Konnichiwa sayı:4

Page 1

KONNICHIWA Temmuz/Ağustos-2018 SAYI:4 FİYAT:25TL

JAPON EKONOMİ VE KÜLTÜR DERGİSİ

> JAPON DİZİLERİ REKORA KOŞUYOR >TÜRK FUTBOLUNDA TSUBASA ETKİSİ: NAGATOMO

> 2019 JAPONYA’DA

TÜRK YILI Abdi İbrahim Otsuka Şirket Yöneticisi Elif Elkin Röportajı > Türk-Japon İşbirliğinde Örnek Bir Yapı; İnci Gs Yuasa > 2018 Japonya Festivali > Zen Meditasyonu > Türkiye’de JICA > JETRO : Japonya Bir Yenilik Merkezi > Kaizen > IKIGAI Felsefesi > Shinkansen’ler Avrupa Piyasasında > Sushi Ve Sashimi: Teknoloji İle Gelen Japon Lezzeti > Dünyanın En Eski Oteli; Houshi Ryokan > Kabuki Tiyatrosu




İÇİNDEKİLER

Sayı: 4 Temmuz-Ağustos 2018 www.japonyaninsifresi.com

8

Tebrik

22 Ekonomi

Japonya Başbakanı Shinzo Abe cumhurbaşkanlığı seçiminde Recep Tayyip Erdoğan’ı tebrik etti..

Nihat Zeybekçi’den Japonya Çıkartması

10 Hayatımızdaki şeyler

26 Festival

TİM’de Yeni Dönem

Japonya’dan güncel haberler, en yeni trendler ve şaşırtıcı icatlar...

2018 Japonya Festivali Japonya Devlet Bakanı Masaji Matsuyama’nın katılımıyla Türk Japon Vakfı Kültür Merkezi’nde gerçekleşti.

14 Hayatımızdaki

30 KOBİ Haber

insanlar

Yayoi Kusama ve Ken Watanabe’yi yakından tanıyalım.

18 Gündem Türkiye’deki Japon firma haberleri ve Japonya’da gündemde olan haberler

Türk-Japon KOBİ’ler El Ele Hedef Yeni Pazarlar Projesi

34 Bengü ile İş

Sohbetleri

AIO Şirket Yöneticisi Elif Elkin ile keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.


38 Özel Röportaj İnci Holding Yönetim Kurulu Üyesi Perihan İnci ile, iş hayatı, başarıları ve Japonya üzerine konuştuk.

42 Dört Dörtlük Sezon

VakıfBank Bayan Voleybol Takımı, bu sezon mücadele ettiği 4 kulvarda da şampiyon olmayı başardı.

44 Diziler Türk Dizi Sektörü İhracatta Japon Formatla ile Rekora Koşuyor.

48 JETRO Neden Japonya? Japonya’ya Yatırım Yapmak İçin 5 Neden

58 Marmaris Levante Rüzgarı Japonları Marmaris’e Çağırıyor.

60 Kaizen Japonya’nın küresel ölçekte iş ve ekonomi dünyasına kattığı önemli bakış açılarından biri olan Kaizen’i ele aldık.

62 Shinkansen’ler Avrupa Piyasasında

Hitachi fabrikası kısa süre içinde karlı bir sözleşme imzaladı.

68

Zen Meditasyonu Kendini Yeniden Keşfetmek

52 JICA

70

Japonya’nın resmi kalkınma yardımı ajansı JICA (Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı) 59 yıldır

Başkasının Think’iyle Milletin Tankıya Darbe Yapılmaz

Başyazı

Türkiye’de.

56 Türk

Futbolunda Tsubasa Etkisi

Yuto Nagatomo Hikayesi

71

Hayatın Ritmi

Hayatın ritmini keşfedeceğimiz konular...


TÜRK MİLLETİ BİR YILDIZINI KAYBETTİ

Türkiye’nin kanaat önderlerinden, büyük devlet adamı Yavuz Arslanargun’u kaybettik. 2 yıldır, yakalandığı amansız hastalıkla mücadele eden Arslanargun tedavi görmekte olduğu Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde 31 Temmuz Salı akşamı saat 19.40’da hayata gözlerini kapadı… Yeniden Milli Mücadele Hareketi’nin kurucularından Yavuz Arslanargun’un cenazesi, 1 Ağustos’ta Sakarya Merkez Orhan Camii’nde kılınan namazın ardından Emirdağ Mezarlığı’ndaki aile kabristanlığına defnedildi. Törene, Arslanargun’un ailesi ve yakınlarının yanı sıra eski TBMM başkanları Cemil Çiçek ve İsmail Kahraman, eski Başbakan Ahmet Davutoğlu, Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit, Sakarya Valisi İrfan Balkanlıoğlu, Demokrat Parti Genel Başkanı ve Afyonkarahisar Milletvekili Gültekin Uysal, Sakarya Büyükşehir Belediye Başkanı Zeki Toçoğlu, eski Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, Sakarya Cumhuriyet Başsavcısı Lütfi Dursun, kaymakamlar, belediye başkanları, siyasi ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri ile binlerce vatandaşlar katıldı. Milletimizin başı sağ olsun.


EDİTÖR KONNICHIWA MAC Ajans İletişim Reklam ve Danışmanlık Hizmetleri Tic. Ltd. Şti. adına İMTİYAZ SAHİBİ Erdal GÜVEN SORUMLU MÜDÜR Engin DEMİR GENEL YAYIN YÖNETMENİ Aysel ÇOKYAŞAR KURUMSAL İLETİŞİM DİREKTÖRÜ Bengü Berrin TONYALI ULUSLARARASI İLİŞKİLER Serran ÇİFTÇİ TOKYO TEMSİLCİSİ Murat Özgür KARADENİZ AKADEMİK DANIŞMANLAR Prof. Dr. Ali Merthan DÜNDAR Prof. Dr. İsmail TÜRKOĞLU Prof. Hisao KOMATSU Prof. Nobuo MISAWA Mariko ERDOĞAN Yuiko GOYA KATKIDA BULUNANLAR Miyuki YASUİ Tolga YAVUZ İlhan AKÇİN HUKUK DANIŞMANI Av. Süleyman DİRİN GRAFİK TASARIM MAC Ajans İletişim Reklam ve Danışmanlık Hizmetleri Tic. Ltd.Şti. BASKI İstanbul Teknik Ofset Litros Yolu 2. Matbaacılar Sitesi 1NA 23- 3.Kat Litros Yolu 2. Matbaacılar Sitesi 4NB 29- 6.Kat Zeytinburnu - İstanbul T: 0212 501 45 15 YAZIŞMA ADRESİ Göztepe Mah. Göksu Evleri Sitesi Rahmet Sok. No:15 B86B Kavacık,Beykoz/ İST T: 0216 465 2735 Konnichiwa, basın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir. Konnichiwa’da yayınlanan yazı, fotoğraf ve çizimlerin tüm hakları Konnichiwa’ya aittir; kaynak gösterilmeden kullanılamaz. ISSN 2587-0629

Merhaba, Konnichiwa, Bu sayımız Türkiye ve Japonya ilişkileri ile yine dopdolu. Kültürden ekonomiye, siyasetten spora ve gündeme dair Japonya ile ilgili keyifle okuyacağınız bir dergi hazırladık. 2018 yılının ilk altı ayı Türkiye ve Japonya arasındaki ilişkilerde bir hayli hareketli geçti. Geçtiğimiz aylarda Japonya Devlet Bakanı Masaji Matsuyama Türkiye’ye bir ziyaret gerçekleştirdi ve 2018 Japonya Festivali’ne katıldı. Japonya Festivali’nde sinema, müzik, kaligrafi gibi Japon kültürünü tanıtıcı pek çok etkinlik gerçekleştirildi. Festivalde, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 2019 yılının Japonya’da Türk Yılı olarak ilan edileceği haberi verildi. Sporda ise Galatasaray’ın yeni transferi Nagatomo, sergilediği performansla Galatasaray’ın şampiyonluğunda büyük rol oynadı. Şampiyonluk sırasında yaptığı samuray şov görülmeye değerdi. Nihat Zeybekçi’nin Japonya çıkartması Türkiye ve Japonyanın ekonomik ilişkileri açısından önemliydi. Bu sayımızda Türk-Japon ortaklığında kurulan iki dev şirketin yöneticileriyle biraraya geldik. Abdi İbrahim Otsuka Şirket Yöneticisi Elif Elkin ve İnci Holding Yönetim Kurulu Üyesi Perihan İnci ile iş hayatları, başarıları ve Japonya üzerine konuştuk. Hayatın ritminde ise Japon kültürünün eşsiz dokusundan birçok konuyu sayfalarımıza taşıdık. Tecrübe ve fikirleriyle bize her zaman ışık tutan değerli büyüğümüz Yavuz Arslanargun’u kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşıyoruz. Bir sonraki sayıda görüşmek dileğiyle, Sevgiler

Aysel Çokyaşar


Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 24 Haziran 2018’de gerçekleştirilen seçimlerde oyların yüzde 52’sini alarak Cumhurbaşkanlığı Hükümet sisteminin ilk Cumhurbaşkanı oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan seçim sonrasında yaptığı ilk açıklamada; “Sevgili milletim, değerli arkadaşlar; milletimiz sandıkta üzerine düşeni yapmış, demokratik hakkını kullanarak ülkemize bir istikamet göstermiştir. Bundan sonra Cumhurbaşkanıyla ve Meclis’iyle bizim için daha çok çalışma zamanıdır” dedi.


Japonya Başbakanı Sayın Shinzo Abe’, Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın 24 Haziran 2018 tarihinde gerçekleşen Cumhurbaşkanı seçiminde kazanmasını tebrik etti. Ekselansları Recep Tayyip ERDOĞAN Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Bu kez gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde elde ettiğiniz olağanüstü başarıdan büyük mutluluk duyduğumu ifade ediyorum. Ekselanslarının Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığına yeniden seçilmelerine yönelik olarak, Japonya Hükümeti’ni ve Japon halkını temsilen, içten tebriklerimi sunuyorum. Bundan sonra da, Zat-ı alilerinizle birlikte iş yapabilecek olmaktan büyük memnuniyet duyuyorum. Tarihi güçlü dostluk bağlarına sahip Japonya ve Türkiye arasındaki ilişkilerin, 2015 yılında gerçekleştirdiğim Türkiye ziyaretleri, Ekselanslarının aynı yıl gerçekleştirdikleri Japonya ziyareti ve ayrıca daha sonraki zirve toplantımız vasıtasıyla düzenli olarak gelişiyor olmasından mutluluk duyuyorum. Bundan sonra da, Ekselansları ile el ele, bu önemli Japonya-Türkiye ilişkilerini, siyaset, ekonomi ve kültür gibi birçok alanda daha da güçlü bir şekilde geliştirmeyi düşünüyorum. Orta Doğu bölgesi ve uluslararası toplumda önemli rol üstlenmiş olan Türkiye ile güçlerimizi birleştirerek, bölgenin ve dünyanın barış ve refahına birlikte katkıda bulunmaya devam etmeyi arzu ediyorum. Ekselanslarının sağlık ve başarılarının devamını içtenlikle diliyorum. Shinzo ABE Japonya Başbakan

(gayri resmi tercüme)


HAYATIMIZDAKİ ŞEYLER

Japonya güneş enerjisi fazlasını kripto madencilikte kullanıyor

Mumamoto-Energy yaptığı açıklamada, güneş panellerinden elde ettiği fazla enerjiyi kripto para madenciliğinde kullanmayı hedeflediğini ve OZ Madencilik adlı bir kripto para madenciliği şirketi kurduğunu duyurdu. OZ Madencilik kripto para madencileri için teçhizat üretimi ve satışı da yapıyor. Bu durum kripto para madenciliğinin yenilenebilir enerjiyi kullanarak daha yeşil bir gelecek sağlayabileceğinin örneği oldu.

Japonya sokaklarını iki tatlı Akita cinsi köpekle keşfedin.

Tokyo’da sokaklarında 35 milyon dolar

Akita köpekleri ile ünlü Odate şehri için özel bir çalışma gerçekleştiren Google, Street View’de şehir gezisi sırasında size iki Akita köpeğin eşlik etmesine imkan sağlıyor. Günümüzde geçerliliğini ne kadar koruyor bilinmez ama bir zamanlar insanlara en iyi yol arkadaşı kimdir diye sorsaydınız, ‘köpek’ cevabı alırdınız. Google, Akita köpekleri ile ünlü Odate şehriyle iş birliğine giderek, Google Street View’de

Tokyo’da geçen yıl sokakta bulunup polise getirilen para 35 milyon doları aştı. Tokyo Emniyeti, kent sakinlerinin geçen yıl sokakta buldukları 3,75 milyar Japon yenini (35,3 milyon dolar) polise teslim ettiğini açıkladı. Polisin açıklamasına göre, bu miktarın 25 milyon dolarından fazlası sahiplerine geri ulaştırılırken, 4,77 milyon doları parayı getirenlere verildi. Yaklaşık 4,5 milyon doları Tokyo Büyükşehir Yönetimi’nin kasasına girdi. Tokyo’da nakit para bularak polise götürenler buldukları paranın azami yüzde 20’sini sahibinden ödül olarak alabiliyor. Para polise teslim edildikten sonraki 3 ay içerisinde sahibi ortaya çıkmazsa, bulan kişi paranın hepsini alabiliyor.

bambaşka ve bir o kadar da sevimli bir uygulama yaptı. Google, Street View’de bir farklılığa giderek Odate kentini Ako ve Asuka adındaki iki Akita cinsi köpeğin rehberliğinde gezmenize olanak sağlıyor. Köpeklerin vücut tasmalarının üzerine takılan Google Street View kameraları, Ako ve Asuka’nın ponçik kafaları ile birlikte şehri sıcak duygularla gezmenizi sağlıyor.


Türk beyaz çayı Japonya’da kansere umut oldu! Çaykur tarafından 4 yıl önce üretilen doğal ve organik beyaz çayın insan sağlığı açısından faydalarının araştırılması amacıyla, Çaykur Genel Müdürlüğü ile Japonya Araştırma ve Geliştirme Fonu desteğiyle bir proje hazırlandı. Beyaz çay numuneleri, proje kapsamında Japonya’nın başkenti Tokyo’da bulunan ve saygın ilaç araştırma ve geliştirme üniversitesi olarak bilinen Meiji Pharmaceutical Üniversitesi’ne gönderildi. Dr. Ozan Fidan’ın da içerisinde yer aldığı araştırma – geliştirme ekibi, Türkiye’de üretilen beyaz çayla ilgili olarak laboratuvar ortamında uzun süreli deneysel çalışmalar yürüttü. Kanserli hücrelerin ilaçla tedavi sürecine destek için üretilen gıda takviyesi ürünün Japonya’da seri üretimine geçilmesi için protokol imzalandı. Gıda takviyesinin ardından ikinci aşamada Japonya’da beyaz çaydan kanserli hücreleri yok edecek ilaç üretilecek.

Japonya’da yeni trend; Baykuşlu Kafe’ler! Japonya’da kedili kafeteryalardan sonra, yeni trend ‘Baykuş Kafe’ler. Müşterilerine bu olağanüstü hayvanları yakından görme ve onlarla bir saatliğine iletişim kurma imkanı sağlayan mekan o kadar beğenilmiş ki kapısında sıralar oluşmaya başlamış. Fukuro no Mise, kahvenizi içerken, bir baykuşla oynayabileceğiniz çok ilginç bir kafeterya. 2012 yılında açılmış bu garip, kafeterya o kadar popüler olmuş ki, hemen ardından benzerleri açılmaya başlanmış. Bugün Tokyo ve Osaka’da farklı kişiler tarafından işletilmekte olan, baykuş kafeteryaları var.Önceden rezervasyon yaptırma imkanı yok. İçeriye girmeyi garanti etmek istiyorsanız, mekan açılmadan en azından bir saat önce gidip beklememizi öneriyorlar. Mekana 10 kişi aynı anda girebiliyor. Mekana girdiğinizde, bazıları el kadar bazıları da neredeyse insan kafasından büyük farklı ebatlarda bir çok baykuş görüyorsunuz.

Japonya robot taksileri test etmeye başladı.

Otonom sürüş teknolojisi geliştiren Japon otomotiv endüstrisi, geliştirdikleri robot taksileri Yokohama caddelerinde test etmeye başladılar. Nissan’ın Leaf modeli üzerine kurulan otonom ve elektrikli taksi servisi, kullanıcıları belirledikleri noktadan alıyor ve gitmek istedikleri noktaya bırakıyor. Nissan’ın teknoloji şirketi DeNA ile ortaklaşa geliştirdiği taksi uygulaması Easy Rie ile kullanıma giren yeni robot taksiler kullanıcıların cep telefonuna indirdiği uygulama ile kolayca çağrılıyor ve hizmet veriyorlar.


HAYATIMIZDAKİ ŞEYLER

Karşınızda Japonya’nın Sanal Divası : Hatsune Miku !

JAPONYA’DA ‘SANAL GERÇEKLİK TURİZMİ’BAŞLADI

Crypton Future Media tarafından geliştirilen ve bir Vocaloid şarkı sentezleyicisi uygulaması tarafından seslendirilen bir insansı karakter olan Hatsune Miku uzun, turkuaz renkli ve çift kuyruklu saçları ile, 16 yaşında bir kız olarak tasvir edilir. Sanal hayatına 31 Ağustos 2007 yılında başlayan karakterin adı Japonca’da ilk (hatsu), ses(ne), ve gelecek(miku) anlamına gelen kelimelerin birleşiminden oluşup; dolayısıyla “geleceğin ilk sesi” anlamına gelir. Bir çok konser veren karakterin sesi Japon ses aktrisi Saki Fujita’nın kontrollü ses numuneleriyle yaratıldı. Konserlerinde kendisine orkestra eşlik ediyor. Turneler düzenleyen Miku sadece Japonya’da değil, dünyanın dört bir yanında hayranı bulunan bir proje Japonya’nın başkenti Tokyo’daki olarak sanal ‘First Airlines’ adlı bir tur firması hayatına müşterilerine 62 dolar (660 yen) devam karşılığında New York ve Paris gibi etmekte. şehirleri ziyaret etme deneyimini yaşatıyor. Uçak atmosferi verilmiş özel bir mekanda birinci sınıf ve Business uçuş tipi koltuklarına kurulan müşterilere 360 derecelik VR (Sanal Gerçeklik) gözlükleri dağıtılıyor.

Japonya’nın başkenti Tokyo’daki bir tur firması yurtdışına çıkma imkanı olmayan müşterileri için ‘sanal gerçeklik turları’ düzenliyor. Müşteriler 2 saat boyunca gerçek bir uçağı canlandıran mekanda sanal gerçeklik gözlüğü takarak Paris, Londra ve New York gibi şehirleri ‘ziyaret ediyor.’

Bu sırada hostes kıyafetleri giyen çalışanlar gerçek bir uçuş deneyimini yaşatmak için gerekenleri yapıyor. Kalkış öncesi kurallar hatırlatılıyor ve ‘yolculara’ tıpkı gerçek bir uçuştaki gibi yemek dağıtılıyor. Yolcular 2 saat boyunca yerlerinde kalkmadan Paris, Roma, New York ve Hawaii gibi şehir ve ülkeleri VR gözlükleri ile ‘ziyaret ediyor.’


JAPON MİMAR KENGO KUMA’DAN ESKİŞEHİR’E MODERN SANAT MÜZESİ

Japonya’da gördükleri ilgiden memnun olduklarını bildiren tur firması yetkilisi, ilginin bu şekilde devam etmesi halinde ilerleyen yıllarda dünyanın farklı noktalarında bu hizmeti vermeyi planladıklarını ifade etti.

Özellikle yaşlı japonlar 2016 yılında açıldığından bu yana boş yer bulmanın zor olduğu belirtilen hizmete özellikle fiziksel zorlukları nedeniyle gerçek seyahatlere çıkamayan yaşlılar ilgi gösteriyor. Sanal gerçeklik turuna katılan 39 yaşındaki Takaşi Sakano adlı Japon “Gerçek seyahate hazırlanmak zor. Pahalı ve vakit alıyor”

Japon mimar Kengo Kuma’nın mimarlık ofisi, Kengo Kuma & Associates, Eskişehir’in Unesco Dünya Kültür Mirası Geçici Listesi’nde yer alan Odunpazarı ilçesinde inşa edilecek olan modern sanat müzesi projesinin ilk detaylarını paylaştı. Projenin tasarımında ismiyle müsemma Odunpazarı’nın kültürel ve tarihsel öğeleri göz önüne alınmış. Yatay olarak dizilmiş odun parçaları adeta dev birer kasa gibi konumlanacak ve birbirine geçmiş yapısıyla müzede ilerledikçe daha geniş iç mekanlar yaratılacak. Odunpazarı Modern Sanat Müzesi adeta ters dönmüş tahta kasaların içe içe geçmiş yapısı sayesinde de müze içine de daha fazla Güneş ışığının girmesi sağlanacak. Her bir kasa farklı bir iç mekan ve kullanım alanı da sunuyor. Bölgenin ve geleneksel Osmanlı mimarisinin de öğelerini taşıyacak olan müze, Odunpazarı’nın genel çehresine de uyum sağlayacak.Yaklaşık 4.500 m2 alana sahip olan müzede, sergileme alanları, çeşitli etkinlik mekanları, atölyeler, kafe ve müze dükkanı yer alıyor. Eğitim programları, seminerler ve yayınlar ile sanatın eskişehirde merkezi olması amaçlanan yapının ilgi gösteriyor. 2019 yılında ziyarete açılması planlanıyor. diyerek bir dahaki sefere Roma’yı ‘görmek’ istediğini söylüyor. Şirket yetkilileri yakında Japonya içi rotaları da sanal gerçeklik turu hizmetine ekleyeceklerini ve sanal tur sırasında bu bölgelere özgü yemekleri ikram edeceklerini de aktardı.


HAYATIMIZDAKİ İNSANLAR

YAŞAYAN EN BÜYÜK JAPON SANATÇISI


kusama

yayoi

10 yaşındayken puantiyeleri, kendisiyle konuşan çiçekleri halüsinasyon olarak görmeye başlayan Yayoi Kusama, puantiyeleri hayatın merkezine koyarak sıradışı, çarpıcı, bambaşka bir tarz oluşturdu. Bu yuvarlak pencerelerden baktığı hayatıyla, dünyanın yaşayan en önemli sanatçılarından biri oldu… Yaşayan en önemli kadın avangart sanatçılardan birisi olarak kabul edilen Yayoi Kusama’nın halüsinasyonları ve kişisel takıntıları, onun özgün stilini yaratmaya başlamasındaki çıkış noktası olmuştur. Birçok takıntısını aşmada en önemli ilacı sanatı olan Kusama’nın, eserlerinde göze ilk çarpan unsur aynı motifin sık tekrarları olarak karşımıza çıkıyor. Sanatını sadece resim değil happening, performans, enstalasyon ve sinema gibi birçok farklı yolla aktaran Kusama’nın hayatı, sanat yoluyla kendini kurtarmaya çalışan küçük bir kızın hikayesi olarak başlıyor. Şu anda ise kendisi 88 yaşında ve 1977’den beri kendi isteğiyle akıl hastanesinde yaşıyor, gündüzlerini ise hastanenin karşısındaki stüdyosunda geçiyor; anlayacağınız üretme süreci hiç bitmiyor. Yayoi Kusama’yla tanışmak için puantiyelerin izinden gideceğiz. Kusama, 1926 yılında Japonya’da, geleneklere bağlı ve varlıklı bir ailenin içinde dünyaya geldi. Mutluluk açısından ise yoksuldular. Sorunlu bir ailenin içine doğmuştu. Henüz on yaşındayken gördüğü halüsinasyonları çizmeye başlamıştı, ancak profesyonel bir sanatçı olma isteği annesi tarafından teşvik edilmiyordu; annesinin bütün zorlamalarına karşın, Kusama daha çok çizdi. Klasik Japon resim sanatı eğitimi almış olmasına rağmen, özgürce çalışmak istediğinden dolayı Kusama, 1957 yılında sanatın merkezi konumundaki New York’a taşındı. Yayoi Kusama’nın bu dönemde verdiği eserler soyut dışavurumculuktan izler taşıyor. Aynı zamanda kendine özgü tarzını geliştirmeye ve adını duyurmaya başlıyor; resimlerinde özellikle farklı veya aynı boyutlardaki nokta ve ağ gibi motiflerin sık tekrarlarına tanık oluyoruz. Kusama, bunun yanı sıra düzenlediği happening ve enstalasyon çalışmalarıyla avangart bir sanatçı olarak sanat sahnesinde yerini almıştır. Çağdaşları olan Andy Warhol, George Segal ve Claes Oldenburg gibi birçok önemli sanatçıyla eserleri çeşitli sergilerde bir arada bulunmuş, zaman zaman Kusama’nın eserleri diğer sanatçılara esin kaynağı olmuştur.

1960’lardaki karşı kültürü benimseyip, bu konuda düzenlediği happening’lerle halkın ilgisini çeken Kusama, bu etkinliklerde çıplak katılımcıların vücuduna renkli puantiyeler çiziyordu. Düzenlediği bu etkinlikler daha çok politik ve sosyal içerikliydi. Yayoi Kusama aklındaki süregelen karmaşayı, çok çeşitli, renkli ve özgün olarak anlatabilen bir sanatçı. Sanatın gelişimine katkıda bulunmak, Yayoi Kusama’nın eserlerini çok daha geniş kitlelere ulaştırmak adına Yayoi Kusama Müzesi 2017 yılında kapılarını Tokyo’da sanatseverlere açtı. Müze yılda iki kez düzenlenmesi planlanan sergilerde Yayoi Kusama’nın eserlerine yer vermeyi, bunun haricinde konferans ve çeşitli etkinlikler düzenlemeyi de planlıyor. Yayoi Kusama’yı daha iyi anlamak, puantiyelerin izinden gitmek için müze ziyaretçilerine güzel bir fırsat sunuyor.

li bir masada “Bir gün kırmızı çiçekli desen an Güneş çok oturuyordum. Ufuktaki kocam nihayetinde her parlıyordu. Başka yere bakınca dığını görüyordum. şeyin kırmızı desenlerle kaplan r, tavanlarda Kendimi duvarlarda tırmanıyo Bütün mekanlarla dolaşıyor gibi hissediyordum. gibiydim. Sonra birlikte sonsuzlukta yüzüyor rmeye başladım. sonsuzluğu bir hiçlik olarak gö alarak etrafımı Kırmızı benekler, çiçekler çoğ kırmızı benekler sarıyordu. Bir süre sonra bütün ılar. Kaçmaya sanki üstüme gelmeye başlad la iniyordum. başladım, merdivenlerden hız suzluğa uzayıp Ben koştukça merdivenler son gidiyorlardı” Yayoi Kusama


HAYATIMIZDAKİ İNSANLAR

k

e

n

w

a

t

a

n

a

b

e


21 Ekim 1959 tarihinde Japonya’nın Niigata şehrinin Koide ilçesinde öğretmen bir anne babanın çocuğu olarak dünyaya geldi Kensaku Watanabe. Koide lisesinden 1978 yılında mezun oldu. Aynı yıl Tokyo’ da bulunan “Musashine Academia Musicae” konservatuvarına girmek için uğraştı ancak ailenin ekonomik sorunları buna engel oldu. Yine de Tokyo’ da bulduğu bir tiyatro topluluğunda çalışmaya başladı.1989 yılında kemik iliği lösemi tanısı kondu ve tedavilerini oldu. 1991 yılında hastalık tekrarladı, yine iyileşti. 2003 yılına gelindiğinde ise hayatında önemli bir dönüm noktası olacak olan “ The Last Samurai “ filminde Tom Cruise ile birlikte oynadı. Bu filmin rejisörlük koltuğunda Edward Zwick otururken, yapımcılığını ise aynı zamanda birlikte oynadığı Tom Cruise üstlendi. 2005 yılında ise tanınılırlığını dünya çapında iyice artırmasına yardımcı olan efsane Christopher Nolan üçlemesinin ilk filmi “ Batman Begins “ de “Ra’s al Ghul” karakterine hayat vermiştir. Bu filmde beraber kamera karşısına geçtiği isimler; baş rolde Christian Bale, diğer rollerde Michael Caine, Liam Neeson, Katie Holmes, Gary Oldman, Cillian Murphy, Morgan Freeman’ dır. 2010 yılında Christopher Nolan tarafından yazılan ve yönetilen efsane film “ İnception ” da Saito karakterine hayat vermiştir. Bu filmde Leonardo Di Caprio, Joseph Gordon Levitt, Marion Cotillard, Ellen Page, Cillian Murphy, Tom Berenger, Tom Hardy, Michael Caine ile bareber rol aldı. Ken Watanabe, 1983 yılında evlendiği Yumiko Watanabe’ den Mart 2005’te boşandı. Ken Watanabe 3 Aralık 2005 tarihinde sinema oyuncusu Kaho Minami ile evlendi. Ülkemizde Tübitak tarafından basılan “Problem Çözümüne Giriş 101” isimli bir kitabı da bulunmaktadır.


