Yrjö Raevuori - Sadri Maksudi ve Türk-Fin Münasebetleri

Page 1



SADRi MAKSUDi ve

TÜRK- FIN

MÜNASEBETLERI



TÜRK KÜLTÜRÜNÜ ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ Yayınları Seri

IX

:

-

:

8

Sayı : B ı

SADRİ MAKSUDİ ve

TÜRK- FIN

Yazan

:

Çeviren

:

MÜNASEBETLERi

Yrjö RAEVUORl Aydın YEöEN

(3. Basılı§)

Finlandiya Büyükelçisi Ekselans

Aaro

nin önsözü ile

A NK A RA

ı 9 6 8

PAKASLAHTt•


�========-- -_----------==- =--

Yayınlayan:

Türk

Kültürünü

Araştırma

Enstitüsü

Tunus C. 16, Bakanlıklar-Ankara. Tel: 12 06 56- 17 73 47 DizHip basıldığı yer: Ayyıldız Matbaası A. Ş. - 1968


Ord.

PI'Of,

SADRl MAKSUDl ARSAL (1880

-

1957)



ÖN SÖZ

Türk okuyucularına sunulacak olan bu ese­ rin önsözünü Finlandiya Büyükelçisi sıfatiyle yazmak fırsatına nail olduğumdan dolayı şeref ve sevinç duymaktayım. Büyük değer verdiğim bu fırsat bana, Dışişleri Bakanlığı Umum Mü­ dür Muavinlerinden Bayan Adile Ayda'nın ta­ vassutu ile , Türk Kültürünü Araştırma Ensti­ tüsü tarafından verilmiş bulunuyor ki, bu Ens­ titüce tanınmış Türk devlet ve ilim adamı Pro­ fesör Sadri Maksudi Arsal'ın hatırasım taziz etmek ve çok zengin ve verimli hayatını can­ landırmak hususunda girişilen teşebbüsü tak­ dirle karşılamaktayım. İşbu eser değerli Fin aJ.imi ve gazetecisi Yrjö Raevuori tarafından, "Aamulehti" adlı günlük gazetede, 1959 yılında, makale serisi halinde yayınlanmış bir etüdü ihtiva etmekte­ dir. Etüdün başlığı şöyle idi : "Finlandiya dostu Türk aJ.imi Sadri Maksudi Arsal". Bu başlık da gösteriyor ki, Yrjö Raevuori etüdünü, bilhassa, Sadri Maksudi'nin, krizli za­ manlara tesadüf eden, Finlandiya lehindeki faa-


8

liyetlerine hasretrniştir. Fakat Raevuori'nin etüdü, sadece, Sadri Maksudi'nin Fin milleti le­ hindeki dostane hareketlerinin bir özetinden ibaret değildir. Yazar, Türk - Fin münasebetle­ rindeki bu önemli safhayı unututmaktan kur­ tardığı gibi, tarih araştırıcıianna ve gelecek nesillere paha biçilmez değerlerde ilmi malzeme de sunmakta ve Sadri Maksudi'nin hayatının anahatlarını tanıtmaktadır. . .

.

Sadri Maksudi'nin ilk gençlik yılları Ka­ zan'da ve Kırım'ın Bahçesaray şehrinde geçmiş­ tir. Bilindiği gibi, Rusya'da yaşayan Türklere Tatar demek adettir ve Sadri Maksudi de bu Türklerdendir. Burada şunu ilave etmek isterim ki, bugün Finlandiya'da yaşayan ve büyük itibar gören, aşağı yukarı 2000 kişiden ibaret Türk - Müslü­ man cemaati de aynı menşeden gelmektedir. Bu Türk cemaatinin mensuplan Finlandiya'da hü­ küm süren liberal şartlardan istifade eden sadık birer Fin vatandaşı olduklan gibi, kendi dinleri ile örf ve adetlerine de bağlı kalmış kimselerdir. Genç Sadri Maksudi ilk öğrenimini bir dini okulda yaptıktan sonra, Kazan'daki Rus Öğret­ men Okulunu da bitirmiştir. Bunu müteakip, Türklük aleminin başkenti olan İstanbul'da bir


9

müddet kaldıktan sonra, tahsilini tamamlamak maksadiyle Paris'e gitmiştir. Burada, 1906 yı­ lında Hukuk Fakültesini bitirdiği gibi, Sorbon Edebiyat Fakültesinin Felsefe ve Sosyoloji bö­ lümlerinden de mezun olmuştur. Sadri Maksudi Rusya'ya döndükten sonra Kazan'da yerleşti. Çok geçmeden Müslüman İt­ tifak Partisine kaydoldu ve Partinin Nijni-Nov­ gorod'da toplanan Kongresine katılarak, bu Kongrede faal bir rol oynadı. 1907'de Kazan Vi­ layeti Mebusu olarak Dumaya, yani Rus Mecli­ sine girdi. Meclisin dağılması ve yeni seçimlerin yapılması üzerine, 1908'de, yine Kazan Türkle­ rinin temsilcisi olarak Üçüncü Duma'ya girdi. 1917 yılının Martında vukubulan ihtilalden sonra, İç Rusya ve Sibirya Türk - Müslümanla­ rını içine alan Muhtar İdil - Ural Devleti kurul­ du ve Sadri Maksudi bu Devletin Başkanı se­ çildi. Rus ihtilalinin karışıklıklan içinde, İdil Ural Devleti dağıldı. Başkanı da kaçmaya mec­ bur oldu. Kaçış yolculuğunun bir merhalesi olan Finlandiya'da Fin Devlet adamlariyle görüştü. 1919'da Fransa'ya giderek, Birinci Dünya Har­ binin meselelerini halletmek için toplanan Barış Konferansına Rusya Türklerinin haklarını ka­ bul ettirmek için çalıştı. Bu sırada Sadri Mak­ sudi Sorhan'daki Türk - Tatar Enstitüsüne Ta­ rih Profesörü tayin olundu. Birkaç sene sonra,


10

Atatürk'ün kemalist ve milliyetçi Türkiye'si kendisini Ankara Üniversitesi Hukuk Fakülte­ sinde hocalık yapmak üzere davet etti. Profe­ sör Sadri Maksudi Atatürk'ün yakın dostu ol­ duğu gibi, içtimai ve kültür alanlarında müşa­ viri de idi. Profesör Sadri Maksudi, hocalık senelerin­ de hukuk, hukuk tarihi ve umumi tarih ile il­ gili olarak pek çok eser neşretti. Bu eserlerin bazılannda, vaktiyle haklarını müdafaa ettiği ve tarihini iyi bildiği Finlandiye hakkında da çok değerli sahifeler vardır. Profesör Maksudi, pek faal bir hayatın so­ nunda, 1957 yılında, İstanbul'da, 77 yaşında olarak, hayata gözlerini kapamıştır. . "

.

