123

Page 1

16 NÝSAN 2005 CUMARTESÝ SAYI: 123

ZAMAN’LA BÝRLÝKTE SATILIR

www.zaman.com.tr/ailem

“Muhammedün Resûlullah” demek neden çok önemli?



ailem EDÝTÖR ÝÇÝNDEKÝLER Peygamberimiz müþfikti 6 Efendimiz (sas) kýsa ve öz konuþurdu 12 O’na (sas) neden salavat getiriyoruz 16 Kutlu Nebî’nin (sas) alnýný sil 17 Bedir gazasý

28

Muhammedûn Resûlullah demek neden çok önemli

32

Rehberi Ekmel ve þefaat 48 Her haliyle örnekti

54

ailem 16 NÝSAN 2005 CUMARTESÝ SAYI: 123

Feza Gazetecilik A.Þ. Adýna Ýmtiyaz Sahibi Genel Yayýn Müdürü Yayýn Danýþmaný Yayýn Editörleri

Katkýda Bulunanlar

Tasarým Kapak Sorumlu Müdür ve Yayýn Sahibi Temsilcisi Reklam Koordinatörü Yayýn Türü

Ali Akbulut Ekrem Dumanlý Hamdullah Öztürk Serhat Þeftali Mustafa Aydýn Þemsinur B. Özdemir Ali Demirel Ali Budak Osman Karyaðdý Mehmet Þimþek Nurettin Aslantaþ Yakup Akalýn Yakup Þimþek Yerel Süreli

Çobançeþme Mh. Kalender Sk. No: 21. 34196 Yenibosna-Ýstanbul Tel: 0212 639 34 50 (pbx) www.zaman.com.tr Baský: Feza Gazetecilik AÞ Tesisleri

Sevgililer Sevgilisi bugün bize geliyor dense ne yapardýk? Bir Kutlu Doðum Haftasý insana ne anlatmalý? Cemaatle kýlýnan namazlar, kulak verilen sohbetler ve belki de bir mevlid dinlemek midir bugünleri deðerlendirmek? Televizyonda izlenen bir mevlid programýyla üzerimize düþen vazifelerden azat mý oluruz? Bunlarý söyleyen genç adam devam etti: Ýnsanlarý dinleme moduna getirebilmek bile büyük emek ister. Hâlbuki insan dinlediðinin ötesinde düþünmeli, düþündüklerini de uygulayabilmelidir. Yýllardýr kandiller, ramazanlar, bayramlar kutluyoruz. Belki de yüzlerce kez güzel sözlere kulak verdik, kulaklarýmýzý aþina ettik. Ama geriye dönüp bakýn bir hele; ne kadar yol almýþýz. Ben kendim yol alamadýðýmý söylemeliyim. Kalbim titremiyor, Allah’ýn adý anýldýðýnda içimde bir þeylerin deðiþmesini istiyorum, aklým söylüyor; ama kalbim hissetmiyor. Peygamber’imiz (sas) diyoruz; ama O’na sevginin nasýl gösterileceðini bilmiyorum. Ýnandýklarýmýz, hayatýmýza neden þekil vermiyor? Uygulamaya geçmeyen onlarca þeyin içinde umutsuzluk girdabýnda boðulup gidecek miyiz? Kafalardaki bu sorulara Avni Bey þu sözleriyle cevap vermeye çalýþtý: Hak yola yeniden girme, Hakk’a yönelme adýna iþe tövbeyle baþlamalý, Yüce Yaradan’la yeniden muvafakata varmalý. Ýnsan eski alýþkanlýklarýndan kurtulma adýna kendini muhasebeye çekmeli. Sonra kalbin çýrasý, ruhun gýdasý olan tefekkür yoluna çýkýlmalý. Çünkü tefekkür, hadiselerden ibret almaktýr. Ýnsan, dünyanýn debdebesinden Allah’a sýðýnmalý. Ýman, ibadet ve ihsan ruhunun asýl vataný olan kalbe yönelmeli ve “Ey kalbleri evirip çeviren Allah’ým! Kalbimi dininle sabitleyip perçinle!” demeliyiz. Allah’ýn arzu etmediði þeylere maruz kalacaðýmýz endiþesi taþýmalý-

http://www.zaman.com.tr/ailem Öneri ve teklifleriniz için: ailem@zaman.com.tr

Serhat Þeftali

s.seftali@zaman.com.tr

yýz. Ama bunun yanýnda Allah’ýn lütuf ve ihsanlarýnýn da yanýmýzda olacaðý ümidini hiç yitirmemeliyiz. Haram ve helallere karþý hassas olmalýyýz. Hayat ve davranýþlarýmýz gerekli, lüzumlu þeylere; yani Allah’a, Peygamber’e kilitlenmiþ, gereksiz fâni ve zâil þeylere ise gerektiði kadar yer ayrýlmýþ olmalý. Biz, Allah’ýn emirlerini yerine getirip yaþama ve O’na kulluk sorumluluklarýný temsil etmenin yanýnda gerçekten bir “kul” olduðumuzu göstermeliyiz. Bu sayýlanlarý yapmak için insanýn epey bir mesafe almasý gerekmez mi? Evet! Bunlar için hayatýmýzý yeniden gözden geçirmeliyiz. Önceliklerimiz neler, onlarý yazmalý; sonra bunlarýn karþýsýna Yüce Yaratýcý’yý ve O’nun Resulü’nü koymalýyýz. Hangi taraf daha aðýrlýklý, hangi taraf daha dolgun bir bakalým! Ýnsan bilmediðinin düþmanýdýr. Ýnsan bilmediðine uzaktýr, soðuktur. Biz, bize Allah (cc)’ýn sözlerini getiren o yüce Nebi’yi tanýmaktan, O’nu hissetmekten belki de anlamaktan uzaðýz. Sanki söylenilenler bize deðilmiþ gibi bir haldeyiz. Hayatýmýz hep ertelemeler, geçiþtirmelerle dolu. Halbuki bir Kutlu Doðum Haftasý’ný hissedebilmeli, yaþamalý, kalben duyabilmeliyiz. Belki de en önemlisi Efendimiz (sas)’i bugünlerde evine davet edebilecek cesareti gösterebilmekten geçiyor. Alemlere rahmet olarak gönderilmiþ o insan bu hafta evlerimizi ziyaret ediyor olsaydý, evimizde ne gibi deðiþiklikler yapar, hangi tavýr ve davranýþlarý hayata geçiþtirmeye çalýþýrdýk? Avni Bey, son bir söz olarak þunlarý kaydetti: Büyük bir iþ yapmak mý istiyorsunuz? Önce küçük bir adým atýn. Her þeyi deðiþtirmeye kalkmayýn. Önce kendi ruh dünyanýzý restore edin. Bunun ardýndan evinizin de, eþinizin de, çocuklarýnýzýn da deðiþeceðini göreceksiniz.



Fahr-i Kâinat (sas) Efendimiz, müþriklerin hakir gördüðü fakir ve yoksullarla birlikte oturdu Abdullah bin Mes’ûd (ra)’dan: ‘Peygamberimiz (sas) bir gün, Kâbe Mescidi’nde otururlarken, yanlarýna zayýf ve fakir olan ashâbýndan; Habbab bin Erett, Suheyb bin Sinan, Bilâl bin Rebah, Ammar bin Yâsir, Ebû Fukeyhe, Âmir bin Füheyre (ra) gibi Müslümanlar da gelip oturmuþlardý. O sýrada müþriklerin ileri gelenlerinden bir topluluk uðramýþ; Resûlüllah Efendimiz’in onlarla konuþtuðunu görünce müþrikler birbirlerine, ‘Ýþte gördüðünüz gibi, onun oturup kalktýðý kimseler bunlardýr! Bunlar, oturulup konuþulacak kimseler mi sanki?! Allâh’ýn, aramýzdan kendilerine hidâyet ve ihsanda bulunduðu kimseler bunlar ha?!’ diyerek konuþtular. Sonra da, Resûlüllah Efendimiz’e hitâben: “Yâ Muhammed, sen kavminden vazgeçtin de, bunlara mý râzý oldun? Allâh’ýn, aramýzdan kendilerine hidâyet ve ihsanda bulunduðu kimseler bunlar mý?! Biz bunlarýn arkasýndan mý gideceðiz?! Sen onlarý yanýndan kov! Eðer onlarý kovarsan, belki sana tâbi oluruz; senin baþýnda toplanýr, senin meclisinde bulunuruz. Biz geldiðimiz zaman, onlar hemen yanýmýzdan uzaklaþsýnlar! Biz daðýldýðýmýz zaman, istersen onlarla oturabilirsin.” dediler. Bütün bunlara raðmen, Fahr-i Kâinat (sas) Efendimiz, onlarýn hakir gördüðü fakir ve yoksullarla birlikte oturdu, onlarla beraber olmaya devam etti. Köleler, arpa ekmeðine bile dâvet etseler, dâvetlerine icâbet ederdi. Efendimiz, dullar, yetimler, zayýf ve yoksullarla birlikte yürümekten, onlarýn ihtiyaç ve dileklerini yerine getirmekten utanýp sýkýlmazlardý.

Nasýl olmuþ da bunca þeyi söylemiþ?

‘Ben hükümdar deðilim’ Bir gün bir adam, Resûl-i zîþân (sas) Efendimiz’in huzuruna gelince, onun mehâbetinden (mânevî heybetinden) titremeðe baþlamýþtý. Peygamberimiz ona, ‘Kendine gel! Ben bir hükümdar deðilim. Ben ancak, Kureyþ kabîlesinden kurumuþ et yiyen bir kadýnýn oðluyum.’ buyurmuþtu. (Ýbn-i Mâce, 2/1100-1101)

O Kutlu Asr’a gidin! Hiçbir pedagoji eðitimi görmeyen, hiç bir askerî mektep bitirmeyen, hiçbir içtimâî mektepten çýkýþ almayan; teleskop ve mikroskopla hiç bir tanýþýklýðý bulunmayan, hele hele okuma-yazmasý olmayan O Zât (sas)’ýn, her sahada nasýl bir uzman gibi þaþmaz, eskimez, pörsümez, canlý ve ölmez sözler söylediðini, inkýlâplar yaptýðýný, her sahada bir rehber ve mütehassýs gibi emniyet ve rahatlýk içinde konuþup hareket ettiðine bakýn!. Daha da önemlisi, bütün bu ihtisas isteyen iþleri yaparken sermaye olarak sadece 23 sene gibi kýsa bir zaman dilimini kullandýðýný, hayatýnýn hemen tamamýný çile ve ýzdýrap içinde, muharebe meydanlarýnda, cemiyetinin meseleleriyle haþir-neþir olarak ve ailelerini de en mükemmel þekilde idare etmeyi ihmâl etmeyerek, en mükemmel ve en son Din’in hem de asýrlar sürecek prensiplerini vaz’ ederek, cihana hükmedecek bir sistem kurup yerleþtirirken evet böylesi aðýr þartlar altýnda nasýl olmuþ da her sahada hakîmâne söz söyleyebilmiþ!.. Þimdi, zaman, imkân, huzurlu ve güvenli bir çalýþma atmosferi gibi þartlar isteyen pek çok meselede bir insanýn: En yüksek ve en güzel ahlâký temsîl etmesi, Her türlü güzel ahlâkýn zirvesinde bulunmasý, Yüksek ahlâkýn bütününe, hiç birbirini nakzetmeden ve zýddýnýn sahasýna girmeden sahib olmasý, Güzel bir ahlâkla arz-ý endâm ederken diðerlerini unutmamasý, ihmâl etmemesi ve baþka biriyle karýþtýrmamasý, o insanýn doðruluðuna ve peygamberliðine delâlet etmez mi? ailem 5

16 NÝSAN 2005 CUMARTESÝ


Hz. Muhammed

(sallallahu aleyhi ve sellem)

Babasý doðumundan iki ay önce, annesi de o altý yaþýndayken vefat etti. O hem yetim hem de öksüzdü. Hayatý boyunca maddi-manevi öksüzlerin yardýmcýsý oldu. AHMET AKYÜREK

Peygamberimiz (sas)

müþfikti mr. b. Said, Hz. Enes’ten þöyle rivayet etmektedir: “Çocuklara karþý Resulullah (sas)’den daha müþfik davranan kimse görmedim.” Enes (ra) þöyle anlatmaktadýr: “Ben namazý Resulullah (sas) kadar kýsa ve düzgün kýlan hiçbir imamýn arkasýnda namaz kýlmadým. Bebek aðlamasý duyduðunda, namazý, bebeðin annesi sýkýlabilir diye kýsa tutardý.” Peygamber Efendimiz (sas) iman eden herkese þefkatli olmalarýný, çevreleriyle iyi geçinmelerini ve iyi davranýþlarda bulunmalarýný öðütlüyordu. Bu arada Ýslam’ý teblið ettiði zaman zarfýnda kendisine hakaret eden, canýna kasteden, kötü davrananlara da ayný karþýlýðý vermiyor ve onlara merhamet gösteriyordu. Ýhtiyacý olan, darda kalan insanlara yardým ediyordu. Efendimiz’e (sas) yapmadýklarý iþkenceler kalmamýþtý. O, yoldan geçecek diye yoluna dikenler koyanlar, taþ yaðmuruna tutanlar olduðu gibi üze-

A

16 NÝSAN 2005 CUMARTESÝ

ailem 6

rine hayvan iþkembesi atarak hakaret edenler de yok deðildi. Hicret öncesinde hayatýna kastedenler, suikast planlarý yapanlar, zehirleme teþebbüsünde bulunanlar olmuþtu. Ama Resulullah (sas) onlara merhametten baþka bir hisle yaklaþmamýþtý. Kocalarýn eþlerine iyi muamele etmesinin yanýnda insanlarýn yanlarýnda çalýþtýrdýklarý hizmetçilerine de nazik davranmalarýný, onlarý besleyip, giydirip iyi muamele edilmesini istemiþti. Bir gün Abbad b. Þurahbil adlý aç bir adam bir bahçeye girmiþti. Birkaç hurma yedi ve bir miktar da elbisesine koydu. Bahçenin sahibi onu yakalayýp dövüp, elbiselerini soydu. Fakir adam bahçe sahibiyle birlikte Resulullah (sas)’in yanýna geldiðinde, Efendimiz (sas) bahçe sahibine dönerek, “O cahildi, sen ona öðretmeliydin; o açtý, sen onu doyurmalýydýn.” dedi. Ve bahçe sahibi adamýn elbiselerini iade etti. Ayrýca ona kendi ambarýndan buðday verdi.


Dillerde Efendimiz (sas) Efendimiz (sas) saadet asrýndan günümüze kadar nice sineler O’nun aþkýyla yanýp tutuþtu. Sahabeden baþlayarak tüm Müslümanlar O’nun (sas) sevgisi uðruna neler yapmadýlar ki? Günümüzde de onun sevgilileri O’na sevgilerini ifade etme adýna baþ döndürücü pek çok þey yapmýþlardýr. Bir de O’nun için söylenen sözler vardýr ki her biri adeta ayrý bir ruh haleti ile söylenmiþtir. Ali Budak’ýn Ailem okurlarý için hazýrladýðý Efendimiz’i anlatan vasýf, ifade, söz, tamlama, izâfet ve tavsifleri dergimizin deðiþik sayfalarýnda okuyacaksýnýz.

Çalýþkan ve ince ruhluydu Resûlullah Efendimiz’in, geçmiþteki ve gelecekteki günahlarýnýn, Allahü Teâlâ tarafýndan baðýþlandýðý, kendisine müjdelenmiþti. (Fetih, 2) Böyle olduðu halde Peygamberimiz, bir gün, ‘Sizden, ameli kendisini kurtarabilecek hiçbir kimse yoktur!’ buyurmuþtu. ‘Yâ Resûlallah, Seni de mi amelin kurtaramaz?’ diye sordular. O, ‘Evet, Beni de amelim kurtaramaz! Ancak, Rabb’im Allahü Teâlâ Beni, tarafýndan bir maðfiret ve rahmetle kuþatýr ve korur!’ diye cevap verdiler. (Ahmed Ýbn-i Hanbel, Müsned, 2/235) Resûlullah Efendimiz, bir sefer esnasýnda ashâbýna, bir koyun kesip piþirmelerini söylemiþti. Ashaptan birisi, ‘Yâ Resûlullah, onun boðazlanmasý

benim üzerime olsun.’ dedi. Baþka birisi, ‘Yâ Resûlullah, onun yüzülmesi de benim üzerime olsun.’ dedi. Bir baþkasý, ‘Yâ Resûlullah, piþirilmesi de benim üzerime olsun.’ dedi. Resûlullah (sas) Efendimiz de, ‘Odun toplamak da benim üzerime olsun.’ buyurdu. Sahâbîler, ‘Yâ Resûlullah, biz senin iþini de görmeye yeteriz (senin çalýþmana gerek yok).’ dediler. Peygamber-i Zîþân Efendimiz, ‘Sizin, benim iþimi de görmeye yeteceðinizi biliyorum. Fakat ben, size karþý imtiyazlý bir vaziyette bulunmaktan hoþlanmam. Çünkü Allah kulunu, ashâbý arasýnda imtiyazlý durumda görmekten hoþlanmaz!’ buyurdu. (Kastalanî, Mevâhibü’l-Ledünniyye, 1/385)

Âlem-i bâkîdeki hayat-ý dâime ve saadet-i ebediyenin en kuvvetli müjdecisi Âlem-i þehâdette iken gaybiyâttan haber verir bir beþîr ve nezîr (Allah’a itaat etmeyenleri ceza ve azapla korkutan uyarýcý) Âyine-i Samedânî (Her þeyin kendisine muhtaç olup kendisi hiçbir þeye muhtaç olmayan Allah’ýn Samed isminin en parlak bir aynasý)

Çatýk kaþlý deðildi, nazik ve cömertti Resulullah, evini süpürür, hayvana ot verir, deveyi baðlardý. Koyunun sütünü saðardý. Söküðünü diker, çamaþýrýný yamardý. Hizmetçisi ile birlikte yerdi. Hizmetçisi el deðirmeni çekerken yorulunca, ona yardým ederdi. Pazardan öteberi alýp eve getirirdi. Fakirle, zenginle, büyükle, küçükle karþýlaþýnca, önce selam verirdi. Bunlarla musafaha etmek için, mübarek elini önce uzatýrdý. Köleyi, efendiyi, beyi, siyahý ve beyazý bir tutardý. Her kim olursa olsun, çaðýrýlan yere giderdi. Önüne konulan þeyi, az olsa da, hafif, aþaðý görmezdi. Güzel huylu idi. Güler yüzlü, tatlý sözlü idi. Üzüntülü görünürdü. Fakat, çatýk kaþlý deðildi. Heybetliydi. Yani saygý ve korku hâsýl ederdi. Fakat, kaba deðildi. Nazik idi. Cömert idi. Fakat, israf etmez, faydasýz yere bir þey vermezdi. Herkese acýrdý. Mübarek baþý hep önüne eðikti. Kimseden bir þey beklemezdi. ailem 7

16 NÝSAN 2005 CUMARTESÝ


Hz. Muhammed

(sallallahu aleyhi ve sellem)

Ýnsanlýðýn Ýftihar Tablosu’nun

Hayat kronolojisi ALÝ DEMÝREL enab-ý Hak, Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)’i bize bir örnek insan olarak göndermiþtir. Allah Rasulü’nün yaþamýþ olduðu hayatýn her karesinden alacaðýmýz pek çok ders var. Bugün yaþadýðýmýz problemleri O’nun örnek hayatýndan çýkarýlabilecek prensiplerle çözmemiz mümkün. Bu da Efendimiz’in hayatýný bilmemize baðlý. Onun için Allah Rasulü’nün hayatýný okumalý, baþta çocuklarýmýz olmak üzere etrafýmýzdaki kiþilere okutmalýyýz. Ve tabiki O’nun hayatýný hayatýmýza hayat kýlmalýyýz. Allah Rasulü’nün hayatýnda önemli yer tutan hadiselerden hareketle yýllarý esas alarak sizin için bir kronoloji hazýrladýk. Bu kronoloji sayesinde Efendimiz’in hayatý kare kare gözümüzde canlanacaktýr.

