21

Page 8

8

işçi meclisi

Ölenleri an, kalanlar için mücadele et! Yıllar süren, her duruşmanın aylar sonraya atıldığı mahkemelerde kapitalist sistemin bağlantılarını ve işçi sınıfına karşı çıkar ortaklığını her kademede görmüş olarak kendileri yüklenmediği takdirde sevdiklerinin kanlarının yerde kalacağını, bir sınıfsal hesabı sorma yükümlülüğünün bugün kendi omuzlarında olduğunu, fakat bunun ancak bir sınıf eylemine dönüştürülebildiği ölçüde sonuç alacaklarını görüyorlardı. 28 Nisan Dünya İş Kazası Kurbanlarını Anma Günü etkinliği “Merhamet Değil, Adalet İstiyoruz” başlığıyla gerçekleştirildi. Dünyada 28 yıldan beri “Ölenleri an, kalanlar için mücadele et!” sloganıyla yapılan anma, Türkiye’ye de ilk kez yapıldı. Mahkemeler ve davalar için defalarca bir araya gelen, yakınlarının uğradığı iş cinayetlerini anlatan işçi aileleri bu ilk’te heyecanlıydı. Mücadelelerini yıllardır sürdüren aileler heyecanlarını anlatımlarına ve mesajlarına taşırken, konuşmakta büyük güçlük çektiler. Konuşmalarda kapitalizme karşı hınç ve hesap sorma arzusu ve dayanışma çığlığı bir aradaydı. Yıllar süren, her duruşmanın aylar sonraya atıldığı mahkemelerde kapitalist sistemin bağlantılarını ve işçi sınıfına karşı çıkar ortaklığını her kademede görmüş olarak kendileri yüklenmediği takdirde sevdiklerinin kanlarının yerde kalacağını, bir sınıfsal hesabı sorma yükümlülüğünün bugün kendi omuzlarında olduğunu, fakat bunun ancak bir sınıf eylemine dönüştürülebildiği ölçüde sonuç alacaklarını görüyorlardı. Lenin’in deyişiyle, Engels “proletaryanın, yalnızca acı çeken bir sınıf olmadığını, ama utanç verici ekonomik durumunun onu karşı konamaz bir biçimde ileri doğru ittiğini ve kendi sonal kurtuluşu için savaşım vermeye zorladığını ilk söyleyenler arasındadır.” İşçi ailelerinin yakınlarından söz ederken boğulan sesleri hem acılarının hem de mücadele ve hesap sorma itilimlerinin derinliğini ortaya koydu. Bir şeyi daha: İnsanlar acılarını ancak onları anlayacak olanlara, dostlarına gösterirler. İşçi sınıfının bir bölüğü, yakınlarını kaybeden, yalnız yakınları için değil sınıfın birer bireyi olarak kendileri ve gelecek kuşaklar için de mücadele eden aileler nezdinde, acısını paylaştı… Bunu sınıfın kolektif davranışına ve hesap sorma eylemine dönüştürmek, emeğin korunmasını sınıfın yeni oluşum sürecinde etkin bir kaldıraç haline getirmek, sermaye birikiminin işçi canlarına, tükenen vücut ve ruhlarına malolmasına karşı mücadele etmek, süreklileşmiş bir günlük emeği ve halkaları sürekli genişletmeyi gerektiriyor.

Biz Ankara’lara gittik, yanımızda devletten kimse olmadı. MaraşElbistan’da 27 insan, mühendis öldü. Baş taşları yok, kimse ulaşamıyor hala, o canlar orada gömülü. 1 Mayıs da Taksim’deyiz. İnşallah bu işçiler, işçi meclisi olarak, hep birlikte orada oluruz.

Etkinlikte yapılan konuşmaları yayınlıyoruz: Dilek Güler’in ağabeyi Nihat Güler: 6. duruşmamız bitti. Taleplerimiz temelinde yeni bir bilirkişi raporu hazırlanıyor. 8 Haziran’da yeni duruşmamız var. Herkesi takipçisi olmaya çağırıyoruz. Dilek Güler’in kardeşi Demet Güler: Bizler 20 aileyi temsilen buradayız. 3 Şubat tarihi hayatımızın dönüm noktasıydı. Ostim’de bir ateş içimize düştü. Üstünü örtmeye çalıştılar, ama ne kadar örtmeye çalışırlarsa çalışsınlar o ateş kor halinde içimizde var. Aynısı Davutpaşalı aileler için de geçerli. Duruşmalarda odalar, sendikalar, basına, her yere haber veriyoruz, ancak katılım olmuyor. Sizlerden istediğimiz ne kadar kalabalık olabilirsek, bu davaya kamu kuruluşlarını da dâhil edebiliriz. İsteğimiz bu. İdris Çabuk: 4,5 yıl önce bu hadise başımızdan geçti. İş cinayetleri sürekli oluyordu, biz gözardı etmişiz. Kendi başımıza gelince anladık ki, bu tip şeyler hiç bitmeyecek, bunlara engel olunmayacak. Hukuki yolda arayışa gitmeli insanlar. Maddi tazminatları alıp geri çekilmemeliler. Davutpaşa’da 21 kişi öldü. Biz 15 aile burada davamızı sürdürüyor, parayı alıp kenara çekilmiyoruz. Hukuk sistemi paranın, güçlülerin yanında. Biz buna rağmen yola çıktık. Uğraştığımız kurumlar devlet kurumları. Kolay olmuyor. Bu 4,5 yıl içinde Ostim’i, Karadon’u, Adana’daki baraj patlamasını, Erzurum’da göz göre göre ölen enerji işçilerini belki

