Kardelen Dergisi 63. Sayı

Page 1

Kardelen kardelendergisi.com

fikrin deðerini bilenlere... ÜÇ AYDA BÝR ÇIKAR

Ocak/Mart 2010 YIL:

19 SAYI: 63

Fiyatý: 3,00 TL Yýllýk abone bedeli: (Posta bedeli dahil) 14,00-TL Yurt dýþý 15 EURO Posta çeki: Ali ERDAL 1215004; Banka hesap numarasý: ZB. Bilecik Þb: 0118 38793261 5001

*

Sahibi ve Yazý Ýþleri Md. Kalemli Ltd Þti. Adýna: Ali ERDAL Editör: Av. Kadir BAYRAK Site Editörü: Yavuz SERT

*

Temsilcilik sorumlularý: Bursa: Feyza BAKAN Köprübaþý ve Sürmene (Trabzon): Mehmet BALCI Gemlik: Turgay ERTEM Kütahya: Ekrem YILMAZ

KAPAKLAR Fikir: Kardelen (istiþare) Grafik: Emre KAYMAZ DÝZGÝ: Kalemli Ltd. Þti. BÝLECÝK BASKI:Sakarya Gazetecilik Matbaacýlýk BÝLECÝK

*

ÝRTÝBAT: Gazipaþa Mh Gülistan Sk Çakýcý Ap No:2/2 - BÝLECÝK Büro: 02282125588 Faks: 02282128710 0 505 212 75 88 0 505 212 75 83

*

Baþta gelecek sayý konusu ve yazý gönderme tarihi olmak üzere dergimizle ilgili bilgiler, sitemizden de takip edilebilir:

* Neþri istenen eserler, Word dosyasý olarak gönderilmeli: kardelen@kardelendergisi.com Eserlerin iadesi beklenmemeli. Yazýlarýn sorumluluðu, yazarlarýna aittir. Kaynak gösterilerek alýntý yapýlabilir.

ÝÇÝNDEKÝLER Makine Necip Fazýl KISAKÜREK................................................... Hey gidi günler Dergi Editörü ........................................................ ÇÝZÝNCE (karikatür) Emre KAYMAZ............................................ Ýnternet Site Editörü .......................................................................... ÇÝZÝNCE (karikatür) Emre KAYMAZ............................................ Burnu sürte sürte Ali ERDAL ........................................................ Sen ve kýyamet (þiir) Fatih ÖNCE..... ............................................... Milleti millet, devleti devlet, medeniyeti medeniyet yapan ruh Mücahit KOCA Hayatýmýza yön verenler (derleme) Hýzýr Ýrfan ÖNDER............. Ýnternet hastalýklarý Kadir BAYRAK.............................................. ÇÝZÝNCE (karikatür) Emre KAYMAZ............................................ ÇÝZÝNCE (karikatür) Emre KAYMAZ............................................ Ýnterneti kim disiplin altýna alabilir? Fatih ÖNCÜ...................... Muhkem kaleler Nureddin ES’ADÎ................................................. Daðlara (þiir) Nihat KAÇOÐLU........................................................ Ýnternet, özgürlük,ölçülerimiz Turgay ERTEM ......................... Gizlilik ve kirlilik Hidayet DÝLER.................................................... Anlayana Gönüldaþ ............................................................................ ÇÝZÝNCE (karikatür) Emre KAYMAZ............................................ Batýnýn medenî vahþeti Yusuf KARAGÖZOÐLU...................... Deli (þiir) Bilal ATIÞ.............................................................................. Kendi kuyusunu kazanlar Hüseyin KETE.................................... Adam ve Azrail (þiir) Yakup KÝRAZ.................................................. Azerbaycan - Türkiye... Dr. Elbrus ÝSAYEV.................................. Azerbaycan - Türkiye (þiir) Bahtiyar VAHAPZADE..................... Bir Ýstanbul macerasý Mustafa KINIKOÐLU............................... Gelecek sayý konusu.......................................................................... Yazarýmýzdan 4 eser Dergi Editörü.................................................. En güzel resim (þiir) Oyhan Hasan BILDIRKÝ............................... Farkýnda olmak veya yoksunluklar tiradý Sinan AYHAN......... Türklük hasleti Mehmet HASRET.................................................. Medya sepeti........................................................................................ Kürsü Ýman ve Ýslâm Atlasý’ndan........................................................ Maymun hikâyesinin gerçek yönü Ýbrahim BUÐALI............... Yüce Rabbim Ayþe Sena ÜNSAL...................................................... Nefis çelen (þiir) Ayhan ASLAN......................................................... Gence selâm (þiir) Ahmet Mahir PEKÞEN...................................... Ey yolcu (þiir) Ziya Paþa AKYÜREK................................................. Kardelen ileti yazýyor (hikâye) Fatma PEKÞEN.............................. Çizince (karikatür) Emre KAYMAZ................................................. O kalýr (þiir) Hýzýr Ýrfan ÖNDER........................................................ Baba (þiir) Ziya Paþa AKYÜREK....................................................... Üsküdar (hikâye) Ziya Paþa AKYÜREK............................................ Deniz (þiir) Ýsimsiz................................................................................ Yanýk (beyit) Ayhan ASLAN................................................................. Renklerin aristokrat baskýsý (hikâye) Bedran YOLDAÞ................ Beyhude (þiir) Ayþe Sena ÜNSAL...................................................... Ümmü’nün çeþmesi (hikâye) Nail UYAR......................................... Unutulmayanlar (þiir) Ahmet ÇELEBÝ............................................ Bana deniz ol ey dost (þiir) Ahmet ÇELEBÝ.................................... Koca Reis (þiir) Hýzýr Ýrfan ÖNDER.................................................. Güzele mâniler (þiir) Nihat KAÇOÐLU........................................... Vasiyet (þiir) Mehmet BALCI............................................................. Kardeþ deðil miydik (þiir) Mehmet BALCI......................................

2 4 4 5 5 6 8 9 9 10 10 11 12 13 13 13 14 14 15 16 18 19 19 20 22 23 24 25 25 26 27 27 28 30 34 34 35 35 35 37 39 39 40 41 41 42 42 43 45 45 45 45 46 46


-4__________________________________________________________________________________ kardelen@kardelendergisi.com

DERGÝ EDÝTÖRÜ

K rdelen etrafýnda zaman ve mekâna sýðmayan interneti, hangi fikir ve iman manzumesinin disiplin altýna alabileceðine dair kafa yoranlarýn görüþleri sayfalarýmýzda. Nerede olursa olsun ilmi almak emrine baþ kesenlerin, kendi icat etmedikleri yeniliklere karþý takýnmalarý gereken þahsiyetli tavrý söylemeye, emrin içinde bu inceliðin de olduðunu belirtmeye ne hacet. Ýnternet karþýsýnda bu tavrý geliþtirip geliþtiremediðimizi takdirlerinize býrakýyor ve sohbetimize küçük bir alýntýyla son veriyorum. “Önündeki taþa, elindeki tek malzemesi daha sert bir taþla, ancak akþama kadar bir yüz kazýyabilen insanýn; bir gün bütün yaptýklarýnýn resim gibi, film gibi, ayna gibi, aynen yaþadýðýmýz gibi karþýsýna çýkarýlacaðýný anlayamamasýna, haydi hakký var diyelim (aslýnda yok ya…)… Ama bugün koskoca kütüphaneyi bir küçük maddeye görüntülü, hareketli ve sesli kaydedebilen ve onlarý istediði zaman tekrar tekrar görebilen, uzaklara adýný sanýný bilmediði insanlara bile anýnda ve istediði vakit gönderebilen, hattâ üzerinde oynayabilen insanýn “Hesap gününde” her þeyin, karþýsýna çýkarýlacaðýný anlamamaya hakký yok…” (Ali Erdal, Yeni Bir Diyalektik, 2000) Ýyi okumalar dileðiyle, Kardelen'den selâmlar…

Askerden dönüp büromuzu açtýðýmýzda takvimler 2000 yýlýný gösteriyordu. Aldýðýmýz eðitim adýmýzýn önüne “avukat” ibaresini eklemeye yetmiþti de, mesleði icra edeceðimiz mekâný bulmakta ve mekânýn tefriþatýnda iþ yine baþa düþmüþtü. Dýþý sizi, içi beni yakar misali þimdi güzel bir hatýra olarak kaleme alýnan o günlerde maddî bakýmdan neler çekildiðini bir Allah bilir bir de en yakýnýmýzdaki dostlar… Ancak bir kucak dolusu paraya sahip olabildiðimiz bilgisayar denen “harika kutu”yla (!) tanýþmamýz tam da o günlere denk gelir. Maddesini dýþarýdan görüp seyrettiðimiz ama önüne geçip tuþuna dahi basmadýðýmýz bu âlet, artýk büromuzun mütemmim cüz'leri arasýna girmiþti. Sohbetin giriþinin, o anki geliþmeleri görüp 50 yýllýk bir maziyi hatýrlayan eskilerin konuþmalarýna benzediðinin farkýndayým. Ama olsun. Onlarýn teknoloji alanýnda bir ömür boyu görüp geçirdiðinin daha fazlasý bizim gözlerimizin önünde cereyan etti ve ediyor. Bir baþýna bilgisayarýn anlamsýzlaþtýðý, eksik kaldýðý ve internet denen bir kaynaða baðýmlý ÇÝZÝNCE hale geldiði dönemler de yukarýda bahsettiðimiz zaman dilimiyle örtüþür. Üç haneli telefon numaralarý ile girilen, hâlâ kulaklarýmýzda çýnlayan baðlantý sesi ve “sörf ”ünüz devam ettiði müddetçe telefonunuzu meþgule düþüren internetle tanýþmamýz böyle olmuþtur. Yeni yetmelere komik gelse de çok deðil 10 yýl öncesinden bahsediyoruz. Ama öyle bir 10 yýl ki bilmem büyük hadiselerle açýlýp kapanan tarihî devirlere internet vesilesiyle bir yenisini de ben eklesem yanlýþ yapmýþ olur muyum… O kadar da deðil diyenler için söylüyorum; daha telefona, faksa hayretler içinde bakýp nasýl oluyor da benim sesim, yazýlý evraðým kilometrelerce uzaktaki birine ulaþýyor diyen birinin, künhüne vakýf olamadýðý internet karþýsýndaki tavrýný varýn siz düþünün… Günahýyla sevabýyla, çoluk çocuk hepimizin hayatýna giren ve bu saatten sonra hayatýmýzdan çýkmasý da pek muhtemel görünmeyen insanlýðýn bu yeni oyuncaðý interneti, 63. sayýmýza konu seçtik. Sýnýr tanýmayan, zaten de


-5__________________________________________________________________________________

S hbet... Geçtiðimiz günlerde, küçük yaþtaki bir çocuðun, bir bilgisayar oyunundaki karakterleri “kýrmasýyla” alâkalý olarak öldürüldüðü haberleri yer aldý basýnda. Oyun, internet üzerinden binlerce kiþinin oynadýðý, oyun karakterlerinin para ile satýn alýnabilen çeþitli özelliklere sahip olduðu bir savaþ oyunuydu. Yakýn zamanda okuduðum bir baþka haber -her ne kadar basýna güven sorunum olsa da-, bir annenin bebeði zor durumda iken bilgisayar baþýnda twitter.com'da “tweet”lediðini yazýyordu. Bunlar sadece aklýma gelen iki örnekti. Kim bilir duymadýðýmýz daha neler oluyordur. Artýk internet öyle bir noktaya geldi ki, disiplin altýna alýnma sýnýrlarý çoktan aþýldý. Zaten anlamýndan dolayý böyle olmasý doðal deðil mi? Ýsminde geçen “net” yani “að” kavramý, dünyayý hem maddî hem de sanal mânâda sardýðýna iþaret etmiyor mu sizce de? Ýnternetin disiplin altýna alýnmasýndan herkes farklý bir þey anlayabilir. Örneðin ülkemiz yöneticileri bazý sitelere eriþimi kapatarak bu disiplini saðlamaya çalýþýyorlar. Çoðunuzun bildiði gibi, video paylaþým sitesi YouTube'a ülkemizden eriþim engellenmiþ durumda, ama bu yasaðýn nasýl aþýlacaðýný küçük yaþtaki internet kullanýcýlarý bile biliyor. Bilmese dahi, internette o sitenin benzeri yüzlerce video sitesi mevcut. Birine girilemiyorsa, diðerine giriliyor. Ayný durumda olan blog siteleri de var. Ýnternetten yaptýðým küçük bir araþtýrmada ülkemiz mahkemelerince yasaklanan yaklaþýk 4400 site olduðunu okumuþtum. Bu tür çözümlerin bir iþe yaramadýðý çok açýk. Yasaklý bir siteye girdiðiniz zaman, þu þu mahkemenin þu sayýlý kararý ile eriþime kapalýdýr ibaresi görmek de oldukça trajikomik doðrusu. Hal böyle, ancak asýl düþüncem þu ki, disiplin altýna alýnmasý gereken internet veya onun gibi ÇÝZÝNCE konular deðil, onlarý kullanan insandýr. Ýnsanoðlu disiplin altýna alýnmadýktan sonra tüm çözümler hem geçici hem de beklenen faydayý vermekten uzak olacaklardýr. Sonuçta, interneti hayýr için kullananlar da insanlar, þer için kullananlar da. Benzer durumlarda sýkça verilen bir örnek vardýr, bir býçak insanoðlu için

kardelen@kardelendergisi.com

SÝTE EDÝTÖRÜ

vazgeçilmez bir yardýmcýdýr ancak kötü ellerde çok tehlikeli olabilir. Ýnternet konusuna temelden baktýðýmda da benzer bir durum görüyorum. Peki, burada bize düþen nedir? Elimizde, interneti þer yolda kullananlara karþý etkili olabilecek sihirli bir deðnek olmadýðýna göre, yapabileceklerimize bakmamýz gerekir. Örneðin, internette Kardelen dergisinin sitesini açarak hayýrlý bir iþ yaptýðýmýzý düþünüyoruz. Ýnternet olmasaydý, dergi birçok kiþiye ulaþamayacaktý. Derginin basýlý þeklini görmemelerine raðmen siteyi ziyaret eden, yorum býrakan birçok okurumuz var. Sözün özü, bizler üzerimize düþeni yaparsak, görevimizi bir nebze olsun yerine getirmiþ oluruz. Herkesin kendi evinin önünü süpürmesi gibi, ilk olarak bireysel internet kullanýmýmýzý disiplin altýna almamýzla iþe baþlamak gerekir diye düþünüyorum.

Kardelen Ýstiþare Forumu Kardelen'in çýkacak olan her yeni sayýsýnýn hazýrlýðý aþamasýnda, o sayýnýn konusu, kapak tasarýmý gibi konular dergi kadrosu tarafýndan istiþare ediliyor. Önceleri e-posta grubu kullanýlarak yapýlan bu istiþareler artýk site altýndan yayýn yapan bir foruma t a þ ý n d ý . w w w. k a r d e l e n d e r g i s i . c o m / f o r u m adresinden ulaþýlabilen foruma þu anda sadece üyeler giriþ yapabiliyor. Daha güzel sayýlar çýkmasýna vesile olmasýný dilediðimiz bu “hayýr” adýmý inþallah Kardelen'i daha iyi noktalara taþýr. Ýyi okumalar.


-6__________________________________________________________________________________

K

“ orku Çaðý”!.. 20. yüzyýl için böyle diyor (Albert Kamu): “Bizim yüzyýlýmýz, yani 20. yüzyýl korku çaðýdýr!”... Bu çað insanýnýn geleceði yoktur. Önceden meseleler konuþularak çözülürken, bu devir insanlarýnýn önüne duvar örülmüþ gibidir. Böyle bir çaðda insan için korkudan tabiî bir þey yoktur… (Franz Kafka)ya göre de, “çaðýmýzda insan, bir hayvana dönüþüyor”. Herkes, iþine ve eðlenceye sürüye katýlmýþ gibi gitmektedir. Sýnýrlarý çizilmiþ bir hayat… Ýnsanlar, kendi yaptýklarý parmaklýklarýn arkasýndadýrlar… Birincisi yüzyýlýn yarýsýnda, ikincisi çeyreðinde hayata gözlerini yuman bu düþünen adamlar, yüzyýlýn baþýnda çaðýn buhranýný görmüþler. Yüzyýlýn sonunda bugünkü manzara haklýlýklarýný gözler önüne seriyor:

D

Http://mail.live.com/default.aspx?&ip=10.4.26.8&d=d1570&mf=0&rru=inbox

ünyanýn göbeðinde bir ülke, dünyanýn öbür ucundaki bir devlet tarafýndan; dünyanýn gözü önünde, 'kimyasal silâhlarla insanlýðý yok etmeye hazýrlanan diktatörden kurtarýp demokrasi getirmek' masalý ile iþgal ediliyor. Bütün dünya bu haksýz fiili, bir film gibi kaygýsýz ve kayýtsýz televizyonlardan seyrediyor. En fazla heyecanlý bir maç… Bu kalleþliðe bakýp, önceden ilân edilerek yiðitçe yapýlan meydan savaþlarýna hayran olmaz mýsýnýz? Bugün kimyasal silâh iddiasýnýn, insanlýðý enayi yerine koyan bir bahane olduðu açýða çýktý. Utanmýþ bile görünmedi iþgalciler... Çocuklar öldürüldü, camiler bombalandý, evlere baskýnlar yapýldý. Tecavüzler, özel iþkence hapishaneleri... Bütün bunlara raðmen (itibarlarý diyemeyeceðim) saygýnlýklarý sarsýlmadý; devran yine ol devran… Güçlü, hep haklýdýr… Bir Holivut senaryosu gibi ikiz kuleler yýkýldý. Suçlu ilân edilen terör çetesinin azýlý liderini “ölü veya diri” ele geçirmek ve terörizmi “ininde” yok etmek masalý ile “Dünyayý Kurtaran Adam”, Afganistan'ý iþgal etti. Uzaydan sineðin gözünü görenler ve výzýltýsýný duyanlar, iþe bakýn ki, azýlý lideri ele geçiremediler, O günlerde doðan çocuklar, þimdi ilkokula gidiyor... Hafýza-yý beþer, nisyan ile maluldür… Demek her þey 'sanalmýþ' ve insanlýðý kandýrmýþlar… Devran yine ol devran… Güçlüdür, ne yapsa yeridir. Bizde ise; abus

Burnu,

suratý her gün haber bültenlerinde gösterildiði için varlýðý muhakkak olan, soyadý bile cezayý gerektiren “maþaya”, özel ada tahsis edildi. Sanki hapsedilmedi de, kendisi gitti adaya yerleþti katil… Ýdam edilmeme garantisi ile… Ýsrail, hiç kimseye aldýrmadan katliam yapýyor, çocuklarý bile öldürüyor. Ýslâm dünyasýnýn göbeðinde Müslümanlarýn vataný iþgal ediliyor… Kutsal mekânlarý açýk ve sinsi yýkýyor. Kimseye hesap vermiyor, dünyanýn efendisi vehmiyle, hiçbir kuruluþun böyle bir hakký olmadýðýna, bunu herkesin böyle bilmesi gerektiðine inanýyor. Dünyada cýlýz birkaç sýzlanma dýþýnda, ses seda yok…

H

erkes gerçekleri biliyor aslýnda… Herkes haksýzlýklarýn, zulmün, yalanlarýn farkýnda... Haksýzlýk karþýsýnda dilsiz þeytan olmak neden bu kadar revaçta? Zor olan, gerçekleri bilmek deðil, kabul etmek ve gerektirdiði sorumluluðu göze almak… Gerçekler o kadar dehþetli, yüklediði sorumluluk öyle aðýr ki, görmemek ve kolay oldubittileri kabullenmiþ sürüye katýlmak iþine geliyor herkesin. Olmasý gereken bu… Sen mi kur taracaksýn… Sür üde kalabilmek bunu gerektiriyor. Yoksa kurt kapar… Tribünleri dolduran taraftarlarý, meydanlara yýðýlan kalabalýklarý, internette öbekleþenleri, her türden arkadaþýný (hattâ katilini) internet denen meçhul ve sanal dünyadan bulanlarý, iradeleri mi bir araya getiriyor? Topluluðu 3 (F) ile (futbol, film, fieasta/dans) güttüðünü söyleyen diktatör, sürü psikolojisini ne güzel ifade ediyor. Bugün ona bir (F) daha eklendi: (Feysbuk)… “Marka” giyme merakýnda; arabasýný, takýmýný övmekte sürüye dâhil olduðunu ve sürü içinde bir deðer olduðunu ispat zavallýlýðý yok mu? Toplumu; reklâmlar, diziler, þok haberler, devamlý tekrarlanan sloganlar mý güdüyor, fikir adamlarý mý? Bu çað kadar cinayetin, fuhþun, uyuþturucunun, içkinin, hýrsýzlýðýn, rezaletin, hezeyanýn ve fantezinin, güvensizliðin, soygunun, hilenin, haksýzlýðýn, kötülüðün yaygýn olduðu bir zaman dilimi biliyor musunuz? Seri katiller, tecavüzcüler, çeteler ve benzerleri hayatýn tabiî gerçekleri… Drakulalar, Mavi Sakallar, Frankeþtaynlar Albert Camus her akþam televizyon (1913-1960)


sürte sürte!..

-7__________________________________________________________________________________

arkadaþýmýz… Sevimli devler bile bu hale tahammül edememiþ olmalýlar ki, masallarla beraber dünyamýzý terk ettiler. Ýnsanlar, baþkalarý ile alâkalarýný en aza indirmiþ; “sanal” tesellilerle avunuluyor. Toplum çökmüþ; çarþýda, dolmuþta, sokakta birbirine selâm vermekten, göz ucuyla bakmaktan korkuluyor. Gerçek kah-ramanlarýn yerini, komiser bilmem kimden süpermene ve örümcek adama kadar hayalî ve sanal kahramanlar aldý. Çocuklar gardiyanlarý bilgisayarlar nezaretinde evlerde hapis; sokakta oynamýyorlar. Nasrettin Hoca'nýn taþlarý baðlamýþlar, köpekleri salývermiþler dediði gibi, iyiliðin bütün yollarý týkalý, kötülüðün bütün yollarý açýk… Sanki teknik imkânlar, kötülüklerin kolayca yapýlmasý için icat edilmiþ. Baþkalarýný dinlemek, kameraya almak, casusluk, hainlik; kýsacasý her türlü ahlâksýzlýk çok kolay… ( amu); 20. yüzyýla “korku çaðý” derken; 17. yüzyýla matematik, 18. yüzyýla fizik, 19. yüzyýla da biyoloji çaðý demiþti. Üçünün ortak ifadesi ile müsbet bilgiler… Müsbet bilgilerde üç yüzyýllýk geliþmeden sonra korku çaðý geliyor… Kardan sonra buz der gibi… Nasýl olur? Bu geliþmelerin saðladýðý imkânlarla dünya gül bahçesine dönmeli deðil miydi? “Korku çaðý”, müsbet bilgilerde ve bu sayede hýzla geliþen ve bütün dünyayý saran teknolojideki geliþmeler yüzünden mi insanlýðýn üzerine kâbus gibi çöktü? Hayýr!..

K

M

üsbet bilgilerden dolayý deðil, müsbet bilgileri ve bu sayede kazanýlan eþyayý (her þey) hakikatlerine uygun kullanamamaktan… Eþyaya, hakikatine uygun bir ruhla hâkim olmayý bilememekten… Ýnsanlýðýn, hakikatlerine göre kullanacak irfana ve izana ulaþamamasýndan… Kum saatindeki gibi, maddeyi kazanýrken veya kazanmýþ görünürken ruhu, mânâyý, maneviyatý, kaybetmekten… “Batý, bir kuru akýldýr ve Allah kuru akla ne kadar hak ve imtiyaz vermiþse Batý hepsine malik; ve kuru aklý nelerden mahrum etmiþse h e p s i n d e n y o k s u n d u r. Te k kelimeyle madde fenni Batýdadýr.” “Batýnýn, madde idrakine baðlý bir þuurla, bu þuurun çerçevelediði bir his mihrakýnýn etrafýnda, sadece su fâni dünya imparatorluðuna mahsus bir nizam ve marifet temsil ettiði ve ferdin (metafizik-madde

ali.erdal@kardelendergisi.com

ötesi) vicdanýný besleyemediðidir.” “Ýnsan öldüðüne, saray yýkýldýðýna, âbide çatladýðýna ve fikir pörsüdüðüne göre, eðer bu âkýbetlerden hiçbiri olmasaydý Batý dünyasýnýn da eksiði olmazdý. Fâniliðin üstündeki vecd ve teselliyi ve bu vecd ile eþya ve hadiselere tahakküm kudretini getiremeyen bir dünya, dýþýnýn mamurluðu nispetinde haraptýr.” “Müsbet bilgiler manzumesi terakki ede ede, bir taraftan Batý'nýn dünya fatihliðini saðlarken, öbür taraftan da kendi kendisine hâkimiyetini, ruhî hegemonyasýný altüst etti; ve onu, çýrpýnan ve ruhuna dayanak arayan, dýþý ziynetli ve içi harap, bir dev haline getirdi. Batýyý anlamak, onun, madde plânýna hâkim ve ruh plânýna mahkûm tezadýný en haysiyetli çapta görmekle olur.”

E

lektriðin kablo içine alýnarak faydaya çevrilmesi gibi maddî kazanýmlar disiplin altýna alýnmadýðý, kontrol edilmediði için Batý (dolayýsýyla insanlýk); icat ettiði eþyanýn altýnda ezildi. Batý, maddî geliþmeyi disiplin altýna alacak ruhtan mahrum olduðunu anlayamadý. Evet bu sebeple, kum saati gibi, maddede kazandýkça, ruhta kaybetti. En ufak ruhî ürperti kalmadý. Her þey maddî hazlardan ibaret… Bu dünyada ne yaparsan, yanýna kâr… Din, her çeþidi ile toplumdan, her sahadan uzaklaþtýrýlýp vicdanlara hapsedildi. Bütün ruhçu görüþler, tavan arasýna týkýldý… Ürperti sadece cinayet ve korku filmlerinde... Mavera tefekkürü, uzaylý yaratýklar mavalýnda… Can sýkýntýsýnýn tedavisi alýþveriþte... Ýdrak beþ duyu içinde hapis… Tek ideal (!), her nefsin kendisini düþünmesi ve bu yolda her þeyi mubah görmesi… Erkek para kazanma makinesi, kadýn zevk âleti… Mukaddes aile, külfet… Dünya, insan sayýsý kadar tanrý bulunan bir Olemp daðý… Bu yüzden internet, gönüllü olarak hevesle yuttuðumuz afyonumuz… Ýradelerin istekle teslim edildiði, günaha sokmaktan öte saptýrýcý, sapýklaþtýrýcý… Cep telefonumuz, yavaþ yavaþ öldüren katilimiz… Tek yapabildiðimiz, zararlarý aza indirmek… Manevî duygular karþýsýnda canavar kesilen devlet ve her þeye (maydanoz olan) “düþünce kuruluþlarý” bile çaresiz… Herkes baþýnýn çaresine baksýn… Gemisini kurtaran kaptan… Son zamanlarda karþýdakine kýyamýyormuþ edasý ile 'benden sana fayda yok, sen kendi çarene kendin bak' der gibi söylenen “kendine iyi bak”, bu halin bir sonucu mu doðdu acaba?

Franz Kafka (1883-1924)


-8__________________________________________________________________________________

SEN ve KIYÂMET Aþkýna yaratýldý, mahlûka budur kýymet Gönderildin hak katýndan âlemlere rahmet. Ýnsanlar yüz yýllarca hep seni beklediler Canlý cansýz, yaratýlanda vardý bu hasret. Günahýndan bilmem ne kadar aðladý Âdem Kabul olunmadý tevbesi, uzun bir müddet. Bir vesîle aradý, sonra aklýna geldi Dilinde, cennetin kapýsýnda yazan âyet… Eller duâda, açýldý semânýn kapýsý Kabul mü olurdu, adýn anýlmasa þâyet. Her gelen nebî, seni müjdeledi dünyâya Nice peygamberler, olmak istedi sana ümmet. Kadýnlar yakýlýr, kýzlar canlý gömülürdü Ey güzel, gelmeseydin biter miydi bu zulmet! Ýlk emridir oku, yaradan yüce Rabbi'nin: ‘Ey Habibim, çaðýr insanlarý budur dâvet.’ Ýnsanlýk yolunu kaybetmiþti, yüce Hakk'ýn Dâvetine kulak verenler, buldu saâdet. Âhu gözlerin nuru, ruhlarý aydýnlattý Âþýklarýna seyr-i cemâlin, büyük devlet. Ýsminle, þiirler gerçek mânâsýný buldu Geçmese adýn, olur mýsrâlara eziyet. Dünyada ki ilk ve son sözün idi 'ümmeti' Onlar için, Yaratan'dan diledin merhamet. Gözlerinin tek yaþýna, olsun canlar fedâ Mahþerde, ah ümmetim diye aðlar Muhammet (sav). Girse cehenneme, hepsini almak istersin… Söyle var mýdýr ki bize, senden büyük nîmet. Bazen taþlandýn, bazen hakârete uðradýn Katlandýn iþkencelere, etmedin þikâyet. Hayvandan farký olmazdý, belki daha âdi… Ümmetin olmakla, insanlar buldu þahsiyet. Her sabah Ravza'na, bâdý sabâlar uðrardý… Sustu selâmlar, sonra sardý zamâný zillet. Zavallý insanlýk, kendi icat ettikleri karþýsýnda, yani “emrine verilmiþ madde” karþýsýnda aciz duruma düþtü. Kendi yaptýðý parmaklýklarýn ardýnda hapis… Evet, binmiþiz bir alâmete, gidiyoruz kýyamete… mam-ý Rabbanî, “Bir þey haddini aþarsa zýddýna döner” buyuruyor. Madde hâkimiyeti kontrol edilemeyince haddini aþtý… Frankeþtayn, yarattýðý (hâþâ) mahlûk karþýsýnda acz ve “korku” içinde. Cep telefonu fizik rahatsýzlýðýn, internet manevî çöküþün uç örnekleri. Batý kültürünün yarýsý hayvan, yarýsý insan tanrýlarý gibi, faydasýndan vazgeçilemez, zararý giderilemez bu icatlar gösterdi ki; bu icatlar bir ruhun emrinde olmalýdýr. Hattâ, daha iþin baþýnda onlarý icat eden insan bir ruhun emrinde olmalýdýr. Bir ruhun emrinde icat edilmeliydi. Þimdi kafesinden fýrlamýþ canavar gibi olamazlar o zaman. Yüceltilen madde haddini aþtý zýddýna döndü… Yani faydadan zarara: Delinen gökyüzü, deðiþen mevsimler, ýsýnan yerküre, eriyen buzullar ve yükselen denizler, azalan sular ve kuruyan topraklar… Fýtratlarýndan koparýlýp, zararlý hale getirilen hayvan

Ý

Denizlerin üstüne at sürerdi mücâhit Hadîsindir; kýlýçlarýn gölgesinde cennet. Dînin temelidir dedin, Kur'ân ve sünnetim Sarsýlýnca gönüller, yýkýldý medeniyet. Gaflet sardý asrý, karanlýk geceden beter Önce unutuldun. Sonra terk edildi sünnet. Fýrkalara ayrýldý ümmetin, parça parça Sünnetin terk edilince, baþladý hezîmet. Getirdiðin hükümler, bir bir kaldýrýlýnca Mâbedin kýblesi þaþtý, kime bu ibâdet… Sana tâbi olmayan helâkte buyurdu Hak Diyalog arayýþýnda, Kur’ân'a ihânet. Ehli kitap hakkýnda, vahyetti sana Allah Ýyilik istemezler, var kalplerinde nefret. Uyardýðýn cezâ, geldi ümmetin baþýna… Bitmez, Kudüs ve Bâðdat'ta uygulanan vahþet. Kesilen bebeklerin sesi arþa çýkýyor, Ümmetin saðýr, yâ Resulallah, senden medet. Dost edinmeyin denileni, dost edindiler Sen olmasan, kim bilir çoktan çarpardý lânet. Ne huyu, ne suyu hâþâ, benziyor Ýslâm'a Senin nûrun kalkýnca, maymuna döndü sûret. Maymundan âdi, düþtü esfel-i sâfiline Heyhât, çýrýl çýplak sergilenir oldu avret. Bilmem, hangi yüzle gelecekler huzûruna Gel ümmetinin imdâdýna, bitsin bu rezalet. Ey Nebi göster cemâlini! Kapýnda 'bende'n Es'adi'ye kölen olmaktýr, en büyük izzet. Anýldýðýn zaman ayaða kalksýn bedenler Adýný salâvatla yâd etsin, bütün millet. Gönüllerde baþka sevdâ, senin makâmýnda… Artýk unutuldunsa, býrak kopsun kýyâmet. Fatih ÖNCÜ ve bitkiler… Laboratuarda hazýrlanýp, insanlýðýn baþýna belâ edilen hastalýklar… Yine para için bozulan tohumlar… Bozulan saðlýk, çürüyen insanlýk… Dünyayý bu hale getirmiþken ve bu halin farkýna varmazken, uzaya insan göndermeyi, çaðýn baþarýsý olarak görmeye kahkahalarla mý gülersiniz, acý acý mý? Ýnsanlýðýn Ufku (sav) “Emanetin hakký verilmeyince kýyameti bekle!” buyuruyor. Kýyamet tartýþmalarýna þahit olunca gülmek mi, aðlamak mý gerektiðini kestiremiyorum. Hale bakýn, kýyameti kopmuþ dünya, kýyamet ne zaman kopacak tartýþmasý yapýyor… Yaþanmaz hale getirmek, dünyanýn kýyameti deðil mi? e olacak peki þimdi? Her þey ayan ve beyan; olacaðý þu: Ýnsanlýk; insaný ve emrine verdiði maddeyi, kâinatý ve kâinattaki her þeyi, sebebi ve sonucu, tedbiri ve çareyi yaratan yüce Allah'ýn (cc) gönderdiði ve “razý oldum” buyurduðu dinine uygun olarak hayatý ve dünyayý yeniden nizamlamak gerektiðini, burnu sürte sürte anlayacak ve kurtulacak… Aksi halde eyvah!...