C

571

Rebiülevvel ayýnýn 12’inci gecesi (20 Nisan) Efendimiz (sas) dünyayý þereflendirdi.

575

Süt annesi Halime Hatun, Allah Rasulü’nü annesi Hz. Amine’ye teslim etti.

577

Efendimiz, Mekke ile Medine arasýndaki Ebva Köyü’nde annesini kaybetti. Dedesi Abdülmuttalib Efendimizi himayesi altýna aldý.

579

Abdülmuttalib ahirete göç etti. Efendimiz, amcasý Ebu Talib’in yanýnda kalmaya baþladý.

583

Orada kötü karþýlandý.

Amcasý Ebu Talib’le ticaret maksadýyla Þam’a gitti. Burada Rahip Bahîra Allah Rasulü’nün beklenen son peygamber olduðunu keþfetti.

621 Ýsra ve Miraç hadiseleri yaþandý. Medineli 12 Müslüman Allah Rasulü’ne biat etti. 1. Akabe Biatý.

590

622

Hilfu’l-Füdul (Faziletliler antlaþmasý) cemiyetine iþtirak etti.

591

Ticarete baþladý.

596 Ýkinci kez ticaret maksadýyla Þam’a gitti. Üç ay sonra Hz. Hatice Validemiz’le evlendi. 605

Kâbe’nin yeniden imarý esnasýnda kabileler arasýnda çýkan anlaþmazlýðý giderdi.

610

Hira’da ilk vahiy teblið edildi.

613

Safa tepesine çýkýp ilk açýk tebliðini yaptý. Yakýn akrabalarýna teblið için yemekler verdi. Müslümanlara iþkence yapýlmaya baþlandý.

615

Ýkinci Akabe Biatý yapýldý. Müslümanlar ve ardýndan da Efendimiz, Mekke’den Medine’ye hicret ettiler. Mescid-i Nebevi inþa edildi. Ýlk ezan okundu.

623 Kýble yönü Cenab-ý Hakk’ýn emriyle Kudüs’ten Mescid-i Haram’a çevrildi. 624

Mekkeli müþriklerle Bedir Savaþý yapýldý. Ayný yýl Beni Kaynuka Yahudileri üzerine gidildi ve onlar, Medine’den çýkarýldý. Ramazan orucu farz kýlýndý. Ýlk bayram namazý kýlýndý. Zekat farz oldu. Allah Resulü’nün kýzý Hz. Rukiyye vefat etti. Hz. Ali ile Hz. Fatýma evlendi. Ýlk kurban bayram namazý kýlýndý.

Habeþistan’a ilk hicret. Hz. Hamza ile Hz. Ömer müslüman oldu.

625

616

627 Hendek Savaþý yapýldý. Beni Kurayza kuþatýldý.

Habeþistan’a 2. hicret.

617

Müslümanlara karþý üç yýl sürecek sosyal ve ekonomik boykot baþladý.

619 Boykot sona erdi. Efendimiz’in oðlu Kasým, ardýndan diðer oðlu Abdullah vefat etti. Kýsa bir süre sonra amcasý Ebu Talib öldü. Ardýndan da Hz. Hatice validemiz irtihal etti. 620

Allah Rasulü, Taif’e gitti.

Uhud muharebesi yapýldý.

628 Kabe ziyareti için yola çýkýldý. Rýdvan biatý yapýldý. Mekkeli müþriklerle Hudeybiye barýþý imzalandý. 630

Mekke fethedildi. Kabe putlardan temizlendi. Tebük seferi yapýldý. 632 Efendimiz veda haccýný yaptý. Rahatsýzlandý ve ardýndan 8 Haziran’da vefat etti.

HÝLYE NEDÝR? Rasûlullah'ýn yüce sýfatlarýný anlatan manzûm veya nesir halindeki yazýlara Hilye-i Þerif denilir.


Hz .O (ra sma n )

li .A Hz (ra)

Efendimiz (sas)’in boyu ne çok kýsa, ne de çok uzundu; O, orta boyluydu. Saçlarý kývýrcýk da deðil, uzun düz de deðildi. O’nun saçlarý kývýrcýkla düz arasý idi. Yüzü yuvarlak, teni duru beyaz, gözleri iri ve siyah, kirpikleri uzundu. Allah Resulü iri kemikli ve geniþ omuzluydu. Göðsünün ortasýndan karnýna kadar kýl yoktu. Ýki avucu ve tabanlarý dolgundu. Yürürken sanki yokuþ iner gibi rahatlýkla ilerlerdi. Saðýnda veya solundaki birine baktýðýnda bütün vücuduyla ona dönerdi. Ýki omzu arasýnda peygamber oluþunun niþanesi olan bir mühür vardý. O, gönül bakýmýndan insanlarýn en cömerdi, konuþmasýnda insanlarýn en doðru sözlüsüydü. Tanýyanlar için en yumuþak huylu ve en arkadaþ canlýsý olan insan oydu. Allah Resulü’nü ansýzýn gören O’nun heybeti karþýsýnda ürperirdi; fakat Efendimiz’i tanýyarak birlikte olan ise, O’nu her þeyden çok severdi. O’nu görüp de anlatan herkes: “Ne O’ndan önce ne de O’ndan sonra Allah Resulü (sas)’nün benzerini görmedim.” derdi.

kir be bu . E a) Hz (r

Hz .Ö (ra mer )

Hz. Ali (ra), Kâinatýn Ýftihar Tablosu (sallallahu aleyhi vesellem)’i bize þu þekilde tanýtýr:

Hz. Muhammed Mustafa sallâllâhü aleyhi ve sellem âlemlere rahmet olarak gönderilmiþtir.

Allah’ýn salat-ü selamý rahmet Peygamber’i ve ümmetinin þefaatçisi olan Hz. Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellemin üzerine olsun.


Hz. Muhammed

Torununu öptüðü için onu yadýrgayan insana, “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz.” diyen bir peygamberdi o. Çocuklarý her seferinde sevdiðini söyler, onlar için Allah’a hayýr dualar ederdi.

(sallallahu aleyhi ve sellem)

Çocuklarý kucaðýna alýr, onlarý okþar, baðrýna basardý ESMA SAYIN EKERÝM z. Peygamberimiz, torunlarý Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin doðduktan sonra onlarý görmek için daha sýk Hz. Fatýma’nýn evine gider olmuþtu. Onlarýn bakýmlarýyla ilgileniyordu, onlarla oyunlar oynuyordu ve sýk sýk onlara olan sevgisini dile getiriyordu. Nitekim Hz. Peygamber torunu Hasan için, “Allah’ým ben, O’nu seviyorum. O’nu sen de sev. O’nu seveni de sev.” diye buyurmuþlardýr. Usame bin Zeyd Peygamber Efendimiz’in (sas) kendilerini nasýl sevdiðini bize þöyle anlatýr: Resulullah beni alýr, dizi üzerine oturturdu. Hasan’ý da öbür dizi-

H

16 NÝSAN 2005 CUMARTESÝ

ailem 10

ne oturturdu. Sonra bizi göðsüne bastýrýr, “Allah’ým bu ikisine rahmet ihsan eyle. Çünkü ben bunlara hayýr ve saadet diliyorum.” derdi. (Buhari, Kitab’ul-Edeb, 22) Resulullah torunu Hasan bin Ali’yi öptüðü sýrada yanýnda Akra bin Habis oturmaktaydý. Akra, “Benim on tane çocuðum vardýr, onlardan hiçbirini öpmedim.” dedi. Resulullah ona doðru baktý ve sonra da adeta bize de örnek olacak bir söz söyledi, “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz.” buyurdu. (Buhari, Kitabu’l-Edeb, 26) Resulullah, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in gönüllerini namaz, cami ve manevi ilim meclislerinin aþkýyla da-


Asr-ý Saadetin güneþi Benî âdemin medâr-ý þerefi Bu âlemin medâr-ý iftiharý (Âlemin övünç vesilesi) Bu kâinatýn Âyetü’l-Kübrâsý (Bu kâinatta, Allah’ýn varlýðýný ispat eden en büyük ayet ve niþan) Bu kâinatýn Manevi Güneþi Bürhân-ý hak (Cenab-ý Hakk’ý bildiren O’nu anlatan apaçýk bir delil) Bürhân-ý kâtý’ (Kesin ve apaçýk bir delil)

Bir kiþiye sadece yüzüyle deðil, bütün vücuduyla dönerek bakardý. Müslüman elinden ve dilinden diðer Müslümanlarýn emin olduðu insandýr.” buyurmuþtu.

ha çok küçük yaþlardan itibaren doldurmuþtu. Bir gün cemaatle kýlýnan bir namaz esnasýnda Hz. Peygamber secdeye varmýþtý. Secde o kadar uzun sürdü ki arkasýnda namaz kýlanlar ne olduðunu merak ettiler. Anormal bir þeylerin olduðunu ya da vahyin geldiðini düþündüler. Namaz bittikten sonra bunun sebebini sordular. Hz. Peygamber onlarýn sorusunu þöyle cevapladý: “Hüseyin, secdeye vardýðýmda sýrtýma çýktý. Evde bu âdeti edindiðinden, onu sýrtýmdan atamadým ve böylece secde uzun sürdü.” (Buhari, Kitabu’s-Salat, 52) Bir baþka zamanda ise Resulullah (sas) hutbe vermekte iken Hasan ve Hüseyin gelir. Üstlerinde birer kýrmýzý gömlek vardý. Yürüyorlar ve arada bir sürçüyorlardý. Hz. Peygamber minberden indi, onlarý taþýyarak önüne koydu ve sonra þöyle buyurdu: “Allah’ýn, mallarýnýz ve çocuklarýnýz ancak bir fitnedir sözü, haktýr. Þu iki çocuða baktým. Yürüyorlar ve sürçüyorlar. Sabredemedim ve nihayet konuþmamý keserek onlarý kaldýrdým.” buyurmuþtur. (Buhari, Fiten, 20) Çocukluklarýndan kaynaklanan ufak yaramazlýklarýna raðmen Resulullah, torunlarý Hasan ve Hüseyin’i camiden, namazdan ve sohbet meclislerinden uzaklaþtýrmýyordu. Aksine, Hz. Peygamber onlarýn caminin manevi havasýndan faydalanmalarýný saðlayarak gönüllerinde namaz ve sohbet aþkýný canlandýrýyordu. Caminin feyzi ve namaz aþkýyla yetiþen Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin 7-8 yaþlarýndayken hatalý abdest alan bir kiþiye hatalý abdest aldýðýný söyleyemeyecek derecede ahlaki

olgunluða ulaþmýþlardý. Onun gönlünü kýrmak istemiyorlardý. Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’den birisi doðru, diðeri hatalý abdest alarak adama “Hangimiz doðru abdest alýyoruz?” diye sormuþlar. Böylece adamýn hatasýný anlamasýný saðlamýþlardý.

ailem 11

16 NÝSAN 2005 CUMARTESÝ


Hz. Muhammed

(sallallahu aleyhi ve sellem)

Eþsiz Aile Reisi, Fâhr-i Âlem

kýsa ve öz konuþurdu llah Rasulü daima hüzünlü ve düþünceli idi. Lüzumsuz konuþmaz, çoðu kez susardý. Söze tok baþlar, tok bitirirdi (lafý aðzýnda gevelemezdi). Kýsa, öz ve manalý konuþurdu. Kelimeleri tane tane söylerdi. Lüzumundan fazla ve eksik konuþmazdý. Yumuþak huylu idi. Az olsa da nimetleri büyük görürdü. Hakka sataþýldýðýnda öfkelenir ve hakka yardým etmedikçe de öfkesinden dolayý bulunduðu yerden ayrýlmazdý. Ýþaret ettiði vakit bütün eliyle iþaret ederdi. Bir þeye hayret ettiðinde elini çevirir, konuþtuðunda ellerini bir araya getirir, sað elinin içi ile sol elinin baþparmaðýnýn içine vururdu. Öfkelendiðinde yüz çevirirdi, sevindiðinde ha-

A

fifçe gözlerini kapardý. Gülmesi ekseriya tebessümdü ve gülerken diþleri dolu tanelerini andýrýrdý.

Evdeki hâli Evine kendi iþleri için girerdi ve bu mevzuda serbestti. Evdeki zamanýný üçe bölerdi: Bir kýsmýný Allah’a, bir kýsmýný ailesine, bir kýsmýný da kendisine ayýrýrdý. Sonra kendisine ait olan vaktini kendisiyle insanlar arasýnda ikiye taksim ederdi. Ayýrdýðý bu süreyi halkýn umumi ve hususi iþlerine hasreder, onlardan hiçbir þey esirgemezdi. Ümmetine ayýrdýðý zaman süresi içinde faziletli kiþileri tercih etmek, dindeki derecelerine göre onlarla ilgilenmek âdetlerindendi. Kiminin bir ihtiyacý, kiminin


iki ihtiyacý, kiminin de daha fazla haceti olurdu. Hepsiyle meþgul olur, halký, kendilerine faydasý dokunacak iþlere yöneltirdi. Müslümanlar kendi meselelerini sorar, o da onlara yararý dokunacak hususlarý bildirir, þöyle buyururdu: “Burada olanlar olmayanlara sözlerimi duyursunlar. Ýhtiyaçlarýný bana duyuramayanlarýn isteklerini bana iletiniz. Ýhtiyacýný sultana iletemeyen birinin bu hacetini ulaþtýranýn ayaklarýna Allah-ü Teala kýyamet gününde kuvvet verir.” Peygamberin huzurunda lüzumsuz þeyler konuþulmazdý. Konuþulduðu takdirde dinlemezdi. Yanýna hayýr umarak girerlerdi. Girenlere Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) muhakkak bir þey tattýrýrdý. Huzurundan çýkanlar hayýr kýlavuzlarý olarak ayrýlýrlardý.

Efendimiz’in ashabýna karþý üslubu “Nebi Aleyhisselam, daima güler yüzlü, iyi ve yumuþak huylu idi. Kaba ve katý yürekli deðildi. Baðýrýp çaðýrmaz, kötü laf etmez, baþkalarýný ayýplamazdý. Þakacý deðildi. Hoþlan-

madýðý þeyleri görmezlikten gelirdi. Ondan bir þey uman meyus olmaz, hayal kýrýklýðýna uðramazdý. Nefsini üç þeyden men etmiþti: Münakaþa, mübalaða ve gereksiz konuþmalardan. Þu üç hususta da halk ile münasebeti kesmiþti: Kimseyi ayýplamaz, baþkasýnýn kusurlarýný araþtýrmaz, sevap ümit ettiði mevzuun dýþýnda konuþmazdý. Konuþtuðunda hemdemleri sanki baþlarý üzerinde kuþ varmýþ gibi baþlarýný eðerek ve dikkatle onu dinlerlerdi. O konuþtuðunda meclistekiler susar, o sustuðunda da halk konuþurdu. Rasulullah’ýn huzurunda çekiþilmezdi. Ashabýnýn güldüðüne güler, hayret ettiðine de hayret ederdi. Yabancý birisi konuþma ve isteðinde kaba davrandýðýnda sabýr gösterirdi. Arkadaþlarý böyle bir yabancýya çýkýþtýklarýnda kendilerine: “Ýhtiyaç sahibini gördüðünüz vakit ona yardým ediniz.” buyururdu. Haktan meyletmedikçe konuþanýn sözünü kesmezdi. Övgüde aþýrýlýða kaçmayanlarýn medihlerini kabul ederdi. Konuþan, haktan saptýðýnda ya sözünü keser yahut kalkýp giderdi.”


Hz. Muhammed

(sallallahu aleyhi ve sellem)

Gönüllerin Efendisi, Fâzilet Güneþi

Boþ bulduðu yere otururdu “Allah Rasulü (sallallahu aleyhi ve sellem) otururken, kalkarken daima Allah’ý anardý. Oturmak için muayyen bir yeri yoktu. Halký da böyle bir yer edinmekten men ederdi. Bir topluluðun yanýna vardýðýnda boþ bulduðu yere oturur ve ashabýna da bunu emrederdi. Huzurunda oturan herkesle ilgilenirdi. Öyle ki hiçbir fert baþkasýna kendisinden daha çok iltifatta bulunduðu zehabýna kapýlmazdý. Herhangi bir ihtiyacý için birlikte oturduðu veya ayakta dikildiði kimse kendiliðinden ayrýlmadýkça onu býrakýp gitmezdi. Ýhtiyaçlarýný iletenlerin ya

Fetih Suresi’nden 48/28: Bütün dinlere üstün kýlmak için resulünü hidâyet ve hak dinle gönderen O’dur. Buna þahit olarak Allah yeter. 48/29: Muhammed Allah’ýn resulüdür. Onun beraberindeki müminler de kâfirlere karþý þiddetli olup kendi aralarýnda þefkatlidirler. Sen onlarý rükû ederken, secde ederken, Allah’tan lütuf ve rýza ararken görürsün. Onlarýn alâmeti, yüzlerindeki secde izi, secde aydýnlýðýdýr. Bunlar, Tevrattaki sýfatlarý olup Ýncîldeki meselleri ise þöyledir: Öyle bir ekin ki filizini çýkarmýþ, sonra da onu kuvvetlendirmiþ, derken kalýnlaþmýþ da artýk gövdesi üzerinde doðrulmuþ. Öyle ki ekicilerin hoþuna gider, kâfirleri de öfkelendirir. Ýþte böylece Allah, onlar gibi iman edip makbul ve güzel iþler yapanlara bir maðfiret ve büyük bir mükâfat hazýrlamýþtýr. 16 NÝSAN 2005 CUMARTESÝ

ailem 14

isteklerini kabul edip yerine getirir yahut tatlý sözlerle yol gösterirdi. Müsamahasýna ve güzel huylarýna güvenen halk O’na sýðýnmýþtý, onlarýn babasý olmuþtu. Herkes, hak konusunda huzurunda eþitti. Meclisi hilm, haya, sabýr meclisi idi. Onun bulunduðu yerde sesler yükselmez, kimsenin þerefiyle oynanmaz, kimsenin ayýbýndan söz edilmezdi. Halk eþitti, aralarýndaki üstünlük takva ile idi. Ashabý alçakgönüllü idi. Yaþlýya hürmet, küçüðe sevgi gösterirlerdi. Ýhtiyaç sahiplerini nefislerine tercih eder, yabancýyý korurlardý.”

