. ❏ Peki İstanbul'a geldiğinizde neler hissediyorsunuz? Her gelişimde halkıyla, yaşamıyla, binalarıyla bambaşka bir şehirle karşılaştığım hissine kapılıyorum. Bu değişimler elbette müzik dinleyicisini de etkiliyor. Kimse alınmasın ama İstanbul’un altı üstünden daha zengin, dünü bugününden daha asil bir şehir. Şu bitkin, yorgun, hırpalanmış, ihanete uğramış haliyle dahi İstanbul benim için vazgeçilmez bir sevgili.

‘BANA HİÇ HEYECAN VERMİYOR’

❏ Sadece istemekle ney virtüözü olunur mu? Yapılması güç şeyleri başarmak müziğimiz için bir ölçü değil. Virtüözlükten daha da önemli olan zevk sahibi olmak, makamları bilmek ve sazınla sözünle anlatacak bir şeyinin olmasıdır. Bugün birçok kıymetli sanatçımızın virtüoz olma hevesiyle, elektrik verilmiş gibi hızlı çalışı açıkçası bana hiç heyecan vermiyor. Bir rivayete göre üstad Tanburî Ali Bey’e takdim edilen genç Tanburî Cemil Bey yaptığı taksimle tüm virtüözluğunu sergilediğinde, Ali Bey: “Maşallah evladım ustalığını gördüm, şimdi lütfen biraz da tanbur çalın da dinleyeyim!” demiş. Neydeyse kaba sesleri güçlü, tiz perdeleri yumuşak üflemek önemli. Bunun için eskiden dervişler sabah namazından sonra sadece dem sesler adı verilen kaba sesleri üfleyerek demlenirlermiş. Benim uyguladığım ve tavsiye ettiğim de budur. ❏ Bir söyleşinizde, "Müziğimiz ve kültürümüz mirasımızdır" demiştiniz. Sizce biz bu mirasa sahip çıkabiliyor muyuz? Sadece Türkiye değil, en az 3 asırdır neredeyse tüm dünya bir kültür emperyalizmi etkisinde. Sömürgecilikle başlayan, daha sonra da globalizmle devam eden bu olay, çağdaşlık, modernlik veya ‘evrensellik’ adı altında, Batı dışında diğer medeniyetlerin miraslarını yok veya asimile etmekte. Günümüzde birçok sanatçı da buna alet oluyor. Müzik, medeniyet denilen bir bütünün en derin ifadesidir. Medeniyet olmadan sadece müziği yaşatmaya çalışmak, bir cesedi süslemek gibi bence sonuçsuz bir çabadır. ❏ Günümüzde mevlevîliğin kimi çevreler tarafından çıkar amaçlı kullanıldığını görüyoruz. Siz ne dersiniz? Üstadım rahmetli Hasan Şuşut’un sözlerini her fırsatta tekrarlıyorum; “Gerçekler kaybolunca geriye ayinler, ritüeller kalır!” Bütün dinlerin özü olan İslam dinini sanki Hz. Peygamberin devri

Kudsi Erguner


39

RÖPORTAJ olan Asr-ı Saadette gibi yaşayanlara 8. yüzyıl başlarından itibaren mutasavvuf veya sufi adı verilmiş. 11. yüzyıldan itibaren de onların anıları ve öğretileri etrafında tarîkatleri oluşmuş. Kaynağını Mevlânâ hazretlerinin anısı ve eserlerinden alan Mevlevilik de, İslam coğrafyası ve tasavvuf tarihinin en yaygın tarîkatlerinden biridir. Ne yazık ki, her anını Allah’la yaşamaya çalışan dervişlerin öğretileri, bugün manevi değerlerle modern yaşam arasında kararsız kalan Avrupalılaşmış müslümanlar ile ruhi sıkıntılarını sakinleştirecek mistik aforizmalar arayan Avrupalılar için yeniden şekillendiriliyor. Mevlevî Semai ise bu iki kesimin de ihtiyacına cuk oturuyor… Müşteri bol olunca tüccarlar da artıyor. Lakin tasavvuf konusu kimsenin de tekelinde olmadığı gibi, bu çalışmaları yapanlar da, onlara engel olmaya çalışanlar da kendilerini Mevlevî addediyor. Sonuçta geriye sadece içi boş bir ritüel kalıyor.

‘DÜNYA HEVESİNE KAPILAN ALİM CAHİLLEŞİR’

❏ Geçenlerde, “Çarşıda ‘Destarlı Mevlevî sikkesi' ucuzlayınca kendini Mevlevî postnişîni ilan edenler artıyor. Dergahlar açıkken dahi bu kadar şeyh yoktu, seç beğen al" diyerek sitemkar bir tweet attınız. Bunu biraz açar mısınız? Türkiye’de bin yıllık bir medeniyetin mirası olan din, dil, gelenekler, güzel sanatlar, tasavvuf, musikî ve edebiyat en az yarım asırlık bir kırılmaya uğradı. Bu mirasın bugün devamını ispat için etmek için yapay ölçüler üretmek, bu uçurumun üstüne çürük köprüler kurmaya çalışmak her şeyi dejenere etmekten öteye gidemez. Osmanlı döneminin elitini yetiştiren mevlevîlik, çok detaylı kuralları olan, yıllarca süren bir eğitimle, İslami bilgilerin yanı sıra Farsça, Arapça öğretilen, mesnevî okutulan, musiki meşk edilen bir ocak idi. Bu dergahlardan tarihimizin en önemli şairleri, bestekarları, hattatları yetişmişti. Günümüz insanın bu boyuta ulaşabilmesi ve gerekli olan dergah çatısı altında cemaat yaşamının uygulaması imkansızdır. Bu nedenle ‘eskinin devamı olmak’ iddiası boş ve yalan. Artık vakfı ve dergâhı olmayan mevlevîlik postunun kavgası abestir. Sadece kıyafet ile derviş veya şeyh olunmaz. Yeniden icad edilen sahte ölçülerle mevlevî olunamaz. Bu tarikatın yedi asırda oluşmuş uyulması gereken katı kuralları vardır. Mevlânâ’yı sevmek, ney üflemek veya semâ yapmakla da mevlevî olunamaz. ❏ Semâzenliğin gönül işi olmasına rağmen son yıllarda bazı kişiler tarafından şova dönüştürüldüğünü görüyoruz. Bu konuda neler söylersiniz? Öncelikle, semâzenlik diye bir meslek veya dervişliğin bir kolu falan yoktur. Bugün dönmek manasında kullanılan semâ kelimesi Arapça'da dinlemek anlamına gelir. Yani musiki, şiir dinleyerek manevi bir heyecan yaşamak semâ etmektir. Para karşılığında dönme konusuna gelince, eskiden önemli

MART 2020

şahıslar dergaha geldiklerinde, dua almak maksadıyla, şeyhin yanına bir kese içinde niyaz yani bir hediye bırakırlarmış. Asıl maksat ücret olmasa da maddi menfaat dervişler için her zaman bir tuzak olmuştur. Ben başka tarikatlerde Amerika seyahati için verilen niyazı az bulup davet edenle kavga eden şeyhler ve dervişleri de gördüm! Dünya hevesine kapılan alim cahilleşir, evliya ise eşkiyalaşır. ❏ Cemaat ve tarikatların denetlenmesi gündemde. Siz bu konuya nasıl bakıyorsunuz? “Bugün kim kimi, hangi ölçülerle, hangi maksatla şeyh tayin edecek, denetleyecek?‘’ sorularının cevabı bulunamaz. Samimi ve saf insanları, kendi nefsini tatmin eden şeyhlere kurban vererek, yolsuz tekkeler yaratacağımıza, enstitüler kurarak tasavvuf, edebiyat, musiki ve tarih konusunda insanları aydınlatmamız bence en doğrusu.

‘SANAT HAYATIM BERRAKLIĞINI KAYBEDERDİ’

❏ Yeryüzündeki insanlar dünyayı oldukça hor kullanıyor. Hastalıklar, savaşlar ve huzursuzluk kol geziyor. Bu çıkmazdan nasıl kurtulunabilir? Sihirli bir förmülüm olsaydi hemen paylaşırdım. Keskin bir kılıç bir çocuğun eline verildiğinde ancak kendini yaralar. 19’uncu yüzyıldan bu yana maddi dünyadaki müthiş gelişmelerle manevi değerler arasındaki uçurum gittikçe büyüdü. Ademoğlu yaradılış maksadını idrak edip bu doğrultuda nefsini terbiye etmedikçe yaptığı şeyler hem kendisine hem de dünyaya zarar vermeye devam edecektir. İnsanlığın kitle olarak kurtuluşu bence artık zor ama bireyler kendilerini bu girdaptan kurtarmak için hâlâ niyet ve dua edebilir. ❏ Sosyal medyada bir kullanıcının sizin için, "Yaş aldıkça sanatı daha da derinleşti" yazdığını gördüm. Buna katılıyor musunuz? İltifat etmişler. Şair Saadi, Gülistân'ın da hayatı bir dereye benzetir, “Dere aktıkça suyu temiz kalır ancak bir gül dalı dahi olsa, herhangi bir şey bu akışa engel olursa su bataklığa dönüşür." Elbette yılların tecrübesi sanatçıya bir olgunluk katar, ancak her başarı zannetiğim çalışmamın üstünde dursaydım, herhalde sanat hayatım da berraklığını kaybederdi. ❏ Genç müzisyenler Back On Stage'i yakından takip ediyor. Sizce alanında uzman ve saygı duyulan bir müzik insanı olabilmek için izlenilmesi gereken yol nedir? Müziği besleyen edebiyat ve tarihle de ilgilenmek, yapıla gelenleri taklit etmekten kurtularak ufkunuzu genişletmek... İlk adımın amacı ne kadar kısa ve geçiciyse yapacaklarımızın ömrü de o kadar kısa ve etkisiz olur. Kendimizi güzel şeylerle besleyelim ki ürettiklerimiz de anlam ve güzellik kazansın. Hangi tarzdan olursa olsun, bu yola baş koymuş genç meslektaşlarıma başarılar diliyorum. Hepsinin yolu açık olsun. Profesyonel bile olsalar içlerindeki amatör heyecanı hiçbir zaman kaybetmesinler...