Yukarıdaki satırlarda Sadri Maksudi'nin hayatını kısaca özetlemiş bulunuyorum. Bunu, bu Fin dostunun Finlandiya lehindeki faaliyetini daha iyi ortaya koyabilmek için yaptım. O faa­ liyet ki, kendisine minnet ve şükranımıza esas teşkil etmektedir. Sadri Maksudi'nin Finlandiya'ya hizmetle­ rini tarih ölçüsünde ve bir sentez dahilinde ay­ dınlatabilmek için, bir iki satırla Finlandiya ta­ rihinin anahatlarını çizmeye çalışacağım. Ümid ediyorum ki, bu suretle, Sadri Maksudi'nin faa-


ll liyetine rastlayan devir hakkında okuyucuya daha iyi fikir vermiş olacağım. Finlandiyalılar tarih sahnesine ancak 1100 yılında çıkarlar. Daha önceki milli hayatiarına dair yazılı vesika mevcut değildir. Bununla be­ raber, nesilden nesle intikal etmiş manzum men­ kıbeler ve halk masalları bu milletin bir zaman­ lar, kuzeyin çok ilerisinde, kendine has bir ha­ yat yaşamış olduğuna delalet etmektedir. Finlandiya'nın, tarih sahnesine çıktığı sıra­ larda, Baltık Denizi sahillerini işgal ettiğini gör­ mekteyiz. Böylece Fin halkı, ilk zamanlardan itibaren, oturduğu sahanın coğrafi durumu do­ layısiyle, iki kuvvet arasında sıkışıp kalmıştır. Bunlardan biri İsveç milleti, diğeri Rus milleti idi ki, her ikisi haçlı seferler yaparak Hıristi­ yanhğı yaymak suretiyle, hakimiyet sahalarını genişletrneğe gayret etmekte idiler. Asırlarca süren bu mücadele, neticede, Batının hakimiye­ tini Doğu aleyhine tesis etmiş ve Finlandiya olarak tanınan ülke Batı hakimiyetine bağlan­ mıştır. Bu tekamülün icap ettirdiği daimi harb­ ler Fin halkına derin ıstıraplara malolmuştur. Bu bakımdan Finlerin tarihi, birçok diğer kü­ çük milletlerinki gibi, biribirini takip eden harb­ lerden ve ıstıraplardan ibarettir. İsveç hakimiyeti devrinde, Katolik kilise­ sinin tesiri Finlandiya için hayırlı olmuştur.


12

Esasen, Ortaçağ, Finler için nisbi bir bağımsız­ lık devridir. Çünkü Finlandiya'yı, ana -devlet olan isveç'e bağlayan bağlar gayet gevşekti. Hakikatte bu devirde, İsveç dahilinde bile, eya­ Ietler bağımsız gibi idi. Finlandiya da, geniş çapta, milli varlığına sahip idi: idareciler Fin aslında olduğu gibi, konuştukları lisan da hal­ kın lisanı olan Fince idi. Finlandiya İsveç'le mü­ savi olarak, isveç Kıranığının bir parçası sayı­ lırdı. Bu bakımdan Finlandiyalılar Kıralın seçi­ mine de iştirak edebilmekte idiler. Bu devirde Finlerin ruhani ve aynı zamanda dünyevi reh­ berleri Fin ırkından olan meşhur Fin piskopos­ ları idi. Bunların himayesi altmda memlekette Batı usulü içtimai nizarn ve adli teşkilat kurulu­ yor, fakat aynı zamanda Hıristiyanlıktan evve­ line ait örf ve adetler de yaşamağa devam edi­ yordu. Memleket Kuzeye mahsus klasik köylü demokrasisi halinde, kendi içinden yetişmiş adamlar tarafından sevk ve idare edilmekte idi. Yeni Çağın başında, Orta Avrupa'da Mar­ tin Lüther tarafından meydana getirilen reform hareketi, çok geçmeden, Kuzey ülkelerine de ya­ yıldı. Bunun neticesinde, Finlandiya'da Fin un­ surunun Devlet içindeki mevkiini sağlamış olan Katolik Kilisesi nüfuzunu kaybetti. Onaltıncı asırda, İsveç'te iktidarı ele geçiren Gustaw Vasa meşhur Vasa sülalesini kurdu. Bu sülale Kıral-


13

lık içindeki teşkilatı tamamen değiştirdi. Eya­ letlerin muhtarlığı yerine, İsveç'te bile, merke­ ziyetçilik usulü kaim oldu. Kırallığın iki parça­ sından biri olan Finlandiya bir müddet hususi durumunu muhafaza ettiyse de, onaltıncı asrın sonuna doğru Dükalık haline getirildi. Güstaw Yasa'nın oğullarından biri olan ilk Finlandiya Dükası, daha sonra, III. Jan adı ile İsveç Kıralı olmuştur. Merkezi idare sistemi, hukuki statüsü ta­ mamen değiştirilen Finlandiya'ya da tatbik edil­ di. Kendine has bir milli bünyesi olan Finlandi­ ya'ya bu sistem acı geldi. Bilhassa ki, artık ida­ renin başındaki yüksek memurlar halkın dilini bilmeyen İsveçlilerdi. Bununla beraber, Finler Devlet idaresine iştirak ediyor ve bazan yüksek memuriyetleri de işgal ediyorlardı. "Diyet" adı verilen ve Stokholm'de bulunan Teşrii Meclis'te Finlandiya'nın da temsilcisi mevcuttu. Voltaire XII. Şarl hakkındaki eserinde Finlandiya'nın durumunu, gayet güzel bir şekilde, şöyle vasıf­ landırır: "İsveç Kırallığı İsveç'ten ve Finlandi­ ya'dan müteşekkildir". Ortaçağ Avrupasınd.a, eyaletlerin düşmana karşı müdafaa ihtiyacından doğmuş Feodalite sistemi köylülerin şahsi hürriyetlerini kaybet­ meleri neticesini doğurmuştur. Bununla bera­ ber, Batı Avrupa'da yerleşen kölelik sistemi,


Kuzey ülkelerine hiçbir zaman nüfuz etmemiş­ tir. lsveç'in ve Finlandiya'nın bütün insanları hürriyetlerini muhafaza etmişlerdir. Ondokuzuncu asırda, tarihin bir cilvesi Fin­ landiya'nın kaderine yeni bir istikamet vermiş­ tir. Devrin iki büyük hükümdan olan I. Napol­ yon ile I. Aleksandr, 1807'de karşılaşarak, Til­ sitt muahedesiyle, Avrupa'yı iki nüfuz bölgesi­ ne ayırınağa karar vermişlerdir. Bunun netice­ sinde, lsveç - Finlandiya Kırattığının durum.u da değişecekti. Napolyon, Aleksandr'ın Finlandiya'­ yı fethetmesine ve neticede bu ülkenin lsveç'ten ayrılmasına göz yumacaktı. İşte 1808 ile 1809 arasında cereyan eden "Finlandiya Harbi" böyle bir anlaşmanın tabii neticesi olmuştur. I. Aleksandr çok dirayetli bir hükümdardı. İdaresi altındaki geniş imparatorluğun refah ve huzurunu istediğinden, Finlandiya gibi bir hu­ dut eyaletinin ahalisinde husumet ve isyan his­ leri uyandırmak istemedi. Onun için, Finlandi­ yalılann sadakatini sağlamak maksadiyle, bu ülkeye hususi bir rejim bağışladı. Porvoo'da Fin Meclisini toplayarak, Finlandiya'nın İsveç ida­ resi zamanındaki statüsünü muhafaza edeceğini teyit etti. Finlandiya bir Büyük-Dükalık olacak ve Rusya Imparatoru da, aynı zamanda, Finlan­ diya Büyük Dükası olacaktı. Böylece şahsi bir bağ ile birleşen iki devletin müşterek hayatı şu


