Sosyalist Dayanışma Dergisi Temmuz 2014 28. Sayı

Page 22

Sosyalist Dayanışma / Temmuz 2014

ler karşısında güçlenmesi eşlik eder. “Devlet aygıtının hep daha fazla güçlendirilmiş olarak siyasi merkeziyetçiliği, gerçek iktidar mekanlarının beldesel, bölgesel vs. iktidar mekanları aleyhine olarak devletin merkez aygıtına doğru yer değiştirmesi söz konusudur --- bu teknik-idari türden her türlü ademi merkeziyetçi reformlara rağmen olur” Görüntüde yerelleşme- yönetişim-katılım mekanizmaları geliştirilir ancak bunlar iktidarı dağıtmazlar sadece kattıkları kesimleri de daha da etkisizleştirirler. Devlet bu mekanizmalar aracılığı ile dışındaki potansiyel iktidar odaklarını da içermiş olur. “Kişiselleştirilmiş başkanlık sistemi, iktidarın çeşitli idari odak ve kanallarının tek bir noktada yoğunlaştırılmasından çok, bunların iktidarın tepesine doğru yöneltilmesi biçiminde işlemekte ve idari düzeneğin hali hazırdaki siyasi rolüne uygun düşmektedir” Poulantzas’ın tespitlerinde de görüldüğü gibi iktidarı pekişen devlet idaresidir, devlet aygıtıdır, son kertede bürokrasidir. Finans kapital organik partileri aracılığı ile değil de bürokrasi aracılığı ile hükmeder. Partilerin işlevi, söz konusu olan tek siyasi programı bir biçimde küçük düzenlemelerle sürdürülebilir kılmaları ve ortaya bir kriz çıktığında da yerlerine yenisinin geçmesine yol vererek düzenin tazelenmesini mümkün kılmalarıdır. Poulantzas’ın çizidği çerçeve aslında bizde 1990’larda yaşanan tabloyu anlatıyor. Askerin ve yargının denetimi aslında elinde tuttuğu, partilerin bu durumu örtecek bir performans sergilemekten bile uzak olduğu bir siyasi dönemin sonunda 2001 kriziyle rejimin ve tüm partilerinin meşruiyetini çok ciddi oranda kaybettiği, askeri vesayetin ise Kürt Özgürlük Hareketi’nin direnişiyle ciddi oranda yıprandığı bir momentte AKP’nin iktidara gelmesi dengeleri değiştirdi. Bu dönem üzerine çok yazıldı, konuşuldu. Fakat AKP 12 yıllık iktidarı sonrasında “hükümet olup iktidar olamayan” bir partiden giderek siyasi erkin yegane sahibi haline geldi. Bu iktidar ise

22

giderek Erdoğan ile simgelenir bir noktaya ulaştı.

Erdoğan İktidarı Nereye Kadar Büyüyecek?

Güçlü bir parti örgütü, meclis çoğunluğu elde bulunduğunda Türkiye’deki parlamenter rejimin Başkanlık sisteminden pek de bir farkı yok. Erdoğan beğenmediği haber için gazetecileri arayan, madenlere yetki verme meselesini bile doğrudan kendisine bağlayan, muhtemelen AKP’nin yoksul ağlarını finanse etmek için de kullanılan çok büyük bir mali havuzu bilfiil yöneten, parti içinde herkesin kendisine göre tutum belirlemek durumunda kaldığı bir başbakan. Fakat başkanlık sistemine geçilmesi şu anda biraz da informel olarak işleyen bir süreci 5 yıllığına kesintisiz olarak tamamen yasallaştıracak. AKP’ye Anayasa taslağı hazırlamışlığı olan liberal siyaset bilimci Ergün Özbudun, Erdoğan’ın önerdiği başkanlık rejimini bir tür “süper başkanlık” modeli olarak tarif ediyor. Böylesi bir sistemde Erdoğan’ı dengeleyebilecek sokaklar dışında devletin içinde hiçbir mekanizma kalmayacak. Dolayısıyla keyfiliği çok daha artan, iktidarını kaybetmekten deli gibi korkan bir adamın devleti tamamen kendi kişisel aparatı gibi kullandığı bir modele maruz kalacağız. Erdoğan’ı bu konuda heveslendiren tek faktörün onun iktidar açlığı olduğunu düşünmek yanlış olur. Erdoğan’ın çevresinde beslediği ve onlar dolayımıyla da kendisine yoksulların rızası aracılığı ile hegemonya sağladığı geniş bir müteahhitler tabakası var. Erdoğan artık Anadolu burjuvazisinin ne kadarının doğrudan temsilcisi-cemaatle yaşanan kapışa sonrasında- onu önümüzdeki günlerde daha iyi anlayacağız, ancak ortada Fethi Paşa Korusu’ndaki yangının bin örnekten biri olduğu büyük bir açgözlü müteahhit takımı var beslenmesi gereken. Fakat bu kesimin desteği tek başına Erdoğan’ın ülkenin tamamının anahtarını eline geçirerek süper yetkili bir başkan olmasına imkân sağlamaz.

