Japon Sinemasi E-Dergi Sayi:1

Page 1

JAPON SİNEMA DERGİSİ OCAK 2016 SAYI: 1 AYLIK JAPON SİNEMASI BÜLTENİ


Editörden, Merhaba Arkadaşlar, Yayın hayatına başladığımız 2015 yılı Aralık ayından itibaren Japon kültürü ve sineması alanında sizlere başucu kaynağı olabilecek bir portal-yayın oluşturmak amacıyla çıktığımız yolda birinci ayımız geride kaldı. Geride kalan bu sürede sizleri Japon sineması , Japon kültürü ve etkinlikler alanında bilgilendirmeye çalışırken daha önce dile getirilmemiş konularda aydınlatmaya çalıştık.

JAPONSİNEMASİ.COM Yayın Türü: Aylık E-Dergi Yıl: Ocak 2016 Sayı: 01 Japon Sineması topluluğu dergisidir. İletişim ve Reklam japonsinemasi@gmail.com JAPON SİNEMASI www.japonsinemasi.com

Japon Sineması topluluğu olarak Japon kültürü ve sineması üzerine düşünen, yazan ve çizen arkadaşları bir çatı altında toplayarak birlikte projeler üretme amacıyla çıktığımız yolda büyüyerek emin adımlarla ilerliyoruz. Bu süreçte bizlere destek olan ve bizlerle birlikte bilgilenip porojeye destek olan bütün arkadaşlara teşekkür ederiz. Japon Sineması Dergimizin 1. Sayısında Japon Sineması tarihinden yönetmenlerle ilgili yazılara, Japon tiyatrosundan şiir sanatına ve son olarak Japon kültürü ile ilgili çeşitli etkinliklere yer vererek yayın yelpazemizi geniş tutmaya çalıştık. Aylık olarak yayınlanacak dergimizin 2. sayısı Şubat ayında çıkacak olup siz değerli okurlarımızdan gelecek yazılara da yeni sayımızda yer vereceğimiz belirtmek isteriz. Son olarak, bizlere destek olan tüm takipçilerimize teşekkür ediyor ve Japon kültürü ve sinemasına dair bilgi dağarcığımızın daha da büyümesini diliyoruz. Gökhan Kuloğlu JAPON SİNEMASI


JAPONSİNEMASİ.COM

4

JAPON SİNEMASI TARİHİ

7

JAPONYA’DA BENSHİ GELENEĞİ VE SİNEMA

9

10 SİNEMASI

KİMONOLARIN

13 JAPON ŞİİR SANATI

KİTARO

14 FİLMLERİ FESTİVALİ

NOH 11 GELENEKSEL TİYATROSU

12 KULLANIM ALANI

JAPON ANİME

14 TÜRKİYE KONSERİ

14 SEMİNERİ

MAKOTO SHİNKAİ

TAKESHİ KİTANO RÖPORTAJI

HAİKU

12. JAPON

3


JAPONSİNEMASİ.COM

JAPON SİNEMASI TARİHİ Uzakdoğu’nun en gelişmiş sinemasına sahip olan Japonya, aynı zamanda batı tarafından bilinen de bir sinemadır. Son yıllarda özellikle korku ve gerilim filmleriyle önemli çıkış yakalayan Japon sinemasının köklü bir tarihi var. Öyleki, Uzakdoğu’daki ilk gösterimler bu ülkede yapılmıştır. Kobe’de 1986 tarihinde yapılan gösterimler ile Japonlar, sinemanın büyülü dünyasıyla tanışmışlar ve sonrasında kendi filmlerini üretmeye başlamışlardır.

muştur. Bu yapının faydalarının yanında zararları da olmuştur. Tiyatro oyuncuları sinema filmlerinde oynamak istemiyorlardı. Bunun dışında diğer önemli bir sorun da kadın oyuncu rollerini de erkek oyuncuların oynamalarıydı. 1920’ye kadar devam ettirilen bu sistem Teynosuke Kinugasa’nin teşvikleriyle ilk kadın oyuncular (Harumi Hanayagi ve Yaeko Mizutani) sinemada yer almaya başladı. Bu teşvikle birlikte Japon sinemasında kadın da görünür kılınmıştır.

Amerikalıların yaptığı ilk gösterimler sonrası Japonlar kendi gösterim ağlarını kurarlar. Ve buna ek olarak kendi sinema endüstrilerini oluşturmaya başlarlar. Japon sinemasının kurulmasında, Japonya’da ilk film stüdyosunu açan Shoten Yoshizawa’nın payı büyüktür. Japonların kendi filmlerini üretmeye başlamasında önemli bir hamledir. Bununla birlikte ilk Japon filmi konusunda tartışmalar olmakla birlikte kimi kaynaklar 1989 yapımı Game of Autumn Leaves filmini gösterirken, kimi de 1902 tarihli Tsukemichi Shibata’nın Momijigari filmini göstermektedir. Bu iki filmde Japon geleneksel tiyatrosu olan ”kabuki” oyununun filme alınmasından ibarettir. Bu türde filmler uzun sürece üretilerek Japon sinemasının temelini oluşturmuştur.

