YDi-HG-9

Page 19

18-19_Layout 2 10/10/11 12:21 PM Page 2

10-20 EKİM 2011 Halkın Günlüğü

19

TEDBiRLER’ Suriye tehdit etti

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad yapılacak herhangi bir askeri müdahelede Telaviv’i vuracağını söyledi. Free Press Gazetesi’nin haberine göre; Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın TC Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile yaptığı görüşmede “Şam’a karşı çılgınca bir önlem alınırsa, sadece altı saat içinde Golan Tepeleri’ne yüzlerce roket ve füze yığar, Tel Aviv’i ateşlerim", "İsrail öyle bir füze yağmuruna tutulur ki, İsrail’in casus kurumları bile hayal edemez" dediğini iddia etti. Suriye kaynakları ve TC kaynakları gazetenin haberini yalanlamadı. Ayrıca Suriye dış ilişkilerinde sınırlamalara giderek Türk devletiyle ticari ilişkilerini dondurdu. TC ile serbest ticaret anlaşması olan Suriye 25 Eylül’den itibaren ithalatı durdurdu. Ayrıca otomobil vb dış alımlara da yasak getirdi.

NATO tehdit oluşturuyor Suriye, İran ve Filistin üzerine değerlendirmelerde bulunurken, geçtiğimiz günlerde Obama ile yapılan görüşme notları tekrar edilmiş oldu. Özellikle Suriye konusunda yaptırımı tek başına uygulamaya koyacağını söylemek ve toplantıda yıllardır BAAS rejimin uyguladığı diktatörlükten bahsederken, Suriye ile girilen kardeşlik ilişkilerinden ise neredeyse hiç bahsetmedi. ‘99 yılı sonrası kadim dost olan bu iki ülke arasındaki gerilim özellikle son altı ay içerisinde bir anda değişiverdi. Hem de demokrasi nutukları eşliğinde. Bu ‘BAAS rejiminin son altı ayda mı zalim bir diktatör oldu’ğu sorusu ise yine yanıtsız kaldı.

İran Meclisi Milli Güvenlik ve Dış Politika Komisyonu Başkanı Alaaddin Burucerdi yaptığı açıklamada füze kalkanlarının TC sınırlarına yerleştirilmesinin İsrail’i korumayı amaçladığını söyleyerek “Müslüman ülkeler, işbirliği ve olanaklarını birleştirme yoluyla birbirlerine olan güveni arttırarak güvenliklerini sağlamalı ve bölgede güvenliği azaltacak bir duruma izin vermemeli. Bölgede NATO’nun çıkarlarına hizmet etmemeli" dedi. NATO’nun büyük bir istikrarsızlık kaynağı olduğunu söyleyen Burucerdi, Afganistan ve Irak’taki müdahalelerin NATO’nun bölgede sadece kendi çıkarlarının peşinde olduğunu gösterdi" şeklinde konuştu.

Somali patlıyor! Somali’nin başkenti Mogadişu’da 4 Ekim de gerçekleşen bobalı saldırıda yetmiş kişinin öldüğü, çok sayıda yaralı olduğu bildirildi. Mogadişu’da gerçekleşen bombalı saldırıyı El Şahab örgütü üstlendi

di ki önce 26 Ağustos’da Manguş’ta 12 kişi El Şahab örgütü tarafından kafası kesilerek öldürüldü. Bu eylemi bölgeden tamamen çekilmediklerini göstermek için gerçekleştiren örgüt, 7 Eylül’de okullarda İngilizcenin kaldırılması ve Arapça eğitim verilmesi için bir bildiri yayımladı. Yayımlanan bildirinin sonunda ise velilerden çocuklarına Cihad dersleri vermeleri talep edilmişti.

Açlığın ve ölümün kol gezdiği Somali’de uygulanan emperyalist politikalar can almaya devam ederken, aynı zamanda da bombalara hedef olarak büyük patlamalarla sarsılıyor. El Şahab örgütü sözcüsü Ali Muhammed bir yerel radyoda, başkentten geri çekildiklerini söylemiş, hemen ardından 4 Ağustos’da Somali Devlet Bakanı Şerif Şeyh Ahmed bir açıklama yaparak Somali’nin Başkenti Mogadişu’nun El Şahab örgütünden temizlendiğini açıklamıştı.

Açıklamanın üzerinden 1 ay geçmedi ki Mogadişu bu sefer büyük bir patlamayla sallandı. Bomba yüklü bir kamyon aracıyla gerçekleştirilen bombalı eylemde 70 kişi öldü. Eylemin hemen ardından açıklama yapan El Şahab, eylemi üstlendi.