Virtüözlükten daha da önemli olan, zevk sahibi olmak, makamları bilmek ve sazınla sözünle anlatacak bir şeyinin olmasıdır.


40

RÖPORTAJ

MART 2020

'Sampling hırsızlık değildir'

Umut GÜLOĞLU

T

ürkiye’de rap müziğinde öne çıkan isimler hep MC’ler oldu. Ancak, rap müzik popülerleştikçe prodüktörler de kendi isimlerini duyuruyor. Bunlardan biri de Baykan Barlas. Kendisi uzun zamandır yurt içi hem de yurt dışında prodüktörlük yapıyor. İşin mutfağındaki isimle, hip-hop ve rap üzerine konuştuk. ❏ Sound oluşturmak neden önemli? Bir müzisyen olarak karakteristik sound’unuzu oluşturmanız sizi diğer müzisyenlerden ayıran bir unsur olacaktır. Ancak bu yolla özgün olmanız mümkündür. ❏ Yurt dışına açılabilen prodüktörlerimiz oldukça az. Bunu başarmanın püf noktası ne? Bir önceki soru aslında bunun da cevabı. Karakteristik bir sound oluşturmak, özgün olmak. Özellikle Amerikan endüstrisine iş yapmak istiyorsanız bu en büyük gereklilik. ‘Type beat’ üzerine kurulu bir kariyeriniz varsa muhtemelen tercih edilmeyeceksiniz. Çünkü ulaşacağınız sanatçılar taklit ettiklerinizle iletişim halinde olacak. Yani o sound’da bir beat’e ihtiyacı varsa orijinalini tercih edecektir. Özgün olursanız sanatçının elinin altında olmayan bir şey sunabilir ve işlerinize olan ilgiyi arttırabilirsiniz. ❏ Rap’in popülerleşmesiyle birlikte üreticiler de arttı. Siz bu rekabete nasıl bakıyorsunuz? Belli görgü ve etik kuralları içerisindeki adil rekabet oldukça keyifli bir şey. Dinleyiciler için de geniş bir skala olması bence değerli. ❏ Prodüktörler neden genelde geri planda kalıyor? Bu aslında Türk toplumunun genel tüketici profili ile ilgili kültürel bir durum. Dinleyiciler vitrine baktığında MC’yi görüyor. İşin arka planındaki ekibe bakma ihtiyacı hissetmiyor. Örneğin ABD’de Swizz Beatz, DJ Khaled, DJ Premier, Metroboomin ve daha nice prodüktörün de en az mc’ler kadar popüler kültür ikonuna dönüştüğünü gözlemleyebiliriz. Zamanla Türk dinleyicilerin de bu kültürü benimseyeceğini inanıyorum. ❏ Endüstriyelleşme ve dijital marketler hakkında ne düşünüyorsunuz? Maalesef Türk rap'inin endüstriyelleşmesi 20 sene gecikmeli oldu. Bunda büyük oranda sorumlular 90’ların sonu ve 2000'li yılların başındaki Unkapanı yapımcıları. Bir de maddi imkanları varken bir şeyleri değiştirmek yerine farklı reaksiyonlar gösteren rap müzik sanatçıları diyebilirim. Yani o yıllardaki yapımcılar tamamen pop dinleyicisine yönelik işler istiyor ve sanatçıyı üretim bazında kısıtlıyordu. Diğer taraftan da ağır şartlar içeren sözleşmelerle bu sanatçıların geleceğine de ambargo koyuyordu. Bu, müziğimizi uzun süre yer altına itti. Bir şekilde başarı elde edip sıyrılabilen çok az sayıdaki müzisyense bu durumu değiştirmek için bir adım atmadı. Veya rekabetsiz bir ortamın kendileri için en iyisi olduklarını düşündüler sanırım. Şirketleşme yönüne gittiklerinde de Unkapanı yapımcılarından daha gaddar davrandılar maalesef. Abluka Alarm ve Derin Darbe grupları verebileceğim en iyi örnekler olur. Günümüzdeyse dijital marketler hem korsanı hem de bu tekeli bitirerek bağımsız müziğe ışık oldu ama yine de her şey o kadar da

Baykan Barlas

Fuat

Khontkar

iyi değil. Bazı streaming servislerinden ve trend listelerini hazırlayan kişilerden yana çoğumuzun şikayetleri var. Trend listelerinin tarafsız olmaması ve PR manipülasyonu belirgin olarak gözlemlenebilir. ❏ Global olarak hip-hop kültürünün geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye'de ne durumda? Global olarak en az 20 yıldır ana akıma hakim olan kültür bizim kültürümüz. Bir taraftan sevindiğim bir durum. Ancak popülerleşen her şeyin yozlaşması da üzücü ama olağan sonuç. hip-hop kültürüyle duygusal bağı olmayan kişiler de ticari amaçlar ya da popülarite için bu kültürün çatısında üretim yapıyor. Maalesef tüketicilerden de talep görüyorlar. Örneğin ülkemizdeki bir çok sosyal medya fenomeni hip-hop kültürünü yaşamamalarına rağmen rap müzik kariyerlerine başladılar. Maalesef gerçek rap müzisyenlerinden daha çok onları duyuyoruz. Ya da sadece 2020 yılı içinde gelecek 3 tane Türkçe rap temalı film duyuruldu, çünkü bunu gelir kapısı olarak görmeye başladılar. Bunlar olağan şeyler ama hip-hop’ın gerçek temsilcilerinin önüne geçmelerinden rahatsızım. ❏ Sample ve loop nedir? Neden bu kadar tartışma konusu oluyorlar? Sampling, rap müziğin özünde olan bir tekniktir. Başka bir parçadan kesilen melodiler kullanarak yeni bir eser ortaya çıkartmak, baştan yorumlamak diyebilirim. Hırsızlık değildir, bir müzik üretim tekniğidir. Rap müzik dışında da bir çok örneğini görebiliriz. Ancak bir sample'ı eser sahibinin haberi ve izni olmadan kullanmak sakıncalı bir durumdur. Eser sahibinin hukuki yollara başvurması da olağan sonuçtur. Loop ise pratik olarak parçanızda kullanmanız için üretilmiş hazır melodi veya hazır davul dizimleridir. Loop kullanmak legal olarak bir sorun teşkil etmez ama büyük prodüktörlerin kullandığını pek görmeyiz. Bütün beat’inizi sadece loop’lardan oluşturduysanız bunun tartışma konusu olması normaldir. ❏ Çalışmaktan en çok keyif aldığınız kişiler kim? Açıkçası teknolojinin getirdiği nadir dezavantajlardan biri bu noktada devreye giriyor. Eskiden müzik yapmak için stüdyoya birlikte girilirdi. Şimdiyse sanatçılar çoğu zaman e-postayla iletişimi tercih ediyor. Ben hâlâ birlikte fikir yürütmenin daha sağlıklı olduğunu düşünüyorum. Bu şekilde çalışabildiğim isimler arasında Fuat Ergin, Sayedar ve Tepki'yi sayabilirim. ❏ Son olarak gelecek planlarınızı ve genç prodüktör adaylarına tavsiyelerinizi alabilir miyiz? Bu sene birçok MC arkadaşımın bana eşlik edeceği bir solo albümüm kesin olarak gelecek. Yurt dışına yönelik iki proje daha üzerinde çalışıyorum ama henüz süre vermek için erken. Tüm gelirlerini sokak çocuklarına bağışlayacağımız, onların yaşamını anlatan bir belgeselin müzik direktörlüğünü ve soundtrack albümünü yapıyorum. O da bu sene içerisinde vizyona girecek. Kendilerini geliştirmek adına analiz ederek müzik dinlemelerini, farklı türlerde müzik dinlemelerini ve müzik eğitimi üzerine çalışmalarını önerebilirim.


41

RÖPORTAJ

MART 2020

‘Zorbalıkla baş etmeyi öğrendim’

Zeynep BEŞERLER

G

eçen yıl sosyal medya ünlülerin müziğe yatay geçiş yaptığı üzerine uzun uzun yazıp çizmiştik. Yaptıkları işlerin geniş kitleye hitap ediyor, milyonlarca dinlenme/ izlenme sayısı alıyor olmasının altında iyi iş çıkarması mı bilinmez. Zira genel olarak hazır kitlelerini şarkılarına yönlendiriyorlar. Ancak arada sıyrılanlar da oluyor... Instagram’da 570 binin üzerinde takipçisi olan Melis Fis’in sosyal medyaya girişi müzikle. Şarkıcı olmak istediği için yolunu da ona göre çizmiş. Instagram’da cover’ladığı şarkıların videolarını paylaşıyor. İlk videosunu 11 yaşlarında paylaşan Fis, piyano, gitar ve biraz da bateri çalabiliyor. Şarkı sözü yazarlığı konusunda kendini geliştirmeye çalışıyor. İlk teklisi Dur Diyemem’i yayınladı, dikkat çekti. Trap değil, pop bir şarkı. Sound’unda elbette autotune da var, öte yandan arabesk tınılar da… Yakın zamanda düetler ve cesur işlerle karşımıza çıkmayı planlayan Melisa Fis ile konuştuk. ❏ Dur Diyemem'in söz yazımı, besteleme ve kayıt süreçleri nasıl geçti? Piyano başına oturup şarkının ilk kelimesi gibi spontane bir şekilde gelişti. Eskiden yazdığım, yayınlanmamış birkaç şarkımın karışımı gibi de oldu. Stüdyo deneyimi de benim için bir ilk oldu. ❏ Şarkıda yaylıların kattığı hafif arabesk havası da var. Dinleyiciye bir yandan kendi tarzımı yansıtmaya çalışırken diğer yandan şarkıya ufaktan Türk ezgileri koyarak güzel bir harman ortaya çıkarmayı amaçladık. ❏ Şarkı söylediğiniz, videoların hazırlığı ve çekim süreci ne kadar sürüyor? Kimi zaman günler alıyor, kimi zaman yarım

