Meramyeniyol1

Page 1

Çizgi: Ufuk Akbal, Logo: Ertuğrul Emin Akgün Temmuz 2014. * Özkaynaklarla word'de ve paint'te hazırlanır; issuu.com'da yayımlanır.


MUHTEVİYAT Ufuk Akbal - Meram Yeni Yol değil, Meram: Yeni Yol Adab-ı Muaşeret Notları Rüşdü Paşa - erotik ve itaatkâr farkının eşsizliği Ufuk Akbal - Blue Dog's Blues Gündelik Hayatın Estetiği Notları Rüşdü Paşa - delilik sınırötesi hareketliliktir Ufuk Akbal- Reddiyenin Metafiziği İktisatçı Gastronomun Günlüğü Rüşdü Paşa- bakmak yasak mı/ yasak hayvan Rüşdü Paşa- neşeli bir savaş romanı Halil Bezmen'in Rüşdü Paşa'ya Mektubu ARKA KAPAK KIZI: Ingrid Pitt

İLETİŞMEK İÇİN: meramyeniyolfanzin@gmail.com twitter.com/meramyeniyolfan ufukakbal.blogspot.com rusdupasa.blogspot.com Rüşdü Paşa: mülkiye’de okudu. türkiye’de organize olamadı. londra, washington d.c. ve madrid’de yaşadı. nietzsche, baudrillard, foucault, derrida, bataille, deleuze okuyor. espresso ve lager içer. falling down filmini seyreder. roma’da yaşıyor. "Kadınlar ve Türkler Hakkında Bildiğin Her Şey Yanlış" ile "Geçiciyiz Ama Kurtulacağız"ı yazdı. Estet. Ufuk Akbal: Sosyoloji ve Kültürel İncelemeler tahsil etti. Beykent'ten ve Datça'dan dışarı çıkmamayı tercih ediyor. "Sağcılık Şiirleri"ni yazdı. Estet.


MERAM YENİ YOL DEĞİL, MERAM: YENİ YOL Ufuk Akbal "insanın ana yurdu çocukluğudur" - jorge amado İvedilikle cevabı verilmesi gereken sorulardan biri olmadığını biliyorum ama yine de sizinle; a. Rüşdü Paşa ile nasıl tanıştığımı, b. Meram: Yeni Yol Fanzin'in nasıl kuvveden fiile kavuştuğunu paylaşmak istiyorum. Rüşdü Paşa Meselesi Yer: Bursa, Altıparmak, bir öğrenci evinin loş arka odası. Meram Yeni Yol'a çelme takmaya çalışan ortodokslar gibi ortodokslar o zamanki gündelik hayatıma da bir şekilde sızmışlardı, hem de arkadaş olarak. Biz ortodokslara kızmıyoruz. Onlar her zaman her yerde mebzul miktarda var elbette. M. D.; ortodoksinin o zamanki temsilcisidir. 2000'lerin ilk on yılını henüz atlattığımızda Ege Üni'de yazdığı Y.L.T ile de bunu pekiştirmiştir. Bir gün ansızın telefonlarımı açmamaya başlayan M.D. kendine yakışanı giymiştir. Zaman: 2007, Gürkan Hacır- Yalçın Küçük ile "Kalemler ve Kılıçlar"ı hazırlıyor. SkyTürk TV. Yalçın Hoca, eline aldığı bir kitabı 1 celâlli bir şekilde sallıyor ve ekliyor: "Paşamızın da dediği gibi..", "Rüşdü Paşa üstadımızın Türkler hakkında buyurduğu gibi..". Ve elindeki kitaptan seçtiği sert ve vurucu cümleleri kendi fikirlerine eklemliyor. M.D. ile o loş odada izliyoruz. M.D. gülüyor. M.D. Türkiye'yi bilmiyor. Yalçın Küçük'e istihza ile yaklaşıyor. Ben ise paşayı merak ediyorum. Kim bu paşa? Aynı dönemde gercekgundem.com ve iyibilgi.com'da bir dolu Rüşdü Paşa yazısına tesadüf ediyorum. Aynı vuruculuk. Kısa, keskin, berrak, uyarıcı denemeler. Deneme fiiline sadık kalarak ve deneyerek. Ve ısrarla deneyerek. O güne kadar denenmemiş bir dünyayı vaad ederek. Vaad ettiği bu topraklarda kendi evinin salonuymuş gibi rahatça dolaşarak. Enis Batur, İsmet Özel, Benjamin, Tanpınar'dan bahsediyor. Referans veriyor. Son tahlilde; erotik bir imajinasyon olarak yazmayı kışkırtıyor. Kalemlervekiliclar forum gibi bir yerlere girip, tıpkı benim gibi aynı sert yağmurdan en yakın pasaja sığınanların sorduğunu soruyorum: Rüşdü Paşa kim? Olağan şüpheli: Yalçın Küçük'ün kendisi. Fakat bu mecralarda bir grup insan kesinlikle "paşa, Yalçın Küçük'tür" derken, benim de yakınsadığım bir grup insan ise, Yalçın Küçük'ün referansları ile Paşa'nınkilerin benzemezliğini 2, kâh Paşa'yı kâh Küçük'ü överek ve birbirlerine hiyerarşik mesafelerini öne sürerek vurguluyor.

1 2

Rüşdü Paşa, Kadınlar ve Türkler Hakkında Bildiğin Her Şey Yanlış, Destek Yayınları, 2007. Yalçın Küçük'te Rüşdü'deki gibi bir tempo ile Deleuze, Derrida, Lacan, Foucault vb. referanslara rastlanmıyor.


Sezgibilim: içime doğan ile yoldaki izler örtüştüğünde, Paşa'nın Yalçın Küçük olmadığı sonucunu ediniyorum. 2007'de üniversiteden mezun olduktan sonra, İstanbul'da bir yerlerde Tayfun Er'in enfes kitabı, "Erguvaniler" arz-ı endam eyliyor. Er, kitabın girişinde, Yeni Harman ekibinden Gürkan Hacır ve Rüştü Paşaoğlu'na teşekkür ediyor. Doğru iz üzre olduğumu hissediyorum.