N


-9__________________________________________________________________________________

MÝLLETÝ MÝLLET, DEVLETÝ DEVLET, MEDENÝYETÝ MEDENÝYET YAPAN RUH Ýnsan, yaratýlýþýnýn bilincinde mi? Bu

soruyu herkes kendine sormalý. Sormakla kalmamalý, bu gerekliliði ne ölçüde yaþayabildiðinin de araþtýrmasýný yapmalý. Hazreti Ömer'in; “Bugün Allah için ne yaptýn?” sorusu gibi insaný bu soru devamlý izlemeli. Ders çalýþýrken izlemeli, yemek yerken, uyurken ve konuþurken izlemeli. Dahasý; severken, nefret ederken, siyasetçiyse; siyaset yaparken, sporcuysa; spor yaparken, âlimse; ilim yaparken, þairse; þiir yazarken, ressamsa; resim yaparken, bestekârsa; beste yaparken hep izlemeli. Bugün Batýnýn yoldan çýkarmýþlýðýyla uðraþan aydýnýmýz, her þeyin aslýna dönmek ve insana aslýndaki yüceliði öðretmek yükümlülüðündedir. At izinin it izine karýþtýðý günümüzde, bilmeden iyi bir þey yaptýðýný sanmak kadar aptalca bir þey yoktur. Ama gelin görün, etraf milleti bilmeyen milletvekili, devleti bilmeyen bakan, fýkýh bilmeyen imam, týp bilmeyen doktor, yemek bilmeyen aþçý, motordan anlamayan þoför, velhasýl; þiir bilmeyen þair, Türkçe bilmeyen edebiyatçý kaynýyor.

B

Hayatýmýza yön verecek kýssalar

u böyle sürüp gitmez. Adam gibi adam olmak sorumluluðundayýz. Yeteneklerimize uygun iþ ve sanatta karar kýldýktan sonra; onun gerektirdiði bedeli ödemeyi göze almalýyýz. Hiçbir iþ ve meslek bize altýn tepside sunulmaz. Onu biz bazen iðneyle kuyu kazmak misali; uzun didinmelerden sonra elde ederiz. Dünyanýn gelmiþ geçmiþ en çilekeþ insaný Peygamber Efendimiz (sav) deðil midir? O, Allah'tan bir görev almýþ, onu her engelleyici ve zor þarta raðmen tamamlamýþ deðil midir? Onun direnmesi, kararlýðýdýr. O'dur bize cennetler hediye eden. Bizde her okur-yazarýn ilk okuduðu ve dinlediði GERÇEK SEBEP Hz. Ali'nin halifeliði sýrasýnda, Hz. Osman'ýn þehid edilmesiyle sonuçlanan fitne, fesad daha da arttý. Bu durumdan üzülen, þikâyetçi olan bir mümin Hz. Ali'ye gelip sordu: –Ya Ali neden Hz. Ebû Bekir ve Ömer zamanýnda meydana gelmeyen bu olaylar senin zamanýnda meydana geliyor, müminler birbirine düþüyor? Hz. Ali cevap verdi: –Hz. Ebû Bekir ve Ömer zamanýnda biz vardýk, ama bizim zamanýmýzda onlar yok.

kahramanlýk hikâyeleri Battal Gazi deðil miydi? Ýstanbul kapýlarýna kadar gelmiþ bu veli kahramanýn izinde gidenler ve ruhuyla tanýþlardýr Selçuklu ve Osmanlý'yý kuranlar. Tabiî Osman Gazileri, Orhan Gazileri, Yýldýrýmlarý, Fatihleri, Yavuzlarý ve Kanunileri yetiþtirenler. Mevlâna, deyip geçiyoruz! Bugün Mevlâna'yý oraya getirip oturtan çilenin acaba bilincinde miyiz? Þair Molla Câmi gibi ulu birine; “Peygamber deðil ama kitabý var,” dedirten Mesnevî'nin yedi yüzyýl sonrasýnda bile bize ýþýk tuttuðunu acaba ne kadar biliyoruz? Mimarýmýz Sinan, mabedimiz Süleymaniye ve Selimiye diyorsak; Ýslâm medeniyetinin âbide eserini dünyaya hayranlýkla seyrettiriyorsak Mevlâna'nýn Mesnevî'sini dünyaya okuttuðumuz gibi Dede Efendi'nin ve Ýtrî'nin ruhumuzun konuþmasý olan eþsiz bestelerini dinletiyorsak; þu yer küresinde imanýmýza ve dehamýza parmak ýsýrtýyorsak; bunun sebebi millet, devlet ve medeniyet yolunda bitimsiz çileleri göze almamýzdandýr. Ýlk günden bugüne Allah Resulü'nün ayak izlerinde her alanda ne büyükler yetiþtirdik! O büyüklerle Batýnýn her yüz hainine karþý bir kahramanla karþý dikildik! Bu yetiþtirmeler ve dikilmeler olmasaydý dünya bugün ne halde olurdu bir an durup düþüneniniz var mý?

Mücahit KOCA

B

u millet, Batýnýn bütün ayartmalarýna raðmen hâlâ o ilk günkü ruha bildiktir. Eðer böyle olmasaydý günümüzde de deðer olarak bildiðimiz birçok eser ve kahraman olarak bildiðimiz birçok canýmýz olmazdý. Bundan sonra da eðer bir adým atýlacaksa; o ilk adým, yine o ruhlardan hareketle atýlacaktýr. Bir gün baþarý diye bir þeyden söz edilecekse; onlar mutlaka anýlarak baþlanacaktýr söze…

ARÝF OLMAK Hak dostuna sormuþlar: –Âlim kimdir? –Bildiðini bilen... –Ya arif kimdir? –Bilmediðini bilen... KEMÝK AT Mevlâna Celaleddin Hazretleri, çelebileri ile birlikte Meram Baðlarý'nda gezintiye çýkmýþtý. Güneþli, güzel bir gündü. Birkaç köpeðin oynaþtýðýný gördüler. Bir talebesi: –Ne güzel bir kardeþlik örneði, keþke insanlar ibret alsa, dedi.

Mevlâna, tebessüm ederek: –Önlerine bir kemik at da gör kardeþliklerini. TENKÝT Þeyh Sadi Þirazî çocukken gece ibadetine heveslenir, namaz kýlar, Allah'a dua edermiþ. Bir gün herkesin uyuduðu saatlerde Kur'ân okurken, uyanýk olan babasýna: –Neden geceyi uykuyla geçiriyorlar, kalkýp iki rekât namaz kýlmýyorlar? –Uyanýk kalýp baþkalarýný çekiþtireceðine keþke sen de uyusaydýn. (Derleyen: Hýzýr Ýrfan ÖNDER)


-10__________________________________________________________________________________

Kadir BAYRAK ----------------------------------------------------

Ç

oðu zaman içinde çözüm barýndýrmayan ve sadece yakýnmadan ibaret kalan tespitlere itibar etmeye deðmez. Az sonra yapmaya çalýþacaklarýmýzýn da bu nev'iden olmamasý için tespitten ziyade teþhis koymaya gayret edeceðim. Zira hastalýðýn adýnýn konmasý, tedavinin ilk, belki de en önemli basamaðýdýr. Günün harika icadý internetin hayatýn hemen her alanýna doðrudan veya dolaylý olarak büyük kolaylýklar getirdiði muhakkak. Ancak diðer yandan internet sebebiyle duçar olduðumuz hastalýklarýn sayýsý ve niteliði de endiþe verici. Kiþinin mesleði, ilgi alaný, zaaflarý yüzünden farklýlýklar gösterse de hastalýklarýn bütün bir cemiyeti etkilediðinde þüphe yok. Saydýklarýmýzdan ibaret olmasa da en çok bilinen ve dikkat çekenleri yazmaya çalýþtýk. Yazýnýn sonuna da düþünebildiðimiz tedbirleri sýraladýk.

Dil Yarasý

ÇÝZÝNCE

Küçük kardeþi cep telefonu ile el ele veren internetin en bariz etkisi “dil”de görülebilir. Uzaða gitmeye gerek yok, bu etkiyi kendimizde ve çocuklarýmýzda görebiliriz. Sanal (!) ortama, hangisi olduðu meçhul ama Türkçe olmadýðý kesin bir dil hâkimdir. Alternatifi mevcut olduðu halde Türk

ÝNTERNET alfabesinde bulunmayan harflerin sýk kullanýldýðý, iletiþimi hýzlandýrmak adýna neredeyse tüm sesli harflerin yok sayýldýðý, kelimeler hatta cümlelerle ifade edilebilecek meramýn tek bir sembolle geçiþtirildiði, sadelikten çok kolaycýlýðý, hazýrcýlýðý teþvik eden bu dil her geçen gün yayýlmaktadýr. Ýþin kötü tarafý genel kabul görmeye baþlayan bu dil için normalinin, olmasý gerekenin bu olduðu kanaati hâkim olmaktadýr. Daha fazla örnek vermek mümkünse de bu kadarý bile hastalýðýn þifa kabul etmez bir aþamaya doðru ilerlediðinin yeterli kanýtýdýr.

Ahlâkî çözülme Televizyonun ilk yýllarýnda ekranda beliren erkeðin kendisini gördüðü zannýyla örtüsüne daha sýký bürünen ninenin torunlarý için göze yasak kalmadý artýk. Herkes görmek istediði her þeye ulaþma hürriyetine (!) sahip internette. En ciddi sitelerin bile bir köþesinde cinselliði hatýrlatan resme, habere, reklâm kutucuðuna rastlamak mümkün. Dil mevzuunda da belirttiðimiz gibi fizikî, ruhî geliþime ters düþen, inanç ve kültür dünyamýza aykýrý bu durum normal bir þey gibi karþýmýza çýkýyor.


-11__________________________________________________________________________________

HASTALIKLARI Tembellik

Seviyesizlik

Kitap, ansiklopedi, kütüphane, kitap kokusu, dergi, mürekkep… Ýnternetle bu kavramlar da tarihe karýþtý. Ýnternet kafeler, arama motorlarý, kopyalayýp yapýþtýrma yükselen deðerlerimiz. Bir zamanlar dönem ödevi için yýlda iki kez olsun kütüphaneye gider, aradýðýmýz konuyu bulmak için az da olsa kitap karýþtýrýr ve bulduðumuz ödevi çizgisiz kaðýda mürekkepli kalemle yazardýk. Þimdi çocuklarýnýn performans ödevlerini anne babalar arama motorlarýna yazýyor, bulduðu sayfayý kopyalayýp yeni açtýðý bir sayfaya yapýþtýrýyor ve yazýcýdan çýkarýyor. Her yaþa her kesime hitap eden oyunlar da cabasý. Müptelasý olunan oyunlar sebebiyle ekran karþýsýndan günlerce kalkmayan, kalkamayan çocuklar, gençler, yetiþkin insanlar var. Kullanýcýsý tarafýndan üretilen hayal kahramanlarýnýn bile ekonomik bir deðeri var ve komik gelse de bunlar alýnýyor satýlýyorlar. Yine kýsa yoldan para kazanmanýn aracý kumar, internetle sektör haline getirildi. Spor karþýlaþmalarýnýn ötesinde akla hayale gelmeyecek pek çok konuda bahis oynamak mümkün.

Sayýca daha fazla insana hitap etme isteði en ciddî sitelerde bile seviyeyi düþürüyor. Ziyaretçi ile reklâm sayýsý doðru orantýlý. Alýnan reklâmlar ile ayakta kalan internet siteleri, reklâmlarýn sayýsýný ve süresini arttýrabilmek için ziyaretçi sayýsýný çoðaltmak zorunda. Bu da onlarý daha az zahmetle hazýrlanýp daha çok talep gören magazin, spor, alýþveriþ gibi hazmý kolay konulara yöneltiyor. Sürekli bu tip bilgilendirmeden meydana gelen bir bombardýmana muhatap internet kullanýcýlarý özellikle de çocuklar giderek okuyarak deðil görerek bilgi sahibi olmaya baþlýyor. Ýnternet içinde iyiyi ve kötüyü barýndýran, þartlarýný saðlayan herkesin dâhil olabileceði devasa bir ortam... Ýyi yanlarý için ayný þeyi söyleyemesek de kötülüðün tedbir alýnmadýðý takdirde hemen yaygýnlaþacaðý bugüne kadar yaþanan tecrübeyle sabit. Dünyada, ülke genelinde ve yerelde internet hastalýklarýný gören, bilen ve tedavisi için kafa yoranlarýn sayýsý az deðil. Ne var ki bu insanlar, tek bir çatý altýnda toplanamadýklarýndan sesleri zayýf ve havada kalmakta. Örgütlenemeyen ve arkasýna kanun dolayýsýyla devlet gücünü almayan her sesin ayný akýbeti paylaþacaðýný söylemeye gerek yok. Bu sebeple internet hastalýklarýyla mücadelede daha önce özel televizyon kanallarýyla yaþanan süreçte olduðu gibi kanunî bir alt yapý þart. Mevcut yapýyý iþler hale getirmek, eksik yanlarý düzenlemek devlete düþüyor. Bu anlamda aile þifresi, sýnýrlarý iyi tespit edilen kapatma cezalarý doðru ve güzel ama yeterliliði tartýþýlýr. Araþtýrmacýlýðý teþvik ettiði zannedilen, aslýnda internetin saðladýðý kolaycýlýkla örtüþen eðitim sistemine çeki düzen vermek de devletin görevi. Ancak esas çözüm þahýs planýnda yapýlacaklardan geçiyor. Çocuklarýmýzý olabilecek en makul yaþta internetle tanýþtýrýp onlarýn internet karþýsýnda geçirdikleri süreyi sýnýrlamak, onlarý sürekli kontrol altýnda tutmak býkmadan usanmadan yapmamýz gerekenler arasýnda. Ýlerde vahim hatalara düþmelerini engellemek için fedakârlýk yapmayý göze almalýyýz. Beðenmediðimiz dili kullanmamak, içeriðini onaylamadýðýmýz sitelere girmemek bizim elimizde. Bir baþýma ben neyi deðiþtirebilirim düþüncesi, sistemli þekilde yür ütülen propagandaya ve parçasý olmamýz istenen sürü psikolojisine uygun bir davranýþ olur.

ÇÝZÝNCE


-12__________________________________________________________________________________

Ýnterneti

KÝM disiplin altýna alabilir?

Ýslâm dini tüm insanlara indirilmiþtir. Allah (cc) diðer (özde Ýslâm olan) semavî dinleri belli topluluklara indirmiþken, Ýslâm dinini kýyamete kadar son din olarak seçmiþtir. Ýslâm dini bu özelliðinden dolayý insanýn olduðu her yerde vardýr. Müslüman da olmalýdýr. En kuytu köþelerden en kalabalýk yere kadar nerede insan varsa Müslüman orada olmalýdýr. Dünya kurulduðundan bu yana Âdemoðlu hep bir terakki içindedir. Ýhtiyaçlarýný karþýlamak için yeni þeyler keþfettikçe yeni ihtiyaçlar doðmuþtur. Bu ihtiyaç ve icat döngüsünde, deriyle örtünmekten uzaya çýkmaya varan bir serüvende olmuþtur. Bu serüven dünya döndükçe devam edecektir. Bu hýzlý döngü içinde edinilen bilgileri depolama ve gereðinde hýzlý bir þekilde kullanma, veri akýþýný hýzlý bir þekilde aktarma gibi ihtiyaçlarýmýzý en iyi þekilde bilgisayar ve inter net karþýlamaktadýr. Bu iki icat günümüzün vazgeçilmez iki unsuru haline gelmiþtir. Bilgi alýþveriþinden haberleþmeye, ticaretten siyasete her þey internet aracýlýðý ile çok daha hýzlý bir þekilde, ar týk yapýlabilmektedir. Daha önce söylediðimiz gibi, en ücra köþede bir tek insan dahi olsa ora Müslüman olmasý gerekirken, insanlarýn bu kadar etkin bir þekilde kullandýðý bu teknolojiden habersiz kalmasý, kaba softa ham yobaz bir anlayýþla þeytan icadý deyip sakýnmasý çok yanlýþtýr. Ayrýca “ilim Müslüman'ýn yitik malýdýr, nerde bulursanýz onu alýnýz”, “ilim Çin'de dahi olsa, onu alýnýz” diyen Hz. Peygamber'in (sav) ve ilk emri oku olan bu dînin inananlarýna Çin'i ve tüm dünyayý, ayaðýna getiren bu teknolojiden uzak olmasý nasýl açýklanýr. Bu yazýyý hazýrlarken bir yandan da dergimizin 62. sayýsýný okuyordum. Kürsü kýsmýndaki yazýyý okuyunca, söylemek istediðimi, Üstat'ýn mükemmel bir þekilde bildirdiðini, fark ettim. “Et tekrarý vel Ahsen velev kâne yüz seksen” kabilinden, bir kýsmýný alýyorum: “Bazý keþifler ve aletler karþýsýnda direne direne onlarýn hükmü altýna girmektense onlarý Ýslâm'ýn hükmüne tâbi kýlýp seve seve tatbik etmekten daha mükemmel bir usul düþünülebilir mi? Bu aletlere nefretle

Fatih ÖNCÜ ----------------------------------------------------------------katlanmakta zebunluk, anlayarak kucak açmakta sultanlýk vardýr ve Ýslâm sultan dindir. Hakikat sultaný Allah'ýn “Allah indinde din, Ýslâm'dýr”, dediði din… Onun içindir ki, bir ye r d e b i r ke þ i f g ö r ü p m u h a s eb e ve murakabesini yerine getirdikten sonra, sýhhat muayenesinden geçirilmiþ neferler gibi hizmete çaðýrýlmasýnda mani bulunmadýðý þöyle dursun, emir vardýr.” Hayatýnýza giren her yenilik, getirdiði kolaylýklarýn yanýnda birçok sýkýntý da getirmektedir. Bu sýkýntýlarý iyi tespit edip, doðru çözümlemeler yapmalýyýz. Ýnter netin en büyük sýkýntýsý, denetim altýna alýnamamasýdýr. Doðru ve yanlýþýn rahatlýkla yayýlmasý, bilgi kirliliðine sebep olmaktadýr. Ayný zamanda, özellikle de gençlerin, yanlýþ ve sapkýn yollara düþürülmesi ve beyinlerine girilip kandýrýlmalarý sonucu, aklî ve bedenî tacizlere mar uz kalmalarýna sebep olmaktadýr. Bazý insanlarýn yanlýþ yollara düþmeleri yüzünden aileleri b i l e y ý k ý l m a k t a d ý r. B u örnekleri daha da artýrabiliriz. Bu saydýðýmýz tehlikelerinden dolayý, bilgi akýþýnýn çok hýzlý olduðu, bilinçli kullanýldýðýnda pek çok faydasý olan interneti yasaklamak veya çocuklarý ondan uzak tutmaya çalýþmak, çok büyük yanlýþtýr. “Çocuklarýnýzý kendi çaðýnýza göre yetiþtirmeyin, çünkü onlar sizin çaðýnýzýn insaný deðildir” diyen Hz. Ali (kv)'nin sözünden yola çýkarak onlarý en iyi þekilde yetiþtirmeliyiz. Çocuklarýmýzý yetiþtirirken, bunu yapma þunu yapma þeklinde doðrudan emirlerle deðil, neyi niçin yapmasý veya yapmamasý gerektiðini, doðrularýn ve yanlýþlarýn, neden doðru veya yanlýþ olduðunu öðretmeliyiz. Onlara, doðrularý ve yanlýþlarý ayýrt edecek hayat nizamýný vermeliyiz. Ýslâm, bir þey kötü derken, önce onun yapýlma þeklini anlatýr, ondan sonrada kötülüklerini anlatýr ve son olarak ondan insanlarý sakýndýrýr. Bir örnek vermek gerekirse; Ýslâm, önce içkinin nasýl yapýldýðýný anlatýr, tehlikelerini anlatýr ve içilmemesi gerektiðini bildirir. Sözün kýsasý, unutmamak gerekir ki, her þeyde olduðu gibi, interneti de ancak Ýslâm disiplin altýna alýr.


-13__________________________________________________________________________________ Nureddin ES'ADÎ insanlar, zaman zaman hidayetten uzaklaþsalar da, Ebu Hanefî, Ýmam Rabbanî, Ahmed-i Yesevî, Mevlâna Celaleddin-i Rumî, Hacý Bektaþi Velî gibi pek çok âlimler sayesinde bâtýl baþarýlý olamamýþtýr.

MUHKEM KALELER Bir ülke zaptedilmek istendiðinde, onu koruyan kaleleri ele geçirmek gerekmektedir. Eðer kaleler düþerse ülke savunmasýz kalacaktýr. Þöyle bir benzetmeyle “Ýslâm hakikatler ülkesi, kutsal kitaplar onun güneþi, peygamberler sultanlarý ve âlimler de onun kaleleri” diyebiliriz. Geçmiþ dinler, muhkem kaleleri olan din âlimlerinin bâtýl tarafýndan ele geçirilmesi sureti ile aslýndan uzaklaþtýrýlmýþlardýr. Hahamlar eli ile Tevrat ve Zebur, rahipler eli ile Ýncil Rahmanî kitap olmaktan çýkarýlmýþtýr. Bu hususu Kur'ân-ý Kerîm’de birçok ayetlee beyan edilmektedir. Dini aslýndan uzaklaþtýran ve kendinde Allah'tan korkmadan onun ayetlerini deðiþtirme yetkisi gören bu âlimler, nefislerini ilâhlaþtýrmýþlardýr. Dini nefislerinin arzu ve isteklerine göre deðiþtirmeye baþlayýnca ahlâken de çöküntü baþlamýþtýr. Toplumlarýn sevip saydýðý, güvendiði ve kendilerine rehber ettiði bu âlimlerin çirkin iþlerini görünce; bunalýma girmesi ve bildiði doðrular hakkýnda tereddütler yaþamasý sonucu dinden uzaklaþmalar pek de zor olmamýþtýr. Bu þekilde Ýncil de tahrip edilince, insanlýk büyük bir karanlýðýn içine girmiþti. Allah u Tealâ tüm peygamber ve kitaplar aracýlýðý ile müjdelediði, Kur'ân'da “âlemlere rahmet olarak gönderdiðini” beyan ettiði son peygamber Muhammet (sav)i göndermiþtir. Bunun üzerine, Allah'ýn ifadesi ile, hak gelmiþ batýl zail olmuþtur. Allah'ýn korumasý altýna aldýðý Kur'ân-ý Kerîm, hiç bozulmadan günümüze kadar gelmiþtir ve ýþýðýndan hiçbir þey kaybetmeden insanlýðý aydýnlatmaya devam etmektedir. Her ne kadar bâtýlýn mücadelesi ile

Bu þahsiyetler, Ýslâmiyet'in muhkem kaleleridir. Hattâ, eðer Ýmam Hanefî, Hz. Musa'nýn veya Hz. Ýsa'nýn ümmeti olsaydý o dinler bozulmazdý denmiþtir. Nasýl ki daðlar dünyanýn çivileridir, muhkem kale olan âlimler de dinin çivileridir. Allah'ýn nurunu söndürmek isteyen batýl, önceki dinlerde olduðu gibi, bu dinin âlimlerini ele geçirememiþtir. Bunun üzerine, özellikle son yýllarda bâtýl, insanlarýn derin bir sevgi duyduðu âlimler hakkýnda bir sürü iftiralar atmaktadýr. Nereye hizmet ettiði bilinmeyen (!) bazý basýn ve yayýn organlarý aracýlýðý ile ortaya çýkan âlim kisvesindeki insanlar, yaptýklarý açýklamalarla toplumu derinden sarsmaktalar. Sahabelere varýncaya kadar birçok Ýslâm âlimi hakkýndaki iftiralarla, insanlarý tereddütlere düþürmek ve dine olan baðlýlýðý zayýflatmak istemektedirler. Bu amaç uðruna kurduklarý vakýf ve derneklerde, sözde profesör, bazý kiþilerin seminerlerinde, özellikle bu topraklarda çok sevilen Mevlâna Hazretleri ve bazý âlimler hakkýnda, ipe sapa gelmez sözler sarf etmektedirler. Bu çirkin sözlere bazý safdilli arkadaþlarýmýzýn kandýðýný acýyla müþahede etmekteyiz. Müslümanlarýn dinine sahip çýkmasý gerekiyor demiyorum. Çünkü, Din Allah'ýndýr ve “Onu Ben koruyacaðým” diyor. Müslümanlarýn ise, imanlarýna sahip çýkmalarý gerekiyor. Ýmanýnýzýn elinizden alýnmasýna sebep olacak oyunlara karþý, uyanýk olmalýyýz. Bu dinin bize kadar ulaþmasýna vesile olan Ýslâm âlimlerini iyi tanýyalým ve onlar gibi olmaya çalýþalým. Bâtýlý susturacak en büyük cevabýmýz bu olacaktýr. Biliniz ki, bâtýl karanlýktýr. Karanlýk ise aydýnlýðýn yokluðudur. Güneþ ortadan çekilince, karanlýk hayat bulur. Karanlýðýn þiddeti arttýkça, en cýlýz ýþýklar bile onun baðrýna hançer gibi saplanýr. Aydýnlýkta fark edilmeyen bu cýlýz ýþýklar, karanlýðý yýrtmaya baþlar ve yol gösteren kandiller mahiyetine bürünür. Ýslâm âlimleri de birer kandil gibidirler. Saygý ve selâmlarla...


-14__________________________________________________________________________________

Ýnternet, Özgürlük, Ölçülerimiz

Hidayet DÝLER Turgay ERTEM

Ýnternet buluþu ve bilgisayar, bu çaðýn büyük devrimlerindendir. Yazýlý haberleþme, alýþveriþ, anlaþma yapabiliriz. Dünya artýk elimizin altýnda ve istediðimiz her bilgiye ulaþma imkânýmýz var. Bu güzellikler yanýnda, inter netin meydana getirdiði esaret ve baðýmlýlýk, özellikle çocuklarýmýza ve zayýf iradeli insanlarýmýza, zararlý olmaktadýr. Ýnternet eriþimini engellemek ise hem çok zor hem de çaðdýþý bir gayret olarak ilân edilmelidir. Türkiye'de internetin yaygýnlaþmasý o kadar eski deðildir. Son on yýlda müthiþ bir geliþme görüldü. Hafýza kapasitesi, her geçen gün, korkunç bir geliþme gösteriyor. Çok küçük hacimdeki hafýza disklerine, çok büyük çapta bilgiler kaydedilebiliyor. Kalemle yazmayý öðreten Allah, bilgisayarla bilginin yayýlmasýný ve ayetlerinin daha geniþ çevrede anlaþýlmasýný, artýk bu yolla da saðlýyor. Ýslâm'ýn tebliðinde, öðrenilmesinde bilgisayar ve internet çok önemli bir yere sahip. Dünyada ne kadar internet kullanýcýsý varsa, o kadar muhatabýnýz var demektir. Ancak bu muhataplara ulaþmak ve onlara kendinizi dinletmek, okutmak o kadar kolay deðildir. Kimseyi zorlayamazsýnýz. Kimseye, zorla fikrinizi kabul ettiremezsiniz. Ýnternette de, kimsenin sizi zorla dinlemesini, okumasýný bekleyemezsiniz. Hele maksadýnýz Hakk’a davet ise, daha dikkatli olmalý ve en güzel biçimi seçmelisiniz. Bütün dünya ve tabiî ki Türkiye, internetten olabildiðince yararlanmak durumundadýr ve zorundadýr. Türkiye'de, internetten olumlu yönde yararlananlarýn sayýsý her geçen gün artmaktadýr. Devletimiz de, vatandaþý ile elektronik baðlantýsýný her geçen gün geliþtirmektedir. Artýk devlet kurumlarýna, internet yoluyla daha kolay ulaþabilmekteyiz. Bu durum demokrasinin geliþmesine halkýn sesini yöneticilerine duyurabilmesine imkân verecektir. Tabiî yöneticilerimiz de bu seslere (yazýlanlara) kulak vermelidir. Ýnterneti, hak ve hakikati arama ve öðrenme aracý olarak kullanmalýyýz. Ayný zamanda istiþare ve teblið aracý olarak da interneti kullanabilen bir nesil yetiþtirmek, eðitimimizin ilk hedefi olmalýdýr.