saat... Şarkı seçimlerim de o anda sevdiğim, dinlediğim şarkılar oluyor genelde. Ama çoğu zaman dinleyici kitlemin isteklerine de yer veriyorum. ❏ Yayınladığınız ilk video hangisiydi? Bu çok zor bir soru çünkü çocukluğumdan beri kendimi kameraya çekmeye ve dans edip şarkı söylemeye bayılırım. Sanırım 11-12 yaşlarında Facebook’ta yayınlamıştım, 10-15 beğeni almıştır. ❏ Kendinizi şarkıcı olarak mı yoksa sosyal medya fenomeni olarak mı nitelendirirsiniz? Kendimi tabii ki şarkıcı olarak nitelendirmeyi tercih ederim. Sosyal medyayı da çok seviyorum ama benim için bir amaç değil, araç olmuştu. ❏ Dijital dünyada playlist’ler, dinlenme ve izlenme sayıları satın alınabiliyor. Bunları bilmek motivasyonunuzu düşürüyor mu? Evet, bu tip olaylar oluyor ama benim etkilemiyor. Çünkü herkesin seçimleri kendine… İnsanların tercihlerinin benim duygularımı etkilemesine izin vermiyorum ❏ Sosyal medya zorbalığından söz ediliyor sürekli. Sizin başınıza geliyor mu? Sosyal medyada zorbalık gerçekten çok yaygın. Ve elbette benim de başıma geldiği oluyor. Mesajlardan, gönderilerimin altına yazılan ağır eleştirilere kadar. Fakat baş etmeyi, üzülecek kadar kafama takmamayı öğrendim. ❏ Sosyal medyanın birden tükendiği bir dönemde, kendinize nasıl bir yol izlemeye karar verirsiniz? Sosyal medya yerine yeni bir platform veya moda çıkmadan

bitmez. Ben de yeni gündeme uyum sağlamaya çalışırdım. Ama gündem ne olursa olsun müziğimi yapmaya devam ederdim. ❏ Çok takipçisi olanların konser günleri biletleri satılmıyor. Takipçiler iyi bir dinleyici değil mi, ne dersiniz? Takipçiler iyi veya kötü dinleyicilerdir diye demek mümkün değil ama kesinlikle takipçi sayısıyla konsere gelecek olan dinleyiciyi belirlemek imkansız. İkisi de farklı bir kitle ve bu kitleyi tanımak ve yönetebilmek gerek. ❏ Neler yapmak istiyorsunuz? Başarılı bir şarkıcı olmak, kendimi sürekli geliştirmek, insanlara ilham olabilmek. Müziğimi insanlara duyurabilmek istiyorum.

Melis Fis Japonya’dan feminen bir öfke Ahmet Onur KİRMAN

Ç

Otoboke

Beaver

ılgın, rayından çıkmış, sakin, uslu ve tekrar çılgın. İşte Otoboke Beaver! Japonya’dan bizlere ilişkiler, hayat gayesi, günlük problemler gibi konuları alışılmamış bir anlatım tekniğiyle yüzümüze vuruyor, sevmedikleri şeyleri bizlere bağırarak söylüyorlar. 2009'da kurulan, Accorinrin, Yoyoyoshie, Hiro-Chan, Kahokiss’den hırçın grup, hardcore punk ve noise punk yapıyorlar. Grubun ismi, liselerinin yakınındaki bir garsoniyerden geliyor. Kyoto temelli bu insansı yaşam formları topluluğu, dertlerini, düşüncelerini bizlere güçlü sert bir yumruk olarak değil de art arda ve hızlı yüzlerce, binlerce darbe ile vuruyorlar. En büyük silahları ise vokalleri. Vokalden daha çok öfkeli bir kalabalığın inatçı bağırışları gibi öne çıkıyor zira. Zaten vokallerin büyük bir çoğunluğu da tüm grup tarafından, koro olarak sergileniyor. Otoboke Beaver, yansıttığı görsel kimlikle kendilerine “Sen kadınsın, böyle davranman lazım, evlenmen gerek, geride kalman lazım” diyenlere karşı “Hadi oradan! İstediğim gibi davranırım, istediğimi söylerim, bağırırım, gitarlara abanırım,

davulu patlatırım. Bana bulaşma!” imajı veriyor. Grup, Otobokebeaver Daijikenbo ve Akimahenka teklilerini piyasaya sürdükten sonra 2016 yılında İngiliz plak şirketi Damnably ile anlaştı. Ardından The Okoshiyasu!! Otoboke Beaver adında, çoğunluğu önceki teklilerinden oluşan albümünü piyasaya sürdü. 2017 yılında ise Love Is Short!! teklisini yayınladı. Sonraki yıl işler daha da büyüdü, Coachella’da çalma şansı bile yakaladılar. Grup, geçtiğimiz yıl Itekoma Hits albümünü müzikseverlerle buluşturdu. Albüm müzik basını tarafından oldukça beğenildi. Hatta Pitchfork tarafından "Çok vahşi bir öfkeyle beslenmiş, dinlemesi heyecan verici’’ şeklinde değerlendirildi. Bu albümün ve Otoboke Beaver’ın benim için en çekici yanı ise, öfkeli olmalarına karşın oldukça iyi vakit geçirdiklerini hissettirmeleri ve gerçekten eğlenmeleri. Bu denli öfkeye rağmen sıkmayan ve keyif verici herhangi bir içeriğe rastlamak çok kolay değil. Grubu özgün yapan en büyük özellik de bu olsa gerek. Kızgın olsalar da mutsuz değiller. Bağırabilirler!


42

DENEME

MART 2020

CA”N” TAVAN? L

ondra'nın havası malum, fakat o sabah gözünü alan güneşle uyandı. Gökyüzü masmavi olmasa da, ufak pofuduk bulutlarla anlam kazanmaya başlamıştı. O gün yağmur yoktu, olmayacaktı. Yatakta doğruldu. Boynunu tuttu; yine ters yatmıştı belli ki... Kalktı, yorganı üzerinden attı. Camın önünde duran küçük ama ihtişamlı çalışma masasında duran dizüstü bilgisayarını kaldırıp açtı. “Diling dülünk!” Sanki hiç kapanmamışçasına heyecanla açıldı bilgisayar. Üzerinde çalıştığı rapor hâlâ orada duruyordu. Akşam ona ekip asistanı Meltem eşlik etmişti. Yo hayır! Sadece çalıştılar... Gerçekten. Toplantı için direkt ofiste buluşacaklardı. “Off bugün sunum var! Üstüne üstlük 4 farklı toplantıya gireceğim” diye hayıflandı Can. Hızlıca bir duşa girdi. Kahvaltı etmeye niyeti yoktu. Küçük bir otelde, oda servisini çağıracak da değildi. Fakat dur bir dakika! Otuz dakika içinde toplantıda olması gerekiyordu; kahvaltıya vakti yoktu. “Abi koca adam oldun, hâlâ mideni doldurmadan şurdan şuraya gidemiyorsun...” Biriyle konuşur gibi sesli söyleniyordu bir de. Bunları sesli düşünürken takım elbisesini giymişti bile. Kravatını boynuna bağlamadan öylece asıp dışarı çıktı. Asansör geldi; bekleyen iki kişi daha vardı: “Tutun lütfen!”

Bütün gece çalışmış biri için fazla dinç, neşeli ve canlı hissediyordu. Söylenmesi mi... Onu önemsemeyin. Can’ın olayı buydu. Söylenirdi. Otelin önüne yanaşan şirket arabasına atladığı gibi – hem de sağdan – yola koyuldu. “Sağda direksiyon da nedir ya?” Bilin bakalım bunu kim söylüyor; tabii Can. Radyoyu yüksek seste açtı; galiba XFM. Eşlik ettiği, 90’lı yıllardan tatlı bir Britpop şarkısı. Gökdelenlerle dolu iş merkezine geldiğinde rahatlamış gibiydi sanki. Bunu şöyle anlatabiliriz... Hani ateşböcekleri ışığa üşüşür; ya da vampirler karanlığa gömülür, rahatlar. Tamam tamam, lüzumsuz benzetmeler yapmıyorum. Can böyle bir adamdı; işiyle var olan, mesleğiyle böbürlenmeyi seven, rakam cambazı ama aşırı sosyal olmasıyla da övünen tatlı bir 35’likti. Derin bir nefes aldı arabadan inince. “ Toplantıya daha 15 dakika var. Kahvaltıya vakit kaldı.” Binanın köşesindeki sandviççi den aşırı sağlıklı bir seçim yaptı ve tabii ki yanına smoothie. Eveeet, Can smoothie içiyor. Dostları ve iş arkadaşlarıyla bir araya geldiğinde de, şayet gündüzse, sürekli bu seçimi yapardı. Onun alametifarikası gibi olması hoşuna giderdi. Karnı da doydu. Doğru yukarı çıktı. Hazırladığı raporu birbir aklından geçirdi. Her şeye hazırlıklıydı. Bir markanın ülke yöneticisi

Ayşegül K u aysegulku

mova

mova

SAFE SPAC

E

olarak satışların ne kadar iyi gittiğini anlatacaktı merkez ofisteki ağabeylerine. Geniş, aydınlık, yerlere kadar camları olan ve fakat soğuk dekore edilmiş toplantı odasına tüm özgüveniyle daldı. O ne! Tüm ağabeyler gelmişti. Hepsi yerleşmiş, masalarında oturuyorlardı. Can odaya girdiğinde sanki toplu bir ses oldu ve herkes ona baktı. “Herkese Günaydın!” İstifini bozmadan geçip masaya oturarak çantasını masaya koydu. “Erken geldilerse, hazırlanmamı bekleyecekler.” Diyerek dizüstü bilgisayarını çantasından çıkarmak için yaptığı hamle boşa düştü. Elini uzattığı yerde hiçbir şey yok. Okkalı bir küfür çıktı ağzından ama tam da çıkmadan kendi içinde yankılandı. “Nerede bu kız!? Bari bilgisayarımı getirsin!” “Buradayım Can Bey. Akşam konuşmuştuk. Sabah uğrayıp sizi alacaktım, buraya gelecektik. Siz bensiz gelmişsiniz; bir de bilgisayarsız – onu göstererek – biz unutulanlar, bir taksiye atlayıp geldik.” Can gülümsedi. “Dün gece ekip arkadaşım Meltem ile size az sonra yapacağımız sunumu hazırladık. Neden seni dinlemiyoruz?” – Bilmem, neden dinlemiyoruz Meltem’i? – Genç ve başarılı kadın sunumuna mutluluk ve heyecanla başladı. Can düşündü; “Sahi, bu kadar ağabey ne yapıyoruz biz bu odada?”


