Konnichiwa sayı:2

Page 1

KONNICHIWA AĞUSTOS 2017 SAYI: 2 FİYAT:25TL

JAPONYA’DA BİR OSMANLI SEYYAH İMPARATORLUK AİLESİ ÜÇ NESİLDİR KALEHÖYÜK’TE

DÜNYA BARIŞININ SEMBOLÜ

ORİGAMİ TURNA KUŞU Japonya’da Yatırım İmkanı - JETRO / Başarı Hikayesi: Hasan Önder-Daikin / Belçika’dan Türkiye’ye Uzanan Kariyer: Emin Ataç-Coşkunöz Holding / %100 Japon Sermayeli Bir Şirketin Tek Türk Kadın Genel Müdürü; Gamze Yüceland-Takeda / Türkiye KONNICHIWA 1 Kalkınmasında Japonya Desteği - JICA / Japonya’dan Dünyaya Yayılan Eğitim Devi; Benesse


2 

KONNICHIWA


KONNICHIWA

3


1950’DEN BUGÜNE VE GELECEĞE...

Otomotiv 4

KONNICHIWA

Savunma & Havacılık

İklimlendirme

Enerji


Coşkunöz Holding,

67 yıldır otomotivden, iklimlendirmeye kadar birçok sektörde dünyanın en güçlü firmalarına ileri teknoloji ve global kalite standartlarında kusursuz ürünler sunuyor.

Çevre Teknolojileri

Bilgi Teknolojileri

Lojistik KONNICHIWA

5


İÇİNDEKİLER

Sayı:2 Ağustos 2017

12 Hayatımızdaki şeyler Japonya’dan güncel haberler, en yeni trendler, ve şaşırtıcı icatlar...

16 Hayatımızdaki insanlar

Efsane Japon müzisyen Kitaro ve piyanonun tuşlarında Tokyo’dan Bodrum’a bir aşk hikayesi; Hiroko Nakai...

18 Gündem

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Shinzo Abe G20’de bir araya geldi... Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Japonya’da...

22 Kapak Hikayesi Bir Yeniden Doğuş Efsanesi; Japonya, Turna Kuşları ve Dünya Barışının Sembolü Küçük Kız; Sadako Sasaki 6

KONNICHIWA

26 Dosya

Japon İmparatorluk Ailesi Üç Nesildir Kalehöyük’te Japon İmparatorluğu Yükselen Güneş Nişan Töreni

34 Belgesel

TRT tarafından yaptırılan “Japonya’da Bir Osmanlı Seyyah” adlı belgeselin çekimleri İstanbul ve Tokyo’da tamamlandı.

40 Başarı Hikayesi

16 milyar doları aşan cirosuyla dünya klima sektörünün lideri olan Daikin’in yönetim kurulunda artık bir Türk var; Hasan Önder ile başarı hikayesi...

48 Kariyer

Belçika’dan Türkiye’ye Uzanan Kariyer Hikayesi Emin Ataç ve Coşkunöz Holding


KONNICHIWA

7


52 Bengü ile İş Sohbetleri

%100 Japon sermayeli bir şirketin tek Türk kadın Genel Müdürü Gamze Yüceland ile keyifli bir söyleşi...

Animelerin üretim sürecini inceledik.

Konica Minolta’da Yeni Dönem

58 JICA

76 Dünyanın

Konica Minolta, Türkiye’nin yeni Genel Müdürü Shun Kambara ile Konica Minolta, Japonya ve Türkiye üzerine...

JICA Türkiye Ofisi Başkanı Mayumi Endoh ile JICA ve projeleri konuştuk.

64 Türk Turizmi Japon Dostlarını Bekliyor

Türkiye Japon dostlarını özledi.

Sony TV Kanalları Türkiye Ülke Sorumlusu Cengiz Korkmaz ile Sony Channel’i konuştuk.

Tek Animasyon Üniversitesi

Digital Hollywood Üniversitesi alanında tek olma özelliği ile sektöre hayat veriyor.

78 Türk-Japon

Bilim ve Teknoloji Üniversitesi Kuruldu. Özel statülü devlet üniversitesi olacak olan TJÜ bu alanda bir ilk.

66 Türk Hazine Bonoları, Japon Ev Hanımlarının Yeniden Gözdesi Oldu

80 Japonya’da

68 Japonya’dan

82 Japon

Anne karnından yaşlılığa kadar eğitim içerikleri geliştiriyor.

Japon otomobil firmaları Türkiye’de ihracat rekoru kırdı.

Japon ekonomisi büyümeye devam ediyor...

Dünyaya Açılan Eğitim Devi; Benesse

KONNICHIWA

Televizyona Animenin Yapım Yolculuğu

74 Sony Channel Türkiye’de

56 Özel Portre

8

71 Çizgiden

Üniversite Eğitimi Hayal Değil

Japonya’da üniversite eğitimi almanın ipuçları...

Otomobilleri İhracatta Türkiye’yi Uçurdu


KONNICHIWA

9


84 Özel Röportaj Japonya Milli Bayan Voleybolu Ferhat Akbaş’a emanet. Spor ve Japonya üzerine bir sohbet...

98 Lezzet Durağı İstanbul’da Japonların buluşma noktası, bir lezzet durağı Itsumi

86 Baş Yazı

100 Tokyo Nere,

Japonya uzmanı kimdir, kim değildir? Erdal Güven anlatıyor...

Mesafeler çok olsa da, Çorum’u Japonya’ya yakınlaştıran milletvekili

88 Japonya’da

102 Sirkeci’den

Herkesin merak ettiği soru: Japonya’da nasıl ürün satarım? Cevabı bu sayfalarda

Türk tasarımları Japonya yolunda...

90 İlk Defa

104 Japon

Ürün Satmak ve Bir Kahve Hikayesi

Japonya’ya Gidecekler İçin 10 Öneri

Çorum Nere?

Japonya’ya Uzanan Tasarım Yolculuğu

Yapmış Abi... Sanayi 4.0 ve Japonya...

Bu önerileri okumadan Japonya’ya gitmeyin!

94 Animeden

Gerçeğe Dönüşen Bir Rüya

Hayalden çizgiye, çizgiden gerçeğe... Kiki’nin pastanesi

KONNICHIWA

Valizleri toplayın. Ağustos’ta Japonya cıvıl cıvıl...

96 Taşınabilir

110 Japonya’da

Bu yemek kutuları çok sevimli...

Japonya’dan en son diyet ve sağlıklı beslenme trendleri....

Lezzetli Yemek Sanatı; Bento

10

106 Ağustos’ta Japonya’da Yapılabilecek 16 Şey

Diyet ve Sağlıklı Beslenme


EDİTÖR KONNICHIWA MAC Ajans İletişim Reklam ve Danışmanlık Hizmetleri Tic. Ltd. Şti. adına İMTİYAZ SAHİBİ Erdal GÜVEN SORUMLU MÜDÜR Engin DEMİR GENEL YAYIN YÖNETMENİ Aysel ÇOKYAŞAR KURUMSAL İLETİŞİM DİREKTÖRÜ Bengü Berrin TONYALI ULUSLARARASI İLİŞKİLER Serran ÇİFTÇİ AKADEMİK DANIŞMANLAR Prof. Dr. Ali Merthan DÜNDAR Prof. Dr. Ali Murat VURAL Prof. Dr. İsmail TÜRKOĞLU Prof. Hisao KOMATSU Prof. Nobuo MISAWA YAZI İŞLERİ Emre KÖROĞLU Murat Özgür KARADENİZ Miyuki YASUİ Hatice KEKLİK Demir KAYA HUKUK DANIŞMANI Av. Süleyman DİRİN GRAFİK TASARIM MAC Ajans İletişim Reklam ve Danışmanlık Hizmetleri Tic. Ltd.Şti. BASKI HİZMETLERİ Konica Minolta Turkey İş Teknolojileri A.Ş. Şerifali Mahallesi Barbaros Caddesi Hattat Sk. No:19 Ümraniye - İstanbul Telefon : +90 216 528 56 56 YAZIŞMA ADRESİ Göztepe Mah. Göksu Evleri Sitesi Rahmet Sok. No:15 B86B Kavacık,Beykoz/ İST T: 0216 465 2735 Konnichiwa, basın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir. Konnichiwa’da yayınlanan yazı, fotoğraf ve çizimlerin tüm hakları Konnichiwa’ya aittir; kaynak gösterilmeden kullanılamaz.

Merhaba, Konnichiwa, İkinci sayımızla yine sizlerleyiz. İlk sayımızdan o kadar olumlu geri dönüşler aldık ki sizden, bu bizi daha da heyecanlandırdı ve daha çok çalıştık ve işte yepyeni bir sayı ile yeniden karşınızdayız. Turna kuşu efsanesini duydunuz mu hiç? Efsaneye göre 1000 kâğıttan turna kuşu yaparsan dileğin gerçek olurmuş. Hiroşima’da atom bombasından sonra hastalanan küçük kız çocuğu Sadako da hastanede öğrenir bu efsaneyi. Minicik parmaklarıyla origamiden 1000 turna kuşu yapmaya karar verir ama 644 adet yaptıktan sonra hayata veda eder. Okul arkadaşları geri kalan 356 turna kuşunu yapar ve küçük kız Sadako ile birlikte turna kuşlarını da toprağa gömerler. O günden bu yana turna kuşu dünyada barışın ve nükleer silahsızlanmanın simgesi olur. Japonya’nın yeniden doğuşu ve Sadako Sasaki’nin hikayesini sayfalarımızda bulacaksınız. Japon imparatorluk ailesi yıllardır Kırşehir Kaman’ daki arkeolojik kazıları destekliyor. 30 yılı aşkın süredir kazı heyetinin başında olan Dr. Sachihiro Omura’nın yaşam serüveni ve geçtiğimiz günlerde TUJIAD’ın da katıldığı özel davette aldığı olduğu Altın ve Gümüş Işıklar, Yükselen Güneş Nişanı sayfalarımızda… Abdürreşid İbrahim… Japonya ile sıcak ilişkilerin başlamasına vesile olan bir Osmanlı seyyah. “Japonya’da Bir Osmanlı Seyyah: Abdürreşid İbrahim” adlı belgeselin çekimleri Japonya’da ve İstanbul’da gerçekleşti. Yakında TRT ekranlarında izleyiciyle buluşacak. Bu sayıda Türk-Japon ilişkilerine değer katan birçok ismi ağırladık; Türkiye’nin iklimlendirme gurusu Hasan Önder, Belçika’dan Türkiye’ye uzanan kariyeriyle Emin Ataç, bir Japon şirketinin tek kadın genel müdürü Gamze Yüceland, Türkiye’de yeni göreve başlayan Shun Kambara, Türkiye’nin kalkınmasında büyük destekleri olan Mayumi Endoh... Bunların yanında hayatın ritmini keşfedeceğiniz birçok konu var. Animeden gerçek hayata dönen Kiki’ni pastanesi, Japonya’ya ilk kez gidecekler için öneriler, taşınabilir lezzetler, Japonya’da sağlıklı beslenme bunlardan sadece birkaçı… Bir sonraki sayıda görüşmek dileğiyle, Sevgiler

Aysel Çokyaşar

ISSN 2587-0629 KONNICHIWA

11


HAYATIMIZDAKİ ŞEYLER

TOKYO’DA ROBOT PERSONELLE ÇALIŞAN OTEL TOKYO’DA MURAKAMİ İZDİHAMI

SİVRİSİNEKLERİ ETKİSİZ HALE GETİREN DUVAR BOYASI ÜRETİLDİ Tropikal iklime sahip ülkeler düşünülerek üretilen boya, sivrisinekleri, sinir sistemlerini hedefleyerek etkisiz kılıyor. Kansai Paint Yöneticisi Yu Akaki, “Afrika’da çok sayıda çocuğun Malaria’dan öldüğünü biliyoruz. Böyle bir durumda sivrisinekleri öldürecek ya da etkisiz kılacak boya tasarlamayı düşündük. Boya, içerdiği kimyasallarla önce sivrisineği uyarıyor. Duvara konduğunda ise sinek, sinir sistemine aldığı hasarla artık bir daha insanı ısıramayacak kadar etkisiz hale geliyor.Kansai’nin testlerinde boyanın sivrisineklerle mücadelede yüzde 80 oranında etkili olduğu saptandı. Gelişmekte olan ülkelerde sağlık kliniklerinde ilerleme sağladığı da gözlendi.Boya, sivrisineklerin bulaştırdığı Dang Humması hastalığı yüzünden çok sayıda ölümlü vakanın görüldüğü Malezya ve Endonezya gibi ülkelerde, özellikle okullarda yaşamsal bir ihtiyaç haline geldi.

Japonya’da çok sevilen yazar Haruki Murakami’nin son kitabını almak için yüzlerce kişi kitapçıların önünde uzun kuyruklar oluşturdu. Yazarın ‘Killing Commendatore’ (Kumandanı Öldürmek) adlı kitabının satışa çıkmasından bir gece önce ülke çapında kitapçıların önünde bekleyen hayranları, kepenklerin açılmasıyla raflara hücum etti. Bu kitap, yazarın 2010 yılından bu yana yayımladığı ilk uzun roman.

NINTENDO SWITCH SATIŞ REKORU KIRDI

Nintendo’nun yeni oyun sistemi Switch ilk üç gününde satış rekoru kırdı.Şirket nisan ayına kadar resmi rakamları açıklamayacak fakat oyun dergisi Famitsu, Switch’in Japonya’da 330 bin adet satıldığını söyledi. Avrupa ve Amerika’dan gelen raporlarda yeni konsolun firmanın öndeki ürünü olan Wii U’dan çok daha iyi bir satış performansı sergilediğini gösteriyor.Rakip oyun konsolu üreticileri ve akıllı telefon uygulamalarının baskısı altında kalan Nintendo yeni ürünüyle rahat bir nefes almayı hedefliyordu. 3 Mart’ta piyasaya sürülen Switch’in satışları bunu başaracağını gösteriyor. 12

KONNICHIWA


SONY’DEN, VİDEO ÇEKEBİLEN GÖZ LENSİ

TOKYO’DA ROBOT PERSONELLE ÇALIŞAN OTEL Japonya’nın başkenti Tokyo’da müşterilerine robot personelle hizmet veren ikinci bir otel daha kapılarını açtı. Otele giren müşteriler “check in” yapmak için resepsiyona yöneldiklerinde bir dinozor onları karşılıyor. Lobiyi temizlemek ve müşterileri eğlendirmek için otel bünyesinde 140 adet robot görev yapıyor. Robot personelli otellerin ilki 2015’te Nagasaki’de açılmıştı. İkinci otelin adresi ise ülkenin en gözde turizm merkezlerinden Tokyo Disney Resort’un hemen yanı başında.

Son dönemlerde açıkladığı peş peşe zararlara rağmen Sony hala teknolojik atılımlar yapmaya devam ediyor. Son olarak Sony’in yaptığı patent başvurusu, şirketin sır gibi sakladığı “inanılmaz” ürünün ortaya çıkmasına neden oldu. Lens gibi göze takılabilecek olan kameranın patentini alan firma, kişilerin cihazı göz hareketleriyle kontrol etmesine olanak sağlayacak. Göz hareketleriyle kamerayı açıp kapayabilecek, video kayıt edip izleyebilecek; hatta ileri veya geri sarabileceğiz. Japon mühendisler ve bilim insanlarının ortak çalışması sonucu ortaya çıkan bu ürün kablosuz iletişimi sayesinde görüntüleri farklı bir aygıtta depolanmasına da izin verecek.

UZUN ÇALIŞMA SAATLERİNE YÖNELİK “PREMIUM ODA” UYGULAMASI

Japonya’da hükümet, şirketlerin uzun çalışma saatlerine yönelik tutumlarını değiştirmek ve ekonomiyi canlandırmak adına “Premium Cuma” uygulamasını başlattı. Uygulamayla artık çalışanlar her ayın son cuma gününde işten erken çıkabilecek.“Çalışmalarımı bitirmek için yeterli zamana sahip olduğum normal günden farklı olarak bugün tam gazla çalıştım. Çünkü daha kısa sürede bitirmek zorundaydım. Yani çalışma tarzım da değişecek.” Devletin uygulaması dışında Sunny Side Up adlı firma ise ek teşvik olarak saat öğlen 3 civarında ofis dışına çıkan çalışanlarına bir defaya mahsus olmak üzere 3,200 yen yani 28 $ nakit ödeme yaptı.Uygulama henüz kamu kurumu çalışanlarını ise kapsamıyor. Uzun mesai saatleri ile “dünyanın en fazla çalışan ülkesi” olarak tanınan Japonya bu imajını değiştirmeye çalışıyor.

Özel hayatı ve güvenliği tamamen ortadan kaldıracak olan cihaz, bu yönüyle büyük eleştiri alsa da bu alanda ilk çalışma yapan firma Sony değil. Geçtiğimiz aylarda Samsung da kendi telefonlarıyla birlikte çalışacak bir lens patenti başvurusu yapmıştı. Çıkış tarihi, fiyatı ve kullanım alanları hakkında resmi bir açıklama yapmayan Sony’in teknoloji sahasından çekilmediğini hatta yeni atılımlar yaparak alanı terk etmek istemediğini görüyoruz. KONNICHIWA

13


HAYATIMIZDAKİ İNSANLAR

KİTARO

“Bir ressam doğaya bakar, fırçasını renklere batırarak tablosunu yapar. ben de doğaya bakıyor, fırçamı seslere batırıyor ve melodilerle bir kâinat tablosu yapmaya çalışıyorum.”

Aslında onun müziğini bir kategori ile sınırlandırmak ne derece doğrudur bilemem, çünkü bundan kendisi de hoşlanmıyor. Ama genelgeçer kabulleri görmezden gelmek de doğru olmaz. Vangelis ve Yanni gibi New Age’in en çok tanınan temsilcilerinİn başındadır. Ancak, diğerlerinden farklı olarak, müziklerinde batı formatlı ezgilerden ziyade, parçası olduğu uzak doğu kültürünün izleri görülür. “İpek Yolu” dizisinden kulaklarımıza nakşolan o muhteşem ezgilerin sahibi Kitaro’dan bahsediyoruz. Asıl adı Masanori Takahashi olan Kitaro, Vangelis ve Yanni gibi bu müziğin en çok tanınan temsilcilerinin başındadır. Ancak, diğerlerinden farklı olarak, müziklerinde Batı formatlı ezgilerden ziyade, parçası olduğu Uzak Doğu kültürünün izleri görülür. 4 Şubat 1953’te Japonya’da dünyaya gelen Kitaro, müzikal ilgi ve becerisini kendi imkânlarıyla geliştirmiş, lise döneminde

14

KONNICHIWA

kurduğu “Albatross” adını taşıyan müzik grubuyla bu alandaki üretiminin ilk eserlerini ortaya koymuştur. Kitaro’nun hayatını değiştiren iki önemli olay, dönemin ünlü müzisyenleri Fumio Miyashita’yla ve onunla dünya turuna çıktığında Almanya’da karşılaştığı Klaus Schulze’yle tanışması olmuştur; zira ruhsal tedavi ve meditasyon müzikleri yapan Fumio Miyashita sayesinde müziğe bakışı değişmiş, Klaus Schulze vasıtasıyla da ileride müziğinin ana enstrümanı olarak kullanacağı “synthesizer”la tanışmıştır. Kitaro’nun dünyayı dolaşma macerası, Tayland, Çin, Hindistan ve diğer Asya ülkelerine yaptığı gezilerle devam eder. Felsefi anlamda olgunlaştığı bu dönemlerde, gezip gördüğü yerlerden aldığı etkileri müziğine yansıtmayı da başarmıştır. Hayata bakışını kendi ağzından şöyle özetler, “İç huzuruma kavuşmamı sağlayan olay, doğduğum şehirden kilometrelerce uzakta ve de ona

kesinlikle benzemeyen bir başka ülkede, mesela Kalküta’nın herhangi bir sokağındaki bir dilenciyle eşit olduğumu farketmemdir”.Müzikal anlamdaki bilinen ilk çalışmaları 1980’lerin başından itibaren ortaya çıkmaya başlar. Bu dönemden sonra müziğinde de olgunluk dönemine geçer. Yaptığı müziğe kesin bir etiket koymak yanlısı değildir; genel olarak “müziğinin ruhsallığı çağrıştırdığını ve önemli olan şeyin dinleyiciyi düşünme ve hissetmeye sevketmesi” olduğunu söyler. Yanni’yle benzer yönleri, her ikisinin de müzikal yazma ve okuma eğitiminden yoksun olmasıdır; nota bilgisi olmadığı için kendi tarzını kendisi yaratmıştır, notalar yerine resimler çizer. Enstrüman çalma becerisi ise Vangelis gibi çeşitlidir, birçok tuşlu, vurmalı ve üflemeli sazı çalabilme yeteneğine sahiptir. Felsefi inanışı ise Budizm ve Şinto geleneklerini temel alır.


KONNICHIWA

15


HAYATIMIZDAKİ İNSANLAR

örf ve adetlerine göre evlenen Çalık daha sonra piyanist eşini Türkiye’ye getirdi.

“HAYALİ BODRUM’DA KONSER VERMEK”

Evlendikten sonra Bodrum’a yerleşen Özgür Çalık’ın ilk işi Hiroko’ya piyano almak oldu. Evin bir odasına yerleştirdikleri piyanoyu çalan Hiroko Çalık tek hayalinin Bodrum’da konser verip sanat hayatına Türkiye’de devam etmek olduğunu söylüyor.

“BU İŞİ ARTIK TÜRKİYE’DE YAPMAK İSTİYORUM”

PİYANONUN TUŞLARINDA TOKYO’DAN BODRUM’A BİR AŞK HİKAYESİ… Japonya’nın ünlü piyanistlerinden Hiroko Nakai, Özgür Çalık’a aşık olunca bütün hayatı değişti. Aşkının peşinden gidip her şeyini geride bırakan Nakai, piyanosunun tuşlarına Bodrum’dan dokunuyor artık. Hayatını müziğe adamış Japon piyanist Hiroko Nakai için herşey, Japonya’da resital verdiği restoranda Özgür Çalık ile tanışması ile değişir. Tanışmalarından 4 ay sonra yıldırım nikahı ile evlenen çift şu anda hayatlarına Bodrum’da devam ediyor. Nakai artık piyanosunun 16

KONNICHIWA

tuşlarına Türkiye’de dokunuyor… Japonya’nın Tokyo kentine turistik gezi için giden Özgür Çalık, gittiği lüks restoranda piyano çalan Hiroko Nakai ile tanışır. Çalık, Tokyo’da yaşayan ve devlet sanatçısı unvanına sahip olan Nakai’ye aşık olur. Müzik okulu ve bir albümü de bulunan Nakai, Türk gençle kısa sürede evlenme kararı alır. 34 yaşındaki Nakai, tanışmalarının ilk ayında İstanbul’a gelerek Çalık’ın ailesiyle tanıştı. Ardından Çalık ve ailesi Japonya’ya giderek Nakai’yi istedi. Japon

Hiroko, müziğe başlangıç hikayesini ise şöyle anlattı: “Küçük yaşlarda piyano çalmaya başladım. Ailem benim piyano çalmamı fark ettiğinde beni konservatuvara gönderdi. Bu konuda kendimi geliştirdim. Tokyo’da bir müzik okulum vardı. Ve çok lüks bir restoranda piyano çalıyordum. Bir tanede albümüm var. Bu işi artık Türkiye’de yapmak istiyorum.” Türk kültürüne uyum sağladığını ve Bodrum’u sevdiğini belirten Hiroko, “Eşimle Tokyo’da çalıştığım restoranda tanıştık. 4 ay sonrada ben Türkiye’ye gelin geldim. Bodrum’da çok mutluyuz. Türk yemeklerini ve insanlarını çok seviyorum” dedi.


NAGASAKI FENER FESTIVALI KONNICHIWA

17


GÜNDEM

CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN VE JAPONYA BAŞBAKANI SHINZO ABE G20’DE BİR ARAYA GELDİ. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Hamburg Messe Konferans Merkezi’nde düzenlenen G20 Liderler Zirvesi’ndeki “Küresel Büyüme ve Ticaret” temalı çalışma oturumu sonrasında, zirve kapsamında Japonya Başbakanı Shinzo Abe ile bir araya geldi. Görüşme öncesi kısa bir konuşma yapan Erdoğan, Japonya Başbakanı Abe ile bir araya gelmekten duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Erdoğan, “Ülkemizdeki menfur darbe girişiminden sonra ilk arayan Başbakanlardan birisi olduğunuz için de sizlere teşekkürlerimi ifade etmek istiyorum. Ancak bu Fetullahçı Terör Örgütü, ne yazık ki Japonya’da eğitim kurumları, dernekler ve sözde kültür merkezleri kisvesi altında faaliyetlerini yine sürdürüyor. FETÖ iltisaklı kuruluşlar kendilerini Türk toplumunun temsilcisi gibi göstererek çeşitli etkinlikler düzenliyor. Bunlar Türkiye’yi hiçbir şekilde temsil etmemektedir.” diye konuştu.

MEHMET ŞİMŞEK JAPON YATIRIMCILARLA BİR ARAYA GELDİ T.C. Başbakan Yardımcısı Mehmet ŞİMŞEK, Japonya Ankara Büyükelçisi Hiroshi OKA tarafından, 20 Mayıs 2017 tarihinde düzenlenen iş toplantısında Türkiye’de yatırımı bulunan 16 Japon firma ve kuruluş ile bir araya geldi. İkinci kez gerçekleştirilen yuvarlak masa iş toplantısında, Japonya ve Türkiye arasındaki ekonomik ilişkiler hakkında görüş alışverişi gerçekleştirildi. 18

KONNICHIWA


JAPONCA BİLEN DIŞİŞLERİ BAKANI

ÇAVUŞOĞLU, THY’NİN “KUSHIMOTO” İSİMLİ ÖZEL UÇAĞIYLA JAPONYA’DA Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, 20-22 Haziran 2017 tarihleri arasında Japonya’ya resmi bir ziyaret gerçekleştirdi. Bakan Çavuşoğlu, ziyaretinin ilk günü, 20 Haziran’da MÜSİAD – Japonya heyetini kabul etti. 21 Haziran günü, Bakan Çavuşoğlu, Mitsubishi Electric CEO’su ve TürkiyeJaponya İş Konseyi Eş Başkanı Kenichiro Yamanishi’yle görüştü. Japon yatırımcı ve işadamlarıyla da bir araya gelen Bakan Çavuşoğlu, Japonya ile ekonomik alandaki ilişkilerimizin geliştirilmesi hususunu ele aldı. Bakan Çavuşoğlu, söz konusu temaslarının ardından turizm sektörü temsilcileriyle gerçekleştirdiği toplantıda turizm alanında Türkiye – Japonya işbirliğinin güçlendirilmesine yönelik adımlar hakkında görüş alışverişinde bulundu.

Mevlüt Çavuşoğlu-Kenichiro Yamanishi

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Japonya ziyaretini THY’nin Türk-Japon ilişkileri anısına özel olarak hazırlanmış “Kushimoto” uçağıyla gerçekleştirdi. TürkJapon diplomatik ilişkilerinin 125. yıldönümü sebebiyle Airbus 330 tipindeki bir uçağının gövdesini İranIrak savaşı sırasında Japon vatandaşlarını kurtaran o dönemdeki uçağın renklerine boyayan THY, uçağın ismini de Ertuğrul Firkateyni faciasında Japon halkının büyük bir özveri ile yardım elini uzattığı o bölgenin adı olan “Kushimoto” olarak değiştirmişti.

Bakan Çavuşoğlu, Tokyo’da Yunus Emre Türk Kültür Merkezi’ni ziyaret etti. Japonya’nın en önde gelen Türkoloğu, Osmanlı tarihçisi Prof. Tadashi Suzuki’yle bir araya geldi.

Prof. Tadashi Suzuki-Mevlüt Çavuşoğlu

Yunus Emre Türk Kültür Merkezi ziyareti sonrasında, Bakan Çavuşoğlu, Japonya’daki vatandaşlarımız ve Japonya Müslüman toplumu mensuplarıyla Tokyo Camii’nde buluştu. Türkiye - Japonya ilişkilerinin mevcut durumu ve ilave işbirliği imkanları Bakan Çavuşoğlu ve Japonya Dışişleri Bakanı Fumio Kishida başkanlıklarında yapılan heyetler arası görüşmede ele alındı.Bakan Çavuşoğlu, Japonya Ekonomi, Ticaret ve Sanayi Bakanı Hiroshige Seko ile Türkiye ve Japonya arasındaki ekonomik ve

Mevlüt Çavuşoğlu-Fumio Kishida

ticari işbirliği konularını ele aldı. Japonya Başbakanı Shinzo Abe ile de bir görüşme gerçekleştiren Bakan Çavuşoğlu Türkiye – Japonya ilişkileri, bölgesel ve uluslararası gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Bakan Çavuşoğlu’nun ziyareti, ülkemizden Japonya’ya Dışişleri Bakanı düzeyinde 14 yıl aradan sonra gerçekleştirilen ilk ziyareti teşkil etti. KONNICHIWA

19


“BU ANLAŞMA GERÇEK DOSTLARIN KARARLILIĞININ ESERİDİR”

15 Temmuz hain darbe girişim sonrası, batılı ülkeler Türkiye’ye sırt çevirirken “dost” ülke Japonya Türkiye’ye olan inancını kaybetmeden farklı sektörlerdeki yatırımlarına devam ediyor. Bunun son halkası PPP modeliyle (Kamu-Özel sektör işbirliği) sağlık alanında dev bir yatırımla geldi. Törende bir konuşma yapan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan “Bu anlaşma gerçek dostların kararlılığının eseridir” dedi. tamamlanması planlanan İkitelli Şehir Hastanemiz, İstanbul’a ve ülkemize sağlık alanında yepyeni bir vizyon katacaktır. Ben bu vesile ile Japon dostlarıma şahsım, milletim adına teşekkür ediyorum. 15 Temmuz darbe girişiminin hemen ertesi haftasında Japon dostlarımızla Rönesans İnşaat yetkilileri Ankara’da bir araya gelmişlerdir. Böylesine yüksek meblağda bir anlaşmanın görüşmelerini aynı kararlılıkla devam ettirmek ancak gerçek dostların yapabileceği bir anlaşmadır” dedi.

Rönesans Sağlık Yatırım ile Japon Sojitz şirketi ortaklığıyla hayata geçirilecek İkitelli Şehir Hastanesi’nin finansal kapanışı tamamlandı. Bu kapsamda, projenin hayata geçirilmesi için gereken tutarın yüzde 80’ine denk gelen yaklaşık 1,5 milyar dolar, 8 farklı global finans kuruluşundan sağlandı. Finansal Kapanış İmza Töreni, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Sağlık Bakan Yardımcısı Ahmet Baha Öğütken, Rönesans Holding Başkanı Erman Ilıcak, Rönesans Sağlık Yatırım Yönetim Kurulu Başkanı Kamil Yanıkömeroğlu ve Sojitz Corporation Yönetim Kurulu Başkanı Yoji Sato’nun katılımıyla 21 Temmuz 2017’de Çırağan Sarayı’nda düzenlendi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Çırağan Sarayı’ndaki imza töreninde bir konuşma yaptı. Erdoğan “36 ayda 20

KONNICHIWA

2000’den fazla sismik izolatörle donatılacak olan İkitelli Şehir Hastanesi, tamamlandığında dünyanın en büyük hastaneleri arasında yer alacak. Törende konuşan Rönesans Holding Yönetim Kurulu Başkanı Erman Ilıcak, hastanenin bir milyon 60 bin metrekare olacağını belirterek, yapımında 5 bini aşkın kişinin 3 yıl süreyle çalışacağını söyledi. Açıldıktan sonra her gün 24 bin ziyaretçi, 2 bin refakatçi, 4 bin 650 sağlık personeli, 4 bin 500 medikal personel ile günde 65 bin kişinin, yılda 23 milyon kişinin hastaneyi kullanacağını dile getiren Ilıcak, “Açıldıktan sonra İstanbul’un, bölgemizin sağlık başkenti haline gelmesinde çok önemli rol oynayacak.” dedi. Ilıcak, Türkiye’nin sağlık turizminde dünyanın önde gelen ülkelerinden olduğunu belirterek, “İnanıyorum ki Cumhurbaşkanımızın vizyonu olan şehir hastaneleri ile sadece İstanbul değil Türkiye’nin


diğer şehirleri de bölgemizin şifa merkezlerine dönecektir.” diye konuştu. “AMELİYATLAR DEPREM ANINDA BİLE DEVAM EDECEK” Rönesans Sağlık Yatırım Yönetim Kurulu Başkanı Kamil Yanıkömeroğlu, 203 milyar Japon yeni tutarındaki bu yatırımla dünyanın en büyük hastanelerinden birisini İkitelli’de inşa etmek için ilk adımı bugün attıklarını söyledi. Yanıkömeroğlu, “Japon iş ortağımız Sojitz ve diğer yatırım kuruluşlarının sağlık alanında önemli eşik olacak İkitelli Şehir Hastanesine 18 yıl vadeli bu büyüklükte yatırım yapmaları, öncelikle Türkiye’nin güçlü ekonomisine ve Rönesans Holding’in bu konudaki global deneyimine inançlarını ortaya koyuyor.” dedi. Sağlık alanında yaptıkları tüm yatırımlarda olduğu gibi bu projenin de en yüksek teknolojilerle donatılacağını ve özellikle deprem riskine karşı güvenlik önlemlerinin alınacağını vurgulayan Yanıkömeroğlu, deprem anında bile hastanede ameliyatların devam edeceği bir teknolojiyle bu projeyi inşa edeceklerini anlattı. “EN SON JAPON TEKNOLOJİLERİ İKİTELLİ ŞEHİR HASTANESİNDE” Yanıkömeroğlu, inşaat, medikal ekipman ve medikal hizmetlerde en son Japon teknolojilerini Türkiye’ye getirerek projede kullanacakalrını kaydederek, şu bilgileri verdi: “İkitelli için Japon ortağımız ve Japon bankalardan aldığımız bu desteği çok kıymetli görüyoruz. Bugüne kadar finanse ettiğimiz diğer dört hastane projemizi de tamamen yabancı kalkınma bankaları ve yabancı ticari banka grupları ile yapmıştık. Adana 2014’te bunların ilki olmuştu.” Yanıkömeroğlu, İkitelli’de de ilkler bulunduğunu belirterek, Japon devletinin sahip olduğu dev kuruluşlar JBIC ve NEXI’nin Türkiye’de ilk kez bu tür bir sosyal altyapı projesine imza attıklarının altını çizdi. Bu kuruluşların Türkiye’de geçmişte yaptıkları yatırımların daha kısa vadeli ve daha küçük tutarlarda olduğunu dile getiren Yanıkömeroğlu, ancak projeye 18 yıl vadeyle çok büyük tutarlarla çok güçlü destek verdiklerini aktardı. “JAPONLARIN YATIRIMI ÜLKEMİZE GÜVENİ GÖSTERİYOR” Yanıkömeroğlu, kredi verenler arasında yer alan Japonya’nın en büyük sigorta şirketi Nissay ve ikinci büyük sigorta şirketi Dai-ichi’nin Japonya dışında hiçbir yerde bu tür bir proje finansmanı yapmadığını söyledi. Japon devleri SMBC ve BTMU’nun da bu sefer çok daha büyük tutarlarla projelerine destek olduklarını bildiren Yanıkömeroğlu, daha önce Türkiye’de bu projelere hiç girmemiş bir uluslararası bankanın da ilk kez yatırım yaptığını ifade etti. Yanıkömeroğlu, “Bunlar ülkemize, projelerimize ve bizlere olan güveni simgeliyor, inşallah yabancı banka ve yatırımcı ortaklarımız ile beraber önümüzdeki dönemde de ülkemize yatırım yapmaya devam edeceğiz.” diye konuştu. “TÜRKİYE’NİN VE SAĞLIK TURİZMİNİN GELİŞMESİNE KATKI SAĞLAYACAK” JBIC İcra Kurulu Direktörü ve Üst Yöneticisi (CEO) Tadashi Maeda, iki ülkenin çok sağlam ve köklü dostluğa sahip olduğunu söyleyen Maeda, önemli bir altyapı projesinin

finansmanına liderlik etmiş olmaktan gurur duyduklarını belirterek, İstanbul İkitelli Şehir Hastanesi’nin Türkiye ve Japonya arasındaki iş birliği için stratejik bir eşik olduğunu söyledi. Türk hükümetinin banka bakış açısıyla son derece sağlam bir kamu-özel iş birliği modeli kurguladığını dile getiren Maeda, “Hem Rönesans hem de Sojitz mükemmel şirketler olduklarından bu projeyi Türk hükümeti ile beraber başarıyla hayata geçireceklerinden eminiz.” dedi.

GÜNDE YAKLAŞIK 24 BİN HASTAYA HİZMET VERECEK

- Günlük 23 bin 600 hastaya hizmet verecek ve inşaatına 1 Ekim’de başlayacak hastane 2020’de hizmete açılacak. - İleri teknoloji ve ekipmanlarıyla ön plana çıkacak hastanede, ameliyatlar Türkiye’de sayılı sağlık kurumunda bulunan Da Vinci Robotu ile gerçekleştirilecek. - Radyasyon onkolojisi alanında, Cyberknife ve Thomotherapy gibi ileri teknoloji cihazlarla hizmet veren sayılı hastaneler arasına girecek olan hastane, ameliyat esnasında, cerrahi işlem gerçekleştirilirken, aynı anda radyolojik görüntüleme imkanı tanıyan Hibrid MRI Ameliyathalerine de sahip olacak. İMZA TÖRENİNE KATILANLAR Etkinlikte, projeye finansmanı sağlayan Japon Devlet Bankası Japan Bank for International Corporation (JBIC), Nippon Export and Investment Insurance (NEXI), Sumitomo Mitsui Banking Corporation (SMBC), Bank of Tokyo-Mitsubishi (BTMU), Nippon Life Insurance Company, Dai-ichi Life Insurance Company, The Iyo Bank ve Standard Chartered Bank yetkilileri de yer aldı. KONNICHIWA

21


KAPAK HİKAYESİ

BİR YENİDEN DOĞUŞ EFSANESİ; JAPONYA

22

KONNICHIWA

Bundan tam 72 yıl önce Japonya’nın Hiroşima ve Nagazaki şehirlerine atom bombaları düştüğünde hiç kimse, bunun bir yeniden doğuş efsanesinin başlangıcı olduğunu düşünmüyordu. Görünen, sadece bir yok oluş, tükeniş ve teslim oluştu.Toplamda 200 bini aşkın insanın hayatını kaybettiği bu trajedi, çok kısa bir zaman içerisinde azimli ve kararlı Japon toplumunu birbirine kenetleyecek, bütün Japonya’yı dünyanın parmak ısırarak takip ettiği bir uygarlığa ve ekonomik anlamda güçlü bir deve dönüştürecekti.