Erdoğan iktidarını sağlamlaştırırken bürokrasinin iki kanadıyla önemli bir rekabet yaşadı. Askeri vesayetin geriletilmesi momentinde AKP Cemaat birlikteydi, Cemaat ile ara açılınca Ergenekon ve Balyoz davalarının sanıkları salındı, hepsi de boncuk taneleri gibi yandaş medya önünde sıraya dizilip Cemaat’ın günahlarını ifşa edip Erdoğan’a biat ediyorlar. Dolayısıyla askerle Erdoğan arasındaki ilişki cemaatin aradan çekilmesi sonrasında yeniden kurumsallaşıyor. Erdoğan buradan kendisine devlet içinden güçlü bir ittifak yaratmaya çalışıyor. İkincisi de Erdoğan’ın Koç’la artan samimiyeti ve Şişecam Grevi’nin ertelenmesiyle finans kapitale vermeye çalıştığı açık çek. Erdoğan finans kapitalle ilişkilerini de yeniden yapılandırmaya çalışıyor. Kürt halkına dönük hamleler ise yine Başkanlık vizesi almak için yapılıyor. Tıkanan müzakere süreci seçimlerin yaklaşması ve Lice’de yükselen gerilim ile birlikte yeniden hızlanıyor. Erdoğan son derece kritik gördüğü bu seçim öncesinde meşruiyet zeminini güçlendirmeye çalışıyor. Fakat muazzam gerilimlerle yüklü bir ülkede tüm iktidarı kendi üzerinde toplamaya çalışmak aslında kendini büyük oranda ateşe atmak. Bunu anlaması için çok zaman geçmeyecek ama Erdoğan ancak daha çok iktidara sahip olarak kurtulabileceğini sandığı bir tehdit algısı içerisinde.

Sonuç Olarak;

1) Başkanlık rejimi otoriterleşmede bir basamak daha yukarı çıkılması anlamına geliyor, kesinlikle ciddiye alınması ve karşısında mücadele edilmesi gereken bir tehdit. 2) Böylesi bir tehdide karşı mücadele ederken bir parlamenter demokrasi güzellemesine düşmekten özenle kaçınmak gerekiyor, işin sınıfsal doğasını unuttuğumuz anda böylesi bir tuzağa düşmemiz mümkün. 3) Başkanlık rejiminin inşasına karşı mücadele ederken resto-

rasyoncu CHP-MHP çizgisinin paraleline düşmekten özenle kaçınmak, görünen o ki bu dönemin en büyük kaybedeni bu güçler ve ısrarla onlardan kopuşamamayı “akıllı siyaset” sanan sosyalistler olacak. 4) Bizler Başkanlık rejimine karşı mücadele ederken var olanın korunmasını değil demokrasinin tabana yayılmasını, iktidarın halka dağıtılmasını sağlayacak katılım kanallarının açılmasını, devletin işlevlerinin halka dağıtılması gerektiğini savunacağız. 5) Erdoğan’ın bu “çılgın” projesine yol vermek, diktatörlüğün pekişmesine açık çek vermek olacaktır. “Güçlendirilmiş yerel yönetimlerce desteklenen başkanlık sitemi olumlu sonuçlar verebilir” diye düşünmek hem hayalciliktir hem de Türkiye’nin devrimci demokratik dönüşümü ile ilgili tüm iddialardan vazgeçmek anlamına gelir.


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.