Hariciye Mart 2019

Page 1

1


HARİCİYE DPUİT YÖNETİM KURULU BAŞKANI

5

EKİN SU YILMAZ

Bir Siyasi Söylem Olarak Moda

DPUİT ADINA İMTİYAZ SAHİBİ

Zeynep Ceren Arular

EKİN SU YILMAZ 7

SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ

Azdan Çoğa, Bir’den Kitlelere: Beden Di-

NAZIM ÇINAR DUVARYAPAR

linin Siyasetçiler Üzerinden İncelemesi

YAZARLAR

Deniz Bilgiç

ALİNA İLTUTMUŞ AYŞE MUTLU

11

BATU COŞKUN BATUHAN AKKUŞ

Demir Şansölye’den Demir Leydi’ye:Avrupa’yı Şekillendiren Liderler

CANBERK KIRMIZI

Ayşe Mutlu

DENİZ BİLGİÇ

14

DENİZ ÜNSAL

Haydar Aliyev Döneminde Azerbaycan’ın Politik ve Ekonomik Dönüşümü: Fırsatlar ve Sorunlar

EMRE YAVUZ IŞILAY MERVE GÜZBEY

Alina İltutmuş

KAĞAN DAĞDEVİREN

17

NÜKET GELEGEN

Avrupa Birliği Üyeliği Yolunda Türkiye: Tam Üyelik İhtimali Kaldı mı?

OĞUZHAN SABUNCU

Oğuzhan Sabuncu

ONUR SAYAR

21

SALİH BÜLBÜL

Osmanlı Bürokrasisi ve Hariciyesinde Gayrimüslimlerin Durumu

ZEYNEP CEREN ARULAR İLETİŞİM

Deniz Ünsal

ODTÜ İİBF B Binası Dış Politika ve Uluslararası İlişkiler Topluluk Odası, Çankaya/Ankara

24

05343995741

Türkiye’nin Suriye Stratejisi ve TSK’nın Sınır Ötesi Operasyonları

odtu.dpuit@gmail.com

Batuhan Akkuş 30 Atatürk Dönemi Türk Dış Politikası Canberk Kırmızı

33 Silahsız Kuvvet:TİKA Emre Yavuz

2


GÖZÜMÜZE TAKILANLAR

36 Geçmişten Günümüze Suriye Türkiye İlişkileri Işılay Merve Güzbey

39 Türkiye’nin Dış Borç Geçmişi Nüket Gelegen 45 Askeri Operasyonlar Sonucunda Türkiye’nin Dış Politikası Onur Sayar 48 Üzüm Üzüme Baka Baka Kararır: Türk Dış Politikasında Eksen Değişikliği

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini ortak basın toplantısında

Kağan Dağdeviren 52 Türkiye Balkanlar İlişkileri: Son Dönemde Artan

İşbirliğinin Sebepleri Salih Bülbül 56 Zorunlu ama Zorlu İttifak: Türk-Amerikan İlişkilerine Genel bir Bakış Batu Coşkun 60 Topluluk Alt Birim Tanıtımları 62 Erasmus’tan Mektup Var Şevval Uslu

Küba Devlet Başkanı Fidel Castro, anımsatırcasına İç Savaş sırasında başkanlık yapan 16.ABD başkanı Abraham Lincoln’ün başkent Washington’daki ünlü anıtını ziyaret ediyor. Heykel ve Castro arasındaki boyut farkı ise bize Davut ve Golyat efsanesini anımsatıyor.

3


Sevgili okurlar, Benim ismim Nazım Çınar Duvaryapar ve 2018-2019 dönemi Hariciye editörü olarak sizleri dergimizin 19.sayısında karşılamaktan sevinç ve onur duyuyorum. Okumakta olduğunuz satırlar Dış Politika ve Uluslararası İlişkiler Topluluğu’nun 2010 yılından beri mali zorluklara rağmen sürdürmekte olduğu bir geleneğin

son halkasını oluşturmakta. Yakın geçmiş, Türkiye için önemli değişimlerin ve gelişmelerin yaşandığı bir dönem olarak hafızalarımızda yerini koruyor. Bu nedenle Mart 2019 sayısının dosya konusu Türkiye olarak belirlendi. İlerleyen sayfalarda moda ve psikolojiyle başlayıp Türkiye-ABD ilişkileriyle son bulan geniş bir yelpazede 15 özgün yazıyla tanışacaksınız. İktisatın toplumsal hayatın her alanında belirleyici rol oynadığının ve doğal olarak iç ve dış politikada asıl belirleyici unsur olduğunu düşünüyorum.Bu nedenle her ne kadar görünürde dış politikayla alakalı gözükmese de, geç dönem Osmanlı’dan başlayarak Cumhuriyet tarihi boyunca Türk dış politikasınının temel dinamiklerini ve eksenini belirlemiş bir konu olan ekonomi ve dış borçlanma ile ilgili titiz ve doyurucu bir yazıyı sizleri bekliyor. İster Haydar Aliyev’in Azerbaycan’da yaptıklarını ister Türkiye-AB ilişkilerini okuyor olun, ekonomiyi ve söz konusu yazının size sunduğu genel bakış açısını göz önünde bulundurmanızı öneriyorum. Senelik planlamaya göre dergimiz Şubat 2019’de sizlerle buluşacaktı ancak çeşitli aksaklıklar sebebiyle bunu 1 ay geciktirmek zorunda kaldık. Bu sebeple siz okurlarımızdan ve büyük bir istek ve hızla yazılarını oluşturan yazar kadromuzdan şahsen özür diliyorum. Karşılaştığım zorluklarda yardımını esirgemeyen ve

sene boyunca yol gösteren topluluk başkanımız Ekin Su Yılmaz’a, manevi olarak desteğini bir an için bile bırakmamış İlkyaz Deniz Bilgiç’e ve yazar kadrosuna içten teşekkürlerimi ve minnetlerimi sunuyorum. Nazım Çınar Duvaryapar Hariciye 2018-2019 Editörü

4


Bir Siyasi Söylem Olarak Moda Moda ve politikanın iç içe geçip etkileşime girdiği noktaları Ceren Arular’ın kaleminden okuyoruz.

yana yapması tüm Fransız basının ilgisini çekmiş ve toplumda iyi bir etki yaratmıştır.Sadece uluslararası ilişkilerde değil, devlet başkanları kendi ülkelerinde

Sözlükte ‘belirli bir süre etkin olan toplumsal beğeni, de giydikleriyle mesaj veren,destekleyen ya da günbir şeye karşı gösterilen aşırı düşkünlük’ dem yaratabilen durumdalar. Son dönemde Kanada olarak ikincil bir kullanımı da verilen moda, politika Cumhurbaşkanı Justin Trudeau, Hindistan gezisi ve moda dediğimizde aklınıza ‘sağ popülizm sırasında giydiği yerel kıyafetler nedeniyle çok modası’ şeklinde değil, moda sözcüğünün ilk anlamı eleştirilse de yürüttüğü çorap diplomasisi büyük bir ‘değişiklik gereksinimi veya süslenme özentisiyle ilgi ile karşılanıyor. Yazıda her ülkenin ve ülke toplum yaşamına giren geçici yenilik’ ile gelmeli. başkanlarının moda anlayışından bahsetmek isterdim Moda ve politika her ne kadar birbirinden apayrı iki fakat ne yazık ki bu mümkün değil, bu yüzden disiplin olarak görülse de bu yazı size ikinci kez sadece Almanya, Amerika ve Türkiye’den birkaç düşündürecek. Ve umuyorum ki, kendimizi ifade et- örnek vermek ve bu olaylar üzerine biraz düşünme biçimi olarak kullandığımız kıyafetlerin, poli- menizi sağlamak istiyorum çünkü aslında her biri, tikacılar tarafından mesaj vermede kuvvetli birer üzerine ayrı ayrı yazılabilecek konular. Poliaraç, politikacılara karşı protesto eylemi ve ülkelerin tikacıların ve diplomatların istedikleri gibi giyinme yumuşak gücü olarak da kullanıldığını bu yazıda net özgürlüklerinin pek de olmadığının altını çizerken bunu Almanya Şansölyesi Angela Merkel’in Alman

bir şekilde göreceksiniz. İpek

Yolu’ndan

Endüstri

Devrimi’ne,

Fransız

Devrimi’nden İkinci Dünya Savaşı sonuna kadar her dönemde ve en sonunda günümüze kadar politika ve moda, meraklılarına gerçekten güzel sonuçlar veren araştırmalara konu olmuştur. Günümüzde ise aslında XXIV. Louis’den kalma gelenekler diplomasilerde sıkça kullanılıyor. Bu geleneklerin uygulanmasında eskiden devlet başkanlarının eşleri (first lady’ler) göz önünde olurken –gerçi hala çoğu yazı onları konu alır-, günümüzde kadın politikacıların artması, politika modasında başlık atılırken ünvanların yer değiştirmesine de neden oldu.

basını ve kamuoyu tarafından iddialı bulunarak günlerce eletirilmesine sebep olan Norveç’in yeni

opera

binası

örneklendirmek

açılışında yanlış

giydiği

elbise

olmayacaktır.

ile

Elbisenin

dekoltesi bir devlet başkan için fazla cüretkar bulunmuş ve yerel basında kötü eleştirilere maruz kalmış olmasına rağmen yabancı basın, modacılar ve kadın örgütleri Angela Merkel’e destek vermişlerdir. Bu duruma ek olarak, Türkiye’den bir örnekle devam etmek istiyorum, 2011 senesinde mecliste kadın milletvekillerinin de pantolon giyebilmesi için mücadele eden Şafak Pavey, aslında günümüzde birçok özel şirkette

kadınların

karşılaştığı

kıyafet

yönet-

Peki politikacılar modayı nasıl ve ne zaman meliklerindeki kadın erkek eşitsizliğine de atıfta kullanıyor? Öncelikle bu dönemde en çok uygulanan bulunabileceğimiz bir noktada, kendi mücadelesinde ‘nezaket kuralı’ndan bahsetmek istiyorum. Devlet başarılı

olmuştur.

Eşitsizliklerden

bahsederken,

başkanlarının, ziyaretler sırasında gittikleri ülkelerin seçim öncesi ve sonrasında yaptığı ırkçı,ayrılıkçı

modacılarından kıyafetler giyinerek ülkeye ve on- açıklamalarla dünya gündemine oturan Amerika ların sanatçılarına verdikleri değeri gösterirler, bu iki Başkanı Donald Trump’ın eşi First Lady Melania ülke arasında iyi ilişkiler kurulması için de güzel bir Trump, Lübnan asıllı Reem Acra tasarımı bir elbibaşlangıçtır. Örneğin,First Lady Melania Trump’ın seyle bir akşam yemeğine katılmış, eşinin aksine Fransa gezisinde tercihini Yves Saint Laurent’dan tavır iç ve dış basında büyük yankı uyandırmıştır. 5


sergilediği tavır iç ve dış basında büyük yankı moda sadece Fransız kadının düşüncelerini değil, uyandırmıştır. Yine Melania Trump’ın eşitsizlik tüm dünya kadınlarını etkilemiş, bu sayede büyük üzerine düşünülerek giyindiği iki geziden ve onun dikkat çekmiştir. 2017 yılında ‘Hepimiz feminist etkilerinden bahsedeceğim; eşi Başkan Trump ile olmalıyız’ sloganıyla Dior, tüm dünyada tartışılan bir

yaptıkları Vatikan gezisinde kurallar gereği siyah tişört yarattı ve kadın haklarına dikkat çeken giyinip başını örttüğü halde Suudi Arabistan’a çalışmaların önü arkası kesilmedi. ‘Politik söylemyaptıkları gezide yasak olmasına rağmen pantolon ler’in moda olmaya başladığı bir döneme giriş yapan giymiş ve başı açık dolaşmıştır. Tüm eleştiriler tasarımcılar, Trump’ın kadın ve insan haklarını hiçe Müslüman bir toplumun kurallarını çiğnediği için bu sayan, göçmenleri ayrıştıran ve düşmanlık yaratan dine saygısızlık yapıldığı yönünde olsa da Melania söylemlerine karşı ayaklanan kadınlara destek olmak Trump, Suudi Arabistan’da kadın haklarının çiğne- adına birçok ürün üretilmiş, defilelerde podyumlar nerek, kişisel özgürlüklerin kısıtlanmasına, baskı ve protesto alanlarına çevrilmiş (Chanel), Women’s yasaklara karşı olan tutumunu ortaya koymuş, March eylemlerinde moda dünyasının önde gelen haklarını elde etmek için çeşitli protestolar yapan firmaları kadın çalışanları eylemlere katılabilsin diye kadınlara destek mesajı vermiştir. Kadın poli- üretimi durdurmuştur. Birçok mesajı direk vermeye tikacıların çoğu, hala ortadan kaldırılamayan kadın yönelen moda dünyası artık hiç olmadığı kadar koerkek eşitsizliğine dikkat çekmek ve karşı gelmek nuşkan diyebiliriz. Bu da aslında önceden belirttiğim için yine etkili bir yöntem olarak kıyafetleri ve modanın ifade gücünü imalardan çıkarıp doğrudana renklerin gücünü kullanıyorlar. Amerika’nın son dönüştürüyor ve gücünü neredeyse ikiye katlıyor. seçimlerinde Hillary Clinton’ın renk seçimleri halk

tarafından

çok

takımların

asilliği

konuşulmuştur. ve

tövbeyi

Giydiği yansıttığına

mor ve

Trump’ın açılış konuşmasında beyaz giymesi ise ‘rakiplerinin iddialarına rağmen etik olmayan şeyler yapmadığı ve tamamen saf olduğu’ mesajına bağlanmıştır. Tüm bu örneklerde modanın ifade gücünü görebiliriz, destek olmak için, hak aramak için ve kalıplara göre değil özgürlüklerimizle hareket edebilmek için giyinmek, özellikle kitlelere yön verme gücünü elinde bulunduran insanlar için önemli bir unsurdur.