GÝZLÝLÝK ve KÝRLÝLÝK

Ýnsanoðlu gizliliði niçin ister? Gizlenmesini arzuladýðý bazý þeyler vardýr. O gizlediði þeyler açýklandýðýnda kiþi ya suçlanacak, ya rezil olacaktýr. Bir de takva sahibi Müslümanlarýn, yaptýðý bir iyiliði veya verdiði sadakayý gizleme gayreti söz konusu edilebilir ki ancak bu durumda gizliliði isteyenin haklýlýðý ve masumiyeti düþünülebilir. Verilemeyecek hesabý, gayrimeþru yoldan elde ettiði zenginlikler veya baþka þeyler varsa o kiþiler gizlilik isteyeceklerdir. Bir zamanlar 'nereden buldun?' diye soruluyordu. Nedense bu yasa kaldýrýldý. 1998'de çýkarýlan yasa AKP tarafýndan niçin kaldýrýldý anlayamýyorum. Bu yasa kirli kazancý sorgulama imkâný saðlýyordu. Bankadaki hesaplarýn, servetin, mal varlýðýnýn gizliliði hýrsýzlara karþý ise belki anlaþýlabilir. Ama birilerinin, en azýndan yetki verilmiþ kurumlarýn bu gizliliði aþabilmesi gerekir. Eðer bu kurumlar dürüst çalýþýr ve gayrimeþru kazanç sahibine hesap sorar ve uzman hâkimlerin kararý ile haksýz kazancýný hazineye gelir kaydederlerse hak yerini bulmuþ olmaz mý? Telefonu dinlenen kiþi niçin rahatsýz olur? Ya konuþtuðu kiþinin kim olduðunun bilinmesini istemiyordur veya konuþtuklarýnýn duyulmasý onu sýkýntýya sokacaktýr. Gizli iþler çeviriyorlar, devletin kur umlarýný istedikleri gibi kullanýyor ve yönlendiriyorlar. Amaçlarýna ulaþmak için her þeyi yapabiliyorlar. Sonra da bizim telefonlarýmýz yasalara aykýrý dinleniyor diye þikâyet ediyorlar. Eðer birileri kýsa sürede çok zenginleþmiþse ve devletin önemli mevkilerinde, büyük yetkilerle görev yapýyorsa, herkes bu zenginliðini nasýl elde ettiðini sorma hakkýna sahiptir. Büyük bir ihaleyi elde etmek uðruna firmalarýn yetkililere neler neler teklif ettikleri herkes tarafýndan biliniyor. Bu yüzden devlet yetkilileri her zaman zan altýndadýr. Çözüm açýklýk, þeffaflýk ve sade bir hayat yaþamaktan geçer. Allah'a muhakkak hesap vereceðini bilen bir Müslüman, hesap vermekten çekinmemelidir. Günümüzde insan hakký, kiþisel özgürlük gibi gerekçelerle telefon dinleme hukuka uygun yapýlmamýþsa dinleyenlere daha aðýr cezalar verilmesi düþünülüyor. Kimse “o kiþi, bu lâflarý etmiþ mi?” diye sormayý akýl etmiyor. Oysa ki asýl üzerinde durulmasý ve dikkate alýnmasý gereken, iddia edilen hususlarýn doðru olup olmadýðýnýn araþtýrýlmasý ve doðru ise “kim nasýl dinledi”, yerine o suç veya edepsizliði “kim niye yaptý” diye sorulmasý gerekir. Ben þahsen sabahtan akþama kadar dinlensem bundan rahatsýz olmam. Ne ülkeme ne baþkalarýna karþý kötü emeller beslemiyorum çünkü…


-15__________________________________________________________________________________ ve daha neler nelerle “sanal bir âlem” kuran ve onun içinde kendini, iradesini, hattâ insanlýðýný, hattâ ve hattâ varlýðýný unutan insanýn; dünyanýn, bizim dar ufkumuz içinde kaskatý gerçek, ama ebedî âleme göre geçici olduðunu, bir “gölge” olduðunu ve bütün bunlara bakarak Allah'ýn idrakimizi aþan sýfatlarý Gönüldaþ olabileceðini anlamamaya hiç hakký yok… “Elimiz yaptýðýný, aðzýmýz söylediðini, kulaðýmýz duyduðunu, ayaðýmýz gittiðini hesap gününde bülbül gibi söyleyecek” gerçeðine; haberleþmek için ateþ yakan insan gülse bile; (aslýnda onun da hakký yok ya) bugün her gün geliþen binbir çeþit kayýt cihazýný tanýyan ve bu yolda her gün yeni bir madde keþfeden ve yeni bir tarz icat eden, haberleþme için her an yeni bir yol bulan insanýn Önündeki taþa, elindeki tek malzemesi daha sert gülmeye ve inanmamaya hakký, hiç mi hiç yok. bir taþla, ancak akþama kadar bir yüz kazýyabilen Ýnsan!.. “En þerefli mahlûk” olarak yaratýlan! insanýn; bir gün bütün yaptýklarýnýn ve söylediklerinin Kâinat emrine verilen!.. Ve hiçbir varlýðýn kabule resim gibi, film gibi, ayna gibi, aynen yaþadýðýmýz gibi yanaþmadýðý, yüklenmeye cesaret edemediði karþýsýna çýkarýlacaðýný anlayamamasýna, haydi hakký “TEKLÝFÝ” kabul eden varlýk… Ona Allah; üstün var diyelim (aslýnda yok ya)… Ama bugün koskoca idrak, akýl ve ahlâk sahibi, günah iþlemeyen kütüphaneyi bir küçük maddeye görüntülü, hareketli “SEÇÝLMÝÞLERLE” doðruyu göstermiþtir. Kendi ve sesli kaydedebilen ve onlarý istediði zaman tekrar tekrar görebilen, uzaklara adýný sanýný bilmediði içinden “ÖRNEK ÝNSANLARLA”… Öyleyse insanlara bile anýnda ve istediði vakit gönderebilen, diðer varlýklarýn mazeretleri olsa bile bu varlýðýn; her hattâ üzerinde oynayabilen insanýn “HESAP þeyi yoktan var eden, kimseye muhtaç olmayan, GÜNÜNDE” her þeyin, karþýsýna çýkarýlacaðýný herkesin ve her þeyin muhtaç olduðu Allah'a karþý ne mazereti olabilir?.. Her þey O'nu söylüyor, O'nu anlamamaya hakký yok… gösteriyor, O'na yönlendiriyor… Anlayana… Bilgisayarda bir kare çiziyoruz… Ona, en ve boy Anlayana… takdir edip isim veriyoruz… Daha sonra onu ismiyle çaðýrýyoruz, karþýmýza son kaydettiðimiz hali ile geliyor. Nedir o?.. Bir hiç… Sadece görüntü… Onun enini ve boyunu (sýfýr) yapsaydýk… Yine de (var) olacak. Eni boyu (sýfýr) olduðu halde bir þahsiyet… Hattâ eni boyu (eksi) bir deðer olsa, kendisi bir madde deðilken bilmediðimiz bir yerde, bir yer iþgal ediyor. Eni boyu (artý) olanýn mekâný mý var ki, (sýfýr) olanýn ve (eksi) olanýn mekâný olsun… Buna raðmen “var”… Fransýzlarýn (yok görüyorsak da, var; her ne kadar var diyorsak da, aslýnda yok) mânâsýna gelen “vizyon” kelimelerini, güzel bir buluþ olarak takdir etmez misiniz? Hani büyüðe sormuþlar… Allah deveyi iðne deliðinden geçirebilir mi? Evet cevabýný alýnca tekrar sormuþlar… Deveyi mi küçültür, deliði mi büyültür?.. Ýsterse deveyi küçültür, isterse deliði büyültür; isterse ne birini küçültür, ne diðerini büyültür; ama yine de geçirir demiþ. Aynen onun gibi, iðne deliði gibi bilgisayardan kâinatý geçiren; zamandan ve mekândan arýnmýþ kavramlarla kitap, gazete, dergi neþreden ve okuyan; bütün dünya ile anýnda haberleþen insanýn; kendi çizdiði bir þeklin bile idrakini zorlayan sýfatlarý olabildiðini gören insanýn; olmayan bir âlemde, önündeki küçük kutuda siteler, linkler, galeriler, odalar, alanlar, mekânlar, zamanlar

HEVES Alamadýn, veremedin… Hakîkat, ölüm bir nefes! Ha uçtu can, ha uçacak; Beden olsa altýn kafes… Yaklaþýrsýn adým adým, Ömür hâzan, ölüm hýsým… Ya dostun olur ya hasým, Ötelerden çaðýran ses… Gözden açýlýr perde. Görünür hak, bitti vâde. Emre râm olur irade. Azrâil'e bu ne heves… Fatih ÖNCÜ


BATININ MEDENÎ VAHÞETÝ

-16__________________________________________________________________________________

Medeniyet kavramýndan söz etiðimiz zaman genelde aklýmýza batýlýlaþma, çaðdaþlaþma, muasýrlaþma gelebilir. Medeniyetten kastýmýz Batýysa Batý, bilimde en ileri teknolojide en yeniyi yakalamýþ çaðýn zirvelerine týrmanmýþ denilebilir. Ama bazýlarýna göre sosyal alandan tutun da siyasal, ekonomik, kültürel ve ahlâkî alana kadar hemen hemen her alanda taklit edilecek tek medeniyettir. Sanki her þeyiyle örnek alýnacak bir medeniyetmiþ gibi; ama gelin görün ki Batý, sosyal bir çöküþ içinde ahlâkî dinamikleri çürümeye yüz tutmuþ, toplumun çekirdeði olan aileler bir parçalanma eþiðine gelmiþ, kiþisel iliþkiler bir çýkar hesabý içinde yürümekte, insanlarýn emeði kapitalist bir döngü içinde heba olmakta, azýnlýðýn çoðunluða tahakkümü söz konusu olmaktadýr. Yani Batý medeniyeti bir isyanýn, bir tuðyanýn, bir manevî boþluðun içerisinde kývranmakta, âdeta bir kaos yaþamaktadýr. Her saniye bir hýrsýzlýk, ýrza tecavüz, cinayet, soygun vb. suçlar iþleniyor; her geçen gün bu suçlar kabararak artmakta, bunlarýn önü alýnamamaktadýr. Oysa bu kadar suç; kanunlar, cezaî yaptýrýmlar yürürlükteyken iþlenmektedir. Bir de kanunlarýnýn askýya alýndýðýný düþünün iþte o zaman batýnýn çöktüðü an olur. Batý toplumu küçük yaþlarda alkol kullananlarýn, sokakta güpegündüz tecavüze uðrayan kadýnlarýn, evli olduðu halde birbirini aldatan çiftlerin, aile sevgisinden yoksun b ü y ü y e n ç o c u k l a r ý n , y a þ l ý e b e ve y n l e r i n i bakýmevlerine terk edenlerin, kurtuluþunu intihar etmekte bulanlarýn çoðunlukta olduðu toplum tipidir. Ýþte bize yýllardan beri örnek gösterdikleri batý medeniyetinin içler acýsý hali, her geçen gün kan kaybeden bir hasta gibi. Hayat damarlarý kesilen hasta nasýl olur da baþka toplumlara hayat verebilir ki? Aslýnda batý medeniyeti zorla da olsa ayakta kalmayý baþarmýþ. Ayakta kalmasýnýn sebeplerini þöyle sýralayabiliriz: Ýlk olarak insanlýk adýna utanýlacak katliamlarý ve vahþetleri yapmasýdýr, diyebiliriz. Bu amacýný da

Yusuf KARAGÖZOÐLU -------------------------------örtbas etmek için medeniyet, kültür ve uygarlýk yalanlarýna sýðýnýr. Amerika Irak'a Saddam Hüseyin'in kitle imha silâhlarý barýndýrdýðý yalanýyla saldýrmýþtý. Ama bu iddianýn altýnda zannettiði gibi bir sonuç çýkmamýþtý. Bu sadece ABD'nin uydurduðu önceden hazýrlanmýþ bir senaryoydu. Ýkinci olarak Batý düþman olmadan ayakta duramaz, düþman olmazsa bile kendi kendine bir düþman uydurmasýdýr, diyebiliriz. ABD'nin 11 Eylül saldýrýlarýný bahane ederek tüm Müslümanlarý potansiyel suçlu yani terörist ilan etmesi buna bir örnektir. Böylelikle yaþanan global dünyada Müslümanlar için psikolojik tacizler, haksýz yere tutuklamalar, fiþlemeler baþlayacaktý. Daha sonra da bunu takiben Ýslâm'ý terörizmle yan yana getirme çabalarý ardýndan da Batýnýn Ýslâm'a duyduðu kin ve öfke neticesinde bunlar bahane edilerek dünya bir medeniyetler çatýþmasýna doðru itilecekti. Tüm bunlarla birlikte diyebiliriz ki Batýnýn medeniyet tarihî katliamlarla sömürülerle, yalanlarla talanlarla, iþkencelerle, tecavüzlerle, iþgal ve istilâlarla yazýlmýþ bir tarihtir. Tarihi böyle yazýlmýþ bir medeniyet doðal olarak barbar ve vahþî bir medeniyet haline dönüþür. Yýllarca sömürgeleþtirilip aç býrakýlan Afrikalýlarýn bu duruma gelmesi, Batý medeniyetinin içyüzünü bize gösterir. Misyonerliði Afrika'ya götürdüðü sýralarda sömürgeleþtirilen Afrikalý gençlerin þöyle itiraflarý vardýr: “Önceleri biz topraða sahiptik, onlar (misyonerler) ellerinde Ýncil taþýyorlardý. Ama þimdi onlar topraða sahip oldular, bizleri de ellerimizdeki Ýncil ile baþ baþa býraktýlar. Hâlbuki Ýncil'de, kiliseye baðlý cemaatlerden para ve mal toplamaya dair hiçbir ayet yoktur. Ama misyonerler, büyük küçük demeyip herkesten para topluyorlar. Kendileriyle birlikte ibadet ettiðimizde, bizlere gözümüzü havaya dikmemizi tembihliyorlar; ama kendileri yere bakýyorlar. Çünkü topraða tamahlarý vardýr. Hep düþündükleri de, zaten toprak sahibi olmaktan ibarettir. Gökleri sana veriyorlar ki, topraðý kendileri alsýnlar.”(1) Halbuki zenci ýrký Batý tarafýndan hep hor görüldü, ikinci hattâ üçüncü sýnýf insan muamelesi gördü. Sosyal haklarý ellerinden alýndý. Bir kimlikleri bile yoktu zencilerin. Buna raðmen bir kýsmý Batýnýn vaatlerine kandý, bir kýsmý da misyonerliðe kapýlarýný açtý. Sonunda her ne kadar piþman olsalar da balýk bir defa oltaya takýlmýþtý. Ama artýk Batý medeniyeti denilince akýllarýna hemen eski adýyla sömürgecilik yeni tabirle emperyalizm ve misyonerlik geliyordu.


-17__________________________________________________________________________________ Çünkü sömürgenin canlý tanýklarýydýlar ve ayný hastalýktan, kandan, ölümden ve tutsaklýktan baþka zamanda üzerlerini kuþatan sömürge mikrobu en çok bir þey getirmedi. Ýnþallah mazlumlarýn bu feryatlarý onlarýn kanýný içmiþti. zalimlerin sonunun geldiðinin iþaretleri olacaktýr. “Batýnýn zulmünü ve vahþetini anlamak için uzaða Yaþanan zulümatlar nura gark olacak. Karanlýk gece gitmeye gerek yok. Yakýn tarihe bakmak yeterlidir. yerini aydýnlýk sabaha býrakacak. “Allah iman Ýngilizler, Hindistan'ý sömürgeleþtirdikleri sýrada edenlerin velisidir, Onlarý zülumatlardan kendi tekstil mallarýný korumak için yerli olan Hint (karanlýklardan) nura çýkarýr. Küfredenlerin velisi ise kumaþýnýn üretimini ve satýþýný tamamen yasaklamak taðuttur, Onlarý nurdan zülumatlara çýkarýr. Ýþte onlar amacýyla sömürge valisinin emriyle tam kýrk bin c e h e n n e m h a l k ý d ý r . O r a d a e b e d i Hintli tekstil ustasýnýn kollarýný kesti. Fransýzlar da, kalacaklardýr''(Bakara/257). sömürmek için gittikleri Cezayir'de direniþle Hemen her konuda aslan kesilen dünya halklarý karþýlaþýnca halkýn kanýna girmiþler; çoluk çocuk nedense bu iþgali, bu zulmü görmemek için kör; Cezayirlilerden oluþan on binlerce insanýn kulaðýný duymamak için saðýr kesilmiþti. Emperyalist kesip içki fýçýlarýna doldurmuþlardýr. Yapýlan Amerika, Irak'ý iþgal etmekle kalmadý, Müslümanlarýn katliamlar sonucunda tam 1,5 milyon Müslüman tarihî ve kültürel deðerlerini, sanat eserlerini, ibadet katledilmiþtir. Sovyetler Birliði de, sömürmek üzere yerlerini yerle bir ettiler. Daðýlmýþ yüreklerimizi gittiði Afganistan'da 1,5 milyon Müslüman'ý þehit tarumar ettiler. Bilincimizi köreltip ümmeti etmiþtir. Ama burayý sömürmeyi baþaramamýþtýr. dünyadan, gündemden habersiz, ölü bir bedene Sýrplar da esir aldýklarý Boþnak sivil ve askerleri çevirdiler. Öyleyse inancýmýzý bileyip yüreðimizde kurþuna dizip öldürdükten sonra üzerlerine asit özgürlük tutkusuyla kuþanarak taðutlarý alaþaðý dökmek suretiyle tanýnmamalarýný saðlamak için de etmeliyiz. Ümmet bilinciyle hareket edip diriliþ üzerlerine beton dökerek muþtusuyla yola çýkmalýyýz. kazdýklarý kuyulara Yýlmadan, korkusuzca, atmýþlar.”(2) Þimdilerdeyse, içimizde büyüttüðümüz Irak'ý kontrol altýna almak umutlar yarýnlarýmýz olmalý, isteyen büyük þeytan Amerika dilimizde hep bitmeyen kavga “Oraya insan ha klarýn ý, türküleri söylenmeli ki, demokrasiyi getireceðiz.” kardeþlerimize yapýlan vaatleriyle iþgal etti. Tabii ki, zulümlerin hesabýný soralým. Irak'ý iþgal etmekle kalmadýlar. Ýþte o zaman yarýnlarýmýza alný Üzülerek söylemeliyim ki, ak, yüzü pak bir þekilde b a c ý l a r ý m ý z ý n n a mu s u nu çýkacaðýz. Yüreðimiz kardeþlik kirlettiler, dünya seyrederken meþalesiyle yanacak, ruhumuz kardeþlerimize bin bir türlü ayný acýyý paylaþacak, dilimiz iþkenceyi yaptýlar. Ebu Gureyb ayný duaya eþlik edecek. hapishanesinde gizli iþkence Irak'ta tarihî haçlý odalarýnda yüzlerce, binlerce suçsuz tutuklu Iraklý zihniyetinin açtýðý yaralar, yaptýðý talanlar, yýkýmlar insanlýk dýþý iþkencelere maruz kaldý. Bütün bunlara ancak bir Ýslâm kardeþliði, bir ümmet þuuruyla raðmen Amerika Irak'ta, Vietnam'daki gibi bataða aþýlabilir. Ne zaman bu þuur kaybolduysa, parçalanma battý. Ýstediði sonucu alamadý. Biz yakýn tarihten baþ gösterdi. Sonuçta Müslümanlarýn kutsal biliyoruz ki, Vietnam'a iþgale giden emperyalist deðerleriyle savaþýldý. Ýslâm'a duyulan kin ve öfke A m e r i k a , V i e t n a m o r d u s u n u y e n i l g i y e neticesinde Ýslâm medeniyetinden kalan eserler uðratamayacaðýný anlayýnca orayý bombalamaya yaðma edildi. Böylelikle emperyalizm, bir kez daha baþlamýþtý. Kimyasal silâhlarýn da kullanýldýðý bu kanlý ve çirkin yüzünü göstermiþ oldu. Bütün bunlarý savaþta 2 milyona yakýn Vietnamlý ve 50 binden fazla göz önüne aldýðýmýz zaman, þu ayetin ne kadar da Amerika askeri ölecekti. Þu an ABD Irak'ta da manidar olduðunu anlarýz. Yüce Allah(c.c) ayette Vietnam türü bir bombalama harekâtý baþlatmýþ. þöyle buyuruyor: “Onlara yeryüzünde bozgunculuk Hedef saptamadan, çoluk çocuk demeden rastgele yapmayýn denildiði zaman: “Biz ýslah edicileriz evleri bombalýyor. Ýþte Iraklý küçük Zeynep'in çýðlýðý! (düzelticileriz) derler. Haberiniz olsun ki, onlar Azýcýk vicdaný olan, bu küçük kýzýn feryadýna kulak bozguncularýn ta kendileridir. Fakat farkýnda versin. Ýþte o minicik kýzýn dudaklarýndan çýkan deðillerdir'' (Bakara/112). büyük sözler: ‘'Demokrasi bizim eve de isabet etti. Bir Emperyalizmin olduðu yerde, Siyonizm'den gün sonra anladým koptuðunu ayaklarýmýn. Tam on bahsetmemek olmaz herhalde. Çünkü Siyonizm sekiz adet insan haklarý saymýþlar vücudunda emperyalizmle iþbirliði halindedir. Geçmiþte güçsüz babamýn. Annem yoktu, zaten ben doðarken ilâç olan Yahudilerin ýrkçý emelleriyle Filistin'i iþgal yokluðundan ölmüþ. Ambargo dediler ya…'' Ýþte ettikten sonra Ýsrail devletini resmî olarak ilk tanýyan demokrasi, insan haklarý böyle girdi oyun yaþtaki devlet Amerika'dýr. Geçmiþten gelen bu dostluk Iraklý çocuklarýn hayatýna. Onlara açlýktan, siyasî, askerî ve ekonomik olarak ilerde pekiþecekti.


-18__________________________________________________________________________________ Örgütsel anlamda kurulan mason localarý, lions kulüpleri ve rotary kulüpleriyle de hýz kazanacaktý. Arz-ý mev'ud (vaat edilen topraklar) hayaliyle yaþayan Siyonist Yahudiler, daha sonra, Filistinlileri yurtlarýndan edecektiler. Böylece ümmetin tarihî kutsallarý olan Kudüs ve Mescid-i Aksa Müslümanlarýn elinden düþecekti. Siyonistler Filistin'i dýþarýdan kuþatýp iþgal ederken içte de kukla Arap yöneticileri Filistin davasýna ihanet ettiler. Filistin davasý, intifadayla hýz kazanacak, tüm ümmete mal olacaktý. ABD'nin Irak'ta yaptýðýndan daha zalimcesini Ýsrail yýllardýr Filistinliler'e yapmaktadýr. Ýsrail askerleri Müslüman erkeklere iþkence yapýyorlar, onlarý hapislere atýyorlar; çocuk kadýn demeden, sokakta rastgele silâhlarla ateþ açýyorlar. Ayrýca istimlâk bahanesiyle evleri dozerlerle yerle bir ederek, aileleri evsiz, yurtsuz býrakýyorlar. Neticede mülteci kamplarý her geçen gün bu çaresizlerle doluyor. Velhasýl Ýsrail Filistin'de bir insanlýk ayýbý iþliyor. Filistin'de yapýlan vahþetler bir çýðlýða dönüþüyor. Bu çýðlýk da yüreðimizde düðümlenip acýya dönüþüyor. Filistinli mücahitlerin sapan taþlarýyla zalim Ýsrail askerlerine karþý verdiði mücadele Filistin direniþinin canlý örnekleridir; ama ne yazýk ki, Ýsrail askerlerinin ellerindeki güçlü ve modern silâhlara karþý durmalarý çok zor. Askerler tarafýndan acýmasýz bir þekilde vurulurken Birleþmiþ Milletler, insan haklarý örgütleri sadece seyretmekle yetiniyorlar. Kudüs'ü, Mescid-i Aksa'yý Siyonist Yahudilerin ellerinden kurtarmak tüm ümmetin boynunun borcudur. Küfür tek milletse Müslümanlar da bir vahdet etrafýnda birleþmeliler. Bir beden olan ümmetin bir yerinde bir aðrý, bir sýzý varsa tüm Müslümanlar bu elemi kendi içlerinde hissetmeliler. “Size ne oluyor da Allah yolunda 'Rabbimiz! Bizi halký zalim olan bu þehirden çýkar. Katýndan bize bir yardýmcý lütfet.' diyen zavallý ç o c u k l a r, e r k e k l e r ve k a d ý n l a r u ð r u n a savaþmýyorsunuz?''(Nisa/75) Neticede iþgalci taðutî güçler, sözde demokrasi, özgürlük, insan haklarý götüreceðiz, dedikleri yere þu acý tabloyu býrakarak terk ediyorlar: Harabeye dönmüþ evler, açlýk ve susuzlukla kývranan aileler, ilaç

ve gýda yokluðundan ölmüþ bebeler, zulüm ve iþkenceye uðramýþ insan bedenleri, talan edilmiþ yuvalar, çaresiz boynu bükük insanlar ve yaðma edilmiþ þehirler… Ýþte batý medeniyetinin yaptýklarý ve ardýndan kalan acý bilançolar… “Zulmedenler yakýnda nasýl bir inkýlâpla devrileceklerini bileceklerdir''(Þuara/227). Artýk emperyalizmin, siyonizmin ve uþaklarýnýn ümmete dayattýðý bu küresel zulme, bu küresel zillete ve aþaðýlanmýþlýða karþý kýyama durmalýyýz. Ýslâmî direniþi kalbimizde ve ruhumuzda hissedip harekete geçmeliyiz ki, diri olduðumuzun bilincine varalým. Uzun soluklu bu tevhidi yürüyüþte Ýslâmî kimliðimizi gelin yeniden inþa edelim, yüreðimizin pasýný vahiyle eriterek bir samimiyet sýnavý verelim. Daralan ruhumuz Rahmanî iklimde yeniden hayat bulsun. O zaman göreceðiz ki toplumda zulmün yerini adalet, esaretin yerini özgürlük, haksýzlýðýn yerini eþitlik almýþ. Böyle bir toplum inþa etmek istiyorsak kendi medeniyetimizi kurtuluþ reçetesi olarak görmeliyiz. Aksi halde köklerinden beslenmeyen aðaç gibi yavaþ yavaþ canlýlýðýmýzý kaybeder, ardýndan hayat damarlarýmýz kurur. Gelin kulluk bilinciyle hareket edip diriliþin tohumlarýný serelim yüreðimize. Varoluþun kavgasýný verelim olaðanca hýzýyla. Benliklerimizde yeniden hayat bulsun vahyin sýcaklýðý. Yeniden yeþersin aramýzda kardeþlik tohumlarý. Anlasýn o zaman müstekbirler; soylu direniþimizi, yýlmayan onurumuzu, tükenmeyen sabrýmýzý ve bitmeyen kavgamýzý. Ýþte o zaman Allah'ýn nusreti imdadýmýza yetiþecek, hak batýla üstün gelecek, yeryüzüne Allah'ýn salih kullarý varis olacak. Bu durumu þu ayet ne güzel açýklýyor: “Biz de istiyoruz ki, yeryüzünde güçten düþürülenlere(ezilenlere) lütufta bulunalým, onlarý önderler yapalým ve mirasçýlar kýlalým. Ve istiyoruz ki onlarý yeryüzünde iktidar sahipleri olarak yerleþik kýlalým.''(Kassas/5-6) Kaynak: 1: Afrika Dramý, Ýmadüdin Halil, Ýnsan Yayýnlarý 2: Batýda Ýslâm Ýmajý, Vedat Saðlam, Birleþik Yayýncýlýk

DELÝ Deliyim, Bahar deyince hep o bahar sanýyorum. Ne zaman çiçekler açsa Tutup içimden bir Bakýrköy akþamý koparýyorum. Deliyim, Nisan deyince gözlerini hatýrlýyorum hep Sonra yaðmurlar birbirine karýþýyor hep Neden acep?

Deliyim, Saçlarýna dalýyorum, hep rüzgâr deyince Ve yönümü büsbütün yitiriyorum Yüzüm gecelere deðince. Deliyim, Sevmek deyince senden yakýna uzanamýyorum. Ellerim mavi sabahlara takýlmýþ, Kurtaramýyorum. Bilal ATIÞ


-19__________________________________________________________________________________

KENDÝ KUYUSUNU KAZANLAR Resmî tarih ile çeliþen bilgilerin Savunucularýna kucak açmamýþtýr. Hüseyin KETE belgeleri son zamanlarda Lâiklik dinin alternatifi yapýlmak demokrasi ve özgürlüðün sýnýrlarýný istenmiþ, bu da tutmamýþtýr. geniþletmek adýna yapýlan açýlýmlarla bir bir Ecdadýný hainlikle suçlayýp, sövdür me ortaya çýktýkça, insanýn insanlýðýndan utanasý politikalarý da pirim yapmamýþtýr. geliyor. Bugün ezber bozucu, zihin ve demokrasi Rejimin kendilerine sunduðu bir takým özel açýlýmlarýndan söz edilirken, cumhuriyetin ilk imkân ve fýrsatlardan faydalananlarýn yürekleri dönemlerindeki aðýr ve bunaltýcý þartlarý geri ve zihinleri sistemden beslenenlerin; lâikliði, getirmenin hayalini yaþayan fosil beyinliler ayný çaðdaþlýk ve devrimleri kalkan yaparak mevzuatla bugün geliþen ve deðiþen toplumu nemalananlarýn, tek tip insan yetiþtirme idare edebilecekler mi? anlayýþýna sahip olanlarýn tükendiði gün Meclis kürsülerinden demokratik açýlýmlara bugündür. Son çýrpýnýþ beyhude ve bütün karþý çýkanlar Dersim'e atýf yaparak ayný gayretler boþunadýr: Sistem týkanmýþtýr! uygulamalarýn tekrarý için model olarak özlem Toplumun dayandýðý din, ahlâk ve kültür duyanlar, bugün ayný zulmü, haksýzlýðý, hata ve deðerleri ile çatýþan bir sistem, adý ne olursa yanlýþlarý yapabilirler mi? Buna güçleri yeter mi? olsun ilelebet payidar olamaz. Son derece 18 sene baský, dayatma ve þiddetle ezaný karmaþýk gözüken problemlerin içerisinde Türkçe okutan zihniyet, bugün ezaný tekrar çözüm için önemli noktalarý yakalamamýz ve cebirle baský ile yeniden deðiþtirip Türkçe bunlardan elde edilen bilgiler ýþýðýnda sonuca okutabilir mi? Bunu yapmaya güçleri yeter mi? ulaþmamýz mümkündür. Ancak, kendi fikir ve Bugün Dersim’de ve Anadolu'nun çeþitli düþüncesinin dýþýndakilere hayat hakký illerinde yapýlan yanlýþ ve hatalý uygulamalarý t a n ý m a ya n , i d e o l o j i k ö n ya r g ý l a r d a n tekrarlayabilme gücünde kudretinde kimse kurtulamayan hasta beyinlere, psikolojik yoktur. Olamaz da… Kimsenin buna cesareti tedaviye muhtaç olduklarý nasýl ve kim yetmez. tarafýndan anlatýlabilecektir. Kendisi gibi düþünmeyen inanmayanlarý Din karþýtý bir hayatý överek inançlý kesimi düþman ve öteki gören zihniyet çökmüþtür. O rencide edenler, çeþitli oyun ve kurgularla günler geride kalmýþtýr. Tarih bu zulümleri toplumun kendi iradesi ile tercih yapmasýna yapanlardan bir gün hesap soracaktýr. fýrsat vermeyenler, dinî hayatý mutlak surette Binlerce yýllýk ekonomik, siyasî, sosyal, vesayet altýna alýp, kendilerine göre sýnýr çizmeyi kültür ve inancýndan damýtýlarak ortaya konan arzu edenler ve kuruþluk dünya menfeati uðruna kendi öz deðerleriyle çatýþan sistem ve binlerce takla atanlar, karþý çýktýklarý dinden ideolojilere iyi gözle bakýlmamýþ insanlar baþka hiçbir iksirde psikolojilerini düzeltecek tarafýndan sindirilmemiþ sonunda ise hak ile tedaviyi bulamayacaklardýr. Resmi ideolojiyi din yeksan olup gitmiþlerdir. yerine sunanlara bu toplum yüz vermemiþtir.

