da bulunsam, kendimi, penceresiz ve kapısız bir ahırda sanıyorum» diyor. Birinci Dünya Savaşı'nda vagon vurguncuları, harp zenginleri türemişti. Ama, şimdiki bollukta her mahal lede bir milyoner değil, iki elin on parmağiyîe sayılacak kadar!... Ömer öfkeli öfkeli bunlardan şikâyet ederken, İttihat ve Terakki’nin m eşhur Doktor Nazım'ı ayağım kaldırırmış: — Baaak!... Tabanı delik ucuz b ir iskarpin!. Doğmdur: Onlar fakir yaşadılar, fakir öldüler. Ama Ömer, acı, merha metsiz b ir gülüşle Doktor Nazım'ı da hicvederdi: — Alı cancağızım, herifin siyasî namusu ayağınım altında!... İnanışlarında çok ciddî olan Ömer, dostluklarında çok şakacıydı. Onunla teklifli yaşayamazdınız. Biraz ağ dalı konuşan şair Mehmet Ali Tevfik'e, daha ilk tanış tıkları gün: — Vah vay cancağızım, niçin böyle kitap okur gibS konuşuyorsunuz? Diye sormuş, ama kırmamış, onu bile güldürmüştü. Bir aralık evlendi: Yirmi yıl önce Türkiye'nin en zevkli kadın terzisi olan Calibe H anım la... Sonra, bir kızlan oldu, ayrıldılar... Ömer, Kalamış'ta, deniz kıyısında, etrafm da tek bi na bulunmayan küçük sipsivri bir yalıya taşındı: Asker likte kendisinin ordu kumandanı olan Cavit Paşa'nm ki ralık yalısına... Burada, tek başına yaşıyordu: Durma dan okuyarak, durmadan yazarak... 132