GÜNDEM

Japon İlaç Devi,

Dr. Erdal Bozdoğan

Takeda Türkiye Genel Müdürü

acak

alın 500 bin işçi

JAPONYA TÜRKLERİ BEKLİYOR!

Çalışanlarına Kariyer Gelişimi Fırsatları Tanımaya Devam Ediyor.

Son 3 yıldır Takeda Türkiye’nin Genel Müdürlüğünü yürüten Gamze Yüceland’ın Nisan ayında Takeda Kanada Ülke Başkanlığı’na atanmasının ardından Takeda Türkiye Genel Müdürlüğüne Dr. Erdal Bozdoğan atandı. Bozdoğan yeni görevine 21 Mayıs 2018 tarihinde başladı. 2015 yılından bu yana Takeda Türkiye’de Spesifik Ürünler İş Birimi Direktörlüğü görevini sürdüren Bozdoğan, bu süre zarfında çeşitli Onkoloji, Hematoloji ve Gastroentereloji ürünlerinin satış ve pazarlama ekiplerinin kurulması sürecini başarıyla yönetti. 2017’de EM (Emerging Market / Gelişen Pazarlar) Liderlik Davranışları Ödülü alan Erdal Bozdoğan’ın liderliğinde Türkiye Spesifik Ürünler İş Birimi uluslararası alanda çeşitli ödüller kazandı.

Japonya en az 500 bin yabancı işçi alacak Kyodo Ajansı’nın haberinde, Japonya hükümetinin ülkede özellikle tarım ve inşaat sektöründeki iş gücü kıtlığı nedeniyle 2025’e kadar en az 500 bin yabancı işçinin istihdam edilmesi yönünde karar aldığı belirtildi.Başbakan Şinzo Abe’nin yeni ekonomi politikası taslağı içinde yer alması beklenen karar sonbaharda parlamentoya sunulacak. Karara göre, tarım, inşaat, sağlık ve gemi inşaatı gibi sektörlerde çalışacak işçiler 5 yıla kadar ülkede kalabilecek ve yanlarında aile üyelerini getiremeyecek.Japonya’da 2008’de yabancı çalışan işçi sayısı 480 bin iken bu rakam 2017’de 1,2 milyona yükseldi.

Japon Lansinoh- Pigeon, İzmir’deki Fabrikasını Açtı Bebek ve anne ürünlerinde dünya devi Japon Pigeon Corporation’un iştiraki olan Lansinoh-Pigeon, firması, 2015 yılında temellerini attığı İzmir’de Ege Serbest Bölgesi’ndeki üretim tesisinin açılışını gerçekleştirdi. 8200 m2’lik fabrikada tekli ve çiftli anne sütü sağım pompaları, manuel anne sütü sağım pompası, biberon ve emzik üretmekte.


Dünyanın en güçlü pasaportu belli oldu Henley Pasaport Endeksi’ne göre, 2018 yılında dünyanın en güçlü pasaportu, 189 istikamete vizesiz giriş yapılabilen Japonya’nınki oldu. Endekste ikinciliği 188 istikamete vizesiz giriş hakkına sahip Singapur ve Almanya, üçüncülüğü Güney Kore, Finlandiya, Fransa, İtalya, İspanya ve İsveç paylaştı. MAMİ” Türk pasaportu endekste 111 istikamete vizesiz giriş ile 49. EN “U sırada yer aldı. Henley Pasaport Endeksi, Uluslararası Hava Taşımacılığı Birliğinin (IATA) özel verilerine dayanıyor. Endekste 199 pasaport ve 227 istikamet değerlendirmeye alınıyor.

I TÜRK TAVUĞU ÇIKT

JAPONLAR TÜRK TAVUĞUNU ÇOK SEVDİ Ekonomi Bakanlığı ve Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın 2013 yılından bu yana yürüttüğü Japonya’ya kanatlı et ihracatı çalışmalarında mutlu sona bu yılın başında ulaşıldı. Japon sofralarında ilk kez bu yılın başından itibaren yer alan Türk tavuğu, bu ülke vatandaşlarının büyük beğenisini kazandı. Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) verilerine göre, kanatlı ihracatının başladığı günden bu yana Japonya’ya 21 ton tüm tavuk, 24 ton 576 kilogram da but satışı gerçekleştirildi, bunun karşılığında 84 bin dolar gelir elde edildi. Tek firmayla gerçekleşen bu ihracatın ilerleyen süreçlerde katlanarak artması bekleniyor.

Japonya merkezli müzik şirketi Sony’den yapılan açıklamada, müzik yapım ve yayım devi EMI’nin yüzde 60 hissesine sahip Birleşik Arap Emirlikleri’nden Mubadala Yatırım Şirketi ile Sony arasında anlaşma imzalandığı duyuruldu. Söz konusu hisselerin Sony tarafından 2,3 milyar dolara satın alınacağı belirtilen açıklamada, Sony’nin EMI’nin 1,36 milyar dolarlık borcunu da üzerine alacağı kaydedildi. Açıklamada, anlaşmanın ardından EMI’nin yüzde 90 hissesine Sony’nin sahip olacağı bilgisine yer verildi.

Japonya’ya kanatlı eti ihracatı yapan tek firma olan Has Tavukçuluk Genel Müdürü Şahin Aydemir, yaptığı açıklamada, Japonya’nın geleneksel tatları dışında Türk damak zevkine uygun ürünlerin de sunumunu yaptıklarını söyledi.Her geçen gün Japonya’dan değişik ürün gruplarından talepler aldıklarını ifade eden Aydemir, 2018’in ikinci yarısında Japonya pazarında hızlı bir ilerleme beklediklerini kaydetti.


GÜNDEM

JAPON MÜREKKEP DEVİ MANİSA’DA Japon mürekkep üreticisi Toyo Ink, 30 milyon dolarlık yatırımla Manisa’da yeni fabrika kuracak. Yatırım planı kapsamında bölgeden 62 dönüm arazi satın alan firma yeni ürünlerini Avrupa, Ortadoğu, Batı Asya ve Afrika pazarına Türkiye üzerinden satışa sunmayı hedefliyor. Türkiye’deki faaliyetine 2016’da Dyoinks’e ait Manisa Organize Sanayi Bölgesi’ndeki tesisin yüzde 75’lik hissesini satın alarak başlayan Toyo Ink, şimdi kentte ikinci yatırımını hayata geçirmeye hazırlanıyor.

TEMELİ YAKINDA ATILACAK Şirketin Türk CEO’su Yakup Benli, dünya pazarının birçok noktasına ihracat yapacakları yeni fabrikanın temelini yakın zamanda atacaklarını ifade etti. Türk-Japon kültürlerinin yakınlığının bu yatırımda önemli etkisi olduğunu aktaran Benli, şöyle devam etti: “1896 yılında Japonya’da kurulmuş olan

Toyo Ink Group, 24 ülkede 10 binden fazla çalışanın yer aldığı ve Dünya’nın en büyük 3 mürekkep üreticisi içerisinde yer alan saygıdeğer bir şirkettir. 1968 yılından beri DYO Matbaa Mürekkepleri olarak Türkiye’de süren faaliyetlerimiz 2016 yılından beri Toyo Ink Group çatısı altında devam etmektedir. Toyo Ink Group’un Türkiye’ye gösterdiği ilginin en temel sebebi Türkiye’nin coğrafi anlamda hükmedebildiği ve hizmet edebildiği pazarların büyüklüğüdür. Toyo Ink Group’u burada ülkenin potansiyeli, şirketin potansiyeli ve civar coğrafyalarda satış ve pazarlama imkanların yoğunluğu nedeniyle gelmiştir. Bu yatırım Japonya’nın Türkiye’ye duyduğu güvenin belirgin bir göstergesidir.” 62 bin 500 metrekarelik arazinin alınması ile yürüttükleri faaliyetlerin kapasitesini artırmak ve yeni ürün gruplarındaki etkinliği sürdürmeyi hedeflediklerine işaret eden Benli, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Satın alma ve yeni yatırım hamlesinin gerçekleşmesi Japon yatırımcıların Türkiye’ye duyduğu güvenin ve beklentilerinin yüksekliğinin göstergesidir. Şu an hali hazırda Türkiye ve civar coğrafyaya da baktığımızda Balkanlar, Türk Cumhuriyetler,

Doğu Asya Ortadoğu ve Afrika kıtasının tamamının buradan ihracatlar gerçekleştirmekteyiz. Şu an 24 ülkeye yaptığımız ihracatımızı ilerleyen zaman içinde ve yatırımın verdiği güç ile daha da artırma konusunda beklentilerimiz devam etmektedir. Yeni yatırımla birlikte öncelikle mevcut ARGE faaliyetlerini yeni bir ARGE binası çatısı altında çok daha fazla laboratuvar ve test ekipmanları ile sürdürmeyi planlıyoruz. 2017 yılında şirketimiz Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından mevcut ARGE merkezi olarak akredite oldu. Bu yatırımla birlikte hem istihdama, ekonomiye katkı ve hem de Türkiye’nin ihracat hedeflerinin gerçeklemesi için büyük bir katkı beklentimiz var.


Japonya’nın Lider Boya Üreticisi

Kansai Paint 100 Yaşında Türk kimya sektörünün öncü isimlerinden Polisan Holding’in iştiraki Polisan Boya’nın ortağı Japonya’nın lider boya üreticisi Kansai Paint Co. Ltd, 100. kuruluş yıldönümünü kutluyor. Polisan Holding CEO’su Erol Mizrahi, aynı görüş ve vizyonu paylaşan iki firmanın ortaklığının Türk boya sanayisinin gelişmesine de büyük bir ivme kazandırdığını belirterek, “Polisan Holding, kimya endüstrisinin global liderleri ile kurduğu ortaklıklar ve yaptığı işbirlikleri ile konumunu daha da güçlendirmektedir. Bu sayede geleceğe daha güvenle bakıyoruz” dedi. Japonya’da 17 Mayıs 1918’de kurulan Kansai Paint Co. Ltd, asırlık geçmişinde kaydettiği gelişmeler sayesinde bugün yaklaşık 15 bin çalışanı ile 3,7 milyar dolar ciroya ulaştı.Endüstriyel boyalar, inşaat boyaları, oto boyaları başta olmak üzere geniş bir yelpazede ve yüksek teknolojide ürün gamına sahip olan Kansai Paint, Japonya merkezli olmak üzere, Asya, Avrupa, Afrika, Amerika, Orta Doğu bölgelerinde iştirak ve ortaklık yapılarıyla faaliyetlerini sürdürüyor. Polisan CEO’su Erol Mizrahi, böyle güçlü ve köklü bir yapıyla ortak olmaktan gurur duyduklarını belirterek, şunları söyledi: “Aynı görüş ve vizyonu paylaşan iki firmanın ortaklığı Türk Boya Sanayisinin gelişmesine de büyük bir ivme kazandırdı. İki firmanın birbirini tamamlayan özelliklerinin piyasada yarattığı sinerji tüm paydaşlara katma değer olarak yansıyor. Polisan ve Kansai Boya’nın deneyimli ve uzman Ar – Ge Merkezlerindeki mühendisler tarafından geliştirilen Türkiye’de ilk ve benzersiz ürünleri birer birer boya sektörümüzün hizmetine sunuyoruz. Polisan Holding, kimya endüstrisinin global liderleri ile kurduğu ortaklıklar ve yaptığı işbirlikleri ile konumunu daha da güçlendirmektedir. Bu sayede geleceğe daha güvenle bakıyoruz.”

Japonya, net yatırımda 27 yıldır liderliğini koruyor Japonya Maliye Bakanlığı, 2017 sonuna ilişkin Japonya’nın Uluslararası Yatırım Pozisyonu (UYP) verilerini açıkladı.Japonya’nın yurt dışı varlıkları geçen yıl yüzde 2,7 artışla 9 trilyon 160 milyar dolar, yükümlülükleri de yüzde 5,2 artışla 6 trilyon 261 milyar dolar oldu. Japonya, uluslararası net yatırım pozisyonu geçen yıl yüzde 2,3 düşerek 328,45 trilyon yene (3 trilyon dolara) inmesine karşın dünyada en fazla yurt dışı net yatırım tutarı olan ülke pozisyonunu 27 yıldır koruyor. 2017’de bir önceki yıla kıyasla Japonya’nın yurt dışı varlıkları yüzde 2,7 artarak 1.012,43 trilyon yen (9 trilyon 160 milyar dolar), yurt dışı yükümlülükleri de yüzde 5,2 artışla 683,98 trilyon yen (6 trilyon 261 milyar dolar) olarak gerçekleşti. Japonya’nın yurt dışı varlıkları ile yurt dışına olan yükümlülüklerinin farkı olarak tanımlanan net UYP, geçen yıl 328,45 trilyon yen (3 trilyon dolar) fazla verdi. Söz konusu rakam, 2016 sonunda 336,31 trilyon yen düzeyinde bulunuyordu. Uluslararası net yatırım pozisyonu geçen yıl yüzde 2,3 düşüş göstermesine karşın Japonya, dünyada en fazla yurt dışı net yatırım tutarı olan ülke pozisyonunu 27 yıldır üst üste korumuş oldu. Japonya’yı, 261,18 trilyon (2 trilyon 391 milyar dolar) ile Almanya, 204,81 trilyon yen (1 trilyon 875 milyar dolar) ile Çin takip etti.Varlıklar alt kalemleri incelendiğinde, Japonya’nın ABD’ye yapılan doğrudan yatırımları 55,35 trilyon yene (507 milyar dolar) ulaşarak rekor kırdı.


EKONOMİ

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKÇİ’DEN JAPONYA ÇIKARMASI Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi başta müteahhitlik sektörü temsilcileri olmak üzerei, geniş bir heyetle Japonya’ya gitti. Temaslar kapsamında bir çok görüşme gerçekleştiren Zeybekçi “Türkiye ve Japonya bir araya gelirse, Afrika’da, Asya’da, Balkanlar’da, Ortadoğu’da bir numara olma ihtimaline sahip. Bunu yapmak için teknoloji ve finans imkanlarına sahibiz. Bize düşen, bunu yaratacak iklimi, ortamı ve hukuki altyapıyı oluşturmaktır” dedi. Müteahhitlik sektöründe TürkJapon iş birliği Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi, Japonya’daki temasları kapsamında Türk-Japon Müteahhitlik İşbirliği Semineri’ne katıldı. İki ülke halkının, dünyanın her tarafında yapabileceği iş ve güç birliği fırsatlarını görüşmek üzere bir araya geldiğini belirten Zeybekçi, Asya’nın iki ucundaki iki ülkenin, birbirlerine duyduğu sevgi ve sempatiyi istenilen şekilde iş birliğine, ekonomiye, ortaklıklara ve iş hacmine yansıtamadığını söyledi.

SAMURAY VE YENİÇERİ RUHU YENİDEN Zeybekci, samuraylar ve Osmanlı’nın yeniçerilerinin hikayesinin iş dünyasında tekrarlanabileceğini ve dünyayı yeniden inşa edebileceklerini dile getirdi. Türkiye’nin, Japonya’nın 1970’lerdeki büyüme potansiyeline sahip olduğuna işaret eden Zeybekci, Türkiye’nin, büyüme rakamlarıyla OECD ve G20 üyesi ülkeler arasında birinci sırada olduğunu bildirdi. Zeybekçi, Türkiye’nin büyümesini, önümüzdeki yıllarda “Avrupa’nın en hızlı büyüyen ülkesi” olarak sürdüreceğini vurguladı. ‘Türkiye’de Japon firmalar için büyük fırsat var’ Zeybekçi konuşmasında Türkiye’nin sahip olduğu avantajları anlatırken “Türkiye, Japon firmaları için dünyada en iyi fırsatların barındığı ve olduğu ülke konumundadır. 81 milyonluk nüfusu ve 31,7 yaş olan nüfus ortalamasıyla geleceği kurgulayacak olursak, Türkiye’de

yatırım yapan Japon firmaları dünyanın diğer bölgelerindeki yatırımlarından çok daha fazla kazanacaktır. Türkiye, kendi coğrafyasıyla sınırlı değildir. Türkiye, kültür coğrafyası dediğimiz Afrika, Ortadoğu, Orta Asya, Kafkaslar ve Balkanlar gibi çok büyük bir coğrafyanın orta yerinde çok büyük bir fırsatlar ülkesidir. Türk şirketleri, Japon ortaklarına bu kadar geniş bir coğrafyayı fırsat olarak sunmaktadır.” dedi. Zeybekçi, Türkiye’nin gelecek 10 yılda enerjide 150 milyar dolar, ulaştırma, hızlı tren ve otoyol yatırımlarında 100 milyar dolar ve sağlık teknolojileri alanında da benzer büyüklükte yatırımlar yapacağını dile getirdi. Türkiye’nin, milli gelirini artıran nadir ülkelerden birisi olduğunu ifade eden Zeybekçi, “Türkiye, 15 yılda kendisini 3,5-4 kat büyüttü. Önümüzdeki 10 yılda her şeyini ikiye katlama fırsatını size sunmaktadır. Türkiye bu fırsatları dostlarıyla, sizlerle paylaşmak istiyor.” diye konuştu.


“Türkiye’de Japon firma sayısı artıyor”

“BİRLİKTE ÇOK BÜYÜK İŞLER YAPABİLİRİZ” Türk müteahhitlik firmalarının, dünya genelinde değeri 360 milyar dolara ulaşan projeyi başarıyla tamamladığına dikkati çeken Zeybekçi, şunları kaydetti: “Türk müteahhitlik şirketleri, dünyadaki en büyük 250 firma arasında 46 firmayla ikinci sırada. Proje tutarı sıralamasında Japonya’nın bir sıra önünde ve yedinci. Türk ve Japon iş birliği müteahhitlik sektöründe üçüncü ülkelerde ‘sakura’ kadar muhteşem ve güzel olacak. Şimdi sakura için gerekli iklim, mevsim ve bahçeyi oluşturma görevi bize ait.” Türkiye-Japonya Ticaret ve Yatırım Zirvesi Zeybekçi, Tokyo temasları kapsamında Japonya Ekonomi, Ticaret ve Sanayi Bakanı Hiroshige Seko ile görüştü. İki bakan, görüşmenin ardından TürkiyeJaponya Ticaret ve Yatırım Zirvesi 3. toplantısına katıldı. Zeybekci, Türkiye’nin, Avrupa’da ekonomisi en hızlı büyüyen, en genç nüfusa sahip, en dinamik aülke olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti:”İhracatımız 157 milyar dolara ulaştı. Mart sonu itibarıyla yıllık bazda 160 milyar dolar sınırını aşmış olacağız. 2017’de rekor yatırım hacimlerine ulaşıldı.

Zeybekçi serbest ticaret anlaşması görüşmelerinin hızlandırılması ve tamamlanmasının, ticarette iki ülkeyi istenen noktaya taşıyacağını bildirdi. Dünyanın en iddialı teşvik sistemini yürürlüğe soktuklarına dikkati çeken Zeybekçi, “Japon firmalarının Türkiye’de yatırım yapması, Avrupa’ya ve dünyanın diğer bölgelerine açılması için bir fırsat. 2018 yılının, iki ülke ilişkilerinde fırsat yılı olacağına inanıyorum. Bunu da bizzat takip edeceğim. Osmanlı ile samurayların torunlarının ekonomide daha fazla iş birliği yapma zamanı gelmiştir.” değerlendirmesinde bulundu.

Sato, görüntüsünden dolayı kendisine hep babasında Türklük olup olmadığının sorulduğunu ve bunun üzerine Türkiye’ye ziyarette bulunduğunu anlattı. Bakan Zeybekci de bunun üzerine, “Kesinlikle bir akrabalık bağımız var diye düşünüyorum. Zaten Türk ve Japon ırklarının menşesi Asya’dır. Dillerimiz de aynı kökten geliyor.” dedi. Zeybekçi, toplantının ardından, seyahate katılan Türk milletvekilleriyle Türkiye’nin Tokyo Büyükelçisi Murat Mercan tarafından onuruna verilen akşam yemeğine katıldı.

“Türkiye’deki Japon firması sayısı artıyor”

“Yatırım yapmak isteyen bize gelsin, ne istiyorsa söylesin, biz ona uygun ceketi dikeriz.”

Japonya Ekonomi, Ticaret ve Sanayi Bakanı Seko da Türkiye’nin geçen ay Japon gıda ve tarım ürünlerine radyasyon kontrolü uygulamasını kaldırılmasının, Japon halkının gönlünü aldığını söyledi. İki ülke arasında ekonomik iş birliği anlaşmasının imzalanmasıyla TürkiyeJaponya ekonomik ilişkilerinin daha da gelişeceğini belirten Seko, “3 yıl önce Türkiye’de bulunan Japon firması sayısı 113 iken şimdi 188’e ulaştı. Bu sayı gittikçe artıyor. Üçüncü ülkelerde iş birliği için iki ülkenin imkanlarını birleştirerek, projeler yapmasını bekliyoruz.” ifadesini kullandı.

Japonya’daki temasları sırasında basınla da biraraya gelen Zeybekçi, buradaki konuşmasında şunları söyledi; “Bu güne kadar kendimizi kısıtladığımız alanlar var. Bunları teşvik etmememiz gerekiyormuş gibi bir algı yaratılmış. O alanları cesur şekilde açıyoruz. Bu da bizim için bu güne kadar ihmal edilmiş alanlardan biri olarak gördüğümüz metalürji alanında çok cesur, ileri aşamada hem stratejik hem bölgesel anlamda bütün teşvikleri sonuna kadar kullanacağız. Açıkça söylüyoruz ‘yatırım yapmak isteyen bize gelsin, ne istiyorsa söylesin, biz ona uygun ceketi dikeriz.’ diyoruz.”


EKONOMİ

TİM’DE YENİ DÖNEM Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin (TİM) 25. Olağan Genel Kurulu’nda Yönetim Kurulu Başkanlığı’na seçilen İsmail Gülle, görevi Mehmet Büyükekşi’den devraldı. Devir teslim töreninde bir konuşma yapan İsmail Gülle, ihracatçıların karşılaştığı sorunları bildiklerini belirterek, “Bu yükü tek başına değil ihracatçılarla beraber taşımak üzere devraldım” dedi. Bölgesel ve sektörel bazda faaliyet gösteren 61 ihracatçı birliğini, 27 ihracatçı sektörü, ihracatçılara ve ihracatçı birliklerine hizmet veren 13 Genel Sekreterliği ulusal ve uluslararası düzeyde temsil eden TİM’de başkanlık olağan genel kurul süreci tamamlandı. Devir teslim töreni Dış Ticaret Kompleksi Ömer Halisdemir Konferans Salonu’nda gerçekleştirildi. TİM’in 30 Haziran’da yapılan 25. Olağan Genel Kurulu’nda delegelerin oyları ile TİM Yönetim Kurulu Başkanlığı’na seçilen İsmail Gülle, görevi Mehmet Büyükekşi’den devraldı. Törende konuşan eski başkan Mehmet Büyükekşi, meslek örgütleri ile ilgili çalışmaya ilk olarak 1991’de başladığını söyledi.

“GÜLLE ALDIĞI BAYRAĞI DAHA İLERİYE GÖTÜRECEK” Zaman içinde farklı dernek ve birliklerde görev yaptıktan sonra 2008-2018 yıları arasında 10 yıl boyunca TİM Başkanlığı görevini yürüttüğünü belirten Büyükekşi,

gerçekleştirilen devir teslim törenini bir bayrak değişimi olarak gördüğünü söyledi. Büyükekşi, “TİM siyasi bir görüşe ait kurum değildir. Burası sektörel, mesleki ve ihracatçıların çıkarlarını sağlayan bir kurumdur. Önemli olan ihracatın ve ihracatçının kazanması” dedi. İsmail Gülle’nin aldığı bayrağı daha da ileriye götüreceğine inandığını kaydeden Büyükekşi, yeni dönemde ihracatın Türkiye açısından daha önemli hale geleceğini vurguladı. Büyükekşi, “Cari açığın ve yükselen enflasyonun panzehiri ihracat ve turizmdir. Bu alanlarda yapılacak çalışmalar artık daha önemli” şeklinde konuştu.

TÜRKİYE’Yİ İHRACATÇILAR ZENGİNLEŞTİRECEK TİM Başkanlığı’na seçilen İsmail Gülle de ihracatçıların çok önemli, vizyon ve misyonu olan bir aile olduğunu kaydetti. İhracat ailesinin bu ülke için çok büyük görevleri olduğunu belirten Gülle, “Bu ülkenin kişi başı geliri artacak, zenginleşecek ve yeni rekorlar kıracaksak bunu ihracatçılar yapacak. Biz de bu sorumluluk çerçevesinde çalıştık. Yeni dönemde de bu ciddiyetle çalışacağız” diye konuştu. İhracatçıların karşılaştığı sorunları bildiklerini ifade eden Gülle, “Bu yükü tek başına değil ihracatçılarla beraber taşımak üzere devraldım. Hepiniz bu işi en iyi bilensiniz. Bana düşen görev koordinasyonu sağlamak ve ekip olarak çalışmak” açıklaması yaptı.


TİM SEÇİMİNDE KİMSE KAYBETMEDİ Ortaya koydukları çalışmalar ve hedeflerle delegenin yüreğine dokunduklarını, bu sayede TİM Başkanlığı görevine seçildiğini vurgulayan Gülle, seçimlerde kimsenin kaybetmediğine dikkat çekti. Gülle sözlerini şöyle sürdürdü: “Diğer başkan adaylarının hedef ve projelerini bir kenara atamayız. Biz bu seçime girerken kazanan ihracatçı olacak dedik. Kavganın, çekişmenin kimseye faydası yok. Cumhuriyetin 100. yılına yakışır işler yapacağız. Tarihi bir görev üstleneceğiz. Bunun bilinci içindeyiz. Ben en uzaktaki delegemin, en küçük ve en büyük ihracatçının yanında olacağım. Onları dinleyeceğim ve sesi olacağım. Bu enerjiyi birbirimize vermemiz lazım” şeklinde konuştu.

“ATIL ENERJİYİ HAREKETE GEÇİRECEĞİZ” “Nereden gelip, nereye gittiğini bilmeyen kişinin nerede olduğunun önemi yok” diyen Gülle, TİM’de iletişim ve koordinasyonu ileriye taşıyacaklarını bildirdi. Gülle, “Hiç kimse kendini bu ailenin dışında hissetmesin. TİM Meclisi’ni çalıştıracağız. Tüm delegelerimizi dinleyeceğiz. Onları bu ailenin büyüklüğünü ve gücünü hissettireceğiz. Onları paydaş yaparak atıl enerjiyi daha çok harekete geçireceğiz” dedi. Bugüne kadar tüm TİM başkanlarının önemli görevler yaptığını ifade eden Gülle, kendilerinin de yeni dönemde bu başarıları daha ileriye taşıyacaklarını kaydetti. Bundan böyle Türkiye’nin bütün sektörleri adına konuşacağını tüm sektörlere aynı mesafede olduğunu belirten Gülle, sözlerini şöyle tamamladı: “Bir sektöre diğerinden daha fazla zaman ayırma lüksümüz yok. 24 Haziran seçimleri ile yeni yönetim sistemi hayata geçti. Bu durum bizi de sorumlu yapıyor. TİM’i yeni sisteme uygun hale getirip, değiştirmeli ve geliştirmeliyiz. Böyle bir dönemde ihracat ailesinin beni yalnız bırakmayacağına inanıyorum. Biz makamı küçültecek, hizmeti büyüteceğiz. Bunu da birlikte yapacağız.”

İsmail Gülle 1960 yılında Sivas’ta doğan İsmail Gülle, ilk ve orta öğrenimini Sivas’ta tamamladı. İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik Fakültesi’nden mezun olduktan sonra İstanbul Üniversitesi İşletme İktisadi Enstitüsü’nde ihtisas programını tamamlayan Gülle, halen pamuk ipliği üretimi, örme kumaş imalatı, boya tekstil terbiyesi yapan ve kendi enerjisini kendisi üreten entegre bir şirketin Yönetim Kurulu Başkanlığını yapıyor. 2003-2018 yılları arasında İstanbul Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanlığını sürdüren Gülle, aynı zamanda, Sivas İşadamları Derneği Yönetim Kurulu Başkanlığını da yürütmekle birlikte, İSO ve İTO Üyesi’dir. İngilizce bilmektedir. Gülle, evli ve iki çocuk babasıdır.