Tarih 6 Ağustos’u gösterdiğinde dünya yeni bir trajediyle tanıştı. ABD Hava Kuvvetlerine ait “Enola Gay” isimli bombardıman uçağından bırakılan “little boy” isimli bomba, yerel saatle 08.15’te Hiroşima kentinde patlayarak tarihin ilk nükleer saldırısı oldu. 3 gün sonra Nagasaki aynı felaketi yaşadı. Dünya bu korkunç silahın yıkıcı etkileriyle ilk kez karşılaşmıştı. O gün Hiroşima bir yıkıntıya dönüşmüş, yüzbinlerce insan bir anda yaşamını yitirmiş, nükleer silahın yıkıcı etkisi onlarca yıl devam etmişti. Hiroşima’ya atılan atom bombasının üzerinden 72 yıl geçti. Hala kanayan, acı çeken insanlık bu korkunç günü unutmadı. Her yıl bu korkunç yıkıma neden olan nükleer silahlanmaya, savaşa karşı düzenlenen törenlerle, çeşitli etkinliklerle nükleer silahların insan soyuna karşı nasıl bir tehdit olduğuna dikkat çekilmektedir.

KÜLLERİNDEN DOĞAN YENİ JAPONYA 2. Dünya Savaşı, Japonlar’ın ‘Büyük Japon İmparatorluğu’ rüyasını bitirmiş, İmparator Meiji döneminde başlayan sanayi hamleleri kapsamında yapılan herşey çökmüştü. Savaş sırasında yok olan endüstrisini yeniden kurmak için halk atağa kalktı. Öncelikli olarak elektrik enerjisi, kömür, çelik, gübre gibi maddelere büyük yatırımlar yapıldı. Sanayi hamlesini desteklemek amacıyla eğitime büyük önem verildi. Sayısız modern şirketler kuruldu ve milyonlara istihdam sağlandı. Hızla sanayileşen Japonya 1950’lerin ortasında savaş öncesi durumunu yakaladı.

tahtından etti. Japonya 2010’lu yıllarda bir başka Asya devi Çin tarafından geçilene kadar dünyanın en büyük ikinci ekonomisi olmaya devam etti. 2. Dünya Savaşı ile dünya tarihinin en büyük yıkımlarından birini gören Japon halkı, kadın erkek demeden gece gündüz var gücüyle çalıştı ve Japonya’yı tekrar dünyanın büyük ekonomileri haline getirdi. Japonya’nın bugün dünyaya parmak ısırtan bir ülke olması, sadece ekonomi alanında değil, sinemadan, müziğe, güzel sanatların her dalında, sporda, eğitimde dünyanın parlayan yıldızı haline gelmesinde Japon toplumunun çalışkanlığının yanı sıra, barışın ve dünya insanlarının kardeşliğine olan inancın da yeri vardır. Hiroşima ve Nagazaki’ye düşen bombalar 200 bini aşkın insanın ölümüne mal oldu ve ülke büyük bir yıkım yaşadı belki, ama Japonya bunun altından kalkmasını bildi. Acılarını toprağa gömdü ve savaş, silah, bombardıman kelimelerini sözlüğünden çıkarıp, bunların yerine barış, refah ve toplumsal kalkınma kelimelerini ekledi.

Japonya savaş sonrası artan hızlı nüfusu doğru olarak kullanabilmek için eğitime büyük önem verdi. Dünyanın en iyi standartlarındaki eğitim sistemini yaratmak için var gücüyle çalıştı. Bunun sonucu olumlu oldu ve artan nüfusta iyi eğitimli kalifiye elemanlar çoğaldı. Savaş sonrası kurulan ve ekonomiyi doğrultan KOBİ’lerin birleşmesiyle büyük ölçekli uluslararası şirketler doğdu. Bu gelişmeler sonucu tarih 1970’i gösterdiğinde Japonya, Sony, Toshiba, Mitsubishi, Toyota, Suzuki gibi uluslararası şirketlerle yılda %15 büyüme ile rekor kıran dünyanın en büyük ikinci ekonomisine sahipti. Nüfus artışının durmasıyla maaşlar ve refah seviyesi artmış, “İnsani Gelişmişlik Endeksi” en yüksek ülke haline gelmişti. 80’ler ve 90’larda Japon ekonomisi için ‘altın çağ’ oldu. Bilgisayar teknolojisinin gelişmesiyle Japon elektronik ürünleri tüm dünyayı sardı ve Japon otomobilleri, daha çok benzin tüketen ve daha pahalı ABD otomobillerini KONNICHIWA

23


KAPAK HİKAYESİ

DÜNYA BARIŞININ SEMBOLÜ ORİGAMİ TURNA KUŞU

Hiroşimalı binlerce küçük kızdan biridir Sadako Sasaki. 1945’te ABD’nin atom bombası Hiroşima’daki evlerinin bir mil uzağında patladığında iki yaşındaymış henüz. Yaralanmamış, hastalanmamış. Okuluna gidiyormuş güzel güzel. Ancak 12 yaşına geldiğinde hastalanmış birdenbire. Doktorlar, Sadako’ya ‘atom bombası hastalığı’ adı verilen kan kanseri teşhisi koyduğunda; uzun yaşamı, umudu, şansı ve mutluluğu simgeleyen turnaların efsanesi canlanmış yeniden.

hayal etmeye başlarlar. Gençler ülkenin her yanında bu proje için para toplar. Sonunda hayalleri gerçek olur ve 1958’de Hiroşima’da Barış Parkı’nda Sadako’nun anıtı törenle açılır. O günden bu yana her yıl Barış Günü olan 6 Ağustos’ta dünyanın dört bir yanından çocuklar yaptıkları kâğıttan bin turna kuşunu Sadako’nun Hiroşima’daki anıtına gönderirler. Çünkü Sadako’nun anıtındaki yalvarış, aynı zamanda tüm çocukların ortak duygusudur: “Bu bizim duamız, dünyada barış istiyoruz.”

‘Kâğıttan Bin Turna Kuşu’ efsanesine göre, hasta birisi eğer kâğıttan 1000 adet turna kuşu yaparsa, tanrılar bu kişinin Turna kuşu, o zamandan beri barışın ve nükleer silahsızlanmanın simgesidir. dileğini yerine getirecek ve onu sağlığına Küçük kızın hayatı ‘Sadako ve Kağıttan kavuşturacaktır. Bunun üzerine Sadako, hastalığını cesaretle karşılayıp, kâğıt Bin Turna Kuşu’ adıyla 1977 yılında Eleanor Coerr tarafından kaleme alınmıştır. turnaları katlamaya koyulmuş. Katlarken Ayrıca Hiroşima ve ABD’de anısına anıt ve de konuşmuş turnalarıyla: “Kanatlarınıza heykel bulunmaktadır. 6 Ağustos Sadako’nun ‘huzur’ yazacağım. Böylece tüm dünyada Sadako Sasaki arkadaşları tarafından Evrensel Barış Günü olarak uçabileceksiniz.” Ancak küçük Japon kızın kısacık kutlanmaktadır. Bu tarihte Japonya’da Barış Anıtı’nın yaşamı 1000 turnayı katlamaya yetmez. 25 Ekim 1955 önü dünyanın her yerinden gelen ve barışın simgesi olan günü 644 kâğıttan turnayı, 645’e tamamlayamadan ölür. Arkadaşları, eksik kalan 356 turnayı katlayıp onunla birlikte kâğıttan turna kuşlarıyla donatılır. Japonya’da çok sayıda kişi gömerler. O günden bu yana turna kuşu barışın ve nükleer günümüzde hâlâ radyasyonun sonuçlarından ötürü hayatını kaybetmeye devam ediyor. Sadako’nun turna kuşları ise barış silahsızlanmanın simgesi olur. Arkadaşları Sadako’nun ve atom bombasından ölen bütün çocukların anısına bir anıt ve özgürlük için uçmaya devam ediyor.

24

KONNICHIWA


HİROŞİMA BARIŞ PARKI

KONNICHIWA

25


DOSYA

JAPON İMPARATORLUK AİLESİ ÜÇ NESİLDİR KALEHÖYÜK’TE

kapak

Kırşehir’in Kaman ilçesindeki Kalehöyük Köyü, Anadolu topraklarının tam ortası… Yani bozkırın ortasında tipik bir Türk yurdu. Ama ya toprağın derinlikleri... Bir kültür mozaiği, binlerce yıllık tarihin günümüze çıkış kapısı. Kalehöyük, sadece bir arkeolojik kazı alanı değil aynı zamanda eğitim ve laboratuar çalışmalarının birlikte yürütüldüğü tek merkez. Japon imparatorluk ailesi nesillerdir Kaman kazılarını destekliyor. 26

KONNICHIWA


31 Mayıs 1986 yılında başlandı kazılara. Yani öyle çok da eski sayılmaz. Türkiye’nin en önemli Arkeoloğu Prof. Dr Tahsin Özgüç vurdu ilk kazmayı. Özenle höyükler üzerinde çalıştı günlerce aylarca hatta yıllarca. Kazdıkça tarih fışkırıyordu toprağın altından. Tarih boyunca önemli bir ticaret yolunun üzerinde yer alan ve birbirinden özel binlerce eseri bağrına basan Kalehöyük, aslında yüzyıllar boyunca 4 ayrı kültür katmanını içinde saklayarak günümüze kadar korudu. Dünya kültür mirasına ev sahipliği eden Kalehöyük kazılarının devamı ve bu mirasın günümüz toplumlarının yararına kullanılabilmesi için gereken maddi yatırım da çok uzaklardan, okyanus ötesinden, Japonya’dan geldi ve dünya tarihinde ilk kez bir Altes Prens yabancı bir ülkede başlatılan kazı heyetinin başkanı oldu. Japon Altes Prens Takahito Mikasa Japon kazı heyetinin başkanı olarak Kırşehir’e Kalehöyük’e geldi. Dile kolay tam 40 yıldır Kalehöyük’te Japon arkeologlar titiz bir çalışmayla tarihi günümüze taşımaya çalışıyorlar. Ancak Kalehöyük’ün görücüye çıkan eserleri hâlâ buzdağının görünen yüzü kadardır. Eski çağlardan modern çağa; Anadolu tarihini ve onun dünyadaki yerini ortaya koyan kazıların en az bir 50 yıl daha sürmesi, Kalkolitik ve Neolitik çağlara ait eserlerin ve eski kültür katlarının gün ışığına çıkması beklenmektedir.

JAPON PROFESÖRÜN 46 YILLIK TÜRKİYE SEVDASI

Prof Dr. Sachihiro Omura

Kalehöyük kazıları Japon İmparatorluk ailesinin gözetiminde eğitimini Türkiye’de tamamlayan ve 40 yılı aşkın süredir Türkiye’de yaşamakta olan Dr.Sachihiro Omura başkanlığındaki bir heyet tarafından yürütülmektedir. Aslında Prof. Omura’nın yurt dışı serüveninin başlaması benim 1993 yılında Hürriyet Gazetesi’nin Ankara bürosundan başlayıp Japonya’da devam eden serüvenime o kadar benziyor ki. Cumhurbaşkanı rahmetli Turgut Özal, ben Ankara’da küçük bir muhabirken nasıl bana güvenip benim Tokyo’ya gitmeme ön ayak olduysa, Prof. Dr. Omura’yı da gençliğinin baharında

tabiri yerindeyse kolundan tutup Japonya’dan Türkiye’ye getirmiş. Cumhurbaşkanı rahmetli Özal’ın daha planlama teşkilatında bir uzmanken başlayan Japonya sevdası iki ülke ilişkilerinin her alanda gelişmesine vesile oldu. Omura Hoca, yani herkesin bildiği şekliyle “Kırşehir’in Kaman ilçesinde kazılar yapan Japon arkeolog Prof Dr. Sachihiro Omura’nın Türkiye sevdası daha 16 yaşındayken Hititler üzerine okuduğu bir kitap ile başladı. O zaman kafasına koydu Türkiye’ye gitmeyi.Bir gün mutlaka Türkiye’ye gidecekti gitmesine ama nasıl? KONNICHIWA

27


Omura 19 yaşına geldiğinde Japonya’da günlük yayınlanan Asahi gazetesinde yayınlanan Türkiye ile ilgili bir haberi okumasıyla kendince Türkiye’ye gitmenin yolunu bulmuştu bile… Gazetede Türkiye’den bir müsteşar geleceği haberini okuyunca hemen Tokyo’daki Türkiye Büyükelçiliği’ne gitti. Dilerseniz bundan sonrasını Omura Hoca’nın ağzından dinleyelim.

Büyükelçilik kapısındaki görevli kapıcı, kıyafetime bakıp beni içeri almadı. Tam çıktım, gidiyordum arkamdan birisi koşa koşa geldi. ‘Çok istiyorsan oteli söyleyeyim oraya git’ dedi. Orada da kapıcı beni sokmadı ama ‘telefonunu yaz kağıda bir şansımızı deneyelim’ dedi. Ertesi gün beni aradılar. Arayan Turgut Özal’dı. “Türkiye’ye gelmek istediğini yazmışsın, havalimanına gel, ben yarın döneceğim” dedi. Uçak 5’teydi ve ben de o zamana kadar hiç uçağa binmediğim için pasaport ve gümrük işleri nasıl olacak bilmiyordum. Saat tam beşte havalimanına gittim. Ama herkes gitmişti. Çok üzüldüm. “Ben yanlış yaptım” dedim. Oradaki görevli bana baktı “Sen Omura’mısın?” dedi. “Allah Allah siz beni nereden tanıyorsunuz” dedim. “Turgut Özal Bey sizi çok bekledi, niye gelmedin?” dedi. Sonra benimle irtibat kurdular ve Türkiye’ye geldim.”

KONNICHIWA

28

Evet işte böyle başlıyor Prof. Omura’nın Anadolu topraklarındaki hikayesi. 46 yıl önce geldiği Türkiye’den bir türlü ayrılamıyor; “henüz daha işlerimi bitirmedim, Türkiye’de yapmam gereken daha çok iş var.” diyor Omura Hoca. Türkiye’deki eğitimi sırasında tanıştığı ve ekibine dahil olduğu Prof. Dr. Tahsin Özgüç ile Kayseri kazı çalışmaları yaparken, AnkaraKayseri otobüs yolculuklarının birinde Tahsin Hoca’nın kendisinden Kaman’da bir kazı başlatmasını istemesiyle başlıyor hocanın Kaman serüveni, Omura Hoca hikayeyi şöyle özetliyor; “Benden bu bölgeyi en az 25-30 yıl kazmamı istedi… 32 yılda 6 bin yıl geriye gittim. Bir cetvel düzleminde katman katman kazıyorum. Bölgede kazı çalışmaları böyle devam ederse 30-40 sene sonra bölgedeki ilk yerleşim izlerine, yani 10 bin yıl geriye gidilebiliriz. Ben 32 senede bu noktaya kadar getirdim ama en az 50 yıl daha kazılması gerekir buranın”

Omura Hoca’ya göre Dünya’nın merkezi tam da burası, yani Orta Anadolu… Hoca bu tezini şöyle anlatıyor; Evet, “Bu bölge dünyanın merkezidir”. Bakın size bir anekdot anlatayım; II. Dünya Savaşı sırasında yerle bir olan Japonya’nın neden mağlup olduğunu araştıran Japon Altes Prens Takahito Mikasa, araştırmalarına Çin’de devam eder. Çok da önemli kazanımlar sağlayamadan tekrar ülkesine geri dönen prense Tokyo Üniversitesi’nde görevli bir profesör, büyük bir cüret göstererek ‘Siz okumuyorsunuz, bu yüzden kaybettik’ gibi sözler sarf edince, Prens de ‘Ne okuyayım?’ diye sorar. Profesörün cevabı nettir: ‘Tarih oku! Arkeoloji oku! Git, Ön Asya’yı araştır!!!’Bunun üzerine yola çıkan Prens, hocadan aldığı bazı bilgiler neticesinde önce

İsrail’de, ardından Suriye’de, Irak’ta, Mısır’da araştırmalar ve kazılar yapmaya, yaptırmaya başlar. Ve sonunda Orta Anadolu’da da aynı kazılar ve araştırmalar yapılmaya başlar. Bu kazıların başladığı yıllar olan 1963’te Prof. Dr. Tahsin Özgüç ile Prens tanışırlar. Ve Japonların desteği bu yıldan itibaren Türkiye’ye yönelmeye başlar. İşte 1978 yılında bu amaca hizmet etmek ve akademik çalışmalara imkân tanımak üzere yine Japon Altes Prens Takahito Mikasa tarafından kurulur Japon Anadolu Arkeoloji Enstitüsü. Kuruluşundan günümüze birçok akademik araştırmaya, araştırmacıya ve öğrenciye ev sahipliği yapar. Konservasyona dair yaptığı yayınlar ve eğitimler ile Türkiye’nin nitelikli iş gücü açığının doldurulmasına katkıda bulunur. Kütüphanesinde yer alan koleksiyon değeri yüksek eserleri sayesinde zaman içinde Arkeoloji konusunda önemli bir kütüphane oluşturur. Prof.Dr.Tahsin Özgüç’ün tavsiyesi, Altes Prens Takahito Mikasa’nın onayı ile Dr.Sachihiro Omura başkanlığında kurulan Japon Anadolu Arkeoloji Enstitüsü çalışma amaçlarına uygun olarak; dünyanın çeşitli ülkelerinden arkeolog, konservatör, müzeci ve öğrencilerin katıldığı; arkeoloji, antropoloji, zoo-arkeoloji, arkeobotanik, jeoloji ve konservasyon gibi dallarda düzenlediği kurs, sempozyum ve konferanslar ile dünya ölçeğinde bir cazibe merkezi olur.


“BİZE LAZIM OLAN ALTIN PARA DEĞİLDİ” Kaman’ın binyıllar boyunca onlarca hatta yüzlerce kültüre evsahipliğ yaptığını söyleyen Omura Hoca sözlerine şöyle devam ediyor: “Biz Kırşehir bölgesinde 1500 tane kazı bölgesi tespit ettik. Bu bölgede 10 bin senelik tarih var. 10 bin senelik tarih dünya tarihidir, sadece Japonya’nın tarihi değil. Yunanistan’da da var, İran’da da var. Fakat Anadolu bambaşka. Bunu bilmek lazım. Bunun merkezinde kazı yapmak Prens Mikasa’nın fikriydi. Yani bize altın para lazım değildi. 1986 yılında Prens Mikasa’nın gelmesiyle kazı çalışmaları başladı. Kazı çalışmalarına sembolik bir kum tepesi yapıp, sembolik olarak kazacaktık. Prens Mikasa geldi ve sembolik kum tepesini kazmaya başladı ve hemen eser çıkmaya başladı. Çok büyük bir şanstı bu. Kazma işini yavaş yavaş yapmak lazım. Japon ve Türk arkadaşlar ile 10-12 metre aşağı doğru kazdık. Bu süreçte 3 bin senelik kültür, en az 30 şekil tesbit ettik. Aşağılara doğru indiğimizde sürekli farklı şekiller tespit ettik onun için Anadolu bir başka. Özellikle Kırşehir bir başkadır. En az 10 bin sene burada tarih var. İnşallah insanların oturduğu yere kadar ineceğiz.” Kaman’daki kazılarda şimdiye kadar 32 sene geçtiğini ama daha en az 50 yıl daha kazı çalışmalarının devam etmesi gerektiğini söyleyen Omura Hoca devamında şunları söyledi. “Benden sonraki arkadaşlar bunu yapacaktır. Dünya tarihinde demir 3200 sene önce kullanılmış, dünya tarihinde böyle yazıyor. Fakat Kaman’da 4300 sene önce demir kullanıldığını görüyoruz. Demir çıkmaya başladı. Bu bambaşka bir olay. Bunu bilmek zorundayız biz. 70 senede hedefimize ulaşacağımızı düşünüyoruz. Biz bundan sonra bütün işlerimizi gençlerimize bırakmak zorundayız. Bunun için kamptan ziyade enstitüye ihtiyaç vardı. Çıkan malzemeleri, eserleri sergilemek ve Türkiye’ye bırakmak zorundayız. Bilgi’nin de Türkiye’de kalması lazım. Onun için gençlerimize bırakmamız lazım”. KONNICHIWA

29


ÜÇ NESİLDİR K KAMAN’A DESTE

“Japonya’ya karşı bütün dünya düşman olsa Türkiye düşman olmaz.” Japonya ve Türkiye arasında herhangi kalıcı bir sorunun olmayacağına inanan Omura hoca bunu en güzel örneğinin Kaman kazıları olduğunu söyledi ve şöyle devam etti. “Bu kadar güzel işin gerçekleşmesinde en çok çalışma arkadaşlarımıza, Kaman halkına ve tüm Türkiye’ye teşekkür etmek lazım. Şunu da özellikle belirtmek isterim ki Japonya’ya karşı bütün dünya düşman olsa Türkiye Japonya’ya karşı düşman olmaz. Hepinize çok teşekkür ediyorum” dedi.

Japon Altes Prensi Takahito Mikasa

Japon Altes Prensi Tomohito Mikasa

KAMAN - KALEHÖYÜK MÜZESI

Japon Altes Prensesi Akiko Mikasa

Kaman’daki kazılara başlanmasına ilk ön ayak olan ve verdiği destekle 1978’te Japon Altes Prens Takahito Mikasa idi. Takahito Mikasa bu kutsal mirası oğlu Altes Prens Tomohito Mikasa’ya devretti. Ve son olarak küçük yaşlarından beri babasıyla birlikte Kaman’a gelen Altes Prenses Akiko Mikasa bugün bu bayrağı taşıyor. Anadolu’nun kalbindeki binlerce yıllık tarih Japon dostlarımızın destekleri ve ilgileri gün be gün yeryüzüne çıkıyor. 30

KONNICHIWA

Yapımı için 2005 yılında başlayan Kaman Kalehöyük Müzesi 2010 ‘da “Türkiye’de Japonya Yılı” kutlamalarında açıldı. 10 Temmuz 2010’da Müze; Japon Altes Prensi Tomohito Mikasa ve kızı Altes Prenses Akiko’nun da katıldığı mütevazi bir tören ile Kültür Bakanlığı’na devredildi. 2010’da “Türkiye’de Japonya Yılı” etkinlikleri arasında en üst düzey katılımın sağlandığı bu devir teslim töreni simgesel olarak da bunca yılın emeğinin geldiği son noktadır. Mimari yapı açısından höyüğü andıran ve

aslen Kalehöyük kazı alanının birebir kopyası niteliğinde olan müzede eserlerin sergileniş biçimleri de sıra dışı özellikler taşımaktadır. 3 boyutlu çalışmalardan kazı alanının maketine uzanan yelpazede müzecilik açısından da bir çok ilki barındıran Kaman Kalehöyük Müzesi JaponTürk dostluğunun 120. yılına damgasını vurması itibarı ile de özeldir. Öncelikle ve özellikle çocukları hedefleyen müzenin içinde yer aldığı Japon Botanik Bahçesi de Japonya dışındaki en büyük Japon bahçesi olma özelliğindedir.


ALTIN VE GÜMÜŞ IŞIKLAR, YÜKSELEN GÜNEŞ NİŞANI

Büyükelçi Hiroshi Oka, Prof Dr. Sachihiro Omura’ya devlet nişanı rozeti takdim etti.

Japonya, Kırşehir’deki Japon Anadolu Arkeoloji Enstitüsü Başkanı Dr. Sachihiro Omura’ya, 30 yılı aşkın süredir çalışmalarını yürüttüğü Türkiye ile ülkesi arasındaki dostluk ilişkilerine yaptığı katkılar nedeniyle “Altın ve Gümüş Işıklar, Yükselen Güneş Nişanı” verdi.Törende konuşan Büyükelçi Oka, Japonya devlet nişanına layık görülen Dr. Omura’nın, 1985’ten bu yana Kaman Kalehöyük, Yassıhöyük ve Büklükale’de kazı çalışmalarına önderlik ederek Anadolu’nun yaklaşık 4 bin yıllık kültür kronolojisini hazırladığını belirtti.Büyükelçi Oka, Omura’nın Kırşehir’in Kaman ilçesindeki Japon Anadolu Arkeoloji Enstitüsü’nde arkeolojik çalışmaların yanı sıra, bölge halkının ve genç araştırmacıların eğitimi, çocuklara arkeolojiyi sevdirecek faaliyetlerin yürütülmesi ile de ilgilendiğini vurguladı. Oka’nın konuşmasının ardından, Omura’ya verilen devlet nişanına ilişkin berat metni okundu ve devlet nişanı rozeti takdim edildi. Japonya Ortadoğu Kültür Merkezi Başkanı ve Kaman Kalehöyük Kazı Heyeti Şeref Başkanı Prens Takahito Mikasa tarafından 31 Mayıs 1986 tarihinde başlatılan ve başkanlığını Dr. Sachihiro Omura’nın yaptığı Kaman-Kalehöyük kazıları halen devam ediyor ve Anadolu’nun tarihine bırakın ışığı, projektör tutmaya devam ediyor….

TUJIAD, JAPON İMPARATORLUĞU “YÜKSELEN GÜNEŞ” NİŞAN TÖRENİ’NDE Dr. Sachihiro Omura’ya nişanı Japonya’nın Ankara Büyükelçisi Hiroshi Oka’nın ev sahipliğinde düzenlenen resepsiyonla verildi. Türk-Japon ilişkilerine emeği geçen sınırlı sayıda özel davetlinin katıldı törende TUJIAD da vardı. Kendisine verilen devlet nişanı dolayısıyla büyük onur duyduğunu dile getiren Dr. Omura “Türkiye’ye ilk defa 1971’de geldiğini aktararak, “Bundan 45 yıl önce Türkiye hükümetinden burs alarak geldiğim Türkiye’de en büyük hedefim arkeolojik kazı çalışmalarına katılmaktı” diye konuştu.

TUJIAD 2. Başkanı Bengü Tonyalı ve Prof Dr. Sachihiro Omura KONNICHIWA

31


TÜRK JAPON İLİŞKİLERİNDE İKİ KİLOMETRE TAŞI

JAPONYA UZMANI ERDAL GÜVEN KİTAPLARINI JAPONYA TÜRKİYE BÜYÜKELÇİSİ HIROSHI OKA’YA İMZALADI. Türkiye’de Japonya’yı en iyi tanıyan isim olarak bilinen, TUJIAD Başkanı Gazeteci yazar Erdal Güven, Türk-Japon ilişkilerinde iki kilometre taşı olan Ertuğrul Fırkateyni ve İran-Irak Savaşı esnasında THY uçakları tarafından Tahran’dan kurtarılan 215 Japon vatandaşının hikayesini anlattığı kitaplarını, Japonya Türkiye Büyükelçisi Hiroshi Oka’ya hediye etti. Güven, Temmuz 2017’de Türkiye’deki görevi tamamlanan Hiroshi Oka’ya Türk-Japon ilişkilerine sağladığı katkılar için plaket verdi ve teşekkür etti. 32

KONNICHIWA


Erdal Güven’in kitapları 2008 yılında TOBB’un destekleri ile Japonca’ya çevrildi. Dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün geniş katılımlı Japonya seyahatinde, iki ülke dostluğu anısında tüm etkinliklerde yer aldı. Ayrıca Abdullah Gül’ün Japon İmparatoru Akihito’yu ziyaretinde kendisine hediye edildi.

Erdal Güven, 2013’te Ankara’da gerçekleşen Türkiye-Japonya İş Konseyi Toplantısı’nda bu iki önemli kitabını Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a takdim etmiş, Erdoğan da kitapların Japonca versiyonlarını Japonya Başbakanı Shinzo Abe’ye hediye etmişti.

TARİH’TEN KİTABA, KİTAPTAN NOTALARA AKTARILAN ‘DOSTLUK’ Japonya’nın önemli müzik adamlarından Seiji Mukaiyama’nın Erdal Güven’in kitaplarını okuması, tarihi dostluğun bu iki önemli kitabını Seiji Mukaiyama sayfalardan notalara taşıdı. Mukaiyama’nın 2010 Türkiye’de Japonya Yılı etkinlikleri kapsamında “Dostluk” adlı eseri İstanbul, Ankara ve Mersin’de sahnelendi. Erdal Güven’in, THY’nin Tahran’dan Japon vatandaşlarını kurtarma operasyonunu anlattığı “Tahran’dan Kaçış” ve Ertuğrul Fırkateyni’nin hazin hikâyesini konu aldığı “Abdulhamid’in Hüzün Gemisi” adlı kitapları, Japon klasik müzik bestecisi Seiji Mukaiyama’ya ilham kaynağı oldu. Mukaiyama, bu iki olayı notalara dökmeye karar verdi. Bir buçuk yıllık bir sürede 15 kitap okuyarak Tahran’dan Kaçış’ı anlattığı Kıl Payı ve Abdülhamid’in Hüzün Gemisi’ni anlattığı Ertuğrul’un Yolculuğu adlı iki eseri yazdı. Mukaiyama bu iki esere ortak bir isim bularak “Dostluk” diye adlandırdı. KONNICHIWA

33


“JAPONYA’DA BİR OSMANLI SEYYAH” Abdürreşid İbrahim Türk-Japon ilişkilerini başlatan seyyah ve alim Abdürreşid İbrahim’in Japonya’da geçirdiği yılları anlatan “Japonya’da Bir Osmanlı Seyyah” isimli drama belgeselin çekimleri tamamlandı. Çekimleri İstanbul, Konya ve Tokyo’da gerçekleştirilen belgesel film, tarihimizin belki de en önemli figürlerinden birisi olması gerekirken, hak ettiği değeri görememiş olan Kadı Abdürreşit İbrahim Efendi’nin hayatına ışık tutacak. Belgesel yakında TRT ekranlarında izleyiciyle buluşacak. Mehmet Akif ’in, Safahat eserinde, “Süleymaniye Kürsüsü’nde Bir Vaiz”in ağzından anlattığı Japonya ve Japon kültürünü şaşkınlıkla okurken, bu vaizin Abdürreşid İbrahim olduğunu sonradan anlarız. Dünyayı evi, tüm insanları da dostu olarak gören ve her ortamda sözü dinlenilen, saygı duyulan biri olan Abdürreşid İbrahim’in, Osmanlı topraklarından Japonya’ya kadar uzanan uzun yolculuğunun son durağı ve belki de en verimli dönemi olan Japonya dönemi, ilk defa bir TV yapımı ile yakında TRT ekranlarında olacak. 34

KONNICHIWA


KONNICHIWA

35


BELGESELİN ÇEKİMLERİ İSTANBUL VE TOKYO’DA YAPILDI 19.yüzyıl da Osmanlı İmparatorluğu uzun zamandan beri haberdar olmadığı bir uzak doğu ülkesi ile tanışır; Japonya. Kapılarını 250 yıl dünyaya kapatmış, Osmanlı seyyahlarının çok azının haberdar olduğu, hayaller ile süsleyerek anlattığı bir gizemler imparatorluğudur. Asya’nın iki ucunda yer alan iki imparatorluğun tanışmasında rol oynayan en önemli isim 1857’de Özbek asıllı bir ailenin çocuğu olarak, Sibirya da doğan Abdürreşid İbrahim’dir. İyi bir hatip, ufku geniş bir alim, durmak bilmeyen bir aksiyoner, çözüm arayan bir fikir adamıdır en kısa anlatımla Abdürreşid İbrahim. Rusya müslümanlarını bir araya toplamak için dergiler ve gazeteler 36

KONNICHIWA

çıkarır. Eğitim ve öğretim faaliyetlerinde bulunur. Rusya’da yaşadığı sıkıntılardan dolayı Eylül 1908’de 3 yıl sürecek bir seyahate çıkar. Sibirya ile başlayan Abdürreşid İbrahim’in seyahati, Çin, Hindistan, Japonya, Hicaz ile devam eder ve İstanbul’da sona erer. Abdürreşid İbrahim’in seyahatinin en uzun durağı ise Japonya olur. 1850’li yıllardan beri Avrupalı ve Amerikalılara alışkın olan Japonlar için sokaklarındaki sarıklı cübbeli Abdürreşid İbrahim daha önce gördükleri hiç kimseye benzemez. Abdürreşid İbrahim ise dilini, kültürünü hiç bilmediği Japonya’ya büyük bir hayal ile gelmiştir. Hayatının en güzel, en verimli yıllarını geçirecektir bu ülkede…

Ali T. Bilgen/ Yapımcı

“Japonya’da Bir Osmanlı Seyyah” Belgesel filminin çekimlerine uzun ve titizlikle yürütülen bir araştırmanın sonrasında başlandı. Japonya’ya giden araştırma ekibi, günlerce Abdürreşid İbrahim’in izlerini sürdü. Onlarca kitap, yüzlerce dergi ve resmi kayıtlar incelendi. Onlarca kişiyle yüz yüze görüşmeler yapıldı ve ortaya genç nesillere anlatılacak müthiş bir hayat hikayesi çıktı.


BİR DİN ALİMİ, SEYYAH, YAZAR OLARAK; ABDÜRREŞİD İBRAHİM Japonya’ya özel ilgisi olan ve doktora tezinde Japonya ekonomisini konu alan Kültür ve Turizm Bakanı Prof. Dr. Numan Kurtulmuş’un himayelerinde başlayan Abdürreşid İbrahim’i anma etkinliklerinin de bir parçası olarak hayata geçirilen belgesel film, Abdürreşit İbrahim’in hayatına genel olarak bakmakla birlikte, ittihadi islam adına en verimli çalışmalarını yürüttüğü Japonya günlerini konu alıyor özellikle. Sayın Kurtulmuş, kendi himayelerinde, Ankara Üniversitesi Asya Pasifik Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (APAM) ile TUJIAD tarafından Ankara Üniversitesi’nde “Tokyo Camisi ve Külliyesi’nin Kuruluşunun 80. Yılı Anısına 4. Uluslararası Abdürreşid İbrahim Sempozyumu” nun açılışındaki konuşmasında şunları söylemişti; “Kendi kültürel özelliklerimizi koruyarak modernleşmeyi sağlayacak olan da biziz.” Sempozyumun düzenlenmesine kendisinin de destek verdiğini belirten Kurtulmuş, bundan sonraki yıllarda

hem akademik, hem kültürel alanda Abdürreşid İbrahim üzerinde çok ciddi çalışmalar yapılmaya devam edileceğini bildirdi. Abdürreşid İbrahim’in yaşamına ilişkin de bilgiler de veren Kurtulmuş, onun yaşadığı yaşadığı dönem ile bugün arasında benzerliklerin bulunduğunu vurguladı. Numan Kurtulmuş, Abdürreşid İbrahim ve onun gibi insanların, bütün İslam büyüklerinin o zamanlar söylediklerinin, bugünkü İslam topluluklarının uyanışı için de önemli işaret taşları olduğunu belirterek, şunları anlattı: “Biz ilimle, bilgiyle, fenle, ahlakla, kendi medeniyetimizin değerleriyle, birtakım eğitim kurumlarımızla, modern kurum ve kuruluşlarımızla ama aynı zamanda İslami değerleri de önemseyen ve bütünleştiren bir anlayışla ancak ayağa kalkabiliriz. Japonya’nın yükselmesi böyle olmuştur. Benzer şekilde kendi kültürel özelliklerimizi koruyarak modernleşmeyi sağlayacak olan da biziz. Ama maalesef uzun yıllar boyunca 40 sene, 30 sene, 20 sene evvel böyle bir sempozyum yapılamazdı. Çünkü Tokyo Camisi’nden bahsetmek, Japonya’da İslam’ın dirilişinin öncüsü olan Abdürreşid İbrahim’den bahsetmek geri bir tavır, geri bir anlayış olurdu. Hiçbir rektör buna cesaret edemeyeceği gibi hiçbir araştırma merkezi de Abdürreşid İbrahim üzerinekonuşamaz, konuşturamazdı. Çok şükür Türkiye’de bu anlamda ileri bir noktaya geldik. Medeniyetimizin geçmişinin hepsine birden sahip olmak durumundayız.”

Kültür ve Turizm Bakanı Prof. Dr. Numan Kurtulmuş 2015 yılında Japonya’ya ziyaretinde Tama Mezarlığı’nda Abdürreşid İbrahim’in mezarını ziyaret etti. Kurtulmuş, Abdürreşid İbrahim’in mezarını ziyaret eden ilk siyasetçi oldu.