Şu bilgiyi de yok saymayalım 3.

2008 ile 2010 yılları arasında kâh yükselen kâh alçalan bir arzu ile Rüşdü Paşa sürek avımı sürdürüyorum. Bir an av yaklaşıyor, bir an gâile içinde uzaklaşıp gidiyor. Rüşdü Paşa katiyetle meyillerime cevap vermiyor. Orası tıkalı. Trafik yok. Rüşdü Paşa, bu kez Milat'ta gercekgundem.com ve iyibilgi.com kıvamındaki yazılarına başlıyor. Bu sırada (2011-2012), Tenbelheyven'ın bir gün attığı bir twit ile irkiliyorum: twitte Milat'ta yazdığı bir yazıda Enis Batur'a yazdığı mektuptan cevap alamayan Rüşdü Paşa'nın İsmail Pelit olduğundan bahsediliyor. (Tam bu sıralarda Rüşdü Paşa'nın ben olduğumdan da bahsedilmiş, mahfillerde. Bir üslup benzerliğinden de. Ancak böyle bir üslup benzerliği var ise/muhtemelen vardır, ben bunu 2007-2010 arasındaki okumalarıma ve etkilenmeme bağlıyorum). Üslûplar arasında benzerlik olabilir mi? Blogu dışında matbu bir İsmail Pelit'le o güne dek tanışmış değilim 4. Blogundan edindiğim izlenim ise sadece bir Pessoa puzzle'ı 3

Yalçın Küçük, Aforizmalar, 2. Baskı, Arkadaş Yayınları, 2008, s.132. Belki de Rüşdü Paşa'ya varayım derken, i. Pelit'in bloguna vardım. Hafızanın aziz tahrifatı. Bilemiyorum. Ama Pelit'in blogu o zaman en çok lezzet aldığım içeriklerden birini vaad ediyordu. Sonra kapattı.

4


doğurmaktan ileri gitmez. Ama Pelit'teki Enis Batur ve İsmet Özel takıntısı "olabilir mi acaba?" dedirtiyor. Yalçın Küçük, Rüşdü Paşa ve İsmail Pelit. Üç ayrı içerik, üç ayrı motif seti ve üç ayrı üslûp. 2012 ya da 2013 olmalı. Paşamıza kısa ve net bir meyil atıyorum: "siz İsmail Pelit misiniz?". İlk kez aranan kan bulunuyor:"Hayır, sizi temin ederim" diye cevaplıyor. Ancak Meyil trafiğini sürdürme talebim Paşa tarafından geri çevriliyor. Bir zaman sonra bunun Paşa'nın teknoloji ile ilişkisinde aranması gerektiği sonucuna varıyorum. Ancak birkaç bulgu var: Yalçın Küçük o esnada içeride ve İsmail Pelit, Paşa olmak için bir on yaş küçük. Bilinmezliğin sularına geri döndük derken, twitter'a Paşa düşüyor. Twitter'daki Paşa: yalın, berrak, diyalojik. Paşa: hilâfsız bir arzu ekonomisi. Söylüyor. Paşa teklif ediyor. Commitment ile agreement'ın bambaşka iki zemin olduğunu anlamayan Paşa'yı da anlamıyor. Özellikle, kadınlar paşayı hiç anlamıyor. Ve "nasılsa ekmek yapılıyor buğdaydan" 5. O sırada twitter'a hariçten göz atıyorum. Hesabımı çoktan kapatmışım. Milat'taki yazılarını okuyorum ve o Cihat Duman'ın dizelerini epigraflara dönüştürüyor. Paşa'nın evrene gönderdiği sinyallere twitter'da Cihat cevap veriyor (2013). Ve benim 6 yıllık emeğimin üzerine konan da o oluyor. Sonrası Rüşdü ile Cihat arasında. Ama üç dört güne kalmadan, ben de bir telefon hattı kurmayı başarıyorum. Paris Cad. Kavaklıdere/Ankara ile. Ne Yalçın Küçük ne İsmail Pelit. Bambaşka bir adam. Bugüne kadar tahayyül edilmiş network içre değil. Telefonlaşıyoruz. Çok değil. Yorucu değil. Hatta az. 2013'ün son aylarına kadar da yüz yüze gelmiyoruz. 2013'ün son aylarında yüz yüze iki kez geliyoruz. Bir Beyoğlu'nda. İki; Beylikdüzü'nde. Meyilleri hiç hatırlamıyor. Sürek avını anlattığımda şaşırıyor. Herkesin bir özel takıntısı vardır. Belki de birinin Rüşdü Paşa takıntısı olabileceğini düşünmüyor. Meram: Yeni Yol 2013'te çıkmaya başladı Fin Fanzin. Mütevazı ve Mütekamil. Bununla birlikte, mevcudun oldukça önünde bir seyir defteri. Ben ve Rüşdü de bu kadroya dahiliz. Fin Fanzin ekibinin buluşması da diyebiliriz; Beylikdüzü'nde bir gecenin ilerleyen ve bol rakılı saatlerinde Paşa ile ben hazirûnun diğer üyelerine bir öneri ile geliyoruz. Öneri şu: "Paşa'nın Geçiciyiz Ama Kurtulacağız'ın ardından gelecek kitabının ismi Meram Yeni Yol olsun". Bu fikri ortaya atmama sebebiyet veren hissiyat ise henüz birkaç hafta önce Rüşdü Paşa'nın twitter'da yazmış olduğu, diğer twitlerine bir yönüyle benzeyen ve konteksten kopuk "Meram Yeni Yol" twiti. Ama bu kez tüm kontekslerden kopuk. Kopartılmış ve ortada bırakılmış. Diğer kopukların yanına eklenmemiş. Bir daha birleşmemiş. Paşa'nın Meram'lı olduğunu biliyor: ama Meram'da yeni yol diye bir yer olduğunu bilmiyorum. Meram var, Meram'da bir de yeni yol var. Yeni yoldan minibüs geçiyor. Yeni yol modernize. Eski yol var mı? Varsa artık ona herhangi bir atıf var mı? Bir twit. Sadece. Meram Yeni Yol. 5

Yavuz Türk,"Düşük", Kumaş, Yeniyazı Yayınları, 2010, s.14.