Son olarak modanın devletler içerisindeki bireylerden sıyrılıp, devletler arası ilişkilerde nasıl bir güç unsuru olduğuna değinmek istiyorum. Moda endüstrisinin ülkelere sağladığı gelire, yumuşak güce ve bu ülkelerin insanlara sağladığı iş imkanlarına örnekler vererek daha iyi açıklayacağıma inanıyorum. İngiltere 2.6 milyar euroluk moda endüstrisiyle dünyanın en büyüğü ve 800.000 kişiye de istihdam sağlıyor. Dünyanın en iyi moda eğitimi veren okullarıyla, ekonomik güç kadar yumuşak güce de sahip. 160 milyar euro getirisiyle Müslüman ülkelere lüks moda satışında merkez olan bu ülke, Fransa ve İtalya gibi

Politikacıların moda ile ifade ettiklerinden bah- modanın köşe taşı olan ülkeleri geride bıraktı diyesetmişken bir de moda ile politikacılara ifade edilen- biliriz. İngiltere’nin bu atağını yarattığı markalar ile lerden de bahsetmek gerekir. Dior’dan Chanel’e; po- Amerika Birleşik Devletleri izlese de üretim hızı ve dyumlardan sokaklara kadar kadın hakları, göçmen- boyutuyla Çin ekonomik olarak İngiltere’nin hemen

ler, ırkçılık ve seçimler ile ilgili birçok alanda moda arkasında diyebiliriz. Dünya sıralamalarını bir yana dünyası

protestolarını

çok

etkili

bir

biçimde bırakıp ülkelerin ikili ilişkilerinde moda hala çok iyi

gerçekleştirmiştir. Yves Saint Laurent, kadınlara dik- bir etki aracı. Örneğin İtalya- Rusya ilişkisinde, İtaltiği smokinlerle modaya yön verirken, kadın erkek ya’nın Rusya’ya karşı modayı biryumuşak güç aracı eşit olmalıdır düşüncesiyle yola çıkmıştır. Yarattığı olarak kullandığını görebilirsiniz. Sovyetler sonrası 6


Azdan Çoğa, Bir’den Kitlelere: Beden Dilinin Siyasetçiler Üzerinden İncelemesi

periyotta,İtalya dendiğinde , Ruslar için lüks ve moda akla geliyordu. Bu yumuşak gücün uygulanmasında, İtalyanlar tarafından Rusya’da birçok moda

etkinliğinin

düzenlenmesi

ve

önemli

markaların reklam kampanyalarını ve üretimlerini Ruslara yönelik yapmalarını örnek gösterebiliriz. Sonuç olarak, moda her dönemde kişinin kendini ifade etme biçimi olsa da günümüzde daha yüksek sesle bunu yapabiliyoruz. Daha geniş kitlelere ulaşabilmek için, sosyal medya etkisi de eklenince, moda gerçekten çok güçlü bir araç oluyor. Sadece bireysel mesajlar vermek amacıyla değil, kitleleri harekete geçirmek, onların sesini duyurmak ve hatta kimi zaman onların desteğini almak için moda, bir sanat ya da bir endüstri kolu ve hatta giyinme temel ihtiyacı olmaktan çıkıp, kişinin ifade özgürlüğü oluyor. Bu nokta da dahi modanın politikayla ilişkisini açıkça görebiliriz. Büyüyen endüstriler ile ülkelerin gücüne , topluma mesaj vermekte politikacılara ve

toplumsal olaylarda tepki vermek için bireylere yön veren modanın politikadan tamamen bağımsız olmadığı ortadadır.

ODTÜ psikoloji öğrencisi Deniz Bilgiç politikada

daima kendine yer bulan beden dilini ve bize neler anlattığını açıklıyor. Gündelik hayatta kurduğumuz ilişkiler üzerinde büyük bir etki sahibi olan sözlü iletişim, genellikle aslında çok daha etkili olan sözsüz iletişimin önüne geçiyor. Araştırmalara göre diğer insanlarla olan etkileşimimizde sözlü öğeler yalnızca %45 etki ederken, sözsüz öğelerin etki oranı ise %55. Toplumsal ahlak çerçevesinin sınırları yüzünden özgür kalamayan sözlü aktarımlarımız, kontrolü üzerinde hiçbir etkimizin bulunmadığı bilinçaltımıza bırakıyor ve o da kendini kullanabileceği en etkili enstrüman yoluyla anlatıyor: bedenimiz. Beden dilimiz farklı algılanış, yorumlanış ve aktarışların önüne basit, bir o kadar da etkili doğasıyla geçiyor. Bu dil o kadar

evrensel ki, hayatı boyunca ne yaşadığı kültür ne de duyduğu dil aynı olmayan bireylerin bile bir iletişim içine girmek durumunda kaldıklarında hiçbir çaba

KAYNAKÇA

sarf etmeden anlaşabilmelerini sağlıyor. Örneğin

Dekalov, V., & Grigorieva K., Concept " fashion " as kısılmış ve yanlarında çizgiler çıkmış iki göz, yuan instrument of Italian " soft power " policy karıya doğru gerilen ağız kasları ve rahat bırakılmış Friedman V.(2017 Haziran 27), Justin Trudeau’s bir alnın ‘olumlu ve zararsızım’ mesajını vermesi Sock Diplomacy, erişilen yer: www.nytimes.com gibi. Delgado H. ( 2018 Ocak 31), Fashion's potential to influence politics and culture, erişilen yer: www.cnn.com Kaslarımızın saliseler içerisinde spesifik şekilleri alDonaldson, Alesdair, (2016 Mart), The Power of masının bazı nöropsikolojik sebepleri ve Fashion, erişilen yer: www.britishcouncil.org karşılaştığımız vücut dillerini anlamlandırmamızı  Waquet D.& Laporte M., La Mode, Paris, 1999 sağlamakla görevli beyin kısımlarımız var. Bu sebepleri iletişimde ‘alıcı’ olduğumuz süreç ve ‘verici’ olduğumuz süreç için ikiye ayırabiliriz. Verici olduğumuz sürecin en önemli aktörü, hayatımızın her

alanına ve bize etki eden hayatta kalma içgüdüsü. Bizler farkında olmasak bile doğduğumuz günden beri beynimiz, öğrendiğimiz ve karşılaştığımız her yeni şeye zaten kendinde kodlu olan bir tepki 7


şemasıyla cevap veriyor.Örneğin bebeklerdeki baş latan bir figürü dinleme olasılığımız gözleri yere baparmak emme hareketi ‘artık uykuya hazırım’ an- kan, omuzları içe dönmüş, yüzünde stres ifadesi lamına geliyorken, tanımadığı bir yüze açılmış bulunan birine göre çok daha fazla oluyor. Çünkü ilk gözler, gergin kaslar ve temkinli bir şekilde bakışı bahsedilen profilin bizlerde uyandırdığı ‘olumlu’

tehlikenin varlığı ya da yokluğunu anlamak için ser- imaj kafamızda güvenilir, dürüst, lider gibi sıfatlarla gilenen bir ritüel. İletişimdeki ikinci kısım olan alıcı eşleşirken ikinci profil kafamızda yetersiz, zayıf ve konumda bulunduğumuzda ise bir anlamlandırma düşük gibi sıfatlarla kalıyor. Bu seçimlerimiz ve süreci ve süzgecinden geçiriyoruz gördüklerimizi. sonuçları tek seferlik gibi gözükse de, yukarıda bahBu anlamlandırma sürecinin beynimizde bulunan sedilen sebeplerle birleştiklerinde aslında bizlerin sorumluları ise temporal korteks, orbitofrontal oluşturduğu kitlelerin fikirlerini ve hatta seçimlerini korteks ve amigdala. Temporal korteksimiz yüz uzun periyotlarda etkiliyor. Bu yüzde yüz doğal ifadelerini tanımakla yükümlüyken, beynimizin ön mekanizmanın en çok işe yaradığı alan ise merkezi kısmında

bulunan

orbitofrontal

korteksimiz kitleler ve ‘insan’ olan: Siyaset.

gözlerimizin algıladığı görüntüyü geçmiş deneyimlerimizle karşılaştırıp zararlı mı zararsız mı veyahut Beden dili ile siyasetin çakışım noktasında bulunan olumlu mu olumsuz mu olduğuna karar veriyor. Bu ana tema ise ‘güven’. Politikada etkili olmak için en denklemdeki en önemli kısım olan, saklı bir kutu gibi çok ihtiyaç duyulan iki şeyin, inanç ve desteğin ana beynimizin tam ortasında bulunan amigdalamız ise temelinin güven olduğunun farkında olan siyasetçiler duygu merkezimiz. Bu duygu merkezinde kodlu bu kavram üzerinden gidiyorlar. En büyük kitle yüzlerce, binlerce duygunun içinden karşımızdaki iletişim aracı olan medya ise bu alışverişteki en

görüntünün bize ne ifade ettiğini seçiyoruz. Bu bütün önemli parça. Kitlelerin güvenini, desteğini, dikkısımların ortak işleyişi, bizlere kimin daha güçlü katini ve fikirlerini etkilemek ise en önemli amaç. olduğu, kimi desteklersek ‘hayatta kalma şansımızın’ Şahit olduğumuz saniyelik yüz ifadeleri, duruşlar, artacağı, kimi takip etmemiz gerektiği veya kimin hatta bir el sıkışma bile bizlere bir liderin gücünü, yalan söyleyip zayıf bir karakter sergilediğini açıkça dürüstlüğünü ya da ne kadar takip edilebilir anlatıyor.

olduğunu gösteriyor. Bunun tarihteki en açık ve

Beden dilinin gündelik ilişkilerimizdeki önemi ise güzel örneklerinden biriyse 1960 senesinde genel sandığımızdan çok daha fazla, üstte de belirtildiği seçimlerden önce yayınlanan, John F. Kennedy ve gibi bir bireyin temel özellikleri hakkında bizlere Richard Nixon arasında geçen seçim öncesi tartışma bilgi sağlamasının yanında o kişi ile ilgili gelecekte programı. de edineceğimiz fikirlerin temelini oluşturuyor. Sosyal psikoloji alanında da sık sık adı geçen ‘öncelik etkisi’ne göre, beynimiz bir durum ya da kişi hakkında ilk öğrendiklerini hatırlamaya çok daha meyilli. Ve beynimiz her zaman, her durumda dik-

katini ve enerjisini saklamaya meyilli olduğu için o kişi/durum hakkındaki fikirlerimizi başka faktörlere

Görsel 1: Kennedy-Nixon Tartışma Programı

bakmaya zahmet etmeden bu ilk izlenimimiz üzerine kuruyoruz. Örneğin karşımızda avuç içleri bize dönük, dik duruşlu, gülümseyen bir yüzle bir şeyler an8


Sol tarafta oturan Kennedy dik başı, üst üste atılmış bacakları, her türlü soruya açık olduğunu ve dikkatini belirten kavuşmuş elleri ile güvenli bir profil çizerken sağ tarafta oturan Nixon kasılmış vücudu,

destek almak için tutunduğu kolçak ve her an kalkıp gitmeye hazır oturuşuyla izleyenlerin üstünde rahatsız bir etki bırakıyor. Tartışma sürecinde de değişmeyen bu durum Nixon’un sürekli terlemesi, güç almak için kürsüyü tutuşu, kekelemesi karşısında dimdik duran Kennedy’nin gülümseyen yüzüyle rahat cevaplarına dayanamıyor ve 1960 seçimlerini Kennedy kazanarak

