Yeşilay Dergisi - Bağımlılıklarla Mücadele Etkili Yöntem: Spor - Aralık 2013 - 959.Sayı

Page 1



KURUCUSU Ord. Prof. Dr. Mazhar Osman Uzman Derginin Tesisi:1925 TÜRKİYE YEŞİLAY CEMİYETİ ADINA İMTİYAZ SAHİBİ Genel Başkan Prof. Dr. M. İhsan Karaman GENEL YAYIN KOORDİNATÖRÜ Sümeyya Olcay

sumeyya.olcay@yesilay.org.tr

SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Av. Osman Baturhan Dursun çalışma grubu Betül Olcay Meryem Olcay Murat Karaca Ahmet Kaynar Saliha Büşra Selman Muhammet Celep Onur Ulukuz Betül Koyuncu Esra Önal Rabia Koyuncu Halil Kökcü Reklam Proje Koordİnatörü Sekans Yapım Şakir Sarı

sakirsari@sekans.com

0216 557 8035 www.sekans.com Reklam Koordİnasyon Ufuk Yıldız Sedat Azizoğlu 0216 505 0410 dergİ abone-dağıtım Nazlı Sarı 0216 557 8035 nazlisari@sekans.com

YEŞİLAY TANITIM VE ORGANİZASYON Ferdinaz Koyuncu YAYIN KURULU Prof. Dr. M. İhsan Karaman, Prof. Dr. Medaim Yanık, Dr. Ahmet Özdinç, M. Pervin Tuba Durgut, Dr. M.Ata Öztürk, Esra Albayrak, Doç. Dr. Yusuf Adıgüzel, Uz. Dr. Havva Sula, Prof. Dr. Dilşad Türkdoğan, Prof. Dr. Sefa Saygılı, Arif Çifçi İDARE YERİ Sepetçiler Kasrı Yeşilay Kültür Merkezi Kennedy Cad. Sarayburnu, Eminönü–Fatih / İSTANBUL T (212) 527 16 83 – F (212) 522 84 63 GRAFİK TASARIM Sekans Yapım BASKI Ömür Matbaacılık AŞ YAYIN TÜRÜ Süreli ISSN 1303-3980 Yurtiçi Abonelik, Yıllık 60 TL Yurdışı Abonelik, Yıllık 120 TL Hesap Bilgileri Bankasya Üsküdar Şubesi Şube Kodu:58 Hesap No:467557 IBAN TR300020800058004675570019 Yeşilay Dergisi, devletin tüm sorumlu mercilerine muntazaman ulaştırılmaktadır. Dergide yayınlanan makalelerin fikri sorumluluğu yazarlarına aittir.


24 10 12 16

gençliği iyiye sevk etmekle vazifeliyiz Bir ülkenin gençleri televizyon ve sosyal medyanın yönlendirmeleri, algı yönetimleri içerisinde büyüyor. Sağlıklı bir neslin yetişmesini engellenmek isteyen zihniyet burada tamamen bir dejenerasyon oluşturmak istiyor.

gamze bulut: Atletizm dünyanın en asil sporu Çocukta özgüven: Ne ekersen onu biçersin Güçlü bir bünye, güçlü bir ruhsal dengeyi getirir


34 44 67 sokak stili kaykay ve 72 Bir onun kardeşi fıngerboard ÇAĞAN ATAKAN ARSLAN: Spor ve ahlak ayrılmaz bİr bütündür!

semih özü: Tüm futbol kulüplerindeki eğitim aynı kalitede olmalı Türkiye yapımı ilk animasyon çocuk filmi ayas vizyona girdi

40

MICHAEL OTTO: Ruh hallerinizin iyi olmadığı anlarda egzersizlere başlayın.


BAŞYAZI

Spor sadece spor değildir! Spor! Artık gündelik koşturmacamızın birçok anında karşımıza çıkan, seyirci veya uygulayıcı, amatör veya profesyonel, bir şekilde hep hayatımızın içinde olan popüler bir uğraş. Ruh ve beden sağlığına fayda için yapılması, insani ve ahlaki çerçevede yapılması, bir amaç değil meşru bir araç olması, yapanı iyiye, doğruya, faydalıya, güzele yönlendirmesi, zararlı eylem ve eğilimlerle birlikte olmaması şartıyla Yeşilay olarak çok önemsediğimiz, gençleri teşvik ettiğimiz bir bağımlılıkla mücadele aracı spor. Ama spor bundan ibaret mi yahut spor dediğimiz uğraşın başka hangi açılardan bir değerlendirmeye tabi tutulması lazım sorusu gündeme geldiğinde söyleyeceklerimiz var elbet! Bu başyazıda işte bunu yapacağız. Spor bir boş vakit geçirme aracı mıdır? Yoksa insanı ruh ve beden olarak yetiştiren bir terbiye aracı mı? Sporun bağımlılıkla mücadelede bir araç olarak kullanılmasının imkân ve sınırları nelerdir? Ne gibi bir çaba içine girersek sporun vasıtasıyla bağımlılığı engelleyebiliriz? Yoksa bizatihi sporun kendisi bağımlılığın bir aracı olarak kullanılıyor mu? Bütün bunlar bir tarafa asıl maksadımız sporun bağımlılıkla mücadelede ne gibi fonksiyonları olabileceğini konuşmak. Spor tarihi ile ilgilenenlerin açıklamalarına göre, spor ilk olarak antik Yunan’da egzersiz yaparak ideal vücut yapısına kavuşmak ve bu yolla tanrıları onurlandırmak arzusuna dayanmaktadır. Olimpiyatların çıkış felsefesi de birbirleriyle kavgalı olan Yunan şehirlerini olimpiyat boyunca barış içinde yaşatmaktır. Hıristiyan Romalılar tarafından yasaklanan olimpiyatlar ancak 19.yüzyılda tekrar tedavüle sokulacaktır. Modern sporlar da kapitalizmin öncülerinden olan İngiltere merkezli olarak çıkmıştır. Futbol gibi bazı sporlar o dönem ortaya konulmuş kurallar çerçevesinde devam etmekte ve futbola yön veren kurallar hala İngilizlerin ağırlıklı olduğu bir kurul tarafından belirlenmektedir. Sağlıklı beyinlerin sağlıklı vücutlarda olabileceğinden hareketle spor ve beden eğitimini esas alan bir yöntem geliştirmişlerdir. Benzer şekilde kendi kültürümüzdeki oyun ve sporlara baktığımızda güreşten tutun da atıcılığa, okçuluğa kadar birçok spor hem eğitimin hem de eğlencenin bir parçası olarak yüzyıllardır yaşatılmaktadır. Kültürlerin spor telakkilerine geçmeden önce değinmemiz gereken bir husus var. O da sporun yapılış gayesi. Gerek antik Yunan’ın tanrıları onurlandırma arzusu, gerek modern beyaz adamın varlığı-

nı ve geleceğini sürdürme, diğer ırk ve milletler karşısında üstünlüğünü ispat etme aracı olarak görmesi, sporu özünden koparmaktadır. Aynı şekilde bugünkü dünyanın, tüketim kültürüne adapte etmeye çalıştığı insanlara takdim ettiği bir spor anlayışı da buna benzemektedir. Bir taraftan sürekli tüketmeye teşvik edilen birey, diğer taraftan bütün aşağılama metotları da kullanılarak her daim sportif bir görünüme zorlanmakta ve spor bir amaç ve eğlence aracı olmaktan çıkıp ideal insan tipinin en baskın unsuru haline getirilmektedir. Bilindiği gibi olimpiyatlarla başlayan ve dünyanın değişik yerlerinde farklı branşlarda devamlılık gösteren bir “sporcu” gerçeği vardır. Sporların her türlüsünün modern dünyada teşhir malzemesi haline gelmesi insanlık içinde ayrı bir sınıf meydana getirmiştir. Bunlara genel anlamda “sporcu” diyoruz. Sporcuların bu şekilde spor yapmalarındaki amacı da kendi zaviyemizden ideal bulmuyoruz. Buna ileride döneceğiz.

Sporda ilk dikkat etmemiz gereken şey sporun yapılış gayesidir Bizim bağımlılığı engellemede bir araç olarak gördüğümüz sporun yukarıdaki gayelerden uzak olduğunu öncelikle söylememiz icap eder. Sporun insana vereceği fiziki ve ruhi faydaları göz önünde bulundurduğumuzda ilk dikkat etmemiz gereken şey sporun yapılış gayesidir. Özellikle gençlerimizi de yönlendirirken ilk dikkat etmemiz gereken şey, bir birey olarak sporun bize veya gençlerimize ne kazandıracağı gerçeğidir. Rekabet, özgüven, yardımlaşma ve dayanışma, gücü kullanma ve yönetme, kazanma ve kaybetme olgunluğu, hırs gibi insan karakterinin ve şahsiyetinin belir-


lendiği bir eğitim sürecinden bahsediyoruz. Günümüzde bol ışıklı ve görsel malzemeyle desteklenen, televizyonun görsel ve işitsel yöntemleri kullanarak iyice yücelttiği bir hadisenin, gencin ve sporcu bireyin şahsiyetini nasıl şekillendireceğini az çok tahmin edebiliriz. Tek kıstasın başarmak ve podyumda olmak olduğu bir anlayıştan gerek kişilik eğitiminde, gerek iyi ve güzel davranışların kazandırılmasında faydalanmanın, gerekse bu yolla bağımlılığa karşı bilinçli ve dirençli bir birey yetiştirmenin ne kadar zor olduğu ortadadır. Sporun sporcular tarafından özellikle de gençler nezdinde bir hayat kazanma ve şöhret yolu olarak görüldüğü hakikate hilaf mıdır? Birçok spor için küçük yaşta sürekli çalıştırılan, sürekli bünyesi ve fiziği zorlanan, hatta bazı durumlarda ilaç kullanan başarı odaklı bir spor anlayışı. Öncelikle bu anlayışın değişmesi lazım. Sporun popülerliği ve bu popülerliğin kazanma merkezli oluşu bizim sporu bir araç olarak görme imkânımızı zorlaştırıyor. Bu, fair-play’in bile bir gösterişe dönüştüğü, teşhirciliğin hâkim olduğu bir anlayış… Burada dikkatimizi bir başka alana çeviriyoruz. Kitlelerin sporla ilişkisi. Futbol için söylenen “Futbol sadece futbol değildir” önermesinin ne demek istediğine bakarsak kitlelerin sporla olan münasebeti bize farklı çağrışımlar yaptırmaktadır. Kazanmanın tek gerçek olduğu bu dünyada farklı bir bağımlılık gelişmektedir. Taraf olduklarını sütten çıkmış ak kaşık gören bir anlayış. Bütün değer yargılarını belirleyen bir taraftarlık, tarafgirlik… Meselenin sosyolojik, psikolojik birçok alanı ilgilendiren tarafı vardır ama şunu nasıl izah edeceğiz: Bağımlılıktan uzaklaştırmak için çocuklarımızı ve gençlerimizi spora yönlendiriyoruz, fakat bir de bakıyoruz ki onların taraftarlığı bağımlılıkları haline gelmiş. Ucu cinayete varacak kadar yaygın bir bağımlılıktan söz ediyoruz.

Günümüzde yasal bahis oyunlarıyla kumara alıştırılmış geniş bir kitleyle karşı karşıyayız Meselenin bir diğer tarafı spor-kumar ilişkisi. Sadece bahisler değil, şikeden kara para aklamaya kadar bütün kirli ilişkilerin içinde olduğu bir sektör. Sadece Avru-

pa çapında oynanan yasal futbol bahislerinde yılda 100 milyar Euro döndüğünü bilmek nelerden söz ettiğimizi anlamaya yeter. Yasal olmayan ve içine mafyanın ve bahis çetelerinin karıştığı şikelerde dönen para bu hesaba dâhil değil. Her gün bir yenisi duyduğumuz şike skandalları… Birçoğunun odağında da maalesef Türkiye var. Yeşilay olarak mücadele ettiğimiz alanlardan birisi de kumar. Kumarın şans oyunları ve spor müsabakalarıyla olan ilişkisi sporu bağımlılıkla mücadele aracı olarak görmekten çok kendisiyle mücadele edilmesi gereken bir konuma itiyor. Bugün yasal bahis oyunlarıyla kumara alıştırılmış geniş bir kitleyle karşı karşıyayız. Hatta küçük yaştaki çocuklarımızın kolaylıkla bahis oyunlarına para yatırdıkları ve spor müsabakalarını bir eğlence ve spor olmaktan çok bir kazanç aracı olarak algıladıkları ortadadır. Sporun bir faydasını göreceksek öncelikle bahis oyunları ile ilgili kanuni düzenlemelerin yapılması ve bu oyunların engellenmesi kumarla mücadelede önemli bir adım olacaktır. Sporun bağımlılıkla mücadelede kullanımının imkânı ancak yukarıda zikrettiğimiz zihniyet değişikliğinden sonra mümkün olacaktır. Özellikle gençlerimizin sporla meşguliyetleri onları başta obezite olmak üzere birçok sağlık sorunuyla karşı karşıya gelmekten kurtaracaktır. Spora seyirci değil de aktif katılım sağlanan çocuk ve gençlerimizin teknoloji bağımlılığından kurtulabilecekleri ve sporun teknoloji bağımlılığının beraberinde getirdiği birçok rahatsızlıktan onları koruyabileceği imkân dâhilindedir. Bu yolla gençlerimiz sosyalleşme problemini de üzerlerinden atacaklar ve bireysel gelişmeleri daha sağlıklı olacaktır. Bu aktivitelerle arkadaşlık ilişkileri ve çevreleri genişleyecek şehir hayatının yol açtığı psikolojik ve sosyolojik problemler azalacaktır. Bu çerçevede gerek devlet eliyle gerek belediyeler aracılığıyla yapılan hizmetlerin varlığı inkâr edilemez. Ama bunlara yeterli demek de mevcut durumda mümkün değildir. Şehir planlamalarının daha fazla spor alanını kapsaması, daha fazla tesis yapılması ilk elden yapılması gerekenler hizasındadır. Yukarıda değindiğimiz imkânlar ve araçlar her halükarda spor algısına yönelik eğitimlerle şekillendirildiği takdirde işlevsel

olacaktır. Her şeyden önce kendisi bağımlılıktan kurtulmanın aracı olacak olan sporun bir bağımlılık unsuru haline dönüşmemesi birinci önceliktir. Hâlihazırda her şeyi başarıya odaklayan, kazanmanın ve taraftar olmanın tek gerçek olduğu bir algıdan fayda beklenemez. Gırtlağına kadar kazanma fikrine saplanmış bir organizasyon nasıl insanlar için ve gençler için faydalı olabilir! Asrın bisikletçisi olarak sportif yaşamı ve başarıları gençlere örnek gösterilen ve doping yaptığı için 7 Fransız Bisiklet Turu şampiyonluğu elinden alınan ABD’li bisikletçi Lance Armstrong’un neyini örnek gösterebileceğiz? Aynı zamanda Armstrong’un yol bisikletinin en önemli yarışı kabul edilen Fransa Bisiklet Turu’nu doping yapmadan kazanmanın mümkün olmadığı şeklindeki açıklamasının vahameti ortada değil midir? Ülkemizde uluslararası başarı kazanan birçok sporcumuzun doping cezası alması, bahis skandalları, şike suçlamaları… Bugün ulaştığı ekonomik hacim itibariyle spora sadece spor gözüyle bakmak mümkün değildir. Tüketim endüstrisinin, mafyanın ve kara paranın en sevdiği liman spordur. Bu yüzden bağımlılıkla mücadelede en önemli destekçimiz olan spor aynı zamanda bağımlılığın en önemli araçlarından birine dönüştürülebilmektedir. Bu sebeple öncelikle gençlerimize, çocuklarımıza sporun ve kazanmanın ahlakını öğretmeliyiz. Atalarımızın sürdüre geldikleri sporlardaki anlayış ve kavrayışı bir esas olarak gençlerimize aktarmalıyız. Ata sporlarımızdan biri olan okçulukla ilgili anlatılan şu anekdot ne güzeldir. Kemankeş sırrı da denilen bu usul, kazanmanın ve başarının içselleştirilmesinde ve rakibe saygıda önemli bir düsturdur. Okçular bütün eğitimlerini tamamladıktan sonra hocaları en son onların kulağına kemankeş sırrı denen Enfal Suresi’nin 17. ayetini okurlarmış: “Attığın zaman onu sen atmadın. Allah attı.” Sporu, ruh ve beden sağlığı elde etmenin, meşru eğlenme ve dinlenmenin, bağımlılıktan uzak kalmanın bir aracı olarak gören nesillere ihtiyacımız var. İşte o zaman, spor sadece spor olacaktır!

prof. dr. m.İhsan karaman Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı


06

haber

Yeşilay, köprüde ‘Bize her yer Yeşilay!’ dedi 35. Vodafone İstanbul Maratonu ve Halk Koşusu, atletlerin yanı sıra çok sayıda vatandaşın katılımıyla 7 Kasım Pazar günü gerçekleşti. Yeşilay Genel Başkanı Prof. Dr. M. İhsan Karaman, Yeşilay gönüllüleri ve personelleri de halk yürüyüşünde yerini aldı. Maraton kapsamında düzenlenen halk yürüyüşü, büyük bir katılımla gerçekleşti. Anadolu yakasında, Altunizade Köprüsü altında startı verilen etkinliğe yaklaşık 100 bin kişi katıldı. Katılımcılar, startın ardından Boğaziçi Köprüsü’nü geçip, Barbaros Bulvarı üzerinden Beşiktaş’a inip, sahil yolunu izleyerek Dolmabahçe’deki bitiş noktasına kadar yürüdü. Yeşilay gönüllülerinin “Bağımlılık-

tan uzak bir hayat için Yaşamayı Seç” yazılı afişi de yürüyüşe katılanların ilgi odağı oldu. Bağımlılığa karşı açılan dövizlerle sağlıklı yaşam mesajları verildi, yürüyüşe katılanlara Yeşilay şapkaları ve kokartları hediye edildi. Bağımlılığa karşı mücadele etmenin en temel yollarından biri olan sporun önemine değinen Yeşilay Başkanı Karaman, gençlerimizi buluşturacak bu tür spor etkinliklerine daima katılım göstereceklerini ve destek vereceklerini ifade etti. Altunizade Köprüsü’nden başlayan Halk Yürüyüşü Dolmabahçe Meydanı’nda sona erdi. Dünyanın en iyi 17 maratonu arasında yer alan ve büyük bir coşkuyla gerçekleşen Avrasya Maratonu önümüzdeki yıllarda da devam edecek.



08

haber

200 bin öğrenciye bağımlılıkla mücadele eğitimi Yeşilay’ın İstanbul Kalkınma Ajansı (İSTKA)’nın mali desteğiyle “Yeşilay Gençlik Liderlerini Arıyor” sloganı ile yürüttüğü “Madde Bağımlılığıyla Mücadele Projesi” kapsamında 200 bin öğrenciye ulaşıldı. Türkiye Yeşilay Cemiyeti tarafından İstanbul Kalkınma Ajansının (İSTKA) mali desteğiyle yürütülen “İstanbul’daki Resmi İlköğretim Okullarının Yeşilay Kulüpleri Aracılığıyla Madde Bağımlılığı Mücadelesi Projesi” tamamlandı. “Yeşilay Gençlik Liderlerini Arıyor” sloganı ile yola çıkan Yeşilay, projeyle İstanbul genelinde 200 bin öğrenciye ulaştı. Projenin sonuçları Feshane Uluslararası Fuar Kongre ve Kültöür Merkezi’nde düzenlenen basın toplantısında değerlendirildi. Yeşilay Genel Başkanı Prof. Dr. İhsan Karaman yanlış tekliflere “hayır” diyebilen, bağımsız gençlerin artması için çalıştıklarını belirtti. Toplantıda konuşan İstanbul İl Milli Eğitim Müdür Yardımcısı Ahmet Koçibar “Yeşilay, sahada ilçe ilçe dolaşarak istekli olan ortaöğretim öğrencilerini projeye dahil etti. Burada özellikle öğretmen arkadaşlara teşekkür ediyorum. Öğretmenlerimizin emekleri çok büyük. Artık Yeşilay Kulüpleri okullardaki en aktif kulüp” dedi. Projeye mali destek sağlayan İstanbul Kalkınma Ajansı (İSTKA) adına toplantıya katılan İzleme ve Değerlendirme Uzmanı Mehmet Emin Şengül de bu

projenin çocukların yeteneklerini, geleceklerini ve girişimciliklerini destekleme projesi olduğunu ifade etti. Şengül “Gençler için her zaman işbirliği yapmalıyız. Başka projeler de üretmeliyiz” diye konuştu. Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı Prof. Dr. İhsan Karaman konuşmasında bağımlılıkla mücadelede en önemli hedef kitlenin çocuklar, ergenler ve gençler olduğunu belirtti. Karaman “Özenme ve deneme çağı olan ergenlik ise en tehlikeli dönem. Maalesef eğitim kurumları tek başına bağımlılıklarla mücadele edemez. Yapılan araştırmalar en başarılı mücadele yönteminin akran eğitimi olduğunu ortaya koyuyor. Çünkü bağımlılıklara ilk adımda akranlardan gelen teklifler var. Bu proje viral bir etki ile tüm ilçelere yayıldı. Yapılan testler projenin başarısını ortaya koyuyor. Eğitime katılan öğrencilerin % 80’i aldıkları eğitimi yayacaklarını ifade etti. Projede hedefimize ulaştığımızı düşünüyoruz. Yanlış tekliflere “hayır” diyebilen, bağımsız gençlerin artması için çalışıyoruz. Bu projenin ülkemizin geleceğine büyük katkıları olacağına inanıyoruz” dedi.


Yeşilay Cemiyeti Başkanı Prof. Dr. İhsan Karaman:

Duman altında hastaneye giriliyor Sağlık Bakanlığı’nın hazırladığı yeni taslağa göre; çocuk parklarında, AVM kapılarında, hastane ve ibadethanelerin bahçesinde sigara içmek yasak olacak. Kapalı alanlarda sigara yasağının yanı sıra çocuk parklarında ve hastane çevresinde de sigara içmeye yasak gelecek olması özellikle aileleri ve halk sağlığı uzmanlarını mutlu etti. Dünyada sigaraya bağlı hastalıklar nedeniyle her yıl 6 milyon, Türkiye’de ise 100 bin kişi hayatını kaybediyor. Sağlık Bakanlığı ise sigara yasağının alanını genişletme konusunda kararlılığını sürdürüyor. Bakanlığın, çocuk parklarından alışveriş merkezlerine ve en önemlisi de sağlık kurumlarının bahçelerinde uygulanması planlanan sigara yasakları için düğmeye basması birçok kesim tarafından desteklendi. Yeşilay Cemiyeti Başkanı Prof. Dr. İhsan Karaman, Sağlık Bakanlığının çalışmalarını sonuna kadar destekleyeceklerini söyledi. Taslağın gerekliliğinin altını çizen Karaman; “Ülkemizin geleceği için çocukları düşünmemiz gerekiyor. Bizleri örnek alıyorlar. Parkta oynarken sigara dumanına maruz kalıyorlar ve pasif içici olarak etkileniyorlar. Bunun yanında bir hekim olarak hastane giriş çıkışlarında sigara içilmesini üzücü buluyorum. Bazen ambulansla getirilen bir hastanın sigara dumanı altındaki bir kapıdan hastaneye girişine şahit oluyoruz. Bu uygulama yerinde olacak.’ dedi. Taslağa göre lokanta, kahvehane gibi mekânların açık alanlarında tütün ve tütün ürünü kullanmayanlar için özel alanlar oluşturulacak. Alışveriş merkezi, sinema ve tiyatro gibi yer-

lerin girişlerinde tütün kullanımının engellenmesine yönelik olarak pasif etkilenme mesafesi tespit edilecek; böylece AVM’lerin kapısının önünde sigara içimi engellenmiş olacak. Çocuk parkı, hastane ve ibadethanelerin açık alanlarında tütün kullanımı yasaklanacak. Halen toplu taşıma araçları için geçerli olan tütün kullanımı yasağının sınırları, içinde hamile ve çocuk olan araçlar için genişletilecek. Alkollü içeceklerde olduğu gibi eğitim kurumlarına 100 metre mesafeye kadar sigara satışı yasaklanacak. Öte yandan, ABD’nin New York kentinde Mayıs ayından bu yana da kentte parklar, sahiller ve hatta ünlü Times Meydanı bile “sigarasız” hale getirildi. Yeni Zelanda 2003’te okul, okul bahçeleri ve işyerlerinde sigara yasağı getirmişti. İspanya, Ocak 2011’te hastane ve parkların yanında sigara içme yasağını uygulamaya başladı. Ağustos 2011’den bu yanaysa Fransa’nın La Ciotat kentindeki Plage Lumiere sahilinde sigara yasağı uygulanıyor. Böylece bir sahilde sigara yasağı uygulayan ilk Avrupa ülkesi Fransa oldu. Dünya Sağlık Örgütü Mayıs ayında, 2013 yılı Küresel Tütün Kontrol Raporuna göre Tütün kontrolünde dünyanın en ileri ülkesinin Türkiye olduğunu açıkladı. Dünya Sağlık Örgütü Türkiye Ofisi’nden yapılan açıklamada ise bu önemli halk sağlığı probleminde, tütün endüstrisinin tüm karşı çabalarına rağmen, ülkemizi dünyanın bir numarasına taşıyan ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından diğer ülkelere örnek gösterilmesinde katkısı olan tüm şahıs ve kurumlara teşekkür edildi.


Kapak


Gamze Bulut

Atletizm dünyanın en asil sporu Sporu ‘hayatının endeksi’ olarak ifade eden 2012 Avrupa Atletizm Şampiyonası’nda Altın Madalya kazanan Gamze Bulut, sporun hayatına kattıklarını, başarısının sırrını ve sporu hakkında bilgileri dergimiz için yazdı. Spor benim için bir yaşam biçimi oldu. Zaten başka türlü başarılı olma şansım olmaz. Yatmam, kalkmam, eğitim hayatım, yemem, tatilim, arkadaş ilişkilerim tamamen spora endeksli. Bundan hiçbir rahatsızlığım yok. Tam aksine yaşantımı düzene sokuyor, otomatikman disipline oluyorum. Başarılı olmak için bir şeyler yapmanın tadına varıyorum.