43

ORTAK YAYIN

MART 2020

Mart ayının 'Çok İyi İşler'i cokiyiisler ABONE OLMAK İÇİN

B

u sene ikinci yaşına giren Çok İyi İşler platformuyla iş birliğimiz devam ediyor. Çok İyi İşler, sanat eleştirmeni Rumeysa Kiger’in WhatsApp üzerinden her gün bir görsel ve yazılı içerik gönderdiği ücretsiz mikro bir sanat yayını. Görsel sanatlardan edebiyata, tiyatrodan mimariye birçok konuda kısa ve rahat okunur mesajlar alıyorsunuz. Kiger içeriklerini, abonelerinin ilgisine göre düzenliyor. Geçtiğimiz ay yayınlanan en gözde içerikleri aşağıda okuyabilir ve kare kodu telefonunuzun kamerasına okutarak WhatsApp yayınına kolayca üye olabilir veya linki tıklayabilirsiniz. Ayrıca Back on Stage de Çok İyi İşler’de haftada bir yer alıyor. Bizi takipte kalın.

Sagalassos’un tarihi tasarımla birleşince İstiklâ Caddesi'nde Yapı Kredi Kültür Sanat’ta 28 Mayıs’a kadar devam eden Sagalassos sergisi, şimdiye dek gezdiğim arkeoloji sergileri arasındaki en orijinal olanı. Bu kadar yaratıcı tasarımlar, böyle ince düşünülmüş bir sergi deneyimiyle uzun zamandır karşılaşmıyordum. On binlerce yıl öncesine ait fosillerden, Sagalassos Dönemi'nde kullanılan bir çok farklı arkeolojik esere, Osmanlı dönemi giyim kuşamından, mutfak alışkanlarına kadar onlarca detay içeriyor. Girişteki devasa imparator heykelleriyle başlayıp, zamanının bir adak bölgesi olan Kaya Mâbedine kadar 350’e yakın arkeolojik parça Burdur Müzesi ile yapılan anlaşma kapsamında getirilmiş. Benim en ilgimi çeken kısım ise kuşkusuz tasarımıydı. Disiplinlerarası çalışmayı önemseyen Sagalassos bölgesi kazı başkanı ve araştırma ekibinin küratörlüğünde gerçekleşen serginin başlangıcından sonuna gezen kişiyi içine çekecek ve geçmiiş zamanla ilişki kurmasını sağlayacak birçok unsur düşünülmüş. Pattu Mimarlık tarafından yapılan uygulamalar arasında Sagalassos’un eski heykelleri bir zamanlar orada yaşayan kişilerin kalıntıları üzerinden yapılmış silikon heykeller ve bir de son derece yaratıcı bir Instagram köşesi bulunuyor. Şunu da eklemem lazım ki sergi her gittiğimde tıklım tıklımdı. O yüzden ziyaret isteyenlere Pazartesi gününün öneririm.

Tiyatro gurusu Gürün’e kitap

Guggenheim’da domates serası

Hayatla sanatın gitgide yaklaştığı bir dönemden geçiyoruz. New York'taki Guggenheim Müzesi birkaç gün önce Countryside, The Future isimli bir sergi açtı ve modern mimarlık tarihinin önemli ismi Frank Lloyd Wright'ın tasarladığı sarmal formlu ikonikleşmiş binasının alt katını 50 bin domatesin yetiştirileceği bir seraya çevirdi. İklim krizine bağlı olarak baş gösteren gıda krizine dikkat çeken bu tür bir girişimin, New York’un göbeğinde Manhattan gibi son derece kalabalık muhitte gerçeklemesi durumu gerçekten de ilginç kılıyor. Ünlü mimar Rem Koolhaas ve Samir Bantal tarafından yürütülen bir araştırmaya dayanan sergi, iklim değişikliği, göç, insan ve insan dışı ekosistemler gibi konulara odaklanırken, dünyanın yüzde 98'ini kapsayan kırsal alanlara dair kapsamlı bir keşif yapma imkânı sunuyor. Aynı zamanda şehir plancısı olan ve bir düşünce kuruluşunda çalışan mimarlar; Harvard, Beijing, Wageningen ve Nairobi Üniversiteleri’nden öğrencilerle birlikte yürüttükleri bu global projede; ve ekonomik güçlerin dünya üzerindeki arazilerin yapısını değiştirdiğine kafa yoruyor.

Dikmen Gürün Türkiye tiyatro ortamının en önemli figürlerinden biri. Eleştirmen ve akademisyen kimliğinin yanı sıra, İstanbul Tiyatro Festivali'nin de 20 sene direktörlüğünü yapan Gürün için, tiyatro alanında çalışan kişilerin metinlerinden oluşan Dikmen Gürün'e Yazılar isimli epey önemli bir kitap çıktı. Tiyatro alanını takip edenlerin bileceği, etmeyenler için de öğrenmeye iyi bir başlangıç olarak görülebilecek 80'den fazla ismin yazılarına baktığımızda, bir kısmının Dikmen Hanım'ın kendileri üzerindeki etkisine ve yaşadıkları deneyimlere odaklandığını, önemli bir kısmının tiyatro ile ilgili akla gelebilecek birçok konuda kuramsal metinler kaleme aldığını görüyoruz. Tiyatroya dair birçok konunun irdelendiği yazıların içeriğine baktığımızda sahne sanatları festivalleri, yaratıcı yazarlık, tiyatro dergileri, performans sanatı, tiyatro çevirisi, mitoloji, belgesel tiyatro, oyuncu eğitimi gibi başlıklara rastlamak mümkün. Yavuz Pekman ve Oğuz Arıcı tarafından hazırlanan kitap ENKA Sanat'ın katkılarıyla Doğan Kitap tarafından yayınlandı.


44

GEEK

MART 2020

Fatih GÜÇLÜ

Güney Kore sineması için yükseliş vakti

G

eçen ay 92’nci Akademi Ödülleri dağıtıldı. Bu sene çok farklı adaylarıyla adından söz ettiren jüri seçimleri, Oscar’ın sahipleriyle buluşmasıyla da insanları şaşırttı. Özellikle En İyi Film alanında Bong Joon Ho yönetmenliğindeki Parasite filminin ödül alması… Parasite'in başarısına sevinenler olduğu gibi büyük tepkiler de verenler oldu. Başta ‘Trump Reis’ olmak üzere hiç hoşlarına gitmeyenler de var. Trump, Twitter hesabından “Akademi Ödülleri bu sene ne kadar da kötü. Bir de gidip Güney Kore'ye ödül verdiler zaten ticaret anlaşması sorunları yaşıyoruz” dedikten sonra “Eskiden ne güzeldi Gone with the Wind ve Sunset Boulevar gibi filmler vardı onları geri getirin” gibi asabi tweet’ler attı. Ülkemizde de tepki gösterenler oldu. Gani Müjde filmin kendisinden çalıntı olduğunu ve yıllar önce zaten Kaygısızlar adlı televizyon dizisiyle bu hikayeyi anlattığını iddia etti hatta yönetmene dava açtı. Davanın sonucunu bekliyoruz. Bu kadar şaşırılmasının nedenini anlamak güç değil. Tarantino'nun son filmi Once Upon a Time en büyük favoriyken ve de Martin Scorsese'nin jübile filmi olarak görülen Irish Man varken bu ödülü alması büyük bir başarı. Malum Netflix, Irish Man'in ödül alması için büyük efor sarf etti. Aday olmanın öncelikli şartı filmin sinema salonlarında gösterilmesidir. Netflix filmleri bu nedenle dışarıda kalıyordu. Bu sorunun üstesinden New York'un ünlü sinema salonlarından The Paris ile anlaşma yaparak geldi. 581 koltuklu bu sinema salonu 1948 yılında Marlene Dietrich ve Fransız büyükelçisi tarafından açıldı. Uzun yıllar sadece Fransızca filmlere ev sahipliği yapan sinema, eski ihtişamını kaybetmişti. Irish Man gösterimi sayesinde yeniden gündeme geldi, Netflix de kendine bundan sonraki yapımlar için bir yol buldu. Tüm bunlara rağmen umduklarını da bulamadı...

BU DÜNYAYI ZATEN BİLİYORSUNUZ

Parasite hakkında epey şey konuşuldu, etrafta Güney Kore sinemasını keşfetmeye hevesli insanlar çıktı. Ama zaten bir şekilde izlemişsinizdir… Sıkı sinema takipçilerinin bile takipte zorlandığı bir alan Güney Kore sineması. -Evet, Kuzey Kore sineması mı kötüydü yoksa Güney Kore mi sorusunun cevabı için her seferinde Google’lamak gerek.- Aslında uzun yıllar kendi içinde büyük başyapıtları üretse de bu yapımların uluslararası sahaya çıkması pek mümkün olmuyordu. Bunun istisnası 2003 yapımı Oldboy oldu, o da dünyayı kasıp kavurdu. Burada, gözlerden kaçan bir durum var. Aslında pek bilinmese de sinema ve televizyonda bolca Güney Kore yapımlarını izliyoruz. Geçtiğimiz yıllarda Hollywood, başarılı bulduğu Güney Kore filmlerinin senaryo haklarını satın alıyor, yerelleştirip önümüze sunuyordu.