Buna karşılık Paşa'nın tıkanışa karşı bir panzehir yön olarak öne sürdüğü "çocukluğa geri dönüşü" işaret ettiğini gayrıiradi olarak sahipleniyorum. Amado'nun ana yurdun çocukluk olduğu tezi, Novalis'in bütün dönüşlerin yuvaya olduğu/olacağı var sayımı, Heidegger'in bitmek bilmez ev inşası, Benjamin'in 48 saatini Berlin sokaklarına gömmemiş birinin makus talihine ilişkin söyledikleri zihnimde senkronize bir şekilde uyarılıyor. Bununla birlikte; kesif bir sabun kokusu, çiçek desenli mutfak taşları ile örtüşen bir fasulye yemeği kokusu..

Paşa'nın Meram'ı var. Benimse dönebileceğim topraklarım T.C'nin sınırları dışında kaldı. Çocukluk aslında, bu nedenle- bir fiziki dönüşten ziyade; bir zihinsel dönüşü işaret ediyor. Tam da bu yüzden, Meram Yeni Yol'u; Meram; Yeni Yol olarak okuyorum. Yeni ama kadim bir yol olarak Meram. Ortodoksinin iki temel enstrümanı var. Bir sair şartlar altında çalıştırdığı; yani sükût suikastı. İkincisi mutlak reddiye. İroniyle başlayan, sertleşen bir reddiye. Fin Fanzin ekibi o gece, Meram: Yeni Yol'u gülünç buldu. Ertesi sabahki kahvaltıda da bu gülünç bulma ve reddetme hâli sürdü. Ayrıca Ayhan Şahin'in Seyhan Erözçelik şiirini de kifayetsiz bulmasını siz okuyuculara ihbar ediyorum. O gece şiirlerini okurken gıyabında reddiye yiyen Erözçelik de, Yeni Yol ailesinin sürekli bir üyesidir. C.D'nin, Yılmaz Türk'ün ve F.M'nin itirazlarını da çıkınımıza koyuverelim. Hatırlatacağız.

Ha! Biz Fin'den ayrılmadık. Fin'de yazıyoruz. Fin'dekilerle küsüşmedik. Sadece Meram: Yeni Yol'da onlara daha esrik/ve belki de katlanılmaz, denenemez, denenmesi anlamsız gelen işlerimizi paylaşacağız. Bu doğrultuda denilebilir ki, Meram: Yeni Yol;


a. Esrik, sade ve soylu, erotik bir minval üzre devam etmek niyetinde. Bir edebiyat fanzini değil. Alabildiğine kişisel bir kültür fanzini. Bu nedenle "senso comune" ve "blocco storico"nun içerisinden konuşmuyor. Hatta, Türkler, Kelime-i Şehadet seviyesinde bile Müslüman mıdırlar? Tartışılır. Tartışıyor. b. Rüşdü Paşa ve Ufuk Akbal dışında bir yazarı olmayacak gözüküyor. Sadece ilk sayıda Halil Bezmen'in "Geçiciyiz ama Kurtulacağız"a dair Rüşdü Paşa'ya bir mektubu var.

Meram Yeni Yol'dan bir görüntü.

Bütün bunların ötesinde, "bütün dönüşler anayurdadır, çocukluğadır"ı vurguluyor. Bu nedenle de bütün dönüşler Meram Yeni Yol'adır. Frost'un aksine, seçilmemiş olan yerine, içine doğulmuş ve içinde çıkılmış olana yönelik bir arayış. Ama minibüsün geçtiği Meram Yeni Yol'a değil. Yeni bir yol'a yani Meram'a doğru bir arayış. İşte o kopartılmış ve bir daha birleşmemiş, belki de birleştirilemeyecek olan şeyi, Paşa'nın ve benim çok sevdiğimiz Klee'in "Angelus Novus"uyla birleştiren de bu oluyor. Dolayısıyla, 2007'den beri süregelen arayışı, 2014'te sonlandıran ve oradan yeni bir arayışa, yani Yeni Yol'a yelken açan da bu örtüşme/bitişme/vuslat hâli oluyor.

KAYNAKÇA Rüşdü Paşa, Kadınlar ve Türkler Hakkında Bildiğin Her Şey Yanlış, Destek Yayınları, 2007. Yalçın Küçük, Aforizmalar, 2. Baskı, Arkadaş Yayınları, 2008. Yavuz Türk, Kumaş, Yeniyazı Yayınları, 2010.


ADÂB-I MUAŞERET NOTLARI

* OLUR OLMAZ YERDE KORNA ÇALMA. * KENTSEL ALANDA CİP KULLANMA. * SADECE ANKARA SİYASAL'A MÜLKİYE DE! DİĞERLERİ MÜLKİYE DEĞİLDİR. SİYASAL DA DEĞİLDİR. * ENGİN ARDINÇ'A SOYLU YAZAR MUAMELESİ YAPMA. * EDEBİYAT EDEPTEN GELMEZ. * ŞAPKA BİR AKSESUAR DEĞİL, BİZATİHİ KIYAFETİN KENDİSİDİR. *ORHAN GENCEBAY DİNLEMEK KENTSEL ALANDA BİTEVİYE İKTİDARLA UZLAŞI ARAYIŞIDIR. ESTETİK BİR "TAZELENME" ÖNERMEZ. * ORHAN GENCEBAY'I DİNLEMEK KANSER YAPAR. BİZ KANSER OLMAK İSTEMİYORUZ. * BERBERLER "YASLAMA" FİİLİNE YASLANAN KRİPTO VE LATENT GEY MECRASI VE LÜMPEN YATAĞI OLARAK GÜNDELİK ESTETİĞİN KENDİSİNE BAŞVURULACAK BİR İMKANI DEĞİLDİRLER. * SEZEN AKSU DEVLETİN İDEOLOJİK AYGITIDIR. BU KONUDA "BULDUMCUKLUĞA" HACET YOK. * DİNLEMEYEN, DURMAYAN, GEVŞEMEYEN VE SALDIRANIN "SALDIRISI"; PENİS BOYU YARIŞMASINDAKİ İHTİLÂFLA EŞDEĞERDİR. * BİRA SADE İÇİLİR. YANINDA SOSİS TAVA, PATATES, ÇEREZ OLMAZ.


