Kaybolan Defterler / zine 4.Sayı: Uzak

Page 76

kapı kulplarını oluşturuyordu. İlk basamağa kadar indim. İkiye bölünmüş bir beden, iki çıplak meme, ince uzun kollar, kemikli eller, oldukça sıska bacaklar ve en tepede bir baş; o baş, o kadının başı, o gözler, o garezli gülüş, oldukça canlı biçimde beni süzüyordu. “Gitmeliyim! Gitmeliyim!” diyerek geri adım attım. Bir gıcırtı koptu ve sustu, sonra devam etti ve sustu, daha sert ve irkiltici bir melodi sinirlerimi uyuşturdu; basamaklardan birine oturma isteğiyle doldu içim. İçim. İçim geçmeye başladı, merdivene biraz dayansam kendime gelirdim belki, denedim. Motelin karşısında bir dükkan vardı, bakkaldı zannımca, ışıkları söndü oranın. İçinden bir siluetin çıktığını hayal meyal gördüm. Sokağın ortasına doğru yürürken diğer dükkanlardan da birileri çıktı. Yan yana gelip yüzlerini motele çevirdiler. Tam anlamıyordum, tam göremiyordum, biraz garip giyimliydiler sanki, biraz eski, modası geçmiş bir halleri vardı. O sokakta ben, biz, şu arkamdaki kapı, tarih öncesinden kalma kalıntılar gibi dikilen motel, yakalayamadığım kadın, ah o kadın, neden peşinden koştum onun hatırlamıyorum. Derken bayılmış olmalıyım. Gözümü açtığımda tanımadığım bir odadaydım. Gözlerimin karanlığa alışması zaman aldı. Etrafım yoğun bir maddeyle kaplanmış gibi sıkışmış hissediyor, yattığım yerden kalkmak şöyle dursun kıpırdamaktan bile endişe ediyordum. Kapı gıcırtıyla açılınca gördüm onu, kovaladığım kadındı bu. Öyle aheste, öyle fuzuli bir sessizlikle içeri daldı ki yerimden sıçradım. Uzandığım kanepenin dayalı olduğu pencere esnafın toplandığı yola bakıyordu. Hala oradaydılar. Birbirinden acayip kıyafetli adamlar odayı inceliyor, ara sıra panik halinde kıpırdanıp söyleşiyorlardı. Gözlerim karanlığa alıştıkça kadının kıyafetini seçebildim. Siyah, askılı bir elbise giymişti, küçük ayakları çıplaktı. Odayı bir baştan diğerine çıt çıkarmadan yürüdü ve sedire eğilip kemanını aldı. Bir süre sevdi onu, okşadı, hatta sanırım öptü. Arkası dönüktü. Böylesi garip bir motelin aynı ölçüde kasvetli odasında, tanımadan peşinden koştuğum kadının beni görmezden gelmesi tüylerimi ürpertti açıkçası. Bir şey hissetmiş olacak yavaşça bana çevirdi yüzünü, gözlerime baktı. İçimin çekildiğini hissettim; korku, ızdırap, keder değil dostlarım. Oracıkta karşımda duran eciş bücüş kadına doğru içimden ılık bir sızıntı başladı. Düğümlü kır saçları sararıp açıldı, buruşuk derisi gerildi, dudakları dolgunlaştı; boynu dik, gülümsemesi rahatlatıcıydı. Gene tısladı ve ben, derin bir hayranlık nefesi çektim içime. “Kenara…” dedi. Pencerenin önünü açmak için kanepenin köşesine kayıp onu izlemeye devam ettim. Kemanı omzuna koydu ve arşeyi çekti. Ah! Ne dinlendirici bir sesti o! Sıradan bir resitalde seyircileri salondan kaçıracak denli asi, baskın, etkili, yıkıcı…o gıcırtıyı kulaklarıma hapsetmek için dikleştim. Yoldakiler de aynını yaptı, kıpırdanmaları kesildi. Görüyordum ki ağızları bir miktar açık, yüzlerinde memnun bir ifadeyle dona kalmışlardı. Kadının giysisi siyahtan kırmızıya renk değiştirdi. Arşeyi bir kez daha çekti, ses daha uzun sürdü; sonra bir kez daha, bir kez daha, ve bir melodi tutturdu, hayatımda dinlediğim en mümtaz eserdi. Tınıyla birlikte eğilip kalkıyor, bazen arşeyi kenara atıp dişiliğini okşuyor, baldırlarındaki kasılmalar ayan beyan belli oluyordu. Gözlerini kapattı. Omuzları çöktü, masmavi damarlı boynu gerildi ve zihin yoran, agresif bir kreşendoya başladı. Ne olduğumu şaşırdım! Ruhuma bir enerji yayıldı. Bacaklarıma, kollarıma, mimiklerime mutluluk akın etti.