Başarılı olmanın tadı muhteşem Sporun çok faydasını gördüm. Bir kere düzenli bir yaşama sahip oldum. Spor sayesinde çok iyi bir çevrem ve arkadaş grubum var. Sporun katkısı ile üniversiteye girdim, öğretmen olma hakkını elde ettim. Başbakanımız tarafından ödüllendirildim. Rahat bir yaşamım var. Aileme katkı sağlıyorum. Spor birçok ülkeyi de görmemi sağladı. Sağlıklıyım. Başarılı olmanın ve kazanmanın tadı muhteşem. Zararlı alışkanlıklardan korunmanın en önemli yolu elbette eğitim. Bunun da en önemli parçasının da spor olduğunu düşünüyorum. Değil zararlı alışkanlıklar edinmek kullananların yanında ya da yakınında bulunmak bile rahatsız ediyor beni. Çünkü sporda başarılı olmak bunu gerektiriyor. Zaten sporun içinde olduğunuzdan dolayı kötü alışkanlık ortamından uzak duruyorsunuz. Bana göre Atletizm dünyanın en asil sporu. Bu sporda bir yarış için uzun süre sabah akşam antrenman yapıyoruz. Elbet-

te zorlandığınız günler oluyor ama yarışta başarılı olmuşsanız hemen ikinci yarışın hazırlığına daha büyük bir heyecanla başlıyorsunuz. Elbette bu dönemde Afrikalıları geçip madalya almak atletizmde zor ama çok çalıştıktan sonra hiçbir şeyin zor olmadığına inananlardanız. Antrenörüm Süleyman Altınoluk bana hep “Geçilmeyecek sporcu yoktur. Yeter ki şampiyon olmanın gerekleri olan çalışma ve azmine sahip olunsun” der. İşte bu da sporda başarılı olmanın sırrı olarak benim kulağımdaki küpe.

Gamze Bulut Türk atlet, 1500 m’de 2012 Olimpiyat ikincisidir. Fenerbahçe’de yetişti ve ulusal takıma yükselerek büyük başarılar kazandı. Temmuz 2009 Yıldız Bayanlar Olimpik Yaz Festivali’nde 2.000 m engellide Avrupa üçüncüsü oldu. 2009’da Yunanistan’da yapılan Balkan Gençler Atletizm Şampiyonası’nda 3.000 metre engellide Balkan Şampiyonu oldu. Helsinki’de düzenlenen 2012 Avrupa Atletizm Şampiyonası’nda 1.500 metrede altın madalya kazanan bir diğer Türk atleti Aslı Çakır Alptekin’in ardından 4.06.04’lik derecesiyle gümüş madalya kazandı.

11


Kapak

GÜLER BİLEN Kalıplarımızı yıkalım, çocuklarımızı yüreklendirelim

Çocukta özgüven: Ne ekersen onu onu biçersin Okuldan gelince, hevesle o gün yaşadıklarını anlatan çocuğunuza, “Sus artık, yorulmadın mı?” diye sitemlenirken, kocaman binanın dört duvarı içinde oyun oynamaktan başka derdi olmayan çocuğa, “Koşma, otur, sakın ayağa kalkma, gürültü yapma.” derken, sizinle paylaşacak çok şeyi olduğu halde “Çok işlerim var, daha sonra...” diye ertelerken; çocuğunun hayatından neleri eksilttiğini, yok ettiğini bilen kaç anne ve baba var? Her gün gündelik telaşlarla yorulan anne babalar, “Daha sonra, bir saat sonra, bir dakika sonra” diyerek çocuğun o anki duygularını, hayal kırıklığına dönüştürüyorlar… Çok yoğun işlerimizi bitirmek için ısrarla çabalarken, çocukluk yıllarında oyun ve eğlenceyle geçeceğini bildiğimiz yavrumuzla neden daha çok vakit geçirmeyiz? Ve çoğu zaman bu hataları farkında olmadan yaparız. Çünkü hep bir meşguliyetimiz vardır. Zamanı adaletli bir şekilde bölemeyiz. Kendimiz için, eşimiz için, işlerimiz için, dinlenmek için. Her zaman yakınır dururuz “vaktim yok, çok yoğunum” diye. Bugün çocuğuna sarılmaya dahi vakit bulamayan anneler var. Hayatta bir şeyler uğruna koşuşturan. Peki, evlatlarımıza kim nasıl sahip çıkacak? Eline verdiğimiz pahalı bir telefon, oyuncak, tablet veya bol parayla çocuğa hangi duyguları kazandıracağız? Sen keyfine bak, ben senin için çalışırım, saçımı süpürge ederim. Yeter ki bana en-

gel olma, ayağıma dolaşma… Ben çocuğumu mutlu etmek istiyorum, ona konfor sağlamak, ona iyi ve kaliteli bir hayat sunmak istiyorum. Öyle ise niçin ona insan muamelesi yapmıyorum? Onun çocuk olduğunu hep unutuyorum. İstekleri, zevkleri, eğlencesi benimkinden farklı olacaktır diye düşünmüyorum. Oyuncaklar, elbiseler, para, lüks bir yere kadardır çocuk için. Ona bugün erdem olarak neyi kazandırdınız? Hangi disiplin kuralını ölçü koydunuz? Hangi konuda empati yapabildiniz? Onun hangi duygusunu tamamladınız, hangi eksiklerini gördünüz? Hatalarını yok saymak yerine daha da şiddetle hatalar mı aradınız; yoksa şiddet de bir çözümdür diyerek cezalar mı verdiniz. Belki de bugün TV seyretmeme cezası verdiniz, yok yok bilgisayarı kapattınız, üç gün oyun oynamama cezası verdiniz, dışarı çıkmama cezası verdiniz. Babaya şikâyet ettiniz, bir de bağırdınız, kızdınız. Hatalarını da yüzüne vurdunuz. Bitti mi, çözebildiniz mi? Anne olarak ya da baba olarak bu sorunu gerçekten çözebildiniz mi? Çocuğun ruhunda kopan fırtı-


13


Kapak

nalar bir sessizliğe gömdü onu, ya da sizin gibi bağırıp çağırdı, kapıyı çarptı, belki daha çok kötüsünü yaptı evi terk edeceğini, sizden bıktığını söyledi tehdit üstüne tehdit… Peki, kim kazanacak bu savaşı? Üzülerek söylüyorum ama bu savaş artık hemen hemen her evde oluyor. Ya bu savaş olmasın diye hep alttan alıyoruz kızımızı, oğlumuzu ya da susup içimize atıyoruz sonra birden patlıyoruz. Eskiden annelerimiz bize küçük cezalar vermek yerine, tehdit emek yerine hemen oracıkta bir çimcik atar ya da elimize vurup bir daha yapma derlerdi. Hatta çoğu zaman terlik bile fırlatırlardı, yere çöküp terliğin geçmesini beklerdik isabet edip canımızı yakmadıysa eğer. Ve o günden sonra o hataları, yaramazlıkları annemiz istemediği için yapmazdık. Ne annemize bu durumdan dolayı nefret duyardık, ne de kızıp bağırıp karşı gelirdik. Karşılıklı anlaşırdık. Evlerde bir sevinç, huzur, neşe vardı paylaşımlar çoktu. Çizgi film saatleri belliydi, diziler o kadar izlenmezdi; yoktu ki o kadar dizi izlensin Türk sineması vardı her zaman aynı filmler… Bazen günümüz çocukları ne kadar şanssız diye düşünüyorum. Biz oyun oynarken hiç doymazdık. Tüm sokaklar bizimdi. Ne daralmış sokaklar vardı ne de sokakta tehlike korkusu. Yalnız değildik, çok kalabalıktık. İçimizde ne benlik ne de bencillik vardı. Aramızda kimse dışlanmazdı. Ne yemek ne uyku bizi oyun gibi beslerdi. Bazen yedi kule, bazen saklambaç en çok da uçurtmayı gökyüzüne salmayı severdik. Koşardık son süratle, çimenlere uzanırdık, çeşmelerden su içerdik doyasıya. Ne soğuk yıldırırdı ne yağmur. Kar bizim eğlencemizdi. Ne anneler korkardı ne biz. Sokaklar bizim içindi. Gökkuşağını izlerdik, güneşin batışını… Ve mahalleli olmak vardı bizim çocukluğumuzda. Kavga da, paylaşmak da ortaktı. Ve oyun oynamanın başka bir tadı vardı bizim çocukluğumuzda.

Oyun çocuğun dünyasıdır Bugün bilgisayar tuşlarına dokunarak oynanan sanal oyunlar çocukları şiddete, yalnızlığa, bencilliğe alıştırıyor. Oysa oyun, çocuğun dünyasıdır. Bu dünyanın içinde çocuk mutlu olmayı öğrenir. Çizgi filmler eğlence aracı olmak yerine çocuğun hayal dünyasını alt üst ediyor. Anneler çocuğunu kapının önüne yalnız bırakamıyor. Evde bile diğer odada hangi tehlikeli işi yapıyor endişesiyle kıvranıyor. Çocuklar daralıyor, engelleniyor, yalnızlaşıyor. Bu çocukların ne günahı var? Bu haksızlıkları niçin yaptık çocuklarımıza? Çocuk bu koşacak, yeri gelince düşecek, bir yeri acıyacak, kirletecek, ne kadar istemesek de


bizi yoracak. Elbette en doğal hakkı. Bizim çocukluğumuz diyerek devam etmeyeceğim bilakis günümüz çocukları diye başlamak istiyorum. Özgüven, cesaret, ortama uyum sağlama gibi kazanımlardan oldukça yoksunlar. Bu durum bizim onlar üzerinde sınırlandırmış olduğumuz davranışlarla ortaya çıkıyor. Kendi başına sandalyeye çıkmak ve oturmak isteyen çocuğuna “düşersin, dur yapma”, kendi başına yemek isteyen çocuğuna “dur, üzerini batırdın her yer yemek oldu, bırak kaşığı” diyen bir anne, bu diyalogları çocuğuyla tekrar tekrar yaşadığında çocuğun özgüveni ne durumda olacaktır biliyor musunuz? Özgüveni yok olmasa da kaybolmaya doğru gidecektir. Bir zaman sonra çocuk yardım almadan kendi başına öz bakım becerilerini yaparken zorlanacak bu şekilde öğrenmeyi geciktirecektir. Özgüveni ve cesareti çocuğuna yerleştiremeyen annebaba, yukarıda anlattığımız tutumlarıyla çocukta bir şeyi daha yıkıyor: “Kişi olma duygusunu”. Bu duygunun yokluğu ise çocuğa aciz, tembel, pasif, güvensiz, kimliğini bulamayan insan niteliğini kazandıracaktır. Farkında olmadan çocuğumuza ne kadar haksızlıklar yapmış olduk değil mi? Bu şekilde sınırlar, çizgiler, ölçüler koyarak durdurduğumuz, bir bakıma frenlediğimizi sandığımız yavrularımızın engellenmiş duyguları onun cesaretini kıracaktır. Biraz zaman geçtikten sonra sakın ona “hadi sıra sende başarabilirsin, yapabilirsin” demeyin. Anne ve babalar çocukluk yıllarında hep sınırladıkları, engelledikleri konularda; ergenlik dönemine gelince, çocukta teşvik ve motive etme yollarını deniyor. Kaybettirdiğimiz cesaret tekrar nasıl kazanılacak? Bugün çevremde özgüveni yıkılmış, daralmış, küçülmüş, ezilmiş çocuklar görüyorum hatta yetişkinler. Her fırsatta “sen yapamazsın, sen bilmezsin, daha çocuksun, büyüdüğünde yaparsın, doğru yapmıyorsun, güzel yapamıyorsun gibi kalıplarla

Bugün yasaklar koyarak daralttığımız çocuklarımızın küçücük dünyalarını tersine çeviriyoruz. Kocaman yüreklerinde coşku, sevinç, şükran duygularını da köreltiyoruz.

örterek çocuğun içindeki enerjiyi, coşkuyu, gücü kırmak ona yapılan en büyük kötülüktür. Çocuk bu, resim ya da heykel değil ki, son noktaları koyarak istediğin görünümü veresin, her karede düzeltmeye, yontmaya çalışasın. Bırak bir şeyleri yanlış yapsın, yeter ki yapsın, doğrusunu yapmayı da öğret. Kirletsin, dağıtsın birlikte toplamayı, düzenlemeyi öğret. Konuşurken dinle, çocuğunun seni bir kerecik dinlemediğinde kızdığın zamanları hatırla, gerektiğinde yapamayacağını bildiğin görevler ver yaparken öğret. Küçük sorumluluklar ver, başarılarını takdir et. Yapamadıklarını, hatalarını yüzüne vurma. Engellenmek duygusu ilişkilerde her zaman durdurucu bir güçtür. Engellediğiniz, ertelediğiniz çocuk hangi yaş grubunda olursa olsun bir şeyleri eksiltmeyi öğrenmiştir yaşamında. Bir zaman sonra “bunu yapmamalıyım, böyle konuşmamalıyım, burada oynamamalıyım, böyle oturmalıyım, bunları yemeliyim” gibi kalıplarla sınırlandıkça baskı altında kalan çocuk çevreye isteksizleşecek, yaşadıklarından keyif almayarak içe kapanacaktır.

Çocuklarınızla vakit geçirmek bizim kariyer ve zevklerimizden daha önemli Nihayetinde her anne-baba çocuğunun başarılı olmasını, her şeyin üstesinden gelebilecek yeterlilikte olmasını, kararlı, güçlü olmasını bekler. Bu bekleyişin yerinde olabilmesi için engelleyici, kalıplarımızı yıkarak teşvik edici, destekleyici tavırlarla onu yüreklendirmeliyiz. Onlarla daha çok vakit geçirmeliyiz. Oyunlar oynamalıyız. Yeri geldiğinde birlikte koşmalı, yürüyüş yapmalı, kitap okumalıyız. Yaptığı sakarlıkları, mızıkçılığı, yaramazlıkları hoş görmeliyiz. Çünkü bugünün çocukları duygulu, coşkulu, neşeli, çocuksu, olması gerektiği gibi bir çocukluk yaşama hakkını kaybetti. Bu hak, bizim sorumluluklarımız, kariyerlerimiz, zevklerimiz, konforumuz, bencilliğimiz, hırsımız uğruna yok olmaya başladı. Bugün yasaklar koyarak, baskılar kurarak, planlar yaparak daralttığımız çocuklarımızın küçücük dünyalarını tersine çeviriyoruz. Kocaman yüreklerinde coşku, sevinç, şükran duygularını da köreltiyoruz. Sonra en mutlu çocuk benim çocuğum olsun, en başarılı çocuk benim çocuğum olsun, özgüven en fazla benim çocuğumda olsun istiyoruz. Öyle ise verdiklerimize dikkat edelim. “Ne ekersen, onu biçersin.”

15


Kapak

Dr. Mehmet Ata Öztürk Marmara Üniversitesi Öğretim Görevlisi

Fiziksel aktivite ve egzersizin bağımlılıklarla mücadeleye katkısı Uyuşturucu kullanımı sebebiyle etkilenen beyin yapılarına egzersizin çeşitli mekanizmalarla olumlu tesiri çalışmalarla ortaya konmuştur. Fiziksel aktivite ve egzersiz, bağımlılıklarla mücadelede farmakolojik olmayan potansiyel bir yöntem olarak değerlendrilmektedir. Bağımlılıkta ilk tanışma aşamalarından geç evrelere kadar farklı dönemlerde faydalar sağlayabilen ve ayrıca ikincil sağlık kazanımlarına imkân sağlayan uygulamalar olarak (ör. obeziteyle ve diabetle mücadele) değerlendirilmektedir. Fiziksel aktivite ve egersiz, mekanik olarak bir bakıma bağımlılık yapıcı maddelerin kullanımında beklenen edinimlerin benzerini; sağlıklı bir alternatif olarak sunar. Bu, dopamin konsantrasyonları ve dopamin reseptör bağlantılarında artış olarak tespit edilmiştir. Bu etkiler uyuşturucu kullanımında ve uyuşturucuya karşı ilk savunmada özellikle fayda sağlayabilir. Fiziksel aktivite ve egzersiz ayrıca kronik uyuşturucu kullanımını takip eden bazı reseptörlerin (glutamaterjik gibi) de aşırı uyarılmalarına karşı koyabilir. Uyuşturucu kullanımı sebebiyle etkilenen beyin yapılarına egzersizin çeşitli mekanizmalarla olumlu tesiri de ortaya konmuştur. Bilimsel çalışmalarda umut verici sonuçlar ortaya konsa da, bazı egzersiz koşulları verim-

siz kalabilir ve hatta olumsuz sonuçlar verebilir. Sürecin kendisinin de önemli olduğunu anlatmak için, doğru uygulanmayan egzersiz neticesinde sakatlıkların yaşanması örneğini verebiliriz. Egzersizin bağımlılıklarla mücadelede potansiyel bir tedavi olarak daha sıklıkla tavsiye edildiğini gözönünde bulundurduğumuzda ve nispeten kolay uygulanabilir/kolay ulaşılabilir olduğundan, faydalı neticelerin hangi şartlarda gerçekleştiğinin bilinmesi önem arzetmektedir. “Fiziksel aktivite” bu metinde işlevsel tanım olarak genellikle iş/meslekle ilişkili hareketler, sportif faaliyetler, oyun, ev işleri gibi etkinlikleri ifade etmek için kullanılmıştır. “Egzersiz” ise yapılandırılmış ortamlardaki tekrarlı etkinlikleri; örneğin koşu bandı kullanımını işaret etmektedir. Bu yazıda fiziksel aktivite ve egzersizin etkileri; bağımılık yapıcı maddeyle ilk tanışma, bağımlılığa geçiş, bırakma ve nüksetme/tekrarlama olarak dört başlık altında paylaşılmıştır.

Fiziksel aktivite, egzersiz ve bağımlılık yapıcı maddeyle ilk tanışma Her ne kadar egzersizin ilk tanışmaya etkisini sebep-sonuç çerçevesinde inceleyen bir çalışma


tespit edilememişse de, bağımlılık yapıcı maddelere karşı en korumasız gruplardan olan ergen nüfusa yönelik epidemiyolojik veriler, negatif bir ilişkiye işaret etmektedir. Yani egzersiz yapan gencin bağımlılık yapıcı maddelerle tanışma ihtimali azalmaktadır. Örneğin okullarda yapılan veya toplum temelli incelemelerde fiziksel olarak çok aktif, düzenli egzersiz yapan ergenlerin ve takım sporlarına katılan aktif gençlerin diğer akranlarına göre tütün kullanımı ve yasadışı madde kullanımına karşı daha güvende olduğu ortaya konmuştur. Uzun bir dönemi kapsayan araştırmalar da benzer neticeleri ortaya koymaktadır. Fiziksel aktivite seviyesi yüksek olan bireylerin hem ergenlik döneminde hem de erken yetişkinlik döneminde tütün ürünleri kullanımına ve yasadışı madde kullanımına yönelme riski azalmaktadır. Aynı zamanda ergenlikten yetişkin-

liğe geçiş döneminde yükselen egzersiz alışkanlığının tütün ve uyuşturucu kullanımını azalttığı tespit edilmiştir. Benzer şekilde ikiz kardeşlerin örneklem (denek) olarak kullanıldığı çalışmalarda (çevresel ve biyolojik faktörlere karşı daha güçlü bir araştırma kontrolü sağlar), fiziksel aktivite seviyesi yüksek olan ergen ikizlerin, yetişkinlikteki tütün ve uyuşturucu bağımlılıklarına karşı fiziksel aktivitesi daha düşük seviyede olan kardeşlerinden daha güvende olduğu tespit edilmiştir. Bilimsel çalışmaların tarandığı bir incelemede, 6 ülkeden toplam 24 ayrı çalışma (toplam 807.078 kişi), egzersizin bağımlılığa karşı sağladığı faydaların kültürler arasında da benzerlik gösterdiği ortaya konmuştur. Bu veriler, özellikle sigara ve yasadışı madde kullanımına karşı fiziksel aktivite ve egzersizin riskleri azaltıcı bir rolü olduğunu ortaya koymak-

17


Kapak

tadır. Her ne kadar olumlu tesirler raporlanmışsa da bunun bir sebep-sonuç ilişkisi çerçevesinde olmadığı, riskleri azaltmada önemli bir faktör olarak sunulduğu unutulmamalıdır.

Fiziksel aktivite, egzersiz ve madde bağımlılığı seviyesinde kullanım Her ne kadar direkt olarak incelenmediyse de, bilimsel çalışmalarda egzersizin bağımlılığa geçişi engellemede katkısı olabileceğine dair bazı ipuçları mevcuttur. Örneğin Kenford ve arkadaşları [16] ara sıra sigara içen bir grubu 4 yıllık zaman zarfında incelemiştir. Bu süreçte fiziksel aktivite seviyesi yüksek olan kişilerin %20’si günlük sigara kullanıcısı olmuş, %35’i ara sıra içmeye devam etmiş, %45’i ise sigarayı bırakmıştır. Ayrıca çok sayıda çalışmada atletler ve atlet olmayan bireyler arasındaki uyuşturucu kullanım oranlarını incelenmiş ve ergen nüfusta olduğu gibi yasadışı uyuşturucu kullanımı ve bağımlılığın, sporla uğraşmayanlara göre yetişkin atletlerde daha az olduğu ortaya konmuştur.

Fiziksel aktivite ve egzersizin uyuşturucu kullanımını bırakmaya katkısı Bağımlılık yapıcı maddelerden uzaklaşma sürecinde, çeşitli etkinliklerden (ör. hobilerden, musikiden, sosyal ilişkilerden) keyif alamama, yeniden kullanma arzusu gibi durumların yaşandığı bildirilmiştir ve bu semptomların madde kullanımını motive eden başlıca faktörlerden olduğuna inanılmaktadır. Egzersiz, bazı çevrelerce yoksunluk sendromununu yatıştırıcı bir tedavi olarak ve nüksetme ihtimalini azalıcı bir tedbir olarak önerilmektedir. Artan miktarlarda laboratuvar çalışmaları sigaraya bağlı yoksunluk semptomlarına yönelik olumlu neticelerin akut egzersiz uygulamaları ile hayata geçebildiğini göstermektedir. Örneğin, 12 ayrı araştırmanın incelediği bir çalışmada, egzersiz yapan eski sigara bağımlılarının egzersiz yapmayanlara göre daha az yeniden kullanma isteğine sahip olduğu tespit edilmiştir. Bir sistematik bilimsel yayın taramasında [19], 2006-2011 yılları arasında bu konuyla ilgili 15 çalışmaya rastlanmıştır. Bu çalışmaların da 12 tanesinde egzersizin sigara özlemine karşı etkisi ortaya konmuştur. Hafif ve orta şiddette egzersizin de olumlu etkile-


ri gözlenmekle birlikte yoğun egzersizin genellikle daha etkili neticeler ortaya koyduğu görülmüştür. Diğer bağımlılık yapıcı maddelerin bırakılmasında egzersizin etkisi konusunda bilgi ise çok sınırlıdır ama stresin, kaygı düzeyinin ve depresyonun azaltılamasındaki olumlu etkileri, potansiyel olarak egzersizin faydaları olabileceğini göstermektedir. Zira sayılan bu durumların, bağımlılık yapıcı maddelerin kullanımı tetikleyici olabileceği bilinmektedir.

Fiziksel aktivitenin uyuşturucu kullanımına ger dönüşü engellemesi Egzersizin uyuşturucuya olan arzuyu azaltıcı ve bağımlılığın nüksetme riskini azaltıcı olması sebebiyle, destekleyici bir tedavi olarak önerilmiştir. Bazı çalışmalar egzersizin uyuşturucu kullanımına geri dönüşü engellemedeki etkilerini klinik olarak incelemiştir Meta analiz çalışmalarıyla, kısa periyoddaki egzersizlerin dahi tütün ürünleri kullanımına yeniden başlama isteğini azalttığı ortaya konmuştur. Bunun yanında egzersizin alkol detoksifikasyonundaki bireylere de benzer faydalar sağladığı tespit edilmiştir. Daha uzun süreli egzersizlerin de esrar bağımlılılarının geri dönüşlerini azalttığı paylaşılmıştır. Diğer tedavi yöntemlerine destekleyici bir ek uygulama olarak kullanıldığında da alkol ve uyuşturucu tedavisine katkı sağladığı bildirilmiştir. Sonuç: Her ne kadar fiziksel aktivite ve egzersizin bağımlılıklarla mücadelede etkisini inceleyen araştırmalar sınırlı sayıda olsa da, etkili bir katkı verebileceği gözükmektedir. Esasen, yukarıdaki başlıklar altındaki örneklerde de ifade edildiği üzere fiziksel aktivite ve uyuşturucu kullanımı arasındaki negatif ilişki epidemiolojik çalışmalar ile raporlanmıştır. Uyuşturucu kullanımında replasman ve maddeden uzak durmaya egzersizin olumlu etkilerini gösteren anektodal raporlar mevcuttur [15]. Olumlu neticeler vermiş çalışmalar mevcut olmakla birlikte, bu konuda tercihen ran-

domize klinik çalışmaların sayısının artması ile daha kesin yargılara sahip olabileceğiz. Fiziksel aktivite ve egzersiz türüne yönelik kişisel tercihlerin de uygulamaların başarılı olmasını etkileyen faktörlerden biri olduğu unutulmamalıdır. Dolayısıyla egzersiz reçetesi olarak ifade edilen uygulamalarda kişiye özgü tasarımların önemi artmaktadır. Bunu sağlamak adına fiziksel aktivite uzmanları (beden eğitim öğretmenleri, antrenörler, fitness ve pilates eğitmenleri, vb.) ve sağlık personelinin işbirliği içinde çalışarak egzersiz planlaması yapmasında fayda olacaktır. Egzersizin çoğunlukla olumlu duygusal duruma yol açtığı bilinmekle birlikte sınırlı da olsa kimi bireylerde olumsuz ruh hali doğurma riski de mevcuttur. Bu sebeple egzersizin destek tedavi olarak kullanıldığı tüm çalışmalarda sürekli gözlem ve sıklıkla duygusal değerlendirme yapmakta fayda olacaktır. Bu makalede değinilmemiş olmakla birlikte egzersiz bağımlılığının da bir kavram olarak araştırmalara konu olduğunu hatırlatmakta yarar vardır. Egzersizin madde kullanımındaki benzer kimyasal etkileri tetiklediği düşünüldüğünde, bu pek de şaşırtıcı sayılmamalıdır. Dolayısıyla araştırıcıların egzersizin madde bağımlılığı tedavisindeki nörobiolojik ve kimyasal etkileri konusunda yapacağı çalışmalar, bu mücadeleye etkili mekanizmaların tespiti yardımıyla katkı sağlayacaktır. Not: Bu yazıda temel olarak Nörobilim ve Biodavranışsal İncelemeler dergisinin Haziran 2013’de yayınladığı, Lynch ve arkadaşları tarafından hazırlanan derleme makaleden faydalanılmıştır. İnsan ve hayvan araştırmalarının kapsamlı bir biçimde incelendiği bu çalışmadan, bu yazıda yalnızca insan çalışmalarına atıf yapılmıştır. Konu hakkında derinlemesine bilgi sahip olmak isteyen okuyuculara Lynch ve arkadaşlarının çalışmasına ilave olarak Roberts ve arkadaşlarının 2012 yılında Psikofarmakloji dergisinde yayınladıkları kapsamlı incelemeyi okumaları da önerilir.

