The Dictator of Tomatoes

Page 1


Atölyeyi temizlemen gerekmiyor. Senden sadece güzel resimler yapmanı istiyorum. Gökhan çok sevinmişti. Artık yepyeni boyaları ve resim defteri olacaktı. Evde kardeşleri boyalarını, defterlerini karıştırıp hor kullanırlardı hep. Doğru dürüst boyası da kalmamıştı zaten. Derya, malzeme odasına geçti. Bir kutu pastel boyayla kocaman bir resim defteri getirdi. — Al bakalım Gökhan, bunlar senin artık. Cumartesi günü istediğin zaman gel atölyeye, bütün gün buradayım. Çocuklar genellikle 11.00’de atölyede olurlar. O saatte gelebilirsen onlarla da tanışırsın. Gökhan, teşekkür ederek masadan kalktı. — Ben gideyim artık Derya Abla. Tenis kortunda bu akşam topları ben toplayacağım. Genç kız, çocuğa sevgiyle baktı. — Saat kaça kadar çalışacaksın? — Bu akşam sekize kadar kortlardayım. Benden sonra büyük abiler top topluyor. Sonra eve dönüp ders çalışacağım. Her şey için teşekkür ederim Derya Abla. Hoşça kal. Çocuk, geldiği gibi sessizce gitti. Derya, çelimsiz ama cin gibi çocuğun ardından öylece bakakaldı… 32


Kirpileşen Toplar

Gökhan, atölyeden çıkıp hızla yürümeye başladı. On beş dakikası vardı. Zaten tenis kortları da pek uzak sayılmazdı. Koşar adım yürürken sevinçten içi içine sığmıyordu. ‘Ben de artık diğer çocuklar gibi resim yapacağım. Üstelik resimlerim daha güzel olacak. Derya Abla bana da öğretecek. Belki okul panosuna bile asılır resimlerim.’ diye düşünüyordu. Hava iyice kararmıştı. “Yağmur yağacak galiba, kortlar ıslanınca tenis menis oynanmaz.” diye mırıldanıp hızla yürüdü. Tenis toplarını çok severdi Gökhan. Fosforlu sarı renkli, tüylü, şirin şeylerdi. Oynayanlar, ıslak zeminde tüyleri dikleşen toplar için; “Kirpileşti bunlar yine!” derlerdi. Gökhan hep gülerdi bu söze. 33


Japonun Hırsız Dansı

Bahçe kapısına vardıklarında Selo Amca’yla Domates Diktatörü ağız dalaşı yapıyorlardı. Japon, kıtlıktan çıkmış gibi bahçeye dalan adama şemsiyesini savura savura bağırıyordu: — Abbas Efendi, ne yapıyorsun sen öyle? — Yeşillik söküyom, n’olacak? — Salata mı yapacaksın? — He yaa! Salata yapacam. — O zaman bitlerinin yağını da çıkar! Salataya döküp yersin! — Sana ne be Japon! Bahçe benim, toprak benim! — Sen mi yetiştirdin onları? Gariban kadın çapalayıp suladı o bahçeyi. — Öff bee Japon, gitsene başımdan! Git kedilerinle uğraş sen! 40


— Hiç mi vicdan yok sende Abbas? — Kaçık herif! Çeneni kapamazsan yaparım yuvanı ama! Çocuklar şaşkınlıkla onları izlerken Abbas Efendi’ye iyice sinirlenen Selo Amca; “Hırsız Abbas! Tuuhhh sana!” diyerek okkalı bir tükürük savurdu. İyice öfkelenen adam elini kolunu salladı: — Yahu sabah sabah asabımı bozmasana moruk! — Herkese hırsız olduğunu söyleyeceğim Abbas! — Söylersen söyle! Kim takar seni, kaçık herif! İki adamın kavgası kıyasıya sürerken Gökhan, çocuklara işaret etti. Hepsi birden bahçeye daldılar. Karıncalar gibi bütün yeşillikleri söküp torbalarına doldurmaya başladılar. Adam ne olduğunu şaşırmıştı. Etrafında arı gibi çalışan çocukları görünce öfkeden deliye döndü. “Defolun lan bacaksızlar! Çekilin ayağımın altından pis bücürler!” diye bağırıyor, bir yandan da çuvalını kızgınlıkla sağa sola savuruyordu. Çocuklar ise, havuçları, yeşil soğanları, marulları söküp söküp torbalarına dolduruyorlardı. 41