FESTİVALİ 2018


Türkiye’de Japon kültürünü tanıtmak amacıyla her yıl düzenlenen Japonya Festivali’nin açılışı bu sene Kültür ve Turizm Bakanı Prof. Dr. Numan Kurtulmuş ve Japonya Devlet Bakanı Masaji Matsuyama’nın katılımıyla Türk Japon Vakfı Kültür Merkezi’nde gerçekleşti.

Türk-Japon ilişkilerinin bugünü ve geleceğine yönelik konuşmaların gerçekleştirildiği törende bir konuşma yapan Bakan Kurtulmuş, Türkiye ve Japonya’nın geleneksel değerlere sahiplik, aile yapısı, toplumsal ilişkiler bakımından benzerlikleri olduğunu söyledi. Bu benzerliklerin her iki ülke halkının birbirine sevgi ve sempati duymasına yol açtığını dile getiren Kurtulmuş, yakın tarihte iki ülkenin yakınlaşmasını sağlayan çeşitli konular bulunduğunu anımsattı.

Kurtulmuş, seyyah, bilim adamı ve din alimi Abdürreşit İbrahim Efendi’nin Japonya’da iki ülke arasındaki ilişkileri geliştirici faaliyetlerde bulunduğunu, yine Ertuğrul Firkateyni faciasının da iki ülke arasındaki yakınlaşmanın önemli bir vesilesi olduğunu kaydetti. Bu yıl, Türkiye-Japonya arasındaki diplomatik ilişkilerin 94. yıl dönümü olduğunu hatırlatan Kurtulmuş, festivalin bu anlamda da önem taşıdığını söyledi. 1985’te, merhum Turgut Özal’ın başbakanlığı sırasında, İran-Irak savaşı nedeniyle Tahran’da sıkışıp kalan Japonların bir kurtarma operasyonu ile Türkiye’ye getirildiğini ve sonra ülkelerine tahliyelerinin gerçekleştirildiğini hatırlatan Kurtulmuş, bu hadisenin de iki ülke arasında ciddi ilişkilerin, yakınlaşmanın gelişmesine vesile olduğunu anlattı. Kurtulmuş, Türkiye-Japonya arasındaki ilişkilerin gelişmesine katkı sunan diğer konular hakkında da bilgi vererek, “Bu dönem içerisinde Türkiye-Japonya arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi için Tahran’daki Japonların tahliyesine yönelik kurtarma operasyonunu anlatan bir film de önümüzdeki dönemde çekilecek. Bu da Japon-Türk ortaklığını bir şekilde

geliştirecek, aradaki yakınlaşmayı artıracak bir unsur olarak görülecektir.” diye konuştu. İki ülke arasındaki bu ilişkilerin turizm alanına da yansıyacağını aktaran Kurtulmuş, şunları kaydetti:”Kültür ve Turizm Bakanlığı olarak bu dönemin en önemli stratejilerinden birisi, Uzak Doğu Asya ülkeleri. Önümüzdeki yıl Uzak Doğu Asya ülkelerinin kapısını tıklatacağız. 2015’te 105 bin Japon dostumuz Türkiye’ye gelmişti, maalesef Kapadokya’da yaşadığımız çok hain bir saldırı sonrasında bu 2016’da 40 binler seviyelerine düştü. 2017’de 50 bin seviyesine tekrar yükseldi. Şimdi öğreniyorum ki bu yıl çok daha fazla Japon turist gelecektir.

“Japonya ile her alanda stratejik ortaklığımızı geliştireceğiz” Bu yılın Çin’de Türkiye yılı olarak kutlandığına işaret eden Kurtulmuş, “Önümüzdeki yıl da Japonya’da Türkiye yılını ilan edeceğiz. 2003’te yapılmıştı, aradan geçen bu sürede tekrar Japonya’da Türkiye yılını oluşturmaya çalışacağız.” açıklamasında bulundu. Türkiye’nin ekonomik olarak da Japonya ile ilişkilerinin bulunduğuna dikkati çeken Kurtulmuş, “Türkiye’nin büyük projelerine Japon yatırımcıların ilgisi her zaman var olmuştur. Avrasya Tüneli, üçüncü köprü, Kocaeli’ndeki geçiş, nükleer enerji santrali gibi önemli yatırımlarda Japonlar var oldular. Biz Japonya ile her alanda stratejik ortaklığımızı geliştireceğiz.” şeklinde konuştu.


Kurtulmuş, terör örgütlerini vekalet savaşlarının aracı olarak kullanan büyük güçlerin ortaya çıkardığı bu çatışma ve savaş ortamında, Japonya ve Türkiye’nin dünyaya örnek olacak dostane ilişkileri geliştireceğine inandığını vurguladı.

“Nagatomo’nun Galatasaray’a transfer edilmesi Türkiye’ye ilgiyi artıracak” Japonya Devlet Bakanı Masaji ise Türkiye’de bulunmaktan duyduğu memnuniyeti dile getirerek, iki ülke arasındaki ilişkilerin gelişmesinde önemli yere sahip olaylar konusunda bilgiler verdi. Masaji, kendisinin 1999’daki Marmara Depremi sonrasında Japonya Genç Liderler ve Girişimciler Derneği Başkanı olarak yardım malzemelerini dağıtmak üzere Türkiye’ye geldiğini anlattı. Japonya Festivali kapsamında sinema, kaligrafi gibi Japon kültürünü tanıtıcı pek çok etkinliğin düzenlenmesinin öngörüldüğünü söyleyen Masaji, bu etkinlikler vasıtasıyla Türk halkının Japon kültürünü tanıması ve Japonya’yı ziyaret edecek olmasından memnuniyet duyacağını belirtti. Bakan Masaji, “Futbolda Japonya’yı temsil eden Yuto Nagatomo’nun Galatasaray’a transfer edilmesi dolayısıyla Japonya’da, Türkiye’ye yönelik ilginin daha da artacağı kanaatindeyim.” dedi.

Akio Miyajima Japonya Büyükelçisi

Festivalin açılışına TUJIAD Başkanı Erdal Güven, Türk Japon Vakfı Başkanı Tayyar Sadıklar ile Japonya’nın Ankara Büyükelçisi Akio Miyajima ve davetliler katıldı.

Açılış konuşmalarının ardından Atsuko Suetomi ile Eyüp Hamiş, geleneksel Japon müziği enstrümanı koto ve geleneksel Türk müziği enstrümanı neyin bir arada yer aldığı bir konser verdi. Programda, müzik dinletisinin yanı sıra Japonya kültürünü yansıtan gösteriler sunuldu.

Erdal Güven TUJIAD Başkanı

Masaji Matsuyama Japonya Devlet Bakanı


KONUK YAZAR

JAPONYA’YLA İŞBİRLİĞİNDE ‘SAKURA’ DÖNEMİ Kerem Alkin Sabah Gazetesi Yazarı 16 Mart 2018

Japonya'nın kökleşmiş kültüründe 'Sakura', 3-4 hafta boyunda bir tür kiraz ağacının çiçek açmasının ötesinde, esasen baharın müjdecisi, hayatın anlamı ve daha da önemli 'değişim'in müjdecisidir. Ekonomi Bakanımız Nihat Zeybekci'nin bitirmekte olduğumuz haftaki Tokyo ziyareti, hem bilinen anlamıyla, hem de Türkiye- Japonya ekonomik ve ticari ilişkilerinde yeni bir dönemin, değişimin başlamasının müjdecisi olarak kritik önemdeydi. 2 günlük görüşme ve toplantı maratonunda, Bakan Zeybekci, Japon mevkidaşı bakanlara, Japon iş dünyasının temsilcilerine, müteahhitlere, Türkiye'nin 'Kültür Coğrafyası'nda işbirliği önerisinde bulundu. Nisan ayında 9. turu tamamlanacak ve en geç önümüzdeki sonbaharda neticelendirerek, imza aşamasına getireceğimiz Serbest Ticaret Anlaşması'yla (STA), Japonya ile yeni bir sayfa açacağız. Asya'nın en doğusu ile en batısı arasındaki bu yeni işbirliği süreci, Türkiye'nin küresel aktörlerle, önümüzdeki 25-50 yıl için köklü ve derin ekonomik ilişkiler kurması anlamına geliyor. Bakan Zeybekci'nin ifadesi ile, Türkiye, Avrupa Birliği, ABD, Rusya, Çin, Japonya gibi küresel aktörlerle salt savunma ve sınırlı bir ticari ilişki ve işbirliğinin ötesinde, bilim, teknoloji, inovasyon, kapsamlı ticaret ve dünya coğrafyasına refahın dağıtılması alanlarında da köklü işbirliği çağrısı yapıyor. Türkiye, küresel aktörlere 'hasımlık' değil, 'hısımlık' öneriyor. Bu nedenle, küresel aktörlerin, bilhassa ABD'nin Türkiye'yle ilişkilerinin hangi boyuta evirilmesini tercih ettiğine bağlı olarak, Türkiye de kendisiyle köklü ve daha kapsamlı işbirliğine hazır olan ülkelerle yeni bir dönemi başlatacak. Bu nedenle, ABD'nin demir-çelik ve alüminyumda 23 Mart'ta Türkiye lehine karar alması, ilişkilerin geleceği açısından hayli önemli.

Türkiye’nin çok sayıda ürün ve pazarla ciddi anlamda zenginleştirdiği küresel ticaretteki konumu, Zeybekci’nin öngörüsü olarak, Türkiye’nin ihracatını, Cumhuriyet tarihinde ilk kez, yıl sonunda 170 milyar dolar civarına taşıyabilir. Bakan Zeybekci, Türkiye’nin mega projeleri, 150 milyar dolarlık enerji, 100 milyar dolarlık ulaştırma ve sağlık alanındaki büyük yatırım hamleleri için Japon muhataplara işbirliği çağrısı yaparken, Afrika'nın büyük alt ve üst yapı hamlesi için de birlikte hareket etme zamanı geldiğini hatırlattı. Bakan Zeybekci 29 Mart'ta açıklanacak 100 milyar TL değerindeki 22 stratejik teşvik kapsamındaki projenin, Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki petro kimya hamlesi başta olmak üzere, tüm Türkiye'yi heyecanlandıracağını belitti. Japonya ile yeni dönem, 2030'da kadar 250 ile 500 milyar dolar arasında bir işbirliğine dönüşebilir


T Ü R K - J A P O N KOBİLER-ELELE H E D E F - Y E N İ P A Z A R L A R

“2023 VİZYONUNDA HEDEF 1.000 JAPON ORTAKLI TÜRK KOBİ’Sİ” Türkiye-Japonya ilişkilerinin gelişmesine yönelik çalışmalarıyla adından sıkça söz ettiren TUJIAD yeni projesinde Türk ve Japon Kobi’lerini bir araya getiriyor. Proje, Türk KOBİ’lerinin dünyanın 3. büyük ekonomisi olan Japonya KOBİ’leri ile tanışmalarını sağlamak, Türk ve Japon KOBİ’lerinin birlikte iş yapma kabiliyetlerini geliştirmek ana hedefiyle yola çıkıyor. Japon teknolojisi ve sermayesi ile Türk gücünün atılım ve kolay iş alma kapasitesini bir araya getirerek Asya, Afrika ve fırsat içeren tüm yeni pazarlarda birlikte faaliyet gösterebilmelerinin önünü açmayı amaçlıyor.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. Yılı 2023 vizyonlarından olan 500 Milyar Dolar İhracat Hedefi’ne ulaşma yolunda, potansiyel sahibi Türk KOBİ’lerinin yüksek teknolojik donanım ve uluslararası işbirlikleriyle, bütün dünya için yeni pazar olma pozisyonundaki coğrafyalarda lider markalar haline gelmeleri projenin ana vizyonunu oluşturuyor.

Proje, başta otomotiv yan sanayii, nükleer enerji, makine, medikal, inşaat ve yazılım sektörleri başta olmak üzere, Japonya’nın finansman ve teknoloji alanındaki üstünlükleriyle, Türkiye’nin nitelikli tezgah, potansiyelli iş gücü ve hedef pazarlara coğrafi yakınlık avantajlarının bir araya getirilmesi ile Türkiye’nin bir üretim üssüne dönüşmesi, Türk ve Japon KOBİ’lerinin yeni pazarlara birlikte açılabilmesini hedefliyor.


TÜRKİYE ve KOBİ’LER Türkiye’nin potansiyel ekonomik iş birliği havzası, dünya ekonomik hâsılasının yaklaşık yüzde 40’ına ve dünya nüfusunun yüzde 21’ine tekabül etmektedir. Türkiye 1.4 milyar nüfuslu bir bölgenin (Avrupa, Avrasya) tam ortasında yer alırken, İstanbul’dan uçakla kuzey yönüne gidildiğinde Oslo (Norveç), batı yönüne gidildiğinde Rabat (Fas), güneye gidildiğinde Dubai (BAE) ve doğuya gidildiğinde Almatı (Kazakistan); bütün bu destinasyonlar İstanbul’a ortalama 5 saatlik uçuş mesafesindedir. Avrupa, Asya ve Afrika’nın düğüm noktasında yer alan Türkiye, halen Doğu Avrupa’daki, Balkanlar’daki, Ortadoğu’daki, Karadeniz ve Hazar havzalarındaki en büyük ekonomidir. Üç kıta üzerine yayılmış 600 yıllık bir İmparatorluğun mirasçısı olan Türkiye, kendisini her zaman bir bölgesel güç merkezi olarak tanımlayagelmiştir. Asya, Avrupa ve bir ölçüde Afrika kıtalarına ulaşma yollarının tam kesişim noktasında yer alan ülkemiz, bir taraftan Kafkaslar yolu ile Hazar Denizi’ne, Orta Asya’ya ve Avrasya’ya, diğer yandan Balkanlar üzerinden Batı, Orta ve Doğu Avrupa’ya, Akdeniz üzerinden Kuzey Afrika ve Ortadoğu’ya erişebilecek bir coğrafyanın üzerinde bulunmaktadır. Burada bahsedilen çok sayıdaki bölge ile bu denli bağlantılı olma vasfı Türkiye’yi sadece bölgesel değil ama bölgelerarası merkez konumuna da getirmektedir. Nitekim, AB ve Doğu Avrupa ülkeleri için Almanya ne anlam ifade ediyorsa; Taşkent’ten, Bağdat’tan, Tiflis’ten, Sofya’dan bakıldığında Türkiye de bu ülkeler için benzeri bir ekonomik çekim merkezini temsil edebilir. Toplam işletme sayısı ve istihdamdaki büyük paylarından dolayı Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler (KOBİíler) Türkiye ekonomisinde önemli bir role sahiptir. Türkiye’deki tüm

işletmelerin %98’i KOBİ sınıfında olup, ihracatımızın %60’ı da KOBİ’ler tarafından gerçekleştirilmektedir. Türk KOBİ’leri ortalama profilleri bakımından işgücü¸ ve yıllık cirolarının daha düşük olması nedeniyle, Avrupa Birliği veya birçok OECD ülkesindeki KOBİ’lere nazaran farklılık göstermektedir. Ayrıca, know-how, beceri seviyesi, sermaye miktarı ve özellikle bilgi ve iletişim alanındaki modern teknolojiye erişim ve sağladığı avantajlardan faydalanma kabiliyeti açısından da gelişime açık durumdadır. Diğer birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’deki KOBİ’ler finansman bulma konusunda güçlük yaşayabilmektedir. Kobilerin, ekonomide kapladıkları yer oranında ihracatta da seslerini duyurmaları için yeni pazarlarda söz sahibi olmaları artık zorunluluk haline gelmiştir. Bu pazarlara giriş yolundaki en önemli konu ise; “uluslararasılaşma”dır.

JAPONYA ve KOBİ’LER 3.800.000 KOBİ’nin bulunduğu Japonya’da, KOBİ’ler ülkedeki toplam işletme sayısının %97’sini oluşturmaktadırlar. Japonya’da daha önce görülmemiş ölçüde düşen doğum oranı ve yaşlanan nüfus yüzünden iç pazar giderek daralmaktadır. Yapılan araştırmalar sonrası hazırlanan resmi raporlar ve eylem planlarında ve KOBİ’lerin uluslararası iş fırsatlarına yönelmeleri gerekliliği üzerinde durulmaktadır. Ancak gerçek şu ki, çeşitli nedenlerden dolayı çok sınırlı sayıda Japon KOBİ bu alanda çalışmalar yapabilmektedir. Bu çerçevede kapsamlı bir KOBİ politikası geliştiren Japonya, hazırladığı destek programları ile KOBİ’leri yurtdışı yeni pazarlara yönlendirmektedir. Japonya, tasarruf odaklı ekonomi politikaları çerçevesinde yatırıma dönebilecek nakit hacmine sahiptir. Bu çerçevede hazırlanan ekonomi politikaları, büyük Japon şirketlerinin yurtdışında gerçekleştireceği projeleri

fonlaması yanında, günümüzde artık KOBİ ölçeğindeki firmaları da bu fonları kullanma konusunda teşvik etmektedir. Japonya Eximbank kredileri, yurtdışında garantör banka aracılıkları ile yatırıma dönüşmeye başlamıştır.

“Mevcut durumda, durumda, “Mevcut Japonya ve ve Türkiye Türkiye Japonya KOBI’lerinin hedefleri hedefleri KOBI’lerinin ortak bir bir noktayı noktayı işaret işaret ortak etmektedir” etmektedir”

YENİ HEDEF PAZARLAR BÖLGESEL GELİŞMELER Türkiye’nin coğrafi konumuna ve dış ticaretine bakıldığı zaman, yakın gelecekte, ithalat ve ihracat üzerinde etkili olabilecek üç bölge göze çarpmaktadır. Birincisi AB ve EFTA ülkelerinin oluşturduğu bölge, ikincisi Orta ve Doğu Avrupa ile KEİB ülkelerinin oluşturduğu bölge ve üçüncüsü ECO bölgesidir. Türkiye’nin Batı Avrupa’dan sonra ikinci en önemli pazarı, Balkanların da içerisinde yer aldığı Doğu Avrupa pazarı ve özellikle de Karadeniz yöresi olacaktır. Bu bölge, gelecek 10 yıllık dönemde, dünyanın dışarıya en hızlı açılan bölgesi olacaktır. Bu nedenle, bu yöredeki gelişmeler Türkiye’de yerleşik firmaların ihracatında olumlu yönde gelişmelerin olmasını sağlayacaktır. Türkiye, Doğu Avrupa ve Balkanlar’daki 13 ülke ile serbest ticaret anlaşması imzalamıştır. Bunun yanı sıra, bu ülkelerde yaşanan hızlı liberalleşmenin sonucunda, ilişkilerimizin ve bunun paralelinde, bu bölge ile olan ihracat ve ithalat hacminin hızla artması beklenmelidir. Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeleri ve STA-Serbest Ticaret Anlaşması imzalanan Bosna-Hersek, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Hırvatistan, İsrail, Letonya, Litvanya, Macaristan, Makedonya, Polonya, Romanya, Slovakya, Slovenya ve EFTA ülkeleri ile yani 32’si Avrupa ülkesi, toplam 33 ülke ile ticareti bir serbest ticaret alanıdır.


Türkiye Cumhuriyeti Avrupa’nın doğusu ile Asya’nın batısının kesiştiği yerde, yani Avrasya kıtasının merkezinde ise yer almaktadır. Yeni bir yüzyılda Asya kıtasının öne çıktığını ve bu nedenle de Avrasya bölgesinin önem kazandığını görüyoruz. Avrasya kıtası bir anlamda 21. yüzyılın kilit bölgesi olarak anlam kazanmaktadır. Avrasya ülkeleri, Batı Avrupa’dan ve Asya’nın diğer bölgelerinden farklı bir yapıya sahiptirler. Türkiye de bir Avrasya ülkesidir. Balkanlar, Kafkasya, Orta Doğu-Kuzey Afrika ve Orta Asya ülkeleri bir bütün olarak Avrasya kavramı çerçevesinde ele alındığında, ne tam Asya ülkesi özelliği ne de tam Avrupa ülkesi özelliği gösterirler. Asya ve Avrupa özelliklerinin dışında, bir ayrı bölge olarak ortaya çıkan Avrasya ‘nın da kendine özgü özellikleri bulunmaktadır. Bölge ve Avrasya coğrafyası Türkiye yerleşik firmalar için çok büyük bir ekonomik ve ticari potansiyeli barındırmaktadır. Ülkemizin dış ticaret dağılımı üzerinde coğrafi yakınlığın avantajı, Batı Avrupa ile olan ticarette kullanılırken, diğer bölgelerle ekonomik ve ticari ilişkilerde yeterince kullanılmamaktadır. Oysa ulaştırma maliyetleri, tüketim kalıplarındaki benzerlik, kültürel yakınlık gibi faktörlerin dış ticaret işlemleri üzerindeki bilinen etkileri göz önüne alındığında Türkiye’nin çevresinde çok büyük bir pazar ortaya çıkmaktadır. Türkiye’nin coğrafi pozisyonunun getirdiği bölgelerarası merkez konumundan yararlanarak, bölgesel strateji kapsamında, Doğu Avrupa ve Avrasya (Balkanlar, Kafkasya, Orta Asya, Kuzey Pazarları, Orta DoğuKuzey Afrika) gibi bölgesel pazarlarda etkinliğin sağlanması ve ticarette söz sahibi olunması sonucu doğuracaktır.

Avrupa GSHY $18.4 trilyon Nüfus 666 milyon

Rusya Federasyonu GSHY $1.5 trilyon Nüfus 142 milyon

*Türkiye’nin Potansiyel Ekonomik Havzası

Orta Doğu ve Kuzey Afrika GSYH $2.8 trilyon Nüfus 636 milyon

Orta Asya ve Kafkasya GSHY $290 milyar Nüfus 80 milyon

*Türkiye’nin Potansiyel Ekonomik Havzası

PROJE AŞAMALARI; Projede öncelikle 5 farklı NACE kodundan 250 adet Türk KOBİ’si seçilecektir. Seçilen KOBİ temsilcilerine ilk adımda Japon ekonomisi ve Japon iş kültürü öğretilecektir. Dil ve tanıtım konusunun önemli bir engel teşkil ettiği Türkiye-Japonya ekonomik ilişkilerinde; bu sorunun çözümlenmesi için proje kapsamındaki bütün KOBİ’lere Japon firmalara yönelik katalog, broşür ve tanıtım filminden oluşan Japonca bir pazarlama seti hazırlanacaktır. Akabinde hazırlanacak bir “business matching” web sitesinde bu 250 firmanın veri tabanı oluşturulacaktır. Bu web sitesinde her KOBİ’nin bir sayfası yer alacak, bu sayfa içerisinde, hazırlanan Japonca tanıtım malzemelerine yer verilecektir. Daha sonra, Japonya’nın en büyük medya gruplarından NIKKEI ile birlikte, bugüne kadar yapılmamış ölçekte bir B2B semineri ve business matching toplantısı gerçekleştirilecek, bu organizasyonda 250 Türk KOBİ’si, daha önce yapılan ön eşleşmeler çerçevesinde 250’den fazla Japon KOBİ’si ile bir araya gelecek ve olası iş birliktelikleri, teknoloji aktarımı, üretim standartları entegrasyonu ve ortak yatırımlar konuşulacaktır.

Ayrıca, Türk- Japon KOBİ’lerinin birbirini tanıması ve anlaması, işbirliği olanaklarının değerlendirilebilmesi için fuar ziyaretleri yapılacaktır.

1. PROJE LANSMANI Proje lansmanının Ankara’da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Bey’in katılımıyla gerçekleşecek büyük bir toplantı ile gerçekleştirilmesi planlanmaktadır. Toplantıda iki ülke ekonomi bakanlıkları, KOBİ destek teşkilatları, KOSGEB ve SME SUPPORT’un hazır bulunması ve yapılacak protokolle Japonya ve Türkiye KOBİ’leri arasındaki işbirliğine start verilmesi düşünülmektedir.

2. KOBİ EĞİTİMLERİ KOSGEB işbirliğinde TUJIAD tarafından düzenlenecek olan ve 2 gün sürecek bu eğitimde, Japonya ve Türkiye arasında ticaret potansiyeli yüksek 250 KOBİ bir araya getirilecektir. Bu eğitimler Japonya Dış Ticaret Örgütü (JETRO) ve Japonya Kalkınma Ajansı (JICA)’nın destekleri ile gerçekleşecektir.


NIKKEI grubu, o güne özel bir “TÜRKİYE&JAPONYA” eki yayınlayacaktır. Organizasyon Türkiye-Japonya ilişkilerinde en önemli kilometre taşı olan Ertuğrul Fırkateyni’nin batış tarihi olan 16 Eylül tarihinde Tokyo’da gerçekleştirilecektir.

Bir üniversite bünyesinde verilecek eğitimler sonrasında KOBİ’lere katılım belgesi verilecek, bu katılım belgesi KOBİ’yi Japonya ile iş yapabilir olarak tanımlayıp, KOBİ’ye özel verilecek şifre ile KOSGEB desteklerine erişim kolaylaştırılacaktır. KOSGEB işbirliğinde TUJIAD tarafından gerçekleştirilecek eğitimler, 250 KOBİ’lik ilk etabın tamamlanmasından sonra, yeni hedef sektörlerde uygulanmaya devam edecektir.

Taraflar ile görüşmelerin devam ettiği KOBİ projesinin 2018 Ağustos ayında start alması bekleniyor.

3. TÜRK-JAPON TİCARET MODÜLÜ İhracatta bütün dünyada kurallar hızla değişirken, artık e-ticaret platformlarında bulunan, internet ortamında görünür olan firmalar daha çok müşteri ve ciro elde etmekte.

Müşterilerini e-ticaret platformları üzerinden bulacak KOBİ’ler, hatta bu sistemle bir süre sonra müşteri tarafından bulunur hale gelecek. Öncelikle Türkiye ve Japonya arasındaki ticaretin geliştirilmesine yönelik oluşturulacak bu online ticaret modülü, daha sonra Asya ve Afrika gibi hedef yeni pazarların da kullanımına açılacaktır.

4. TÜRK-JAPON KOBİ BULUŞMASI – (TOKYO) TUJIAD ve Japonya’nın en büyük medya gruplarından NIKKEI işbirliğinde düzenlenecek bu buluşma, bugüne kadar Türkiye ve

Hiroshi TAKADA / SME Support Ceo

Japonya arasında gerçekleştirilmiş en kapsamlı eşleştirme organizasyonu olacaktır. 5 farklı NACE sınıfında 250 Türk KOBİ’si, Japon KOBİ’leriyle bir araya gelecek, birebir görüşmeler gerçekleştirecektir. Görüşmelerin verimliliği açısından buluşma öncesi detaylı bir ön çalışma gerçekleştirilecek, doğru eşleşmelerin oluşturulması sağlanacaktır. Bu noktada, Japonca seslendirilmiş tanıtım filmleri ve Japonca hazırlanmış kataloglarla oluşturulacak web sitesi, Türk KOBİ’lerinin Japon KOBİ’lerine tanıtılması açısından büyük önem arz etmektedir. Bu büyük B2B buluşmasında bir de seminer gerçekleştirilecek, iki ülke akademisyenlerinden oluşan konuşmacılar, taraflara işbirliği potansiyelini anlatacak ve eğitim verecektir.

Japonya’da şu anda daha önce görülmemiş şekilde doğum oranının düşmesiyle birlikte nüfus gitgide yaşlanıyor ve iç pazarımız daralıyor. KOBİ’lerin iş fırsatlarını keşfetmesi ve yeni pazarları denizaşırı ülkelerde aramaları artık kaçınılmaz. Ancak gerçek şu ki; kobilerimiz yurdışına açılmakta zorlanıyor. Yeni KOBİ politikamız ile daha çok Japon KOBİ’nin yurtdışına açılmasını destekliyoruz.

Türk KOBİ’lerinin bu değişime ayak uydurmasının hedeflediğimiz e-ticaret ve eşleşme platformu ile Türkiye ve Japonya arasında, online platformda alıcı ve satıcıların bir araya geleceği, web ve mobil uyumlu çalışacak bu e-ticaret sisteminde, firmalar, ürün katalogları, tanıtım filmleri, fiyat ve çalışma koşulları gibi birçok bilgiye yer verecektir.