“Herhangi bir dönemin iyi olması için bir dönemin kötü olması gerekmiyor” Uzun yıllar Türkiye’de tarihin, birbirinden kopuk safhalar halinde anlatıldığını aktaran Kurtulmuş, milletlerin tarihinin bir hikaye kitabı gibi okunamayacağını kaydetti. “Bizim gibi çok geniş bir tarihi altyapısı olan milletlerin tarihi ise bir hikaye gibi değil, ancak bir roman gibi okunabilir.” diyen Kurtulmuş, “Tarihin hiçbiri bir diğerinden kopuk değildir. Selçuklu tarihi, Osmanlı tarihi ya da Cumhuriyetimizin tarihi birbirinden ayrı milletlerin öyküsü değildir. Selçuklu da Osmanlı da ondan öncesi de bizimdir, cumhuriyet tarihi de bizimdir. Herhangi bir dönemin iyi olması için bir dönemin kötü olması gerekmiyor. Şimdi biz tarihimizi düzgün, iyi olarak okumaya başladık. Tarihini çarpık olarak okuyanlar, hikaye kitabı gibi okuyanlar, sadece bir tek hikaye içerisinde kalır ve o hikaye içerisinde kaybolur giderler.” değerlendirmesinde bulundu. KONNICHIWA

37


TOKYO CAMİ

DOĞUDA EZANIN DUYULDUĞU İLK CAMİİ; TOKYO CAMİİ

Müslüman olanların sayısı arttıkça yeni ihtiyaçlar ortaya çıkar. En önemli ihtiyaç ise bir camiidir. Bir camiinin yapılması demek Osmanlı tahtında oturan halife ile Japon müslümanlar arasında doğrudan dini bir bağ kurulması anlamına gelmektedir. Japonya da sivil toplum örgütlerinin ne kadar güçlü ve etkin olduğunu gözlemleyen Abdurreşid İbrahim camii için ilk olarak bir dernek kurar. Asya Gi Kay derneği’nin kurulmasına öncülük eder. Derneğin üyeleri arasında Toyoma Mitsuri gibi Japon Milliyetçiliğinin önde gelenleri de yer almaktadır. Japonya da her şey beklediğinden hızlı gelişmektedir Abdurreşid İbrahim için... Fakat her şey biranda terse döner. Sultan Abdülhamit’in tahttan indirildiğini öğrenmesi ile ani bir karar alır Abdurreşid İbrahim. Japonyadan dönme vaktigelmiştir. Abdurreşid İbrahim yedi ay boyunca çaba harcadığı her şeyi yarım bırakmak zorunda kalır. Camii projesi şimdilik ertelenmesi gereken bir hayaldir. Gerçekleşmesi için uzun yıllar geçmesi gerekecektir.

BİR MODEL OLARAK JAPONYA

Osmanlı İmparatorluğu, kalkınmayı gerçekleştirememiş ama batılılaşmaya devam eden bir toplum haline gelmiştir. Abdurreşid İbrahim, İstanbul’a döner dönmez Mehmet Akif ve diğer İslamcı düşünürler ile bir araya gelir. Osmanlı entelektüelleri ve Osmanlı halkı Japonya’yı Abdurreşid İbrahim’in çıktığı Süleymaniye Kürsüsünde öğrenirler. Japonlar, Abdürreşid İbrahim’e göre Müslümanların arzu edip de yapamadıklarını yapmışlardır. Batı’nın bilimini almışlar ve kültürlerini korumayı başarmışlardır. 38

KONNICHIWA


BİR HAYALİN PEŞİNDE YENİDEN JAPONYA GÜNLERİ Cumhuriyet döneminde Konya Cihanbeyli, Böğrüdelik Köyü’ne yerleşen Abdürreşid İbrahim münzevi bir hayat sürmeye başlar. Aklı ise Japonya’dadır. Çünkü hala inşa etmek istediği bir camii vardır. Dünyada olup bitenleri ve Japonya’nın içinde olduğu durumu dostlarına yazdığı mektuplar sayesinde öğrenir. Japonya’ya ise yarım kalan camii hayalini hayata geçirmek üzerine döndüğünde 76 yaşındadır. 120 bin yen, yaklaşık 1 milyon dolara mal olan camiinin bütün giderleri zengin Japonlar tarafından karşılanır. Mimar Yashimoto tarafından planı çizilen camii Morota İnşaat tarafından üstlenilir. Abdürreşid İbrahim, camiinin ilk temel tuğlasını koyanlardan biri olur. Abdürreşit İbrahim’in Japonya’da bulunmasının temel amacı olan, Türkİslam ve Japon toplumunun birbirlerini tanıması ve yakınlaşması amacı, İbrahim’in etkin kişiliği sayesinde kısa zamanda güzel sonuçlar vermeye başlar. 1940’lı yıllarda Japonya da İslam hala resmi bir din olarak tanınmamıştır. Abdürreşit İbrahim, tanıdığı bürokratlar ve Müslüman Japonları harekete geçirir ve İslam’ın resmi bir din olarak Japon meclisin de tanınmasını sağlar. İslam’ın resmi din olarak tanınmasının hemen ardından, okul kitaplarında Türk tarihi ve İslam hakkındaki bilgi eksiğini gidermeyi hedefler. Büyükeçilik desteği ile Japon okullarında ve ders kitaplarında yer alacak İslam Tarihi ve Türk tarihini hazırlar. Dört yıl süren camii inşaatı 1938 yılında tamamlanır. Açılışına bütün İslam ülkelerinden temsilciler gelir. Tokyo da inşa edilen camiinin ilk imamı yine kendisi olur. Abdurreşid İbrahim, Japonya’ya dönmek için gelmemiştir. Bütün vaktini çocukların eğitimine ve Japonya’da İslam’ın yayılması için harcar ve ölene kadar camiinin imamlığı vazifesini sürdürür. O ne bir maceraperest ne de bir hayal insanıdır. Abdurreşid İbrahim, bir dava insanı olarak geldiği dünyadan, bir dava insanı olarak ayrılır. İki ülkenin dostluğu üzerine kurduğu hayali hedefine ulaşmıştır. Türkiye ve Japonya iki dost ülke bugün kültürel ve ekonomik anlamda tesis ettiği ilişkiler ile bir çok projeye imza atmaktadır. KONNICHIWA

39


BAŞARI HİKAYESİ

DAIKIN

YÖNETİMİNDE TÜRK CEO DEVRİ

16 milyar doları aşan cirosuyla dünya klima sektörünün lideri olan Daikin’in yönetim kurulunda artık bir Türk var. O Türk, kurduğu klima şirketini önce Sanko’ya, sonra da Japon Daikin’e satan Hasan Önder. Sadece bir mühendisin çalıştığı küçük bir şirketten binlerce kişiye istihdam sağlayan, Türkiye’nin iklimlendirme gurusu diyebileceğimiz Hasan Önder ile yaşamı, kariyeri ve uluslararası başarıları üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik… Girişimcilik açısından ders niteliğinde bir hayat hikayeniz var. Bir kez de sizden dinlemek isteriz. Nasıl başladı her şey, zihninizde sizi heyecanlandıran o ilk ışık nerede ve ne zaman yandı? Aslında benim girişimcilik hikayem küçücük bir mühendislik ofisinde çalışırken başladı. Okuldan yeni mezun olmuş ve bulduğum ilk iş olduğu için bu ofiste çalışmaya başlamıştım. Mezun olduktan sonra ilk planım profesyonel olarak uluslararası bir kuruluşta çalışmaktı. Başarılıydım, çalışkandım, İngilizce biliyordum. Ancak iş başvurusu yaptığım büyük şirketlere girememiştim. Beklerken çalışayım bari diyerek girdiğim küçük şirket, ısıtma-soğutma sektöründe faaliyet gösteriyordu. O yıllarda ısıtma-soğutma sektöründe kariyer yapmak gibi bir düşüncem de yoktu… Ama tüm iş hayatım ısıtma-soğutma sektöründe geçti. Biraz istediğim şirketlere girememiş olmanın yarattığı hayal kırıklığı vardı. İşe girdiğim şirket o kadar küçüktü ki, düşünün tek mühendisi bendim. Aldığım maaş ise ancak yol 40

KONNICHIWA

parama yetiyordu. Ancak bunları kısa sürede aştım ve işimi çok sevdim. O yıllarda ülkemize daha doğal gaz yeni yeni geliyordu, zaten ısıtma-soğutma sektöründe bugünkü gibi büyük şirketler yoktu. Ben de o küçücük şirkette o kadar çok çalıştım ki, bu ustalarımın takdirini topladı. Ve iş hayatında çok yeni, çok genç biri olmama rağmen “Neden kendi işini kurmuyorsun” diye teşvik ettiler. İtiraf etmeliyim ki, içimdeki girişimcilik ruhunu ilk keşfeden ben olmadım, bugün hala birlikte olduğumuz Cemal Usta gördü ve beni yüreklendirdi. Elbette okul yıllarında arkadaşlarımla birlikte kurduğum bazı hayallerim vardı ancak, bugünden geçmişe baktığımda hala “iyi cesaret etmişim” diyorum. Daha 25 yaşındaydım, çok az tecrübem vardı ve tek sermayem; çok çalışmaktı. Ancak sonuçlarına bakınca da “İyi ki yapmışım” diyorum; o gün 3 kişi ile çıktığım yolda bugün binlerce kişiyi aşan Daikin Ailesi ile birlikte yürüyorum. İlk büyük sıçrama, Sanko ortaklığı ile oluyor ve sizin için çok kritik bir dönemde gerçekleşiyor bu ortaklık. Sanko’nun sizde


gördüğü ışık neydi sizce ve bu ortaklık nasıl geçekleşti? Dediğim gibi ısıtma-soğutma sektörünü sevmiştim ve çok çalışıyordum. Bir yandan da artık bu sektörde yeni bir şeyler yapabilir miyim, diye araştırıyordum. 90’ların ikinci yarısında herkes Uzak Doğu’dan, Çin’den söz etmeye başlamıştı ama kimse bir şey bilmiyordu. Henüz ne olduğunu bilmediğimiz bir fırsat vardı ve bunu ilk değerlendirenler kazanacaktı. Ben de bu fırsatları yerinde görmek için, 1998 yılında Singapur’a gittim. Amacım Uzakdoğu pazarını, Çin’i yakından tanımaktı. Maceralı bir gidiş ve zorlu bir sürecin ardından bir yıl sonra yeni bir iş fikri ile İstanbul’a döndüm. Klima işine girmek istiyordum. O yıllarda klima Türkiye için yeni bir konuydu ama ben bu alanda önemli fırsatlar olduğuna inanıyordum. Sonuçta arkadaşlarımı ikna etmeyi başardım, 14 arkadaşım 3-5 bin liralık desteklerle yanımda oldu ve 1999 yılında Akfel Endüstriyel Pazarlama’yı kurdum. Bizim Akfel, Çin’den ithal ilk klimayı Türkiye’ye getiren şirket oldu. Pazara ilk ayaklı klimayı sunan da, zincir marketlerde klima satmayı başaran ilk şirket de Akfel oldu. Hem girişimci hem de yenilikçi bir şirkettik. Kısa sürede Haier’in distribütörlüğünü aldık, bayi ağımızı kurduk… İşler iyi gidiyordu ki, deprem oldu… Umuyorum ki sizlerin pek hatırlamadığı 17 Ağustos 1999 depremi ile işler bıçak gibi kesildi. Ülke yasta, insanlar zorda tek yapabildiğimiz, depremde zarar gören bayilerin borcunu silmek oldu. Ancak bunun karşılığını bayilerimiz bize kat be kat ödedi. Ertesi yıl, bizim bayiler öyle bir çalıştı ki Akfel’in işleri 4 kat arttı, mal yetiştiremedik. Sektörde yer edinmeye başlamamız da böyle oldu. İş merkezleri, oteller, hastaneler alanında yaşanan gelişmelerle Akfel büyüdü, markamız Airfel tanındı. Benim Çin deneyimim daha sonra Airfel’e Sanko ile ortaklığın kapısını açtı. Çin deneyimlerimi anlattığım bir toplantıda Sanko Holding yöneticileri ile tanıştım. Onlar da bu sektöre girmek istiyorlardı, hedeflerimiz ve planlarımız uyuştu, 2001 yılında ortak olduk. Akfel’in markası olan Airfel de şirketimizin yeni adı oldu. Bu arada şunu belirtmeliyim ki; 2001 yılı aslında bizim için bir dönüm yılı oldu. Sanko ile anlaşmamızı yaptıktan hemen sonra, Cumhuriyet tarihinin en büyük kriz yılı olan 2001 krizi başladı. Eğer o yıl Sanko gibi büyük bir grupla işbirliği yapmamış olsaydık, büyüme hayallerimize o yıl veda etmek zorunda kalabilirdik. Ancak arkamıza Türkiye’nin en büyük holdinglerinden birinin desteğini alarak, sonraki 10 yılda büyük işler başardık. 2001’de 1 milyon lira olan ciromuz, 2010’da 203 milyon lira ciroya ulaştı. Airfel, 10 yıl gibi kısa bir sürede sektörün en önemli oyuncularından biri haline geldi.

bünyesine kattı. Ancak Daikin’in Türkiye’yi takibe alması çok eski yıllara dayanıyor. Daikin 2011 öncesinde Türkiye’de distribütörleri aracılığı ile faaliyet gösteren ve gelişmeleri yakından izleyen bir firma, ancak doğru hamleyi yapmak için de doğru zamanı bekleyen bir marka. Japonlar uzun vadeli planlar yapan, sabırlı insanlardır; bir karar almaları uzun zaman alabilir ancak o kararı aldıktan sonra da asla pes etmeden uygularlar. 2011 yılı Daikin için doğru hamleyi yapma zamanıydı diyebiliriz. Bir yanda kriz ortamlarını aşmış, istikrarla büyüyen ve gelişen bir ülke, diğer yanda gelişen bir pazar ve hızla büyüyen bir şirket. Daikin gibi bir dünya devi; Airfel’i satın almak isteyince böyle uluslararası bir şirketin hem markamızı geleceğe taşıyacağını hem de ülkemize değer katacağına inanarak bu satışa imza attık. Tabiri yerindeyse; “İşiniz gücünüz ısıtma-soğutma”. Bir gün başka sektörde bir başarı hikayesi daha yazmayı düşünür müsünüz? Elbette zaman zaman farklı sektörlerde farklı fırsatlar gördüğüm oluyor. Ancak Daikin Türkiye olarak, çıtayı her yıl o kadar çok yükseltiyoruz ki, iklimlendirme sektörüne ilişkin hayallerim, hedeflerim, projelerim her şeyden ağır basıyor. Çünkü biz Daikin Türkiye olarak, müthiş bir başarı hikayesi yazıyoruz. Elde ettiğimiz büyüme hızı, ulaştığımız ciro, yurtiçinde ve yurtdışında giderek büyüyen Daikin Ailesi, ürün gamımıza kattığımız her yeni bir ürün başarı hikayemizi daha da güzelleştiriyor, heyecan katıyor. İklimlendirme sektöründe çok iyi işler başardık ama çok daha büyük hedeflerimiz var. Hal böyle olunca başka bir sektörde başka bir hikaye düşünmeye vakit kalmıyor. Daikin satın alması ile birlikte, Japonya’ya adım attınız. Japonlarla iş kültürü konusunda farklı yanlarımız var. Hasan Önder, bu farklılıkları iş hayatında nasıl yaşıyor? Aslında genel özelliklere şöyle bir bakarsak; Japon ve Türkiye halkları birbirini tamamlayan birçok özelliğe sahip. Başlangıçta bunlar farklılık gibi algılanabiliyor, ancak bir araya getirildiğinde ortaya müthiş bir karma çıkıyor. Öncelikle ortak bir özelliğimize dikkat çekmek istiyorum; çalışkanlık. Japonlar zaten bu konuda oldukça iddialılar ve ulus olarak onları en iyi tanımlayan kavramlardan biri çalışkanlık. Biz de bu konuda iyiyiz aslında, Japonlar planlayarak çalışıyor, biz ise bir planımız olmasa bile yapılacak bir iş varsa yapmaktan, çalışmaktan kaçmıyoruz.

Daikin ile ilişkiler ne zaman başladı ve Japon Daikin Airfel’i nasıl satın aldı? Bu süreci anlatır mısınız? Bu süreci özetlemem gerekirse; Sanko bünyesinde edindiğimiz müthiş deneyim ve büyüme sürecimizi Daikin ile taçlandırdık diyebilirim. Biliyorsunuz Daikin, Temmuz 2011’de Airfel’i KONNICHIWA

41


Bu yüzden Türkler ve Japonlar birlikte, çok başarılı sonuçlar elde edebiliyor. Bizim en önemli artımız ise aksiyoner olmamız. Belki ‘Kervan yolda düzülür’ atasözümüzdeki gibi, detaylarını çok planlamadan çalışmaya başlıyoruz ama çok hızlı hareket edebiliyor ve bir karar alındığında anında uygulamaya geçebiliyoruz. İşte Japonlar’ın planlama konusundaki yeteneği ile Türkler’in aksiyon alabilme kabiliyeti birleşince ortaya çok başarılı sonuçlar çıkıyor. Şu anda Daikin yüzde 100 bir Japon şirketi ama başında siz varsınız. Kendi ilkeleriniz ve Daikin’in iş kültürü arasında nasıl bir denge kuruyorsunuz? Dediğim gibi Japonya ve Türkiye halkları birbirini tamamlayan pek çok özelliğe sahip. Çalışma sistemlerimiz arasında büyük farklılıklar var gibi görünüyor. Ancak biz Daikin Türkiye’de gördük ki, bu farklılıkları değere dönüştürmek mümkün. Japonlar iş yaparken çok iyi bir planlamacı, Türkler ise uygulamacı… Ortak noktamız ise çalışkanlık. Japonlar’ın planlama konusundaki yeteneği ile Türkler’in aksiyon alabilme kabiliyeti birleşince ortaya çok başarılı sonuçlar çıkıyor. Daikin Türkiye olarak, biz son 5 yıldır elde ettiğimiz başarılı sonuçlar ile Türk-Japon halkları arasındaki dostluğun, iş hayatına da taşınabileceğine iyi bir örnek oluşturduğumuzu düşünüyoruz. Tabii bu arada Daikin Türkiye olarak, başta Kaizen olmak üzere Japon yönetim anlayışına hakim olan ilkeleri benimseyerek, iş yapış şekillerimizi ve süreçlerimizi revize ettiğimizi de söylemeliyim. Japonlar’dan çok şey öğrendik ve bu sayede büyük kazanımlarımız oldu. 10. Binlerce Türk çalışanı olan bir şirket olarak çalışanlarınıza Japon kültürünü anlatıyor musunuz? İki farklı kültürün bir araya gelmesi, dezavantaj gibi görülen bir konu olsa da Daikin Türkiye’de bu bir avantaja dönüştü. Öncelikle şunu belirtmeliyim ki; temelleri Japonya’da atılmış, global bir yapının parçası olmak çok değerli bir deneyim. Sektöründe köklü, lider ve yenilikçi bir marka olan Daikin çatısı altında faaliyet göstermek, hem benim hem de tüm iş 42

KONNICHIWA

arkadaşlarım için önemli bir motivasyon kaynağı oldu ve azmimizi destekledi. Daha entegrasyon sürecinde gördük ki; birbirimizden sadece bir şeyler öğrenmiyoruz, birbirimizi tamamlıyoruz. Şirketimizde CEO olarak ben deneyimlerimi paylaşırken, Daikin Türkiye bünyesinde çalışan Japon arkadaşlarımızın sayesinde Japonlar’ın o müthiş felsefesini birebir deneyimleme fırsatı buluyoruz. Bunun yanı sıra Daikin Türkiye olarak bizim de işleyişimize adapte ettiğimiz Japon yönetim anlayışı var. Bu anlayışımız ve ilkelerimiz konusunda sadece şirket çalışanlarımızı değil, bayilerimizi, tedarikçilerimizi de bilgilendiriyoruz. Fabrikamızdan satış kanallarımıza kadar PDS (Production of Daikin System) denilen Daikin Üretim Felsefesi ile hareket ediyoruz. Eğitim konusunun üzerinde özellikle duruyorsunuz? Öncelikle Hasan Önder’in kişisel eğitim felsefesi nedir? Kişisel olarak, öğrenmeyi hiç bitmeyen bir süreç olarak görüyorum. Bu nedenle eğitime de özel bir önem veriyorum. Sık sık üniversitelerde öğrencilerle bir araya gelen bir yönetici olarak, sürekli uzmanlığın ve eğitimin önemini vurguluyorum. Yaptığın işin uzmanı olmak, uzmanlığını sürdürebilmek için araştırmaya, okumaya ve öğrenmeye açık olmak çok önemli. Daikin Türkiye’de de buna önem ve öncelik veren bir CEO’yum. Bizim bir avantajımız da, Daikin’in de eğitim konusunu öncelikli alanlardan biri olarak benimsemiş olması. Bu düşüncelerimizi somutlaştırabilmek için, Daikin Türkiye Akademi’yi kurduk. Tüm eğitim faaliyetlerimizi Daikin Türkiye Akademi çatısı altında topladık. Maltepe’deki merkezimizde mesleki eğitimlerden kişisel gelişim eğitimlerine kadar çok etkin çalışmalar yürütüyoruz. Bu merkezi kurarken, hedefimizi “Eğitimde Daikin farkını yaşatmak” olarak belirlemiştik. O gün için iddialı görünen bir hedefti. Ancak Daikin’in eğitim konusuna yaklaşımını, grup felsefesini ve benimsediği kültür anlayışını bilen bizler için, gayet makul bir hedefti. Sadece doğru bir plan ve programla çok çalışmamız gerekiyordu. Daikin


Akademi yönetimi de bu konuda kendisinden beklenenin çok üzerinde bir performans gösterince, bu hedefe ulaşmak çok da zor olmadı. Ve bugün, Daikin Akademi’nin henüz 3’üncü yılında büyük bir gururla “Eğitimde Daikin farkını gösterdik” diyebiliyoruz. Daikin Akademi faaliyet göstermeye başladığı günden itibaren yenilikçi uygulamalara imza attı, çalışanlarının ve paydaşlarının ihtiyaçlarını gözeten eğitim içeriği ile yaklaşık 24 bin kişiye ulaştı. Şimdi hedefimizde, bu sayıyı ikiye katlamak var. Daikin olarak eğitim ve sosyal projeler konusunda neler yapıyorsunuz? Daikin grup felsefesinin temel vurgularından biri; içinde yaşadığınız topluma faydalı işler yapmak. Aslında tüm üretim sürecimiz de bu felsefeye dayanıyor. Tabii toplumsal faydayı sadece üretim ile sınırlandırmayan ve içinde yaşadığımız topluma başka hangi katkılarda bulunabiliriz diye düşünen bir şirket olarak; farklı projeler de geliştiriyoruz. Bugüne kadar spordan eğitime kadar birçok alanda kurumsal sosyal sorumluluk (KSS) çalışmaları yaptık. Bunların içinde büyük uğraşlar sonucu hayata geçirdiğimiz ve çok da övündüğümüz bir projemiz var: Daikin Sakura Kadın Girişimci Programı. Biliyorsunuz; girişimcilik Türkiye’de desteklenmesi gereken en önemli konulardan biri, kadın girişimciliği ise daha da önemli bir konu. Biz bu konuda öyle bir şey yapalım ki, bu desteğimiz sadece sözde kalmasın, iyi niyetimizin göstergesi olmasın, bizzat hayata geçirilsin ve somut bir desteğe dönüşsün istedik. Bunun için de bir kadın girişimci destekleme programı geliştirdik. KalDer ve KOSGEB tarafından da desteklenen Sakura Kadın Girişimci Programı ile şu ana kadar üniversiteden yeni mezun olmuş 22 genç kızımızı kendi işinin patronu yaptık. Gelen binlerce başvurusu arasından seçilen bu kızlarımız, toplamda 120 saat eğitim aldılar. Ardından sağladığımız maddi destek ile yaşadıkları bölgelerde Daikin Shop’larını açtılar. Sakura girişimcilerimizin başarısı ile örnek bir proje olacağına inandığımız bu çalışmanın yanı sıra, iş yaşamında fırsat eşitliği ilkemiz doğrultusunda ülkemizde kadın istihdamının artmasına yönelik yeni bir çalışmayı da hayata geçirmek için çalışıyoruz.

Bunun dışında çocuklara yönelik yeni bir projemizi de hayata geçirdik. Biliyorsunuz Daikin, çevresel sürdürülebilirliği tüm iş süreçlerinin merkezine koyan bir şirket. İnsanların ısıtma ve soğutma ihtiyaçlarına verimli ve güvenli çözümler sunarken, yeşil ilkelere bağlılığı biliniyor. Bu bilinci gelecek nesillere de aktarmak için, geleceğin büyükleri çocuklar ile birlikte temiz hava ve temiz çevre konusuna dikkat çekmek amacıyla yola çıktık ve bu konuda eğitim vermeye başladık. Geçen yıl 23 Nisan’da çalışanlarımızın çocukları ile başlattığımız Temiz Hava Elçileri projesini, bu yıl fabrikamızın bulunduğu Hendek’te Cumhuriyet İlkokulu’nda gerçekleştirdik. Günümüzde doğru hava, temiz çevre, enerji tasarrufu gibi konular giderek önem kazanıyor. Daikin olarak cihazlarımız ve hizmetlerimiz ile bu konulardaki hassasiyetimizi gösteriyoruz ve değişimin küçük yaşta başlayacağını benimsiyoruz. Bunun için de dünyamızın geleceğini simgeleyen çocuklarımız ile birlikte hareket etmeye karar verdik. Önümüzdeki dönemde bir kurumsal sosyal sorumluluk projesi olarak Temiz Hava Elçileri’miz ile büyümeye ve doğru havanın önemini anlatmaya devam edeceğiz.

Son olarak, Endüstri 4.0 konusunda, Japon firmaları dünyada seslerini duyuramamaktan şikayetçi. Daikin olarak Endüstri 4.0’da neredesiniz? Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de giderek önem kazanan Endüstri 4.0, bizim için teknolojinin olanaklarından daha fazla yararlanmak, iş süreçlerini kısaltmak, buna karşın verimliliği artırmak anlamına geliyor. Nesnelerin interneti, büyük veri gibi kavramlar zaten şimdiden hayatımıza girmiş konular. Endüstri 4.0, bu anlamda bir dönüşüm niteliği kazanacak ve üretim süreçleri başta olmak üzere tüm iş süreçleri buna göre yeniden şekillenecek. Daikin, tüm dünyada sanayinin ve iklimlendirme sektörünün gelişimine öncülük eden, yenilikleri ilk olarak uygulayan bir marka. Bu doğrultuda çağın gereklerini, hatta gelecekte oluşacak ihtiyaç ve beklentileri gündemine alarak sektörüne öncülük eden bir şirket yapısına sahibiz. Gerek Türkiye’de gerek globalde yürüttüğümüz mevcut stratejimizde, halen Ar-Ge, teknoloji ve inovasyon öncelik verdiğimiz konuların başında yer alıyor. Bunun için kurulmuş merkezlerimizde yüzlerce Daikin mühendisi, tüketici ve çevre dostu cihazlarımıza yenilerinin eklenmesi için çalışırken, diğer yandan Sanayi 4.0 dönüşümüne katkı sağlayacak, tüm üretim süreçlerinde otomasyon teknolojileri, iletişim ve bilgi entegrasyonu gibi bütünleşik bir süreç oluşturacak çalışmaları yürütüyor. KONNICHIWA

43


DÜNYANIN EN BÜYÜK, AVRUPA’NIN İLK

İKLİMLENDİRME DENEYİM MERKEZİ İSTANBUL’DA Bugün sektör profesyonellerinin buluşma noktası olarak pek çok etkinliğe de ev sahipliği yapan Levent’teki Daikin Solution Plaza fuha İstanbul, Avrupa’nın ilk iklimlendirme deneyim merkezi olarak faaliyet gösteriyor. Dünyanın en büyük iklimlendirme deneyim merkezi olan fuha İstanbul; öğrencilerden, bilgi edinmek isteyen bireysel kullanıcılara kadar her kesimi ağırlıyor. fuha İstanbul, ziyaretçilerinin iklim ve iklimlendirme konusundaki tüm sorularını bizzat deneyim yaşatarak yanıtlıyor. İklimlendirme sektörünün öncü ve yenilikçi markası olarak pek çok ilke imza atan Daikin’in, son yıllardaki dikkat çeken yatırımlarından biri de, dünyada sayısı çok da fazla olmayan iklimlendirme deneyim merkezleri. Daikin bünyesinde halen 4 tane iklimlendirme deneyim merkezi mevcut. Ve bunlardan birisi de 2015 yılında açılan fuha İstanbul. Levent’te faaliyet gösteren fuha İstanbul, Avrupa’nın ilk, dünyanın ise en büyük iklimlendirme deneyimleme merkezi ünvanını taşıyor. Japonya’da, Tokyo ve Osaka’da, Çin’de ise Şangay’da bulunan Daikin iklimlendirme deneyim merkezlerinin ardından faaliyete geçen Daikin Solution Plaza fuha İstanbul, 2 bin metrekarelik alanda ziyaretçilerine hizmet veriyor.

KAPILARI HER KESİME AÇIK

Tüm Solution Plazalar gibi fuha İstanbul da, yatırımcı, mimar, mühendis gibi sektör profesyonellerinden bireysel kullanıcıya kadar iklimlendirme konusunda herkese bilgi ve iklimlendirme deneyimi sunuyor. Bunun yanı sıra mimarlık ve mühendislik gibi alanlarda eğitim alan gençlerden, temiz hava bilincini aşılamak amacıyla çocuklara kadar farklı 44

KONNICHIWA

kesimleri de bilgilendirmeyi amaçlıyor. Avrupa’nın her yerinden misafirler de ağırlayan bu merkez; haftanın 5 günü, konusunda uzman bir rehber eşliğinde gezilebiliyor. fuha İstanbul, tek bir dış üniteyle birden fazla iç ünitenin yönetilebildiği VRV sistemleri, yenilenebilir enerji kaynakları kullanarak tek bir sistemle bir evin ısıtma, soğutma, sıcak su ihtiyacını karşılayabilen ısı pompası sistemleri, nem alıp nem verebilen klima teknolojisi, yeni ve daha çevreci gaz R32 gibi Daikin’in sektörüne kazandırdığı yenilikleri yakından tanıma fırsatı sunuyor.

EĞİTİMLER VE SEMİNERLER SÜRÜYOR

Açıldığı Eylül 2015’ten bu yana bireysel kullanıcılardan ticari yatırımcılara, öğrencilerden akademisyenlere kadar yüzlerce ziyaretçiye teknolojisini deneyimleme fırsatı sunan fuha İstanbul açıldığı günden bu yana 4 bini aşkın ziyaretçiyi ağırladı. fuha İstanbul, Daikin Türkiye Akademi iş birliği ile çeşitli teknik konularda eğitimler, seminerler ve work


shop’lar düzenlenerek öğrencilere derslerinde gördükleri teorik konuları pratikte pekiştirme fırsatı da sunuyor. İklimlendirme sektörünün yeni merkezi olma yolunda ilerleyen fuha İstanbul, İSİB (İklimlendirme Sektörü İhracatçılar Birliği) toplantıları, Mekanik Tesisat Müteahhitleri Derneği (MTMD) aylık yönetim kurulu toplantısı gibi önemli etkinliklere de ev sahipliği yaptı. İklimlendirme sektöründe Daikin teknolojilerini yakından görmek isteyen herkesi fuha İstanbul’da ağırlayan Daikin, bu yıl da düzenlediği çeşitli etkinliklerle daha geniş kitleye ulaşmayı amaçlıyor. 2017 yılında fuha İstanbul’da 10 bin kişiyi ağırlamayı planlayan Daikin, çeşitli etkinliklerine de hız kesmeden devam ediyor.

DAIKIN’İN İNOVATİF YÖNÜNÜ YANSITIYOR

İklimlendirme sektörünün öncü kuruluşlarından biri olarak Daikin’in en önem verdiği konuların başında Ar-Ge ve inovasyon geliyor. Sektöründe birçok ilkin sahibi, pek çok yeniliğin ilk uygulayıcısı olan Daikin, ‘mucit marka’ olarak tanınıyor. Daikin bu doğrultuda, başta merkezi Osaka olmak üzere üretim yaptığı ülkelerde Ar-Ge ve inovasyon konusunu destekliyor. Daikin Ar-Ge mühendisleri bir yandan mevcut ürünlerin iyileştirilmesi, diğer yandan yeni cihazların geliştirilmesi için çok önemli çalışmalar yaparken, Daikin yönetimi de Solution Plaza’larla markanın inovatif yönünü doğrudan bireysel ve kurumsal kullanıcılara anlatmayı amaçlıyor. Daikin grup felsefesi olarak; en iyi iklimlendirme çözümlerini sunarken faaliyet gösterdiği ülkelerde topluma fayda sağlamayı, sahip olduğu birikim ile de sektörüne liderlik etmeyi amaç ediniyor. Daikin Solution Plaza fuha İstanbul da bu anlayışın en iyi örneklerinden biri olarak, iklimlendirmenin, havanın, klimanın ne olduğunu ve çalışma prensiplerini ziyaretçilerinin deneyimlemesini sağlamaya

çalışıyor, iklimlendirme teknolojisinde gelinen son noktayı birebir yaşatıyor.

TÜM SEKTÖRE HİZMET VERİYOR Daikin Türkiye CEO’su Hasan Önder, “Neden Türkiye’de bir inovasyon merkezi kurulmasına ihtiyaç duyuldu” sorusuna şu yanıtı veriyor: “Bu merkezi kurarken, öncelikle Daikin’in kurumsal felsefesini yansıtmayı ve Türkiye’de iklimlendirme sektörünün gelişimine hizmet etmeyi amaçladık. Ancak bunun yanı sıra Türkiye’yi bölgenin iklimlendirme üssü yapma hedefimiz doğrultusunda, böyle bir merkezin yararlı olacağını da gördük. Türkiye, Daikin’in global yapısı içinde önem verdiği lokasyonlardan biri. Daikin Türkiye olarak biz, sadece kendi ülkemizden değil, aynı zamanda CIS ülkelerinin yönetiminden de sorumluyuz. Bir yandan bu sorumluluklarımız, diğer yandan Avrupa’ya olan yakınlığımız Daikin bünyesindeki 4’üncü Solution Plaza fuha’nın İstanbul’da açılmasını gerektiriyordu. Öyle de oldu. Bu haliyle Daikin Solution fuha İstanbul’un bölgesel bir merkez olduğunu da belirtmeliyiz. Bu arada Daikin Solution Plaza fuha İstanbul’u ise sadece bize değil, tüm sektöre hizmet veren bir merkez olarak görüyor ve bu doğrultuda çalışmalarımızı sürdürüyoruz.” KONNICHIWA

45


Projenin içeriğinden bahsedebilir misiniz? Eğitim programı ve destek kapsamı nedir?

