Üretimin, malikane halkının geçiminden başka bir amaç gütmediği, bunun sonucu olarak da kar düşüncesine tam anlamıyla yabancı olduğu bu ekonomi, doğal ve kendiliğin den bir olgu sayılamaz. Tersine, bu ekonomi, onu bu nite liği kazanmaya zorlayan bir evrimin sonucundan başka bir şey değildi. Büyük mülk sahipleri, topraklarının ürünlerini satmaktan kendi özgür istemleriyle vazgeçmemişlerdir; baş ka türlü yapamadıkları için satmayı durdurmuşlardır. Kuş kusuz, ticaret onlara düzenli bir biçimde ürünlerini dışarı ya satarak elden çıkarmaları için gerekli araçları sağlamaya devam etseydi, bu yoldan kar sağlamayı ihmal etmezlerdi. Satmıyorlardı; çünkü satamıyorlardı. Satamıyorlardı; çün kü pazarları yoktu. Dokuzuncu yüzyılın başında ortaya çı kan kapalı malikane örgütü zorunluluktan doğan bir olguy du. Bu da, bu olgunun olağandışı bir olgu olduğunu söyle mek demektir. Bu durum, Karolenj Avrupa'sının görünümü, aynı dö nemde Güney Rusya'nın görünümü ile karşılaştırılarak en etkin bir biçimde gösterilebilir. Denizci İskandinavlardan, yani Isveç kökenli İskandinav lardan oluşan grupların dokuzuncu yüzyıl boyunca Dinye per nehri havzasında yaşayan Slavları boyunduruk altına al dıklarını biliyoruz. Fethedilenlerin Rus adını verdikleri bu fatihler, boyunduruk altına aldıkları halklar arasında güven liklerini sağlamak için doğal olarak bir araya toplanmak zo rundaydılar. Bu amaçla, Slav dilinde gorod'lar denen, sağlamlaştırılmış, etrafı çevrili yerler yapmışlar, prenslerinin ve tanrılarının im geleriyle birlikte buralara yerleşmişlerdir. En eski Rus kentğanüstü durumlarda, örneğin kıtlık zamanlarında, bu ürünlerin satıldıkları ger
çektir. Ancak, genel kural olarak, sanş sözkonusu değildi. Bunun tersini kanıtla dıklan ileri sürülen meıinler sayıca çok az ve inandırıcı olmayacak ölçüde çeşit
li anlamlara çekilebilecek niteliktedir. Ortaçağ'ın başlarında malikane sisteminin tüm ekonomisinin bu kar düşüncesine tam anlamıyla ters düştüğü açıktır.
41