Bu açıklamaların üzerinde çok geçme-

El şahab 2009 yılında bir otelde bombalama eylemi gerçekleştirmiş ve bu eylemde 3’ü bakan 19 kişi ölmüştü. Yine 2010 yılında’da Uganda’da gerçekleştirdikleri 2 bombalama eyleminde 76 kişi ölmüştü.

EKSEN

≫ ahmet hacalişi k.

“SIFIR SORUN” DAN ZALOĞLU RÜSTEM’E ış politikada “sıfır sorun” hedefiyle yola çıkan Başbakan Erdoğan sonunda dört bir tarafa kılıç sallayan Zaloğlu Rüstem’e dönüşme yolunda. Her tarafta savaş tamtamları çaldırıyor, akıl veriyor. Bir gün İsrail’i öbür gün Kıbrıs’ı tehdit ediyor. Başka gün dönüp daha düne kadar kanka olduğu Esad’a saydırıyor. Kardeşlik edebiyatı yaptığı Kaddafi’yi devirmek için NATO ile askeri operasyon yapıyor. Makedonya’da, emperyalizmden, ezen-ezilenden söz ediyor. Onlara da en az 3 çocuk öneriyor. Kimse de dönüp kendisine demiyor ki “Ey Erdoğan, senin emperyalist dediğin ABD çıkarlarının bekçiliği adına Libya’da, Suriye’de ne işin var. Akıl vereceğine sen önce kendi iç sorunlarını hallet.”

D

Hükümetin bütün aksi yönde söylemlerine rağmen Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun, teorisini yaptığı “komşularla sıfır sorun”, “proaktif politika”, “oyun kurucu olmak”, “stratejik derinlik” gibi tuhaflıklar barındıran garip politikası pratikte iflas bayrağını çekti. Sıfır sorun, çok sorun oldu. Ülkenin sınırlarının ulus devletin sınırlarının ötesine genişlediği, Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu’ya müdahalenin mekansal sınırlarının ortadan kalktığı tespitlerini yapan Davutoğlu’nun Neo-Osmanlıcı tezleriyle çizilen dış politika da, İsrail ile Suriye’yi barıştıracağım, Filistin sorununu çözeceğim, Ermenistan ile barış yapacağım, İran ile Batı arasındaki nükleer sorununu çözeceğim, Kafkasya sorunlarında müdahil olacağım, enerji koridoru olacağım, ılımlı İslam modeli olarak Osmanlı bakiyesinde kültürel-siyasi liderlik inşa edeceğim derken “deniz bitti kara göründü”. İroni kısa zamanda trajediye dönüştü. Davutoğlu “Stratejik Derinlik” isimli kapsamlı kitabında Türkiye için yeni bir dış politika vizyonuna, jeopolitik yenilenmeye, geçmiş tarih ile ilgili yeni bir anlamdırmaya ihtiyaç duyulduğunu savunurken bu görevleri yerine getirebilmek için iki vektör oluşturmakta. Ülkenin coğrafi konumu ve tarihsel kültürel mirası. Ancak teoride en az bunlar kadar önemli bir üçüncü “vektör”, ekonomi politik (Ülke ekonomisindeki hakim örgütlenme biçimi,sınıflar ilişkisi,mali kaynaklar) ise nedense es geçiliyor. Ülke ekonomisinin, sınıfsal dengelerin, uluslar arası ekonomik bağlantıların, mali dengelerin maceracı tezleri kaldıramayacak durumda olduğunu bilecek durumda olan Davutoğlu, belirleyici olan ekonomi politiği bilinçli olarak görmezden geliyor. Davutoğlu kitabında, bir İslam ülkesi olan Türkiye için, komşularıyla “sıfır sorun” hedefi güden yeni bir düzen hayal ederken Soğuk Savaş sonrası dönemde Spykman’ın “Rimlands” olarak saptadığı bölgede, Kuzey-Güney ekseniyle, Doğu-Batı ekseninin kesiştiği yerde yani Ortadoğu’da iktidar boşluğu oluştuğunu ve bu boşluğun Araplar değil bölgesel güçlerce yani Türkiye tarafından doldurulabileceği sonucuna varıyor. Ancak kulağa hoş gelen masalların nasıl ve kimin yardımıyla hayata geçirileceği ise söylenmiyor. Bölgede birbirinden iddialı devletler varken eti-budu belli Türkiye’nin kurtlar sofrasında gücünü nasıl kabul ettireceğine, hangi küresel gücün yardımına ihtiyaç duyulacağına değinilmiyor. Değinilmiyor ancak bu gücün ABD olduğu, dış politikanın başından itibaren ABD ‘nin

