Partizan Sayı 77

Page 15

olduğu kanıtlanmış bir teoremin savunucu olarak en öndeydi. Onu güçlü, sabırlı, cüretli kılan en önemli, belirleyici unsur buydu. O, devrimci düşüncenin kitlelerle bütünleştiğinde neden olacağı büyük değişimin savunucu, uygulayıcısı olarak harekete geçmişti. İçinden geçmekte olduğumuz yıllar bizden benzeri bir netlik, berraklık ve ataklık bekliyor. Tüm dünyada egemen sınıflar sistemdeki tıkanmayı, krizi aşmak için halk kitlelerine sömürüyü artırmak üzere saldırırken kitlelerin sahip oldukları hakları koruma çabaları, “krizi biz yaratmadık, bedelini de biz ödemeyeceğiz” diye haykırmaları, “biz % 99’uz” demeleri, “büyük şirketlerin yönetimini istemiyoruz” diye meydan okumaları devrimci fikirlerin gerekliliğine, zorunluluğuna işaret eden gerçeklerin görünümleridir. Bu görünümün derinlerinde devrim için gerekli çığlık var, kendiliğinden değil Kaypakkayacı müdahaleyle dünyaya yayılacak bir çığlık! Devrimci düşünce olmadan devrimi gerçekleştirmenin, feodal ve bürokrat kapitalist asalaklardan kurtulmanın, eskimiş tüm fikir ve ilişkilerden, halk içinde düşmanlık yaratıp birliği engelleyen milliyetçilikten, şovenizmden arınmanın mümkün olmadığı açıktır. Tam da bu nedenle Kaypakkaya’nın aydınlık yolu kitlelerin önüne serilmelidir... Kaypakkaya’nın her cümlesinin doğru ve geçerli olduğu iddiasında değiliz. Elbette eleştirinin sonsuz olanaklar içerdiğini tereddütsüz kabul ediyoruz. Fakat onun temel tezlerinin Marksist ve halen geçerli olduğundan kuşku duymadığımızı açıkça belirtiyoruz. Zira bu tezler aşılmış değildir. Kaypakkaya güzergahını oluşturan temel tezlerin günümüzde, belki 1980’lerden sonra ya da 1950’lerden itibaren geçerli olmadığı iddiasında olanlar hep vardı ve halen de varlar. Onlar emperyalizm çağında kapitalizmin tüm dünyadaki egemenliğini tüm eski üretim ilişkilerinin tasfiyesi şeklinde yorumlayarak veya emperyalizmin sömürü ve talan politikalarına “ilerletici” bir misyon yükleyerek, gerçekte proletaryanın omuzlarına binmiş sorumlulukları ya yok sayıyorlar ya da görmezden geliyorlar. Onlar proletaryanın kapitalist sermaye ile mücadelesini öne çıkartarak emperyalizmi somut hali ile kavramaktan uzaklaşıyorlar. Kuşkusuz emperyalizmi somut olarak kavrayamamak ülke gerçekliğini, devrimci durumu, egemen sınıfların niteliğini, halkın somut meselelerini, eski çağdan kalmış devasa çelişkileri ve nihayet devrimin sınıflarını, niteliğini kavrayamamak an-

lamına geliyor. Bunun sonucu devrim karşısında belirsiz kalmaktır, yalpalamaktır, oportünizmdir. Emperyalizm ulusal kapitalizmin (elbette dünya çapında ülke kapitalizmlerinin) yıkımına, dolayısıyla bağımlılığına yol açan politikalarla halk kitlelerinin karşısına feodalizmden kalma yapıları ve çelişkileri, pre-kapitalist küçük üretimi, ekonomik yapıdaki dağınıklığı ve parçalı sorunları, ulusal baskıları, şovenizmi, milliyetçiliği vb. çıkarıyor. Proletarya, daha en başından beri ve hiç kuşkusuz bugün de bir bütün halkın daha ağır, yoğun, öne çıkmış sorunlarıyla, çelişkileriyle karşı karşıyadır. Evet, çağımız emperyalizm ve proleter devrimler çağıdır ama bu çağ önceki çağın sorunlarından ve çelişkilerinden azade değildir. Burjuvazi gericileştiği oranda eski çağın gericiliği ile bütünleşmiş proletaryaya çözmek zorunda olduğu tarihsel görevler bırakmıştır. Bir önceki çağın devrimci sınıfı ölmüş ve yeni çağın devrimci sınıfı ondan kalan yükü de omuzlarında bulmuştur... Böyle bir gerçeklik devrimin biçimini zenginleştirir, dolayısıyla bu kavranmadan ilerlemek de mümkün olmaz. Örneğin küçük meta üretiminin yaygınlığı sanayileşmenin zayıflığının hem göstergesi hem de nedenidir. Sanayileşmemiş toplumda proletarya nispeten zayıftır ve devrim için yeterince güçlü değildir, (kuşkusuz proleter ideoloji ve siyaseti buna bağlamak komünizmden/Marksizm’den uzaklaşmak olur...) bu bakımdan proletarya yeni tipte devrimlerin öncüsü olmaya yükümlü olmaktadır. Bu gerçekliğe rağmen proletaryanın kendi gücüne dayanarak ve sosyalizme geçişi sağlayacak bir devrimi gerçekleştirebileceğine inanmak kendini oyalamaktan başka bir şey olamaz. Tunus, Mısır isyanları komünistlerin omuzlarındaki sorumlulukların çeşitliliğini, zenginliğini tüm açıklığıyla bir kez daha göstermiştir. Hâlihazırda Kürt ulusal hareketi ve Kürt halkının devam eden mücadelesi de aynı şeyi somutlaştırmaktadır. Proletarya elbette en devrimci sınıftır ve gerçekleşebilir devrimlerin ama tüm devrimlerin biricik öncüsüdür. Ancak proletaryanın özelliklerine sahip bir sınıf, emperyalizmle baş edebilir. Bunun diğer bir yüzü de proletaryanın omuzlarına binmiş yükü tam olarak kavramaktır. Bu nedenle Kaypakkaya demokratik halk devriminden bahseder. Kimileri bunun kapitalizmin zorunluluğu teorisine dayandığını iddia ediyor. Menşeviklerin bu teorisi ile DHD’nin ilgisi yoktur. DHD Menşeviklerin teorisinin reddi, Bolşeviklerin teorisinin farklı biçimde uygulan-

13


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.