EROTİK VE İTAATKÂR FARKININ EŞSİZLİĞİ Rüşdü Paşa itaatkâr beni kadınlardan kurtaran kitap oldu. beni özgürleştirdi. aradığım orada.o.mine. altı yaşımdaydım bir kıza baktım kız bana bakmadı, o günden bu yana hayatımda pek bir şey olmadı. ilk okulda ilk gün, bir kıza âşık oldum. o günden bu yana içimde bir sızı var. fazilet, adı. baktım, o bana bakmadı. hep baktım. hiç bakmadı. canım sıkıldı. hâlâ sıkılıyor. evde kitaplar vardı. âşk romanları okumaya başladım. canım sıkılıyordu. bulamadım. itaatkâr adında bir kitap var. okudum. mine, kadın kahraman. mine’ye âşık oldum. bugün, fazilet, öldü. mine, beni özgürleştirdi. artık, kadın, yoktur. mine, başka kadınlardan farklı olarak, ilişki demek sahiplenmektir, ilkesine uymuyor.

Çizgi: Ufuk Akbal


mine, adil ve empati yapıyor. adil, çünkü, itaatkâr. empati yapıyor, çünkü, mine’nin ruhunda gizli bir erkek var. mine’yi âşk kadını yapan ruhundaki erkek. mine, sağlıklı. depresyonda değil. hesap yapmıyor, oynamıyor. kazanmak ya da kaybetmek yok. mine, oyun oynamıyor. mülkiyetinde bir şey yok. kadınlık kurgusunu biliyor. bildiğini saklamıyor. ne yaptığının farkında. korkutmuyor. tehdit yok. olan, minik sürprizler ve sessiz dualar.

Rie Rasmussen

itaatkâr, çarpıcı kitap. çarpıcı olan şu ki, itaatkâr’daki hile ve esrar sadece kaçınılmaz değildir, yazarın dürüstlüğünü, ondaki umudu, neşeyi ve samimiyeti teşkil ediyor. mine, cıva gibi. hareketli. tanım dışı ve yalnızca itaatkâr. uyuşmaz sanılan erotizm ve itaatkâr, baştan çıkartıcı. daha önce yazılmış bir romanda olmayan bir şey, itaatkârlık ve erotizm. Başka erkekler de var. o başka erkekler, mine’yi her defasında fuat’a yönlendiriyor. baudrillard: ‘erotizmde nesne, cinsel bakımdan tümüyle serbest olmalı, arzulanmaktan çok hâyâl kuruyor olmalı, aldırışsız ama baştan çıkarılmaya eğilimli ya da uyuyor ya da narsist bir hayranlıkla kendinden uzaklaşmış olmalı-sizin varlığınızı da unutmuş olduğu için


kendini size tuhaf bir biçimde, kayıtsız bir hayvansallıkla, yumuşak bir delilik hâli ve isteksiz bir çıplaklıkla sunabilmeli. yalnızca arzu duymayan beden gerçek anlamda hazza layık olabilir’. mine, öyle. fuat, zayıf. fuat’ın orhan pamuk olduğunu anlıyorum. zayıflık, fuat’ı mine’ye bağımlı hâle getiriyor. zayıflık, fuat’ı evde oturmuş baştan çıkarılmayı bekleyen küçük bir adam yapıyor. fuat, hayat ürpertisinden kaçan, boğaz manzaralı evinde erkenden yatan ve plan yapan bir iştahsız. libidonal iktisadı zayıf ve mine’nin harekete geçirmesini bekleyen bir erkek. mine, olağanüstü bir baştan çıkartıcı. türklerde olmayan. bu ülkede olmayan. baştan çıkarma tam da baudrillard anlamında hep uyuyan görüntüleri uyandırmakla başlar. mine, sadece uyandırmıyor. yalnızca bir uyarıcı değil. şefkâtli aynı zamanda. fuat’ın küçük oyuncaklarını onaylıyor. minik resimlerini takdir ediyor. yapsın için. mine kendi varlığını, kendi tasarılarını, kendi tutkularını bir yana koyuyor. fuat için. fuat, farkına varmıyor. mine, istisnai. tutkulu. sevme yeteneği sınır tanımıyor. kaçınılmaz. dolambaçsız. güzelliğinin esnekliğinin zekasının ve önünde kaçıp gitmekte olan bir hayatın tam olarak farkında. mine, öyle istiyor. kesin sadakât ve tek yüzlülük. başka bir dünyadan gelmiş gibi. baudrillard: ‘çünkü dil, imgelemi baştan çıkarırken ya da ona çarparken, kelimeler de kutsal orospuluğa adanmalı. kör talihin bize sunabileceği şefkatli davranışlar bunlardan ibaret’. köleleştirerek özgürleştirmek. allah’ın kölesi olanın özgürlüğü prensibi. tam olarak bu. ya mine’nin köle adayından gelen mektuplar.ayrı bir roman için muteşem bir kurgu. mine’nin bir roman kahramanı olmasını bir önemi yok. hâyâl ya da gerçek. mine bir imge olarak varlığıyla beni tarihimdeki olaylardan kurtardı. mine, korkunç bir kadın. ben korkmadım. bir kurtarıcı o. başka bir dünyadan geldi. bana adımı sormadı. bana şunu söyledi: ‘sizi seviyorum ve sevgimi kabul ediniz’. mine imgesi gördüğüm bir rüyaydı. beni ele geçirdi. dünya çölleşti. *Karolin Fişekçi, İtaatkâr, Sayfa6 Yayınevi, İstanbul 2014.