Whitewashing dediğimiz -beyaz ırktan hariç herkesin beyazlarla yer değiştirilmesiolayının dibi... Bu Türk sineması ve dizilerinde de uygulanıyor. Özellikle televizyon dizileri büyük bölümü Güney Kore televizyonlarından ya hakları satın alarak yayınlanmakta ya da ‘ödünç’ alınmakta. Beyazperdede en bilinen örneği Özcan Deniz'in Evim Sensin’i ve Hakan Yonat'ın Sadece Sen filmi. Yani hiç oturup Güney Koreli bir yönetmenin filmini izlememiş olsanız da bir şekilde uyarlanmış versiyonda izlemiş oluyorsunuz. Peki nedir bu filmlerin alamet-i farikası? En İyi Film, En İyi Yönetmen, Yabancı Dilde En İyi Film ve En İyi Özgün Senaryo dallarından ödülleri nasıl toplayıp götürdü Parasite? Yönetmen Bong Joon-ho uzun süredir iyi işlere imza atıyordu zaten. 2003 yılında Memories of Murder filmiyle beynelmilel arenada spot ışığını üstüne çekmeye becerdi. 2006’da çektiği The Host filmiyle adından daha sık söz ettirmeye başlayan Joon-ho, başyapıt sayılan 2009 yapımı Mother ile başarısını sürdürdü. Bu filmlerin ardından işler büyüdü ve Hollywood ortak yapımı Snowpiercer geldi. Diğer işlerinden biraz farklı olsa da yine de izleyicilerden güzel puanlar toplamayı başardı. Yönetmenin en büyük özelliklerinden biri türler arasında dans edebiliyor olması.Bu da zaten Güney Kore sinemasının temel taşlarından biri. Bir korku filmi çekerken bile içine ufak tefek komedi unsuru yerleştirilmesi ya da romantik komedi filminde korkunç bir cinayet sahnesiyle karşılaşmak mümkün. Burada

Oscar'lara boğulan John-ho


45

GEEK

MART 2020

KİTAP AJANDA

izleyiciyi şok etmekle, aslında çok da gerçekçi bir anlatım ortaya sunuyorlar. Bunun en güzel örneğini Memories of Murder filminde gördük. Polis memurlarının zanlıya işkence ettiği sahneler oldukça kanlı ve vahşi anlara şahit olurken birden kendimizi işkenceden yorulup mola verdikleri anda komik diyaloglarını izlerken buluyoruz. Aynı hayatımızda olduğu gibi. Gerçek hayatta cenazeden sonra pilav-ayran dağıtımındaki sohbetleri düşünün. Hayat filmlerde olduğu gibi trajik anlarda arka fonda dramatik müzik eşliğinde, kameranın size odaklandığı hüzünler yaşamanıza izin vermiyor. Güney Kore sineması da...

A New Day Yesterday: UK Progressive Rock & the 1970s Mike Barnes Araştırma Omnibus Press 608 sayfa

Tıpkı Bir Yaprak Gibi Donna J. Haraway & Thyrza Nichols Goodeve Çev.: Aksu Bora Söyleşi İletişim 189 sayfa

Müziğin Öyküsü Howard Goodall Çev.: Emrah Tokalaç Deneme Pegasus Yayınları 398 sayfa

Türkiye Folkloru El Kitabı Tahir Alangu Sanat Yapıkredi Yayınları 936 sayfa

Müzik ve Metinlerarasılık Kubilay Aktulum Araştırma Çizgi Kitabevi 296 sayfa

Our Modern Joy: The Life and Work of Conor Oberst Emma Kemp Otobiyografi Houghton Mifflin Harcourt Publishing 320 sayfa

Bedia Akartürk: Turnanın Türküsü Tolgahan Vurgun Biyografi Mona Kitap 332 sayfa

İklim Kumarı William Nordhaus Çev.: Cesi Mizrahi İnceleme Doğan Kitap 416 sayfa

BATI SEYİRCİSİ AİLE BAĞLARINI KEŞFEDİYOR

Güney Kore sinemasında bir diğer sıkça karşılaştığımız unsur Asian Extreme denilen kategori. Bu duyguların aşırı bir şekilde kameraya vurulmasını anlamına gelen deyiş, aslında batı gözüyle epey oryantalist bir tanımlama. Özellikle şiddet, gerilim ve cinsellik alanlarında çokça kullanılan bu yöntemde izleyicinin “Şimdi buna gerek var mıydı” diye sorgulayacağı uc anlar ortaya çıkıyor. Bunu Parasite filminde de gani gani görüyoruz. Karakterlerin temsil ettiği sınıfın dışa vurumu hayattaki anlamsız kesitlerle pekiştiriliyor. Gerçek hayatta cinayet vakalarında insanların cinnet getirmesi sonucu yaptıkları aşırılıklarla nasıl bir noktaya geldiğini görüyoruz. Öte yandan Güney Kore sinemasında en çok kavram aile ve aile bağları. Zaten filmlerin geneline baktığımızda kahramanın hep ailesini korumaya çalışması ya da ailesiyle macera dolu bir hikayeye atıldığını görürüz. Tek başına bir kahraman kolay kolay görebileceğimiz bir durum değil. Aile bağlarının filmlerde başrolde olması “Aa aynı biz bunlar” dememize sebep oluyor. Sonuçta yaşadığımız kültürden hepimiz biliyoruz ki Türkiye'de birey olma kolay değildir. Aile ve de hatta sülale diye büyütebileceğimiz insan topluluğu hayatınızda önemli kararlarda müdahil olur, hatta sizinle aynı evde uzun süre yaşar. Bu durum Doğu topluluklarından gayet normal karşılanırken Batılıların çok anlam veremediği bir durum. Bundan ötürü Güney Kore sinemasında üzerine titrenen aile kavramı Batı seyircisi için yeni ve keşfedilmeye açık bir alan.

İZLEYELİM AMA ORİJİNALİNİ

Parasite filmi ödülleri kapmadan önce Netflix halihazırda Bong John-ho'ya kancayı atmaya çalışıyordu. Yönetmenle 6 filmlik bir anlaşmanın altına imza atmak isteyen şirket kesenin ağzını açtı. Paradan ziyade oyun alanının geniş olmasını seven yönetmen, bu teklifi kabul edecek mi hep birlikte göreceğiz. Önümüzdeki günlerde gerek Netflix gibi hizmet sağlayıcılar gerekse beyazperdede çok daha fazla Güney Kore ve Asya filmleri göreceğiz gibi duruyor. Umarız bu eserleri whitewashing versiyonlarıyla değil, orijinal halleriyle izleyebiliriz. “Jagbyeol insa” sevgili dostlar...

Tembellik Hakkı Paul Lafargue Çev.: Ali Berktay İş Bankası Kültür Yayınları 64 sayfa


46

MODA

MART 2020

MILEY CYRUS'UN YOLU

315 PARÇALI KİMONO SERGİSİ Birçok kişi kimono kelimesini duyunca aklına geleneksel Japon kıyafetleri gelse de birçok yerde görüyoruz. Star Wars filmlerinde kullanılanlardan şarkıcı Björk için tasarlanan Alexander McQueen imzalı kimonolara... Victoria & Albert Müzesi, Kimono: Kyoto to Catwalk sergisiyle 1660'dan günümüze kimononun hikayesini anlatıyor. 315 parçalık sergi 21 Haziran'a kadar açık.

Alışveriş hizmeti Klarna ve stilist Bea Åkerlund, bir iş birliği yaptı ve ortaya ilginç aksesuarlar çıktı. Şövalyelerden esinle hazırlanan takılar 950500 dolar arasında.

Moda haftaları heyecansız, tatsız tuzsuz geçti. Malum, artık tarzlar ilgi çekmiyor. New York Moda Haftası'nın neredeyse tek konuşulan olayı Marc Jacobs'ın 2021 Sonbahar/Kış defilesinde yakın arkadaşı Miley Cyrus'ı yürütmesi oldu. Zebra desenli elbisesiyle epey havalı görünen Cyrus için ilk olan bu deneyim, modacıları müzisyenlere daha da yakınlaştıracağının sinyalini verdi.

LOUBOUTIN'İN ZİHNİNE DAVET Chanel yeni saat modeli J12 X-Ray'i tanıttı. Saat, safir kaplama ve çerçevesinde 46 elmas yer alıyor. Sınırlı sayıda üretilen saatin fiyatı 626 bin dolar.

Christian Louboutin'in kişisel arşivine özel bir bakış, kim istemez ki? Paris'teki Palais de la Porte Dorée, bu bahar tasarımlarının kırmızı tabanlarıyla dünyaca ünlü olan ünlü ayakkabı tasarımcısı hakkında bir sergi düzenliyor. Christian Louboutin: l'Exposition sergisi, tasarımcının hayatını ve yaratım sürecini ele alıyor. Sergiyi 26 Temmuz'a kadar görebilirsiniz.

David Tourniaire-Beauciel'in çağdaş ayakkabı markası SHOES 53045'in son ürünü EASY RID’AIR piyasada. Dennis Hopper'ın 1969'da gösterime giren kült-klasik filmi Easy Rider'dan esinlendi. 500 dolarlık ayakkabıyı post modern vahşi batı tarzı olarak da yorumlayabiliriz.

Müzik dünyasının dışındaki girişimlerine devam etmeye devam eden Travis Scott, Houston'da yakın arkadaşı DJ OG Chase B ile bir giyim mağazası açtı. Space Village'da baskılı tişörtler, hoodie'ler ve çeşitli aksesuarlar var.

Cep tarağı aksesuarıyla dikkat çeken AMBUSH bu sefer bir kolyeyle karşımızda. 1.752 dolarlık gümüş kolyenin ucunda 16 GB'lık pembe bir USB var.

Dior’un sanat yönetmeni Victoire de Castellane, değerli ve yarı değerli taşlardan bir mücevher koleksiyonu yarattı. 39 parçalık Dior et Moi koleksiyonunda, yüzük, bilezik ve küpelerde sıra dışı formlar ve renkler kullanıldı.