Akut egzersiz uygulamaları ile sigaraya bağlı yoksunluk semptomlarına karşı olumlu neticeler elde edilmektedir.

19


Kapak

Yrd. Doç. Dr. Orhan Çelik Psikiyatrist

Güçlü bir bünye, güçlü bir ruhsal dengeyi getirir

Eğer vücudunuz fiziksel olarak hareket etmezse beyninizde de bir süre sonra bazı stres faktörlerinin biriktiğini göreceksiniz. Spor beyne biyolojik ve psikolojik anlamda yaptığı etkilerle ruh sağlığını kalkındırıcı özelliğe sahiptir. Aktivite esnasında salgılanan bir takım özel hormonlar (antidepresan ve haz almayı etkileyici) beyinde haz almayı sağlamaktadır. Spor ayrıca kişiler arasında etkileşim ve iletişimi sağlamakta ve işbirliğini geliştirmektedir. Spor kişinin bedenini ve kendini umursamasını, kendine verdiği değeri ve benlik saygısını artırmaktadır. Bu gün lisanslı sporcusu olduğum merkezdeki bir arkadaşım kendisinin geçmişte migren atakları nedeniyle ilaç kullandığını, spora başladıktan sonra geçtiğini söyledi. Bunu da spor okuluna gitmeyi üç ay aksatınca hastalığının nüksettiğini görmüş de öyle anlamış. Yine aynı spor okulunda başka bir arkadaşım panik atak yaşıyor. Bu gün geldi okuldan bir arkadaşı ile beraber. Aynı kişi geçen hafta hocamızla beraber muayenehaneme geldi. Destek olduk ve tedavisine başladık. Kişinin yalnız olmadığını hissetmesi de burada sporun aracılığı ile gerçekleşiyor diyebiliriz. Biz hafif ve orta şiddetteki depresyonlarda, spo-

run tedavi edici etkisinden yararlanabiliriz. Spor günlük olarak hastalarımıza reçete ile birlikte önerdiğimiz bir tedavi biçimi olarak faydalıdır. Kafayı dağıtır ve kendinden uzaklaşır insan. Çünkü ‘Düşün düşün kötüdür işin’ diye bir atasözü vardır. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), sporu ruh sağlığını koruyucu önlemler arasına almıştır ve her gün 30 dakika spor yapılması önermektedir. Fiziksel aktivite herkes için önemlidir ve sadece fiziksel sağlığın iyileştirilmesi için değil, aynı zamanda psikolojik, toplumsal ve sosyal yararları açısından da çok daha önemlidir. Sporun diğer önemli bir özelliği doğal antidepresan özelliği göstermesidir. Düzenli spor yapanlarda depresyon nerdeyse hiç görülmez. Sistemli ve düzenli yapılan sporla endorfin ve melatonin, dopamin gibi mutluluk hormonlarının salgısında artış gerçekleşir. Washington Üniversitesi’nden Paul Crane’nin yürüttüğü bir çalışmaya göre, az da olsa düzenli bir biçimde spor yapanların Alzheimere yakalanma ihtimali yüzde 38 düşüyor. Texas Üniversitesi’nin


yaptığı bir başka çalışmaysa, günde yarım saat yürümenin, depresyona bağlı belirtilerde azalmaya neden olduğunu ortaya koyuyor.

Mutsuzluğa karşı spor Spor yapmak iş yaşamının stresi karşısında da yararlı sonuçlar sağlayabiliyor. Beyinde oksijen artmasına neden olarak hafızayı güçlendiriyor ve insanı zinde tutarak beyinsel performansını da artırır. Endorfin salgılanması mutsuzluğun ve gerginliğin azalmasına yardımcı oluyor. Fazla kilolarından, gergin bir ruh halinden, uykusuzluktan, yorgunluktan ve genel bir mutsuzluk halinden şikâyetçi olanlara özellikle spor özellikle tavsiye edilmektedir. Spor yapmak hafızayı güçlendiriyor ve beynin kapasitesini artırıyor. Spor stresi azaltmaya ve ruh halini iyileştirmeye yardımcı oluyor. Yapılan bazı deneyler, fiziki aktivitenin depresyona

bağlı olarak ortaya çıkan belirtilerin azalmasında yardımcı olduğunu vurguluyor. Spor yapan insanlar bir ortam sağlıyor, dostluklar gelişiyor. Kişi spora devam ettikçe gelişiyor ve mertebesi yükseliyor. Yani spor gelişmeyi sağlayan bir süreç. Yaptıkça daha gelişiyorsun, daha iyi oluyorsun o alanda ve emeğinin karşılığını alıyorsun. Spor bir nevi hayatı öğretiyor insana. En önemlisi de madde kullanımından uzak tutuyor çünkü spor yapanlar madde kullanmaz. Kişileri kahve köşelerinden uzaklaştırıp hayata bağlar. Sporun ruh sağlığına olan etkilerini şu şekilde sıralayabiliriz; Sağlığınızın değerini anlamanıza yardımcı olur. Yaşam kalitenizi arttırmanıza ve geliştirmenize yardımcı olur. Fiziksel performansınızı geliştirir. Çok çeşitli sebeplere bağlı baş ağrılarından kurtulmanızı sağlar.

21


Kapak

Endişe ve kuruntularınızı azaltır. Streslerden korunmaya ve kurtulmaya yardımcı olur. Depresyonun hafifletilmesine ve atlatılmasına yardımcı olur. Zihinsel uyanıklılığınızı artırır Yabancı madde kullanımı ile mücadeleye yardımcı olur. Ani kabarmaların üstesinden gelmeye yardımcı olur. Yaşlı bireylerdeki kısa süreli belleklerin gelişmesine yardımcı olur. Genel ruhsal durumunuzun gelişmesini sağlar. Kolay ve iyi uyumanıza yardımcı olur. Kassal güç seviyenizi arttırır. Cinsel hayatınızın istenen doyumda ve düzeyde olmasını sağlar. İyi bir fiziksel görünüş sağlar. Kendinize olan güven duygunuzu arttırır. Rahat olmanıza yardımcı olur. Kısa süreli hafızayı geliştirir. Bol enerji verir. Günlük hayatınızda acil durumlarda ihtiyacınız olan enerjiyi sağlar. Bağımsız hayat tarzını korumanıza yardımcı olur.

Spor kendimize olan güvenimizi artırır Spor yapan insan sağlıklı bir beden formuna sahip olduğunu düşünür ve huzurlu olur. Burada kastedilen vicdani huzurdur. Bedenime özen gösteriyorum, sağlığımı korumaya yönelik çabalıyorum gibi. Spor yapmak birçok ruhsal bozukluğa iyi gelecektir. Bazı insanlar spor yaparak mutluluğu yakalamaya ve ruhsal hastalıkların ıstırabından kurtulmaya çalışırlar. Eğer vücudunuz fiziksel olarak hareket etmezse beyninizde de bir süre sonra bazı stres faktörlerinin biriktiğini göreceksiniz. Örneğin stres bozukluğu ve ileriki durumlarda yaşanabilecek ruhsal çöküntüye karşı koruyucu etki yapacaktır. Yani spor yapmamak depresyona veya ruhsal gerginliklere sebep olmaz ama hayatın veya ruhumuzun ürettiği ruhsal olumsuz süreçleri bertaraf eder veya bizi korur. Hayatı yaşarken çeşitli olaylardan dolayı dolarız, hayal kırıklıkları yaşarız ve öfkelerimizi bastırmak zorunda kalırız. Bu içimize dolan negatif enerjiyi bir şekilde atmak, kimseye zarar vermeden, başkalarına yansıtmadan gidermek için spor biçilmiş kaftandır. Hareketsiz ve kapalı kalmış bir bünye de bu yoğun stresi, öfke nöbetleri, şiddet ve sinirlenme olarak dışarıya ve kendine yansıtacaktır. Kısaca söylemek gerekirse bedensel olarak atılamayan olumsuz enerji, ruhsal olarak stres bozuklukları veya depresyo-


nun gelişimine katkıda bulunabilmektedir. Güçlü bir bünye, güçlü bir ruhsal denge getirecektir çünkü spor kendimize olan güvenimizi artırır. Beden formunuzu ne kadar güçlendirirseniz, fiziksel olarak kendinizi ne kadar geliştirirseniz bu, strese girme sürenizi uzatacaktır. Çünkü beyin yapılan spora ödül olarak içsel mutluluk üreten hormonları (Endorfin, dopamin, melatonin vb.) salgılayacaktır. Yani duygu durumunuz yükselecektir.

Spor yapan hızlı ve doğru çözümler üretir Yapılan araştırmalara bazı spor türlerinin uzun vadede beynin kapasitesini artırmak için ideal olduğunu saptamıştır. Yani spor yaparak sadece iyi görünmekle kalmayıp iyi düşünmeyi ve daha kapsamlı bakış açıları geliştirmeyi, sorunlara farklı yönlerden yaklaşmayı, hızlı ve doğru çözümler üretmeyi, doğru iletişim kurmayı da becerebilirsiniz. Yani spor yapmak ruhsal olgunlaşamaya da yön verebilmektedir. Özellikle uzak doğu sporlarının birinde usta olmak bu ustalığı başka hayat alanlarına da taşımaya vesile olmaktadır. Bu da hem insan ilişkilerinde, hem de iş hayatında başarımızı arttıracaktır. Ayrıca özellikle uzak doğu sporları bir ahlak sporudur da. Çünkü uzak doğu sporcusu her şeyi kırar ama bir kalbi asla kırmaz. Şaolin tapınaklarındaki rahipler hem bir spordaki ustalığı hem de ahlaki ve inanç anlamda ilericiliği temsil etmektedirler. Yani sporla ruhu birleştirip bütünleştirmişlerdir.

dımcı oluyor. Ayrıca beyindeki hücrelerin yaşlanmasını geciktiriyor Sinir hücreleri arasındaki ilişkiyi düzenleyerek özellikle hızlı tepki verme ve koordinasyon yeteneğini geliştiriyor. Yetişkinler kadar çocukların da spora yönlendirilmesinde büyük faydalar bulunmaktadır. Çocuklarımız bir sınavdan diğerine koşuyor. Böylece çocuklarımızı spordan uzaklaştırıp sağlıksız yetişmelerine neden oluyoruz. Oysa erken yaşta spora başlamanın pek çok avantajı oluyor. Bunların arasında en önemlisi çocuğa düzenli spor yapma alışkanlığının kazandırılması. Fiziksel aktivite, durağan yaşam ve obezitenin yol açtığı sağlık sorunlarının önlenmesinde önemli rol oynuyor. Ayrıca, kasiskelet sistemi gelişimini olumlu yönde destekliyor. Bunlara ek olarak da çocuğun sosyalleşmesine yardımcı oluyor, özgüvenini artırıyor. Her spor dalının, kendi içinde barındırdığı kurallar, düzenlemeler ve uygulamalar; aslında disiplin dediğimiz sistemi, yaşantısal olarak çocuğunuza sunar. Antrenman yapmak, zamanında oyuna başlamak, kurallara uymak, çocuğunuzun tüm hayat kalitesini etkileyecek davranışlar kazanmasını sağlar. Yenilgiyle, rekabetle baş etme, tekrar deneme, hakemle, koçla, takım arkadaşlarıyla ilişki, belli bir amaca yönelme, hedefe ilerleme gibi durumlar, çocuğunuzun ileride yetişkin bir birey olduğunda, hayatında kullanacağı önemli ve gerekli yetilerdir. Spor etkinliklerinin kazandırdığı sosyal ve fiziksel beceriler, çocuğunuzun toplum içindeki kabulünü artırır, sağlıklı olmasını destekler, kötü alışkanlıklardan uzak durmasına yardımcı olarak, sorumluluk duygusunu besler. Ona şampiyonluklar getirebilir. Bazı çocuklar, spor aktivitelerine katılmaktan çekinirler, çünkü hata yapıp başarısızlığa uğramaktan ve akranlarına karşı mahcup olmaktan korkarlar. İçe dönük bir kişilik yapısını spor tersine çevirebilir. Ebeveyn pedegojik desteği esastır. Bu nedenle, çocuklarınızı katılım için teşvik edin, destekleyin ama asla isteksiz olan çocuğunuzu aktiviteye katılmak için zorlamayın.

DSÖ, sporu ruh sağlığını koruyucu önlemler arasına almıştır ve her gün 30 dakika spor yapılmasını önermektedir.

Peki, spor beynimizi nasıl etkiliyor? Bedeni doğru ve bilinçli bir biçimde harekete geçirmek kan dolaşımını düzene sokuyor ve beynin özellikle zorlandığı zaman ihtiyaç duyduğu oksijeni almasını sağlıyor. Spor, bize zarar veren ve düşünme gücümüzü azaltan stres hormonlarını etkisiz hale getiriyor. Yaratıcılık hormonunu artırıyor ve vücudumuzdaki endorfin hormonunu aktif hale getirerek kendimizi daha mutlu ve enerjik hissetmemizi sağlıyor. Sinir hücrelerinin yeniden yapılanmasına yar-

23


HAKAN ŞÜKÜR “Bizler gençliğimizi iyiye, güzele sevk etmekle vazifeliyiz”

Türk futbol tarihinin şüphesiz en başarılı ismidir Hakan Şükür. Bilgi, tecrübe ve bunları hizmete dökmede iyi bir örnektir ve tüm bunların yanında yaşam biçimi ile değerlerine çok sıkı bağlı bir aile babasıdır. Evinin kapılarını Yeşilay Dergisi için açtı Hakan Şükür, zira spor ve bağımlılıklar konusunda söyleyeceği çok sözü vardı. Bizler de gol kralımız ve değerli milletvekilimiz Hakan Şükür ile spor hayatı, devletin spor politikaları ve kulüplerin yönetimi hakkında güzel bir röportaj gerçekleştirdik. Eşi Beyda Hanımın da mütevazılık ve misafirperverliğini de burada es geçemeyeceğim… r ö p o r t a j S ü m e yya O l cay F o t o ğ r a f k a r a zı n g e r



İyi bir baba olduğum söylenebilir, eğlenceliyimdir, çok neşeliyimdir ama çocuklar benden çok da korkarlar. Kendimi özletmeyi iyi bilirim, özlem daha iyi sarılmak için güzel bir şeydir.

26

Yugoslav göçmeni bir ailenin çocuğu olarak Sakarya’da dünyaya geldiniz. Lise de dâhil olmak üzere Sakarya’da okudunuz. Türkiye’de güçlü bir futbolun oluşmasında kaynak olan altyapıdan yetişen bir oyuncusunuz. Basketbol ve sonrasında futbola geçiş sürecinizden bahsedebilir misiniz? Evet, Yugoslav gömeni bir ailenin çocuğuyum ama Türkiye’de doğdum. Ailemin fiziksel özellikleri çok gelişmiştir; hepimiz uzun boylu, sportif tipleriz. Bunun hayatımda çok büyük avantajları oldu. Bir sporcu babanın çocuğu olduğum için erken yaşlarda spora yönlendirildim. O zamanlarda sanki spora yatkın olan insanlar daha fazlaydı. Hayat güzelleştikçe biraz spordan uzak kalındı düşünüyorum. Atletizmle başladım ama okullarda basketbol yaygındı. Basketbola geçiş yaptım. Çok iyi bir basketbolcu profili çizdim ve çok başarılıydım. Babamın eski bir futbolcu oluşu ve futbol oynamamızı istemesi bizi de futbola yönlendirdi. Bundan annem şikâyetçiydi her gün elbiselerim kirlenmiş olarak eve geldiğim için. Basketbol salon sporu olduğu için daha temizdi. Ama babamın aşırı ısrar ile annem de futbol için ikna olmuştu. Ben de çok çalıştım, voleybol, atletizm, masa tenisi, yüzme ki Sapanca Gölü kıyısında büyüdüm ve hep burada yüzerdik, güreş, kick boksu vücudumun çeşitli bölgelerini güçlendirmek için yaptım. Spor bir bütündür ama temel ilkesi iyi bir atlet olmaktır. Atletik, fiziksel özelliklerimin gelişmesi ve arkasından da başarılılarla dolu bir futbol hayatım oldu. Gol kralı, altın oyuncu unvanları ve Türk futbol tarihinde sahip olduğunuz ilkler… Ve tüm bunların yanında değerlerine çok sıkı bağlı bir aile babasısınız. Aile yaşantınız, çocuklarınızla aranız nasıl? Hayatımın en örnek kişisini Peygamberimiz

(sav) olarak görüyorum. Peygamberimiz dini bir figür olarak görülüyor. O (sav) çok iyi bir yaşam koçudur. Ticaret hayatıyla uğraşmış, sporcu, aile babası, iyi bir eş olan Efendimiz (sav) en öncelikli olarak örnek aldığım kişidir. Evet, Müslümanız ve inandığımız dinimizin elçisi ise Peygamberimiz (sav)’dir. Ama tüm bunlardan dolayı o örnek yaşantının dini boyutlu olarak düşünülmesini doğru bulmuyorum. Ben de hem evlilik hayatım, hem iş hayatımda hem de çocuklarımla ilişkilerimde Efendimizi örnek alıyorum. Bu açıdan iyi bir baba olduğum söylenebilir, eğlenceliyimdir, dozunu iyi bilirim, çok neşeliyimdir ama çocuklar benden çok da korkarlar.


O otoriteyi kurmak lazım. Kendimi özletmeyi iyi bilirim, özlem güzel bir şeydir. Daha iyi sarılmak için özlem iyidir. Eşimle ilişkim çok iyi. Birbirimizi iyi anlıyoruz. Tabi ki zaman zaman tartışmalarımız oluyor, bazı konularda farklı şeyler düşünebiliyoruz ama özümüzde inancımız bizi doğru noktaya getiriyor. Çocuklarınızın spora ilgisi nasıl? Benim büyük kızım da, küçük kızım da tenis oynuyor. Ama çocuk yaşlarda bilirsiniz arkadaş sizi bir yere çeker. En sevdiğiniz arkadaşınız masa tenisi oynuyorsa hiç istemeseniz de siz de gider masa tenisi oynarsınız. Çocuklarıma söyledim; mutlaka ya bir enstrüman çalın, spor yapın ama

mutlaka o sosyal aktivitelerin içerisinde olun, biz de mümkün mertebe bize uygun şartları sağlayarak çocuklarımızın spor yapmasını istiyoruz. Futbol dünyasından siyasete geçen babaları var. Bu durum çocukların gözünde nasıl canlanıyor, ne düşünüyorlar? Açıkçası çok alışıklar. Kamp ortamlarından dolayı eve fazla gelemediğim için bu duruma alıştılar. Aslında zorluk derecesi yüksek bir rolüm ve sorumluluk alanım var. Artık evden giderken ağlayan bir çocuk yok; bu durumu kabullenmiş ve döndüğümde özlemle sarılan çocuklarım var. Gerek eğitimleri gerek spor ve sosyal aktiviteleri konusunda, her konuda


onlara destek veren, onlarla ilgilenen fedakâr bir anneleri var. Gözüm arkada kalmıyor bu sebeple. Siyasette aktif bir rol alarak 2011 yılında milletvekili oldunuz. Futbol hayatınızdaki bilgi ve tecrübelerinizi şu anki görevinize aktaracak olmanız aşikârdır. Siyasete girmedeki amacınız da bu yönde miydi? Aslında bu yönde değil. Tabi ki çok önemli bir tecrübe ve birikimim var. Ama milletvekili olmakla sadece kendi branşımızla ilgili bir şeyler vermek değil, bölgemizde vatandaşlarımızın sorunlarına da destek vermekle vazifeliyiz. Tanınan bir isim olduğumuz için beklentiler de fazla oluyor. Ama ‘sen bu işi çözersin’ diyerek olmayacak şeyler de isteniyor. Hükümetin kurulmuş çok iyi bir sistemi var. Ama sistemin tam oturması için zorluklar da yaşıyoruz. Çok başarılı, çalışkan bir Gençlik ve Spor Bakanımız var. Gençlerin daha fazla spor yapabilmesini sağlayacak enstrümanların geliştirilmesi için çok ciddi proje yatırımlar var. Birçok proje çalışıyorum. Uygun şartlarda o projeleri Bakanlığa iletiyorum. Ülke sporu içerisinde çıkan sorunları yakından takip ediyorum. Örneğin en son doping alımı ile ilgili bir önergemiz vardı. Antrenörlerin ve sporcuların bilinçsizlikleri ile belki de farkına varılmadan, bazen ödüle ulaşmak için o temel değerleri unutarak maalesef dopinge başvuruluyor. Her kurumun ve sporcunun vicdan muhasebesi yapması gerekir. Yakalanmamış da olabilirsiniz ama başarıya ulaşmaktaki metot bu olmamalı. İnanç ve değerler asla unutulmamalı. Gençlik ve Spor Bakanlığı ülkemiz gençleri ve sağlıklı bir toplum ideası için büyük adımlar atıyor ve şu anda donanımlı yüzlerce spor tesisi açılmış bulunmakta ve bu projeler halen de devam ediyor. Bu çalışmaların içerisinde olan bir isim olarak bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz? Bunlar inanılmaz hamleler ve çok büyük projeler. Stadyumlardan tutun, yüzme havuzlarına kadar her ilde tesisler kuruluyor. Bu konuda kim hizmet ediyorsa Allah razı olsun. Neden? Bir spor salonuna, bir spor tesisine orada bir spor yapılacak, müsabaka olacak diye bakmamak lazım. Bunlar bizi birçok olumsuz durumlardan uzaklaştıran tesislerdir. Ne kadar fazla spor yaparsanız, oraya ne kadar fazla katılım sağlarsanız bu derece size olumlu katkıları olacaktır. Statlar için de algının değişmesi gerekiyor; ‘bu statta şu maç yapılıyor’. İlk meclise girdiğimde Bakanımız Ali Babacan’a bu fikri verdim, uygulama noktasında da adımlar atılıyor. Ama keşke bu tesisler yapılmadan önce planın içine dahil edilseydi bunlar. Çünkü o statların, dev yapıların daha kullanışlı hale getirilmesi gerekiyor. Benim şahsi fikrim bu yönde ve ben bu konuda çalışmalar yapıyorum. Ama yapılan bir şeye sonradan bir şeyler ilave etmek çok zor. Bu dev adımda tabi her ilçenin beledi-


Ben hem evlilik hayatım, hem iş hayatım hem de çocuklarımla ilişkilerimde Efendimizi (sav) örnek alıyorum. yesinin de katkı sağlaması gerekiyor. Bu sosyal sorumluluk projesi haline dönüşürse kişi evinin köşesine döndüğünde bir spor tesisi görmüş olacak. Bu planlamalarla, kentsel dönüşümlerde daha başarılı olacağımıza inanıyorum. Kamu özel sektör işbirliğiyle hayata geçirilecek 16 şehir hastanesi dışında bir de spor hastanesi müjdesini aldık. Bu proje sizin himayenizde. Nedir bu projenin amacı? Bu noktada Sayın Başbakanımıza bir teklifte bulundum; ben spor ve hastaneyi yan yana getirmek istemiyorum. Sporcu performans testlerini, veri tabanlarını, biyolojik pasaportlarını içinde barındırabilecek, isminin de sporcu sağlık merkezi veya rehabilitasyon merkezi olacağı bir kuruluş olmasını istiyorum. Birçok milli sporcumuz var, sporcu olmaya başlamış ancak sakatlanmış, tedavi sistemleri oturmamış, sigorta kapsamları, oradaki rakamlar çok aza indirgenmiş, spora daha yeni başladığı dönemde sporu bırakmak zorunda kalmış kişiler var. Spor hastanesi diye tabir ettiğimiz kurum da bu amaçla hizmet verecek.