BLUE DOG'S BLUES Ufuk Akbal rahmetli seyhan'a; baky selamla... Mavi köpeğim sen banabakıyorsun, ben sanabakıyorum. Bakınıyoruz birlikte; sağa ve sola. Sağ ve sol; bize bakamıyor; ne acı. O hâlde bu bakışı, sadece ikimiz, birbirimize kurmuşuz. Ne güzel.

Çizgi: George Rodrigue- Blue Dog serisinden.

* 2014'ün Nisan ayından beri içinden geçtiğim bezginlik duygusu ışığında şiiri bırakma kararı aldım. Zaten şiirle olan ilişkim "kopması an meselesi" bir ipliğin akîbetinden farksızdı. Nitekim, koptu. Öte yandan, şiir de ilham olunuyordu. Şiiri harita metod defterleri üzre götürmedim, götüremedim. Bu nedenle, mevcut duruma bir mutlakiyet ve önem atfetmiyorum. Birden ansızın ve yeniden başlayabilir. (İnsan ilişkilerinde şiir üzerinden geliştirilen "gergin" hâli ve hacimli ve katlanılamaz önem atfetme durumunu görmezden gelmeyi başarabilirsem elbette). Dolayısıyla, Fin'deki "Uyuşturucu Faktörü Çekildiğinde Hâlâ" şiiri bu anlamda sondu. Buraya koyduğum şiirin ise geçmişi 7-8 ayı buluyor. Dolayısıyla, bırakma kararının çok öncesine tekabül ediyor. * Bununla birlikte, şiirle bu ciddiyet ışığında örülmemiş ilişki, istisnai bir durumu da beraberinde getiriyor. O da şu. Çün'ün 3. sayısında, değerli dostum ve ağabeyim Abilmuhsin Özsönmez ile karşılıklı sayfalarda yer almak kaydı ile birer şiir kaleme alacağız. Tek kaygımız bu. Yeter ki, karşılıklı sayfalarda olalım. Bu sağlanmazsa, şiirin de anlamı kalmayacak. Dolayısıyla, tedrici bir jübile niteliğinde ve bir "hatıra" bâbında olan böyle bir kaygı, poetik kaygının daha önünde seyredecektir. Abemohsen Baba ile üzüm üzüme baka baka kararmak, bundan böyle benim için her türlü poetik kaygının önündedir. İlân ederim.


GÜNDELİK HAYATIN ESTETİĞİ NOTLARI Gündelik hayatın estetiği meselesi, Meram: Yeni Yol'da oldukça merkezi bir yer tutuyor. Çünkü, Türkiye'de (Paşa, Türkiya diyor) boylu boyunca ve enli enince bir "estetiksizleşme" sorunundan bahsedilebiliyor. Bu nedenle Meram: Yeni Yol; kendini tanımlarken bir şiir, edebiyat dergisi gibi lafızlara saptamaktan ziyade, bir estetik dergisi olduğunu hatırlatıyor. Dolayısıyla, önemli bir veçhesiyle Featherstone'dan mülhem bir "gündelik hayatın estetizasyonu" projesini minör bir imkân olarak sırtlanıyor. a. Huizinga'nın "dünyanın kusurluluğu ve karışıklığı içinde geçici ve sınırlı bir mükemmellik yaratmak" cümlesi. Kuşkusuz, bu cümlenin ihtiva ettiği/edebileceği sakıncaları (faşizm) çıkınında bulundurarak ancak "hayatı bir sanat eseri gibi düşünmekten" vazgeçmeyerek.

Dolayısıyla hayatın BİM'den beslenilen, Yavuz Dizdar'ın defaten söylediğinin aksine marketten broyler piliç, yumurta ve yoğurt yenen, gündelik kasaba politikası tartışılan, TV'de akşam haberlerinin izlendiği, 10 TL'ye sigara içildiği, kadının ve erkeğin kimliksizleştiği bir yerden çok daha fazlası olduğunu tasarlayarak yol alıyor. Çünkü mesele, sağ-sol, Alevi-Sünni, Kürt-Türk, İslamcı-laik değil; derinlik kavgasıdır. Buna inanıyor.


b. Derinlik kavgası kuşku yok; acıtıcı ve inciticidir ve içinde bulunulan duruma doğrudan bir tehdit oluşturmaktadır. Derinleşmek içinse bir sondaj gerekli oluyor. Sondaj içinse "yüzeyle" ipleri germek. Dolayısıyla, içinde bulunulan durumla barışık olan için estetik bir tercih meselesi diye bir "delişmen" acıdan bahsedilemez.

Acı önce delecek. Acının delmediği yerde- acının delip geçmediği yerde, bu tip bir estetik kaygıdan bahsedilemez. Acı, üst batını yaracak ve çıkardıklarının yerine yerleşmeyecek; çıkardıkları ile yerleşecek. Bu vesileyle Ankara'da Paşa'yla: 26 Haziran günü Rüşdü Paşa ile Ankara'da bir araya geldik. Ulus'ta heykelin önünden önce Hacı Bayram Camii'ne ve türbesine ve Boğaziçi Lokantası'na geçtik. İşkembe çorbası ve çoban kavurma yedik. Ardından Ankara Kalesi'nde ve çevresindeki hanlarda ve antikacılarda dolaştık. Yazı masası baktık. Pirinç Han ve Pilavoğlu Han'da çay ve türk kahvesi içtik. Pilavoğlu Han'ın kapısı, Klee'in meleğinin nadide bir örneği idi. Pilavoğlu Han'ın dar geçidinde soldaki son dükkanda oturan Necla Nazır benzeri kadının modernizmle oldukça gevşek ilişkisini konuştuk. Pirinç Han'a bir kez daha bakmakta fayda var. Ayrıca Türkler'de servis sektörü oldukça kötü. Akşamüstü drink'i için Tunalı'ya Pub 65'e geçtik. Burada Adıyaman tütünü ve leffe içtik. Ankara'da kadın yoktu.