ADAM ve AZRAÝL Adam dedi ki: Ben manyak mýyým? Madem ölüm var Artýk çalýþmayacaðým Bundan sonra Yan gelip yatacaðým. Azrail dedi ki: Madem ki yatacaksýn Boþ boþ duracaksýn Burada ne yapacaksýn? Gel öbür dünyaya Orda bol bol yatarsýn

Adam dedi ki: Ben ne halt ettim? Yarým kalacak hep iþlerim Bak Azrail kardeþim El âleme ne derim? Beni býrak, daha sonra gelirim. Azrail býrakýr adamý Bir müddet Dört elle sarýlýr dünyaya Ha gayret! Unutur verdiði sözü Azrail gelir ansýzýn Dünyada kalýr gözü. Yakup KÝRAZ


-20__________________________________________________________________________________

AZERBAYCAN-TÜRKÝYE TARÝHÎ Dr. Elbrus ÝSAYEV (Nahçývan Devlet Üniversitesi, Uluslararasý iliþkiler bölümü) Türkiye ve Azerbaycan'ý birbirine daha sýk baðlayan sadece ortak medeniyet ve millî baðlýlýk olmamýþ, tarihin deðiþik devirlerinde ortaya çýkarýlan plânlý münakaþalar da bu mücadeleyi birlikte sürdürmeyi zarurî kýlmýþtýr. Sadece geçen yüzyýlda her iki ülkenin gerek halk bazýnda, gerek devlet bazýnda birbirine karþýlýksýz yardým etmesi konusunda onlarca delil mevcuttur. 1914 yýlýnda Ýtilâf devletlerine karþý savaþa giren Osmanlý Ýmparatorluðu'nun Çanakkale Boðazý uðrundaki savaþý bütün dehþeti ile devam ediyordu. Eðer düþman o önemli topraklarý ele geçirseydi. Osmanlý'nýn baþkenti tarihî Ýstanbul þehri ve Ýstanbul Boðazý düþmaný sýradaki hedefine yönlendirecekti ki, o da yenilgiyle eþdeðer olurdu. Böyle bir durumda Azerbaycan'dan yüzlerce insan Osmanlý'ya düþman olan Çar Rusya'sýnýn 'ceza destelerinin' takibine bile fýrsat vermeden, gönüllü olarak Çanakkale'ye ateþin içine Türklüðün þerefi uðrunda verilen savaþa katýldýlar. Onlar burada kan kardeþleri ile beraber omuz omuza cesaretle savaþtýlar. Osmanlýlar'a hem manevî hem de maddî yönden destek oldular. Son iki yüzyýldan fazla bir dönemde bölgede meydana gelen siyasî olaylar, þunu tam olarak gösteriyor ki Türkiye ve Azerbaycan için tarihten ibret dersi çýkarmanýn tam zamanýdýr. Çünkü zamanla Ermeniler'e ve onlarý destekleyenlere beslediðimiz iyi niyet ve verdiðimiz þanslar halkýmýza büyük felâketler ve ýzdýraplar getirdi. Azerbaycan Türkiye iliþkilerinde Nahçývan konusuna bakýldýðýnda 'tarih tekerrür eder' sözü yerinde bir tabir olur. Çünkü bugün Nahçývan üzerinden oynanan oyunlara dikkatli bakarsak 19181920 yýllarýnda ve daha sonraki yýllarda Nahçývan'a olan Amerikan, Ýngiliz, Rus ve nihayet Ermeni iddialarý için hazýrlanmýþ plânlý maksatlarýn bugün sanki farklý biçimde, ayný mazmunda cereyan ettiðini görürüz. Yine de Nahçývan tarihine karþý sahte yayýnlar, abluka durumunun devamý, en önemlisi ise Nahçývan arazisinin hukukî garantörü ve önemli koridoru olan Türkiye ile alâkalarýn gerginleþtirilmesi görülmektedir. Bunun için günün mevzusuna dönüþen Türkiye'nin kapý meselesi Ermeniler'in iddialarý için halen bu günün en önemli çýkýþ yolu gibi deðerlendirilebilir. Türkiye ile Ermenistan arasýnda olan sýnýr kapýlarýnýn açýlmasý için Ermenistan'ýn ýsrarlý hedeflerinden biri de Nahçývan'ýn olmasý hiç de sýr deðildir. Bunun ispatý için tarihî olaylara bakma zorunluluðu oluþur. I. Dünya Savaþý sýrasýnda Rusya kendi müstemlekelerini korumak ve imparatorluðun sýnýrlarýný geniþletmek amacýný taþýyordu. Bu konuda

Ermeniler'den de yararlanmaya çalýþýyordu. Nahçývan ve Þerur'suz yaþayamayacaklarýný ifade eden Ermeniler amaçlarýna ulaþmak için ifrat derecesinde faaliyet göstererek kendilerine silâhlý güçler oluþturmaya giriþmiþlerdi. Ermeniler bu silâhlý kuvvetleri oluþtur makla kendilerinin arazi iddialarýnýn gerçekleþmesi için yeterli savaþ potansiyeline ulaþmaya çalýþmýþlardýr. Rus silâhlý kuvvetlerinin emri altýnda Türkiye'ye karþý savaþmakla gelecekte siyasî diplomatik oyunlarýna zemin hazýrlýyorlardý. Azerbaycan topraklarý üzerinde kendilerine devlet kurma plâný hazýrlayan Ermeniler, I. Dünya savaþýndan önce ve Þubat inkýlâbýndan sonra Azerbaycan'da meydana gelen köylü isyanlarý ile ilgilenmiþ hattâ onlarýn oluþmasýnda iþtirak etmiþlerdir. Bu sayede onlar Azerbaycan'ýn ekonomik potansiyeline darbe vurarak gelecekte onun siyasî ve harbî yönden zayýflamasý maksadýný gütmüþlerdir. 1918 yýlýnda Kafkas cephesinde meydana gelen deðiþikliklere göre Türk ordusu ileriye doðru hücuma baþlamýþ, 4 Haziran 1918 tarihinde imzalanan Batum Antlaþmasýna esasen, ahalisinin ekseriyeti Türk olan Nahçývan, Ahýska, Ahalkelek, Gümrü bölgeleri Osmanlý devletinin eline geçmiþtir (1, s. 230). Bu antlaþma ve ona ilâveten 'bir milletin iki devleti' arasýndaki münasebetler tarihinde önemli bir hadise ve merhaledir. Bu antlaþmanýn 4. maddesi Türkiye'nin Azerbaycan'a siyasî askerî yardýmý bakýmýndan çok büyük önem taþýmaktadýr. Maddede yazýlýyordu ki 'eðer ülkede asayiþi ve emniyeti temin etmeye ihtiyaç olursa Osmanlý devletinin Azerbaycan hükümetine silâhlý kuvvet ile yardým etmeyi kendi üzerine almýþtýr.' 3. madde de Azerbaycan'ýn Nahçývan ve Zengezur bölgelerinin arazi aidiyetinin tarafsýz olarak halledilmesini temin bakýmýndan önemlidir. Tiflis'te, Erivan'da Ermeni silâhlý kuvvetlerinin oluþturulmasýna ve Azerbaycan'a karþý askerî faaliyetlerin hazýrlanmasýna öncülük eden, Rusya'ya bel baðlayan Andranik bu devirde Batum Antlaþmasýný tanýmayarak Nahçývan topraklarýna zorla girerek katliamlar yapmaya baþladý. Türkiye arþivlerindeki belgelerden birinde 3. Ordu karargâhýndan gönderilen 19 sayýlý mektupta 'Batum Antlaþmasýna esasen Ermenilerin Nahçývan, Culfa vb. yerlerden çýkmalarý gerektiði halde, hâlâ buralardan çýkmadýklarý belirtilirdi'. (2, s. 195). Bu konuda Ermeni kolordu komutaný General Nazarbeyov'un Gümrü'de olan Ermeni komisyon heyetine gönderdiði 27 Haziran 1918 tarihli mektupta 'Rehberlik ettiðim kolorduda emirlerime itaat etmek istemeyen Andranik bütün askerleri ile


-21__________________________________________________________________________________

SÝYASÎ ÝLÝÞKÝLERÝNDE NAHÇIVAN Nahçývan etrafýnda birçok facia ve mezalim türetmektedir.' (3, s. 92) diye yazar. Hem Batum Antlaþmasýnýn þartlarý ve onlara esasen ADR hükümetinin Türkiye'ye müracaatý, hem de Ermeniler'in Nahçývan bölgesindeki taþkýnlýklarý Osmanlý devletini sert tedbirler almaya mecbur etti. 1918 ilkbaharýnýn sonu yazýn baþlangýcý için Azerbaycan'a, ilk olarak ise NahçývanZengezur bölgelerine yeteri kadar asker göndermek mecburiyeti hâsýl olmuþtu. ADR hükümeti ise o devirde Amerikan ve Ýngiliz kuvvetlerinin tarafsýz bölge oluþturmak gayretlerine karþý Nahçývan'ýn Azerbaycan'ýn bölünmez bir parçasý olduðunu ve orada Azerbaycan'ýn yerel idareler kuracaðýný bildirdi (4, s. 52). Kafkas Ýslâm ordusunun baþkomutaný olarak tayin edilen Nuri Paþa 20 büyük ve yeteri kadar küçük rütbeli subaydan oluþan birkaç bölükle Musul'dan yola çýkarak 9 Mayýs 1918'de Tebriz'e vardý. 16 Mayýs'ta da Nahçývan'a geldi. O, Ermeniler'in saldýrýlarýný def etmek maksadý ile birkaç subayý Nahçývan'da býrakarak Gence'ye gitti (5, s. 7980). Er meniler ise kendi hayalî plânlarýný gerçekleþtirmek için sýradaki çirkin plânlarýný hayata geçirmeye baþladýlar. Ermeniler Nahçývan bölgesini ele geçirerek hem geniþ tahýl sahasýna sahip olmak, hem de Türkiye'nin Azerbaycan ve bu yolla Orta Asya ile alâkasýný temin eden tek koridoru kapatmak istiyorlardý. Ancak Kurtuluþ Savaþý'nýn liderleri Mustafa Kemal ve Kâzým Karabekir Paþalar Nahçývan'ýn siyasî önemini anlýyor ve onun elden çýkmasýný istemiyorlardý. Andranik'in çapulcularýnýn bölgede yaptýðý vahþilikleri gören ve Azerbaycan halkýný kurtarmaya çalýþan Türkiye, 1918 yýlýnýn yazýnda Nahçývan bölgesine yeteri kadar asker Kâzým Karabekir Paþa'nýn kumandasý altýndaki silâhlý kuvvetlerin öncü kuvvetlerini getirdi. Burada onun karargâhý kuruldu. (6, s. 1819) Bölgeyi çok yakýndan tanýyan, Ermenilerin Müslüman ahaliye göstereceði tesiri ve Türkiye tarafýna vereceði zararý anlayan Kâzým Karabekir Paþa'ya göre Nahçývan, doðunun kapýsý olduðu için onu muhafaza etmek zaruri idi. K. Karabekir Paþa Azerbaycan'a ve bu yolla Orta Asya Türk Dünyasý'na açýlan tek koridor sayýlan ve ahalisinin ekserisi Türk olan Nahçývan bölgesinin ehemmiyetini önceden anlamýþ ve bu bölgede yerli ahaliden gönüllüler alayý oluþturmuþtu. Paþa, hem Müslüman ahalinin özgürlüðü hem de Ermenistan'a karþý savunma maksatlý Nahçývan'ý elde tutmak istiyordu. Bu dönemde Nahçývan'ýn Türkiye için taþýdýðý ciddî stratejik öneminden biri de baðýmsýzlýðýn kuvvetlendirilmesinde bu araziden

faydalanmak meselesi idi. Þöyle ki, Türkiye'de, TBMM hükümetinin hâkimiyeti ele almasý, Nahçývan'a olan ilgiyi daha da arttýrýrdý. Baðýmsýzlýk mücadelesini devam ettirmeyi göz önünde bulunduran TBMM'nin yardým almasý lâzýmdý. Bu dönemde onun yardým alabileceði tek ülke Sovyet Rusya'sý idi. Ermeni engelleri yüzünden Kars yolu kapanmýþ, neticede geriye tekbir yol olan Nahçývan Zengezur yolu kalmýþtý. (1, s. 231) Sovyet Rusya'sý ile antlaþma yapmak için Moskova'ya gitmeden önce Mustafa Kemal Paþa ile vedalaþan Yusuf Kemal Bey: “Paþam, Ruslar Nahçývan üzerinde ciddi dururlarsa ne yapayým?” diye sormuþ ve þu cevabý almýþtý: “Nahçývan Türk kapýsýdýr. Bu yönünü dikkate alarak elinizden geleni yapýn.” (7, s. 56) Böylelikle Nahçývan, Kâzým Karabekir'in ifadesi ile söyleyecek olursak Doðunun kapýsý, Mustafa Kemal Paþanýn dili ile dersek Türk kapýsý idi. Nahçývan kapýsý Türkiye ile Azerbaycan'ý ve bu yolla Orta Asya Türk Dünyasý'ný birleþtirirdi. Bütün bunlara göre de Nahçývan Türkiye ve Orta Asya Türkleri için büyük önem taþýyordu. Nahçývan, bir Türk topraðýdýr ve burada yaþayan halk ile Türkiye arasýnda saðlam baðlar vardýr. Türkiye'deki geliþmeler Nahçývan'a, Nahçývan'daki geliþmeler de Türkiye'ye kýsa sürede yansýmaktadýr. Tarihî Moskova ve Kars antlaþmalarý Nahçývan ile Türkiye'yi birbirinden ayrýlmaz baðlarla birleþtirmiþtir. Nahçývan'ýn Azerbaycan'ýn egemenliði altýnda olan özerklik durumu RSFSR ile Türkiye arasýnda imzalanmýþ Moskova antlaþmasýnda belirtilmiþtir. Tarihî mecburiyetten doðan özerklik meselesi Zengezur bölgesinin Ermenistan'a verilmesi hadisesi olmasaydý belki de hiç lâzým olmayacaktý. Azerbaycan toprak bütünlüðüne sahip olan bir ülke idi. Nahçývan'ýn durumunun ilk uluslararasý antlaþmada belirtilmesi hem o dönemde, hem de Azerbaycan'ýn þimdiki döneminde büyük siyasî önem taþýyan bir gerçek olarak ortaya çýkmýþtýr. Sadece hukukî olan bu bað, çok önemli bir baðdýr. Bu hukukî bað Türkiye tarafýna Nahçývan meselesinde hak ve sorumluluk verir. 13 Ekim 1921 tarihinde imzalanan Kars Antlaþmasý Türkçe, Fransýzca, Rusça, Ermenice, Gürcüce dillerinde hazýrlanmýþtýr. Antlaþmaya sonradan konulan üç temel mesele ki bunlar sýnýrlar, Türk Sovyet iliþkileri ve Nahçývan topraðýnýn en son hali özel önem taþýmaktaydý (8, s. 350). Tarihi sahteleþtiren Ermeni siyaset cambazlarý, süresiz imzalanan ve tek taraflý olarak lâðvedilmesi mümkün olmayan Moskova, Kars antlaþmalarýnýn lâðvedilmesi için mesnetsiz iddialarla gündeme


-22__________________________________________________________________________________

AZERBAYCAN-TÜRKÝYE Bir ananýn iki oðlu, Bir amalýn iki kolu. O da ulu, bu da ulu Azerbaycan-Türkiye. Dinimiz bir, dilimiz bir, Ayýmýz bir, ilimiz bir, Eþkimiz bir, yolumuz bir Azerbaycan-Türkiye. Bir milletik, iki dövlet Eyni arzu, eyni niyyet. Her ikisi cümhuriyyet Azerbaycan-Türkiye

(Cavanþir Quliyev musiqi bestelemiþdir)

Birdir bizim her halýmýz Sevincimiz-melalýmýz. Bayraklarda hilâlýmýz Azerbaycan-Türkiye. Ana yurdda-yuva kurdum, Ata yurda könül verdim. Ana yurdum, ata yurdum Azerbaycan-Türkiye.

gelmektedirler. Ancak Ermeni siyasetçileri bilmelidirler ki bu antlaþma bozulursa Aleksandrapol ( Gümrü ) antlaþmasý devreye girerek þimdiki Ermenistan topraklarýnýn yaklaþýk yirmi bin km2'lik bölümünü Azerbaycan'a, Türkiye'ye ve Gürcistan'a geri vermek zorunda kalacaktýr. Ayný zamanda Gümrü Antlaþmasý Türkiye'yi Sovyetler Birliðine baðlayan Erzurum Bakü demiryolunun yeniden faaliyete geçmesini ve iki devlet arasýnda köklü iliþkilerin kurulmasýna olanak saðlamýþtýr (9, s. 19). Her iki antlaþmanýn Kafkaslar'da milletlerarasýndaki savaþlara son verdiðini, barýþ ve dostluðun hâkim olacaðý bir dönemin açýldýðýný Kars'ta bulunan katýlýmcýlar tarafýndan tek tek kabul edilmiþti. (10, s. 261) Geçen asrýn sonlarýnda ülkemiz kendi baðýmsýzlýðýný kazandýðý zaman halkýmýzýn bu tarihî baþarýsýna en çok sevinen kardeþ Türkiye Cumhuriyeti oldu. Azerbaycan'da diplomatik temsilciliðini açan ilk ülke Türkiye'dir. 25 Mayýs 1991 tarihinde baþkonsolosluk seviyesinde Azerbaycan Cumhuriyeti'nde temsil edilen Türkiye Cumhuriyeti'nin 14 Ocak 1992 tarihinde büyükelçilik faaliyete baþlamýþtýr. Azerbaycan Cumhuriyeti'nin Türkiye Cumhuriyeti'ndeki büyükelçiliði ise Aðustos 1992 tarihinde açýlmýþtýr. Hattâ ayný yýl Azerbaycan'ýn Ýstanbul ilinde baþkonsolosluðu faaliyete baþlamýþtýr. 5 Þubat 1993 tarihinde Nahçývan ilinde Türkiye'nin, 2004 yýlýndan itibaren ise Azerbaycan Cumhuriyeti'nin Türkiye'nin Kars ilindeki konsolosluðu faaliyete baþlamýþtýr. (11) 1990'lý yýllarda Türkiye'nin dünyadan tecrit olunmuþ Nahçývan Özerk Cumhuriyeti'ne göstermiþ olduðu karþýlýksýz yardýmlar zihinlerimizde silinmez izler býrakmýþtýr. Ermeni silâhlý çeteleri kapalý bölge durumunda yaþayan Nahçývan'a birbiri ardýna hücumlar ediyorlardý. Amaçlarý Daðlýk Karabað'ý

Bahtiyar Vahapzade (1996)

iþgal ettikleri gibi Nahçývan'ý da ele geçirmekti. Bu zor þartlarda tarihî Nahçývan'a gelen Haydar Aliyev'in etrafýnda kenetlenen Nahçývanlýlar bütün zorluklara göðüs gererek düþmanýn iðrenç emellerini altüst ettiler. Ümummillî liderimiz Haydar Aliyev halkýn yoðun isteði neticesinde Nahçývan Özerk Cumhuriyeti meclis baþkanlýðýna seçildikten sonra Türkiye ile iliþkilerin kurulmasý yönünde çok önemli adýmlar attý. Karþýlýklý gayret neticesine tarihî Nahçývan'ý kardeþ ülke ile birleþtiren 'Ümit' köprüsü açýldý. Köprünün açýlýþýna Türkiye'nin o dönemdeki baþbakaný Süleyman Demirel ve diðer üst düzey devlet adamlarý ile birlikte yüzlerce kan kardeþimiz de gelmiþti. 3 Eylül 1991 tarihinde Ümummillî lider Haydar Aliyev Ali Meclisin baþkaný seçildikten sonra Nahçývan-Türkiye iliþkileri süratle geliþmeye baþladý. “Naçývan TürkÝslâm dünyasýna açýlan bir kapýdýr” diyen Haydar Aliyev bu yönde birbiri ardýna çeþitli faaliyetler göstermeye baþlamýþtýr (12). Bu siyasî kursun bugüne dek devam etmesi neticesinde bölgede her yönden iliþkilerle çevrelenmiþ örnek bir komþuluk politikasý devam etmektedir. KAYNAKÇA Atnur Ý. E. Özerklik öncesinde Nahçývan. NDU Gayret Neþr., Nahçývan 1999. «Askerî Tarih belgeleri», sayý: 85 Ank., Ekim 1985 Karabekir. K. 1917-20 arasýnda Erzincan'dan Erivan'a Ermeni mezalimi. Ýst., 2000 Nesibzade N. Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti. Bakü, Ýlim, 1990 Musayev Ý. Azerbaycan'ýn Nahçývan ve Zengezur bölgelerinde siyasî vaziyet ve dýþ devletlerin siyaseti. Bakü, 1998 Kýrzýoðlu. F. Kazým Karabekir (Kendi Eserleri, Tercümeleri ve Arþiv belgelerine göre). Ankara, 1991 Mustafa Kemal Paþa. Nahçivan Türk kapýsýdýr. Türk dünyasý tarih dergisi. ¹ 64, Nisan 1992 Millî mücadele tarihi // Makaleler. Ankara, 2002 Gönlübel. M., Sar. C. Atatürk ve Türkiye'nin dýþ politikasý. Ank, 1997 Öke. M. K. Uluslararasý boyutlarýyla Anadolu-Kafkasya ekseninde Ermeni sorunu. Ýst., 1999 http://library.aliyev-heritage.org/az/4610295.html http://www.azerbaijannews.az/index.php?Lng=aze&year=2008&Pid= 243


-23__________________________________________________________________________________ Mustafa KINIKOÐLU Ýnsan her zaman yaþadýklarýnýn notunu tutma gereksinimini duymuyor. Belki sayýlarý çok az olan günlük tutanlar hariç. Ben günlük tutanlardan deðilim, ama bazý günlerin notunun tutulmasý, o anlarýn unutulmamasý kanaatini taþýyorum. 2007'nin 3 Kasým'ý da öyle bir gündü benim için. Kafa dengi arkadaþým Emre ile ne zamandýr Ýstanbul'daki tekkeleri ziyaret etmeyi plânlýyorduk. Nasip bugüneymiþ. Gezimizden önce Emre birçok tekkenin adresini çýkartmýþtý. Ýstanbul haritasý üzerinden nerelere gideceðimiz aþaðý yukarý belliydi. Ýlk duraðýmýz Kasýmpaþa'daki Uþþakî tekkesi olacaktý. Saat iki buçuk sularýnda Eminönü'nde buluþtuk ve ÝETT'nin EM2 hattý ile Kasýmpaþa'ya gittik. Ýlk duraðýmýz olan Uþþakî tekkesi Kasýmpaþa'da idi. Uþþakî tarikatý, Pir Hüsameddin Uþþakî tarafýndan kurulmuþ bir tarikat. Þu anki þeyhleri Naci Eren isminde bir hocaefendi. Elbette baþka kollarýndan gelen baþka þeyhler de mevcut. Tekke Kasýmpaþa'nýn çok da iþlek olmayan bir sokaðýnda. Yanýnda bir okul var. Tekkeye giriþte hemen ayakkabýlarýnýzý çýkartýyorsunuz. Yani bir avlusu yok. Giriþte ilk karþýnýza gelen, görevlinin bulunduðu kabin. Saðda ve solda kapýlar var. Giriþte saðda, Uþþakî tarikatýnýn kurucusu Pir Hüsameddin Uþþakî Hz.'nin kabri var. Uþþakî Hz. lerinin kabri yüksekçe. Orada tanýþtýðýmýz görevli, bulunduðumuz yerin altýnda baþka kabirlerin de olduðunu söylüyor ve bize orayý da gösteriyor. Uþþakî Hz.lerinin kabri de alt odada aslýnda. Alt kýsým oldukça alçak. Eðilmeden giremiyorsunuz. Buradaki kabirlerin kendisi ile birlikte hanýmýna, bazý çocuklarýna ait olduðunu öðreniyoruz. Giriþin sol tarafýnda küçük bir mescit alaný ve kabirler var. Ýkindiyi orada kýlýyoruz. Oradaki görevliye ýsrar etsek de bize imam olmuyor. Biz Emre ile cemaat yapýyoruz. Dergâhýn asýl giriþleri bu mescitte bulunan kapýlar sanýrým. Ancak kendi baþýnýza gidilecek gibi deðil. Birisinin kýlavuzluðu ile gitmek gerekir. Oradaki görevliden bilgi alýyoruz. Cumartesi günleri Eyüp'de bir evde meþk, perþembe günleri Kasýmpaþa'daki dergâhta zikir töreni olduðunu söylüyor. Ben, herkesin bu törenlere katýlýp katýlamayacaðýný soruyorum, “tabi katýlabilir, ama yine de kimin nesidir bakarýz” þeklinde cevap veriyor. Dikkatimi çeken nokta, dergâhýn, giriþinden dolayý herkesin rahatça içeri girebileceði bir yer olmadýðý. Yani oradan geçerken, diyelim ki vakit namazý kýlmak için pat diye içeri girmek pek mümkün deðil. Zaten burasý türbe hükmünde ve akþam sekizde kapanýyor. Kapýdaki tabelâdan anladýðým bu... Uþþakî tekkesinden ayrýldýktan sonra yürüyerek Þiþhane'ye çýkýyoruz. Yürürken yolda eski bir bina dikkatimizi çekiyor. Çok da hayat belirtisi olmayan, ahþap iki katlý bir bina... Kapýsýndaki tabelâda “Aynî Ali

Tekkesi” olduðu yazýyor. Ancak kimsenin olmadýðý belli… Oradaki seyyar köfteciden sadece perþembeleri açýk olduðunu öðreniyoruz. Daha sonra netten yaptýðýmýz araþtýrmadan, burasýnýn Rufaîlere ait bir tekke olduðunu gördük. Uþþakî dergâhýndaki görevli buralarda bulunan Çür ükçüler Tekkesinden bahsetmiþti. Demek bahsettiði yer burasý... Yola devam ediyor uz. Þiþhane'nin ünlü avizecilerinin arasýnda küçük bir cami... Emre bir keresinde bu camide namaz kýlarken bir zikir törenine rastladýðýný söylemiþti. Ancak biz gittiðimizde kimsecikler yoktu. Zikir yapan tarikate ait dernek de oradan taþýnmýþ... Bu camide abdest tazeledikten sonra, Kadirî tekkesine doðru yürümeye baþlýyoruz. Plânýmýz akþam namazýný orada eda etmek. Karaköy'ün üst taraflarýndan, yokuþ sokaklardan heyecanlý þekilde yürüyoruz. Neyse ki Galata Kulesi'nden sonra yol biraz düzleþiyor. Genelde sokaklar boþ... Galata Kulesi'nde yerli yabancý turistler var... Emre daha önce yollarý çýkardýðý için plânlý bir þekilde ilerliyoruz. Akþam saati yaklaþtýðýndan acele de ediyoruz. Bir yandan aceleci olmamýz, bir yandan Ýstanbul yokuþlarý derken, haliyle ikimiz de sýrýlsýklam ter... Ama bir türlü tekkeyi çýkartamýyoruz. Yalnýz farkettiðim bir þey var. Cihangir civarýnýn o kadar muazzam bir deniz manzarasý varmýþ ki... Ama þimdi deniz bizi çok ilgilendirmiyor. Emre'nin de benim gibi yollarý kimseye sormama gibi bir huyu var ama akþam ezanýnýn okunmasýna dakikalar kaldýðý için acele etmemiz de gerek... Yolumuzun ilersinde bir kuryeyi görüyoruz. Hemen ona soralým diyorum... Yollarý kuryelerden daha iyi kim bilecek? Evet, sonunda güzel bir tarif alabiliyoruz. Yine koþar adým ilerlemeye devam... Koþturmalar sonunda adresi bir kiþiye daha soruyoruz ve nihayet Kadirî Tekkesine ulaþýyoruz. Akþam okundu okunacak... Ama o da ne? Ne ýþýk var içerde, ne de kimse... Üstelik kapýda kocaman bir kilit... Çevredekilere soruyoruz... Meðerse tekke sadece salý günleri zikir yapýlýrken açýlýyormuþ. Büyük bir hayal kýrýklýðý ile akþam için yakýndaki bir camiye yetiþmek için tekrar baþlýyoruz koþmaya... Akþam namazýný kýldýktan sonra eþim arýyor. Yedide özel ders için öðrencisi gelecek, haliyle çocuklarla ben ilgileneceðim, kaçta evde olacaðýmýzý soruyor. Yetiþebileceðimi, birazdan eve doðru yola çýkacaðýmý söylüyorum… Biz duraða doðru yürümeye baþlarken eþim tekrar arýyor ve dersinin iptal olduðunu söylüyor. Biz de fýrsattan istifade geziye devam kararý alýyoruz. Emre yatsýyý Arap Camisinde kýlmayý teklif ediyor. Ben ise “madem tekkeleri dolaþýyoruz neden Karagümrük'teki Cerrahî tekkesinde kýlmýyoruz” diyorum? Böylece bir sonraki duraðýmýz belli oluyor. Yatsýya yaklaþýk bir saat var. Karaköy'den BeþiktaþEdirnekapý otobüsüne biniyoruz. Otobüs oldukça kalabalýk... Karagümrük'e geldiðimizde yatsýya yarým


-24__________________________________________________________________________________

GELECEK SAYI (64) KONUSU:

“Türkiye siyaseti ve açýlým” l Konu dýþýnda da eser gönderilebilir. lEserler, 5-12 Mart 2010 tarihleri arasýnda gönderilmelidir. LEser

gönderecek olanlardan, tarihe mutlaka riayet ederek bize yardýmcý olmalarýný bekliyoruz. Bu tarihlerin dýþýnda gönderilecek e s e r l e r i d i k k a t e a l m a m ý z mü m k ü n olamayacaktýr. lKardelen, daðýtýmýmýz bulunan yerler dýþýnda sadece abonelerine gönderilmektedir. Abone olup olmamak konusunda fikir sahibi olmak isteyenlere, bir sefere mahsus olmak üzere, talepleri halinde, hediye dergi gönderilir. Bunun dýþýnda þu veya bu sebeple bir iki dergi istemenin; davayý, fikri ve zamaný ufalamak olacaðýný “kalem erbabý” herkesten iyi takdir edecektir.

lGönderilen dosyalarýn kolay açýlmasý ve faaliyetimizin aksamadan yürümesi için yazýlar (doc) uzantýlý, resimler (JPG) uzantýlý olarak gönderilmelidir. lBazý yazarlar pek çok eser göndererek, arasýndan uygun g ördüðünüzü seçin demektedirler. Bunun bize nasýl bir meþguliyet getireceðini tahmin edersiniz. Mesele sadece pek çok eserin okunup, deðerlendirmek için zaman ayýrmaktan ibaret deðil. Bir de dergimizde, gönderilen eserin önceden neþredilip edilmediðini araþtýr mak gerekmektedir. Yazarlarýmýzýn kendi eserlerini takip etmeleri daha kolaydýr. Bu hususta nasýl hareket etmek gerektiðini “Kalem erbabýna mesaj”ýmýzda ifade ettik. Arzu edenler, sitemizden okuyabilirler. Selâm ve saygýlarýmýzla...

DERGÝ EDÝTÖRÜ lÝnceltme iþaretlerini ihmal etmemelidir.

saat var. Karnýmýz da hayli aç... Oradaki bir lokantaya giriyoruz. Lokantada son lokmalarýmýzý yerken ezanýn sesi gelmeye baþlýyor. “Haydi bismillâh, en azýndan farza yetiþiriz”. Yatsýnýn farzýna yetiþebileceðimizi umuyoruz, tabiî tekkeyi hemen bulabileceðimizi zannederek... Emre'nin haritadan aldýðý yerin yanlýþ olduðunu anlayýnca canýmýz sýkýlýyor. Üstelik çevre esnafýnýn dergâhý bilmemesi de bir o kadar üzücü. Yine de yýlmýyoruz, sora sora yürümeye devam ediyoruz. Ama artýk namaza yetiþme umudumuz yok. En azýndan yerini öðreniriz diyerek yola devam ediyoruz. Mahalleli gençler sað olsunlar bize sonunda yeri tarif ediyorlar. Cerrahî tekkesi Karagümrük Canfeda camisinin hemen yanýnda. Tekkenin giriþinde, baþta yolun kurucusu Pir Nureddin Cerrahî hazretleri olmak üzere eski þeyhlere ait kabirler var. Emre ile çekine çekine giriyoruz kapýdan. Ýki kadýn var kabirlerin orada. Birisi dileniyor, diðeri de “tevekkül et” diyor dilenciye... Avluda duruyoruz. Üst katta bayanlar fark ediliyor. Ama avluda kimse yok. Etrafýmýza bakýnýyoruz... Birden içerden bir bayan çýkýyor. “Erkekler bu tarafta” diyor. Hemen gösterdiði kapýya doðru ilerliyoruz. Bakýyoruz ki yatsýnýn farzý için kamet getiriliyor. Hemen

içeri giriyoruz ve farza duruyoruz. Mescit ve dergâhýn çok güzel bir havasý var. Yola özel giysiler, levhalar, sarýklar... Tütsü kokusu bir yandan... Cerrahîlerin kendilerine özgü bir takkesi var. Beyaz ve yüksek... Mescitteki çoðu kimsede bu takkelerden var, bizim yabancý olduðumuz hemen fark ediliyor. Yatsýyý þu anki Mürþidlerinden sonra gelen hocalardan biri kýldýrýyor. Kýraati çok güzel… Dikkatimizi çeken, Fatiha'dan sonra hep bir aðýzdan “amin” demeleri ve kalabalýk cemaatlerde olduðu gibi imamdan sonra müezzinin de tekbirleri tekrar etmesi... Ayrýca namaz bittikten sonra tek bir secde daha yapýyorlar. Namaz sonrasý çay faslýna geçiliyor. Biz de bir grubun arasýna giriyoruz ve muhabbet baþlýyor. Yol hakkýnda bilgiler alýyoruz. Orada içtiðimiz çayýn tadý da bir farklý. Birkaç bardak çay ve muhabbetten sonra “Bir Ýstanbul Macerasýnýn” -þimdilik- sonuna gelmiþ oluyoruz. Eve dönüþ yolundayken, günün ne kadar güzel geçtiðini ve yaþadýklarýmý kesinlikle kâðýda dökmem gerektiðini düþünüyorum. Ýþte bu notlar, o notlar...