35. ABD başkanı oluyor.

Sadece 30 saniyelik bir maruz kalışın bile karşımızdaki kişi hakkında bizlere doğru tahminlerde bulunma şansı verdiği bir dünyada, politikacıların kitlelere doğru mesajlarla ulaşabilmeleri için kullanılabilecek her kanalı kullanmak çok büyük önem arz ediyor. Bunun uzun süre ve devamlı bir şekilde yapılışı ise bir illüzyon yaratmak için yeterli. Bu illüzyonun ne

kadar güçlü olacağı ise değişik parametrelere bağlı: güç, süreklilik ve açıklık bunlardan en önemli üçü. Sürekli medyada ve göz önünde bulunan Recep Tayyip Erdoğan, Donald Trump, Vladimir Putin gibi dünya liderlerinin beden dilleriyse onlar için geçiştirilemeyecek kadar önemli. Bu kadar fazla kişinin takip edip, sözüne güvendiği kişiler haline gelmelerinde önemli bir rolü olan kitlelerin, liderlerine olan güvenlerinin devam etmesi elzem. Ve bu kontrollerini

sadece

olumlu

durumlarda

değil,

güveni

Tüm bu görüntülerden ve mesajlardan bizlerin ne ölçüde etkilendiğiyse önemli bir soru. Bu sorunun cevabını bulabilmek için Amerika’da yapılan bir araştırmada 10ar kişiden oluşan bir deney ve bir

kontrol grubu oluşturuldu. Deney grubuna daha önceden hiç duymadıkları ve tanımadıkları politikacıların videoları seçim vaatleri duyulmayacak şekilde sessiz izletildi. Katılımcıların tek gördükleri şey, politikacıların yüz ifadesi ve video sonundaki el sıkışmalarıydı. Kontrol grubunaysa aynı videolar seçim vaatleri duyulabilecek şekilde sesli izletildi. Daha sonra iki gruba da izledikleri kişilerin onlara göre

dürüst

ve

güvenilir

olup

olmadıkları

sorulduğunda, deney grubunun hiçbir şey duymadığı halde duyan gruba çok yakın cevaplar verdiği gözlendi. Yani sonuçlara göre, bir siyasi figür hakkında fikirlerimizin oluşması için dediği şeyleri duymamıza bile gerek yok; o figürün beden dilini gözlemlememiz yeterli. Bedenimizin her ne kadar kontrol altında tutula-

bileceği

düşünülse

de,

liderlerin

de

kontrolü

kaybettiği zamanlar oluyor. Bunun tarihteki en bilinen örneği, Bill Clinton’un Lewinsky Skandalı ile ilgili açıklama yapmak için 1998 yılında düzenlediği basın toplantısındaki beden dili. 55 yaşındaki Amerikan Başkanı Bill Clinton, Beyaz Saray’da stajyer olarak çalışan 22 yaşındaki Monica Lewinsky ile hiçbir cinsel münasebette bulunmadığını söylediği cümledeyse beden dili şu şekilde:

sarsmamak için kriz durumlarında da devam ettirmeleri önemli. Bu kadar kayda değer bir yerde duran beden dilinin nasıl kullanılacağının öğretilmesi ve belirlenmesi içinse birçok liderin takımında alanında uzmanlaşmış bir Sosyal Psikolog bulundurduğu biliniyor. Ancak bu kadar bilgiyle beraber kontrole

rağmen, birazdan da örneklerinin verileceği gibi çoğu zaman kriz durumlarında liderler gerçeğin sadece küçük bir kısmını saklayabiliyor

Görsel 2: Bill Clinton ve skandal basın toplantısı

9


Amerikan yargısının resmi ve esas kabul ettiği bu Bu fotoğrafın alındığı videonun devamındaysa Bush, cümleyle, daha sonra yalan söylediğini açıklayacağı Putin’in sırtına iki kez vuruyor ve ‘seni onaylayacak, bu konuşmada parmağının baktığı yönle gözlerinin senden büyük olan merci benim’ diyerek bu tokabaktığı

yönün

aynı

olmayışı

söylediği

şeye laşmayı üstün şekilde bitiriyor.

kendisinin dahi inanmadığının ve gazeteci topluluğundan

gözlerini

kaçırdığının

kanıtı

olarak Üçüncü ve son örnek ise Recep Tayyip Erdoğan.

yorumlanıyor. Uzmanlara göre yalan söylediğinin bir Birçok miting ve konuşmasında aşina olduğumuz diğer göstergesiyse konuşma boyunca alnının sımsıkı artık simgeleşmiş beden dili söylemleri ve kendisi duruşu, yarım ağız gülüşü ve sağ kaşının kalkık hakkında birçok şey anlatıyor. Erdoğan konuşmaoluşu. Bu konuşmanın genel olarak ne bir empati ne larında çoğu zaman beden dilinde ‘kesinlik’ denilen, de içtenlik içerdiği hakkında çoğu kaynak hemfikir. baş ve işaret parmakları birleştirilerek yapılan el haHer ne kadar kariyeri boyunca duruşuyla, yaptığı ko- reketini yapıyor. Bunun biz alıcılara verdiği mesaj nuşmalarla dayanıklı ve güçlü bir lider resmi çizse de ‘dikkatli ve kesin düşünür, hareket ederim’. Bir diğer bu yalanın etkisi 2000 senesi Genel Seçimlerinde önemli nokta ise, konuşurken omuzları bol bol kendini gösterdi. Hatta yalanlama ve kabul sü- kullanma ve çeneyi öne çıkartma. İlkel dürtülerimiz reçlerinden sonra muhalefet partileri karşıt kam- omuz ve çene büyüklüğünü erkeklik ile bağdaştırdığı panyalarında ‘Clinton-fatigue’ (Clinton yorgunluğu) için beden dilinde bu iki yeri ortaya çıkartan kişiler durumunu kullandı.

genellikle dayanıklı ve güçlü atfediliyor. Son hareket

İkinci bir örnek ise, aslında dikkat edilirse birçok lid- ise bir şeyi kesiyormuş gibi el ile yapılan ‘kesme’ erin buluşmasında da gözlemlenebilecek bir durum. hareketi. Bu hareket ise beden dilinde bilgelik ve

El sıkışmak her ne kadar saygı ve selamlaşma jesti dikkatli adımlar atma ile ilişkili. Erdoğan’ın bu uzun olsa da aslında ellerin konumu birçok şey anlatıyor. süreli ve tekrarlayan sözsüz mesajları, siyasi gücü ile İki lider birbirlerine doğru yürürken önce elini birleşince, kitlelerin de tepkilerinin seçeceği yolu uzatan, el sıkışırken eli üstte ve açıkta olan kişi ‘ben belirliyor. dominant ve güçlüyüm’ mesajı veriyor. Fotoğrafta Sonuç olarak, beden dili ‘sadece birkaç hareket’ diye eli üstte olan kişi eski Amerikan başkanı Bush olsa nitelendirilemeyecek kadar güçlü ve önemli bir da, Putin boşta olan eliyle birleşme noktasını kapa- sözsüz iletişim aracıdır. Biyolojik ve psikolojik tarak üstünlüğü ele geçirmekle kalmayıp ‘ben seni arkaplanıyla başlıbaşına incelenmesi gereken bir duonaylıyorum’ mesajı veriyor

rum olup, nasıl kullanıldığına dikkat edilmelidir. Beden dili ve siyasetin arasındaki bağ ise medyanın da gücünü arttırmasıyla iyice hayatlarımızda yer aldığı gibi aynı zamanda önemini de arttırmıştır ve gerek Türk gerek yabancı liderlerin bilinçli biçimde kullandıkları araçlar haline gelmişlerdir. Tüm bunlar göz önüne alındığında, ileride yapılacak araştırmalar

ve keşfedilecek yeni anlamlarla şu anda farkına bile varmadığımız Görsel 3. Bush ve Putin

açılacaktır.

10

birçok

hareketin

kapalı

kapıları


KAYNAKÇA İleri, F. (2011 2 Şubat), Beden Dili, erişilen yer:

www.turkpdr.com

Dag, F., & Dag, F. Siyasette Etkin Hitabet ve Beden

Dili Basliklari. erişilen yer: www.academia.edu

İler, F. (2018). Beden dili hakkında. erişilen yer:

www.kigem.com

Navarro, J. (2009, Kasım 9). The Psychology of

Body Language. erişilen yer: www.psychologytoday.com

Parry, W. (2010, Ağustos 3). Political Body Lan-

Demir Şansölye’den Demir Leydi’ye:Avrupa’yı Şekillendiren Liderler Yaşlı kıtaya şekil veren liderleri yazarımız Ayşe

Mutlu’nun kaleminden okuyacağız Çağlar boyunca krallıklara ve imparatorluklara ev sahipliği yapmış olan yaşlı kıta, yetiştirdiği liderlerle içinde bulunduğumuz dünyayı özellikle de siyaseti büyük

ölçüde

etkilemiştir.

Geçmişten

beri

gelişmişliğini koruyan Avrupa endüstrileşmesini diğer kıtalara göre daha kısa sürede tamamlayarak

guage: Left vs. Right. erişilen yer: www.livescience.com

dünyaya yön verenler arasında lider konumunu

 Salmis, F. (2011). Beden dili: Beden dili ve kodla-

bilim ve teknolojide göstermiş olduğu ilerlemeler

ri: Soz, renk, mekan ve imaj uyumu. Istanbul: Elit Kultur.  Tipper, C. M., Signorini, G., & Grafton, S. T.

(2015). Body language in the brain: Constructing meaning from expressive movement. Frontiers in Human Neuroscience, 9. doi:10.3389/ fnhum.2015.00450

korumuştur. İyi eğitilmiş insanlardan oluşan nüfusu, sayesinde, ekonomik yönden de gelişmiş ve yüksek bir hayat standardına ulaşmıştır. Ayrıca bilimsel ve teknolojik buluşların

gelişmelerin çoğu

da

temelleri

olan

Avrupalılar

önemli

tarafından

gerçekleştirilmiştir. M.Ö. 8. Yüzyıl ile temellerini

atan Avrupa medeniyeti Antik Yunan filozoflarından Sezar’a, Fatih’ten Bismarck’a, Mustafa Kemal’den Churchill’e kadar dünyaya yön veren liderler yetiştirmiştir. Bu yazımızda Avrupa politiğine bu denli büyük etkileri olan birkaç önemli lideri sizlere sunacağız. II. Mehmet (Fatih) İtalya’da başlayan Rönesans hareketleriyle Yeni Çağa geçildiği kabul edilse de bu olayda Fatih Sultan Mehmet’in de etkisinin olduğu göz ardı edilemez. Tarihteki en önemli devletlerden biri olan Doğu Roma İmparatorluğu sona erdirmesi üzerine fetihle birlikte İstanbul’dan İtalya’ya kaçan Bizanslı bilim adamları orada Hümanizm ve Rönesans hareketlerini başlatmışlardır. Yani bu görüşe göre yeni çağın oluşumunda Osmanlı katalizör işlevi görmüştür.

Oldukça fazla entelektüel birikim sahibi olan II. Mehmet,

bu

bilgisini

fetih

sırasında

savaş

stratejilerinde de, daha sonraki adımlarında da oldukça belli etmiştir. İstanbul’u ele geçirdikten sonra Ortodoks kilisesini kapatmaması da Avrupa’yı 11


büyük ölçüde etkilemiştir. Bu sayede Avrupa’daki görüşü ve eğitimi sayesinde de sosyal, siyasi ve din

bütünlüğünün

engelleyerek

Osmanlılara ekonomik

karşı olası Haçlı Seferleri’nin önüne geçmiştir.

alanda

ülkenin

temellerini

oluştur-

muştur.