Allah Resûlü (sas) en mükemmel fertler yetiþtirmiþtir Bir insanýn inancý saðlam görülebilir; ama ibadetsizdir. Vatanperverlikten bahseder; fakat, rüþvet hastalýðýndan da kendini kurtaramaz. Naziktir, kibardýr ne var ki milletin malýný korumada hassas deðildir. Sonra, her türlü güzel ahlâký nefsinde toplayabilir; ama bu ahlâk, kafa ve kalbine nakþedilip þahsiyetinin ayrýlmaz bir parçasý haline gelememiþtir. Böyle olunca da bugün kazandýðýný yarýn kaybedebilir.. Bugün sevilirken yarýn nefret edilen bir insan olabilir. Þimdi bir insan düþünün ki; inanýyor, inandýrýyor; îmân etmiþ gönülleri ibadetin her çeþidiyle coþturuyor; “ahlâk” diyor yaþýyor, yaþatýyor; sonra da bütün bu þeylerin, tâ mezara kadar hem de ayný þevk içinde devamýný saðlýyor. Acaba bu zâtýn bir kudsi kuvvet taþýdýðýna þüphe edilebilir mi? Haþa! Ýþte, insanlýðýn O en büyük Mürebbisi (sas) bütün bu iþleri yapmýþ ve en mükemmel ferdler yetiþtirmiþ ve böyle ferdlerden de insanlýðýn bir defa görüp, belki bir daha göremeyeceði en mükemmel bir toplum meydana getirmiþtir. Bu durumda, O nebî olmaz da, baþka kim olur ki?


Bürhân-ý nâtýk (Hakikatleri haykýran ve konuþan apaçýk delil) Bütün ehl-i imana imam (Bütün müminlerin kendisine uyduðu önder) Bütün enbiya ve evliyadan mürekkep bir halka-i zikrin serzâkiri (Allah’ý zikir halkasýndaki müminlerin baþý)

Gül-i Rânâ

(iyi, hoþ, latif ve revnaklý gül)

Ýhtiyatlý davranýrdý “Allah Rasulü’nün suskunluðu hilm, ihtiyat, takdir ve tefekkür olmak üzere dört esasa dayanýrdý. Takdirî suskunluðu, insanlar arasýnda vuku bulan davalara bakmak ve onlarý dinlemek þeklinde idi. Tefekkürî suskunluðu ise ebedi ve geçici hususlarda idi. Hilm ile sabýr Allah Rasulü’nde birleþmiþti. Hiçbir þey onu öfkelendirmez ve korkutmazdý.

Dört hususta ihtiyatlý davranmayý zatýnda cem etmiþti: Kendisine uyulmasý için en güzeli almak, vazgeçilmesi için kötüyü býrakmak, ümmetinin menfaatine olan hususlarda görüþünü bildirmek, dünya ve ahiret ile alakalý ümmeti lehine birleþtirilmesi mümkün olan mevzularda onlar lehine hareket etmek.”

Bütün enbiyânýn reisi (Peygamber ve velilerden oluþan topluluðun) Bütün evliyânýn baþý Bütün insanlara hatip Delil-i sâdýk (Ýnsanlarý Allah’a götüren, O’nun varlýðýný ilan eden en doðru rehber) Delil-i sâtý’ (Etrafý aydýnlatan parlak delil, aydýnlatýcý nurlar ile Allah’ýn varlýðýný ilan eden) Dellâl-ý a’zam (Ýnsanlara Allah’ýn varlýðýný ilan eden büyük rehber)

Habib-i Edip

(Allah’a ve insanlara karþý çok edepli, Allah’ýn sevgilisi)

Güleryüzlüydü... “Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) dilini tutar, ancak gerektiðinde konuþurdu. Ashabýný kendisine ýsýndýrýr, soðutmazdý. Her kavmin ulusuna ikramda bulunur, onu baþlarýna geçirirdi. Güleryüzlülüðünü ve huyunu bozmaksýzýn insanlara karþý dikkatli olur, þerlerinden sakýnýrdý. Sahabilerinden birini görmediðinde soruþturur, halka aralarýndaki meselelerini sorar, güzel þeyleri beðenir, onu

destekler, çirkinlikleri de takbih edip halkýn gözünden düþürürdü. Ýþleri tertipli idi, karýþýk deðildi. Ýnsanlarýn gaflete düþebilecekleri yahut haktan sapabilecekleri endiþesi ile müteyakkýz davranýrdý. Haktan taviz vermez, ondan þaþmazdý. Yakýnlarý, insanlarýn en seçkinleri idi. O’nun katýnda insanlarýn en üstünü halka en fazla öðüt verenler, en büyükleri de daha çok yardýmda bulunanlar idi.” ailem 15

16 NÝSAN 2005 CUMARTESÝ


Hz. Muhammed

(sallallahu aleyhi ve sellem)

Salavat; hürmeti, sevgiyi ve Efendimiz’e baðlýlýðý anlatýr. Bu nedenle Allah Resulü’nün (sas) adýný duyduðumuz her anda, O’nun anýldýðý her vakitte salavat getirmeyi ihmal etmemeliyiz. OSMAN KARYAÐDI

Ýki Cihan Serveri’ne neden salavat getiriyoruz? eygamber Efendimiz mübarek bedeniyle aramýzdan ayrýlmýþ olsa bile hâlâ ümmetinin sevinç ve kederlerinden haberdardýr. Ümmeti olarak biz Müslümanlar O’nunla irtibatýmýzý ortaya koyarsak O’nun ahirette en zor durumda kaldýðýmýz anlarda ‘O benim ümmetimdendi!’ referansýný vermesini bekleyebiliriz. Kendisine çokça salât ü selam getirilmesini tavsiye eden Efendimiz, bunu bir hadisiyle de þöyle ifade eder: “Þayet içinizden biri bana salavat getirirse onun selamýný almak üzere Allah ruhumu bana iade eder, ben de onun selamýný alýrým.” (Ebu Davud, Menâsik 96) Bu hadisten hareketle þunu söyleyebiliriz ki, O’na salât ü selam getirmekle biz de manen diriliþe geçiyoruz. Peygamberimiz (sas)’in ifadelerine göre cuma, günlerin en hayýrlýsýdýr. Çünkü insanlýðýn atasý Hz. Adem o gün yaratýlmýþtýr. Yeryüzünde hayat o gün baþladýðý gibi, yine ayný gün dünyanýn ömrü bite-

P

16 NÝSAN 2005 CUMARTESÝ

ailem 16

cek ve kýyamet kopacaktýr. Ýçindeki dualarýn kabul edildiði bir vaktin bulunduðu cuma, müminler için özel bir gündür. Bu bilgileri ashabýna veren Efendimiz, cuma günü kendisine çokça salât ü selam getirilmesini ister. Zira o gün salât ve selamlar melekler vasýtasýyla O’na ulaþtýrýlmaktadýr. Allah Rasulü bunu söyleyince sahabeye biraz garip gelir. Ve merakla sorarlar, “Sizin bedeniniz o gün çürümüþ olacak. Getirdiðimiz salât ü selamlar size nasýl ulaþacak ey Allah’ýn Rasulü?” Bu vesileyle Efendimiz’in, ashabýna bir hakikati de öðrettiði cevabý þu þekilde olur: “Allah, peygamberlerin cesetlerini çürütmeyi yeryüzüne haram kýlmýþtýr.” Esasen Kâinatýn Ýftihar Tablosu, bunu söylerken, anlayanlar ve farkýnda olanlar için mesafenin önemli olmadýðýný gösteriyordu. Demek ki, O (sas) bizim gönderdiðimiz salât ü selam ve diðer hediyelerden haberdar oluyor. (Ebu Davud, Salat 207)


Habîbullah (Allah’ýn sevgilisi) Divan-ý nübüvvetin hâtemi (Peygamberler topluluðunun mührü ve sonuncusu) Efdalü’l-halk (Ýnsanlarýn en faziletlisi) Ekmelü’l-halk (Ýnsanlarýn en mükemmeli) En þaþaalý bir surette âyinedarlýk eden ve gösteren ve sevip ve baþkasýna sevdiren Eþref-i mahlûkât (Yaratýlmýþlarýn en þereflisi)

Kur’an salâvatý emreder Kur’an-ý Kerim’de, “Muhakkak ki Allah ve melekleri Peygamber’e hep salât ederler. Ey iman edenler! Siz de ona salât edin ve tam bir içtenlikle selam verin.” (Ahzab, 36/56) buyurulur. Salât; tebrik, tezkiye, saygý, dua, istiðfar ve rahmet gibi mânâlara gelir. Ayette bahsedilen Allah’ýn salât etmesi; O’nun Efendimiz (sas)’e rahmet etmesini, meleklerin salâtý onlarýn, Allah Rasulü için istiðfar etmelerini ve bizim salâtýmýz da O’nun için dua etmemizi ifade etmektedir. Ayet-i kerime, Peygamberimiz’e salât ve selamla hürmetlerimizi sunmanýn, mümin olmanýn bir gereði olduðunu ifade eder. “Allâhümme salli alâ seyyidinâ Muhammed: Allâh’ým! Efendimiz Hz. Muhammed’e salât ü selam et!” demek hiç de zor olmayan bir baðlýlýk göstergesidir. Bu baðlýlýk ayný zamanda O’ndan kendimiz

için þefâat talebinde bulunmaktýr. O’na getirdiðimiz her salât ü selam, “Ahirette bize de þefaat et, biz de Senin ümmetinin bir ferdiyiz.” mânâsýna gelir. Allah Rasulü’ne salâvat getirmenin ehemmiyetini ifade eden baþka hadisler de vardýr: “Yeryüzündeki Allah’ýn seyyah melekleri ümmetimin salât ü selamýný bana anýnda ulaþtýrýrlar.” (Nesai, Sehv 46) “Kýyamet günü insanlarýn bana en yakýný bana en çok salâvat okuyandýr.” (Tirmizi, Salât 357) “Kim bana bir salâvat okursa Allah da ona on rahmet ve ikramda bulunur.” (Nesai, Sehv 55) “En cimri insan, yanýnda adým anýldýðý halde bana salât ü selam getirmeyendir.” (Tirmizî, Deavât, 100) Bu ve benzeri hadisler bize sýk sýk O’na baðlýlýðýmýzý göstermemizin önemini ifade eder. Burada unutanlar, ahirette unutulma ve yok sayýlma ile cezalandýrýlýrlar. ailem 17

16 NÝSAN 2005 CUMARTESÝ


Hz. Muhammed

(sallallahu aleyhi ve sellem)

Ruh-i revân, bir öðretmendi Her insanýn Kâinatýn Efendisi’nden örnek alabileceði yüzlerce misal vardýr.

16 NÝSAN 2005 CUMARTESÝ

ailem 18

enç-ihtiyar, kadýn-erkek herkesin ama herkesin Peygamber’imiz (sas)’in hayatýndan örnek almasý gerekir. Çünkü o hayatýyla bizi eðiten, öðreten bir insandý. Hz. Peygamber, ümmetine her konuyu öðretmiþ, onlarýn izzet ve þerefine yaraþýr davranýþlarý onlara göstermiþtir. Hz. Peygamber’in savaþ, barýþ, ibadet, ticaret, hak ve adalet gibi konularda meþgul olmasý herkes tarafýndan tabii karþýlanýrken, günlük insan hareketlerinin biçim ve þekilleriyle de meþgul olmasý bazýlarý tarafýndan yadýrganmaktaydý. Nitekim Selman-ý Farisi’ye bir müþrik biraz da

G

alaylý bir þekilde þöyle demiþti: “Görüyorum ki dostunuz (Muhammed), size her þeyi ama her þeyi hatta helaya nasýl oturacaðýnýzý bile öðretiyor!” Selman gayet ciddi ve pek tabii olarak müþriki tasdik ederek: “Evet” dedi. Sonra da Hz. Peygamber’in tuvalet adabýyla ilgili tavsiyelerini sýraladý. Her meslek ve meþrepten insan, Hz. Peygamber’in hayatýndan kendisi için örnek olabilecek birçok yön bulabilir. Allah Resulü, herkese ayný çaðrýyý yapmakta ve kendisinin izlenmesini istemektedir. Çünkü onun hayatý bütün insanlýk için en güzel örnektir.


En vâzýh bir surette ve en azamî bir derecede hakâik-i Kur’âniye vasýtasýyla o týlsýmý ilan eden (Kâinatýn tahavvülatýndaki maksat ve gaye ve o muammâyý mevcudatýn nereden, nereye geldiklerini ve ne olduklarýný en yüksek bir sadâ ile ilan eden). Esmâ-i Ýlâhiye’nin gizli definelerinin keþþâfý (Allah’ýn isimlerinin gizlendiði defineleri ortaya çýkaran zat) Eþrefü’l-insan (Ýnsan nev’inin en þereflisi) Fahr-i âlem (Âlemin övünç kaynaðý) Fahr-i kâinât (Kâinatýn övünç kaynaðý) Ferid-i kevn ü zaman (Bütün zamanlarda ve kainatta benzeri olmayan, eþsiz) Hakikatin ziyâsý Güneþler Güneþi

Kâinatýn Fahrý zamana riayet ederdi Çaðdaþ eðitimde “öðrenmeye hazýr olma” denilen prensibe Resulullah çok dikkat etmiþtir. Hadislerdeki kýsalýk ve özlük, her birinin birer vecize niteliðinde oluþu bu sebebe dayanýr. Ýbn-i Mesud þöyle anlatýr: “Ashabý usanýp sýkýlýr düþüncesiyle Resul-i Ekrem bize her gün deðil, arada bir vaaz ve nasihat ederdi.”

Öðrettiklerini kontrol ederdi Resulullah öðrettiklerinin anlaþýlýp anlaþýlmadýðýný kontrol eder, öðrenilenlerin de uygulanmasýný isterdi. Sahabeye, ibadetlerini tam ve noksansýz yapmalarýný emreder, onlara nasýl yapacaklarýný anlatýr, murakabe eder, gerektiðinde hatalarýný gösterirdi.

Sözlerini tekrarlardý Ýyice anlaþýlmasý ve zihinde yer etmesi için önemli konularda sözü üç defa tekrar ederdi. Bu tekrar esnasýnda onun mübarek aðzýndan çýkan kelimeler, adeta sayýlabilirdi. Peygamber’imiz her söylediðini üç defa tekrar ederdi. Bunu gerektiðinde ve özellikle önemli þeylerde yapardý.

Bilmediðinde sükut ederdi Resul-i Ekrem, her suale cevap verirken, özellikle cevabýný bilmediði sualler karþýsýnda sükut eder, vahyi beklerdi. Vahiy geldikten sonra derhal sual sahibini arayýp bulur ve Ýlahî cevabý iletirdi.

Kolay olaný tercih ederdi O, kolayý tercih ederdi. Hz. Peygamber’in bütün iþlerinde daima kolay olaný tercih ettiði bilinmektedir. Hz. Aiþe, “Peygamber, iki þey arasýnda muhayyer býrakýldýðýnda -günah deðilsekolay olaný tercih eder, günah olduðu zaman ise insanlar içinde ondan en çok sakýnaný olurdu.’’ der.

Muhatabýný mahcup etmezdi Allah Resulü muhatabýný asla mahcup etmezdi. Bazý hatalara göz yumar, beðenilmeyen hareket ve davranýþta bulunan olsa bile onu mahcup etmez, hatalarýný yüzüne vurup utandýrmazdý. Hiç kimseyi kusur sebebiyle -bilhassa baþkalarýnýn yanýnda- küçük düþürmezdi. Peygamber Efendimiz muhataplarýna karþý son derece yumuþak ve müsamahalý davranýrdý.

Salâvatýn müstehab olduðu zamanlar Cuma günü ile cuma gecesi, cumartesi, pazar ve perþembe günleri. Sabah-akþam, mescide girerken, çýkarken. Peygamberimiz’in kabrini ziyaret ederken. Safa ile Merve’de. Cuma hutbesiyle sair hutbelerde, müezzine icabet ettikten hemen sonra. Kamet getirilirken duanýn baþýnda, ortasýnda ve sonunda. Bir yere toplanýrken ve daðýlýr-

ken, kulak çýnlarken, bir þey unutulduðu vakit. Vaaz ve ilim tedrisine, hadis okumaya baþlarken. Her hoca ve talebenin, hatibin, kýz isteyenin, evlenenin, evlendirenin salâvat getirmesi müstehabdýr. Mühim iþin baþýnda, zikir zamanýnda, Peygamber’imizin isminin iþitildiði zaman yahut ismi yazýldýðý zaman. Abdest alýrken, aksýrdýktan sonra. (Ýbn-i Abidin, 2/323)


Hz. Muhammed

(sallallahu aleyhi ve sellem)

Muhbir-i Sâdýk’ý ( ) kabul etmeden hakiki imana ulaþmak mümkün deðil En doðru haber verici

“Lâ ilahe illallah” ve “Muhammedün resulullah” sözleri birbirinden kesinlikle ayrýlamaz. 16 NÝSAN 2005 CUMARTESÝ

ailem 20

Merhum Hulusi Yahyagil, Bediüzzaman merhuma, “Sadece ‘lâ ilahe illallah’ kâfi midir? Yani, ‘Muhammedün Resulullah’ demezse ehl-i necat/ehl-i cennet olabilir mi?” diye soruyor. Bediüzzaman da ona þüpheleri ortadan kaldýrýcý ve ikna edici bir cevabî mektup gönderiyor. (26. Mektup, Beþinci Mesele) Bediüzzaman, Kelime-i Þehadet’in iki sözünün yani “Lâ ilahe illallah” ve “Muhammedün resulullah” sözlerinin “birbirinden ayrýlmaz, birbirini ispat eden, birbirini tazammun eden (ihtiva edip, gerektiren) sözler olduðunu belirtiyor. Sonra da O’nun “hatemü’l-enbiya son peygamber” oluþuna dikkat çekerek, “Elbette bütün yollarýn baþýndadýr. Onun cadde-i kübrâsýndan hariç hakikat ve kurtuluþ yolu olamaz.” diyor. Dünyanýn büyüklüðüne nisbeten iletiþim imkânlarýnýn olmadýðý dönem ve bölgelerde yaþayan bazý insanlar için de Eþ’ari ve Maturidi ulemasýnýn þu istisna hükümlerini hatýrlatýyor: Fakat bazen oluyor ki, cadde-i Ahmediye’de (sas) gittikleri halde, bilmiyorlar ki cadde-i Ahmediye’dir ve cadde-i Ahmediye dahilindedir. Hem bazen oluyor ki, Peygamber’i bilmiyorlar; fakat gittikleri yol, cadde-i Ahmediye’nin cüzlerindendir. Hem bazen oluyor ki, bir meczubâne hal veya bir münzevi hayat ve bedevicesine yaþamayý tercih ettikleri için cadde-i Muhammediye’yi düþünmeyerek, yalnýz Lâ ilâhe illallah onlara kâfi geliyor.” Bediüzzaman bunu izah ettikten sonra can alýcý noktaya gelerek, “fakat” diyor: “Fakat bununla beraber, en mühim cihet þudur ki: Adem-i kabul (kabul hükmünün olmamasý), kabul-ü adem (yokluðu, olmadýðýný kabul etmek) baþkadýr. Bu çeþit ehl-i cezbe ve ehl-i uzlet veya iþitmeyen veya bilmeyen adamlar, Peygamber’i bilmiyorlar veya düþünmüyorlar ki kabul etsinler. O noktada cahil kalýyorlar. Marifet-i Ýlâhiye’ye karþý yalnýz Lâ ilâhe illallah’ý biliyorlar. Bunlar kurtuluþ ehli olabilirler. Fakat Peygamber’i iþiten ve dâvâsýný bilen adamlar O’nu tasdik etmezse, Cenâb-ý Hakk’ý tanýmaz. Onun hakkýnda yalnýz Lâ ilâhe illallah kelâmý, sebeb-i necat olan tevhidi ifade edemez. Çünkü o hal, bir derece medar-ý özür olan cahilâne adem-i kabul deðil; belki o kabul-ü ademdir ve o inkârdýr. Mu’cizeleriyle, eserleriyle kâinatýn medar-ý fahri ve insanlýðýn medar-ý þerefi olan Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’ý inkâr eden adam, elbette hiçbir cihette hiçbir nûra mazhar olamaz ve Allah’ý tanýmaz.”


