Temmuz 2013

Page 2

İşçilerin Sesi

BİZ KİMİZ? NE İSTİYORUZ? NE İÇİN MÜCADELE EDİYORUZ? Bugün dünyaya egemen olan anlayış sömürücü, ırkçı, gerici, baskıcı ve cinsiyetçi zorbalığa dayanıyor. Kapitalizm insanlık için son çıkış yolu olamaz. İnsanlığın kurtuluşu, sömürü ve baskıdan; ayrımcılıktan uzak yeni bir toplum olmalı, bu da komünizmdir. Rusya'da 1917 Ekim İşçi Devriminden kısa bir süre sonra, Doğu Avrupa, Çin ve Küba'da daha en başından itibaren "işçi sınıfı" ve "komünizm" adına yaşananlar, işçi sınıfının çıkarlarından uzak, bürokratik ve yozlaşmış rejim deneyimleri olmuştur. Bu rejimlerle "işçi demokrasisinin" ve "komünizmin" doğrudan ilgisi yoktur. Komünizm, işçi sınıfı ideolojisidir; onun tarafından ve dünya seviyesinde inşa edilebilir. İşçilerin Sesi Gazetesi, insanlığın kurtuluşu olan komünizmi, kadın ve erkeklerin her türlü sömürü, ezme-ezilme ilişkisinden; ayrımcı uygulamadan, yabancılaşmadan kurtuluşu olarak anlar. Kürt ulusunun kendi kaderlerini tayin hakkını savunur. İşçilerin Sesi Gazetesi, kapitalistlerin kârı uğruna işçilerin sömürülmesine hizmet eden tüm kurumlara burjuva devlete, meclise, mahkemelere, orduya ve polise karşı tutum alır. İşçilerin Sesi Gazetesi, sendikaların devletten ve sermayeden bağımsız, demokratik, şeffaf olmalarını savunur. İşçilere ihanet eden sendika bürokratlarına karşı mücadele eder. Sendikaların yeniden ve tabandan gelişecek işçi hareketi eliyle birer işçilerin öz örgütü haline gelmesi için çalışır. İşçilerin Sesi Gazetesi, işçi sınıfının ekonomik ve demokratik hakları gibi, siyasi hakları ve iktidarı için de mücadeleyi zorunlu sayar. Tüm işçilerin, emekçilerin, yoksulların öz çıkarlarını savunacak Enternasyonalist Komünist bir işçi partisinin inşasını amaçlar. Bu aynı zamanda uluslararası işçi sınıfının partisi olacak olan yeni bir Komünist Enternasyonalin inşası demektir. İşçilerin Sesi Gazetesi,’nin savunduğu görüşler bunlardır. Bu amacı paylaşan tek tek işçi ve aydınlarla; devrimci örgütlerle birlikten yanadır. Bu gazeteyi savunanlar Marks, Engels, Lenin, Rosa ve Troçki’nin geleneğine bağlıdır; Enternasyonalist Komünisttir.

2

‘GÖZ KIRPAN DEVRİM’ SİYASAL YÖN ARIYOR:

FABRİKALARLA BULUŞMA ZAMANI! Hareketin siyasallaşmasından ve sosyalizme doğru evrilmesinden korkuyorlar! Marjinalleştirmek ve adli vaka haline getirmek için uğraşıyorlar. Mayıs-Haziran günleri yerini Temmuz Günlerine bırakıyor. İstanbul’un şehir merkezini üç haftaya yakın zapt eden işçiler, öğrenciler, işsizler, gençler ve kadınlar Türkiye tarihinin son yüzyılda görmediği bir isyana ‘ıslak imza’ attılar. İsyanın kendiliğinden karakteri onu zamana yaysa da, önceden kestirilemez kolektif bir akılla kararlaşarak, yayılarak ve siyasallaşarak kendine yön veriyor. Beş milyondan fazla insanın dâhil olduğu bir sosyal hareketle yüz yüzeyiz. Hareketin başlangıcında ve yükselişinde ezen ve sömüren sınıflar, iktidar merkezleri dışında her siyasal renk ve sınıf kendine yer buldu. Özgürlük, adalet ve demokratik hak talepleri birbiri ardına sıralandı. Yeni ve eski düşünüş biçimleri, devrimci olanla reformcu, ulusalcıyla ezilen Kürt ulusunun temsilcileri, burjuva cumhuriyetçisiyle komünist bir arada yer aldı. 31 Mayıs’tan itibaren hareket kendi evrimi içinde gücünü ve olanaklarını buldu, yarattı. Özsavunma eylemlerinin yarattığı özgüven ‘doğrudan demokrasi’nin biçimlerini, özörgütlenmeleri, Gezi Meclislerini ve şimdi de Park Forumlarını yarattı. Olağan dönemin örgütleri olan meslek odaları, sendikalar, dernekler hatta sosyalist/komünist parti ve örgütler, aşağıdan dayatılan devrimci yenilenmenin kuvvetini tanıdılar, ona güvenmek zorunda kaldılar. Kitle hareketi, Taksim Dayanışması da dâhil, örgütlerin toplamı üzerinden karar alma dönemini kapatmaya zorladı; hükümetle ve başbakanla yapılan görüşmelerin sonuçlarını kendi diline çevirdi ve mücadeleye devam kararı alındı. Mücadelenin sürdürülmesi iradesi, giderek siyasallaşan bir halk hareketi yarattı. Halk hareketi deyince sosyolojik manada söylüyoruz. Hareketin merkezinde modern hizmet sektörü-