GÜ İ LE BEN İŞ

BETLERİ H SO 3000 çalışanı ile Türk ilaç sektörünün en büyüğü konumunda olan 105 yıllık Abdi İbrahim ve Japon ilaç devi Otsuka’nın ortaklığında kurulan AIO (Abdi İbrahim Otsuka) 5 yaşında. Beş yıllık bu serüveni AIO Şirket Yöneticisi Elif Elkin ile konuştuk.

Abdi İbrahim ve Japonya’nın en köklü ilaç şirketlerinden Otsuka’nın ortaklığı nasıl kuruldu? Abdi İbrahim Otsuka’nın Şirket Yöneticisi olarak bu ortaklığı ve Türkiye’ deki ilk 5 yılı bizlere değerlendirebilir misiniz? Dünyanın en büyük 30 ilaç firması ve Japonya’nın ilk 3 firması arasında yer alan Otsuka ile işbirliğimiz aslında 2003 yılına dayanıyor. 15 yıl önce Periferik Arter hastalığı tedavisinde kullanılan bir ürünümüz için ilk lisans anlaşmamızı imzaladık. Bu şekilde ilişkimiz resmen başlamış oldu. 10 yıl süreyle lisansör olarak çalıştık. İki şirket arasında güven ve iyi niyete dayalı işbirliği sonucunda, 2012 yılında yüzde 50 ortaklık yapısıyla el sıkıştık. Ortaklık anlaşmamızı da Abdi İbrahim’in 100. yılında yaptık. Otsuka ile ortaklık Abdi İbrahim için bir ilk. Aynı şekilde Otsuka’nın dünyada ilk defa ortaklık kurduğu firma da Abdi İbrahim. Bu oldukça gurur verici. Bir yanda Türk ilaç sektörünün lideri Abdi İbrahim, diğer tarafta dünya ilaç devi Otsuka… Otsuka’nın misyonu, yenilikçi ürünleri ve deneyimli Ar-Ge’si ile 106 yıllık köklü geçmişe sahip Abdi İbrahim’in tecrübesi, vizyonu ve uzun yıllara dayanan başarı hikayesi; Abdi İbrahim Otsuka’ya güç veren başlıca unsurlar.2017 yılında beşinci yılımızı Otsuka Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ichiro Otsuka ve Abdi İbrahim Yönetim Kurulu Başkanı Nezih Barut’un katılımlarıyla coşku içerisinde kutladık.

Türkiye ve Japonya arasındaki ticari ilişkilerin gelişiminde ilaç sektörünün stratejik bir önemi var. Türk Japon dostluğunun bir göstergesi olacak şekilde bir şirket hisse yapısına sahipsiniz. Türkiye’de Japon ortaklı bir ilaç şirketi olmak nasıl bir duygu. Avantajları var mı? Türkiye ile Japonya arasındaki dostluk ve yakın ilişkiler Abdi İbrahim gibi global ölçekte faaliyet gösteren şirketlere de olumlu yansıyor. Abdi İbrahim Otsuka, iki farklı şirketin ortaklığı ile kurulmuş bir yapı değil, aynı zamanda iki farklı kültürün uyumunun da güzel bir örneği. Bütün bunları göz önünde bulundurursak Türk-Japon ortaklığındaki bir firma olarak aslında aramızda oluşması gereken en önemli bağa sahibiz. Otsuka gibi dev bir global firmanın Türk ilaç sektöründe Abdi İbrahim Otsuka aracılığı ile varlık göstermesi çok önemli. İki firma karşılıklı olarak birbirini devamlı besliyor. Özellikle Abdi İbrahim’in Otsuka’dan sonra gelen ortaklık hamleleri Otsuka’dan kazandığı tecrübelerin yansımaları denebilir. #iyileştirmedeyenilikçiyiz #keşfetmeyeinanıyoruz hashtagleri ile biriktirdiğiniz insan hikayelerini abdiibrahimotsuka olarak nasıl değerlendiriyorsunuz? Sosyal sorumluluk kapsamında topluma sağladığınız katkılar nelerdir? Abdi İbrahim Otsuka olarak, sosyal sorumluluk alanındaki birçok başarılı projemizle hastalarımıza destek olmayı sürdürüyoruz. Özellikle Şizofreni Hastalarını Görmezden Gelmeyelim, otizmle ilgili farkındalığı artırmayı hedeflediğimiz OtizmAilem ve Polikistik Böbrek Hastalığı farkındalık projelerinde hasta ve hekim derneklerinin işbirliği ile çalışıyor ve ulaşılabilecek hasta ve hasta yakını kitlesini maksimuma ulaştırmak üzere çalışmalar yürütüyoruz. Bu projelerde Şizofreni Dernekleri Federasyonu, Polikistik Böbrek Hastaları Derneği gibi hasta derneklerinin yanı sıra, Çocuk Ergen Psikiyatrisi Derneği, Türk Nefroloji Derneği gibi hekim dernekleri ile işbirliği içindeyiz. Abdi İbrahim Otsuka olarak, 2014 yılında Dünya Ruh Sağlığı Günü’nde “Şizofreni ile Yaşam” temasından hareketle hayata geçirilen Görmezden Gelmeyelim Projesi kapsamında vücut


“Abdi İbrahim Otsuka, iki farklı şirketin ortaklığı ile kurulmuş bir yapı değil, aynı zamanda iki farklı kültürün uyumunun da güzel bir örneği.”

Elif Elkin

AIO Şirket Yöneticisi


boyama sanatçısı Trina Merry’i Türkiye’de ağırladık. Projenin ikinci aşaması olarak hayata geçirdiğimiz, Türkiye’de bir ilk olan ve şizofreni konusunda toplumsal bilinç oluşturmayı hedefleyen ‘Görmezden Gelmeyelim - Tarih Öncesinden Günümüze Şizofreni Serüveni’ sergisi bugüne kadar İstanbul, Ankara, İzmir ve Kocaeli’de ziyaretçilerle buluştu ve yaklaşık 30 bin kişiye ulaştı. Sergi Türkiye’nin farklı illerinde de sergilendikten sonra Japonya’dan başlayarak dünyaya açılacak. Sergi ilk günden itibaren büyük ilgi gördü ve pek çok önemli ödülün de sahibi oldu. “Görmezden Gelmeyelim” web sitesi 2014 yılında Altın Örümcek Web Ödüllerinde Sosyal İletişim kategorisinde topluluk dalında ve Sosyal Sorumluluk kategorisi Sivil Toplum Organizasyonları dalında “Halkın Favorisi” ödülüne layık görüldü. Projenin lansmanında gerçekleştirilen Triona Mery Vücut Boyama aktivitesi, 2015 yılında Felis ödüllerinde Ürün Lansman Relansman kategorisinde başarı ödülünün sahibi oldu. Görmezden Gelmeyelim Projesi’nin ikinci adımı olan Tarih Öncesinden Günümüze Şizofreni Serüveni sergisi aynı yıl düzenlenen A.C.E of MICE kapsamında ise en iyi kurumsal sosyal sorumluluk projesi etkinliği seçildi. Global Awards tarafından tüketici eğitimi farkındalığı kategorisinde, DPID tarafından ise özel projeler arasından üçüncülüğe layık görüldü. 2016 yılında Felis kapsamında 3 ödül birden alan Görmezden Gelmeyelim - Tarih Öncesinden Günümüze Şizofreni Serüveni sergisi ayrıca en iyi etkinlik yönetimi, en iyi kurumsal sosyal sorumluluk ve en iyi WOM ödüllerinin de sahibi oldu. Hayata geçirdiğimiz bir diğer sosyal sorumluluk projesi ise OtizmAilem Projesi. Proje, hem hekimler için hasta ve hasta yakınlarına önerebilecekleri doğru bilgi kaynağını oluşturma, hem de hasta ve hasta yakınlarına internet ve sosyal medya üzerinden konusunda yetkin pek çok uzman hekim ile hazırlanan güncel, pratik ve doğru bilgiye ulaşım imkanı veriyor. Hasta yakınları 2 Nisan’da açılan www. otizmailem.com web sitesi ve facebook/otizmailem, youtube/ otizmailem hesaplarından Otizm hakkında merak edilen tüm soruların cevaplarına ulaşabiliyor. Bu yıl 2 Nisan Dünya Otizm Farkındalık gününde Galatasaray’ın ve Japon milli takımının ünlü futbolcusu Nagatomo ile #otizmailem hashtag’i kullanarak bir farkındalık kampanyası başlattık. Nagatomo’nun “Otizmin farkındayım” söylemiyle başlattığı top sektirerek farkındalık artırma kampanyamız ile sosyal medya kanallarımızda 100 binin üzerinde kişiye ulaştık. Ünlü oyuncu Mert Fırat da bir video mesajı ile sosyal medya üzerinden otizm farkındalığını artırmaya destek oldu. Abdi İbrahim Otsuka olarak genetik özelliği ile öne çıkan Polikistik Böbrek hastalığı ile ilgili farkındalık yaratma

konusunda da çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Geçtiğimiz yıl, 10 Mayıs’ı Polikistik Böbrek Hastalığı Günü olarak ilan ettik ve kutlamaya başladık. Sosyal sorumluluk projelerimizin yanında, “iyileştirmeye gönüllüyüz” mottosuyla birçok gönüllülük projesini de hayata geçiriyoruz. Abdi İbrahim Otsuka Gönüllüleri olarak, bugüne kadar ihtiyaç sahibi kurumlara kitap, giysi ve eğitim materyalleri yardımı yaptık. Hemen hemen her ay gönüllülük projeleri gerçekleştirmeye devam ediyoruz. “İlaçta Yerelleşme“ uygulamasına tam destek verdiğinizi biliyoruz. Bize bu konudaki yol haritanızı hem Türkiye hem de Japonya ayağında anlatabilir misiniz? Abdi İbrahim Otsuka olarak; Sağlık Bakanlığı tarafından hayata geçirilen İlaçta Yerelleşme Uygulamasına tam destek veriyor ve ülke ekonomisine katkı sağlamak için çalışmalarımıza tüm hızıyla devam ediyoruz. Bu nedenle, Otsuka’nın yenilikçi ürünlerini Türkiye için Abdi İbrahim’in Türkiye’deki tesislerinde üretmekle kalmıyor; sorumlu olduğumuz Cezayir, Tunus ve Singapur pazarları için de, ürünleri yine Türkiye’den ihraç ediyoruz. İhracat ağımıza yeni ülkeler ekleme konusunda çalışmalarımızı da sürdürüyoruz. Toplumun sağlığı konusunda rakiplerinizle olan dirsek temaslarınız var mı? Türkiye’de rekabet anlamında Sağlık Sektöründe olmasını istediğiniz proje ve ilişkiler nelerdir? Sağlık sektörünün amacı sadece var olan hastalıkların tedavisinde rol oynamak değil, aynı zamanda hastalıkların ortaya çıkmasını da engellemektir. Sağlıklı yaşamla ilgili toplumun bilgilendirilmesinde büyük bir sorumluluk üstlendiğimizin farkındayız. Birçok hastalığın önüne geçebilmek için, depresyonun önlenmesi, tuz kullanımının azaltılması, bol su tüketimi, sağlıklı beslenme ve düzenli spor yapılması gibi konularda toplumu bilinçlendirmeye çalışıyoruz. Şizofreni hastalarının toplumda yer edinebilmesi, görmezden gelinmemeleri, hasta yakınlarının bilinçlendirilerek hastaların yaşam kalitesinin yükseltilmesi, otizm ile ilgili farkındalık yaratılarak erken teşhisle çocukların hayatının daha olumlu gelişmesi için Abdi İbrahim Otsuka olarak çalışmalarımızı sürdürüyoruz.


“Hayatta en büyük destekçim annem. Onun enerjisine hayranım. Benim için tam anlamıyla bir rol model” “Elif Elkin’ in olmazsa olmazları nelerdir? Yoğun temposu olan bir sektörün liderlerinden biri olarak iş-aile dengesini nasıl sağlıyorsunuz? Aile kavramı benim için her şeyden önce gelir. Ailece ortak keyif aldığımız alanların başında da sanat geliyor. Hafta sonu ailemle müze ve galerileri gezmek en sevdiğimiz aktivitemiz. 17 yaşındaki oğlumuz Bora’nın çok okuyan, çok araştıran bir yapısı var. Yeni dizileri -özellikle de fütüristik olanları, onunla birlikte takip ediyoruz Büyük kızımız Nehir 13 yaşında, Galatasaray’da basketbol oynuyor. En küçük kızımız Mira ise yaklaşık 1 yıldır piyano çalıyor. Onun sayesinde sanat etkinliklerini daha yakından takip ediyoruz. Ailece seyahat etmekten de büyük keyif alıyoruz. Kimi zaman eşimle başbaşa, kimi zaman çocuklarla tatile gitmek benim için çok keyifli ve de dinlendirici oluyor. Hayatta en büyük destekçim annem. Onun enerjisine hayranım. Benim için tam anlamıyla bir rol model. “Yaptıklarımızla birilerinin hayatını iyileştirdiğimizi bilmek, işimizi daha da anlamlı kılıyor ve daha iyi işler yapmak için bizi yüreklendiriyor” Bunun yanında çalışmak benim için olmazsa olmazlardan. Zihnim ve bedenim elverdiği sürece çalışmak isterim. Çalışırken değer yaratan işler üretmek ve sürekli yeni bir şeyler öğrenmek iş yaşamımda beni belki de en çok motive eden iki unsur. İlaç sektöründe olmak ise bunu biraz daha kolaylaştırıyor. Yaptıklarımızla birilerinin hayatını iyileştirdiğimizi bilmek, işimizi daha da anlamlı kılıyor ve daha iyi işler yapmak için bizi yüreklendiriyor. Son olarak tüm yoğunluğuma rağmen kendime vakit ayırmaya çalışıyorum. Haftada iki ya da üç gün pilates yapıyorum. Bu belki de hiçbir şey düşünmediğim tek zaman dilimi oluyor. Evlilik, çocuklar, aile, arkadaşlar ve iş yaşamını bir arada yönetebilmek için çok iyi organize olmak ve planlama yapmayı öğrendim, ancak bu şekilde yetişebiliyorum. Hayatı son ana kadar dolu dolu yaşamak arzusundayım. Bu tutku beni daima enerjik kılıyor.

ELİF ELKİN “EN”LERİ.. En Etkilendiğiniz sağlık konulu film? A Beautiful Mind

En son gezdiğiniz sergi ve beğendiğiniz eseri? En son İstanbul Modern Pera’da Anthony Cragg sergisine gittim. Çağdaş heykel sanatının en özgün, en yenilikçi sanatçılarından Anthony Cragg’in tüm eserlerini çok beğeniyorum.

Yazın yaparken en mutlu hissettiğiniz tatil şekli? Çocuklarımızla birlikte, yeni yerler keşfettiğimiz ya da daha önceden gittiğimiz yerlerde yeni keşifler yaptığımız her tatil beni çok mutlu ediyor.

En sevdiğiniz Japon Yemeği? Teppenyaki, özellikle karides ve yengeçli sushi ve de acı soslu Edamame Çocuklarınız ile en rahat ettiğiniz mekan? En küçüğü 6 en büyüğü 17 olduğundan, mekanlarda artık her zaman rahatız.

Tavsiye edeceğiniz son dönemde okuduğunuz en sevdiğiniz kitap? Kotter’in Accelerate isimli kitabını okudum. Çok da beğendim. İçinde her sektör için uygulanabilir, firmaların büyümesini daha da hızlandırabileceğini düşündüğüm örnekler var.

Şuana kadar yapmayıp , en çok gerçekleştirmeyi istediğiniz şey? O kadar çok şey var ki.. Dünyada henüz görmediğim pek çok yere gitmek, paraşütle atlamak, tango öğrenmek ilk aklıma gelenler.


ÖZEL RÖPORTAJ

TÜRK-JAPON İŞBİRLİĞİNDE ÖRNEK BİR YAPI; İNCİ GS YUASA Türkiye’de akü denince aklan gelen ilk markalardan olan, Dünya akü devi YUASA ile gerçekleştirdiği ortaklık sonrası yatırımlarına hız veren, İnci Holding Yönetim Kurulu Üyesi Perihan İnci ile, iş hayatı, başarıları ve Japonya üzerine konuştuk.

İnci Akü, sektöründe ülkemizin en önemli markalarından. Ve yapınız içerisinde bugün birçok önemli marka altında üretim yapıyorsunuz. Öncelikle biraz İNCİ grubundan bahseder misiniz? İnci Holding A.Ş.’nin temeli 1952 yılında babamız Cevdet İnci tarafından atıldı. Bugün, çoğunluğu üçüncü kuşaktan oluşan yöneticiler tarafından yönetilen Türkiye’nin önde gelen gruplarından biriyiz. Ağırlıklı olarak akü ve jant üretimi gerçekleştiriyoruz. İlk şirketimiz olan İncitaş, 66 yıl önce kuruldu. Uzmanlığımızı jant, akü üretimi ve satışı alanlarında geliştirdik. Türkiye’de otomotiv tedarik sanayinin en büyük firmaları arasında yer alıyoruz. ISO ve TİM’in ilk 500 şirket sıralamasında yer alan 3 firmamız

var: İnci Gs Yuasa, Maxion Jantaş ve Maxion İnci. Otomotiv yan sanayindeki uzmanlığımızın yanı sıra satış ve pazarlama, otel ekipmanları ve lojistik alanlarında da başarılı bir gelişim süreci gösteriyoruz. Ayrıca eğitim alanında konumlandırdığımız Cevdet İnci Eğitim Vakfı (İnci Vakfı) 1985 yılında kurucumuz Cevdet İnci tarafından hayata geçirildi. Toplumsal gelişmeye katkımızı ve sorumluluğumuzu İnci Vakfı aracılığıyla gerçekleştiriyoruz. 2012 yılında İnci Vakfı çatısı altında kurulan İnci Akademi ile de iş dünyasının gelişimine ve şirketlerin büyümesine katkı sağlıyor, bu konuda yatırımlar gerçekleştiriyoruz. 2015 yılında Japon devi YUASA ile çok önemli bir işbirliği yaptınız. Görüşmeler nasıl başladı, nasıl devam

devam etti. Bir Japon firması ile böylesine önemli bir işbirliği kararı alınırken, bu süreçte neler yaşandı, merak ediyoruz. İnci Grubu yabancı ortaklıklar ile büyüyen, çalışma yetkinliğine ve alışkanlığına sahip bir grup. 66 yıl, şirketimize, çalışanlarımıza, bizlere çok şey kattı ve iş dünyasında çok değerli olan bir beceri kazandık; yabancı yatırımcılar için güvenilir iş ortağı olarak kendimizi kanıtladık. Holdingimizin öncü şirketlerinden İnci Akü, gücünü Japon devi GS Yuasa’nın küresel deneyimi ve yeni nesil akü teknolojileri konusundaki birikimi ile birleştirerek 2015 yılı itibariyle İnci GS Yuasa Akü Sanayi ve Ticaret A.Ş. unvanıyla faaliyetlerini sürdürmeye başladı.


İnci Akü ve GS Yuasa’nın iç pazarda ve dış pazarda marka gücünü birleştirdik. Her iki markanın da güçlü olduğu pazarlar var, böylece iki markanın birleşmesinden doğan sinerji ile rekabet avantajı elde ettik. GS Yuasa, hibrid ve elektrikli otomobil aküleri konusunda önemli altyapı ve deneyime sahip bir şirket. Bu yıl 100’üncü yıllarını kutluyorlar, bizde onların tecrübelerinden ve deneyimlerinden faydalanıyoruz. Japon GS Yuasa’nın dahil olduğu ortaklık, kültürümüzü her geçen gün geliştiriyor, yeni şeyler öğreniyor, değerlerimizi katlayarak çoğaltıyor ve birlikte büyüyoruz. Omuz omuza yol almak için aynı dili konuşmak şart değil ama aynı ruhla, adanmışlıkla, inançla ortak hedeflere koşmak şart. Bunu sürdürülebilir kıldıkça kazançlarımız da maddi anlamının çok ötesine geçiyor. Gündeminizde Japonya ile yeni işbirlikleri var mı? İnci Holding olarak çeşitliliği benimsiyoruz ve çeşitlilikten gelen zenginliğe inanıyoruz. Çeşitlilik ve farklı kültürler ile iş yapma becerimiz uzun yıllardır devam eden yabancı şirketler ile ortaklıklarımıza dayanıyor. İlk 1992 yılında Almanya ile başlayan ortaklıklarımız, Fransa, Avusturya, Amerika, İtalya ve Japonya ile devam etti ve bu çeşitlilikten gelen zenginlik İnci Holding’ in bugünlere gelmesine katkı sağladı. İşgücü, giderek artan biçimde küresel hale geliyor, şirketlerimiz ortaklıklar yapmaya devam ediyor ve çeşitliliğin önemi de giderek artıyor. Bizler de ortaklı grup şirketlerimizin (Brezilya ve Japonya) içerisinde farklı kültürleri bir arada sentezlemeye, iş yapış şekillerini ortaklaştırmaya çalışıyoruz. Grup şirketlerimizde, Japonya, Mısır, Kazakistan ve İtalya’dan gelen çalışanlarımız bulunuyor. Bu kültürel çeşitlilikten gelen kazanımlarımızı da öğrenen organizasyon kültürümüz ile büyütüyoruz. Türkiye’nin önemli sanayi kuruluşlarından olan firmamız ülkemiz için yarattığı katma değeri

artırmak için çalışmalarına ara vermeden devam ediyor. Bu bağlamda belirlediğimiz hedefler doğrultusunda ortaklık konusunda karşımıza çıkacak fırsatları takip ediyor ve değerlendiriyoruz. Bir sene ara ile iki Japon firma ile ortaklık yaptık ve birlikte yatırımlara devam ediyoruz. Bir üçüncü Japon firma neden olmasın? İnci Holding’de, halen Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptığınız bu dönem ve 2013-2016 yılları arasında Yönetim Kurulu Başkanı olduğunuz dönemde şirketinizi ‘İletişim ve Değişim’ gibi mottolar ile yönettiniz. Biliyoruz ki Japon’ lar da şirketlerini belli mottolar ile yönetir. Birlikte çalışma döneminizde iki mentalite arasında kesişen veya çatışan noktalar oldu mu? Kolaylıkları, zorlukları ve varsa yaşanmış iletişim kazaları ile bize aktarır mısınız? Kişisel olarak Japon kültürünü diğer pek çok kültüre nazaran, Türk kültürüne daha yakın buluyorum. Fakat, iş ele alış biçimlerimiz ve yaklaşımlarımız arasında büyük farklılıklar var. Dezavantaj yaratabilecek bu farklılıkları avantaja çevirebildiğimize inanıyorum. Bizim daha tez canlı, fazla planlama yapmadan hızlı hareket eden bir yapımız var. Bir Japon yöneticimizin söylediği gibi: biz kervanı yolda düzüyoruz, onlar yola çıkmadan düzüyorlar. Birlikte çalışırken orta yolu bulmaya ve optimumu yakalamaya odaklanırsanız problemler ortadan kalkıyor. Japonya’nın çok stabil ve öngörülebilir bir ekonomik yapısı var. Bizler ise çoğunlukla aksiyon dizisi gibi yeni bir heyecan ve öngörülmeyen sürprizlerle güne başlayabiliyoruz. Grup olarak, en önemli özelliğimiz geçmiş tecrübelerimizden aldığımız dersleri, yeni ortamlara uygulayarak hem kendimizi hem ortaklarımızı azami oranda risklerden korumak. Japon ortaklarımızın anlamakta zorlandıkları kısım bu olabiliyor.

“Güven ve dürüstlük hem Japon kültüründe hem de bizim iş yapış şeklimizde oldukça en önemli bir değer” Güven ve dürüstlük hem Japon kültüründe hem de bizim iş yapış şeklimizde oldukça en önemli bir değer. Bu konuda büyük hassasiyetlerimiz var. Güven ortamını korumak için ortaklarımızla açık ve net iletişim kurmaya özen gösteriyoruz. Japon kültürü iletişimde çok dikkatli ve saygılı. Bizlerin de hem grup olarak hem de kadın yöneticiler olarak bu konuda oldukça dikkatli olmamız, seviyeli bir diyalog gerçekleştirmemizi sağladı.

“Japonya’da kadın iş insanı kimliğimle gerçekleştirdiğim üst düzey görüşmelerde hem kadın olmamın hem de otomotiv sektöründe yer almamın şaşkınlık yarattığına tanık oldum” Başlarda bizi en çok tedirgin eden konu, Japonların ağırlıklı erkek egemen olan iş dünyasına karşın, grubumuzun kadın egemen yapısı oldu. Ancak global şirketler olan ortaklarımızla bu konuda bir sıkıntı yaşamadık. Ne var ki, Japonya’da kadın iş insanı kimliğimle gerçekleştirdiğim üst düzey görüşmelerde hem kadın olmamın hem de otomotiv sektöründe yer almamın şaşkınlık yarattığına tanık oldum. Otomotiv sektöründe pek çok ortamda çok az kadın yönetici oluyorken, Japonya’da “tek” kadın oluyorsunuz.


8 Şubat 2018 tarihinde, Japon Büyükelçisi Sn. Akio Miyajima ve Yusen Logistics Co.,LTD. Yönetim Kurulu Başkanı Sn.Hiromitsu Kuramoto Yusen İnci Lojistik Manisa Deponuzu ziyaret etti. Bu ziyaret konusunda bizlere kısa bir bilgi verir misiniz? Sn. Miyajima Manisa ziyaretinde hem Yusen İnci Lojistik depolarını hem de İnci Gs Yuasa’ı ziyaret etti. Sn. Kuramoto da Türkiye’deki yatırımlarımız hakkında kendisini bizzat bilgilendirdi.İnci Gs Yuasa’da ise starter akü üretim alanını ziyaret eden Sn. Miyajima, starter ve endüstriyel akü üretimimiz hakkında bilgi edindi. Ayrıca, kendisine halen yatırımları devam eden ve 2019’da işletmeye alınacak olan 3. Fabrikamızdan da bahsettik. Son olarak Sn. Miyajima, Maxion İnci ve Maxion Jantaş fabrikalarımızı da ziyaret ederek, jant üretimi konusunda ve üretimde kullanılan bazı robotlar hakkında da fikir sahibi oldu. Bir zamanlar fahri konsolosluk yapmış biri olarak yurtdışı seyahatlerinizde en çok ilginizi çeken şeyler nelerdir? Hem iş hem tatil yapan kişiliklerden misiniz, yoksa iki çocuk annesi bir yönetici olarak tatil için ayrı zamanı her zaman yakalayabiliyor musunuz? Seyahat etmek benim için bir tutku. Her sene çocuklarımla bir haftalık özel tatiller yapmaya çalışırız. Ancak artık onlar da çalışma hayatındalar ve bu eskisi kadar kolay olmuyor. İş için seyahat ederken ise çok fazla serbest zamanım olmuyor. Fakat uzun menzilli seyahatlere en azından bir iki gün ekleyerek, gittiğim yerlerin kültürünü biraz daha tanımaya çalışıyorum. İş olsun, kişisel seyahat olsun mutlaka geleneksel lezzetleri tatmaya çalışırım. Mutlaka bir kitapçıya ve bir eczaneye uğrarım. Kültürlerin kendilerine has kitaplarına, şifalı ilaçlarına meraklıyım. Vakit varsa geleneksel pazarları, bit pazarlarını, antika dükkanlarını ziyaret ederim. Daha bol vakte sahip olduğum zamanlarda ise resim galerilerinden başlamak üzere müzeleri sıraya koyar, gezerim.

Japon Büyükelçisi Akio Miyajima ve Yusen Logistics Co., LTD. Yönetim Kurulu Başkanı Hiromitsu Kuramoto Yusen İnci Lojistik Manisa Deposu ziyareti

“Oğlum, ortaklık görüşmelerini tamamladığımız sırada bir süreliğine Japonya’da çalıştı. Özel olarak bir hafta Japonya’da kaldım ve onunla sırt çantalı gezginler gibi gezdik” Oğlum, ortaklık görüşmelerini tamamladığımız sırada bir süreliğine Japonya’da çalıştı. Özel olarak bir hafta Japonya’da kaldım ve onunla sırt çantalı gezginler gibi gezdik, Hiroşima’ya kadar indik. Tokyo etkileyiciliği, Kyoto ve Nara güzellikleri ve tarihi ile, Naoshima ise Japonların sanata yaklaşımıyla beni en çok etkileyen yerlerden biri oldular. Ancak birkaç kere daha gidip diğer yerleri de görmeyi arzu ediyorum. Değişim ve gelişim, babanız, aynı zamanda İnci Holding’ in Kurucusu “Cevdet İnci” nin yaşam felsefesi olarak karşımıza çıkıyor. Siz de babanızdan aldığınız bu felsefeyi günümüze kadar yaşatmışsınız. Peki “Perihan İnci” olarak çocuklarınıza aktardığınız, hem aile içerisinde, hem de şirket yönetiminde uygulanması gereken kurallarınız var mı?