-25__________________________________________________________________________________

Yazarýmýzdan 4 eser Yazarýmýz Mücahit KOCA’nýn, 62. sayýmýz baskýya verilmek üzereyken elimize ulaþan 4 adet þiir kitabýnýn tanýtýmýný bu sayýmýzda yapacaðýmýzýn haberini vermiþtik.

Ebcedhan: Her ne kadar kendisinden yazarýmýz diye bahsetsek de þiir kitaplarýnýn çokluðu dikkat çeken Mücahit Bey’in “Ebcedhan” birinci baskýsý 1987 yýlýnýn Þubat ayýnda yapýlan ilk þiir kitabý. Bize ulaþan, þairin 2009 yýlýnýn Ekim ayýnda yapýlan ikinci baskýsý. Sur yayýnlarý arasýnda çýkan kitabýn daðýtýmýný Caðaloðlu/Ýstanbul merkezli “Kitabevi” yapýyor. ELLER Hayret/bir ölüye iliþti gözlerim Acýklý ölümüyle doldu gözlerim Þiirin imgesinde þarkýnýn sesinde Þehidin silâhýna deðdi ellerim

Ermiþ Sevinci:“Ermiþ Sevinci” de ilk baskýsý 1990 yýlýnýn Mart ayýnda yapýlan eserin ikinci baskýsý. Þair, kitabýný iki ana bölüme ayýrmýþ; ilk bölüm kitaba da ismini vermiþ, ikinci bölümün adý “Yýldýzdan Feleðe”. Eser, Sur yayýnlarýndan çýkmýþ, daðýtýmýný “Kitabevi” yapýyor. Bir salavatýn ardýndan Her solukta Gözlere ýþýk Gönüllere nur Dað özlemiyle ermiþ sevinci hep birlik Mermerlerin yumuþak ýþýðýyla açýlan Bir sancak kadar heyecanlý Yolu tutasým gelir

Kardelen’e gelenler

Baþta Sonda Allah Þükrüyle “Kitap”a Zikriyle hitaba Baþla DERGÝ EDÝTÖRÜ Sözleriyle baþladýðý münacat karþýlýyor okurlarý. Eserini naatla taçlandýran þair, Eyüp Peygamber, Mevlâna, Süleyman Çelebi, Necip Fazýl ve Sezai Karakoç’u da þiirleriyle yad ediyor.

Kýlýç ve Kelebek: “Alaturka Divan” gibi þairin bu eseri de okuyucusuyla ilk kez buluþuyor. Diðer kitaplarý gibi Sur yayýnlarý arasýnda yer alan eserin daðýtýmý yine Kitabevi’ne ait. DÜNYA Dumandan kubbe Ýnciden yer Ay güneþin veziri Hayat kýsa Ölüm uzun Ruhtur en hafif yükü bedenin Ayrýlmaya gün sayar Dost elbisende düþman Kanýnda ölü Köpürdükçe köpürür Öfke kaynar sularýnda Nerede denizkýzý eylül kederi Avutsun masal bizi

Alaturka Divan: Þairin, kasideler, gazeller, rubailer ve beyitlerden meydana gelen ve 2009 yýlý Ekim ayýnda ilk baskýsý yapýlan eseri, isimleri ders kitaplarýnda hapsolmuþ edebî türler bakýmýndan da fikir verici ve ufuk açýcý. Sevdan yüreðimde, Ellerin ellerimde. Gece, gündüzün izini nasýl sürüyorsa, Ben de öyleyim iþte! Aydýnlýk sabahlara ulaþmak için, Deli gibiyim peþinde… Yok yok, bana korku vermiyor Geceyi de seviyorum. Dolunayýn her iki yüzünde, Gözlerini görüyorum. Varsýn bülbül dilediðince þakýsýn, Varsýn kýnalý kekliðim bildiðince ötsün, Korkusuz dem tutsun, bayram etsin! Umudunu katýk etmiþ avcý olsam da ben Vefalý bir yürek taþýyorum; Sana kýyamam!

EN GÜZEL RESÝM

( B e d r a n YOLDAÞ’ýn, geçen sayýmýzda tanýtýmýný yaptýðýmýz “Renklerin Aristokrat Baskýsý” isimli eserinden aldýðýmýz, ayný isimdeki hikâyesini AYIÞIÐI bölümünde okuyabilirsiniz.)

Gündüz, ruhuma hayat veren aydýnlýk Doðudan batýya akar daima. Yüreklerimizi ýsýtan güneþ; Sanki yol haritamý çiziyor bana. Sevgi aðacýmýz büyüdükçe büyüyor Bizi kimse tutamaz þimdi. Gece boyunca dolunay, bütün gün güneþ Ýkimize de arka çýkýyor! El ele, göz göze olmak en güzel resim; Tek dileðim, biricik hevesim! Silinmez kaderim, alýnyazým; Sana doyamadan gidersem inan, Geceleri dolunayda, gündüzün güneþte Gözlerim asýlý kalýr, Bin kere ölürüm! Oyhan Hasan BILDIRKÝ


tefekkür

-26__________________________________________________________________________________ Bir anlýk -----------------

üç nok ta

Sinan AYHAN

bin yýllýk nafile ibadetten üstündür! (Hadis) -----------------------------------------------------------------nayhan@yahoo.com

“Farkýnda Olmak” veya “Yoksun”luklar Tiradý: Romeo, Romeo olmayanla Konuþuyor -“Hadi koy þu palaný kýnýna da, varsa zekâný sýyýr…” Shakespeare, Romeo ve Juliet, IV. Perde-V. Sahne

I. Sahne Ey bütün baygýn hýrslarý hýþýrtý tozlarýnýn ve ey siz gökleri karalayan yaðmur aðýzlý bulutlar… Aðzýný arsenikle çalkalayan fýrtýna gýrtlaklý rüzgârlar mýdýr, nedir; içte yýlan ýsýrýðý gibi duruyor zaman… Yalnýz kendi ten gömleðine göçen eþik yükseltmelerden býktýk; bize, has bir yüz, kýlýðýmýza soy bir kýpýrtý verecek sýnýr nerede..? “O” deniyor olmak, abanoz bir keyiftir… II. Sahne Ýlk, maðara çeperlerini yalayan ýþýk kýrýlmalarýydý çehremizi yalayan, bize bir kil kývamý katan… bizi söyleyen “onlar”dýr… III. Sahne Bir sandalet ürpertisinden koptum da geldim buralara; bu düzlüklere, bu “puv” engebelere… Esasta ne engebe, ne düzlük, ne de bir üstünlük tanýrým; çýkmayan bir izim ben zamanýn kayasýndan; ne varsa zýtlýk, çekiþme, hafakan, hepsini elbise yaptým kendime; eklerimde yutkunsun diye ölühallerimden topraklar… Bir görünürlük lütfûyla kutsansýn diye kýpýrtýlarým, ne varsa çatýk kaþ midesinde ekþiyen kazýnýp atýldý üzerimden; bana yürümenin, yürürken büyümenin pazýlarý nimet diye verildi… IV. Sahne Ama yürümeden ilerlenen yollar gördüm, ilk ateþi olmayan kor haller… Yalnýz yön tayin teknikleriyle iþaretlenen karýnca zamanlar, harislik bileyen kuytuluklar; “kara-yosunu” pusula diller bildim; “trake” ve “solungaç” yapýlý kentlerden geçtim; pas tutmuþ, nazarlarý asit kusan mezarlýklardan; her þeye raðmen ve her þey sayesinde mekânlarý bir ev planý haline getiren adýmlar gördüm; temiz parýltýlarla gözlerde dans etmeyi özleyen adýmlar… V. Sahne Baðcýk ve ayakkabý tipilerinden çýktým da geldim; adým atmak bir lügat, bir zýrhtý üzerimize… Farkýndaydým; kaslarý yeni açýlan bir nefestim ben, ses

telleri olmayan bir çýðlýk; bu da, bu harf kývrýmlarýyla gelen dans figürleri de; -kendi nesnesinden öte- yazý þeklinde bir kazýydý, üzerimizde… VI. Sahne -olmak… farkýnda olmak… -nedir “farkýnda olmak”… -bilmektir, zamanýn üzerimizdeki dekorunu… -nasýl bilinir bu… -zamanýn bizi ýsýrdýðý yerlerde olanla bilinir ve zamanýn üzerimizdeki ýsýrýklarý kadardýr bilinirliði… -o vakit, diþ izlerinden öte, nasýldýr geçiþi zamanýn… -uykuda bir keder gibi… -gagasý olmasa demek onca uðultunun, onca kýpýrdanýþýn, çýrpýnýþýn; baþka bir alem, baþka bir ilim þeklinde hiç uyandýrýlamayacak þey þu zaman… -aslýnda kýsým kýsým uyanýk, kýsým kýsým da uykuda diyebiliriz onun için… -ya uyanýrsa hepten… -o vakit, kederdir tahta geçecek kandan, etten, kemikten dirhem… -ama “ölümdür bir hayatý kader yapan”; böyle miydi..? -besbelli ki zaman, hepten uyanýk; uyandýrýyor iþte insaný, ona göre “hatýrlatmak” olan kýrbaçla; bu dört köþe sýðlýkta ne kötü hatýrlamak ne cins bir varlýk olduðunu; evet, ölüm gelince, insana ait olur, olmayan zaman da… -demek burada, uyanýk kalamamakmýþ yer yer insanlýðýn hasadý; hasat, insanda kopmuþ iplerin temsili zaman ve mekân arasý kendi zamanlarýnýn hasadý… -Kopsa bile, örülür yine zaman; tamamlanacak olmasa bile, kendi nesnesiyle, kendi nesnesinde örülür… Kopukluklar, “kopukluk-ipleri”yle birlikte, gelecek diye bir geçmiþi bekler, geçmiþ diye bir geleceði örer; kýnýnda, ama her an kýnýndan çýkacak bir kýlýç gibi, kýnýndan çýkmýþ ama her an kýnýna dönecek bir kýlýç gibi… -o vakit, “þimdi”ye ne demeli… -þimdi mi… þimdi, mezarýmýzdaki “topraðýnteri”…


-27__________________________________________________________________________________

“Prolepsis”: Büyük Resmi Görmek veya Majör Bir Figür olarak Türklük Hasleti “Prolepsis”, bir ters oluþumun veya ters oluþumlarýn kurulan yapýyý bozacaðýnýn sezilip, ona veya onlara dair bir tedbirin oluþturulmasý; olasý yanlýþ gidiþ ve þekilleniþlerin önünün alýnmasý kurgusu içindedir ve bir mantýk örgüsüne baðlý bu kavram, bir karþýtlýðý önceden görüp çürütmek ve o kof varlýk iddialarýnýn sebeplerini, daha varlýk alanýna çýkmadan, ortadan kaldýrmak anlamýndadýr… … “Türk”ün olduðu yerde, diðer bütün milletlere ait tezler çürür ve düþer… “Anka kuþu” misali olay örgülerinden bir cümle halinde okunabilen, dünya tarih atlasý üzerindeki biricik “prolepsis”lerden biri de budur… … “Türk”, bu hasletini; bir milyon kývrým pazýsýndan, kafatasýndaki kalsiyum veya týrnaðýndaki keratin oranýndan almaz… Türk, güneþin yýkadýðý bir günün eþyalarýna daldýðýnda, ona-yalnýz ve pek tabi- ne kadar ten gömleði varsa, hepsiyle beraber yaþama aþký geldiði için ve bu ilhamý Allah'a kulluk ölçüsünde bir sýklete döktüðünden “Türk” olma hasletine kavuþturulmuþ; aksi takdirde de-her insanýn bir sýnanýþtan sonra düþebileceði bir makam olarak-, cismi varlýðý iþgal eden alelâde bir ceset; üzerine akbabalarýn, kargalarýn çullandýðý ve yýlanlarýn, çiyanlarýn üþüþtüðü, daðbaþýndaki bir leþ olma kimliðine mahkûm muhatap… Belki iki zýt hüviyet bir arada; ama daima ve çok þükür, aðýr basan fikir onun Allah'a yakýnlýk dileði, arzusu… O, maddi ölçülerin diþleri arasýnda çiðnenmek yerine kendine, has bir Allah rýzasý postu seçtiðinden akranlarý arasýnda

Mehmet HASRET

göze çarpan bir serpilme içinde; bunu da kâh Yunus'un, kâh Mevlana'nýn dilinde içten içe yanarak eþya planýnda iþler kýldýðýndan, seciyesi, duruþu farklý bir yerde… Yoksa Allah, hiçbir kavime ayrýcalýk vermedi; insanlarý ve dahi kavimleri, yalnýz “takva” ölçüsünde daha hayýrlý ve daha iyi kýldý… … Ýslam, hiçbir kiþiyle ve kavimle þereflenmez; Ýslam'a giren hiza bulur ve þereflenir… Ölçü budur… … “Türk”e bu haslet, tarihten miras; O, bu mirasý-mirasa ihanet etmediði müddetçe-tarih boyu yüklene yüklene billurlaþmýþ bir keyfiyetten mayalandýrdý… O'nun Ýslam'da kendini bulmasý olmasa, fersahlarý eriten ve at yelelerine baðlý bilmem kaç millik topuk hýzýnýn veya pazýsýndaki bilmem kaç grostonluk gücün, dünyada hiçbir esamesi okunmazdý… Her þeyi ve herkesi deðerli kýlan Ýslam olduðu gibi, Türk'ü de bir kýymete bindiren kuþam, Türk'ün Ýslam'a duyduðu hürmette… … Allah'ýn Sevgilisi'nin buyruklarý; “Helali aramak, farz üstüne farzdýr…” “Helal”, sadece “doðru” deðil; o ayný zamanda Allah'ýn razý olduðu “doðru”… “Helâl” bütün kavram kurgularýnýn ve dahi “prolepsis” örgülerinin ötesindedir; o vakit her þart ve halükârda, yalnýz ölçüsü “helal” olanýn sözü dinlenir; bunun aksi bir durum, deðil Türk'ü, bütün bir insanlýðý eklemleri, uyluklarý ve bütün uzvi izleriyle tarih haritasýndan siler…

engelliyor. Açýlýmýn her adýmýnda bin bir zorluk çýkýyor. MEDYA (…) AKP Gn. Baþ. Yar. Hüseyin Çelik, 25 yýlda devletin 300 milyar SEPETÝ dolar harcadýðýný söyledi. Bu (…) 1993'te g azeteci Avni g ö z ü k e n b e d e l . . . Özgürel'in, "Güneydoðu meselesi, Kürt Bir de görünmeyen maliyetler var ki, meselesi bir rant, bir para iþine dönüþtü mü" mesela Uluslararasý Stratejik Araþtýrmalar sorusu karþýsýnda Apo þu cevabý vermiþti: Kurumu Baþkaný Sedat Laçiner, "Toplamda 1 "Evet... Bu kolay kolay bitmez... Bu iþi ben trilyon dolar gitti" diyor. bitireyim desem, beni bitirirler. Türkiye tarafýnda en (…) PKK cephesi de çok farklý deðil. Örgüte yüksekte buna karar verecek emir noktasýndaki para saðlamak için uyuþturucu kaçýranlar, zamanla insan bu iþi bitireyim dese, bitirtmezler, onu koca bir trafiði yönetir oldu. Dikkatinizi çekerim: bitirirler..." Her bakýmdan kayýt dýþý paralardan söz ediyoruz. Bugün tam da bunu yaþamaktayýz: Yani örgüt yöneticileri de bilmiyor dönen miktarý. Hükümet Kürt sorununu çözme, PKK Bu iþlerde piyasa asla sadece para deðildir. Bir de militanlarýný daðdan indirme kararlýlýðýnda... iþin siyasi rantý var. Statüsü, itibarý, havasý var. Oya Genelkurmay Baþkaný ayný amacý paylaþýyor... dönüþtürülecek imkânlar var terör piyasasýnda. (…) ABD desen, zaten Ortadoðu politikasýný deðiþ- "Teþvikiye Camisi'nden üç þehit cenazesi kalksa, tirdi, Kürt/PKK sorununun bitmesini istiyor... sorun çözülür" diyenler çok da haksýz deðil. Müthiþ bir güç deðil mi? (Emre AKÖZ; Sabah, 10.12.2009) Ancak terör piyasasý bu iþin kolayca yapýlmasýný

Yatak odasýna kadar giren terör piyasasý


-28__________________________________________________________________________________

HAKLAR Aralarýnda ve her hususta adaleti yerine getirmek þartýyla erkek, evinde veya ayrý ayrý evlerinde dört kadýna kadar alabilir. Emir deðil müsaade… Bugünkü dünya þartlarýnýn “bir”den fazla zevceli bir izdivaçta adalet icrasýna müsait bir tarafý kalmamýþtýr. Ýzdivaçta irade ve kuvvet, kadýndan ziyade erkeðe verilmiþtir. Kadýnýn hakký da mahfuz… Zevcesinden ayrýlma hak ve kararý erkeðin… Onun da dayanaklarý var ve gerçek müminde “keyfim böyle istiyor!” diye karýsýný boþama meyline izin yok… Erkek, izdivaçta kendisine verilen haklarý, ilahi emirler dairesinde vicdanýna danýþarak kullanmak mevkiinde ve bu mevzuda dýþýndan deðil, içinden kelepçeli vaziyette… Hadis “Allahýn en ziyade buðzettiði helâlin (müsaadenin) zevcesini haksýz yere boþamak” olduðunu bildiriyor. Kur'ân emri ve peygamber tembihi de bu merkezde… Kadýný boþamakta bir sürü engel koyan ve erkeði dýþýndan sýkýntýya alan asrî tedbirlere karþý, onu dýþýndan serbest býrakýp içinden baðlayan Ýslâm'ýn müeyyide kuvvetine dikkat edin ki, tatbikat, boþanm ada eskiden yüzde beþ vaka olursa bugün yüzde yetmiþi aþtýðýna þahittir. Týpký, köstekli atlardan çoðunun ipini koparýp kaçtýðý bir çiftlikte, hiç baðlanmamýþ, fakat terbiye görmüþ atlarýn hududa riayet etmeleri ve kaçmamalarý gibi… Ýmanla beraber nikâhý da silip süpürücü sebeplerse ilâhî haklar zümresinden… Kadýnýn dinî müeyyide makamý nezdinde, kocasýndan ayrýlmakta hak iddia edebileceði ve erkeðinden tefrikini isteyeceði þekiller irtidat (Ýslâm'dan çýkma) bir sürü biçimiyle küfür, zulüm, erkeklik vazife ve mesuliyetinden uzaklaþmak, iktidarsýzlýk, karýsýný ahlâk dýþý fazihalara sürmek gibi haller… Selim akýl üzerine dayalý beþeri kanunlarda da müeyyidelendirilmiþ þeyler… “Size iki zaifin hakkýný emanet ediyorum; biri öksüz, öbürü kadýn” buyuran Kâinatýn Efendisi, kâinat efendiliðinin tahtý üzerinden konuþuyor.

(Bu bölümdeki imzasýz yazýlar, Ýman ve Ýslâm Atlasý’ndan alýnmaktadýr)

(Dünya bahsi devam ediyor)

ÖLÇÜLER m Erkek, kitap ehlinden (Hýristiyan veya Yahudi) bir kadýný alabilir; kadýnsa böyle bir erkeði, Ýslâm'a çekmedikçe alamaz. Müslüman erkeði seven kitap ehlinden bir kadýnýn, o sevgi içinde Ýslâm'ý sevmenin de yolunu bulacaðý umulur. m Topyekûn dinsiz yahut putperestlerden kadýn nikâh edilemez. m Kiþinin yakýnlýk derecesi içinde, evlenilmesi haram iki çeþit vardýr: Biri küllî ve ebedî, öbürü nisbî ve muvakkat haram ifade edici iki sýnýf… m Kiþiye anasý, anasý ve babasýnýn analarý, kýzý, kýzýnýn ve oðlunun kýzý, kýz kardeþi (isterse ayrý anne veya babadan olsun), kýz kardeþinin kýzý, sütkardeþi, sütkardeþinin annesi ve kýzý, halasý, teyzesi, mutlak, aslî ve ebedî kaydýyla haramdýr. Bu münasebetler arasýnda ayný anne ve baba vaziyeti rol oynamaz ve birinden birine iltisak(baðlantý) haram þebekesini tesis etmeye yeter. m Bu küllî, mutlak ve ebedî haramlardan sonra, nisbî, mevziî ve muvakkat haramlar geliyor. Muvakkat tabirinden kast, vadesi doldurulacak bir müddeti deðil, kaldýrýlmasý mümkün bir kaydý göstermektedir ve ona mukayyet demek daha doðrudur. Sonradan olma sýhriyet yakýnlýklarý… Bunlardan da, ebedî haramlar var. Baþta kaynana ve gelin… m Nikâhý haram þahýslar mevzuunda nice incelikler ve esrar iþaretleri vardýr. Meselâ insan, zina ettiði kadýnýn bir baþkasýndan olma kýzýný ve annesini de zevcesi yapamaz. Haram bir münasebetin yakýn akrabasýný bile helâl dairesine çekemez; zina ettiði kadýný nikâhlayabilir de, o kadýnla zina takdirinde artýk onun bir yakýnýný zevcesi yapamaz. Zina edilen kadýnýn yakýnlarý, o kadýn nikâhlanacak olsa nasýl haram ifade ederse aynen o mevkie geçerler… Baldýz, zevcenin ölümünden sonra alýnabilir. m Devrimizde cariye ve köle diye bir sýnýf kalmadýðý için, bunlar bahsimizin içine girmiyor. Ne var ki “ben kendimi sana cariye olarak temlik ettim!” gibi sahte tesellilere de kapýlar kapalý bulunuyor.


-29__________________________________________________________________________________ sisteminde, harcamalar baþýboþ deðildir. Ayrýlýktan HULLE sonra da kadýn, baþka bir gelir yolu bulmak üzere Beþerî mevzulara göre, insan, yüz kere boþanýp kocasýndan, belli bir yardýmý, hâkimin takdir ve ayný fertle yüz kere evliliðini tekrarlayabilir. Ýslâm'da kararýna baðlayarak isteyebilir. Mehri ayrýca hakkýdýr. had üçtür. Erkek iki kere boþadýðý kadýný üçüncü defa boþayacak olursa, o kadýn baþkasýnýn malikiyetine ÝDDET girip ayrýlmadýkça tekrar onun olamaz. Bu yasak, “zevcenizi istediðiniz gibi boþayýn, Kocasýndan ayrý düþen kadýnýn tekrar sonra baþkasýna verip peþinden ayýrýn ve yine alýn!” evlenebilmesi için, hamile olup olmadýðýný mânâsýnda galiz bir müsaadeye deðil, “Allah'ýn size göstermek üzere beklemeye mecbur olduðu verdiði hak ve iradeyi yerinde kullanýn, hürriyet ve müddet… tasarruf hakkýnýzý kötüye sarf etmeyin ve eðer böyle Kadýn baþkasýyla nikâhýnýn makbul olmasý için bir hale düþecek olursanýz sonuna katlanýn!” þeklinde eski kocasýndan ayrýldýðý zamaný takip edici tam üç anlaþýlmak ve aslýnda müsaade yerine engel kabul hayýz görmekle mükellef… Üç ay içinde durum belli edilmek icap eder. olabilir; bazen bu müddeti de aþabilir, fakat üç hayýz Bu vaziyette “Hulle” tabir edilen tatbikatýn, kadýný görmeden kocaya varmak hakkýný kazanamaz. iradesi önceden satýn alýnmýþ bir adama nikâhlatýp Ýddet nafakasý almak da haktýr… sonradan boþandýrma þeklinin Ýslâm ahlâkýna uyduðu Hayýzdan kesilmiþ kadýn da hayýz gösterip söylenemez. Eski zamanlarýn (çok eski deðil) göstermeyeceðini, gerekirse uzun müddet birtakým kör ve muhtaç kuklalarý kiralayýp bekletilmekle ispata davet edilir ve ancak yaptýrdýklarý bu fiile göre Ýslâm hakkýnda týbbî ve ilmî kanaat hâsýl olunca izdivaçta hüküm savrulmaz. “Mut'a Nikâhý”na eþ, serbest kalýr. Ölümle ayrýlýkta iddet daha Hulle nikâhý ne dereceye kadar makbul uzundur. olabilir ki, bu yol memduh olabilsin?.. Gebelik halinde kocasýndan ayrýlan Bu inceliði görmeyenler ve Ýslâm'ýn kadýn, doðurmadýkça kocaya varamaz. erkeðe biçtiði irade ve nefse hâkimiyet Çocuk düþürmek de doðurmak gibidir. müeyyidesini, “Hile-i Þer'iyye”nin bir Ayný kayýtlar erkeðe de þamil… çeþidi olan “Hulle” mevzuunda Onlar da nikâhlarýnýn selâmeti arayanlar þeriat ruhundan mahcupturlar. bakýmýndan iddetini doldurmamýþ Hulle, irade terbiyesini hedef tutucu bir kadýn alamazlar. ceza ihtarýdýr. Ve bütün bu kayýt ve þartlar, ancak baþvurulduðu takdirde müdahaleye mezun dinî kaza mercilerine verilmiþ bir ÝYLA teftiþ ve tasdik hakkýný deðil, týpký Bizzat peygamber tatbikatý olan “iyla”, ferdin, ibadetlerde olduðu üzere fertlerin karþýlýklý vazife ve zevce veya zevcelerine darýlýp onlarla bir müddet borçlarýný belirtir. Müslüman'ca evlenmek, aile temas etmemeye yemin etmesi… Cahiliyet devrinde kurmak, ömür sürmek ve boþanmak isteyen böyle ananeleþmiþ ve mübalâðalý müddetlere baðlanmýþ yapar. olan bu vakýa, Ýslâm'da dör t ay olarak hudutlandýrýlmýþ, türlü þekil ve þartlara inhisar NESEP ettirilmiþ ve kefareti on fakiri bir gün doyurmak veya üst üste üç gün oruç tutmak tarzýnda tespit edilmiþtir. Aile kolu manasýna gelen nesep, annede sabit, Bu þeklin günümüz Müslümanlarýnca tatbikine mahal babada ise deðil… ve lüzum yoktur. Zevcesine darýlan darýlýr, sonra Bütün zaman ve mekânýn Resulü, çocuk kimin barýþýr, müddet tayin ve “Ýyla”ya niyet etmez, yataðýnda doðmuþsa ona ait olduðunu söyledi ve dargýnlýk sebebinin devam edeceðini ve arada ahenk cümlesini þöyle baðladý: “Hesaplarý Allah kalmayacaðýný görünce de boþanýr. “Ýyla” bir emir görecektir…” deðil, müsaadeli bir tembih yoludur. Zina ile nesep sabit olmaz. Ýzdivaçtan 6 ay geçmediði halde doðurulan bir çocuk da nesebe NAFAKA giremez. Ýzdivaçtan 6 ay sonrasýna, 9 aya ve daha ileri müddetlere varan doðumlar hep nesep içi… Zevcenin bakýmý ve bütün meþru ihtiyaçlarý Ýddetinden itibaren 6 ay içinde doðuran kadýnýn erkeðin üzerinde… Karþýlýklý anlaþmayla ve gönül çocuðu ayrýldýðý kocaya ait ve nesebe dâhil… isteðiyle, zengin kadýn kocasýna, erkek de zevcesine Evlâtlýk almakla nesep gerçekleþmez ve kýzýn dilediði yardým ve hediyede bulunabilir. Ama ne erkek efendisince nikâhý caiz olur. ne kadýn, hususiyle kadýn, eþinden izinsiz onun malýný tasarruf edemez. Erkeðe itaate dayanan Ýslâmî aile

-


-30__________________________________________________________________________________