Tiyatro etkisindeki sinemadan rahatsız olan genç sinemacılar bir araya gelerek sinemayı tiyatronun boyunduruğundan kurtarılması için çalışmalar yaptılar. Henri Kotani’nin 1920 yılında çektiği Shima No Onna ve Thomas Kurihara’nın aynı yıl çektiği Amachua Kurabu filmleri bu çalışmaların ilk meyveleriydi. Böylece Japon sinemasında ikili yapı ortaya çıkmaya başladı. Birisi geleneksel Japon tiyatrosundan beslenerek çekilen Jidai-Geki filmleri, diğeri ise Tokyo’da gerçekleştirilen ve genellikle çağdaş konuları ele alan Shomini-Geki filmleriydi.

İlk dönem Japon sinemasında tiyatronun hakimiyeti açıkça görünmektedir. Geleneksel Japon tiyatrosu olan kabuki oyunları, Shingeki adıyla adlandırılan batı tiyatrosu ve shimpa adıyla anılan modern Japon tiyatrosu sinemayı besleyen üç ana kolu oluştur4

Japonya sinema endüstrisinin yükselişe geçmeye başladığı bu tarihlerde büyük bir afetle karşılaştı. Tarihe büyük Kanto depremi olarak geçen felaket sonrası Japonya’da 100 binden fazla kişi hayatını yitirdi. O dönem film stüdyolarının çoğu Kanto bölgesinde olması sebebiyle sinema sektörü büyük zarar gördü. Böylelikle Japon sineması bir duraksama dönemine girmiş oldu. Stüdyolar yerli film üretemeyince sinema salonları ağırlık olarak yabancı


JAPONSİNEMASİ.COM filmleri göstermeye başladı. Bu dönemde özellikle Amerikan filmleri Japonya’yı etkisi altına aldığı yıllar olarak tarihe geçti. 1930’lara gelindiğinde yaralarını saran Japon sineması yeniden sahalara döndü. Toplumsal gerçekçi bir sanat anlayışını benimseyen filmler vizyona girmeye başladı. Yasujiro Ozu’nun Tokyo Korosu (1931), Daisuke İtoh’un Güneş (1926) ve Minori Murata’nın Maksim Gorki uyarlaması Souls On The Road filmleri gerçekçi sinemanın ilk örneklerini oluşturdu. Bu dönemde buna ek olarak Alman Dışavurumculuğu’nun etkisinin görüldüğü bazı filmlerinin de verildiğini görüyoruz. Bunlardan özellikle Kinugasa Teinosuke’nin filmleri örnek teşkil etmektedir. Japon sinemasında sessiz dönemde tiyatronun etkisiyle filmler üretiliyordu. Bu dönemde filmleri ”Benşi” adı verilen anlatıcılar seslendiriyordu. Japon tiyatrosunda oyunları seslendirilen benşiler oldukça önemli yere sahiptiler. Özellikle izleyiciler yalnızca belli başlı benşileri dinlemek için tiyatroya gelirlerdi. Bu durumu sinemada kullanana Japonya başarı elde etmiştir. Ama bu sebepten ötürü 1940 yılına kadar Japon sinema salonlarında hem sesli hemde sessiz filmler gösterilmeye devam edilmiştir. 1938 yılına gelindiğinde halen sessiz filmler üretiliyordu. Buna ek olarak Japon sineması 1931 yılında çekilen Madamu to Nyobo ile sesli filmle tanışmıştır. 1930 yıllarda sesli filmlere kavuşan Japonya, bu dönemde yaşadığı ekonomik buhranlar sebebiyle aşırı milliyetçi bir politika izlemiştir. Yayılmacı bir politika izleyen Japonlar Çin’e saldırarak Mançurya’yı işgal ettiler. Bu savaş ortamında sinemayı da kontrol altına almak isteyen iktidar, ağır sansür yasaları çıkartarak belirlenen konular dışında filmlerin üretilmesinin önüne geçmeye çalışmıştır. İktidarı ve milliyetçiliği öven propaganda özellikli Japon filmleri üretilmeye başlanmıştır. Bu tavır o kadar yoğunlaşmıştır ki savaş döneminde yapılan filmlerin hemen hemen hepsi savaş ve kahramanlık hikayelerine dayalı olmaya başlamıştır. İkinci Dünya Savaşı’nda ülke adeta harebeye dönmüştü. Ülkenin iki şehrine atom bombası atılmış, bütün ülke yıkılmıştı. savaş sırasında sinema salonlarının önemli bir kısmı yok olmuştu. Tesadüf eseri film stüdyolarının büyük kısmına bomba isabet etmemişti. ABD işgalinin başladığı savaş sonrası dönemde Japonya’da bütün kurumların yapısı değiştirildi. Çıkarılan yeni sansür yasası ile Japon kültürünü öven filmler yasaklandı. Bununla kalmayıp