Tüm illerde ehil kişilerle spor yaygınlaştırılmalı Biz tepelere bakıp, tepedekilerle oyalanıyoruz. Ama aşağıdan yukarıya gelmek isteyen büyük değerleri işte bu iletişimsizlik yüzünden kaybediyoruz. Maalesef bu kadar tesis, bu kadar önemli yatırımlar yapılsa da tesislerimizin doluluk oranı yüzde 72. Bu tesisleri yapıp kullanmamak gibi bir lüksümüz olmamalı. Bu sebeple bütün illerde ehil kişilerle sporu yaymamız, spor ruhunu oralara çekmemiz gerekiyor. Eski olimpiyat şampiyonlarımız, dünya şampiyonlarımız bunun dışında benim gibi çok değerli sporcular, geçmişte başarılar yakalamış arkadaşlarımızı siyasetten uzak ama devlet bünyesinde yabancı dili, sporun ilmini, bilimini öğrenmesini sağlayarak bu spor te-

sislerinde istihdam ettiğimiz takdirde bu projeler amacına ulaşacaktır. Biz bu konularda herkesin alanıyla ilgili fikir alıyoruz. İnşallah tek bir hastaneyle veya sağlık merkeziyle kalmadan bütün illeri bu şekilde dönüştürebiliriz. Tabi ne kadar spor tesisi yapsak da bilgi veya vizyona sahip değilsek pek amacımıza ulaşmış olmayız. Sanırım spor algısı üzerinde bir rapor çalışmanız da oldu… Kızılcahamam kampında yaptığımız sunum içinde farklı şeyleri barındıran bir rapordu. Bugün spor dediğinizde insanların aklına sadece koşmak, terlemek vs. geliyor. Ama bunun altında çok teknik bilgiler var. Biz sporu bilinçsiz yapıyoruz. Belediyelerimizin çok önemli bir hizmeti var ama o hizmeti vatandaşa anlatabilecek, talimatları verecek yazılım uygulamaları yok. Kilolu bir kadın ya da erkek tam olarak ne yapacağını bilemediğinden bir hareket yaptığında, bir bakıyorsunuz o kişi birden fıtık olmuş veya başka bir rahatsızlık yaşamış. Bu durumu bilinçli hale getirmek lazım. Okullardaki spor eğitimini güçlendirmek lazım. Bu durum uzun bir süreci gerektiriyor. Ama dediğim gibi o irade sizin hayal ettiğiniz şeyin hayata geçirilmesi noktasında bazı zorlukları da beraberinde getirebilir. Çok erken “evet biz bunu yapacağız, bu kesin olur demek’’ de en azından bugün için doğru ve sağlıklı bir adım değildir. Doğru ve zamanında adımlar atmak lazım.

Siyaset, hizmet etme yönü dışında benim için çok anlamlı değil Siyasetin bazı zorlukları var. Siyaset kendi içinizde bir yarış çünkü birçok insan için bulunduğunuz yer çok önemli. Ama benim için çok değerli bir yer değil. Manevi anlamda onurlu bir görev. İnsanlara hizmet etmek ve bundan alınan haz çok önemli. Çok fazla röportaj yapmıyorum. Çünkü röportajda söylediğiniz bir şey belki karşı tara-

29


fa bir koz vermiş olabiliyor. Konuşmaktan ziyade icraat yapmak önemli. O icraatı son raddeye getirdiğiniz zaman konuşmak işi daha anlamlı kılar. Biz çok konuşan değil, çok üreten bir toplum olma konusunda iyi bir siyasal irade gösteriyoruz. Mecliste de en az konuşan taraf biziz, en çok oyu alan da biz. En çok konuşması gereken milletvekilleri veya grup yönetimleri sadece işleri icraata dökmüştür. Meclis tabii ki vekillerin görüşlerini dile getirdiği istişare yeridir ve yetkililerimiz de bunu yerine getiriyor. Daha çok üreten ve ülkenin kalkınma vizyonuna katkı sağlayan çok değerli insanlar var kadromuzda. Yanlış şeyler var mıdır? Tabi ki herkesin bir yoğurt yiyişi vardır. Ama ortak paydamız milletimize en iyi bir şekilde hizmet etmektir. Futbolun içinden gelen bir isim olarak sormak isterim; ülkemizdeki futbol algısı nasıl? Aslında benim bu konuda söylediklerimin birçok gazetede manşet olması lazım. Çok ağır eleştirilerim var. Üst yapılarda düzenleme yapılması gerekiyor ki bu düzenleme hem altyapılara hem de tribünlere yansısın. Çok uzun yıllar bu ülkenin futbolunun içerisinde başarılı bir oyuncu olarak yer aldım ve benim dönemimde profesyo-

Spor tesisleri sosyal sorumluluk projesi haline dönüşürse kişi evinin köşesine döndüğünde bir spor tesisi görmüş olacak. Bu planlamalarla, kentsel dönüşümlerde daha başarılı olacağımıza inanıyorum.


nel şartlar çok zayıftı. Bugün ise şartlar güçlendirilmiş ama kulüpler milyonlarca zarar içerisinde. Yönetim kurulları genel kurullarıyla kendilerini ibra ettiriyorlar. Medyanın gücünü de kullanıp hem tribünleri hem de toplumu farklı bir şekilde yönlendiriyorlar. Siz istediğiniz kadar doğruyu söyleyin ve o yanlışı eleştirin, asla yazılmaz. Yazılmadığı gibi sizi yerin dibine sokacak şekilde asparagas haberler yaparlar. Bu sebeple en tepeyi mutlak surette değiştirmek lazım. Geçmişte hem maddi hem de sportif alanda başarısız olmuş insanların böylesi değerli yerlerde istihdam edilmesi oturulup düşünülmesi gereken bir konu. Buralara giren düzgün arkadaşlarımız da bazen bu sisteme ayak uydurmuşlar. Şayet aksi bir iş yaparsan alaşağı edilirsin. Ya bu ekolü değiştirmek için çalışma yapacaksınız ya da eski alışkanlıklar devam edecek. Nitekim eski alışkanlıklar halen devam ediyor. Burayı bir gündem değiştirme, bir oyalama taktiği olarak kullanıp kullanmadıkları kafamda soru işareti. Türkiye’de on yıllık iktidar yönetimi tecrübesi bize şunu söylüyor: En tepeyi düzeltirseniz aşağıya doğru inanılmaz derecede faydalarını görürsünüz. Fatih Terim’in 2020’ye kadar Türkiye Futbol Direktörü olması milli takımda bir takım yeniliklere gidileceğinin, bir reformun habercisi o halde… Fatih Terim güvenilecek bir insan. Bu konuda birçok fikri var. Ama anlattığım bu sistem içerisinde bunları ne kadar uygulayabilir, bu önemli soru. Her şeyin dibe vurduğu, başarısızlığın geldiği bir süreçte bu vizyonu emanet etmek biraz kendilerini kurtarmak gibi oldu ama yine de isabetli karar oldu, gelebilecek en iyi isim geldi. Aslında bu güzel olayın şöyle bir ters tarafı da var; Fatih Terim, Şenol Güneş, Mustafa Denizli gibi hocaların çok daha önceden buraları yönetecek insanları yetiştirmesi lazımdı. Ama bizdeki benlik duygusu maalesef arkadan gelen insanların önünü çok fazla açamadı. Peki, siz neden antrenör olmadınız? Bu kadar şikâyet ettiğin sistemin içerisinde olup tek başına hiç bir şeyin değişmeyeceğini düşündüm. Bu düşünce ve kararımda ne kadar haklı olduğumu futbolu bıraktığımda gördüm. Bu işi düzeltmek tek kişinin işi değil. Tek başına orada çok güçlü bir irade lazım. Bu irade bende var ama sistemde yok. Tuttuğunuz takım, ait olduğunuz par-

ti, yaşam biçiminiz Türkiye’deki bütün bu bölünmüşlüklerin içerisinde bilhassa kalabalıkları toplayan o spor branşının içerisinde aslında bu iradeyi sağlamayı kolay kılmıyor. Görüyorsunuz zaman zaman tribünlerde yaşananları. İnşallah bu iyi uygulamalarla siyasetin en tepesinden aşağı doğru düzen gelecek. Belki en son spora sıra gelecek; ben biraz ihmal edildiğini düşünüyorum.

Siyasete de futbol girmesin Futbola siyaset girmesin diyorlar. Çok doğru bir söz ama siyasete de futbol girmesin. Şike süreci yaşadık; tüm bu kelli felli spor adamları meclisten çıkmadılar. Bir şekilde bir bağları oldu. Devlet doğru bir yönetim biçimini sağlamak zorunda her alanda. Devletin görevi gençleri alkolde koruma, onlara sağlıklı bir toplum sunma gibi çok farklı misyonları var. Bunu söylediğiniz zaman benim hayatıma karışamazsınız diyorlar. Kulüplerin yapısı da böyle; ‘Biz özerkiz, karışamazsınız!’. Genel kurul var evet ama bütün bu özerk yapı içerisinde siz bu ülkenin Maliye Bakanlığına tabisiniz. Popülist bir iş televizyon ve tribünlere oynama. Sizde o kadar borç oluşuyor ve idare ediliyorsunuz. Bu ülkede herkes vergisini ödüyor; vergisini ödemeyen ceza alıyor. Ama geçmişe dayalı birçok kulübümüz, büyükşehir kulüplerimiz kapandı. Bu durumda öyle ters bir çelişki var ki tabi popülist bir iş ve siyaset de bir yere kadar bunları törpüleyebiliyor. Spor piyasasında çok fazla hamleler yapıldı ama uygulama sırasında o ideolojik, mezhepsel bölünme ve Türkiye’ye geçmişten bugüne yama olarak getirilmiş ideolojiler sizin zaman zaman siyaset yapmanızın önünü tıkıyor. Futbol altyapısının belki de en büyük sorun-

31


Antrenörlerin ve sporcuların bilinçsizlikleri ile ödüle ulaşmak için temel değerler unutularak maalesef dopinge başvuruluyor. Ülkemizin de dopinge karşı tavrı sıfır tolerans larında biri dört büyük kulüp ve bazı öne çıkmış kulüpler haricinde diğer kulüplerin altyapısının yeterli olamaması. Altyapıyı güçlendirmek için gündeminizde hangi çalışmalar var? Altyapı da üst yapıdan dolayı güçlenmiyor. Daha alt olduğu için üstler oralarda zaman kaybetmek istemiyorlar. Yapıyoruz, ediyoruz diyorlar. Ben bu konularda çok doluyum kitap yazarım ama bir anlamı olur mu bilmiyorum. Bugün Türkiye’nin çok önemli antrenörleri gerek milli takımın gerek altyapıların koordinatörlüğünü yaptılar çok büyük paralarla. İlk geldiklerindeki röportajlarını hatırlıyorum; on senelik kontrat yapıyorlar ve düzelteceğiz diyorlar. Birinci senenin sonunda renksizler, ama önde olmak istiyorlar, çıkamıyorlar. Medyamız da ilgilenmiyor. Haliyle sabırla bu işleri yapacağız diye verdiği sözü bir iki senenin sonunda kulüp takımına giderek, medyanın önüne çıkmak için kulüpten ayrıldığını söylüyor ve belki iki sene önce federasyonu bırakmasına rağmen tazminatını alıyor. Orada çalışmıyor ama federasyon onu bir şekilde gönderdiği için kontratın gereği olarak parayı veriyor. Yabancı antrenörlerimiz da var tazminatını alan. Şu anda Beşiktaş, Roman Dabrowski ile hala uğraşıyor. Bu ekolün düzelmesi için sadece altyapıdan yetişen oyuncuların değil bu söylediğimiz sporcuların arkalarından yeni birilerini yetiştirmesi lazım. Altyapıdaki sorunlar ve yetersizlik de haliyle kendini gösteriyor… Örneğin çim sahada idman yapamayan bir gencin çim sahada karşılaşmaya çıkması bunun bir getirisi. Tüm kulüplerde eğitimin aynı kalitede olması çalışmalarınız arasında mı? Bunu devlet politikası olarak sağlayabilirsiniz. Spor kulüplerimiz ve federasyonumuz özerkler. ‘Siyaset futbola girmesin’. Böyle bir algı vardı, ben oynarken de böyleydi. Bir yerde senin yaptığın hatalardan dolayı kapısına dayandığın yer devletin ilgili yeri. Devlet bununla ilgili düzenleme getirir; ama kulüpler buna ne kadar yanaşır? Çünkü kulüplerin taraftar kitleleri farklı ideolojilere, farklı farklı partilere bakan insanlar. Burada sizin gösterdiğiniz her bir katılım size eksi olarak dönüyor. Tribünler bölünüyor; ama kulüplerin büyük bir geliri ve marka değerleri var. Yeni biz düzenleme

geldi yabancı oyuncular için. Önceden 8 yabancı oyuncu mutlaka saha kenarında olabiliyordu şimdi ise 6+0+4 oldu. Buralara da muhtemel olmayan insanlar geldi ve bu paralar yurtdışına gitti. Transferler hep yurtdışında halledildi. Yerli iyi oyuncuların yetersizliği sebebiyle var olan iyi oyuncular da dolayısıyla yabancı oyuncular kadar para almaya başladı. Siz sabırla iş yapayım demek yerine günü kurtarmaya çalışıp hemen başarılı olayım psikolojisiyle hareket ettiğiniz için de 500 milyonu geçen borca ulaştınız. Bu borçlar için de devlete dayanıyorsunuz. Geçen İlhan Cavcav bir açıklama yaptı, ‘Ben olsam dört büyük kulüp takımına el koyarım, bunları görevlerinden alırım’ dedi. Ha bu doğru mu? Bunu yapmaya hakkı yok kişinin ya da devletin; ama özüne baktığında uygulanan yanlış politikalar ve bu kadar borç yüküyle kulüpleri zor durumda bırakmak aslında bu tür eleştirileri hak ediyor.

Üç sene sonranın tribün gelirlerini şimdi satan takımlarımız oldu Kulüpler artık hep ileriden alma. Üç sene sonraki tribün gelirlerini bugünden paraya çevirip o senenin bütçesine katan takımlarımız oldu. Sonra bunlar borca yazdı. Tribün gelirleri her sene kullanılması gereken bir gelirdir. Siz üç sene sonrayı sattınız şimdi para yok. Bunların arasında sizin dediğiniz şeyleri düşünmek çok zor. Bugün sentetik çimde oynayan kulüpler var; masraf olmasın, çim eskimesin, bakımı olmasın diye. Buradan kıstıkları şeyleri farklı yönde harcadılar, borç yaptılar sonra da Türk milli takımı neden böyle? Tesadüf kadrolar çıktı. Galatasaray’da bir iskelet kadromuz vardı. Çok büyük oranda milli takım bünyesi oluşturuyorduk; o dönemde bir başarı grafiği de buna bağlı olarak geldi yakaladığım bir istikrardan dolayı. Büyük takımlarla uğraşmak zor bir süreç. O açıdan devlet ne yapabilir konusunda; el koyarsa siyaset olarak sorun yaşar, çünkü kulüp başkanları çıkar veryansın eder, sen bizim işimize karışamazsın der taraftarı yönlendirecek şekilde. Devletin bu derece işin içine gireceğini sanmıyorum. Ama devletin spor politikaları ile ilgili yapabilecekleri noktasında ne lazımsa mutlaka yapacaktır.


Bağımlılığı önleyici en etki yollardan biri spor şüphesiz. Bunun en iyi modellemesini de İzlanda yaparak ülkede madde bağımlı oranını düşürmüş vaziyette. Sizler spor ekseninde bağımlılığı nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye çok güzel bir ülke ama bir o kadar da zor bir ülke. Deniziyle, tabiatıyla, insanıyla güzel olan her şey kıskanılır, paylaşılmak istenir. Herkesin burada tahakkuk kurma isteği var, siyasette de bunu görüyoruz. Ülkemizin üzerinde çok oyunlar oynanmış. Sayın Başbakanımız bunları dillendiriyor zaman zaman. Tabi bu kadar zorlukları yaşayan bir ülkenin gençleri televizyon ve sosyal medyanın yönlendirmeleri, algı yönetimleri içerisinde büyüyor. Bunların arasından spor eğilimi göstermesinden ziyade kötü alışkanlıklar daha fazla çıkıyor. Sağlıklı bir neslin gelişmesini engellenmek isteyen zihniyet burada tamamen bir dejenerasyon oluşturmak istiyor.

Gençler ideolojik fikirlere çok kapılıyor Mesela birçok ülke sömüren ülke olmuş. Sömürülen ülke olmamışız hiç. Çok şükür Allah da bu toplumda gönül ehli insanlar olduğu müddetçe zayi etmemiş toplumu. Bizler gençliğimizi iyiye, güzele sevk etmeyle vazifeliyiz. Ama siz gençlere alkol kullanmayın, sigara içmeyin, çevrenizdekilere dikkat edin dediğimiz zaman “sanane benim hayatımdan” diye tepki alabiliyorsunuz. Burada yine ideolojik fikirler bunu söyletiyor. İnsanların bu bozulmuşluk, bölünmüşlükten kaynaklanan nefret duyguları ortaya çıkarılmış, insanların duygu kökleri ile oynanmış. Ben çok sağlıklı spor yapan biriydim. Ama benim psikolojimi bozmak için her şey yaptılar. İnancımla, yaşam biçimimle uğraştılar. Şimdi siz bir aile babasısınız ve bu durum sizin ailenizi de etkiliyor. Eğer inançlı olmasanız çok daha kötü şeyler olabilir, kaldırmak zor zira bu kadar ağır olayları. Türkiye bugün dünyanın en güzel ülkesi ve şu anda da bütün Avrupa düşerken, bütün dünya ekonomilerinde farklılıklar gözükürken; Türkiye insani ve vicdani duyguların azaldığı bir dünyada bütün bu özellikleriyle sivrilen bir ülke. Bugün dünyanın her yerine yardım götüren bir ülkeyiz. Bir telefonu kaldırıp söylediğin zaman herke-

sin katılım gösterdiği yardım kampanyaları oluyor. Dünyanın hiçbir yerinde böylesine civan-mert, böylesine fedakâr insan bulamazsınız. Uzun yıllar ülkemiz gençlerinin üzerinde oyunlar oynanmış. Ama on senedir atılan adımlar bunu önlemede çok başarılı. Eksiklikler var ama bunlar da zamanla düzelip yerli yerine oturacak. Madde bağımlılığı olanları görüyoruz; tedavi merkezlerinin kapasitesinden dolayı tedavi göremeyen gençlerimiz var. Samimiyetimle onlara dua ederim; bırakmak isteyip de zorlananlar Allah’ım yardım et diye. Dua etme, başka bir şey yap derler. Dua çok güçlü bir olgudur. İnsanı manevi değerlerle, insani vicdani değerlerle doldurursanız kişi de buradan uzaklaşır, yaklaşmaz zaten. Ama bunun tam tersini savunanlar var; demek ki bunun böyle olmasını isteyenlerdir onlar.

Bizler doğru model olmalıyız Biz doğru modeller oluşturmalıyız, bizler doğru model olmalıyız. Bu duruma düşmüş, bu durumdan çıkmak isteyip, zorluk yaşayan, yer bulamayan, ben bundan kurtulmak istiyorum diyenlere kulak vermeliyiz. Madde bağımlılığı o kadar büyük bir bataklık ki buradan kurtulmak için kişinin iradesi de önem arz etmekte. O çocukları maddeden kurtarmak ve korumak amacıyla, ona yapma, kullanma demek için değil onu ondan uzaklaştıracak şartları sağlamak için çalışmalıyız. Sayın Başbakanımız hep söyler bu sözü; “ Eşek ölür kalır semeri, insan ölür, kalır eseri”. Şimdi yapıyoruz; inşallah bunun içini donatacak yeni nesiller yetişecek. Ama yaptığımız onca eserden de sırf yapan kişiyi sevmediğinden dolayı yararlanılmıyorsa işte buna yapan kişi üzülür. Bir de belediyelerin de bu tür projelere çok destek vermesi gerekiyor. Bazı spor salonları var; sadece özel veya belli kişilere hizmet eden... O koca salon öyle duruyor ama aynı mahalledeki çocuklar o salonları kullanamıyor. İşte çocuklarımızın bu salonlardan yararlanması için bir çalışma yapıyoruz. Bu işler sadece iktidardaki partinin belediyelerine ait bir iş değil. Hangi belediyeyi hangi parti aldıysa o bölgede gençlerimiz için elinden geleni yapmalı ve onları doğru insan olarak yetiştirmek için şartları da sağlamalı ve o spor salonlarına da doğru modelleri koymalıdır.

33


söyleşi

ÇAĞAN ATAKAN ARSLAN:

34

Spor ve ahlak ayrılmaz bİr bütündür!


s ö y l e ş İ S ü m e yya O l cay

Sanat mı yoksa şiddet mi aslında tartışmaya açık bir konu olarak görülmüştür karma dövüş sanatları. Şu bir gerçek ki bir çok ülkede iyi bir oyuncu ve izleyici kitlesine sahip bu branş. Ülkemizde de dünya şampiyonluğu kazanmış çok iyi bir sporcu yetişiyor: Çağan Atakan Arslan, nam-ı diğer Avatar. Bu alanda tarihte ilk madalyayı da bizlere getirmiş Arslan. Böyle başarılı bir sporcunun aynı zamanda örnek bir kişiliğe sahip olması, etik kurallar ve bağımlılıklar alanında hassas olması ülkemiz için de büyük bir kazanım. Bizler de Çağan Atakan Arslan’la hem karma dövüş sporunu hem de kendisini tüm zararlı alışkanlık ve çevreye karşı koruduğunu dile getirdiği spor hayatını konuştuk. Kendisine bundan sonraki çalışmalarında başarılar diliyoruz. Umarız daha nice Atakan’lar yetişir… Başarılı bir spor hayatın var. Öncelikle neden bu alanda uzmanlaşmak istediğini öğrenmek ve bu süreçte Çağan Atakan Arslan’ı tanımak isteriz. İnsanın kişiliği yaptığı işe, mesleğine yansır veya kendini bir şekilde yaptığı işle ifade eder; bunu her zaman söylerim. Kimi insan resim çizer, kimi müzik yapar; ben de kendimi dövüşerek daha doğrusu dövüş sanatıyla ifade ediyorum. 17 yaşında babam tarafından yönlendirildim bu spora. Otoritelerin çok iyi bir dövüşçü olacağım görüşünde olması da benim bu alandaki çalışmalarımın artmasına vesile oldu. Esas branşım Muay Thai. Diğer adıyla Tayland boksu. Fakat birbirlerine yakın olan diğer disiplin sporlarından

olan Kick Boks da benim yaptığım bir diğer önemli spor dalı. MMA denilen, Türkçe açılımı karma dövüş sanatları olan spor dalında ülkemi temsil etmekteyim. 2011 yılında tarihte ilk defa olmak üzere milli takım bünyesinde ülkemize ilk altın madalyayı getirdim. Toplamda 4 ayrı federasyonda dünya şampiyonluğuna sahip oldum. Şu anda menajerim Birol Topuz vesilesiyle dünyanın en büyük dövüş organizasyonu olan Glory World Series ile anlaşma sağladım. 2014’te itibaren ülkemizi burada temsil edeceğim. Bu benim için büyük bir onur olacaktır. Avatar lakabı nereden geliyor? Ring sporları denilince akla ilk gelen isimlerden biri olan Bilgehan Demir, bir


Herkes spor yapabilir fakat herkes sporcu olamaz. Sporcu olmak başlı başına bir disiplini, düzeni ve sağlıklı bir yaşam tarzını gerektirir.

televizyon kanalında yapılan Kick Boks galasında beni Avatar filmindeki bir karaktere benzetmiş, Avatar Atakan olarak lanse etmişti. Lakabım da Avatar diye kaldı. Hatta adımı bilmeyip lakabımla seslenen de çoktur (gülüyor). Toplum olarak da spor denilince akla çok yaygın olan branşlar gelmekte. Sen de yaygın bir spor dalı olan basketboldan dövüş sporlarına geçiş yaptın. Bu alana geçiş yapma sebebin ne idi? Lise yıllarına kadar amatör olarak basketbol ile ilgilenmekteydim. Fakat zayıf bir vücudum vardı. Babam da bu sebeple beni fitness’a yönlendirdi. Fitness yaparken aynı anda basket oynamam kilo almamı engellediğinden yavaş yavaş basketten koptum. Ardından aynı kulüpte dövüşmeye başladım ve hayatım tamamen bu oldu. Dövüş sporları alanında çok sayıda başarıların mevcut. Bilhassa dünya şampiyonlukları. Ülkemizde Kick Boks dışında Muay Thai kavramı ya da spor dalı çok yaygın değil. Öncelikle Kick Boks, Muay Thai ve Free Fight dövüş sporlarının dünyandaki mana ve yerini öğrenmek isteriz. Ben dövüş sporlarıyla ilgilenmeyi seviyorum, dövüşmeyi seviyorum. Ne kadar serbest olursa benim için o kadar zevklidir bu spor. Bu sebeple MMA benim en sevdiğim stil. MMA’de başarılı olabilmeniz için diğer disiplin sporlarından birinde kendinizi ispatlamanız gerekmektedir. Aksi halde karma dövüş sanatlarında başarılı olmanız biraz güç. Ülkemizde MMA (Karma Dövüş Sanatları) Federasyonu olmadığından benim için en uygun alan Muay Thai ve Kick Boks.

36


Bu spor dallarının da tanıtımı olarak sormak isterim; Kick Boks’u diğer dövüş sporlarından ayıran özellik nedir? Ayrıca ülkemizde bu sporun gelişmişlik düzeyi nedir? Bildiğime göre Muay Thai’nin anavatanı olan Tayland dışında diğer ülkelerde bu alanda eğitim seviyesi çok iyi veya olanaklı değil. Ayakta yapılan en kapsamlı ve en eski dövüş sporu Muay Thai’dir. Diz, dirsek, tekme, yumruk ve bazı tutuşlar serbest olarak yapılır, fakat yere düşünce rakibine temas edemezsin. Yerde de dövüşe devam ettiğin zaman dövüş Free Fight karma dövüş sanatı adını alıyor. Kick Boks’ta ise sadece tekme, yumruk ve diz serbesttir. Rakibi tutarak vuramazsınız. Muay Thai, Free Fight, Kick Boks sporlarının üçü de birbirine yakın sporlar. Dünya genelinde bu dallardan birinde yer alan sporcu diğer branşlarda da dövüşebilmekte. Sizin de belirttiğiniz gibi ülkemizde spor denilince akla ne yazık ki futbol, basketbol gibi temel sporlar geliyor. Ama dövüş sporlarının da ülkemizde hızla büyüdüğüne inanıyorum. Karışık dövüş sporlarının karşılaşmalarında izleyicimiz çok; şu an bir final karşılaşmasını statta 90 bin kişi izliyor, onlarca TV kanalı da canlı yayın olarak karşılaşmayı yayınlıyor. Dövüş sporları ülkemizde daha da gelişecektir, işte o zaman sporumuz hak ettiği yere gelecektir.

