Üniversitelerin bekçileri: Polisler AKP dönemi ile birlikte üniversitelerde artan baskı-denetim mekanizmalarından biri de polis baskısıdır. Üniversitelerde artan sivil polisler, okulda adeta fink atan çevik kuvvet polisleri, polis odaları ile birlikte AKP, yaratmaya çalıştığı korku imparatorluğundan üniversitelere de payını biçmiştir. Direkt olarak üniversitelileri hedef alarak her türlü muhalif düşünceyi sindirme aracı olarak kullanılan polisler, okullarda terör estirmekte, özerk ve bilimsel kurumlar olması gereken üniversitelerdeki AKP işgalinin görüntüsüdür. Kuşkusuz ki polis, üniversite özerkliğinin ve özgür düşüncenin önüne çekilmiş bir set olarak konumlanmakta. Ancak kimi üniversitede yoğun olarak hissedilen polis baskısı, kimi üniversitelerde ise yerini başka baskı-denetim araçlarına bırakmaktadır. Sadece üniversiteliler üzerinde değil, üniversite bileşenleri olan akademisyenler için de bir tehdit olarak öne sürülen polis, yeni dönem AKP stratejileriyle ile birlikte varlığını güçlendirmiş hatta 2010 YÖK’ün yayınladığı genelge ile üniversitedeki demokratik hak ve özgürlüklere bir saldırı olan polis varlığına meşruluk kazandırılmaya çalışılmıştır. Üniversitelerdeki bu “işgal planı” öğrencilerin mücadelesi sonucu geri çektirilmek durumunda kalınmıştı. YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan imzasıyla, 24 Ağustos’ta gönderilen yazıda, bölücü ve yıkıcı faaliyetlerin hareket alanlarının daraltılmasının eğitim ve öğretim faaliyetlerinin kusursuz yürütülebilmesi için en önemli unsurlardan olduğu belirtilerek, “Şiddet içeren fikir ve eylemler, özgür düşünceyi de baskı altına alacağından, güvenli olmayan üniversitede özgür düşüncenin çıkması da olanaksızdır” denilerek buna “Özgür ve Güvenli Üniversite” başlığı atılmıştı. Bu genelgeye göre sivil polislere üniversitelerde yer tahsisi, kameraların yaygınlaştırılması, üniversite içerisindeki öğrenci protestolarına polisin müdahale etmesinin yasal zeminlerinin hazırlanması, adli ve idari işlem yapılan öğrenciler ile yasadışı faaliyetlerde bulunan öğrencilerin durumlarının ailelerine bildirilmesi, parmak izi gibi elektronik tedbirler alınması ve öğrenci adreslerinin tespit edilmesi öngörülmüştü. Ancak genelgeye karşı çıkan tepkiler sonucunda danıştaydan genelgeye yürütmeyi durdurma kararı çıkmıştı. AKP’nin biriken gençlik mücadelesi dinamiğine verdiği cevap ise bu dönemde daha da netleşiyor ve polisin üniversitedeki konumunu da özetliyor. Daha okul kayıtlarında bile üniversitelerde “uyarı” broşürleri dağıtarak, üniversitelileri “terör” olaylarına karşı ikaz ettiklerini söyleyerek stant açan polisler, üniversitelileri de marjinalleştirerek “öcü”leştirmeye çalışmaktadır. Bu yolla üniversiteliye, üniversitenin konumuna olduğu kadar üniversite mücadelesine de gölge düşürmeye çalışmaktadırlar. Daha öncede belirttiğimiz gibi bazı üniversitelerde polis baskısı daha görünür şekilde işlemekte. Örneğin son dönemde en yoğun baskının yaşandığı üniversitelerden biri olan Anadolu Üniversitesi’nde üç günde toplam 75 kişi gözaltına alındı. Özellikle öğrenci direnişlerinin yükseldiği bir zamanda yaşanan bu gözaltılar, polisin üniversitedeki konumuna da açıkça işaret etmekte. Üniversite yönetimleriyle ortak çalışma yürüten polisin konumu şüphesiz demokratik hakların kısıtlanmasını sağlamakta, AKP tipi “ileri demokrasi” adımlarını sertleştirmektedir. Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan habere göre 2012-2013 eğitim-öğretim yılı için emniyet istihbarat birimleri, bazı üniversitelerin rektörlerini arayarak öğrencilerin bu dönem ‘terör’ olaylarına karışma durumunun artacağı söyleyerek dikkatli olunması tavsiye etmiş. Bu danışıklı dövüşün en çarpıcı örneklerinden birisi de Hacettepe Üniversitesi eski Rektörü Uğur Erdener. Üniversitenin biber gazı alımı için Ankara Valiliği’ne başvurduğu, Ankara Valiliği’nin izniyle üniversiteye gaz bombası, kalkan ve gaz maskesi alındığı ortaya çıkmıştı. Keza Kocaeli Üniversitesi’ne gelen Abdullah Gül'ün 'ziyareti' öncesi üniversite içinde OHAL ilan edilirken, okul içine TOMA ile giren 300'ü aşkın çevik kuvvetin saldırısı sonucu 55