884
sekr-sahv
lım anlatarak buyurmuştur ki: "Dedi ki: 'Rabb'im {kendini} bana göster, sana nazar
edeıjim. "' [Araf, 7/143] Bu babda sekr, kendisiyle neşe haline hakim olmanın ortadan kalkmasına işaret eden bir isimdir. Bu bilhassa muhibblerin {sevenlerin} makamlarındandır. Bu ma kamı fenanın hakikati kabul etmez, ilim mertebeleri de ona ulaşamaz. Sekrin üç alameti vardır: Tazim devam ettiği halde, haberle meşgul olmaktan sıkılmak, temekkün devam ettiği halde şevkin derinliğine dalmak, coşkun bir sa bırla sürur denizinde gark olmak Bunun ötesinde, sekr ismini cehalete ya da heyeman {coşkulu sevgi} ismini cevr ü cefaya çeviren hayret vardır {bunları "sekr" olarak adlandırmak doğru de ğildir} . Bunların dışında kalan hırs sekri, cehalet sekri, şehvet sekri gibi şeylerin tamamı ise bas!retlerle tenakuz eder {bunlar sekrin menfi manalarının misalleri olup tasavvufi basiretiere aykırıdır}. Allah Teala buyurmuştur ki: "Kalbierinden dehşet giderildiği zaman, {o şefaat bekle yenler şefaat edecek olanlara} 'Rabb'iniz ne buvurdu ? ' diye sorar/ar, onlar da 'Hakkı' diye ceviib verirler." [Sebe, 34/23]
Salıv, sekrin üstündedir, bast makamına münasibdir. Sahv, beklemekten müs tağn!, talebe ihtiyacı ortadan kaldıran, zorluklardan arınmış olan bir makamdır. Sekr ancak Hakk'tadır, sahv ise ancak Hakk'ladır. {Sahv gibi} hakikatin özünde bulunan hiçbir şey hayretten {şaşkınlıktan} hall olamaz. Bu hayret, şübheden doğan hayret değil, aksine izzet nurlarının müşahede edilmesindeki hayrettir. Hakk ile olan hiçbir şey sıhhatten hali değildir. Hiçbir noksanlık onu zedeleyemez, hiçbir illet de ona arız olamaz. Sahv, hayat menzille rinden, cem' vadllerinden ve vücud pırıltılarındandır. (Menfizil, 42)
* Arifler, hakikat semasına yükseldikten sonra vucudu {varlığı} sadece Vahid-i Hakk (Gerçek Bir} gördükleri hususunda ittifak etmişlerdir. Ancak onlar içinde bu hale irfani ve ilm! olarak sahib olan kimseler vardır. Yine onlar içinde, bu hali bir zevk hali olarak yaşayanlar bulunur. Bunların na zarında kesret {çokluk} tamamen yok olmuş ve bunlar ferdaniyet-i mahza {mutlak tekliğe} gark olmuşlardır. Bu noktada akılları tamamen işlemez hale gelmiş, ken dileri hayrete düşmüşlerdir. Burada Allah'tan başkasını, hatta kendilerini bile ha tırlayacakları bir yer kalmamıştır. Onlara göre Allah'tan başka hiçbir şey yoktur. Onlar sekr haline düşmüşler {manen sarhoş olmuşlar}, akıllarının gücü O'ndan başkasını reddetmiştir. Onlardan biri "Ene'l-Hakk {Ben Hakk'ım}", bir diğeri "Süblıiin i mii azanıii şan! {Kendimi tesbilı ederim, benim ştinzm ne yiicedir!}", bir başkası "Ma fi ciibbetf sivallalı {Cübbenıin altında Allalı'tan başkası yoktur}" demiştir. Sekr halinde aşıkların söylediği sözler gizlenmiş, hikaye edilmemiştir. Onlar sekr halinden çıkınca ve Allah'ın yeryüzündeki ölçüsü olan aklın sultasına geri dö-