Otto von Bismarck

Winston Churchill

19. yüzyıl Almanya coğrafyasında politik birliğin Liderlik

ettiği

halka

önlerindeki

savaşın

zor

olmaması ve diğer Avrupa ülkeleri gibi sömürge- geçeceğini “Size kan, zahmet ve gözyaşından başka lerinin bulunmamasından dolayı burada endüstriyel bir şey vaat etmiyorum.” sözleriyle açıklayan Windevrim gecikmiştir. Almanya, Demir Şansölye yani ston Churchill, uzun bir süre bu sözleriyle hatırOtto von Bismarck sayesinde birleşmiştir. Birbi- lanmıştır. Halkına zafer sözü verip bu sözünü de turinden bağımsız 39 Alman devletini Fransa, Dani- tan Churchill 20. yüzyılın en çok tanınan devlet inmarka ve Avusturya ile savaşarak birleştiren Bis- sanlarından birisidir. Uzun bir süre boyunca I. Dünya marck şu anki Almanya’nın temellerini atmıştır. Savaşı’nda Gelibolu cephesiyle ilgili verdiği yanlış Aşırı muhafazakâr olarak bilinmesine rağmen ilerici kararla tanınsa da , II. Dünya Savaşı sırasında birçok reform yapmıştır. Literatüre Bismarck’ın izlediği politikalar sayesinde Birleşik Krallık’ı Adolf Denge Politikası olarak geçen politikalarla Alman- Hitler’e karşı zafere taşımış ülkesini ve demokrasiyi ya’nın endüstrileşmesine hız kazandırmıştır. Yal- başarıyla korumuştır. Aynı zamanda oldukça iyi bir nızca ekonomi değil toplumsal alanda da birçok hatip olan Churchill, 2. Dünya Savaşı sırasında ABD değişim sağlayan Bismarck, işçi sınıfının desteğini başkanı Roosevelt’i savaş malzemesi sağlaması için alarak Avrupa’nın ilk sosyal devlet adımlarını ikna etmiştir.

atmıştır. Almanya’nın birleşmesiyle Avrupa’daki güçler dengesini değiştiren Bismarck, Almanya için uzun vadede tehlikeli olacağını bildiği için sömürgecilikten uzak durmuştur, fakat istemeden de olsa denizaşırı bir imparatorluk kurmuştur. Diplomasideki gerçekçi politikaları ve ülkedeki güç hakimiyetinden dolayı Demir Şansölye olarak anılmaktadır. Mustafa Kemal Atatürk “Savaşta Türkiye'yi kurtaran, savaş sonrasında da

Görsel 1:Winston Churchill ve ünlü zafer pozu

Türkiye’yi yeniden dirilten Atatürk'ün ölümü, yalnız

Adolf Hitler

yurdu için değil, Avrupa için de büyük bir kayıptır. Nasyonel Sosyalist Alman İşçi Partisi’nin Her sınıf halkın onun ardından döktükleri içten başkanlığını yapan Adolf Hitler ulusal ve uluslararası gözyaşları bu büyük kahramana ve modern Türki- alanlarda kendinden oldukça fazla söz ettirmiş ve ye'nin Ata'sına layık bir tezahürden başka bir şey Avrupa tarihini oldukça derinden etkilemiştir. değildir.” Winston Churchill’in bu sözü belki de Ata- Partinin başkanı olduktan sonra ekonomi ve askeri

türk’ü anlatan en temel tanımlamalardan biridir. alanda yaptığı konuşmalarla kısa sürede Alman Yalnızca Türkiye’yi değil Avrupa’daki sınırların be- halkının dikkatini çeken Hitler, iktidara geçtikten lirlenmesinde de önemli rol alan Mustafa Kemal, sonra saldırgan bir dış politika izlemeye cesareti ve zekasıyla Türklerin bağımsızlık savaşında başlamıştır.Polonya’ya saldırarak II. Dünya savaşını üstün başarılar elde etmesini sağlamış ve ileri başlatan Hitler, Yahudilere karşı olan ırkçı 12


Vladimir Putin 2000 yılında iktidara gelen Putin katıldığı her seçimde oylarını arttırarak iktidarını muhafaza etmektedir. İktidara geldikten 3 ay sonra medyayı kontrolü altına

alan Putin bugün hala Rus halkına üstü örtülü bir sansür uygulamaktadır. Seçimle başa gelen valileri de seçimleri kaldırıp kendisi atamaya başlayan Putin sık sık demokrasiye karşı gelmekle suçlanmaktadır. Görsel 3: Putin ve savunma bakanı Shoygu

Görsel 2: Hitler ve ünlü Alman general Guderian politikasıyla neredeyse 7 milyon Yahudi’nin katledilerek öldürülmesine sebep olmuştur. İnandığı ideolojiye göre kendi ve kendi ırkı gibi ari ırkları üstün gören Hitler, Almanya’nın dünya üzerinde bir güç olması gerektiğini savunmuştur. Lebensraum 2008 yılında Güney Osetya ve Abhazya bölgelerinde yani yaşam alanı politikasıyla tüm Alman ırkını yeni Gürcistan’a karşı savaşıp yenerek söz konusu bölgetopraklar alarak bir araya getirmeyi amaçlamışsa da lerin Gürcistan’dan tamamiyle kopmasını müttefik ordulara dayanamayıp savaşı kaybetmiştir sağlamıştır. 2014 yılında Ukrayna’daki iktidar krizinden yararlanıp Kırım’ı ilhak eden Putin yöne-

Margaret Thatcher

Birleşik Krallık’ın ilk kadın başbakanı olan ve en timi bu hareketiyle hem Karadeniz’deki çok önemli uzun süre görev yapan başbakan ünvanına sahip olan limanları ele geçirmiş hem de Batı’ya yani NATO’ya Margaret Thatcher, özellikle ekonomi alanında uygu- güç gösterisi yapma fırsatını kullanmıştır. Suriye ladığı politikalarıyla hem ülkesini hem de diğer politikasında ise yine Batı’yı hedef alarak Esad rejidevletleri ciddi boyutlarda etkilemiş ve bu poli- mini desteklemiş ve rejimin yıkılmasını önlemiştir. tikalarından dolayı olumlu olumsuz birçok eleştiriye maruz kalmıştır. Devletin elini eteğini her şeyden çekmesi gerektiğini söyleyen Thatcher ekonomide neoliberal bir politika belirlemiş yani devleti küçültmeyi ve serbest piyasayı büyütmeyi hedeflemiştir. Sendikaları kapatmayı ve özelleştirmeyi arttırmayı

KAYNAKÇA History of Europe, erişildiği

yer:www.historyworld.net Otto von Bismarck, erişildiği yer: www.bbc.co.uk

amaçlayarak bu sayede Londra’yı dünyanın en önemli finans merkezlerinden biri haline getiren

Thatcher, kendi ekonomi anlayışı ile çelişen Sovyet rejimini yıkmak için elinden geleni yapmıştır. Bu amacını gerçekleştirmek için yenilikçi ve modern bir lider olan Gorbaçov’a tam destek vermiştir. 1991’de bu ülke yıkılana kadar çalışmalarını sürdürmüştür. 13


Haydar Aliyev Liderliğinde Azerbaycan’ın Aliyev, çağdaş Azerbaycan’ın oluş umunda, kurmak Politik ve Ekonomik Dönüşümü: Fırsatlar istediği sistem ve sonuçları bakımından önemi asla yadsınamayacak bir figür haline gelmiş tir. Hatta

ve Sorunlar

Stalin’in ölümünden sonra bu ülkedeki en büyük

Yazarımız Alina İltutmuş ateş ülkesi Azerbaycan’ın

siyasal

yakın geçmişine ışık tutuyor. Sovyetler Birliği'nin yıkılmasının hemen ardından iktidara gelen ve ülkesini demir yumrukla yöneten eski KGB yetkilisi için yıllar içinde çok fazla sıfat kullanıldı: "ulu önder", "dahi siyasetçi," "halkın parlak çocuğu”.Uzun bir süre iktidarda olan ve çoğunlukla Sovyetler döneminden, fikirlerinden etkilenen Haydar Aliyev, 1994–2003 yılları arasında Sovyet sonrası

Azerbaycan’ının

ekonomik

ve

politik

dönüş ümünde en önemli isim olarak karş ımıza çıkmaktadır. Bu dönem, Aliyev’in karizmatik kiş iliği etrafında genç cumhuriyetin sorun ve fırsatlarıyla

Aliyev

olmuş tur.Çağdaş

demokratik

bir

simge

baycan’ın

Azer-

cumhuri-

yete dönüş mesinde kat edilmesi gereken uzun bir yolun varlığı yadsınmamasına rağmen, Sovyet dönemi ile karş ılaş tırıldığında, romantik olmamak kaydıyla pek çok ş eyin olumluya doğru giden bir süreçte evrildiğini söylemek mümkündür. Azerilerin de dediği gibi tek baş ına bağımsızlık bile “gabakta yahş ıydı” (Sovyet dönemine atıfta bulunan, “eskiden çok iyiydi” anlamında halk ağzında çokça kullanılan bir deyim).Buna ek olarak, edebiyatın her alanıyla son derece geliş miş olduğu bir ülke olan Azer-

baycan’da tarihsel bir söz söyleme sanatı toplumun birlikte dünya sahnesinde yer almaya baş laması neredeyse bütün kesimlerinde her ş eye karş ı muaçısından önemlidir. Özellikle Cumhurbaş kanı olhalefet geleneğinin oluş masına katkıda bulunmakmasından önceki kaotik dönem dikkate alınırsa, Alitadır. Hızlı piyasa reformları nasıl ki pek çok ülkede yev döneminde bu yeni bağımsız ülkenin ekonomik yanlış özelleş tirmelerin kaynağı olmuş sa, bütün kuve politik dönüş ümü ve uluslararası sistemle bütünrumlarıyla hızla gerçekleş tirilecek olan Batı tipi bir leş mesinde ciddi geliş meler yaş anmış tır. Piyasa demokratik model de ulusal bağımsızlığı ve ekonomisi kurumlarının tesisi, demokratik kubütünlüğü tehlikeye atabilir. Bu konuda önemli olan, rumların inş ası gibi temel önceliklerde Aliyev döne“kendine özgü ş artlar” gerekçesi fazla zorlanmadan, minde kısmi bir ilerleme sağlanmış tır. Aliyev’in toplumsal taleplerin makul bir süreçte tatmin edilekiş iliğinde ortaya çıkan pragmatizm, ülkenin öncebilmesi ve refahın bütün toplum kesimlerine yayıllikli sorunu olan gelirdeki büyük düş üş lerin sona masında gecikmenin ortaya çıkmamasıdır erdirilmesi, Karabağ dış ında bölgesel çatış ma alanlarının azaltılması ve sosyal çatış ma alanlarının giderilmesi gibi noktalarda kendini göstermiş tir. Tüm bu problemlerin çözümünde sağlanan bazı baş arılar yanında ülkenin Aliyev döneminde daha otoriter ve patrimonyal bir devlet sisteminin kurulmasıyla sonuçlanan geliş me çizgisi yakaladığı görülmüş tür.

Çalış ma,

Aliyev

dönemi

Azer-

baycan’ının sorun ve fırsatlarıyla birlikte politik ve ekonomik dönüş ümünü analiz etmekte ve dönem sonrası için öngörülerde bulunmaktadır. Avantaj ve dezavantajlarıyla iktidarda bulunduğu

Batı

ve

ABD

merkezli

politikaların

Aliyev

dönemiyle birlikte Rusya’yı dengeleyici olması yönüne dikkat edilerek yeniden masaya yatırılması, Azerbaycan diplomasisinin önemli baş arılarından biri olarak kaydedilmelidir. Bu dönemde, Yeltsin döneminde durağanlaş an Azeri-Rus iliş kilerinin

birlikte ivme kazanmaya baş ladığı görülmüş tür. İki ülke arasındaki tansiyonun düş mePutin’le

sinde ve daha ileri düzeyde iliş kilerin tesis edilmesinde Aliyev’in etkisi yadsınamaz.

dönemin genel bir panoramasını çizdiğimiz Haydar 14


Yadsınamayan Sovyet Mirası Aliyev liderliğindeki Sovyetler Birliği sonrası Azer- Bu açıdan, varlığını ve konumunu Aliyev ve ailesine baycan’ın, Cumhuriyet rejimine geçtiği, demokratik bağlamış çok sayıda bürokrat bu çerçevede geliş en kurumlarını inş a etmeye çalış tığı söylenebilirse de, dinamikleri dikkate almadan hareket edememektedir. arka planda değiş ik unsurları ile tarihsel bağlamı ile Petrol politikasının belirlenmesinde ve yönetilmeuyumlu ve tümüyle patrimonyal siyasal anlayış tan sinde de bu gerçeklerin göz ardı edilmediği kopamamış bir tür neo-patrimonyalizmin etkisi altın- görülmektedir. Demokratik kurumların geliş memiş gerek- olması, muhalif hareketlerin cılız kalmasına ve sivil tir.Sorunlardan en önemlisi, pek çok uluslararası toplum kuruluş larının geliş ememesine neden olmakaraş tırmacı tarafından da incelendiği gibi, ülke tadır. da

olduğunu

söylemek

yanlış

olmasa

genelinde neredeyse bir kural haline gelen bürokratik yolsuzluk sorunudur.İç ve dış yatırımları geciktiren, Azerbaycan’a Sovyetler Birliği’nden miras kalan bürokrasiye güveni azaltan, uluslararası saygınlığı sosyo-ekonomik ve politik baş ka daha pek çok probzayıflatan ve pek çok eski komünist ülkenin standart lem vardır. Genç bir cumhuriyet, eski sosyalist bir alış kanlığı olan bu problem, kurumlarıyla birlikte ekonomik alt yapı, yeni iç ve dış sorunlar; baş arılı bir piyasa ekonomisinin yeş ermesini engel- nihayetinde geliş memiş piyasa ekonomisi ve demolemektedir. Sistemin çarkları öyle kurulmuş tur ki, kratik kurumların varlığı bu türden sorunların zaman geçtikçe bir teamül olarak yerleşen bu prob- yaş anılması için zaten yeterlidir. Bu bağlamda lem zaman zaman doğal bir “hak” gibi de ülkelerin yaş adıkları an ve dönem değil, yaş amaları gereken ama yaş ama fırsatını çeş itli nedenlerle yitdüş ünülmektedir.

irdikleri koş ullar önem arz etmektedir. Azerbaycan örneğinde de olduğu gibi, patrimonyal

KAYNAKÇA üzerinde  Rasizade, Alec (2004) , “Azerbaijan after Heydar yaş ayan insanlar dahil, bütünü ile liderin mal varlığı Aliev”, Nationalities Papers, Cilt: 32, Sayı: 1, s.142 siyasal

otorite

tiplemesinde,

ülkenin,

olduğu düş ünülür ve yüce lider kültü oluşturulur.