DAIKIN SAKURA PROGRAMIYLA 3 YILDA 100 KADIN GİRİŞİMCİYE ULAŞACAK Sakura Projesi fikri nasıl ortaya çıktı ve hayata geçirildi? Daikin tüm dünyada, içinde yaşadığı topluma değer katan projeler yürütmeye özen gösteren bir şirket. Daikin Türkiye olarak biz de bu doğrultuda ülkemizde spordan çevreye kadar pek çok sosyal sorumluluk projesine destek veriyoruz. Ancak ortaya çıkışından yürütülmesine kadar tüm aşamalarını bizzat üstlendiğimiz Sakura Programı bizim için özel bir anlam ve değer taşıyor. Çünkü bu proje hem sektörümüzün gelişimi hem de ülkemizde kadın girişimcilerin desteklenmesi gibi çok boyutlu sonuçlar içeriyor. Biliyorsunuz, Türkiye ekonomisinin hak ettiği büyüme oranlarına ulaşması, ülkemizin kalkınmış ülkeler arasında yerini alabilmesi için girişimcilerin desteklenmesi, özellikle gençlerin ve de daha çok kadın girişimcinin iş yaşamına katılması konusunda herkes hemfikir. Ülkemizin orta gelir tuzağından kurtulup, üst gelir grubu ülkelerin arasına katılabilmesi temel koşullarından biri de; daha çok kadın girişimcinin iş hayatında yerini alması. Biz de bu doğrultuda hem genç girişimcileri hem kadın girişimcileri destekleyecek hem de erkek egemen bir sektör olan iklimlendirme sektörüne önemli bir değer katacak bir program oluşturmak için çok sıkı çalıştık. Üniversiteden yeni mezun olmuş girişimci genç kızlarımızı, iklimlendirme sektörüne kazandırabilmek için KOSGEB ve KalDer (Türkiye Kalite Derneği) ile işbirliği yaptık. Tüm bu çalışmaların sonucunda ortaya Sakura Programı çıktı. Seçmelerinden eğitimlerine, girişim aşamasındaki desteklerden yatırım aşamasındaki desteklere kadar oldukça detaylı bir program oluşturuldu. Bu titiz çalışmaların sonucunda 2014 yılı itibariyle Sakura Kadın Girişimci Destekleme Programı başladı. Daikin olarak biz de sahip çıktık ve böylesi muazzam bir projeyi hayata geçirdik. Gerek şirket içinde, gerekse Sakura Programı ile sektörümüzdedaha çok kadının yer alması için var gücümüzle çalışıyoruz. Fırsat eşitliği politikamız da bunu destekliyor. Bu konudaki yaklaşımımız; pozitif bir ayrımcılık yerine kadın-erkek fırsat eşitliğine önem vererek, kadınlarımızı iş hayatında desteklemek ve teşvik etmek. 46

KONNICHIWA

Sakura Kadın Girişimci Destekleme Programı; genel hatları ile iş hayatına girişimci olarak atılmak isteyen genç kadınlarımızı desteklemek, bu girişimcileri iklimlendirme sektörüne ve ülkemize kazandırmayı amaçlayan bir proje. KOSGEB ve KalDer işbirliği ile yürüttüğümüz bu programa, Türkiye genelindeki üniversitelerden son 3 yıl içinde mezun olmuş tüm kızlarımız başvurabiliyor. Girişimcilik esaslı bir seçme sürecinin ardından programa katılmaya hak kazanan gençlerimiz, girişimcilik ve teknik eğitimler alıyor. Toplam 120 saatlik bir eğitim sürecinin ardından, sağlanan maddi destek ile yaşadıkları bölgelerde Daikin Showroom’larını açıyorlar. Ancak verdiğimiz destekler bununla bitmiyor; eğitim ve sermaye desteği sağlayarak iş hayatına kazandırdığımız girişimcilerimizin daha sonra da kendi ayakları üzerinde duracakları güne kadar yanlarında duruyoruz. Çünkü Daikin Sakura Programı ile nihai hedefimiz; Türkiye genelinde, fırsat eşitliğini göz önünde bulundurarak üniversite mezunu kadınlarımıza bilgi, beceri ve girişimcilik arzusu kazandırırken, diğer kadın girişimcilere ve benzer sosyal projelere örnek teşkil etmek. Çünkü ülkemizde başarılı ve cesur kadın girişimcilerin sayısının artması gerekiyor. Biz de bu program ile kadınlarımız kendi işlerinin patronu olabilsinler, işlerini büyüterek başka kadınlara da iş imkanı oluşturabilsinler diye onlarla uzun soluklu bir çalışma yürütüyoruz. Bugüne kadar kaç kadın faydalandı? Sakura Programı 120 saatlik eğitim süreci ile desteklenen bir proje olmakla birlikte, uzun soluklu bir girişimcilik programı. Bugüne kadar yürüttüğümüz çalışmalar sonucunda üniversiteden yeni mezun olmuş 22 kadın girişimciyi kendi işinin patronu yaptık, bu kızlarımız yaşadıkları illerde Daikin Bayii olarak iş hayatına atıldılar. Program kapsamında bu girişimcilerimiz en az bir kadın çalışan istihdam etmek zorunda oldukları için, bu sayı katlanarak artacak. Sakura sayesinde iş hayatına katılan/meslek kazanan kadınlardan örnek verebilir misiniz? Bugüne kadar 22 Sakura’mız kendi bayilerini açarak iş hayatına katıldı. Sakura Programı sayesinde bugün kendi işinin patronu olarak iklimlendirme sektöründe faaliyet gösteren girişimcilerimiz şunlar: Melike Gülbahçe (İstanbul), Müzeyyen Karagöz (Ankara), Özlem Erginsoy Uruk (Bursa), Zehra Erdem (Ankara), Çağla Pınar Alparslan (İstanbul), Gözde Kazak (İstanbul), İrem Özdemir (İstanbul), Nazlı Özbuğan (İstanbul), Rüya Doğu (İstanbul), Nur Banu Kutluata (Sakarya), Cansu Karaca (Adana), Fatma Özdemir (Adana), Demet Ekici (İzmir), Fatma Nur Fırat (İzmir), Halide Kundakçı (İzmir), Seda Yürük (İzmir), Ceren Sarınç (Antalya), Damla Şahin (Antalya), Merve Okur (Hatay), Dilan Karlı (Mersin), Tüba Önder (İstanbul), Begüm Kıratlılar (İstanbul)


ANKARA’DAN ASYA PASİFİK’E AKADEMİK BİR KÖPRÜ; APAM Asya-Pasifik Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (APAM), Başta Japonya olmak üzere Avustralya, Çin, Endonezya, Malezya, Hindistan gibi Asya Pasifik bölgesi ülkeleri ile ilgili yaptığı araştırmalar ve akademik çalışmalarla adından söz ettiriyor. Aynı zamanda Asya-Pasifik bölgesi ile ilgili özel veya kamu kurum ve kuruluşları ile kişilere danışmanlık hizmeti sağlayan merkez, yurt içi ve yurt dışı kurumlar tarafından desteklenen kendi çalışma konularıyla ilgili bilimsel projeler yürütüyor. Bugüne kadar bir çok seminer, konferans Prof. Dr. Ali Merthan Dündar ve çalıştay gerçekleştiren APAM özellikle Japonya üzerine yaptığı çalışmalarla öne çıkıyor. Merkezin başkanı Prof. Dr. Ali Merthan Dündar, Türkiye’de Türk Japon ilişkileri konusundaki en yetkin akademisyenlerden birisi. Onlarca yıldır oluşturduğu arşiv Türk-Japon ilişkilerinin gelişimine eşsiz bir katkı sağlıyor.

Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erkan İbiş’in destekleri ile Prof. Dr. Ali Merthan Dündar başkanlığında önemli bir akademisyen ekibi ile çalışmalarını yürüten APAM, yurt içi ve yurt dışındaki üniversite, enstitü, merkez ve diğer ilgili kurumlarla işbirlikleri yapıyor, Asya-Pasifik bölgesi ile ilgili ulusal ve uluslararası seminer, konferans, çalıştay ve benzeri toplantılar düzenliyor ve Asya-Pasifik bölgesinden gelen araştırmacılara Türkiye’yi tanıtıcı faaliyetlerde bulunuyor. Hali hazırda, Asya-Pasifik bölgesi ile ilgili iç ve dış yayınları toplayarak referans kaynağı olabilecek bir kütüphane ile film, fotoğraf, slayt ve benzeri belgelere dayalı arşiv ve dokümantasyon birimi kurma çalışmalarına devam eden merkez, Asya-Pasifik bölgesi hakkında araştırma yapmak isteyen bilim insanlarının projelerine akademik destek veriyor.

Merkez son olarak Türk-Japon ilişkilerinin başlamasında önemli bir yere sahip olan Abdürreşit İbrahim Efendi için bir sempozyum düzenledi. Türkiye Diyanet Vakfı desteğiyle Ankara Üniversitesi Asya – Pasifik Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi ve TUJIAD (Japon İşadamları ile Kültürel Ekonomik İşbirliği Derneği) tarafından düzenlenen “Tokyo Camii ve Külliyesi’nin Kuruluşunun 80. yılı Anısına IV. Uluslararası Abdürreşit İbrahim Sempozyumu”, 7 Mart 2017 tarihinde Ankara Üniversitesi Tandoğan Yerleşkesi Rektörlük 100. Yıl Konferans Salonu’nda gerçekleşti. Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Numan Kurtulmuş’un himayelerinde gerçekleşen sempozyumda, yurtiçi ve yurtdışında bir çok akademisyen konuşma yaptı. 2014 yılında Ankara Üniversitesi bünyesinde resmi olarak kurulup 2016 yılında faaliyetlerine başlayan Asya-Pasifik Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (APAM) AsyaPasifik bölgesi hakkında bilimsel araştırmalar yaparken aynı zamanda bu bölgede faaliyet gösteren kamu kurumlarına ve özel kuruluşlara danışmanlık desteği veriyor. Bu konuda gerekli gerekli uzmanların yetiştirilmesine de katkı sağlayan APAM ayrıca yaptığı araştırma ve etkinliklerle bölge ülkeleriyle ekonomik ve ticari ilişkilerin gelişimine yardımcı oluyor. KONNICHIWA

47


KARİYER

BELÇİKA’DAN TÜRKİYE’YE UZANAN BİR BAŞARI HİKAYESİ; EMİN ATAÇ

Biz onun ismini otomotiv dünyasının üst düzey yönetimlerinden biliyoruz. Otomotiv endüstrisinin önde gelen markalarından Toyota’da 12 yıllık Avrupa Satın Alma Direktörlüğü görevinden sonra 2015 yılında CEO olarak göreve başladığı Coşkunöz Holding’de çok kısa süre içerisinde önemli başarılara imza atan Emin ATAÇ ile Coşkunöz Holding’i konuştuk… 48

KONNICHIWA


Kişisel kariyerinizden başlayalım. Emin Ataç’ın kariyer yolculuğunu dinleyebilir miyiz? Nasıl başladınız ve yollarınız Coşkunöz Holding ile nasıl kesişti? Profesyonel kariyerime Arçelik bünyesinde Kalite güvence mühendisi olarak başladım. Ardından 2 yıl Ford Otosan’da Satın Alma Mühendisi olarak görev yaptım. Toyota Türkiye nin kurulması ile birlikte Toyota Satınalma bölümüne geçtikten sonra, 10 yıllık görevim boyunca sorumluluklarımı genişleterek Türkiye ofisinde Satınalma Müdürü oldum. 2003 yılında ise 2 yıllığına Toyota Motor Europe/Brüksel’e transfer edilerek uluslararası tecrübe fırsatı verildi. Brüksel’deToyota’nın Avrupa projelerinde çeşitli kategorilerin satın alma ve yan sanayi stratejilerini yönettim. 2012 yılından itibaren Toyota’nın Avrupa, Türkiye ve Rusya Operasyonlarının Tüm Parça ve Komponent Satın Almalarından Sorumlu Direktör olarak görev yaptım. 2 yıl görevli olarak çağırıldığım Brükselde 12 yıl görev yaptıktan sonra 22 yıllık Toyota tecrübemi farklı organizasyonlarda değerlendirmek, farklı sektörlerdede tecrübe kazanmak ve yetkinliğimi arrtırmak adına 2015 yılında, Türkiyede çok saygın bir konuma sahip olan Coşkunöz Holdingde Ceo olarak göreve başladım.

Farklı sektörlerde birçok alanda üretim yapan Coşkunöz Holding’i sizin ağzınızdan dinleyebilir miyiz özetle? Temelleri 1950 yılında atılan ve bugün otomotiv yan sanayisinin katma değer üreten önemli kuruluşları arasında yer alan Coşkunöz Holding, 14 firmasıyla 8 farklı sektörde toplam 2 bin 400 çalışanıyla faaliyet gösteriyor. Kurucumuz merhum Kemal Coşkunöz’ün “yaptığımız her işte en iyi olma” felsefesiyle hareket ediyor; 60 yılı aşkın sanayi tecrübemizi yeni yatırımlar ve işbirlikleri ile tüm paydaşlarımız için değere dönüştürüyoruz. Coşkunöz Holding’in lokomotif

firması olan Coşkunöz Metal Form şirketimizle önemli ana sanayilere küresel standartlarda presli sac parça üretimi yapıyoruz. Özellikle tecrübe, mühendislik ve yüksek kalite anlayışı gerektiren dış yüzey parçaları , şasi parçaları ve birleştirme teknolojilerinde” uzmanız. Aynı zamanda Coşkunöz Kalıp Makina şirketimiz ile de Türkiye’deki en büyük otomotiv kalıbı üretim kapasitesine sahibiz. Otomotiv, holdingin faaliyet gösterdiği sektörler arasında ağırlığını korurken; iklimlendirme, savunma, havacılık ve enerji sektörlerinde de aktif olarak faaliyetlerimize devam ediyoruz.

2016 yılında savunma ve havacılık faaliyetlerimize ivme kazandıran Koreli KAI firması için helikopter orta gövde

montajına başladık. Bu yılın sonunda ilk parçaları teslim edeceğiz. Bu proje ile iş ortağımız olan, Türkiye’nin önde gelen havacılık ve uzay sanayii kuruluşlarından biri olan TAI firmasından sonra, projenin büyüklüğü ve kullanılan teknoloji bakımından helikopter gövdesi üreten ilk firma olduk. Elde ettiğimiz tecrübe ile uçan platformalara gövde ve yapısal komponentler montajı (major & section assembly) seviyesinde yeni anlaşmalar yapmayı da hedefliyoruz. Savunma alanında ise yürüttüğümüz alt sistem ve sistem çalışmaları kapsamını genişletmek; bazı projelerde ana yüklenici konumuna gelebilmek ve kendi ürünümüzü üretmek stratejik hedeflerimiz arasında yer alıyor. Son 1,5 yıl içerisinde ise holding olarak potansiyel gördüğümüz bilişim ve çevre teknolojileri sektörlerine de yatırım yaptık. Çevre teknolojileri alanındaki yeni yatırımımız olan Ineva ile Türkiye’de ilk defa bütün bir şehrin kentsel arıtma çamurlarının tamamını yerli teknoloji ile bertaraf ederek enerji üretecek tesislerinin yapımına başladık. Ağırlıklı KONNICHIWA

49


Bu başarının ardındaki en önemli faktör Coşkunöz ailesi. Aile, kurumsallaşma ve tek ses olma yönünde Coşkunöz’ü geleceğe taşıyacak önemli adımlar atıyor.

olarak Su ve Kanal İdareleri, Organize Sanayi Bölgeleri ve Arıtma Tesisi olan kuruluşlara hizmet veren Ineva Çevre Teknolojileri firmamız ile atık türüne ve ihtiyaca göre proje üreterek kurulumunu gerçekleştiriyoruz. Bugüne kadar yaptığımız ve işletmeye aldığımız tesislerimizin haricinde; Kocaeli Su ve Kanalizasyon İşleri (İSU) ve Gaziantep organize sanayi bölgesi ihalelerini aldık. Atık çamuru yenilenebilir enerjiye çeveireceğimiz bu projelerin üretimleri devam ediyor. Bununla birlikte yaklaşık 30 yıldır bilgi teknolojileri konusunda edindiğimiz tecrübeyi yeni yatırmımız olan CITS ile farklı bir boyuta taşımayı hedefledik. Geliştirdiğimiz “firma bazlı bulut bilişim hizmetleri kullanım modeli” ile CITS Türkiye’de bir ilki gerçekleştirdi. Müşterilerimize SAP ERP başta olmak üzere, ihtiyaç duydukları tüm bilgi teknolojileri servislerini tek elden bulut bilişim hizmeti olarak sunuyoruz. Diğer 50

KONNICHIWA

taraftan yazılım ar-ge projeleri yaparak uygulama ve gömülü yazılımlar geliştirecek, ortak ar-ge projeleri ile yazılım hizmeti de vereceğiz. Bu yılın başında CITS Bilişim Hizmetleri firmamız, Coşkunöz‘ün belgelenen ve faaliyete geçen 2. Ar-Ge Merkezi olurken, Bursa’nın bilişim, bilgi ve iletişim teknolojileri sektöründe faaliyete geçen ilk Ar-Ge Merkezi oldu.

Coşkunöz olarak farklı sektörlerde uzun yıllardır, dünyanın dev şirketlerinin üretimlerini gerçekleştiriyorsunuz. Ve bu birliktelikler çok uzun yıllar devam ediyor. Coşkunöz’ün başarısının arkasındaki uluslararası iş yapma felsefesi nedir? Başarının kazan/kazan anlayışıyla sürdürülecek uzun vadeli iş birliği ve güvene dayalı olduğuna inanıyorum. Müşterilerimizin yanı sıra güçlerimizi

birleştirdiğimiz partnerlerimiz için de aynı yaklaşımı destekliyoruz. Magnetto Automotive ile iş ortaklığımız sonucu Türkiye’de kurulan Coşkunöz MA şirketi, yaklaşık on yıldır faaliyette. 2008 yılında devreye giren 2 bin tonluk robotik büyük pres hattıyla üretim faaliyetlerine başlayan şirket, dış yüzey panelleri ve büyük gövde parçaları üretimi yapıyor. Aynı zamanda müşterimiz olan Ford grubu ile 20 yıla yakın süredir devam eden iş birliğimiz, güven ilişkisinin ne denli önemli olduğunun bir göstergesi. Coşkunöz olarak Ford Sollers için Rusya’da yaptığımız yatırım, bu güvenin ve global tedarikçi rolünü de hakkıyla yerine getirdiğimizin bir kanıtı. Geçtiğimiz yıl Rusya’daki yatırımımıza bir yenisini daha ekledik ve Rusya’nın en büyük çelik üreticisi OJSC MMK Şirketler Grubu ile Çelik Servis Merkezi için ortaklık anlaşması


imzaladık. Böylece Coşkunöz Alabuga ile başlayan Rusya açılımımızı, 2018 yılının ilk çeyreğinde faaliyete geçecek olan Çelik Servis Merkezi ile daha da güçlendireceğiz.

Beklentilerin üstünde memnuniyet sağlayacak şekilde hedeflerimizi yüksek tutuyoruz ve en iyisi için çabalıyoruz. Zoru başarmak için de iyi planlıyor, hızlı ve doğru çözümler üretiyoruz.

2019 yılından itibaren de Mercedes ve Kamaz’ın ortak yapacağı yeni kamyon projesine sac aksam üretmeye başlayacağız. Gelecek dönemde mevcut müşterilerimizin yanı sıra görüşmelerini yapmakta olduğumuz potansiyel müşterilerle de özellikle dış yüzey parçalara ait kalıpların imalatını artanbir kalite seyiyesi ile gerçekleştirmek hedefindeyiz. Rusya’da devreye alacağımız bu faaliyetlerle birlikte farklı ülkeler için de araştırmalar yapıyoruz. Çin ve İran ülkelerine yatırım noktasında temaslarımız devam ediyor.

Kurum felsefenizde “eğitim” önemli bir yer kaplıyor. Holdingin eğitim konusundaki felsefesi ve faaliyetlerinden bahseder misiniz?

Coşkunöz Holding, Bursa’da doğup şu an farklı sektörlerde dünya standartlarında üretim yapan dev bir yapı. Bunun yanında kurumsallaşma sürecini tamamlamış bu alanda örnek alınacak uygulamalara sahip. Kurumsallaşma özelinde, sizce bu başarının ardındaki sır ne? Bu başarının ardındaki en önemli faktör Coşkunöz ailesi. Aile, kurumsallaşma ve tek ses olma yönünde Coşkunöz’ü geleceğe taşıyacak önemli adımlar atıyor. Coşkunöz Holding, geçmişten gelen değerlerine sahip çıkan; aynı zamanda gelecek odaklı olarak “değişim” ve “gelişim”den beslenen bir yapıya sahip. Tüm yatırım ve iş geliştirme çalışmalarımızda geleceği iyi okuyup adımlarımızı atıyor; gerek yurt içinde gerekse de global seviyede örnek alınacak bir grup olma yolunda hızla ilerliyoruz. Öncelikli olarak müşterilerimizin geleceğe dönük projeleri doğrultusunda ve dünya trendlerini iyi anlayarak proaktif bir yaklaşımla kararlar alarak geleceğe yatırım yapıyoruz. Müşterilerimiz ile aynı anda nefes almaya, müşterilerimizin ihtiyaçlarını iyi analiz ederek, özgün iş modelleri geliştirmeye gayret ediyoruz.

Ülke ekonomisine değer katan işler yapmak, topluma sürdürülebilir katkı sağlamak bizim kurumsal sosyal sorumluluk politikamızın temelini oluşturuyor. Kalifiye eleman yetiştirmek, gençlerin işsizlik sorununa çözüm getirmek ve toplumumuzun yaşam kalitesini yükseltmek amacıyla 29 yıldır faaliyet gösteren Coşkunöz Eğitim Vakfı, aynı zamanda sosyal sorumluluk çalışmalarımızın kurumsallaşmasında önemli bir hizmet veriyor. Coşkunöz Eğitim Vakfı; özel sektör, kamu ve toplumun ihtiyaç duyduğu mesleki teknik eğitim taleplerine cevap vermek adına ulusal ve uluslararası platformlarda önemli çalışmalar yapıyor.

Kurucumuz merhum Kemal Coşkunöz’ün “yaptığımız her işte en iyi olma” felsefesiyle hareket ediyoruz. Coşkunöz’ün son dönemdeki büyük yatırımlarından birisi de iklimlendirme alanında oldu. “Copa” markalı ürünler artık dünyanın dört bir tarafında satılıyor. Bu yatırımların detaylarını sizden dinleyebilir miyiz? İklimlendirme sektöründe COPA markamızla çelik panel radyatörler, dekoratif radyatörler, havlupanlar, hermetik şofben, radyatör vanaları ve montaj ekipmanları üretiyoruz. Başta Batı Avrupa, Benelux ve İskandinav ülkeleri olmak üzere tüm Avrupa’ya ve Çin’e radyatör satıyoruz. 2011 yılından bu yana iç pazarda panel radyatör

üretiminde sağladığımız başarıyı; bugün iklimlendirme sektörünün diğer ürünleri ile de sürdürüyoruz. Almanya’da COPA Heizung şirketimiz bulunuyor. Bununla birlikte ürün gamımızı çeşitlendirmemiz Çin, İran, Rusya gibi pazarlarda da bize avantaj sağlıyor. COPA, TURQUALITY Marka Destek Programı’na kabul edilen 62 Türk markasından biri. COPA markamız ile ihracat çıtamızı her geçen gün yükseltiyoruz.

Uzun bir dönem Japonlarla çalıştınız. Bu dönem eminiz ki bir çok etkileşimlere girdiniz. İş kültürü anlamında, Japonya’dan örnek alıp hayatınızda ve şimdiki kurumunuzda uyguladığınız ya da uygulamayı hedeflediğiniz konular var mı? Japon iş kültüründe “sürekli gelişim”in sağlanması ve bu gelişimin çalışanlarla birlikte gerçekleştirilmesi esastır. Bizim için çok önemli olan müşteri memnuniyetinin ve sürekli gelişmenin en önemli koşulu ise işine tutkuyla sahip çıkan, “Mutlu Çalışanlar”. Mutlu çalışan olmak için ise insanın işine tutkuyla bağlı olması ve çalıştığı ortamda huzurlu olması önemli. Bunu sağlayabilmek için problemleri çözme kabiliyetine sahip olmak gerekiyor. “Problem Avcısı” olmak üzere iki yıldır tüm kademelerde çalışanlarımıza eğitimler düzenliyoruz. Problemler oluştuğunda bunu gelişim için bir armağan kabul ediyor, birlikte çözümler üretiyoruz. Kurum olarak amacımız; farklı bakış açıları kazanmak ve alışılmışın dışına çıkarak yenilenme fırsatlarını yakalamak. Bu amaçla hem beyaz yaka hem de mavi yaka çalışanlarımızın katılımıyla tüm holding genelinde yaygınlaştırdığımız iletişim eğitimlerine devam ederek firmamız için gelişim yollarını açmayı sürdürüyoruz. Çünkü inananıyorum ki ne kadar mutlu, ne kadar pozitif olursak sorunlara karşı o kadar dayanıklı ve çözüm üreten bir yapıya bürünebiliriz. İşte böyle bir yapının da çözemeyeceği bir problem kalmaz. İlerleme hızımıza hız katar, başarılamıza yenilerini ekler. KONNICHIWA

51


GÜ BEN İLE İŞ

HB O S

ETLERİ Merhaba; Bundan böyle bu sayfalarda, farklı sektörlerden alanında öne çıkmış, fark yaratan yöneticileri ağırlayacağız. Onlarla birlikte iş hayatlarını, özel yaşamlarını ve şirketlerini konuşacağız. Hayata artı katan farkları nasıl yarattıklarını, projelerini ve başarılarını anlatacağız. “Bengü İle İş Sohbetleri” sayfamızın ilk konuğu, Japon ilaç devi TAKEDA’nın Türkiye Genel Müdürü Gamze Yüceland. Kendisiyle samimi ve lezzetli bir sohbet gerçekleştirdik, buyrun…

Dünyanın en büyük ilaç firmalarından Japon TAKEDA’nın Türkiye Genel Müdürü Gamze Yüceland, meslek yaşamında satış temsilciliğinden genel müdürlüğe uzanan başarılı ve sıra dışı bir kariyere sahip.

Dünyanın en büyük ilaç şirketlerinden Takeda 7 yıldır Türkiye pazarında ve çok önemli çalışmalara imza atıyor. Takeda firmasını biraz sizden dinleyebilir miyiz? Takeda’nın Türkiye’ye giriş hikayesi her ne kadar 2009 yılında başlasa da, kuruluşu için bundan 237 yıl öncesine, 1781 yılında merkezi olan Osaka’ya gitmemiz gerekiyor. Köklü bir geçmişi olan şirketimiz, Chobei tarafından kurulmuş olmakla birlikte, Takedaizm değerlerini “Bütünlük, Dürüstlük, Adalet, Azim” o günden bugüne

52

KONNICHIWA

korumayı başarmış ve bu değerlerle hasta odaklı inovatif ve global bir ilaç firması haline gelmiştir. Dünyanın 70’den fazla ülkesinde, 31.000 çalışanı ile insanlara daha sağlıklı, daha parlak bir gelecek sunma misyonu edinmiş durumdayız. Takeda, Japonya ve Asya’daki çeşitli pazarlarda birinci sırada ve dünyanın en büyük 15 global ilaç Gamze Yüceland şirketi arasında yer alıyor. Takeda’nın varoluş nedeni hastalar… Hastaları merkeze alan bir felsefemiz var. İlaçlarımızın dünyadaki tüm hastalara ulaşmasını istiyoruz. TAKEDA Türkiye 7 yılda nerden nereye geldi ve Türkiye’deki büyüme stratejiniz ve hedefleriniz neler? Türkiye, Takeda için kritik bir öneme sahip; Takeda’nın globalizasyon stratejisiyle birlikte güçlü ekonomimiz ve dünyada ilaç sektöründe ilk 10 ülkeden biri olmamız Japonların

Türkiye’ye yatırım yapmasının öncelikli sebeplerinden… İnsan kaynağımızın kalitesi de bizi odak ülkelerden biri yaptı diyebilirim. 2015 yılı Takeda Türkiye için büyümek ve yatırımlarımızı arttırmak anlamında bir dönüm noktası oldu. Türkiye’de önemli bir yatırım yaparak, yerli bir üretici firmadan seçilmiş 13 ilacın bulunduğu ürün portföyünü satın aldık. Bu önemli satın almayla Türkiye’de son iki yılda iş hacmimizi 3 katına kadar çıkararak güzel bir başarıya imza attık ve Türkiye’nin en hızlı büyüyen şirketlerinden biri olduk. 300’e yakın güçlü kadromuz ile iş fırsatları yaratmaya devam ederek büyümeyi sürdürüyoruz. İşimiz büyürken, insanımızı da büyütüyoruz. Takeda, ülkemizde hematoloji, onkoloji, gastroenteroloji, solunum, metabolizma, enfeksiyon ve kas iskelet sistemi gibi önemli terapötik alanlarda faaliyet gösteriyor. Takeda dünyanın neresinde olursa olsun sahip olduğu değerleri bütünüyle oraya taşıyan bir yapıya sahip… Biz de Takeda Türkiye olarak Takeda-izm değerlerimizi iş yapış şeklimize ve faaliyetlerimize yansıtıyoruz. Toplumun, hastaların paydaşlarımızın güvenini kazanmayı, dokunduğumuz hayatları iyileştirmeyi ve hayat kalitelerini arttırmayı hedefliyoruz.

Takeda-ism Bütünlük

Adalet

Dürüstlük

Azim


TAKEDA olarak özellikle çok hassas bir konu olan Onkoloji üzerinde yoğunlukla çalışıyorsunuz, bu alanda dünyada son dönemde çok önemli ilerlemeler kaydedildi. Onkoloji medikalinde geleceği nasıl görüyorsunuz? Bugün hepimiz, Araştırma ve Geliştirme çalışmalarının ne kadar hayati ve aynı zamanda zor olduğunun farkındayız. Takeda, dünyada AR-GE’ye en çok yatırım yapan şirketlerden biri, geçen yıl Ar-Ge için 4 milyar dolar harcandı. ARGE alanında üzerinde çalıştığımız alanlardan biri de onkoloji alanı… Türkiye’de de bu alana yönelik önemli klinik araştırmalar yürütüyoruz. Tüm bu AR-GE çabalarımız ile dünyada öncelikli olarak onkolojide ve gastroenterolojide lider çözümler sunan yenilikçi ürünler geliştirmeye devam etmek en büyük hedefimiz. Tüm dünyadaki kanser hastalarına, bilimselliğimizden ödün vermeden, çığır açan yenilikçi yaklaşımlarımızla ve hastaların hayat kalitesini yükseltme arzumuzla, yeni ilaçları ulaştırmada öncülük etmek istiyoruz. Onkoloji alanında geliştirilen yeni ürünlerimiz de aslında bunun en güzel kanıtları… Kanser tedavisinde öncülük edebilecek ve tedavi protokollerini değiştirebilecek ürün portföyümüz, Lenfoma ve Osteosarkom alanlarında, diğer tedavi alternatiflerine göre fark yaratan ürünleri kapsıyor. Kanserle olan savaşta bize büyük yol kat ettiren yeni ilaçlarımızla birleşen girişimci ruhumuzun Takeda’yı kanserle olan savaşta öncü ve tedavi ihtiyacı karşılanmamış diğer kanserlerde lider konuma taşıyacağına inanıyorum...Global yetkinliklerimizi Türkiye’deki ihtiyaçlarla buluşturmak için elimizden gelen her şeyi yapmaya devam edeceğiz. Tabiri yerindeyse ilaç sektörünün her seviyesinde ve farklı ülkelerde çalıştınız, şu an bir Japon ilaç şirketi TAKEDA’nın genel müdürüsünüz. Bu kariyer yolculuğu bizim için önemli, biraz anlatır mısınız, yola çıkarken şu anda bulunduğunuz noktayı hedeflemiş miydiniz? Ve sizce daha

Yüceland %100 Japon sermayeli bir şirketin tek Türk kadın genel müdürü. Bu özelliğiyle, iş hayatına yeni girecekler için çok önemli bir rol model olarak karşımızda.

alınacak yolunuz var mı? Japon şirketinde çalışmanın bir ayrıcalık olduğunu söyleyerek başlamalıyım söze… Benim için Takeda sektöre değer katma anlamında kendini farklılaştıran bir şirket. İlaç sektöründe 20 yılı aşkın süredir çalışıyorum. Takeda; etik değerleriyle, yaptığı bilimsel çalışmalarla daha parlak bir geleceğin bizi beklediğine çalışmaya başladığım ilk günden bu yana inandırıyor. Geriye dönüp bakacak olursam, kariyer yolculuğumun temelinde, aslında öncelikli olarak kendimi geliştirmek ve öğrenmeye odaklandım. Seneler içerisinde, pozisyonum ne olursa olsun, beni bulunduğum noktaya getiren şey verdiğim emek ve bu doğrultuda yaptığım çalışmalar. Bunu hep iş hayatının başındaki gençlere de dile getiriyorum, duygusal zeka insanları bir adım öteye taşıyan muhteşem bir araç. Çok çalışmaktan öte insan ilişkilerini önemsemek, insanlara değer vermek ve bunu göstermek bir lideri lider yapan en önemli özellik... Sokrates: “Bildiğim, tek şey hiçbir şey bilmediğimdir.” der… Benim için de bu yolculuğun bir sonu yok. Deneyim dediğimiz şey, çok sınırsız. İş hayatında yaşadığımız ve karşılaştıklarımızın tümü, bir

sonrakiler için daha hazırlıklı ve öngörülü olmayı beraberinde getiriyor. Her zaman şuanda olduğum Gamze’den daha iyi bir Gamze olduğunu düşünürüm. Böylece kapılarımı hiçbir zaman öğrenmeye ve gelişime kapamamış oluyorum… Bir Japon şirketinde, Türk kadın GM’siniz. Bunun zorlukları ve keyifli yanları vardır mutlaka. Biraz bahseder misiniz? Bulunduğum noktadan oldukça memnun ve mutlu olduğumu belirtmem lazım. Takeda’da, Türkiye’deki hastalara ilaçları en kısa zamanda ulaştırma hedefimizle; hepimiz aslında gelecek nesillere daha sağlıklı bir dünya bırakmayı hayal ediyoruz. Bunun bir parçası olmak bir kadın yönetici olarak çok özel ve güzel.. Türkiye modernize bakış açısıyla, kadını iş hayatına katan projeleriyle bana kalırsa her sektörde büyük yol kat etti. Hem ikiz çocuklarıma annelik yaparak, hem de aralık vermeden devam ettiğim iş yaşantımda “denge”yi her zaman sahiplendim. Pek çok kadını belki de düşündüren nokta bu oluyor, bir seçim yapmanız gerekiyormuş gibi hissediyorsunuz; oysaki bahsettiğim dengeyi koruduktan sonra ikisinin de mümkün olduğunu görebilir her KONNICHIWA

53


kadın, bunu başarmanın da çok keyifli olduğunu itiraf etmeliyim. Zorluklar bu işin olmazsa olmazı, önemli olan nasıl çözüm getirdiğiniz... Bu nedenle, tüm kadınların aktif olarak iş yaşantısında yer alması gerektiğini düşünüyorum. Sektörümüze baktığımız zaman kadın yöneticiler yükselişte. Bundan sonra da ümidim hız kesmeden, kadınlarımızın daha çok iş hayatına katılması ve başarılı işler çıkarması… Japon şirketleri her ne kadar global devler haline gelmiş olsalar da, kurumsal kültürlerinde milli değerlere yer verirler mutlaka. TAKEDA’nın kurumsal kültüründen bahseder misiniz? Takeda’nın yaptığı her işin ardında Takeda-izm’in değerlerinden bahsedebiliriz. Japonların başarısının, sahiplendikleri değerler olduğunu düşünüyorum. Kurumsal kültürü 236 yıl yaşatma konusunda ve sektördeki hasta öncelikli anlayışıyla, değerlerimizin varlığını çok önemsiyorum. Gurur verici olan iş dünyası etiği, liderlik anlayışı ve insan kaynakları konularının yüzyıllar öncesinde temelleri atılan Takeda’nın değerleriyle örtüşmesi, bu çok ayrıcalıklı bir anlayışa sahip olduğumuzu bir kez daha gösteriyor. Bu köklü miras bugünün Takeda’sına güçlü bir duruş, dinamizm, yüksek performans ve yenilikçi bir yapı kazandırıyor. Çünkü ancak kökleriniz güçlüyse canlı ve ayakta kalabilirsiniz… Kurumlarda var olan ve yerleşen organizasyon kültür çatısı bizim için Takeda-izm altında birleşiyor ve işimizi, kararlarımızı

54

köklerini yüzyıllar öncesinden alan bu dört değer etrafında şekillendiriyoruz. Önceliğimiz her zaman için hasta; yaptığımız işin merkezinde doğrudan hastalar yer alıyor. Bir diğer odak noktamız ise, güven. Bu da işimizin vazgeçilmez bir parçası çünkü önceliklerimizden biri de toplumun ve paydaşlarımızın güvenini kazanmak. Ve sonrasında yaptığımız işi geliştirmek geliyor. Tüm bunlar bir bütünlük halinde Takeda’nın daha ileriye gitmesini sağlıyor, beraberinde ise elbette ki büyüme geliyor. Türkiye’deki büyümemizi, global yetkinlikleri ve yerel uzmanlığı birleştirerek devam ettireceğiz. Türkiye’de yeni inovatif ürünlerimizi portföyümüze katarak hastaların ve sağlık kurumlarının farklı ve çeşitli ihtiyaçlarına cevap verebilmeyi ilke edindik. Şirketler, ticari ve üretime dayalı faaliyetlerinin yanı sıra, aynı zamanda ülkeler arasında birer kültür köprüleridir. Bu anlamda TAKEDA’nın Türkiye ve Japonya’nın kültürel yakınlaşması için yaptığı sosyal çalışmalar var mı? Japonya ve Türkiye arasında geçmişten günümüze gelen bir yakınlık var. Birbirini seven ve sayan toplumlarız. Bu yıl öncelikli olarak, Japon kültürünü Türkiye’deki çalışanlarımıza daha iyi anlatmak ve tanıtmak için eğitimler düşündük. Bu doğrultuda, Türkiye ile Japonya arasında yüzyıllardır var olan bağlılık, hoşgörü ve kültürel yakınlık kavramlarını şirket olarak benimsememiz için bir adım atmış olacağız. İlerisi için atacağımız sosyal sorumluluk projesi adımlarımızı

bunun üzerine yapılandırmak arzusundayız. Kariyer, Gelişim, Takdir, Mutluluk, Paylaşım…Türkiye’ de 2009 yılında başlayan yolculuğunuzu bu kavramlar ile daha sağlıklı , daha parlak bir geleceğe taşımayı düşündüğünüzü biliyoruz. Takeda markası içinde “Hayat Var” derken, bu seneye kadar sektörde fark yaratan ve hayat bulduğunuz en mutlu Takeda Hikayenizi bizimle paylaşır mısınız? Benim için, karşılanmamış ihtiyaca yönelik yeni bir ilacın hastaya ulaştığı ilk gün çok değerli. O ihtiyacın karşılanmasına yönelik ilacınızı pazara vermeniz için gereken ruhsat başvurusundan geri ödeme alınıncaya kadar geçen yolculukta ben ve ekip arkadaşlarım var gücümüzle çalışıyoruz. Uzun çalışmalar sonunda, her departmanın, her çalışanın elinden gelenin maksimumunu yaparak, ilacın hastaların kullanımına ulaştığını görmek bu işin beni en mutlu eden tarafı. Hastaya en hızlı şekilde ilacın ulaşması bizim için herşeyden önemli. Çok yakın bir zamanda ekibimle beraber önemli bir onkoloji ilacımızın, hastaya ulaşması esnasında, kendimizi kargo uçağının konumunu takip ederken bulduğumuz oldu. Takeda için hasta odaklılık her şeyin ötesinde. Ben her gün ne için çalıştığımı biliyorum, öyle anlar geliyor ki, bende iz bırakıyor ve farkındalığımı katlayarak arttırıyor. Çünkü, bir ilaç o hasta için pek çok umut demek.. Rakamlar ile Takeda / Gamze Yüceland dersek nasıl anlatırsınız?