MAYMUN HÝKÂYESÝNÝN GERÇEK YÖNÜ Ýnsan en güzel bir þekilde yaratýlmýþtýr. (Yani Ýslâm fýtratý üzerine). Ýmaný yoksa maymundan, domuzdan ve hattâ bunlardan da daha kötü, daha aþaðýdýr. Sûre-i Nisâ ayet (1): “Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan eþini var eden ve ikisinden pek çok erkek ve kadýn meydana getiren Rabbinize hürmetsizlikten sakýnýn. Kendisi adýna birbirinizden dilekte bulunduðunuz Allah'ýn ve akrabalarýn haklarýna riayetsizlikten de sakýnýn. Allah þüphesiz hepinizi görüp gözetmektedir.” Sûre-i Hucurât ayet (13): “Ey insanlar! Doðrusu biz sizleri bir erkekle bir diþiden (yani Âdem ile Havva'dan) yarattýk. Sizi milletler ve kabileler haline koyduk ki birbirinizi kolayca tanýyasýnýz. Þüphesiz, Allah katýnda en deðerliniz O'na karþý gelmekten en çok korkanýnýzdýr. Allahü Teâlâ her þeyi bilendir, haberdardýr.” Kur'ân-ý Kerîm'in kutsiyetini, benzeri ve misli olmadýðýný kabul etmeyen dünyada hemen hemen hiçbir kimse yok gibidir. Kâinat'ýn sahibi ve mâliki olan Allahü Teâlâ Hazretleri, bu mübarek kitabýnda: “Ey insanlar! Ben sizi, tek nefisten (Âdem Aleyhisselam'dan ve O'nun sol eyeði kemiðinden hanýmý Havva'yý yaratmak suretiyle, sizi halifem olarak dünyaya gönderdim buyuruyor. Ýkinci ayet-i celilede, sizi bir erkek ve bir diþiden yarattým buyuruyor. Ayný zamanda, sizi milletlere ve kabilelere ayýrdým diye ikinci bir nimetini insanlara haber veriyor. Bu ne büyük nimet! Ya insanlar, bir millet, bir kabile olsalardý, acaba insanlar arasýnda ki münasebetleri halletmek mümkün olabilir miydi? Allah'a ve onun kitabýna inanmayýp da, dinsiz, imansýz ve ne olduðu belli olmayan insanlarýn saçma ve düzme olan yalanlarýna inananlarýn aklýna ve mantýðýna þaþmamak elde bile deðildir. Ýnsan bir kere sapýtýrsa ona doðruyu anlatmak elbette mümkün deðildir. Bu gerçeði Cenâb-ý Hakk, þöyle bildiriyor. Sure-i Bakara ayet (145) de: “Cenâb-ý Hakk, Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi ve Sellem'e, Ya Habibim! Bir kere yanlýþ yollara saptýrýlmýþ Ehl-i Kitabý (Yahudi ve Hýristiyanlarý), bütün ayetleri, delilleri ve belgeleri getirsen sana inanmazlar. Çünkü onlar, bir kere yanlýþ olarak inanmýþlardýr.” Bu Ayet-i Celile'nin tefsirinde, Ýslam Âlimleri þöyle bir açýklama yapmýþlardýr: “Ýzâ dalletil ukûlü ala ilmin-famaza tekulühünnüsehâü” Beyit'in açýklanmasý: “Ýnsanlar bir þeye yanlýþ inanýnca, nasihat yapanlarýn öðütleri hiç fayda vermez.” Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Sellem Efendimiz, bir Hadis-i Þeriflerinde, bu tehlikenin vehametini þöyle beyan buyurmuþlardýr: “Ýnancý bozuk bir kimsenin eline düþmektense, aslanýn ve kaplanýn pençesine düþmek daha iyidir. Çünkü aslan ve kaplan, insanýn fani vücuduna

kasdedip canýný alýr, fakat imanýna zarar veremez. Ýnancý bozuk kimseler ise insanýn imanýný götürür.” Dinsizlerin devamlý olarak, kendilerine, Âdem Aleyhisselâmý býrakýp, maymundan bir ced (dede) aramalarý çok hazin bir manzaradýr. Bazý iman'ý zayýf veya inanmayan kiþiler bilimsel araþtýrma yaptýklarýný söyleyerek bunlarýn arasýnda barýnmaya çalýþýyorlar. Hâlbuki ilimle din hiçbir vakit çatýþmaz. Çünkü ilim, Allahü Teâlâ'nýn Ýlim sýfatýnýn bir tecellisidir. Allah'ýn ilmi haricinde bir þey'in vücuda gelmesi ve o'na zýt olmasý muhaldir. Bu sebepten, Âdem Aleyhisselâm'dan bu güne kadar böyle garip iddialarýn ortaya atýldýðý görülmemiþtir. Ýslâm dini, aklý olanlara, yani yanýlmayan akla (akl-ý selime) hitap eder. Bu akýl da ancak peygamberlerin, Onlarýn akýllarýna yakýn Ashâb-ý Kiram'ýn, Ashâb-ý Kirâm'a tâbi' olanlarýn ve din büyükleri mezhep imamlarýnýn aklýdýr, vahye baðlý olduðundan yanýlma asla düþünülemez. Bu sebepten tarih boyunca Müslümanlar daima muvaffak olmuþlardýr. Eðer bir aksama veya muvaffakiyetsizlik oldu ise, Ýslâmî hükümlere uymakta eksiklik olduðundan meydana geldiði muhakkaktýr. Bir de akl-ý sakým, vardýr ki, bu daima insanlarý yanýltýr. Yani hasta akýl, sahipleri bazý þeylere iyi der, sonra piþman olur, iyi dediði kötü çýkar, doðru dediði yanlýþ olur, insanlara fayda yerine zarar verdiði gibi, kendilerini de yanlýþ yollara götürür. Dünya üzerinde birbirine çok yakýn canlýlar vardýr. Bunlarýn deðiþime uðradýðýný iddia etmezler de, insanýn hiçbir benzer yönü olmadýðý halde, bu kimseler, kendilerini maymuna benzetmeye çalýþýrlar. Meselâ güvercin ile kumru arasýnda hemen hemen bir fark yok gibidir, sýðýrla manda, koyunla keçi, kurtla köpek, kedi ile aslan, misal sayýlamayacak kadar çoktur. Bunlarý niçin bilimsel laboratuara sokmazlar? Sebebi açýktýr; Yahudi-Mason tayfasýnýn Ýslâm dininden ve Müslümanlardan intikam almalarýdýr. Cedlerinden (dedelerinden) bir kýsým insanlarýn maymun ve bir kýsmýnýn da domuz olduðunu Kur'ân-ý Kerîm açýk olarak bildirmiþtir. Maksat bunun hazýmsýzlýðýdýr. Ne garip hadisedir ki bunlar Ýslâm ülkesinde Müslüman halkýn kazancýndan geçinir, devletin kasasýndan en yüksek maaþlarý alýrlar. Ýlim araþtýrmasý namý altýnda Müslümanlarýn, Allahlarýný, Peygamberlerini, Dinlerini, Kitaplarýný ve inançlarýný yok etmeye çalýþýrlar. (Zamanýn fesadý ve kimsenin olmamasý en büyük destekleridir.) Masonlar, 1900 senesi toplantýlarýnda, alýnan kararlarý, tutulan zabýtlarýnýn yüz ikinci sahifesinde, dindarlara, mabetlere galebe çalmak kâfi deðildir, asýl maksadýmýz dinleri yok etmektir, diye yazmýþlardýr. (Tam Ýlmihâl) Tarihen sabittir ki, Ýnsan, insan olarak yaratýlmýþtýr ve dünyanýn sonuna kadar devam edecektir (hiçbir deðiþime uðramadan). Fakat isyan ettikleri için insanlardan maymuna dönenler olmuþtur. Ama bunlar


-31__________________________________________________________________________________ Ýbrahim BUÐALI Kanser hastanesi, Baþ Tabibi, Merhum Dr. Hâluk Nûr Bâki'nin K asým/1987, 278 Sayýlý Diyanet üç gün yaþayýp sonra helak olmuþlardýr. Kur'ân-ý Mecmuasýnda yayýnlanan bir yazýsýný alýyoruz: Kerîm'de bu hadise açýk olarak beyan edilmiþtir: MAYMUN HÝKÂYESÝNÝN Sûre-i Bakara ayet 65: “Elbette kesin olarak ARDINDAN bilirsiniz ki, Dâvûd (Aleyhisselam) zamanýnda 1912 yýlýnda British Museum'da bir kafa teþhir kavminiz balýk avlamaktan men edilmiþti. Bunu dinlemeyip, balýk avlayanlara “hakir ve zelil” olarak edildi. Altýna ýsmarlama yazýlan nüfus 500000 yýl önce maymun olun dedik, onlarda maymun olup, üç gün yaþayan bir insan maymun arasý bir canlý yazýlý idi. Bu kafa iskeletine bilim tarihinde pithdown-men adý sonra helâk oldular.” Sûre-i Nisa ayet 47: “Ey kendilerine kitap verilenler verilir. Bu iskelet üzerinde nice ilmî konferanslar (Yahudi ve Hýristiyanlar) biz yüzünüzü, tahrip edip verildi, kitaplar yazýldý ve düþünceler zehirlendi. 1952 ensenize çevirmeden veya cumartesi gününe saygý yýlýnda bilim geliþti kemiklerin cinsleri ve eskilikleri göstermeyen Yahudilere yaptýðýmýz gibi size de lânet radioaktif karbon ve Fluor analizleriyle gerçeðe yakýn etmeden yani (maymuna çevirmeden) Tevrat'ý tasdik bilinmeye baþlandý. Bu iskelette böyle bir tahlile tabi etmek üzere indirdiðimiz Kur'ân'a inanýn. Allah'ýn tutuldu. Sonuç tam ma'nasiyle bir skandaldý. Kafatasýnýn üst kýsmý 50 yýl önce yaþamýþ bir insana, alt emri mutlaka yerine gelir.” Sure-i Bakara ayet 105: “ Ne kitap sahibi olan çene ise o civarda 60 yýl önce ölen bir maymuna aittir. kâfirler, (yani Yahudi ve Hýristiyanlar) ve ne de Allah'a Olay ilim açýsýndan tam bir rezalet bizlere ise tam bir ortak koþanlar (müþrikler), Rabbinizin size verdiði, ibrettir. Geçen yüzyýlýn çýlgýn maddeciliði, inkâr yolunda indirdiði (Kur'ân-ý Kerîm'i) çekemezler. Ondan hoþlanmazlar, oysa Allahü Teâlâ, rahmetini kendini bir takým bilimsel kalýplara sokmak istedi. Bir (Nübüvvet ve vahyini) dilediðine tahsis eder, Allah yandan koca evren sanatýný tesadüflerle yorumlamak gafleti içinde çýrpýnýrken, insanlara da maymun cedler büyük ihsan sahibidir.” aradý. Bugün gerçek bilimin ýþýðý altýnda tüm bu Müslümanlarý, devamlý olarak zaferden zafere safsatalar eridi, silindi. Fakat hâlâ kendisine memeli ulaþtýran, yüce kitabýmýz Kur'ân-ý Kerîm'dir. Ýslâm düþmanlarý bunu çok iyi bildikleri için, bu mübarek hayvanlardan bir ced arama yanýlgýsý devam edip Kitab'ý Müslümanlarýn elinden almak için, topluca gidiyor. Ýnsanlarýn hayvanlar sistemi içinde bir yeri olduðu hareket etmektedirler. Fakat Müslümanlar bunun, iddiasýyla yola çýkanlar o gün için birçok biyolojik farkýna hâlâ varmýþ deðildirler. bilgilerden yoksundu. Bu yüzden yanlýþ kurgular Hayber kalesi muhasara edildiðinde, zaman uzayýnca Yahudiler, kalenin surlarý üzerinden, içindeki teorilerini bilimsel kanýt gibi satmanýn cakasý Müslümanlarýn üzerine taþ toprak ve oklar atarak, içinde idiler. Hâlâ çocuk beyinlerini yýkayýp yaradýlýþýn gerçeðini maymunvârî roller oynamaya baþladýlar ve sevinçlerinden iyice þýmardýlar. Müslümanlarýn kapý saklamak isteyenlerin varlýðýný düþünerek bu konuyu hariç bir yerden giremeyeceklerine inanýyorlardý. Bu iyice açmak istiyorum. Atheist (inkârcý)lar insanýn hayvanlardan geliþtiðini hadisenin üzerine Resûl-i Ekrem Sallallahü Aleyhi ve Selem, “Ey maymunlarýn torunu! Aþaðýya enin” diye ileri sürerken iki kanýt göstermek istiyorlardý. hitap edince, bunlar iyice þaþýrdýlar. Herhalde bizim Ýnsan vücudunda hayvanlardan kalan gereksiz aramýzdan Müslüman olanlar, bu hadiseyi haber verdi organlar vardýr!.. Buna örnek olarak apandikis diye akrabalarýný suçlamaya baþladýlar. Hâlbuki Cenâb- baðýrsaðýný gösteriyorlardý. Nitekim bu görüþten yola ý Hakk, vahiy ile bildirmiþti. Netice Hazret-i Ali çýkarak yýllarca hasta olsun olmasýn önüne gelenin Kerremallahü Vecheh görevlendirildi, Hayber'in apandikis baðýrsaðý çýkarýldý. Hâlbuki bugün anlaþýldý kapýsý önüne geldiðinde elindeki kalkan yere düþünce, ki bu baðýrsak alt karnýn organlarýnýn bademciði gibi kapýnýn kuþaðýndan tutup, “Bismillahi, Allahü Ekber” önemli bir korunma merkezidir. Ayrýca geniþ ölçüde diyerek kapýyý zorlayýp yerinden çýkardý ve Ýslâm salgý salarak dýþkýnýn kývamýný saðlar. Görevsiz ordusu içeriye girinceye kadar elinde kalkan olarak dedikleri bu baðýrsak ayný zamanda baðýrsaktaki kullandý ve kale fetih edilince yere býraktý. On iki kiþi faydalý mikrolarýn dengesini ayarlar. Zaten insan kapýnýn kenarýndan tutup yerinden oynatamadýlar. vücudunda faydasýz bir organ kesinlikle yoktur. Hattâ (Allahü Ekber) tek görevli organ bile, sayýlmayacak kadar azdýr. Çoðu Ýþte yukarýda zikr edilen hadiselerin intikamýný organlar birkaç görev yüklenmiþlerdir. almak için, ilim ismi altýnda, bütün insanlara deðil, Þüphesiz apandikis baðýrsaðý da hastalanýr, görev kendilerine bir eb (baba ve ced) bulmuþ oluyorlar. Pek görmek þöyle dursun vücut için zararlý hale gelir. Muhterem Prof. Sayýn Cevat Babuna, bunlara cevap Elbette o zaman ameliyatla gerekli tedavi yapýlýr. vereceðim diye, çok ikna edici misallerin ve deneylerin Kendilerinin maymundan geldiðini savunanlarýn sonucunu, gösteriyor. (her hususta olduðu gibi) ikinci dayanaklarý da insanla maymun arasýnda bazý ara Bunlarý tatmin etmek elbette mümkün deðildir, mesele kuþaklarýn gelip geçtiði hayalidir. Bu savlarý için çok açýk olarak yukarýda izah edildi. senelerce kemik aramýþlar, bunlarý yine kafalarýndaki Biz buraya, konuyu çok güzel açýklayan, Ankara taslaktan geliþtirerek milyonlarca sene evveline ait


-32__________________________________________________________________________________ nüfus kâðýtlarý düzenlemiþlerdi. Bu konuda birkaç ilginç açýklama yapacaðýz. 1912 yýlýnda British Museum'da bir kafa teþhir edildi. Altýna ýsmarlama yazýlan nüfus 500000 yýl önce yaþayan bir insan maymun arasý bir canlý yazýlý idi. Bu kafa iskeletine bilim tarihinde pithdown-men adý verilir. Bu iskelet üzerinde nice ilmî konferanslar verildi, kitaplar yazýldý ve düþünceler zehirlendi. 1952 yýlýnda bilim geliþti kemiklerin cinsleri ve eskilikleri radioaktif karbon ve Fluor analizleriyle gerçeðe yakýn bilinmeye baþlandý. Bu iskelette böyle bir tahlile tabi tutuldu. Sonuç tam ma'nasiyle bir skandaldý. Kafatasýnýn üst kýsmý 50 yýl önce yaþamýþ bir insana, alt çene ise o civarda 60 yýl önce ölen bir maymuna aittir. Olay ilim açýsýndan tam bir rezalet bizlere ise tam bir ibrettir. Ýskelet çöpe atýlýp tahkikat açýldý. Ne çare ki, 40 yýl bu masal nasýl yutuldu diye asýl bu iskelet için nutuk çeken sözde bilim adamlarýnýn yüzü bile kýzarmadý. Ýnsanýn maymundan geliþtiði yolundaki iddialar sökmeyince bu kez daha garip bir iddia ile ortaya çýkýldý. “Ýnsan maymundan geliþmemiþtir. Daha eski bir hayvandan maymunla birlikte geliþmiþtir.” Yani þu demekti: Biz eskiden insaný maymunun oðlu sanýyorduk, yanýlmýþýz kardeþi imiþ. Ýþte gülünç saçmalýklar inadý böyle devam ediyor. Günümüzde insaný maymunla baðdaþtýramamanýn sebebi beyin aðýrlýðý sonucudur. Maymunun beyni 100-130 gr. iken, insan beyni bunun on katýdýr. Halbuki birbirine yakýn hayvanlarda beyin aðýrlýklarý 510 gr. fark eder. Ýnsanýn ara nesillerinin kaybolmasý söz konusu deðildir. Çünkü insan böyle bir hayvandan geliþseydi, 50'ye yakýn ara nesil olmasý gerekirdi. Bunlarýn bir ikisi tesadüfen kaybolsa kýrký kalýrdý. Nitekim benzer hayvanlar arasýnda kaybolmuþ nesiller yoktur, hiç deðilse yok denecek kadar azdýr. Demek ki insaný hayvanlarla baðlayan bir örnek kesinlikle yoktur. Bu çürük hayal sökmediði içindir ki insanlara ata, yýldýzlardan aranmaya baþlandý. Allah'ýn yüce kudretini kabul edemeyenler sanki yaratma Allah için güçmüþ gibi saçma saçma tesadüf zorlamalarý arar durur. Günümüzün genetik hesaplarý zaten Darwin teorisini periþan etmiþtir. Genetik þifreler konusunda yapýlan araþtýrmalar göstermiþtir ki, bir hücreden bir solucanýn geliþebilmesi için 7x10 üzeri 30 yani milyar kere milyon yýl geçmesi lazým. Bu matematik ve kesin bir gerçektir. O halde ya Allah'ýn hücreden kurt geliþtirdiðini kabul etme zorunluluðu vardýr. Ya da Allah hücreyi, de solucaný da ayrý yaratmýþtýr diye inanmak gerekir. Bu geliþme hesaplarýna göre insan bir maymundan geliþse tam bir trilyon yýl geçmesi lazým. Sýrf genetik þifrelerdeki sýralamanýn deðiþme yorumu açýsýndan. Bilim adýna inkârdan vazgeçmeyenler gittikçe saçmalamaya mahkûmdur. Yeni bilimsel gerçekler karþýsýnda canlýlarýn yaratýlýþý hakkýnda bu dürüst taným þöyle yapýlabilir. Evrenin büyük yaratýcýsý dünyamýzda bitki ve hayvan türleri yaratmýþtýr. Bunlar maddecilerin iddia ettikleri gibi bir rastlantý ve evrim yazgýsýyla deðil onun

dileðiyle istediði biçimde olmuþtur. Bitki türlerinde olsun (100 000 türdür) hayvan türlerinde olsun (100 000 tür) hâkim olan tablo güzellik ve sanat dizgisidir. Ne güçlüler geliþmiþ, zayýflar kaybolmuþtur ne tanrý yaþama becerisi olmayan bir canlý yaratýp sonra ondan vazgeçmiþtir. Bu canlýlar gurubuna yüz binlerce mikrop türünü de katarsanýz yüz binlerce canlý tam bir ahenk ve denge içinde yaþamaktadýr. Her canlý dolaylý da olsa birbirini dengeler. Nesiller birbirine dönmez tüm biyolojik çalýþmalar bir türden diðerine geçiþe imkân vermemiþtir. Birbirine týpatýp benzeyen mikroplarýn hiçbiri diðer türe geçmez. Evrendeki tüm canlýlar bir hikmet üzere yaratýlmýþtýr. Hikmetsiz bir hilkat düþünülemez. Bu gerçek her ilim adamýnýn saygýyla ikrar edeceði bilimsel bir sonuçtur. Ýnsanýn yaratýlýþý ise tamamen ayrý hikmetlerle süslü bir sanat þaheseridir. Kendine maymundan ced arama yerine insanýn sonsuz sýrlarýna eðilmek, onlarý aramak ve bulmak bizzat insanýn kendine saygýsýdýr. ÝLÝM MÜNAFIKLARI Yüce kitabýmýz, Bakara Sûresi 9-15. ayetlerinde bize münafýklarý meâlen þöyle tanýtýyor. Kalpleri hastadýr. Ýnananlarý fesada verme gayreti içindedirler. Ve kendilerini ýslah edici, yol gösterici sanýrlar. Ýçleri dýþlarý yalan doludur. Çaðýmýzýn insaný ne çekiyorsa, bu münafýklardan çekmektedir. Bunlar toplumun her kesiminde vardýr. Bu yazýmýzda sizlere ilim münafýklarýný tanýtmaya çalýþacaðýz. Ýlim münafýklarý, insanlara gerçeði göstereceðiz iddiasý ile ortaya çýkan sahte ilim adamlarýdýr. Bunlardan bir kýsmý, bilerek ilim adýna yalan söyleyen þerirlerdir. Nitekim bunlardan bir bölümü 2 yýl önce tesbit edilerek, bilim çevrelerinde acýmasýzca teþhir edildi. Laboratuar deneylerinin sahteliði, ciddi araþtýrmalarla ortaya kondu. Bir kýsým ilim münafýklarý ise, hiçbir þeyden haberi olmadan, yalancý bilim adamlarýnýn davulunu çalmaktadýr. Þimdi bunlardan örnekler vereceðiz: 1-ANNE SÜTÜ KONUSU: Bundan otuz yýl önce Amerika'da bazý bilim adamlarý namýna, mama þirketlerinin para desteðiyle, anne sütü aleyhine yayýn yaptýlar. Bunlara göre anne sütünün demiri eksikti. Bu yüzden bebeklere dýþardan demir verilmeli, ya da demiri tamam olan mamalarla beslenmeli idi. Gerçekten anne sütündeki demir bebeðin günlük ihtiyacýndan azdý. Ýlk bakýþta bu yayýný yapanlar mazur sayýlýr. Hâlbuki bunu tesbit eden bilim adamlarý binlerce yýl anne sütü ile beslenen insanlarýn arýzasýz büyüdüðünü düþünmeli idi. Ayrýca o yýllarda bebeklerin kaný karaciðerde demir yaptýðý da bilinmekteydi. Ayrýca bebek baðýrsaklarý demire çok hassastý. Yüce Yaratýcý tüm bu nedenlerle bebek karaciðerine daha anne karnýnda demiri depo ediyor;


-33__________________________________________________________________________________ bu yüzden anne sütüne az demir koyuyordu. Fakat bilim münafýklarýnýn asýl amacý, yaratýþý tesadüf, bilinçsiz bir denge gösterme çabasý idi. Nitekim bu konu ateistlerin yýllarca çiðneyip tükürdüðü bir sakýz olmuþtur. Ve bilinçsiz bir sürü ilim adamý bu þeytan davulunu çalmýþ durmuþlardýr. Bu yüzden milyonlarca insan yanlýþ beslenmiþ, bebek yaþta demir aldýklarýndan ömür boyu baðýrsak rahatsýzlýðý çekmiþlerdir. Gerçek anlaþýlýp Dünya Saðlýk Teþkilatý tarafýndan resmen yayýnlandýktan ve mama firmalarýna anne sütünün mükemmelliði tanýtma zorunlu bulunduktan sonra kimsenin yüzü kýzarmadý. 2-POSÝTÝVÝZM SAHTELÝÐÝ: Önceler “Laboratuara girmeyen þey gerçek olamaz!” sloganý ile baþlayan materyalist bilim sahteciliði iki çýlgýn yalaný gözden kaçýrmayý becerdiler. a-Einstein ve Heisenber düþünceleri hiç laboratuara girmemiþti. Fakat nükleer fiziðin temelini kurdular. b-Evrim teorisinin de laboratuarla hiç ilgisi yoktu. Sanki laboratuardan gelmiþ gibi gösterdiler. Aslýnda münafýðýn, Yüce Kitabýmýzýn emrettiði gibi, yalandan hiç yüzü kýzarmaz. Onlar her türlü yalaný bilime, ahlâk kavramýna, ekonomiye katmaktan zevk alýrlar. Onlara göre evrim konusunda yalan uydurmak ilme hizmet etmektir. Evrimin saçmalýðýný bilimsel olarak ortaya koymak ise, ilme ihanettir. Ýþte asrýn çirkin ilim münafýklýðý budur. Ýlim münafýklýðýnýn ifsat kampanyasý hiç bitmeyecektir. Bir yandan ilme musallat ettikleri yalanlar bittikçe yenilerini icat edeceklerdir. Burada üzerinde titizlikle durulacak konu þöyle özetlenebilir: a-Bu çevreler, daima ayný çevrelerdir. Bilimsel sonuç diye ileri sürdükleri yalanlar ilmen tekzip olunmasýna raðmen yüzleri kýzarmaz. Bir baþka ateist görüþü bilimsel buluþ gibi savunmaya baþlarlar. Dün anne sütünü faydasýz, hattâ zararlý diye küçümseyenler, bu kez yakýn akraba evliliklerini dillerine dolamýþ, acayip iddialarla ortaya çýkmýþlardýr. Yakýn akraba evliliklerinde yalnýz genetik olarak önceden var olan hastalýklar ortaya çýktýðý halde, hiçbir bilimsel cevabý olmayan birçok garip hastalýklar akraba evliliklerine baðlanmýþtýr. Dünyanýn ünlü genetikçileri kesinlikle alkole baðlý birçok hastalýklarý yakýn akraba evliliðine baðlayan böylelerini gördükçe saçýný baþýný yolmaktadýr. b-Çaðlar sürüp gittikçe ilim münafýklarý fesatlarýna devam edecek, gerçek bilim adamlarý da hakikati bulup onlarýn yüzüne vuracaktýr. Kýyamete yaklaþtýkça bu fasit devre artacak, son devirde artýk hakiki âlim konuþamaz olacaktýr. c-Ýlim fesadýndan uzak kalmanýn en saðlýklý çaresi inananlarýn çaðýn ilmine sarýlmasý, delili olmayan böyle nifak iddialarýna karþý toplumu her an ikaz etmesidir. Bugün toplum içinde pek çoklarý, hiçbir bilim

birikimleri ve yetkileri olmadýklarý halde, bu yalan bilgilerin bedava tellâllýðýný yapmaktadýr. Bunlarýn da þaþkýnlýklarý her zaman yüzlerine vurulmalýdýr. (Dr. Haluk Nûr Bâki.) KISAS-I ENBÝYA'DAN GARÝP BÝR VAK'A Resûl-i Ekrem Sallallahü Aleyhi ve Sellem, Medine-i Münevvereden hareket etmeden evvel, Ebû Katâde (radýyallaü anh) yi bir miktar asker ile Yemen'e göndermiþti. Ýzam denilen yere geldikleri zaman, Ezbat'ýn oðlu Amir onlara selâm vermiþ ve kendisinin Müslüman olduðunu bildirmiþ iken, Ebû Katade'nin maiyetindeki askerlerden Cüsâme'nin oðlu Muhallim, eski bir geçmiþten dolayý Âmir'i öldürmüþ ve devesi ile eþyasýný ganimet diye almýþtý. Sonra Ebû Katâde, askeri ile dönüp, Medine'ye gelirken, Rasûl-i Ekrem ordusu ile Mekke'ye hareket etmiþ olduðu için, o da arkadaþlarý ile Mekke yolunu tuttu. Yolda Râsûl-i Ekrem'e kavuþtular. Mekke fethinde bulunduktan sonra, Huneyn Muharebesi'ne de gitmiþlerdi. Râsûl-i Ekrem Huneyn vadisinde öðle namazýný kýldýktan sonra, bir aðaç gölgesinde oturdu. Eshâb-ý Kirâmý da etrafýnda saf olup durdu. O vakit Gatfan'dan Fezâre kabilesinin reisi olan Hýsn'ýn oðlu Üyeyne kalkýp Âmir'in kanýný dava etti. Beni Temim kabilesi þeyhi olan Hâbis'in oðlu Akra'da, Muhallim'i koruyarak, müdafaaya kalktý. Peygamber'in huzurunda uzun uzadýya muhakemeden sonra, iki tarafýn veresesinin muvafakatiyle diyete karar verdiler ve “Muhallim gelsin de, Rasûl-i Ekrem” onun için istiðfar etsin” dediler. Muhallim geldi, Peygamber'in önünde oturdu. Resûl-i Ekrem: “Adýn nedir?” diye sordu. “Cüsâme'nin oðlu Muhallim” diye cevap verdi. Resûl-i Ekrem: “Âmir Ýslâmiyet'ini meydana koymuþken, sen onu katlettin mi?” dedi. Muhallim: “Onun Ýslâm'ý ikrar etmesi ancak ölümden kurtulmak için idi” dedi. Resûl-i Ekrem: “Ya sen onun kalbini yardýn mý ki, doðru mu, yalan mý bilesin” dedi. Muhallim: “Onun kalbi bir et parçasýdýr, yarýlsa ne anlaþýlýr?” dedi. Resûl-i Ekrem: “Kalbini bilmezsin, lisanýna da inanmazsýn, ne yapmalý?” dedi. Muhallim: “Baþka diyecek bir þey bulamayýp, “Yâ Resûlallah benim için istiðfar et” dedi. Resûl-i Ekrem: “Allah seni affetmesin” deyince, Muhallim, gözlerinden yaþ akarak kalkýp gitti ve kederinden bir hafta zarfýnda vefat etti. Gömüldüðü zaman yer onu kabul etmeyip, dýþarý attý, tekrar defnolununca, yer onu yine attý. Kavmi gelip Resûl-i Ekrem' e haber verdi, Resûl-i Ekrem: “Bu toprak ondan daha fenalarýný kabul eder, fakat Cenâb-ý Hakk size ibret dersi vermek istiyor” dedi. Ondan sonra yakýnlarý, Muhallim'i tekrar üçüncü sefer gömdüler ve üzerine de büyük taþlar koyup gittiler. (Kýsas-ý Enbiya, MEBakanlýðý Yy.) Ahmet Cevdet Paþa


ayýþýðý ay

-34__________________________________________________________________________________

Anladým iþi, sanat Allah’ý aramakmýþ; Marifet bu, gerisi yalnýz çelik - çomakmýþ...

Yüce Rabbim! Ayþe Sena ÜNSAL Senin isminle baþlamak, seni senin isimlerinin sýrlarý ile keþfetmek istedim. Seni seninle tanýmak, bilmek istedim. Öðrendikçe büyüklüðünü, yüceliðinin azametini bir kez daha anladým. Rabbim (cc); ilimler seni tanýtmakta aciz, kullarýn seni bilmekte çaresiz. Araþtýrdýkça bir kez daha bilgisizliðimi ve cahilliðimi anladým. Maddî boyuttan, ruhani boyuta daldýkça engeller çoðaldý. Karanlýk perdeler kolay kalkmýyor Rabbim (cc). Onlar kalkmadýkça nuranî perdelere ulaþýlamýyor. Ne kadar ilginçtir ki ben; þanýnýn yüceliði karþýsýnda olanca aciz kulun; ellerimi kaldýrdýðýmda bir o kadar sana yakýn. Anlamak zor… Tanýmak istedikçe uzaklaþýyor gibiyim, ama uzaklaþtýðýmý hissettiðim noktada da bir o kadar yakýným. Ruhum seninle huzur buluyor. Kalbim senin adýný söylerken mutmain. Anlayamasam da, yaklaþamasam da biliyorum ki perdeler benden tarafta. Sen her daim kullarýna en yakýnsýn. Herkesi duyan, gören, bilensin. Beni benden iyi bilensin Rabbim (cc). Seni tanýmak istedikçe bir kez daha anladým ki ben daha kendimi bile tanýmýyorum Rabbim (cc)… Her nefesimi senin yüce ismini söyleyerek alýp veriyorum ama bundan bile çoðu kez gafilim. Affet beni Rabbim (cc)… Surelerinin sýrrýný ararken; ayetlerinin sýrrýyla karþýlaþtým, ayetlerinin sýrrýný ararken; isimlerini bilmek istedim; isimlerini de gördükçe anladým ki; bir harfinin iþaretinin yanýnda, deryalar noktadan küçük kalýrmýþ Rabbim… Senin yüceliðinin zerresinin zerresini dahi bilmek imkânsýz. Onca okudum ama bir tek bunu bildim, bunu öðrendim. Bir de anladým ki;

her surenin her ayetinde, her ayetin her harfinde, her harfin her zerresinde sayýsýz sýrlarýn gizli. Yüreðime sokmak istedim olmadý. Asla birini diðerinden ayýrmak mümkün deðil. Bir ayete bakarken diðerinde daha farklý bir þey buldum. Anladým ki deðil ben; hangi âlim gelse tek bir harfinin noktasýnýn sýrlarýný dahi anlatmakta vakýf olamaz. Yüceliðinin azameti karþýsýnda aciz kalýr. Anladým ki; hiçbir þey sebepsiz deðil ve yine anladým ki hiçbir þey boþ deðil. Ýlminin milyonda biri dahi etmeyen bilgilerimi paylaþmama izin ver Rabbim (cc). Seni senin istediðin gibi öðreterek ilmimin zekâtýný vermemi nasip et Rabbim. (cc) Seni senin isimlerinle tanýmamý, kendimi senin isimlerinle anlamamý lütfet Ya Rabbim…. ---------------------------------------------------------------

NEFÝSÇELEN Hakiki yalanlardan Öze ecnebi olana Mekik dokutmak tek amacý. Kýlýktan kýlýða, Binbir çeþit zarafetini kuþanýp Havanda su dövmeye Israrla imece arýyor. Ve ruha, her bed suflesiyle Ben buradayým diyor, ayyukta; Mukavelesine sadýk kalmaya çalýþan Ýblise tarafgirliði. Ayhan ASLAN


-35__________________________________________________________________________________

GENCE SELÂM

RABBÝM

Yazdýðýma inandým, inandýðýmý yazdým, Ne verirse versinler kalemi kývýrmazdým, Tevekkül tefekkürden burçlar yaptým kaleme, Riyakârlýk tozundan kondurmadým kaleme.