Dünyada bu sporun örnek ülkeleri hangileri? Dünyada Kick Boks’ta en iyi ülke Hollanda. Muay Thai’de ise ana vatanı olan Tayland başta gelmekte. Çünkü Tayland’da bu sporun gelişimi ve eğitimi için özel kamplar yapılmakta ve ülke de stratejik olarak sporuna fazlasıyla sahip çıkmakta. Yurtdışında da bu spor için çalışmalar yapıyorsun. Phuket’de eğitim mi alıyorsun? Yoksa ülkemizdeki eğitim olanağı kısıtlı diye yurtdışına mı yöneldin? Ülkemizde de değerli birçok hocamız ve sporcularımız bulunmakta. Benim bu noktaya gelmemde büyük emeği olan antrenörüm Yılmaz Çeken de bana göre bu sporun en iyi ismi. Fakat Tayland bu sporda bir merkez. Dünyanın en iyi sporcuları Phuket’e gelir ve kamp yapar. Dövüşte ne kadar iyi partneriniz olursa siz de o derece kendinizi geliştirirsiniz. Bu sebeple zaman zaman kamp yapmaya Phuket ve Tayland’daki kamp merkezlerine gitmekteyim. Ayrıca burada bir disiplin içerisinde eğitim alıyoruz. Bu da bu dalda kendimizi geliştirmemiz için çok iyi bir fırsat oluyor. Spor ve bunun yanında manken ve oyunculuk dışında çevrende örnek olarak gösterilen bir kişiliğe de sahipsin. Sporculukta en başta etik ilkelere uymakla başarıya sahip olunur. Spor ve etik ilkelere uymayı nasıl açıklarsın?


Bizim camiamızda bir söz vardır; seni şampiyon yapan yeteneğin, şampiyon olarak kalmanı sağlayan ise karakterindir. Herkes spor yapabilir fakat herkes sporcu olamaz. Sporcu olmak başlı başına bir disiplini, düzeni ve sağlıklı bir yaşam tarzını gerektirir. Bu da doğal olarak başarıyı doğurur. Spor ve ahlak ayrılmaz bir bütündür. Kurallar gereği adil bir oyun ortamı oluşturmak etik kurallara uymakla gerçekleşir. Bu sebeple etik olmayan hiçbir şey sporun içerisinde bulunmamalıdır. Şike, doping ve benzeri kural dışı davranışlarla gerçek ve dürüst bir başarıyı asla yakalayamazsınız. Kazansanız da gerçek kazanan olamazsınız. Yeşilay’ın gençlerimizi bağımlılıklardan uzak tutmak için önleyici çalışmalarından biri de spordur. Devletin spor politikası da bu anlamda gelişmişlik göstermekte. Bağımlılığa karşı hassas tavrından yola çıkarak sendeki bağımlılık tanımını öğrenmek isterim. Bağımlılık çok çeşitlidir; ama bağımlılık deyince benim dünyamda ilk beliren toplum ve insan sağlığını en olumsuz etkileyen uyuşturucu, sigara ve alkol oluyor. Bunlar tutsaklıktır. Bizler profesyonel olarak spor hayatında olduğumuz için söylemek isterim; başarılı olmak ve gerçek anlamda spor yapabilmek için bu tür bağımlılıkların kesinlikle hayatımızda olmaması gerekiyor. Özellikle spor insanı bağımlılık yapıcı maddelerden uzaklaştıran en başarılı yollardan biridir. Gerçek anlamda spor yaparak uyuşturucu, sigara, alkol gibi zararlı maddelerden uzak durabilir miyiz? Bu yönde gençlere ne tür önerilerde bulunabilirsin? Şu an yaşadığımız dönemde ne yazık ki madde kullanım yaşı oldukça küçülmüş; buna bağlı olarak bağımlı insan sayısı da bir hayli artış göstermiştir. Büyüdüğüm semt bu yönden fazlası ile sıkıntılı bir yer. Beraber okuduğum ve çocukluğumu beraber geçirdiğim çoğu arkadaşım şu anda bağımlı dediğimiz sınıfta. Bunu üzülerek söylüyorum. Beni onlardan ayıran en önemli sebeplerin başında kesinlikle spor gelmekte. Eğer ben spora yönelmeseydim, bağımlı yapıcı maddeler benim de ilgimi çekebilirdi. Yanlış ortamlarda bulunarak, istemediğim durumlar içerisinde olabilirdim. Fakat bugüne kadar Allah’a şükür hiçbir zaman ne alkol, ne sigara, ne de uyuşturucu bir madde kullandım. Spor

beni tüm kötü alışkanlıklara ve arkadaşlıklara karşı tuttu. Bu tür bağımlılıkları olan pek çok insanı da spor sayesinde sağlığına kavuşturduk.

Sağlıklı ve fİt bİr vücut İçİn spor Spor yaparak sağlıklı ve güzel, fit bir vücuda sahip olabiliriz. Aynı zamanda zihnen de rahata kavuşabilirsiniz. Bunu sağlarken de daha sağlıklı beslenerek size zarar verebilecek besin ve maddelerden uzak durmuş olursunuz. Bugün birçok sayıda spor, fitness salonları, gençlik ve spor bakanlığının, belediyelerin sunduğu spor tesislerimiz mevcut. Spor yapmak eskisi gibi ulaşılmaz değil. Okullarda sunulan spor imkânları da oldukça genişletilmiş durumda. Herkesin kendine en yakın spor merkezine giderek bir yerden bu işe başlaması gerekiyor. Tabi bunun için halkı spora karşı bilinçlendirmek lazım. Hayatı daha güzel hale getirmek bizim elimizde. Spor da yemek gibi vücudun bir ihtiyacı ve bunun geç olman farkına varmak lazım. Şu anda yapmış olduğunuz çalışmalar nelerdir? Yine bir dünya şampiyonluğu gündeminde… 13 Aralık’ta WMC Dünya Şampiyonluk Kemeri için Antalya’da ringe çıkacağım. Sonrasında sözleşme yaptığım Glory World Series’ta 2014 yılında dövüşmeye başlayacağım. Aynı zamanda milli takım bünyesinde de kariyerime devam etmekteyim. Allah izin verirse bu alanda gücümüzü bir kez daha dünyaya göstereceğim!

Çağan Atakan Arslan’ın Başarıları 2007 - Kickboks Türkiye Şampiyonu 2009 WFFA Free Fight Avrupa Şampiyonu 2010 IFMA Dünya 3.sü 2010 WOFO Sports Dünya Şampiyonu 2011 IFMA. Dünya Şampiyonu (Tarihte ilk olan) 2012 WMAO Dünya Şampiyonu 2013 WAMPF Dünya Şampiyonu


MMA

atları arın n a S ş ü Döv ), tarafl – Karmarı (Mixed martial arthser türlü dövüş

için atla ur. vüş san ağlamak dövüş sporud ö s d k a lü m n r ü ir t b s Ka i ü la iğ a n d yo rı; bil malard ydalana atları organizas a f karşılaş n e d aş san ighting ekniğin sanatı t ınan karma sav ship ve Pride F çok bir an ion En çok t ighting Champ ökeni 90’larda ngilek F n e ’i t n ha Ultima ships’tir. MMA içlerinde rmek için e v k a n m io ı gö ştır Champ ı karşıla nlük kuracağın syonlarına ın t a n a s üstü aniza dövüş zerinde fes dövüşü org stalarının, ü i ir b ir rinin b -jitsu u le, alsız ka nen kur de Brazilian jiu omine etmesiy düzenle d m ı e r n . la ö ir a t d ust Bu miş dayanır. ş sanatlarından dünyada değiş Rusya , ü m v ü y ö t n d akış Japo a diğer tlarına b a edildiği ABD, sahiptir. a n a s ş dövü dir icr lesine zun süre leyici kit MMA, u de büyük bir iz ler gibi ülke

Kick Boks

Kick Boks, yum ruk, tekme, diz ve sınırlı clinch uygulam alarının bir aray a getirilmesiyle oluşturu lmuş eklektik bi r dövüş sporudur. Egzers iz sistemi olarak uygulanabildiği gibi tam temaslı bir m üc adele sporu olarak da uygulanabilmek tedir.

an

ık ai ’da ortayançdövüş h T y la nd Muay Thai TayMlauay Thaisou da denirri.n

Free Fight

Serbest dövüş an lamına gelmekte dir.

k e Mua gün adı land Bo tekmel ıdır. z y e at ö a v n T e a k v ur. , dirse övüş s d u r spo uk, diz rt bir d r e Yum nıldığı s a l l ku

39


MICHAEL OTTO Ruh hallerinizin iyi olmadığı anlarda egzersiz yapın


r ö p o r t a j k a r a z I n g e r ç e v i r i m u r a t k a r aca

Doktor Michael Otto ABD’de Boston Üniversitesi’nde Psikoloji Profesörü’dür. Kendisi “Kaygı ve Ruh Sağlığı için Egzersizler/ Depresyonla Baş Etmenin ve Bu Kötü Durumu Sağlıklı Bir Ruh Haline Çevirmenin Kanıtlanmış Stratejileri” adlı kitabın da yazarıdır. Profesör Otto, basit yöntemlerle egzersiz yapmanın kolaylığını ve egzersizin bizim için güçlü bir motivasyon kaynağı olduğunu çok güzel örneklerle dile getiriyor. Michael Otto dergimiz için fiziksel aktivitelerin performans ve stres arasında nasıl bir ilişki olduğuna dair sorularımızı yanıtladı. Hocam sizce fiziksel aktivitelerle, psikoloji ve stres arasında nasıl bir ilişki vardır? Fiziksel aktiviteler ruh sağlığı üzerinde çok güçlü etkilere sahiptir; ama depresyon üzerinde daha da bir etkilidir. Bu tarz aktiviteler endişe ve üzüntüleri minimize ederek ruh halini daha olumlu bir atmosfere bürür. Fiziksel aktivitelerin depresyon üzerindeki olumlu etkileri ile ilgili birçok araştırmalar mevcuttur. Bu aktivitelerin en basit ve pratik özelliklerinden bir tanesi de fazla zaman almayışları olup sadece haftada beş defa 40 dakikalık bir egzersiz yapmakla yeterli olmasıdır. Burası çok önemlidir; çünkü dışarı çıkmak zorunda olup kendinizi ölene kadar yorarak egzersiz yapmak zorunda kalmıyorsunuz. Birçok insan bu egzersizleri canlı yürüyüşlerle yapabilir. Ayrıca bu egzersizler, tüm stres duygularını azaltarak gelecekte yine karşılaşabileceğiniz stresli durumlara karşı sizin bağışıklığınızı artırmış olacak. Egzersiz yapan insanların kan basınçları ve stres durumları karşılaşılan bir sonraki stresli durumlara nazaran daha düşük seviyededir. Özellikle diğerlerine nazaran daha etkili olan spesifik aktiviteler var mı? Bugüne kadar bildiğimiz kadarıyla yok gibi gözükmektedir. Araştırmaların birçoğu yürüme, orman veya kır gezileri ve bisiklet sürme gibi egzersizler üzerine yapılmıştır; fakat bazı araştırmalar yoga ve ağırlık kaldırma egzersizlerinin daha etkili olduğunu öne sürmektedir. Bu yüzden aerobik egzersizlerle ilgili birçok veri olmasına rağmen, diğer egzersizlerin daha çok durumdan duruma göre etkili olduğu belirtilmiştir. O yüzden diğer tarz egzersizler hakkında pek fazla bilgimiz yok. Egzersiz yaparken yaptığınız işten zevk almanız ve sizin ilginizi çeken enteresan şeyleri toplamanız çok önemlidir; çünkü insanlar ilgisini çeken şeylere

daha kolay yönelirler ve bu nesnelerin insanların zihnindeki kalıcılığı daha güçlüdür. Benim bahsettiğim bu egzersizler basit yürüyüşler ve kır/orman gezileridir ki bunlar çok daha kolay ve pratiktirler. Hemen herkes bu aktiviteleri yapacak yer bulabilme lüksüne sahiptir. Bu arada dağ tırmanışı, basketbol ve voleybol gibi aktiviteler de yararlıdır ve yapılabilir. Önemli olan nokta şurasıdır ki tüm bu aktiviteleri zamanında ve gerektiği kadar yapmak işin püf noktasıdır. Egzersizlere başladıktan sonra stres ve kaygı durumunun düşmesi ne kadar bir zaman alır? Eğer egzersizlere düşük kan basıncı ve kilo kaybı yönünden yaklaşırsanız herhangi bir değişimin gözlemlenebilmesi için aylarca beklemek durumunda kalırsınız; ama orta seviyeli bir egzersiz programınız varsa bu egzersizlerin ruh haliniz üzerindeki etkilerini hemen görürsünüz. İnsanların fazla kilolarını vermek istemeleri bir tarafa, kendi ruh sağlıkları açısından bu egzersizleri yapmaları daha iyi olur; çünkü bu egzersizlerin üzerinizdeki yararlarını daha erken görürsünüz ve daha güvenilir olduğunu anlarsınız. Ne kadar sıkı ve sert çalışırsanız, etkili sonuçları görmeniz daha uzun bir zaman alır; çünkü ilk yapmanız gereken şey endişe/kaygı ve stres deposu olan “sıkı çalışma” takıntısından kurtulmanız ve ruh halinize odaklanmanızdır. Orta seviye zorlukta bile çalışsanız bile sağlık açısından bu egzersizlerin yararını görürsünüz. Eğer ruh sağlığınızın daha da iyi olmasını istiyor ve stresle başa çıkmak istorsanız bu egzersizleri fazla kiloları verme amacıyla yapmayabilirsiniz. Bu yüzden bu egzersizleri hemen bitirdiğinizde ruh sağlığınız üzerine yoğunlaşın ve bu olumlu ruh sağlığı zamanla sizdeki kaygı ve stresleri daha da az düzeye indirecektir.

41


Stresle başa çıkmak isteyen birisine yapacağı egzersiz programı hakkında ne gibi tavsiyeler de bulunursunuz?

Hızlı başlamayın Düşük yoğunluklu bir seviye ile başlamak hayati bir meseledir. Öncelikle 40 dakika gibi büyük zaman periyodları ile değil de 10 dakikalık küçük zaman periyodları ile başlayın. Yürüyüş sürelerinizi arttırmak için önünüzde haftalarca bir zaman dilimi var ve bu yüzden önce yavaş başlayın ve sonraları hafta hafta, yavaş yavaş egzersiz programınızı yoğunlaştırarak devam ettirin.

Yapmış olduğunuz aktivitelerden zevk alın Arkadaşlarınızla veya ailenizden birileriyle gezmek gibi ilginizi çekecek ve hoşunuza giden aktiviteleri bulun. Güzel bir manzarası olan bir mekânı seçtiğinizi garantileyin. Sizi mutlu edecek bir hızda yürüyün. Sıklıkla dergilerden “En iyi egzersiz/antrenman” ifadelerini duyuyoruz; ama siz bundan hoşlanmıyorsanız onu daha da fazla sürdürmenizin bir anlamı yok.

Stres egzersiz yapmanın bir işaretidir Egzersizlerinize başlamak için stresli durumlarınızı bir alarm olarak kullanın. Ruh hallerinizin iyi olmadığı anlarda egzersizlere başlayın. Burada kastettiğimiz ruh halinin iyi olmadığı durumlardır, yoksa baş ağrınızın olduğu ve ağrı kesici gibi ilaçları aldığınız kötü zamanlarda egzersiz yapın demiyoruz. Birçok insan “egzersiz yapmak istiyor muyum/şimdi zamanı mı? Hayır, kendimi kötü hissetmiyorum ki…” gibi düşüncelere kendini kaptırmakta. Oysaki söylemeleri gereken şey “Bir dakika ya, ben şuan kendimi iyi hissetmiyorum ki, bu yüzden egzersiz yapmalıyım ve


43 ondan sonra kendimi kesinlikle iyi hissedeceğim”olmalıdır.

Hazırlık yapın Eğer dışarıya yürüyüş yapmak için çıkacaksanız ve uzun bir süre de kaybettiğiniz sol ayakkabınızı arıyorsanız, bu sizde bir süre sonra stres şeklinde belirecek ve artık egzersiz yapmak için dışarı çıkmaktan vazgeçeceksiniz. Bu yüzden ayakkabılarınızı ve çoraplarınızı çantanıza görebileceğiniz bir şekilde yerleştirin. Böyle yaparsanız, çantanızı boşaltıp yapacağınız bir değişiklik daha az bir zaman alır. Ayrıca “bunu kendim için yapıyorum” ifadesini sürekli zihninizde tutun ve asla yürüyüş ile ruh sağlığı arasındaki olumlu/yararlı bir ilişkiyi göz ardı etmeyin. Size hatırlatma hususunda yardım edecek olan insanlarla yürümenizde de yarar vardır. Güvendiğiniz birinin var olması demek onunla birlikte egzersiz yapacağınız demektir.

Konsantre olun ve motivasyonunuzu dağıtmayın İki tane olumlu motive edici unsuru harmonize edin. Eğer stresli bir durumdaysanız ve “belki de egzersiz yapmalıyım” diyorsanız, hemen “Egzersiz demek en sevdiğim müzikleri dinlemek demek” veya “nehri görmek için koşacağım” ifadelerini aklınıza getirin. Bu gibi durumlar kendinizi egzersiz yapmaya zorunluymuş gibi hissettiğiniz durumlardan daha iyidir. Kendimle ilgili hatırladığım en güzel örnek koşarken sesli kitap dinlediğimdir. Bu sayede kendi kendime “bir sonraki bölümde ne olacak” diyorum

ve bunu diye diye bir de bakmışım ki egzersizin sonuna gelmişim. Egzersizleri gündelik yaşamın bir parçası yapmanın önündeki engeller nelerdir? Kötü alışkanlıklar! Örnek verirsek, tıpkı bir teknik direktörün oyuncusuna söylediği “koş bir tur” gibi bir söyleme dayalı yürüyüşler ABD’de cezalandırmanın bir aracı olarak kullanılmaktadır. Burada yürüyüş kötü bir şey olarak kullanılmaktadır ve onunla ilgili olumlu düşünmek mümkün değildir. Bazen de egzersizler bireyin kendisine yönelik bazı eleştirilerinin hedefi olmaktadır. İnsanlar “Psikolojik dengem ve sağlığım için egzersiz yapmalıyım” ifadesinden ziyade “Egzersiz yapmam için bazı standartları yakalamam gerekir” gibi düşüncelere dalmaktadır. Ayrıca bizlerin bazı motivasyon unsurlarını birleştirme noktasında da eksiklikleri olduğunu düşünüyorum. Bazen “Motive olmam için derin yoğunlaşmam gerekir” veya “Her an her saniye motive olabilirim” gibi ifadeler kullanırız. Oysaki bu ifadelerden ziyade “Nasıl motive olabilirim ve nasıl motive edici durumlar yaratabilirim?” ifadesini kullanmak gerekir. Motivasyondan anladığımız şey ise, bizi harekete geçirmesi için bir şeyler bulup onu motive edici bir unsur olarak kullanmaktan ziyade bireysel çabalarımıza olan güvenimizdir. Bunun üstesinden gelebilmek için, egzersiz yaptıktan sonra nasıl hissettiğimizin farkına varmamızdır. Bu durumu bir sonraki egzersiz için motive edici bir araç olarak kullanabiliriz. Sadece egzersizlerinizin ilk dakikaları değil tüm egzersiz tecrübeleriniz boyunca hangi motive edici durumun gerçekten daha zor olduğunu düşünün.


söyleşi

semih özü


Tüm futbol kulüplerindeki eğitim aynı kalitede olmalı Bir ülkenin sporunun adından söz etmesi için o ülkenin sporcu yetiştirme açısından da güçlü ve yetkin olması gerekir. Bu da her ne spor dalı olursa olsun altyapıyı güçlendirmek demektir. Bu alanda istikrarlı bir isim olan Semih Özü altyapının hem futbolun içinden gelmiş hem de akademik eğitimini almış antrenörler tarafından yetiştirilmesi halinde çok iyi oyuncuların çıkacağını önemle belirtmekte. Altyapıdaki başarıları ve yetiştirdiği sporcularla öne çıkan Fenerbahçe U 19 Teknik Sorumlusu Semih Özü ile futbol altyapısını ve eksikliklerini konuştuk. s ö y l e ş İ S ü m e yya O l cay Gençlerle antrenörlük göreviniz gereği iç içesiniz. Genel olarak ülke gençliğinin futbola bakış açısını altyapı eğitimcisi bir antrenör olarak nasıl değerlendirirsiniz? Genel olarak tüm ülkede olduğu gibi bizim ülkemizde de çocuk ve gençlerin futbola bakış açıları basında gördükleri futbolcuların yaşam tarzlarından dolayı fazlasıyla istekli oldukları yönünde. Fakat bu istek velilerin bilinçsizliğinden dolayı çok sağlıklı kullanılmıyor. Çocuklar futbolcu olarak hayatlarını refah içinde yaşayacaklarını düşündükleri gibi çoğu veli de, çocuklarının büyük futbolculardan biri olup, zengin olup kendilerini de kurtaracaklarını düşünmektedirler. Bundan dolayı onların eğitimlerini, kültürel gelişimlerini ikinci plana atmalarına sebep oluyorlar. Çocuklar futbolcu olamadıkları zaman da eğitimsiz bir birey olarak toplumda kendilerine yer bulmaya

çalışıyorlar. Bu da mümkün olmuyor tabi. Aslında bu eğitimsizlik futbolcu olanları da etkiliyor. Onlar da kazandıkları parayla yanlış yatırımlar yapıyorlar, hatta yatırım yapamadan kazandıklarını savuruyorlar. Futbolu bıraktıktan sonra da başkalarına muhtaç bir şekilde yaşıyorlar. Bunlardan bazıları antrenör olmaya çalışıyor fakat eğitim anlamında alt yapıları olmadığı için futbol oynarken yaşadıkları ile antrenörlük yapmak istiyorlar. Bu da gelişmekte olan bu sektöre ayak uydurmalarını engelliyor ve zamanla çarkın içinde kaybolup gidiyorlar. Tabii ki anne babalar çocuklarının spor yapmasına destek vermeli ama onların eğitim, öğretim ve kültürel anlamda gelişmelerini de sağlamalılar. Çocuklarını kendilerini kurtaracak para kasası olarak görmemeliler. Çocuklarının büyüyüp sporun içinde sadece iyi bir oyuncu olarak


değil, sporun içinde çalışan bir birey olmalarını da sağlamalılar. Çocuklarımız iyi bir eğitimle teknik direktör, antrenör, maç analiz uzmanı, idareci, gibi sporun içinde meslek sahibi olarak ayakta kalıp kimseye muhtaç olmadan, ülke sporuna da yön verecek bir spor adamı olabilirler. Her ne kadar futbola ilgisi büyük olan bir millet olsak dahi ülkemizde iyi futbolcu yetişmiyor tabusu yine de mevcuttur. Bu hangi sorundan kaynaklanıyor? Bu tabuyu yıkacak çalışmalarımız var mı? Buna verebilecek cevap çok net olamaz; var da diyebiliriz, yetersiz de diyebiliriz. Futbolcu yetiştirmek dediğimiz zaman akla altyapı, bunun içinde de altyapı yetiştiricisi olan antrenör geliyordu. Bu yanlış bir başlangıçtır. Altyapıdaki oyuncu demek 8-10 yaşlarında futbol eğitimine başlayan çocuk demek. Bir okul gibi düşünelim; okulun sınıfları yoksa sınıfın içinde sıra, tahta gibi malzemeler yoksa öğretmen bu durumda ne yapabilir ki? Tabii ki bir şeyler yapmaya çalışır ama yetersiz kalır. Bu örneği futbola yorumlayabiliriz. Çim sahaları, toplar, antrenman malzemeleri yeterli olmadığı zaman antrenör eğitim vermekte ne kadar yetkin olabilir ki? Bugünkü eğitim öğretim düzenimizde çocuklarımızın üniversiteyi kazanma oranları Anadolu Lisesi ve özel liselerde çok daha fazladır. Bunun sebebi öğretmenin yeterliliği mi, sınıflardaki öğrenci sayısı mı, yoksa materyallerin kalitesi mi? Öğretmenin yeterliliği şüphesiz çok önemli ama diğer unsurların da yeterli olması ve iyi olması öğretimde ve çocukların kendilerini geliştirmesinde önemli bir faktördür. Altyapı eğitimlerinin kalitesi güçlendirmeli Altyapılardaki tüm eğitimlerin aynı kalitede olması gerekir. Bunu futbol eğitimlerine göre de yorumlayabiliriz; altyapılarda birkaç kulübümüz hariç oyuncularımız 17-18 yaşlarına

gelene dek çim sahaya girmeden büyüyorlar. Bu yaşlara gelince de haftada bir çim sahada antrenmanlarını yapıyorlar, sonrasında “haydi siz futbolcu oldunuz” diye profesyonel kulüplere onları gönderiyoruz. Hayatında hiç çim sahada antrenman yapmamış oyuncularımız haliyle maçlarda da başarılı olamıyor. 3 büyük takımımızdaki sistem de aynı anlattığım gibidir. Örneğin; son yıllarda altyapılarındaki oyuncularını sürekli çim sahada çalıştıran Bucaspor’dan yetişen Salih Uçan, yine aynı şekilde Bursaspor’dan Enes Ünal, Batuhan Altıntaş son zamanlarda Türk futbolunda öne çıkmaya başlamışlardır. Sebebi yaşıtlarından daha avantajlı futbol altyapısına başlamış olmalarından kaynaklanıyor.