1 numaralı önceliğimiz hastalar. Takeda’nın bu ay 236. yaşını kutladık. Ben ise Mayıs ayında 45. yaşımı kutladım. Takeda olarak, dünyada 70 ülkede faaliyet gösteriyoruz ve 31.000

çalışanımız var. Türkiye’de hâlihazırda 300 çalışan ile 32 ürünümüzü hastalarımıza ulaştırıyoruz. Ürünlerimizin AR-GE si için geçen yıl 4 milyar dolar ayırıldı. Ben 20 senedir ilaç sektöründeyim ve 19 yaşında ikiz çocuklarım var, isimleri Ece ve Kaan… KONNICHIWA


JAPON İLAÇ DEVİ TAKEDA TÜRKİYE’YE İKİ BÜYÜK ÖDÜL! Takeda Türkiye, İnsan Kaynakları alanında uluslararası bilinirliği güçlü iki önemli ödüle layık görüldü.” Top Employer Enstitüsü tarafından “En İyi İşveren Sertifikası”nı alan Takeda Türkiye, aynı zamanda The Peer Awards For Excellence ödülünün de sahibi oldu. Takeda Türkiye, Top Employers Enstitüsü tarafından yapılan değerlendirme sonucu, işe alım süreçlerindeki başarılı performansı, yetenek sürecininin yönetimi ve çalışan gelişimini destekleme açısından en yüksek standartlara sahip şirketlere verilen “En İyi İşveren” ödülünü aldı. Aynı zamanda yenilikçi kurumsal sorumluluk anlayışı, müşteri iletişimi, performans ve çalışana dokunan süreçlerin aday olan diğer firmalar tarafından değerlendirildip takdir edildiği “The Peer Awards For Excellence” ödülünün “Değişim Yönetimi” kategorisinde de birinciliğe layık görüldü. Londra ve Amsterdam’da gerçekleştirilen törenlerde ödüllerini alan Takeda Türkiye’nin başarısı böylece uluslararası alanda da tescillenmiş oldu. Takeda Türkiye’ye verilen bu iki büyük ödülle birlikte Takeda’nın İnsan Kaynakları alanındaki yenilikçi ve verimli uygulamalarının devam edeceğini söyleyen Takeda Türkiye Genel Müdürü Gamze Yüceland; “En iyi işveren olmak için çıktığımız bu yolda çalışanlarımızın sesine kulak verdik. Çalışan mutluluğuna odaklı insan kaynakları uygulamalarımızın ödüllerle taçlanması bizleri çok mutlu etti. Alanında en büyük organizasyonlar tarafından verilen bu iki prestijli ödül, İnsan Kaynakları alanındaki uygulamalarımızı tüm hızıyla sürdürmek konusunda bize motivasyon kaynağı oldu. Takeda ailesinin bir üyesi olmaktan gurur duyuyor ve tüm çalışanlarımızın bu duyguyu paylaştığına inanıyorum.” dedi.

TOP EMPLOYER SERTIFIKASYONU

PMI’ın geniş kapsamı ve itibarı nedeniyle birlikte çalışmayı seçtiği dünya çapında bir kuruluş olan Top Employer Enstitüsü’nün şirketlere verdiği bir akreditasyon belgesidir. Kuruluş, tescilli araştırma metodolojisini kullanarak işverenlerin çalışanları ve organizasyonları için yarattıkları koşulların mükemmel olup olmadığına karar vermektedir. Top Employer Enstitüsü, 3 kıtaya dağılmış 12 ülkede faaliyet gösteren 2 bin 500’ü aşkın şirket üzerinde araştırmalar yürütmektedir.

THE PEER AWARDS FOR EXCELLENCE ÖDÜLÜ İngiltere’nin en prestijli ödüllerinden biri olan The Peer Awards, ödüllerin finalist şirketlerin birbirlerini değerlendirmeleri ve sunumların gerçekleştiği konferans katılımcılarının oyları ile belirleniyor. Uluslararası alanda ilham veren fikirlerin değerlendirildiği bir platform sunan The Peer Awards for Excellence; kalite, açıklık ve uygunluk açısından incelendikten sonra başvuruları kabul ediyor. Projeler, hedef kitlede gerçekleştirdiği fayda esas alınarak, etkinlik, yenilikçilik ve ilham verme kriterlere göre baz alınıyor. Hem özel bir jüri hem de rakipleri tarafından yapılan değerlendirmeler sonrasında en yüksek puanı alan projeler ise finale kalıyor. KONNICHIWA

55


ÖZEL PORTRE

KONICA MINOLTA’DA YENİ DÖNEM Konica Minolta, Türkiye ofisinin başına Shun Kambara’yı atadı. 1982 yılında Minolta’da başlayan kariyerinde 2015’ten bu yana KMI (Konica Minolta Inc) Denizaşırı Ülkeler Genel Müdürü (Asya, Güney Amerika, Ortadoğu, Okyanusya) olarak görev yapan Shun Kambara artık Türkiye operasyonlarının başında. Shun Kambara ile baş döndüren iş hayatı, baskı sektörü ve Türkiye üzerine konuştuk.

Öncelikle Türkiye’ye ve İstanbul’a hoş geldiniz! Daha önce Türkiye’de çalışmadığınızı biliyoruz, peki buraya gelmeden önce aklınızdaki Türkiye ve İstanbul algısı ile, şimdiki düşünceleriniz arasındaki farklar neler? Size şunu söyleyebilirim bu konuda, bütün Japonlar gibi Türkiye hakkında güzel düşüncelere sahibim. İstanbul ise Asya ve Avrupa arasındaki konumu ile çok egzotik bir şehir. Türk yemeklerini ve özellikle buradaki şarapları çok seviyorum. Türkiye’de görev almış olmaktan çok mutluyum. Bize Konica Minolta’daki kariyerinizden bahseder misiniz? 1982 yılında Konica firması için çalışmaya başladım. İlk görev alanım, fotokopi makinelerinin uluslararası satış departmanıydı. O zamandan beri hep firmanın uluslararası birimlerinde görev aldım. İlk yurtdışı görevlendirmem Amerika’ya oldu. 1985-1990 yılları arasında Connecticut şehrindeki Konica merkezinde çalıştım. Burada bulunduğum sürenin ilk yarısında program geliştirme müdürü ikinci yarısında ise satış operasyonları müdürü olarak çalıştım. Bu sürenin sonunda Japonya’ya döndüm ve Asya ve Orta Doğu distributor ilişkileri üzerine yoğunlaştım. 56

KONNICHIWA

Yurtdışı ikinci görev yerim, İngiltere oldu. 1994-1998 yılları arasında “Konica Business Machines UK.” de pazarlama direktörü olarak çalıştım. İngiltere’den Singapur’a gittim. 1998-2000 yılları arasında Konica Asya merkez ofiste Asya ülkelerindeki distribütörlerden sorumlu genel müdür olarak çalıştım. 2000 yılında tekrar Japonya’ya döndüm ve ihracat müdürü oldum. Asya ve Ortadoğu distribütörlerinden sorumluydum. 2002’de Çin’de bir satış şirketi kurmakla görevlendirildim ve kurulan “Konica Business Machines Shanghai” şirketinin yönetim kurulu başkanı ve CEO’su oldum. 2003 yılında Konica ve Minolta’nın birleşmesinden sonra, “Konica Minolta International Trade Shanghai” ‘ın başkanı oldum. 2005’te yönetim kurulu başkanı ve CEO olarak “Konica Minolta Business Solutions Hong Kong” şirketine transfer oldum. Bu şirket grubun en başarılı girişimiydi. Burada 5 yıl çalıştım. 2010’da tekrar Japonya’ya döndüm ve OEM departmanı genel müdürü oldum.2012-2015 yılları arasında CEO ve yönetim kurulu başkanı olarak Konica Minolta Brezilya’da bulundum. 2015’te Japonya’ya döndüm ve yurtdışı satış genel müdürü oldum. Ve işte şu anda Türkiye’deyim.


Türkiye ekonomisi hakkında genel düşünceleriniz nedir? Türkiye ekonomisiyle ilgili bazı seminerlere katıldım, bu konuda bir çok kitap ve dergi okuyorum. Ancak yine de bilgilerimin henüz sınırlı olduğunu söyleyebilirim. Birinci çeyrekte GSYH oranı beklenenden iyi olduğundan, bu eğilimin devam edeceğini ve daha da gelişeceğini umuyoruz. Fakat gerçekçi olarak söylemek gerekirse, birkaç yıldır Türkiye ekonomisinde büyük bir değişiklik yok.

Çalışma ortamı ve piyasa rekabeti açısında daha önce çalıştığınız ülkeler ile Türkiye’yi kıyaslarsanız, neler söylersiniz? Öncelikle rekabet açısından, dünyanın neredeyse tüm ülkelerinde ciddi bir rekabet var. Dolayısıyla Türkiye ile diğer ülkeler arasında herhangi bir farklılık görmüyorum. Burada da rakipler ve rekabet çok fazla. Çalışma ortamı konusunda gelince; diğer ülkelerle büyük farklılıklar görmüyorum.

Türkiye’deki baskı makineleri pazarının bugünü ve geleceği hakkında düşünceleriniz? Baskı makineleri pazarıyla ilgili olarak, Türkiye gelişmekte olan ülkelerden biri olduğu için, genişlemeye devam edeceğine kesinlikle inanıyorum. Özellikle yüksek hacimli baskı makinelerinde dijitale geçiş hızla devam ediyor ve bu nedenle Türkiye’de büyümeye devam edeceğimize inanıyorum.

Profesyonel bir yönetici olarak sizce, iki ülke arasında bu kadar sıcak duygusal bağlar varken, ticarette hala istenen noktaya ulaşılamamasının sebepleri nedir? Yakın gelecekte Türkiye ekonomisinde ilerlemeler olacağına tüm kalbimle inanıyorum. Aynı şekilde Japonya ile ticaret de artacaktır, iki ülke arasında yüksek hacimlere ulaşabileceğimize inanıyorum.

Konica Minolta’nın sizin döneminizdeki hedefleri neler? Şu anda Türkiye’de A3 renkli makinelerinin pazar payında bir numarayız. Genel olarak Konica Minolta olarak amacımız tüm kullanıcılara en iyi baskı çözümleri sunmak ve onların müşteri memnuniyetini kazanmak. Sizce bir gün Konica Minolta, Türkiye’de üretim yapar mı? Bu anlamda Türkiye’nin avantaj ve dezavantajları neler? Bildiğim kadarıyla, şu an Konica Minolta içerisinde Türkiye’de üretim tesisi kurmak için oluşmuş somut bir fikir yok. Burada bir satış ve pazarlama organizasyonumuz var. Bununla birlikte, know how paylaşımı ve teknolojimiz ile Türkiyedeki üretime katkıda bulunacağımızı umuyorum.

2012 yılından bu yana İstanbul’daki ofisinde ofis ve profesyonel baskı sistemleri alanında direkt olarak hizmet veren Konica Minolta Türkiye İş Teknolojileri A.Ş., 2016 yılından itibaren inkjet tekstil baskı sistemleri, renk ve ışık ölçüm cihazları ve Mobotix markalı akıllı IP kamera çözümleri ile Türkiye pazarındaki ürün ve hizmet yelpazesini genişletmiş bulunuyor. KONNICHIWA

57


TÜRKİYE’NİN KALKINMASINDA JAPONYA DESTEĞİ

Mayumi Endoh JICA Türkiye Ofisi Başkanı

JICA’nın iki ülke arasındaki ilişkilerin gelişmesindeki rolü nelerdir? “Incorporated Administrative Agency (Tüzel kişiliği olan İdari Ajans)” olan Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı (JICA), Japonya’nın resmi kalkınma yardımlarını (ODA) bir araya getirerek uygulayan organizasyon olarak, dünyadaki yaklaşık 100 ofisi veya şubesi ile gelişmekte olan ülkelerde uluslararası işbirliği sürdürmektedir. Japonya’nın Türkiye’ye desteği, 1959 yılında başladı ve JICA Türkiye Ofisi 1995 yılında kuruldu. Ekonomisi çok hızlı bir şekilde büyümekte olan Türkiye’de, çevrenin iyileştirmesi, insan kaynakların geliştirilmesi gibi alanlar öncelikli alanlar olup JICA da Japon Yen kredisi (ODA kredisi) ve teknik işbirliği yolu ile Türkiye’nin kalkınmasını desteklemektedir. Ayrıca Türkiye’nin, Japonya gibi bir deprem ülkesi olmasından dolayı, uzun yıllardır afet zararlarının azaltılması alanında destekler vermekteyiz.

Şu dönemde desteklediğiniz projelerin teması nedir? Yen kredisi ile inşa edilen İstanbul Haliç’te bulunan Haliç Köprüsü, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü, Boğaziçi Raylı Tüp Geçit Projesi (Marmaray) gibi projeleri size tanıdık gelecektir. Ayrıca su temin projesi, atıksu arıtma tesislerinin geliştirilmesi, havza rehabilitasyonu ve köy sakinlerinin 58

KONNICHIWA

Dünyanın önde gelen resmi kalkınma ajanslarından olan Japon devletinin kalkınma ajansı JICA, 1959 yılından beri Türkiye’de faaliyet gösteriyor. Haziran 1995’te Türkiye resmi ofisini açan JICA, enerji, madencilik, tarım, hayvancılık, ormancılık, çevre, insan kaynakları, bölgesel kalkınma, sağlık, afet yönetimi, su temini ve kanalizasyon gibi geniş yelpazedeki konularla ilgilenerek Türkiye’deki sosyo ekonomik kalkınmayı hızlandırmayı amaçlamaktadır. Hızla değişen dünyada Türkiye’nin gereksinimlerine katkı sağlamayı hedefleyen JICA, son olarak Suriyeli göçmenlerin Türkiye’ye gelmesiyle farklı ihtiyaçları oluşan yerel yönetimler için geliştirdiği projeler üzerinde çalışıyor. JICA Türkiye Ofisi Başkanı Mayumi Endoh ile JICA’yı ve projelerini konuştuk…. geçimini iyileştirmek gibi Türkiye’nin her bölgesinde çeşitli faaliyetler göstermekteyiz. Temmuz 2017 itibarıyla Türkiye’ye verilen toplam Japon Yen kredisi 697,2 milyar olmuştur. Teknik işbirliği olarak bugüne kadar enerji verimliği, madencilik, balıkçılık, teknik meslek eğitim, ve afet yönetimi alanlarında destekler verildi. Ocak 2012’ten itibaren Türk İşbirliği ve Koodinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA) ile imzalanan mutabakatla Orta Asya, Orta Doğu, Kafkasya gibi ülkelerden gelen katılımcılar için Türkiye’de çeşitli konulara göre eğitim programları düzenlenmektedir. Ayrıca, çevre ve enerji, biyolojik kaynaklar, afet yönetimi gibi küresel sorunlara yönelik Japonya ve diğer ülke üniversite ve araştırma merkezinin ortak araştırma yapmasını sağlayan SATREPS (bilim ve teknoloji araştırma ortaklığı) şu an Marmara Bölgesinde deprem, tsunami gibi afet zararlarının azaltması için bir proje devam etmektedir. Özel sektör ile ortaklık olarak Türkiye’nin sosyal ve ekonomik kalkınmasına katkı verebilecek yüksek teknolojiye sahip olan Japon firmalara destek verilmektedir. Üstelik 2002’ten itibaren kıdemli gönüllü uzmanlar Türkiye’ye gönderilmektedir. Japonya’da bir şirkette veya STK çalışanlar ya da emekli olan, 40-69 yaşlar arası gönüllüler kendi uzmanlık alanlarında 3 aydan 2 seneye olan sürelerde destek faaliyetleri gerçekleştirmek için


başka bir ülkeye gönderilirler. Bugüne kadar Türkiye’ye gönderilen Kıdemli Gönüllü sayısı 70’den fazladır. Giresun (kırsal kalkınma), Ankara (işletme yönetimi, Kendo), Trabzon (Judo), Bursa (afet yönetimi), Kırşehir (bahçecilik), Antalya’ya (yaşam boyu spor) uzmanlar gönderilmiştir.

avantajlar taşımaktadır. Ayrıca Türkler, insan ilişkilerine çok önem veren sıcak kanlı insanlardır. Örneğin Türkiye’de günlük hayatta kullanılan bazı ifadeler var. Görüşür görüşmez “Nasılsın?”, yemek yemeden önce “Afiyet olsun”, hapşırıldığı zaman ‘İyi yaşa!,’ rahatsızlığı olan birine “Geçmiş olsun”... böyle başlayan sohbetler daha derinleşebiliyor. Çay da Türkiye’deki insanlar için vazgeçilmez bir şey. Görüşmeler ya da toplantılar önce bir bardak çayla başlıyor. Tiryakisi olanlar günde 10 bardaktan fazla içerler. Başarlı bir iş için, bir çok kere ziyaret edip birlikte çay içerek sohbet etmek ve samimi ilişki kurmak önemlidir. Japonya’da da “ayak ile para kazanmak” diye deyim var. Bu, müşteri ile sadece telefonla konuşmak yerine evlere ziyaret ederek direkt görüşmek ve destek vermenin önemli olduğunu ifade ediyor. Bu tür ortak düşünceler sayesinde birçok Japon, Türkleri kendilerine yakın ve samimi hissederler.

Son olarak; size “iyi ki bu ülkedeyim dedirten şeyler neler?

Önümüzdeki dönemde JICA’nın projelerin temaları neler olacak?

destekleyeceği

Şu anda Suriyeli sığınmacıları desteklemeye çalışıyoruz. Suriye’de iç savaş başlayalı 6 yıl oldu ve Türkiye, Temmuz 2017 itibarıyla yaklaşık 3 milyon Suriyeliyi kabul etti. Suriyelileri kabul eden belediyeler, beklenmeyen bu çok büyük nüfüs artışından dolayı 10 yıllık plan dahilinde bulunan faaliyetlerini birkaç sene içerisinde gerçekleştirmek zorunda kaldı. JICA, Mayıs 2015’ten itibaren Suriyelilerin yaşadığı belediyeler için 45 milyar JPY’lik Japon Yen kredi sağladığı ‘Yerel Yönetimler Altyapı Geliştirme Projesi’ uygulanmaya başladı ve İlbank A.Ş. ile birlikte Güneydoğu bölgesindeki toplam 10 belediye için içme suyu ve atıksu projeleri gerçekleşilmektedir. Suriyelileri kabul eden belediyeler arasında nüfusun 2 sene içinde ikiye katlandığı belediyeler de bulunmaktadır ve bu belediyelerden daha fazla destek talebi gelmektedir. Bu taleplere cevap verebilmek için hedefi daha da genişletilen 2. aşama projesini hazırlamaktayız. Ayrıca Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile birlikte Suriyeliler için sosyal hizmeti vermek amacıyla teknik işbirliği hazırlamaktayız.

Türkiye’de hem Ege ve Akdeniz gibi parlak güneş ışıklarının olduğu tatil bölgeleri, hem 5137 metrelik Ağrı dağı başta olmak üzere 3000-4000 metrelik dağlar bulunuyor. Artvin’de yeşil ormanlar, Mardin’de çok kuru bölgeler de bulabilirsiniz. İşte bu çeşitliliği, Türkiye’nin en çekici noktası olarak görüyorum. Üstelik Temmuz 2017 itibarıyla, Türkiye’de toplam 15 adet dünya mirası bulunmaktadır. Bundan başka olarak da yaklaşık 10.000 sene önceki arkeolojik harabeler, Yunan, Roma, Bizans dönemlerindeki değerli tarihi kalıntılar her bölgede bulunabilir. Burada tarihi canlı bir şekilde hissedebiliyorum.

Sizce sosyal manada Türkiye’yi diğer ülkelerden ayıran en önemli özellik nedir? Türkiye, Asya ve Avrupa olmak üzere iki kıtada toprakları bulunmasından dolayı stratejik açıdan önemli bir noktadır. Özellikle ekonominin merkezi olan İstanbul’un 17 milyonluk nüfusu, Tokyo’dan fazladır. Türkiye, İstanbul’dan 4 saatlik uçuş ile yaklaşık 60 ülkeye ulaşım imkanı ve vergi muafiyet açısından, Avrupa’ya ihracat için önemli bir noktadır. Üstelik ortalama yaşı 30 yaş genç nüfüsu, % 50’den fazla üniversiteye gitme oranı ve kaliteli iş gücüne sahip olan Türkiye, çok çeşitli KONNICHIWA

59


JICA’NIN TÜRKIYE ÖNCELIKLERI

Fatih Sultan Mehmet Köprüsü

JICA’nın öncelikli alanları, düzenli olarak güncellenmekte olup, programların Türkiye’nin güncel koşullarına ve ihtiyaçlarına cevap vermesine özen göstermektedir.

3,788

İş ve Yatırım Ortamının Geliştirilmesi - Kentleşme ve Çevre Programları - Endüstri sektöründe vasıflı profesyonellerin geliştirilmesi programı - Bölgesel Kalkınma Programı

697.2 milyar JPY

.

. .

Afet Zararlarının Azaltılması İçin Kapasite Geliştirme Politikaları Kalkınma Ortaklık İlişkilerini Güçlendirme

2016 itibarıyla Japonya’daki eğitim programlarına (Teknik İşbirliği) katılmış Türk katılımcı sayısı

Türkiye’ye verilen toplam ODA kredisi (2016 itibarıyla 17.5 milyar TRY)*

44.675 milyar JPY Türkiye’deki toplam Teknik İşbirliği (2014 itibarıyla 897 milyar TRY)*

1,518 72

2016 itibarıyla Türkiye’ye gönderilen uzman sayısı.

2016 itibarıyla Türkiye’de görevli toplam kıdemli gönüllü sayısı. *31 Mart 2016 itibarıyla TCMB döviz kuru 1 TRY=39.7219 JPY

Okul Tabanlı Afet Eğitim Projesi 60  KONNICHIWA


TÜRKIYE’DEKI JICA PROGRAMLARI JICA desteklerini birkaç farklı çerçevede sağlamaktadır, böylece her özel duruma en uygun metot (programı) seçebilir. Bununla birlikte JICA, karmaşık konuların üstesinden gelmek için genellikle birden fazla programı bir araya getirir. Yeni teknoloji kullanarak yapılan bir enerji santralinin hem inşasına hem de inşaat tamamlandıktan sonra bu yeni teknolojinin nasıl çalıştırılacağına ilişkin verilen personel ve teknoloji eğitimleri JICA’nın bu tür çok boyutlu desteklerinin örneğidir.

ODA KREDILERI

> Düşük faizli, uzun-vadeli imtiyazlı kredilerdir. > Genelde büyük ölçekli altyapı projelerine sağlanır.

TEKNIK İŞBIRLIĞI

> Uzmanlar, ekipman ve eğitim yoluyla yardım modelidir. > Japonya’da eğitim, teknik işbirliğinin temel dayanağıdır. > Kapsamlı konuları ele almak üzere ihtiyaca özel hazırlanmış projeler içerir. > Türkiye’nin de yardım ettiği model; Üçgen İşbirliği

KIDEMLI GÖNÜLLÜLER

> Alanlarında profesyonel beceri ve tecrübe sahibi gönüllüler

KONNICHIWA

61


JAPONYA’YA

5 NEDEN

YATIRIM YAPMAK İÇİN

Dünyanın üçüncü büyük ekonomisi konumunda bulunan Japonya, yabancı yatırımcıların ilgisini çekmeye devam etmekte. JETRO, ülkede iş kurmak isteyen potansiyel yatırımcılara bir çok noktada önemli destekler sunmaktadır. JETRO, bu destekler kapsamında ülkenin sanayi yapısı, hammadde temini, satış sistemleri üzerine danışmanlıklar vermektedir. Ayrıca bu danışmanlıklar firmanın ihtiyaçlarına göre de düzenlenebilmektedir. Japonya devleti, ülkede doğrudan yatırımları artırmak için uzun süredir bir dizi çalışma yürütüyor. Japonya’da yatırım yapmak için 5 nedenin birincisinden başlayarak sayfalarımıza taşıyoruz.

1) SÜREKLI BÜYÜYEN EKONOMI

Japonya’nın yatırım ortamı hükümetin çabaları sonucu gelişiyor. Japon ekonomisi büyüyor. İşsizlik oranları ve iş ilanı başvuru oranı

Japon ekonomisi istikrarlı bir şekilde deflasyondan çıkıyor.

İşsizlik oranı

GSYİH büyümesi

İş İlanı / Başvuru Oranı

Abenomik Sonrası

Abenomik Öncesi

Yıllık ortalama üzerinde hesaplandı. MY2011 MY2012

MY2013

MY2014 MY2015

MY2016

Geçerli kurumlar vergisi oranı düşmekte Nominal büyüme oranı

Japonya

Reel büyüme oranı Büyük Doğu Japonya Depremi

Tüketim vergisinin %8’e çıkması

MY2011 MY2012 MY2013 MY2014 MY2015 MY2016 MY2017 Tahmin

Kaynak: 2017 Mali Yıl

Referans tahmini

İş dünyası performansı belirgin bir iyileşme gösteriyor.

56.6 trilyon yen 45.3 trilyon yen

62

M

1

01

KONNICHIWA

M

m an ya Al

Fr an sa

iya fo rn

8

01

Y2

M

Kurumsal Yönetişim Geliştirildi

2

13

01

Y2

6

01

Y2

M

Not: Nisan 2016’dan itibariyle vergi oranları

48.5 trilyon yen

Kurumsal yönetişim reformu yoluyla şirketlerin “kazanma gücü” artmaktadır.

20 trilyon yen artış

Y2

M

5

01

Y2

M

Ka li

64.6 trilyon yen

68.2 trilyon yen

4

01

Y2

US (

(Trilyon yen)

)

Olağan şirket karları (tüm sektörler)

M

0 Y2

M

4

15

01

Y2

M

0 Y2

“Japon Yönetişim Prensipleri” tanıtıldı. Şubat 2014’ten bu yana 201 kurumsal yatırımcı tarafından kabul edildi. “Kurumsal Yönetişim Prensipleri” tanıtıldı. 1 Haziran 2015’te 2000’den fazla şirkete uygulandı.


Liberalleşme / Yapısal Reformlar Temel yasal düzenlemeler reformundaki ilerleme, Japonya’ya yeni yatırımlar çekiyor. Tarım, tıbbi bakım ve enerji sektörlerindeki temel düzenlemeler reformu, Japonya pazarına yeni girdiler getiriyor. Sağlık Sistemi İleri tıbbi ürünlerin hızlı ve verimli şekilde üretim onaylarının verilmesi ve incelemesi (İyileştirici ilaçlar ve tıbbi cihazlar). Tıbbi bakımda iyileştirici ilaçların kullanımının teşvik edilmesi. Enerji pazarı 60 yılda ilk kez elektrik enerjisi ve gaz sisteminde köklü bir reform gerçekleştirildi. Perakende elektrik piyasasının tamamen serbestleştirilmesi (Nisan 2016). Perakende gaz piyasasının tamamen serbestleştirilmesi (Nisan 2016). Kaynak: “Abenomik ilerliyor !, Nisan 2016,” gazetesi

(Trilyon yen)

Hükümet, doğrudan yabancı yatırımları teşvik ediyor Ulusal Stratejik Özel Bölgelerin Belirlenmesi Geniş yelpazede uluslararası ticaretle öncü endüstrileri teşvik etmek için 12 Ulusal Stratejik Özel Bölge oluşturuldu. Yönetmelikleri ve idari işlemleri sadeleştirmek Japonya’daki doğrudan yabancı yatırımlarla ilgili yönetmelikleri ve idari işlemleri sadeleştirmek. Tokyo Tek Durak İş Kurma Merkezi ile Tokyo’da iş kurmak için gerekli prosedürleri tek yerden tamamlama imkanı Küresel yetenekleri çekme Yüksek Yetenekli Uzmanların sürekli ikamet iznine başvuru hakkı için gerekli ikamet süresi, mevcut beş yıllık süreden önemli ölçüde kısaltılacaktır. (“Yüksek Yetenekli Yabancı Profesyoneller için Japon Yeşil Kartı”: Dünyanın en hızlı elde edilebilen yeşil kartlarından biridir) Oturma durumu ile ilgili çevrimiçi bir başvuru sisteminin 2018’de başlaması planlanmaktadır.

Doğrudan Yabancı Yatırım Teşvikleri

Hedef: Doğrudan yatırımların 2020’ye kadar 35 trilyon yene ulaşması

Yabancı İşletmeleri Japonya’ya Çekmek İçin 5 Söz (Mart 2015) Yabancı şirketler ve gurbetçilerin iş ve yaşam ortamlarını iyileştirmek 1) Dil engellerinin kaldırılması (Mağazalarda ve kamusal alanlarda bilgilerin yabancı dilde yer alması) 2) İnternet erişiminin iyileştirilmesi (Wi-Fi erişimlerinin arttırılması) 3) Yerel hava limanlarına iş jetlerinin kabulü 4) Yabancı çocuklar (uluslararası okullar) için eğitim ortamının geliştirilmesi 5)Yabancı işletmelerin desteklenmesi için danışmanlık hizmetlerinin güçlendirilmesi (Yatırım Danışmanı Görevlendirme Sistemi)

35.0(Hedef)

Eylül 2016 sonu Ön tahmin

Japonya’ya gelen uluslararası ziyaretçi sayısı ve tüketim Hedef: 2020’de 40 milyon ziyaretçi ve sonuçta tüketimde 8 trilyon yen (Trilyon yen)

(Milyon ziyaretçi)

Japonya’ya gelen uluslararası ziyaretçi sayısı (milyon ziyaretçi) Tüketim değeri (trilyon yen)

KONNICHIWA

63


TÜRKİYE TURİZMİ JAPON DOSTLARINI BEKLİYOR… Uzun yıllar Japon turistlerin en gözde seyahat rotalarından olan Türkiye, yaşanan bölgesel terör olayları ve 15 Temmuz hain darbe girişimi ile dış dünyada yaratılmaya çalışılan olumsuz algı sonrası, bu özelliğini bir miktar kaybetmiş gibi görünse de, sektörde Japon turizminde eski günlerin çok ötesine geçileceğine olan inanç tam. Kültür ve Turizm Bakanlığı görevini devralan, Prof. Dr. Numan Kurtulmuş’un Japonya’ya olan yakınlığı sektörü heyecanlandırmış durumda. Kapadokya, Pamukkale, Mevlana, Efes ve yeni eklenen daha bir çok rota heyecanla Japon dostlarını bekliyor. Turizmde Japonya pazarı, kendine has özellikleriyle sürdürülebilir turizmin gelişimi ve turizm gelirinin bölgelere ve sezonlara yayılması açısından ülkemiz için önemli bir pazar olma niteliği taşıyor. Japonya’da her yıl yaklaşık 16 milyon insan tatil amaçlı yurtdışına çıkarken tercih edilen tatil rotalarinda Çin, Güney Kore ve Tayland ilk üç sırayı alırken, Hong-Kong, Tayvan ve ABD onları takip ediyor. Avrupa’da ise Fransa, Almanya, İtalya ve İspanya ve Türkiye gözde tatil rotaları durumunda. Japon toplumunun yurtdışı tatil planlamaları, büyük oranda seyahat acenteleri ve internet üzerinden gerçekleşiyor. Deniz, kum güneş tatiline sıcak bakmayan Japonlar, seyahatlerini tarih ve kültür üzerine kurgularken, yakın mesafe ülkelere tatil sürelerini 5 ile 7 gün, Türkiye gibi uzak mesafe ülkelerinde ise 8 ile 15 gün arasında planlıyorlar. 64

KONNICHIWA


JAPONLAR NİÇİN GELMİYOR? 2013 yılına kadar her yıl 200 bin civarında Japon turist ağırlayan Türkiye turizmi, özellikle bölgesel terör sorunu ve iki Japon vatandaşının bu teröre kurban gitmesi ve FETÖ darbe girişiminin etkileri sonrasında Japon turist sayısındaki dramatik düşüşle sarsıldı. Mevsimden bağımsız olarak özellikle Kapadokya bölgesinde olmak üzere toplamda yaklaşık 400 milyon dolarlık önemli bir gelir oluşturan Japonya turizmi yaşanan gelişmeler sonrası dibe vurdu. Japon turist sayısındaki düşüşün bu kadar dramatik olması, Japon turistlerinin seyahatlerini büyük ölçüde acenteler üzerinden satın alıyor olmaları. Japon medyasında yer alan haberler acentelerin Türkiye turlarını programlarından çıkarmasına neden oldu. Japonya’da faaliyet gösteren bir kısım FETÖ yandaşlarının yaptığı negatif kamuoyu çalışmalarının etkili olduğu belirtiliyor. Türkiye’ye gelen Japon turist sayılarına bakıldığında, 2012 yılında 203 bin Japon turistin geldiği, 2014’te bu sayının 170 bine gerilediği yer görülüyor. Son 3 yılda ise, 175 bin Japon turist bir daha Türkiye’ye hiç uğramadı. Yılın ilk 3 ayında ise sadece 28 Japon turist Türkiye’yi ziyaret etti. En büyük yarayı ise Kapadokya aldı. Japonların Türkiye’de en çok ziyaret ettiği Nevşehir, Ürgüp ve Göreme bölgelerinde Japon turist sayısı yok denecek kadar azaldı..

ÜRÜN ÇEŞİTLENDİRMESİ VE TANITIM ŞART Yetkililer, ülkemizdeki Japon turizminde ürün çeşitlendirmesi yoluna gidilmesinin, bu amaçla kültür turizminin yanı sıra termal turizm, sağlık turizmi, golf turizmi, kongre turizmi, kış turizmi ve eko-turizm alanlarında var olan talep ve potansiyelin ülkemize yönlendirilmesi için tanıtım faaliyetleri gerçekleştirilmesinin önemini vurguluyor. Japon turist akışının eski günlerine dönmesi için Japonya’da ülkemize yönelik algıyı pozitife çevirecek profesyonel halkla ilişkiler çalışmaları yürütülmesi, iki ülke arasındaki dostluğun temellerini oluşturan tarihsel konulara yönelik organizasyonların düzenlenmesi gerekli görülüyor. TÜRSAB, TÜROB gibi turizm birlikleri hazırladıkları raporlarla çözüm yolları önerileri sunuyor. Ayrıca Japon İşadamları ile Kültürel ve Ekonomik İşbirliği Derneği TUJIAD’ın konuyla ilgili önemli çalışmaları mevcut. THY konuya çok hassas yaklaşıyor ve bilet fiyatlarındaki indirim yönlü düzenlemeleri ile Japonya’dan Türkiye’ye uçuşu cazip hale getiriyor. Bu noktada Japon kamuoyunda yapılacak çalışmalar büyük önem kazanıyor. Anadolu toprakları, Japon turizminde eski güzel günlerin ötesine geçmeyi sabırsızlıkla bekliyor.

TUJIAD Başkanı Erdal Güven, Kültür ve Turizm Bakanlığı görevine atanan Prof. Dr. Numan Kurtulmuş’u görevinin ilk gününde makamında ziyaret etti. Güven, genel Japon turizmi ve Japon dostlarımızın Türkiye’yi yeniden bir turizm rotası olarak gündemlerine almaları için yapılması gerekenler konusunda kısa bir brifing verdi. KONNICHIWA

65


TÜRK HAZİNE BONOLARI, JAPON EV HANIMLARININ YENİDEN GÖZDESİ OLDU

Japonya’da neredeyse eksi faizle borçlanan Japon ev kadınları, yeniden Türk hazine bonolarında alıma geçti. Referandum sonrası Türkiye’ye ilgileri artan Japon ev kadınlarının bu yıl Türk varlıklarına yatırımı 517 milyon doları aştı. Ülkelerinde neredeyse sıfır faizle borçlanabilen Japon ev kadınlarının Türk hazine bonolarına olan ilgisi alevlendi. TL cinsi ‘Uridashi’ hazine bonolarında yeniden alıma geçen Japon ev kadınlarının bu yıl 517 milyon doları aşan Türk varlıklarına yatırım yaptığı belirtiliyor. Türkçe’de isimleri tam olarak telaffuz edilemese de, Yukiko İkebe ve Mayumi Torii, Japon ev kadınları arasında çok popüler. İkebe ve Torii 2008 krizinden sonra Türk hazine bonolarının da aralarında bulunduğu ‘Uridashi’ yani Japonya’da bireysel yatırımcılara ihraç edilen döviz cinsi hazine bonolarına yatırım yaparak milyon dolarlar kazandı. Bu iki ismin verdiği ilham 2012’de Japon ev kadınlarını topyekun TL cinsi ‘Uridashi’ hazine bonolarına yöneltti. O tarihte 3.7 milyar dolarlık TL ‘Uridashi’ alan Japon ev kadınlarının bu yıl yeniden alıma geçtiği konuşuluyor. Bloomberg’in haberine göre 2017’de şu ana kadarki TL Uridashi alımları 517 milyon doları aşarak 2016 toplamını geride bıraktı. Tokyo merkezli Daiwa Yatırım’ın Sabit Getirili Menkul Kıymetler Müdürü Shinji Kunibe, “Türkiye’de her dip Japon bireysel yatırımcılar için alım fırsatı olarak görülüyor” dedi.

NEDEN ALIYORLAR?

Japonların Türkiye yatırım kararında ise Türk hazine bonolarının İkebe ve Torii’ye de servet kazandıran ‘carry trade’ cazibesi yatıyor. Japon 66

KONNICHIWA

ev kadınlarının Türk hazine bonolarını almasının nedeni, ülkelerinde neredeyse eksi faiz ortamında borçlanarak, yüksek faizden kazanç elde etmeleri yatıyor. Japonya Merkez Bankası (BoJ) 2016 başında politika faizini eksi yüzde 0.10’a çekti. Türkiye Cumhuriyet Merkezi Bankası (TCMB) ise yüzde 12 civarında efektif faiz uyguluyor. 2 yıllık TL hazine bono getirisi yüzde 11’ken aynı vadede Japonya hazine bonosu eksi yüzde 0.12 getiri veriyor. Bu da yen borçlanıp TL almayı Japon ev kadınlarının favorisi haline getiriyor. Uridashi piyasasında TL cinsi hazine bonolarının getirisi farklı vadelerde yüzde 9.55’ten yüzde 10.60’a kadar çıkıyor.

REFERANDUM SONRASI BREZİLYA YERİNE TÜRKİYE

Son üç yılda Brezilya hazine bonolarını tercih eden Japon ev kadınları, Latin Amerika ülkesinde siyasi kaos derinleşirken seçim sonrası siyasi belirsizliğin sona erdiği Türkiye’yi seçiyor. İsviçre merkezli UBS Analisti Lucy Qiu “Türkiye’de Nisan’daki referandumdan sonra hengame yatışırken Brezilya’da daha da kötüye gitti. İki ülke de cazip getiriler veriyor ve yatırımcılar daha az oynak olanı seçiyor” dedi. Mizuho Menkul Değerler Kıdemli Piyasa Ekonomisti Toru Suehiro “Siyasi belirsizlikler yükselen değerlemelerle birleşene kadar Brezilyalı şirketlerin Uridashi hazine bono ihraçları son üç yıldır Japon bireysel yatırımcıların gözdesiydi” diye konuştu.