ıs

esaslara dayamyordu: Finlandiya Büyük Düka­ lığının kendi Parlamentosu, kendi ordusu, kendi parası, kendi gümrüğü vardı. Gümrük hududu da, Rusya'yı Finlandiya'dan ayıran huduttu. Dikkate şayan husus şu idi ki, Rusya'dan Fin­ landiya'ya giren mallardan gümrük alındığı halde. Finlandiya'dan Rusya'ya ithal edilen mallardan gümrük alınmazdı. Büyük Dükalığın tebaaları Rusya'nın her tarafında istedikleri mesleği icra edebilirlerdi. Halbuki, Ruslann Finlandiya'da yerleşmesi için Fin makamlarının müsaade etmesi şarttı. Finlandiya kendi Hüku­ metine ve kendi Senatosuna sahipti. Senato üyeleri Büyük Düka tarafından Finlandiyalılar arasından tayin olunurdu. Çarın Finlandiya'daki temsilcisi ve en bü­ yük İdare Amiri Umumi Vali idi. Finlandiya ise, Çar nezdinde, her zaman Finler arasından seçi­ len bir Devlet Nazırı tarafından temsil edilmek­ te idi. Hukuken ve şeklen Finlandiya'mn Rus­ ya'ya karşı durumu istisnai bir mahiyet arze­ diyordu. Bu münasebetle, burada meşhur bir hikayeyi nakletmek isterim: Rus Panslavistle­ rinin Finlandiya'mn muhtariyetini liğvetmeğe ve Finlandiya'yı Rusya'mn bir parçası yapmağa teşebbüs ettikleri sırada, Finler, hakiarım koru­ mak için dış ülkelerde de propaganda yapmışlar ve bu arada Bismark'a da müracaat etmişlerdir.


16

Rivayet edildiğine göre, Bismark, kendilerine cevaben demiştir ki: "Aman, bu kadar çok hak­ lara sahip iseniz, bari susun da duyulmasın!" Finlandiya'nın dahili muhtariyetini teminat altına alan İmparator Fermanına, Aleksandr'ın halefieri tarafından, II. Nikola'nın tahta çıkışına kadar riayet edildi. TI. Nikola ve Hükfun,eti, Panslavizmin tesiriyle, Finlandiya'ya bağışlan­ mış hususi statüyü değiştirrneğe ve bu ülkeyi bir Rus eyaleti haline sokmağa karar verdiler. .. .. *

Sadri Maksudi'nin de Duma'da aza bulun­ duğu bu sırada, Finlandiya Anayasası hüküm­ lerine aykırı olarak ve bu Anayasa'nın resmen garanti edilmiş olmasına rağmen, Finlandiya'ya da, bütün İmparatorluğu şamil mevzuatın tatbik edilmesi istendi. Rus Bakanlar Kurulu Finlan­ diya'ya ait her önemli teşrii veya idari mesele­ nin, Çara sunulmadan önce Bakanlar Kuruluna sunulması gerektiğine karar verdi. Şahsi Birlik Statüsünün prensiplerine aykırı olan bu karar Finlandiya'nın teşrii otonomisinin lağvı demekti. Rus Duması ile İmparatorluk Meclisi Finlandi­ ya'nın da Rusya'nın genel mevzuatına tabi ol­ masına ait kanunu kabul ettiler. Aynı zamanda "Eşitlik Kanunu" denilen kanun da kabul edili-


17

yordu ki, bu kanuna göre Fin tebaası olmayan Ruslara Finlandiya'da bütün siyasi ve medeni haklar veriliyordu. Hulasa, Finlandiya'nın muh­ tariyeti ortadan kaldırılıyordu. İşte bu kanunların görüşülmesi sırasında, Duma'da, her şeye rağmen, Finlandiya lehinde sesini yükselten hatipler olmuştur. Bunlann arasında, Finlandiya Otonomisinin en hararetli müdafii Türk-Tatarların temsilcisi Sadri Mak­ sudi olmuştur. Finlandiya'nın tarihini iyi bilen Sadri Mak­ sudi, Finlerin asırlar boyunca hürriyet için mü­ cadele ederek, milli birliklerini muhafaza etme­ ğe m.uvaffak olduklarını ve hürriyete liyakatle­ rini ispat ettikleri için, Rus İmparatorluğu da­ hilinde, Şahsi Birlik rejimi altında, hususi bir statüye sahip olduklannı biliyordu. Biliyordu ki, bütün bunlar milli şuurun sağlamlığı sayesinde olmuştu, o milli şuur ki, senatör Snellmann'ın, milliyetlerini unutınağa başlayan münevverleri halka ve köylüye yöneltmek için sarfettiği gay­ retler sayesinde doğup gelişmişti. Sadri Maksudi, söz alarak, milletierin hür­ riyeti prensipi namına, Finlandiya'nın haklarını fanatik ve şoven Rus mebuslarına karşı müda­ faa etti ve Rus Hükumetinin Finlandiya hak­ kındaki politikasını protesto etti.


18

Bundan dolayıdır ki, burada, Profesör Sad­ ri Maksudi'yi, zulüm ve tazyikin hüküm sürdü­ ğü bir lrnparatorluk içinde, hak ve adaleti sa­ vunmak cesaretini gösteren bir Fin dostu ola­ rak, sonsuz hürmet ve minnetle anıyoruz. Ankara, Ocak 1965.