Pub 65'teki akşam Rüşdü'nün gündelik yaşamına daha yakından tanıklık etmem, Rüşdü'nün zaman ve mekan algısı ile onu eleştirenlerin (özellikle kadınların) arasında kapanmayacak/kapanması olası olmayan aranın cesametini idrak etmeme yararken, bana da bir kez daha dünyanın "müstakillerinin", diğer müstakillerin varlığına güvendiğinde "yaşanabilecek bir yer" olduğunu hatırlattı. Sorana söyleyeyim; kimse gelmedi.Sormayana söyleyeyim; Meram: Yeni Yol, en çok da müstakiliyet üzredir.


delilik sınırötesi hareketliliktir Rüşdü Paşa karamsarlığın daha gerçek olduğuna dair sapma bir delilik idaresidir. espresso’yu ilk içtiğimde çok sevdim. amerika’da idim. ondan sonra içtiğim hiçbir espresso’yu sevmedim. espresso içmeyi bırakmadım. ilk espresso tadını aradım. bulamadım. aramaya devam ediyorum. 333 sene geçti. arıyorum. baudrillard: “italya’da uygulanan tecavüzle ilgili yasa ‘tahrik’i yani zorun kullanıldığı her türlü kışkırtmayı, her tür iğfali cezalandırıyor. yani? bir göz kırpma, bir tavır, bir mizansen, hepsi ırza geçmenin işaretleri sayılıyor. en küçük bir işaret, bir iğfal girişimi olarak görülüyor. feminist tahayyül de aynı böyle: ırza geçme ile baştan çıkarma arasında hiçbir fark yok onlara göre; ötekinin her türlü girişimi, kabul edilemeyecek bir yakınlaşma olarak görülüyor”. bir şey bir kere oluyor. tekrar anlamlı değil ve hayat. tekrar anlamlı değil kötü ve insan lanetin bir parçası oluyor. mahkûmiyet. parkta yatan bir arkadaşım var. birlikte espresso içiyoruz. mutlak anlamda kahveden ve medeniyetten kopuk. duygu tarihini tekrarlıyor. yok olmaktan ve yön değiştirmekten yana değil. bir şey bir kere seviliyor. her defasında aranan ilk.

Çizgi: Joffrey’s Coffee and Tea Company için Dunn & Co. tarafından hazırlanan ‘Italian Espresso’ isimli çalışma. Kaynak: http://vesparade.wordpress.com/2014/02/01/italian-espresso/


REDDİYENİN METAFİZİĞİ Ufuk Akbal İdrâka giydirilmiş olan deli gömleğini aciliyetle tespit etmek gerek; sen bir başka zamana ertelenmişe güzelleyip duran bir sosyal bilimci ve/ya da bir şair/ ya da bir kadın olma heveslisisin. Dolayısıyla, şimdiyi "o geniş zaman diliminin" bir parçası olarak görmeyip, kendi yaşayamayacağın, çocuklarına ve torunlarına ve kısaca senden sonrakilere de, "yaşamaya imkan bulamayacakları bilgisini ve kabulünü aktaracağın" bir alan olarak tasarlamışsın bir kez. Geniş, çok geniş; ama seni kapsamayan bir alan. Ama şimdiye dair iri teorilerin, semirmiş kelimelerin var. Şimdiyi güzelliyorsun ama şimdi'de başlamıyorsun. Şimdi'ye ilişkin tombala kesesinden gelişigüzel çektiğin ve hepsi göz kamaştıran onlarca, belki yüzlerce kelimen, teorin, şiirin var. Oysa şimdi kapında, her an, an be an. Ve sen şimdiyle temasını engelleyen bariyerlere bir güzellemeden gayrı ne yaptığını kendine açıklamakla yükümlüsün. "Sakince çimlere uzan, kendini şimdinin müziğine bırak" demeyeceğim sana. Onu "Ressam Olmak"ta John Berger demişti. Sen duymadıysan, senin sorunun ! Üzgünüm. Ama, diyorum ki, en azından şunu yapanların şimdi ile olan temaslarında "jammer" vazifesi görme:

Çizgi: Ufuk Akbal

- Free-lancer bir iş yap: Yapanlar var (Evet var. Geçmiş olsun. Sen yapılabileceğini hiç düşünmemiştin, itiraf et). Yapanları, kendi kısıldığın kapanın büyüsü ile hipnotize etmeye çalışma. Gün 24 saattir. Müzik, 24 saati aşar. Müziğini kendin yarat. Müziğini kendi yaratanlarla didişme. Hırsını alacağın muhattaplar onlar değil. Kuralı reddet, oyunu reddet. Başka oyun elbet bulunur. Sana benzer oyunlar oynayanlar elbet vardır. Tek değilsin. Müstakilsin ama başka müstakiller de var. Yeteneklerini parlat. Yeteneklerin üzre ve içre ol. Yeteneklerinle ve başkalarının dünya üzerindeki "masum ağırlığını" reddetmeden