Antrenörlerin imkanları yetersizse eğitim de yetersiz olur Yurtdışında bu sistem daha gelişmiş vaziyette. Almanya, İngiltere, İspanya, Fransa gibi ülkelerdeki kulüp altyapıları çok sağlamdır ve oyuncuları çim sahada antrenman yapıyordur. Antrenör yönünden de çok iyidirler ve idarecilerin antrenörlerine ehemmiyeti ön plandadır. Çoğu antrenör üst yapıdaki antrenörler kadar olmasa da yarınlarını garantiye alabilecek düzeyde gelire sahiptirler. Futbolu üst düzeyde oynayan gençlere verebileceği bilgi ve becerilere sahip olmasına rağmen altyapılarda antrenörlük yaparak kendini geliştirmek anlamında bir yol da izlemeyen eski birçok oyuncularımız var. Bu eski oyuncular amatör bir kulüp ya da profesyonel bir takımın altyapısını çalıştırmak için görev alabilirler ya da çok daha tecrübeli bir antrenörün yanında yardımcı antrenörlük yapabilirler. Ama bunu yapmıyorlar çünkü altyapıda alacakları para onlar için söz gelimi çekirdek parası. Bu sebeple verilen o ücretle çalışmaz-

Sporun kişiler üzerindeki fiziksel ve sağlık anlamında etkileri aşikârdır. Sosyal olarak etkilerine özellikle değinmek gerekiyor ki yeni nesil anne babalar da bilgi sahibi olsun. Ben takım sporu yapmanın çocuklarımıza sosyal yönden daha fazla yardımcı olduğuna inanıyorum.


lar. Ülkemizde futbolun kalitesini güçlendirmek istiyorsak futbolu futbolun içinden gelen kültürlü, egosu yüksek olmayan, paylaşma duygusu yüksek, karşısındaki insanların düşüncelerine saygı duyan kişilere ihtiyacı gözden geçirmeliyiz. Yıllarını verdiğiniz bu mesleğin getirisi hakkında söyleyecek çok sözünüz vardır. Bu durumu gençler açısından ele almak istersek, sporun gençlerimizin hayatına kattığı değerler olarak neler söylemek istersiniz? Sporun kişiler üzerindeki fiziksel ve sağlık anlamında etkileri aşikârdır. Sosyal olarak etkilerine özellikle değinmek gerekiyor ki yeni nesil anne babalar da bilgi sahibi olsun. Ben takım sporu yapmanın çocuklarımıza sosyal yönden daha fazla yardımcı olduğuna inanıyorum. Çünkü takım sporu kişilerin paylaşımcı ve girişken olmalarını sağlar. Örneğin mahallede maç yapılacak, bir kişi eksik ve sizi görüp çağırıyorlar. Siz o oyun içine giriyorsunuz ve 7’ye 7 iki takım olan o maçta tanımadığınız 13 kişiyle çok yakın bir iletişime geçiyorsunuz. Bu çocuklarla paylaştığınız yenme, yenilme duygusu ve ortak hareket etmeniz ve eğer pozitif biriyseniz sonraki maçlarda yerinizin hazır olması sizin gelişiminize de katkı sağlar, gi-

rişimciliğinizi ve kuvvetli iletişim becerinizi ön plana çıkarır. Bu da ailenizin ya da bir başkasının yardımına ihtiyaç bırakmadan birçok alanda yetkinliğinizi arttırır. Ferdi spor yapmayalım mı anlamında yanlış anlaşılmasın bu durum. Tüm takımların altyapısı atletizm, jimnastik gibi fiziksel olarak bizleri geliştiren sporlardır. Fakat bu sporları yapanlar bireysel olarak yarıştıkları için çoğu sporcu içine kapanık olabiliyor. Bu sporla ilgilenenlere ve ebeveynlere önerim bu tür sporları yapan sporcuların spor dışındaki zamanlarını arkadaşları ile vakit geçirmeleri yönündedir. Bunun dışında spor yapan kişilerin alkol ve sigaradan kesinlikle uzak durmaları gerekir. Bu onları hem fiziksel, hem sosyal hem de ruhsal olarak önemli ölçüde zarara uğratacaktır. Ayrıca sporcuların siyasetten de uzak durması hiç değilse, aşırı siyasi olaylara girmemesi önemli bir noktadır. Lise çağlarımda sağ sol çatışmaları çok fazlaydı. Futbola olan ilgim ve mesaimden dolayı ne okulumdaki sol görüşlü gençler tarafından ne de oturduğum yerdeki sağ görüşlü gençler tarafından bir tepkiyle karşılaştım. Bu bir sporcunun çevresindeki tüm kişilerle olan/olacak diyaloglarının olumlu olmasını gösterir.

47


sรถyleล i


Kötü alışkanlıklara kapılmak kendi geleceğimize ihanet etmek demektir Futbolda ülke olarak iyi bir noktada olduğumuz aşikârdır. Temellerimizin de iyi atıldığını Dünya Şampiyonu gençlerimiz çok iyi bir şekilde ispat etmekte. Fransa’da düzenlenen Dünya Liselerarası Futbol Şampiyonası’nda finalde Almanya’yı yenerek Dünya Şampiyonu olan Fenerbahçe U-17 futbolcularından kurulu Kadıköy Ticaret Meslek Lisesi oyuncuları da ülkemize büyük bir onur yaşatanlardan... Gençlerimizin şampiyonluk maçına hazırlanma sürecini, gençlerde futbol algısını ve sporun hayatlarındaki etkisini takım kaptanı Çağrıhan Ağaç’tan dinledik.

s ö y l e ş İ S ü m e yya O l cay Fenerbahçe U-17 oyuncularısınız ve geçtiğimiz aylarda Fransa’da düzenlenen Dünya Liselerarası Futbol Şampiyonası’nda dünya şampiyonu oldunuz. Öncelikle takım olarak sporun hayatınızdaki önemini ve sizde oluşturduğu etkilerini dinlemek isteriz. Spor için öncelikle vurgulamak istediğimiz en önemli unsur bizim ve her genç insanın yapması gerektiği yönündedir muhakkak. Spor sayesinde sadece sağlıklı yaşamı gerçekleştirmiyoruz, aynı zamanda zeki, çevik ve ahlaklı bir birey oluyoruz. Spor bizim vazgeçilmezimiz. Sorumluluklarımızı spor sayesinde öğreniyor, spor sayesinde becerilerimizi kazanıyoruz. Futbolla ilgilendiğimiz için spordan örnek vermek isterim; futbol hayat gibi

aslında. Özel yaşantımızda nasıl sorumluluk alabiliyorsak üzerimize, bu sorumluluk alma becerisini, sporla ilgilendiğimiz için bir bakıyoruz, aslında bu beceriyi bize sporun kazandırmış olduğunun farkediyoruz. Çünkü ilgilendiğimiz alan olan futbol bize lider ruhlu olmayı sağlıyor ve bu hayatımızın tüm alanlarına ve rollerine yansıyor. Tüm bunların yanında sporun yaşantımıza kattığı en büyük güzellik ise çevremizin de sağlıklı ve spor yapan insanlardan oluşması ve bu sayede kötü ortamlardan uzak kalmamız. Başarılı bir takım olmak elbette iyi antrenmanlarla elde edilebilir. Sizler ayrıca lise öğrencisisiniz. Antrenman ve maçlara zaman ayırabiliyor musunuz?


Dediğiniz gibi başarılı olmak için çok sık antrenman yapmamız gerekiyor. Öğrenci olduğumuz için haliyle futbolla ilgilenmemiz okul yaşantımıza zorluk çıkarabiliyor. Fakat bizler bu sorumluluğu almaktan kaçınmadık. Belki risk aldık ama sonucunu başarılı kılabildik. Her gün aralıksız idmanlarımız oluyor. Okulumuzdaki hocalarımız da bize çok yardımcı oluyor. Onlara da ayrıca teşekkürlerimizi iletiyoruz. Çalışmalarınızın derslere etkisi oluyor mu? Okul hayatınız etkileniyor mu? Okulumuz ticaret lisesi. Dersleri çok daha fazla yakından takip etmemiz gerekiyor. Ama bir yandan da ilgilenmemiz gereken sporumuz var. Aysun Boyacı ve Semih Özü hocalarımız bizler için iyi bir planlama yaptılar ve bize bu konuda çok yardımcı oldular. İdman ve maçlardan dolayı giremediğimiz dersleri daha sonra özel olarak gördük ve tabii ki tüm bunların altından iyi bir şekilde kalkabildik. Hem profesyonel olarak spor yapmanız hem de öğrencilik hayatını sürdürmeniz aslında merak edilen bir yaşam biçimidir ve sizden sonra gelenler için bir örnektir. Bu anlamda sormak isterim; arkadaş ortamlarınız, ilgilendikleriniz, yaşam biçiminiz nasıl?

Fransa’da 5000 Türk izleyicisi karşısında maçı kazanıp şampiyon olmak ve o kupayı Türk bayraklı formalarla kaldırmak paha biçilemez!


Genellikle vakitlerimiz okul ve idman arasında geçiyor. Futbolla ilgilendiğimiz için de çevremiz hep futbol ve doğal olarak sporla ilgilenen kişiler oluyor. Bizler ayrıca Fenerbahçe altyapısının profesyonel oyuncularıyız. Bundan dolayı çevremizdeki insanlar bize destek veren ve sağlıklı yaşam duygusuna sahip olan kişiler. Spor bizim hayatımız. İlgilerimiz, vakitlerimiz hep sporla iç içe. Dünya Liselerarası düzenlenen futbol şampiyonasına nasıl hazırlandınız? Maç öncesi ve sonrası sizde oluşan duygulardan ve o anlardan bahsetmenizi isteriz. Ayrıca yeni yerler görmek de sporun bir başka olumlu etkisi… Bizler Fenerbahçe takımı olarak halihazırda her gün düzenli olarak bir program dahilinde idmanlarımızı yapıyorduk. Okul takımı hocamız ve okulumuzun Beden Eğitimi öğretmeni Semih Özü aynı zamanda Fenerbahçe U-19 takımımızın teknik direktörüdür. Bu sebeple dünya şampiyonasından önce takım olarak sıkı ve özel idmanlar yaparak liselerarası şampiyonaya hazırlandık. Aynı şekilde takım olarak bu şekilde uluslararası turnuvalara katıldığımız için bu tecrübelerimizden de faydalanarak Fransa’ya iyi bir hazırlık yaptık. Deneyimlerimiz bize yardımcı oldu. Milli takımlara giden arkadaşlarımız da vardı za-

ten. Dünya şampiyonası için evet çok heyecanlıydık. Fransa’ya gitmeden önce ne zaman gidiyoruz, artık gidelim, alalım bu maçı muhabbetleri dönüyordu arkadaş ortamımızda. Hepimizde bir sabırsızlık vardı diyebilirim. Yarı finalde Fransa’yı kendi evinde yendikten sonra, finalde Almanya gibi futbolun çok gelişmiş olduğu bir ülkede 5000 Türk izleyicisi karşısında maçı kazanıp şampiyon olmak ve o kupayı Türk bayraklı formalarla kaldırmak paha biçilemez. Ülkemizde futbolun geleceğini futbolun altyapısını oluşturmanız hasebiyle bir genç bakış olarak nasıl yorumlarsınız? Öncelikle bunu genç takımlar açısından değerlendirmek gerekirse; yurtdışında gördüğümüz kadarıyla yetenek olarak Avrupa’nın hiçbir ülkesinin gençlerinin bizden daha iyi olduğunu düşünmüyorum. Farkımız onların imkânlarının bizimkinden daha fazla olması. Bizde tesisleşme çok zayıf. Fransa’da belediyelerin her birinin sekiz, dokuz tane çim sahası var. Amatör takımlar bile maçlarını bu sahalarda yapabiliyorlar. Bizde ise altyapı olarak çim saha kullanan takımların sayısı az. Tabi son zamanlarda bu alanda ilerlemeler kaydettik. Bunu özellikle belirtmek iste-

51


Spor sayesinde sadece sağlıklı yaşamı gerçekleştirmiyoruz, aynı zamanda zeki, çevik ve ahlaklı bir birey oluyoruz.

rim; bizlere şans verilirse ve imkânları da iyi ruz. Ben liseyi bitirdim, şu an Kocaeli Üniverkullanırsak Türk gençleri olarak çok kısa zasitesi BESYO’da akademik eğitim görüyorum manda Avrupa’nın en iyi takımlarında ve ge- ve takım arkadaşlarım da bir yıl sonra benim lecekte de milli takımda oynayabiliriz. Şungibi akademiye giriş yapabilecekler. dan eminim; çok iyi futbol yeteneği olup da Sizler gibi başarılı bir oyuncu olmak elbette birçok bu yeteneğini geliştirmek için imkânı olmagencimizin hayalidir. Sporun sizi uzak tuttuğu olumyan birçok genç vardır. Bunlar göz ardı edilsuzluklar var mı? Bu konuda genç arkadaşlarınıza memeli. Bizler kendimizi sporda başarıhangi tavsiyelerde bulunursunuz? lı bir ülke olarak göstermek istiyorsak tüm Olumsuzluklar şüphesiz bizim spor hayatıyeteneklere kapı açmamız ve tabii ki de mızın gidişatını da kötü diyebileceğimiz bir imkânlarımızı güçlendirmemiz gerekiyor. şekilde etkileyen unsurlardır. Kötü alışkanİdol olarak örnek aldığınız isimler var mıdır ve bunla- lıklar, arkadaşlıklar ve çevre gibi. Her genç, rı niçin idol seçtiniz? kötü alışkanlıklara ve bağımlılıklara atılma Takımımızda herkesin kendine göre idol al- gibi heveslere kapılabilir. Bu onun hareketli yaşantısından ve biraz da merak duygudığı futbolcular var. Ve herkes idollerini sundan kaynaklanmaktadır. Spor bu konukendi pozisyonlarına göre, kendi özelliklerine yakın olan kişilerden seçer. Bizler idol- da çok iyi bir önleyici görevi üstlenmekte. lerimizin video görüntülerini izleyerek ken- Zaten iyi bir sporcu olmak isteyen insanın bağımlılıklardan kesinlikle dimizi geliştiririz, onlardan öğreniriz biruzak durması gerekir. Sporçok şeyi. Bize çok katcu demek sağlıklı yaşamı kıları olur. Ben kendine ilk hedef edinmiş defans oyuncuve ahlakı da düstur edinsu olduğum için Kalecisi ım k a T : ir miş kişi demektir. Sağlığa idol olarak fizicisi Anıl Dem kım Kale a T : k o olumsuz etki yapan sigara, ki özellikleri ile de ın Cem Alt Sağbek : in g n e Z alkol gibi maddeleri kullaöne çıkan İtalyan k Egemen nlı: Sağbe a C n a m h nan bir kişinin amatör ya savunmacı Fabio Abdurra lbek o S ı: ş a b da profesyonel iyi bir spor Cannavaro’yu örYasir Su ı: Solbek ç ık y a Y n yaşantısından bahsedinek alırım. ForvetiBatuha Stoper : n ta p a K lemez. Benim en büyük miz Aziz Ceylan FerBerkay toper S : ç a ğ A n hayalim iyi bir futbolcu nando Torresi’yi örÇağrıha nı ta p a K olup milli takımda fornek alır, Egemen ZenTakım toper S l: ü g k A a ma giymek. Bunun için gin arkadaşımız da Sah Mehdi lek: Orta e iv C n r) a li yedi yaşımdan bu yana Sergie Ramos’a benzez eti Rama çok benz ’a n a r u T düzenli bir şekilde idtilir. Takımda bu şekil(Arda rta Saha O : a c o K manlar yapıyorum, çede herkesin benzetildiği Caner : Sağ Açık n ta u k O şitli zorluklar yaşıyofutbolcular vardır. Melih ir) id ık ç tl a A r ğ ü a s rum. Bizim gibi tüm ık S (Çok Takımda yer alanlar spor ir: Sol Aç m e r) d u y d A u sporcular bu şekilde tbolc Ekrem alanında akademik bir eğipır bir fu ır p e v a yaşıyor. Bizler kötü lı Sah (Hız tim almayı da düşünüyor mu? mir: Orta e r) d ş li a e B g ğ o alışkanlıklara kapıkla Bertu Dünya Şampiyonu oldunilince a e d p to n lırsak kendi hayalleık (Uzu ğumuz için üniversite sılu: Sol Aç ğ n o lı li a it u ir p G rimize, geleceğimize ir, to Çağrı navlarında barajı geçmee seslenil iy d n e b b ihanet etmiş oluruz. (Ro miz halinde spor akademivermez) e y e s im Bu sebeple sporcuca k lerine sınavsız girebiliyoForvet r: e z Ö n a a Furk ta Sah rakoç: Or olSamet Ka Forvet (Gol kralı : n nuAziz Ceyla ldığımız tüm tur tı a muştur, k bilir) l kralı ola o g a d r la va

STESİ İ L M I K A T


ların sporlarına katkı yapacak iyi alışkanlıkları ve arkadaşlıkları edinmesi gerekiyor. Özellikle arkadaş seçerken size neler katabileceğini düşünerek arkadaşınızı seçmeniz çok önemli. Bu şampiyonluğu kazanmamızda elbette hocalarımızın emeği büyüktür. Kadıköy Ticaret ve Meslek Lisesi Beden Eğitimi öğretmenlerinden Aysun Boyacı ve diğer öğretmenlerimize, Fenerbahçe Kulübü Altyapı sorumlusu Sayın Şenol Çorlu ve Semih Özü hocamıza çok teşekkür ediyoruz. Bu başarımızın mimarı değerli hocalarımızın başarıyı yakalamamız için yaptıkları planlamalar bu başarıyı yakalamak için önemli bir basamaktı. Ayrıca İstanbul Valimiz Sayın H. Avni Mutlu da maç öncesi ve sonrası bizlerle yakından ilgilendi. Verdiği desteklerden dolayı da kendilerine saygılarımızı sunuyoruz.

Çağrıhan Ağaç 1996 yılında Gümüşhane’de doğdu. Futbola 7 yaşında başladı. 2007 yılında Semih Özü tarafından Fenerbahçe’ye transfer oldu. Fenerbahçe U-19 takımında kaptanlık yapan Ağaç’ın mevkiisi stoper’dir. U-13 Türkiye ikincisi, U-14 Türkiye Şampiyonu, U-15 Türkiye Avrupa Şampiyonu ve Dünya 5.,U-15 Nike Cup Avrupa Şampiypnu, U-16, U-17 Türkiye 4., 2013 Liselerarası Türkiye ve Dünya Şampiyonluklarına sahiptir.

53


sağlıklı yaşam

Kalbinizi koruyun! Her 33 saniyede bir insanın kalp ve damar hastalığı nedeniyle hayatını kaybettiğini biliyor musunuz? Bayındır Hastanesi Söğütözü, Kardiyoloji Uzmanı Dr. Can Özer, kalp sağlığı için düzenli beslenme ve egzersizin önemine dikkat çekiyor. Kalbinize ne kadar iyi bakıyorsunuz? Tüm dünyadaki ölüm nedenlerinin ilk sırasında kalp hastalıkları geliyor. Günde 2 bin 600 kişi yani her 33 saniyede bir kişi kalp ve damar hastalıkları nedeniyle hayatını kaybediyor. Oysa günlük hayatta uygulayacağımız basit öneriler hayat kurtarıcı olabiliyor. Kardiyoloji Haftası nedeniyle kalp ve damar sağlığı hakkında görüşlerine başvurduğumuz Bayındır Hastanesi Söğütözü Kardiyoloji Uzmanı Dr. Can Özer, “Kalp ve damar hastalıkları, yüzde 51 oranıyla ölüme yol açan nedenle-

rin en başında geliyor” diyor. Kalp krizinin kalp kasını besleyen koroner arter damarlarında meydana gelen daralma ve tıkanmaya bağlı olarak geliştiğini anlatan Dr. Özer, konuyu “Kalbi besleyen damarların daralması, yani ateroskleroz hastalığı nedeniyle, kalp kasına gelen kan miktarı azalıyor. Buna koroner arter hastalığı deniliyor. Bazen göğüs ağrısı gibi bir belirti verebiliyor. Ancak hastaların yüzde 25’inde hiçbir belirti görülmüyor. Kalbe kan getiren damarlar tıkanırsa o damarın beslediği bölge kansız kalarak canlılığını kaybediyor. Bu da kalp krizi anlamına geliyor” diye açıklıyor. Kalbi besleyen damarların tam olarak tıkanmasından önce önlem almanın mümkün olduğunu söyleyen Dr. Özer, bu hastalara balon ve stent tedavilerinin uygulandığını ya

da koroner by-pass ameliyatı yapıldığını belirtiyor. Kalp krizine yönelik müdahalelerde zamanla yarışıldığının altını çizen Dr. Özer, “Her geçen dakika, daha fazla kalp kası hücresinin ölmesine neden oluyor. Kroner arterin tıkanmasını izleyen 20-40 dakika içinde başlayan hücresel hasarı en aza indirebilmek için erken yapılacak balon ya da stent uygulamaları son derece önemli” uyarısında bulunuyor. Ancak beslenme ve yaşam koşullarında değişikliğe gidilmezse bu tedaviler de çözüm olmuyor. Çünkü damar sertliği yaşam boyu devam eden bir hastalık tablosu çiziyor. Dr. Özer, “Düzenli egzersiz yapılması, sigara kullanılmaması, uygun beslenme tarzının benimsenmesi, kolesterolün, diyabet ve yüksek tansiyonun kontrol altında tutulması önemli” diyor.


Spor sakatlanmalarına son veren tedavi yöntemi Türkiye’de Türkiye’de spor yaralanmalarında uygulanan yanlış tedavi, geri dönüşü olmayan sakatlıklara ve sporcuların profesyonel hayatının son bulmasına yol açabiliyor. Sporcuları sahalardan uzaklaştıran ve profesyonel hayatlarını bitiren yanlış uygulamalara dikkatleri çeken Uzm. Dr. İlker Solmaz, “Proloterapi adlı tedavi yöntemi ile spor yaralanmalarının önüne geçmek mümkün olduğu gibi spor yaralanmaları sonrasında da bu tedavi uygulandığında hızlı ve kalıcı iyileşme görülmektedir. Vücudun kendi kendini iyileştirme mekanizmasını devreye sokan bu tedavi; sporcu kazaları sonrası ameliyat riskini de ortadan kaldırarak sporcuların sahalardan uzak kalmamasını sağlayan kurtarıcı bir yöntemdir” açıklamasında bulundu. Soğutucu sprey ve ağrı kesiciler kalıcı sakatlık nedeni olabilir? Sporcularda yaralanma sonrasında kullanılan soğutucu sprey, ağrı kesici gibi geçici tedavilerin, vücudu geri dönüşü olmayan sakatlıklara sürüklediğine dikkat çeken Uzm. Dr. İlker Solmaz, “Vücudun kendi kendini iyileştirme mekanizmasını devreye sokan ve son birkaç yıldır ülkemizde uygulanan tedavi kompleksi Proloterapi yöntemi ile kas ve iskelet sistemindeki dokular canlandırılıp, ameliyata gerek kalmadan kalıcı olarak iyileşme sağlanabiliyor. Özellikle spor kazaları sonrasında başarıyla uygulanan bu tedavi ile sporcular sahalardan uzaklaşmadan, profesyonel yaşamları sekteye uğramadan tedavilerini olabiliyor” açıklamasını yaptı. Geçici tedaviler profesyonel spor hayatını tehlikeye sokabilir? Sporcu yaralanmalarında uygulanan ve ağrıyı geçici olarak dindirmeyi amaçlayan tedavilerin, sporcunun gelecekteki profesyonel hayatını tehlikeye soktuğuna dikkat çeken Dr. İlker Solmaz konuyla ilgili önemli açıklamalarda bulundu. İlker Solmaz, “Ağrının nedenine inmeden ağrıyı kesmek; menisküs yaralanmaları, ön ve arka çapraz bağ yaralanmaları, golfçü dirseği, tenisçi dirseği, ayak bilek burkulması, plantar fasiit gibi

rahatsızlıklara yol açarak sporcunun spor hayatını tehdit edecektir” diye konuştu. Koruyucu tedavi uygulaması proloterapi ile sakatlanmalara son Dokuları yeniden canlandırmak amacıyla yapılan özel bir enjeksiyon yöntemi olan Proloterapi adlı tedavi yöntemi ile sakatlık oluşmadan önüne geçilebileceğinin önemini vurgulayan İlker Solmaz, “Proloterapi yöntemi ile bağlara enjekte edilen solüsyon sayesinde mikropsuz iltihap oluşturularak, tamirci hücrelerin iltihabı yok etmesi ve o bölgede sağlam bir dokunun oluşması sağlanır” değerlendirmesini yaptı. Spor sakatlanmalarında neler yapılmalıdır? Uzm. Dr. İlker Solmaz, spor esnasında yaşanan sakatlıklar karşısında nelerin yapılması gerektiğini anlattı. Soğuk kompres kanlanmayı azaltarak iyileşmeyi durduracağı için travma bölgesine soğuk uygulama yapmak yerine ılık/sıcak su ile masaj yapmak daha doğrudur. Ağrıyı azaltmak amacıyla kullanılan nonsteroidal, anti-inflamatuar ağrı kesiciler ve steroidler ise doğal iyileşmeyi tamamen engellemektedir. Geçici olarak çözüm olsa da vücudun doğal iyileşme sürecini durdurmaktadırlar. Bırakın ödem oluşsun. Travma bölgesine bandaj uygulamak ödemi azaltarak ekleme dış destek sağladığından doğal yapıyı zayıflatacaktır. Ödemin oluşması doğal bir iltihabı meydana getirirken vücudun kendi iyileşme sürecini başlatacaktır.


sağlıklı yaşam

6 SORUDA

BADEMCİK Özellikle çocuklarda çok sık görülen hastalıklardan biri bademciklerin şişmesidir. KadıköyŞifa Kadıköy Hastanesi Kulak Burun Boğaz Uzmanı Op. Dr. Engin Aktaş bademcikle ilgili en önemli 10 soruyu yanıtladı.

