Ocak 2014

Page 3

Ocak 2014/22

İşçilerin Sesi

3

“Cemaat operasyonu” değil, devlet operasyonu Cemaatin değişmez ilkesi, T.C devletine ve emperyalizme “hizmettir.” Bugün de, aynen “Ergenekon”, “Balyoz”, “KCK” operasyonlarında olduğu gibi, Cemaatin devlete yeni bir hizmetiyle karşı karşıyayız.

H

emen tüm politik çevreler ve siyasi yorumcular, AKP iktidarını hedef alan yolsuzluk operasyonunu, iktidar içi güç mücadelesinin bir yansıması olarak görüyor. Bir dizi olgu da bu görüşü destekler nitelikte. Yaklaşık iki yıl önce, PKK ile Oslo görüşmelerini yürüten MİT Müsteşarını, dolayısıyla da, Başbakan Erdoğan’ı hedef alan polis-yargı operasyonundan bu yana, Gülen Cemaati ile AKP hükümeti arasında, içten içe bir mücadele sürüyordu. Bu mücadele, kamuoyuna, Cemaate bağlı olduğu düşünülen üst düzey polis müdürlerinin görevden uzaklaştırılması biçiminde yansıyordu. Son olarak, hükümetin, hem ekonomik hem de sosyal açıdan, Cemaat için büyük önem taşıyan özel dershaneleri kapatma girişimi, bu mücadeleyi ayyuka çıkardı. Fetullah Gülen ve Başbakan Erdoğan’ın da doğrudan ve aktif olarak katıldıkları, karşılıklı suçlama ve yıpratma kampanyası, kamuoyunun gözleri önünde yürütülmeye başlandı. İşte tam da bu süreçte, Emniyet Teşkilatı ve Özel Yetkili Savcılar tarafından hükümeti hedef alan yolsuzluk operasyonunun gerçekleştirilmesi, Cemaatin karşı atağı olarak yorumlandı. İktidar içindeki güç mücadelesi bir gerçektir; ancak doğrudan AKP’yi bölmeyi, hükümeti devirmeyi hedefleyen yolsuzluk operasyonlarını tümüyle bu iç mücadeleye bağlamak, gerçeğin sadece bir bölümünü görmek ve “büyük fotoğrafı” gözden kaçırmak anlamına gelecektir. Gülen Cemaati neye hizmet ediyor? Gülen Cemaatini, dini motifler taşıyan, ekonomik ve sosyal çıkar örgütü olarak tanımlamak yanlış olmayacaktır. Her ne kadar kadrolarını devlet teşkilatı içinde önemli mevkilere yerleştirmek gibi bir amaç taşısa da, Cemaati, siyasi bir yapı olarak tanımlamak mümkün değildir. Çünkü Cemaatin, bağımsız bir siyasi programı ve hükümet olma hedefi yoktur. Bu nedenle, bir parti olarak örgütlenme ya da bir partiyi ele geçirme yerine, iktidara yakın partilerle iyi geçinmeye çalışmaktadır. Cemaat,

kendisini “Hizmet Teşkilatı” olarak tanımlamakta ve kendisine kısaca “Hizmet” adını vermektedir. Peki, ama Cemaat kime hizmet etmektedir? Cemaat, siyasi bir örgüt olmamakla birlikte tüm yönelimlerinde iki temel ilkeyi esas almaktadır. Birincisi, T.C devletine kesin bir bağlılık ve her dönemde devletin “ortak aklına” hizmet etmektir. İşte bu nedenle, zaman zaman kendisi hedef alınıp, zarar görse de, devlete her dönemde bağlı kalmıştır. Bu çerçevede, Cemaat, 12 Eylül darbesini, Kürtlere yönelik kirli savaşı, 28 Şubat post-modern darbesini desteklemiştir. İkinci olarak, Cemaat, uluslar arası kapitalizmin çıkarlarına ve onun kurumlarına bağlılık göstermektedir. Fetullah Gülen’in, bugün ABD’de yaşaması, dokuz T.C vatandaşının İsrail askerlerince öldürüldüğü Mavi Marmara Gemisi olayında, Türkiye kamuoyunu karşısına alma pahasına, “İsrail’den izin alınmalıydı” şeklinde çıkışı, bu eğilimini yansıtmaktadır. Kürdistan, Rusya, Orta Asya, Afrika gibi çeşitli ülke ve bölgelere dağılmış Gülen Okulları, Türkiye ve uluslar arası sermayeye hizmet etmekte, onların hegemonyası için kültürel bir zemin oluşturmaktadır. Türkçe Olimpiyatlarını da bu amaç çerçevesinde değerlendirmek gerekmektedir. Gülen okulları, ağırlıkla Müslüman ya da Türk toplulukların yaşadığı coğrafyada, T.C ve batılı emperyalistlerin ekonomik ve siyasi hegemonyası için “koçbaşı” rolü, yani onlara kapıları açan bir misyon, üstlenmiştir. Kısacası, Cemaatin değişmez ilkesi, T.C devletine ve emperyalizme “hizmettir.” AKP devletleşmek isterken dağılıyor İşte bugün de, aynen “Ergenekon”, “Balyoz”, “KCK” operasyonlarında olduğu gibi, Cemaatin devlete yeni bir hizmetiyle karşı karşıyayız. Cemaate bağlı olduğu ileri sürülen güvenlik ve yargı bürokratları, yolsuzluk operasyonlarıyla, bir yandan burjuvazinin ortak temsilcisi olma özelliğini yitiren diğer yandan diğer devlet kurumlarının alanını da kaplayarak, devletin kamuoyunda görünen yüzü olma yerine, ken-