Benim kendi çekirdek ailem ve İnci Ailesinde, en önemli değerlerden birisidir dürüstlük. Benim kişisel değerim ise: “Olduğun gibi görün ve konuştuğun gibi ol.” Evirip, çevirmeyi politik biri olmayı beceremem, aklıma geleni, gönlümden geçeni söylerim. Açık ve net iletişimin, insanları pek çok problemden muaf tuttuğuna inanırım. Aile şirketi olmanın birçok avantajı bulunuyor. Kurumun kurucusundan gelen manevi değerleri ve ilkeleri, kuşaktan kuşağa geçerek şirketin kültürel profilini oluşturur ve bu da şirketin değerleri olarak kurumsal kimliğe yansır. Aile şirketleri daha hızlı hareket ederek günümüzün dinamik ortamında hızlı manevralar yapabilir.

“Bir aile anayasamız var ve bu anayasaya bütün aile uyum gösteriyoruz” Ailenin yönetimde olduğu kurumlarda çalışan memnuniyeti ve ortak değerler, ekonomik verimlilik kadar önemli olup, sadakat ve aidiyet duygularının maksimize edilmesi için önemli çalışmalar yapılmalıdır. Biz de İnci Holding olarak manevi değerlerimize sahip çıkmak adına kendimizden sonra gelen kuşaklara bu manevi bilinci aktarma gayretindeyiz. Bu amaçla oluşturduğumuz bir aile anayasamız


bulunuyor ve bu anayasaya bütün aile uyum gösteriyoruz. Çocuklarımızı, geleceğimizi teslim edeceğimiz evlatlarımızı bu temel üzerinde yetiştiriyoruz. Bu bağlamda, ben ve ailemizin diğer üyeleri kurucumuz Cevdet İnci’den itibaren güçlenerek günümüze ulaşan değerlerimizi çocuklarımıza eksiksiz aktarıyoruz. DEİK Japonya faaliyetlerinizden bahseder misiniz? İnşallah bu sene Eylül ayında Japonya’da, “Japon İş Konseyi” gerçekleştirilmeyi hedefliyoruz. Her iki ülke içinde çeşitli konularda daha etkin bir çalışma planı oluşturmayı amaçlıyoruz. Hayatiyet kazanacak projelerde sizleri de bilgilendireceğiz. Türk-Japon ortaklı projelere bakışınızı ve 2019’un Japonya’ da Türk yılı ilan edilmesi münasebeti ile iki ülke arasında yapılmasını arzu ettiğiniz çalışmalar var mı? Bu etkinlik ilk kez 2003 yılında gerçekleşmişti. O dönem her iki dost ülke birbirini daha yakından tanıma imkânı yakalamış ve o sinerji iki ülke arasında sarsılmaz bağlar oluşturmuştu. Her iki ülkede de geleneksel değerlere sahiplik, aile yapısı ve toplumsal ilişkiler bakımından benzer özellikler bulunuyor. Bu benzerlikler, iki ülke halkının birbirlerine karşı sevgi ve sempati duymasını sağlıyor. Ortağımız sayesinde daha yakından tanıma şansı bulduğumuz bu kültürün, 2019 yılı itibariyle ülkemiz sathında da bilinir hale geleceğine inanıyorum. Bu noktada, her iki kültürün birbirini tanıdıkça aslında ne kadar benzer yapılarda olduğunu göreceğini ve ilerleyen dönemde birlikte çok daha fazla projede yer alacağına eminim.

“İnovasyon kültürünün nasıl gelişeceğini ve endüstri 4.0’ı konuştuğumuz bugünlerde Japonlardan öğreneceğimiz çok şey olduğunu düşünüyorum”

Şahsen Türkiye’de giderek artış gösteren Japon yatırımları göz önünde bulundurarak, Türkiye’de yaşayan Japon kişilere ve ailelere yönelik çalışmalar yapılması gerektiğine inanıyorum. İnovasyon kültürünün nasıl gelişeceğini ve endüstri 4.0’ı konuştuğumuz bugünlerde Japonlardan öğreneceğimiz çok şey olduğunu düşünüyorum. Yerli otomobil konusunda çalışmalar hızlandı. Platform özellikleri çağın önemli teknolojileri olan elektrikli, bağlantılı ve otonom sürüş özellikleri göz önünde bulundurularak belirlendi. Enerji depolamada ihtiyaç olabilecek ürünleri yapabilir seviyede misiniz? Pil üretiminiz devam ediyor mu? Geçmişten gelen birikimimiz ve ArGe merkezimizin yaptığı çalışmalara, ortaklarımın sahip olduğu birikim de eklendi. İnci Gs Yuasa enerji depolamada gerekli alt yapıya sahip. Ancak, yerli otomobili üretip, Türkiye’de çok büyük avantajlar sunmak yetmiyor. Ürünün rekabetçi olabilmesi için bir teknik yetkinlik gerek. Üretildikten sonra da bu ürünün nerede şarj edileceği, nerede servis hizmeti göreceği, bataryaların kimin tarafından üretileceği ve daha sonra nasıl geliştirileceğinin belirlenmesi gerekiyor. Yerli araba projesi netleşip, detayları paylaşıldıkça ne hakkında konuştuğumuzu daha iyi biliyor olacağız.

“Şu anda uzayda Dünya’yı gözleyen uzay istasyonunun pilleri dahi GS Yuasa tarafından üretiliyor” Lityum-iyon teknolojisinde de ortağımız böyle bir yetkinliğe sahip. Şu anda uzayda Dünya’yı gözleyen uzay istasyonunun pilleri dahi GS Yuasa tarafından üretiliyor. Talep olması durumunda mutlaka konuyu değerlendireceğiz. Ama talebin somutlaşması gerekiyor. Çünkü bunlar ağır sanayi yatırımı, knowhow, kapasite planlaması ve yatırım fizibilitesi gerektiriyor. Şu anda pek

çok bilinmeyen mevcut. Ancak, gerçekleşmesi durumunda know-how transferini sağlamak Türkiye için de iyi bir fırsat olacaktır. Son olarak; erkek egemen olarak bilinen otomotiv sektöründe, Yönetim Kurulu Başkanlığı görevinin 15 yıldır kadınlar tarafından icra edildiği İnci Holding erkek-kadın ayrımı olmadan çalışmaya özen gösteriyor. Sizin pencerenizden “iş dünyasında” kadının yerini nedir? Gençlerimize bu anlamda önerilerinizi aktarır mısınız? Aile geleneklerimizde kadının önemli bir yer olduğu için, bu noktada ailemi ve dolayısıyla kendimi şanslı görüyorum. Biliyorsunuz rahmetli babam Cevdet İnci, kurmuş olduğu Holdingi beş kızına bıraktı. Ne mutlu ki onun yüzünü kara çıkarmadık. Şirketimizi bugünlere taşımayı başardık. Bizler İzmir gibi din, dil, köken ve cinsiyet açısından kucaklayıcı olan çok özel bir şehirde büyüdük. Çocuklarımızı büyütürken de her anlamda hem toplumsal cinsiyet hem fırsat eşitliğine önem verdik. Pek çok çatışmanın kaynağı toplumlar, cinsler ve kültürler arasındaki adalet değerinin zedelenmesinden ortaya çıkar. Bulunduğum ortam bu kadar eşitlik ilkesine bağlıyken kadın erkek ayrımını anlayabilmem mümkün değil. Çünkü toplum, kızını da oğlunu da aynı özveriyle ve değerlerle yetiştirmeli. Bu bağlamda, kalıpları ve tabuları aynı toplum zihniyeti aşılıyor. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki kadın ve erkek bir arada çalıştığı zaman verim artıyor. Kadın ve erkeğin sahip olduğu genetik özellikler nedeniyle, iki cins bir araya geldiğinde en yüksek performansı yakalıyor. Bu nedenle, bir yarımız geride kaldığında diğer yarımızın ilerlemesini mümkün görmüyorum. Gençlere en önemli önerim, öğrenmekten ve kendilerini geliştirmekten hiçbir zaman vazgeçmesinler. Ellerinde bulundurdukları teknolojik ilerlemenin yarattığı hızlı gelişim ve değişimi avantaja çevirsinler, dünya insanı olsunlar. Kadın ve erkek olmadan önce “insan” olmaya önem versinler.


DÖRT DÖRTLÜK SEZON

Bükreş’te düzenlenen 2018 CEV Şampiyonlar Ligi Dörtlü Final’in finalinde ev sahibi Alba Blaj’ı 3-0 mağlup ederek, 4. kez Avrupa’nın en büyük kupasını müzesine götüren VakıfBank Bayan Voleybol Takımı, bu sezon mücadele ettiği 4 kulvarda da şampiyon olmayı başardı. Bükreş’te düzenlenen 2018 CEV Şampiyonlar Ligi Dörtlü Final’in finalinde ev sahibi Alba Blaj’ı 3-0 mağlup ederek, 4. kez Avrupa’nın en büyük kupasını müzesine götüren VakıfBank Bayan Voleybol Takımı, bu sezon mücadele ettiği 4 kulvarda da şampiyon olmayı başardı. VakıfBank Spor Kulübü Başkanı Osman Demren, ‘’Türkiye’de kazandığımız üç kupanın ardından Şampiyonlar Ligi kupasını da 4. kez Türkiye’ye getirmeyi başardık. 4. kez Avrupa’nın en büyük kupasını kazanmak kolay değil. Ayrıca, üst üste iki kez bu kupayı alan tek Türk takımı olmanın gururunu yaşıyoruz. Bu şampiyonlukları bir aile olmanın, azimle çalışmanın ve inanmanın bir sonucu olarak görüyorum’’ diye konuştu.


4. Kez Avrupa’nın En Büyüğü Bükreş’te düzenlenen CEV Şampiyonlar Ligi Dörtlü Final’in finalinde ev sahibi Alba Blaj’ı 3-0 yenerek, 4. kez Avrupa’nın en büyük kupasını müzesine götüren VakıfBank Bayan Voleybol Takımı, VakıfBank Spor Sarayı’nda düzenlenen toplantıda basının karşısına çıktı. Türkiye’deki üç kupayı da (Şampiyonlar Kupası, Kupa Voley, Sultanlar Ligi) kazanarak Bükreş’e giden sarı-siyahlılar, CEV Şampiyonlar Ligi şampiyonluğuyla sezonu dört kupayla kapatmayı başardı. Üst üste 6, toplamda da 10. kez katıldığı CEV Şampiyonlar Ligi Dörtlü Finali’ndeki 4 şampiyonluğu da namağlup olarak kazanan VakıfBank, üst üste iki kez kupayı alan tek Türk takımı olma başarısını gösterdi. Basın toplantısında hem CEV Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu hem de 4 kupalı sezonu değerlendiren VakıfBank Spor Kulübü Başkanı Osman Demren, ‘’Büyük VakıfBank ailesinin bir parçası olan spor kulübümüz, mücadele ettiği her kulvarda büyük başarılara imza atmaya devam ediyor. Sezon başında kendimize, oynadığımız tüm turnuvalarda şampiyonluk hedefi koymuştuk. Çok şükür ki; Türkiye’de kazandığımız üç kupanın ardından Şampiyonlar Ligi kupasını da 4. kez Türkiye’ye getirmeyi başardık. 4. kez Avrupa’nın en büyük kupasını kazanmak kolay değil. Ayrıca, üst üste iki kez bu kupayı alan tek Türk takımı olmanın gururunu yaşıyoruz.

Biz Büyük Bir Aileyiz Osman Demlen konuşmasına şöyle devam etti “Bu şampiyonlukları, bir aile olmanın, azimle çalışmanın ve inanmanın bir sonucu olarak görüyorum. Bu şampiyonluk için tüm oyuncularımıza, teknik ekibe ve kulübümüzde emeği geçen tüm arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum. Ayrıca Kulübümüzün başarılarının sürdürülebilir olarak devam etmesi için altyapı ve spor okullarımıza önümüzdeki sezon için yeni projeler

AVRUPA ŞAMPİYONU VAKIFBANK KÜLLİYE’DE hazırlıyoruz. Biz genç bir kulübüz, devamlı gençleşerek hareket ediyoruz. Spor okullarındaki tüm mantaliteyi de değiştireceğiz. Türkiye’ye o aşamada da çağ atlatmamız gerektiğinin bilincindeyiz. Bundan sonraki süreçteki önceliğimiz istikrar. Bu nedenle kalitede ısrar ediyoruz. Kaptan Gözde Kırdar, voleybolu bırakıyor. Gitsin dinlensin, nefes alsın. Voleybol dünyasının dışında kalacağını zannetmiyorum. Böyle sporcular kolay yetişmiyor. Türk spor tarihinin en büyük sporcularından biri emekli oluyor. VakıfBank ailesinin önemli bir değeri olduğu için kendisine tekrar teşekkür ediyoruz’’

Avrupa Şampiyonu VakıfBank Külliye’de Bükreş’te düzenlenen CEV Şampiyonlar Ligi Finali’nde Alba Blaj’ı 3-0 yenerek, dördüncü kez Avrupa’nın en büyük kupasını Türkiye’ye getiren VakıfBank Bayan Voleybol Takımı, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı vesilesiyle Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ndeki 19 Mayıs

Resepsiyonu’nda yer aldı. VakıfBank Yönetim Kurulu Başkanı İsmail Alptekin, VakıfBank Genel Müdürü Mehmet Emin Özcan, VakıfBank Spor Kulübü Başkanı Osman Demren, Başantrenör Giovanni Guidetti ve oyuncular, kabulde hazır bulunurken, iftar sonrası Gençlik ve Spor Bakanı Osman Aşkın Bak’la bir araya gelindi.

Vakıfbank Spor Kulübü’ne Erdoğan’dan Tebrik Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, VakıfBank Kadın Voleybol Takımı’nın Avrupa şampiyonu olması dolayısıyla VakıfBank Spor Kulübü Başkanı Osman Demren’i kutladı.Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezi’nden yapılan açıklamada, Erdoğan’ın, VakıfBank Kadın Voleybol Takımı’nın CEV Şampiyonlar Ligi Şampiyonu olması dolayısıyla, Kulüp Başkanı Demren’e bir tebrik telgrafı gönderdiği belirtildi.


TÜRK-DİZİ-SEKTÖRÜ İHR AC AT TA-JAPON F O R M A T L A R - İ L E REKOR A-KOŞUYOR

Türk televizyonlarında yayınlanan diziler geçtiğimiz yıl 140’ın üzerinde ülkeye ihraç edildi. Türkiye dizi sektörü 350 milyon doların üzerinde ihracat rakamına ulaşırken, Japonya formatlı dizilerin uyarlanmış halleri de bu ihracat rakamına ulaşılmasında rol sahibi oldu. Anne ve Kadın dizilerinde yaşanan büyük başarı, Japonya’da gözleri Türkiye’ye çevirdi. Yeni yapımlar yolda…



“Japonlarla çalışmaya başlamak zor ama başladıktan sonra mükemmel bir ilişki kuruluyor.” Fatih Aksoy Anne ve Kadın dizilerinin yapımcısı Fatih Aksoy, “Türkiye’nin farklı ülkelerdeki dizilerin uyarlamalarını yaptığını, daha sonra bunları diğer ülkelere sattığını belirtti. Türkiye’de en az 39 bölüm hedefiyle dizi yaptıklarını söyleyen Aksoy, “Japonya’dan uyarladığımız Anne dizisi 11 bölümdü. Buna rağmen uyarlamasını yapmaya karar verdik. Çünkü bugüne kadar karşılaşmadığımız duyarlılıkta ve incelikte yazılmış, oynanmış ve çekilmiş bölümlerle karşılaştık” dedi. Aksoy, Anne dizisinin uyarlamasının başarı kazandığını ifade ederek, daha sonra aynı yazar ve ekibin diğer çalışmalarını araştırmaya başladıklarını anlattı. Araştırmalarının ardından Kadın dizisini bulduklarını söyleyen Aksoy, dizinin uyarlamasını yapmak için hemen girişimlerde bulunduklarını kaydetti. Japonlarla yaptıkları çalışmalardaki deneyimlerini anlatan Aksoy, “Japonlarla çalışmaya başlamak zor ama başladıktan sonra mükemmel bir ilişki kuruluyor. Bu kadar rahat ve mutlu çalıştığımız başka bir ülke ve kuruluş olmadı. Uyarlama sürecinde her alanda büyük iş birliği içinde çalıştık ve çok mutlu olduk” ifadesini kullandı.

“Türklerin ve Japonların üzüntü ve sevinçleri arasında ortak nokta çok” Anne dizisinin Türkiye ve Japonya’da yayımlanan bölümlerini karşılaştıran, dizinin Japon yönetmeni Nobuo Mizuta, “Türkiye uyarlamasındaki sahneler son derece incelikli çekilmiş. Türkiye’deki çekim programlarının son derece yoğun olduğunu duymuştum. Buna rağmen bu kadar incelikli ve ayrıntılı çekilmiş olması beni sevindirdi ve şaşırttı” diye konuştu. Mizuta, dizinin uyarlamasını izledikten sonra Japon ve Türk milletinin duygusal olarak birbirine çok benzediğini düşündüğünü belirterek, üzüntü ve sevinçleri arasındaki ortak noktaları gördüğünü söyledi. Kadın dizisinin başrol oyuncusu Özge Özpirinçci de ülkeler arasındaki dizi iş birliklerinin ticari olmasına rağmen temelinde duyguları barındırdığını belirterek, bundan duyduğu memnuniyeti dile getirdi

Nobuo Mizuta


Japonya’da Dizi Sektörü Drama ya da Japonya’da okunduğu şekliyle “Dorama” ,Türkiye’de olduğu gibi Japon televizyonlarının da en önemli parçası durumunda. Japonya’daki tüm önemli TV kanalları, romantizm, komedi, dedektif hikayeleri, korku ve diğer birçok alanda dizi üretiyor. Japonya’da diziler genelde üç aylık sezonlarda yayınlanırken, yenileri her sezon yayınlanıyor. Dizilerin çoğunluğu akşam saatlerinde 21.00’de, 22.00’de, hatta saat 23.00’de yayınlanıyor. Sabah veya öğleden sonra gösterilenler genellikle günlük diziler oluyor ve sık tekrar yapılıyor. Akşamları yayınlanan diziler haftada bir bölüm olarak yayınlanır ve genellikle dokuz ila on iki bölüm uzunluğundadır. Ancak bazen dizinin büyük başarı sağlaması halinde son bölümden sonra özel bir bölüm daha yayınlanır. Kış (Ocak-Mart), ilkbahar (Nisan-Haziran), yaz (TemmuzEylül) ve sonbahar (Ekim-Aralık) olmak üzere dört televizyon sezonu vardır. Japon dizi sektörünün dünyadan ayrılan ama Türkiye’ye çok benzeyen bir yönü de, dizilerin yayınlanmadan çok kısa bir süre önce çekiliyor olmaları. Ayrıca Japonya’da, dizinin ve oyuncularının hayranları dizi setlerini rahatça ziyaret edebiliyorlar. Fuji TV ve NTV’de yayınlanan diziler genellikle en popüler dizilerdir. Fuji TV, Japonya’da yeni drama formülünün mucidi olarak kabul edilir. Fuji TV dizileri genellikle bir aşk hikayesi içerir. En değerli saat diliminde yayınlanan bu diziler, genelde sezon boyunca yüksek ratingler getirir. Bununla birlikte, son yıllarda, “Getsuku” dramalarının popülerliği görece olarak azalmaktadır. Japonya TV kanallarının dramalar konusunda her birinin farklı temalara yöneldiklerini söyleyebiliriz. Örneğin, TV Asahi, ağırlıklı olarak jidaigeki (dönem dizileri) ve suç hikayelerine odaklanmıştır). NHK, ise çoğunlukla taiga dramları olarak adlandırılan yıldızlar ve ayrıca genç, güçlü iradeli kahraman ya da kahramanlar üzerine odaklanan epik, tarihsel önemi vurgulayan yapımlara önem veriyor.

DİZİ MÜZİKLERİ Dizi müzikleri, Türkiye’de olduğu gibi Japon dizilerinde de önemli bir yere sahiptir ve dizinin tema müziği ve arka plan müziği Japon dizilerinin genel tonunu belirler. TV kanalları açılış, kapanış ve filmin arkasındaki müziklere büyük önem verir ve bu konuda büyük müzik şirketleri ile çalışır. Kapanış müzikleri genellikle popüler bir J-pop şarkıcısı veya grubu tarafından söylenir.

REYTİNGLER

Japonya’da TV izleme ölçümleri, birkaç araştırma firması tarafından hesaplanmaktadır. Bunlardan en güveniliri Video Research Ltd., olarak kabul edilir. TV kanalları, reklam verenler ve Japon drama hayranları bu firmanın açıkladığı verileri daha doğru buluyor. Japon rating sisteminde ölçümler, Japonya’nın en iyi bir şekilde yansıttığına inanılmakta olan Kanto (Tokyo) ve Kansai (Osaka) bölgelerine odaklanmaktadır. Ratingler, her Çarşamba günü halka açık olarak ilan edilir.


NEDEN JAPONYA’YA 5 NEDEN YATIRIM YAPMAK İÇİN


JAPONYA? 3.

JAPONYA; BİR YENİLİK MERKEZİ


JAPONYA; BİR YENİLİK MERKEZİ Dünyanın üçüncü büyük ekonomisi konumunda bulunan Japonya, yabancı yatırımcıların ilgisini çekmeye devam etmekte. JETRO, ülkede iş kurmak isteyen potansiyel yatırımcılara birçok noktada önemli destekler sunmaktadır. JETRO, bu destekler kapsamında ülkenin sanayi yapısı, hammadde temini, satış sistemleri üzerine danışmanlıklar vermektedir. Ayrıca bu danışmanlıklar firmanın ihtiyaçlarına göre de düzenlenebilmektedir. Japonya devleti, ülkede doğrudan yatırımları artırmak için uzun süredir bir dizi çalışma yürütüyor. Japonya’da yatırım yapmak için 5 nedenden üçüncüsüne bu sayımızda yer veriyoruz.

Japonya’nın entelektüel birikimi “yenilik” yaratıyor.

Dünya çapında araştırma fonları ve araştırmacı sayısı G7 ülkeleri arasında

1.

sırada

GSYİH’ya göre ülkeler arası araştırma finansmanı karşılaştırması (G7 karşılaştırması) Sıralama

Ülke Japonya

Araştırma fonu (100 milyon dolar)

GSYİH’ya araştırma fonunun yüzdesi (%)

10.000 kişi başına düşen araştırmacı sayısı (G7 karşılaştırması) Sıralama

Ülke Japonya

Kanada

Kanada

Almanya

Almanya

Birleşik Krallık

Birleşik Krallık

Amerika

Amerika

Fransa

Fransa

İtalya

İtalya

Kaynak: “Bilim ve Teknoloji Araştırmaları 2016 Anketi Sonuçları”, İçişleri Bakanlığı ve İletişim Bakanlığı Veri kaynağı: “Ana Bilim ve Teknoloji Göstergeleri”, OECD, diğerleri arasında

Araştırmacı sayısı

(birim: 10.000)

10.000 kişi başına düşen araştırmacı sayısı


Yenilik üreten bir atmosfer Japonya, Ar-Ge ve inovasyon konusunda çok aktiftir. Birçoğu uluslararası geçerliliğe sahip pek çok patent başvurusu vardır. Japonya’nın patent rakamları 1 milyon kişi başına uluslararası patent başvurusu sayısı Dünyada

1.

sırada

Kaynak: “Küresel Bilgi Teknolojileri Raporu 2016,” Dünya Ekonomik Forumu

Başvuru sahibinin bulunduğu ülkeye göre dosyalanmış patent sayısı Dünyada

1.

sırada

Japonya, ABD ve Çin tarafından takip edilen 297.000 uygulama ile OECD üyeleri arasında birinci sırada yer alıyor. (PCT uluslararası uygulama ve doğrudan başvuru) Kaynak: Japonya Patent Ofisi Faaliyet Raporu 2016 Veri kaynağı: WIPO (Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü)

Uluslararası övgü alan Japon patent sistemi * Triadic Patent Aileleri (ABD, Avrupa ve Japonya’nın patent büroları) arasında yayımlanan yüksek evrensel geçerliliğe sahip patent sayısının uygun şekilde rapor edilmesi OECD içinde

2.

sırada

Kaynak: “OECD Factbook 2015-2016”

Japonya’dan İnovasyon “K bilgisayar”: Dünya lideri “süper bilgisayar” “K bilgisayar” denilen süper bilgisayar Japonya’da geliştirildi ve “Grafik 500” uluslararası performans endeksinde (2016) art arda üç yıl boyunca (toplam 4 kez) 1. sırada yer aldı. “K bilgisayar” da dünyada “HPCG (Yüksek Performanslı Konjugant Gradyanı)” sıralamasında 1. sırada yer aldı (2016) Kaynak: RIKEN web sitesi

iPS hücreleri - rejeneratif tıpta ön planda Japonya’nın rejeneratif tıp alanındaki temel ve uygulamalı araştırmaları, “iPS hücreleri” gelişimi için Kyoto Üniversitesi’nden Profesör Shinya Yamanaka’ya Fizyoloji veya Tıp dalında Nobel Ödülü verilmesiyle bir adım attı. Kyoto Üniversitesi, patentini Japonya ve yurtdışında yaklaşık 150 şirkete (51 denizaşırı şirket dahil) vermiştir. Japonya’nın tıbbi teknolojisi, dünya lideri bir teknoloji merkezi oluşturuyor. Kaynak: iPS Academia Japonya web sitesi

Nobel Ödüllü Birçok Bilim İnsanı

İlaç ve tıbbi cihazların geliştirilmesi ve patent uygulaması için iyi bir ortam Yeni ilaçlar için tercihli fiyatlandırma sistemi ve erken yetkilendirme için öncelikli gözden geçirme dahil olmak üzere, ilaç firmaları tarafından yenilikçi ilaçların sürdürülebilir gelişimini destekleyen bir ortam. Tıbbi cihazların pratik kullanımının teşvik edilmesi, geliştirme maliyetlerinin azaltılması ve onay prosedürlerinin ortadan kaldırılması. Pazarlama çalışmaları için AR-GE’den gelecek onay süresini yarıya düşüren, rejeneratif tıp için dünyanın en gelişmiş erken onay sistemi.

Kaynak: “İlaç Endüstrisi Vizyonu 2013;” Sağlık, Çalışma ve Refah Bakanlığı

Nobel Ödülü Kazananlar

Fizik 11, Kimya 7, Fizyoloji veya Tıp 4, Edebiyat 2, Barış Ödülü 1 Yakın Dönem Nobel Ödülleri * Yoshinori Ohsumi: Fizyoloji veya Tıpta 2016 * Satoshi Omura: Fizyoloji veya Tıpta 2015 * Takaaki Kajita: Fizikte 2015 * Isamu Akasaki: Fizikte 2014 * Hiroshi Amano: Fizikte 2014 Kaynak: Resmi Nobel Ödül web sitesi * Shuji Nakamura: Fizikte 2014


TÜRKİYE’DE JICA Japonya’nın resmi kalkınma yardımı ajansı JICA (Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı) 59 yıldır Türkiye’de. 1959 yılından beri ülkemizde de faaliyet gösteren Japonya’nın resmi kalkınma yardımı ajansı JICA (Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı) uluslararası işbirliğinin, Japon ve küresel ekonominin sağlıklı gelişiminin desteklenmesine katkıda bulunan projeler yürütüyor. Gelişmekte olan bölgelerin sosyo-ekonomik gelişimini, toparlanmasını ya da ekonomik istikrarını desteklemek amacıyla uluslararası faaliyetler yürüten JICA 1959 yılından beri belirlenen destek programlarına göre Türkiye’de de farklı alanlarda proje destek finansmanları sağlıyor. JICA ayrıca Japon KOBİ’lerin Türkiye’de gerçekleştireceği işbirliklerine de destek sağlıyor. Bu sayımızda JICA’nın Türkiye’de geçirdiği 59 yıla ve kilometre taşı olan projelere göz atacağız.