 Muradov, S. “Demographic Trends in AzerbaiBöylece ortaya çıkan bürokrasi, adeta liderin kiş isel jan on the Threshold of the Twenty-First Century: yönetim aracı olmakta, nepotizmin yanında Principal Tendencies and Problems”, Sociological Research, Cilt: 40, Sayı: 3, Mayıs-Haziran 2001, s. yolsuzluğu da özendirmektedir. 35. Sovyet mirasının ve komünizmden piyasa  Altstadt, Audrey L. “Azerbaijan and Aliyev: A ekonomisine geçiş in zor ş artlarının da büyük Long History and an Uncertain Future”, s. 8. etkisiyle, Haydar Aliyev’le birlikte ülkede patri Rasizade, Alec(2004) , “Azerbaijan after Heydar monyal ve buna bağlı olarak nepotist siyaset anlayış ı Aliev”, Nationalities Papers, Cilt: 32, Sayı: 1, , s. ve devlet yapısına dayalı tarihsel engram (tarihi- 142. politik miras) açığa çıkmış tır. Bu sistemde, kurallar-

 Baran, Zeyno “The Caucasus: Ten Years after dan ziyade geleneksel normların emir ve yasaklarına Independence”, The Washington Quarterly, Cilt: 25, yasallık kazandırdığı bir kiş iye itaatin ön planda ol- Sayı: 1, Kış 2002, s. 225. duğu ve sosyal statünün iş e almada bilgi ve beceriden üstün tutularak, doğuş tan bazı kimselerin belli mevkiye atanabildiği bir siyasal- yönetsel yapıyla karş ılaş ılır. 15


DOSYA: TÜRKİYE

16


Avrupa Birliği Üyeliği Yolunda Türkiye: Tam Üyelik İhtimali Kaldı mı? Oğuzhan Sabuncu AB-Türkiye ilişkileri üzerine derin birikimlerini bizimle paylaşılıyor

Türkiye ve Avrupa Birliği arasındaki ilişkiler, Aralık 1999’daki Helsinki Zirvesi ile yeni bir noktaya ulaştı. Bu zirvede Avrupa Birliği, Türkiye’nin adaylığını resmen kabul etti ve uyum sürecinin

Türkiye ve Avrupa arasında, iki tarafın ilk temasın- temelleri atıldı. Ancak Türkiye, Avrupa Birliği’nin dan bu yana çekişme dolu ama bir türlü koparılama- 1993 yılında açıkladığı Kopenhag Kriterleri’ne yeteryan bir bağ vardır. Hatta çeşitli çevrelere göre Avru- ince uyum sağlayamamıştı. Bu durumun, pa, Türkler için bir “arzu objesi” ve bir “hüsran çözülmemiş bir Kıbrıs sorununun ve Türkiye içi kaynağı” olarak geçer. Bu söylemden yola çıkarak siyasal dengesizliklerin sonucu olarak Türkiye, 2002 Türkiye-Avrupa

Birliği

ilişkilerini

inceleyecek Aralık’ında düzenlenen Kopenhag Zirvesi’nden bir olursak, bahsedilen söylemin kendisini doğruladığını kesin üyelik tarihi beklerken eli boş bir şekilde iddia edebiliriz. Fakat bu iki grup arasında neler zirveden ayrılmak zorunda kaldı. Ancak 2001 ve yaşandı da Türkiye ve AB arasında bir sevgi-nefret 2004 arasında Türkiye’nin yoğun çabası, 17 Aralık ilişkisi oluştu? Bu karmaşık ilişki kısa veya uzun va- 2004 tarihinde sonuç buldu: Brüksel’de toplanan dede bir çözüme ulaşacak mı? Bu yazıda bu durumu Avrupa Parlamentosu, Türkiye’nin siyasi koşulları birtakım yorumlarımla birlikte elimden geldiğince karşılayabilmesi üzerine resmi müzakere sürecini açıklamaya çalışacağım. onayladı ve 2005’teki Lüksemburg Konferansı ile Türkiye-Avrupa Birliği Arasında Yaşananlar

AB üyeliği müzakereleri tam anlamıyla başladı. 2005

yılında Türkiye’nin tam üyeliği için tamı tamına 35 Öncelikle Türkiye ve AB arasındaki tarihsel sürece adet müzakere başlığı belirlendi. Günümüze kadar bu bir bakış atmamız gerekiyor. İki taraf arasındaki ilk başlıklardan 16 tanesi açıldı ve sadece bir tanesi resmi temas, Türkiye’nin 25 Mart 1957 tarihinde geçici olmak üzere kapatıldı. Avrupa Ekonomik Topluluğu isimli örgüte katılım talebiyle gerçekleşti. 1963 yılında ise AET ile Türki- 1990’ların sonunda ve 2000’lerin önemli bir kısmınye arasında imzalanan Ankara Antlaşması, iki taraf da Türk siyasetinde Birlik Üyesi olacak olmanın heyarasındaki ilişkilerin nasıl ilerleyeceğine dair bir ecanı vardı. Fakat 1995 yılında dönemin başbakanı işaret veriyordu; zira bu antlaşma bir ekonomik orta- Tansu Çiller’in oldukça iddialı sözü, Türkiye’nin 3 klık antlaşmasıydı. Ancak antlaşmanın imzalandığı yıl içinde Avrupa Birliği’nin tam üyesi olacağı 12 Eylül tarihinden tam 17 yıl sonra Türkiye’de düşüncesi, o dönemden beri bir karşılık bulmadı ve gerçekleşen askeri darbe, iki taraf arasındaki Türkiye 1987 yılından bu yana AB’nin kapısında ilişkilerin 3 yıl boyunca donmasına neden oldu. beklemeye devam ediyor.Peki, müzakerelerin başla1983’te normal siyasi hayata dönüşle birlikte Türki- ması için saatlerin durdurulmasına sebep olan, Avruye 1987 yılında tam üyelik başvurusunu Avrupa pa Parlamentosu’nda “EVET” yazılı pankartlarla Topluluğu’na sundu. Türkiye, o yıllarda Topluluğun onaylanan, değişen hükümetlere rağmen özenle takip kendisini genişlemeye müsait görmemesi üzerine edilen Avrupa Birliği üyelik süreci sırasında ne oldu “ortaklık” kavramına yönlendirildi ve bunun ilk da 2017 yılında Avrupa Parlamentosu’nun yaptığı meyvesi 1995 yılında imzalanan Gümrük Birliği Türkiye’nin üyelik başvurusunun dondurulması Antlaşması ile alındı.

çağrısı gibi önemli problemlerin de görüldüğü, bitecek gibi gözükmeyen bir sürece dönüştü?

17


Bahsedilen sıkıntılar ve devamlı duraksamalar, polis gücünün gösterdiği tepki, Avrupa Birliği üyeGüney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin 2004 yılında Avru- lerinde şaşırtıcı olmayan bir tepkiye yol açtı, hatta pa Birliği’ne dâhil edilmesiyle başladı. 1974 yılında Almanya o dönemde Türkiye’nin üyelik süreci Kıbrıs Harekâtı ile başlayan Kıbrıs Sorunu, 40 yıl görüşmelerini engellemeye çalıştı. Üye ülkeler

sonra Türkiye’nin AB’ye katılmasının önünde en gösterdikleri bu büyük tepkinin sebebi olarak Türk büyük engellerden birini teşkil ediyordu. Sorunun en hükümetinin protestolar esnasında AB’nin büyük büyük sebebi Türkiye’nin GKRY’yi tanımamasından değer verdiği çeşitli temel hak ve özgürlükleri kaynaklanıyor, zira Avrupa Birliği, üyelik başvurusu baskılamaya çalışmasını gösterdi. Türkiye de AB’nin yapan bir ülkenin bütün üye ülkeleri diplomatik ortaya koyduğu bu tepkiye karşılık olarak AB ile olarak tanımasını şart koşmaktadır. Ancak Türkiye, bağlarını tamamıyla koparma tehdidinde bulundu. Rum yönetimi konusundaki tavrını 2004 yılından bu yana değiştirmedi ve AB üyesi Rumlar da Türkiye Gezi’den sonra iki taraf arasındaki gerilimler hakkında yeni fasıllar açılmasına çeşitli defalarca maalesef yatışmaktan ziyade arttı. 15 Temmuz engel oldu. Türkiye ve Güney Kıbrıs arasındaki bu 2016’da yaşanan darbe girişimi, Türk hükümetinin soruna ek olarak, Avrupa Birliği’nin Türkler tarafın- darbecilere tepkisi ve idam cezasının geri getirilmesi dan “Hristiyan Birliği” olarak görülmesini de söy- tartışması ve 2017 Anayasa Referandumu, bu gerilileyebiliriz. Dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal, mi yeni zirvelere ulaştırdı. 2017 yılında Cumhur1989 yılında “AB’nin bir Hristiyan Birliği olduğunu başkanı Erdoğan, Türkiye’nin müzakere sürecinin hep hissettim” diyerek bu akımın başlatıcısı olmuş; devam ettirilip ettirilmeyeceğini halka sorabileceğini 1995 yılında dönemin Refah Partisi Kayseri Mil- söyledi. Çok benzer zamanlarda Avrupa Parlamento-

letvekili Abdullah Gül tarafından da aynı ifadelerle su, Komisyon’a Türkiye hakkında müzakereleri dontakip edilmiştir. Tabii şunu da eklemek isterim, bu durma tavsiyesinde bulundu ve Avrupa Konseyi, Tügörüşün tek sebebi Türklerin bakış açısı değil, Avru- rkiye ile görüşmelerde yeni fasıllar açılmayacağını palı liderler de bu düşünceye katkıda bulunacak söyledi. Aynı yılın Aralık ayında Avrupa Konseyi, çeşitli tavırlar sergilemiş bulunmakta. Örneğin, 2004 AB Müktesebatına Uyum Programı dâhilinde TürkiAB dönem başkanlığını yapan Çek Cumhuriyeti ye ile yeni başlık açılmayacağını duyurdu ve sebep Başbakanı Mirek Topolanek, Türkiye’nin AB’ye olarak Türkiye’nin her geçen günde çok daha katılmasının temelinde Hristiyanlık olan Avrupa otokratik bir yönetime kaymasını gösterdi. 2016 değerlerini devre dışı bırakacağını iddia etmiştir. Bu yılında başlayan Suriyeli göçmen krizinin ve vize “Hristiyan Birliği” söyleminin temelinde yatan muafiyeti tartışmalarının da Türkiye-AB ilişkilerine sebebin Türkiye ve Avrupa arasındaki temel kültürel büyük bir etkisi oldu. İki taraf arasında yapılan antfarklılıklardan kaynaklandığını söylememiz çok da laşmaya göre Türkiye, AB’den alacağı 6 milyar Euro yanlış olmaz; zira yüzyıllarca İslami kültürün merke- ile Suriyeli göçmenlerin kaçak yollarla AB sınırzi ve öncüsü olmuş Anadolu yine yüzyıllardır Hristi- larına girmesini engelleyecekti; ancak Türkiye’nin yan kültürün merkezi ve öncüsü olmuş Avrupa ile iddiasına göre vaat edilen 6 milyar Euro’nun sadece

çok temel farklılıklar göstermektedir.Bana göre iki 179 milyonluk bir kısmı ödenmişti. Vize muafiyeti taraf arasındaki sorunların zirve yaptığı en önemli konusunda ise yaşanan sorun Türkiye’nin çeşitli noktalardan biri, 2013 yılında yaşanan Gezi Parkı kriterleri tamamlamamasından dolayı uygulamanın eylemleri oldu. Türk halkının çeşitli şehirlerde yürürlüğe girmemesinden kaynaklandı; ancak Türk hükümet aleyhinde yaptığı protestolara hükümetin ve tarafı, muafiyet uygulamasının başlamamasının 18


mülteci geri kabulüne engel teşkil edeceğini savundu kadar tam üyelik alınamazsa sürecin tamamen durduve kriz çözülemedi. Bu yaşananlara en son darbeyi rulabileceği iddialarıyla karşılaşabiliyoruz. Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nin Türkiye Ancak sadece liderlerin söylemlerine bakarak böyle hakkında 2004’teki siyasal denetim seviyesine geri bir çıkarımda bulunmak yanlış olur. Peki o zaman

dönülmesi kararı vurdu. 2013-2018 arasında iki taraf Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyeliğine engel arasındaki ilişkilerin devamlı olarak dalgalanması, teşkil eden asıl sebepler nedir? Şahsi kanaatimce en doğal olarak Türk halkının görüşlerine de yansıdı ve büyük engeli çok klişe olan ama halk düzeyinde çok Eurobarometer istatistiklerinde de kendisini gösterdi: geniş yer bulan bir “İslami Türkiye – Hristiyan sözü edilen dönem içinde yapılan anketlerde Türk Avrupa” ayrımı teşkil ediyor. Avrupalı kitleler ve bu halkının AB’ye destek oranının yüzde 65 civarından kitlelerin desteğini isteyen liderler, Müslüman bir yüzde 45’e kadar gerilediği gözlemlenebiliyor.