nün taşeron cehennemine dönüştürdüğü işyerlerinden kopup gelen, nitelikli işgücünü temsil eden ‘beyaz yakalı’ işçiler var. İşçi sınıfını fabrikalarla sınırlayamayacaksak, işçi sınıfının bu gelişen ve büyüyen bölüğü, ilk kez kitleler halinde harekete geçiyor; plazalardan meydanlara, forum alanlarına akıyor. Yanına özgürlük, adalet isteyen farklı toplum ve kimlik kesimlerini katarak ve genişleyerek halklaşıyor; ileriye doğru hareket ediyor. Doğrudan demokrasinin deneyimlerini yaşıyoruz. El yordamıyla yüründüğü apaçık. Ama öğrenen bir hareketle karşı karşıyayız. Onlara yol gösterecek bir örgütsel ve siyasal gelenek oluşmadı. Ne gelişmiş bir işçi ve sendika hareketi ne de devrimci ve sosyalist hareket var. İnsanlığın devrimci birikimini aktaracak hafıza bir arada değil, dağınık. Sosyalistlerin insanlarla ve sınıfla ilişkileri neredeyse yok. Bu koşullarda patlayan bir sosyal hareketten söz ediyoruz. İktidar, milyonları tutuklayamaz ama hareketin geleceğini temsil eden sosyalistlere yönelik başlattığı cadı avıyla hareketin geleceğini karartma çabası içinde. Hareketin nereye evirileceğini kestiremeyen iktidar ve sermaye çevrelerinin, harekete geçen kitleye tarihin devrimci bilançosunu sunacak ve bir avuç olduğu gizlenemeyen sosyalistleri hedefine yerleştirmesi, anlamlı. Hareketin siyasallaşmasından ve sosyalizme doğru evrilmesinden korkuyorlar! Marjinalleştirmek ve adli vaka haline getirmek için uğraşıyorlar. Hareket her aşamada sorunlarla karşılaşıyor: Karşılaştığı sorunlar bir tane değil. Yüzlerce, binlerce fikrin kısa bir zaman diliminde dillendirildiği forumlardan ortak kararlar çıkartmayı becerebilmek kolay değil. Ama mümkün oluyor, başarıyor. Hareketin en büyük başarısı ve geleceğe dair bırakacağı deneyim, Gezi Meclisleri ve şimdi

de Park Forumları olacak. Yeri geldiğinde yüzbinler harekete geçiriyor, yeri geldiğinde kendi yağıyla kavrulan bir hareket haline dönüşüyor. Canlı bir hareketle karşı karşıyayız. ‘Şimdi duralım, kazanımlarımızın meyvelerini toplayalım, hükümet geri adım attı, sonra bir adım daha atarız’ bakışında ifadesini bulan reformizm, aşağıdan gelen ortak akılla alt edilebiliyor. Üstelik bir kere değil! Taksim Dayanışmanın 13 Haziran gecesi hükümetle görüşüp, mutabık kaldığı andan itibaren, aşağıdakiler tepeden alınan kararları yırtıp atma cesaretini gösteriyor. Tekrar edelim: Meclisler aracılığıyla yapabiliyor. Bugün, Meclislerin ya da Park Forumların gündemini, siyasal yöneliş üzerine yapılan tartışmalar oluşturuyorsa, bu hayırlı bir iş sayılmalı. Siyasal yöneliş, karşısında iktidar bloğunu görerek, geniş bir cephe halinde kendini ifade etmek zorunda olduğunu da kavrayacak. Yani, Cumhuriyetçiler, sosyalistler, Kürt demokratik hareketi, kadınlar, işçiler/sendikalar, tüm renkleriyle kimlik ve kültür taleplerinin savunucuları ‘Demokratik Cumhuriyet’ ekseninde AKP ve Tayyip Erdoğan iktidarına karşı blok/cephe oluşturmalı. Bu ara dönemin özellikleri dikkate alarak, önümüzdeki dönem ‘seçimleri’ni de kürsü olarak kullanarak, birbirini ötekileştirmeden ortak demokratik talepler etrafında yeni bir siyasal form (bildiğimiz biçimler Parti, Halk Meclisi, Cephe veya daha esnek yeni biçimler) bulmak, inşa etmek önemsenmelidir. Geleceğimiz ve umutlarımız, aşağıdan hareketin kendisini sürekli kılma becerisine, devrimci yenilenmenin hale hale sendikaların ve sol partilerin en küçük birimlerine kadar yayılmasına, bu yenilenmeden başarıyla çıkarak ‘birleşik mücadele’nin siyasal ifadesini bulması için yanı başımızdakinin elinden tutmamıza bağlı. Cepheler netleşirken, ortada ve makulde durmak yok! Şimdi kent merkezinin özgürlükçü ve demokratik işçi hareketini varoşların fabrikalarıyla, sanayi işçileriyle buluşturma zamanı!


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.