JAPON EKONOMİSİ BÜYÜMEYE DEVAM EDİYOR Japonya ekonomisi büyümesini beşinci çeyreğe taşıyarak son 10 yılın en uzun yükseliş serisini gerçekleştirdi. Japonya ekonomisi, ilk çeyrekte de büyüyerek genişlemesini beşinci çeyreğe taşıdı ve son 10 yılın en uzun çeyrek dönem büyüme serisini, gerçekleştirdi. İlk çeyrek büyümesinde, ihracatta devam eden güçlenme etkili oldu. İç talep artış gösterdi, ancak ekonomistler bu güçlü seyrin devam edip etmeyeceğini sorguluyorlar. Gayrı safii yurt içi hasıla (GSYH), 31 Mart’ta sona eren üç aylık dönemde, yıllıklandırılmış rakamla yüzde 2.1 arttı. Bloomberg’in anketine katılan ekonomistlerin tahminlerinin emdyanına göre, Japonya ekonomisinin yüzde 1.7 büyümesi bekleniyordu. Ekonomi önceki çeyrekte revize rakamla yüzde 1.7 büyüdü. Özel tüketim ilk çeyrekte, önceki çeyreğe göre yüzde 0.4 arttı. beklenti artışın yüzde 0.5 seviyesinde gerçekleşmesi yönündeydi.

İşletme harcamaları söz konusu dönemde, yüzde 0.4 düşmesi beklenirken yüzde 0.2 arttı. Net ihracat ya da ithalat düşüldüğünde ihracat, ilk çeyrekte, beklenene paralel bir şekilde, büyüme rakamına 0.1 yüzde puanı katkıda bulundu. Japonya ekonomisi en son beş çeyrek üst üste, 2006 yılında, Başbakan Junichiro Koizumi döneminde büyüdü. Şimdiki Başbakan Shinzo Abe yönetiminde, ekonomi tekrar rekabetçi kurdan faydalanıyor ve ihracatçılar büyümeye öncülük ediyor. GSYH’mnin yüzde 60’ını kapsayan özel tüketimin ilk çeyrekteki artışı, önceki çeyrekteki zayıf seyrin ardından geldi. Ancak, güçlü ücret artışlarının hane halkını desteklemesi ve perakendecilerin fiyatları artırmalarına olanak sağlaması ile birlikte, harcamaların tekrar zayıflayabileceği yönünde endişeler var. KONNICHIWA

67


DOSYA

JAPONYA’DAN DÜNYAYA YAYILAN BİR EĞİTİM DEVİ;

BENESSE Japonya’dan çıkıp, önce Uzakdoğu sonra yavaş yavaş bütün dünyada bir eğitim devi haline gelen Benesse, anne karnından yaşlılığa kadar geliştirdiği eğitim içerikleri ile dünyanın en büyük eğitim şirketi olma yolunda…

Latince kökenli “bene” (iyi) ve “esse” (yaşam) kelimelerinden oluşan Benesse’nin hikayesi, 1955’te Japonya’nın Okayama Bölgesi’nde başlıyor. Fukutake Publishing Co., Ltd., adında kurulan ilk şirket, ortaokul öğrencileri için eğitim malzemeleri ve öğrenci cüzdan kitapları yayımlıyordu. Bu tarihten bir yıl önce, 1954’te, firmanın öncü kuruluşu olan Fuji Publishing Co., Ltd. yüksek satış performansına rağmen nakit tedariğinde başarısız olduğu için iflas etmişti. Bu iflas, Benesse’nin günümüz iş modelinin kökenini oluştururken hala sert bir öğreti olarak kabul ediliyor ve hiç unutulmuyor. Benesse’nin hala nakit odaklı bir işletme kültürü olması taa o günlerde elde edilen derslere dayanıyor. 68

KONNICHIWA


SHINKEN SINAVLARI

1962’de Okayama Eyaleti ve çevresindeki okullara odaklanan şirket bu bölgedeki liselere içerikler ve sınav modelleri üretmeye başladı. Zaman içerisinde Japonya genelinde bir çok okulda benimsendi. Güvene dayalı ve karşılıklı bilgi akışıyla kurulan ilişkiler, öğretmenler ve satış personellerinin verimli çalışma ritmi yakalamasına sebep oldu. “Kansai Simulated Exams” bu süreçte doğdu. Şirketin simüle sınavları 1973’te “Shinken Simüle Sınavları” olarak değiştirildi. 1979’da Japonya’daki tek tip bir giriş sınavı programının başlangıcını takiben şirket, iş tabanını geliştirmeye, büyük bir bilgisayar sistemi benimsemeye ve işyeri sayısını artırmaya başladı, Operasyonlar ülke çapında bir ölçekte genişletildi. Bu arada 1969’da şirket, lise öğrencileri için yazışma kursları sunmaya başladı ve 1972’den itibaren ortaokul öğrencileri için kurslar düzenledi. Her iki kurs da yaklaşık 500 kayıt aldı. Şirket, 1980 yılında ilköğretim öğrencileri için ilk kurslar başlattı ve bunu 1988’de bugünkü Kodomo Challenge olarak bilinen okul öncesi dönem öğrencileri için geliştirilen kurslar izledi. Bu hamle ile artık anaokulu öğrencilerinden kıdemli lise öğrencilerine kadar kurs konseptli bir iş modeli oluştu. 1989 yılında, şirket anaokulu çocuklarına yönelik hazırladığı ders içeriklerini Tayvan’da satışa sunarak Asya piyasasına ilk adımını attı.

BENESSE FELSEFESİ; İYİ YAŞAM 1990’lı yıllar, “Benesse” kavramının hem bir felsefe hem de marka olarak benimsendiği yıllar oldu. Latince kökenli “bene” (iyi) ve “esse” (yaşam) kelimelerinden oluşan Benesse felsefesi böyle doğdu. Toplumsal refah ve iyi yaşamı hedefleyen bu temel felsefe rehberliğinde şirket, özellikle küreselleşme, azalan doğum sayıları ve toplumsal yaşlanma gibi eğilimler başta olmak üzere Japonya’daki değişen dinamikleri baz alıp yeni ve çok yönlü iş operasyonları geliştirdi. Bu dönemde dünyanın en büyük dil okullarından Berlitz satın alması gerçekleşti. Yine bu dönemde hasta bakımı ve hemşirelik alanında eğitim hizmetleri başladı. Gebelik, doğum ve ebeveynlik konularında içerikler sunan Tamago Kulübü ve Hiyoko Kulübü dergileri yayınlanmaya başladı.

KONNICHIWA

69


YENİLİKÇİ BENESSE 1995 yılında şirket, adını resmen Benesse Corporation olarak değiştirdi ve çeşitli işletme faaliyetlerini tek bir kurumsal felsefe altında birleştirmek için adım attı. Shinkenzemi, yani ana okulundan liseye kadar kurs içerikleri üreten bu model yıllar içinde katma değerli bir yapıya ulaştı. 2008’de Benesse, basılı ve online öğeleri birleştiren ortaokul öğrencileri için yeni eğitim materyalleri türü olan “Shinkenzemi+ i”’yi açıkladı. Bu yenilik, Benesse’nin yeni nesil eğitim materyallerinin geliştirilmesi yolundaki ilk adımı oldu. 2006 yılında Benesse, Çin ve Güney Kore’de anaokulu öğrencileri için kurslar sunmaya başladı ve yurtdışında gerçek anlamdaki ilerlemesini kaydetti. Ekim 2009’da Benesse, holding yapısına geçerek yeni büyüme aşamasına geçti. Şirket, daha sonra beş büyüme iş alanı 70

KONNICHIWA

olarak; Yurtiçi Eğitim, Yurtdışı Eğitim, Yaşam Tarzı, Hasta Bakımı ve Dil / Küresel Liderlik Eğitimi konularına yöneldi. Bu dönemde AVIVA bünyeye katıldı, Kore ve Hong Kong’da yatırım yapacak şirketler hayata geçti. Benesse Çin ofisi kuruldu. Benesse, Ekim 2011’de ilan edilen yeni orta vadeli bir yönetim planında, eğitim alanında dünyanın lider şirketi olma hedefini koyarak, orta düzey hasta bakımı ve hemşirelik hizmetlerini işini anahtar bir büyüme konsepti olarak belirledi. 2010’lu yıllarda Benesse’nin global hamleleri sıkça görülmeye başlandı. Bu dönemde Benesse America Co. kuruldu ve Endonezya’da Benesse temsilcilik ofisi kuruldu. Japonya’nın en sevilen ve bilinirliği en yüksek okul öncesi karakterleri olan “Shimajiro” Benesse’nin okul öncesi eğitim içeriklerindeki en büyük gücü.

Benesse, son dönemde dünya çapındaki hamleleri ile, dünyanın en büyük eğitim şirketi olma yolunda hızla ilerliyor. Görüşlerini aldığımız yetkililer, Türkiye’deki potansiyeli yakından takip ettiklerini, dinamik eğitim sektöründe yer almak için bazı ön çalışmalar yaptırdıklarını belirtiyorlar.


Gökhan KULOĞLU

ÇİZGİDEN TELEVİZYON EKRANINA

ANİMENİN YAPIM YOLCULUĞU

Doğunun Güneşi Japonya’nın çizgi filmi olarak adlandırdığımız anime, her geçen gün daha da ünlü olmakta. 7’den 70’e birçok izleyiciyi ekranları başına kilitleyen bu büyülü dünyanın ‘’animenin’’ yapılış süreci tahminlerin aksine uzun zaman ve emek almakta.

‘’Büyük gözler ve uzun bacaklar’’ karakteristik özellikleriyle Amerikan yapımı çizgi filmlerden sıyrılan animeler, ilk olarak 1908-1910’lu yıllar arasında Fransa ve İngiltere’den Japonya topraklarına gelmiştir. Fransız sanatçı Emile Cohl’un Japon animasyon sanatçıları üzerindeki etkisiyle animeler evrilmiş ve bugünkü haline yol almıştır. Üretilen animelerin geniş kitlelere yayılmasında ve ülke dışına çıkmasında Toei firmasının da büyük katkısı olmuştur. 1930’lu yıllarda ise çıkarılan Film Yasası ile militarist propaganda içerikli ‘’Momotaro-Umi no Shinpei’’ adlı animasyon yapılmıştır. Bu ünlü Japon halk masalı ilk uzun metrajlı Japon animasyonu olmuştur. 1958 yılında ise ilk uzun metraj renkli animasyon olan ‘’Hakujaden’’ yapılmıştır. Bu filmin Berlin, Venedik ve Meksika gibi festivallerde gösterilmesiyle animeler dünyada duyulmaya başlamıştır.

1960’lı yıllara geldiğimizde ise animeler TV dizileri olarak üretilmeye önce Japonya’da daha sonrada diğer ülkelerde gösterilmeye başlanmıştır. 25 yıl içerisinde animeler ulus sınırlarını aşarak uluslararası bir üne kavuşmuştur. Bu üne kavuşan seriler arasında Şeker Kız Candy, Pokemon, Sailor Moon gibi seriler büyük yankı uyandırmıştır. KONNICHIWA

71


Animelerin üretim sürecini 10 başlık altında inceleyelim Animelerin üretiminde birinci aşama “planlama ve senaryo’’ bölümüdür. Senaryosu yazılan ya da serileştirilmek istenilen manga, roman, öykü gibi eserlerin üretimi için prodüksiyon ekibi bir araya gelerek bir toplantı gerçekleştirirler. Bu toplantıdan ana malzeme olan senaryonun kaç bölüm olacağı, kaç sezon olacağı, karakterleri ve seslendirme gibi teknik konuları belirlenir.

İkinci aşamada, senaryodan yola çıkarak çizimlerle

öykünün sahnelemesi yapılır. Yazı halinde olan senaryo kabaca çizgilerle film şeridine dökülür. Anahtar animatör ‘’key animation’’ dediğimiz bu işlemi yönetmenin, bölüm müdürünün direktifleri doğrultusunda yine aynı isimle andığımız teknik eleman gerçekleştirir. Bu sahneleme işleminde kamera hareketleri, karakterler, ses efektleri kabaca gösterilir.

Üçüncü aşamada, key animator tarafından kabaca çizilen

bu sahneler düzenlenir. Tek tek anahtar nitelikteki sahneler bütün bir film şeridi oluşturacak şekilde arka arkaya getirilir ve düzenlenir.

Dördüncü aşamada, sahneler arasındaki tutarsızlıklar,

çizimsel uyum, içerik düzenlemeleri bölüm müdürünün kontrolünde yapılır. Karakterler, komposizyonlar ve efektler düzeltilir. Bölüm müdürünün onayında geçen sahnelerin fotokopileri çekilir ve sanat bölümüne iletilir.

Beşinci aşamada, çizimi yapılan sahnelerin detaylı olarak

çizilerek ‘’cel animasyon’’ (çizimlerin, her saniye için 24 kare geçecek zamanlamayla çizilmesi, renklendirilmesi ve kameraya çekilmesi) işlemi yapılıyor.

Altıncı aşamada, yapılan çizimler ve

düzeltmeler kontrol edilerek film şeridinde animasyon zamanlamasını ayarlamak amacıyla çizim sanatçılarına teslim edilir. Bu aşamada animasyon sanatçıları, baş animatör kontrolünde animasyona hareketlendirmeyi verecek bu zamanlama işlemine başlarlar.

72

KONNICHIWA


Yedinci aşamada,

tamamlanan animasyon karelerinin son rötuşları, özel efektleri ve arka planları eklenir. Her çizimin bir kopyası alınarak aydınlatmalı animasyon masasında ana hatlar çizilir, efektler verilir. Gölgeler, çarpışma efektleri, boyamalar yapılır. Ve son olarak da renklendirme işlemi yapılır.

Sekizinci aşamada, çizimi

tamamlanan animasyonun tüm sahneleri fotoğraflanır. Saniyede 24 karenin hepsi ayrı ayrı çekilir ve incelenir.

Dokuzuncu aşamada, çizimi tamamlanan animenin seslendirmesinin yapılması için yeniden prodüksiyon ekibi toplantı yapar ve seslendirme sanatçıları belirlenir. Seçilen ses sanatçıları ‘’seiyuular’’ animenin seslendirmesini stüdyoda gerçekleştirirler. Aynı zamanda animedeki ses efektleri için kayıtlar yapılır ve animeye eklenir. Onuncu ve son aşamada anime 16

mm olarak basılır, video, DVD olarak çoğaltılarak dağıtımcı stüdyo vasıtasıyla dağıtımı yapılır. Bu dağıtımda animenin karakterlerinin figürleri, giysiler, farklı giyilebilir eşyalar vb. satışa sunulur. En önemlisi de anlaşma yapılan TV kanalına animenin gösterim hakları verilerek, animenin izleyiciyle buluşması sağlanır. Ve sonunda anime karşınızdadır.

KONNICHIWA

73


SONY CHANNEL TÜRKİYE’DE! Sony Pictures Television Networks’ün (SPT) Türkiye’deki Planet kanallarının çoğunluk hissesini almasının ardından kanal dönüşümleri gerçekleşmeye başladı. Rakibiniz olduğunu düşünüyor musunuz?

Cengiz Korkmaz

Sony TV Kanalları Türkiye Ülke Sorumlusu

İlk olarak Planet Pembe’nin Sony Channel’a dönüşmesinin ardından Planet Çocuk kanalı da “Sony Çocuk” adıyla yayında. Sony Channel’in Türkiye macerasını Sony TV Kanalları Türkiye Ülke Sorumlusu Cengiz Korkmaz ile konuştuk.

Sony Channel izleyiciyle nasıl buluştu?

Sony, Türkiye’ye Temmuz ayında geldi ve dört planet kanalıyla büyük bir iş birliğine girdi. Globalde müthiş bir gücümüz var ve tüm dünya televizyonlarına içerik sağlıyoruz. Zengin bir arşivimiz var. Türkiye’de ilk kez ücretsiz olarak yayın hayatına başladı.

Nasıl bir hazırlık yapıldı?

Sony, son 10 yıldan beri Türkiye’yi mercek altına alıyordu fakat doğru ortağı bulamamıştı. Ciddi araştırmalarla dünya trendlerine bakarak bizim kendi kültürümüze uygun seçimler yaptık ve bu iddialı prototipi hazırladık.

Sony ilklere de imza atacak mı?

Sony, Türkiye pazarını çok önemsiyor. Eylül ayında Sony mutfak kanalımız izleyiciyle buluşacak. Sony tarihindeki ilk olacak bir mutfak kanalı... Şu anda iki kanalız. 2017 sonuna kadar toplam dört kanal bünyemizde yer alacak. 74

KONNICHIWA

Içerik anlamında kendimize rakip çok görmüyoruz. Kaliteli ve zengin içeriği şifresiz olarak veriyoruz. Önemli Latin Amerika dizilerimiz var. Türkiye’deki ulusal kanallardaki prime timeda izlediğimiz gibi çok takip edilen yabancı diziler yayın akışımızı oluşturuyor. Yayınladığımız latin amerika dizileri Brezilya’da maç saatlerini değiştirecek kadar izlenen ve kitlesi olan büyük yapımlar. Dizi kuşakları, film kuşağı ve zengin içeriklerimizle birlikte sevilen dizileri tekrardan ve en başından yeniden izleyici ile buluşturuyoruz. Yine aynı şekilde çok güçlü ve tecrübeli bir lokal ekibimiz var. Hedef kitle ve kanalın erişimi noktasında da farklıyız.

Gün içindeki yayın akışınızdan bahseder misiniz?

Kadın kuşağına lternatif olarak sabah dizilerimiz ekrana geliyor. Ardından Dr. Mehmet Öz izleyiciyle buluşuyor. Öz, Sony Chanel’in programcısıdır. Öğlen kuşağında ‘Gossip Girl’, ‘The Mentalist’, ‘Rizzoli & Isles’ gibi dünyaca ünlü dizilerimiz var.

19.00’da, ‘Crossing Lines’, ‘The Blacklist gibi izlenme rekorları kıran yapımlar izleyiciyle buluşuyor.

Peki filmler?

Her akşam saat 20.00’da Ödüllü ve gişe rekorları kıran en sevilen ve unutulmayan önemli yapımlar film kuşağımızda ilk kez izleyiciyle buluşuyor. 22.00’da ‘Vikings’ gibi aksiyon dolu projeler ekrana geliyor. Pazar günü ise tüm gün film yayınlıyoruz. Cumartesi de aileye özel yapımlar yayın akışımızda yer alıyor.

Sony Channel’i nasıl izleyeceğiz?

Tematik değil, ulusal kanal statüsündeyiz. Uydudan ve D-Smart’tan ve digital platformlardan izlenebiliyoruz. Çok yakında Digitürk’te de olacağız.

Hedefiniz nedir?

Hedefimiz dijital ve değişimde alternatif yaratmak. Günün sonunda, her zaman içerik kazanıyor. Nereden yayınlandığınızdan öte içeriğinizin zenginliği önemli. İçerik olarak alternatifsiz çok güçlü bir kanalız. Ulusal kanallara Alternatif yaratıyoruz.


OSAKA KALESÄ°

KONNICHIWA

75


DÜNYANIN TEK ANİMASYON ÜNİVERSİTESİ; “DIGITAL HOLLYWOOD UNIVERSITY” Bir üniversite düşünün; sadece “1” fakültesi var. Ama o fakülteden mezun olanlar şimdi dünyanın dijital içeriklerini oluşturuyor ve yönetiyor. Ve öyle bir üniversite ki, tek fakültesi ile başta Japonya olmak üzere animasyon dünyasına değer yetiştiriyor... Dünyanın ilk ve tek animasyon ünivesitesi olan Digital Holywood University’den bahsediyoruz. Bu arada müjdeli bir haber de var; Digital Holywood University (DHU), MAC Medya ile imzaladığı işbirliği anlaşması ile Türkiye faaliyetlerine yakında başlıyor.

Tomoyuki Sugiyama

“Dijital teknolojinin hayatımızın her köşesine ulaşmasıyla, insanlar dünyanın herhangi bir yerindeki diğer insanlarla istediği zaman iletişime geçer hale geldi. Sürekli değişen yirmi birinci yüzyılda, uluslararası farkındalık ve dijital iletişimi etkin ve verimli kullanabilme becerileri yüksek insanlara olan ihtiyacı da her geçen gün artırıyor. Digital Hollywood University, öğrencilerin 21. yüzyılda toplumların en büyük dönüşümlerini yaşayacağını öngörerek kuruluşundan bu yana “gelecekte oluşabilecek becerileri geliştirebilecekleri” ileri eğitim içerikleri sunuyor.” Bu sözler dünyanın tek animasyon ve dijital sanatlar üniversitesi olan Digital Hollywood Üniversitesi’nin kurucusu ve hali hazırdaki başkanı Tomoyuki Sugiyama’ya ait.

1994 yılında IBM Japan, Ltd.; Hitachi, Ltd.; and Uchida Yoko Co., Ltd.’nin ortak bir yatırımı olan hayata geçen Digital Hollywood Tokyo, Japon devleti desteğini de alarak ilk çalışmalarına başladı. 1995 yılında, Digital Hollywood University ortaklığın ilk yatırımı olarak hayata geçti. 2004 yılında ise üniversitenin yüksek lisans programı başladı. Bugüne kadar 90.000’den fazla mezun veren üniversite, dünyanın bir çok ülkesinden gelen öğrencilerini mezuniyetleri sonrasında, Disney, Pixar gibi dünyanın en büyük dijital içerik ve animasyon şirketlerine yolluyor.

ENTEGRE MÜFREDAT

DHU, görsel imajların, 3D CG’nin, animasyonların, oyunların, programlamanın ve grafik tasarımın çoklu uzmanlık alanlarını harmanlayan bir müfredat sunuyor. DHU’da öğrenciler yaratıcılık ve iletişimin farklı boyutlarını kullanarak gelecekte yeni bir değer yaratmak için gerekli becerileri kazanıyorlar.

SEKTÖRÜN İÇİNDEN ÖĞRETİM ÜYELERİ

DHU’nun öğretim üyeleri, dijital sektörün içinde faaliyet gösteren şirketlerin film yönetmenleri, animatörleri, tasarımcıları ve işletme yöneticilerinden oluşuyor. Böylece öğrenciler, en son bilgilere hızlıca ulaşıp sektörle sıcak bir bağ kuruyorlar. DHU, 10.000 üyeden oluşan benzersiz bir kurumsal ağa ve 90.000’in üzerinde geniş bir mezun ağına sahiptir. Üniversite her öğrenciyi sektöre giriş konusunda destekliyor. Stajdan işe yerleştirmeye kadar bütün süreçte DHU yönetimi öğrencisinin hayallerini gerçekleştirmesine yardımcı oluyor..

RAKAMLARLA 76

KONNICHIWA

DIGITAL HOLLYWOOD UNIVERSITY

32 farklı ülkeden öğrenci eğitim görüyor

90.000 Bugüne kadar ki mezun sayısı


“Motion Capture” yani hareket yakalama, dijital bilgisayar efektleri oluşturmak için bir kamera karşısında gerçek kişilerin ve nesnelerin hareketlerini kaydeden bir teknoloji. DHU, alanındaki en son teknolojileri öğrencilerinin hizmetine sunuyor.

TÜRKİYE İLE İŞBİRLİĞİ ANLAŞMASI TAMAM

Tomoyuki Sugiyama Digital Hollywood Üniversitesi Başkanı 1954’te Tokyo’da dünyaya geldi. 1987’den beri üç yıl MIT Medya Laboratuvarında misafir araştırmacı olarak bulundu. 1990’da International Media Research Foundation’da baş araştırmacı olarak çalıştıktan sonra 1993’de Nihon Üniversitesi Junior College’da tam zamanlı öğretim görevlisi olarak çalıştı. Ekim 1994’te Digital Hollywood’u kurdu. İlk Japon kurumsal okullarını açtı: 2004’te Digital Hollywood Enstitüsü ve 2005’te Digital Hollywood University. Halen üniversite, lisansüstü okul ve meslek okulu başkanı olarak görev yapıyor. Eylül 2011’de Üniversite, Şanghay Konservatuarı Müzik Merkezi (Çin) ile birlikte ortak bir okul, Dijital Medya Sanat Okulu kurdu ve orada başkan olarak görev yaptı. Ayrıca Fukuoka Ruby İçindekiler İş Geliştirme Konseyinin başkanlığını ve Fikri Mülkiyet Stratejisi Genel Müdürlüğünün İçeriğin Güçlendirilmesi İhtisas Araştırma Komitesi’nin bir komite üyesi olan Kabine Sekreteryasını yürütüyor. Ayrıca, Japanesque Modern, CGARTS Derneği, Dijital İçerik Birliği ve daha bir çok üyesidir. 1999 yılında Dijital Medya Derneği tarafından verilen “AMD Başarı Ödülü” nü aldı.

DHU, bir yandan da uluslararası işbirliklerine yoğunlaşmış durumda. Bunlardan sonuncusu Türkiye ile gerçekleştirildi. MAC Medya ile imzalanan anlaşma ile, önümüzdeki dönemde DHU ismini Türkiye’de sık sık duymaya başlayacağız. Anlaşma, Türkiye’de öğrenim gören üniversite öğrencilerinin belli bir kur sınavını geçme şartıyla, 1 sene DHU’da öğrenim görebilmelerini de içerecek. Animasyonu kendi dilinde yani Japonca öğrenecek olan gençler, dünya animasyon sektöründe yerlerini alacaklar.

35,1 Yabancı öğrencilerin toplam öğrenci sayısına oranı

%38-%62 KızErkek Öğrenci oranı

136 Toplam öğretim üyesi sayısı

1 Fakülte sayısı

1dk Metroya KONNICHIWA yakınlık 77


“TÜRK-JAPON BILIM VE TEKNOLOJI ÜNIVERSITESI” KURULDU

Çalışmaları uzun süredir devam eden, kamu tüzel kişiliğine sahip olacak Türk-Japon Bilim ve Teknoloji Üniversitesi’nin kurulum çalışmaları tamamlandı. Türk-Japon Bilim ve Teknoloji Üniversitesi’nin kuruluşu hakkındaki kanun, Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Özel statülü devlet üniversitesi olacak olan Türk-Japon Bilim ve Teknoloji Üniversitesi bu alanda bir ilk. Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, “Türk-Japon Üniversitesi, üstün nitelikli bir bilim ve teknoloji üniversitesi olacaktır. Kurulacak üniversite bir araştırma üniversitesi olacaktır. Üniversitenin, makul bir süre sonunda dünyanın en itibarlı üniversiteleri arasında yer alması beklenmektedir.” dedi. Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, kurulacak üniversiteye ilişkin şu bilgileri verdi: 78

KONNICHIWA

“Kurulacak üniversite bir araştırma üniversitesi olacaktır. Üniversite öğrencilerinin çoğunluğu master ve doktora öğrencisi olacaktır. Bu kapsamda yüzde 60-70 master ve doktora öğrencisi, yüzde 30-40 da lisans öğrencisi olacaktır. Üniversite ağırlıklı olarak mühendislik ve temel bilimler alanında eğitim verilecektir. Üniversite bünyesinde birçok değişik konuda ileri araştırma enstitüleri de bulunacaktır. Üniversitedeki öğrenci sayısı çok büyük olmayacak. Yüksek sayıdan ziyade yüksek kaliteye öncelik verilecektir. Kurulacak olan üniversitenin, makul bir süre sonunda dünyanın en itibarlı üniversiteleri arasında yer alması beklenmektedir. Bu çerçevede hazırlanan uluslararası anlaşma ile üniversite, amaçladığı hedeflere ulaşmayı mümkün kılacak şekilde kurgulanmıştır.”

Bakan Yılmaz, bu amaçla üniversitede Türkiye, Japonya ve üçüncü ülkelerden önde gelen akademisyenlerin görev yapmasının, öğrenci ve öğretim üyelerinin ileri teknoloji imkanlarından yararlanmasının ve özel sektörle çok yönlü ve etkin bir işbirliği yapılmasının öngörüldüğünü ifade etti.


TÜRK-JAPON MESLEK LİSELERİ DE YOLDA Üniversite alanında yaşanan bu gelişmeler, Türk-Japon Meslek Liseleri konusunda da girişimlerin başlamasını sağladı. Türkiye’de üretim yapan Japon şirketlerinin desteğiyle kurulacak bu “teknik kolejler”in hayati önem taşıyan “ara eleman” konusundaki büyük açığı kapatacağı belirtiliyor. Özel eğitime destek kapsamında devletin teknik kolejlere sağladığı nakdi destekler ve gayrinakdi avantajlar, Japonya’nın knowhow’ı ile birleşecek. Proje kapsamında öğrencilere Japonca dil eğitimi de verilecek olup, yapılacak özel anlaşmalar ile hem öğrencilerin staj ve iş imkanları artırılacak hem de Japonya’da çalışma olanakları yaratılabilecektir.

TBMM’de onaylanan kanun, Türkiye ile Japonya arasındaki anlaşmaya dayalı olarak kurulacak üniversite ile TürkJapon Bilim ve Teknoloji Üniversitesi Vakfının kurulmasını da düzenliyor. Anlaşma gereğince her yıl üniversiteye Hazineden yardım yapılacak. Üniversite ithal edeceği ürünler için KDV ve ÖTV’den istisna olacak. KONNICHIWA

79


JAPONYA’DA ÜNİVERSİTE EĞİTİMİ HAYAL DEĞİL

Tokyo University

Japonya mucizesinin kodlarında en önemli yeri eğitim konusu alır. Yaşam boyu eğitim kavramını benimseyen Japon eğitim sisteminde, lisans düzeyi eğitimin yeri çok önemlidir. Peki Japonya’da üniversite eğitimi almak hayal mi? Ülkede, sadece Japon vatandaşları değil, dünyanın bir çok ülkesinden gençler lisans düzeyinde eğitim almaktadır. Japonya’da, başta hükümet bursu olmak üzere özel kuruluşların da sağlamakta olduğu çeşitli burslar ile veya kendi imkânlarınızla lisans düzeyi eğitim görmeniz mümkün. Bu burslardan en önemlisi, Japonya Hükümeti’nin Dışişleri Bakanlığı ve elçilikler aracılığıyla verdiği Monbukagakusho: MEXT burslarıdır. Bu sayımızda MEXT burslarından Lisans Bursu’nu inceleyeceğiz.

80

KONNICHIWA

MEXT Bursları: Japonya Hükümeti (Monbukagakusho:MEXT) Araştırma Bursu Japonya Hükümeti (Monbukagakusho:MEXT) Lisans Bursu Japonya Hükümeti (Monbukagakusho:MEXT) Teknik Meslek Yüksekokulu Bursu Japonya Hükümeti (Monbukagakusho:MEXT) Meslek Yüksekokulu Bursu Japonya Hükümeti (Monbukagakusho:MEXT) Japonca ve Japon Kültürü Araştırmaları Bursu Japonya’daki üniversitelerde lisans düzeyinde eğitim almak isteyen adaylara yönelik Japonya Milli Eğitim Bakanlığı, MEXT, her yıl kısıtlı sayıda “Lisans Bursu” kontenjanı açmakta, ve Ankara’daki Büyükelçilik kanalıyla Türkiye’den öğrenci seçim işlemlerini yürütmektedir. Bu burs, temelde aynı kaynaktan çıksa da takip edilen seçim prosedürlerinde, yüksek lisans ve doktora çalışmalarının öncülü olan “Araştırma Bursu” ile farklılıklar içerir.


Kısaca seçim iki aşamalı yapılmaktadır: (1) Büyükelçilikçe gerçekleştirilen Önseçim, (2) MEXT tarafından yapılan nihai seçim. Bursa uzanmadaki ilk basamak olan elçilik önseçimi de kendi içinde üç aşamadan oluşur: (A) Ön Eleme, (B) Yazılı Akademik ve Yabancı Dil Sınavı, (C) Mülakat.

Ön Eleme Her yıl Japonya Büyükelçiliği tarafından ilgili bursları tanıtan ve başvuru çizelgesini duyuran bir ilan yayınlanır. Bu ilanlarda belirtilen önkoşulları ve başvuru şartlarını sağlayan aday adayları, başvuru dosyalarını elçiliğe ulaştırdıktan sonra eleme süreci resmen başlar. İlk tur elemeler dosya incelemesi ile, yaş ve diploma notu türündeki genel kıstaslar ekseninde yapılır. Lise veya üniversiteye devam edenler başvurabilir.

Yazılı Akademik ve Yabancı Dil Sınavı Dosya incelemesini takip eden süreçte, dosyası kabul edilen adaylar, bir sonraki aşama olan “yazılı değerlendirmeye” alınırlar. Adaylar bu aşamada bilim, yabancı dil (İngilizce ve Japonca ) sınavlarına tabi tutulur. Genel anlamda yazılı sınav, seçme / değerlendirme aşamasının en önemli ayağıdır. Aday, -bir Japon üniversitesinde- devam etmek istediği bölüme göre sınava alınır. Sınavın içeriği, fen ve sağlık bilimlerini hedefleyenler için Matematik 2, Fizik / Kimya / Biyoloji dallarını kapsar. Aday, hedeflediği bölüme göre, Fen Bilimleri derslerinden 2 tanesinden sorumludur. Tıp için kimya ve biyoloji gerekliyken, mühendislik alanlarında fizik ve kimya sınavı değerlendirmeye alınır. Klasik yazılı sınavlar ile çoktan seçmeli sınav türlerinin bir karması olan bilim sınavına, Japon lise müfredatının tümü dahildir. Bu durum da özel bir hazırlık gerektirmektedir. Yalnız, 12 yıllık eğitim içinde yazılı sınavlara ve özellikle de matematik sorularında tümevarım, tümdengelim ve ispata alışık olmayan öğrenciler için konular örtüşse de, sorulara aşina olunmadığı için akademik hazırlıktaki düşünce farklılığı en çok burada ortaya çıkmakta. Bu durumda matematik için üniversitelerin 1. sınıf müfredatı daha yakın demek olası. Sözel ve beşeri bilimler için sınav, görece kolay bir matematik (genel kültür) ve dil sınavlarından oluşmakta. Bu iki sınav da maalesef güncel Türk eğitim sisteminin lise müfredatına uyarlanması güç alanlar. Özellikle, Japonca yabancı dil sınavı oldukça önemli ve yoğunlaştırılmış bir Japonca eğitimi almadan geçilmesi çok güç. Lisans eğitimi Japonca olduğu için de derslerin takibi ve özümsenişi için çok iyi bir

düzeyde Japonca istenen, beklenen. Japonca bilgisi üniversite eğitimini sürdürebilecek düzeyde olup, bilim sınavı sonucuna güvenenler üniversitelere doğrudan başvuruda bulunabilirler. Fakat yine de, doğrudan başvuru durumunda bir çok aday elenmekte. O nedenle pek önerilmemekte. Japonya dışında üniversite eğitimi için yeterli olacak kadar Japonca öğrenilmesi pek kolay başarılabilecek bir konu değil. Bu da bir sır olmadığından, Bakanlık Tokyo ve Osaka’da dil okullarına devam etme seçeneğini de adaylara sunmakta. Aday seçilirse bu hazırlık okullarına devam edip, sonrasında başarı durumuna göre üniversiteye yerleştirilmekte. Japonca sınavı, başlangıç, orta ve ileri seviyelerden oluşmakta. Çok az bir Japonca hazırlık ile başlangıç seviyesindeki soruları cevaplamak olası. Japonca kısmında eksik kalınmışsa şayet, açığı İngilizce ile telafi etmeniz yerinde olacaktır. Genel bir dilbilgisi ve okuma kısmı sınavın ana gövdesi. İngilizce eğitim verilen bir üniversite için bu sınavın sonucu belirleyici olacaktır.

Mülakat Akademik sınavın sonucunda, başarılı bulunanlar elçilikte yapılan son elemeye, yani mülakata alınır. Yazılı sınavın dili İngilizce iken mülakatta Japonca, İngilizce ve Türkçe, duruma göre kullanılabilir. Seçim yapanlar Türk ve Japon öğretim görevlileri ve ilgili kişilerdir. Sınav içeriği adaya göre esnek olsa da temelde gelebilecek soruları tahmin edebilirsiniz.

Nihai Seçim ve Üniversiteye Kabul Elçilik seçiminde başarılı bulunan adaylar, Japonya Milli Eğitim Bakanlığı’na önerilir. Öneri sonrası adayın son değerlendirmesi ve kabulu/reddi bakanlık ve hedeflenen üniversite tarafından yapılır. Araştırma burslarında üniversiteden öte bir çalışma grubu hedeflendiği için, KONNICHIWA 81 hedefteki grubun liderinin oluru çoğu kez yeterliyken,


JAPON OTOMOBİLLERİ İHRACATTA TÜRKİYE’Yİ UÇURDU Türkiye’de üretim yapan Japon otomobil markaları ihracat rekoru kırdı. Sakarya’da üretim yapan Toyota’nın ihracatı ilk beş ayda yüzde 315, Şekerpınarlı Honda’nınki ise yüzde 278 yükseldi. Yılın ilk beş ayında otomotiv sektörünün ihracatı adet bazında %32 artarak 598 bin adete yükseldi. Otomobil ihracatındaki artış ise yüzde 54 oldu. Beş ayda 425 bin adet otomobil ihraç edildi. Ocakmayıs döneminde ihracatını en fazla Japon markalarSinop artırdı. Nükleer projesi 82

KONNICHIWA


YÜZDE 278 ARTTI İhracatı en çok artan ikinci firma ise Japon Honda oldu. Honda Türkiye’nin ihracatı yenilenen Civic Sedan’la birlikte yüzde 278 gibi yüksek oranda arttı. Şirketin ihracatı 965 adede 3 bin 656 adete yükseldi. Honda, 2016’da toplam 2 bin 914 adet ihracat gerçekleştirdi. Honda Türkiye, 10’uncu nesil Civic Sedan üretimi için 123 milyon TL yatırım yaptı. Şekerpınar fabrikasında üretilen Civic Sedan, Körfez ülkeleri, Kuzey Afrika ve Avrupa’ya ihraç ediliyor. Oyak Renault, 132 bin 928 adetle ocakmayıs döneminde en fazla ihracat yapan firma oldu. Oyak Renault’nun ihracatı yüzde 19.1 arttı. Firma, 2016’da 270 bin 88 adet ihracat gerçekleştirdi. 2016’da 279 bin 444 adet araçla ihracat lideri olan Tofaş, bu yılın ilk beş ayında 129 bin 345 adet ihracat yaptı. İhracatı yüzde 20.7 artan Tofaş, geçen yılın aynı döneminde 107 bin 127 adet ihracat gerçekleştirdi. Ford Otosan’ın Ocak-Mayıs döneminde ihracatı yüzde 12.8 artışla 126 bin 712 adede çıktı. Ford Otosan’ın 2016 sonu itibariyla ihracatı 256 bin 706 adet olarak gerçekleşti. Hyundai Assan’ın beş aydaki ihracatı 89 bin 751 adet oldu. Geçen yılın aynı döneminde bu rakam 89 bin 930 adet olarak gerçekleşti. 2016 sonundaki ihracat ise 207 bin 234 adet oldu.