Habib-i Ekrem Aleyhissalatü ve Ekmelüsselâm Habib-i Rahmânî (Rahman olan Allah’ýn merhametli sevgilisi) Hakikat-i insâniyenin þerefi (Ýnsanlýk hakikatinin þerefi) Hakk’ýn bürhâný (Cenab-ý Hakk’ýn apaçýk delili) Hâlýk-ý kâinâtýn tercümâný (Kâinatýn Yaratýcýsý’nýn icraatlarýndaki hikmet ve sýrlarý anlatan ve tercüman olan) Hâlýk’ýmýzýn en parlak bir bürhâný Hâtemü’l-Enbiyâ (Nebilerin en sonuncusu ve onlarýn mührü) Hatib-i kudsî (Kudsî hatip) Hatib-i mürþid (Ýrþad eden hatip) Hidayetin güneþi Ýki cihanýn güneþi Ýmâmü’l-evliyâ ve’l-ulemâ (Bütün veli ve âlimlerin imamý, rehberi)

Hâtemü’l-Enbiyâ liderdi Amerikalý araþtýrmacý-yazar Michael Hart, 1982’de yayýnladýðý ve insanlýk tarihinin en önemli yüz kiþiliðini konu alan yapýtý “En Etkin Yüz”de birinci sýrayý Efendimiz’e ayýrýr. Bu tespit, O’nun peygamberliðini kabul etmeyen birinin, buna raðmen, O’nu dünyanýn gelmiþ geçmiþ en etkin önderi olarak gördüðünün ifadesidir. Evet, “lider, önder, büyük insan” vb. isimlerle anlatýlan ve üstün karizmalarý oluþturan pozitif deðerlerin bütününün Hz. Muhammed (sas)’de ideal kývama sahip olduðu, hayatýný incelemiþ olan dost-düþman herkesin ortak kabulüdür. Kendisine sorulan bir soruya cevap verirken, soruda olmayýp da soru soranýn zihninde bulunmasý olasý varyasyonlarý da yanýtlayan bütüncül üslubundan, bütün alçakgönüllüðüne raðmen özellikle, ilk kez O’nu göreni þoka sokan doðal heybetine kadar, Allah Rasulü ideal bir

toplumsal önderde bulunmasý gereken bütün doðal ve kazanýlmýþ niteliklere sahiptir. Bütün hakkýnda fikir vermek amacýyla bunlardan birkaçýna göz atacak olursak, örneðin: Toplum içinde yapýlan yanlýþ ve çirkin davranýþlarý, suçluyu deþifre edip de daha fazla suça itmeden, kalabalýðýn içinde ve bazýlarý gibi soyut ifadelerle uyarmasý... Araplarý üstün ýrk olarak gören birtakým arkadaþlarýný “Arapça hiç kimsenin anasý ya da babasý deðildir. Arapça konuþan herkes Arap’týr.” diyerek uyarmasý, Ýslam’ýn ýrkçýlýðýn her çeþidinden korunmasý için önlem almasý... Sahip olduðu devlet erkini, kesinlikle kiþisel bir çýkarýný gerçekleþtirme peþinde kullanmamasý... Hatta bu sayede halktan vergiyi yine halk için toplama anlayýþýn insanlýk tarihine ilk kazandýran da O’dur.

Habbab dönene kadar

Hep aranýzda olacaðým

Eret oðlu Habbab, Mekke’den hicret etmiþ, ilk Müslümanlardan, azatlý bir köledir. Yani toplumun en alt kategorisinde kabul edilen insanlardan... Medine’de Allah Rasulü tarafýndan uzun sürecek bir göreve gönderilir. Tekrar evine dönüp, günlük iþlerini baþýna dönünceye kadar ise o iþlerinin her gün Habbab’ýn evinde bizzat Efendimiz görür. Evin kadýnlarý süt saðmasýný bilmedikleri için sýðýr ve keçileri her gün Allah Rasulü tarafýndan saðýlýr. Ailenin, erkeðin yokluðundan etkilenmesine izin vermez.

Yeni Müslüman olmuþ, görgüden habersiz göçebe Araplarýn kendisini rahatsýz etmeleri, amcasý Hz. Abbas’ý üzüyordu. Bir gün yine böyle bir grup tarafýndan çevrelenmiþ, tozun topraðýn üzerinde ve kýzgýn güneþin altýnda yeðenini gören amca dayanamayýp þöyle der: - Ey Allah’ýn elçisi! Bari sana bir çardak yapsak da hiç olmazsa güneþten korunsan! Bunun üzerine O cevap verir: - Hayýr. Allah beni kendi katýna alýncaya kadar, ben onlarýn arasýnda bulunacaðým. Ökçeme basmalarýna, elbisemi çekiþtirmelerine ses çýkarmayacaðým. ailem 21

16 NÝSAN 2005 CUMARTESÝ


Hz. Muhammed

(sallallahu aleyhi ve sellem)

Ey sema mavi mendil,

Kutlu Nebi’nin alnýný sil! Semâvi sandukça açýldý ve bir nida duyuldu “oku” diye. Ýþte o gün baþlayan bu yolculuk bize gerçek olaný getirdi.

HAMDULLAH ÖZTÜRK nzivâ bir nevi doðum sürecidir. Sel gibi akýp giden olaylarý dizginleyip, etrafýnda girdap gibi döndürdükten sonra yeni bir mecraya koyan insanlar kendi dünyasýna genellikle inzivada doðarlar. Cemiyetin kriz haline gelmiþ problemlerinden oluþan hamlini kafalarýna sarýp, doðum gününü sýkýntý içinde bekledikleri “karar-ý mekîn”in adý ise ekseriyetle bir maðaradýr. Bu manada Allah Rasulü’nün birisi “Hira” diðeri de “Sevr” olmak üzere iki maðarasý vardýr. Maðara faslý Hz. Ýbrahim dini üzere ibadet etmek için Efendimiz’in Nur Daðý’na çekilmesiyle baþladý. Ýbni Hiþam’ýn verdiði bilgilere göre bazen ailesini de yanýna aldýðý olurdu. Ýbadet için insanlardan uzaklaþmaya Mekkeliler arasýnda “tehannüf” denilirdi. Efendimiz tehannuf için Hira maðarasýna çekilir, orada ibadet eder, tefekküre dalardý. Konumu itibariyle sýrtý Mekke’ye yüzü ise güneþin doð-

Ý

duðu istikamete dönük mütevazý kovuk, Mekke’nin “el-Emin”i, Abdullah’ýn yetimi, istikbalin “Efendisi” Hz. Muhammed’in secde, vecd ve istiðraklarýyla güneþin Rabb’inden gelecek ilahi tayflara mazhar olma yolunda adým adýmdý... Derken cemre düþüverdi. Ruhlarý zemherir gibi kasýpkavuran þirkin yerini, imanýn rengarenk baharýna terk etme zamaný yaklaþýyordu. Hayat suyu mahlukata yürümüþ, aðaçlar, taþlar þevke gelmiþti. Varlýk, kâinat kitabýný bir bir þerh etmek üzere hazýrlanan Marifet Sultaný’ný selamlama yarýþýna girmiþ, “Esselamu aleyke ya Rasulallah” selamlarýyla teslimiyet arzýna baþlamýþlardý. Ýstikbal, O’nun emin ellerine en gizli sýrlarýný teslim etmiþ, ertesi gün olacak hadiseleri geceden rüyalarýna sunmayý itiyat haline getirmiþti. Taþlardan daha katý kalpleri Rahman’ýn tecelligâhý haline getirmek üzere hazýrlanan terkipler ise hususi bir elçiye teslim edilmiþti. Elçi, bir gece vakti, Hira’da bulunduklarý esnada teþrif ediverdi.


Müslümanlar, bugün Mekke’deki Sevr ve Hira maðaralarýný ziyaret ederek hac ruhunu içlerine çekmek istiyor.

Teslim, emanetin aðýrlýðýný en ince ayrýntýlarýyla hissettirecek þekilde gerçekleþiyordu. Getiren semavâtý kaplamýþçasýna heybetli, alan ise ürperti içinde tiril tirildi... Ve semavî sandukça açýldý: “Oku! Rabb’inin adýyla... Ki.. O yarattý. O yarattý insaný “alak”tan. Oku! Rabbin “Ekrem”dir... O Rab ki Kalemle (yazmayý) öðretti. Ýnsana bilmediði þeyleri öðretti...” Aylardan Ramazan, yýllardan 610’du. Hira’da beþeriyet tarihi için yepyeni bir sayfa açýldý... Kureyþ, Ebu Talib’i baský altýna alarak Efendimiz’i yalnýz býrakmaya zorladýðý zaman, Ebu Talip, onu terk etmeyeceðini bir þiirinde þöyle ilan etti: “Sevr’e ve onun mekanýna, Sebir daðýna ve onu sabit kýlana, Hira’ya çýkmak için ona yükselene ve inene yemîn ederim.” Aradan yaklaþýk 13 sene geçmiþti, iþkence, çile ve baskýlarla geçen yýllarýn ardýndan yine bir gece, Alemlerin Efendisi yanýna Hz. Ebu Bekir’i alarak sessizce müþriklerin arasýndan Medi-

ne’ye doðru süzüldü. Takip ihtimalini hesap ederek, Cidde istikametine yönelmiþlerdi. Yollarý “Sevr maðarasý”na uðradý. Orada üç gün kaldýlar. Abdullah b. Ebu Bekir gündüzleri Mekkelilerin arasýna karýþýyor, onlarýn neler düþündüðünü öðrenerek haberleri akþam maðaraya getiriyordu. Amir b. Füheyre ise koyunlarý Abdullah’ýn geçtiði yerlerden sürerek izlerini kaybediyordu. Esma bint-i Ebu Bekir’de maðaraya yiyecek taþýyordu. 13 yýllýk çile hayatý yeni bir doðumun þartlarýný hazýrlamýþtý. Hira’da ilk mesajla buluþan Kutlu Nebi Sevr’de iman, teslim ve tevekkülün þahikalarýnda arz-ý endam edecekti. Mekke hayatýnýn hesabý yine bir maðarada görülecek ve iman tohumunun semereleri gün yüzüne çýksýn diye Sevr’in kapýsý aralanacaktý. Arz bu çýkýþa Sevr’le eþlik ederken insanlýk da Sýddýk-ý Ekber’le O’na refakat þerefine ermiþti. Müþrikler adým adým maðaraya yaklaþýrken ayak sesleri endiþeye dönüþüp, Hz. Sýddýk’ýn kalbine damlýyordu. “Ya Efendimiz’e bir þey olursa” hafakanlarýyla Hz. Ebu Bekir’in kalbi kýbleden esen rüzgarla köpürerek ayaða kalkmýþ bir denizi andýrýyordu. Efendimiz ise bitmiþ bir cümlenin noktasýný koyuyor gibi, gayet sakin, “Üzülme Allah bizimle beraberdir.” demekle yetiniyordu. Ve dalgalar diniyor, deniz duruluyor, Sevr maðarasý, Alemin Efendisi’nden (sas) sonra külli fazilet noktasýnda ümmetin en hayýrlýsýnýn doðumunu yaþýyordu. Maneviyat erbabýna göre bu doðum ayný zamanda Sevr meþimeninden velayetin doðumu anlamýna geliyordu.


Hz. Muhammed

(sallallahu aleyhi ve sellem)

Þâh-ý Mümecced (Kendine þeref ve medh nispet edilenlerin baþý) Sultânlar Sultâný, Þâný Yüce Nebî’nin emanetleri bugün Ýstanbul Topkapý Sarayý’nda muhafaza ediliyor. AHMET DOÐRU

Nebiler Sultaný’ýn mübarek emanetleri

Topkapý Sarayý’nda opkapý Sarayý’nýn “Hýrka-i Saadet Dâiresi” olarak adlandýrýlan bölümünde muhafaza edilen, Hz. Peygamber (sas), yakýnlarý, peygamberler ve Kâ’be-i Muazzama’ya ait eþyalara “Emânât-ý Mukaddese” veya “Emânâtý Mübâreke” adý verilmiþtir. Eþyalar, önceleri “Has Oda” denilen, daha sonra “Hýrka-i Saadet Dairesi” adýný alan yerde muhafaza edilmektedir. Topkapý Sarayý’nýn Hýrka-i Saadet Dairesi’nde 1517’den baþlayarak halîfeliðin kaldýrýldýðý 1924 Mart’ýna kadar tam 407 yýl bir saniye ara verilmeksizin Kur’an-ý Kerim okunmuþtur. Bu görevi her biri birer saat olmak üzere yirmi dört hafýz paylaþýyordu. Buranýn muhafazasý, baþlarýnda rütbesi mareþal rütbesine denk olan Enderun’un has odabaþý bulunan yüksek kademesinden mezun kýrk subay tarafýndan yürütülmekte idi. Has Oda

T

Altýn Hýrka-i Saadet sandýðý

aðalarý denilen bu subaylar doðrudan Padiþah’a baðlýydýlar. Temizliði bunlar yapar, zaman zaman kendilerine padiþah da iþtirak ederdi. Toz ve süprüntüler özel bir kuyuya atýlýrdý. Osmanlý sultanlarý tarafýndan büyük bir tazim ve titizlikle korunan ve 1962’den beri de halkýn ziyaretine açýk olan bu emânetler þu parçalardan oluþmaktadýr: Hýrka-i Saâdet veyâ Bürde-i Saâdet: Hz. Peygamber’in (sas) Kâ’b b. Züheyr’e hediye ettiði hýrka, mukaddes emânetlerin en önemlisidir. Hýrka-i Saâdet 1,24 m. boyunda geniþ kollu ve siyaha çalan yünlü kumaþtan yapýlmýþtýr. Ýç kýsmý, krem renkli yünden, kaba bir kumaþla kaplýdýr. Önünde, sað tarafýnda 23x30 cm. ebadýnda bir parçasý noksandýr. Sað kolunda da eksiklikler olan hýrka, 57x45x21 cm. ebadýnda üsten açýlarý çifte kapaklý altýn bir çekmece içinde, bohçalara sarýlmýþ olarak muhafaza edilmektedir. Osmanlý sultanlarýndan bazýlarý çýktýklarý seferlerde Hýrka-i Saâdet’i yanlarýnda götürürlerdi.


1596’da Eðri Seferi sýrasýnda III. Mehmet tarafýndan ordunun bozguna yüz tutmasý sonunda giyilmiþ ve zafer için dua edilmiþti. Ordu daha sonra kendini düzeltmiþ ve Haçova’da düþman büyük bir yenilgiye uðratýlmýþtýr. Yeni saraylar yapýlýp, padiþahlar buralara taþýnýnca, Topkapý’da kalan hýrka, her Ramazan ayýnýn on beþinci günleri önceden olduðu gibi büyük bir merasimle ziyaret olunurdu. Bunun için birkaç gün önceden padiþahýn da bizzat hizmet ettiði bir hazýrlýk yapýlýrdý. Kur’an kýraati eþliðinde padiþah tarafýndan açýlan Hýrka-i Saâdet’e baþta þeyhü’lislâm ve sadrazam olmak üzere, diðer davetliler protokol sýralarýna göre teker teker gelip yüz sürerlerdi. Ziyâretten sonra, yüz sürülen kýsmý Silahtar Aða, altýn tas içinde getirilen su ile yýkar öd ve amber sürerek kuruturdu. Padiþah Hýrka-i Saadet’in içerisinde korunduðu iç mahfaza ve bohçalar

Efendimiz’in yâdigârý Ukab isimli siyah sancak

tarafýndan yenilenen bohçasýna konulur ve zikredilen çekmeceye yerleþtirilirdi. Bu merâsim büyük bir vecd ve huþu içinde yapýlýrdý. Allah Rasûlü’nün hýrkasýna bohçasý dýþýndan bile olsa yüz sürmek herkese büyük bir ruhânî haz verirdi. Sancak-ý Þerif (Livâ-i Saâdet): Hz. Peygamber (sas)’in Ukab adý verilen siyaha meyyal yünlü kumaþtan sancaðý. Osmanlýlar zamanýnda seferlere götürüldüðü için zamanla yýpranmýþtýr. ailem 25

16 NÝSAN 2005 CUMARTESÝ


Hz. Muhammed

(sallallahu aleyhi ve sellem)

Gasl-i Nebevî Suyu Peygamber’imizin (sas) gasil suyunun muhafaza edildiði yeþil þiþe zamanýn tahribatýna dayanamamýþ, günümüze ancak kýrýk parçasý ulaþmýþtýr.

Hz. Peygamber’in mübarek diþleri (Dendan-ý Saâdet): Uhud Savaþý’nda kýrýlan diþlerinin bir parçasýdýr. Sakal-ý Þerifler (Lihye-i Saâdet): Hýrka-i Saâdet Dairesi’nde birçok sakal-ý þerif vardýr. Bunlardan biri altýn çerçeveli ve camlý bir mahfaza içinde, diðerleri mücevherli kutularda korunmaktadýr. Hz. Peygamber (sas)’in ayak izi (Kadem-i Saâdet): Hz. Peygamber’e izafe edilen altý tane ayak izi vardýr. Bunlardan dördü taþ, ikisi tuðla nev’indendir. Hýrka-i Saâdet Dairesi’nde mermer gömme dolapta muhafaza edilen 28x12 cm. ebadýndaki, som altýndan bir çerçeve ve kapak içinde olaný Abdülmecid zamanýnda Trablusgarp tarafýndan getirtilmiþtir. Bu ayak izinin miraç yolculuðunda bastýklarý taþ olduðu rivayet edil16 NÝSAN 2005 CUMARTESÝ

ailem 26

mektedir. Hz. Peygamber’in (sas) mührü (Mühr-i Saâdet) Hz. Peygamber’in (sas) mektuplarý (Nâme-i Saâdet). Hz. Peygamber’in (sas) kýlýçlarý (Süyûf-u Mübâreke): Hz. Peygamber’in yaylarý (Keman-ý Peygamberî) Bunlarýn dýþýnda Hz. Peygamber’e izafe edilen 23 cm. uzunluðunda tek bir nalýn ve üzerinde onun gasil suyunun bulunduðu yazýlý kýrýk yeþil bir þiþe ve aslýnda Asur dönemine ait bir tablet olan ve bulunduktan sonra Efendimiz’ce teyemmüm yaparken kullanýldýðý rivayet edilen “teyemmüm taþý” bulunmaktadýr.

Ashab-ý Kiram tarafýndan muhafaza edilen Sakal-ý Þerifler nesilden nesile gelerek günümüze kadar ulaþmýþtýr.



Ýlahi yardýmýn tecelli günü Bir tarafta bin kiþilik Kureyþ ordusu, diðer tarafta ise 313 inanmýþ insan.

