"Tarih Tezi" Işığında - Allah, Peygamber, Kitap

Page 177

Bunun için savaşmak; komün geleneklerini Mekke'nin tefeci - bezirganlıkta azıtarak medeniyeti daha doğmadan (tıpkı Sodom ve Gamorra kentlerinde olduğu gibi) öldürebilecek olan Ebu Sufyan sulalesine ve zenginlerine karşı üste getirmek gerekiyordu. Böylece yeni kurulacak orijinal medeniyet daha uzun ömürlü ve üretken olabilecekti. Tarihte genellikle hep böyle olmuştu. Elbette Kur'an ve peygamberi bunu bilinçle değil, içinde bulundukları tarihsel itilişlerle sezilerle, bilinç altlarıyla; pratik dayatışların getirdiği kışkırtmalarla anlıyorlardı. Çünkü denge, hem peygamberin ve çevresinin ruhlarında - bedenlerinde hem de Arabistan Araplarının içinde komün geleneklerinden yanaydı. Bunu başta peygamber olmak üzere büyük çoğunluk gelişmelere göre sezmeden ve o dengeye uyarak davranmadan yapamıyorlardı. Ama yine de peygamberin (ve Kur'anın) sürekli uyarı ve zılgıtları bu yolu aydınlatmak zorunda kaldı. Çünkü her kişinin içinde medeniyet ve komün çarpışır haldeydi. Kişi mülkü ruhlarda yer etmiş, sessiz, derinden duraksız ve amansız ilerleyişini sürdürüyordu. Öyle ki, bu Kur'an ve peygamberini (yeni bir medeniyet yolunu) bile zaman zaman hiçe sayabilecek arzulara yol açabiliyordu.

Bir bezirgan olarak ama mala - mülke esir olmamış, islam devrimi için her şeyini vermiş bir lider olarak bunu sezip anlıyor ve 24'üncü ayetle açıkça belirttiği gibi, sık sık benzer ayetlerle de bu psikolojik ve maddi çelişkiyi devrimden yana çevirme çabasını arttırıyordu. Asla çevre medenilerin ve medeniyetlerin durumuna düşmek istemiyordu:

34- "Ey inanmış olanlar! Hahamlarla, rahiplerin birçokları batıl olarak herkesin malını yerler, hak yolundan alıkorlar; altın, gümüş toplayıp da Allah yolunda harcamayan kimseleri, pek acı bir azapla hemen müjdele." Hz. Muhammed yaptığı işine görevine son derece inanmış, koyduğu kurallara başta kendisi uyan, bundan zevk alan bir insandı. Ayetlerde sık sık uyardığı hep; bu dünya malı için insanlık yolunu karartmanın getireceği felaketlerdi, sadece bunu bilimsel bir bilinçle değil, o günün ideolojisi - bayrağı olan skolastik Allah - Peygamber - Cennet - Cehenem sistemiyle, gelenek, göreneğiyle görüyor - yorumluyor ve savunuyordu. O günün dili - bilgisi bu kadarına elveriyordu: 38- "Ey inanmış olanlar! Ne oldu sizlere, Allahın yolunda savaşa çıkın! denildiğinde, yerinizde ağırlaşıp kaldınız, bu dünya yaşamını ahiret yaşamından daha hoş mu buldunuz? Bu dünyanın malı - mülkü ahiretininkinin yanında pek azdır." Cennet bir zamanlar Arap atalarının kankardeş komün hayatı yaşadıkları fırat - dicle'nin bakir - ormanlık - ırmaklarla bezenmiş verimli topraklarıydı. Semitler medenileşip sınıflı toplum cehennemine ardı ardına düşüp çöllere dağıldıkça, cennet komün geleneklerini taşıyan peygamberlerin ve çevresinin gönlünde - şuur altında zamanla gökyüzüne taşınarak erişilmezleşti, efsaneleşti. Önceleri somut vaadedilmiş cennet topraklar, sonra giderek göküyüzünde mistik cennet vaadlerine dönüştü. 177


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.