Partizan Sayı 83

Page 10

Partizan/9

şünce yapısını, çerçevesini, karakterini önemli ölçüde belirler. Aynı şekilde aristokrasinin de. Elbette bu kesimler arasında ve bu kesimlerin haricindeki unsurlar arasında da fikir alışverişleri, fikir mücadelelerinin/çatışmalarının sonucunda birbirinden etkilenmeler kaçınılmazdır. Köylü aristokrattan, aristokrat köylüden ve her biri diğerlerinden bir şeyler öğrenebilir. Bununla beraber toplumsal sınıfların yaşam biçimleri, üretimleri onları belli kültürel özelliklere mecbur kılar. Dolayısıyla içinde yaşadığımız toplumun kültürel yapısı onun ekonomik yapısından hareketle tanımlanabilirdir. Biz buna, elbette yine yaşadığımız toplumun mevcut çağdan kaynaklı olarak diğer toplumlarla, özellikle egemen toplumlarla güçlü ilişkilerinden ötürü uluslararası kültürel süreci de eklemeliyiz. Örneğin Türkiye toplumu 18. yy.’ın 2. yarısından itibaren emperyalizmsiz tanımlanamaz ya da en azından yeterince tanımlanamaz. 21. yy.’da bu daha da önemli hale gelmiştir. Türkiye kapitalizmin yerleştiği, görece geliştiği bir ülke olmakla beraber feodalizmin tasfiye edilemediği, buna dayalı olarak da emperyalizmle bağları her geçen gün derinleşip karmaşıklaştığı bir ülkedir. Bu özellikleri nedeniyle küçük burjuva kimi akımların, Marksist olmayan tahlillerle emperyalizmi bir “iç unsur” olarak tanımladığını, hatta ezen ulus şovenizmini, ırkçılığı emperyalizmle açıkladıklarını biliyoruz. Oysa Türkiye’de bir ekonomik yapı ve bundan kaynaklanan egemen sınıflar vardır ve emperyalizm bunlara dayanarak “dışarıdan” bir hegemonya oluşturur. Egemen sınıfların, dolayısıyla devletin niteliğini gölgeleyen bu yorum, kaçınılmaz olarak ulusalcılığa eğilimlidir. Yarı-feodal ve yarı-sömürge bir ülkenin kültürel sürecine egemen güçler burjuva ve feodal kültürü en gerici özellikleriyle; feodal kültürü biçimlendirerek, biçimlendirip “yenileyerek” ve böylelikle güçlendirip tahkim ederek; burjuva kültürü dışarıdan ithal ederek birleştirir ve gerçekte hem bu toprakların gelecek vaat eden, gelişen dinamiklerini bastıran hem de emperyalizmden, onun yaydığı kültürden beslenen, köleleştirici, alabildiğine yüzeysel, manipülatif bir yarı-sömürge ve yarı-feodal kültür yaratır. Bütün TC tarihi, ayakları bu topraklara basmış, halkın çıkarlarını ve gerçek tarihini çarpıtmayan, bilakis işlevi bunları geleceğe aktarmak olan kültürel değerlerin yok edilmeye çalışıldığının onlarca, yüzlerce örneği ile doludur. Bunun ulusalcılık söylemiyle bezeli olması da dikkat çekicidir! Kuşku yok ki bu “yok edici” tavrın aşırı milliyetçilikle ve devletçilikle bezeli oluşu, yine sözde feodal değerlerin yadsınması ile süs-


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.