daha önce yapılmış olan filmlerin de 200 kadarı, ABD yetkilileri tarafından yakılarak yok edildi. Japon sinemasına ait birçok film böylelikle yok oldu. Bu süreç fiili işgalin 1952 yılında sona ermesine kadar sürdü. ABD ülkeyi terk ettiğinde ise geride iki unsur bırakmıştı. Birisi bütün sinema salonlarını doldurmuş Hollywood filmleri, diğeri ise tüketim kültünün içinde yer alacak yeni Japon gençliğiydi. İşgal sonrası Japon sinemasının toparlanmasında en önemli isim hiç kuşkusuz Akira Kurosawa’ydı. 1950 yılında çektiği Rashomon ile Batının dikkatinin Japon sinemasına çevrilmesine sebep oldu. Aynı filmle Venedik Film Festivali’nde en iyi film ödülünü aldı. 1952’de çektiği İkiru (Yaşamak) filmiyle başarısını devam ettiren başarılı yönetmen, 1954’te çektiği Yedi Samuray ile dünya sinemasına adını altın harflerle kazırken sinema tarihine bir klasik hediye etti. Kurosawa’nın filmlerinin yanında Yasujiro Ozu’da 1949 yılında çektiği Banshun, 1951’deBakushū ve 1953 yapımı Tokyo Story ile birlikte yapmış olduğu Noriko üçlemesiyle adından söz ettirirken bu başarısını yakaladı. Bu dönemde Kurosawa ve Ozu dışında, Ugetsi Mınagatari, Masaki Kobayaş, Kon İçikava, Kanete Şindo isimleri de önemli eserlere imza attılar. 1960’lara gelindiğinde ise Japon sinemasında savaş sonrası dönemde yetişmiş, yeni duyarlılıklara sahip yönetmenler ortaya çıkmaya başlamıştır. 1970’li yıllara kadar etkinliği devam ettiren bu yönetmenler Japon Yeni Dalgası’nın önemli temsilcileriydi. Tashigahara Hiroşi, Masumura Yasozo, İmamura Shobei, 5


JAPONSİNEMASİ.COM

Masahiro Shinoda gibi yönetmenler birçok filme imza attılar. Yaptıkları filmlerle Japon sinemasını uluslararası arenada temsil ettiler. Bunlardan Tashigahara Hiroşi’nin 1964 yılında çektiği Woman in The Dunes, Cannes dahil birçok festivalde ödül almayı başardı.

da yaptığı Dolls filmiyle uluslararası arenada büyük beğeni topladı.

Günümüzde ise adından uluslararası arenada sıkça söz ettirmeye devam eden Japon sineması, özellikle korku ve animasyon üründe birbirinden başarılı Yetmişli yıllarda sinemada tüm dünyada olduğu gibi örnekler vermektedir. Bir zamanlar Japonya sınırları büyüsünü yitirmeye başlayarak yerini televizyona dışına taşmayan sineması şimdilerde ülke sınırlarını bırakmaya başlamıştı. 80’li yıllara geldiğimizde ise aşarak ülkelere ve hatta kıtalara taşmış durumdadır. Japon sinemasında ucuz mafya filmleri ile kadın Her zaman estetiği, gelenekleri ve barındırdığı teşhirini konu alan erotizmle porno arasında gidip kültürel zenginlikle ilgi odağı olan Japonya sinema gelen filmler ortaya çıkmıştır. Ayrıca ABD yapımı konusunda da adından söz ettirmeye devam edefilmlerin de sinema salonlarındaki ağırlığının ar- cektir. tamaya başladığı 70’li yıllarla birlikte bu hızlı süreç 80’lerde iyiden iyiye kendini hissettirmiştir. 90’lı yıllar yaşanılan ekonomik krizinde etksiyle Uzakdoğu ülkeleri için zor yıllar olmuştur. 2000’li yıllara kadar ekonomi kriz dönemi sonrası Japon sineması kendini toparlayarak yeniden yükselişe geçmiştir. Takeshi Kitano, Takashi Miike, Yasujiro Ozu ve Hayao Miyazaki gibi yönetmenlerin etkili olduğu bu dönemde Japon sineması, Kurosawa’dan sonra uluslararası platformda yeniden adını duyurmaya başlamıştır. 1998 yılında Hideo Nakata’nın yönettiği Ring filmiyle adından söz ettiren Japon sineması yükselişe geçmeye başladı. Bu başarıyı Takashi Miike’nın 1999 yapımı Audition, 2001 yılında Hayao Miyazaki’nin yaptığı Spirited Away adlı animesi izledi. Öyleki bunlardan Miyazaki’nin Spirited Away’i Japonya’nın en çok izlenen filmi oldu. En iyi Animasyon dalında ABD Akademi Ödülü’nü aldı. Buna ek olarak Takeshi Kitano’nun 2002 yılın6


JAPONSİNEMASİ.COM

JAPONYA’DA BENSHİ GELENEĞİ VE SİNEMA Japonya, hangi alanına gözümüzü çevirirsek çevirelim ‘’Batılı olanı Doğu’ya uyarlayıp kabullenen’’ bir tablo sergiliyor. Sinemanın daha yeni yeni diğer ülkelere yayılmaya başladığı dönemde birçok ülkede sinemayla önce ilkel bir tanışıp koklaşma süreci yaşanırken Japonya’da böyle bir sıkıntının pek yaşanmadığını görüyoruz. Çünkü her şeyden önce yabancı olanı kendi kültürüyle harmanlayıp kendisinin kılan dinamikler, Doğu-Batı çatışmasının yerine özümsemeyi okunur kılıyor çoğunlukla. Sessiz dönemde sinemayla tanışan Japonya’nın bu yeni sanata yabancılık duymamasının diğer bir nedeni de çok güçlü bir kukla tiyatrosuna (kabuki) sahip olmasıdır. Toplum nezdinde sinemanın kabulünü kolaylaştıran bu sanat, aynı zamanda film gösterme biçimini de geliştirmiştir. Salonlarda çalışan ve Benshiler adı verilen anlatıcı-yorumcular, film başlamadan önce filmi izleyiciye tanıtma ve önemli noktaları anlatma işini üstlenmişlerdir. 1930’lara kadar varlıklarını sürdüren bensiler, Japon seyircisinin tiyatro dışında alışık olmadığı yeni sanat sinemayı tanımasında ve alışmasında yardımcı olmştur. Ancak bu durum filmlerin sürelerinin uzaması ve daha karmaşık anlatıma sahip hale gelmeleriyle benshiler, diyalogları da seslendirmeye başlamışlardır. Benshilerin bu görevlerinin ortaya çıkmasında Japon sinema pazarının çok küçük olmasının etkisi büyüktür. Öyle ki Amerikalı ve Avrupalı stüdyolar pazarın küçüklüğünden