Finlandiya'nın Ankara Büyükelçisi Aaro Pakaslahti


Saılri Maksudi Arsal, Paris'teki talebelikl sırasında

(1905)


I

TÜRK

-

FİN MÜNASEBETLERİ

Son senelerde, birçok Finlandiyalılar ya­ bancı ülkelere yaptıkları seyahatleri Türkiye'ye kadar uzatmışlardır. Diğer taraftan, Finlandi­ ya'ya da eskisine nazaran daha çok Türk turisti gelmektedir ve aralarında öğrenciler de vardır. Türklerle Finler arasında mevcut din ay­ rılığına rağmen, Finlandiya'lı turistler Türkiye'­ de çok dostane kabul görürler. Çünkü Türkler Finleri ırkdaş ve kardeş millet olarak tanırlar. Öyle ki, her Türk aydını bu ırk münasebetinden haberdardır. Fin alimleri ise, bu hususta bir ka­ rara varamamışlardır. Finlandiya'ya gelen Türkler de, maalesef geçmişte, her zaman kar­ deş olarak karşılanmamışlardır. Tarihe bakılacak olursa, aslında, Finlerle Türklerin kaderine dini veya etnolojik faktör­ lerden ziyade siyasi faktörlerin hakim olduğu ve çok defa da, her iki milletin aynı düşmana karşı savaştığı görülmüştür. Bununla beraber, Türk - Fin münasebetleri bakımından, tarihte, çeşitli safhalara rastlanır.


21

Her şeyden önce ikiyüzelli yıl evveline ait olan şu safhayı zikretmek mecburiyetindeyim: 1693 yılında, ikinci defa olarak fince bası­ lan ve lsveç - Finlandiya Hükümdarı Onbirinci Şarl tarafından imzalanmış bir önsözü de ihtiva eden Kilise El Kitabının bir faslı şöyle bir baş­ lık taşımakta idi: "Hıristiyanlığın ezeli düşma­ nı Türklere karşı dua". Duada şöyle deniyordu: "Ey İsa... Sana ve senin Mukaddes Rilisene düş­ man olanların niyet ve teşebbüslerini neticesiz bırakman için, Yüksek Huzurunda eğilerek yal­ varırız. Bilhassa, senin adına savaşanların baş düşmanı, bitip tükenmez kuvvete sahip Türkle­ rin gurur ve azametini yıkıp mahvetmeni niyaz eyleriz. Onların ok ve yaylarını kır, emel ve ni­ yetlerini akim kıl". Aradan onbeş yirmi yıl geçmeden, henüz Fin kiliselerinde bu duanın okunm.ağa devam et­ tiği bir sırada, bizzat bu duayı yazdıran Kıralın oğlu, İsveç - Finlandiya Hükümdarı XII. Şarl, 1709 senesinde, mağlfıp ordusunun bazı birlik­ leriyle Türkiye'ye sığındı ve tam beş sene, ta­ rihte malum şekilde, Türkler tarafından misa­ fir edildi. Türk - Fin münasebetleri bakımından an­ latacağım ikinci olay, Finlandiya'nın b�ğımsız­ lığını elde ettiği günlere rastlar.


22

Finlandiya'nın bağımsızlığını ilan ettiğini bildirmek ve aynı zamanda bu bağımsızlığın res­ men tanınmasını talep etmek üzere, başka mem­ leketlere olduğu gibi, Türkiye'ye de bir heyet gönderilmişti ve bu heyete Profesör Mikkola ile Profesör Jalo Kalima da dahil bulunuyordu. Bu­ nun neticesindedir ki, Türkiye, 21 Şubat 1918 gibi erken bir tarihte Finlandiya'nın bağımsızlı­ ğını tanımıştır. Bu tarihte henüz memleketin yabancı askeri birliklerden temizlenmesi için kanlı çarpışmalar bile cereyan ediyordu. Böyle­ ce Finlandiya'nın Türkiye tarafından tanınması olayı Amerika Birleşik Devletleri veya İngilte­ re tarafından tanınmasından çok evvel vuku­ bulmuştur. Profesör Mikkola Finlandiya Senatosu Başkanı Svinhufvud'a yazdığı bir mektupta Türkler tarafından tanınma olayını şöyle an­ latmaktadır: "İstanbul'da büyük törenle karşılandık. Hariciye Nezareti narnma Hususi Kalem Müdü­ rü Suad Bey ve Haşmetli Sultan narnma da Teşrifat Müdürü Fuad Bey gelmişlerdi. Fuad Bey bize "Hoş geldiniz" derken Sul­ tanın misafiri sayılacağırruzı beyan etti. Büyük misafirperverliğe ve son derece dostane muame­ leye IDl!-Zhar olduk. Bizzat Sultan'dan gazete muhabirierine vanncaya kadar konuştuğumuz


23

bütün Türkler binlerce sene sonra biz Kuzeyli kardeşlerine kavuşmanın sevinci içinde olduk­ larını söylüyorlardı. Heyetimiz Sadrazam Ve­ kili Enver Paşa ile Hariciye Nazın Vekili Cemal Paşa tarafından kabul edildi. Bir iki gün sonra da Brest-Litovsk'dan henüz İstanbul'a dönen Sadrazam Talat Paşa ile Hariciye Nazırı tara­ fından da kabul edildik. Gerek Talat Paşa, ge­ rek diğer nazırlar, Finlandiya'nın bağımsızlığa kavuşmasından dolayı duyduklan sevinci belir­ tiyor ve bizi hararetle tebrik ediyorlardı. Padişahın huzuruna kabul ediirliğimizde selahiyetnamelerimizi kendisine takdim ettik. Padişah, Fin Devlet Başkanına selamlarını ve samimi temennilerini ulaştırmamızı rica etti."

·


II

SADRi MAKSUDi'NİN SiYASİ ALANDAKi FAALiYETi Türk - Fin münasebetleriyle ilgili bu birkaç misalden sonra, asıl mevzuumuza gelelim. İçin­ de bulunduğumuz yüzyılın -siyasi karışıklıklar içinde geçen ilk senelerinde, Türkler arasında Finlandiya'ya karşı dostluğunu yazı veya sözle isbat edenlerin hakında, muhakkak ki tanınmış siyaset ve ilim adamı Sadri Maksudi gelmekte­ dir. Sadri Maksudi'nin hayatına göz atalım : Sadri Maksudi Kazan şehri yakınında Taş­ su köyünde, 1880 yılında doğmuştur. Bilindiği gibi, Rusya Türklerinin büyük kısmı1 Kazan ve civarında otururlar. Finlandiya'da yerleşmiş Müslüman Türkler de bu bölgeden gelmişlerdir. Ruslar, politik seı) Rusya Türkleri tabirine Kazak, Kırgız, özbek, Türkmen, Azeri, Kınm gibi Türk kavimlerini de dahil etmek gerektig-ine göre, Yrjö Raevuori'nin bu hükmü pek hakikate uymamaktadır. T.K.A.E.