16 NÝSAN 2005 CUMARTESÝ

ailem 28

Bedir Gazâsý MUSTAFA AYDIN ir tarafta Medine’de üslenen ve her geçen gün güçlenen Müslümanlarýn kendi geleceklerini tehdit etmesi ve ticaret kervanlarýnýn tehlikede olmasýný bahane eden müþrikler, diðer tarafta birçok zorluk ve zulümlere maruz kalarak Ýslam uðruna her þeylerinden vazgeçerek Medine’ye hicret eden Müslümanlar vardý. Savaþýn baþlamasýna, Ebu Süfyan’a ait bir ticaret kervanýna Müslümanlar tarafýndan yapýlmak istenen bir baskýn vesile oldu. Müslümanlar bu baskýnla Mekke’de el konulan mallarýnýn karþýlýðýný almak niyetindeydiler. Kervanýnýn basýlacaðýný, habercilerinden öðrenen Ebu Süfyan’ýn derhal Mekkelilere haber göndermesi üzerine, müþrikler bir

B

ordu teþkil ederek yola koyuldular. Bu arada Ebu Süfyan yolunu deðiþtirerek kervanýný Müslümanlarýn elinden kurtararak Mekke’ye ulaþtý. Kureyþ’in kervaný kurtulmuþtu; ama savaþ için çýkýlan yoldan geri dönülmüyordu. Ebu Cehil, Kureyþ ordularýnýn komutaný idi. Onun Ýslam düþmanlýðý çok eskilere dayanýyordu. Emrindeki ordunun sayýsý 1.000 kiþilik bir kuvvetti. Bedir Vadisi’ndeki Ýslam ordugâhýnda 313 kiþi vardý. Bunlarýn bir kýsmý ensardan, diðer kýsmý ise muhacirlerdendi. Ýþte þimdi kendilerine bunca zulmü reva gören müþrik ordularý karþýlarýnda idi. Karþýlaþan iki ordu (17 Ramazan 2, 13 Mart 624) gerek sayý, gerek ekonomik, gerekse silahlý güç bakýmýndan dengede deðildi.


Kâinatýn en mükemmel meyvesi Kâinatýn kemâlâtýný keþfeden canlý bir güneþ Kâinatýn neticesi ve en mükemmel meyvesi Kâinatýn týlsýmýný açýp, âyâtýný keþf ve beyan eden Resulü Künûz-i esmâ-i Ýlâhiyenin keþþâfý (Ýlahi isimlerin hazinelerini ortaya çýkaran, ondaki sýrlarý anlatan) Künûz-i mahfiyenin miftâhý (Gizli hazinelerin anahtarý) Lütuf ve rahmetinin bir parlak misali Mahbûb-i kulûb (Kalblerin sevgilisi) Marziyât-ý Ýlâhiyenin mübelliði (Rabbimizin razý olduðu hususlarý, razý olma yollarýný bizlere ulaþtýran) Mehbit-i vahy-i Ýlâhî (Ýlâhî vahyin indiði yer) Misal-i muhabbet (Bütün insanlara muhabbetin nasýl olmasý gerektiðini göstermiþ olan örnek insan)

Ýþte o anda Allah’ýn yardýmý yetiþti Kureyþ’ten üç cengaver; Utbe b. Rebîa, oðlu Velid ve kardeþi Þeybe olmak üzere ortaya çýkarak “Karþýmýza kim çýkacak?” diye Ýslam ordularýna seslendiler. Bu meydan okuyuþa karþý Peygamberimiz (sas) Hazreti Hamza, Hazreti Ali ve Hazreti Ubeyde’yi meydana çýkardý. Bu amansýz mücadelenin arkasýndan üç müþrikin de öldürülmesiyle ilk cenk nihayete erdi. Hz. Muhammed (sas) Bedir’de savaþýn baþlayacaðý sýrada, secdeye kapanýp Allah’a yönelerek O’na, yardýmýný esirgememesi için dua ettiðinde fem-i mübarekinden þu sözler dökülüyordu: “Ey Allah’ým! Þayet þu küçücük ordu eriyip giderse sana

yeryüzünde artýk ibadet edecek kimse kalmayacaktýr...” Daha sonra iki ordu birbirine girdi. Kuvvet, güç ve hücum ile iman ve savunma arasýnda kýyasýya bir cenk baþladý. Müslümanlarýn küçük bir orduyla bu güce karþý koymalarý kolay deðildi. Ýþte tam o noktada Allah’ýn yardýmý yetiþti. Bu yardým Kur’an’da bizzat zikredilmiþtir (Al-i Ýmran, 123-127) Savaþ sona erdiðinde Müslümanlar kesin bir zafer kazanmýþlardý. Ebu Cehil’in de aralarýnda bulunduðu 70 kiþi öldürülmüþ, Müslümanlar ise14 þehit vermiþti. Ayrýca bazý ileri gelenleri de dahil olmak üzere bir grup müþrik esir edildi.

“Ey Ebû Cehil, ey Utbe, ey Þeybe!” Ýslâm ordusu, Bedir’de savaþtan sonra üç gün daha kaldý. Sevgili Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem), son gece, ay ýþýðýnýn çölü gündüz gibi aydýnlattýðý bir sýrada müþriklerin atýldýðý kuyuya doðru yürüdüler. Ashab da peþinden yürüdü. Fakat, Allah Resulü’nün nereye gittiðini tahmin edemediler... Meraklarý, Efendimiz’in, müþrik ölülerinin dolu olduðu kuyu baþýna gelmesine kadar devam etti. Kuyudaki ölüleri tek tek, isim isim sayarak hitap buyuruyordular: “Ey Ebu Cehil Amr bin Hiþam! Ey Utbe bin Rebia! Ey Þeybe bin Rebia! Ey Nevfel bin Huveylid! Ey Huzeyfe bin Ebi Huzeyfe... Siz, Peygamberinize karþý ne kötü bir kavimdiniz. Siz beni yalanladýnýz; baþkalarý doðruladý. Siz beni evimden ve yurdumdan et-

tiniz; baþkalarý bana destek oldular. Siz benimle savaþtýnýz; baþkalarý beni size karþý korudu. Siz, Rabb’inizin size vaat etmiþ olduðu azaba kavuþtunuz mu? Ben, Rabb’imin bana vaat ettiði yardým ve zafere kavuþtum! Ashab-ý Kiram, Sevgili Peygamberimizi hayretle takip ediyorlardý. Zira böyle bir hadiseyi ilk defa yaþýyorlardý. Hazreti Ömer sordu: “Ya Resulallah! Ruhsuz cesetlere, kokmuþ leþlere mi sesleniyorsunuz? Peygamberimiz, arkadaþlarýna dönerek buyurdular ki: “Muhammed’in varlýðý kudret elinde bulunan Allah’a yemin ederim ki benim söylediklerimi siz onlardan daha iyi iþitici deðilsiniz! Ancak onlar cevap veremezler!” Ashab bu sözler üzerine iliklerine kadar ürperdi. ailem 29

16 NÝSAN 2005 CUMARTESÝ


Hz. Muhammed

(sallallahu aleyhi ve sellem)

Kendisine onlarca kez kötülük yapan, öldürmek için planlar hazýrlayan insanlarý affetmiþ ve onlarýn Ýslam’la müþerref olmasý için dua etmiþtir. BEYZA ÞÜKRAN CAN

Ufuk Ýnsan’ýn (sas) affediciliði ahþî, Hz. Hamza’nýn Bedir Savaþý’nda öldürdüðü Tuayme’nin kardeþinin oðlu olan Cübeyr bin Mutim’in kölesi idi. Uhud Savaþý’nda, Cübeyr ona demiþti ki: “Hamza’yý öldürürsen seni azat ederim!” Ebu Süfyan’ýn hanýmý Hind de, Bedir’de öldürülen Mekke eþrafýndan olan babasýnýn ve amcasýnýn intikamý için, Vahþî’ye mükâfat vaat etmiþti. Vahþî, Uhud’da Hz. Hamza’yý, mýzraðýný atarak þehit etti. Mekke fethedildiði gün, Vahþî, Mekke’den kaçtý. Sonra piþman olup, Medine’de mescide gelip, selam verdi. Resulullah Efendimiz selamýný aldý. Vahþî dedi ki: “Ya Resulullah! Bir kimse Allah’a ve Resulü’ne düþmanlýk yapsa, en kötü, en çirkin günahý iþlese, sonra piþman olup temiz iman etse, Resulullah’ý canýndan çok seven biri olarak huzuruna gelse, bunun cezasý nedir?” Resulullah Efendimiz buyurdu ki: “Ýman eden, piþman olan affolunur. Bizim kardeþimiz olur.” Vahþi: “Ya Resulallah! Ben iman et-

V

Asla intikamcý olmadý Efendimiz (sas) Kureyzâ Yahudilerinden Rifâa b. Semûel’i, amcasý Hamza’nýn ciðerlerini çiðneyen Ebu Süfyan’ýn hanýmý Hind’i ve Müslümanlara tuzak kurarak onlardan birçoðunu öldüren Hevazin lideri Malik b. Avf’ý affetmiþtir.

tim. Piþman oldum. Allahü Teâlâ’yý ve O’nun Resulü’nü her þeyden çok seviyorum. Ben Vahþî’yim!” Efendimiz, Vahþî adýný iþitince, Hz. Hamza’nýn þehit edilmiþ hâli gözünün önüne geldi. Aðlamaya baþladý. Vahþî, öldürüleceðini zannederek kapýya yürüdü. Ashab-ý Kiram kýlýçlarýna sarýlmýþtý. Vahþî, “Son nefesimi alýyorum.” derken ve herkes, “Öldürün!” emrini beklerken, Efendimiz buyurdu ki: “Kardeþinizi çaðýrýnýz!” Kardeþ sözünü iþitince, saygý ile çaðýrdýlar. Peygamberimiz Vahþî’ye, “affolunduðunu” müjdeleyerek buyurdu ki: “Fakat, seni görünce dayanamýyorum, elimde olmadan üzülüyorum.” Hz. Vahþî (ra), Resulullah’ý üzmemek için, bir daha yanýna gelmedi. Vahþî (ra) daha sonra peygamberlik iddiasýndaki yalancý Müseylime’yi mýzraðýyla öldürmüþtür.



Hz. Muhammed

(sallallahu aleyhi ve sellem)

Sadece “La ilahe Ýllallah” demek yetmez. Çünkü Yüce Yaratýcý “Muhammedün Resûlullah” denilmesine önem veriyor. Efendimiz’in olmadýðý bir imanýn kabul olmayacaðý iyi bilinmeli. M. FETHULLAH GÜLEN*

“Muhammedün Resûlullah” demek neden çok önemli? a ilahe illallah” diyenler “Muhammedun Resûlullah” da demeli. Artýk bugün eþya ve hâdiseleri didik didik eden pek çok kimse mutlak hakikat olan Allah’a ulaþma yolunda, buna karþýlýk pozitivizm ve rasyonalizmin getirmiþ olduðu “inkâr-ý ulûhiyet” anlayýþý da yavaþ yavaþ yýkýlýyor. Batý âlemindeki ferdi hâdiselerle baþlayan, yani James Jean, Eddington, Einstein gibi kimselerin dine yöneliþi, þimdilerde kitlevî hüviyet kazanmak üzere.. Fakat ben ne kadar arzu ederdim, “La ilahe illallah” diyen bu insanlar, “Muhammedun Resûlullah” desin ve tam kurtuluþa ersin! Meselâ, Jean deli gibi âþýk bir insan. Ama Muhammedî vapura binememiþ. Eddington, astro-fizikçi. James Jean Pakistanlý bir dostundan “Allah’tan hakkýyla korkan âlim kullardýr.” ayetini duyunca “Bu baþka deðil, bu bir Allah kelâmý...” itirafýnda bulunur; bulunur ama bu Hz. Peygamber’i de ikrar anlamýna gelir mi? Bunu bilemeyeceðim; ama Einstein bu kâinâtý, içinde iþleyen müthiþ nizam ve ahengi görüp de Allah’ý kabul etmemeyi aptallýk sayar. Fakat o da Hz. Muhammed (sas)’in kaptanlýðýný

“L

16 NÝSAN 2005 CUMARTESÝ

ailem 32

yaptýðý gemiye binemeyenlerden biri. (Fasýldan Fasýla, 2/255-56).

Her þey asýl üzerine kurulur Ýslâm dininde, inanç ve amel adýna mükelleflere teklif edilen hususlar “usûl” ve “fürû” diye iki ayrý bölümde mütalâa edilir. Bunlardan hayatî ehemmiyet arz eden esaslar, usûl kategorisine giren hususlardýr. Diðerleri bu usûl üzerine bina edilir. Buna göre “Lâ ilâhe illallah; Muhammedün Resûlullah” baþta olmak üzere, sair iman esaslarý akidede usûldür. Ýman esaslarý, muhakkikîn yaklaþýmý ile dört asla irca edilebilir ki, bunlar; Allah’a, âhirete, peygamberlere iman; bir de ubudiyet veya adalettir. Namaz, oruç, hac, zekât veya diðer ibadetler, bu asýllar üzerine bina edilen ve asla göre fürûât sayýlan amellerdir. Ancak fürûât demek, “olmasa da olur” gibi bir mefhumu akla getirmemelidir. Bunlarýn fürûât olmasý, asýl ile olan münasebet ve mukayeseleri neticesi ve tamamen yukarýdaki taksim ve tasnif itibarýyladýr. Yoksa ibadetsiz imanýn tam olmayacaðý izahtan varestedir. (Prizma, 2/162)


‘Hz. Muhammed’e (sas) imaný Allah (cc) istiyor

Cenab-ý Hakk insanlarýn, “La ilahe Ýllallah Muhammedün Resûlullah” demelerine ehemmiyet veriyor ve bu cümlenin gönüllerde yer etmesini istiyor. Ýþte teblið adamý, Cenab-ý Hakk’ýn ehemmiyet verdiði bu meseleye hayatýný adayýp, kelime-i tevhidin gönüllere yerleþmesi için sürekli uðraþmasý itibarýyla, Rabb’inin büyük gördüðü þeye, yine o þeyin azametine uygun þekilde mukabele etmiþ oluyor. (Ýrþad Ekseni, s.166 )

* M. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin eserlerinden derlenmiþtir.

Tek dileðimiz þefaat-i Resûl’e nail olabilmek

“Muhammedün Resûlullah”, önemli ve hayâtî bir gerçektir

Günah ve hatalarýn ötesinde Cenâbý Hakk’ýn rahmeti var, O dilerse çok küçük þeylerden dolayý da affeder. Hem Üstad’ýn, hem Ýmam Gazalî’nin ve hem de Muhasibî’nin dediði gibi hayattayken insan korkuyla tir tir titremeli; ama çaresiz kaldýðý ölüm anýnda ümide ve recaya sarýlmalý ve “Ya Rab, benim hiç sermayem yok; sadece ‘Lâ ilâhe illallah, Muhammedun Rasûlullah’la Sana geliyorum.” demeli. Sekerât-ý mevtte recaya sýðýnmalý ve “Artýk elimden bir þey gelmez; fakat Senin rahmetin melceimdir (sýðýnýlacak yerdir), rahmeten lilâlemîn olan Habîbin de þefaatçim.” duygusunda olmalý. Ne var ki, o zorlu dakikalarda bu hali yakalayabilmek her þeyi yerli yerine koymaya ve temiz olup temiz kalmaya baðlýdýr. (Kýrýk Testi, s.111)

Hz. Ýsa’nýn (as) materyalist bir topluma uyguladýðý ýslah hareketiyle kendisinden sonra gelecek olan ve müjdesini de bizzat kendisinin verdiði “Ýnsanlýðýn Ýftihar Tablosu”na giden yollarý da açmýþtýr. Ancak daha sonraki müntesipleri, Yahudi ifratýna karþý tefrite düþerek, bütün bütün fiziði de maddeyi de inkar etmiþlerdi. Fetih Suresi’nin en sonunda yer alan uzunca âyet, bu mevzuya ýþýk tutmaktadýr. Ayet, “Muhammedün Rasulullah” diye baþlamaktadýr. Ayetin baþýndaki bu ifade ile Efendimiz’in (sas) risaleti vurgulanmýþ ve deðiþik yerlerde geniþ olarak bu hakikat ifade edildiði için de, icmâlen geçilmiþtir. Bu ayette, daha ziyade Kur’an, Efendimiz’in (sas) etrafýndaki insanlara dikkat çekmekte ve deðiþik evsaf ve kategoriler halinde, birbirinden farklý maddeye ve manaya bakan yanlarý ile onlarý nazara vermektedir. (Prizma, 3/120-21) ailem 33

16 NÝSAN 2005 CUMARTESÝ


Hz. Muhammed

(sallallahu aleyhi ve sellem)

Tevrat ve Ýncil, Nebiler Efendisi’nin nübüvvetine delildir Yüzlerce kez tahrifata uðrasa da Ýncil ve Tevrat’ta Efendimiz’in peygamberliðini müjdeleyen ayetler vardýr.

M. FETHULLAH GÜLEN* ir gün ashabdan biri Allah Râsûlü’ne: “Ya Resûlallah biraz kendinizden bahseder misiniz?” der. Cevabýnýn bir kýsmýnda, Allah Resûlü þöyle buyurur: “Ene da’vetü Ýbrahîme ve büþrâ Îsâ/Ben Ýbrahim’in duâsý ve Hz. Ýsa’nýn muþtusuyum.” (Kenzü’l- Ummal, 11/384) Kur’ân-ý Kerîm iki ayrý âyetiyle bu hususa temas eder. 1) Hz. Ýbrahim (as) þöyle duâ etmiþtir: “Rabbimiz! Onlara kendi içlerinden, Sen’in âyetlerini kendilerine okuyacak, onlara kitap ve hikmeti öðretecek, onlarý temizleyecek bir elçi gönder. Yegane Azîz ve Hakîm Sen’sin.” (Bakara, 2/129) 2) Hz. Ýsa’nýn (as) müjdesi: “Hatýrla ki, Meryem oðlu Ýsa, ‘Ey Ýsrailoðullarý! Ben size Allah’ýn benden evvelki Tevrat’ý doðrulayýcý ve benden sonra gelecek Ahmed adýnda bir peygamberi de müjdeleyici olarak (geldim)’ demiþti. Fakat o, kendilerine apaçýk deliller getirince ‘Bu, âþikâr bir büyüdür’ dediler.” (Saf, 61/6) Evet, Allah Resûlü (sas), sürpriz olarak ortaya çýkmýþ biri deðildir. O

B

daha gelmeden asýrlarca önce haber verilen ve gelmesi bütün cihan tarafýndan beklenen bir Nebî’dir. O’nun nübüvvetine en büyük delil, mu’cizeliði ebedî olan Kur’ân-ý Kerîm’dir. Evet, Kur’ân-ý Mu’cizü’lBeyân’da yüzlerce âyet, Ýki Cihan Serveri’nin hak nebî olduðunu dile getirmektedir. O’nu bütünüyle inkâr edemeyen bir kiþinin, Efendimiz’in risâletini inkâr etmesi asla mümkün deðildir. Ancak biz baþlýbaþýna müstakil bir mevzu olan o hususa þimdilik girmeyeceðiz. Zâten yeri geldikçe, peyderpey delil olarak müracaat ettiðimiz âyetleri arz ederken, bu mevzu da kýsmen anlatýlmýþ olacaktýr.

Tevrat’ýn müjdeleri Biz, bu bölümde yüzlerce defa tahrife uðramasýna raðmen, içinde hâlâ Allah Resûlü’ne iþaret ve beþaretler taþýyan, Tevrat, Ýncil ve Zebur’dan bazý kýsýmlarý nakletmek istiyoruz. Meselenin tafsilatýný, mevzu ile doðrudan alâkalý müstakil eserlere ve bilhassa, Hüseyin Cisrî’nin “Risale-i Hamîdiye”sine havale ederek, burada sadece mühim gördüklerimizden bazýlarýný arz edeceðiz.