dolayı Japonca arayazılar yapmıyorlardı. Bu nedenle benshiler gösterimler sırasında kısa klipler arasındaki devamlılığı sağlıyor ve yabancı filmlerin öykü ve diyaloglarını izleyiciye açıklıyordu. Anlatım esnasında kendi yorumlarını da katan benshiler Avrupalı ve Amerikalıların bilinmeyen adetlerini ve anlatılarını Japon seyircilere anlaşılır kılarken filmin verdiği bilgi, ders gibi konularda yaptıkları konuşmalarıyla gösteriyi zenginleştiriyorlardı. Benshiler dönemin koşullarından da yararlanarak önemli bir konuma gelmeyi başarmışlardır. Öyle ki bu film anlatıcıları, sessiz dönemde filmlerden daha ön planda olmaya başlamışlardır. Seyirciler filmlere, filmlerin veya oyuncuların adlarına değil benshilerin adlarına bakarak gidecektir. Bu durum aynı zamanda Japon sinemasının sesli döneme geçişini de geciktirecektir. 1920’li yılların sonuna kadar sessiz film üretildiği görülecektir. Bu anlatıcı sistemi sinemanın gelişimini etkilemekle kalmamış biçiminin de değişmesine yol açmıştır. Benshilerin yetenklerinin ön plana çıkarmak amacıyla ara yazılara fazla yer verilmemiş, kahramanların duyguları, atmosfer ve sahneler benshi tarafından anlatıldığı için seyircinin Batı film pratiğini özümsemesi mümkün olmamıştır. Film yapımı da bundan etkilenmiş, anlatıcının sesi çekimleri ve oyuncunun hızlı hareketleri sınırlandırılmıştır. Bu durumdan dolayı özellikle 1910’larda benshilerin popülerliklerden dolayı, bir filmin son şekli üzerinde en az yapımcılar kadar 7


JAPONSİNEMASİ.COM

söz sahibi oldukları görülmektedir. 1920’lu yılların sonuna gelindiğinde benshiler güçlerini iyice yitirmeye başlamışlardı. Sinemada ses hâkim olmaya başlamış, anlatıcıların yerine ön plana oyuncular, öykü ve atmosfer çıkmaya başlamıştır. Akira Kurosawa bu durumu kendi özyaşam öyküsünü anlattığı kitabında, sesli filmlerin çekilmeye başlanmasıyla birlikte işten çıkarılacaklarını anlayan benshilerin, ağabeyinin liderliğini yaptığı bir greve başvurduklarından bahsetmektedir. 1920’li yılların başında, yönetmenin benshi olan ağabeyi henüz 27 yaşındayken, artık sesli filmler yapılması ve kendilerine gerek kalmaması nedeniyle intihar ettiğini belirtmektedir.

Başlangıç olarak sinemanın Japonya’daki serüvenin yoğun bir yerellik taşımaktaydı. Bu durum birçok iç ve dış etkenle birlikte var olan Japonluğun zamanla sıyrılmasına yol açmıştır. Birincil olarak batı tiyatrosunun ülkeye girmesiyle birlikte gelenekler sorgulanmasına yol açmıştır. Ibsen, Gorki gibi yazarlara yönelmeye başlayan tiyatro, zamanla sinemaya da yansır. Ayrıca filmlerin seslendirilmeye başlamasıyla birlikte geleneksel öğeler güçlerini iyice yitirmeye başlar. Bu durumda beraberinde Benshilerin şiddetle işlerini kaybetmesine neden olur. Böylelikle anlatımın gücü biçimsel olarak sözlü sanattan görsel sanata kaymaya başlamıştır. Sonuç olarak sanatın ve sinemanın Japonya’da geçirdiği bu değişim benshilerin iş kolunun ortadan kalkmasına sebep olmuştur.

