Sosyalist Dayanışma Dergisi Mart 2012 11. Sayı

Page 17

Mart 2012 / Sosyalist Dayanışma

Dinozorlaşan Kriz 2008

’de başlayan ekonomik kriz kendi içinde evirilerek sürekli biçim değiştiriyor. Çıkış yeri, aldığı borcun faizini bile ödeyemeyeceklere fahiş faizle adeta zorla borç vermek. Nedeni, üreterek daha fazla para kazanma sisteminin sınırlarının ortaya çıkmasına rağmen kârı en fazlaya çıkarma güdüsünün törpülenememesi. Bulunan yol, paradan para kazanma. Oysa insanlık tarihinin bize öğrettiği en yaman gerçeklik, yoktan var etmenin bir tek ‘tanrıya’ mahsus olduğu. Kendini tanrı yerine koymaya yeltenen yeni liberalizm şimdi bu acı gerçeklikle yüz yüze. Krizin nasıl aşılacağı konusunda bugüne kadar yeni liberalizmin müritleri tarafından ‘U’, ‘ W’ veya ‘L’ harfleri ile tarif edilen yorumlar yapıldı. ‘U’ harfinin tapınıcıları, kriz bir kez dibe vurduktan sonra tekrar ekonominin yükseleceği fetvasını verdiler. ‘W’ ile kast edilen iki kez dibe vuruş beklentisi, ‘L’ ise krizden çıkışın oldukça yavaş olacağı beklentisi. Krizin üçüncü yılında ‘U’cuların yanıldığını söylemeye gerek yok. Acaba ‘W’ciler mi yoksa ‘L’ciler mi haklı? Cevap vermeden bizzat paradan para kazanma peşinde koşan ‘kârhaneler’* caddesi Wall Street’in yetiştirdiği bir ‘dâhinin’ sözüne kulak verelim. Andre Kostolany, günde milyonlar kazandığı (ve sonra kaybettiği) işinden olduktan sonra borsayı bir köpeğe, ekonomiyi ise onun sahibi bir insana benzetiyor. “Normal zamanlarda borsa, yolda sakin sakin yürüyen bir insanın (ekonominin) köpeği gibi, onun sağında, solunda veya arkasında önünde dolanır. Ama sonunda hem insan hem de köpeği, birlikte evden çıkar, dolanır ve birlikte eve geri dönerler” diyor Kostolany. Ancak 2008’de ona göre bambaşka bir şey yaşanmış, ipini tuttuğu köpeğin kendisi farkında olmadan bir ‘Tyrannosaurus Rex’e dönüştüğünü dehşetle görmüş. Ve bu ‘tarih öncesi’ yaratığın kendini peşinden sürükleyerek ‘kârhaneler’ caddesinden yakın şehirdeki ‘beyaz

saraya’ koşmasına engel olamamış. Kostolany bununla ne demek istiyor?

Zehrin Yaratıcılığı

Borsacıların kendi aralarında yarattığı deyimlerin bir tanesini bu kriz döneminde artık herkes öğrendi ‘toxic paper’. Kastedilen karşılığı olmayan kâğıt, yani değer. Borsada alınıp satılan türlü çeşitli değerli kâğıtların bir kısmının aslında üzerinde yazılan değerde olmadığı bilinir. Borsadaki kâr ve zararların kaynağı da zaten budur, 100 Liralık bir hisse senedini 120 liraya alarak 140 liradan satarsan kâr edersin, ama bu kâğıt 120 liranın altına düşmeye başladığında elden çıkarmak istersin ve diyelim 110 liraya satarsan 10 lira zarar edersin. Ama bu kâğıdın tümden değer kaybedeceği bilinirse artık bu kâğıdı kimse almak istemez ve sahibinin elinde kalır. Borsacıların kast ettikleri ‘zehirli kâğıtlar’ bunlardır. Krizin başladığı yere geri dönelim. Ev almak için bankadan ipotek kredisi alanların bir kısmının bu ipoteklerin faizlerini ödememesi ile krizin patladığı söyleniyor. Karikatürize edelim, bankalar yıllarca kirada yaşayan bir dar gelirliye, “ne olacak biraz kemer sıkarak ödersin” diyerek ipotek veriyor ve adamı ev sahibi yapıyor. Başlangıçta her şey tıkırında, dar gelirli hayalini kurduğu eve kavuşmuş, bankada riski yüksek olan yüksek faiz geliri ile kârını arttırmış durumda. Kemerde sıkacak delik kalmayınca, yani dar gelirli ipotek faizini ödeyemeyecek duruma gelince, bir anda bu ‘saadet zinciri’ kopuyor. Ancak saadet zinciri eskiden farklı olarak sadece banka ve dar gelirli ile sınırlı değil. Banka verdiği ipotek karşılığı aldığı borç kâğıdını, elindeki başka borç kâğıtlarına karıştırarak yeni bir ‘ürün’ olarak borsaya sürdüğünden, saadet zincirinin halkaları genişlemiş. Sırf kâr etmek için sayısı, miktarı ve çeşidi belli olmayan bu ‘ürünler’ tüm piyasanın gözdesi iken birdenbire paçavraya dönüşmüş, ‘zehirlenmiş’, bankaların kasaları zehir deposu

olmuş. Ancak biliyoruz üst üste yığılan bu zehirler, oldukları gibi durmazlar. Çeşitlerine, bir arada kaldıkları şartlara ve sürelerine göre başlarlar ‘mayalanmaya’. Gün geldi bu mayalanma bir patlamaya neden oldu, bir anda bankalar ‘kâğıttan kaplanlar’ gibi devrilmeye başladı. İyi zamanda ettikleri kârları ceplerine indirenler, devletin ekonomiye her türlü müdahalesini ‘plan ekonomisi’ (komünizm) olarak görenler hemen ‘devlet babalarından’ yardım dilenmeye başlarlar. Kârlar kendilerinin kârıdır, ama zararlarını toplum ödemelidir!

Mehmet Akyol

Kapitalist girişkenlik başarı getirirse, kâr kapitalistin özel mülkü oluyor, ama başarısız olunca zararı toplum üstlenmek zorunda. Bu prensibin, kitaplarda bize öğretilen kapitalist üretim biçimi ile bir bağlantısı olmadığı son derece açık. Bu değişimin sırrı ise yukarıda sözü edilen zehirlerin mayalanmasında gizli. Köpeği dinozor yapan ‘sihir’ de gene bu mayalanmada.

‘Nur Topu’ Gibi Bir ‘Canavarımız’ Oldu

Yeni liberalizmin yarattığı zehirlenmenin ilk mayalanması 1997 yılında yaşandı denilebilir. Mali piyasanın o dönem ihtiyaç duyduğu kaynakların yaratılması için hiç bir banka diğerine güvenmemeye başlayınca bir anda piyasa durdu.

17


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.