1) Fâran Daðlarý 1944 senesinde Londra’da basýlan Tevrat’ýn Arapça tercümesinden bir âyet: “Allah insanlýða Sina’da teveccüh etti. Sâîr’de tecelli buyurdu. Fâran daðlarýnda zuhur edip kemaliyle ortaya çýktý.” (Sifr. Tesniye, Bab: 33, âyet: 2). 16 NÝSAN 2005 CUMARTESÝ

ailem 34


Muallim-i ekmel (En mükemmel muallim, öðretmen) Muhabbet-i Rahmâniyenin misali (Cenab-ý Rahman’a ait muhabbetin nasýl olmasý gerektiðini göstermiþ olan örnek zat) Muhammedü’l Emîn (Güvenilir Hz. Muhammed) Muktedâ-i küll (Bütün insanlýðýn kendisine uyduðu yüce rehber) Mürebbî-i nüfûs (Bütün insanlarý terbiye eden eðitici) Mürþid-i hârika (Davasýný olaðanüstü olaylarla da anlatan mürþid, irþadýnda olaðanüstü baþarýlý olan zat) Mürþid-i imanî (Ýnsanlara imaný anlatan mürþid) Mürþid-i kâmil (En mükemmel mürþid) Kâinatýn bir sebeb-i hilkati (Kâinatýn yaratýlýþ sebebi) Kâinatýn çekirdek-i aslîsi (Kâinat aðacýnýn esas çekirdeði)

Allah’ýn (cc) rahmeti ve insanlýða olan merhameti, ihsaný, Hz. Musa (as)’nýn Cenâb-ý Hak’la mükalemede bulunduðu Sînâ’da zahir olmuþtur. Bu rahmet, o devrede Hz. Musa’ya verilen nübüvvettir. Sâir, Filistin’dir. Orada Cenâb-ý Hakk’ýn rahmeti vahiy yoluyla gelip Hz. Ýsa’yý ve çevresindekileri bürümüþtür. Ayný zamanda Hz. Mesih, Rabb’in tecellilerine mazhar büyük bir peygamberdir. Çoklarý tecelli ile zuhuru birbirine iltibas ettiklerinden bu meselede de karýþýklýða düþmüþlerdir. Evet, O’nda tecelli eden nefha-i ilâhidir. Fâran daðlarýnda ise Cenâb-ý Hak, sýrr-ý ehadiyet ve makam-ý ferdiyetle zuhur etmiþtir. Fâran, Mekke’dir. Çünkü Tevrat’ýn baþka bir yerinde, Hz. Ýbrahim’in oðlu Ýsmail’i Fâran’da býraktýðý anlatýlmaktadýr. Öyleyse, Tevrat’ta geçen Fâran’dan maksat Mekke’dir. Sýrasýyla bu âyette üç nebîden bahsediliyor. Bunlardan birincisi Hz. Musa, ikincisi Hz. Ýsa (as), üçüncüsü ise son peygamber, Ýki Cihan Serveri Hz. Muhammed Mustafa (sav)’dýr. Tevrat’taki âyetin devamýnda þu ifâdeler var: “O’nun yanýnda binlerce tertemiz, pýrlanta misâl ashâbý olacaktýr. Ve sað elinde ateþten iki aðýzlý balta bulunacaktýr.” Bu ibareden, O’nun cihada me’mur olacaðý anlaþýlmaktadýr. Malumdur ki Allah Resûlü, vahyin bidayetinde Hira daðýnda bir maðaraya çekilir ve orada kendini tefekkür ve ibadete verirdi. Ýlk vahiy bu daðda gelmiþti (Buhari, Bed’ül-Vahiy 3).

Fâran eðer Mekke deðilse baþka neresi olabilir ki, oradan Ýslâm dini gibi bir din zuhur edip þarka-garba yayýlmýþ olsun. Dünyada böyle bir yer mevcut olmadýðýna göre, Tevrat’ta geçen Fâran, Mekke’ye iþarettir. Ayrýca yukarýda da belirttiðimiz gibi, Tekvin’in 21. âyetinde geçen ve Hz. Ýsmail’le ilgili “Fâran’da yerleþti” ifadesi, dediðimizi isbatlayan en büyük ve en açýk bir delildir. Aksini iddiaya da kimsenin gücü yetmeyecektir. Bu mevzuda yapýlan itirazlar ilmîlikten uzak, indî mülâhazalardýr. Hele âyetin sonundaki ashâb ve cihada me’mur olmaya iþaret eden kýsýmlar hiçbir tereddüt ve þüpheye meydan vermeyecek þekilde, O Zât’ýn Hz. Muhammed Aleyhisselâm olduðunu göstermektedir. ailem 35

16 NÝSAN 2005 CUMARTESÝ


Hz. Muhammed

(sallallahu aleyhi ve sellem)

2) Hz. Ýsmail soyundan

M. Fethullah Gülen Hocaefendi, Efendimiz’in nübüvvetine en büyük delilin Kur’an olduðunu söylüyor ve Tevrat ile Ýncil’de geçen müjdeleri aktarýyor. 16 NÝSAN 2005 CUMARTESÝ

ailem 36

Tevrat’tan ikinci âyet: Cenâb-ý Hak, Tevrat’ýn bu âyetinde Hz. Musa’ya hitaben þöyle demektedir: “Onlar için (Ýsrailoðullarýnýn) kardeþleri arasýndan senin gibi bir peygamber çýkaracaðým ve sözlerimi O’nun aðzýna koyacaðým ve O’na emrettiðim her þeyi onlara söyleyecek.” (Sifr: Tesniye Bab: 18, Âyet: 18) 19. âyet de bunu tamamlar mahiyettedir: “Benim ismimle söyleyeceði sözlerine itaat etmeyenlerden bizzat ben intikam alacaðým.” Bu âyetteki Ýsrailoðullarýnýn kardeþi tabiriyle Hz. Ýsmail’in soyundan gelecek bir peygambere iþaret edilmektedir ki, Hz. Ýsmail’in neslinden geldiði bilinen tek peygamber, Efendimiz Hz. Muhammed Aleyhisselâmdýr. Ayrýca O da Hz. Musa (as) gibi bir þeriatla gelecektir. Diðer taraftan bu âyette, gelecek peygamberin “Ümmî” olacaðý belirtilmektedir. Ýtaat etmeyenlerden alýnacak intikam ise, dine ait müeyyidât ve ukûbat olmak gerektir ki, bu da ancak Ýslâm dininde vardýr. Tevrat’ta zikri geçen bu peygamberin Hz. Ýsa ve Hz. Yuþa (as) olma ihtimalleri ise kat’iyyen mümkün deðildir. Zira bu peygamberler Ýsrailoðullarýndandýr. Ayrýca birçok meselede Hz. Ýsa (as) yeni herhangi bir hüküm getirmemiþ, sadece Hz. Musa (as)’ya ittiba etmiþtir. Hz. Yuþa’nýn ise Hz. Musa’ya benzemediði gün gibi âþikardýr. Çünkü o, yeni bir þeriatla gelmemiþtir. Halbuki “Doðrusu biz size hakkýnýzda þahitlik edecek bir peygamber gönderdik. Nasýl ki, Firavun’a da bir peygamber göndermiþtik.” (Müzzemmil, 73/15) âyeti de Hz. Musa ile Efendimiz arasýndaki benzerliði beyân etmektedir. Aslýnda daha ötesinde bir delile de ihtiyaç yoktur.


Mübellið (Rabbinden aldýðý emir ve yasaklarý bize ileten) Müezzin-i âzam (Rabbin sesini en gür haykýran müezzin) Nebi-i akdes (En kutlu haberleri getiren en mukaddes nebi) Nev-i beþere imâm (Ýnsanlýk nevine önder olan zât) Nuranî bürhân (Nurlu apaçýk delil) Nuranî bürhân-ý tevhid (Tevhidin nurlu apaçýk delili) Rahmeten li’l-âlemîn (Âlemlerin hepsine rahmet olarak gönderilmiþ olan) Mürþid-i umumî (Herkesin mürþidi)

3) Diðer özellikleri Tevrat’tan 3. âyet; Abdullah b. Amr b. Âs, Abdullah b. Selâm ve Ka’bu’lAhbâr (r.anhüm) ki, bunlarýn üçü de geçmiþ kitaplarý en iyi bilen insanlar olarak þöhret yapmýþ zatlardýr. Kendi devirlerinde, o günkü kadar tahrife uðramamýþ Tevrat’ta þöyle bir âyet bulunduðunu naklediyorlar: “Ey Nebi! Biz seni þâhid, müjdeleyici, uyarýcý ve ümmîlere sýðýnak olarak gönderdik. Sen Benim kulum ve elçimsin. Sana “Mütevekkil” adýný verdim. O, haþîn ve kaba deðildir. Çarþýlarda yüksek sesle baðýrýp çaðýrmaz. Kötülüðe kötülükle mukabele etmez. Fakat affeder, baðýþlar. Allah O’nunla eðri bir milleti ‘lâilâheillallah’ demek suretiyle doðrultuncaya kadar O’nun ruhunu kabzetmez.” (Buhari, Büyû 50; Müsned, 2/174) Þimdi düþünelim. Tevrat’taki bu hitap kimedir? Derinlemesine bir tahlile ihtiyaç dahi duymadan, âyetin zâhiri mânâsý bu hitabýn gelecek bir peygambere ve peygamberler içinde bizzat Hz. Muhammed’e (sas) yapýldýðýný göstermektedir. O, bütün insanlýða gönderilmiþ bir peygamberdir. Ve bu mevzuda sanki âyet O’na þöyle demektedir:

Seni bütün insanlýða, doðru yolu müjdeleyici ve onlarý eðri yolun encamýndan da sakýndýrýcý bir beþîr ve nezîr olarak gönderdim. Sen fenalýklara göðsünü gerecek ve insanlarýn, gidip cehennem çukurlarýna düþmelerini engelleyeceksin. Ayný zamanda bu eðri büðrü, dolambaçlý yollarda karanlýk içinde kalmýþlara, bir ýþýk olacak ve ellerinden tutup, onlarý cennete ve Cemalullah’a kavuþturacaksýn. Seni cahiliyye devrinin ümmî cemaatýna bir hýrz, bir sýðýnak olarak gönderdim. Sana uyandýklarý zaman korunacak ve kollanacaklar.. Ve yine sana dayandýklarý müddetçe varlýklarýný sürdürebilecekler. Sen Benim kulum ve Resûl’ümsün -Evet, bizler de tahiyyatýmýzda hep O’nun kulluðunu ve risaletini dile getiriyoruz- Ben sana “Mütevekkil” adýný koydum. Cihan senin karþýna dikilse ve sen de onlarla yaka paça olmak zorunda kalsan, yine zerre kadar sarsýntý geçirmezsin. Evet, her peygamberin kendine göre bir tevekkül ufku vardýr. Ama sen bu hususta bir baþkasýn. Onun içindir ki, Ben sana “Mütevekkil” dedim. Sonra da hitap gayba dönüyor ki buna iltifat diyoruz: “O öfkeli, etrafýný kýran bir nefret insaný deðildir. Aksine O bir edep, vakâr, ciddiyet ve temkîn insanýdýr. O, sokaklarda baðýrýp çaðýrmaz. Çünkü bu tür dikkat çekme gayreti, bir zaaf ve bir gurur alâmetidir ki, O böyle mezmûm sýfatlardan münezzeh ve müberrâdýr.” Kötülüðe asla kötülükle mukabele etmez. Bir bedevi gelir, cübbesinden tutup sarsar ve küstahça “Hakkýmý ver!” derdi de sahâbeyi çýldýrtan bu türlü hareketler, o þefkat âbidesini tebessüm ettirir ve “Bu adama istediðini verin.” buyururdu. ailem 37

16 NÝSAN 2005 CUMARTESÝ


Hz. Muhammed

(sallallahu aleyhi ve sellem)

Tevrat’ýn bahsettiði Nebi kimdi? O’nun Refik-i A’lâ’ya yükseliþi, din tamamlanýp O’nun vazifesi sona erince olacaktý. Yetiþtirdiði insanlar, hakkýyla O’nu temsil edecek seviyeye gelince, O, insanlar arasýndan ayrýlýp hakiki dostun huzuruna gidecekti. Çünkü dünyaya ait vazifesi ancak o zaman bitmiþ olacaktý. Evet, Tevrat O’nu böyle anlatýyordu, O da vakti gelince ha-

yat-ý seniyyeleriyle bunu temsil ediyordu. Doðrusu orada anlatýlanlar, bizzat Allah Resûlü’nün yaþadýðý hayat tarzýydý. Öyleyse Tevrat’ýn bahsettiði bu þaný yüce nebî kimdi? Tarihte bu anlatýlanlara denk hayatý olan bir baþkasý var mýydý? Elbette ki hayýr! Öyle ise bahsedilen insan ancak Hz. Muhammed Aleyhisselâm’dý!

Ýncil’in Habîb-i Ekrem’le ilgili müjdeleri Faraklit Yuhanna Ýncili’nden bir âyet: “Mesih: ‘Ben, benim ve sizin Rabb’inize gidiyorum. Ta ki size Tevil’i getirecek olan Faraklit’i göndersin’ dedi.” Faraklit, ‘hakkýn ruhu, hak ile bâtýlý birbirinden tamamen ayýran’ mânâlarýna gelir. Evet Allah Resûlü, hakkýn ruhudur. Çünkü ölü kalbler ancak O’nun getirdiði hak ile hayat bulmuþtur. O insanlarýn hidayete ermesi için kendini feda edercesine bir mücadele vermiþtir ki; hak ile bâtýlýn birbirinden ayrýlmasý, ancak böyle bir mücâdele ve mücâhede sonucu vuku bulmuþtur. Ýþte Hz. Mesih’in haber verdiði bir Faraklit gelmiþtir. O da Allah’ýn (cc) son elçisi Ýki Cihan Güneþi Hz. Muhammed (sas)’dir. Yuhanna Ýncili bab: 14. âyet 15 ve 16’da þöyle deniyor: “Eðer beni seviyorsanýz, emirlerimi tutarsýnýz. Ben Rabb’e yalvaracaðým ve O size baþka bir tesellici, hakikat ruhunu (Faraklit) verecektir; tâ ki daima sizinle beraber olsun.” 16 NÝSAN 2005 CUMARTESÝ

ailem 38


Nev-i beþerin hatîb-i þehîri (Ýnsanlýk nev’inin meþhur hatibi) Nev-i beþerin medâr-ý iftihârý (Ýnsanlýk nev’inin övünç vesilesi) Peygamber-i zîþân (Þan ve þeref sahibi yüce peygamber) Rahmet-i bî nihâyenin kâþifi ve ilancýsý Rahmet-i Rabbâniyenin timsâli Re’fetli Nebi (Þefkatli, merhametli peygamber) Rehber-i ekber (Ýnsaný Allah’a götüren en büyük rehber) Rehber-i ekmel (Ýnsaný Allah’a götüren en mükemmel rehber) Resul-i Ekrem (Aleyhissalâtü Vesselâm Risâletin vazifesini en ekmel bir tarzda ifade eden Ruhânîlere ve melâikelere de Kur’ân-ý Kerim vasýtasýyla rehberlik eden Saadet-i ebediyenin de vücuda gelmesine kat’î bir delil ve zahir bir bürhândýr.)

Þimdi de sýrasýyla þu âyetlere bakalým: “Faraklit, öyle bir Ruhu’l-Kudüs’tür ki, Rabb O’nu benim ismimle (yani peygamber olarak) gönderecektir. O size her þeyi öðretecek ve benim size söylediklerimi de tekrar hatýrlatacaktýr.” (Yuhanna, Bab: 14, Âyet 26). “Faraklit geldiðinde benim için þahitlik edecektir ve siz de bana þahitlik edersiniz.” (Yuhanna, bab: 15, âyet, 26-27). “Ben size hakký söylüyorum. Benim gitmem sizin için hayýrlýdýr. Çünkü ben gitmezsem Faraklit size gelmez. Ama ben gidersem O’nu gönderirim.” (Yuhanna, bab: 16, âyet, 7). “Faraklit geldiðinde bütün âlemi, hatalarý sebebiyle kýnar ve onlarý terbiye eder.” (Yuhanna, bab: 16, âyet, 8). Ýncil’in ilk geliþi Ýbrânicedir. Daha sonra Yunanca’ya tercüme edilmiþtir. Bizim elimizdeki Arapça tercümeler ise Yunanca’dan yapýlan tercümelerdir. “Faraklit” ismi, Yunanca’ya yapýlan ilk tercümelerde geçtiði için, Ýbranice asýllarýnda bu kelimenin karþýlýðý nedir onu bilemiyoruz. Faraklit, Yunanca bu kelimenin Arapça karþýlýðýdýr. Yani ta’rîb (arapçalaþtýrma) yoluyla Arapça’ya girmiþtir. Ancak biz sadece bu kelime üzerinde durup meselemizi ona binâ etmeyeceðiz. Belki, Ýncil’de müjdelenen gelecek nebînin, bütün hususiyetlerini, Efendimiz’de tahakkukunu görmeye çalýþacaðýz. Peygamber âþýðý bir zâtýn sözlerini serlevha edelim.. evet, Mevlânâ Hazretleri ne güzel söyler!:

“Mustafa (sas)’nýn sýfatlarý Ýncil’de vardý, O ki peygamberlerin sýrrý, ve bir bahr-i safâydý, Hilyesi, þemaili, gazveleri, orucu ve yemesi, Hep teker teker Ýncil’de bulunmaktaydý.”