JAPONSİNEMASİ.COM YAYINDA! Japon Kültürü ve Sinemasına dair aradığınız her şey burada. Eğer bende yazıyorum diyorsan japonsinemasi@gmail.com adresine yazılarını adınla birlikte gönder yazar sen ol! 8


JAPONSİNEMASİ.COM

TAKESHİ KİTANO RÖPORTAJI

gösterdiği filmlerden belli. Kim bu insanlar ve iyi filmin ne olduğuna nasıl karar veriyorlar! Neden hep Japon sinemasının önemli isimlerinden, ünlü kom- iki üç güçlü stüdyonun yaptığı filmler aday gösteriledyen, aktör ve yönetmen Takashi Kitano, Tokyo’da iyor? Bir filmin kalitesini gişedeki ticari başarısıyla verdiği röportajda içini döktü. Masaj salonlarında ölçmek olur mu? Yeni yeteneklerin önü açılmıyor, Yakuza keselediği zor günlerden ticari sinemadan bırakın açılsın!” bıktığı şimdilere kadar anlatan ünlü yönetmen, 27. Tokyo Film Festivali’nin ustalara verilen Samuray İyi Sinemacı Nasıl Olunur? Ödülü’ne layık görüldü. Genç sinemacıları ise gönülden destekliyor ve özgün Seyirci Şiddeti Seviyor! TV komedileri ve ucuz şiddet filmlerinden “Havafişekler” (Hana bi) ile Venedik’ten aldığı Altın Aslan ödülüne, Takashi Kitano ana akım ile sanat sineması arasında keyfince dolaşan ender sinemacılardan. Nitekim Tokyo’da söyleşide de “Canımın istediğini yapıyorum, özgürlük hoş bir şey” diyor. Dolayısıyla lafı fazla döndürmeden şiddet filmlerine merakını sorduğumda da aynı açıklıkta yanıt alıyorum: “Gişe de iş yapıyor ondan! Seyirci şiddet filmlerini seviyor, ilgi gösteriyor. Bazı filmleri sadece para kazanmak için kabul ettiğimi itiraf edeyim.” Sinema Endüstrisinin Tekelciliğinden Bıktım! Gelgelelim artık galiba şiddet ve ticari filmlerden yorulmuş, “Tamam para için yaptım ama sanırım bıkkınlık vermeye başladı, yoruldum” diyor. Bu kadar şan şöhret ve para kazanmış ama Japonya’daki sinema endüstrisinin tekelciliğinden de bıkmış: “Endüstri birkaç dev stüdyonun elinde. Onların dışındaki yetenekler gözardı ediliyor ve filmleri pek vizyon yüzü göremiyor. Japonya’nın Oscar’a aday

olmalarını istiyor: “Öncelikle içinizden ne geliyorsa ona yapmaktan çekinmeyin! Ancak böyle diğerlerinden ayrılabilir ve gerçek bir sanatçı olmak yolunda ilerleyebilirsiniz. Ama iç dünyanıza da kapanmayın. Başkalarının fikrini almak çok önemli. Böylece kendinizi çıkmak köşelere kıstırmaktan kurtulursunuz”. Bu tavsiyenin ardından en kritik sorunun gelmesi kaçınılmaz. Nitekim hem özgürce içinden geleni yaratmak hem de başkalarının önerilerine kulak vermek arasındaki denge nasıl sağlanır? Kocaman bir kahkaha eşliğinde “Orası meshul işte! Bu sizin sanatçı olup olamayacağınızı belirleyen kriter. Bu dengeyi oluşturduğunuzda zaten iyi sinemacı olursunuz. Bunun sihirli formülü bende yok, kimsede de yoktur. Çok çalışmak, belki acı çekmek işin gereği. Tavsiyelere kulak verin ama filmin yaratıcısının esas siz olduğunu da sakın unutmayın! Kolay gelsin!” diyor. Gerçi tesellisi de eksik değil: “Bütçeniz azdır veya özgürlüğünüz kısıtlanmış olabilir ama bu da bir yanıyla yaratıcılığını körükler. Bazı şahane filmler çok bütçeyle çekilmiştir” Ayrıca uyarıyor: “İlk filmlerime tepkiler çok feciydi, yerden yere vuruldum ama bunlar beni engellemedi bilakis daha iyisini nasıl 9


JAPONSİNEMASİ.COM limelerin Bahçesi, Saniyede 5 Santimetre, The Place Promised in Our Early Days ve Dareka no Manazashi filmlerinde bu hakim temaya rastlarız. Bu filmlerinde diğer tekrar eden unsuru ise renk ve çizim kullanımYakuza Keseleyerek Para Kazandım! Kendisi de zamanında çok çalışmış. Mühendislik larıdır. Pastel tonların hakim olduğu filmlerde mor, okurken isyankar tavırlarıyla okulda dikiş tuttura- mavi ve pembenin tonları sıkça kullanılır. Esrarenmayan 67 yaşındaki Kitano, iş bulmaya çalışan bir giz bir hava yaratılmaya çalışılırken diğer taraftan komedyen olarak barlarda ve masaj salonlarında melankolinin rengi olan mavinin her tonunu onun çalışmış. Zaten “Az Yakuza keselemedim” derken filmlerinde görürüz. Onun animelerinde dikkat etyine bir kahkaha patlatıyor. Aktör ve yönetmen tiğimiz diğer bir unsurda titizlikle işlenmiş insan olarak hüzünlü ve varoluşçu gangster filmlerinin duygularıdır. Bu duyguların yoğunluğu ilk bakışta üstadı sayılmasında o günlerden az buçuk esinlen- izleyici tarafından fark edilir. Onun filmlerini tanımak miş midir, bilinmez ama zaten ona göre sanat ve için gökyüzüne bakmak yeterli olacaktır. Filmlerinde sinema, hayatta edindiğiniz deneyimler ve hayal evrenin bütün sırlarını bize göstermek ister ve karakterlerin içindeki melankoliyi de gökyüzündeki mavi gücünün bir karışımı… ve mor renk cümbüşe saklar. Bu melankoli havasını filmlerindeki yağmur sahneleri, soğuktan oluşan buğular ve rüzgarın sesiyle destekler. Yönetmenin filmlerini izlemek isteyenler için: yaparım diye çabaladım. Hevesinizin kırılmasına izin vermeyin!”