Türkiye’nin “hiçbir zaman AB üyesi olamayacağını”

Türkiye’nin Tam Üyeliği – Gerçekçi Bir İhtimal iddia mi?

huriyeti’nin Avrupa Birliği’ne tam üyeliği hakkında tartışacak olursak, yakın gelecekte bu sürecin bir tam üyelikle tamamlanacağını söylemek hayalcilik olur. Avrupa Birliği ve Türkiye taraflarından çok sayıda söylem ve hareket, bu iddiayı destekleyecek bir ni-

telik taşıyor. AB liderlerine bakacak olursak, daha 2018 içinde Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve AB Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu üyesi Johannes Hahn, Türkiye ile tam üyelik ziyade

bir

hiçbir

şekilde

gocunmuyor.

2000’lerin başındaki “Batı dünyası ile İslam dünyası

Yukarıda anlatılanlardan yola çıkarak Türkiye Cum-

ilişkisinden

etmekten

“stratejik

ortaklık”

geliştirilmesi gerektiğini söyleyerek AB’nin bir nevi 2004’ten bu yana hep var olan tutumu ve isteğini tekrarlamış oldu. Bu söylemlere ek olarak Avrupa Konseyi’nde yürütülen tartışmalarda gerek Almanya, gerek Fransa, gerekse de GKRY liderlerinin Türkiye hakkında verdiği vetolar da genel duruşlarını tekrar tekrar ortaya koymakta. Türk tarafına bakacak olursak, 2007 yılından bu yana zaman zaman dalgalanmalara rağmen devamlı azalan bir üyelik isteği görüyoruz. Türkiye’de İktisadi Kalkınma Vakfı gibi kurumların yürüttüğü anketlere bakacak olursak,

halkın AB üyeliğine olan arzusunun son 14 yılın en alt seviyelerine vurmuş olduğunu görürüz. Cumhurbaşkanı, bakanlar ve diplomatlar düzeyinde de söylemler incelendiğinde ülke yöneticilerinin AB konusunda sabırsızlanmaya başladığını ve 2023’e

arasındaki köprü Türkiye” düşüncesini terk eden Türk hükümeti ve AB’ye gittikçe şüpheci yaklaşan Türk halkı, hâlihazırdaki ‘farklılık’ düşüncesini daha da perçinleyip zayıf bir ihtimali iyice köreltiyor. Geçmişten bu yana iki taraf arasındaki rekabetin oluşturduğu bir “biz ve onlar” anlayışının da var olduğu yadsınamaz bir gerçek ve bu anlayış her iki

tarafta da mevcut. Kültürel farklılıklara ek olarak, Türkiye’nin Uyum Müktesebatındaki çeşitli fasıllara yeterince bağlılık gösterip reform hareketinde bulunmadığı da bir gerçek. Türkiye’nin fasıllarda bahsedilen siyasi, adli ve

bürokratik

yenilikleri

tam

anlamıyla

gerçekleştirmemesi ve AB’nin özellikle Bulgaristan ve Romanya’nın üyeliklerinden sonra yaşadığı uyum ve bürokrasi sorunlarının bir benzerini Türkiye ile yine yaşamak istemediği net bir şekilde görülebiliyor. Bu konuların içinde bulunduğu fasıllar ise ya hâlâ dondurulmuş durumda, ya da yakın zamanda kayda değer bir ilerleme kaydedilmiş değil. Fasıllara bağlılık ve ilerleme konusundaki sorunlar, aynı zamanda ekonomi alanında da baş gösteriyor. Türk

ekonomisinin son yıllardaki kırılganlığı ve uzun vadede çok güven telkin etmemesi, kanaatimce AB’nin Türkiye’ye burun kıvırması için başlı başına yeterli sebep olarak verilebilir. 2008 yılından beri çeşitli ekonomik krizlerle boğuşan ve yıllardır Yunanistan,

19


İtalya, İspanya, Portekiz gibi ülkelerin toparlanması nuda Avrupa Birliği’yle yakın temasa ihtiyaç için yoğun çaba gösteren bir Avrupa Birliği, bu duyuyor; bu durumun bir benzerini Avrupa Birliği ülkelere ek olarak hızlı bir büyümeye sahip olmasına için söylemek de çok büyük bir yanlış olmaz. Bu rağmen neredeyse daima bir kırılganlık riskiyle karşı ilişki çerçevesinde kurulacak bir ortaklık, her iki

karşıya bir Türkiye’yi de sınırları içine dâhil edip bu tarafa da oldukça fayda sağlamanın da ötesinde problemle de başa çıkmak istemez.

Türkiye’nin gelecek bir tam üyelik için koşulları

Söz konusu 14 yıl içinde her iki tarafın da görüşmel- karşılamasına da daha esnek ama güvenilir bir zaman eri bitirmesi ya da dondurmasına sebep olabilecek çerçevesi sunabilir. Sonuç olarak, metin boyunca çok çeşitli olay yaşandı ve süreç aslında defalarca bahsi geçen aşamalar ve deneyimler, tam üyelik süpratikte durma noktasına geldi. Ancak Türkiye Cum- recinin muhtemel bir sonlandırılması ile “boşa huriyeti ve Avrupa Birliği arasındaki ilişki, fikrimce yaşanmış” olmayacak; tam aksine, iki tarafın da AB’nin başka bir ülke ile olan ilişkilerine pek benzer gelecekte oluşturulması gereken çok daha sağlam bir yapıda değil.(oldukça benzersiz) Bu kadar an- ilişkisinin temellerini atmaları için bir zıplama laşmazlık ve gerginliğe, her iki taraftan da tamamen tahtası görevi görecek. durdurulması yönünde beyan edilen fikirlere rağmen

KAYNAKÇA

ortada hâlâ devam eden bir müzakere süreci var. Bu  Akın, A.Z. (2018). Ak Parti İktidarı Döneminde Türkiye Avrupa Birliği İlişkileri. Erişildiği yer: sürecin yakın zamanda ne olumlu ne de olumsuz www.academia.edu yönde biteceğini sanmamakla birlikte her iki tarafın da gerçek anlamda lehine olacak şeyin müzakere sü-  AKPM'nin Türkiye kararı belli oldu. (2017). Erişildiği yer: www.tr.sputniknews.com recinin bitirilmesi ve AB’nin en başta ortaya koyup ısrarla tekrar ettiği “stratejik ortaklık” veya  AP, Türkiye'yle müzakerelerin askıya alınmasını kabul etti. (2017) Erişildiği yer: “imtiyazlı ortaklık” konsepti çerçevesinde yeni bir www.tr.sputniknews.com süreç başlatılması gerektiğine inanıyorum; çünkü  Gül: AB, Hıristiyan birliğidir!. (2010). Erişildiği Türkiye, ne sosyal ne siyasi ne de ekonomik anlamda yer: www.yenicaggazetesi.com.tr AB’ye tam üyelik kıstaslarını kısa sürede  Hahn: Türkiye ile müzakereler nihai olarak sontamamlayacak durumda olan bir ülke değil. Ülke içi landırılmalı. (2018). www.dw.com..tr problemleri bir kenara bıraksak bile, Kıbrıs Sorunu  Kirişçi, K. (2002). 12-13 December 2002 – Copenda önümüzdeki birkaç yıl içinde herkesi tatmin edehagen Summit of the European Council and Turkey. cek bir şekilde sonuçlanacak gibi durmuyor. Avrupa Erişildiği yer: www.euroactiv.com Birliği Komisyonerleri ve üye ülke liderleri ise bu

 Stratejik ortaklık mı tam üyelik mi?. (2018). düzelme Erişildiği yer: www.dw.com.tr göstermeyen bir Türkiye’yi önce üye yapıp sonra  Turgut Özal, "AB'nin bir Hristiyan birliği olduğunu “adapte etme” çabasına girme niyetinde hep hissettim". (2018). Erişildiği yer: gözükmüyor. Elimizdeki şartları kısaca gözden www.yenisafak.com.tr

koşulları

göz

önünde

bulundurup

geçirip değerlendirmeye tabi tutarsak, üyelik sürecin-  Türk toplumunun AB'ye güveni yok. (2017). in rafa kaldırılması ve bir “imtiyazlı ortaklığın” Erişildiği yer: www.trthaber.com.tr yürürlüğe girmesi önümüzdeki en mantıklı ve faydalı  Türkiye-AB İlişkilerinin Tarihçesi. (2017). seçenek olarak gözüküyor; çünkü yukarıda da bah- Erişildiği yer: www.ab.gov.tr settiğim şekilde iki taraf arasında benzeri pek

 'Türkiye, 2023'e kadar AB üyesi olmayı hedefliyor'. görülmeyen bir ilişki mevcut. Türkiye, birçok ko- (2016). Erişildiği yer: www.dw.com.tr 20


Osmanlı Bürokrasisi ve Hariciyesinde Gayrimüslimlerin Konumu

hakim ideoloji haline gelmesiyle gayrimüslimler le-

Yazarımız Deniz Ünsal’la beraber Osmanlı devlet aygıtının derinliklerine bir yolculuk yapacağız

bir örnektir. . Her ne kadar Osmanlı tebaasını oluştu-

hine bozulması II. Mahmud Dönemi uygulamalarına ran milletler arasındaki eşitsizlik bu örnekte olduğu

Rumdan Ermeniden yaptı müşir ü bâlâ Eyledi resm-i musâvât-ı hukuku ikmâl

gibi yavaş yavaş değişmeye başlamış olsa da eşitlik prensibinin benimsenmesindeki ilk hukukî adımın Tanzimat Fermanı (1839) olduğu vurgulanmalıdır.

