Sosyalist Dayanışma Dergisi Ağustos 2012 14. Sayı

Page 4

Sosyalist Dayanışma / Ağustos 2012

rupalı finans çevrelerinin mutlu günleri çok kısa sürdü. İtalya ve İspanya gibi Avrupa’nın 3. ve 4. büyük ekonomileri olan ülkeler battı batacak gibi görünüyor. “Kaya gibi sağlam” denilen Almanya’nın dahi kredi notunun düşürüldüğü günlerden geçiyoruz. Avrupa ekonomileri kemer sıkma politikaları ile giderek büzüşmekteler. İşsizlik artarken, kamunun sosyal harcamalar için kullanabileceği kaynaklar daralıyor. Avrupalılar tüketemiyor, onlar tüketemedikçe onlara ihracat yapmak sayesinde üretim yapanların çarkları da durmaya başlıyor. ABD’de seçimler yaklaşırken işsizliğin %12’lere vararak rekor kırması hem Erdoğan’ın yakın telefon arkadaşı Obama’nın Kasım’daki seçimlerindeki şansını azaltıyor hem de ABD pazarına ihracatla büyüyen Çin ekonomisini yavaşlatıyor. Avrupa’da yayılan durgunluk Türkiye imalat sanayini vurmaya başladı. Büyük oranda ithal girdiyle üretim yapan ekonomi, ithalatın gerilemesi ile yavaşlamaya başladı. AB ülkelerine yapılan ihracat son on yılın en düşük seviyesine düştü. Haziran ayında Türkiye’nin en çok ihracat yaptığı ülke İran, en çok sattığı ihraç ürünü ise değerli taşlar. Sonuç olarak, imalat sanayinin yavaşlaması artan işsizlik, geri ödenemeyen krediler, yükselen faizler, yükselen kur ve enflasyon demek. AKP’nin hegemonyasının en önemli dayanaklarından birisinin “ekonomik başarısı” olduğu düşünülürse 2013’ün politik tansiyonun yükseleceği bir yıl olacağına dair savımızı destekleyen ikinci güçlü veri ile karşı karşıya gelmiş oluruz.

Kıdem Tazminatını Savaşmadan Kaybedemeyiz!

AKP, bu sıkıntıları aşabilmek için bir kez daha emekçilere yüklenmenin hesaplarını yapıyor. Kıdem Tazminatı ile ilgili bir süredir pişirilen yasa tasarısı gündeme getirilerek zor günlerin yaklaştığı günlerde sermayeye bir güvence sağlanmak isteniyor. Doğrudan yabancı sermaye akışını hızlandırmak ve cari açık problemini yönetilebilir bir seviyede tutmak için emekçiler sermaye tanrılarına bir kez daha kurban edilmek isteni-

4

yor. AKP, teslim aldığı sendikalara güvenerek bu işe kalkışıyor. Fakat işçi sınıfı, kıdem tazminatını bir kırmızıçizgi olarak zihnine çoktan beridir yerleştirmiş durumdadır. Politik türbülansın arttığı, Suriye’de işlerin iyice çığırından çıktığı bir momentte böylesi bir yasaya karşı hiç beklenmeyen tepkiler ortaya konabilir. Kıdem, işçinin çalışma hayatındaki en önemli, belki de tek güvencesidir. İşçi sınıfı, aynı Suriye’deki Kürtler gibi kıdem haklarından savaşıp yenilmeden vazgeçmeyeceklerdir. AKP böylesi karmaşık, fırtınalı bir sürece içinde derin çatlaklarla giriyor. AKP içinde herkes 2014 Cumhurbaşkanlığı seçiminin hesabında. Erdoğan, en az kendisi kadar omurgasız olduğunu bildiği için olacak HAS parti başkanı Kurtulmuş’a altın tepsi içinde yetkisiz ve etkisiz Başbakanlık sunmayı önemli bir politik manevra olarak gerçekleştirdi. Bu tutum, Erdoğan’ın yakın dava arkadaşlarına ne kadar güvendiğinin de açık bir göstergesidir. Abdullah Gül’ün yeniden aday olabileceğini hissettirmesi de AKP’deki çatlağın olgunlaşma seviyesini göstermesi açısından önemli.

Irak’ta El Kaide, Türkiye’de AKP

2013’ü Erdoğan için bir kâbus haline getirecek gelişmelerden biri de Alevilik’in AKP tarafından açık bir biçimde hiçleştirilmeye çalışılması. Yargıtay ve Diyanet’in elbirliği ile cemevlerinin bir ibadet yeri olarak görülemeyeceğine dair verdikleri fetva, ardından Malatya’da yaşanan katliam girişimi Erdoğan’ın “kindar gençlik” derken neler kastettiğini bir kez daha hatırlatmış oldu. Erdoğan, kindar gençliğin kinini bilemek için olsa gerek son yargı paketiyle bütün azılı katilleri birer birer sokağa saldı. Her çıkan katil, büyük katkıları için Erdoğan’a bol bol teşekkür etti. AKİT gazetesi Sivas’ta can verenlerin aslında yakılmadığını, muhtemelen “karanlık güçler” tarafından vurularak öldürüldüğünü yazarak tüm insanlık değerlerine ihanet eden bir işe imza attı. Erdoğan’ın ustalık döneminin en önemli özelliklerinden biri Kürt ve Alevi düşmanlığında sınır tanımamasıdır. Son eğitim reformu