She and Her Cat – 1999 Voices of a Distant Star – 2002 The Place Promised in Our Early Days – 2004 5 Centimeters Per Second – 2007 Children Who Chase Lost Voices – 2011 Dareka no Manazashi – 2013 The Garden of Words – 2013

MAKOTO SHİNKAİ SİNEMASI Makoto Shinkai, ürettiği anime filmlerle kendine has üslubu olan yönetmenlerdendir. Özellikle filmlerinde süreklilik arz eden unsurlar ve kendine has üslubu ile kamuoyu tarafından Japonya’nın yeni Miyazaki’si olarak adlandırılmıştır. 1973 doğumlu olan yönetmenin animeye olan tutkusu ortaokul yıllarında yapmış olduğu çizimlerine dayanmaktadır. 1994 yılında Chuo okulundan mezun olduktan sonra bir video oyun şirketi olan Falcom’da tanışmaya başladı. Burada oyunların grafik tasarım işlerini üstlendi. Shinaki, 1999’da ilk animesi olan She and Her Cat’i yayınladı ve büyük başarılar elde etti. Daha sonra 2001 yılında Falcom’daki işini bırakarak animeler yapmaya başlamıştır. Günümüze kadar 10 esere imzasını atan Shinkai’nin sinemasal özelliklerine göz atalım. Shinkai’nin filmlerinde genellikle melankolik bir hava hakimdir. Karşılıksız ilişkiler ve gelişim sancılarının bireysel yansımalarını görürüz sıkça. Özellikle Ke10

JAPONSİNEMASİ FACEBOOK’TA! Japon Kültürü ve Sinemasına dair aradığınız Facebook sayfamızda. Bizi Takip Edin :) F: facebook.com/japonsinemasi


JAPONSİNEMASİ.COM

GELENEKSEL NOH TİYATROSU ların yanında Kimono’nun dürülmesi giysi sahibinin öldüğünü, giysinin sağ kolunun yırtılması ise sahibinin dövüşe, savaşa hazır olduğunu anlatır. Giyim kuşam amaçtan ve zamandan bağımsız olarak giyilen kimono her zaman elde tutulan bir yelpaze ile tamamlanır. Noh tiyatrosunun güçlü imgelerinden biri olan bu yelpaze (ogi) sanatçının elinde önemli bir anlatı aracına dönüşür. Bozkurt Güvenç’in aktarımıyla ogi, sanatçının elinde açılır katlanır yelpaze, Ay’ı, batan Güneşi rüzgardan savrulan güz yapraklarını, kar tanesinin uçuşunu, kuşu, kelebeği, gelmiş bir mektubu, mektuptaki iyi ya da kötü haberleri bile anlatabilir. Yelpaze, yazarın elindeki fırça, savaşçının elindeki kılıç; Budacı keşişin Japonya’nın en eski tiyatro geleneği olan Noh, soylu elinde sevgi ve bilgelik simgesi olur. sınıfın geleneksel tiyatrosu olup gerçeklik karşıtıdır. Türe özgü zengin bir anlatım dili ve maske dağarı bu- Noh oyunları müzikli, manzum dramlar olup iki lunmaktadır. Birçok imgeyi bünyesinde barındıran Noh perdeden oluşmaktadırlar. Bu dramlarda milli eftiyatorsu, son derece stilize, müzikli anlatıma dayalı bir sanelerin ve Buda öğretisinin etkisi vardır. Oyungelenek olmakla birlikte çok katı kurallara göre düzen- larda iki aktör ve onları izleyen refakatçileri yer alır. lenmektedir. Noh oyunları genellikle savaşçıların ya Birinci perde de başrol oyuncusu genellikle shite da aşıkların hayaletlerinin hayatlarının geçtiği yerlere adı verilen metamorfozu temsil eder. Metaformodönüşü hakkındadır. Oyuncunun yüzü maske altın- zu temsil eden oyuncu mutlaka maske kullanır. da saklı olup bireysel duygu ve ifadelere yer verilmez. Öyle ki No oyunları sayesinde Japonya’da maske Oyun böylelikle gündelik bir ritüel olmaktan ziyade sanatının gelişmesine yol açmıştır. daha çok dinsel bir hava kazanır. Kabuki tiyatrosunda olduğu gibi Noh tiyatrosunda da kadınların oynaması- Noh tiyatrosunun anlatım dili oldukça imgesel olna izin verilmez. ması sebebiyle dilini bilmeyen kişinin oyunu anlaması mümkün değildir. Simgeleri bilenler için bile oyuOyunda tek bir adım atmak yolculuk, elin yukarı kalk- nu izlemenin oldukça zor bir etkinliktir. Bu sebepten ması üzüntü, baş ve yüzün doğrulması sevinç, ellerin dolayı kabuki ve bunraku tiyatroları halk tarafından birbirine bağlanması kaygıyı ifade etmektedir. Bun- daha fazla izlenmiş ve sevilmiştir. Bilinene en eski tiyatro oyunu olan Noh, geleneksek Çin sanatından ve geleneksel Japon halk oyunlarından yaptığı alıntılarla 14. yüzyılda önem kazanmıştır. Büyük tapınak ve ibadet yerlerince desteklenen oyunlar daha çok dini tören havasında geçmiştir. Ünlü yazar Kamanni ve oğlu Zeami’nin yaptıkları değişikliklerle günümüzdeki halini alan oyun, Shogun Ashikaga’nın desteğini de alarak yüksek sosyal sınıf tarafından desteklenmiştir. Aristokrat kesimi, Budizmi işlerken, Kabuki güncel konuları ve Shinto felsefesini de ele alan Noh tiyatrosu, günümüzde halen daha sahnelenmektedir.