de kaybetmezdik. Biz bir yolda yılmadan, korkmadan yürürsek yeni ölümleri engelleyebiliriz.. Çünkü biz çalışanların hakkını arıyoruz. Destek veriyoruz, destek istiyoruz, teşekkürler. Hakkı Güleç: 4,5 yıl önce bu hadise başımıza geldiğinde dünyamız karardı. Ama her karanlığın bir ışığı, bir aydınlığı vardır, burada da Bir Umut bize yardımcı oldu. Enerjimizi, gücümüzü acılarımızın önüne geçirip başka canlar yanmasın, başka aileler yıkılmasın, bunun mücadelesini verdik. Biz bu duruşmalarda medya karşısında “işçileri temsil ediyoruz” diye boy gösteren insanları, sendikaları görmedik, maalesef göremiyoruz. Gelin öyleyse biz gücümüzü birleştirelim. Örgütlü bir gücün karşısında hiçbir engel duramıyor. Bize “karşınızda devlet var, devletle başa çıkılmaz” dediler. Devlet de olsa, şahıslar da olsa biz bu mücadeleyi sürdüreceğiz. Şu an Davutpaşalı, Ostimli aileler olarak anılıyoruz. Keşke bu biçimde anılmasaydık, ama başka acılar olmasın diye -biz kaza demiyoruz, cinayet diyoruz- iş cinayetlerine kurban giden ailelerin yanında olmaya devam edeceğiz. Salih Temel: Dün öldük, bugün ölüyoruz, yarın da öleceğiz endişesi yaşıyoruz. Bunu ancak toplu hareket edersek, güçlü bir birliktelikle daha aza indirebiliriz. Bugünün bir yas günü olarak ilan edilmesi için mücadele yürütmemiz lazım ki, en azından devlet üzerinde bir baskı oluşturabilelim. Adnan Saday: Türkiye’nin gerçeğidir bu, sadece Davutpaşa’nın değil.

Turan Kebapçı: Maden mühendisi Koray Kebapçı’nın babasıyım. 2010’da madende hayatını kaybeden 30 kişiden biri benim oğlum. Özel sektörde çalışıyordu. Ben de 20 sene çalıştım madende, oğlum da mühendis oldu. Grizu patlamasında öldü. Gazın birleştiğinden haberleri olmadığından, aletin başında başka mühendis olmadığından, sinyalcisi olmadığından, denetim olmadığından bildirmiyorlar özelde. İki tarafı da, TTK’yı da, Yapıtek’i de suçlu buluyorum. Konuşmam bu kadardır. Satılmış Kocakaya: Ölen Sadık Kocakaya’nın babasıyım. Oğlum elektrik teknikeriydi. Ben konuşamayacağım, hepinize teşekkür ediyorum. Çetin Uygur: Bir Zonguldaklı maden mühendisi ve Yeraltı Madenİş’in kurucusuyum. Arkadaşım ismini söyledi: Satılmış. Galatalı bankerlerden, Fransız, İngiliz sömürgecilerden bu yana, hala bugüne kadar da kırsal kesimden gelen işçiler çalışır madende. Anne babaları onlara Satılmış ismini verir. Çünkü o madende çalışmaya gidecek, belki de geri gelemeyecek, orada kalacak. O nedenden dolayı Tanrı’ya adanmış, korumasına bırakılmış anlamında Satılmış ismini verirler. Şikâyetçi olarak, alanları doldurarak, tek başına protesto ederek bu saldırıyı, saldırganlığı, cinayetleri önleme şansımız kalmamıştır. Artık ortak bir mücadele yoluyla, ortak çözüm yollarıyla birlikte yürümek zorundayız. Rukiye Levent: Ölenlere rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum. Dearsan tersanesindeki gaz sıkışması sonucu patlamada vefat eden İbrahim Levent’in eşiyim. Ben isterdim ki bu salon tersanede yaşamını yitirenlerin aileleriyle dolsun. İSİG Meclisi’ne teşekkür ediyorum. Limter-İş’le birlikte Tuzla tersanelerinde mücadele ediyoruz.


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.