47

ALET EDAVAT

MART 2020

SHARP’TAN MÜZIK KOLYESI

PARMAK UCUNDA MÜZIK Parmaklarıyla ritim tutanlardan da olabilirsiniz, onlara gıcık olanlardan da. Ancak henüz konsept aşamasındaki bu fikrin ilginç olduğu konusunda muhtemelen hemfikiriz: parmak uçlarınızdan yayılan müzik. Parmaklarınıza takılan bu cihazlarla istediğiniz yüzeye dokunup istediğiniz sesi çıkarabiliyorsunuz. Bluetooth bağlantıyla akıllı telefonlarınıza bağlanıp, uygulamasındaki kütüphaneden beğeninize göre seçebiliyorsunuz. Uygulamada enstrumanların yanı sıra hip-hop’tan rock’a birçok türde loop’larla deney yapabiliyorsunuz. Her cihaz, iki sensörü sayesinde aynı anda iki farklı ses çıkarabiliyor. Kickstarter sayfasından detaylı bilgi edinebilirsiniz, adı çok da şaşırtmayan biçimde ‘Music Fingers’ olarak belirlenmiş. Şimdilik ön sipariş fiyatları 64 euro.

CAZSEVERLERE DİJİTAL PLATFORM Apple Music, Spotify ve YouTube gibi platformlarda caza adanmış birçok playlist bulmak mümkün. Listelerden sıkılanlar için caz radyoları da var. Ancak tamamen caz müziğe adanmış bir platform, yeni haber. Jazzed adı verilen uygulama, internet sitelerinde yazdığına göre “caz hayranlarına sevdikleri müzik hakkında bir şeyler izlemek, okumak ve dinlemek deneyimlerini bir arada sunuyor.” Uygulamada listelerin yanı sıra podcast’ler, video’lar, belgeseller ve röportajlar da var. Caz’ı da şemsiye bir tür olarak görüyor, standartların yanı sıra farklı türlerden cover’lara da yer verilmiş.

Sharp’ın yeni ürünü Aquos Sound Partner, müzik dinlemeyi yeniden tanımlamayı vaad ediyor. Kabloların kişisel müzik dinleme deneyiminden çıkmasına alışkındık ama, kulaklarınıza temasın da çıkması, bu iddianın temeli. Boynunuza taktığınız cihazla müzik dinleyebiliyor, TV izleyebiliyorsunuz. Etrafınızdaki hiçbir şeyden soyutlanmadan. 88 gramlık cihaz, bunu Sharp’ın titreşim teknolojisiyle yapıyor. Bluetooth aracılığıyla cihazı televizyon ve akıllı telefona bağlayabiliyorsunuz. Markanın iddiasına göre, cihaz kulağınıza dokunmasa da yüksek kaliteli sesi size ulaştırıyor. 14 saatlik batarya ömrü olan cihazın fiyatları 140 dolar civarında.

PARLATILAN KROM

Korg’un 2012’de çıkardığı Krom synthesizer’ı, markanın orta seviyedeki bütçelere uygun bir istasyon arayışının sonucuydu. Bu cihazla müzik üretiminin neredeyse her aşamasına bir çözüm bulabiliyordunuz, hatta vokal için kullanmayı deneyenler bile olmuştu. 80’lerin meşhur M1 serisinden beri, markanın vizyonu bu yöndeydi. Krome’un yeni EX versiyonu bazı yönlerden muadillerinin gerisinde olduğu eleştrilerini alsa da, tüm studyoyu toparlayabilecek potansiyelde olduğu da görülüyor. Eski tip görüntüsüne rağmen, üzerindeki kontrollere ek olarak bilgisayarınıza USB üzerinden bağlanıp tüm katmanları kontrol etme imkanı da bulabiliyorsunuz. Fiyatlar 7 bin lira civarında.

'MERHABA ARKADAŞLAR' MİKROFONU AKG’nin ‘içerik üretici serisi’ ürünlerinin son ürünü, Lyra mikrofon. Markanın ilk USB mikrofonu olma özelliğine de sahip cihaz, podcast ve vlog üreticileri ön planda tutularak hazırlanmış. Klasikleşen C414’ün tasarımından izler taşıyan mikrofon, Ultra HD kalitede kayıt alabiliyor. Cihaza dahil gelen gürültü engelleme fonksiyonlarıyla, otomatik olarak çevre gürültüleri minimal düzeye indirilebiliyor. Dört farklı biçimde kullanılabiliyor, yalnızca ön, ön-arka, yakın stereo ve geniş stereo. Böylece tek kişilik ses kayıtlarından orkestra performanslarına kadar çözüm sunabiliyor. Fiyatı 149 dolar.

FİLM DEĞİL PEDAL : OCEANS 12 İsmiyle kötü bir aksiyon filmini hatırlatsa da, bu cihaz Electro Harmonix’in beğenilen Ocean 11 reverb pedalının büyük versiyonu. İki işlemcisi, stereo ses imkanı ve hazır preset’leriyle göz dolduran cihaz, gitar pedallarında genellikle gördüğümüz iki farklı versiyon tasarım modasından nasibini almış. Yeni bir reverb efekti, 24 preset’e kadar kaydetme şansı, 3 tuşlu gövdesi gibi özellikleriyle beğeniliyor. Fiyatlar 240 dolar civarında.


48

00022020

KONSER AJANDA

00022020

KONSER AJANDA

MART 2020

Emel Sayın

ALATURKA ➡ Emel Sayın, Bir Hoş Seda konsepti kapsamında 28 Mart, 21.00’de TİM Show Center sahnesinde sevenleriyle buluşacak. Moon Duo

CAZ

➡ Usta caz piyanisti İlham Gencer, 58 yıl sonra yeniden seslendirip plak formatında yayınladığı Bak Bir Varmış Bir Yokmuş projesiyle 4 Mart, 21.30’da Babylon’da sahne alacak.

Birkan Nasuhoğlu

➡ Yıl Boyu Caz temasıyla başlayan Akbank Caz 30.yıl konserleri, Türk caz sahnesinin yeni nesil isimlerinden saksafoncu Anıl Şallıel’in 166 Days konsepti konseriyle devam ediyor. Konser 24 Mart, 21.30’da Babylon sahnesinde gerçekleşecek. ➡ Django Reinhardt’tan esinlenen Gypsy caz grubu Manuş-u ala, 14 Mart, 22.30’da Moda Kayıkhane sahnesinde olacak.

Souad Massi

Sagopa Kajmer

➡ Perküsyon ustası Robert Mehmet İkiz’in öncülüğündeki İkiz Cabin Crew, Otis Sansjö, Volkan Öktem ve Korhan Futacı’dan oluşan trio’nun doğaçlamalarıyla elektronik caz müziğe yeni bir yorum getirmeyi vaad eden konserleriyle 27 Mart, 20.30’da Borusan Müzik Evi’nde.

ELEKTROPOP ➡ Son zamanların büyük çıkış yakalayan isimlerinden Nova Norda 17 Mart, 21.00’de IF Performance Hall Ankara’da olacak.

INDIE

➡ Birkan Nasuhoğlu, Can Ozan, Nova Norda ve Sedef Sebüktekin Şarkıların Ev Hali projesiyle 25-29 Mart tarihlerinde İzmir, Eskişehir, Bursa ve Ankara’da sahnede olacaklar.

FOLK

➡ Magreb’in Tracy Chapman’ı olarak anılan, yerel tınıları gitarıyla dünyaya açan Souad Massi, yeni albümü Oumniya’yla 10 Mart, 20.00’de CRR Konser Salonu’nda olacak.

KLASİK ➡ Soprano Tuna Fırıncıoğlu ve piyanist Sancar Tunalı’dan oluşan ikili Fauré, Hahn, Debussy, Poulenc, Berlioz, Gounod, ve Massenet’in eserlerinden derlenen bir programla 11 Mart, 20.00’de Ankara Mozarthaus Konser ve Sanat Evi’nde klasik müzik severlerle buluşacak. ➡ Aktörlük kariyeriyle tanıdığımız John Malkovich yeniden İstanbul’da! Ama bu sefer vokal yetenekleriyle.. Turkcell Platinum İstanbul

Night Flight konser serisi kapsamında, John Malkovich: The Music Critic Show 13 Mart, 21.00’de Lütfi Kırdar Anadolu Auditorium sahnesinde olacak. ➡ Bir yıldan uzun süredir devam eden Türkiye turnesiyle Evgeny Grinko 15 Mart, 20.00’de Mall of İstanbul MOİ Sahne’de olacak. Turne ay içinde farklı şehirlerde de devam ediyor…

METAL

➡ Türk metal sahnesinin sıkı isimlerinden İdil Çağatay 1 Mart, 21.30’da Ağaç Ev Kadıköy’ü sallayacak.

NEOSAYKEDELİK ➡ Psychedelic rock ve krautrock’ı birbirine çok yakıştıran Portland çıkışlı bir ikili Moon Duo. 70'lerin psychedelic kültürü ve diskolarından ilham alan ekip, görsel sanatçı Emmanuel Biard imzalı The Lightship isimli, algılarınızı karıştırmayı vaad eden bir şovla geliyor. Konser 21 Mart, 22.30’da Salon İKSV’de.

PARTİ ➡ Yeni Yerli konserlerinin


49

KONSER AJANDA

MART 2020

dördüncüsünde BAHR, Düşün, Flux Duo ve Sunset Stream sahne alacak. Etkinlik 5 Mart, 21.30’da Babylon’da.

buluşacağı konserde tüm repertuarından şarkılarla dinleyicilerini Ay’a çıkaracak

➡ 7 Mart’ta, Nayah sahnesi kadınların. Dünya Kadınlar Günü için hazırlanan programda Güneş Özgeç, İdil Meşe, Melissa Lara Clissold, Özge Ürer ve Dubhead’in yanı sıra KulakKurdu Ohrwurm, Lady Kadijah, Sista Aloha ve DJ Boss Lady’in DJ performansları da var. Sista Sound adıyla gerçekleşecek etkinlik 20.00’de başlayacak.