11


JAPONSİNEMASİ.COM

KİMONOLARIN KULLANIM ALANI Japonya’da kadın, erkek herkesin giydiği ulusal elbisenin adıdır. Önden iki yana kavuşan, kolları ve arkası geniş olan, belden bir kuşakla bağlanan kimono bugün kadınlar tarafından bir çeşit sabahlık olarak kullanılmaktadır. Japonların milli giysilerinden biridir. Kimono kelimesi Japonca “kiru=giyilen eşya” ve “mono=şey” kelimelerinin birleşiminden meydana gelmiştir. Aslında tüm giysi çeşitleri için kullanılan kimono sözcüğü sonradan kadın, erkek ve çocuklar tarafından giyilen uzun giysiyi tanımlamak için kullanılan bir kelime olmuştur. Kimono 5. yy.dan itibaren Çin ile Japonya arasında başlayan yoğun kültürel ilişkiler sırasında Çin hanfusundan etkilenme yoluyla ortaya çıkmıştır. Kimono, kosode adı verilen ve iç çamaşırı niyetine kullanılan giysiden türemiştir. Modern kimono Japonya’nın Heian döneminde (794–1192) günümüzdeki şeklini almaya başlamıştır. O dönemden beri hem erkek hem de kadın kimonosunun temel biçimi değişikliğe uğramadan kalmıştır. Kimono gerçek adını ise 18. yy.’da almıştır. Geleneksel olarak tüm kadın kimonoları tek bedendir. Kimono giyenler, kumaşı kendi bedenlerine uydurabilmek için katlayarak vücutlarına sarar. Kimono tek bir kimono kumaşı topundan üretilir. Kumaş topları standart boyutlarda üretilir ve kumaşın tamamı tek bir kimono yapmak için kullanılır. Tüm geleneksel kimonolar elde dikilir, hatta kimono kumaşları da genellikle 12

elde dokunup bezenir. Halen kullanılan kimonolar, Japonya’yı ziyarete gelen turistlerin de ilgisini çekmekte ve kısa süreli de olsa ziyaretçiler kimonoyu gerçek anlamda giyme fırsatı bulmaktadırlar. Kimono T şeklinde, kişinin ayak bileğine kadar uzanan düz hatlı, yakalı ve uzun kollu bir giysidir. Kollar özellikle bileklerde çok geniştir ve bu genişlik yaklaşık yarım metreye kadar varır. Geleneksel olarak tüm kadın kimonoları tek bedendir. Kimono giyenler, kendi bedenlerine uydurabilmek için kumaşı katlayarak vücutlarına sararlar. Kimono tek bir kimono kumaşı topundan üretilir. Kumaş topları standart boyutlarda üretilir ve kumaşın tamamı tek bir kimono yapmak için kullanılır. Tüm geleneksel kimonolar elde dikilir ve hatta kimono kumaşları da genellikle elde dokunup bezenir. Kimono kumaşı üretilirken, pirinç kolası ile yapılan yüzen boya koruma tekniği, shibori ve el ile boyama teknikleri kullanılır. Kimononun kullanım alanı oldukça geniştir. Yeni yıl kutlamalarında, evlilik gibi özel günlerde, bayramlarda ya da mezuniyet günlerinde genç, yaşlı, kadın, erkek Japonlar çoğunlukla kimono giyer. Evlilik ve benzeri resmi törenlerde, damatla gelin siyah kimonolar giyerek sorguçlarını takarlar. Erkekler kimonolarının üzerine çok geniş paçalı pantolonlar (hakama) ve bol ceketler (haori) giyerler. Shiromuku düğünler için geline özel tasarlanmış beyaz renkli, çok kalın kumaşlı ve saç tokasına sahip ayrı bir kimo-


JAPONSİNEMASİ.COM no türüdür. Ölüm törenlerinde ise siyah kimonolar giyilir. Gündelik hayatta kadınlar kimonolarını özellikle geleneksel çay ve ikebana törenlerinde giyerler. Genç kızlar ise furisode olarak adlandırılan çok renkli, kolları diğer kimonolara göre daha uzun, parlak obi(kemer)ye sahip olan kimonoları giymektedir. Fabrikalarda üretilen ve basit geometrik şekillere sahip, günlük hayat içerisinde sık kullanılan kimonolara Edo komon ismi verilmiştir.