ile çocuklarının radikal bir Sünnileştirilme kampanyası ile karşı karşıya bırakılacağından tedirgin olan Aleviler, AKP tarafından hedef tahtasına oturtulmuş durumdadır. Evlere çarpı işaretleri konması, katillerin sokağa salınması, Sivas’ın acılarının kanırtılması Ortadoğu’da gelişen Sünni-Şii geriliminin AKP eliyle Türkiye’ye taşınmasıdır. Türkiye’nin Esad’a karşı işbirliği yaptığı el Kaideciler Irak’ta her gün onlarca, yüzlerce Şii’yi bomba dolu arabalarla katlediyor. Ortadoğu’da işlerin daha da karışmasının Türkiye’ye ne gibi yansımalarının olabileceği her geçen gün daha da net bir biçimde ortaya çıkmaya başladı. İşçiler kıdem tazminatlarına, Kürtler özgürlüklerine nasıl ölümüne sahip çıkacaklarsa Alevilerin de boyunlarını sessiz sedasız katillerine uzatacağını beklememelidir. Aleviler kendilerini hiçe sayan AKP faşizmine karşı toplumun diğer ezilen kesimleri ile birleşerek ezilenlerin iktidarı alternatifinin ortaya çıkarılmasına hizmet edebilirler. AKP’nin “inanç özgürlüğü” meselesindeki ikiyüzlülüğünün en açık belirtisi Aleviliğe reva gördüğü uygulamalardır. Anadolu’nun en köklü geleneği, Yavuz’un kan banyolarına, soykırımlarına; Dersim’in kan rengi akıtılan Munzur’una rağmen kimliğine sahip çıkan Aleviliğe AKP’nin gücü yetmeyecektir.

Bu Tablo Halkın İktidarını Çağırmaktadır!

Ortaya çıkan tablo şudur: Ortadoğu’da her attığı adımda kendisini daha da açmaza sokan, ekonomisi krizin eşiğinde, iktidar partisi iç gerilimlerle çatlamış, işçisiyle, Kürdüyle, Alevisiyle, kadınıyla kavgalı bir ülke… Bu tablo patlamaya hazır bir bombayı anımsatmaktadır. Bizler açısından cevaplanması gereken soru ise şudur: AKP eliyle kurulan sermaye hegemonyası 10 yıl sonrasında zangır zangır titrerken bizler onun yerine başka bir düzen partisinin, sermaye fraksiyonunun işlere çeki düzen verip aynı tempoyla ensemizde boza pişirmeye devam etmesine seyirci mi kalacağız yoksa Suriye’de Kürt halkının başardığı, Yunanistan’da halkın sermayenin ödünü kopa-

rabildiği tarzda bir halk iktidarı alternatifi oluşturabilecek miyiz? Erdoğan içine düştüğü politik kibirle öyle büyük yanlışlara imza atıyor, öyle açık bir şekilde zücaciye dükkânına girmiş fil gibi davranıyor ki toplumun tüm ezilen kesimlerini kendi karşısında bir araya getirecek koşulları ortaya çıkartıyor. Türkiye’deki 8000 Kürt muhalifin içeriye tıkılması yetmedi artık Suriye’de “oldubitti” yapan Kürtler tehdit edilmesi; anasınıfı öğrencilerine din dersi vermekten bahsedilirken bir yandan cemevlerini ibadet yeri saymayarak bin yıllık Kızılbaşlık geleneğinin Sünniliğe ilhakının başarılmaya çalışılması; işçilerin Cumhuriyet tarihinde elde ettikleri en önemli kazanım olan kıdem tazminatının illüzyon ile ortadan kaldırılmaya çalışılması; kadınların eve hapsedilmeye ve kölelik zincirlerinin sağlamlaştırılmaya çalışılması… Erdoğan bunların hepsini sineye çekmemizi bekliyor. Ama yanılıyor! Halklarımız yaklaşan fırtınalı günler öncesinde yığınağını sağlam yere yapacak politik olgunluğa sahiptir. AKP’nin önümüze koyduğu ve bizleri içine tıkıştırmaya çalıştığı karanlık çerçeveyi kabullenmeyeceksek kendi sözümüzü söyleyebileceğimiz, benzer sıkıntılar çekenlerle omuz omuza vererek güçlenebileceğimiz seçenekleri yaratmak zorundayız. SODAP yoksul halkımızın eşitlik ve özgürlük çığlığı olarak, halkımızı isyanı büyütmeye çağırıyor. İsyanı büyütmenin en etkin yolu direne direne özgür yaşamın taşlarını döşeyen Kürt halkı ile yoksul emekçilerin, Alevilerin, kadınların, gençlerin birleşmesini ve kendi hedefleri için mücadeleyi büyütmesini sağlamaktır. Halkların Demokratik Kongresi güçleri birleştirmenin en doğru adresidir. Bulunduğumuz her noktada halk meclislerine katılalım, sonu yaklaşmakta olan AKP hükümetinin yerine başka bir asalak takımının güçlenmesi yerine kendi alternatifimizi büyütelim. Yaşamlarımızın iplerini elimize alalım. Direnelim, savaşalım, kazanalım! İnandığımız gibi, özgür ve eşit yaşayalım!


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.