En İyi Tenis Arkadaşı

Atölye sakinlerinin neşesine diyecek yoktu. Doyasıya gülüşüp sohbet eden çocuklar, bir süre sonra sessizleştiler. Derya, çalışmaya başlamadan önce onlara Gökhan’dan söz etmek istedi. “Bugün yeni bir arkadaş daha katılacak aramıza. Adı Gökhan. Belki o da gelir birazdan. Ben Gökhan’ı çok sevdim, umarım siz de seversiniz.” dedi. Selin, sevinçle ellerini çırptı: — Halamın oğlunun adı da Gökhan! Ne güzel… Bir arkadaşımız daha olacak! Deniz de lafa karıştı: — On bir kişi olduk arkadaşlar. Bir futbol takımı kurarız artık! 54


Eylül yine muzip bir tavırla: “Ahh şu erkekler! Aklınız fikriniz futbolda.” dedi. Derya neşeyle gülümsedi: — Ama Gökhan tenis oynuyor çocuklar. Futbolu sevip sevmediğini bilmiyorum. Berk, pastel boyalarıyla oynarken: “Gökhan da, Agassi gibi ‘Kel Raket’ mi acaba?” dedi. Alper, Berk’e gülümsedikten sonra merakla sordu: — O da kim Berklopedi? — Andre Agassi, efsane bir tenisçidir oğlum! Herkes ona, “Kel Raket” diyor. Berk, atölyenin ansiklopedisi sayılırdı. Bilmediği şey yoktu. Çocuklar gülüşürken atölyenin kapısı usulca aralandı. Derya başını kaldırınca Gökhan’la göz göze geldi. Kapıda öylece bekleyen çocuğa gülümsedi. — Günaydın Gökhancığım, içeri gel! Çocuk çekinerek “Günaydın Derya Abla. Özür dilerim, geç kaldım galiba…” dedi. Genç kız Gökhan’ın sırtını sıvazlayıp elini omzuna koydu. “Geç kalmadın. Biz de zaten şimdi başlıyorduk çalışmaya. Hadi Selin’in yanına otur.” dedi. Selin, Gökhan’a yer açmak için taburesini 55


Berk, “Helal olsun şu mahallenin Japonuna ya!” dedi. Yiğit, “Süpermen gibi koşmuş imdadınıza valla!” diyerek Gökhan’a gülümsedi. Selin’le Ece; “Ohh… Ne güzel olmuş o diktatöre!” dedikten sonra sevinç gösterileri yaptılar. “Yolamadım otları, öptüm çamurları!” diye yüksek sesle uyduruk bir şarkı tutturan Berk, yine hepsini güldürdü. Masalara vurarak tempo tutan çocuklar, Berk’in şarkısına katıldılar. 66


Merve’yle Simay birden atölyenin ortasına fırladılar. “Ot hırsızı… Ot hırsızı…” diye şarkı söyleyip dans etmeye başladılar. Öteki çocuklar da katıldı kızlara. Hoplaya zıplaya hırsız dansı yaptılar. Gökhan’ın anlattıkları, çocukların hoşuna gitmiş, hepsini coşturmuştu. Ama gülüşmeler, dans etmeler bitince çocuk, üzgün bir ifadeyle: “Ama olanlar yüzünden evsiz kaldık. Diktatör hemen evden çıkmamızı istiyor. Üç gün sonra evi boşaltmamız gerekiyor ama kiralık ev bulamıyoruz. Bu gidişle sokakta kalacağız.” dedi. Üstelik bizi, evi başımıza yıkacağını söyleyip tehdit etti. Gökhan’ın sıkıntılı sözleri hepsinin neşesini bıçak gibi kesti. Üzüntüyle bakakaldılar çocuğa. Derya, “Sıkma canını Gökhancığım, mutlaka bir çaresi bulunur.” dedi. Kısa süren bir sessizlikten sonra Ece heyecanla, “Bizim boş bir evimiz var!” dedi. Derya Ecelerin evinin nerede olduğunu sordu. Hediye Paketi: “Buraya yakın. Ama biraz eski, anneannemin eviydi.” dedi. Gökhan’ın gözleri fal taşı gibi açılmıştı. O şaşkınlıkla: “Eski olsun, fark etmez ki!” dedi. 67


Domates Diktatörü mü? O da ne? — ‘Ne?!’ Tamam, ‘ne’ değil ‘kim’? Aa, bildim: domatesleri yöneten biri... — ... Değil mi?! Öyleyse çok çok çoooook domatesi olan bir adam? — ‘Adam?’ Kadın o zaman? Ama olmaz ki! Benim bildiğim diktatörler hep erkek! — Iıh! O zaman, dünyanın domatesinin sahibi... Yok, dünyadaki bütün domateslerin sahibi!? — ... O da değil... Kim o zaman? — Kitapta... Kitapta var mı sorunun yanıtı? Boş yere ne uğraşıp duruyorum o zaman! — Bence de...

ISBN 978-605-5742-96-6

9 786055 742966


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.