Toyota’nın ihracatı yüzde 315 gibi rekor seviyede artarak 26 bin 335 adede, 109 bin 310 adete çıktı. Toyota, 2016 sonunda 109 bin 184 adet olan toplam ihracatını, ilk beş ayda geçti. Toyota’nın ihracatındaki artış yeni SUV modeli C-HR’ın dünyada gördüğü talepten kaynaklanıyor.

97 ÜLKEYE SATIŞ YAPIYOR

350 milyon euroluk yatırımla Sakarya Toyota tesislerinde üretilen C-HR, Japonya, Amerika, Kanada ve Tayvan’ın da aralarında bulunduğu 54 ülkeye ihraç ediliyor. Toyota Türkiye’nin ihracat yaptığı ülke sayısı yeni pazarlarla birlikte 52’den 97’ye çıktı. 2017’de 280 bin araç üretimi planlayan Toyota Türkiye’nin ihracat hedefi ise 235 bin adet.

AVRUPA VE JAPONYA’DA YOK SATIYOR Toyota, C-HR modeli Avrupa ve Japonya’da büyük talep görüyor. 2017’de Avrupa’da 100-110 bin adet C-HR satışı hedefleniyor. Toyota, Avrupa’daki talebi karşılamak için üretimi artırmanın yollarını arıyor. C-HR, Japonların da gözdesi oldu. Yılın ilk çeyreğinde 38 bin adet satan C-HR pazarda en çok satan modeller arasında üçüncü sırada yer aldı. KONNICHIWA

83


ÖZEL RÖPORTAJ

JAPONYA KADIN MİLLİ VOLEYBOL TAKIMI FERHAT AKBAŞ’A EMANET Genç yaşına rağmen kariyerine sığdırdığı başarılarla, kısa sürede Türk Voleybol dünyasının konuşulan ismi haline geldi. A Milli Kadın Voleybol Takımı’nın eski baş antrenörü Ferhat Akbaş, artık dünya sıralamasında altıncı olan Japonya Kadın Milli Voleybol Takımı’nı çalıştıracak. Takımı 2020 Tokyo Olimpiyatları’na hazırlayacak olan Akbaş, Japonya Milli Takımı’nın ilk yabancı antrenörü unvanını da aldı. Ferhat Akbaş ile, Voleybol ve Japonya üzerine konuştuk… Japonya Kadın Voleybol Milli Takımı’nın antrenörü oldunuz. Bu serüveni anlatır mısınız? Her şey nasıl gelişti? Türk Milli takımından ayrıldıktan hemen sonra Romanya Kulübü CSM Bükreş’ten ve hemen ardından da Japonya Milli Takımı’ndan teklif aldım. Bu benim için çok çabuk gelişen ve hızlı karar vermemi gerektiren bir süreç oldu. Rio 2016 Olimpiyat Oyunları sonrası hemen hemen bütün milli takımlar 84

KONNICHIWA

yeni bir yapılanmaya gidiyordu. Bu süreçte Japon Milli Takımı’nın da yeni oluşumunda yabancı bir antrenörden de destek alma fikirleri vardı. Benimle bunu paylaştılar ve transfer sürecim hız kazandı. Japonya’dan teklif geldiğinde karar vermenizi sağlayan şey ne oldu? Japonya dünya voleybolunda çok büyük bir ekol. Milli takımlarda birçok kez onlarla karşılıklı oynadık. Japonya bütün dünyada büyük saygı gören bir ülke. Genetik yapıları gereği tüm dünyadan farklı bir voleybol oynamak zorundalar ve birçok konudaki dezavantajlarını avantaja çevirebilmiş bir durumdalar. Bu oluşumun bir parçası olmak, bildiklerimi aktarmak ve aynı zamanda onlardan da birçok şey öğrenebilmek amacıyla bu kararı aldım. Zaten


transfer öncesinde de burada ortak arkadaşlıklarım ve güvendiğim insanlar vardı. Kumi Nakada gibi bir efsane isimle çalışmak da benim için ayrıca bir motivasyon kaynağı tabii ki. Daha önce Japonya’ya karsı özel bir ilginiz var mıydı? Bu ülkedeki ilk izlenimleriniz neler oldu? Buraya Türk Milli Takımı ile maçlar dolayısıyla çokça seyahat etmiştim. Daha önce de Çin’de iki yıl antrenörlük yapma fırsatım olmuştu. Uzakdoğu’ya ilgim hep oldu ve Japonya en çok merak ettiğim yerlerden biriydi.Açıkçası Japonya’nın nasıl bir ülke olduğunu anlamak için buranın ziyaret edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Dünyaya ve hayata bakış açıları çok daha farklı, bunları burada yaşamadan anlamak kolay değil. "When in Rome, do as the Romans do” diye bir cümle vardır. Burayı anlamak için onlar gibi yaşamak gerek. Ben de onlar gibi yaşamaya ve hayata onlar gibi bakmaya çalışıyorum. Buradaki insanların birbirlerine bu kadar saygılı olması, kibarlıkları, detaylara aşırı derecede önem vermeleri gerçekten inanılmaz ve çok güzel. Çalışma azimleri başka bir boyutta. Bu adanın dünyadaki başarısı asla bir tesadüf değil.

Antrenmanlar ve maçlar dışında Japonya’da gündelik yaşantınız ne durumda? Nasıl vakit geçiriyorsunuz? Gezmeyi ve yeni şeyler görmeyi seven bir insanım. Çalışmalar oldukça yoğun ama fırsatını bulduğum an bulunduğum şehri geziyorum. Osaka ve Kobe’yi görme fırsatım oldu. Tokyo’da yaşıyorum, yalnız Tokyo çok büyük ve daha göremediğim birçok yeri var. Yerel mutfağı tatmak, küçük Japon restoranlarını gezmek çok zevkli. Japonya’yı ziyaret edeceklere, gelmeden önce araştırma yapmalarını tavsiye ederim. Çünkü yapılacak çok şey, görülecek çok yer var. Bana tercümanım yardımcı oluyor bu konuda. Arayıp bulamayacağınız gizli kalmış, birçok yer var burada. Buraya gelecek kişilere varsa tanıdıkları yerel insanlardan yardım almalarını tavsiye ederim.

Voleybol özelinde Japon spor kültürünü nasıl buldunuz? Sizi etkileyen şeyler oldu mu? Burada spor kültürü çok gelişmiş durumda, sporcular neredeyse Olimpiyat Oyunları ve Dünya Şampiyonaları için yaşıyor. Diğer ülkelerle kıyasladığımda, uzun vadeli planlarının çok daha başarılı olduğunu görüyorum. Buraya gelişimin üçüncü gününde Voleybol Federasyonu’nun bir toplantısına çağırıldım. Toplantının konusu Tokyo 2020 Olimpiyat Oyunları’ndan sonra, voleybol branşındaki değişimleri düzgün gerçekleştirebilmek ve yeni oluşumun uyum sürecini hızlandırmaktı. Çok önceden planlamak, hazırlanmak ve çalışmak konusunda çok başarılı bir ülke. Bizler Tokyo Milli Antrenman Merkezi’nde (National Training Center) diğer sporcularla beraber yaşıyor ve çalışıyoruz. Fırsatı olan her spor adamının burayı ziyaret etmesini tavsiye ederim. Voleybol antrenmanları uzun, tekdüze ve mükemmelliği yakalamaya yönelik çalışmalarla dolu. Voleybolda bunu biraz değiştirip güncellemeye çalışıyoruz, çünkü çok daha çabuk düşünüp karar verebilen pratik sporculara ihtiyacımız var. Şu anda buna yönelik çalışmalarımız çok fazla. Sizin döneminizde Japonya Kadın Voleybol Takımı’nda ne gibi değişiklikler olacak? Hedefler neler olacak? Şu an için tek ve öncelikli hedefimiz Tokyo 2020 Olimpiyat Oyunları’nda madalya kazanmak. Bunun hazırlığı için jenerasyon değişikliği yapıyoruz. Takımın ana kadrosu büyük anlamda yenileniyor ve birçok tecrübeli sporcu voleybolu bıraktı. Şimdi yapmamız gereken özellikle 2018 sonuna kadar sabırlı bir şekilde çalışıp yeni oyuncu grubumuzu hazır ve tecrübelenmiş hale getirebilmek. KONNICHIWA

85


BAŞ YAZI

JAPONYA UZMANI KİMDİR, KİM DEĞİLDİR?

S

onunda karar verdim. Evet, ben bir Japonya uzmanıyım. Ve Japon mucizesinin gizli kodlarını da ancak ben sizlere öğretebilirim. Aman herkes de bir sır çözme merakı. Yok, Da-Vinci’nin sırları, yok efendim insan beyninin sırları, yok kadınların sırları. Efendim, bir sırlar merakıdır ki almış başını gidiyor. Yok yok, artık daha fazla mütevazi olamayacağım. Ne yapalım fazla mütevazi olduğunuz zaman bazıları gerçek zannediyor. 3 gün Japonya’ya giden kendisini Japonya uzmanı olarak tanıtıyor. Hemen Japonlar hakkında ahkâm kesmeye başlıyor. Sosyal medya böyle sahte pehlivan misali Japonya uzmanlarıyla dolu. Herkes olur olmadık şeyler hakkında ahkâm kesiyor. Yok, Japonlar şöyleymiş de yok, Japonlar böyleymiş de. Bolca laf salatası. Neyse uzun lafın kısası Türkiye’de Japonya’yı en yakın tanıyanlardan, Japon sistemini en iyi bilen birkaç kişiden biriyim zannımca… Bir kere her şeyin başında Japonya’da Türkiye’den atanarak görev yapan tek Türk gazetecisiyim. 4.5 yıl aralıksız Hürriyet Gazetesi Japonya temsilciliği yaptım. Türkiye’ye döndükten sonra da Japonlarla ilişkimi kesmedim. Yılda en az bir kere iş seyahati için Japonya’ya gittim. Türkiye’de kurulması planlanan Channel Japan Televizyonu kurucu genel müdürü olarak görev aldım. Sonra Türkiye’de ilk Japon pop kültürü ürünlerini satan Moşi Moşi mağazalarını açtım. Dünyanın tanıdığı Hello Kitty karakterini Türk insanıyla tanıştırdım. Japon şirketlerine danışmanlık yaptım. Japonya’nın en büyük medya grubu olan Nikkei Grubu’nu Türkiye’ye getirdim. Şimdi de o medya grubunun danışmanlık şirketinin Türkiye temsilcisiyim. Ayrıca da Japon İşadamları ile Kültürel ve Ekonomik İşbirliği Derneği’nin başkanıyım. Yani Japonya ile ilgim bazıları gibi arada sırada sushi yemekle sınırlı değil. Japonya ile ilgili Türkiye’de ne varsa öyle ya da böyle içinde yer alıyorum. Bütün bunların bana bir ayrıcalık sağladığının farkındayım ama yine de Japonları tam olarak tanımlayabildiğimi söylersem yalan olur. Fakat onları çok iyi tahlil ettiğimi söyleyebilirim. Nerede ne yapacaklarını tahmin edebiliyorum. Ya da ne söylerken aslında ne söylemek istediklerini biliyorum. Japonya ile ilgili 7 kitap yazdım. Bunlardan 2 tanesi Japoncaya çevrildi ve 11. Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül tarafından Japon İmparatoru Akihito’ya hediye edildi. Ve Sayın Gül’ün gezisi sırasında Başbakan, 86

KONNICHIWA

Bakanlar Kurulu üyeleri, milletvekilleri ve üst düzey bürokratlara hediye edildi. Daha sonra ünlü Japon bestekar Seiji Mukaiyama benim kitaplarımdan çok etkilenip kitaplarımın hikayelerini konu alan 2 adet konçerto besteledi. Bu eserler Türkiye’de ve Japonya’da birçok kez Devlet Senfoni Orkestraları eşliğinde sahnelendi. Japonya’ya ilk kez Mart 1994 tarihinde ayak bastım. Dile kolay 25 yıl olmuş. Köprülerin altından çok sular aktı. Dünya siyasi haritaları değişti. Güncel yazdıklarımız güncelliklerini yitirdi. Japonlar strateji değiştirdi. Ama Japonlar ve sahip oldukları değerler hiç değişmedi. Bütün meziyetlerini korudular. Zaten başarının sırrı da işte burada yatıyor. Sisteme ve dünyaya ayak uydururken, sahip oldukları değerleri kaybetmediler. Gelenek ve göreneklerini saçma sapan bir modernleşme uğruna yok etmediler. Türkiye olarak, Japonya’dan örnek alacağımız çok şey var. Bunun için, Japonya’nın, Japon iş ve sosyal hayatını biçimlendiren kültürün ülkemizde daha çok anlatılmaya ihtiyacı var. İşte tam da bu noktada aslında çok uzun zamandır yakın çevrem ve iş dünyasından ısrarla bu konuda bir şeyler yapmam gerektiğine yönelik görüşleri dikkate alma vakti geldi. Üzerime yüklenen bu misyonla, bundan sonra farklı iş ve kültür platformlarında Japonya ve Japonları anlatacağım. Umarım, iki ülke ilişkilerinin tesisinde bir nebze daha faydam olur. Erdal GÜVEN Gazeteci-Yazar


88

Japonya’da Ürün Satmak ve Bir kahve Hikayesi

90

İlk Defa Japonya’ya Gidecekler İçin 10 Öneri

94

Küçük Cadı Kiki’nin Pastanesi

96

Taşınabilir Lezzetli Yemek Sanatı; Bento

98

İstanbul’da Japonların Buluşma Noktası; Itsumi

100

Tokyo Nere, Çorum Nere?

102

Sirkeci’den Japonya’ya Bir Tasarım Yolculuğu

104

Japon Yapmış Abi...

106

Ağustos’ta Japonya’da Yapılabilecek 16 Şey

110

Japonya’da Diyet ve Sağlıklı Beslenme

Hayatın ritmi

KONNICHIWA

87


“JAPONYA’DA ÜRÜN SATMAK”

VE BIR KAHVE HIKAYESI

JAPONYA’DA PAZARLAMA, FARKLILIK VARSA SATIŞ DA VARDIR Erol EMED “Saifu ga katai” cümlesi Türkçedeki “eli sıkı” deyiminin Japoncadaki karşılığıdır. Ortalama Japon tüketicisinin para harcama eğilimini ben böyle tanımlıyorum. Bir malı ucuza satsanız da almazlar. Aynı malı, aynı şartlarda daha ucuza satarsanız belki alırlar ama garantisi yok. Farklılık yaratmanız gerek. Bir hikayeniz olmalı. Bugünlerde “trend” yaratan bir kahve markası var. Imajı o kadar güçlü ki Tokyo’nun en havalı semtinde yer açıp ortalama piyasa fiyatının iki katı daha pahalıya kahve satabiliyor. Bu marka Amerika’dan gelme. Burada uzun bir parantez açıyorum. Japonya hızla yaşlanan bir ülke. Bireysel tüketim talebi düşüyor perakende sektörü daralıyor. Öte yandan yaşlanma dinamiğinin şöyle bir diyalektiği de var. Japonya gibi -ki dünyanın üçüncü büyük ekonomisidir- herkesin orta sınıf olduğu, gelir dağılımı düzgün, maaşlı çalışan nüfusun toplam işgücüne oranı %87 gibi rekor seviyede gezinen, sosyal adaletin tesis edildiği, emeklilik haklarının teminat altına alındığı ve ücretlerin beceriye göre değil kıdeme göre arttığı bir yerde ortalama yaş 45 ise bu alım gücünün doruk noktasında gezinen bir tüketici gurubu demektir. Ayrıca tasarrufların artığı değil harcandığı döneme giriyorlar. Bir detay daha vereyim: Japon Girişimci Merkezi Japonya’yı “inovasyon ekonomisi” olarak tanımlıyor. Yani yeniliklerin ve orijinalliklerin prim yaptığı ileri ekonomi. Böyle bir ekonomide “Hanım ucuz havlu var verem sana 88

KONNICHIWA

bi tane alıver” anlayışı ile mal satmaya kalkarsanız işletme stratejistlerinin o çok sevdiği terim olan “Kırmızı Okyanus” da, yani rekabetin yoğun zararın bol olduğu ortamda boğulur yok olur gidersiniz. Eğer kültür-yaşam stili-orijinallik üçgeninde sunabileceğiniz ve beğeni kazanabilecek, ilgi çekebilecek dünyada başka bir yerde olmayan bir farklılığınız var ise maliyet ne olursa olsun istediğiniz fiyattan malınızı satarsınız. Mesela bu Japonyaya zeytintağı satmaya çalışan Türkiye için şu demektir: İtalyanlar, Ispanyollar, Yunanlılar ile aynı malı pazarlamak isterse fiyat kırmak zorunda kalır. Ama “yemek kültürü” ile ilişkilendirip “sos” olarak piyasaya sokarsa birim fiyat da katma değer de artar. Parantezi kapatıp tekrar kahveye dönüyorum. Kahve’nin Japonya’da 200 yıldan uzun bir geçmişi var. İkinci Dünya Savaşı sırasında 1944 yılında lüks tüketim ve “düşman içeceği” diye yasaklanmış. 1950 yılında ithalatı tekrardan serbest bırakılmış. Tüketimi artan bir ürün. 2001 yılında 413.313 ton kahve içi piyasada tüketilmiş, geçen sene ise bu rakam 449.908 tona çıkmış. Bir karşılaştırma olsun diye şöyle bir bilgi vereyim: Türkiye’deki kahve tüketiminin 117.000 ton olduğunu sanıyorum. Son 10 yılda neredeyse ikiye katladı.


Rekabet sıkı. Bir kere Mitsui Co. adlı şirket var. Kahve ithalatçısı. 1910 yılında kurulmuş UCC (Ueshima Coffe Co.) adlı toptancı onların. Malı yurt dışından gemileriye Japonya’ya getirip, depolarında tutup, nakliyesini yapıyorlar. Gerekirse satacağı dükkanı da finanse ediyor.

Blue Bottle bir Kalifornia imajı satıyor aslında

Japonya’da önce Fransız usulü kahvehaneler çıktı. Bunlara “kissaten” denir. Hala bu isim Japonca’da var ama cismi artık yok olmak üzere, zincir mağazalar her yeri istila etti. Ginza Renoir en eski “kissaten” markası. Ama 1980 yılında kurulan Doutor Coffe gerçek kelime anlamı ile ilk kahvehane zinciri. Japonya’da 900 taneden fazla dükkanı var. Ardından 1996’da Amerikan Starbucks geldi, rakiplerinin etrafında açtığı kahvelerle onları boğdu. 2013’de 1000den fazla dükkana ulaştı. Starbucks bu sektörde devrim yapınca taklitleri çıktı. Chat Noir’in Cafe Veloce markası, gene Doutor’un çıkardığı Excelcior Cafe, Japan Tobacco’nun Tullys’i piyasayı büyüttüler. Daha küçük ölçekte Kona’s ve Lanai’s Coffee ve diğerleri ortaya çıktı. Herkes “Life Style” teması üzerine oynamaya başladı.

Blue Bottle Kahvesi 450 Yen yani 10 TL

Kahvede kar marjı yüksektir. Fiyatlar Starbucks’da 300 Yen civarında. Diğerleri de ondan biraz daha ucuz. Böyle bir denge var. Fiyat kıran çıkmadı, çıksa da tutmadı. En son çılgınlık Kaliforniyalı Blue Bottle Coffe. Fiyatları pahalı. Japonya’da iki dükkanı var. “Kahve sektörünün Apple’ı” gibi “süper cool” bir imaj ile geldi trendin başına oturdu. Herkesin konuştuğu gittiği bir yer oldu. Tokyo’nun en havalı semti Omotesando’daki dükkanı bahçeli bir evin ikinci katında. Kendini tanıtmak için tabela bile koymamış. Sadece “mavi şişe” logosunu çamaşır ipiyle caddedeki park direğine tutturmuş. Yol ortasında bir “mavi şişe” levhası. Tanıtım için sadece bu var. Üstelik dükkanın içinin görünüşte çok orijinal bir yanı da yok. Kahveler cezvede yapılmıyor, kahve tepsisi ile sunulmuyor. Yanında lokumu, çikolatası yok. Bildiğimiz “drip coffee”, düz ve renksiz. Katma değer “kahvenin taze çekilmiş olması” imiş.

Yol ortasında bir “mavi şişe” levhası. Sadece bu var tanıtım

Tokyo’nun Omotesando - Harajuku - Aoyama bölgesi İstanbul’un Nişantaşı-Teşvikiye-Maçka kısmına benzer. Şık, havalı dükkanlar ve yeniliklerin cirit attığı bir mekandır. Değişim eksik olmaz ama bir çizginin altına hiç inmez. Bu bölge Japonya’da modanın trendini de belirler. Prada, Issei Miyake, Comme de Garcons, ve bütün diğer ünlü markaların yeri var. Yeni bir “park” mekanı açılmış. “Doğa-özgürlük-Occupykomün” teması işleniyor. Dar bir mekanda bir kamp çadırı, açık kütüphane, özgürlük üniversitesi, müzik çalan insanlar, duvarlarda grafiti. Bu fon eşliğinde yiyecek içecek satıyorlar. Fiyatlar ortalamanın %5 üzerinde. Belli ki Occupy Wall Street temasından etkilenmişler. Paris komünü izleri var.

Karavanda içecek satan çocuk KONNICHIWA

89


İLK DEFA JAPONYA’YA GİDECEKLER İÇİN 10 ÖNERİ

90

KONNICHIWA


1) EN TAZE SUŞİ Japonya’nın dünyaca ünlü balık pazarı Tsukiji’de ünlü orkinos açık artırması sabah saat 5’te başlıyor. Bu açık artırmayı kaçırsanız da pazar ve çevredeki mağazalar yeterince heyecan verici. Şimdiye kadar yediğiniz en taze suşiyi yemeye hazır olun. Günün erken saatlerinde yaşayacağınız bu deneyim, hayatınızın geri kalanında hangi suşi restoranına giderseniz gidin şu cümleyi kurmanıza neden olacak; “İyi, ama Japonya’da yediğim maguro gibi değil” Açık artırmayı görmeniz şart değilse, çok erken kalkmanıza gerek yok, ancak Tsukiji yakınlarındaki restoranlar en geç 13.00’de kapanıyor. Siz yine de acele edin.

gece ise donduran bir hava yok Tokyo’da. Fakat yağmura her an hazırlıklı olun. Zira yağmurlu günlerde, yağmur başlayınca durmak bilmiyor. Bu bakımdan şemsiyeniz çantanızdan eksik olmasın. Bu noktada Japonlar ufak bir ayrıntıyı atlamamışlar. Hemen her restoran, market, müze ya da işletmenin girişinde şemsiye konulabilecek yerler var. Ancak isterseniz yine işletme girişlerinde sunulan poşetlere de şemsiyenizi koyabilir ve yerleri ıslatmadan yanınızda taşıyabilirsiniz. Şemsiyeniz yoksa, yağmur damlaları düşer düşmez mağazaların önüne çıkan ve 300-500 yen arasında satılan şemsiyelerden satın alabilirsiniz.

Japonya (aslında Tokyo) tropikal bir iklime sahip. Bu da yazların bunaltıcı derecede sıcak ve nemli, kışların ise dondurucu derecede soğuk olmayacağı anlamına geliyor. Gece ile gündüz arasındaki sıcaklık farkı da çok az. Karasal iklimin aksine gündüz yakan,

Dünyadaki bazı kuralların tam tersi uygulanır Japonya’da. Sigara kapalı alanlarda içilir mesela. Aman sokakta sigara içmeye kalkmayın. Aksi takdirde, güvenlik görevlileri her an yanınızda bitip sizi sertçe uyaracaktır. Restoran ve barların birçoğunda sigara içmenize müsaade edilen alanlar mevcut. İlla sokakta içeceğim diyorsanız, cadde üzerlerinde işaretleri arayın, sigara içme alanlarını göreceksiniz. İlginç ama, Japonya’da Shinkansen diye anılan hızlı trenlerin birçoğunda hala sigara içilebiliyor. Bununla birlikte, alkollü alkolsüz her türlü içeceğinizi sokakta yürürken tüketebilirsiniz.

3) SAKIN BAHŞİŞ VERMEYİN Özenli hizmet, “omotenashi” adı verilen konukseverliğe kültürel bir bağlılığın parçası olan Japonya’daki normdur. Taksilerde, kuaför salonlarında, otellerde veya barlarda bahşiş asla kabul edilmez. Bazı restoran çekleri bir servis ücreti içerse de genel olarak bahşiş verilmesi hoş karşılanmaz. Küçük veya büyük miktarı fark etmez, eğer bir bahşiş vermeye kalkarsanız ilgili kişinin manalı bakışları ile kendinizi kötü hissedebilirsiniz. Japonya’da bahşiş küçük düşürücü bir olgudur.

SMOKING ROOM 2) ŞEMSİYE ÖNEMLİ

4) SİGARAYA DİKKAT

5) NEDİR BU HERYERDE DUYDUĞUM “Irasshaimase”? Tokyo’da geçireceğiniz bir kaç günün ardından, her mekandan içeri girerken duyduğunuz bir kelime oluyor; “Irasshaimase.” İster terlemiş önlükleri ile bir izakayaya (izakaya; farklı japon mezeleri ve ızgarada pişen et ve balığın küçük tabaklarda servis edildiği bir çeşit meyhane), ya da küçük bir butiğe girdiğinizde duyarsınız bu sözü. Bu kelime “hoş geldin” demenin en nazik şekli. Her ne kadar içgüdülerinizle - “Teşekkür ederim” ya da “Merhaba” – diye cevap verseniz de, yerel halk dostça bir şekilde hafifçe başınızı eğmenizi tercih eder. KONNICHIWA

91


6) YOLUN SOLUNDA, SAĞDA YÜRÜYÜN 35 milyondan fazla insanın yaşadığı Tokyo, dünyadaki en yoğun nüfuslu şehir merkezlerinden biridir. Kalabalık ancak düzenlidir. Herkes caddeyi geçmek için trafik ışıklarını bekler. Trafikte sessizlik bir kural gibidir. Geniş kaldırımlardaki yayalar yolun solunda, arabalar da yollarında gayet sessizdir. İstisna: Tokyo yürüyen merdivenlerinde bekleyecekseniz solda durun, yürüyecekseniz sağda yürüyün.

birlikte turist sayısında yaşanacak artış hem belediye hem de ulusal hükümetin Wifi’ye erişimi artırmaya odaklanmasını zorunlu kıldı.Örneğin, 2014 yılında başlatılan “Japan Connected-free WiFi”, 140.000’den fazla noktaya erişim sunan bir uygulamadır. Tek yapmanız gereken bir e-posta adresi kaydetmek. Ya da pek çok gezginin tercih ettiği gibi, SIM kart kiralamak yerine kendi akıllı telefonlarınızla kullanabileceğiniz “pocket wifi” kiralayabilirsiniz. Japonya seyahatinizden önce telefonunuza Navitime aplikasyonunu indirip bu sayade ücretsiz wi-fi hizmeti veren yerlerin listesi ve adreslerini bulabilirsiniz. Dilerseniz harita üzerinden de Wi-Fi noktalarına göz atabilirsiniz.

Japonya’da ücretsiz WIFI sunan noktalar hızla artsa da, internet bağlantısı hala bizdeki kadar basit değil. 2020 Olimpiyat Oyunları hazırlıklarıyla 92

KONNICHIWA

Japonya’ya ilk kez gelen biri için büyük bir karmaşa halinde görülen kalabalıklar ve sık binaların arasından, en fazla iki sokak ötede sessiz ve huzurlu bir bambaşka bir dünya ile mutlaka karşılaşırsınız. Dev gökdelenlerden ibaret ofis binaları arasında gizli kalmış tapınaklardan Shinjuku’daki Hanazono Tapınağı, ya da Nakameguro’nun ağaçlıklı sessiz huzurlu atmosferi. Kısacası bu çılgın şehirde isteseniz de sakin bir vahadan çok uzaklaşmazsınız. İsimsiz küçük bir yoldan (ki Japon sokaklarında ismi belirtilmemiş çok sokak vardır) içeri sapın. Dolambaçlı yollar sizi mutlaka, naif komşuluk ilişkilerinin olduğu, sevimli bir kafesi olan, ya da bir sanat atölyesinin olduğu sakin bir yere çıkaracaktır.

8) TÜM ULAŞIM İÇİN BİR KART YETER Tokyo tren sistemi aslında üç tren şirketinin bir ağıdır. Ancak doldurulabilir Suica ve Pasmo kartları, insanların tüm hatları içinde ve dışında yollarına sorunsuz şekilde devam etmesine olanak sağlar. Tokyo’ya varır varmaz, hemen hemen her bilet makinesinden bilet alabilirsiniz. Kart için 500 Japon Yeni depozito (5 dolardan biraz fazla) alınır.

7) DİKKAT, INTERNET’E ÇOK ÖDEMEYİN

9) HER YERDE BİR SAKİNLİK MUTLAKA VARDIR!

10) JAPON HAMAMLARINI MUTLAKA DENEYİN Japonya’nın halka açık hamamları evlerin küvete sahip olmadığı dönemlerden beri hizmet veren geleneksel hamamlardır. Zaman içerisinde dönüşüme uğramış olsalar da, şehirde halen farklı tip ve ölçeklerde hamam bulabilirsiniz. İster Omotesando’da köpüklü su ve mis kokulu sabunlarla rafine bir hamam keyfi veya 1960’lı yılların teknolojisi jetonlu saç kurutma makinelerinin olduğu mahalle arası hamamları. Tercih sizin. Halka açık tüm hamamların fiyatları ortalama 460 Japon Yeni (Yaklaşık 15 TL). Tokyo Sento Association) (Bizdeki Hamamacılar Derneği )yaklaşan Olimpiyatlar da dikkate alındığında, hamam kültürünü dünyaya anlatmak adına çalışmalar yapıyor. Tokyo’ya gelen yabancı misafirler için farklı dillerde bastırılan tanıtım materyalleri ile yabancılar hamamlara davet ediliyor.


JAPON KIYOSHI ‘ERTUĞRUL’UN İZİNDEN MARMARİS’E GELDİ Japonya’dan 8 metrelik ahşap yelkenlisiyle yola çıkan Japon Kiyoshi, 127 yıl önce Japonya dönüşünde batan Ertuğrul fırkateyninin takip ettiği rotayla 7 ayda Muğla’nın Marmaris ilçesine ulaşmayı başardı. Japon Kiyoshi, gelecek yıl da Karayipler’e gitmek istediğini belirtti.

Japonya’daki Fujitsu firmasında elektrik teknisyeni olarak çalışan Masuda Kiyoshi (65), emekli olur olmaz, 8 metrelik ahşap yelkenlisiyle yola çıktı. “Umeboshi” adını verdiği yelkenlisiyle yaklaşık 7 ayda 127 yıl önce Japonya açıklarında batan Ertuğrul Fırkateyni’nin rotasını takip ederek okyanusları aşan Kiyoshi, Japonya’dan 8 metrelik ahşap teknesiyle yol yorgunu teknesini Marmaris Yat çıktığı deniz yolculuğunda, Sultan 2. Marina’ya bağladı. Abdülhamid tarafından 127 yıl önce gönderildiği Japonya’nın açıklarında Karayipler’e gitmek istiyor batan Ertuğrul fırkateyninin rotasını takip ederek geldiği Muğla’nın Marmaris Marmaris Yat Marina yetkilileri, ilçesinde mola veren Japon Masuda Kiyoshi’yi Japonya ve Türkiye Kiyoshi, teknesini burada bakıma aldı. bayraklarıyla karşıladı. Marina Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Birol Bora Özkaynak, Kiyoshi’ye çeşitli hediyeler verdi. Masuda Kiyoshi, yaptığı açıklamada, Marmaris’te teknesinin bakım ve onarımları yapıldıktan sonra Ege kıyılarını gezeceğini söyledi. Gelecek yıl da Karayipler’e gitmek istediğini belirten Kiyoshi, Panama kanalından geçip Güney Pasifik’ten Japonya’ya dönmeyi amaçladığını dile getirdi.

Ertuğrul fırkateyni Osmanlı Devleti tarihinin en uzun seyirlerinden birine çıkan Ertuğrul fırkateyni, 15 Eylül 1890’da Japonya’dan yurda dönmek için Yokohama Limanı’ndan ayrılmış, yakalandığı tayfun sebebiyle 16 Eylül 1890’da Kuşimoto açıklarında kayalıklara sürüklenerek batmıştı. Gemi mürettebatından 500 üzerinde denizci şehit olmuş, 69 levent kurtarılmıştı. KONNICHIWA

93


Küçük Cadı Kiki’nin Pastanesi

ANİMEDEN GERÇEĞE DÖNÜŞEN BİR RÜYA

94

KONNICHIWA


Bir animeyi izlerken keşke gerçek olsaydı, dediğiniz oldu mu hiç? Animelerin dünyasından kopup gelen her şeye ilgi duyduğumuz gerçek olsa da çoğu zaman bunların hayallerimizden öteye taşınamayacağını biliriz. Ama ya o sevdiğiniz animeden bir parça gerçek olsaydı? Tüm dünyada çok sevilen Kiki’s delivery service adından Türkçeye Küçük cadı Kiki olarak çevrilen Ghibli stüdyo yapımı animenin hayranlarını sevindirecek haber, Japonya’nın güney batısında yer alan küçük bir köyden geliyor. Kiki’nin anime filmde uçan süpürgesiyle kuryelik yaptığı fırın gerçeğe dönüştürülmüş! Eski İngiliz sokakları atmosferinin yaşatıldığı Japonya’nın minik saklı cevheri Yufuin floral köyünde yer alan fırında animedeki en küçük ayrıntılar bile unutulmamış. Eğer siz de animeyi severek izlediyseniz fırına uğrayıp Kiki’nin sırdaş kedisi jiji ile karşılaşabilir, animeden ilham alınmış pasta, ekmek ve kurabiyeleri tadabilirsiniz. Anime filmde Kiki’nin çalıştığı fırının gerçek hayata uyarlanmasıyla bir çok anime severin de hayallerine ışık tutulmuş oluyor. KONNICHIWA

95


TAŞINABİLİR LEZZETLİ YEMEK SANATI; BENTO Bento, Japon kültüründe tek öğün için evde paketlenerek hazırlanan bizdeki sefer tasına benzer şekildeki kap içindeki yemeklerdir. Genellikle pirinç, balık veya etin yanında sebzelerden oluşan bentolar, çoğunlukla kare şeklinde bir kutuda olurlar. Japon kültürü ve hazırlayanlar da uzak doğulu olunca olaya yaratıcılık katanlar da inanılmaz işler çıkarıyorlar. Bento ayrıca, çocuklara yemekleri sevdirmek için güzel ve yaratıcı bir yol. Bento tabakları tek kişilik porsiyonlar şeklinde yanınıza alabileceğiniz ya da satın alıp evinizde işyerinizde tüketebileceğiniz Japon yemek kültürü. Bir anlamda, Türk kültüründeki sefer tası alışkanlığı ile oldukça benzeyen bu yemek kutularında temel olarak pirinç, et, balık ya da atık bulunmaktadır bunun yanında haşlanmış sebze yada meyveler konulabilir. Bento kültürü sağlıklı beslenme alışkanlığı olan ve Fast-food kültürüne sıcak bakmayalar için oldukça güzel bir alternatif. Bento boxları Japonya’da birçok market, istasyon ve bento satış mağazalarında bulabilirsiniz. Gündelik hayatlarında birçok konuda oldukça titiz olan Japonlar aile üyelerine ve kendilerine hazırladıkları bu yemeklerde de oldukça titiz ve özenle davranırlar. Bu özen karşı tarafa gösterilen bir saygı ve sevgi ifadesidir. çocuklar için hazırlanan bentolar genellikle anime yada çizgi karakterler ile şekillendirilirler bu kutular küçük birer sanat eseri ve yemek yemeyi eğlenceli hale getiren sağlıklı tabaklardır. Bentoyu hazırlamak uzakdoğuda bir sanat haline gelmiş. 3 çeşit yiyecek, yanında meyve veya tatlı gibi bir çok zengin içeriğe sahip. İçinde kesinlikle pilav yada makarna türü karbonhidrat, et ürünü ve sebze bulunur. Yemekler tabldot tarzı bölmelere ayrılmış ‘bento box’ın içine koyuluyor. Asıl sanat dediğimiz kısım ise bentoya şekil verilmesi. Peki bentonun sefer tasıyla arasındaki fark ne? Sefer tasına koyulan yemekler genelde bir gün öncesinden hazırlanır. ( her ne kadar günümüzde sefer tası kültürü pek kalmamış olsa da..) Geleneksel olarak hazırlanan bentolar ise hazırlanırken evin annesi sabah erken kalkar ve özenle o günün yemeklerini yapar. Japonya’da bentolar uzun zamandır süpermarketlerde, tren istasyonlarında vb. yerlerde de satılıyor olması yanında, Japon annelerinin bir çoğu hala her sabah zaman harcayarak bento hazırlıyor.