25

beplerle Rusya'daki Müslüman 'Iürklere2, umu­ mi olarak Tatar adını verirler:ı. Sadri Maksudi'nin babası Nizarnettin Mak­ sudi aydın Türklerdendi. Çocuk, babasının yar­ dımı ile, pek küçük yaşta okuyup yazmayı öğre­ nir. Evde türkçe konuşulmaktadır. Genç Sadri onbeş yaşına geldiği zaman ağabeyi ile birlikte Kınm'ın Bahçesaray şehri­ ne gider ve orada Arap dili ile İslam Hukuku tahsiline başlar. Dönüşünde ise, Kazan'daki Al­ lamiye adlı dini okulda tahsiline devam eder·•. Bu okulda en önemli dersler din, doğu dilleri ve tarih idi. Daha sonra, Sadri Maksudi dört sene Rus Öğretmen Okulunda okumuş ve bu 2) Rusya'da Çuvaşlar gibi, Müslüman olmayan Türkler de vardır. 3) Bil indi� gibi, Tatar kelimesi bir Mo�ol kabi­ lesinin adıdır. Bu ad telıiffuzundaki kolaylık ve belki de harf ve hecelerindeki, aşajp görme�! telkin eden ses­ ler dolayısiyle, Mo�ol düşmanları tarafından bütün Mo­ �ollara teşmil edilmiştir. Ruslar Altın-Ordu Devletin­ deki TürkJerle temasa gelince, önce cehalet, daha son­ ra siyaset dolayısiyle onlara da Tatar demişlerdir. 4) Fin yazarının burada b!r iki yaniışı vardır. Hakikatte Sadr! Maksudi,Kazan'daki Allarniye Medre­ sesinde ö�renci iken, aynı medresede ö�retmen olan agabeyi Hadi Maksudi'nin Kırım'da tertiplenmiş yaz kurslarında hocalık yapmak üzere davet edilmesi üze­ rine, onunla birlikte yaz tatili sırasında Bahçesaray'a gider. Sadr! Maksudi burada, çok genç olmasına r�­ men ağabeyine yardım etmiş ve sınıf nazırlı�ı yapmış­ tır. Sadri MaksudiKırım'da, hayatının en önemil olay­ larından olan İsmail Gaspıralı ile tanışmak fırsatını el­ de etmiştir.


26

okuldan en yüksek derece ile mezun olmuştur. Bu okulu bitirdiğinde bir Rus ilkokulunda öğ­ retmenlik yapacak kadar rusçayı öğrenmiş bu­ lunuyordu". Kısa bir süre Petersburg (bugünkü Lenin­ grad)'da kaldıktan ve bu arada Yasnaya Pol­ yana'da Leon Tolstoy'u ziyaret ettikten sonra, Sadri Maksudi 1901 yılının Ağustos ayında, İs­ tanbul üzerinden Paris'e gider. 1902 yılı sonun­ da Paris Üniversitesi Hukuk Fakültesine kabul edilir. 1906 yılında Hukuk Fakültesini bitirirken Sorbon'un Edebiyat ve Sosy<5Toji bölümlerinden de mezun olur. Son derste, lektör olarak, öğ­ rencilere Rusya'daki siyasi şartları ve Rus İm­ paratorluğu içindeki Müslüman milletierin siya­ si ve içtimai durumunu anlatmıştır. 1906 yılında, Ağustos ayının başında Sad­ ri Maksudi Paris'ten, Berlin yolu ile Rusya'ya döndü ve o sırada Nijni Novgorod'da toplanan Müslüman Birliği Partisinin Kongresine katıl­ dı. Kongre sırasında gösterdiği faaliyet netice­ sinde, Partinin Merkez Heyetine seçildi. 5) Bahis mevzuu ög-retmen Okulu, Çar HükOme­ tinin Kazan Türklerini ruslaştırmak için kurmuş oldu­ g-u müesseselerden biri idi. Kazan'da yerleşmiş Rusla­ rın çocukları buradan ilk öğretmen çıkacak, bu ele­ manlar sayesinde Kazan ve civannda pek çok Rus ilkokulu açılacak ve Türk çocukları da bu ilkokullara gitrneğe mecbur edilecekti. Sadri Maksudi iJe Ayaz İshak!, Rus Öğretmen Oku­ luna kaydolan ilk Türk ög-rencileridlr. Sonradan ifade


27

Fakat genç hukukçuyu daha parlak görev­ ler beklemekte idi. Gerçekten 1907 yılında onu, lkin6 Çarlık Dumasında Kazan Vilayeti Türk­ lerinin Mebusu olarak görüyoruz. Çarlık devrinde başlayan müfrit Rus ade­ tine göre, Rus olmayan azınlık mensuplarının isimleri de Rus isimlerine benzer hale getirili­ yordu. Böylece Sadri Maksudi'nin ismi Çarlık Duması kayıtlanna "Sadrettin Nizametdinoviç Maksudof" şeklinde geçmiştir. Sadri Maksudi, Dumada hem.en gözde bir mevki aldı. Kendisi­ ne beş Divan Sekreterliğinden biri verildi. İkinci Duma feshedildikten sonra Sadri Maksudi, 1908 yılında, Üçüncü Dumaya, yine eski seçim bölgesinden Türk temsilcisi olarak geldi. Dumada Rusya Türklerinin haklarını ko­ rumak için büyük gayretler sarfetti. Fakat bu defa, Finlandiya dostu olarak da ortaya çıkı­ yordu. Rusların Finlandiya'nın otonomisini yok etmek ve idare şeklini değiştirmek istedikleri sırada kürsüye çıkıp Finlandiya'nın haklarını savundu. Hatta bir defasında protesto hare­ ketinde bile bulundu. etmiş olduklarına göre "Rus aşkı ile deg"il, Rus düş­ manlıg"ı yüzünden" bu mektebe gitmeg"l arzu etmişler, Ruslarla mücadele etmek için onların kültürünü tanı­ mak gerektıg-inl düşünmüşler, allelerinin muhalefeti ile de mücadele etmek mecburiyetinde kalmışlardır.


28

1917'de çıkan Rus ihtilalinden sonra", Sad­ ri Maksudi milletinin kaderi ile ilgili teşebbüs­ lerle meşgul olmuştur. İhtilalin ilanı üzerine, kendisinin ve yakın dostlarının teşebbüsü ile, milletierin kendi mukadderatlarına hakim olma­ sı prensipine dayanılarak Ufa şehrinde temsil­ ciler Meclisi mahiyetinde bir İdil-Ural Heyeti toplandı•, Başkanlığa Sadri Maksudi seçildi. Ay­ rıca İç Rusya ve Sibirya Türklerine mahsus Milli-Medeni Muhtariyet {'eşkilatı kuruldu. Bu teşkilatın başkanlığına da Sadri Maksudi seçil­ di8. 6) Çarlı�ın devrilişinden hemen sonra, Sadri Mak­ sudi Muvakkat Kerensky Hükumeti tarafından Tür­ klstan'a gönderilmiş dört Umumi Vali'den biri olarak vazife görmüştür. 7) Hakikatte önce, 21 Temmuz 1917'de Kazan'da bir siyasi kongre toplanmış ve bu kongre ldU-Ural böl­ gesindeki Türklerin mUii-medeni muhtarlyetını nan et­ tikten sonra, 22 Temmuz günü Muhtarlyet İdaresini kurmak ve seçimleri hazırlamakla vazlfell bir Muvak­ kat HükOmet kurdu. üç nezaretten ibaret olan Muvak­ kat Hükumet Muhtariyet Heyetine tabi ldl. Muhtarlyet Heyetinin başkanlı�ma da Sadr! Maksudi getirildi. 8) Kazan'da teşkt.l edilen Muhtariyet Heyeti Ufa şehrinde yerleşerek Kasım ayı Içinde seçimlerin yapıl­ masını temin ettikten sonra, 20 Kasım günü Muhtar Türk Devletinin Millet Meclisi açıldı. Yeni kurulan dev­ letin adını tesbit sırasında, Sadr! Maksudi "Türk" ke­ limesinln kullanılması Için ısrar ve mücadele etmiştir. Muarızlarından bazıları Tatar kelimesinin menşelni bil­ mediklerinden bazıJarı da siyasi Ihtiyat mülahazası ile, yanı Rus HükOmetinl kuşkulandırrnamak Için Tatar veya sadece Müslüman kelimesinin kullanılması fikrini ileri sürmüşlerdir. Neticede bir orta formill bulunmuş ve "Türk-Tatar" tabiri üzerinde mutabık kalınmıştır.