Siyah beyaza hasret, Gece gündüze, Ay güneþine hasret Bense sevgine…

Tercüman oldu sonra ruhumdaki akýþa, Ne para putum oldu, ne yüz verdim alkýþa. Okuyucum çok deðil, anlayaným çok kýttý, Ter çektim kalemime, kalem harf harf akýttý. Fikir þimþeklerinde yozlaþmanýn çaresi, Þiirimin babasý çilemin usaresi. Sonsuzluða saçtýðým harfler toparlanacak, Terime konan sinek olsun beni anacak.

Toprak yaðmura hasret Aðaç suya, Arý çiçeðine hasret Bense cemaline… Yaðmur buluta hasret, Irmak denize, Mecnun Leylâsýna hasret Bense Cennetine..

Piþmek aþka kazanýnda, ip olmak þevk iðinde, Bir damla misk aðlamak tefekkür imbiðinde. Kýrýk her çark kederim, üzgün her yüz gamýmdýr. Bu þiirim yarýnýn gencine selâmýmdýr.

Çiçek bahara hasret Kar kýþa, Deniz kumuna hasret Bense sana…

Ahmet Mahir PEKÞEN

Ayþe Sena ÜNSAL

EY YOLCU Ezilme dünyanýn yükü altýnda Aczini bil de kalkmaya alýþ Gönlünü bir nazar bozuyor ise Ýçini dýþýný hep bire çalýþ

Sen ondan sadece hep onu dile Dünyevi hediye dileme zinhar Mecnunluk nasipse dünyada güle Þefaat sýrrýnca kýlýnýr nazar

Kaldýrýp sineni koyma yad ele Bilesin Allahýn nazarý vardýr Hakikat iksirse sýrrýný dile O kalbin sahibi sana da yardýr

Þimþekler âlemine çakýp durdukça Gönlüne gözüne ayan olunur Hayret makamýnda mýzrap vurdukça En güzel naðme elbet bulunur.

Al da mýzrabýný dost diyerek vur Naðmelerin hepsinde aczini göster Öyle bir inle ki göklere duyur Rahmetin sahibi bilinmek ister

Gönlüne o nurdan düþse bir damla Kalbin aklýna mihmandar olur Alayý illi yine çýkýp zamanla Yerler de gökler de sana yar olur

Ellerini deðil de gönlünü býrak Sýrrýný kavradýysan þu gölgeliðin Sultanýn hükmünden eyleme merak Gereði hep budur can köleliðin

Mademki ezelden belli program Gel o zaman sahibine itaat eyle Kalmasýn gönlünde zerre kadar bir gam Gittiðin her yerde hep onu söyle. Ziya Paþa AKYÜREK


-36__________________________________________________________________________________

KARDELEN ÝLETÝ YAZIYOR HÝKÂYE

Fatma PEKÞEN

Oh be, ne iyi olmuþtu annesinin cumartesi gezmeleri. Ýnþallah devamý da gelirdi. Anne, samimi komþu Nigâr Teyzeyle alýþveriþ, çarþýpazar iþleri, gün toplantýlarý gibi gezmelerde bir araya gelmiyor muydu, kýyak oluyordu vallahi. Matrak kadýndý Nigâr Haným. Hayatla dalga geçen, alýnyazýsýna inanýp, tevekkül eden, hoþgörülü... En iyi tarafý da bu özelliðini etrafýndakilere geçirebilme haliydi. Annesinin evde tek baþýna olduðu anlar ile Nigâr Hanýmla olduðu anlardaki ruh durumu birbirinden oldukça farklýydý. Daha anlayýþlý, daha hoþgörülü oluyordu. Ýþte bugün de galerilerin birindeki tezhip-minyatür sergisinin açýlýþýna gidecekler, oradan da Yetiþtirme Yurdundaki aylýk toplantýlarýna katýlacaklar, akþam üstü rahatlamýþ bir halde geri döneceklerdi. Anneyle birlikte çýkan Meftun da, emlâk bürosuna, babasýnýn yanýna gittiðine göre sorun yoktu. Kocaman bir günü vardý. Tek baþýna yaþayabileceði, iki saatini internette geçirebileceði kocaman bir öðleden sonrasý vardý. Oh olsundu iþte. Meftun'u kafelere gönderip, kendisini eve hapseden aileye böyle yüklü fatura getirilirdi. Hem birçok arkadaþýnýn bilgisayarý olup, internet baðlantýlarý mevcuttu. Ne zararý vardý ki? Bir kere babasý, iki sene evvel bilgisayarý alýrken, günde en fazla dört saat baþýnda olmalarý þartýný koymuþtu... Bu da iki saati Meftun, iki saati de Mefkûre demekti. Zor, soðuk adamdý babasý. Daha anlayýþlý olmasý gerekmez miydi? Ama gene de onca yalvarmalarý boþa gitmemiþ, taze gelin gibi süslü, gýcýr gýcýr bir cihazý masanýn baþköþesine konmuþtu sonuçta. Dilek'in bilgisayarýndan, okuldan zaten bir þeyler biliyordu. Çok fazla zorlanmamýþtý kendininkine. Ýyi ki alýnmýþtý þu alet. Yoksa Ýngilizce dersinden aldýðý yýllýk ödevi için hangi kaynaða baþvuracaktý? Yok, kütüphanelere git, yok fýsýr fýsýr konuþarak kitap karýþtýrýp aradýðýn konuyu bul. O da bulunabilirse... Ýlk sene sadece müzik, oyun ve film için izin alabilmiþlerdi babasýndan. Ýkinci sene, yani Eylül baþýndan beri yalvara yakara internet aboneliði iznini koparabilmiþlerdi. Epey bir mücadelenin ardýndan, 900'lü hatlarýn kesin iptali þartýyla abonelik saðlanmýþtý. Ama faturalar normal ölçülerde olacaktý. Yoksa külâhlarý deðiþeceði ihtarýnda bulunmuþtu babasý. Önceleri merak ettiði birkaç siteye, folklor dergisine girip, ev dekorasyonu dergisine göz atmýþ, derken birkaç internet arkadaþý edinmiþti sonunda. Fena da olmuyordu yani. Daisy ayrý, Karamurat ayrý, Krizantem ayrý güzellikte, ayrý karakterde arkadaþtý ama içlerinden birisi vardý ki onun yeri bambaþkaydý: Kardelen! Sanki

Kökünü beðenmeyen dal ve dalýný benimsemeyen meyve, olmadan çürüyecektir. Necip Fazýl KISAKÜREK yýllardýr birbirlerini tanýyormuþ gibilerdi. Birbirlerine çalaklavye attýklarý mesajlardan büyük lezzet alýyorlardý her ikisi de. Bayram baklavasý gibi, kandil simidi gibi, Emirgân yoðurdu gibi. Önce güzelce saçlarýný taramalý, bir güzel giyinmeliydi. Sonra da Kardelen'le konuþmayý, daha doðrusu yazýþmayý denemeliydi bugün de. Görünmüyor olsalar bile, karþýsýndakine saygý için düzenli olmak zorundaydý. Odasýný gözden geçirdi, kýlýk kýyafetini son bir kez kontrol etti; müzik setinden romantik bir parça ayarlayýp bilgisayarýn düðmesine besmeleyle dokunarak sandalyesine oturdu. –Windows, simgeler, internet explorer, baðlan, messenger ve Kardelen. Harika bir þeydi bu. Çevirim içiymiþ cadý. Cadý mý? Ama hiç konuþmadýlar ki cinsiyetlerini, hatta yaþlarýný... Sadece ayný þeyleri düþünen iki dost oldular bugüne kadar. Seslerini filân da duymadýlar. Ne hangi þehirde olduklarýný bileceklerdi, ne de diðer bilgileri. Sadece hangi kitaplarý okuduklarýný, varsa alýnan dersi paylaþacaklardý. Böylece dostluklarý baþlamýþ oldu. Savaþa, beraberce “hayýr” dediler, bayramda, kandilde birbirlerinin ve tüm dünyanýn bu kutlu gününü tebrik ettiler. Erkek olabilir miydi? Yok caným, hangi erkek böyle duygulu düþünebilirdi ki? Bu muhakkak bir bayandýr. Hattâ kendi yaþlarýnda, bir lise öðrencisidir. Þöyle alýmlý çalýmlý, sýnýfýn, hayýr hayýr okulun dâhisi, fettan mý fettan bir kýz. Oldukça da güzeldir. Ýçi kýskançlýkla dolar gibi oldu. Bir araya geldiklerinde kendi güzelliði arka plânda kalabilirdi. Yahut da manken gibi bir vücuda sahiptir de, þu kapris yaptýðý boyuyla kendisini bir güzel sollar... Ama bir araya gelebilecekler miydi ki? Ay, az daha kaçýrýyordu. Ýþte yazmaya baþlamýþtý. Kardelen: –Selâm dost. Dost: –Sana da selâm. Kardelen: –Nasýlsýn görüþmeyeli? Dost: –Bildiðin gibi iþte. Kardelen: –Bende de bildiðin gibi. Dost, yani Mefkûre, içinden, “neyi bildiðim gibi” diye düþündü. O kadar yazýþtýklarý halde içyüzünden habersizdi, gerçek kimliði hakkýnda bilgisi yoktu. Bugün denese miydi? Dost: –Seni tanýmak istiyorum. Hangi þehirdesin? Kardelen: –Sýr.


-37__________________________________________________________________________________ Dost: Dost: –Nasýl yani? –Daha sevecen, arkadaþ gibi. Kardelen: Kardelen: –Þehrimi söyleyemem. –Çok mu sert davranýyor sana? Ýstediðin þeyleri Gýcýk þey. Kaprisin bu kadarý da fazlaydý yani. almanda problem mi çýkarýyor? Söylesen n'olurdu ki sanki? Ben de söylemem olur biter. Öfff, iyice sýkýcý olmaya baþlamýþtý bu en yakýn bulduðu internet arkadaþý da. Belki de benzeri Dost: problemleri kendisi yaþýyor, yandaþ arýyordu yalnýz –Neden? olmamak için. Yoksa yalnýz olmadýðýný sanmamasý için Kardelen: –Daha maceralý oluyor. Birbirimizi hayâllemek daha katý kurallardan, þiddetten, bunaldýðýndan filân mý söz etseydi? eðlenceli. Ama bu düpedüz hýyanet sayýlýrdý. Belki arada Eh haklý sayýlýrdý bu konuda. Yaþýný öðrenebilir mi kýrýlmayan buzlar, samimi olamama durumlarý varsa da, acaba? Bir hamle yapsa mýydý? Ay yeni bir ileti yazýyordu kahrý çekilemeyecek gibi birisi de deðildi babasý. karþýdaki. Diðerleri de... Ailesini özler gibi oldu. Daha birkaç saat Kardelen: önce oturduklarý kahvaltý sofrasýný, çok yýllar öncesinin –Hem, ailevi durumlarým var. Uygun deðilim. Senin de Meftun gibi baþbelâsý bir kardeþin mi var tatlý hatýralarý arasýnda kalmýþ gibi aðzý sulanarak Kardelen Haným. Ya da duygularýný gizleyen, soðuk hatýrladý. Dost: tavýrlý bir baban. Yahut da komþu kadýn sayesinde –Hayýr sert deðil. Ýstediðim þeyleri de annemle alýrýz. kimliðine kavuþan bir annen... Hý? Ya da kýskanç bir Hay Allah, dilim kopsaydý da söylemeseydim. Þimdi kocan... de aðzýmdan annem kaçtý. Hani macera istiyorduk? Ama bayan olduðu ne malûmdu? Kardelen: Dost: –O halde niye beðenmiyorsun babaný? –Evli misin? Kocan var mý? Sana ne be! Sana ne! Hem öyle mi demek istedim Kardelen: ben? –O soruya cevap veremem. Ama kocam yok… Dost: Oh be. Demek ki kýskanç koca sendromu –Beðenmiyor deðilim. Sadece daha arkadaþ gibi yaþamýyordu en azýndan. Baþka durumlar olabilirdi. Kardeþ kavgalarý, sürüyle yasak, kurallar, kurallar, olmayý isterdim. Her sýkýntýmý paylaþmayý, her sýrrýmý açabilmeyi… kurallar... Kardelen: Þöyle bir yoklasa mýydý? –Yani birbirinizden kopuk musunuz? Dost: Dost: –Ne zamandýr bilgisayarýn var? –Çoðu zaman. Kardelen: Kardelen: –Ýki yýldýr. –Ayný çatý altýnda olduðu halde? Dost: Ay iyice bayýlttý bu. Sana ne be anam. –Benim de iki yýldýr var. Güç belâ aldýrdým. Acaba, anne-babasý ayrý Eyvah, hani ateþe ateþle mý sanmýþtý? Belki de kendi karþýlýk verip, ailesiyle ilgili ÇÝZÝNCE anne-babasý ayrý yaþýyordur. ipucu vermeyecekti. Dost: Kardelen: –Evet, ayný çatý –Kim aldý? altýndayýz. Dost: Kardelen: –Babam. –O halde ne istiyorsun Kardelen: babandan? Biraz daha –Baban zor insan mýdýr? sabýrlý anlayýþlý olamaz Katý, tutucu. mýsýn? Belki iþ sýkýntýlarý Dost: vardýr. Belki o senden ilgi –Bazen. bekliyor, “caným babacýðým, Kardelen: seninle gurur duyuyorum. –Nasýl bir baba olmasýný Þimdiye kadar yaptýklarýn isterdin? için çok saðol” demeni Sana ne be! Nasýl bir istiyordur. babam olursa olsun. Seni ne Evet evet, muhakkak bu ilgilendirirdi ki bu? Ama bir K ardelen kýzýn -veya kere boþ bulunup kaçýrmýþtý oðlanýnanne-babasý ayrý iþte.


-38__________________________________________________________________________________ yaþýyordur. Yoksa böyle duyarak yazamazdý. Belki de haklýydý bu konuda. Ne zamandýr ona, babasýna sýmsýcak sarýlmamýþtý. Hattâ annesine, Meftun'a da. Hep bu burnu havada pozlarla dolanýyordu evde. Küçük daðlarý Mefkûre yarattý havalarýnda. Dost, “senin babanla aran nasýl?” diye yazacaktý, vazgeçti. Ayrý yaþýyorlarsa üzülebilirdi. Ya da küçükken kaybetmiþ olabilirdi. En iyisi konuyu deðiþtirmekti. Dost: –Ýnsanlara teþekkür etmeyi sever misin? Kardelen: –Hem de çok. En fazla da baba konumunda olanlara… Hoppala. Konuyu deðiþtirdiði halde geri dönüyordu bu. Hani ailevi yazýþmayacaklardý? Dost: –Beni sevdiðini söyleyenlere ben de teþekkür ederim. Kardelen: –Sadece bu konuda mý teþekkür edersin? Üff, ne yazsaydý ki þimdi? Dost: –Hayýr, güzel bir hediye alana da teþekkür ederim. Kardelen: –Sýk sýk hediye getirir mi baban? Niye annen deðil de baban diyor bu çatlak be! Dost: –Getirmez. Yaþgünümü bile hatýrlamaz o. Kardelen: –Ýlginç bir durum… Baþka neleri hatýrlamaz meselâ? Elinin körünü. “Zil çalýyor” deyip kapatsa mýydý yoksa? Ama bazý þeyleri paylaþmak da güzel oluyordu. Evlilik yýldönümlerini, yaþgünlerini hatýrlamadýðýný, hastalýk durumunda bile gereken ilgiyi göstermediðini anlatsa, bir parça içindeki fýrtýnayý dindirebilir miydi? Ama lüzumsuz bir davranýþ olurdu. Dost: –Güzel bir karne getirdiðimde, tebrik beklediðimi unutur. Yaz aylarýnda gittiðim kurslarýn çoðunda birinciliðim oldu. Bunu söylediðim zaman beni kucaklamasýný, sevinmesini bekliyorum. “Ya öyle mi?” deyip geçiþtiriyor. Dolayýsýyla da ben sinirli oluyorum. Sevilmediðim hissine kapýlýp, evdeki hiç kimseyle yeterince muhabbetli olamýyorum Kardelen: –Aranýzý nasýl sýcak tutmayý düþünüyorsun peki? Evet evet, mutlaka bu Kardelen'in de benzeri sorunlarý vardý. Paylaþacak, akýl danýþacak birilerine ihtiyacý bulunuyordu. Dost: –Bilemiyorum. Kardelen: –Baban bu akþam eve gelirken, sevdiðiniz bir hediyeyle sürpriz yapsa, “benim evimden rahatý yok. Hepinizi çok seviyorum” dese ve size sarýlsa ne yaparsýn? Dost: –Ne yapmam ki? Boynuna atýlýr, bu sihirli anlarýn bitmemesi için dua ederim. “Ben de seni çok seviyor ve

gurur duyuyorum caným babacýðým” diye baðýrýrým. Kardelen: –O zaman çevrene, yani anne-babana, erkek kardeþine karþý daha mý iyimser olur, o burnu havada pozlarýný terk mi edersin? “Evet, ederim” diye söylendi Mefkûre. Ýyi de burnu havada olduðunu nerden biliyordu? Hani ilk baþtan yaptýklarý anlaþmaya göre aileleri hakkýnda konuþmayacaklardý. Yaþýný ve erkek kardeþi olduðunu söylediðini hatýrlamýyordu. Bu nasýl iþti ki? Acaba bu Kardelen tanýdýk birisi miydi? Okuldan, zaman zaman evden sinirli gittiði günlerde dert yandýðý arkadaþlarýndan birisi... Olabilir miydi? Dost: –Daha mutlu ve güvenli hissederim kendimi. Okul baþarým da yüzde yüz artar. Kardelen: –Ýlk adýmý sen atmaya ne dersin? Dost: –Nasýl yani? Kardelen: –Belki babana yapacaðýn sýcak bir kahve, içten bir “hoþ geldin caným babacýðým” deyiþ bir þeyleri körükler. Acaba, aileyi yakýndan tanýyan, evde hiçbir iþ yapmadýðýný, kimi günler, “beni dünyaya getirdiniz bakmaya mecbursunuz. Biz istemedik dünyaya gelmeyi” diye çýkýþlar yaptýðýný bilen birisi miydi bu satýrlarý yazan? Eðer öyleyse, adýmlarýný daha dikkatli atmalý, çevresine ve özellikle ailesine karþý daha hoþgörülü yaklaþmalýydý. Kardelen'in dediði gibi bugün bir ilke imza atsa ne olurdu ki sanki? Sýcak bir kahveyle babasýna, üzümlü, kakaolu bir kekle annesine, kocaman bir kartona yazdýðý, “Meftun Seni Seviyorum” diye kardeþine sürpriz yapsa neyi eksilirdi ki? Aile dýþýndaki herkese gösterdiði nezaketi, bir de aile içine gösterseydi? Bazý þeyler eksilir miydi, artar mýydý? Ýçindeki ses, ikinci þýkkýn doðru olduðunu söylüyordu. Ay, Kardelen cevap bekliyordu. Nasýl da unutmuþtu bunu... Dost: –Bugün her ikimiz de ailemiz için iyi birer geliþmede bulunsak nasýl olur? Öbür yazýþmamýz da sonuçlarý anlatýrýz birbirimize. Kardelen: Harika olur derim. Dost: –Bugünlük yeter. Hadi hoþça kal. Annem gelmek üzeredir. Kardelen: –Sana da hoþça kal. Ýlk adýmý sen atmayý unutma. Eveet Kardelen Hanýým, bugünlük arkadaþlýðýmýz burada bitti. Nedense sana Haným demek geliyor içimden. Ama yaptýðýn tavsiyeleri de gözardý etmeyeceðim. Þimdiden baþlamak üzere burnu havada pozlarýmý yumuþatmaya, aradaki bir takým buzlarý eritmeye gayret edeceðim. Mefkûre, oturduðu sandalyede gerindi, ayaða kalkmadan dýþarýyý izledi bir müddet. Son cemre de


-39__________________________________________________________________________________ birkaç gün önce düþmüþtü. Tabiat canlanmaya, ýsýnmaya, kenarda kalmýþ kar birikintilerini eritmeye baþlamýþtý, “ol” diyenin emriyle. Kendi yüreklerine de niye bugün cemre düþmesindi ki? * O gün, babasý daha bir sýcak girdi eve. Kýzý da daha bir candan davrandý ona. Kýzýn, Kardelen'e verdiði sözü tutup, yaptýðý sürprizler meyvesini vermeye baþlamýþtý iþte. Güle þakalaþa yenen yemekler, içilen çaylar, yapýlan sohbetler þeker tadýndaydý... Televizyonun düðmesine bile dokunmamýþlardý hayret. Saatlerin nasýl bir hýzla geçtiðini farketmemiþlerdi bile. Ýyi de babasýnýn, bayramda, o çok isteyip de alamadýðý mavi kazaðý hediye getirmesini nasýl bir tesadüfe baðlayacaktý? Yoksa onunda mý yüreðine cemre düþmüþtü? Acaba, Kardelen durumu öðrenip, babasýný mý haberdar ediyordu? Yok caným. O kadar da deðil. Tamamen bir tesadüften ibarettir. Ama ne olursa olsun, güzel bir tesadüftü bu. Ýþe yaramýþtý. Bir adým, diðer bir adýmý getirmiþti. Adýmlarý çoðaltmalýydý bundan sonra. Gece yataðýna yattýðýnda, Kardelen'e nasýl mutlu olduðunu, hangi duygular içinde olduðunu yazacaðýný düþünüyor, seviniyordu. Ýnþallah onun tarafýndan da mutlu haberler gelirdi. Belki kendi kimliðini açýklar, ailesi hakkýnda ipucu verirdi Yastýðýna gömülen baþý yýldýzlar gibi ýþýltýlý hayaller kurarken, yazýþtýðý kiþinin, emlak bürosu bilgisayarýndan, babasý olduðunu asla öðrenemeyecekti.

O KALIR! Ömür geçer ecel yakalar bizi Göçer her þey göçer, bir tek O kalýr!.. Bir borana bakar insanýn yazý Göçer her þey göçer, bir tek O kalýr!.. Daðlar sarsýlýp da yürüdüðünde, Bu varlýk âlemi çürüdüðünde, Hayat pýnarlarý kuruduðunda Göçer her þey göçer, bir tek O kalýr!.. Ey sükûtî Ýrfan, bu dünya yalan Takdiri ilâhi, bütün bu olan Var mý Rab'den gayri ebedi kalan Göçer her þey göçer, bir tek O kalýr!.. Hýzýr Ýrfan ÖNDER

BABA

Kulaðýma ezaný okuyan adam Alnýnýn teriyle büyüyen benim Usulca geçerken lâhutî zaman Ardýn sýra daim yürüyen benim Duruþun tükenmez nurdur ömrümde Oðul dediðin can daim emrinde Bir yâd-ý cemilsin bitmez temrinde Hayatta hep seni arayan benim Siyahýn sözcüsü koyu lâcivert Seninle yetiþir en cömert en mert Ýnþallah nasiptir uðrunda hizmet Dua dua bunu söyleyen benim Helâlin tacýyla donanmýþ yiðit Topraðýnda çýnar oldu bak çiðit

Gözlerinde gördüm tükenmez ümit Bir ömür dualar yollayan benim Gölgende serinler can içre canlar Her evlât babasýn zamanla anlar Bakýþýnla yine aðarýr tanlar Ýsmini dermaným belleyen benim Rýzanda saklýdýr Hakk'ýn rýzasý Hedefe giden ok dilin duasý Þu garip gönlümün sonsuz þuasý Canýndýr diyerek dileyen benim Doðruyu eðmeden bükmeden diyen Elimden tutarak zirveye koyan Varlýðýn bereket hep ayan beyan Yanýnda cenneti avlayan benim

Ziya Paþa AKYÜREK


-42-40__________________________________________________________________________________

ÜSKÜDAR HÝKÂYE

Ziya Paþa AKYÜREK Hava oldukça soðuktu ama onun umurunda deðildi. Onda soðuklarýn hükmünün geçmediði, sýcaklarýn tesir etmediði anlar olurdu. Üsküdar'a doðru yanaþýrken vapur içi yine kýpýr kýpýrdý. Neydi onu böylesine dertlerden soyutlayan ve hayatýný ikiye katlayan heyecan? Vapur bütün görkemiyle sulara çalým satarken vapurun demirine tutundu týpký yýllar önce burada hayata tutunduðu gibi. Hayatýndaki sýkýntýlarýn baþladýðý anla þu anki hali arasýnda fark varsa o bunu burada kazanmýþtý. Hayal kurmayý bile burada öðrenmiþti. Hayallerine ket vuran ne var ise hepsi buraya gelince otomatikman devre dýþý kalýyordu. Akþam ezaný okunmak üzereydi o göklere uzanan minarelerden. Üsküdar'ý anlatýrken minarelerinden bahsetmeden edemezdi. Sahilden Üsküdar'a bakar, minarelere doðru bir iç çekerdi. Ne güzel deðil mi, diye yanýnda kim var ise onlarýn da o minareleri izlemelerini isterdi. Her ne güzellik yaþasa o sýzýlý kalbinde hep baþkalarýyla paylaþmak isterdi. Onun hayatý paylaþmak üzerineydi. Öyle öðrenmiþti kendisiyle sofrasýndaki üç zeytini paylaþan ve ona karþýlýksýz ders veren üniversiteli abisinden. Vapurdan inmek için herkes hareketlendi birden. O da bu hareketliliðe uydu ister istemez. Elleri vapurun demirinde gözleri Mihrimah Sultan Camii'nin minarelerindeydi. Adým atýnca Üsküdar'a ne güzel ne de güzel ferah bir yer diyecekti ama yanýnda bunu diyecek kimsesi yoktu. Yalnýz inmiþti bu sefer ilk geldiði gibi. Yýllar önce bir sýnav onu buralara sürüklemiþ ve adeta sen buradasýn ve yiðit otaðýnda gerek iþte burada senin otaðýn demiþti. Üsküdar'da kalýrken öðrenmiþti Fatih'in otaðýný buraya kurduðunu ve benim otaðýmda burasý olsun ben de Fatih Ýstanbul'unda gönülleri fethederim ve en azýndan büyüðüne o kadar küçüðüne de bu kadar derim demiþti. Hem gönül Allah'ýn evi deðil miydi? Sabahtan beri bir þey yememiþti. Kahvaltýyý yolda yaparým derken otobüse anca yetiþmiþti. Bilet alýrken cüzdanýný unutmuþtu. Ýyilik meyvesini vermiþ bulan getirmiþti. Ýþte dedi kendi kendine iyiler mutlaka ama mutlaka kendini belli eder. Eski öðrencileriyle buluþup bir vefa damlasý olarak hayatýna düþenden nasiplenip bir arkadaþýn düðününe gidecekti. Gerçi arkadaþý onu davet etmemiþti ama olsun arkadaþ

arkadaþtýr, belki aramýþtýr ulaþamamýþtýr diye düþündü. Ve haklý da çýktý. Vefa onun için hayati deðere sahip bir duyguydu. Vefa olsun diye buradan giderdi gideceði yere. Ezanla birlikte cami yoluna düþeyim mi yoksa yemek mi yiyeyim derken mide sessini yükseltti birden. Her zaman yemek yediði yere gençlerle buluþtuðu mekâna Genç Kebap'a gitti. Yukarý çýkmak istemiyordu, yalnýzken kapý aðzýnda yemek yerdi ve yalnýz yemekten her zaman utanýrdý. Paylaþmanýn olamadýðý bir yemek bile ona aðýr gelirdi. Alýþmamýþtý yalnýz yemeye alýþtýrýlmamýþtý sýrf kendine Müslüman olmaya. Yemek her zamanki gibi yarým ekmek arasý dönerdi. Ayraný açýk istedi. Köyde de böyle açýktandý. Köyünü çok severdi ama nedense aklýndan bile geçirmedi hiç. Üsküdar ona yetiyordu anlaþýlan. Bir insan bir yerde tatmin oluyorsa artýk ondan öteye kapýlar sürmelidir diyor. Her yerde ayrý bir hatýra onu alýp götürürken eskiye ruhu o coþku da hep yeni kalýyordu. Hani umudu yýkan hatýrlar deðil de ümide yelken açan ve ruhu kanatlandýran, dostlarý ayrý bir yâd-ý cemille andýran hatýralardý bunlar. Zira yaþanan her ne var ise onlar semeresi ötelere açýk olan zemheri görmemiþ mektuplardý. Onlarý yeniden okumak haz veriyordu ona. “Ah”lardan eser kalmýyordu ve “keþke”ler yer bulamýyordu, bu geliþlerinde hep “iyiki”ler semalara doðru yükseliyordu. Karþýlýklý okunan ezanlar sanki ilk kez okunuyordu. Sanki Üsküdar yeni fethedilmiþ gibiydi. Müezzinlerine de hayrandý Üsküdar'ýn çok þeyine hayran olduðu gibi. Yemeði bitirince ikindiden kalma abdestiyle Yeni Cami'ye gitti. Giderken etrafý anlayan ve anlatan bakýþlarla süzerken aklýndan geçenleri gözlerinden ele veriyordu. Titrek dudaklardan düþtü düþecek denilen sözler beklenirken adýmlarýný biraz daha hýzlandýrdý. Müezzin tesbihatý yapýyordu. Elhamdulillah tesbihi çekilirken girdi içeri. Namazý


-41__________________________________________________________________________________ kýlmamýþtý ama o da bu camiye girmekten Üsküdar da olmaktan olsa gerek tüm hayatý adýna elhamdülillah dedi. Üsküdarlý gençleri gördü camide. Onlar muhtemelen çocukken o orda üniversiteli bir aðabeydi. Onlar için ettiði dualarý hatýrladý. Ya bunlara faydam dokunmaz da hesabýný veremezsem diye sahilde deli gibi dolaþtýðý geldi aklýna ve dudaðýnda yarým bir tebessümle anlattý hislerini. Bunlar bilmez geceleri hep bunlarý düþlediðimi bunlar bilemez kendilerini düþünmekten ailemi aramayý iki ay unuttuðumu dedi. Bilmeleri de önemli deðildi bilmeleri gerekeni biliyorlardý ya., camideydiler ya. Nurdan çehresinde Kur'ân'ýn eriyorlardý ya. Yeterdi bu bak dualar kabul olmuþtu. Hangi yanýk arkadaþýnýn duasýydý veya hangi içi sýzlayan Allah'ý özleyen Müslümanýn iç yakarýþlarýydý bu bahar mevsimine iþaret eden tatlý meyveler. Mesele meyve yetiþtirme yolunda olmadaydý ama insan bunlarý görmeyi de arzulamýyor deðildi hani. Dün sokaðýnda ders verdiði Üsküdar þimdi ona ders veriyordu. Ders veriyordu; her dem O'nun yolunda olmanýn ne kadar kazançlý olduðundan… Ders veriyordu; insanýn hayallerinin bile vefanýn gölgesinde serinlediðinden… Üsküdar yanýyor diye söylenen þarkýlarý alýp baþ tacý etmeli dedi. Yanýyordu zira burada çok yanýklar görmüþtü. Talebeler kahvaltý etsin diye gece on ikide öðrencilere para getiren Þerif aðabeylerden, altýndaki arabasýyla ev ev gezip yardým toplayan ve bunu muhtaçlara ulaþtýran Ahmet aðabeylerden, ayakkabýsýnýn yýrtýðýna bakmadan bir yýl çalýþtýðý iþi bile býrakýp ihtiyaç var bana diye öðrenci peþinde koþturan Hüseyinlerden, ayrý ayrý yerlerde derse yetiþmek için kan ter içinde kalan Þenollara kadar herkesi burada tanýmýþtý. Nasýl yanmazdý Üsküdar nasýl… Müezzin dua için ellerini açýnca o gönlünü açmýþtý ve dilinden yine ayný sözler dökülüyordu: Istýrap zonklattýn bu þakaklarý da ne olur soðuk vurmasýn baþaklarý… Yine minareleri izleyerek ayrýldý oradan... Minareleri izlerken paylaþmak için sarf ettiði sözler hayatýný özetliyordu onun. Paylaþmalýyým… Cüzdanýný getiren adam da bir meyveydi. Dermek kendisine sýzýsý baþkasýna nasipti. Kendi sýzýlarýnýn meyveleri de kim bilir hangi darda kalmýþýn hangi yolunu þaþýrmýþýn aðzýný tatlandýracaktý. Ne de güzel söylemiþ bahara özlem çeken yiðit insan delikanlý ruh: “Sen tohum ek býrak kim hasat ederse etsin.”