Türkiye’deki JICA dönüm noktaları




Yuto

Nagatomo Hikayesi

Türk Futbolunda Tsubasa Etkisi Hazırlayan:Tolga YAVUZ Yaklaştıkça, dünyanın şeklini kanıtlarcasına yukarıdan aşağıya görünmeye başlayan kaleler, fizik kurallarını bir kenara bırakan şutlar, vurdukça kendine has bir şekile bürünen toplar, ‘olağan’ kavramıyla arasına bir parça mesafe koyan kaleci kurtarışları ve birbirinin ismini haykıran oyuncularıyla bu çizgi film 80 ve 90 kuşağı çocuklara daha fazla futbolu sevdirdi. O dönemin çocuğu olan ve okuldaki ekonomi yerine hayatın ekonomisini baz alan, idolünün ayak izlerini takip eden, 1 kelime dahi bilmediği ülkede 5 sene sonra kaptan olarak sahaya çıkan bir isim. Sağlıklı beslenmeden yogaya, sol kanattan sağ kanada, Milano’dan İstanbul’a büyük bir hikayenin kahramanı Yuto Nagatomo.

80’li yılların başları dünyayı kasıp kavuran Kaptan Tsubasa çizgi filminin Japonya’da yayına girdiği yıllardı ve neredeyse her çocuğun idolü oldu.

1986’nın 12 Eylül’ü Hiroşima yakınlarındaki küçük Saijo şehrinde dünyaya gelen Yuto futbola tutkulu bir çocuktu. O dönemlerde Japonya’da futbola bir meslek olarak bakılmadığı için annesi onun bu tutkusunu pek önemsemiyordu. Arkadaşlarıyla zaman zaman eğlenmek için yaptıkları futbol maçlarını saymazsak o dönemlerde bu oyunu fazla oynayamıyordu.Ta ki 16 yaşında okul takımında oynamaya başlayana kadar. Lisede futbol seçmelerini kazanan Nagatomo, çocukluğundan beri tutkulu olduğu bu oyunu gerçek anlamda o zamanlar oynamaya başladı. Eğitim hayatına çok önem veren Yuto, bir yandan Dosisho Üniversitesi’nde ekonomi bölümünde okurken, bir yandan ise Tokyo’da bulunan Meiji Üniversitesi’nin futbol takımında da top koşturuyordu. Çok geçmeden şehrin takımı F.C Tokyo’nun dikkatini çekti. Artık 21 yaşındaydı ve çocukluğundan beri hayallerini kurduğu futbolculuk mesleğine ilk profesyonel adımını attı. Burada 4 sene geçirdi.Yuto bu süreçte ülke futbolunun en önemli kahramanlarından biri haline geldi. 2010’da vuvuzelasıyla meşhur dünya kupasında Japon ulusal takımı ile gösterdiği performans onu ilk olarak İtalyan ekibi Cesena’ya, kısa süre sonra da Milano temsilcisi İnter’e getirdi. Mavi siyahlı ekibin ilk Japon futbolcusu olmuştu. İnter’de 210 maçta 11 gol atma başarısı gösteren Yuto, Milli takımında da 104 maça çıktı ve 3 gol attı.Bir arkadaş yemeğinde tanıştığı eşi sinema sanatçısı Airi Taira’ya evlenme teklifini de İnter’in stadı Guiseppe Meazza’da etti. Kariyerinin bir sonraki durağı ise İstanbul oldu. Galatasaray’a transfer olan başarılı oyuncu takımına kısa sürede adapte olarak sezon sonunda kazanılacak şampiyonlukta önemli pay sahiplerinden biri haline geldi ve çok kısa sürede takımının önemli bir parçası oldu. Galatasaray tarihindeki ikinci Japon futbolcu olan Yuto. ailesi, yaşantısı ve sahadaki mücadelesiyle bu gün herkesin taktirini toplamaya devam ediyor. Japonya’da halkın, özelliklede çocukların sevgilisi konumunda olan ve formaları satış rekorları kıran Yuto bu sevgiyi sadece futboluyla elde etmedi. Daha 25 yaşındayken “Bir Japon Çocuğu” adlı bir kitap kaleme aldı. Bu kitabın gelirlerini tsunami felaketzedelerine bağışlayan Yuto 2013 yılıda “Yutocuk Gidiyor” adli 26 bölümlük bir çizgi diziye konu oldu. 2015 yılında ise kendi adında bir futbol akademisi kurdu. İlk kitabı 2011 yılında basılan Nagatomu antrenman taktikleri, yoga-meditasyon ve yemek konularında 6 kitap yazdı. Sağlık malzemeleri ve yemek hizmeti veren bir de şirketi bulunuyor.



LEVANTE RÜZGARI JAPONLARI MARMARİS’E ÇAĞIRIYOR Mitolojideki tanrıların koruduklarına inanılan çağlardan bugüne, Güney Ege’de adım attığınız her yerde karşınıza tarih çıkar. Bu yüzden eski çağların en önemli sanat eserlerinin yapıldığı Güney Ege’ye “Işıklar Ülkesi” denir. Marmaris, Işığın yükseldiği bölgeden esen ‘Levante’ rüzgarının bereket getirdiği bu gizemli coğrafyada yer alıyor ve bu rüzgarı artık Japonya’ya taşımak istiyor. Güney Ege; Muğla ile Antalya’nın batısındaki ilçeleri kapsayan eşsiz coğrafyada uzanan bölgenin adıdır. Antik Çağın en önemli uygarlıklarını barındıran, Likya, Lidya, Roma, Doğu Roma, Selçuklular ve Osmanlının yüzlerce yıl hüküm sürdüğü topraklardır. Pozitif bilimlerin anavatanı, Astronomi, matematik ve felsefenin kuramlaşarak dünyaya yayıldığı yerdir. Kesin olmamakla birlikte, Marmaris’in MÖ 6’ncı yüzyılda Physkos olarak kurulduğu (Eski Yunan şehri) ve Caria’nın bir parçası olduğu sanılmaktadır. Tarihçi Herodotus’a göre burada MÖ 3000 yılından beri bir kale bulunmaktadır. MÖ 334 yılında Caria Büyük İskender tarafından ele

geçirilmiş ve Physkos da işgal edilmiştir. Beldenin Marmaris olarak isimlendirilmesi Türk boylarından Menteşe Beyliği dönemlerinde başlamış olup, bu isim Türkçe “Mermer” Yunanca “Marmaron (marble)” kelimelerinden türetilmiştir. Bunun da bölgede çok büyük Mermer maden rezervleri bulunması ve belde limanının çok eski tarihlerden beri mermer yüklemeleri ve ticaretinde önemli bir merkez olmasından kaynaklandığı sanılmaktadır.

konusunda çalışmaların yapılması için projeler üretiliyor.Marmaris Belediyesi’nin ‘aktif tatil’ çıkışının yanı sıra yerel ve doğal mirası, bölgeye has kültürü korumak ve yaşatmak konusunda çalışmaları devam ediyor. Coğrafi işaretleme ve başta bal ile zeytinyağı olmak üzere, acı elma yağı gibi yerel ürünlerin markalaşması konusundaki girişimler öne çıkıyor. Bölgenin değerlerini tanıtmak ve geleceğe taşımak üzere yola çıkan Levante projesi de bunlardan biri.

Bugün, Marmaris Bölgesinin sahip olduğu doğal hazineleri ve kültürel mirası sınırların ötesine taşıyarak, ülkeler ile işbirlikleri oluşturulması, kültürlerarası paylaşımları güçlendirme

Levante Kadınları “Anadolu’nun Kadim Emeği, Kadın Emeği!” diyerek yola çıkan ve bu toprakların ince zevkli, kocaman


HATIRLAYALIM; 32 Milyar Dolarlık Japon Satınalması Marmaris’te Gerçekleşti

Japonya merkezli Softbank, İngiltere’nin önemli teknoloji şirketlerinden olan ARM’yi 32 milyar dolara satın aldı. Bu tarihi satışın imzalandığı törene, Marmaris ev sahipliği yaptı. İngiliz teknoloji devi ARM şirketi CFO’su Alok Sama ve Japon şirket Softbank’ın patronu Masayoshi Son, Marmaris Netsel Marina’daki ünlü bir restoranda teknoloji dünyasının en büyük satışlarından birisine imza attı. Akıllı telefon ve giyilebilir cihazlar sektörünün önemli firmalarından olan ARM’nin Japon firması SoftBank’a satılmasıyla ilgili olarak Marmaris’te gerçekleşti

yürekli Levante Kadınları...Levante markası altında göreceğiniz hepsi birbirinden güzel ve anlamlı ürünlerin yaratıcılarıdır. Anadolu topraklarında beslenen ve büyüyen kültür binlerce yıl önce kadınların elinde doğmuştur. Onların emekleriyle medeniyetten medeniyete, bir nesilden diğerine aktarılmıştır. Kültürün günümüz dünyasında yaşayan bir varlık olarak kabul edilmesinde Anadolu kadınlarının çok büyük rolü olmuştur. Bugün, Levante Kadınları şimdi tüm Anadolu zenginliklerini bir kez daha dünyaya tanıtmak için kolları sıvadı. Emeklerini, kadim bilgi ve zanaat ile ortaya koyarken hem Anadolu’daki kültürü yaşatmaya devam ediyor, hem de yenilikçi bir bakış açısıyla üretim süreçlerini ileri düzeye taşıyorlar. Yeni

üretimlerin yanında emeğin yeniden değerlendirilmesi noktasında önem arz eden geri dönüşüm projeleriyle de sürdürülebilirlik alanında, Levante Kadınları fark yaratıyor. Marmaris’in dünyaya açılma projelerinden biri de Marmaris Belediyesi ve TUJIAD arasında planlanıyor. Marmaris’in Japonya’da tanıtılması ve iki ülke arasında kurulacak köprülerle Türk ve Japon halkı arasındaki paylaşımların artması hedefleniyor. 2019 yılının Japonya’da Türk yılı olması münasebeti ile yapılacak etkinliklerin artması bekleniyor. Ayrıca, bu bölgede yapılması planlanan Japon Bahçeleri ve bu bahçelerde sunulacak yöresel ve geleneksel el emeği ürünler iki kültürü bir araya getirmesi açısından önemli olacaktır.

8 Metrelik Tekne İle Ertuğrul’un İzinden Marmaris’e Japonya’dan 8 metrelik ahşap yelkenlisiyle yola çıkan JaponKiyoshi, 127 önce Japonya dönüşünde batan Ertuğrul fırkateyninin takip ettiği rotayla 7 ayda Muğla’nın Marmaris ilçesine ulaşmayı başardı. Japonya’daki Fujitsu firmasında elektrik teknisyeni olarak çalışan Masuda Kiyoshi (65), emekli olur olmaz, 8 metrelik ahşap yelkenlisiyle yola çıktı. “Umeboshi” adını verdiği yelkenlisiyle yaklaşık 7 ayda 127 yıl önce Japonya açıklarında batan Ertuğrul Fırkateyni’nin rotasını takip ederek okyanusları aşan Kiyoshi geçtiğimiz yıl 20 Mayıs tarihinde Marmaris’e ulaştı.


N E Z İ A K “Mükemmele Ulaşma Arzusuyla Daima Kendini Geliştir” Japonya’nın küresel ölçekte iş ve ekonomi dünyasına kattığı önemli bakış açılarından biri olan Kaizen kelime anlamı olarak kai değişim, zen ise daha iyi anlamına gelmektedir. Japonların kaizen felsefesi sürekli iyileştirme, sürekli geliştirmeyi amaçlar. Peki Kaizen felsefesi iş dünyasına nasıl uyarlanabilir?

Damlaya Damlaya “Kaizen” Olur Mükemmele ulaşma arzuyla sürekli daha iyisini yapmak için çalışma ve kendini geliştirme felsefesine Kaizen deniyor. Japon geleneklerinden beslenen Kaizen, yaşam tarzına göre geliştirilerek iş dünyasına uyarlandı ve sonra da tüm dünyaya yayıldı. Kaizen felsefesindeki iyileşme sonuca değil, sürece odaklanıyor. Kaizen, daha iyiye ulaşmak için küçük ama sürekli adımlarla ilerlemeyi öneriyor. Bu sayede uzun vadeli sonuçlar elde ediliyor. Oysa batının iş dünyası hızlı hareket etmeye ve buna bağlı olarak hızlı sonuç almaya odaklanıyor. Özellikle globalleşme ile artan rekabet, hızla değişen teknoloji ve müşteri beklentilerinin artışı daha hızlı davranmayı gerekli kılıyor. Yavaş ama devamlı bir ilerlemeyle sonuç alma felsefesi, bizdeki “Damlaya damlaya göl olur” atasözüyle özdeşleştirilebilir. Doğu ve batı arasındaki bu temel yaklaşım farklarında da görüleceği üzere, pek çok batılı şirket ve yönetici bu felsefeye temkinli yaklaşıyor. Kaizen felsefesi genellikle sektörel bazda ilgi görüyor. Örneğin üretim ve pazarlama alanlarında daha fazla yer bulurken, teknolojinin yoğun olduğu iş kollarında ve finans sektöründe daha az kullanılıyor. Her ne kadar Kaizen sonuç değil süreç odaklı desek de, süreçte gerçekleşen iyileştirmelerin sonucu etkileyeceği unutulmamalı. Süreç odaklı iyileştirmenin sürekliliğinin olacağını göz önünde bulundurursak, bu iyileştirmenin kalıcı ve etkin olacağını da kabul edebiliriz. Bu sayede çalışanlar yaptıkları işin ve uyguladıkları sürecin sonuca olan etkilerini daha net görüp anlayabilirler. Bu hem katılımı artırır hem de çalışanları motive eder.

Kaizen’in temel amacı şirketlerin daha az maliyetle, daha kaliteli ve hızlı iş yapmalarını sağlamak. Bu hedeflere erişme konusunda engel teşkil eden tüm problemler bulunmalı ve ortadan kaldırılmalı. Bu yüzden edinilmesi gereken ilk Kaizen prensibi, problemlerin var olduğunu kabul etmektir. Sorunlar yaşamak için değil, çözülmek için vardır. Diğer bir deyişle, sorun olmayan yerde gelişme de olamaz. Problemleri çözmek için atılması gereken ilk adım, onları kabul ederek görünür kılmak olacaktır. Ancak süreç problem çözmekle tamamlanmıyor. Çözümün pekiştirilmesi ve standartlaştırılması, bir daha gerçekleşmemesi için gereken önlemlerin alınması gerekiyor. Kaizen bir iyileştirme yaklaşımı olduğundan, çok büyük yatırımlara ihtiyaç duyan, her şeyin baştan yapılmasını gerektiren değişiklikler bu süreçte yer almıyor. Dolayısıyla büyük atılımlar, buluşlar ya da teknolojik yeniliklerin uygulanması gibi çalışmalar Kaizen felsefesinde ele alınmıyor. Bunun yerine daha az maliyetli, çaba gerektiren, çoğulcu katılımla sağlanacak gelişmeleri hedef almak gerekiyor. Kaizen felsefesinde insan çok önemlidir. Öncelikle insan, problemin nedenlerinden biri olarak değil, problemi çözecek unsur olarak tanımlanmıştır. İnsanların görev ve unvanları ne olursa olsun birbirlerini suçlamak yerine problemin çözümüne katkıda bulunmaları bekleniyor. Sürekli iyileştirme sadece kalite çemberi üyelerinin değil, tüm çalışanların görevi. Öncelikle insanlar kendi sorunlarıyla ilgilenmeli ve organizasyon problemlerine yönelebilmek için bu sorunlara çözüm bulmalı. Şirket içi problemlerine gelindiğindeyse, varolan problemlerin herkesin problemi olduğu ve sorundan herkesin sorumlu olduğu kabul edilmeli. Bu açıdan Kaizen prensipleriyle yönetilen bir şirkette, problemi herkes sahipleneceği için sorumlusu belli olmayan, ortada kalan bir konu olmaz.


Kaizen insan odaklıdır, ancak bu iyileştirmeleri düşünen, planlayan ve hayata geçiren bir “süper” çalışan olmamalı. Kaizen bireysel çalışmayı baştan reddediyor, tüm faaliyetlerin bir ekip çalışmasıyla yapılması gerektiğinin altını çiziyor. Ekibin yaygın bir şekilde Kaizen felsesini anlayıp tekniklerini kullanması, bir müddet sonra herkesin sorun çözebilme yeteneği kazanmasını sağlıyor. Yani bir süre sonra tüm çalışanlar “süper” olacak, merak etmeyin. Kaizen uygulama süreci dört ana adımdan oluşuyor.

Planla - Bu adımda iyileşmenin hedefleri belirleniyor. Hedef belirlerken tamamen ekonomik kazançlar hedef alınmamalı. Amacın daha fazla kâr değil, daha fazla kalite olduğu unutmamalı. - Mümkün olduğunca basit, az yatırım gerektiren konular arasında seçim yapılmalı. - Bir ekip oluşturulmalı. Kaizen ekipleri hedeflerin büyüklüğüne göre iki ila dört kişi arasında olabilir. Şirkette aynı anda birden çok ekibin farklı konularda çalışma yapması bekleniyor. - Daha sonra iyileşmesi gereken konu ile ilgili ölçümler için metrikler belirleniyor. Gerekli ölçümler yapılmadan sorunların çözüldüğünü ya da iyileşme sağlandığını söylemek mümkün değil. - Kaizen için oluşturulan ekibe ihtiyacı olan kaynaklar sağlanmalı. - Ekip, (beş adet neden, sebep ve sonuç diyagramı, beyin fırtınası, pareto analizi gibi) değişik analiz yöntemleri kullanarak mevcut durumu analiz ediyor, problemin kök nedenini buluyor ve yapılacak iyileşmeleri planlıyor.

Uygula - Planlama aşamasında belirlenen iyileşme çalışmaları uygulanıyor. - Planın eksiksiz bir şekilde uygulanması gerekiyor. - Atılan her adımda veri toplanıyor. - Planlanan iyileştirme çalışmalarının gerçekleştirilememesi durumunda Planlama aşamasına geri dönülüyor.

Kontrol Et - Kaizen ekibinin uygulama sonuçları takip edilerek hedeflere ne kadar ulaşıldığı, herhangi bir sapma olup olmadığı belirlenmeli. - Hedeflenen ile gerçekleşen arasındaki sapmaların önceden belirlenen sınırlar içerisinde kalması gerekiyor. Sapma çok ise planlama aşamasına geri dönülüyor. - Elde edilen iyileşme miktarı mutlaka üst yönetime raporlanmalı.

Önlem Al - Yapılan iyileştirmenin kalıcı olduğunda emin olunmalı. - Bu yüzden alınan önlemler standartlaştırılmalı ve şirketin tamamına uygulanmalı. Bunu sağlamak için şirketteki her çalışanın eğitilerek bilgilendirilmesi ve eksiksiz bir şekilde yapıldığından emin olmak adına izlenmesi gerekiyor. - Gerektiği takdirde iyileştirmenin sürekliliğini sağlamak için sürece kontrol noktaları eklenebilir.


SHINKANSEN’LER AVRUPA PİYASASINDA

İngiltere’nin kuzey doğusunda yer alan, dünyanın demir yolu merkezi olarak bilinen Newton Aycliffe, 1825’de ilk buharlı trenlerin üretildiği yer olarak biliniyor. Günümüzde ise bu sembolik noktada neredeyse 2 asır sonra dünyanın en modern trenleri üretiliyor.


Kapılarını Eylül 2015 de açan bu devasa fabrikada Japon teknolojisinin ünlü tren ağı Shinkansen baz alınarak son model hızlı trenler üretiliyor. Hitachi fabrikası kısa süre içinde karlı bir sözleşme imzaladı. İngiltere tren ağı için 122 şehirler arası express tren siparişinde bulundu, trenlerin bazıları ülkenin batısında 2016 yılında kullanıma başlanırken, bazıları ise ülkenin doğu sahilinde 2018 yılı itibari ile kullanıma girdi. Tasarımı Japonlar tarafından yapılan bu trenlerin bazı bileşenleri Japonya’da üretilip İngiltere’de montajı yapılıyor. Bu trenler “çift mod” adı verilen elektrik ve dizel teknolojisiyle çalışıyor, dizelden elektrik moduna durmak zorunda kalmadan geçiş yapılabiliyor. 1000 den fazla kişinin istihdam edilmesini sağlayan bu fabrika onlarca taşeron firmaya da iş imkanı sunarak bölge ekonomisinin kalkınmasına yarar sağladı. Hitachi yerel toplum ile beraber çeşitli çalışmalar da yürütüyor. Bölgedeki bazı eğitim kurumlarına sponsor oldular ve buradaki yeni nesil tren tasarımcılarına ve mühendislere ilham kaynağı oluyor, yerel halkın bu bölgede kalmasını sağlıyorlar. Shinkansen Japonya’da 1964 yılından beri kullanılıyor.

“OMATENASHİ” = İHTİYAÇLARA CEVAP VERMEK

Shinkansen’ler hızlı olmalarının yanı sıra dünya genelinde konforlu, dakik ve olağan üstü güvenlik seviyesine sahip olmakla biliniyor. Bu trenlerde yarım yüzyılda neredeyse hiç kaza yaşanmadı. Hindistan’da ilk tren hattı için Shinkansen’i seçti. İngiltere’de ise bu trenler 2009 dan bu yana kullanımda. Ülkenin güneydoğusunda Eurostar hattında kullanılan cevlintrain’ler örneğin Londra ile Ashford arasındaki seyahat süresinin 2 kat azalmasını sağladı. 2012’deki olimpiyat oyunları sırasında kısa mesafeler arasında mekik dokuyan trenler bölge halkının hayatında günübirlik Londra’ya gidip çalışıp dönmelerini sağlayarak değişiklikler olmasını sağladı. Javelin trenleri İngiltere’deki demiryolu şirketlerinin bağımsız kalite anketlerinde her defasında en yüksek memnuniyet oranını elde ediyor. Javelin trenleri sunulan hizmetin %99 unu karşılıyor ve güvenilirlik seviyesi oldukça yüksek olan bu trenler her gün deyim yerindeyse check-up işleminden geçiyor bu sayede güvenilirlik seviyesini her zaman en üst noktada tutmayı başarıyor. Bu argümanlar karşısında İngiltere’nin farklı demir yolu ağları da kayıtsız kalamıyor. Daima basit bir strateji ve “Omatenaşi“ yani müşterilerin ihtiyaçlarına cevap vermek Japonya’nın dünya genelinde yaymak istediği değerlerin başında geliyor.


Kendini Yeniden KeĹ&#x;fetmek:

Zen

Meditasyonu



‘’Günün birinde bir keşiş Zen Ustası Joshu’ya sormuş ‘Zen nedir? Lütfen öğret bana’. ‘Kahvaltı ettin mi?’ diye sormuş Joshu ‘Evet, Usta’ demiş keşiş. ‘Öyleyse’ demiş Joshu ‘git çanağını yıka’’.

’Gündelik yaşamda Zen’’ kitabından alıntılanan bu küçük hikayede aslında Zen’in özel bir şey olmadığı, yaşamımız devam ederken Zen’i kolayca bu akışa dahil edebileceğimiz açık bir şekilde ifade edilmiş. Şimdi Zen’in işleyişini, kökenlerini ve öğretinin temeli olan meditasyon hallerini inceleyelim birlikte. Zen öğretisinin kökeni Hindistan’da ki Dhyana okuluna kadar uzanır. Zen’de dünyamızı oluşturan duyarlı varlıkların Buda doğasına sahip olduğu kabul edilir. Zen, diğer Budist okulların arasından aydınlanma amacıyla yapılan meditasyona verdiği önemle ayırt edilir. Meditasyon anlamına gelen Japonca “zazen” kelimesi Zen kelimesinden türetilmiştir. Zen Batı’da yalnızca bir meditasyon biçimi olarak yayılma gösterse de aslında Budizmin kollarından biridir.

Sadece oturuyorum hissi… Zen budizminde oturarak yapılan meditasyona “Zazen” denilir. Bu kavram zen öğretisinin bel kemiğini oluşturur. Zazen, beden ve zihnin sakinleşmesini sağlayarak, varoluşun temelini içe dönüş yoluyla anlamaya çalışan bir meditasyon disiplinidir. Kişi İçe dönüş yöntemiyle satori denilen aydınlanmaya ulaştığında ise tamamlanmış olur. Zen öğretisinde ‘’zihinsizlik’’ saf algılama halini yakalamanın yolu Zazen’ den geçer. Zazen meditasyonunda çevrede gelişen tüm olaylar bir sessizlik içinde izlenir. Kişi burada her şeyin gözlemcisi konumundadır. Kendi soluk alıp verişini, içinden geçen düşünceleri serbest bırakarak onlara karışmaz.

Zazen’de çeşitli oturuş biçimleri vardır. Bu meditasyon biçimlerini alırken dikkat kişinin duruşuna ve nefesine yöneliktir. Zazende ki oturuş biçimlerinden meditasyon haline en uygun olanı Lotus duruşudur. Bu oturuş aslında hepimizin zihninde kendine yer bulmuş olan Budanın oturuşundan gelmektedir. Lotus duruşunda bacaklar bağdaş kurup iyice çaprazlanır. Oturulan yer zabuton (minder ) olmalı ve üzerine yerleştirilen katlanmış bir yastık zafu kullanılmalıdır.. Zazende bir başka deyişle zihni yoğunlaştırmak için zorlamadan iç derinliğe ulaşıp insanın içindeki sevecenliğin doğal bir şekilde ortaya çıkarılması amaçlanır.

GÜNLÜK YAŞAMDA ZEN

Zen, her açıdan aslında günlük yaşamdaki etkinliklerimizdir. Çevremizdeki olan biteni algılama, işlerimizi yaparken işleyişin farkında olmak hep Zen ve meditasyon parçalarının birleşmesiyle bütün haline gelir. Zen uygulamalarının amacı bireylerin özünü günlük yaşamında meditasyon ve farkındalık yoluyla keşfetmesine dayanır. Zen meditasyonunu hayatına geçirebilmiş olan kişi korkularından özgürleşir, pişmanlıklarından kurtulur. Ruhunun doğasını keşfettiği için başkalarıyla yarış halinde olmaktan kaçınır. Endişe, suçlamak, yargılamak gibi kötü düşüncelerinden arınır. Eğer siz de sadece otururken oluşacak mucizelere kendinizi açmak istiyorsanız zen meditasyonunu hayatınızın bir parçası haline getirme zamanınız gelmiş demektir.


Zen

Bahçesi Zen bahçesi (Japonca Karesansui) bir çeşit Japon kayalık bahçedir. Kum, çakıl, kaya ve bazen çimen veya diğer doğal unsurlar içeren sığ bir kum bahçesidir. Yaygın bir inanca göre Japon Zen rahipleri tarafından meditasyon amaçlı kullanılır.

Ryōan-Ji Tapınağı

Japonya’nın kuzeybatısında yer alan bir Zen tapınağıdır. UNESCO’nun Dünya Miras Yeri olarak Antik Kyoto Tarihi Eserleri’nin bir parçasıdır. Tapınak Zen Budizm’inin Rinzai kolunun Myōshinji okuluna aittir. Tapınağın bulunduğu bölge asıl olarak Fujiwara ailesinin mülküydü. Birçoğuna göreRyōan-Ji Tapınağı (Huzurlu Ejderha’nın Tapınağı) tapınağın ismi 1400’lerin sonlarında yapılmış olan tapınağın ünlü karesansui kaya bahçesi için bir sinonimdir. Bahçe toplanmış çakıllardan ve onbeş yosun kaplanmış iri kaya parçasından oluşur. Öyle yerleştirilmişlerdir ki bahçeye hangi açıdan bakılırsa bakılsın (tepeden hariç) sadece ondört iri kaya parçası aynı anda görülebilmektedir. Sadece aydınlanmaya ulaşabilenlerin onbeşini aynı anda görebileceğine inanılmaktadır.

Zen bahçesinin yerleşimini açıklamak için çeşitli görüşler öne sürülmüştür: * Çakıllar okyanusu, kayalar Japon adalarını temsil eder. * Kayalar bir ejdere doğru yüzmekte olan anne kaplan ve yavrularını temsil eder. * Kayalar kalp veya zihne karşılık gelen kanji karakterinin bir parçasını oluşturur. Kyoto Üniversitesi’nden Gert van Tonder ve ATR Intelligent Robotics and Communication Labs’dan Michael J. Lyons, kayaların, ağacın bilinçaltıyla algılanan görüntüsünü oluşturduğunu ileri sürmüşlerdir. Araştırmacıların iddiasına göre bu görüntü bakarken bilinçli olarak algılanmaz; ama bilinçaltı, kayalar arasındaki ince ilişkiyi görebilir. Araştırmacılar bu nedenle bahçenin sakinleştirici etkisi olduğunu öne sürüyorlar.


Vatan ve mukaddesatımız uğruna can veren şehitlerimizi saygı ve rahmetle anıyoruz. Gazilerimize sağlık ve huzurlu yaşamlar diliyoruz.