29

Bolşevizmin kuvvet bularak Rusya'da ha­ kim olması üzerine, Müslümanların milli teşki­ latı dağıldı" ve teşkilatın başkanı da Finlandi­ ya'ya sığındı1". Henüz bağımsızlığına kavuşmuş olan Fin­ landiya'nın Duma'daki müdafii şerefine Fin ve Türklerin bulunduğu bir gece tertip edildi. Bu­ rada Sadri Maksudi, Finlandiyalılara hitaben. Fransızca olarak bir nutuk söylemiştir. Orijinal metni ailesince muhafaza edilmiş olan nutuk şudur: "Bayanlar, baylar; Bana Finlandiya'nın en münevver tabaka­ sının temsilcileriyle karşılaşmak fırsatını ver­ diklerinden dolayı, Finlandiyalı kardeşlerime müteşekkir ve minnettarım. Ben genç yaşımdan beri memleketinize kar­ şı hayranlık beslemiş bir insanım. Hayranlığı­ ının birçok sebepleri vardır. En başta Anayasa­ nız ve halk seçimine dayanan idari sisteminiz gelir. Buna ra�men. Sadri Maksudi, 20 Kasım günü söy­ ledi�! Millet Meclisini açış nutkunun bazı yerlerinde "Şimal Türkleri" tabirini ku!Janmıştır. 23 Kasım günü Sadr! Maksudi hem Millet Meclisi Baııkanı, hem Milli İdare Başkanı seçlliyor, yani hem teljrii. hem lcrai kuvvetin başına getiriliyor. Bu bakım­ dan ldi!-Ural Devletinin Ilk Cumhurbaşkanıdır. 9) Muhtar Türk Devleti, Bolşeviklere karşı tam dört ay mukavemet etmiştir. 10) 1918 yılının sonunda.


30

Biz Rusya Türkleri, milli esaretin her çe­ şidini çekmiş mahkum gayri Rus millet olmak bakımından, sahip olduğunuz siyasi hürriyete gıpta etmemiz ve ona sempati duymamız en ta­ bii bir şeydir. Yirminci asrın başından itibaren Anayasanızda kırpılmalar ve gedikler husule gelm.eğe başlayınca, bizler derin teessür duy­ duk. Hürriyetlerinize yapılln her yeni tahdid kalblerimizde ıstıraplı akisler uyandırdı. Bize öyle geliyordu ki, istikbale ait bir örnek olarak kabul ettiğimiz siyasi ideal vahşice ve manasız bir surette yok ediliyordu. Teşrii muhtariyetini­ zin ilgasına ait kanunun münakaşası sırasında bir Tatar Mebusu milletierin hürriyeti prensipi narnma protesto ederek sesini yükselttiği zaman sadece soydaşlarının umumi hissiyatma tereli­ man olmakta idi. Sizde hayran olduğumuz bir şey de mede­ niyet ve kültürünüzdür. Bu şimal ülkesini her­ hangi Avrupa memleketi ile mukayese edilebi­ lecek teknik medeniyet ve kültür ocağı haline getirmiş olmanız bir nevi mucize değil midir, Baylar? Ancak üç milyon nüfuslu bir millet olan sizler beşeri faaliyet sahalarının hepsinde dikkate şayan adamlar yetiştirdiniz. Medeniye­ tinizin yüksekliği sayesinde Batıda ve bütün dünyada siyasi itibarınız sarsılmaz derecede sağlam bulunuyor. Avrupa'da hiç kimse siyasi


31

istiklalinizin hayatiyeünden ve geleceğinden şüphe etmemektedir. Halbuki yeni teşkil edilmiş bazı devletler hakkında aynı şeyi söylemek güçtür. Sizin yüksek medeniyete sahip bir mil­ let olduğunuz kati surette herkesçe teslim edil­ mekte, bundan dolayı milletinize karşı derin hürmet beslenmekte ve istikbalinize emin naza­ riyle bakılmaktadır. Dünyanın siyasi merkezi sayılan bir yerde Batılı ve Doğulu muhitlere karışarak uzun se­ neler geçirmişimdir. Hataya düşmekten kork­ maksızın size diyebilirim ki, Finlandiya bütün milletler nezdinde itibar sahibi olduğu gibi, Ba­ tının hususi sempatisine mazhar olmaktadır. Öyle zannediyorum ki, medeniyet ve kültü­ rünüz kadar diplomatlarınızın dirayeti, inceliği ve mahareti de memleketinizin prestijine geniş mikyasta hizmet etmektedir. İşte Bayanlar, Baylar, milletinize olan hay­ ranlığımızın sebepleri bunlardır. Fakat hepsi bu kadar değildir. Bir sebep daha vardır ki, bu, Fransız mütefekkiri Pascal'ın tabiriyle "Mantı­ ğın tanımadığı bir mantığa bağlı" sebeptir. Ya­ ni hissi nevidendir ve bu sebeple ifadesi güçtür. Bununla beraber bu sebebi de izah etmeğe ça­ hşacağım: Bizler siz Finlerin medeniyet yolun­ da ileriemenize niçin seviniyoruz? Çünkü, bun­ da bütün bir ırkın şan ve şerefinin kurtanlışını.