disini devlet yerine koyan hükümeti hedef almaktadırlar. Bu operasyonu yürüten tüm kadroların Cemaate bağlı olduğunu ileri sürmek, bizatihi Cemaatin devlet içindeki gücünü abartmak olacağı gibi, gerçeği de yansıtmamaktadır. Yolsuzluk operasyonu özünde bir devlet operasyonudur ve Cemaat burada da “koçbaşı” olma rolünü sürdürmektedir. Birinci olarak, AKP hükümeti, burjuvazinin ortak temsilcisi olma özelliğini ve çeşitli burjuva fraksiyonlar karşısında tarafsız konumunu yitirmiş, elinde bulundurduğu yetkilerle devasa bir rant dağıtma makinesi haline gelmiştir. Kendi burjuvalarını yaratma ve semirtmenin de ötesinde, yolsuzluk ve rüşvet operasyonuyla da ortaya çıktığı gibi, bizzat hükümet bürokrasisi burjuvalaşmaya başlamıştır. Bu durum, egemen sınıf olan burjuvazinin önemli bir kesiminin tepkisini üzerine çekmektedir. İkinci olarak, “Ergenekon” ve “Balyoz” operasyonları sonucu bürokratik sınıfın belinin kırılmasıyla güç kazanan siyasi iktidar, kendini devlet yerine koymuştur. Devlet kurumlarının özerk yapısı ve işleyişini hiçe sayarak, onları kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirmeye ve üzerlerinde hegemonya oluşturmaya çalışmıştır. Gelinen noktada, Başbakanın, “yetkim olsa HSYK’yı yargılarım” yaklaşımı bu mantığın tipik örneğidir. Bu tutum, özellikle yüksek yargı organlarının hükümete tavır almalarını getirmiştir. Üçüncü olarak, her ne kadar “75 milyonun hükümetiyiz” deseler de, toplumu, mezhep, siyasi düşünce, yaşam biçimi ekseninde bölüp, kutuplaştır-

mışlar ve toplumsal gerilim kaynağı olmuşlardır. “Üç çocuk” dayatmaları, “kızlı-erkekli” suçlamaları bunlara örnektir. Dördüncü olarak, bölgesinde hegemonya kurma hırsı, uluslararası kapitalist sistem açısından zararlı faaliyetler haline dönüşmüştür. İran’da ambargoyu delen tutumu, Irak Kürdistan’ını sömürgeleştirme hevesleri, Mısır’da izlediği bozguncu siyaset ve Suriye’de siyasi ve ekonomik çıkar sağlama adına, radikal İslamcı akımları desteklemesi, emperyalistlerce merkez kaç tavırlar olarak görülmekte ve eleştirilmektedir. Toparlayacak olursak, AKP hükümeti, devlet ve toplum yaşamında başına buyruk, despot, totaliter bir bozulmayı kurumsallaştırır hale gelmiştir. Yolsuzluk operasyonları, devlet, toplum ve egemen sınıflar içi dengeleri bozan hükümetin, dışlayıcı, ayrıştırıcı, bölücü tutumuna karşı, onu “yumuşak karnından” vuran hamlelerdir. Hükümet ne kadar çabalarsa çabalasın, hangi önlemleri alırsa alsın, operasyonların hükümet devrilene, AKP dağılana kadar sürmesi beklenmelidir. Operasyonların amacı, devleti yeniden düzenleyip güçlendirmek ve iç dengelerini yeniden tesis etmektir. Yoksa totaliter bir yönetimi yıkıp, ülkede demokrasiyi yeşertmek değil. Bu görev, başta işçi sınıfı olmak üzere, ezilenlere düşmektedir. O nedenle yapılması gereken, çatışmanın egemen sınıflar cephesinde ortaya çıkardığı çatlağı kendi lehine kullanmak ve halkın yolsuzluklara karşı tepkisini kapitalizm karşıtı bir mücadeleye dönüştürmektir. q Aykut ÖZER


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.