1 - Bademcik vücutta ne işe yarar? Geniz etinin bademcikten farkı nedir? Bademcikler (Tonsil) ve geniz eti (Adenoid) vücudun bağışıklık sisteminde rol alan, lenfosit üretmekle görevli lenfoid dokulardır.Bademcikler boğaz girişinde dil kökünün iki yanında, geniz eti ise nasofarenks denilen burun arkasındaki geniz bölgesinde yer alır. Bademcik ve geniz eti tarafından üretilen lenfositler ve antikorlar lokal bağışıklık sisteminde sadece yardımcı bir role sahiptirler, ana rolde ise mukozal immünglobülinler ve sistemik üretilen lenfositler rol oynar. Bademcikler bir kapsülle sarılıdır ve yutak kaslarına bu kapsülle bağlanırlar, geniz etinin ise bir kapsülü yoktur ve geniz bölgesinde dokuların üzerinde yer alır. 2 - Vücudun bademciğe ihtiyacı var mıdır? Vücudumuzdaki her organ gibi bademciklerinde bazı görevleri vardı ancak söylediğim gibi bu olmazsa olmaz bir fonksiyon değildir.

O yüzden halen dünya üzerinde özellikle çocuk yaşlarda uygulanan cerrahi müdahalelerin büyük bir kısmını bademcik ve geniz eti operasyonları oluşturur. Burada esas mesele o hasta için bademcikler veya geniz eti alınmasının sağlam, kanıta dayalı tıbbi nedenlere göre karar verilmesi zorunluluğudur. 3 - Bademcikler neden şişer? Bademciklerin virüs veya bakterilerle enfekte olması sonucu boyuunun artması bademcik şişmesi olarak hissedilir. Boğaz ağrısı, ateş, yutma güçlüğü, halsizlik, ağızda kötü koku, boyun bezelerinde şişme, gibi şikayetlerde eklenebilir. 4 - Bademcik alınmalı mıdır? Bademcik hep geniz eti ile birlikte mi alınır? Bademcik operasyonları gerekli durumlarda uygulanmalıdır. Bademciklerle geniz eti benzer lenfoid dokular olduğu için özellikle çocuk hastalarda çoğu zaman bademcik problemleri


geniz eti problemleri ile birlikte olur ve operasyon gerektiğinde genellikle birlikte alınmaları gerekir. Bu lenfoid dokuların ameliyatla alınması genellikle iki nedenle gerekebilir. İlki bademcik ve geniz etinin boyutlarının artarak havayolunu tıkamaları, ikincisi ise sık iltihaplanmalarıdır. Bademciklerin büyük olması; yutma, beslenme ve konuşma problemleri yaratabilir. Bademcik üzerinde biriken yiyecekler de ağız kokusu yaratabilir. Adenoid dokusunun büyük olması her şeyden önce burun tıkanıklığına yol açar. Bu hastalarda ağzı açık uyuma ve horlamaya neden olur. Ayrıca geniz etinin büyük ve tıkayıcı olması yüz ve çene kemiklerinde gelişim bozukluğu yaratarak ‘adenoid face’ denilen görünüme, orta kulakta sıvı birikimi ve işitme kaybına, sinüzit, geniz akıntısına neden olarak farenjit ve öksürüğe neden olabilir. Ayrıca sık tekrarlayan bademcik infeksiyonu kalpte, eklemlerde ve böbreklerde problem yaratabilir.

Bu tip durumlarda bademcik ve geniz eti operasyonlarını planlamak gerekir. 5 - Bademcikler ne zaman alınmalıdır? Bademcikler gerekli olduğu durumlarda her yaşta alınabilir. Genellikle gece uykuda solunum durma atakları (apne) oluşması dışında bademcik operasyonları için 2,5 yaş sonrası beklenmelidir. Geniz eti operasyonları ise daha ufak yaşlarda güvenle uygulanabilir. Bademcik operasyonlarında üst yaş limiti yoktur fakat erişkin hastalarda operasyon sonrası kanama, ağrı gibi komplikasyonlar daha sık görülür. 6 - Yaşa bağlı olarak bademcikler daha çok mu sorun yaratır? Bademcik sorunları çocukluk çağından sonra genellikle azalır. Yaşla birlikte havayolu çapı artarak tıkayıcı durumlar daha az görülür, yaşla birlikte genel bağışıklık sisteminde de gelişmeler olduğundan bademcik enfeksiyonları yaşla birlikte azalabilir. Ancak erişkin bademcik

57


58

kİtap meryem olcay

Kalbi pamuk olanın aklı ayna olur! Günden güne gittikçe büyüyen bir insangücüyle hareket etmenin yolu verilmiştir. Bu lık meselesidir ‘uyuşturucu bağımlılığı’. formül çizgisinde ailelerin, akrabaların desteği Bu durum özellikle gençleri kıskacına aracılığıyla, bağımlıya bir rehber sunulmuşalan, onları hiç beklenmedik anlarda yakalayan ve tur. Tedaviye ikna edilmiş bir hastaya, tedavi de ağına düşüren bağımlılıktan öte bir hastalıktır. süresi boyunca tıbbî yardım dışında psikolojik, Ülkemizde de etki alanını genişleten madde bireysel, sosyal manada yardım edecek bir kitap bağımlılığı/hastalığının, ‘çocuk yaşta’ deniolmaya adaydır Pamuk Ayna. Tabi en büyük lecek gençliği etkisi altına almasının en başlı iş hastaya düşmekte. Çünkü unutmamalıyız sebebi; maddelerin bulunabilirliğinin artmış ki; hasta önce aklî ve kalbî birleşimle vicdanî, olmasıdır. Hastalık haline getirecek bu maddehakikî bir karar verdikten sonra bu hastalıktan lerin bulunabilirliğinin artması; kurtulur. Kısacası; “biz anlatmazkişiliksel olarak sorun yaşayan, sak, başkası anlattığında, biz saengellenme içgüdülerinden uzak, rılmazsak, başkası sarıldığında, çevresel faktörlere kapısı her biz aklını doldurmazsak, başkası daim açık olan gençlerin çok doldurduğunda” çok geç olabilir… daha seri bir şekilde bu uyuşKitap hakkındaki görüşler; turucu bağımlılığı macerasına kapılmalarına neden olmaktadır. Ersoy Dede: Zafer Ercan’ın bu Ve bu etkenlerin birleşimiyle kitabı, anne-babalar için tam uyuşturucu bağımlılığı başlaanlamıyla bir başucu kitabı makta, bir kanser hücresi gibi olacak... Sadece bağımlılıkla günden güne önce insanları mücadele ve çocuklarını zararölmeden öldürmekte, sonrasınlı alışkanlıklarından korumak da verilen emanet olan vücudu, isteyen anne-babalar için değil, hayatı en hazin bir şekilde teslim hayatı çocuklarıyla yaşamak ettirmektedir. Peki sizce evvelde isteyen anne-babalar için de, aile pamuk ayna melal bir şekilde ‘psikotik depbilincini tesis etmek ve muhafaza Zafer Ercan / Nemesis Kitap resyon’ yaşatan, daha sonrasında etmek isteyen anne-babalar için haince ölüme götüren madde de bulunmaz nimet… bağımlılığını önlemede hiç mi bir çözüm yolu Ayşenur Yazıcı: Adli Bilimler Uzmanı Zafer yoktur yahut ebeveynlerin elinden hiç mi bir Ercan’ın ömrünü adadığı madde bağımlılığı şey gelmiyor ki evlatları bu çukura düşüyor? Bu konusu bu kitapta ebeveynlere psikolojik bir tür sorular üzerinden hareketle yazılmış olan ışık tutuyor ve testi kırılmadan dikkat edilecek Pamuk Ayna’da Zafer Ercan; “Kalbi Pamuk Olanoktaları, gözlemleri aktarıyor. nın Aklı Ayna Olur!” diye anne-babaya seslenip, Prof. Dr. Arif Verimli: Polis bu işten ne anlar demebir formül bulduğunun müjdesini vermektedir. yin! Uyuşturucuyla mücadelenin en önemli ayağı Formülde; kalbi sevgiyle dolu olan, “sevdiğikolluk kuvvetleridir. Ve kimse kırılmasın, Zafer ne tahammüllü yardım” eden ve aynaya kalp benim için bu konudaki en hatırlı polistir. Polis gözüyle bakıp, “gerçek bilgiyi, doğru zamanda Zafer bu işten iyi anlar. Yine kendi sıra dışılığına yansıtmak” teorisi üzerinden yürüyen, bilginin uygun bir isimle çıkardı kitabını: “Pamuk Ayna”


59

kültür-sanat

Türkiye dünya miras komitesi üyesi Türkiye 121 oy alarak, 2013-2017 dönemi için BM Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilâtı UNESCO’nun önemli organlarından olan Dünya Miras Komitesi üyeliğine seçildi. Türkiye 19 Kasım’da gerçekleştirilen seçimlerde 121 oy alarak, 2013-2017 dönemi için BM Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilâtı UNESCO’nun önemli organlarından olan Dünya Miras Komitesi üyeliğine seçildi. Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamaya göre, tüm insanlığın ortak mirası kabul edilen, evrensel değerlere sahip kültürel ve doğal varlıkları tanıtmak, toplumlarda söz konusu mirasa sahip çıkma bilincini oluşturmak ve çeşitli nedenlerle bozulan kültürel ve doğal değerlerin yaşatılması için gereken önlemleri almakla gö-

revli Dünya Miras Komitesi’nin, Türkiye’nin de 11 alanda kayıtlı bulunduğu Dünya Miras Listesi’ne ilişkin çalışmaları yönetiyor. Dünya Miras Listesi’nde halen 160 ülkeden 981 SİT alanı ve kültür varlığı yer alıyor. Açıklamada Türkiye’nin, Neolitik, Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı gibi, Anadolu uygarlığının birçok katmanını ve çeşitliliğini temsil eden 11 dünya miras alanının yönetimi ve korunması konularında edindiği deneyim ve birikimin, Dünya Miras Komitesi üyesi olarak uluslararası plana da yansıtmayı hedeflediği kaydedildi. Komite’ye Türkiye ile Filipinler, Finlandiya, Hırvatistan, Jamaika, Kazakistan, Kore Cumhuriyeti, Lübnan, Peru, Polonya, Portekiz ve Vietnam’ın da seçildiği kaydedildi.


60

kültür-sanat Yeryüzü Doktorları’ndan Filipinler için ilaç çağrısı 8 Kasım’da Filipinler’de başlayan Haiyan Tayfundan etkilenen bölgelerde yaşayan 12 bin kadının bu ay içerisinde doğum yapması bekleniyor. Son açıklanan resmi rakamlara göre ölü sayısı 4 bin 460, etkilenen insan sayısı ise 13 milyon. Felakete doğacak bebekler ve anneleri için temel sağlık hizmetlerinin verildiği merkezlerde doktor ve sağlık çalışanı yanında ilaç ve tıbbi malzeme sıkıntısı da baş gösteriyor. Yeryüzü Doktorları Gönüllü Sağlık Ekibi, bağışlarla alınacak ilaç ve tıbbi yardım

malzemeleri ile yola çıkacak. Yeryüzü Doktorları, Filipinler’de yaşanan Haiyan Tayfunu’ndan etkilenen afetzedelere sağlık yardımı götürmek amacıyla bölgedeki hastanelerde çalışacak bir Gönüllü Sağlık Ekibi kuruyor. Çağrıya cevap gecikmedi ve çeşitli branşlardan doktor ve hemşireler Filipinlere gitmek için hazırlıklara başladı. Saha araştırması yapmak üzere ilk ekip 22 Kasım Cuma günü bölgeye hareket ediyor. Bölgeye gönderilecek ilaç ve tıbbi ekipman için de bağış kampanyası sürüyor.

Türkiye’nin ilk çizgi sinema filmi vizyonda

Düşyeri Çizgi Film Stüdyoları’ndan yapılan açıklamaya göre, okul öncesi yaş grubu için tasarlanan çizgi film kahramanı Pepee’nin yaratıcısı Ayşe Şule Bilgiç imzası taşıyan “Ayas”, seyirciyle buluştu. Çizgi film ve canlandırma stüdyosu Düşyeri’nin, hazırladığı “Türkiye’nin ilk çizgi sinema filmi” özelliği taşıyan “Ayas”, ilkokul çağındaki çocuklara hitap ediyor. Çocukların algısını doğru etkilemek için pedagogların danışmanlığında hazırlanan film, 75 kişiden oluşan ekibin 3 yıllık emeği ile ortaya çıktı.


Sosyal medya kullanımında

dünyada 2. sıradayız Türkiye İstatistik Kurumu Hanehalkı Bilişim Teknolojileri Kullanım Araştırması 2013 verilerine göre 16-74 yaş grubundaki tüm bireylerin yüzde 39,5’i interneti hemen her gün veya haftada en az bir defa kullandı. Aynı dönem ve yaş grubunda internet kullanan bireylerin arasında düzenli internet kullanım oranı ise yüzde 91,6 oldu. Financial Times’a göre Türkiye’de internet kullanıcısı sayısı 36 milyonun üzerinde. Webrazzi sitesinin aktardığı bilgilere göre ise Foursquare’da Türkiye, ABD’den sonra dünyada en çok check-in yapılan ikinci ülke. Türkiye böylelikle Brezilya, Rusya, Endonezya, Hindistan ve İngiltere gibi ülkeleri geride bırakmış oldu. Türkiye’nin internet popülasyonunun yüzde 31,10’u Twitter kullanıyor ve bu rakam da Türkiye’yi Twitter’da dünya birincisi yapıyor. Türkiye’nin Twitter kullanıcı sayısı ise 11 milyon 337 bin 505. Bu arada Türkiye’nin ardından 5 ülke Japonya, Hollanda, Venezuella, Filipinler ve İngiltere sıralanıyor.

Elektrikli otomobiller görücüye çıktı

Tüm parçaları Türk şirketi tarafından yapılan elektrikli otomobiller görücüye çıktı. Aracın en önemli parçası olan elektronik beyin üniteleri ve buna ait yazılımları tamamen Türk şirket tarafından geliştirilen elektrikli araçlar, tek şarj ile yaklaşık 280 kilometre yol yapabiliyor. Elektrikli otomobillerin basın lansmanı ve ilk test sürüşleri Haliç Kongre Merkezi’nde gerçekleştirildi. Türkiye’nin ilk ve tek Tip Onay Belgesi’ni alan elektrikli araçlar, tek şarj ile yaklaşık 280 kilometre yol kat edebilecek. Şehir şebekesinin her yerinden temin edilebilen 220 volt kaynak ile yaklaşık 8 saatte tam olarak şarj edilebilen elektrikli araçlar için isteğe bağlı olarak ülke genelinde kurulmuş ve sayıları her geçen gün artan Avrupa Standardı tip 2 şarj istasyonlarından da faydalanılabilecek. Tüketicilere ve şirketlere hem kiralama hem de satın alma alternatifleriyle sunulan elektrikli araçların satış fiyatı 120 bin lira, filo kiralama fiyatları ise aylık 900 avro seviyesinde olacak.


62

tİyatro

Modern çağın turnusol kâğıdı: Muhammet celep

Para

Tarihin büyük kırılma noktalarından biri de paranın bulunmasıdır bence. Paranın bulunmasıyla birlikte tarih sahnesinde kendine önemli bir yer edinmesi, hatta birçok olayın gizli öznesi olması da bu kanaatimin gerekçesi. Bazen değerli bir maden şeklinde, bazen beş para etmez bir kâğıt veya demir parçası şeklinde görünmüşlüğü vardır; her ne şekilde görünmüş olursa olsun niteliğinden ve kendisine verilen değerden hiçbir şey kaybetmeden –hatta belki de artırarak- günümüze kadar ulaşmıştır. Artık para için modern çağın turnusol kâğıdı desek yanılmış olmayız sanıyorum ve bu düşüncemi parayla biraz olsun muhatap olan herkes paylaşacaktır kanısındayım. Bu parasal girişin sonucu “Artık ben de parayı buldum ve sizlere veda ediyorum!” şeklinde bitmeyecek korkmayın, bir süre daha tiyatro tanıtımlarıyla karşınızda olacağım. Bu girişin sebebi bundan yetmiş iki sene önce Necip Fazıl Kısakürek tarafından kaleme alınan ve yazıldığı

sene Muhsin Ertuğrul tarafından sahnelenen “Para” oyunu için. Oyunun yeniden sahneye çıkması da Şehir Tiyatroları tarafından geçen sezonun sonunda Engin Gürmen yönetmenliğinde “Harbiye Muhsin Ertuğrul” sahnesinde gerçekleşmiş.Bir banka patronu ve aynı zamanda bir aile reisi olan; yapılan işleri, o işten kazanılan para ile ölçen ve bütün ilişkilerini para uğrunda düzenleyen birisini konu edinen oyun paranın amaca dönüşmesi durumunda nelerin olabileceği son derece didaktik bir şekilde kaleme alınmış.

Vak’a meçhul bir tarih ve memlekette geçer Necip Fazıl oyunda işlediği konunun sadece kendi dönemi için değil, gelecek için de mesajlar taşıdığını bildiğinden/istediğinden oyuna şu notu iliştirmiş: “Vak’a meçhul bir tarihte, meçhul bir memlekette geçer.” (Bu not oyun başlamazdan evvel perdeye de yansıtılmaktadır.). Ve yine aynı sebepten ötürü oyunun karakterlerine de isim verme gereği duymamış, karakterler: O, Karısı, Oğlu, Kızı, Damadı, Hususi Kâtibi, Casusu… şeklinde anılmakta. Arzulanan amaç için iyi bir seçim olmuş doğrusu. Oyunun değerlendirmesine gelirsek, yazılıp sahnelendiği döneme dönük olarak düşünülürse oyun son derece başarılı bir metin ve hikâyeye sahip; ama günümüz için konu güncel olsa da hikâye son derece basit kaçmakta ve verilen bütün mesajlar doğrudan adrese teslim edilmiş durumda (seyirci için bir pay ayrılmamış maalesef). Sahne, kostüm, ışık tasarımı ve oyunculuklar da vasatı geçememekte. Hatta oyunun en vurucu yerlerinden biri olan ve Hususi Kâtip’in: “Deli, buna para


derler para! Şeref de bu namus da bu, akıl da bu, hikmet de bu, sıhhat de bu hayat da bu, dünya da bu, ahiret de bu!” diye nutuk çektiği sahnede son derece yapmacık olduğu da söylenebilir. Bu durum bir yana, oyunun başkarakteri olan O’yu oynayan Aziz Sarvan’ın oyunculuğu göz doldurur cinsten. Oyunun basitliği, sadeliği ve olay gelişimlerinin tahmin edilirliğinin seyirciye olan etkisi, oyunun başından sonuna kadar aynı duygu hali ve yoğunluğuyla izlenmesi olmakta. Bu durum iki yerde değişmekte; ilki birinci perdenin sonunda –ki seyirciler dört gözle bu durumu bekliyorlarmışçasına alkışladılar- ikincisi de ikinci perdenin yani oyunun sonunda gerçekleşmekte ve oyun Necip Fazıl’ın “Kaldırımlar” şiiriyle bitmekte.

Sonuç itibariyle, oyuna gidecek olan seyirciyi sıkılmadan izleyebilecekleri, para hususunda bir kere daha düşünecekleri ortalama bir oyun beklemekte. Gitmezden evvel beklentiler çok yüksek tutulmazsa keyifle izlenebilir diye düşünmekteyim. Ayrıca tavsiyem, eğer oyuna gidecekseniz yanınızda lise çağında gençleri de götürmeniz olacaktır. Malum artık gençlerin gelecek tasavvurları “para” üzerine kurulmuş vaziyette. Son olarak şöyle bir bilgi de vereyim: oyun Özer Tunca yönetmenliğinde Ankara Devlet Tiyatroları’nda da gösterimdeymiş ve fotoğraflarından gördüğüm kadarıyla oradaki oyunun sahne ve kostüm tasarımları çok daha başarılı duruyor. Gitmeyi düşünenler için tefekkürü bol dakikalar diliyorum.


64

SİNEMA

Kayıp bir rüyanın izinden nereye kadar gidebilirsin? 1990’lı yıllarda Avrupa’nın göbeğinde, Bosna-Hersek’te yaşanan acı dolu savaş yıllarına ve her biri ayrı ayrı acı yüklü olaylara ayna tutan film, savaş sonrasında yakınlarını arayan insanların dramatik öyküsünü konu alıyor. betül olcay Bünyamin (Nik Xhelilaj), çocukluğunda kıskançlığı Ayrıca 50. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film nedeniyle bir arkadaşının ölümüne sebep olmuş ve Festivali’nde yönetmen ve oyuncuların katıldıbu travmadan yıllarca kurtulamamıştır. Ailesinden ğı özel bir gösterimde prömiyerini yapan Üç Yol’un çekimleri Malabadi, Batman, Hasankaçma ve insanlara iyilik yapma üzerine keyf ve Midyat’ta başlayıp Sarayboskurulu bir hayat yaşayan Bünyamin, bir na, Visokov, Mostar ve Poçitel’de tasüredir Bosna’da toplu mezarlardan cemamlandı. Filmin oyuncuları Türkiye, set çıkaran bir kuruluşta çalışmaktadır. Bosna, Hırvatistan ve Arnavutluk’tan Türkiye’ye dönmesine günler kala Mosseçilirken, müziklerde ise İran’ın tar Köprüsü’nde intihar etmeye çalışan Zrinka ile tanışır. Genç kadın savaş sıraönemli müzisyenlerinden Kayhan 3 yol sında tüm yakınları kaybetmiş bir psikoKalhor’un eserleri tercih edildi. Vizyon Tarihi: 25 Ekim 2013 Yönetmen, Yapımcı: Faysal Bir röportajında sinemanın zalogdur. Bünyamin onu hayata geri dönSoysal man ve mekan algısını ortadan kaldürür ve Zrinka da onun psikolojik travOyuncular: Turgay Aydın, dıran bir sanat dalı olduğunu samalarını çözmeye yardımcı olmaya başRıza Akın, Nık Xhelılaj, Krıstına Krepela, Alma Terzic vunan yönetmen Faysal Soysal, bu lar. İkisi arasında başlayan ve birbirleTür: Dram açıdan bakıldığında filminde de rine açıklamadıkları aşk, Bünyamin’i post-modern öğelere yer vermiş. İzHasankeyf’e dönüp ailesiyle yüzleşmeleyiciler için her ne kadar sıkıcı ve ye iter. Bünyamin’den haber alamayan yavaş bir filmmiş gibi görünse de aslında dayatZrinka da onu bulabilmek için Hasankeyf’e macı, öğretici ve hepsinden de önemlisi belli bir gittiğinde kendilerini ilginç gelişmeler, gerbilgi birikimini zorunlu kılan modern öğelerden çekler ve aşk içinde bulurlar. sıyrılmış olması, filmin yorumunun yalnızca seBosna ve Türkiye ortak yapımı olan film, pek yirciye bırakılmış olması bakımından takdire çok kısa filmiyle yerli ve yabancı festivallerden övşayan bir yapım olduğunu söyleyebiliriz. güyle dönen Faysal Soysal’ın ilk uzun metrajlı işi.

Ayın

fİlmİ



66

SİNEMA

benim dünyam Vizyon Tarihi: 25 Ekim 2013 Yönetmen: Uğur Yücel Oyuncular: Beren Saat, Uğur Yücel, Ayça Bingöl Tür: Dram

Karanlık dünyaya bir ışık betül olcay Ela (Beren Saat), henüz iki yaşındayken geçirdiği hastalık nedeniyle hem gözlerini hem de duyma yetisini kaybeder. Bundan sonra çevresiyle tamamen uyumsuz biri olarak yetişir. Bu durum genç kızı iyileştirmek için hayatını adayan Mahir Hoca ile tanışana dek devam eder... Yapımı TMC film tarafından yürütülen ve başrollerinde Uğur Yücel ve Beren Saat’in bulunduğu film, Hint yapımı bol ödüllü Black (2005) filminden uyarlanıyor. Beren Saat’in doğuştan kör, sağır ve dilsiz başkarakteri canlandırdığı, Uğur Yücel’i ise genç kızın hayatına girip

ona engellerinden sıyrılıp yaşamayı tanıtan öğretmen rolünde izleyeceğimiz filmin yönetmen koltuğunda da Uğur Yücel bulunuyor. Genel olarak filme baktığımızda fazla dram yüklü olmasına rağmen engellilerin hayatına dair oluşturdukları farkındalık için bile izlenmesi gereken bir film diyebiliriz. Filmin başında hem görme engelli, hem de işitme engelli bir insanın hayatı ne kadar renkli olabilir ki diye düşünürken çıkışta acaba bizim dünyamız ne kadar renkli diye kendi kendimizi sorgulamaya başlayacağımız izlenilesi bir film.

64


betül olcay

Ayas’ın İstanbul maceraları

Altı yaşındaki Ayas’ın başından geçen maceraları konu alan filmde, Ayas’ın akrabalarıyla dolu apartmanına ve İstanbul sokaklarında yaşadığı eğlenceli maceralara konuk oluyoruz. Film, seyirciyi Ayas’ın en sevdiği arkadaşları olan kuzenleri Mustafa ve Özgür’ün yanı sıra annesi ve babası başta olmak üzere tüm ailesiyle tanıştırıyor ve geleneksel sokak kültürü ve oyunlarına davet ediyor. Film, çocuklara yaşadıkları toplumun kültürünü, özellikle İstanbul yaşamını eğlenceli ve macera dolu bir biçimde anlatıyor. Ayas’ın bir diğer özelliği de Türkiye yapımı ilk animasyon çocuk filmi olması... Çizgi film karakteri Peppe’nin maceralarını ele alan çizgi film serisini ortaya çıkaran Düşyeri Çizgi Film Stüdyosu’nun yapımını yürüttüğü projenin başında şirketin kurucusu Ayşe Şule Bilgiç yer alıyor.

