Sosyalist Dayanışma Dergisi Haziran 2014 27. Sayı

Page 8

Sosyalist Dayanışma / Haziran 2014

M. ÖZGÜR

Ekonominin ve özellikle ihracatın enerji-madde yoğun sanayi sektörlerine dayanması sermayedarları kar için enerjinin maliyetini düşürmeye itiyor. Emek zaten işsizlik nedeniyle ucuz. Bu iki faktörün birleştiği noktada Soma var, hala 9 işçinin yıllardır çıkarılamadığı Elbistan kömür yatakları var...

E

konominin ve özellikle ihracatın enerji-madde yoğun sanayi sektörlerine dayanıyor olması, sermayedarları üretimde kullandıkları enerjinin maliyetini her ne pahasına olursa olsun düşürmeye itiyor. Emek ise zaten bu işsizlik ve örgütsüzlük koşullarında onların istediği gibi ucuz ve bilinçsiz. Bu iki faktörün birleştiği noktada Soma var. İşadamlarının örgütü TÜSİAD ulusal rekabet gücünü olumsuz etkileyen faktörler olarak, temel girdi fiyatlarının [enerji ya da kömür diye okuyalım] yüksekliğinin girdiye dayalı sanayilerin rekabet gücünü, istihdamın esnek olmayan yapısının da [yeterince taşeronlaşmamış olmak diye okunabilir] emek yoğun sanayilerin rekabet gücünü olumsuz etkilemesi göstermekte. İşte AKP döneminde bakanların uğruna kendilerini paraladıkları sermaye sisteminin gerektirdiği ucuz girdi ve esnek emek isteklerinin birleştiği yerler kömür ocakları. İki bakanın çabalarının buluştuğu yer Soma. Yani çalışma bakanı emek gücünün değerini ve örgütlülüğünü; enerji bakanı da sermaye girdilerinin yani sanayide kullanılan enerjinin ve madenlerin fiyatını düşürme peşinde. Marx’ın deyimi ile “sabit sermayenin kullanımında tasarruf ” çok önemli, yani emek kadar enerji ve hammaddenin ucuz olması da sermayedarlar için çok kritik. Türkiye’nin ihracatı zaten enerji-madde yoğun. Otomotiv, çimento, demir-çelik, cam, maden, petro-kimya sektörlerinde dünyada ihracatta üst sıralarda. Hepsi çok fazla enerji kullanır ve enerjinin ucuz olması sermaye açısından kritiktir. Bu sektörlerdeki ve özellikle Türkiye’de üretilebilen ürünlerdeki düşük kar oranları ve yüksek ekolojik maliyetler gelişmiş ülkeleri değil Çin, Rusya gibi ülkeleri bu sektöre çeker. Türkiye sermayesi ihracatını (yurt dışına mal satımı) arttırabilmek için normalde çok fazla ara mala ve enerji ithaline ihtiyaç duyuyor. Ancak hem ara mal,

8

Sermaye’nin Ucuz İhtiyacı ve Soma

hem enerji dışardan alınırsa yapılan üretim ve ihracat artışı bir işe yaramıyor. Cari açığı düzeltmiyor ve sermayedarlara uzun vadeli riskler yaratıyor. O zaman ne yapmalı? Bu şirketleri nasıl beslemeli? İşte size bir Enerji bakanı sözü: “Dış borcu öz kaynaklarla ödemenin tek yolu madencilik sektörüdür.” (08.10.2009 TBMM Konuşması) Zaten Enerji Bakanlığı Arz Güvenliği Strateji Belgesi’nde Sürdürülebilirliğe değil “sürdürülebilir enerji fiyatları” kavramına bol bol vurgu yapılmakta. Aynı kaynakta 2023 yılına kadar bilinen bütün yerli linyit ve taş kömürü kaynakları ile hidroelektrik potansiyeli değerlendirmek gerektiğine vurgu var. “12 milyar tonluk kömür rezervimizi kullanmamamız düşünülemez” diyen Türkiye iklim görüşmeleri müzakerecisi Mithat Rende’nin açıklamaları enerji politikasının ne kadar iklim dostu olduğunu (!) ve kömürün bu konudaki önemini gösteriyor.

Sanayi Üretiminin Öne Çıkışı ve Enerji Yoğunluğu

2000’lerin başında üretim alanında dünya ile bütünleşme çerçevesinde belirli bir noktaya gelen, artık sanayiye makina bile ürettiğini söyleyen Türkiye burjuvazisi; tekstil gibi emek yoğun

sektörleri bıraktıkça enerji maliyetlerini çok önemsemeye başladı. Ekonominin madde-enerji yoğunluğu ve gelişmiş ülkelerin kendi bünyesinde barındırmak istemediği, kar oranları düşmüş, çevre kirleten teknolojilere dayalı hale gelmesi hiç problem edilmedi. Emeği, toplumu, doğayı hiçe sayarak bu tip üretimlere yoğunlaşmış olmanın, ekonomide böyle bir atalet yaratmış olmanın bedeli kime kesilmeli? AKP’nin çözümleri çok net: Ekonominin bu noktaya gelişini ve bundaki net sermaye tercihlerini sorgulamadan emekçiye ve doğaya yüklenmeyi seçti. Maden yasası, enerji özelleştirmeleri, yenilenebilir enerji kanunu, enerji verimliliği yasası, torba kanunlardaki taşeronlaşmayı destekleyen maddeler sanayiye ucuz enerji sağlamanın ve işçiyi güvencesizleştirmenin yöntemleriydi. BM Güvenlik Konseyinin yapısını bile sorgulamaktan çekinmeyen Başbakan Erdoğan; Türkiye’nin dünyanın en kirli, kârsız ve enerji isteyen işi olan çimento ihracatında dünya ikincisi olmamızı, hurda demir işleme sektöründe rekorlar kırmamızı niye sorgulamıyor. Dünyadaki bu ekonomik işbölümüne sermaye tercihleri çerçevesinde niye


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.