çıkarlarına göre yönlendirildiği, “yeni” dış politikanın ABD’nin dış politikasının uzantısı olduğu kısa zamanda zaten pratikte anlaşıldı. “SIFIR SORUN” NEREDE? ABD çıkarları doğrultusunda, Suriye’yi Şii ekseninden koparmak adına 2 sene önce İsrail-Suriye görüşmelerinde “arabuluculuk” yapan AKP, “sıfır sorun” politikası doğrultusunda daha 6-7 ay öncesine kadar Stratejik İşbirliği Konseyi kurduğu, vizeyi kaldırdığı, ortak kabine toplantısı yaptığı, ailece samimi ilişkiler kurduğu Suriye ile ilişkilerini ABD’nin telkinleriyle kopma noktasına getirdi. Hatta daha ileri giderek bu ülkedeki çalkalanmayı kendi iç sorunu olarak ilan etti. Askeri müdahale seçeneği ciddi ciddi tartışılır oldu. Başlangıçta İran’ın nükleer faaliyetlerine olumlu yaklaşan hatta BM’de İran lehine oy kullanan AKP, ABD elebaşılığındaki emperyalizmin, İran’dan gelecek füze tehditlerine karşı projelendirdiği füze kalkanı radarlarının ülkede kurulmasına yakın zamanda yeşil ışık yaktı. Böylece muhtemel bir çatışma ortamında ülkeyi İran’ın hedefi haline getirdi. Daha yakın zamana kadar İsrail ile çok sıkı siyasi-askeri ilişkileri olan, Musevi örgütlerinden cesaret madalyası alan Erdoğan, Arap sokağını heyecanlandıran(!) Davos’taki “one minute” şovundan sonra, Mavi Marmara baskınında masum insanların İsrail tarafından katledilmesine seyirci kalınca krizi doruk noktasına çıkardı. BM Genel Kurulunda, İsrail ile savaşabileceği şeklinde tehditler savurdu. Bizim Rum tarafı dediğimiz ama uluslararası hukukta Kıbrıs’ın temsilcisi olarak tanınan Kıbrıs Devleti, münhasır bölge ilan ettiği Doğu Akdeniz’de İsrail, Mısır, Lübnan ile anlaşmalar yapıp ABD şirketiyle sondaja başlayınca misilleme kararı alındı. Piri Reis isimli taka ile savaş gemileri refakatinde sismik araştırma yapmaya girişildi. BM’de yaptığı tehditkar açıklamalar ciddi bulunmadığı gibi Türkiye’nin elini zayıflattı. ABD’nin çıkarları doğrultusunda Ermenistan’ı, Rusya-İran-Ermenistan ekseninden koparmak amacıyla yapılan Ermenistan açılımı fiyasko ile sonuçlandı. İki protokolle temellendirilen açılım Azerbaycan’ın tepkisini çekince 180 derece tornistan edilerek protokollerde zikredilmeyen Y.Karabağ şartı getirildi. Ancak inandırıcı bulunmadı. Ankara bin dereden su getirse de Azerbaycan ile ilişkiler düzelmedi ve Bakû Rusya ile enerji işbirliği anlaşması yaparak Rusya’nın dümen suyuna girdi. 11 Eylül’den sonra değişen ABD stratejisi doğrultusunda gerçekleştirilen Afganistan-Irak işgalleri küresel güç ABD’nin tepe noktasından iniş sürecine geçişini hızlandırırken Ortadoğu’da İran’ın yükselmesi sonucunu doğurdu. Bu arada Arap coğrafyasında yükselen devrimci dalga mutemet adam Mübarek ve otoriter-totaliter yönetimleri devirdi. AKP iktidarı, “sıfır sorun” projesi doğrultusunda kendi ekonomik, siyasi, askeri kapasitesinin, tarihsel, kültürel özelliklerinin getirdiği yapısal kısıtlamaların ayırdında olmadan bölgede liderliğe soyunurken, teorisine göre dayanacağı güç ABD’nin olayları etkileme kapasitesinin zayıflaması karşısında, Zaloğlu’nun söylemleri reel politikada karşılığı olmayan babalanma olarak kalacaktır.


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.