BAŞ YAZI

BAŞKASININ THINK’YLE MİLLETİN TANKIYLA DARBE YAPILMAZ Ne diyeyim bilemedim ki şimdi. Stajyerliğimi de sayarsak tam 33 yıllık gazeteciyim. Yurtta ve dünyada ne darbeler, ne iç savaşlar gördüm.Ama hiç 15 Temmuz gibisine rastlamadım. 12 Eylül 1980 Darbesi’ni iliklerime kadar yaşadım. Hayatımın hiçbir döneminde, güç kullanarak yönetimi ele geçireceğine inanan insanları sevemedim. 12 Eylül’den günümüze yaşanan modern-post modern tüm darbeleri veya darbe girişimlerini yakından takip ettim. Önce ülke içindeki sonra da Ortadoğu coğrafyasında gerçekleşen tüm kanlı terör olaylarını ve tabi ki savaşları bizzat gazeteci olarak takip ettim. Uzun yıllar da Japonya’da kaldım ve diplomasi denilen ince sanatı yakından öğrendim. Ama ne yalan söyleyeyim ki 15 Temmuz gecesi sınıfta kaldım. O gece yaşananları yorumlamaya ne bilgim ne de görgüm yetmedi. İşin gerçeği 15 Temmuz gecesi Saat 22.00’a kadar, bu ülkede bırakın silahlı bir darbe olacağına; bunun planının bile yapılabileceğine ihtimal vermiyordum. Darbeler artık sadece televizyon filmlerinde kaldı zannediyordum. Ama nerde, yanılmışım… Aslına bakarsanız, bu 15 Temmuz gecesi yaşananları alt alta yazıp baştan okuyunca görülüyor ki, “ben böyle darbe görmedim” derken çok da haksız değilim. Tarih bir kez daha beni haklı çıkarttı. Çünkü darbeyi yazarken okuduklarımdan sonra anlıyorum ki, bu darbe girişimi falan değil. Asıl hedefi iç savaş olan dış destekli bir darbe girişimi senaryosu. Aslında dış destek demek bile yanlış; 15 Temmuz gecesi dışarıda hazırlandı ve bizzat yabancı istihbarat birimleri tarafından yazılan bir senaryo hayata geçirilmeye çalışıldı. Darbenin oluş biçimi de bir hayli dikkat çekiciydi. 15 Temmuz Kalkışması klasik darbe senaryosunun, bir savaş senaryosuna uygun şekilde sahneye konulmuş halidir. Hatırlayın, özellikle Ankara ve İstanbul’da yaşananlar gerçek savaş görüntüleriydi. Sanki uçaklar kendi ulusunu değil işgal toprakları bombalıyorlardı. Fakat bu sefer olay yeri Ortadoğu veya Afrika’da bir ülke değildi. Savaş Ankara’nın göbeğinde yaşandı. Bu darbe girişiminin bundan önce yaşadıklarımızdan çok farklı olması zaten benim tezimi güçlendiriyordu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın dik duruşu olmasaydı, Başbakan Binali Yıldırım ilk anda birlik ve beraberlik çağrısı yapıp bu kalkışmanın karşısında dimdik duracağız demeseydi, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli anında hiç beklemeden darbeye dur demeseydi, CHP Genel Başkanı “darbelere karşıyız”

Erdal GÜVEN Gazeteci-Yazar

açıklamasını yapmasaydı, milletvekilleri Gazi Meclis’e sahip çıkmasaydı. Türk Silahlı Kuvvetleri içinde bulunan şerefli, namuslu subay astsubaylar olmasaydı ve tabi ki en önemlisi aziz Türk Milleti, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çağrısına karşılık verip sokağa çıkıp, devletine, milletine, namusuna sahip çıkmasaydı, şimdi biz de diğer Ortadoğu veya Kuzey Afrika ülkeleri gibi iç savaşı yaşıyor olacaktık. Bu ülkenin namusunu korumak için kendilerine emanet edilen uçakları, tankları, piyade tüfeklerini halka doğrultan bu asker kıyafeti giymiş FETÖ üyesi teröristler, korumakla mükellef oldukları vatandaşın üzerine ölüm yağdırdı. Asker görünümlü FETÖ üyesi teröristler bu darbenin ana oyuncuları. Bu FETÖ üyesi teröristlerin en büyük özellikleri “ kendilerini çok iyi kamufle etmeleri. Yani her girdikleri toplumda sivrilmeden dikkat çekmeden yaşamayı becerebilmeleri. Eğer bu darbe girişimi başarılı olsaydı, Türkiye 16 Temmuz sabahında huzura değil, iç savaşa uyanacaktı. Dış mihraklar senaryosu mükemmel hazırlanmış bir fantastik iç savaş korku filmi sahneye koymak istediler ama başarılı olamadı. Allah ülkemize bir daha 15 Temmuz gecesi bir gece yaşatmasın...


72

Sushi ve Sashimi: Teknoloji ile Gelen Japon Lezzeti

74

Detaylarda Japon Farkı

76

Japonların Uzun ve Mutlu Yaşama Sırrı: İkigai Felsefesi

80

Okinawa’nın Çekirdek Şehri: Naha

82

Japonya’nın Venedik’i İne no Funaya

84

Dünyanın En Eski Oteli; Houshi Ryokan

86

Japonya’da Mucizeler; Sakura Ağaçları

88

Kabuki Tiyatrosu

90

Bi Acayip Gelenek; Dekotora

92

Doğal Tarımın Babası

Hayatın ritmi


TOKYO’DA NELER OLUYOR?

Murat Karadeniz

SUSHI VE SASHIMI: TEKNOLOJİ İLE GELEN

JAPON LEZZETİ

M

erhaba. Bu sayımızda teknolojinin kültüre olan etkilerine değinmek istiyorum. Tabii ki bu konu üzerine ciltlerce makaleler yazılabilir ama benim amacım aynı zamanda Japonya’nın pek de bilinmeyen dünyaca ünlü çiğ balık hazırlama sanatından bahsetmek. Eğer yolunuz bu ülkeye düşerse mutlaka bir kez denemeniz gereken suşi ve saşimi şu an tüm dünyada neredeyse tüm büyük şehirlerde servisi yapılan lezzetler arasına girmiş bulunmakta. Japonya’ya ilk geldiğim zamanlarda çiğ balık yemek benim için çok zor bir deneyim olmuş ve ilk 3 ay boyunca bu restoranların yanlarına bile

yaklaşamamıştım. Fakat sonra aslında ne kadar sağlıklı ve lezzetli olduklarını anlamam sayesinde şu an Japonya’da en çok tercih ettiğim yerel tatlardan biri suşidir. İlk bakışta Japonya’da bu lezzetlerin çok eski bir gelenek olduğu varsayılır. Ama gerçekte Japonya’da balık tamamen çiğ olarak yemek kültürüne son 170 yıldır girmiş bulunmakta. Tamamen yaygınlaşması ise 2. Dünya Savaşı’ndan sonra şehirlerde kamyonlar sayesinde hızlı nakliyenin, çöplerin kaldırılması, temiz suyun mutfaklarda devamlı bulunması sayesinde hijyenin ve en önemlisi balıkların tazeliğini korumaya yarayan soğutma sistemlerinin yaygınlaşması ile gerçekleşti. Bu gelişmelerden


öncelerde de tamamen çiğ balık yeniliyordu tabii ki fakat bunun için tuzlama veya sirke ile bozulmasını geciktirecek teknikler ile korunması sayesinde oluyordu. Diğer taraftan büyük okyanusta bir ada olan Japonya her zaman denizlerden beslenmeyi sürdürmüş ve bu alanda bir çok teknik geliştirmistir. Hangi deniz ürünü olursa olsun en önemli olan nokta temizliktir. Tüm mutfağın ve balığa değecek her türlü alet ve edevatın temiz olması en önemli şarttır. Buna balığa dokunacak ustanın elleri de tabii ki dahildir. Suşi için gerekli deniz ürünleri genellikle üç çeşit olarak sınıflandırılabilir. Tamamen çiğ olan balıklar, tuzlanmış sirke içerisinde bekletilmiş balıklar

ve ağır ateşte veya ızgara olarak pişirilmiş olan balıklar. Çiğ yenilen balıklar genel olarak ton balığı, çipura, kalamar, levrek, pisi balığı, iri karides ve kalamar olarak örneklenebilir. Bu balıkların çok taze ve iyi korunmuş olmaları gerekir. Bunun için ise balığı kesmeden önce gerekli bazı tekniklerin yanı sıra kullanılacak bıçaklar da çok önemlidir. İyi bir suşi ustası için bıçakları en önemli araçlarıdır ve her gün bilenmeleri gerekir. Hatta çok meşhur bazı suşi ustalarının bıçakları o kadar keskindir ki sakal tıraşı için bile kullanılabilirler. Tuza ve sirkeye yatırılanlar ise genel olarak parlak mavimsi renkli sırtlı balıklardır. Bu balıklarda bakteriyel faaliyetler daha

hızlı gelişmekte ve istenmeyen sonuçlar doğurabilmektedir. Suşi ve saşiminin vazgeçilmez bir parçası da Japon yaban turpu olan Wasabi’dir. Yeşil rengi ile acı tadı ilk başta bir çok kişiyi yıldırsa da gerçek bir Japon restoranında vasabisiz suşiyi normalde sadece çocuklar ve yabancılar tercih eder. Wasabi kendi tadı ile balıkların aromasını pekiştirirken başka önemli bir işlev olarak da anti bakteriyel bir gıdadır. Tokyo’ya yolunuz düşerse gidebileceğiniz suşi restoranları her adımda karşınıza çıkacaktır. Yine de karar veremezseniz yerel halk size seve seve yardımcı olacaktır.


DETAYLARDA JAPON FARKI Merhaba sevgili okuyucular, Bu sayımızda sizlere Japonya’da günlük hayatta kullanılan ufak tefek bazı araç gereçlerden Miyuki Yasui bahsetmek istiyorum. Bu konuyu seçmemin sebebi ise Japonya’nın kaliteye verdiği önemi anlatmak amacım. Ne zaman yurtdışına ve Türkiye’ye gidecek olsam ziyaret edeceğim tanıdıklar genellike Japon malı olan bazı araç gereçlerden isterler. Bunlardan ilki Streç Film. Bildiğiniz gibi streç filmler özellikle mutfakta yiyecekleri ve bunun dışında ise herhangi bir şeyi sarmak için kullanılır. Buraya kadar tüm dünyada aynı araç. Fakat Japonya’daki streç filmler diğerlerine göre hem çok daha incedir ama çok daha dayanıklı ve kolaylıkla kopartılabilirler. Amerika ve Avrupa’da birçok ülkede aynı kalite ve sağlamlığı bulmak mümkün değil. Özellikle koparmak çok zor. Pratikliği seven Japonlar ise tek elle bile kolaylıkla kopabilen streç filmler ile dünyanın çok ilersinde. 50 m si yaklaşık olarak 250yen den satılması biraz pahalı olduklarını düşündürse de normal bir aile için pratikliği ve rahat kullanımı ile en az bir kaç ay yeterli olacaktır. İkinci araç ise kulak temizlemek için kullanılan kulak çubukları. Hem çok kaliteli ve yumuşak pamuk kullanan hem de tam kıvamında sarılmış olmaları sebebiyle, rahat ve dağılmayan bir şekilde kulak içlerinizi temizleyebilir ve kaşıyabilirsiniz. Ayrıca kullanılan çubuk da hemen kırılmayan esnek bir yapıdadır. Japon malı dışındakiler ne kadar kaliteli olursa olsun gerçek kalitede bir çubuğu ancak ve ancak Japon malını kullandıktan sonra farkedebilirsiniz. Bir kere kullandıktan sonra da artık Japon malı dışında birini

kullanmak istemeyeceksiniz. Japonya’ya son yıllarda özellikle Çin ve diğer Asya ülkelerinden gelenler adeta çılgınca bu tip ürünleri almaktalar. Bu sebeple bizler bile iç pazarda istediğimiz ürünleri bulmakta zorlanıyoruz. Japon teknoloji ve ciddiyeti ile üretilen ürünler yurtdışında üretilse bile hala en kaliteli ürünler olarak raflarda yerlerini alıyorlar. Örneğin son yıllarda Japonya’da bir çok 100 Yen mağazası açılmış durumda. Bu mağazalarda satılan ürünler 100 yen den satılabilmesi için genellikle Çin gibi maliyetin düşük olduğu yerlerde üretilir. Fakat tüm üretim baştan sona Japon profesyoneller tarafından kontrol edilir ki Japon kalitesi sağlanabilmiş olsun. Japonya’ya satılmak için yollanan bu ürünler, Japonya’ya gelen Çinli turistler tarafından satin alırlar. Sizce de garip bir durum degil mi? Aklıma gelen diğer ürünler arasında mutfak bıçakları, kadın çorabı, kağıt mendiller de sayılabilir. Japon kalitesi ve teknolojisi ile mükemmelleşen bu ürünlerin en büyük dezavantajı ise tabii ki daha pahalı olmaları…


Mirai Chan Japon fotografçı Kotori Kawashima’nın dünyanı gezerken arkadaşının 4 yaşındaki kızı Mirai Chan’in Japonya’nın kırsal bir köyünden Paris’e uzanın hikayesini anlattığı ödüllü kitabından bir kare.


Japonların Uzun ve Mutlu Yaşam Sırrı:

IKIGAI FELSEFESİ

Sizi sabah yataktan kaldıran şey nedir? Böyle bir soruyu yanıtlamaya çalışmak bile yatağa dönmek istemenizi sağlayabilir. Eğer öyleyse bir Japon kavramı olan ikigai ile tanışın. Kökeni dünyanın en eski toplumlarından birine dayanan “ikigai”, uzun ve daha iyi bir yaşam vaat ediyor.


Japonca iki kelimeden oluşan ikigai’nin diğer dillerde birebir çevirisine rastlamak zor: Ikiru = yaşamak Kai = umut edilene ulaşmak Bu iki kelimenin birleşiminden doğan ikigai “yaşama nedeni” veya “hayatta kendinden büyük bir amacı olma” anlamlarına geliyor. Fransızların raison d’être dedikleri kavrama yakın ancak Japonlar ikigai’yi yaşamı anlamlandırmayı çok daha gündelik bir seviyede uyguluyor. Bu kavram içinde yaşamdan zevk almanın ve kişinin yaşamının potansiyeline ulaşmasının uzun, sağlıklı ve mutlu bir yaşam sürmek için olmazsa olmaz olduğu vurgulanıyor. 1966 yılında İkigai-ni-tsuite (Ikigai hakkında) adındaki

kitabında Mieko Kamiya ikigai kavramını mutluluğa yakın ancak bugün mutsuz olanların yarın mutlu olmaları için umut kaynağı taşıması olarak tanımlar. Japonlar gün içinde yaşadıkları küçük mutlulukların hayatın geneline yayıldığı ve daha tatmin edici bir hayata dönüştüğüne inanırlar. Japoncada yaşam “ömürboyu yaşam” ve “gündelik yaşam” olarak ikiye ayrılır. Jinsei ömürboyu yaşamı, seikatsu günlük yaşamı ifade eder. Ikigai pratik bir yaklaşımla seikatsuya odaklanır. Tam bir karşılığı olmasa da; ikigai Japoncada “yaşamak” anlamına gelen ikiru ve “umut edilen şeyin gerçekleşmesi” anlamına gelen kai kelimelerinden meydana geliyor. Bu iki kelime birleşince ortaya “yaşam nedeni ” ya da “kişinin hayatta bir amacının olması” kavramı ortaya çıkmış. Ayrıca ikigai tarihsel bağlara sahip: gai esasen kai kelimesinden geliyor, bu kelimenin anlamı ise “shell” yani “kabuk”. Klinik psikolog Akihiro Hasegawa’ya göre “yaşama değer katma” düşüncesi Heian döneminde oldukça önemliydi.


Uzun

yaşamın sırrı

Ikigai mi?

Japonya’da uzun, sağlıklı ve mutlu yaşam sürmenin önemini nüfusun demografik yapısına bakar bakmaz anlıyorsunuz. Uzun yaşam üzerine çalışmalar yapan International Longevity Center Japan’in tahminlerine göre, 2014 yılında Japonya nüfusunun %33’ü 60 yaş üstü, %25.9’u 65 yaş üstü ve %12.5’i 75 yaş üstü. 2050 itibariyle 65 yaş üzeri nüfusun tüm nüfusun beşte biri olacağı tahmin edilmektedir. Uzun bir yaşamınız olacaksa, yaşama amacınız da olacak ki, dünyada olduğunuz süreyi anlamlı ve yararlı bir biçimde geçirebilesiniz.

Guardian gazetesi yazarı Hector Garcia’ya göre, yaşlı insanların yaşama sıkı sıkıya bağlanmalarında ikigai’nin etkisi tartışılmaz: birkaç gün önce yayınlanan makalesinde bir süreliğine ziyaret ettiği Ogimi’de karşılaştığı yaşlıların emeklilik nedir bilmediklerini yazar. Emeklilik ne zaman diye sorduğunda gün içinde yaptığı aktiviteleri anlatır Ogimi’nin 80 yaş üzeri sakinleri. “Tarlaya yürüdüm, domates topladım, pazara yürüdüm, domatesleri sattım. Öğleden sonra halkevine gittim, aileme ve arkadaşlarıma yeşil çay hazırladım.”

Japon’ların ikigai’yi, bizim yaşama nedenimiz, uzun, başarılı ve mutlu yaşamın sırrı olabilir mi? Okinawa’nın 100 yaşını aşmış kişilerin yüzdesinin en yoğun olduğu dikkate alındığında yaşama amacı daha değer kazanıyor. Okinawa’nın Ogimi köyünün sakinleri adeta bugünün ölümsüzlük iksiri olarak görülen uzun ve sağlıklı yaşamın sırrını çözmüş, sayıca hatırı sayılır bir grup insan.

Yazar Ogimi’de kaldığı bir hafta boyunca kimsenin başı boş dolaşmadığı gibi, acele eden, stresli olan kimseye de rastlamadıklarını yazar. Batı’da hepimiz çok çalışıp işten eve gelince hiçbirşey yapmamayı kendimizde hak görürüz. Uzun yaşayan insanların değerlerine tutunmaları, yapmayı sevdikleri ve yapmada iyi oldukları şeyler olmalı. Yani, ikigai kavramını bilmek yeterli değildir, ikigai’yi hayatın akışı için her gün deneyimlemek gerekir. Amaç hayata geçmeli.

Belgesellerde ve uzun ömür üzerine yapılan çalışmalarda Ogimi sakinleri dünyanın en yaşlı nüfusu olarak karşımıza çıkmakta. Bu insanların diyetleri, çevre koşulları, yaşam stilleri tüm dünyanın ilgisini çekmekte. Nasıl onlardan öğrenebiliriz? Nasıl dünya yaşam süresi ortalamalarını yükseltebiliriz? Nasıl birey olarak uzun bir ömre sahip olabiliriz? sorularının cevaplarını Batılı araştırmacılar Ogimi’de arıyor.

İkigai’yi benimseyen Japonlar emeklilik nedir bilmiyor Garcia yazısında ikigai’ye emeklilik karşıtı bir vurguyla geniş yer vermiş. Yazı uzun seneler çalışmanın ya da geç yaşta emekli olmanın uzun yaşamaya yardımcı olduğunun bilindiğini ve bunun en basit sebebinin zihni ve bedeni aktif tutmak, hayatın içinde olmakla ilgili olduğunu savunur. Japonlar emekli olmak ve kafaları çalışırken ellerini eteklerini


işlerden çekmeyi hoş karşılamazlar. Sağlıklı bir yaşam sürmek için ikigai yani yaşama sebeplerinden uzak kalmamaları gerektiğine inanırlar. Ikigai onları her sabah yataklarından kaldıran güçtür. Ikigai’sini bulan insan uzun ve anlamlı bir yaşam sürer. Japonlar sevdikleri ve iyi oldukları, ve de dünyanın onlara ihtiyaç duyduğu işi yapmanın uzun ömürlü ve sağlıklı olmanın sırrı olarak görürler. Garcia 13 yıl Japonya’da yaşadıktan sonra, hala Japonca’da “emekli olmak” diye bir kelime bilmediğini yazar. Bizim anladığımız şekilde, bir gün işten ayrılıp bir daha çalışmamak diye bir kavram yoktur Japon kültüründe dolayısıyla bu anlama gelen bir kelime de yoktur. Emeklilik üretmeyi bıraktığınızdan ve tutkuyla yaptığınız işi yapmamaya başladığınızdan ve tabii sosyo ekonomik açıdan topluma yük oluşturacağınızdan dolayı iyi bir şey olarak görülmez. Yaşınızdan dolayı daha hızlı mı yorulmaya başladınız, bunalıyor, iş yükünü kaldıramıyor musunuz? Daha az iş yapın ancak işinizi tamamen bırakmayın, zihniniz, kalbiniz yaptığınız işte olsun. Daha az sorumluluk alıyor olabilirsiniz ancak zihniniz dolu, bedeniniz aktif hayatınıza devam edersiniz. Japonlardan öğrenilecek dersler şöyle: “Omuzlarınızda çok yük olduğunu hissettiğinizde yavaşlayın, daha az iş yapın. Hiç iş yapmak istemediğinizde küçük küçük de olsa iş yapın, kendinizi meşgul tutun.” Uzun ve sağlıklı yaşam birçok faktörün biraraya gelmesiyle mümkün oluyor. Sağlıklı bir yaşam felsefesine bağlı yaşamak, sağlıklı yemek, spor yapmak ve işini severek yapmak. Theviewinside.me blogunun yazarı Marc Winn üç aksiyon ile uzun ve sağlıklı yaşam formülünü açıklamış: Hareket etmek, sağlıklı yemek ve yaptıklarını anlamlandırmak. Winn aynı zamanda Dandelion Projesi’yle Manş Denizi’nde Birleşmiş Krallığa bağlı bir ada olan Guernsey’i 2020 yılı itibariyla dünyada yaşanacak en iyi yer haline getirmek istiyor. Bu misyonlarının bir kısmını uzun ve sağlıklı bir yaşam sürmenin yollarını keşfetmek oluşturmakta. Dandelion Projesi’nin ütopik görünebilecek hedefl erinden biri de vatandaşların ortalama yaşam süresinin 100 olduğu ilk ülke olmak.

Yaşam sebebimi veya amacımı nasıl bulabilirim? Bu dört soruyu dürüstçe cevaplayın:

Ikigai’yi aksiyona dönüştürün Takım kültürünün her zaman bireyin önünde olduğu Japon kültüründe, çalışanlar başkalarına faydalı olmak, teşekkür edilmek, iş arkadaşlarının beğeni ve takdirini kazanmak için çalışır. Ikigai’yi çalışanlar ile, hızla motive olur ve hızla motivasyonlarını performanslarına yansıtırlar. BBC Capital’da yayınlanan bir makalede, üst düzey yöneticilerin işe alımıyla ilgili danışmanlık hizmeti veren Probity Global Search firmasının CEO’su Yuko Takato işlerini ikigai olarak benimseyen profesyonellerin ortak özelliklerinin hızla çözüme ulaşan aksiyonlar almak olduğunu dile getirmekte. Örneğin, kendi işinizi kurmak istiyorsunuz ancak bilinmeyene dalmaktan korkuyorsunuz.

- Ne seviyorsunuz? - Nede iyisiniz? - Dünyanın size ne için ihtiyacı var? - Size ne için para ödemek isterler?

Hemen gider sizin kafanızdakine benzer bir iş yapan bir girişimci bulur, onun kurduğu düzene, hareket planına bakarsınız. Nasıl bir şirket kurmuş, çalışanları kim, müşterileri kim? Somutlaşan fikir size ilham verecek sizi böyle bir işi hayata geçirebileceğiniz konusunda yüreklendirecektir.

İkigai kavramına yabancı olan kültürler için bu sorulara verilen cevaplar ve cevapların arasındaki bağlantılar bu felsefeye hızlı bir giriş oluşturacaktır. Bu soruları kendinize dürüst davranarak cevaplayın ve ikigai’yi uygulamaya başlayın.

Ye. Dua et. Sev. (Eat. Pray. Love.) filminden esinlenerek ikigai’nin uzun ömürlü bir hayata uygulanışı Winn’in basitleştirdiği üç aksiyonda saklı: Spor yap. Sağlıklı ye. Yaptıklarını anlamlandır.


OKİNAWA’NIN ÇEKİRDEK ŞEHRİ: “NAHA” Naha şehri Doğu Çin Denizi’nin güneyinde Okinawa Adası’nda yer alan önemli bir Japon liman şehri. Naha Okinawa adasının en kalabalık şehri. Adanın siyasi, ekonomik ve eğitim merkezi. Şehir resmi olarak 20 Mayıs 1921 tarihinde kurulmuş. Şehrin eski adı Naba, ama zamanla telaffuzu sebebiyle Naha olarak değişmiş. Geçmişte de Okinawa Adası için önemli bir şehir olan Naha, 15. ve 19. yüzyıllarda Ryukyu Krallğı’nın ticaret başkenti oldu. Krallık küçük olmasına rağmen Doğu ve Güneydoğu Asya’daki ticaretin merkezinde yer almış. Şehirde görülecek en önemli yer Shuri Kalesi. 2.Dünya Savaşı sırasında kale Japon ordusu tarafından büyük bir komuta yeri olarak kullanılmış. Shuri Kalesi ABD ordusu tarafından tahrip edilmiş ve daha sonra restore edilmiş. Kalenin içinde görülmesi gereken en önemli yerler sırasıyla ‘’Houishin Gate’’, ‘’Seiden’’, ‘’Hokuden’’, ‘’Una’’, ‘’Nanden Bandokoro’’ ve ‘’Shoin’’. Ayrıca kale UNESCO’nun koruması altında. Şehirdeki diğer önemli görülecek yer ise ‘’Kokusai Caddesi’’. Burası Naha’daki en önemli ve en büyük alış-veriş caddesi. Yol boyu rastlayabileceğiniz onlarca turistik eşya satan mağazalar var. Cadde üzerinde yer alan ‘’Makishi Public Market’’ ağırlıklı olarak et, sebze, meyve ve okyanus ürünleri satıyor. Şehrin yöresel yiyeceklerini tatmak için önemli bir yer. Japonya’da parmak ve eller ile yüksek basınç ve germe hareketleri ile yapılan Shuatsu masajının merkezi Naha Şehri. Şehirde ayrıca ziyaret edebileceğiniz Lake Man, 2002 yılına kadar Japonya’nın en büyük köyü olan Timigusuku önemli yerlerden.


Şehirde Mayıs ayında Naha Hari, Ekim ayında Naha ve Naha Tug Savaşı Festivalleri kutlanıyor. Savaş dediğime bakmayın 17. yüzyıla kadar geri gidebileceğimiz Doğu ve Batı arasındaki savaşı temsili bir festival kutlanıyor. Festival Kokusai Caddesi’nde Doğu- Batı diye ayrılan iki grubun bir ipi çekmeleri ve devamında gelen etkinlikler ile kutlanıyor. 1997 yılında Guinness Rekorlar kitabına giren 40 ton ağırlığında bir ip kullanılmış.


KEŞFET

Japonya’nın Venedik’i:

“INE NO FUNAYA” HAKKINDA

5

GERÇEK


Ine No Funaya “Ine’nin Kayıkhaneleri” anlamına gelir. Bu kayıkhaneler, Kyoto’nun kuzey ucundaki bir Japon kasabası olan Ine’nin körfez kısmında bulunur. Son derece ünlü olan bu kasaba dünya üzerinde Japonya’nın Venedik’i olarak bilinir. Gelin Ine No Funaya hakkındaki en önemli 5 gerçeği öğrenelim. 1 – 5 Kilometre boyunca 230 adet Funaya Kayıkhanesi karşınıza çıkar.

Japonya Denizi ve dağları arasında sıkışıp kalan Ine Köyü’nde kayıkhanelerin hepsi, küçük bir sahil şeridin üzerine inşa edilmiştir. Köyün büyük bir kısmı doğrusal bir çizgi üzerinde uzanır ve 230 Funaya bu 5 kilometrelik çizgi üzerinde bulunur. 4 eski köyün birleşmesiyle 1954 yılında kurulan Ine Köyü’nde yaklaşık 2500 kişi yaşamaktadır.