32

yükseltilişini goruyoruz. Bundan 80 veya 100 sene evvel bugün geri milletterin alimleri tara­ fından kabul edilmiş fikir şu idi ki, yüksek me­ deniyet ancak ari ırka, aryenlere has bir imti­ yazdır. Bu görüşün aksini isbat etmek için, Ma­ car milletinin durumu, muhaceretler sahasının göbeğinde bulunmaları �ticesinde husule gelen kan karışıklığı sebebiyle, ka.fi bir misal telakki edilmernekte idi. Siz Ural-Altay ırkının yüksek bir medeni­ yet seviyesine ulaşabileceğini dünyaya isbat et­ miş olan ilk zümresiniz. Bunu sadece bugünkü vaziyetinizle değil, mazinizle de isbat etmiş bu­ lunuyorsunuz. Üniversiteniz, sanayiniz, şehirle­ riniz, müziğiniz ve saire ile bugünkü milletler­ den geri kalmadığınızı gösterdiğiniz gibi, Kale­ vala adlı harikulade destanımzın keşfolunma­ siyle mazide dahi diğer milletlerden aşağı olma­ dığınızı isbat ettiniz. Kalevala'dan bahsederken ben şahsen bir nevi ırki gurur duymaktayım. Çünkü Kalevala Ural-Altay ırkının kültür saha­ sındaki kabiliyetlerinin ölçüsünü gösteren in­ ka.r edilmez bir vesikadır. illiada destam Aryen­ ler için bir iftihar sebebi ise, Kalevala da bu destamn yanında ve İranhların Şehnamesinin üstünde yer alabilir. İlliada'yı zikretmiş olduğumuza göre şunu diyelim ki, illiada'nın vatanı olan küçük Yuna-


3}

nistan bütün Aryenler için bir medeniyet ocağı rolünü ifa ettiyse, niçin Kalevela'nın vatanı olan Finlandiya Ural-Altay ırkına mensup ka­ vimler için bu rolü ifa etmesin? Bu sebepledir ki, biz Türkler de normal münasebetler avdet eder etmez size temsilciler göndereceğiz... " Konuşma metninin son sahifesi kaybolmuş­ tur. Belki de hatip konuşmasının sonunu irtica­ len yapmıştır. Sadri Maksudi Finlandiya'da çok kalma­ yıp, Paris'e müteveccihen yoluna devam etti. Paris'te o sırada toplanmış bulunan Barış Konferansı nezdinde soydaşlarının haklarını müdafaa etti. Bu teşebbüsten11 müsbet bir ne­ tice elde edemedi ise de, davasına karşı Birinci Dünya Harbi galiplerinin sempatisini kazanaı.

ll) Sadri Maksudi, Barış Konferansında, Rusya Türkleri hakkında verdiği muhtıradan başka, bir ikin­ ci muhtıra daha vermiştir. İstanbul'un işgaJi sırasında verilen bu muhtırada, İstanbul'un bir an evvel tahli­ yesi ve Türklere bırakılması İdil-Ural'daki on milyon Türk narnma talep edilmektedir. Bu ikinci muhtıranın metni muhafaza edilmiştir.


III

SADRİ MAKSUDİ'NİN İLİM ALANINDAKİ FAALİYET! Sadri Maksudi, çok geçmeden, Sorbon'a bağlı bir Enstitüde Türk kavimleri tarihi pro­ fesörlüğüne tayin edildi. Birkaç sene sonra da, yeni teşekkül eden Türkiye Cumhuriyeti Dev­ leti kendisini Ankara Üniversitesi Hukuk Fa­ kültesi'nde hocalık yapmak üzere davet etti. Aynı zamanda mebus seçilerek, Türkiye Millet Meclisinde 3 devre mıllet temsilciliği yaptı. Bir ara, İstanbul Üniversitesi'nde de profesörlük etti. Sadri Maksudi ilmi, siyasi ve milli hizmet­ lerinden dolayı, Türk Devletini yeniden yaratan Kemal Atatürk'ün şahsi itimat ve teveccühünü de kazanmıştı. 1928 ile 1938 arasında, içtimai ve kültür reformlan alanında ve dil meselele­ rinde Atatürk'e müşavirlik yapmıştır. Arsal soyadını da bu sıralarda almıştır. Sadri Maksudi Arsal ana dili olan türkçede hukuk, tarih ve hukuk tarihi alanlannda pek


35

çok ilmi eser yayınlamıştır12• Burada bilhassa alimin en son eseri olan, 1955'de İstanbul'da yayınlanmış "Milliyet duygusunun sosyolojik esaslan" adlı kitaptan bahsetmek isterim. Zira, 224 sahifeden ibaret olan bu eserin 9 sahifesi Finlandiya'ya, Fin tarihine ve Finlerin içtimai ve siyasi tekamülüne hasredilmiştir. Bu faslın başlığı "Fin milletinin uyamşı"dır. Sadri Maksudi Finlandiya'nın Birinci Dün­ ya Savaşından bağımsızhğım kurtararak çıkan devletlerden olduğunu hatırlattıktan sonra, yu­ karıda zikredilen konuşmasında yaptığı gibi, Fin milletinin tarihçesini çizer. Finlandiya köy ahalisinin 16 ncı asra ka­ dar okur-yazar olmadığını ve birçok bakımlar­ dan geri kalmış durumda bulunduğunu belir­ ten Maksudi, Mikael Agrikola'yı ve Luter re­ formistlerini Finler arasında okuma-yazmamn 12)

Profesör Sadri Maksudi Arsal'ın eserleri şun­

lardır: "MAİŞET"

(Roman). Kazan,

1898. İkinci basımı

1914. "İNGİLTERE'YE SEYAHAT" (İngiliz Demokrasi­ sinin Esasları). Kazan, 1912.

"TÜRK DİLİ İÇİN" (Geçmişteki, bugünkü ve ge­ lecekteki yazı dilimiz üzerinde

düşünceler). İstanbul

1930. Harnit Basımevl. Türk Ocaklan İllm ve Sanat Heyeti neşriyatından, Milli Seri, Sayı: 1. (Atatürk ün '

bu kitap için ell lle yazdı� bir yazıyı ihtiva etmektedir).


36

-

yayılmasında, Fince bir edebiyatın doğmasında ve gelişmesinde rol oynamış şahsiyetler olarak zikreder. Fincenin medeni dil olarak inkişafı hakkın­ da Prof. Arsal şunları yazıyor: ·

"Onsekizinci asrın sonlarında, Abo şehri Üniversitesi Profesörlerinden, aslen Fin olan Henrik Porthan, etrafına genç Finlileri topladı. Onlarla yaptığı uzun sohbetlerde, Fin halkının medeniyet sahasında çok geri kalmış olduğunu, milliyet hissini de kaybetmek yolunda bulundu­ ğunu, bu bakımdan acınacak halde olduğunu, bu milleti medeni bir millet seviyesine çıkarmak için çalışmanın, Fin milletine mensup münevver­ lere düşen bir vazife olduğunu anlattı. Fin mil­ letini medeniyetçe yükseltmek için de, her şey­ den önce, bu milletin dilinden bir medeniyet di­ li yaratmak gerek olduğunu izah etti. Edebi ve medeni bir dil yaratmak için ise, her şeyden ön"ORTA

ASYA

TÜRK

Hunlar, Yüeçiler, Usunlar,

DEVLETLER!"

( Sakalar,

Akhunlar). Ankara.

1934.