70

Tanıyordum bu hissi. Yaşamaya dair bu lüzumsuz iyi niyet konusunda tecrübeliydim. Böyle başlardı hep. Önce her şey iyi olacakmış hissiyle karşısındakine içini açardı insan, onun da aynı duyguları hissedeceğine güvenir ve bırakırdı kendini; sonrası malum, bir derin hasret cehenneminde solunan akut iç çekişler gelirdi peşi sıra. Aşık olmanın temel prensibiydi bu: Ümit eder, sever, birlikte olmayı ister; filmin sonuna doğru onun ölü olduğunu öğrenirdiniz. Hep aynı hikayeleri yazıyorlardı artık. Ben de belki bu hikayenin ortasında şuursuzca kalakalmıştım. Gevşemem sona erince biraz daha seyrettim onu, odanın ortasında gezindi, kilimin üzerinde durdu, çaldı da çaldı. Tekrar pencerenin önüne geldiğinde üç-beş kişilik kitleye çevirdi bakışlarını. Hepsi kollarını kaldırıp el salladı. Zıplayıp hoplamaya, kucaklaşmaya başladılar. Kimi gözlerini ovuşturuyor, kimi ellerini göğsünde birleştirmiş kaburgasını okşuyor, arka sıradakilerden bazısı da dizleri üzerinde şükür naraları atıyordu. Kadın öyle yanılgısız çaldı ki, kulaklarımı zedeleyen ezgiler kalbimi iyileştirdi. Diğer bir deyişle ben, o kadına aşık edildim. O coşkun duyguyla birlikte gözlerim doldu, dizlerimi dövüp ileri geri sallanmaya başladım. Bu kadın benim sığınağım olacaktı. Yıllardır beklediğim o idi demek. Susup çaldıkça daha çok sevdim onu. Yarınlarımızı hesap ettim ve nefesim kesildi kaç kez. Yüzüm güldü. Ara sıra o kadar sevindim ki, bahşedilen bu hediye için ağladım; hak etmiştim böylesi bir armağanı. Oysa kadın hep sustu, hiçbir şey söylemedi; yüzüme bile bakmadı ve çaldıkça çaldı. Ah, gözlerim önünde değişip halden hale geçen o kadını nasıl anlatmalı size dostlar? Hangi uzvundan başlamalı? Kalbinden mi kasığından mı, sırra kadem bastığı geceye mıhlı ruhundan mı, yoksa dikenli nurundan mı başlamalı anlatmaya; çehresine sıvadığı o donuk ve muhtaç bakışlarından, sürekli, sürekli uzaklara meyleden bela vesilesi gözlerinden, var kalabilmek adına muhtaçlaştığı ilgi çığırtkanlığından mı? Kaç zaman geçti bilmem. Dışarıdakiler bir süre alt alta üst üste dans ettiler. Uyuşmuş sinirlerime rağmen ayan beyan seçebiliyordum hepsini. Müptezeller gibi yalpaladılar, yerlerinde sallandılar; ümit ve kederi, azap ve hoşnutluğu aynı anda yaşadılar, ağlaşıp gülüştüler. Fakat bir anda her şey değişti. Kendime geldim. Kadın kemanı bacakları arasına aldı, boynunu rahatsız edici bir esneklikle sola doğru yatırıp tellerden bir nota kopardı. Avucuyla durdurup başka bir nota vurdu ve tısladı. “Şimdi git…Yarın gene kovala!” Yerimden kalktım. Çıkışı bilirmişçesine merdivenleri tıpış tıpış inip sokağa çıktım. Geldiğim yönden geri, evime vardım. Mutlu ya da mutsuz değildim. Ne yaptım, neden yaptım hatırlamıyor, umursamıyor, sadece ertesi gün olsun ve onu tekrar göreyim diye çırpınıyordum. Yatağa girip yumdum gözlerimi, uyudum. Bir garip saadet arayışında harap olmuş aşıklar gibi uyudum. Ruhları bir türlü tatmin edilememiş karşılıksız sevdalılar gibi uyudum. Bile isteye kullanılmış, kullanıldığı her anı yeni bir başlangıca yormuş divaneler gibi uyudum. Uyandığımda ben, ben değildim. O, ben olamazdım. Neydim ben, kimdim, kimin kiniydim! Akşama kadar dolandım durdum. Gün batınca dışarı attım kendimi. Evvelsi geceyi takip ederek yönümü buldum. Derinlerden bir melodi de bana yardımcı oldu. Ve o sokak, o motel, o kapı; yumruklarımı sıkıp muzaffer bir kahraman edasıyla gülümsedim. Caddenin solunda birkaç dükkan vardı. Sıradan mahalle 4.SAYI uzak


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.