Âlemin Reisi Yuhanna Ýncil’i, bab: 14, âyet 30’da þöyle demektedir: “Mesih þöyle dedi: Artýk ben sizinle çok söyleþmem. Çünkü bu âlemin reisi geliyor. Bende asla O’nun nesnesi yoktur.” Zebûr, 72. bab, 8. âyet ve devamýnda þöyle deniyor: “O denizden denize ve nehirden zeminin müntehasýna kadar saltanat sürecektir. Çöl ahalisi O’nun huzurunda diz çöküp düþmanlarý toprak yalayacaklardýr. Tarþiþ’in ve Adalarýn melikleri peþkeþ (bâc) getirip, Þeba ve Þeba melikleri hediye takdim edecekler. Cümle melikler dahi O’na secde ve hep tâifeler O’na kulluk edeceklerdir. Zira feryâd eden fakire ve bîçâre ile yardýmcý olmayana O necât verecektir. Muhtaç ve fakire merhamet edip fukarânýn canlarýna halâs edecektir. Canlarý zulm ve zorbalýktan kurtarýp, onlarýn kaný kendi nazarýnda kýymetli olacaktýr. Yaþayacaktýr ve O’na Þeba, altýnýndan verecektir. Ve O’nun için daima duâ edip, O’nu her gün senâ edeceklerdir. Ýsmi ebedî olup, ismi Güneþ durdukça baki kalacak ve adamlar O’nunla mübarek olacaklar. Milletlerin cümlesi O’na ‘mübarek’ diyecekler.” Hased ve kin, iliklerine kadar iþlemiþ bazý Yahudi ve hristiyanlarýn dünden bugüne bütün tahrif gayret ve çabalarýna raðmen yine de eldeki mevcut Tevrat ve Ýncil’de Allah Resûlü’nün peygamberliðiyle alâkalý bir hayli iþaret ve beþaret bulmak mümkündür. Ýnþaallah, ileride talihli tarihçilerimizin gayretiyle, Tevrat, Ýncil ve Zebur’un en az tahrife uðramýþ nüshalarý bulunabilirse, zannediyorum hiçbir te’vil ve tefsire ihtiyaç kalmadan Allah Resûlü’ne çok sarih iþaretler bulunduðu, en âmi insanlar tarafýndan dahi görülecektir. * M. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin ‘Sonsuz Nur’ adlý eserinden alýnmýþtýr. ailem 39

16 NÝSAN 2005 CUMARTESÝ



Saadet-i ebediyenin muhbiri, müjdecisi Saadet-i ebediyenin sebeb-i husûlü (Meydana gelme sebebi) Vesile-i vüsûlü (O saadete ulaþmanýn vesilesi) Saadetin sebeb-i vücudu (Mevcut olmasýnýn sebebi) Vesile-i icadý (Mevcudiyetinin vesilesi) Saadetin vesilesi (Mutluluðun sebebi) Saltanat-ý Rubûbiyetin dellâlý (Rabbimizin icraat ve saltanatýný en iyi anlatan yüce rehber)

Gelin Beyân Sultaný’nýn ‘kýrk hadis’ini öðrenelim SALÝH YUSUFOÐLU Eðer insan zulmetten kurtulmayý ve huzur bulmayý istiyorsa O’nun (sas) sözlerine sarýlmalý. Eðer bunalýmlarýný sona erdirmek istiyorsa O’nun (sas) telkinleriyle teselli bulmalý. Eðer dünyayý katlanýlabilir, ahireti de kazanýlabilir bir yurt yapmayý arzu ediyorsa O’nun (sas) öðrettikleriyle davranýþlarýna yön vermeli. Þu sýkýntýlý zamanlarda, problemlerin üstümüze üstümüze geldiði hafakanlý anlarda, Kâinatýn Rahmet ve Sevgi Peygamberi’nin (sas), cennetleri yaþatan öðütlerini uygulamaya çalýþalým. Kutlu Doðum münasebetiyle hem Peygamberimize (sas) sevgimizi,

baðlýlýðýmýzý sunmamýz adýna, hem kendimizin ve çevremizin huzuru soluklamasý adýna, O’nun (sas) kusursuz sözlerinden 40 tanesini, eþimiz ve çocuklarýmýzla beraber öðrenelim ve hayatýmýza uygulayalým. Peygamber Efendimiz, hadislerinden kýrk tanesini öðrenip, onlarla amel ederek, insanlarý hakka çaðýran kullarýna pek çok mükaafat verileceðini buyurur. Rivayetlere göre kýrk hadisi öðrenenin, ahirette Efendimiz’in þefaatine nail olacaðý, cennetin istediði kapýsýndan girmeye hak kazanacaðý ve alim ve fakihlerle haþrolunacaðý vaad edilir. Kutlu Doðum münasebetiyle sizler için hazýrladýðýmýz, uygulanabilecek, kýsa ve özlü 40 hadisi sunuyoruz sizlere. Buyrun efendim, öðrenmeye ve çevremize öðretmeye...

Hediyeleþmeyi unutmayýn Kutlu Doðum Haftasý’nda, Kâinatýn Efendisini, herkese duyurmalý, herkesi O’ndan haberdar etmeliyiz. Öyle çalýþmalýyýz ki çevremizde Efendimiz’den (sas) haberdar olmayan kimse kalmamalý. Bu amaçla, imkanlarýnýz ölçüsünde, bizzat Efendimiz’e (sas), hediye sunar gibi, eþinize, dostunuza, akrabanýza O’nu (sas) anlatacak hediyeler sunun. Bu ister bir gül olsun, ister O’nun kutlu hayataný anlatan bir eser, isterse mübarek ismi þeriflerinin yazýlý olduðu muazzam bir tablo... Kainatýn Efendisi’ne (sas) sevgimiz sunmak için iþte harika bir vesile. Sevginizi en güzel, nasýl ifade edersiniz kararýnýzý verin... ailem 41

16 NÝSAN 2005 CUMARTESÝ


[

40 HADÝS G Âfetü’l ilmi en-nisyânü. Ýlmin âfeti unutkanlýktýr.

El-mecâlisü bi'l-emaneti. Meclislerdeki sözler emanettir.

Et-tebessümü sadakatün. Tebessüm etmek sadakadýr.

El-cennetü dâr-ül eshýya. Cennet cömertler yurdudur.

Et-tuhûru þatru’l îman Temizlik imanýn yarýsýdýr.

Es-savmü nýsfu’s sabr. Oruç sabrýn yarýsýdýr.

A’kilhâ ve tevekkel. (Deveyi) Baðla ve tevekkül et.

Es-sabru nýsfu’l iman. Sabýr imanýn yarýsýdýr.

Sûmû tesýhhû. Oruç tutunuz, sýhhat bulunuz.

Es-sabru ýnde sadmeti’l ûlâ. Sabýr, ilk þok anýnda gösterilir.

Es-salâtü imâdü’d-dîn. Namaz dinin direðidir.

Es-sabru miftahü’l-ferec. Sabýr felahýn anahtarýdýr.

Talebü'l helâli cihâdün. Helal peþinde koþmak cihattýr.

Efdalü ibadeti edvemühâ. Ýbadetin efdali devamlý olandýr.

Ed-dêllü alel-hayri kefâilihi. Hayra vesile olan yapan gibidir.

El-Kur'ânü hüve'd-devâ. Kur'an, sýrf devâdýr.

El-kelimetü't-tayyibetü sadakatün. Güzel söz sadakadýr.

Men samete necâ. Dilini tutan kurtuldu.

El-cennetü tahte zýlâli's-süyûf. Cennet kýlýçlarýn gölgesi altýndadýr.

Re'sü'l-hikmeti mehâfetullah. Hikmetin baþý, Allah korkusudur.

Hadis ezberlemeyi ve öðrenmeyi kolaylaþtýrmak için hadis kartlarýný kullanabilirsiniz.


]

GÜLDESTESÝ El-ýdetü atýyyetün. Vaad edilen verilmelidir.

Es-selâmü kable'l kelâm. Önce selam sonra kelam.

Ed-duâü silahu'l mü'min. Dua mü'minin silahýdýr.

Ýzâ gadýbte fe'sküt. Öfkelendiðinde sus.

Ýsmah yüsmah lek. Müsamaha et ki sen de göresin.

Kesretü'd-dahiki tümîtü'l kalb Çok gülmek kalbi öldürür.

Es-salâtü nûr'ul-mü'min. Namaz mü'minin nûrudur.

Es-savmü cünnetün. Oruç kalkandýr.

En-nedemü tevbetün. Piþmanlýk tövbedir.

Es-subhatü temneu'r-rýzk Sabah uykusu, rýzka engeldir.

El-mescidü beytü külli takýyyin. Mescid, takva sahiplerinin evidir.

El-hamrü ümmü'l-habâis. Ýçki kötülüklerin anasýdýr.

Ed-dînü en-nasîhatü. Din nasihattir.

Zina'l-uyûni en-nazar. Gözlerin zinasý bakmaktýr.

Ed-duâü hüve'l ibadetü. Dua ibadettir.

El kanâatü mâlün lâ yenfed. Kanaat bitmez bir sermayedir.

El-cümuatü haccü'l-mesakîn. Cuma fakirlerin haccýdýr.

El-hayâü mine'l îman. Hayâ, imandandýr.

Hüsnü's-suâli nýsfu'l-ilm. Güzel soru, ilmin yarýsýdýr.

El-mer'ü alâ dîni halîlihî. Kiþi, arkadaþýnýn dini üzeredir.

Çeþitli yayýnevlerinin hazýrladýðý hadis kartelalarý ve kartlarýný cebinizde taþýyabilirsiniz.


Hz. Muhammed

(sallallahu aleyhi ve sellem)

Osmanlý sultanlarý Peygamberimiz’e o kadar hürmetkârdýrlar ki O’nun soyundan gelenlere de özel bir saygý ve sevgi beslerler. Bu amaçla müesseseler bile kurulmuþtur. AHMET SIRRI ARVAS

Ýlk nakibü’l-eþraf:

Seyyid Ali Natta edendir bilinmez o günlerde Yýldýrým Bayezid Han tutuk ve düþüncelidir. Çandarlý Ali Paþa cesaretini toplayýp sorar: “Hayrola sultaným sizi üzen bir þey mi var?” - Yok, yok da bilirsin devlet iþleri karýþýktýr, can sýkar. Zaman zaman celallendiðimiz oluyor, sesimiz yükseliyor. Bilinir mi emrimiz altýnda kimler bulunuyor? Bazen düþünüyorum da, ya bunlardan biri Allah’ýn sevgili kuluysa? - Elbette hazineye malik viraneler vardýr; ama bunu bilmek ne mümkün? Kalbini yaracak deðilsiniz ya? - Peki, ya yüzü suyu hürmetine kâinatýn yaratýldýðý Server’in (burada ikisi de durur, hürmetle salevat-ý þerîfe okurlar) torunlarýndan birini itibarsýz, zahmetli ve kirli iþlerde kullanýyorsak? Ya amirleri o mübareði yoruyor, yýpratýyor, azarlýyorlarsa? - Bunu bile bile kimse yapmaz. - Caným, bilirse yapmaz. Ýyi de nereden bilsin Lala? Mesela sen, mülk-ü Osmanîde yaþayan seyyidlerin, þeriflerin adlarýný, sanlarýný, yerlerini, yurtlarýný bilir misin? - Bazýlarýný biliriz sultaným.

N

16 NÝSAN 2005 CUMARTESÝ

ailem 44

- Yani bazýlarýný da bilmezsin... - Þüphesiz. - Hani derim ki, bir müessese kurulsa, baþýna bir evlad-ý resûl konulsa. Doðanlar, ölenler kayýt altýna alýnsa, þecereleri tutulsa, bayaðý iþlerde çalýþtýrýlmasa... - Güzel olur sultaným; ancak... - Evet ancak? - Reis olarak kimi seçmeli? - Ona ne ben karýþýrým ne de sen karýþ. Git, Emir Sultan’a danýþ. O, kimi münasip görürse kabulümüzdür.

Þecere-i tayyibe Çandarlý Ali Paþa, derhal Emir Sultan hazretlerine gider, sanki büyük velî, böyle bir tayini bekliyor gibidir. Vazifeyi gözde talebelerinden Seyyid Ali Natta’ya verir ki bu mübarek hem ilim sahibi, hem de edebli ve sevimlidir. Seyyid Ali Natta, Bursa’daki Ýshâkiye Zâviyesi’ne yerleþtirilir, adý geçen vakfýn idâreciliði de ona verilir. O günden sonra sâdâtýn (seyyidlerin ve þerîflerin) devlet ile münâsebetlerinde aracý olur, muhtemel tatsýzlýklarý baþlamadan bitirir. Ehl-i Beyt’in doðum ve ölüm tarih-


Saltanat-ý Rububiyetin mehasininin dellâlý (Rabbimizin iyi ve güzel icraat ve saltanatýný bildiren ve gösteren yüce rehber) Sâniin nazarýnda en ziyâde mahbûb Sâniin o ferd-i ferîd dediðimiz muhatab-ý hâssý. Semâ-i Risâletin güneþi Seyyidü’l-enâm (Mahlukatýn efendisi) Seyyidü’l-Enbiyâ (Nebilerin efendisi) Sirâc-ý hakikat (Ýman ve Kur’an hakikatlerinin ýþýðýný yayan bir kandil) Sübhânallah, mâþâallâh, bârekallâh diyerek semâvâtý çýnlatan ve Kur’ân’ýn naðamâtýyla kâinatý velveleye verdiren, istihsan ve takdir ile tefekkür ve teþhir ile zikir ve tevhid ile, berr ve bahri cezbeye getiren Sultân-ý ervâh (Ruhlarýn sultaný)

lerini “Þecere-i Tayyibe” adý verilen deftere geçirir. Nakibü’l-eþraf sadece kayýtla uðraþmaz, onlarý kontrol altýnda tutar. Seyyidler ve þerifler her iþte çalýþamaz ve evlenirken nakibü’l-eþraf’a danýþmak zorundadýrlar. Seyyid Ali Natta’nýn vefâtýndan sonra vazifeyi yine onun evladýndan Seyyid Zeynelâbidîn’e býrakýrlar. Bir zaman sonra ahali seyyid ve þerifleri yakinen tanýr ve “nur nesli”ne sahip çýkar. Halk onlarý baþlarýna tâç yapýnca böyle bir müesseseye lüzum kalmaz. Ancak teþkilat laðvedilince uzak ülkelerden gelen muhacirler içinden Ehl-i Beyt’ten olduklarýný söyleyenler çýkar. Bunun üzerine, bir diðer Bayezid, (Ýkinci Bâyezîd Han), Ýstanbul’daki sâdâtýn çok hürmet ettikleri Seyyid Mahmûd Efendi’yi saraya çaðýrýr. O mübareði ayakta karþýlar, kahve, gülsuyu ve buhûr ikrâmýndan sonra, samur erkân kürkü giydirip, berâtýný sunarlar. Nakibü’l-eþraflýk müessesesi tekrar baþlar.

Hüccetini göster Osmanlý’da seyyidler (Hazreti Hüseyin evladý) ve þerifler (Hazreti Hasan evladý) imtiyazlýdýrlar. Askerlik yapmazlar, vergiden muaf tutulurlar. Hal böyle olunca bazý uyanýklarýn “biz de Ehl-i Beytt’eniz” demesi beklenir ama bu fýrsatý bulamazlar. Seyyid ve þeriflere “siyadet hücceti” daðýtýlýr, elinde hücceti olmayan konuþamaz. Zamanla nakibü’l-eþraflar teþrifat ve teþkilatta þanlarýna yakýþan bir mevkiye çýkarýlýrlar. Yeni padiþah tahta oturduðunda þeyhülislam, sadrazam, yeniçeriaðasý, kaptan paþa, kazaskerler, kadýlar, müderrisIer, Kýrým hanzadesi, saray aðalarý, tören libaslarýný kuþanýr, hazýr bulunurlar. Lakin, yeni padiþahý herkesten önce nakibü’l-eþraf kutlar. Cülustan sonra, Eyyûb Sultan’a gidilir, genç padiþah,

Hazret-i Hâlid’in türbesi önünde Efendimiz’in (nadiren Hazret-i Ömer’in, Hazret-i Osman’ýn) kýlýçlarýndan birini kuþanýr ki bu iþi de nakibü’l-eþrafýn bereketli ellerine býrakýrlar. Nakibü’leþraflar, Hýrka-i Þerif ziyaretlerine, bayram törenlerine, cenaze merasimlerine þeyhülislam, vezirler, kazaskerlerle birlikte katýlýrlar. Mevlüt alaylarýnda Mahfel-i Hümayun altýnda yeþil perde ile örtülen hususi bir köþede otururlar. Pâdiþâhlar sefere çýkarken, nakîb efendi ile birkaç seyyid ya da þerîfi yanlarýnda götürmeyi çok arzularlar. Bunlar Sancak-ý þerîfin dibinde yürür, tekbîr ve salevât-ý þerîfe getirerek askeri çoþtururlar. Her Türk sultaný gibi Abdülhamid Han da Ehl-i Beyt’e hürmetkâr davranýr, nakibü’l-eþraflar için Yýldýz Sarayý’nda bir konak ayýrýr ve onlara memur gibi maaþ baðlamýþtýr. ailem 45

16 NÝSAN 2005 CUMARTESÝ



Nâ’tlar, Efendimiz’e gönderilmiþ

hasret mektuplarýdýr Gönül hûn oldu þevkinden boyandým yâ Resûlallâh Nasýl bilmem bu nîrâna dayandým yâ Resûlallâh Ezel bezminde bir dinmez figândým yâ Resûlallâh Cemâlinle ferah-nâk et ki yandým yâ Resûlallâh Yanan kalbe devâsýn sen, bulunmaz bir þifâsýn sen Muazzam bir sehâsýn sen, dilersen reh-nümâsýn sen Habîb-i Kibriyâsýn sen, Muhammed Mustafâ’sýn sen Cemâlinle ferah-nâk et ki yandým yâ Resûlallâh Gül açmaz, çaðlayan akmaz, Ýlâhî nûrun olmazsa Söner âlem, nefes kalmaz, felek manzûrun olmazsa Firâk aðlar, visâl aðlar, ezel mestûrun olmazsa Cemâlinle ferah-nâk et ki yandým yâ Resûlallâh Erir cânlar o gül-bûy-ý revân-bahþýn hevâsýndan Güneþ titrer, yanar dîdârýnýn, bak, ihtirâsýndan Perîþân bir niyâz inler hayâtýn müntehâsýndan Cemâlinle ferah-nâk et ki yandým yâ Resûlallâh Susuz kalsam, yanan çöllerde cân versem elem duymam Yanardaðlar yanar baðrýmda, ummanlardan nem duymam Alevler yaðsa göklerden ve ben messeylesem duymam Cemâlinle ferah-nâk et ki yandým yâ Resûlallâh Ne devletdir yumup aþkýnla göz, râhýnda cân vermek Nasîb olmaz mý Sultâným haremgâhýnda cân vermek Sönerken gözlerim âsân olur âhýnda cân vermek Cemâlinle ferah-nâk et ki yandým yâ Resûlallâh

Rûhum sana âþýk, sana hayrandýr Efendim, Bir ben deðil, âlem sana kurbandýr Efendim. Ecrâm ü felek, Levh u kalem, mest-i nigâhým, Dîdârýna âþýk Ulu Yezdân’dýr Efendim. Mahþerde nebîler bile senden medet ister, Rahmet, diyen âlemlere, Rahman’dýr Efendim. Tâ Arþa çýkar her gece âþýklarýn âhý, Medheyleyen ahlâkýný Kur’an’dýr Efendim. Aþkýnla buhurdan gibi tütmekte bu kalbim, Sensiz bana cennet bile hicrândýr Efendim. Doð kalbime bir lahzacýk ey Nûr-i dilârâ Nûrun ki gönül derdime dermândýr Efendim. Ulvî de senin baðrý yanýk âþýk-ý zârýn Feryâdý bütün âteþ-i sûzândýr Efendim.

Boyun× büktüm, perîþâným, bu derdin sende tedbîri Lebim kavruldu âteþden döner pâyinde tezkîri Ne dem gönlüm murâd eylerse taltîf eyle Kýtmîr’i Cemâlinle ferah-nâk et ki yandým yâ Resûlallâh

Kýtmîriniz ey Þâh-ý rüsûl, kovma kapýndan, Âsîlere lûtfun yüce fermândýr Efendim.

YAMAN DEDE (1888-1963)

ALÝ ULVÝ KURUCU (1920-2002)


Rehberi Ekmel ( Efendimiz’in (sas) þefaatine nâil olabilmek için çaba göstermeli, O’nun sünnetine sarýlmalýyýz.