(Ziya Paşa, Zafername, 1868) Tanzimat Fermanı, gayrimüslimlerin Hariciye Neza-

2017 yılı, Türkiye'nin yoğun siyasi gündeminde anıl- reti başta olmak üzere devlet kurumlarında istihdamaya vakit bulunamayan, önemli bir hadisenin 150. mının sağlanması amacına paralel olarak bir dizi yeyıldönümüydü. 1867 yılına kadar hiçbir Osmanlı sul- nilik getirmiştir. Ancak bu yeniliklerin devletin mertanı, seferler dışında ülke dışına çıkmamıştı. Ancak kezî teşkilatının aksine taşra teşkilatlarında gerçekSultan Abdülaziz'in 1867'de gerçekleştirdiği 47 gün- leştiği de göz önünde bulundurulmalıdır. Örneğin, lük Avrupa seyahati, kayda değer bir hadise olarak Tanzimat Dönemi'nde kurulan mahalli/yerel meclisimparatorluğun köklü tarihinde yerini aldı. Esasında lerde o bölgede bulunan gayrimüslim milletlere de Sultan Abdülaziz'in bu seyahati, Osmanlı'nın dönü- temsilci bulundurma hakkının tanınması gayrimüsşümü hakkında pek çok fikir verse de 19.yy, bu sem- limlerin Osmanlı bürokrasisine dahil olması bakıbolik ziyaretin çok ötesinde bürokrasi ve diplomasi mından önem teşkil etmektedir. alanında önemli gelişmelere sahne oldu. Ben de bu yazıda, Geç Osmanlı Dönemi'nde İmparatorluk bü-

rokrasisi ve hariciyesinde görev almış gayrimüslimleri ele alacağım. 1821 Yunan Ayaklanmasının akabinde yaşanan gelişmeler, Osmanlı bürokrasisinin Tanzimat Dönemi'nde izleyeceği iç ve dış siyaseti şekillendiren sürecin inşasına yol açtı. Bu suretle Osmanlı'nın çok uluslu yapısını muhafaza etmek maksadıyla bir dizi reform hareketine başlandı ve Osmanlıcılık devletin Görsel 1: Fransız Devrimi’nden esinlendiği iddia resmî ideolojisi hâline geldi. Kemal Karpat'ın anlatı- edilen Yunan milliyetçiler 1821 Yunan ayaklanması mıyla bu politikayı Bâb-ı Âli'nin tüm Osmanlı tebaa- sırasında destekçileri İngiliz Şair Lord Byron ile besı arasında eşitlik ve birliği sağlamak ve inanç, ırk ve raber dil farklılıklarının üstesinden gelmek üzere ortak bir siyasal kimlik olarak, tek bir vatandaşlık kavramını kullanma çabası olarak tanımlamak mümkündür. Bu noktada, Osmanlı bürokrasisi ve hariciyesinde Os-

manlılık ideolojisinin ilk kez tesis edildiği dönemin II. Mahmud Dönemi olduğu söylenebilir. Nitekim 1821'de Müslüman tercüman yetiştirmek üzere kurulan Bâb-ı Âli Tercüme Odası'nın salt Müslümanlardan oluşan yapısının, Osmanlıcılığın aşama aşama

Öte yandan 1856'da ilan edilen Islahat Fermanı, bu noktada Tanzimat Fermanı'ndan daha geniş bir Osmanlılık ve eşitlik öğretisi sunmuştur. . Zira Islahat

Fermanı, gayrimüslimlerin birinci sınıf memuriyetlere kadar yükselebileceklerinin teminatını vermek suretiyle gayrimüslimlerin bürokrasi ve bilhassa Hariciye Nezareti'nde etkin konuma gelmelerine yol açmıştır. Fermanın ilanından kısa bir süre sonra

21


Meclis-i Vâlâ'ya dört gayrimüslimin (Örneğin Erme- maya uygun düşecek ölçüde gayrimüslimlerin devni Gregoryenlerden Ohannes Dadyan), Yahudilerden lette istihdamını önceledi. Bu bağlamda, hiç şüphe banker Halim) atanması, Tanzimat dönüşümlerinin yok ki Kayaoğlu'nun da atıfta bulunduğu Osmanlı sürekliliği bakımından kayda değerdir. Ayrıca devlet adamlarının konuyla ilgili kimi görüşlerine

1867'de bu üyelerin yalnızca gayrimüslimleri ilgilen- yer vermek isabetli olacaktır. diren hususlarda toplantılara katılabileceğine ilişkin düzenleme terk edilerek gayrimüslim üyelerin de kalıcı üye statüsüne yükseltilmesi Osmanlı modernleşmesinin gayrimüslimler lehine seyri bakımından hususi bir önemi haizdir.

Âlî Paşa, gayrimüslimlerin devlette istihdamının sınırlılığını ilk dile getiren devlet adamlarından biridir. Âlî Paşa'nın üzerinde durduğu bir husus, 1867'de Girit'te kaleme aldığı bir eserinde vücut bulduğu üzere, ayrılıkçı hareketlerin önlenmesi maksadıyla gayri-

Gayrimüslimlerin bürokraside ağırlıklarını hissettir- müslimlerin de devlet teşkilatı içerisinde görev almamelerinde en önemli katkı hiç kuşku yok ki reformist larının gerekliliğine ilişkindir. Zira Âlî Paşa'ya göre Tanzimat Dönemi devlet adamlarını aittir. Tacettin Avrupa'da bu görüş hakim olduğu için Katolik, ProKayaoğlu'nun konuya ilişkin eserinde vurgulandığı testan, Musevi ya da Ateist ayrımı yapılmaksızın üzere, özellikle Mustafa Reşit, Âlî ve Fuad Paşaların herkes eşit haklara sahiptir. Öte yandan, Âlî Paşa'nın sadaret dönemlerinde Batılılaşma çok süratli bir bi- bu görüşlerine yer verdikten sonra, bir şerh düşmek çimde artış gösterdiği için devlet kademelerinde gay- de elbette yerinde olacaktır. Keza bu noktada Batılırimüslimler etkinlik kazanmış, Hariciye Nezareti de laşmadan yana keskin bir tavır almasıyla tanınmış Tanzimat'ın resmî eşitlik politikasının en fazla uygu- Âlî Paşa'nın, Batı'daki gelişmeleri örneklemesine

landığı devlet birimi olmuştur. Öyle ki gayrimüslim rağmen alışılmış Osmanlı devlet adamı imajının dışıbürokrat ve memurlar merkezi teşkilatın üçte birini na çıkamadığı anlaşılmaktadır. Öyle ki Âlî Paşa'ya oluştururken, izleyen süreçte gayrimüslimlerin Os- göre bu reformlar toplumun huzurunu bozmak istemanlı hariciyesinin en üst makamlarında görev aldığı yen dış güçlere karşı hükümetin derhal bir inisiyatif görülmektedir. Genel olarak, mezheplerine göre tas- alması sonucu gerçekleştirilmelidir. Bu yönüyle Âlî nif edilen gayrimüslim memurların tamamının ya- Paşa, bir yandan Tanzimat'ın eşitlik esasını öncelebancı dil bildiği dile getirilmektedir. Ne var ki, Müs- yen, ancak toplumun huzurunu bozmak isteyen dış lümanların bürokrasideki oransal üstünlüğü bu dö- güçleri de nazara alan bir devlet adamı olarak öne çıkarken; bir yandan da Osmanlı'dan Kemalist Türki-

nemde de devam etmiştir. Türk hukuk doktrininde insan hakları hukukuyla ilgili eserleriyle tanınmış olan Bülent Nuri Esen'in Tanzimat reformlarına dair düşünceleri Tanzimatçı devlet adamlarının gayrimüslimlere dair yaklaşımlarını değerlendirmeden önce üzerine düşünülmeye değerdir. Zira Esen'e göre o dönem devleti modernleştir-

ye'ye taşınan alarmist hassasiyetleri, telaşlı hâlet-i ruhiyeyi simgeleyecektir. Nitekim Hasan Aksakal'ın "telaşlı modernleşme" (aktaran Tanıl Bora) diyerek kavramsallaştırdığı Tanzimat Dönemi kaygıcılığının, bir an önce bir şeyler yapma telaşının köklerini bu dönemlerde bulduğunu söylemek yanlış olmaz.

mek için Avrupa devletlerini taklit etmek, halka siya- Fuad Paşa'nın vasiyetnamesinde de konuya dair çesal haklar tanımak lazım geliyordu. Günümüz ifade- şitli görüşlere rastlanabilir. Fuad Paşa'ya göre gayrisiyle, Tanzimatçı fikriyatın asıl amacı, devleti genç- müslimler, mümkün mertebe devlette istihdam edilleştirmek, devleti restore etmekti. Mesele devletin melidir. Burada amaç, halkın kaynaştırılması olmakrestorasyonuydu. Tanzimat paşaları işte bu paradig- la beraber, çelişkili biçimde Fuad Paşa'nın 22


gayrimüslimlere olan güveninin sınırlı olması dikkat Bu dönemde Osmanlı hariciyesinde yetişen gayriçekmektedir. Zira Fuad Paşa'ya göre Rum memurlar müslim kadroların yalnızca bürokrasi ve diplomasi Yunanlık davasından vazgeçmeyecekleri için bu me- alanında değil, reformların çeşitlendirilmesi ve sağmurlara temkinli yaklaşılmalıdır. Ermeniler ise tam lamlaştırılması konusunda da bilfiil görev aldıkları

tersine, sadakatlerini kanıtlamış bir millet olarak dev- değerlendirilmektedir. Örneğin dil bilgisi, diplomasi, lette istihdam edilmeli, Ermenilerin dinî inançları, hukuk ve iktisat gibi alanlarında eserler vermiş gayriErmenilerin hizmet ve becerilerinden yararlanılması- müslim bürokrat ve aydınların katkıları, üzerine dünı engellememelidir.

şünülmeyi hak etmektedir. Bu eserlerden biri meşhur

Öte yandan, Tanzimat Dönemi'nde göze çarpan memur sayısındaki hızlı artışla beraber bir Yeni Osmanlılar muhalefetinin oluştuğu da ifade edilmelidir. Mülkiye memurlarının sayıca artması ve nüfuz kazanmasına tepki gösteren Yeni Osmanlılar, bu dönemde Tanzimatçıları devletin karar alma gücünü hesapsızca istismar etmekle suçluyordu (Sonraları Sultan Abdülhamid Sicil-i Ahvâl gibi sistemleri oluşturarak kamu hizmetlerinin rasyonelleştirilmesi hususunda önemli adımlar atacaktır). Nitekim Yeni Osmanlılar'ın başta Ziya Paşa ve Ali Suavi olmak üzere

gerek devlet memurlarının nüfuzuna, gerekse devlette gayrimüslimlerin devlette istihdamına çeşitli eleştiriler yönelttiği görülmektedir. Mesela Ziya Paşa'nın satirik özelliklere sahip olduğu savunulabilecek Zafername adlı eserinde Âlî Paşa'yı hicvettiği cümlelerinde bu hoşnutsuzluğun izleri rahatlıkla görülür. Ziya Paşa, gayrimüslimlerin devlet hizmetine alınmasını şu şekilde alaya almaktadır:

bir İngilizce sözlüktür. Bâb-ı Âli Tercüme Odası'nın ilk gayrimüslim memurlarından James W. Redhouse'ın Müntehabât-ı Lügât-ı Osmâniye isimli İngilizce sözlüğü (1842) önce Sultan Abdülmecid'e hediye edilmiş, sonrasında da ise basımına müsaade edilmiştir. İsmini duymaya alışkın olduğumuz bu sözlüğün yazarı olan Redhouse'a sonrasında Sultan Abdülmecid tarafından Nişan-ı İftihar takdim edilmiştir. Öte yandan, Konstantin Adosiades Paşa da Türkçe dilbilgisi kitabı ve Rumca - Osmanlıca sözlük kaleme almıştır. Tanzimat Dönemi Hariciye Nezareti'nin İngilizce sözlüğü (1842) önce Sultan Abdülmecid'e hedi-

ye edilmiş, sonrasında da ise basımına müsaade edilmiştir. İsmini duymaya alışkın olduğumuz bu sözlüğün yazarı olan Redhouse'a sonrasında Sultan Abdülmecid tarafından Nişan-ı İftihar takdim edilmiştir. Öte yandan, Konstantin Adosiades Paşa da Türkçe dilbilgisi kitabı ve Rumca - Osmanlıca sözlük kaleme almıştır. Tanzimat Dönemi Hariciye Nezareti'nin Ermeni memurlarından olan Sahak Ebru ise A vru-

"Rumdan Ermeniden yaptı müşir ü bâlâ

pa'da Meşhur Ministroların Tercüme-i Hallerine

Eyledi resm-i musâvât-ı hukuku ikmâl"

Dair Risale'sinde Büyük Petro ve Demırbaş Şarl

Tıpkı Ziya Paşa gibi Ali Suavi de -belki daha detaylı eleştirilerle- Tanzimatçı aklın gayrimüslimlerle devlet teşkilatını bütünleştirme eğilimini topa tutmuştur.

hakkında mülahazalar yapmıştır. Sahak Ebru aynı zamanda Machiavelli'nin Prens adlı eserini de Türkçeye çevirmiştir.