HAİKU JAPON ŞİİR SANATI Hakiu, Japonya’da 16.yy dan beri kullanılan bir şiir türü olup söylenecek olanı imgelerle iletmeyi amaçlamaktadır. Her haikunun bir cevap haikusu vardır. Bu açıdan simgesel mesajdır her haiku. Bu şiirlerde doğayı, renkleri, mevsimleri, sürprizleri ve çelişkileri bulmak mümkün. Genellikle üç dize olan bu şiirler, 17 heceden oluşan bir ölçüye sahiptirler. Umut rüzgarına Bu şiirler genellikle bir anın duygusunu yansıtma ve Bindirmek, Mızıkanın sesini. anlama açısından önemli rol üstlenmektedirler. Aizuu En önemli Haiku şairleri arasında Matsuo Bashō (1644-1694), Yosa Buson (1716-1783), Kobayashi Issa (1763-1827) ve Masaoka Shiki (1867-1902) gösterilebilir. Bashō öğrencileriyle Haikai şiirini yenilemiş ve ona ciddi bir edebiyat saygınlığı kazandırmıştır. Shiki modern Haiku’nun kurucusu sayılır. Aynı zamanda Haiku kavramının yerleşmesini sağlayan da o olmuştur. Haiku bir şiir biçimi değil, bir algılama biçimi de değil, bir görme biçimidir. O, bir “an”ı, sıradan olaylar içinde bir “an”ı yakalayıp onun iç doğasına daha sonradan ve bir başkasıyla birlikte nüfuz ederek o “an”ı kalıcı bir “anı” olarak paylaşmayı hedefler. Deyim yerindeyse, “bak orada, şu anda ne oldu; ben gördüm/duydum/ dokundum/tattım/kokladım” der. Beş duyunun dışına çıkan, antropomorfizmin dolayımlarından geçen, yorumlama içeren, kendini anlatan bir tür değildir haiku. İmgeye bile çok az başvurulduğu görülür. Çünkü bu tür dolayımların başka biriyle paylaşımı azalttığı ve giderek engellediği düşünülür. “Göster, ama sakın söyleme!” Kural budur. Ve karşındaki de bu yalın anlatımdan esinlenerek o yalın anlatımı başka bir yalın anlatımla yeniden anlatabilme gücüne sahip olmalıdır. Haiku örneklerine bakalım şimdi de:

Hazine işte, Sakince geçirilen Her gün. Aina Uzattığım elde Hatırıma düşen, Annemin yüzü. Maoko

Eski havuz ya Kurbağa atlayıverir Suyun sesi 13


JAPONSİNEMASİ.COM

KİTARO TÜRKİYE KONSERİ

JAPON ANİME SEMİNERİ

Etnik ve elektronik öğeleri bir araya getiren yenilikçi müziğiyle dünyanın dört bir yanında dinleyenleri derin ve ruhani yolculuklara çıkaracan efsanevi müzisyen Kitaro, 4 Nisan’da İstanbul Zorlu Performans Sanatları Merkezi’nde; 5 Nisan’da ise Ankara Congresium’da sevenleri ile buluşacak. Biletler için biletix.com’a bakmanızı tavsiye ederiz.

Japonya Başkonsolosluğu’nun katkılarıyla 23 Şubat Salı günü İstanbul’da ve 27 Şubat Cumartesi günü İzmir’ de, “En Güncel Japon CG Animasyonları Nasıl Yapılıyor?” teması ile anime seminerleri düzenlenecektir. Seminerlerin konuşmacısı Koichi Noguchi, Japon animasyonunun tekniği ve etkileyiciliğinin sebeplerini aktarmak için katılımcılarla buluşacak.

12. JAPON FİLMLERİ FESTİVALİ BAŞLIYOR ARTTURKEY JAPAN SERGİSİ BAŞVURU 12. İstanbul Japon Filmleri Festivali, 4-5-6-11-12-13 Şubat 2016 tarihlerinde, Japonya İstanbul Başkonsolosluğu, Japan Foundation ve Akbank Sanat’ın işbirliği ile sinemaseverler ile buluşacak. İki kültürün birbirini yakından tanımasına ön ayak olan etkinlikte gösterimler ücretsiz olacak.

Türk sanatını ve sanatçılarını Japonya’da tanıtmayı amaçlayan ArtTurkey Japan 2016 başvuruları başladı. Katılımcılar belirtilen hususlar göz önünde bulundurarak eserleriyle sergiye başvurabilecekler.

JAPON SANAT MERKEZİ tarafından Türk sanatı ve sanatçılarını tanıtmak üzere 3-8 Mayıs 2016 tarihleri Festivalde, yönetmen Naomi Kawase’nin “AN” (68. arasında Japonya’nın önde gelen sanat müzelerinCannes Film Festivali “ Belirli Bir Bakış” dalı açılış den Tokyo-Machida Uluslararası Grafik Sanatları filmi) ve Hayao Miyazaki’nin son eseri olan “Rüzgar Müzesi’nde “ArtTurkey JAPAN 2016” sergisi düzenleYükseliyor” gibi, günümüz Japonya’sını tanıtan bir- necektir. Ayrıca aynı adla bir sergi kataloğu da yayınbirinden güzel toplam altı film gösterilecektir. lanacaktır. (Ayrıntılı bilgi için: japonsinemasi.com) 14


JAPONSİNEMASİ.COM

JAPONSİNEMASİ.COM

15



Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.