devam et. SSK, vergi, emeklilik vb. bir başka rejimin terminolojisi ile suikast uygulama. Devlete bitişme, devlet ile iş yapma, devletten beklenti içine girme. Memurîne dahil olma. Özellikle, polis olma. Tarihsel ilişkileri tevarüs etme. - Bir sonraki hamlenin kaygıları ile iç şişirme: Sen bir satranç oyuncusu değilsin. Hayat rasyonaliteden daha çok irrasyonalite içeriyor. 6 küsur milyar oyuncunun hareketini içeremezsin. Gevşe. Bir sonraki hamle "ölüm" olabilir. Bunu kendine kendi bildiğin yöntemle telkin et. - Cep telefonu kullanma: Yapabilirsin. Özellikle akıllı'sından uzak dur. 24 saat, 7 gün, 1 ay, 1 yıl, 1 ömür bariyerini aşmak için. Zamanı "etlendirmek"- lezzetlendirmek için , çimlere uzanmak, müziğe teslim olmak için. Kendine bu kötülüğü yapma. - Kredi kartı kullanma: Bir daha böyle bir "cendereye düşmemek için" ya da kısıtlı ekonominin "sürdürülebilirliğini" sağlayan bir aparatus olarak değil, bir kavram olarak bir daha buna dönme. Bunsuz yaşa. Bu varmış gibi davranma. Senin olmayanı, sana kullandırmalarına izin verme. Sana gelince; sen bunu başarabilene kara propoganda ile sokulma. - Otomobil alma: Yürüyebildiğin kadar yürü. Otostop yapabiliyorsan yap. Toplu taşımanın "topsuz" olduğu anları kestir ve bin. - Gündelik politikayla ilişkilenme: Seni çürütür. Bitirir. Kelime-i Şehadet seviyesine gelmemiş yani Müslüman olmamış birilerinin Müslümanlık satması ile müşerref olursun. Modern T.C. Tarihinde en lezzet alınan kavganın neden "paralel" üzre olduğunu, neden bunun bir memuriyet kavgası olduğunu yakından deneyimlersin. Sekülarizm satan, seküler metafizikçiler için de bu geçerlidir. - Şehirden git: Gitme diyeceklerdir. Git. Mülkiyeti sorunsallaştırma. Bırak İstanbul, piyalecilerin, edebiyat edepten gelircilerin, Ey Aziz Süleymaniyecilerin olsun. Önemi yok. Çünkü, onlara razıydın. Bu gelen onlar değil. Bu gelen çağıltı, bir barbar ordusu. Senin "kökün" mahallen, ilk öptüğün kız, köşedeki fırın olabilir. Buradan bir "kahramanlık hikayesi" çıkartmadan, burayı unutmadan- dünyadaki benzerlerine git. - Reddet: Reddiye bir metafizik düzlem üzere oynaşır. Reddetme, reddetme girişiminde bulunana, bunu neden başaramadığını sormanın anlamsız olduğu bir hakikat rejimine işaret eder. Reddetmeyi hiç denememiş olan, reddetmeyi bir kez denemiş olan karşısında çaresizdir. Paradigma dışıdır. Reddettin ve aramıza döndün, ne oldu? Bu soruyu soran müstehziye hatırlatın; bir kez reddettin, artık aynı kişi değilsin. Yine reddedeceksin. Fırsat bulursan, yine reddedersin. Şayet döndüğün yerin, "mümkün dünyaların en iyisi" olduğuna kanaat getirdin ise "geçmiş olsun". Bu nedenle reddetme metafiziktir. Hiç reddetmeyenin söylemindeki mutlakîyet karşısında metafiziğin gücüne sığınır.


İKTİSATÇI GASTRONOMUN GÜNLÜĞÜ Meram: Yeni Yol Fanzin'in "Türkiye ekonomisinin bir soygun düzeni olduğunu düşünen" yazarı; iktisatçı ve gastronom Rüşdü Paşa'dan kentsel estetiğe, damak tadına, bütçeye ve makûl ekonomiye uygun yemek önerileri bundan sonra, şimdi olduğu gibi "İktisatçı Gastronomun Günlüğü"nde olacak:


bakmak yasak mı/yasak hayvan Rüşdü Paşa bulvar’da rastladığım hiç tanımadığım bir kadını durdurmalı ve sormalı/ neden aptalsın kadın? fark etmez. bütün kadınların aptal olduğu bir bulvar herhangi bir bulvar oluyor. sabah kalkmak için bir imge buldum/ kalktım/ bulvar’a çıktım/ taksici korna çaldı baktı/ ne bakıyosun hayvan/ dedim/ bakmak yasak mı/ dedi/ yasak hayvan/ dedim/elini yukarı salladı & beni allah’a havale etti/ korktum. dün çok içmiş olmalıyım. içmişimdir. yalnızca içtiğim zaman toplam içki süresinin küçük bir kısmında mutlu oluyorum/belki bir saat/ olsun/ öbür türlü hayvanlara tahammül edemiyorum. hayvanı hayvan yapan/ the soru’yu yanıtlamamasıdır/ hayvanları hayvan yapan the olay hayvanlar dünyasında yaşamak için beni içmeye itiyor. içmek demek birden çok /limit ötesine ulaşmak oluyor/ son derece bilinçli ve zorunlu bir şekilde. giriş.ilk üç birayı içmek zor oluyor. aradaki üç enfes. son üç/ hatırlamıyorum ve sorgu başlıyor/ sakinleşmek ve son. türk birası yanlıştır/ iyi bira belçika birasıdır ve en iyi bira leffe radieuse/ tunalı pub 65 b/de içilir/ ankara kasabasında. onur/ müdür/ senden başka leffe içen yok/ dedi/ muhasebe kayıtları sabit/ kasa sayıyor. bira içmeye dair gözlemler. bir. bira, biranın yanında patates/ sosis tava/ olmaz/ bira sade içilir/ yer kalmaz. iki. bira içerken zaman ile içilen bira miktarı arasında bir ilişki vardır/ zaman birimi başına bira önce yavaş/ ardından hızlı içilir/ tüketilen bira miktarı ile zaman ilişkisi eğrisinde/ eğri bir noktada bira için doyum noktasına ulaşır/ ki o noktaya kadar hızlanarak yükselir/ ki ikinci türev pozitifitir/ eğri tepe noktasına ulaşır ve düşmeye başlar/ x ekseni tüketilen bira miktarı ve y ekseni zamanı göstermek koşuluyla. üç.bira içerken telefon en tehlikeli nesnedir/ tweet atılmaz/ eski sevgili aranmaz. dört.bira/ rakıdan farklı olarak saldırganlık eğilimini artırır. bira içerken politika âşk ve allah konuşmak risklidir. beş.bira içtikten sonra yemek yenmez/ belki bir kadeh rakı içilir/sakinleştirir. deneyim olsun/bunları yazarken pub 65 b’de leffe radieuse içiyorum. güneş var ve tehlikeli.