AYAS Vizyon Tarihi: 22 Kasım 2013, Yönetmen: Emre Konyalı, Mustafa Tuğrul Tiryaki Seslendirme: Ege Sezer, Ömer Faruk Biçer, Arda Beyaztaş Tür: Animasyon, Çizgi Film


kültür TANITIM

eskişehir Öğrenci Şehri


Ekonomi, eğitim, sağlık, kent hayatı, güvenlik, kültür sanat vb kriterlerin dikkate alınarak hazırlanan “En Yaşanabilir Şehirler Listesi’nde” son yıllarda Eskişehir devamlı ilk 3 sırada yer alıyor. Eskişehir tarih boyunca Porsuk ve Sakarya Nehirlerinin beslediği verimli ovaların etrafına kurulmuş birçok büyük medeniyete ev sahipliği yapmış bir şehir. M.Ö 2000-1200 yılları arasında Hititler’e ev sahipliği yapan şehir daha sonra Frig’lerin en önemli yerleşim yeri olmuş. En parlak yıllarını Roma ve Bizans dönemlerinde yaşayan Eskişehir 1176 yılında ise Selçuklu’nun himayesi altına girmiş. Şehrin yakın tarihine bakacak olursak 19.yy ortalarında Kırım, Balkanlar ve Kafkaslar’dan yoğun göç alan Eskişehir’in kültürü de bu göçlerden etkilenmeye başlamış. Şehrin yakın zamandaki en büyük gelişimi ise 1892 yılında Haydarpaşa – Bağdat Demiryolu’nun şehre ulaşması ile yaşanmış. Daha sonra 1894 yılında kurulan Tülomsaş da şehrin gelişiminde büyük rol oynamış. Günümüzde ise Eskişehir; üniversiteleri, kültürel etkinlikleri, müzeleri, senfoni orkestraları ve operasıyla tam bir kültür şehri. Özellikle son yıllarda birçok önemli tarihi yapının ve Adalar Bölgesi’nin düzenlenmesi ile Eskişehir ulusal basının da dikkatini çekmiş durumda. Ekonomi, eğitim, sağlık, kent hayatı, güvenlik, kültür sanat vb kriterlerin dikkate alınarak hazırlanan “En Yaşanabilir Şehirler Listesi’nde” son yıllarda Eskişehir devamlı ilk 3 sırada yer alıyor. 750.000 nüfusa sahip Eskişehir’de 50.000 öğrenci bulunuyor. Tabi Anadolu Üniversitesi’nde okuyan 1.5 milyonluk Açıköğretim öğrencilerini de unutmamak lazım. Bu öğrencilerin de bir kısmının burada yaşadığı düşünüldüğünde şehrin yıllardır sahip olduğu “Öğrenci Şehri” ünvanının ne kadar haklı olduğunu görüyorsunuz.

69


Eskişehir sahip olduğu kültür mirasının yanında günümüzde yeni yapılan birçok yaşam alanı ile yerli turistin dikkatini çekmiş ve özellikle son zamanlarda birçok kişinin tercih ettiği bir şehir olmuş durumda. Eskişehir’in en tarihi bölgesi olan Odunpazarı’nı gezebileceğiniz gibi şehrin ortasından geçen ve üzerinde Venedik Gondolları’nın da dolaştığı Porsuk Çayı etrafında da keyifli dakikalar geçirebilirsiniz.

Odunpazarı Eskişehir’in ilk yerleşim yeri olan Odunpazarı şimdilerde daracık sokakları, bitişik düzen bahçeli evleri, ufak meydanları ile gezginlerin en rağbet gösterdiği yerlerin başında geliyor. Odunpazarı Evleri’nin bulunduğu bölgenin “Tarihsel ve Kentsel Sit Alanı” ilan edilmesi ve yapılan restorasyonlardan sonra bölge geçmişe açılan bir kapı halini aldı. Restore edilen evlerin birçoğu halen halk tarafından kullanılmakta olup evlerin bazıları müze, otel, restoran ve çeşitli amaçlarda kullanılıyor. Bölgede yer alan Kurşunlu Cami ve Kulliyesi ise 1517 yılında

eski Osmanlı Vezirlerinden Çoban Mustafa Paşa tarafından yaptırılmış. Bölgede ayrıca Atlıhan El Sanatları Çarışısı, Osmanlı Evi, Çağdaş Cam Sanatları Müzesi gibi önemli gezi noktalar da yer alıyor.

Şehir Merkezi Tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapan Porsuk Çayı Eskişehir’in ortasından geçen bir nehir. Yakın geçmişe kadar Porsuk birçok giderin atıldığı kirli bir yatak olsa da belediyenin yaptığı muazzam iyileştirmeler sonucunda şimdilerde gezginlerin ve yerli halkın uğrak noktası oldu. Özellikle yaz aylarında su kenarında toplanan gençler, sokak çalgıcıları ve Porsuk üzerindeki gezi botları ve gondollar şehre çok ayrı bir hava katıyot. Bahar ve yaz aylarında hizmet veren gezi botları ve gondollarla Porsuk üzerinden kısa bir şehir turu atabilirsiniz hem de 1,5 TL’den başlayan sembolik fiyatlarla. Sahip olduğu bu doku ile Amsterdam Kanalları’nı anımsatan Porsuk etrafında birçok kafe, fast food restoran, nargile cafe vb yerler bulunuyor. Bölge diğer ünlü gezilecek yerlerden olan Doktorlar Caddesi, Kızıl-


cıklı Caddesi, İki Eylül Caddesi, Taşbaşı ve Hamamyolu Caddesi’ne çok kısa yürüme mesafesindedir.

Hamamlar Tarih boyunca birçok uygarlığın yerleşiminde büyük etken olan sıcak sular Eskişehir’in sahip olduğu en büyük değerlerden biridir. Tarihte kurulan eski Eskişehir olan Dorlion’un kuruluş yeri sıcak sular bölgesidir. Roma ve Bizans Dönemi’nde şifa yer olarak kabul edilen merkez Frigler zamanında “Şifalı Frigya” olarak adlandırılmıştır. Eskişehir merkezde bulunan sıcak sular bölgesinde şu an için 15 adet hamam bulunuyor. Hamamlar haftanın belli günleri erkeklere belli günleri ise bayanlara hizmet vermektedir. Hamamlar dışında Kızılinler Kaplıcası, Sakarı Ilıcaları, Aşağı ve Yukarı Ilıcalar da diğer önemli termal merkezlerdir. Hamamyolu Caddesi sayfasında merkezde bulunan sıcak sular bölgesi ve bölgede yer alan hamamların bir krokisini bulabilirsiniz.

Parklar

71

Son zamanlarda yapılan yeni parklar şehre adeta yeni bir hava kazandırdı. Özellikle Kentpark Türkiye’nin ilk yapay plajının kurulduğu park olarak günlerce medya ve basının dikkatini çekmişti. Kentpark 200.000 m2 alana kurulu yerleşimi, yapay plajı, açık ve kapalı yüzme alanları, çocuklar için oyun grupları, anıt – heykelleri ve restoranları ile hem yerlilerin hem de gezginlerin uğrak yeri haline geldi. Otogarın hemen karşısında yer alan park kolay ulaşım imkanı ile sık gezilen bir park. Bir diğer park ise 400.000 m2 lik alana kurulu şehrin en büyük parkı Sazova Bilim, Sanat ve Kültür Parkı’dır. Park içerisinde bulunan yapay gölet içerisinde birçok su sporu ve etkinlik yapılıyor. Ayrıca parkta yer alan korsan gemisi ve masal şatosu parkı benzerlerinden ayırmaktadır. Şelale Park ise Eskişehir’in muhteşem manzarasının tadına varabileceğiniz en güzel noktadır. Şehri kuş bakışı gören parkta yapay bir şelale ve oyun gruplarının yanında şehre karşı sıcak bir şeyler içip yiyebileceğiniz kafe ve restoran da bulunuyor.

Eskişehir gezinize mutlaka Tarihi Odunpazarı Evleri’ni gezerek başlayın. Sizin geçmişe güzel bir yolculuğa çıkartacak olan Odunpazarı Evleri’nde çok keyifli vakit geçirebilirsiniz. Eskişehir’deki bir diğer önemli yer ise Porsuk Çayı ve Adalar Bölgesi. Havaların güzel olduğu günlerde Porsuk Çayı üzerinde gondol gezintileri ve bot turları düzenleniyor. Venedik tarzındaki gondollar ile Porsuk Çayı’nda güzel bir tur atabilirsiniz. Eskişehir’le denilince akıllara ilk gelen bir diğer şey tabi ki şehrin en ünlü yemeği Çibörek ve hamamlar. Öğle yemeği niyetine lezzetli çiböreklerin tadına bakabilir, akşam saatlerinde ise günün yorgunluğunu Eskişehir’in şifalı hamamlarında atabilirsiniz. Eskişehir’de bulunan Sazova Parkı ve Kentpark ise başta çocuklu aileler olmak üzere herkesin çok keyifli vakit geçirebileceği gezi noktaları.

Eskişehir’de Yeme İçme 19.yy ortalarında Kırım, Balkanlar ve Kafkaslar’dan yoğun göç alan Eskişehir’de yemek kültürü de bu göçlerden etkilenmiş. Eskişehir yemekleri denilince şüphesiz ilk olarak akla Çibörek gelir. Eskişehir’e ilk yerleşen Tatar ve Kırım kültürünün eseri olan çiğbörek yarım ay şeklini alacak şekilde açılan yufkaya eklenen kıyma, soğan ve baharat karışımının yağda kızartılması ile yapılıyor. Bunun dışında diğer hamur işleri de şehirde bolca tüketilir. Haşhaşlı, cevizli ekmek, haşhaşlı bükme, dızmana ve simit şehirdeki ünlü hamur işleridir. Şehirdeki bir diğer ünlü yiyecek ise met helvadır. Un, yağ, şeker, su, limon vs karışımından yapılan helva 6 cm uzunlukta ve 2-3 cm kalınlıkta yuvarlak olarak hazırlanır. Vanilya ve kakaolu olarak 2 tipte hazırlanan helva ayrıca çok güzel bir hediyelik alternatifidir. Bunlar dışında Eskşehir’deki diğer ünlü yemekler ise: Kuzu Sorpası, Balaban Köfte, Bamya Çorbası, Toyga Çorbası, Tabak Börek, Sivrihisar Baklavası ve Mihalıççık Kirazı’dır.

*Bu yazı gezipgordum.com sitesinden derlenerek hazırlanmıştır.


SPOR


Bir sokak stili

kaykay

ve onun kardeşi fingerboard

sümeyya olcay Ne zaman Beşiktaş’tan geçsem Beşiktaş meydanında, iskelenin hemen orada kaykay yapanlar ve paten kayanlar takılır gözüme. Seviyorum aslında bu stili. 5 yıl öncesine kadar da ben de iyi paten kayardım. Avrasya Maratonu dönüşü Ortaköy’den Kabataş’a kadar yürümeye karar verdik ve tabi Beşiktaş’tan da geçtik ve yine gözüm takılı kaldı bu kaykaycılara. Çok rahatlar ve ülkemizde kaykay kültürünün az olmasına rağmen çok da iyi kayıyor bu gençler. Bu defa dayanamadım gittim yanlarına. Kaykay kaymayı bizatihi yapanlardan dinleyim dedim. Sinancan Sakızlı da bu konuda bana yardımcı oldu. Hem gençlerde kaykay kültürünü anlattı hem de kaykaya

73

olan merakını. Kaykay, ekstrem bir spor dalı ve bu amaç için kullanılan spor aleti. 20. yüzyılın ortalarından sonra, ABD’nin Kaliforniya eyaletinin sahil kentlerinde, rüzgarsız günlerde sörf yapamayan gençler tarafından, tahta bloklara tekerlek takmak suretiyle icat edilmiş. İlerleyen ve durağan haldeyken kaykayı yapan kaykay üzerinde dengede durarak çeşitli akrobatik hareketler gerçekleştirir. Tabi bu hareketlerdir insana ilginç gelen. Başlangıcından bugüne popülaritesi sürekli değişen bu spor dünyanın hemen her köşesinde çok sayıda amatör ve profesyonel sporcu tarafından yapılmakta. Ülkemizde henüz gelişmemiş. Türkiye’de gençler sadece yapmak için yapıyor diyor Sinancan. Belki de bu popülizmin bir getirisi. Sinancan bir yıl önce başlamış kaykaya ama şu anda üç yıl kayıyormuş gibi tecrübeli hisse-

Kaykay eğlenceli ve söz yerindeyse artistik bir spor ama rahatlıkla birlikte alkol veya sigara kullanımı getirisinin olması modern algısı içerisinde kaybolmuş gençler için çok fazla düşündürücü.


diyor kendini. Şahit oldum, evet iyi de kayıyor. Eğitimcileri var mı diye soruyorum. Maalesef yok diyor ama on, on beş yıl önce kaykaya başlamış kişiler yeni başlayanlara ücretli ya da ücretsiz eğitim verebiliyormuş. Kaykay yapanlar başka bir sporla pek fazla ilgilenmezmiş.

Kaykay onlar için aşk! Aşkmış onlar için kaykay. Öyle ki kaykay yapmak için okulunu bırakanlar veya okuldan kaçanlar dahi varmış. Sinancan da derslere pek konsantre olamadığını, dersin hemen bitmesini ve kaykay yapmaya gitmeyi sabırsızlıkla bekliyormuş. Bu hissiyat doğru evet. Zira ben de ders hemen

Bu spor aslında bir başkaldırışın göstergesi

bitsin de gidip paten kayayım diyenlerdendim ve nasıl bir tutku olduğunu çok iyi anlıyorum. Sinancan’a kaykay yapanların hayat tarzlarının neden bu kadar rahat olduğunu sordum. Kaykay bir sokak stili dedi. Bu spor aslında bir başkaldırışın göstergesiymiş. Para olmadan yaşanılabilir olgusu için bir protesto niteliğindeymiş. Bu yüzden kaykay yapanlar özgür takılırlarmış ve kimsenin ne dediği onlar için pek önem taşımazmış. Serseri gibi gözükürüz ama serseri değilizdir, bu bizim sadece hayat tarzımızdır diye de ekliyor Sinancan. Kaykaycılarda rock’n roll ve punk yaşayış tarzları varmış. Belirttiğim gibi bu dış görünüşlerinde de kendi-


sini gösteriyor. Ama bu yaşam tarzının çok olumsuz bir getirisi de varmış. Kaykay bir spor ama yaşam tarzından dolayı bir rahatlık göstergesi olarak alkol ve sigara alabiliyorlarmış gençler. Yurtdışında bu durum daha da vahim. Zira oradaki gençler uyuşturucu kullanıyorlarmış. Sigara ve alkol kullanmıyorum, asla kullanmam da diyor Sinancan ve ekliyor: Çünkü bu spor performans gerektiren bir spor ve bu maddeler benim sporumda engel olabilir. Evet, kaykay eğlenceli ve söz yerindeyse artistik bir spor ama rahatlıkla birlikte alkol veya sigara kullanımının getirisi olması modern algısı içerisinde kaybolmuş gençler için çok fazla düşündürücü. Bu sporu yapanların bilinçli olması alkol ve sigara kullanımın önüne geçilmesinde tek yol.

Parmaklar arasında hareket ettir, yere düşürme!

75

Kaykaycılara bakarken birden gözüm ellerinde dengede tutmaya çalıştıkları küçük kaykaylarla oynayan gençlere takıldı. Gittim hemen yanlarına merakımı gidermek için. Oynadıkları oyun fingerboard’muş. Aslında bu bizim kullandığımız anahtarlıklara benziyor ama oyun haline getirilmiş. Fingerboard 96 mm boyutlarında bir kaykay maketi. Durağan bir maketten öte, tekerlekleri dönebilen daha çok eğlence amaçlı üretilmiş bir kaykay modeli bu. 1986 yılında anahtarlık olarak çıkmış, sonrasında anahtarlık zincirinden kurtulup oyuncak formuna girmiş. Oyundaki amaç parmaklar arasında kaykayı çevirirken yere düşürmemek. Bizde parmaklar arasında iyi tespih sallayanlar fingerboardu iyi oynar diye düşünmekteyim. Belki de yanılıyorum. Ama şunu belirtmem gerekiyor; eski sokak oyunlarından uzaklaşmış diye addettiğimiz çocuklara bir gidip bakın. Eminim çok farklı oyunlar oynadıklarını göreceksiniz. Oyun çocuklar için her şeydir. Yer, zaman, mekan sınırlaması yoktur onlar için…


76

Hilal-i Ahdar

Bulgaristan’da Sıtma Müessesesi ç e v İ R İ ARİF ÇİFCİ Gençlerimizin sıhhat ve zindegi hazinesi olan idmana karşı gösterdikleri alaka her suretle şayan-ı tebcildir. Dört sene evvel Bulgaristan’da sıtma kanunu mevki icraya konmuştu. Bu kanun mucebince sıtma hükümferma olan yerlerden masarife karşılık olmak üzere ayrı bir vergi alınıyordu. Bu suretle alınan verginin miktarı senevi yedi milyon liraya baliğ olmaktadır. Bulgar Sıhhiye Müdüriyeti bu akçeden bir kısmını tahminen iki milyon levaya Burgas’da inşa olunacak sıtma mücadelesi müessesesinin vücuda gelmesine tahsis edecektir. Fakat bundan başka hükümet dahi bu müessese için ayrı bir bütçe küşat etmiştir.

cadelede herkes uhdesine terettüp eden vazifeyi hahişle ifa etmelidirler. Geçen sene Sıhhiye Vekili Refik Bey’in taht-ı riyasetinde inikat eden sıtma mücadele komisyonunun ittihaz ettiği mukarraratı tatbik edecek mütehassıs etıbbanın süratle Ankara’ya davet edildiğini haber aldık. Mücadelede muvaffakiyetler temenni ederiz.

Sporcularımız Birleştiler

Sporcu karilerimize müjde! Aylardan beri devam eden dedikodu nihayet iyi bir neticeye karar kıldı. Fenerbahçe Spor Kulübü ile Türkiye İdman Cemiyetleri ittifakı, futbol heyet-i müttehidesi arasındaki ihtilaf bazı hayırhah zevatın tavsiyesiyle çok şükür izale edilmişSıtma Mücadelesine Doğru tir. Ümmetin ihtilafından rahmet çıkar sözü Geçen hafta içerisinde Ankara civarında ancak teşrii mahfillere mahsustur. Maaleicra edilecek sıtma mücadelesi için bir vagon sef bizde hayırlı teşkilatlarımız arasına daima vesait-i devaiye ve sair malzeme sevk edilbir kara kedi giriyor. Memleket evlatları lümiştir. Görüyoruz ki, hükümet yeni sene için zumsuz yere birbirinin hasm-ı canı oluyorlar. sıtma ateşine karşı miktar-ı kâfi vesait-i itÇok şey ümit ediyoruz, gençlerimizin sıhhat faiye hazırlıyor. Fakat yalnız hükümetin müve zindegi hazinesi olan idmana karşı göstercadelesi kifayet etmez. Belediyeler, meclis-i dikleri alaka her suretle şayan-ı tebcildir. Yalumumi vilayetler, bütçelerinin kısm-ı azamını nız, şunu maalesef itirafa mecburuz ki gençbu işe tahsis etmelidirler. Sıtma mücadelesinlerimizin kısm-ı mühimmi idmanın adeli kısde teşkilat-ı içtimaiyenin yanı başında fertlemına ehemmiyet veriyor. Bir idmancıda arare de mühim vazifeler terettüp eder. Maalesef nılan vasıf nezahet ve centilmenliktir. İdman nezafet-i umumiyeye olan lakaydımız yüzünhırs ve kavga menbaı değil, kardeşlik ve saden hepimizin evlerimizde küçük gülcükler, mimiyet kaynağı olmalıdır. Müsabaka meymüzahrafat kümeleri mevcuttur. Herkes şunu danına gülerek girenler, öpüşerek çıkmalıdır. bilmelidir ki ufak bir su birikintisi sivrisinek Biz de ise kaynana zırıltıları, yuha sesleri araiçin zengin bir yuvadır. Halılar, meydanlıklar halk tarafından kurutulmalıdır. Ankara etra- sında müsabakalar hitam buluyor. Sporcu arfındaki bataklıkların hükümetçe kurutulaca- kadaşlarımız, toplu, samimi hayatın timsağını haber aldık. Aynı tahribat Bursa ve Eski- li olmalıdırlar. Yine sporcularımızda görmek istedişehir civarında da mevcuttur. Bursa’da icray-ı ğimiz vasıflardan biri de nezakettir. Bir idtababet eden meslektaşlarımız kara muayenesinde bütün neferlerin sıtmalı şişkin karın- mancının ağzından küfür işitmek, elinden tokat çıktığını görmek bize pek ağır gelilı, büyük dalaklı olduğunu söylüyorlar. yor. İdmancılar arasında hâkim olması icap Nisandan itibaren sıtma kendini gösteeden kanunlardan biri de içki düşmanlırir, binaenaleyh sıtmalı yerde oturanlar sağı olmalıdır. Atlet olmak için kuül aleyhtarı bahları yirmi beş santigram kinin almalıdırolmak lazımdır. Ümit ederiz ki, artık menfi lar. Neslimizi berbat eden içtimai ve iktisadi dedikodu safhası ebediyen kapanır. Biz de hayatımızı felce uğratan sıtmayı memleketimizden kovduğumuz gün Türkiye’miz en bü- rahat rahat sporcularımızın hazırladıkları yük bayramını yapmaya hak kazanır. Bu mü- maç ziyafetlerinden mütena’im oluruz.

Veraset Kanunları Baytar Mektebi müderrislerinden İhsan Abidin Bey, Darülfünun konferansı salonunda veraset kanunlarından verasetin içtimai hayattaki tesiratından bahis bir konferans verdi. Hatip muhterem veraset sayesinde yaşayanlar arasında daimi bir irtibat devam ettiğini, yalnız muhitin veraset kanunları üzerinde tesiratı olduğunu izah ettikten sonra irsiyetin muhtelif nevilerini ayrı ayrı tavsif etmiştir. Meşhur musikişinaslardan Bah’ın ailesi erkanının musikişinas olduğunu, keza tabiiyundan Darvini’n tabiatçı bir aileye mensubiyetini hatırlattıktan sonra veraset tahribatına geçmiş, sarhoş bir aile şeceresinde yapılan istatistiklerde 300 mücrim, 600 mütereddi, 20-30 katil yetiştiği görüldüğünü, Hakan-ı mahlu Sultan Abdulhamit’in ailesinde irsi bir müşahebeti mevcut olduğunu nakletmiştir. Bilahere hastalıkların (devamı gelecek sayıda)

Sarhoşlar ayılsın Ankara’da bir İstiklal Mahkemesi teşekkül ettiğinden bahsedildikçe herkes bu tedbirin yalnız İstanbul gazetecileri için kurulmuş bir heyet olduğunu zannediyor. Bu zan ve zehap tamamen yanlıştır. Tedbirin umumi ve şümullü bir sükun ve huzur vasıtası olduğunu Reisi Cumhur Hazretlerinin beyannamesinden pek iyi anlaşılmaktadır. Filhakika Reisi Cumhur Hazretleri sokaklarda hükümet zabıtasına tecavüz eden sarhoşların da şiddetle tenkil edileceklerini en kati bir lisan ile bildirmektedir. Gazi Paşanın beyannamesindeki bu fıkra Takrir-i Sükun Kanunu’nda sükun ve huzur-ı umumiyi ihlal edenlerin men ve tecziye edileceğine dair olan ibareyi adeta tefsir ediyor ki mezkur fıkraya nazaran bundan sonra sokaklarda zabıta kuvvetlerine karşı gelecek olan sarhoşlar da tevkif olunarak Ankara’daki İstiklal Mahkemesi’ne sevk olunacak demektir. Şu halde sarhoşlar bugünden itibaren artık ayılsınlar. Aksi takdirde cezay-ı sezalarını görmek için İstiklal Mahkemesi’ne gitmeyi gözlerine alsınlar. Vakit / Hilal-i Ahdar, 12 Mart 1341/ 12 Mart 1925, C.1, No: 4, s.31



feStİvaller

eğİtİm ve kongreler

açılış ve toplantılar

özel projeler


görüntü, SeS ve ışık ekİpmanları kurulumları kİralanmaSı

SekanS yapım-organİzaSyon Çengelköy Mah. Meserret Sok. No:20 34680 Üsküdar / İstanbul Telefon: +90 216 557 80 35 Faks: +90 216 557 80 36 E-posta: bilgi@sekans.com


80

ALINTILAR

Ölümün bize telkin ettiği en büyük hakikat mülkiyesizliktir. Çokça ölümün gözlerinin içine bakarsanız ne dediğini anlarsınız. Ceplerimizdekini boşaltmamızı söyler. Bir insanı şair, ârif ve hakîm yapan kazanılmış yoksulluğudur. Hüseyin Akın Bu devir, sıradan insanın en parlak zamanı; duygusuzluğun, bilgisizliğin, tembelliğin, yeteneksizliğin, hazıra konmak isteyen bir kuşağın devridir. Kimse bir şeyin üzerinde durup düşünmüyor. Kendisine bir ülkü edinen çok az. Umutlu birisi çıkıp iki ağaç dikse herkes gülüyor: “Yahu bu ağaç büyüyünceye kadar yaşayacak mısın sen?” Öte yanda iyilik isteyenler, insanlığın bin yıl sonraki geleceğini kendilerine dert ediniyorlar. İnsanları birbirine bağlayan ülkü tümden yitti, kayıplara karıştı. Herkes, yarın sabah çekip gidecekleri bir handaymış gibi yaşıyor. Herkes kendini düşünüyor. kendisi ka-

Bu yazılar www.alintidefteri.net esas alınarak hazırlanmıştır.

pabileceği kadar kapsın, geride kalanlar isterse açlıktan, soğuktan ölsün, vız geliyor. Dostoyevski Hayat kendisini insanların yüzünde sergiler. Ne edersek edelim yüzümüzü ondan kaçıramayız. Adını zaman koyduğumuz usta, içimizde salınan günlerin ruhumuzda bıraktığı izleri alır ve bize hissettirmeden suratımıza işleyiverir. Bunu öyle ağırdan yapar ki, her gün ölen ve her gün yeniden çizilen bir yüzümüzün olduğunu anlamayız bile. Yıllar sonra fotoğraflara bakarken duyduğumuz şaşkınlığın sebebi bundandır. Ali Ayçil Yaşamın bütününü anlamanız gerek, sadece küçük bir parçasını değil. İşte bu yüzden okumak zorundasınız. İşte bu yüzden gökyüzüne bakmak zorundasınız. Bu yüzden şarkı söylemek, dans etmek, şiirler yazmak, acı çekmek ve anlamak zorundasınız; çünkü tüm bunlar hayattır. J. Krishnamurti.




Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.