Başvekalet Matbaası. "HUKUKUN UMUMİ ESASLARI"

(Hukukun po­

zitif felsefesi). Ankara, 1937. Ankara Üniversitesi Hu­ kuk Fakültesi neşriyatından, Seri: 2, Sayı: 14. "İNGİLİZ A.M:ME HUKUKUNUN İNKİŞAFI SAF­ HALARI"

(Hukuk Fakültesi Mecmuasından ayn ba­

sım). Istanbul, 1940. Kenan Basımevi,


37

ce, Fin halkının konuşma dilini, halk şiirlerini ve masallarını, atalar sözlerini, milli dildeki ef­ saneleri, hulasa, milletin bütün şifahi kültür mahsullerini toplamak ve tetkik etmek gerek­ tiğini ispat ve izah etti. Porthan'ın öğütleri Fin gençleri üzerinde tesirsiz kalmadı." Profesör Arsal eserinde Finlandiya'nın İs­ veç Kırallığı içindeki siyasi statüsünü belirttik­ ten sonra, 1809'da, Rusya'ya bağlanarak nasıl muhtariyetini kazandığını anlatıyor, bu yeni re­ jim icabı da Rusya ile Finlandiya arasında Rus Çarının şahsından başka herhangi siyasi veya hukuki bir bağ bulunmadığını hatırlatıyor. Ay­ rıca Finlandiya'da konuşulan dillere temas ede­ rek, Fin ve İsveç dillerini konuşan grupların arasındaki münasebetleri ve bu dil gruplarından "TEOKRA TİK

DEVLET

VE

LAiK

DEVLET"

(Tanzimat adlı müşterek eserin I. cildinden ayrı ba­ sım). İstanbul, 1940, Maarif Matbaası. "HUKUK TARİHİ

DERSLERİ".

Ankara,

1941,

Recep Ulusog-lu Basımevi. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi neşriyatından. "UMUMI HUKUK TARİHİ" Ankara, 1942. Anka­ ra Üniversitesi Hukuk Fakültesi neşriyatından. 2. ba­ sım (3. basımı İstanbul, 1948) . "FARABİ'NİN

HUKUK

FELSEFESİ"

(Hukuk

Fakültesi Mecmuasından ayrı basım). İstanbul, Kenan Matbaası.

1945.


3&

her birinin geçirdiği tekamül safhalarını izah ediyor. Bu münasebetle de Jaakko Jutein'den başka Runeberg, Snellmann, Lönnrot, Oksanen, Castren gibi şahsiyetterin rolünü belirtiyor. Ya­ zar, Fin dilinde dini eserler hariç olmak üzere, edebi eserlerin yayınlarunasım yasak eden ve 1850 yılında çıkarılan kanundan da bahsetme­ yi ihmal etmiyor. Profesör Maksudi Arsal'ın Kalevala hak­ kında söyledikleri dikkate şayandır: "Lönnrot halk arasında şifahi edebiyat mahsullerini toplarken, beklemediği bir dil ha­ zinesine tesadüf etti: Finlandiya ülkesinin tür­ lü vilayetlerinde, türlü şekillerde söylenen, te­ rennüm edilen ve uzak bir maziden bahseden şiir parçalanmn, hakikatte, bir bütün teşkil et­ tiğini keşfetti. Bu keşif neticesinde Lönnrot'un gözleri önünde, Fin milletinin tarih öncesinin uzak bir devrine ait milli hayatından ve mühim tarihi vakalarından bahseden mükemmel ve "KUTADGU BİLİG" (İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası 2. sayısından ayrı basım). İstan­ bul, 1947. İsmail Akgün Matbaası. "TüRK TARİHİ VE HUKUK" (Türk Hulmku Ta­ rihi) İstanbul, 1947. İsmail Akgün Basımevl. İstanbul Üniversitesi Yayınları: 336. "MİLLET DUYGUSUNUN

SOSYOLOJiK ESAS­

LARI" İstanbul, 1955. Üniversite Baaımevl.


39

zengin bir milli destan dirildi ve canlandı. Bu destan Lönnrot'a Finlerin, uzak bir mazide, bü­ yük ve şanh bir millet olmuş olduklarını isbat etti. Lönnrot bu destan parçalarını, büyük bir maddi hazine keşfetmiş insan gibi, sevinç ve heyecanla topladı, dizdi ve sıraladı. Halk şair­ leri tarafından, manaları anlaşılrnaksızın söy­ lenen kelime ve cümleterin manasını izah ve tefsir etti. Bundan sonra bu milli destanı, 1835 yılında "Kalevala" ismiyle neşretti. Kalevala'­ nın keşfi ve tanıtılması Fin milleti üzerinde çok derin bir tesir icra etti. Kalevala'yı okuyan her Finli kendisinin çok uzak bir devirde şanh, müs­ takil ve hür millet olarak yaşayan büyük bir millete mensup bulunduğunu hissetti ve bundan sonsuz sevinç, meşru bir milli iftihar hissi duy­ du. Bunun neticesinde, kendisine ve milletinin geleceğine itimadı arttı". Profesör Arsal kitabında, Finlerin bazı di­ ğer milletlerinden fazla olarak, dillerinde mev­ cut bütün yabancı asıllı kelimeleri atmak, yeri­ ne fince kelimeler icat etmek için gayret sarfet­ tikleri hususuna da dikkati çekmektedir. Helsinki'de kırk sene evvel yaptığı konuş­ madan sonra, yazar kitabında aşağı yukarı ay­ m neticelere vanyar ve şöyle diyor : "Bugün, dört milyonu aşmayan bu Fin milleti bütün dünya milletlerinin hürmetini ·ka-


40

zanmış, en medeni milletler arasında şerefli yer almıştır. Milliyet duygusu bütün milleti saran bir kuvvet olmuştur: Fin milletinin inkişafı ve siyasi, medeni ve kültürel bakımdan yükselme­ si bütün Fin milleti için bir müşterek ideal ol­ muştur. Bu mucizeler, bu harikavi başarılar milli­ yet duygusunun uyanması, milliyet duygusunun milletleri terakki ve inkişafa sevkeden feyizli ve dinamik tesiri sayesinde vukubulmuştur." Profesör Maksudi'nin Fin milletinin uyanı­ şına ait fikirleri üzerinde daha fazla durmamı­ za imkan yoktur. Yalmz şunu ilave etmek iste­ rim ki, kendisi, eserleri haricinde Üniversitede­ ki derslerinde de, Türk gençlerine Fin milleti­ ni tamtınaktan geri kalmamıştır. Bu sebeple, pek değerli bir Fin dostu olan Profesör Sadri Maksudi, Fin milletinin müstes­ na hürmet ve sevgisine layıktır. Profesör Sadri Maksudi Arsal İkinci Dün­ ya Harbinden sonra Finlandiya'yı tekrar ziya­ ret etmek istemişse de, bu arzusu gerçekleşe­ memiştir. 1957 yılının Şubatında, bir müddet devam eden bir hastalığı müteakip, İstanbul'da, hayata veda etmiştir. Helsinki, Ocak 195[;



Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.