96

KONNICHIWA


Kyaraben (Charaben): Karakter Bento’su

Ekiben: Tren istasyonu Bento’su

Makunouchi: Tiyatro Arası Bento’su

Koraku: Piknik Bento’su

Shikaeshi: İntikam Bento’su KONNICHIWA

97


LEZZET DURAĞI

İSTANBUL’DA JAPONLARIN BULUŞMA NOKTASI; ITSUMI Yüzyıllar önce bir balık saklama şekli olan “SUSHİ” bugün dünya mutfaklarının en özel yiyecekleri arasında. Dünyanın hemen hemen her köşesinde bir Japon restoranına rastlamak mümkün artık. Ama bir Japonun tercih ettiği ettiği restoran olmak kolay değil. Sizin için İstanbul’da adeta Japonların buluşma noktası haline gelen İtsumi Restoran’ı ve “sushi” yi inceledik.. Öyle Sushi işte, çiğ balık değip geçmeyin. Sushi’nin tarihi yaklaşık bin yıl önceye dayanıyor. Aslında tarihsel olarak bakıldığında Sushi bir yemek değil. Bir balık saklama tekniği. Yüzyıllar önce, şimdiki gibi derin dondurucu olmadığı için Japon köylüleri Öyle Sushi işte, çiğ balık değip geçmeyin. Sushi’nin yaklaşık bin haşlanmış yıl yakaladıkları balıkları saklayabilmek için balıkları önce tarihi tuzlayıp sonrada dayanıyor.30 Aslında olarak bakıldığındaÖnceleri Sushi birbalığın yemek değil. pirinceönceye sarıp kazdıkları cm’liktarihsel kuyularda saklıyorlarmış. bozulmasını balıktabakayı saklamasoyup tekniği. Yüzyıllar gibi derin dondurucu önleyenBir pirinç çöpe attıktanönce, sonraşimdiki balığı yiyen Japonlar. Ülkede kıtlık olmadığıbakmışlar için Japon yakaladıkları balıkları saklayabilmek için pirinç baş gösterince bu köylüleri pirinçler atılıp ziyan oluyor.” O zaman biz bu balığı balıkları önce tuzlayıp sonrada haşlanmış pirince sarıp kazdıkları 30 cm’lik tabaka ile yiyelim” demişler. Eh tadı da çok lezzetli gelince artık Japonların milli yiyeceği kuyularda saklıyorlarmış. Öncelerigelene balığın bozulmasını önleyen pirinç hatta haline gelmiş. O zamanlardan günümüze kadar hazırlanışından sunumuna tabakayı çöpe yenmesine kadarsoyup modern birattıktan hâl aldı.sonra balığı yiyen Japonlar. Ülkede kıtlık baş gösterince bu pirinçler atılıp ziyan Bu oluyor.” O zaman bu balığı Sushi son yıllardabakmışlar tüm dünyada çok popülerleşti. durum tabii kibizbirçok yeni Sushi pirinç açılmasına tabaka ile yiyelim” demişler. Eh Japonlar tadı da çok lezzetli gelince artık yapılan restoranının fırsat yarattı. Fakat kendi ülkeleri dışında Japonların milli yiyeceği haline gelmiş. O zamanlardan günümüze gelene sushileri çok beğenmezler. Bu nedenle de her gittikleri ülkede kendi ağız tatlarına uygun kadar hazırlanışından sunumuna hatta yenmesine kadar modern bir hâl aldı. Japon yemeği yapacak Japon restoranlar ararlar. SushiJaponların son yıllarda tüm yeri dünyada çok popülerleşti. durum birçok Japon İstanbul’da uğrak ise Levent İş Kuleleri Bu altında yertabii alankiITSUMI yeniİstanbul’da Sushi restoranının açılmasına fırsatağız yarattı. Fakat Japonlar kendi yiyebilmek ülkeleri Restoranı. çalışan Japonlar, Kendi tatlarında Japon yemeği için dışında yapılan sushileri çok beğenmezler. Bu nedenle de her gittikleri ülkede ITSUMI’yi uğrak yeri haline getirmişler. kendi ağız tatlarına uygun Japon katan yemeği5 temel yapacak Japon restoranlar ararlar. ITSUMI adını Japon yemeklerine lezzet tattan almış. Japon yemeklerinin özü Japonların uğrak yeri isesosu Levent İş Kuleleri altında yer alan 5 temelİstanbul’da lezzete dayanır; şeker, tuz, sirke, soya ve miso. Eski Japon aşçılarının becerisiyle ITSUMI İstanbul’da Japonlar, Kendi ağız tatlarında bu 5 temel lezzet,Japon JaponRestoranı. yemeklerinde 5 temelçalışan tada dönüşmüştür. Bu temel tatlar tıpkı Türk Japon yemeği yiyebilmek içinacı ITSUMI’yi uğrak yeri getirmişler. mutfağındaki gibi tatlı, ekşi, tuzlu, ve baharatlıdır. İşte haline restoranın adındaki “ITSUMI” bu 5 temel Japon tadının simgesidir. ITSUMI adını Japon yemeklerine lezzet katan 5 temel tattan almış. Japon yemeklerinin özü 5 temel lezzete dayanır; şeker, tuz, sirke, soya sosu ve miso. Eski Japon aşçılarının becerisiyle bu 5 temel lezzet, Japon yemeklerinde 5 temel tada dönüşmüştür. Bu temel tatlar tıpkı Türk mutfağındaki gibi tatlı, ekşi, tuzlu, acı ve baharatlıdır. İşte restoranın adındaki “ITSUMI” bu 5 temel Japon tadının simgesidir.

98

KONNICHIWA


Öyle Sushi işte, çiğ balık değip geçmeyin. Sushi’nin tarihi yaklaşık bin yıl önceye dayanıyor. Aslında tarihsel olarak bakıldığında Sushi bir yemek değil. Bir balık saklama tekniği. Yüzyıllar önce, şimdiki gibi derin dondurucu olmadığı için Japon köylüleri yakaladıkları balıkları saklayabilmek için balıkları önce tuzlayıp sonrada haşlanmış pirince sarıp kazdıkları 30 cm’lik kuyularda saklıyorlarmış. Önceleri balığın bozulmasını önleyen pirinç tabakayı soyup çöpe attıktan sonra Shunichi Horikoshi balığı yiyen Japonlar. Ülkede kıtlık baş gösterince bakmışlar bu pirinçler atılıp ziyan oluyor.” O zaman 2003tabaka yılındailekuruldu. ShunichiEh tadı biz bu ITSUMI balığı pirinç yiyelim”Şef demişler. tecrübe bilgisiyle,milli Japonyiyeceği da çok Horikoshi’nin lezzetli gelince artık ve Japonların mutfağının geleneksel tatlarına sadık kalınarak haline gelmiş. O zamanlardan günümüze gelene kadar yiyeceklerin doğal lezzetinihatta bozmadan, üç Japon hazırlanışından sunumuna yenmesine kadar aşçının özenle modern bir hâl aldı.hazırladığı yemekler Japonlara gurbet acısını Sushi son yıllarda tüm unutturmaktadır. dünyada çok popülerleşti. Bu durum tabii ki birçok yeni Sushi restoranının Türkiye’ diğerFakat JaponJaponlar restoranlarının açılmasına fırsatdeki yarattı. kendi ülkeleri klasik tasarımlarının aksine modern dışında yapılan sushileri çok beğenmezler.Japon Bu nedenle tasarımıyla ilke imza atan; ağız Japontatlarına kültürünü de her gittikleribirülkede kendi uygun Türk misafirperverliğiyle birleştiren, ITSUMI Japon yemeği yapacak Japon restoranlar ararlar. Şef Shunichi Horikoshi eşiise Pınar Açılan’ın İstanbul’da Japonların uğrak ve yeri Levent İş Kuleleri yönetiminde Japonların yanı sıra Türk altında yer alan ITSUMI Japon Restoranı. İstanbul’da misafirlerinin de büyük toplamaktadır. çalışan Japonlar, Kendi ağızilgisini tatlarında Japon yemeği yiyebilmek için ITSUMI’yi uğrak yeri haline getirmişler. ITSUMI adını Japon yemeklerine lezzet katan 5 temel tattan almış. Japon yemeklerinin özü 5 temel lezzete dayanır; şeker, tuz, nedir? sirke, Kaba soya bir sosu ve miso. Eski Peki, Sushi tarifini Japon aşçılarının bu 5 hazırlanan temel lezzet, Japon yaparsak;becerisiyle pirinç sirkesiyle yemeklerinde 5 temel tada dönüşmüştür. özel bir sosla marine edilmiş haşlanmışBu temel tatlar tıpkıpirincin Türk mutfağındaki gibi tatlı, çeşitli malzemelerle veekşi, de tuzlu, acı ve baharatlıdır. İşteolarak restoranın adındaki “ITSUMI” bu ağırlıklı çiğ balık ve deniz 5 temel Japonürünleriyle tadının simgesidir. karıştırılıp, çeşitli biçimlerde sunulmasıdır diyebiliriz. Sushi’nin bu kadar popüler olmasında belki de hem damağa hem de göze hitap etmesinin yanında, sağlıklı beslenme trendine hizmet etmesi de önemli rol oynuyor. Çünkü Sushi, kalorisi düşük bir yemek olarak karşımıza çıkıyor. Diyet yapanlara öneriliyor. İçinde balık bulunması, doktorlar tarafından çok yararlı olduğu söylenen Omega-3 yağını hatırlatması, tercih edilme nedenlerinin başında geliyor.

Öyle Sushi işte, çiğ balık değip geçmeyin. Sushi’nin tarihi SUSHİ yaklaşık bin yıl DEMEK önceye dayanıyor. AslındaJAPON tarihselMUTFAĞINI olarak bakıldığında Sushi bir yemek değil. Bir balık saklama TANIMLAMAZ tekniği. Yüzyıllar önce,mutfağı’ şimdiki gibi ‘Sushi eşittir Japon derin dondurucu olmadığı için Japon algısı çok yanlıştır. Aslına köylüleribakılırsa yakaladıkları Japon mutfağıbalıkları saklayabilmek için balıkları önce çok geniş çeşitliliğe ve tuzlayıpfarklı sonrada haşlanmış lezzetlere sahip… pirince sarıp kazdıkları cm’lik kuyularda Kızartmalar,30haşlamalar, et saklıyorlarmış. Önceleri balığın çeşitleri, balık çeşitleri, tavuk bozulmasını önleyen tabakayı çeşitleri, çorbalar,pirinç tahıllar soyup çöpe attıktan sonra balığı ve sebze yemekleriyle çok yiyen Japonlar. Ülkede kıtlık baş gösterince zengin bir kültürü içinde bakmışlar bu pirinçler atılıp ziyan barındırıyor. Ülkemizde oluyor.” yanlış O zaman biz bu balığı bilinen bir başka pirinç tabakaönemli ile yiyelim” demişler.‘ana Eh tadı nokta Sushi’nin da çokyemek’ lezzetli gelince artık Japonların zannedilmesi. Klasik milli Japon yiyeceği haline gelmiş. O yemek kültüründe zamanlardan günümüze Sushi ana yemekten gelene sonra, kadar hazırlanışından sunumuna tatlıdan önce yenilen bir hatta yenmesine kadar modern lezzet keyfidir. Amabir buhâl aldı. Sushi günlerde son yıllarda tüm dünyada tüm dünyada ana çok popülerleşti. Buhaline durum tabii ki birçok yemek dönüştü. yeni Sushi restoranının açılmasına fırsat yarattı. Fakat Japonlar kendi ülkeleri dışında yapılan sushileri KADINDAN SUSHİ çok beğenmezler. Bu nedenle de her gittikleri USTASI OLMAZ Japonya’da sushi ustaları genellikle erkek olur. Sushi hazırlamak o kadar hassastır ki bu işi genelde erkeklerin yapmasındaki sebep ise erkeklerin avuç içlerinin kadınlara oranla daha soğuk olmasından sebeple pirinçlerin ele daha az yapışmasıdır. Bunların yanında bir diğer önemli kural ise bir balığın kesildiği yerde başka bir balığın kesilmemesi ve her balığın farklı bıçaklarla kesilmesi gibi kuralları vardır.

KONNICHIWA

99


TOKYO NERE, ÇORUM NERE? Bu da nerden çıktı demeyin, coğrafi olarak iki şehir birbirine çok uzak olsa da gönüller bir olunca birbirlerine yaklaşıyorlar. Aslında o kadar ilgililer ki, son dönemde farklı bir çok çalışmalar yürütülüyor Tokyo ve Çorum arasında. Ak Parti Çorum Milletvekili Lütfiye İlksen CERİTOĞLU KURT sayesinde öne çıkan çalışmalar bugün Japonya’da Çorum, Türkiye destinasyonunda görülmesi gereken yerler listesine giriyor.

Anadolu topraklarının kalbinde, binlerce yıllık medeniyetlerin izlerini saklayan Çorum, sahip olduğu tarihsel miras ve kültürel ögeleriyle yeni bir turizm cazibe merkezine dönüşüyor. Kızılırmak’ın Kıyısında isimli çizgi roman Japonya’da milyonlarca adet satılıyor, Çorum’da üretilen lavanta yağları Japonya’ya gidiyor, Hitit müzik çalgıları ve Japon sazları bir araya geliyor ve aynı güneşin altında evrene tınılarını yolluyor. Kısacası Çorum ve Japonya artık birbirine yaklaşıyor..

HİTİTLERİN 3 BİN 700 YILLIK ÇALGILARIYLA TÜRK VE JAPON MÜZIKLERI BULUŞTU Anadolu’nun en eski uygarlıklarından biri olan Hititler döneminde kullanılan çalgılar orijinaline sadık kalınarak günümüze uyarlandı. Daha önce ‘Güneşin Bahçesinde Hititler’ konseriyle dünyaya tanıtılan tarihi çalgılar, Japon ezgilerinin de yer aldığı ‘Güneşin Bahçesinde Japonya’ konserinde hayat buldu. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, Devlet Tiyatroları ve Japon sanatçılarının katıldığı konserde Hititlere ait arp, davul, darbuka, çalpara, kaval, çifte kaval, boru, bağlama ve dünyanın en büyük liri ile Japonların shakuhachi, samisen, koto ve kotsuzumi gibi çalgıları kullanıldı. 100

KONNICHIWA


ÇORUM’DAN JAPONYA’YA LAVANTA YAĞI

Çorum’un dünyaya tanıtımı için önemli çaba sarf eden Ak Parti Çorum Milletvekili Lütfiye İlksen CERİTOĞLU KURT kadın milletvekili olmanın gereğini de hakkınca yerine getiriyor. “Bu şehrin kadınlarına ve çocuklarına karşı ayrı bir sorumluluğum var benim” diyor. Ve devam ediyor: “Bu nedenle son dönemde kadın istihdamının artırılması amacıyla ilçelerde kadın kooperatifleri kurulması için girişimlerde bulunuyoruz. Bunun ilk meyvesi Sungurlu İlçemizde kurulan kooperatifimiz oldu ve kadınlarımız Çorum Yöresine ait özel bir çeşit mantı, tarhana ve erişte üretimine başladılar.” Dedi. Kendisi de bir eczacı olan Lütfiye İlksen CERİTOĞLU KURT “Yine tarımsal anlamda uygun bölgelere lavanta ekimi yapılması ve ilerleyen zamanda tıbbi aromatik yağlarının çıkarılarak markalaşmanın sağlanması için çalışmalarımız devam ediyor. Bu konudaki ilk dikimlerimiz Uğurludağ ilçemizde başladı. Çorum’un florasına bağlı olarak bitkilerin seçimi ve yetiştirilmesi amacıyla İl Tarım Müdürlüğümüzle projelerimiz devam ediyor. Hitit topraklarında yetişen bu ürünlere Japonya’da güzel bir ilgi oluştu. Bu çalışma ile hem kadınlarımıza istihdam sağlıyoruz, hem de şehrimizin tanımına büyük bir katkı sunuyoruz.” Diyor.

JAPONYA’YA DAVET Lütfiye İlksen CERİTOĞLU KURT, Japonya’ya yönelik çalışmalarının devam edeceğini söyleyerek, “Yunus Emre Enstitüsü ile yaptığımız görüşmelerde Japonya’daki merkezlerinde Hititçe kursları verildiğini ve ilginin çok yoğun olduğunu söylediklerinde çok sevinmiş ve aynı zamanda da gurur duymuştum. Çorum’un binlerce kilometre ötede bu güzel ülkede Hititlerle anılması ve Japonların Hititçe öğrenmeleri gerçekten kültürel diyalogun önemini gösteriyor diye düşünüyorum. Kültür mesafeleri kısaltma özelliğine sahip ve bunu günümüzde gittikçe artan şiddet ortamında daha çok gündeme getirmek zorundayız. İnsanlar arasındaki mesafeleri azaltmak ve barışa giden yolu bu kültür taşları ile döşemeliyiz. Çorum bunun için çok önemli bir merkez, çünkü dünyanın ilk yazılı barış antlaşması Hititler ve Mısırlılar arasında bu topraklar üzerinde yapılmış, bunu her yerde anlatmak lazım. Bu amaçla; Japon dostlarımızı bu havayı koklamaları için Çorum’a davet ediyorum”. KONNICHIWA

101


102 

KONNICHIWA


SİRKECİ’DEN JAPONYA’YA BİR TASARIM YOLCULUĞU Türkiye’nin özgün takı tasarımında en önemli markalarından biri Zargun, Türkiye’den sonra dünyanın dört bir tarafına gönderdiği tasarım takılarla adından söz ettiriyor. Zargun şu sıralar başta Japonya olmak üzere Uzak Doğu için tasarımlar hazırlıyor.

Tasarımcı Zehra Arslanargun ve kardeşi Zeynep Arslanargun tarafından yönetilen markanın, Sirkeci Aşirefendi Caddesi’ndeki atölyeden dünyaya uzanan tasarımları o kadar ilgi gördü ki, Zargun, geçtiğimiz yıllarda Erenköy’de bir mağaza açtı. Erenköy’ün, tarihi özelliği de bulunan İstasyon sırasındaki Hatboyu Caddesi üzerinde açılan mağazada, özgün takıların yanı sıra gümüş takılar ve objeler de yer alıyor. Ürettiği takıların büyük bir bölümünü ABD başta olmak üzere yurtdışına gönderen tasarımcı Zehra Arslanargun, şu günlerde Japonya ve diğer uzak doğu ülkelerinden yoğun talepler almaya başladıklarını belirtiyor. Tasarımcı Zehra Arslanargun, Marmara Üniversitesi Ekonometri bölümünden mezun oldu. “İsmail Acar-Melange”da 1 yıl süreyle çalıştı. Bu süre içerisinde Kapalıçarşı’da altın ve gümüş işçiliği eğitimi aldı. Mihri Tasarım’da çalışma hayatına devam etti. Altın ve gümüşün asaletini taşların büyüsüyle tasarıma çeviren Arslanargun, Zanaatın sanata ulaştığı nokta olan takı tasarımcılığında modern ve klasik çizgileri buluşturuyor.

KONNICHIWA

103


JAPON YAPMIŞ ABİ Murat Özgür KARADENİZ

Yıllardır hayret edilecek bir gelişme ile karşı karşıya geldiğimizde ağzımızdan ilk o cümle dökülür “Japon yapmış abii” evet bu sefer gerçekten de ağzımız bir karış açık hayal ettiklerimizi Japonlar Endüstri 4.0 ile yapmışlar. Sabah uyandığınızda o günkü hava durumundan yol durumuna, işte yapacağınız görüşmelerden özel hayatınızdaki planlarınıza, son sağlık kontrollerinizde doktorunuzun belirttiği diyete uygun yemek tarifleri de dahil bir programın karşınızda olduğunu düşünün. Kahvaltı öncesi yaptığınız yürüyüş yada hafif bir koşuda harcadığınız enerji, kalori ve kalp atışlarınızdaki ritme göre bu programın değiştirildiğini, koşu sonuna doğru eve yaklaştığınızda duşunuzdaki sıcak suyun otomatik olarak en sevdiğiniz ısıya ayarlandığını ve sizden önce duşta olan çocuğunuz dinlediği müzik programının haberler ile değiştirildiğini hayal edin. Tüm bunlar aslında hayal değil. Şu anda gerçekleşebilecek ve bir kısmı da gerçekleşip günlük hayatta yerini almış durumlar. İnsan tarihinde endüstrinin gelişimine genel olarak baktığımız zaman, dört ana devrim görülebilir. Bunlar kısaca 18. yüzyılda su ve buhar gücünün bulunması ile başlayan ve bu güçlerin daha kullanışlı olmasını sağlayan mekanik tezgahların bulunması ile başlayan Mekanikleşme, su ve buhar gücü endüstriyel devrimi. Bunu daha sonra 20. yüzyıl başında üretim hatlarının elektrik kullanımı ile serileştirilmesi ve en çok bilinen örnek olan Amerikalı işadamı Henry Ford’un otomobil üretim bandlarını tasarlaması ile tanınan toplu üretim, üretim hattı ve tabiki elektrik bulunuşunun olduğu 2. Devrim izlemiştir. 1970’li yıllara gelindiğinde ise dijital teknolojinin giderek mekanik ve elektrikli atalarının 104

KONNICHIWA

yerini alması ile otomasyon olarak nitelenen programlanabilir makinelerin kullanılmaya başlamasına yol açan bilgisayar ve otomasyon izlemiştir. Genel olarak dünya halen bu devrim içerisindedir fakat çok ama çok daha hızlı bir şekilde hayatımıza girmekte olan 4. Endüstriyel Devrim ile en başta anlattıklarımız gerçekleşmeye başlamıştır. Bu devrime en ideal ortam ve sonuçların elde edilmesine olanak sağlayacak entegre bir sistem olarak görünebilinecek “Nesnelerin İnterneti” sensörler, internet ve kablosuz iletişim ağları, arttırılmış gerçeklik ve büyük veri analitiğinden doğan siber fiziksel sistemler de denilmektedir. İnternetin bilgiye ulaşımı ve bilginin paylaşılmasını kolaylaştırması sayesinde önce bireyler sonrasında ise nesneler birbirleri ile iletişim şeklini geri dönülmez bir şekilde değiştirmiştir. Bu sayede makineler birbirleri ile iletişimde kalarak örneğin sürücüsüz araçların çok yakında tüm dünyada yollarda görülmesi bir hayal olmaktan çıkmıştır. Yeni devrimin ayak seslerinin duyulmasının bir diğer öncüsü de tabii ki geleneksel yöntemlere göre çok daha hızlı, güvenilir, verimli, ekonomik, çevreye daha az zararlı yeni tip donanımların ortaya çıkması ve bu donanımları işletecek yazılımların da bulunması ile olmuştur. Bu iki ana temelden ortaya çıkan yeni ortamda daha az insana ihtiyaç duyulan, neredeyse insansız akıllı fabrikalar ortaya çıkacaktır. Bu sayede her zaman üretmek zorunda olan insanlık için sanayi devrimleri hep bir adım daha ileriye gidilebilmesine olanak sağlamıştır. Peki Sanayi ya da Endüstri Devrimi 4.0 deyince dünya çapında ilk akla gelen ülkeler hangileri? Bu konuda çalışma yapan çoğu insanın aklına Endüstri 4.0 teriminin ilk olarak 2011 yılında Almanya’nın Hannover Fuarında kullanılması ve Alman

Federal Devletinin konu ile devlet olarak yaptığı çalışmalar sebebiyle Almanya gelir. Bu ülkeyi ise daha sonra da diğer gelişmiş ülkeler takip eder. Doğal olarak Japonya da bu ülkeler arasında bulunuyor. Fakat benim görüşüm bu devrimin Japonya’da çok daha önce başladığı fakat çoğu zaman olduğu gibi Japonların mütevaziliklerinden dolayı bunu yüksek sesle söylemek yerine olayları kendi akışına bırakmalarıdır. 2004 yılında Japonya’da yayınlanan ve konfeksiyon sektöründeki küçük miktar üretimlerin hızlı ve müşteri isteğine uygun bir listeleme sistemi ile sağlanması el kitabının bir bölümü Endüstri 4.0 devriminin ilk bahsedildiği kaynak olarak düşünülebilir. Daha sonra bu sistem Çin üzerinden Avrupa’ya ulaşmış ve orada geliştirilerek Almanya’da bahsi geçen süreci başlatmıştır. Bir başka örnek olarak ise Japon NTT grubunun yaptığı araştırmalarda akıllı şehirler, akıllı hastaneler ve evler gibi uygulamaların 2000li yılların başlarından beri konsept olarak gerçekleştiğini, makinelerin iletişimi sayesinde 2011’deki büyük deprem esnasında hızlı trenlerin otomatik olarak fren yapmaları, şehirlerdeki ana gaz ve elektrik devrelerinin otomatik olarak ve depremden saniyeler önce farkedilerek tamamen bilgisayarlar tarafından kapatılması gibi bir çok daha verilebilir. Ülkemizde ise ilk üç sanayi devrimini malesef diğer ülkelerin gerisinden başlayarak takip etmeye ve uygulamaya koyduğumuz bir gerçek. Fakat 4. Sanayi devrimini çok hızlı bir şekilde özel ve devlet sektörlerinde uygulamaya koyabilmek için önümüzde bir engel yok. Bunu gerçekleştirmek için ise her zaman bize yakın ve dost bir ülke olmuş Japonya’yı ve Japon şirketlerini örnek alıp ortak çalışmalar yürütmek her iki ülkenin daha da yakınlaşmasını ve işbirliğimizin rakipsiz bir şekilde gelişmesine katkıda bulunacaktır.


KONNICHIWA

105


Ağustos’ta Japonya’da Yapılabilecek 16 Şey!

1

2

3

4

1

Dünya Müzik ve Dans Festivali (5-11 Ağustos, Hakodate) Bir çok sahne performansının gerçekleştiği festivalde aynı zamanda dünyaca ünlü yemek festivali Mogu Mogu da yer almaktadır.

106

KONNICHIWA

2

3

Yokohama Havai Fişek Gösterisi

Koenji Awa Odori (Ağustos sonu,Tokyo)

Havai fişek gösterileri Yokohama’nın canlılığını gözler önüne serer. Minato Mirai’nin bu tarz gösteriler için uygunluğu ve genişliği çok fazla sayıda eğlence etkinliği yapılmasına imkan sağlamıştır. Yokohama gökyüzü Havai fişek gösterileri ile hayret verici bir şov sunar.

Koenji nüfusu genç müzisyenlerin ve sosyal protestocuların tarihinin olduğu eski bir mahalle olarak bilinir. Her yaz Koenji Awa Odori’yi (geleneksel Japon dansları) Tokushima, Shikoku’yu Tokyo’ya getirir.

4

Asakusa Samba Karnavalı (27 Ağustos, Tokyo) Tokyo küçük bir Brezilya kültürünü içinde barındırır. Bu festival Ağustos’un sonunda samba yaparak kutlanır. Japonya ve Brezilya arasındaki yakın bağ 20.yüzyılın başında büyük bir Japon kitlesinin Brezilya’ya göç etmesiyle kurulmuştur.


Ağustos’ta Japonya’da Yapılabilecek 16 Şey!

5

6

8

7

5

6

7

8

Aomori Nebuta Festivali (2-7 Ağustos , Aomori)

Edogawa Hanabi (6 Ağustos, Edogawa)

Morioka Sansa Odori (1-4 Ağustos, Morioka)

Hiroshima Fener Seremonisi (6 Ağustos, Hiroshima)

Aomori Nebuta festivali çarpıcı görsel efektlere sahip bir kağıt fener festivalidir. Tohokudaki yaz festivalleri, soğuk kuzey ülkeleri topluluklarının yaza özlemi nedeniyle özel bir yoğunluğa sahiptir.

Shinozaki Park Tokyo Edogawa nehrinde gerçekleşen havai fişek gösterisidir.

Taiko davul festivali (geleneksel Japon davulu) Sansa dansı olan Tohoku eşliğinde kutlanır. Dünyanın en büyük Taiko davul festivali olarak bilinmektedir.

Fener yüzdürme seremonisi 6 Ağustos, 1945 Hiroshima atom bombası saldırısında yitirilen canları anmak için gerçekleştirilir

KONNICHIWA

107


Ağustos’ta Japonya’da Yapılabilecek 16 Şey!

9

10

12

11

9

Harajuku Omotesando Genki Matsuri Super Yosakoi (30 Ağustos, Tokyo ) Bu festival uzun ve görkemli adıla bilinmektedir. Tokyo’nun en büyük Yosakoi yaz festivalidir. Bu festival Tokyo sokaklarında 100 dans takımı ve yaklaşık 5 bin dansçının danslarıyla gerçekleşir. 108

KONNICHIWA

10

11

Fukagawa Hachiman (14-15 Ağustos, Tokyo)

Daimonji (16 Ağustos, Kyoto)

Toplamda 54 Mikoshi takımı (Mikoshi: Taşınabilir boyuttaki Şinto tapınağı geçit töreni) 2000 kilogramlık mikoshi nin geçişi olurken gönüllü itfaiyecilerin havaya yüksek basınçlı su fışkırtmasının ardından bu durum nadir de olsa Tokyo’da su savaşlarını başlatır.

Kyoto Obon bayramına, şehrin dağlarının etrafında sembolik şekilli 5 büyük ateş yakarak veda eder.

12

Tokushima Awa Odori (12-15 Ağustos, Tokushima) Tokushima’ın halkı ağustos dans festivalleriyle oldukça gurur duyarlar. Japonya’nın en iyi festivali olarak nitelendirilir.


Ağustos’ta Japonya’da Yapılabilecek 16 Şey!

13

14

15

16

13

Domannaka Matsuri (27-28 Ağustos, Nagoya) 20.000 dansçıdan oluşan geniş dans festivali Nagoya da gerçekleştirilir. Dansçılar dünyanın ve Japonya’nın çeşitli yerlerinden festivale katılırlar. Festivalde dansçılar ülkelerini veya bölgelerini temsil eden geleneksel müzik, dans ve kıyafetlerini sergilerler.

14

Nagaoka Havai Fişek Gösterisi (2-3 Ağustos, Nagaoka) Niigata da gerçekleşen festivalde 2 gece havai fişek gösterileri olur. Bu geniş havai fişek gösterileri 660 pound değerindedir.

15

Sanuki Takamatsu Festivali Yosakoi dans geçişinin ardından Takamatsu ve Shikoku adalarında havai fişek gösterileri düzenlenir.

16

Kanto Festivali Tohoku, Akita bölgesi halkı sonbahar ekinlerinden şeytanları uzak tutmak için benzersiz bir fikir bulmuştur. 12 metre boyundaki bambu ağaçlarıyla 50 kg. ağırlığındaki gerçek mumlardan oluşan kağıt fenerlerin birbirine tutturularak dizilmesiyle geçit düzenlenir. KONNICHIWA

109


JAPONYA’DA DİYET VE SAĞLIKLI BESLENME

Miyuki Yasui Japon kadınların 20 li ve 30 lu yaşlar için ortalama bedeni XS’dir. Bu beden 40’lı yaşlarda ise S veya M boyutuna çıkabilmektedir. Anlaşılacağı üzere Japon kadınlar oldukça ince bir vücut yapısına sahiptirler. Göğüs ve kalça kısımları küçük olduğu için sıska bir beden yapısı da denebilecek Japon kadınlar yabancılar açısından çok ince kabul edilebilir. Peki bu ince stili korumak için Japon kadınlar neler yaparlar? Genel olarak pirince dayalı olan Japon mutfağına rağmen pirinçten uzak dururken, tatlı ve pastalar için ise 110

KONNICHIWA

sabrederler. Japonların karakteristik bir özelliği de başladıkları işi bitirmeden bırakmamak olduğu için amaçlarına ulaşana kadar devamlı diyet halinde olmaları ve amaçlarına ulaştıklarında ise o hedeften geriye düşmemek için kendilerine dikkat etmeleridir. Son zamanlarda daha da çok güzellik salonu Japonya’da sokaklarda dikkat çekiyor. Ve bu salonlara normal kilolarından daha da zayıf Japonlar devamlı gitmekteler. Özellikle bekar kadınlar eş aramaya başlamadan önce kendilerine çok

büyük bir bakım yatırımı yaparlar. Kadınlar her gün stilleri ve ebatlarını düşünürler. Şu an Japonya’da en yaygın bazı diyet çeşitleri ise şunlardır:

ZAHMET DİYETİ

Günlük hayatta işe ya da eve gidip gelirken bir istasyon ya da durak erken inip kalan kısmı yürümek. Evde temizlik yaparken elektrik süpürgesi kullanmamak. Özellikle gençlerin araba satın almadan toplu taşım araçları ile hayatlarına devam etmeleri.


KARBONHİDRAT DİYETİ

Un ve Pirinç yemeyin. Bu diyet türü özellike son zamanlarda Japonya’da çok tutuluyor. Pirinç şişmanlatan bir yiyecek olarak kabul gördüğü için, karbonhidrat diyeti yapan kadınların sayısı da giderek artmaktadır. Yaklaşık bir ay boyunca hiç pirinç yemeden yapılan bu diyet ile bir ay içerisinde 3 kilo zayıflanabiliniyor.

SAĞLIKLI GIDA DIYETI

Sağlıklı ve yaşlanmayı geciktirici gıda konusunda da Japonya dünyada bir

numara durumunda. Bu aralar bu sektörde en çok duyulan gıda tarçın. TVlerde hemen hemen her sağlık ve diyet programında tarçın tanıtılmakta ve saglıklı bir yaşama olan katkıarı anlatılmaktadır. Her gün medya tarçını gizli ya da açık olarak övmekte, özellikle kılcal damarları açarak sağlıklı bir diyete olanak sağladığını belirtmektedirler. Günde 6 gr tarçın alımı ile, bir hafta içinde deri de gençleşme, deri üstü gözeneklerde küçülme ve azalma, yanaklardaki sarkmanın eksilmesi, kan dolaşımının

artması ile de kandaki oksijen oranının yükseleceği TVlerde tabiri yerinde ise bangır bangır duyurulmakta. Bu yüzden tarçın şu an büyük marketlerden sokak aralarındaki bakkallara kadar artık bulunamamakta. Ben bile baktığım 4. yerde bulabildim. Japonlar sağlıklarına ve sağlıklı yaşamaya en çok dikkat eden ülke ve toplum konumundalar. Sağlıkları için yararlı şeylerin en kısa zamanda popüler hale gelip çoğunluk tarafından kullanılması belki de uzun yaşamlarının arkasındaki sebeplerden biridir. KONNICHIWA

111


JAPON MUTFAĞI

JAPON LOKUMU MOCHI

Mochi pirincin hamur, macun kıvamına getirilerek hazırlanan bir tatlıdır. Bu tatlıya Japon Lokumu diyenler de var. Mochi yapmak için gerekli malzemeler: 1 bardak pirinç 1 kaşık portakal suyu 2 kaşık şeker Su Lavanta Gıda boyası Kuru incir

112

KONNICHIWA

Mochi yapımı: Pirinçler bir gece lavantalı suda bekletilir. Pirinçler Japon usulü pişirilir. (Lapa şeklinde, yağsız ve tuzsuz.) Pirinçleri sıcağa dayanıklı bir kaba koyup, kabı da sıcak suya koyuyoruz. Pirinç macun şeklini alıp sakız gibi uzayana kadar dövüyoruz. İncirler suda bekletildikten sonra küçük küçük doğruyoruz. Şeker, portakal suyu ve incirler tavada soteliyoruz. Bu harçı macunun içine koyuyoruz ve toplar yapıyoruz. İsterseniz pirinçleri lavantalı suda bekletmeyebilirsiniz. Bu Mochi’ye tat vermek için yapılan bir şey. Mochi’nin içine meyve ya da her hangi bir şey de ekleyebilirsiniz ya da eklemeyebilirsiniz de. Gıda boyası da lavantalı su gibi şart değil, o da tat vermek için eklenebilir. İstediğiniz renk gıda boyası kullanabilirsiniz bu sizin kendi zevklerinize göre değişir. Fotoğraflarda gördüğüm kadarıyla farklı renklerde gıda boyaları kullanmak bu tatlıyı yapmayı ve yemeği daha zevkli bir hale getirebilir.


“Öğretmek, Öğrenmektir” Japon atasözü

“Kişisel Gelişim & Küresel Erişim”

Günlük hayatta Japonların asla birbirleriyle el sıkışarak selamlaştıklarını göremezsiniz. İki Japon karşılaştıklarında, duruma ve karşılaşılan kişinin önemine göre verdikleri selam kısa bir baş eğmeden, 90 dereceye kadar eğilip uzun uzun selamlamaya kadar değişir.Aslında bizim kısa bir baş eğmesi olarak algıladığımız selamlama baş boyun ve vücudun üst tarafıyla yapılan bir hareket bütünüdür. Bir arkadaşla karşılaşıldığında 15 derecelik bir eğilme yeterli olacakken iş yerinden bir üst karşısında 30 dereceye kadar eğilmek, konum olarak saygın birinin karşısında ise 45 dereceye kadar eğilmek gerekli olacaktır. Japonlar selamlama esnasında yüz ifadesinin özellikle samimi olmasına dikkat ederler.

TUJIAD Akademi, yaşam boyu eğitim felsefesini temel alan bu anlayışla, Japon kültürünün her alanında eğitim programları sunuyor. İş dünyası için özel hazırlanan programlardan, el sanatlarına kadar bir çok konuda, Japonya’yı ve Japonları anlamanın kapılarını açıyor. Daha fazla bilgi ve başvuru için,KONNICHIWA www.tujiad.org 113


Japon kültüründe kağıt, renklerle birleştidiğinde bir sanata dönüşür. Konica Minolta baskı makineleri boş bir kağıdı renklerle harmanlayıp sanata dönüştürüyor.

Elinizdeki dergi üstün Japon teknolojisi ile Konica Minolta baskı makinelerinde basılmıştır.

114

KONNICHIWA


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.