NEŞELİ BİR SAVAŞ ROMANI Rüşdü Paşa halil bezmen. mustafa kemal’e aşklanmak, isimli roman elimde. 2014 yılının haziran ayı. eylemsizlik prensibine uygun bir zamanda yaşıyoruz. yavaş okuyorum. halil bezmen, metine anlam ve değer kavramlarını dahil etmektir. yazmak için yazılmış bir metin değil. âşk, savaş, yanlışlık, karşılaşmalar, umut ve maddi sınırlar. insan adı verilen belirsiz varlığın madde ve duygu yapıları içindeki hareketi. bir kurgu ve tasarı olan romanda mustafa kemal, yerli batılıdır. cemile bir âşk kadını. türk, sevdiği kadınla evlenememiş adamdır. cemile, her türk’ün idealindeki kadın. erkeğine sahip olmak için erkeğini kaybetmeyi dahi göze alan değil, erkeğini var eden kadın. pek bu topraklarda olmayan türden. cemile, bu topraklardaki kadın imgesinin tersyüz edilmiş hâli. varolmayı sahip olmaya tercih eden. savaş ve âşk. savaşmak dışında bir ilişki biçimi bilmeyen bir kabilede için âşk, imkânsızdır, imkânsız oluyor. âşk bir hâyâl. ezik, gariban kabile mensubu âşık olduğunda durur. içine atar. ve savaşmayı bekler. yalnızca savaşta bedenini kullanacaktır, kullanır. âşkıyla değil. halide edip’in romanlarında, türkçe’de, kadın ile erkek arasında diyalog yoktur. kadın ve erkek konuşamaz. halil bezmen’in romanında kadın ile erkek konuşuyor. konuşan, mustafa kemal ve cemile. ikisi de yerli-yabancı. hem eleştirel hem de yaratıcı bir roman. neden ilerlemiyoruz ve neden savaşıyoruz soruları var romanda. bir mühendis olmasına karşılık sağlam bir iktisat teori ve pratiği insanı düşünmeye sevk ediyor. iktisadi sorular. berrak bir iktisadi açıklama getirilemeyen, osmanlı neden kapitalizme uyum sağlayamadı? türkler neden zamanın dışında kaldı? ya da türkler kendilerine has bir sermaye birikimi modeli geliştiremedi? siyasal sorular. türkler, neden durmadan savaşır? türkler neden savaş dışında/barışta birlikte hareket edemezler? 1453’te aldıkları istanbul’a neden hâlâ yerleşemediler? türkler neden tarih ve coğrafya bilmez, tanımaz ve laftan anlamaz bir kabiledir? bir de bireysel. türk neden sevdiği kadın/adamla evlenemez, evlenmiyor. sevdiği kadın/adamla evlenemeyen türk, etrafa bakmaya başlıyor. başka da bir şey olmuyor.


köken ve değer. mustafa kemal’a aşklanmak hem kökenin değeri hem de değerlerin kökenine dair bir roman. anlam nedir? deleuze der ki, eğer bir şeyin hangi kuvvet tarafından ele geçirildiğini bilmiyorsak, o şeyin anlamını da hiçbir zaman bilemeyiz. iktidar ve anlam ilişkisi. 1920’ler kritik bir zaman dilimidir türklerde. şimdiki zamanın kritik olduğunu hissediyorsak yeniden düşünmeli 1920’lerde ne olduğuna dair. mustafa kemal’i aşklanmak’ı okurken, halil bezmen’in önceki romanlarını okurken hissettiğim bir şeyi hissettim: sonsuzluk hissi. sonu gelmeyen olaylar. ve sürprizli. Halil bezmen, neşeli bir savaş romanı yazmış. iyi bir kitap tebessüm ettiren bir kitaptır.

* Halil Bezmen, Mustafa Kemal'e Aşklanmak, Müptela Yayınları, İstanbul 2014.


GEÇİCİYİZ AMA KURTULACAĞIZ ÜZERİNE Halil Bezmen'in Mektubu Sevgili dostum İsmail, Biliyorsun, ben “Düşünen Kitap” yazdığımı iddia ediyorum. Sebebi: Anlaşılması sıradan insanlara zor gelecek konulardan macera romanı gibi (tarihi de olsa, sahne dekoru değişmiş macera romanıdır) çocukça hikayeler yazmaya çalışmamdır. Hikayelerim yüzeyde çocukça görünüyor ama ben insanoğlunun karışık fikirlerini ve duygularını işliyorum. Sıradan insan bunları anlayamaz veya daha kötüsü anlamaya çalışırsa ya yorulur ya da anlamadığını görür. Her iki sonuçta da bana öfkelenir. Genelde küfür de eder. Bu kötü sonucu önlemek için romanlarımda hem girift sorunları işliyorum, hem de onların çözümünü sunuyorum. Böylece okuyucu hem yorulmuyor hem de entelektüel seviyesi yüksek bir kitap okumanın gururunu yaşıyor. “Düşündüren Kitap” ise, dizi seyircisi tembel bir okuyucuya ters gelir. Ona “Düşünen Kitap” uyar: Kitap düşünür ama o kendisi düşündü zanneder. Kitabını dün akşam bitirdim. Sosyoloji ve felsefe meraklıları için bir hazine! Çok kısa ve öz yazdığın için (yani fikri beyan ediyorsun ama yardımcı bilgi VEYA açıklama koymuyorsun) aslında 500 sayfa olması gereken kitabı 100 sayfada ÖZETLEMİŞSİN. Kendi kitabını özetleyen yazar olarak belki de teksinJ Benim kendime yasakladığım “Düşündüren kitap” kategorisinde olduğu için her bir dakikada okuduğum paragrafı 2-3 veya üç beş dakika düşünmek zorunda kalıyorum. Tadı ancak öyle çıkıyor. Farklı düşündüğüm bir çok konu oldu ama hiç birinde ‘saçmalamış!’ hissi gelmedi. ‘Böyle de düşünülebilir,’ dedim hep. Çok düşünülmüş, şahane bir kitap. Hem öğrendim hem eğlendim. Yaşa, İsmail. Beni de iyi özetlemişsin. Kendi standartlarına göre bayağı da uzun yazmışsın J Kutlarım. İnşallah 1000 adetten fazla satar. Öyle veya böyle hiçbir adetin sana pek yararı olmaz ama benim Türkiye’ye olan inancım ÇOK artar. *Rüşdü Paşa, Geçiciyiz Ama Kurtulacağız, İzdiham Yayınları, İstanbul 2014.


ARKA KAPAK KIZI

INGRID PITT


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.