➡ Efsanevi progresif metal grubu Tool’un tribute grubu Right in Tool 10 Mart, 22.30’da Dorock XL Kadıköy sahnesinde olacak.

➡ She Past Away, Kaelan Mikla ve Box And The Twins, yenilenen Dark Night konser serisi kapsamında 10 Mart, 20.00’de Zorlu PSM’de olacaklar.

➡ Türkçe rap’in Kreuzberg temsilcisi Killa Hakan 15 Mart, 21.00’de Aqua Florya Hayal Sahnesi’nde.

➡ Müziklerini "Belçika'dan Gelen Balkan Göbek Havaları" olarak anlatan Bernard Orchestar, başka kelimeye yer bırakmıyor... ‘Balkan Party’ kapsamında 13 Mart, 22.00’de Nayah’ta olacak. Aynı akşam Kulakkurdu Ohrworm de sahnede. ➡ Dergimizin birinci yaş partisinin konuklarından Kolektif İstanbul, ‘Balkan Wedding Party No.4’ kapsamında 27 Mart, 21.30’da Babylon’da olacak. Dans etmeye hazır olun!

POP

➡ Türkiye’nin müziğine damga vuran isimlerinden Özdemir Erdoğan 11 Mart, 20.30’da Leyla Gencer Opera ve Sanat Merkezi'nde sevenleriyle buluşacak. ➡ Leman Sam, Özel Bir Gece konseptiyle 21 Mart, 21.00’de Dada Salon Kabarett sahnesinde olacak. ➡ Geçen ay çıkardığı otobiyografi kitabıyla da adından söz ettiren pop müziğin ikonik ismi Mustafa Sandal, enerjik sahnesiyle 28 Mart, 21.00’da Maslak Volkswagen Arena’da sevenleriyle

PROGRESİF METAL

RAP

➡ Şanışer ve Sokrat St 13 Mart, 22.30’da Dorock XL Kadıköy sahnesinde olacak.

➡ Sagopa Kajmer, geçen Kasım’da çıkan Sarkastik EP’siyle 28 Mart, 20.00’de Trabzon Tren’de sevenleriyle buluşacak.

REGGAE ➡ Yerli reggae sahnesinin öncü grubu Sattas 13 Mart, 22.00’de Mask Live Beylikdüzü’nde olacak.

ROCK ➡ Sevilen grup Yaşlı Amca, ocak ayında kendi isimleriyle çıkan albümleriyle İstanbul Blue Night kapsamında 11 Mart, 20.00’de IF Performance Hall Beşiktaş’ta olacak. ➡ Tüm Türkiye’nin ‘ahbap’ı Haluk Levent 11 Mart, 21.00’de Jolly Joker Ankara’da sevenleriyle buluşacak. ➡ Emre Aydın 14 Mart, 20.00’de Adana 01 Burda PGM sahnesinde olacak.

SENFONİK ➡ An Epic Symphony konserleri devam ediyor. Şef

Tuluğ Tırpan yönetimindeki 60 kişilik orkestra bu sefer Mazhar Alanson’a eşlik edecek. Turkcell Platinum Sıund Night Flight kapsamında gerçekleşecek etkinlik, 29 Mart, 21.00’de Lütfi Kırdar Anadolu Auditorium’da olacak.

SYNTHPOP

John Malkovich

➡ Trip Hop’un öncü grubu Sneaker Pimps’ten tanıdığımız Chris Corner, sekiz albümlü solo projesi IAMX’le Birlikte Güzel konserleri kapsamında 30 Mart, 20.00’de IF Performance Hall Beşiktaş’ta olacak. Son albümü Echo Echo’nun turnesi kapsamında gerçekleşecek konser, dünyada sınırlı sahnede.

TÜRK HALK MÜZİĞİ

İdil Çağatay

➡ Karadeniz’in beğenilen seslerinden Apolas Lermi 14 Mart, 20.30’da Avcılar Barış Manço Kültür Merkezi’nde olacak. ➡ CRR Türk Müziği Topluluğu, Çanakkale Zaferi’nin 105. yılında “Çanakkale Zaferi ve Şehitleri Anma Konseri” başlığıyla özel bir etkinlik gerçekleştiriyor. Mehmet Akif Ersoy, Nazım Hikmet, Bülent Ecevit, Faruk Nafiz Çamlıbel gibi isimlerin Çanakkale Zaferi hakkındaki şiirlerin okunacağı bu özel gecede CRR Türk Müziği Topluluğu, misafir sanatçılarla birlikte savaşa dair ağıtları, kasideleri, türkü ve şarkıları koro solo olarak seslendirecek. Etkinlik 18 Mart, 20.00’de CRR Konser Salonu’nda.

Kolektif İstanbul

Mustafa Sandal

➡ Türk Halk Müziği sahnesinin usta isimleri Erkan Oğur ve İsmail Hakkı Demircioğlu, kadim Anadolu Türkülerinden oluşan repertuvarıyla 31 Mart, 20.00’de Antalya Atatürk Kültür Merkezi’nde sevenleriyle buluşacak. Leman Sam


50

MART 2020

SAHNE AJANDA

AJANDA ❏ Meşher, Alexis Gritchenko – İstanbul Yılları sergisi ile Ukraynalı sanatçının 1919-1921 yılları arasında yaşadığı İstanbul’u konu alan eserlerini izleyici ile buluşturuyor. Sergi, sanatçının çoğu suluboya olmak üzere, guaj, karakalem, yağlıboya eserlerinden oluşuyor. Gritchenko’nun, İstanbul’u ziyaretinden 100 yıl sonra, sanatçının o dönemde ürettiği 150’den fazla eseri günlüğünün ışığında, ilk kez bu sergi için bir araya getiriliyor. ❏ Performans sanatının öncülerinden Marina Abramović’in Türkiye’deki ilk büyük ölçekli retrospektifini içeren sergi 26 Nisan’a kadar Sakıp Sabancı Müzesi’nde. SSM ve Marina Abramović Institute (MAI) işbirliğiyle gerçekleştirilen sergi, sanatçının performanslarının video ve fotoğraf dokümantasyonunun yanı sıra, açık çağrıya cevap veren ve projeye davet edilen sanatçılarla MAI ortaklığında geliştirilen canlı performanslar ve “Abramović Metodu”na adanan bir bölümden oluşuyor.. Akış / Flux sergisiyle bağlantılı olarak Akbank Sanat ise, performans sanatının tarihinden yola çıkarak bugününü şekillendiren mirasın keşfedilmesine olanak sağlamak amacıyla, Marina Abramović’in işlerinin tarihsel bir bağlam içinde ele alındığı belgesellerin gösteriminin yanı sıra performans alanından örneklerin sunulduğu bir video galeriye ev sahipliği yapıyor.

❏ Rus balesinin en seçkin bale tiyatrolarından SaintPetersburg Klasik Bale Tiyatrosu, P.I. Çaykovski’nin ölümsüz eseri Kuğu Gölü ile 4-6 Mart tarihlerinde TİM Show Center’da sahnelenecek. ❏ Genco Erkal’ın yeni oyunu Merhaba, “Benim yazarlarım” dediği Aziz Nesin, Bertolt Brecht, Can Yücel, Nâzım Hikmet ve William Shakespeare’in yapıtlarından oluşuyor. Erkal’ın uyarlayıp yönettiği oyunda, tek kişilik oyunların ustası olan ve bu yıl 60. sanat yılını kutlayan duayen sanatçıyı izleyeceğiz. Müzikli bir gösteri de Fazıl Say, Kurt Weill, Yiğit Özatalay, Arif Erkin ve Selim Atakan’ın besteleri piyano ve bas klarnet eşliğinde seslendirilecek. Merhaba, 16 Mart 20.30’da Trump Sahne’de. ❏ Gerçeküstü bir absürd komedi Joko’nun Doğum Günü, 19 Mart 20.30’da Kenter Tiyatrosu'nda sahnelenecek. 2016-2017 sezonunda 7 farklı tiyatro ödül jürisinden toplam 13 dalda ödül alan oyun, sistemin insan bedenini ve aklını kontrol altına alma hırsını, ezen-ezilen ilişkisi üzerinden absürd bir anlatım biçimiyle anlatıyor. ❏ Macbeth'in ölümünden sonra başlayan Şatonun Altında; Macbeth’in hikayesini iki çamaşırcı kadının gözünden anlatıyor. Delirme ile kehanetin ve erdemle vahşetin sınırlarında gezinen iki tuhaf yaratık! Fiziksel Tiyatro Araştırmaları; Jacques Lecoq pedagojisini takip eden Fiziksel Tiyatro ve Komedi Okulu'nda bir araya geldi. Okulda çalışılan stillerin ve farklı oyunculuk tekniklerinin uygulandığı, araştırıldığı ve seyirci ile buluşarak geliştirildiği ilk proje olan Şatonun Altında, 23 Mart 20.30’da Zorlu PSM’de seyirci karşısında... ❏ Nurcan yıllardır görüşmediği okul arkadaşı Aysel'e sürpriz yaparak evine ziyarete gelir. Nurcan kocasının kendisini aldattığını ve intikam alacağını bu konuda Aysel'den yardım istemek için geldiğini açıklarsel ve Nurcan, Nurcan'ın eşine karşı strateji belirlerken, Aysel de bu durumlardan etkilenip kendi evliliğini sorgulamaya başlar… Başrollerinde Nurseli İdiz, Nergis Kumbasar ve Kimya Gökçe Aytaç’ın rol aldığı Etekler ve Pantolonlar 23 Mart, 20.30’da KKM Gönül Ülkü ve Gazanfer Özcan Sahnesi’nde

❏ 40. Sanat Yılını, 7 Mart-24 Mart tarihlerinde Galeri Diani’de kutlayacak olan sanatçı Reha Yalnızcık, Seyahatnameden:Yolculuklardan Çeşitli Tatlar, Pullar ve Kartpostallar sergisi ile sanatseverlerle buluşacak. Sanatçı sergisinde, düşünce dünyasında çıktığı yolculukların uğrak yerlerinden farklı noktalara bakışlar, çeşitli tatlar, pullar ve kartpostallar yer alıyor.. ❏ İzmir Büyükşehir Belediyesi Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi, İzmir Levantenleri sergisine ev sahipliği yapıyor. 8 bin 500 yıllık tarihiyle farklı kültürlere ve uygarlıklara yuva olan İzmir'in önemli bir parçasını anlatan sergide Levanten kültürüne ilişkin bilgiler, fotoğraflar ve materyaller yer alıyor. ❏ Ankara Cermodern çizgi romanın en önemli isimlerinden Enki Bilal ve Jean“M ebius Giraud’nun ölümsüz eserlerini konuk ediyor. Murat Cem Şerbetci’nin sıra dışı koleksiyonundan seçilmiş litografi, serigrafi, heykel, obje, katalog ve anı ürünlerden oluşan sergi, çizgi romanın kültür kökeni ve yapıtaşına bir koleksiyon üzerinden eşsiz bir serüven sunuyor. 19 Nisan’a kadar görülebilir.