Y A N I K

DENÝZ Seher vakti kuþlarla sohbet... Kuþdilini bilirdi deniz! Kabardý göðsü bir dað gibi… Tektir aþýðýn derdi deniz. Baktý göðe, ufka, topraða; Ateþ olup yanan yapraða… Ah martýlar!.. Çýðlýk çýðlýða… Dalga dalga ürperdi deniz. Þefkatle kýyýlarý okþar… Binlerce öpücüðe boðar… Her köpükten bin rahmet doðar… Tek tek yakamoz derdi deniz. Yer yataðý, gökler örtüsü; Yekpare oldular hepisi.. Bir güneþ, bir ay!.. Nur tepsisi… O günler, ne günlerdi deniz. O gün deniz, engin seccade… Güneþ, gündüzleri secdede; Ayla yýldýzlar da gecede… Sanmayýn ki uyurdu deniz. Bir dem gelir ki, þadi olur… Bütün damlalar þakýr þakýr Elde tespih ve dilde zikir!.. Herhalde bugün erdi deniz. Bir dem de gelir giryan olur, Sanki hep dertler onu bulur. Adeta zindanlardan gelir; Biteviye inlerdi deniz… Bir gün bir öfke, bir öfke!.. Vuruverdi þöyle bir fiske: Yýkýldý gitti nice ülke… Dedik, bugün delirdi deniz. Öfkesi de Hakk'tan, hilmi de… Evet, bunu bilirdi deniz. Bugün olduðu gibi dün de Gönlümde hep bedirdi deniz. ÝSÝMSÝZ

Dokunayým demeyin, hemencecik aðlarým. Boþ hayallerde koþmuþ adýmlarýma yanarým. Ayhan ASLAN


-42__________________________________________________________________________________

RENKLERÝN ARÝSTOKRAT BASKISI

renklerin aristokrat baskýsý

HÝKÂYE

Bedran YOLDAÞ Hayatýn sarkýk bacaðýna tekrar sarýldýðýmda; geride birikmiþ yýllarýný býrakmýþtý. Yýllanmýþ þarap gibi geçmiþin izleri belleðimde tortularýný býrakmýþtý. Ýzlerini silmek mümkündü. Neme lazýmcýlýk bir isyan bayraðý gibi kutsal bir hazine immiþçesine durmadan elden ele dolaþýp duruyordu. Zaman solgun bir yaprak gibi rüzgârýn terekesine binmiþ bir o yana bir bu yana sallanýrken zihnimde birikmiþ anýlarýný da depreþtiriyordu. Yorgun adýmlarýný açmak, zaman arasýndaki yolculuðuna ara vermek istiyordu lakin buna kadir olamýyordu. Zaman zaman kendisindeki rengini yeryüzüne daðýtmýþ olan yýldýzlarýn asi ruhunda aradýðý geçmiþin izlerini devraldýðý mýzraðýn ucunda sallandýrýrken sevda yüklü geminin bilinmeyen rotasýnda dümendeki kaptan olarak afaklarý gözleyen bir rasathane müdürünün kaftanlarý arasýnda görüyordu sabah sabah bu ne celal bu ne hikmet derken en ummadýðý bir anda zalim fýrtýnanýn beleðindeki o taze ve nazenin ýrmaklardan bir peþtamalýn cevahir tadýndaki saklama kabýna sýkýþtýrýlmýþ ruhunun derinliklerindeki bulmacanýn bulunmayan parçasýný bulmuþtu. Derkenarýnda yapay salkým saçaklarýn boy attýðý aynaya yansýyan resminde bir tutam tütsünün ruhuna canlýlýk verdiðini anladýðýnda çok geç olduðunu anladý. Ayaklarýný sedirin kenarýnda aþaðýya doðru sarkýtýrken bilmecenin parçalarý hafýzasýnda yer edinmiþti bile. “Evet” dedi kendi kendisine. Ben bu hale nasýl geldim. Sevda denen merak usunu kemirdiðinde en onarýlmaz acýlarý beyninin kýlcal damarlarýný zorluyordu. “Evet, ben bu gidiþle kafayý yiyeceðim” Yeni yeni kendine geliyordu. Kýsa bir baþ dönmesiyle birlikte tansiyon düþüklüðü bedenini esir almýþ ve güçsüz býrakmýþtý. Dolap gibi dönmeye baþladý kendisimi dönüyordu yeryüzümü kestiremedi daðlýk arazide kayýp yýllarýn barýnaðýnda bir çoban kulübesinde baþýnda sarýk elinde tespih bir oyana bir bu yana dolanýp durdu Yer yarýlmýþ sevdasý karanlýk kuyuda kara atlaslara sarýmlý bir kutsal hazine gibi saklanmýþtý eðilip almak istedi ama o elini uzattýkça sevda sarýlý nadide hazine hep uzaklaþýyordu o elini uzattýkça uzaklýk mesafesi kendini koruyordu ne yapmalýyým diye debelenirken karanlýk kuyu üstüne kapanýyordu Kýsa bir baygýnlýk geçirmiþti. Aman Allah’ým. Bana neler oluyor böyle. Sen aklýmý koru. Bildiði tüm dualarý

BEYHUDE Güneþ ýþýnlarýný Penceremden içeri verdiðinde Der içimden bir ses: Yine mi bitti gece? Düþünceler sarmalý Beynimi kemirircesine Harf harf, hece hece Ýbadetsiz bom boþ geçti dün gece Gecenin sonsuz feyzini düþününce Hüzünler gömülür içime Düþünceler gezinir beynimde Üzüntüm beyhude Allah'ýn rahmeti Ýnþallah baþka geceye… Ayþe Sena ÜNSAL bir çýrpýda okumuþtu. Durdu dinginleþmeye çalýþtý. Baþý zonkluyordu. Etrafýnda pervane olmuþ karartýlarý seçmeye çalýþýyordu. Siluetler durmadan dönüyordu renk renk albenili pervaneler durmadan dönüyordu zaman içinde yolculuðun tatlý rüyasýna adým attýðýnda kalabalýðýn homurtularý can yakýcý bir azap gibi kapýsýna dayanmýþtý durmadan etrafýndaki nesneleri içine doðru çeken girdabýn fütursuz kanatlarý arasýnda yol aldýðýnda artýk iþ iþten geçmiþ diye düþündü ruhlar âleminin efendisi kendisine geçtiði zaman dilimini durdurmuþtu nihayete ermiþti zaman “Ha!” diyebildi. Bunca zaman ben burada baygýn mý yattým. Aslýnda ne kadar zaman geçtiðini kendiside bilmiyordu. Bilmeden soruvermiþti. Beklide boþ bulunmuþtu. Hala tam olarak kendisine gelememiþti. Zonklayan kafasý karma karýþýktý. Zihni bulanmýþtý. Kapýlar bir kapanýyor bir açýlýyordu. Donuklaþan bakýþlarý kör bir noktada birleþtiriyordu. Dalgýnlýk etrafýndaki kalabalýðýn en korktuðu bir durumdu. Kendisini meþgul etmek için çaba üstüne çaba sarf ediyordu. Nafile. Buzdolabýný andýran bakýþlarý kara bir tablonun arkasýna saklanan ruh gibi durmadan dolaþýp duruyordu her adým atýþý perdeye yansýyan korku filmlerindeki vahþi karakterler gibi durmadan etrafýndakileri etkisi altýna alarak þizofren bir vakýanýn baþ aktörleri gibi dans ediyordu rakkasýn maharetli kývrak figürleri aynaya yansýyan kendi görüntüsü gibi zihnine kazýyordu Karaya dönüþen perdeye renklerin efendisini çaðýralým. “Bir çare dilenelim… Bir çare…”


-43__________________________________________________________________________________ Berrak bir aðustos gecesiydi. Gökyüzündeki yýldýzlar, doðru sürünce, buna bir anlam veremedim: lâcivert bir kumaþýn üzerine saçýlmýþ gümüþ parçalarý gibi –Koyunlarý niye daða doðru sürüyoruz? parlýyorlardý. Gecenin sessizliðini, çan sesleri, uzaklardan –Oralarý daha otluk, hem orada, sabaha karþý uluyan köpek havlamalarý ve bozkýrda yayýlan koyunlardan hayvanlarý sulamamýz lâzým. arada bir gelen týksýrýklar bozuyordu. Ara sýra esen hafif –Daðýn neresinde sulayacaðýz? rüzgâr, hem gecenin sýkýntýsýný alýyor, hem de yüzümüze –Tam tepesinde. tatlý bir serinlik veriyordu. Þaþkýnlýðým daha bir artmýþtý. Ýçimden “Amcam acaba Aðustos ayýnýn bu berrak gecesinde, köy mezarlýðýnýn benimle dalga mý geçiyor.” dedim. yamacýnda, amcamla yere oturmuþ, altýmýzda otlayan – Tam tepesinde mi? koyunlarý güdüyorduk. –Evet. Amcam: –Neden orada? –Ben biraz kestireyim. Korktuðunda yahut yabancý ses Buralarda baþka çeþme yok da ondan. duyduðunda kaldýr beni. –Allah Allah! Çeþmeyi neden daðýn tam tepesine Dedi. Yan tarafýndaki kepeneðin üzerine sessizce yapmýþlar? Hayret bir þey! uzandý. Yukarýda, dolunayýn ve yýldýzlarýn aydýnlattýðý bu –Madem merak ettin, anlatayým. Önce sürüyü kazasýz serin gecede, amcam ne de güzel uyuyordu. Oysa belâsýz þu dereden geçirelim. yaþadýðýmýz kentte sýcaktan rahat uyuyamýyorduk. Burasý Koyunlar dereden geçerken saða sola daðýldýlar. Ýç Ege'de olduðu için kara ikliminin özellikleri hüküm Düzene sokmak için bir süre sürüyordu. Gündüzleri sýcak ve uðraþtýk. Güç belâ yönünü daðýn kurak, geceleri serin. Bu yüzden, eteðine çevirdik. Bir müddet yazýn, geceleri dam üstlerinde yürüdük. Sabýrsýzlandým. Hemen yatýlýrken yorgan örtünülüyordu. anlatmasýný istiyordum. Ýçimden Ben de yaný baþýnda, sol “Galiba unuttu. Hatýrlatayým mý?” kolumun üstüne yan gelip diye geçirdiðim anda, amcam uzandým. Önüme de meþe anlatmaya baþladý: aðacýndan yapýlmýþ –Evvel zamanýn birinde, çok çobandeðneðini çektim, silâh zengin bir ailenin güzel mi güzel olarak. Boþta kalan sað elimle de bir kýzý var mýþ. Adý da çevremdeki kurumuþ otlardan Ü mmü'ymüþ. Evin tek koparýyor, bazen yere atýyor, Nail UYAR çocuðuymuþ. Ailesinin baþka bazen de diþlerimin arasýnda çocuklarý olmamýþ. Bunu el bebek eziyordum. gül bebek büyütmüþler. Evlenme HÝKÂYE Bir süre sonra, koyunlar çaðýna geldiðinde kýzýn birçok bulunduðumuz yerden bir hayli taliplileri olmuþ. Hiç birini uzaklaþtýlar. Gözümün önünden istememiþ. Meðer kýz Murat kayboldular. Gecenin adýnda bir yiðidi seviyormuþ. sessizliðinde, uzaklardan Sevdiði erkek, anasýyla birlikte ayný çanlarýnýn seslerini iþitiyordum köyde yaþýyorlarmýþ. Bunun da artýk. Amcamýn tembihine uyup, baþka kardeþleri yokmuþ. Anasý, kendisini uyandýrdým. Sürüyü biricik oðluna yüklüyken kocasýný bulmak için çan seslerini takip kaybetmiþ. Ana-oðul baþ baþa ettik. Nadasa býrakýlmýþ kalmýþlar. Oðlan da büyümüþ, tarlalardan birinde yayýlýrlarken yýllar sonra Ümmü'ye âþýk olmuþ. bulduk onlarý. Koyun çobanlýðýnda çan sesinin çok önemli olduðunu o anda Anasýna, istetmesini söylemiþ. Sözünün tam burasýnda sürünün köpeði havlamaya öðrendim. Her çobanýn, kendi sürüsünün çan seslerini baþladý. Amcam hemen kulak kesildi. Uzaklardan köpek nasýl tanýdýðýný merak ettiðim için sordum amcama. O da: –Bak yeðenim! Çoban, sürüsünün çan sesini tanýmasý havlamalarýyla çan sesleri duyuluyordu. Gürültüler lâzým... Tamam mý? Tanýmazsa sürüsüne zor sahip olur. önemsiz olmalý ki sözünü kaldýðý yerden devam etti: Anasý da “Aman oðul” demiþ. “O kýzý bize hiç verirler Bunun için, her sürüdeki çanlarýn boylarý, þekilleri, içinde mi? Biz kim, onlar kim? Vazgeç bu sevdadan.” Ancak sallanan dilleri farklý farklýdýr. Çan alýrken veya yaptýrýrken bunlara dikkat edilir. Sürüdeki çanlarýn hepsinin ayný týnýyý oðlan abayý fena yakmýþ. Bu kez, oðlanýn ýsrarý üzerine kýza vermesi gerekir ki, geceleyin uyuyup kaldýðýnda, kaybettiði dünürcü gitmiþler. Babasý gelenlere öfkeyle gürlemiþ: “Bre sürüsünü çan sesinden tanýsýn. Þehirli kýsmý belki çobanlýðý zýndýklar, bre haddini bilmezler, bu ne cüret ki benim gibi küçümser ama onun da kendine has incelikleri vardýr. bir adamýn kýzýna talip olursunuz? Delirdiniz mi siz? Çobanlýk da bir nevi yöneticiliktir. Onu beceremeyen Yýkýlýn karþýmdan!” deyip, dünürcüleri kovmuþ. Kýz bu adam, yöneticiliði hiç beceremez. Yönetici nasýl ki olaya çok içerlemiþ. Yemeden içmeden kesilmiþ. Çünkü o emrindeki adamlardan sorumluysa, çoban da güttüðü da Murat'ý çok mu çok seviyormuþ Anasý, kocasýnýn hayvanlardan sorumludur. Zamanýnda birçok peygamber korkusundan babasýna bir þey diyememiþ. Acýsýný içine çobanlýk yapmýþtýr. Buna Peygamber Efendimiz de dâhil. gömmüþ. Bu olaydan sonra, Ümmü evden kaçýp gitmiþ. Babasý biricik kýzýnýn kaçtýðýný duyunca çýlgýna dönmüþ. Anladýn mý þimdi? “Eyvah! Ben ne yaptým?” demiþ. Kýzýnýn yanýnda –Evet. Çok iyi anladým. görücülere hakaret edip, kovaladýðýna piþman olmuþ. Bu arada, amcam sürüyü köyün kuzeyindeki daða

ÜMMÜ'NÜN ÇEÞMESÝ


-44__________________________________________________________________________________ Günlerce dere tepe, dað bayýr kýzýný aramýþ, bir türlü bulamamýþ. Üzüntüsünden yataklara düþmüþ. Kýz ile oðlan buluþup, gitmekte olduðumuz daða sýðýnmýþlar. Günlerce aç susuz saklanmýþlar. Koca daðda bir yudum su bulamamýþlar. Yaz günü kaçtýklarý için açlýktan çok susuzluða dayanamamýþ Ümmü. Dili damaðý kurumuþ, dudaklarý çatlamýþ. Oðlan da ayný duruma düþünce, bu kez kýz yalvarmýþ: “Yiðidim, aslaným!” demiþ. “Çek git bu diyardan. Ben zaten iflâh olmam artýk. Susuzluk öldürecek beni. Bari sen kurtul! Bu dünyada muradýmýza eremedik, inþallah ahrette ereriz.” Bu arada, önümden kedi gibi bir þey hýzla sýyrýlýp geçti. Korkuyla “Amca!” diye baðýrdým. Elim ayaðým kesildi. Tüylerim diken diken oldu. Yüzümün derisi gerildi. Amcam þaþkýnlýk içinde: –N'oldu yeðenim? Önümden kedi gibi bir þey geçti. –Yaban tavþanýdýr. Buralarda bulunur. Sonra bana dönüp: –Anlatayým mý, kalsýn mý? –Anlat anlat! –Bu söz üzerine Murat, “Dayan Sultaným. Ben sana su bulup geleceðim.” demiþ. Daðdan ovaya inmiþ. Uzun ve çetin bir uðraþtan sonra, suyu bulup getirmiþ. Döndüðünde bir de bakmýþ ki, Ümmü baþýnýn altýna taþtan yastýk yapýp, uyuyakalmýþ. Murat elindeki su kabýyla yanýna koþmuþ. “Uyandýrayým da su içireyim.” demiþ. “Ümmü Ümmü!” diye sarsmýþ. Uyanmamýþ… “Eyvah! Geç kaldým.” demiþ. Çýðlýk atýp, üstüne kapaklanmýþ. Ardýndan aðýtlar yakmýþ. Sonra, oturup düþünmüþ. Karar vermiþ. “Gideyim, ailesine haber vereyim. Ne de olsa evlâdýdýr. Benim ciðerim bir yanarsa, onunki bin yanar.” demiþ. Her þeyi göze alarak, soluðu kýzýn evinde almýþ. Kýzýn ailesi, onu karþýlarýnda görünce yüreklerine bir ateþ düþmüþ. Çünkü anasý, o gece rüyasýnda kýzýný beyaz, dikiþsiz elbisenin içinde, çok susamýþ bir halde görmüþ. Kendisinden su istemiþ; fakat -elinde su tasý olduðu halde- bir türlü içirecek su bulamamýþ. Sabah kalkýnca, rüyasýný kocasýna anlatmýþ. O da “Kýzýn baþýna bir hal gelmesin.” demiþ. Ayný gün, Murat'tan acý haberi de alýnca, karþýsýnda yýðýlýp kalmýþlar… Babasý kendini toparlayýnca: “Kalk hatun, kalk!” demiþ. “Dövünüp durmayla olmaz. Atlara hemen binip, yola koyulalým.” Kýzýn babasýnýn iki tane atý varmýþ… Birine kendisiyle karýsý binmiþ, diðerine de Murat. Tozu dumana katarak soluðu daðýn tepesinde almýþlar… Ümmü'nün cesedini yerden kaldýrdýklarýnda bir de bakmýþlar ki, bedeninin topraða deðdiði yer ýpýslakmýþ. Yastýk olarak baþýnýn altýna koyduðu taþýn altýndan su sýzýyormuþ. Þaþkýna dönmüþler. Bunu, Ümmü'nün susuzluktan yanarak öldüðüne baðlamýþlar. Babasý, öldüðü yere, çeþmeyi onun adýný ölümsüzleþtirmek için yaptýrmýþ. Mezarý da hemen çeþmenin yaný baþýndadýr. Ailesi, onun köy mezarlýðýna gömülmesini istemiþ; fakat köylü buna karþý çýkmýþ. Demiþler ki: “Bunda da bir hayýr vardýr! Bu kurak daðýn tepesinde, baþýnýn altýndaki taþ yastýktan su çýkmasý, Allah'ýn bir hikmetidir.” Köylünün bu sözleri üzerine, ailesi ikna olmuþ; daðýn tepesine gömmüþler. Murat'a gelince: Kýzýn ölümünden sonra mecnuna dönmüþ, aþkýndan deli divane olmuþ. Aklýna estikçe, gece gündüz demeden “Ümmü çaðýrýyor beni!” deyip, soluðu çeþmenin baþýnda alýyormuþ. Ne yapýp, ne ettilerse önüne geçememiþler. Bir gün, Ümmü'nün mezarýnýn baþýndaki

palamut aðacýnda asýlý bulmuþlar, allý yeþilli bir çemberle. Çember Ümmü'nünmüþ… Onu da Ümmü'nün yanýna gömmüþler. Ýki mezar yan yana. Gidecek olduðumuz çeþmenin hikâyesi bu, deyip, sustu amcam. Bir de baktým ki daðýn eteðindeyiz. Ova arkamýzda, gerilerde kalmýþ. Sürü daðýn eteðinden yukarý doðru týrmanýyor. Suskunluðunu bozan amcam bu kez: –Açýktýn mý? –Evet. –Ben de… Torbada yiyecek bir þeyler var; ama yengen ne koydu bilmiyorum. Gel, þu önümüzdeki kayanýn üstüne oturup, karnýmýzý doyuralým. –Tamam amca. Amcam torbasýndakileri çýkardý. Bir tülbendin içinde somun ekmeði, peynir, kuru soðan vardý. Bir de orta boy cam þiþe içinde su. Karnýmýzý doyurduk. Suyumuzu içtik. Kalktýk, koyunlarýn arkasýndan yürüdük. Önümüzdeki sürüyle daðý yarýladýk. Daðýn yüzü kayalarla, kurumuþ otsu bitkilerle ve devedikenleriyle kaplýydý. Aralarýnda, seyrek de olsa sýðýrkuyruðu, üzerlik ve çakýrdikenleri vardý. Elimdeki deðnekle, önüme gelen dikenlere vura vura yürüyordum. Koyunlarý sabaha karþý daðýn tepesine çýkardýk. Burasý köyün kuzey doðusuna düþüyordu. Daðýn zirvesi, dolunay ve yýldýzlarýn ýþýðýndan adeta gündüz gibiydi. Karþý daðýn yamacýndaki mezradan ise horoz sesleri geliyordu. Koyunlar çeþmeye akýn ettiler. Ümmü'nün çeþmesi, amcamýn dediði gibi daðýn tam tepesinde, yönü kuzeye bakýyordu. Duvarý tamamen kuru taþ yapýyla örülü ve üstü kemerliydi. Boyu bir metreydi, eni bir buçuk. Yapýnýn derinliði ise elli-altmýþ santimetreydi. Gövdesinin tam ortasýnda, bilek kalýnlýðýnda bir oluðu vardý. Ýçinden baþparmak kalýnlýðýnda su geliyordu. Kemere yakýn yerde, gövde yapýlýrken büyükçe bir taþ oturtulmuþ; taþýn üstüne de oyma yazýyla ÜMMÜNÜN ÇEÞMESÝ yazýlmýþ. Baþka ibare yoktu. Su yazýn ortasýnda bile soðuk ve tatlýydý. Susayanlar kana kana içiyorlarmýþ. Önündeki yalak -yaklaþýk bir metre boyunda- kayrak taþlardan yapýlmýþ. Derinliði diz boyu, geniþliði ise kýrk-elli santim. Ýçi su ile dolu. Yalaktan taþan su, kendine ince bir yol çizmiþ, hemen altýndaki çukura akýyordu. Orada küçük bir gölet oluþmuþ. Yalaðýn önünden akan suyun geçtiði yerler ve göledin etrafý yemyeþildi. Geceleyin, rüzgâr estikçe ortalýðý taze nane, kekik, reyhan, kokularý kaplýyordu. Koyunlar sulanýrken, ben de boþ durmayýp, elimdeki çoban deðneðiyle göledin derinliðini ölçmeye çalýþtým… Amcam: –Derin deðil. Geceleyin öyle görünüyor. Ay ýþýðý aldatýyor. En derin yeri bir metreyi geçmiyor. Sürüyü suladýktan sonra, yönünü köyümüze doðru çevirdik. Artýk, þafak sökmek üzereydi. Karþý daðýn eteðindeki köyümüz, gecenin içinden sýyrýlmaya çalýþýyordu. Ýçime hüzün kapladý… Bu hikâye aynen doðru mudur? Orasýný bilemem; ama ben hikâyelere inanmasýný severim. O günden bu yana ne zaman çeþmeden söz açýlsa, hemen aklýma Ümmü'nün Çeþmesi gelir.


-45__________________________________________________________________________________

B A N A D E N Ý Z O L E Y D O S T

Kavgalar içinde aklým bir taraf Gönlüm bir yanda kýlýç kalkan tutuyor. Yenilgime ses yok, itiraz yok, hani nerede af Her zerremde isyan yangýnlarý tütüyor. Býrakýnda rahatça kavga etsin, aklýmla gönlüm. Biri dur diyor, birisi yürü, Biri otur diyor, biri kalk, Biri býrak diyor, biri götür bu yükü. Ýsyan ateþinde biraz kül kaldým da söndüm. Ölümden bu ilk kez korkuþum Aklým diyor, dar yerlerde kalmak da var. Gönlüm diyor, boþ ver ben aþk sarhoþuyum. Aklým diyor ki; kalbine ör koca bir duvar Duvarlar arasýnda kaldým da öldüm. Barýþ ne yanda af ne yanda onu arayayým. Bulamasam da yolunda öleyim. Bir bedende iki düþman yaþýyorum Beni býrakýn bana, bir dost göreyim. Dönüyor baþým, pusulam þaþýk, Gönlümde ateþ, aklým karmakarýþýk. Bana deniz ol ey dost, sende söneyim

UNUTULMAYANLAR Gidiyoruz bir rüzgâr gibi, bir ýrmak gibi Hayallerimiz dünyada daha gerçek kalýyor Kalýyoruz bir dostun hayaline mahkûm gibi Yalnýz çürüyen cesetlerimiz unutuluyor Ve unutuluyor göz renklerimiz saç tellerimiz Zamanla bir çukurun içinde çürürken Hatýrlanýr, bir yetimin baþýný okþayan ellerimiz Zaman insaný hayal ülkesine göçürürken Kervan elbisesini giyer zamaný gelenler Her doðana yazýlan bir yazýdýr, unutulmak Unutulmaz zamanda yürürken, zamaný silenler Her dünyalýnýn unuttuðu bir þey; unutulmak. Gidiyoruz bir güneþ, bir ay, bir yýldýz gibi Hayat dünyadan ibaret diye yaþayanlar, Her insan gülüþ cümbüþ yaþar, yalnýz gibi Unutulmaz bir gönüle gönüller sýðdýranlar

Ahmet ÇELEBÝ

KOCA REÝS

GÜZELE MÂNÝLER Benim yârim ay gibi, Yeni doðmuþ tay gibi. Þeker dudaklarýndan Ýçse idim çay gibi.

Dertlerim bin düzine. Vuruldum mâh yüzüne. Ben seni seviyorum, Uyma eller sözüne.

Kapandým dizlerine, Ýnandým sözlerine. Görür görmez vuruldum Kestane gözlerine.

Yar kaþlarýn kara mý? Al cebimden paramý. Lokman hekim gelse de Saramaz bu yaramý.

Hak bildiði yolda dimdik yürüdü Büyük ülküsünü her dem korudu O gül çehresini hüzün bürüdü Göçtü Koca Reis baki âleme!..

Yar gözlerin balaban, Al ekmeði bala ban. Alýr idim ben seni Eðer verseydi baban.

Ben giderim Harput'a Elinden tuta tuta. Kýz senin o gözlerin Benziyor karaduta.

Ýçi yanýyorken teni üþüyor Bembeyaz gönlüne hasret düþüyor Huzur için kalkýp Hakk'a yürüyor Göçtü Koca Reis baki âleme

Ahu gözlü meleðim, Sende kaldý dileðim. Ýster isen sat beni, Ýster isen öleyim.

Ovacýk'ýn balýna, Bülbül konmuþ dalýna. Þu zavallý Nihat'ýn Merhamet et halýna.

Kara haber adýn gibi karasýn Göçtü Koca Reis baki âleme!.. Artýk gönlümüzde hep bir yarasýn Göçtü Koca Reis baki âleme!.. Zalim daðlar geçit vermez Muhsin'e Kavuþturmuþ oldu dosta, yârene Bilmez mi ki ölüm bayram mü'mine Göçtü Koca Reis baki âleme!..

Hýzýr Ýrfan ÖNDER

Nihat KAÇOÐLU


-46__________________________________________________________________________________ . Mehmet BALCI VASÝYET Güsbat Ýsmail bir gün çaðýrýr evlâdýný, Gelince evlâtlarý yapar nasihatini: Yetmiþ yýl yaþadým der, üzmedim bir insaný; Ýnsanlarý sevenin temiz olur lisaný. Diliniz temiz olsun, demeyin pis kelime. Ömrümde haram bir mal dokunmadý elime. Elin, belin ve dilin size en büyük düþman; Sahip olun onlara, sonra olmayýn piþman. Evlâtlar babasýný dinlediler bir zaman, Ýsmail göçtü gitti Azrail vermez aman. Güsbat Abas Samsun'da yaþadý yýllar boyu. O da babasý gibi onun da temiz soyu. O da ölüm saati topladý evlâtlarý, Evlâtlarý tuttular güzel nasihatlarý. Güsbat Ahmet, köyünde yakalandý kansere; Evlâtlarý toplandý baþucunda son kere. Dedi bakýn evlâdým son sözüm olsun size Babamýn sözlerini anlattým hepinize… Daima doðru olun, doðruluktan þaþmayýn; Her iþe karýþmayýn, haddinizi aþmayýn. Dedem babama verdi aldýðý vasiyeti Babam bana devretti ondaki emaneti. Babam dediði gibi yaþadým yýllar yýlý, Ben de evlâtlarýma devrettim o aklý. Ey benim evlâtlarým, ey canýmýn canlarý; Kuruþ menfaat için üzmeyin insanlarý! Yýllar yýlý yaþadým ben kimseyi üzmedim, Bir karýncayý bile bilerek ezmedim. Hiç deðer vermedim ben gümüþe ve altýna. Sizin için elimi soktum taþýn altýna. Komþum aç kaldý ise, tok yatmadým bir kere; Yardým ettim mazluma, bakmadým basa kire. Oðlum ne halde diye uyumadým kaç kere; Siz mutlu olun diye hiç sevmedim eðlence. Evlâtlarým, benim de sizlere vasiyetim; Küçükleri çok sevin, yaþlýya hürmet edin. Ömür bitene kadar helâl yolda çalýþýn, Temiz ahlâklý olun doðruluða alýþýn. Siz de evlâdýnýza bunlarý anlatýnýz; Sonra mezarýnýzda huzur ile yatýnýz. Kardeþim hakkýnýzý helâl edin Mehmet'e; Kul hakkýyla bu kulu göndermeyin ahrete

KARDEÞ DEÐÝL MÝYDÝK

Bu memleket, bu topraklar, Aðaçlardaki yapraklar, Sofralarýmýz, tabaklar Biz hep kardeþ deðil miydik? Bu ayrýlýk gayrilik ne; Gider insanýn gücüne. Bir bakýn eskiye düne Biz hep kardeþ deðil miydik? Omuz omuza savaþtýk, Çað kapattýk ve çað açtýk, Birbirimize muhtaçtýk Biz hep kardeþ deðil miydik? Trabzon, Mardin ve Bolu Gayemiz insanlýk yolu. Baþtanbaþa Anadolu Biz hep kardeþ deðil miydik? Þehmuz, Abuzer ve Hasan Dilerim olmaz bir tasan. Niye olduk biz kin kusan Biz hep kardeþ deðil miydik? Hür yaþardý, Anadolu; Güney, kuzey, saðý, solu. Nifak soktu, þeytan kulu Biz hep kardeþ deðil miydik? Bozdular hep aramýzý, Azdýrdýlar yaramýzý, Çul ettiler paramýzý; Biz hep kardeþ deðil miydik? Yörük, Çerkez, Kürdü, Lazý Koyunu, ördeði, kazý… Aldýlar elimden sazý; Biz hep kardeþ deðil miydik? Kadýn erkek, genç ihtiyar Deðil mi idik bahtiyar? Acýmýzý kimler duyar; Biz hep kardeþ deðil miydik? Mehmet bu kavga bitmeli: Artýk bülbüller ötmeli, Kardeþler barýþ etmeli, Biz hep kardeþ deðil miydik?


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.