2- Avrasya Ticaret Yolu Üzerinde Eski bir Balıkçı Köyü

Ine, şehirleşmeyi reddeden ve bozulmadan günümüze kadar gelebilen son geleneksel balıkçılığın olduğu köylerden biri olarak biliniyor. Ine’deki ilk kayıkhaneler Edo döneminden (1603 – 1868) günümüze geliyor. O zamanlar Ine Köyü’nün sahil şeridi, Avrasya kıtasından Kyoto’ya uzanan ticaret yolunun bir parçasıydı. Bugün funayaların çoğu hala balıkçı evidir. Fakat gün geçtikçe bazıları restoranlara, otellere veya cafelere dönüştürülüyor.

3- Alt katta rıhtım üst katta oturma odası

Funaya balıkçıların yaşam tarzına çok uygun yapıda oluşturulmuş evlerdir. Alt kat teknelerini muhafaza edecekleri bir rıhtım olarak kullanılırken aynı zamanda ağ onarma ve balık kurutma amaçlı da kullanılır. Birinci kat ise ailelerin oturma odası ve yaşam alanı olarak kullanılır.

4- Urashima Tarou Efsanesi

Ine’de bulunan birkaç bölgeden 15. Yüzyıldan kalma bir efsane olan Urashima Tarou’da bahsedilmiştir. Efsaneye göre Urashima Tarou bir kaplumbağayı ölümden kurtaran bir balıkçıdır. Balıkçı bu olaydan sonra Ryuujin (deniz altında yaşayan ejderha tanrısı) tapınağını ziyaret eder ve gösterdiği örnek davranıştan dolayı ödüllendirilir. 3 gün boyunca da Ryuujin’in sarayında kalır. Fakat 3 günün sonunda köyüne döndüğünde kendini 300 yıl sonrasında bulur.

5- İlk 100 Listesi

Ine Kasabası’nın eşsiz karakteri Japonya’da ün kazanmıştır. Kasaba, ‘’Heisei’nin 100 Manzarası ‘’ listesi ( Heisei Japonya’daki mevcut dönemdir.) ve ‘’Kansai’de 100 Doğa Görüşü’’ listesi dahil olmak üzere birçok listede kendisine yer buldu. Ine Kasabası kalın ormanları ve kumlu plajları ile bilinen Tango Yarımadası’nda yer almaktadır.


Dünyanın En Eski Oteli:

“Houshi Ryokan”

Japonya’nın Komatsu eyaletinde yer alan Houshi, bir ryokan olarak (Japon geleneksel konaklama yeri) dünyanın en eski oteli olma özelliğini taşıyor. M.S. 718 yılında inşa edilen yapı, aynı aileden gelen 46 farklı nesil tarafından yaklaşık 1300 yıldır işletilmiş ve işletilmeye devam ediyor.

Houshi’nin 46 nesildir konaklamasına olanak sağlayan şey özünde yatan “Garyoism” felsefesi. Felsefenin özü Budist öğretmen Taicho Daishi‘ye uzanıyor. Bir gün rüyasında bir adam Taicho’ya (şu anda otelin bulunduğu yerde) sıcak suyun var olduğu bir bölgeyi Awazu kasabasında bir yeri ve bu bölgeye sahip olacakların da nesiller boyu insanlara bu sağlık hizmetini sağlayacağını söyler. Bunun üzerine Taicho kasabaya iner ve oradaki sıcak suya hasta insanları sokar ve iyileştiklerini görür. Bu olaydan sonra bu bölgeye spa merkezi kurulmasını uygun görür ve bu görevi müridi Garyo’ya verir. GARYOism, özünde Garyo’nun ruhunu taşıyan ve 46 neslin bu işi devam etmesini sağlayan bir felsefi inançtır. Otelin ilk mülk sahipleri “Zengoro Houshi” olarak adlandırılıyor. İlk zengoro (zen around), Gengoro Sasakiri‘nin ikinci oğlu Garyo

Houshi‘dir. Haku Dağı’na çıkan ilk kişi olarak bilinen Taicho Daishi’ye rehberlik etmiştir. Zamanında Garyo H. tarafından inşa edilen spaya hasta olan ve bu yönde bir çok şikayeti olan kişi gelmeye başlamış. Garyo, gelen herkesi samimiyetle ve içten ağırladığı için, ziyaretçiler bu hizmetlere karşılık hastalıklarına şifa olan bu spaya bağışta bulunmuşlar. Bundan sonra da Garyo, sağladığı bu hizmeti genişletmeye başlamış ve spaya olan yoğun ilgi otelin oluşumuna katkı sağlamış. 46.Zengoro hala bu felsefeyi yaşatıyor ve her yeni nesille birlikte var olan GARYOism felsefesi geçerliliğini kuşaktan kuşağa devam ettiriyor. Houshi, 1994 yılında Guiness Rekorlar Kitabı tarafından farkedilerek, dünyanın en eski oteli ilan ediliyor. 100’e yakın odası bulunan otelin içinde ve dışında erkek ve kadınlar


için ayrı spa yerleri bulunuyor. Etrafını saran muhteşem bir manzarası ve geleneksel bahçeleri olan otel, ziyaretçilerine kalacakları süre boyunca kendilerini rahat hissetmeleri için her türlü olanağı sunuyor.


Japonya’da

Mucizeler: Sakura Ağaçları

HANAMİ Hanami çiçeklerle süslenmiş yalancı kiraz ağaçlarının (sakura) altında piknik yapmaya denir. “Hana” çiçek “mi” ise görmek demektir. Kısaca hanami kelime anlamı olarak çiçek görmek anlamına gelir. Japon toplumunda ki doğa ile kaynaşma düşüncesini, doğaya saygıyı en güzel biçimde anlatan aktivitedir. Hanami festivallerinin Japon kültüründe çok özel bir yeri vardır. Kiraz ağaçlarının çiçekleri ağır ağır açar ama çok çabuk dökülür. Buda hem hayatın başlangıcını hem de kaçınılmaz sonunu simgeler. Samuray tarzı yaşamı kabullenmiş olan Japon halkı için kiraz çiçeği büyük anlam taşımaktadır. Bu çiçek martın son haftası ile nisanın ilk haftası açar. Japonya’da bu dönem kutsal sayılır. Öyle ki hava durumundan sonra bir de sakura durumu verilir.


HANAMİ İÇİN EN GÜZEL 5 MEKAN Yoshino dağı / Nara bölgesi Nara’da ki Yoshino Dağı yüzyıllardır sakuraların en iyi izlendiği popüler noktalardan biri olmuştur. Ayrıca bu nokta sakura sezonunun zirve yaptığı yerlerden biridir. 30.00 sakura ağacının çiçeklenmesiyle birlikte Nara’da ki bu görsel şölene şahit olabilirsiniz.

Shinjuku Gyoen / Tokyo Tokyo’nun Shinjuku semtinde bulunan bu park her mevsimde Tokyo’nun gözde mekânlarından biri olmasının yanında sakura döneminde de en güzel izleme noktalarının başında gelmektedir. Binden fazla, en erken ve en geç açan kiraz çiçeği ağacı çeşitleriyle çevrili Shinjuku Gyoen ‘de Japonya’nın en uzun sakura dönemini yaşayabilirsiniz.

Himeji Kalesi Japonya’nın en geniş ve etkileyici kalelerinden olan Himeji kiraz çiçeklerinin seyri için tercih edilebilecek en güzel yerlerdendir. Himeji’nin turist yürüyüş yolları sakura çiçeklerinin açmasıyla ilkbaharda görülmesi gereken manzaraların başında gelmektedir.

Fuji Dağı Japonya’nın en ünlü simgelerinden biri olan Fuji bir diğer önemli simge olan sakura ile birleşince ortaya muhteşem manzaralar çıkmaktadır. Fuji etrafında sakuraların keyfini çıkarabileceğiniz birçok nokta bulunmaktadır. Bunlardan en iyileri Hakone ve Fuji five lakes bölgesidir.

Philosopher’s Path / Kyoto Kyoto’nun Filozof yolu şehrin Higashiyama bölgesinin kuzeyine yer alan bir kanalı izleyen çakıl taşlarıyla dolu bir geçittir. Burası adını Kyoto üniversitesine giden meditasyon yolunda yürüyen Nishida Kitaro adlı filozoftan alır. Nisanın başında kiraz çiçekleriyle renk patlaması yaşayan filozofun yolunun 2 km ilerisinde kafeler, restoranlar ve dükkânlar da yer almaktadır.


KABUKI TİYATROSU Kabuki tiyatrosu, gerçekçilikle biçimciliğin, müzik, dans ve mimle gösterişli sahne ve kostüm tasarımının zengin bir karışımı olan geleneksel Japon halk eğlencesi. Sözcük modern Japoncada üç karakterle yazılır; ka “şarkı”, bu “dans”, ki de “beceri”yi belirtir.

Kabuki oyunları büyük ölçüde liriktir. Edebiyat yapıtı olarak kabul edilen önemli örneklere rastlanmakla birlikte, bu oyunlar daha çok, oyuncularının görsel ve vokal açıdan olağandışı boyutlara varan becerilerini gösterebilmelerinin birer aracı sayılır. Bu oyuncular Kabuki geleneklerini, çok küçük değişikliklerle kuşaktan kuşağa taşı­mıştır. Çoğu, soylarını ve oyunculuk tarzla­rını ilk Kabuki oyuncularına bağlar, onları ustaları olarak görür ve aynı adı taşıyan kaçıncı kuşak oyuncu olduklarını göstermek için adlarının

sonuna bir numara eklerler. Geleneksel Kabuki tiyatrosunda oyuncu­larla izleyiciler arasında sürekli bir etkileşim vardı. Oyuncular sık sık kalabalığa seslen­mek için oyunu keser, izleyiciler de uygun sözlerle ya da önceden bilinen biçimlerde alkışlayarak karşılık verirdi. İzleyiciler oyun sırasında, en çok beğendikleri oyuncuların adlarını da bağırabilirdi. Kabuki programla­rı sabahtan akşama değin sürdüğü ve izleyi­cilerin çoğu genellikle tek bir oyunu ya da sahneyi izlemeye geldiği için salonda sürekli bir giriş çıkış olurdu. Yemek saatlerinde de izleyicilere yiyecek dağıtılırdı. Kabuki, eski Japon dramatik sanat gele­neklerini birleştiren eklektik bir tiyatro olarak değerlendirilir. Her ikisi de çok eskilere uzanan No tiyatrosu ile impara­torluk sarayının dansları bugaku öteden beri soylularla samurayların tekelindeydi. Kabuki ise kasabalılarla çiftçilerin tiyatrosu oldu. Bugaku ve No’da aşın bir incelik vardı. Kabuki ise kısıtlama tanımayan, kaba saba olabilen bir tiyatroydu; güzelliği aşırı süslülüğe, gösterişe dayanıyor; düşünceden çok duyulara


sesleniyordu. Kabuki en çok No tiyatrosu ve 17. yüzyılda gelişen kukla tiyatrosu Cocruri’den etkilen­di. Malzemesinin çoğunu No tiyatrosundan aldı. Kutsal yerler ve tapınaklarda oynanan eski tiyatro örneklerinden alınmış çok sayıda göreneği sürdürür. En çok dans öğesiyle tanınır. İster Onnagata’nın ölçülü, akıcı hareketleri, ister erkek karakterlerin abar­tılı duruşları olsun, oyuna dans öğesini katmak için her fırsat değerlendirilir. Oyunculuk neredeyse danstan ayırt edilemeyecek kadar stilize edilebilir. Günümüzde, her ikisi de Tokyo’da bulu­nan 1.600 kişilik Kabuki Tiyatrosu’nda (Kabuki-za) ve Ulusal Tiyatro’da düzenli Kabuki oyunları sahnelenmekte, öteki ti­yatrolar da arada bu gösterilere yer ver­mektedir. Ayrıca çeşitli Kabuki toplulukları Tokyo dışında da gösteri yapar. Bu toplulukların çoğunda aynı oyuncular yer alır. Kabuki Tiyatrosu tutucu bir yaklaşımla oyunculara verilen geleneksel önemi korumakta ve programını yıldız oyunculara göre düzenlemektedir. Ulusal Tiyatro ise oyunun kendisini vurgulamakta, tarihsel geleneği korumaya ve Kabuki’yi klasik bir tiyatro olarak sürdür­meye çalışmaktadır.


DEKOTORA

p i r a G ’ i B Gelenek Japonya’da bir sokak arasında, kırmızı ışıkta, şehrin içinde bir yerde, şehirler arası yollarda yani her yerde görebileceğiniz hikayesi oldukça ilginç olan bu Japon araç süsleme geleneği, sokaklarda devasa araçların çok renkli bir tabloya dönüşmesini sağlıyor. Hem bu fikrin nasıl ortaya çıktığına, hemde zamanla kendi alt kültürünü oluşturacak olan ‘süper kahraman araçlar’ın şoförleri tarafından hiç eskimeyen bu trende yakından bakıyoruz.


Dekotora “Dekore edilmiş kamyon’’ anlamına gelir. Japonya’da bazı kamyon şoförleri yolculuk yaptıkları araçlarını gösterişli sanat eserlerine dönüştürür. Kamyonlar, sahibinin zevkine hitap edecek şekilde; renkli neonlarla, resimlerle, ultraviole ışıklarla, paslanmaz çelikten parçalarla ve çeşitli boyalarla süslenir. Şoförler kamyonlarına farklı anlamlar yükleyebilirler. Her birinin bir hikayesi vardır. Kimisi dikkat çekmek, kimisi eğlence, kimisi de kültürü benimsediği için kamyonlarını Dekotoro’ya dönüştürür. Bu işlem kimi zaman binlerce dolara mâl olabilir. Bu kültürdeki kamyoncular kamyonlarının birçok aksesuarını kendi yapar ve yaratıcılıklarından esinler barındıran kamyonlarını, kendi ruhlarının bir uzantısı olarak kabul ederler. Dekotora sürücülerinin ulusal birliği olan Utamaro Kai’nin başkanı Junichi Tajima, ‘’ Yaşam tarzınızı, memleketinizi hatta ailenizi bile süsleyebilirsiniz.’’ diyor.

kendi ruhlarının bir uzantısı

Bu kültürün ortaya çıkışı ise yeni bir durum değil, 1975 yılına kadar uzanır. 1975 – 1979 yılları arasında yayımlanan 10 filmlik bir komedi serisi olan Torakko Yaro filmi, bu kültürün temelini oluşturur. Film iki adet modifiyeli kamyon sahibinin maceralarını mizahi bir dille anlatır. Filmin popüler olmasıyla Japonya’da Dekotora yoğun ilgi görmeye başlar. Bugün bile varlığını sürdüren bu kamyonlar için özel olarak sipariş alan firmalar bulunur. Ayrıca her sene bu süslü makinelerin sergilendiği festivaller yoğun ilgi görmektedir. Bu kültürün kuşkusuz en önemli özelliği dünyaya yayılmış bir popüler kültür öğesinin ortaya çıkışına ilham olmasıdır. Japonya’da birkaç film yapımcısı otoyolda bir Dekotora görürler ve ‘’Truck Yarou’’ olarak adlandırılan modifiye kamyon türü dizilerin ortaya çıkmasını sağlarlar. Bu diziler Japonya’da büyük başarı yakalar ve popüler olur. Her ne kadar dile getirilmese de Transformers’ın kamyonları kahraman olarak kullanma fikri de, Dekotora kültürünün ortaya çıkması ve popüler olmasından çok kısa bir süre sonrasına dayanır.


DOĞAL TARIMIN BABASI MASANOBU FUKUOKA

“Rahat bırakılan doğa, mükemmel bir dengededir. Ne kadar çok şey yaparsanız doğadan o kadar uzaklaşırsınız ve ne kadar çok şey bilirseniz işiniz o kadar güçleşir.” Masanobu Fukuoka, 1913 yılında Güney Japonya’daki Shikoku adasının küçük bir köyünde doğdu. Gifu Üniversitesinde mikrobiyoloji okudu ve bitki patolojisi dalında uzmanlaşarak, toprak bilimcisi olarak resmi görevine başladı. Fakat 25 yaşına gelmeden “modern tarım biliminin harikaları” konusunda kuşkuları ortaya çıktı. Geçirdiği zatürrenin ardından bir “aydınlanma” deneyimi yaşadı. İnsanların kurdukları uygarlıklarla karşılaştırıldığında Doğa’nın mükemmelliğini, insandaki yıkıcı kontrol saplantısıyla gerçekleşen doğadan kopuşu ve elde edilen “başarı”ların boşunalığını kavradı. İşinden ayrılarak babasının çiftliğinde teorilerini hayata geçirmeye gitti. tarım ölçülerinde ürün almayı başardı. Bir çok sorunun ardından geliştirdiği,

“hiçbir şey yapma” tarımı sayesinde beşte bir emekle en az modern tarım ölçülerinde ürün almayı başardı. Pirinç yetiştirmeye başlayan Fukuoka’nın yöntemlere geleneksel ekim yöntemlerine aykırıydı. Tohumları doğrudan toprağa saçıyor, üzerilerini samanla örtüyordu. Hasat zamanına yakın aralarına da arpa tohumları saçıyordu. Çünkü ona göre çimlenen arpalar hasattan sonra yabani otların büyümesini engelliyordu.

“Bilimsel bilgiyle kavrandığı haliyle doğa, yıkıma uğratılmış bir doğadır; o, iskeleti olup ruhu olmayan bir hayalettir.” Hiçbir şey yapmayarak geleneksel tarım yapanlarla aynı oranda hasat almaya başlaması zamanla başkalarının da dikkatini çekti. 62 yaşına geldiğinde gördüklerini ve yaptıklarını belgelemeye başladı. 1975’te yayımladığı ilk kitabı olan “Ekin Sapı Devrimi” tüm dünyada, tarımı ve insan bilincini derinden etkiledi.

Ardından “The Natural Way of Farming” ve “The Road Back To Nature“ geldi. “Tek bir saman sapı bir devrim başlatabilir. Bu sap görünüşte küçük ve hafif ama çoğumuz onun gerçek ağırlığını bilmez. İnsanlar bu sapın gerçek değerini bilseydi tüm ülkeyi ve dünyayı sarsacak bir devrim gerçekleşirdi.” Zamanla dünyanın her yerinden Fukuoka’yı ziyarete gelenler komünal çalışma ve yaşam pratiği içinde doğal tarım yolunu öğrendiler. “Yanıma gelenlerin çoğu şehirli ve bilgisayarlı işlere, arabalara sahip ve geleceğin bomboş olduğunu fark etmişler. Bunlar çiftçi değil modern kent hayatından bıkmış ve kaçmak isteyen kişiler.” demiştir. Fukuoka’nın doğal tarım üzerine çalışmalarının son noktası tohum topları oldu. Pek çok farklı tohumu, suyla beraber kilin içine katılıyor ve çiftliğe saçılıyordu. Tohumları bu şekilde saçınca kuşlarla fareler onları yiyemiyor,


A’ NI N

yağışlardan sonraki nem tohumu çimlendiriyor ve kökler atılıyordu. İşin güzel tarafı doğa hangi arazide hangi tohumun çimleneceğine karar veriyordu. Bu tohum topları tüm dünyada ilgi gördü. Özellikle de gıda kıtlığı ve çölleşmeyle mücadele eden gelişmekte olan Asya ve Afrika ülkelerinde… Fukuoka tohum toplarını kullanarak toprağı iyileştirip gıda üretimini arttırmak üzere bu ülkelere çağrılmıştı. Çabaları karşılığında Asya’nın Nobel Ödülü sayılan Magsaysay ödülüne layık görüldü. Fukuoka 2008 yılında, 95 yaşında ölene dek doğanın merkeziyetine olan inancını korudu.

“Hiçbir şey yapmamak çiftçiliğin nihai biçimidir. Hiçbir şey yapmamak. İnsan bilgisini ve maddi serveti reddediyorum. İnsanoğlu hiçbir şey yaratamaz. Hepsi doğanın eseri. İnsanoğlu bir ot tanesi bile yaratamaz. Onu yaratan doğadır.”

K MA O U İ SAN K U S OBU F E 4 T E E L İLK M

1

Toprağı işlemek yok

Zannedilenin aksine toprağı sürmek toprağa yarar yerine zarar verir. Çünkü toprak sürüldüğü zaman doğal ortam tanınmayacak şekilde değişir. Doğal tarımda toprağın sürülmesi; bitki köklerinin yayılması, mikroorganizmaların ve yer solucanlarının aktiviteleri gibi doğal yollardan kendi kendine gerçekleşir.

3

Yabani otları temizlemek yok

Yabani otlar, toprak verimliliğini oluşturduğundan ve canlı topluluğunun dengesini sağlama rolü oynadığından, Fukuoka yabani otların yok edilmemesini, kontrol altında tutulması gerektiğini söylüyor. Zaten toprağın sürülmesine son verildiği zaman yabani otların egemenliği de sona ermiş oluyor.

2

Gübrelemek yok

Fukuoka’ya göre; doğa kendi hâline bırakıldığında verimlilik artıyor. Bitki ve hayvanların organik atıkları yüzeydeki bakteri ve mantarlar tarafından çürütülüyor. Yağmur suyunun hareketiyle, besinler toprağın derinliklerine taşınarak mikroorganizmalara, yer solucanlarına ve diğer hayvanlara yiyecek oluyor.

4

Kimyasallara bağlı kalmak yok

Doğa kendi halinde iken kusursuz bir denge içindedir. Ancak suni gübre ve toprağın sürülmesi zayıf bitkiler ortaya çıkarır ve bu bitkilerin düzenli ilaçlanması gerekmektedir. Doğal tarımın mücadele yolları da doğal olmalıdır.


KENDO

kılıcın yolu

Kendo, kökeni Japonya olan bir Uzak Doğu kılıç kullanma sanatıdır. “Kılıç” anlamına gelen “ken” ile “yol” anlamına gelen “do” kelimelerinin birleşimden oluşmuştur. Japonya’da olduğu kadar Asya, Avrupa ve Amerika’da da yoğun ilgi görmektedir. Kökenleri samuray sınıfının esas silahı olan Japon kılıcı Katana‘nın kullanımına dayanmaktadır. Modern Kendo, yaklaşık üç asır önce Shinai (bambu kılıç)’nin ve

Bogu (antrenman zırhı)’nun Japon savaşçılarının çalışma aracı olmaya başlaması ve geleneksel kılıçla savaş sanatının bu sayede güvenli ve serbest çalışımıyla bugünkü şeklini almıştır. 16. Yüzyıl Feodal Japonya’sında kılıç teknikleri ölüm kalım pahasına öğrenilmekteydi. Samuraylar kılıçlarını sanki kollarının doğal bir uzantısıymış gibi benimser, genelde tahta kılıçla çalışırlardı.


Tipik şekliyle modern Kendo, Dojo adındaki çalışma mekanında yapılır. Kendo, fiziksel gücün olduğu kadar zihinsel ve ruhsal gücün de kullanımını ve gelişimini sağlar. Cesaret, hızlı ve sakin karar verme, ekip bilinci gibi yetenekleri, saygılı ve kibar olmak gibi belli davranış kalıplarıyla birlikte çalışanlarına yansıtır. Barındırdığı binlerce senelik geleneği ve kişisel gelişime dayalı olan kendine özgü

amaçları, Kendo‘nun spor olmak ötesinde farklı bir öğreti olduğunu kanıtlamaktadır. Bu özellikleriyle Kendo, 1911 senesinden beri Judo ile birlikte Japonya genelinde erkek öğrenciler için zorunlu ders haline getirilmiştir. Günümüzde yirmi milyona yakın çalışanıyla Kendo Japonya’nın en popüler sanatlarından biri konumundadır.


映画 İZLE

Manbıkı Kazoku KONU

Osamu ve ailesi hırsızlık yaparak geçinmektedir. Yine bir gün Osamu ve oğlu bir marketten yiyecek bir şeyler çalıp eve dönerlerken küçük bir kıza rastlarlar. Kız dondurucu soğukta dışarıda kalmıştır. Aile küçük kızı evlerine almaya pek istemez fakat onun yaşadığı sıkıntıları öğrendiklerin de onunla ilgilenmeye karar verirler. Küçük kız kısa sürede ailenin neşesi haline gelir. Onlar hayatta kalabilmek için suç işleyerek zar zor para kazansalar da, küçük kızla birlikte mutlu bir yaşam sürerler. Fakat gizli bir sırrın ortaya çıkması ailenin ve küçük kızın hayatını tamamen değiştirir. KÜNYE

OYUNCULAR

KORE-EDA Hirokazu KORE-EDA Hirokazu KORE-EDA Hirokazu KONDO Ryuto HOSONO Haruomi TOMITA Kazuhiko

Yönetmen Senarist Kurgu Görüntü Yönetmeni Müzik

Fuji Television AOI Promotion GAGA

Yapımcı

FRANKY Lily MATSUOKA Mayu JYO Kairi ANDO Sakura KIKI Kilin SASAKI Mıyu

ÖDÜL VE ADAYLIKLAR Palme d’Or / Cannes Film Festival 2018 ARRI/OSRAM / Munich Film Festival 2018

BİLGİLER Kazandı Aday

2018 Japonya Suç / Dram 121 Dakika

Yıl Ülke Tür Süre

Shibata Osamu Shibata Aki Shibata Shota Shibata Nobuyo Shibata Hastue Hojo Juri


FUSHİMİ INARİ TAPINAĞI Fushimi Inari Tapınağı Japonya ‘nın eski başkenti Kyoto şehrinde Inari dağının eteklerine kurulmuş bir Şinto tapınağıdır. Tapınağın tarihi hakkında kesin bir bilgi olamamakla birlikte 711 yılında Hata-no-Iroko tarafından bulunduğu söylenmektedir. Tapınağın en dikkate değer unsurları torii isimli turuncu kapılarıdır. Tapınağa insanlar dilekler dilemek için geliyor. Dilekleri kabul olanlar ise isimleri yazılı turuncu kapıları tapınağa bağışlıyor. Tapınağa gitme fırsatınız olursa her bir turuncu direk üzerinde isimler yazılı olduğunu fark edeceksiniz.


JAPON MUTFAĞI

Japon usulü sağlıklı kızartma tekniği: Tempura Tempura Japonlara ait harika ve çok hafif bir kızartma tekniği. Hamur içinde deniz mahsulleri ve sebzelerin kızartılması tekniği olan tempura inanılmaz lezzetli ve çok güzel görüntüye sahip sonuçlara olanak tanıyor. Japon mutfağını suşi olarak tanıyor olabilirsiniz. Ama Japon mutfağı suşinin ötesinde çok zengin, çok renkli, çok derinlikli bir mutfak. Tempura Japon mutfağının bu eşsiz güzelliklerinden biri ve bu ulusun mutfağının tüm temel özelliklerini yansıtıyor: En taze malzemeler kullanılıyor, sanatsal bir şekilde sunuluyor ve teknik, hünerli bir şefin elinde mükemmelliğe ulaşıyor. Sonuç, yağın içinde kızarmasına rağmen kesinlikle yağlı bir lezzet içermeyen, ağzınızda taptaze bir tat bırakan, sıra dışı bir kızartma yemeği. İstanbul’da Levent İş Kuleleri’nin altındaki İtsumi Japon restoranında tempura yemeyi seveceksiniz. Bugün tekniği sizinle de paylaşmak istiyoruz ki siz de kendinize inanılmaz hafif, hiç de yağlı olmayan, kızartma gibi kokmayan, çok güzel görünüşlü, harika bir yemek olan tempurayı bol bol pişirin.

YAPILIŞI

TEMPURA MALZEMESİ Beyaz Balık Karides 2 Adet Patlıcan 1 Parça Dolmalık Biber 1 Parça Havuç 1 Parça TEMPURA HAMURU Yumurta Sarısı 1 Adet Su 1 Bardak ¾ Un 1 Bardak TENDON SOSU Yarım Bardak Su Hondashı 1 Çay Bardağı Soya Sosu 4 Yemek Kaşığı Mırın 3 Yemek Kaşığı Şeker 1 Çay Kaşığı

1 Tendon sos malzemeleri bir tencere içinde karıştırılıp ocakta kaynayana kadar pişirilir. 2 Tempura hamuru malzemesini hafifçe karıştırıp hamur kıvamına getirilir. Sonra tempura yapılacak malzeme hamurun içine konulup 170 derecede derin yağda pişirilir. 3 Tempura yapılan malzeme iyice kızardıktan sonra sosa batırılır. 4 Sıcak haşlanmış pilavın üstüne konulup servis edilir…


JAPONYA’YA AÇILAN KAPI

Japon İşadamlarıyla Ekonomik ve Kültürel İşbirliği Derneği Göztepe Mah. Göksu Evleri Sitesi Rahmet Sok. No:15 B86B Kavacık-Beykoz/İstanbul Tel: 0216 465 2735 info@tujiad.org


444 0 724 | vakifbank.com.tr


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.