SERGİ AJANDA


51

AJANDA

MART 2020

.

SONSUZLUK ÜZERİNE Tür: Dram Vizyon: 20 Mart Dağıtımcı: Filmartı Yönetmen: Roy Andersson Oyuncular: Martin Serner, Tatiana Delaunay, Anders Hellström

Usta yönetmen Roy Andersson’ın anlamak için hafızanızın ve bilinçaltınızın derinliklerine inmenizi gerektiren yeni filmi bu ay vizyona giriyor. Binbir Gecce Masalları’ndan esinlenilerek hayata geçirilen Om det oändliga, insan hayatındaki güzellikleri, zulmü ve ihtişamı gözler önüne seriyor. Norveç, İsveç ve Alman ortak yapımı film 73 dakika...

SESSİZ BİR YER 2

KESIF , NOKTASI HAKAN MUHAFIZ Yeni sezonda Hakan, Muhafız kanı taşıyan abisi tarafından cehenneme dönen İstanbul’u kurtarmak için savaşa giriyor. ŞYayılan bir virüsle mücadele ederken, Faysal ve Rüya kötü emellerine ulaşmaya çok yaklaşıyor. Atalarının yaşadıkları Hakan'ın bugünkü mücadelesine ışık tutar ve geçmişle şu an arasında gidip gelen bir yolculuk için kolları sıvar.

KOLEJ HAVASI

Tür: Korku Vizyon: 20 Mart Dağıtımcı: UIP Yönetmen: John Krasinski Oyuncular: Emily Blunt, Cillian Murphy, Noah Jupe

Kolej Havası, Beşiktaşlı olmanın ne demek olduğunu, Türk futbolunun dünü ve bugününü gözler önüne seriyor. Belgeselde, 1989-92 yılları arasında üst üste 3 şampiyonluk kazanan takıma ve efsane futbolcular Metin-Ali-Feyyaz dönemine odaklanıyor. Beşiktaş hakkında bilinmeyen hikayelerin ele alındığı yapımda bugünün sorunları mercek altına alınıyor.

John Krasinski'nin yönettiği devam filmi, yaşadıkları yerde sese duyarlı yaratıklara karşı verdikleri mücadeleden sağ çıkmayı başaran anne Evelyn ve çocukları Marcus ile Regan'ın, tek tehlikenin sesle avlanan yaratıkların olmadığı dış dünyada hayatta kalma çabalarını anlatıyor. Serinin ikinci filminde korkunun ve gerçekçiliğin dozajı iyice arttı. Filmi izlerken sessiz kalabilecek misiniz, bilemiyoruz!

PİNOKYO

Disney karikatürünün 1940 yılında piyasaya sürülmesinin ardından, Pinokyo’nun birçok dizi ve film uyarlaması yapıldı. Sinema dahisi Matteo Garrone tahta kuklanın hikayesinin kendi versiyonunu sunmaya karar verdi… Geppetto karakterine Life is Beautiful filmiyle Oscar kazanan ünlü oyuncu Roberto Benigni hayat veriyor. Filmin hikayesi, hayat bulmuş ahşap bir kuklanın gerçek bir çocuk olmak için çabasını ele alıyor.

SOUNDTRACKS

Belgesel - 2019 - BluTv

DRUMEO

Tür: Fantastik Vizyon: 27 Mart Dağıtımcı: Bir Film Yönetmen: Matteo Garrone Oyuncular: Federico Lelapi, Roberto Benigni, Rocco Papaleo

Little Women Alexandre Desplat Sony Music 26 parça, 63’

Dizi - 2020 - Netflix

Dünyanın en geniş kapsamlı ücretsiz davul ders videoları yayınlayan bir kanal Drumeo. Uluslararası platforma dönüşen kanalda sadece davul dersleri yok, çeşitli yarışmalar ve röportajlar da var. 1.3 milyon aboneli Drumeo’ya sadece ders değil, sıkı davul soloları izlemek için de abone olabilirsiniz.

True History of the Kelly Gang Jed Kurzel Lakeshore Records 19 parça, 40’

Müzik - 2020 - YouTube

La Belle Epoque Çeşitli sanatçılar Sony Music 21 parça, 60’


52

YURT DIŞI

İNGİLTERE

Caz

Rock

pop Dream

MART 2020

AMERİKA

HOLLANDA DIIV

Herbie Hancock

Eline gitar alınca müzik dünyasında mitolojik tanrılara dönüşen 6 Grammy Ödüllü efsane Eric Claptone, 3 Mart akşamı Londra'nın popüler konser mekanı O2'da.

Connecticut’ta büyüyen şarkı yazarı, vokal ve gitarist Zachary Cole Smith’in projesi DIIV, Deceiver albümünün konserlerine devam ediyor. Ekip 4 Mart'ta Amsterdam Paradiso'da.

İlk albümü Takin Off’tan bu yana, 12’si Grammy olmak üzere sayısız ödülün sahibi olan Herbie Hancock, 5 Mart'ta Walt Disney Konser Salonu'nda.

FRANSA

Klasik

Indie

rock

ock Indie r

Eric Clapton

ENDONEZYA

İRLANDA

Ludovico Einaudi

Londra'da 2014'ta Juliette Jackson tarafından kurulan grup, 2017'de prestijli Mercury Ödülü adaylığıyla yükselişe geçti. Konserler de hızla devam; 9 Mart'ta Paris Point Ephemere'deler.

Kan, ter ve gözyaşı... Indie rock müziğin demirbaş grubu Foals dünya turnesine devam ediyor. Efsane sahneleriyle 10 Mart'ta Jakarta'daki Hall A Basket Senayan'dalar.

Klasik müziği rock ve elektronik gibi güncel türlerin elementleri ve enstrümanları ile bir araya getiren piyanist 12 Mart'ta Dublin Bord Gáis Energy Theatre'da.

Pop

metal Death

Foals

opop r t k e l E

The Big Moon

BELÇİKA

YUNANİSTAN

AVUSTRALYA

Jack Savoretti

Carcass

Şarkıcı, oyuncu, yazar, YouTuber, model... Son albümü I Disagree'yi çıkaran bu genç kızın sahnesini izlemek isteyenler not aldın; 18 Mart'ta Brüksel Botanique - Orangerie'de.

Akustik aşk şarkılarıyla bilinen, film ve dizi soundtrack'leriyle kariyerinde zirveye ulşanan Jack Savoretti, 21 Mart'ta Atina Gazi Music Hall'de sahne alacak.

1995 yılında dağılan grup, 2008 yılında davulcu Ken Owen'sız kaldığı yerden devam etme kararı aldı. O günden bugüne sahnedeler. Grup, 24 Mart'ta Hobar Altar'da olacaklar

Metal

un Post-p

k

pop m a e r D

Poppy

ÇEKYA

İSVEÇ

DANİMARKA

Viagra Boys

Lamb of God

Ásgeir

2015'te kurulan İsveçli bir post-punk grubu. 2018'de ilk albümleri Street Worms'un konserlerine devam ediyor. Sıradaki durak 25 Mart'ta Prag'daki Studio Hrdinů sahnesi.

1994 yılında, Virginia eyaletinin Richmond şehrinde kurulan grup, cayır cayır sahneleriyle 27 Mart'ta Stockholm Arenan Fryshuset'te olacak.

İlk albümü Dýrð í dauðaþögn, İzlanda’nın nüfusunun neredeyse yüzde 10’u kadar satan Asgeir, 28 Mart'ta Portland'daki Port City Music Hall'de olacak.


53

TB

MART 2020

#1983 #IRONMADIDEN

1983 yılında, efsane grup Iron Maiden’dan bir kare. Soldan sağa Dave Murray, Steve Harris, Bruce Dickinson, Nicko McBrain ve Adrian Smith. 1970’li yıllarda metal müziğin yenilik arayışıyla ortaya çıkan yeni dalga Britanya heavy metal müziğinin öncülerinden grup, agresif bas gitar ve davulları, kompleks gitar melodileri ve Bruce Dickinson’ın operacıları kıskandıran vokalleriyle müziğin efsanelerinden oldu. Grubun yolculuğu halen devam ediyor, son olarak da yeni albüm iddialarıyla gündemdeler. Dickinson da geçen ay “Iron Maiden biz hayatta olduğumuz sürece sahnede olmaya devam edecek” açıklamasını yapmıştı. Grubu bu yıl da çok konuşacağız gibi gözüküyor...


“...olarak vakur geçmiş hayatım...”

efrahim bey, çalışma masanız hazır!..

olm yine kendini mi çiziyon lan?

azıcık yaratıcı ol monaco!..

oyy oyy...

efro, bu sayı ‘grunge’ çizcen mi?..

efrahim bey, karikatür için arzu ettiğiniz hayvan arkadaş geldi...

hadi lan oradan!

istemiyorum lan, defolun!

hiçbirinizi istemiyorum!

sadece birazcık yalnız kalmaktır isteğim...

instagram.com/efrovski

karamsar bir hafta geçiriyorum, 3-5 aya kadar toparlarım...


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.