16 NÝSAN 2005 CUMARTESÝ

ailem 48

En mükemmel rehber

MUSTAFA AYDIN* eygamberler hem elçi, hem haber getirici hem de güzel örnek olan en kamil insanlardýr. Kendilerine inanmak ve itaat etmek üzere gönderilmiþlerdir. Onlarý, kendimiz baþta olmak üzere tüm yaratýlmýþlardan üstün kabul edip sevmeliyiz. Dünya ve ahiret mutluluðumuz onlarýn rehberliðinde elde edilebilir. Tarih boyunca insanlar ilah konusunda þirke düþtükleri gibi, resul konusunda da ifrat ve tefrite düþmüþlerdir. Bu sebepledir ki “resuller kendilerine ibadet edilen deðil, ibadeti öðreten kiþiler olarak” davetlerini yapmýþlardýr. Ýstismara açýk konulardan biri de þefaat konusudur. Resulüllah’a inanmayan Mekke müþrikleri dahi þefaate inanýyorlardý; fakat bu inanýþ onlarý kurtarmayacaktý. Tevhid

P

) ve þefaat esasý üzere imana sahip olanlar þefaatten istifade edebilirler. Peygamberi ve inancý devre dýþý býrakarak þefaat beklemek yanlýþtýr. Bununla beraber þefaati inkar etmek de ayeti ve hadisleri anlamamakta ýsrar etmektir. Þefaati dünyevî ve uhrevî olarak ikiye ayýrmak mümkündür. Dünyevî þefaat, iki kiþi arasýnda görülecek bir iþ, elde edilecek bir fayda veya önlenecek zarar konusunda üçüncü bir þahsýn devreye girmesi, aracý olmasý, hatýrýný ve gücünü kullanarak sonuç elde etmeye teþebbüs etmesidir. Þefaat kötü ve çirkin deðildir. Ancak mesele hukuka ve ahlâka uygun olmalý, bir baþkasý aleyhine haksýzlýk doðurmayacak bir sonucun hasýl olmasý için yardým mânâsý ve amacý taþýmalýdýr. Böyle olan þefaatin ecri vardýr. Hasýl olan iyilik


Týlsým-ý kâinatýn keþþâfý (Kainatýn gizli hikmetlerini açan ve gösteren) Timsâl-i rahmet (Rahmet ve merhametin cisimleþtiði insan) Ubûdiyet dairesinin reisi Üstâd-ý mutlak Vahdâniyet-i Ýlâhiyeye bir bürhân-ý sâdýk-ý nâtýk (Allah’ýn birliðini açýkça konuþan en apaçýk delil) Vesile-i saadet (Mutluluðun vesilesi) Zât-ý muallâ (Yüce kiþilik) Zât-ý mürþid (Ýnsanlýðý iyiliðe irþad eden yüce zat) Zât-ý mübârek (Mübarek Zât) Zât-ý nurânî (Kur’an ve iman nuruyla nurlu zat) Þâhid-i sâdýk (Söz ve hareketleri en doðru olan þahid) Þems-i hidâyet (Hidayet güneþi) Þefkatli Resul

ve ecirden þefaat sahibi kimseler de nasip alýrlar. Haksýz talebin, kötü sonucun gerçekleþmesi için yapýlan aracýlýk da yapana sorumluluk getirir, haksýza, zalime, kötülük edene verilen cezanýn benzeri bir ceza ona da verilir. (Kur’an Yolu Tefsiri) Nisa Sûresi 85. ayette: “Her kim güzel bir þefaatte bulunursa, o iyilikten kendisine de bir nasip vardýr. Kim de kötü bir hususta þefaat ederse, ondan da kendisine bir pay düþer. Allah her þey üzerine kadir bulunuyor.” Bu ayette müminleri iyiliðe, cihada teþvik etmenin mükafatý ilan ediliyor. Peygamberimiz (sas) dünyevî þefaatte bulunmuþ ve teþvik etmiþtir. Peygamberimiz’e sýkýntý içinde bulunan biri geldiði zaman yanýndakilere döner: “Bu adama þefaat / yardým ediniz, sevap kazanýrsýnýz. Allah istediði þeyi peygamberine söyletir.” buyurdu. Müminlere yardým edenlere Ýlahi yardýmýn eksilmeden her zaman devam edeceði, “Kim din kardeþinin ihtiyacýný karþýlarsa, Allah da onun ihtiyacýný karþýlar.” hadisi ile ifade edilmiþtir. Ýbn-i Abbas, Berire ile kocasý arasýnda geçen olaya dair þunlarý söyledi: Peygamberimiz, Berire’ye, “Keþke tekrar kocana dönsen” buyurdu. Berire, “Ya Rasulallah böyle yapmaný bana emir mi buyuruyorsun?” diye sordu. Resulullah, “Hayýr sadece þefaat/aracýlýk ediyorum.” buyurdu. Bunun üzerine Berire, “Benim ona ihtiyacým yok.” dedi. Bu hadiste Peygamberimiz’in toplumun sýkýntýlarýndan olan aile konusuyla ilgilendiðini, lakin evlilik bir gönül meselesi olduðundan ýsrar ve zorla-

ma yapmadýðýný öðrenmekteyiz. Bununla beraber, belirlenmiþ bir cezasý olan suçlarda veya günah olan davranýþlarda þefaat/aracýlýk yapmak veya aracýlýðý kabul etmek helal deðildir ve vebali vardýr. Aiþe (ra) anlatýyor: Benî Mahzum kabilesinden hýrsýzlýk yapan bir kadýnýn durumu Kureyþlileri çok üzmüþtü. Onlar: Bu konuyu Resulullah ile kim konuþabilir diye kendi aralarýnda müzakere ettiler. Bazýlarý “Resulullah’ýn sevgilisi Usame Ýbni Zeyd’den baþkasý cesaret edemez.” dediler. Usame onlarýn istekleri doðrultusunda Resulullah ile konuþtu. Resulü Ekrem, Usame’ye: “Allah’ýn koyduðu cezalardan birinin uygulanmamasý için þefaat/aracýlýk mý yapýyorsun?” diye sordu, sonra ayaða kalktý ve halka þöyle hitap etti: “Sizden önceki milletler þu sebeple yok olup gittiler. Aralarýndan soylu, mevki ve makam sahibi biri hýrsýzlýk yapýnca onu býrakýverirler, zayýf ve kimsesiz biri hýrsýzlýk yapýnca da onu hemen cezalandýrýrlardý...” buyurdu... Anlaþýlýyor ki dünyevî þefaat/aracýlýk hasene ve sevgiye yani güzel ve çirkin olarak ikiye ayrýlmaktadýr. Biz müminler iyiliðe aracýlýk yaparken, kötülüðe aracý olmaktan þiddetle kaçýnmalýyýz ki Nebevî sünneti uygulamýþ olalým. Dünyada iken dahi biz müminlerin, vefat etmiþ kardeþlerimize þefaat etmemiz tavsiye edilmiþtir. Resulullah (sas), “Herhangi bir meyyitin üzerine namaz kýlanlarýn sayýsý yüze ulaþýr da ona þefaat ederlerse o meyyit hakkýndaki þefaatleri kabul olunur.” “Bir Müslüman ölür de Allah’a þirk koþmayan kýrk kimse ona namaz kýlarsa Allah onlarýn meyyit hakkýndaki þefaatlerini kabul eder.” ailem 49

16 NÝSAN 2005 CUMARTESÝ


Hz. Muhammed

(sallallahu aleyhi ve sellem)

Uhrevî þefaat ne anlama geliyor?

O hem dünyada hem de ahirette þefaatçidir O bize öðütleriyle, sözleriyle, fiilleriyle, duasýyla hem dünyada hem de ahirette þefaatçidir. Bize düþen görev de Nebi’ye hakkýyla ümmet olmak, O’nun uzattýðý rahmet eline el uzatmak, O bizi kemerimizden (eteðimizden) tutarak ateþten kurtarýrken bizler de ateþe koþmamalýyýz. Sevgi ve ittibamýz bizi þefaate ulaþtýracaktýr.

16 NÝSAN 2005 CUMARTESÝ

ailem 50

Uhrevî þefaate gelince, ehl-i sünnet inancýnda þefaat haktýr. Cahiliyye müþriklerinde þefaate inanýrlardý. Allah’a ortak koþtuklarýnýn þefaate yetkili olduðunu kabul ederlerdi. Gerek ayetler, gerekse hadisler bu þekil þefaati red ederek fayda vermeyeceðini bildirmiþlerdir. Allah katýnda kendisine þefaat izni verilenlerin durumu ve yetkileri, ödül törenlerinde ödülleri vermek üzere kürsüye çaðrýlan þeref konuklarýnýnkine benzemektedir. Ödülün kime verileceðini bilen ve belirleyen onlar deðildir. Ancak bu merasimi tertipleyenlere göre onlar, þerefli, saygýya layýk, büyük kimseler olduklarýndan kendilerine böyle bir imtiyaz verilmiþtir. Allah katýnda þefaatlerine izin verilecek olanlar da Allah’a yakýn ve sevgili kullar olacaktýr. (Kur’an Yolu Tefsiri) Bu sevgi kullarýn en üstünü ve faziletçi de kuþkusuz Muhammed Mustafa (sas). Þefaat bir kimsenin baðýþlanmasý için onun adýna af dileme, maddî ve manevî bir imkaný elde etmesi için yetkili nezdinde aracýlýk yapmaktýr. Veya günahkar bir müminin affedilmesi veya yüksek derecelere ulaþmasý için Allah nezdinde mertebesi yüksek olan birinin ona dua etmesi anlamýna gelir. Þefaati yanlýþ anlamak bazen insanlarý dinî ve ahlâkî görevlerini ya da gevþekliði sürüklediði de görülür. Þefaate güvenerek günahta ýsrarcý ve tevbede ihmalkar davranmak yanlýþ bir yoldur. Ayet-i kerimede (Mûddesir, 74/48) “Artýk þefaatçilerin þefaati onlara fayda vermez.” buyrularak, namaz kýlmayan veya Peygamber’e tabi olmayan, yoksulu yedirmeyen, günahkarlarla günaha dalan ve ceza gününü asýlsýz sayanlarýn þefa-

atten istifade edemeyeceði belirtilerek þefaatin sahih bir imana ve Allah’ýn izni ile olabileceði haber verilmiþtir. Buhari ve Müslim’in rivayet ettiði bir hadiste, “Kýyamet gününde benim ümmetimden birçok kimseler gelip sol tarafa sevk olunduklarýnda; - Ya Rab, bunlar benim ashabýmdýr merhamet et, derim. - Bunlarýn senden sonra neler iþlediklerini sen bilmezsin. - Onlar kendilerinden ayrýldýðýn günden itibaren arkalarýna dönerek intidatlarýna devam etmiþlerdir, buyrularak; “Rahman nezdinde söz ve izni olandan baþka hiç kimsenin þefaate gücü yetmeyecektir. (Meryem Sûresi 19/87) Kýyamet gününde Peygamberimiz’e hitaben; “Ya Muhammed! Baþýný kaldýr secdeden. Ýþte istediðin sana verilecek. Þefaat et. Þefaatin kabul edilecek.” buyrulacak. Ben de baþýmý secdeden kaldýracaðým ve; Ya Rabbi ümmetimi bana baðýþla. Ya Rabbi ümmetimi kurtar. Ya Rabbi ümmetimi baðýþla diye yalvaracaðým. Yine Buhari rivayetinde: “Kimsenin zorlamasý olmadan kendiliðinden ve içinden gelerek iman eden kimselere þefaat edeceðini söylemektedir. Resulullah’ýn þefaatini elde edebilmek için onun belirttiði özelliðe sahip olmaya çalýþmalýdýr. Efendimiz kendisine ümmeti için þefaat yetkisi verildiði için defalarca þükür secdesi yaptýðýný Ebu Davud’un niyet ettiði hadisten öðreniyoruz. Mümin olana gerekir ki, Resulullah’ý iyi tanýmalý, sevdalar üstü sevda ile sevgi beslemeli, O’nun nasihatlerini dinlemeli ki dünya ve ahireti mamur olsun. Dünya ve ukbamýzý nurlandýrmak istiyorsak Nebi’nin irþadýna teslim olmalýyýz. * Sezginler Camii imamý / Adapazarý



Hz. Muhammed

(sallallahu aleyhi ve sellem)

Kutlu Doðum Haftasý’nda her eve, her gönle kapý aralamaya ne dersiniz? ÝLHAN BASMACI ürkiye’nin birçok ilinde, ilçesinde Peygamber Efendimiz (sas)’in doðumu münasebetiyle etkinlikler düzenleniyor. Son yýllarda bu etkinlikler daha renkli, daha neþeli ve daha farklý yapýlýyor. Daha çok insana sevgi mesajýnýn ulaþtýrýlmasý için çalýþmalar yapýlýyor. Sevgi, bizim kalbimizden Peygamberimiz’e uzanan bir yol. Bu yola fakirlerimizi, ilgiye ve þefkate muhtaç çocuklarýmýzý da katarak büyük bir mutluluk yapma gayreti bütün yurtta desteklenmeli, daha da büyüyerek geliþmeli. Kutlu Doðum Haftasý münasebetiyle Bursa Uludað Eðitim ve Kültür Vakfý’nýn son yýllarda yaptýðý etkinlikler tüm Türkiye’nin arzuladýðý kardeþliði hedefliyor. Kutlu Doðum sevincinin toplumun her kesimi tarafýndan

T

Kutlu Doðum Haftasý etkinlikleri artýk daha planlý yapýlýyor. Herkese sevgi sunuluyor.

hissedilebilmesini hedefleyen vakýf geçen yýl; ihtiyaç sahibi ailelere gýda yardýmý, hastanede tedavi görenlerle birlikte huzurevi sakinlerine “gül”, Çocuk Esirgeme Kurumu bünyesindeki yurtlarda kalanlara da deðiþik hediyelerle birlikte kutlama töreni yaptý. Bursa merkezde tespit edilen ailelere gýda yardýmý yapan vakýf, yardým talep edenlerin sayýsýnýn artmasý nedeniyle de bu rakamý 2 katýnýn üzerine çýkardý. Kutlu Doðum nedeniyle Bursa’da binlerce insana ulaþýldý. Yapýlan çalýþmalarýn finali ise Bursa Atatürk Kapalý Spor Salonu’ndaydý. Yapýlan yardýmlar ve etkinlikler Bursa genelinde o kadar ses getirmiþti ki, Peygamber Sevgisi’ni doyasýya yaþamak isteyenler soluðu salonun önünde almýþtý. 4 bin kiþilik kapalý spor salonu, organizasyondan saatler öncesinde dolmuþtu.

Bu etkinlikleri yapabiliriz Kutlu Doðum münasebetiyle hiç kimse unutulmadý. Bursa’da tespit edilen garip gureba ne kadar insan varsa ziyaret edildi, dertlerine derman olunmaya çalýþýldý. Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu bünyesindeki yurtlar ziyaret edilerek, pastalar eþliðinde hediyeler daðýtýldý. Vakýf adýna ziyareti gerçekleþtiren anneler, çocuklarýn sevincini görünce duygu seline kapýlarak, gözyaþlarýný tutamadý. Tüm hastaneler tek tek dolaþýlarak, “Kutlu Doðum”un þerefine herkese günün anlam ve önemini hatýrlatma adýna, “Peygamberi temsilen “Gül” takdim edildi. Böylece, “geçmiþ olsun temennisi” ile birlikte hastalarýn gönülleri alýnýrken, yapýlan çalýþmaya onlarýn dualarýnýn da ortak olmasý saðlandý. En anlamlý ziyaretlerden biri de; madde baðýmlýsý çocuklara hizmet veren merkezde yaþandý. Ýzmir’den Bursa’ya kaçan 17-18 yaþlarýndaki bir genç, kendisine uzatýlan bir gülün anlamýný tam olarak anlayamamýþtý. O, “Hz. Muhammed’i tanýyor musun?” sorusuna, önce çekimser kaldý, ardýndan, “Peygamberimiz” cevabýný verdi. O da anlamlý bir haftada hatýrlanmaktan mutluydu. Yüzündeki tebessüm görülmeye deðerdi. 16 NÝSAN 2005 CUMARTESÝ

ailem 52



Her hâliyle bi z l Her iþe besmele ile baþlardý. “Besmele ile baþlamayan iþin hayrý ve bereketi kesiktir” buyurmuþtu.

Herkese selam verirdi “Allah katýnda insanlarýn en deðerlisi karþýlaþtýklarýnda önce selam vermek için harekete geçendir” buyururdu. Boþ sözlerden kaçýnýrdý. “Malayani þeyleri terk etmesi, bir kiþinin Müslümanlýðýnýn güzel olmasýndandýr.” buyurmuþtu.

Evine selam vererek girerdi. Çocuklarla þakalaþýrdý.

Bir evin kapýsýný en fazla 3 kez çalardý. Ýsteyeni reddetmezdi. “Bana infak etmem ve yoksulluktan korkmamam emredildi” buyurmuþtu.

Karný acýkmadan yemezdi “Karnýnýz iyice acýkmadan yemeðe oturmayýn; tam doymadan da kalkýn” buyurmuþtu. Güzel kokular sürünürdü.

Misafire ikram etmeyi severdi. “Allah’a ve Kýyamet gününe iman eden kimse, misafirine ikram etsin”buyurmuþtu.

Hasta ziyaretini ihmal etmezdi.

Cenaze namazlarýna katýlýrdý. Irkçýlýk yapanlarý sevmezdi.

Namazlarý cemaatle kýlardý. Hep hayrý tavsiye ederdi.

Yemekten önce ve sonra ellerini yýkardý. Elbisesini saðdan giyerdi.

Alýþ-veriþte sað elini kullanýrdý. Ölmüþ kiþileri hayrla yad ederdi.

Yemeðin sonunda þükrederdi. Ýnsanlara hediye verir ve hediyelerini kabul ederdi.

Ýnsanlarýn en mütebessimiydi.


lere en güzel örnektir Ýnsanlara latife yapardý.

Ondan asla kaba bir söz duyulmamýþtý. Temizliðe çok önem verirdi.

Ýþçinin emeðinin karþýlýðýný hemen verirdi. “Ýþçinin ücretini alnýnýn teri kurumadan veriniz.” buyurmuþtur. Esnaflara dürüst olmayý tavsiye ederdi.

Komþu iliþkilerinde çok hassastý. Evleneceklere yardým ederdi.

Hz. Ömer (ra) adaleti ondan öðrenmiþti. Ben kral deðilim derdi. Karþýsýnda titreyen bir adama, Korkma! Ben kral deðilim.

Kureyþ’ten kuru ekmek yiyen kadýnýn oðluyum.” demiþti.

Hayvanlara iyi bakýlmasýný ister, aþýrý yük yüklemeyi yasaklardý. Ýyilikleri asla unutmazdý.

Ayýplarý yüze vurmazdý. Aksi bilinmedikçe hüsnü zan yapardý. “Baþkasý hakkýnda bana kötü bilgi getirmeyin; ben yanýnýza hakkýnýzda iyi düþünerek selim bir kalple gelmek isterim” buyurarak hüsn-ü zannýn esas olduðunu belirtmiþti.

Allah Rasulü’nün hayatýnda istikrar önemli bir yer tutar. “Ýbadetlerin en hayýrlýsý az da olsa devamlý olanýdýr.” buyurmuþtu. Her konuda güvenilir bir insandý. “Dürüst ve güvenilir tüccar kýyamette peygamberler, sýddîkler ve þehitlerle beraber” olarak diriltile-

cektir.” buyurmuþtu.

Ashabýnýn hal ve hatýrýný sorardý. Çok nazikti, kimseyi rahatsýz etmezdi.

Herkese iltifat ederdi. Diþlerin bakýmýna önem verirdi.

Ýlim öðrenenlere destek verirdi. Evlenenleri tebrik ederdi.

Ýþkenceye hiçbir mazeret olamaz derdi. Allah Rasulü, savaþ halinde bile kadýn ve çocuklarýn öldürülmesini, hatta ölünün cesedine bile eziyeti yasaklamýþtý. Allah Rasulü, yatmadan önce avuçlarýný birbirine birleþtirir. Ýhlas, Felak ve Nas sûrelerini okur, sonra da baþýndan baþlayarak mübarek vücudunu meshederdi.

Ashabýyla tokalaþtýðýnda karþýsýndaki elini çekmedikçe Kendisi çekmezdi. Hapþýrdýðýnda eliyle aðzýný kapatýrdý.

Sohbetleri insanlarý usandýracak kadar uzun deðildi.


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.