Öyle ki Rumların mühim mevkilerde, mesela Harici- İlerleyen süreçte gayrimüslimler Osmanlıcılık ideoye Nezareti'nde görev almalarını kabul etmediğini lojisinin Sultan Abdülhamid Dönemi'nde yavaş ya-

belirten Ali Suavi'nin, Rum bürokrat ve diplomatla- vaş terk edilmesine rağmen bürokrasi ve diplomasirın Osmanlı'yı Rum propagandalarına karşı yeterince deki etkinliklerini sürdürmüştür. Pek çoğu yukarıda savunamadığını ifade ettiği görülmektedir.

zikredildiği üzere Osmanlı kültür ve sanat hayatına da entelektüel katkılarda bulunmuştur. 23


Türkiye’nin Suriye Stratejisi ve TSK’nın Sınır Ötesi Operasyonları lunduğu dönemde de merkezî teşkilatta ve taşrada Gayrimüslimler, İttihat ve Terakki'nin iktidarda buvarlıklarını sürdürmüştür. Bu evrede gayrimüslimle-

Yazarımız Batuhan Akkuş Türkiye’nin Kuzey Suriye’deki operasyonlarını ayrıntılı bir şekilde inceliyor rin çıkardığı gazetelerin, kurduğu tiyatroların, katkı-

Fırat Kalkanı Harekâtı

da bulunduğu fikir hareketlerinin, kapsamı daha ge-

niş bir yazıda tartışılması ve rasyonel çıkarımlar ışı- Türkiye 24 Ağustos 2016 tarihinde Birleşmiş Milletğında değerlendirilmesi büyük bir ehemmiyet arz ler Antlaşması’nın 51.maddesinin tanıdığı ‘‘meşru etmektedir. Ancak gayrimüslimler, Cumhuriyet Dö- müdafaa’’ hakkını kullanarak dünya kamuoyuna nemi'nde yeni kurulan devletin merkezî teşkilatında ‘‘Fırat Kalkanı Harekâtı’’nı (FKH) başlattığını ilan ve taşrada etkinliklerini yitirmişlerdir. KAYNAKÇA Bora, T. (2017), Cereyanlar - Türkiye'de Siyasi İde-

olojiler, İstanbul: İletişim Yayınları

Çelik, H. (1994), Ali Suavi ve Dönemi, İstanbul:

etmiştir. Söz konusu madde BM üyesi ülkelerden birisinin silahlı saldırıya hedef olması halinde Güvenlik Konseyi barış ve güvenliğin korunması için gerekli önlemleri alıncaya dek üye ülkelerin bireysel veya ortak meşru savunma haklarını kullanabilecek-

İletişim Yayınları

lerini hükmetmektedir. Bu hükme dayanarak Türkiye

Girgin, K. (1994), Osmanlı ve Cumhuriyet Dönem-

Cumhuriyeti, başta IŞİD olmak üzere Kuzey Suri-

Lewis, B. (2001), The Emergence of Modern Tur-

fazla seyirci kalamayacağını gösterdiği gibi, 1974

leri Hariciye Tarihimiz, Ankara: Türk Tarihi Kurumu ye’de yer alan terör örgütleri tarafından Türkiye’ye Yayınları yöneltilen tehditleri ortadan kaldırmaya yönelmiştir. Göçen, H. N. (2008), "Vesaik-i Tarihiyeyye ve SiOperasyonun amaçları arasında; sınır güvenliğinin yasiyye": Belgelerin Dilinden Osmanlı ve Avrupa, sağlanması ve terör örgütü PKK’nın Suriye kolu olan İstanbul: Selis Kitaplar PYD/YPG’nin, sözde Afrin, Kobani ve Cezire kanKayaoğlu, T. (2013), Osmanlı Hariciyesinde Gayr-i Müslimler (1852-1925), Ankara: Türk Tarih Kurumu tonlarını birleştirerek Suriye’nin kuzeyindeki doğuYayınları batı hattını kontrol altına almasını engellemek vardır. Kılıç, M. (2009). Osmanlı Hariciyesinde Gayrimüs- Ayrıca FKH Türkiye’nin, Suriye İç Savaşı’ patlak limler (1836-1876), Ankara Üniversitesi Sosyal Bivermesini takip eden beş yılın sonunda verdiği bir limler Enstitüsü Tarih (Yakınçağ Tarihi) Anabilim Dalı, 241-324 kararla Türkiye’nin Suriye’deki gelişmelere daha key. Oxford: Oxford University Press

Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan beri TSK’nın icra ettiği

Mardin, Ş. (2015), Yeni Osmanlı Düşüncesinin Do- en önemli sınır ötesi operasyonlarından birisi olma

ğuşu, İstanbul: İletişim Yayınları,

Shaw, S. / Shaw, E. K. (1976). History of the Otto-

man Empire and Modern Turkey - II, Cambridge: Cambridge University Press

özelliği taşımaktadır. FKH terör örgütlerine yönelik bir harekât olsa da aynı zamanda dünya devletlerine de Türkiye’nin ulusal güvenliği için her türlü tedbiri almaya kararlı olduğunu göstermiştir. Türkiye sadece bölgeyi terör örgütünden temizlemekle kalmamış, devlet kurumları ve sivil toplum kuruluşları ile böl-

gede kapsamlı bir ‘‘inşa’’ faaliyeti yürütmüştür. Bölgede,‘‘güvenlik, altyapı ve üstyapı hizmetleri, adaletin ve asayişin tesisi, gıda yardımı, barınma hizmeti, sağlık ve eğitim yardımı’’ gibi insani yardım faaliyetleri yürütmüştür. 24


Türk Silahlı Kuvvetleri yapılan bu sınır ötesi operas- leri sadece yurtiçindeki terör saldırıları ile sınırlı deyon neticesinde aşağıdaki hususlarda kendini geliştir- ğildir. Örgüt 16 Aralık 2015 tarihinde de TSK’nın me zorunluluğu duymuştur. 

Zırhlı birliklerin modernizasyonu

İHA ve SİHA kullanım alanı

Irak Başika’da konuşlanmış birliklerini de füze saldırısı ile hedef almıştır. Diğer bir sebep ise

(Türkiye’nin terör örgütü olarak tanımladığı) başka bir terör örgütü olan YPG’nin DEAŞ karşıtı koalisyonun desteğini alması, Türkiye’de eylemlerini art-

Yerel güçler ile koordinasyon sağlama

Askeri harekâtta zamanlama

İstihbarat kurumları arasında bilgi alışverişi

tırma yoluyla Ankara’nın dikkatini Suriye’den ülke içine çekmeye çalışması, Suriye’deki kaos ve belirsizlik ortamından yararlanarak Suriye’de kontrol ettiği coğrafi alanı genişletmek ve askeri gücünü pekiştirmek istemesidir.Türkiye bu sebeplerden ötürü Fı-

Meskûn Mahal Operasyonu eğitimi

rat Kalkanı Harekâtı’nı yapmayı gerekli görmüş ve 24 Ağustos 2016’da TSK ve bölgedeki yerel unsurlar

Türkiye bu operasyon ile gerek içerdeki gerekse de dışarıdaki çevrelerin ‘‘Türkiye DEAŞ’i destekliyor’’ iddialarını da çürütmüştür. Harekâtın genel hatları bu şekilde olup harekât üç aşamada gerçekleşmiştir. Bunlar; Cerablus Safhası, Çobanbey-Dabık Safhası ve son olarak harekatın sınırını oluşturan El-Bab Saf-

hası’dır.

Türkiye’yi Harekâtı Gerçekleştirmeye Mecbur Kılan Nedenler:

ile harekâta başlamıştır. Harekâtın Cerablus’taki ilk etabı Kara Kuvvetleri ve Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nın ortak harekât konsepti çerçevesinde gerçekleşmiştir. Harekât boyunca, büyük bir kısmı Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na

bağlı komandoların ve Özel Kuvvetler Komutanlığı’na bağlı özel eğitimli askerlerin oluşturduğu yaklaşık 4 bin TSK ve 7 bin ÖSO askeri görev almıştır.Cerablus Safhası ‘‘Çok Namlulu Roketatar Sis-

FKH’ye giden süreç içinde Türkiye birçok güvenlik temlerinin (ÇNRA)’’ ateş desteği altında 24 Ağustos tehlikesi altında kalmıştır. Bu tehlikelerin en başında 2016 saat 04.00’da başlamıştır. İlerleyen saatlerde DEAŞ’in Türkiye’nin büyük şehirlerinde gerçekleş- operasyon öncesi İHA’lar yardımıyla tespit edilen tirdiği canlı bomba saldırıları gelmektedir. İkinci ola- stratejik hedefler F-16’lar ile vurulmuş 10.30’da ise rak ise DAEŞ’in sınırımızda yaklaşık olarak 100 km öncü birlikler ile sınırın diğer tarafına giriş yapılmışuzunluğunda ve yaklaşık 35 km derinliğinde bir alanı tır. IŞİD harekâtın ilk gününde çok az direnç gösterekontrol etmesi ve sınır illerimizdeki sivil halk için bilmiş, geride 46 zayiat ile El-Bab istikametine çekilpotansiyel tehdit oluşturmasıdır.Bunların dışında miştir.Aynı gün YPG-PKK mevziileri de hedeflenDEAŞ, 5 Haziran 2015 Diyarbakır,20 Temmuz 2015 miş. YPG’li 25 terörist etkisiz hale getirilmiştir.28 Suruç ve son olarak 10 Ekim 2015 Ulus Gar saldırı- Ağustos’a kadar geçen 5 gün içinde, FKH güçleri ları ile çoğunluğu PKK veya HDP çizgisinde olan birçok köyü ele geçirmiş, harekâtın doğu sınırını kuinsanları ve grupları doğrudan hedef alarak Türki- zeyde Karkamış’tan 20 km güneyde Sacur Nehri’ne

ye’de hassasiyet arz eden etnik siyasal ve mezhepsel kadar oluşturmuştur. ABD’li yetkililerden gelen farklılıklar üzerinden ülkeyi istikrarsızlaştırmaya, YPG’nin Fırat’ın doğusuna çekileceği açıklamasıninsanları kutuplaştırmaya ve bu sayede ülkeyi iç sa- dan sonra güney yönünde ilerleme durdurulmuş ve vaşın eşiğine getirmeye çalışmıştır. DEAŞ’in tehdit- harekât yönü batıya doğru çevrilmiştir. Harekât’ın Menbiç yönüne ilerleyeceği tartışılsa da bölgede 25


bulunan Amerikan askeri varlığından ve o günkü 150 TSK askerinden oluşan bölük, hastane bölgesini konjonktürde ABD-Türkiye arasında anlaşma sağla- ele geçirmeyi başarmıştır ancak daha sonra bölgede namadığından Münbiç yönünde ilerleme sağlanama- ağır zayiatlar vermiş ve çekilmek zorunda kalmıştır. mıştır.Bu 5 günlük süre içinde 400 kilometrekarelik Yaklaşık 1 ay süren yeniden teşkilatlanma sürecin-

bir alan Terör örgütleri DEAŞ ve PYD/YPG’den te- den sonra Sulfaniye kasabasını ele geçirmek için bir mizlenmiştir.

hamle yapılmış bu girişimde de başarılı olunamamıştır. El-Bab yerleşim birimi 26 Şubat tarihinde Batı-

Çobanbey (Rai) ve Dabık Safhası (3 EylülKuzey-Doğu yönlerinden kuşatılmış ve eş zamanlı 16 Ekim 2016) TSK 3 Eylül’de Çobanbey kasabası ve çevre köylerinde harekatın yeni safhasını başlatmıştır. Bu safha da bir önceki gibi yoğun topçu ateşi ve hava bombardımanıyla başlamış TSK ve ÖSO güçleri Çobanbey ve Dabık adlı yerleşim birimlerini DEAŞ’tan temizlemek maksadıyla sınırı geçmiştir. Örgüt bölgesel parçalara bölünerek daha küçük alanlarda daha iyi koordine olmuş, etkili savunma taktikleri geliştirmiş-

meskun mahal operasyonlarıyla iki hafta içinde ele geçirilmiştir. Harekât 40 km derinliğinde ve 95 km uzunluğundaki bir hatta icra edilmiş DEAŞ’in Türkiye sınırıyla bağlantısı tamamen kesilmiştir. Operasyonun başından sonuna kadar olan süreçte 2705’i DEAŞ, 322’si PYD/YPG üyesi toplamda 3027 terörist etkisiz hale getirilmiş, 72 Türk Askeri şehit olmuştur.

Zeytin Dalı Harekâtı

tir. Bu nedenle TSK Dabık’ın Eylül ayında alınması

için bölgeye daha çok asker sevk etmiştir. 16 Ekim Bilindiği üzere Türkiye terörle mücadelesini 2016 tarihinde DEAŞ’ın sözde hilafetinin yüklediği FKH’den önce daha çok savunma odaklı bir konsept-

anlam açısından ayrıca ideolojik öneme sahip olan te yapıyordu. FKH ile bu stratejiden vazgeçilmiş teDabık ele geçirilmiştir. Bu safhanın tamamlanmasıy- röre kaynağında ve yerinde etkili bir şekilde müdahala da toplamda 1300 kilometrekarelik bir alan temiz- le edilmeye başlanmıştır. 20 Ocak 2018 tarihinde lenmiştir. Ayrıca batıda Azez ve doğuda Cerablus Suriye’nin kuzeybatısında yer alan terör örgütü arasındaki hat birleştirilmiş bu sayede Terör örgütü PYD/YPG’nin Afrin’deki yapılanmasına başlatılan PYD/YPG’nin ‘‘kantonlarını’’ birleştirme girişimi harekât da bu konseptte bir hamledir.Harekâtın gerde engellenmiştir.

çekleştirilmesi özellikle Rusya ile uçak krizinin ardından yürütülen ve her geçen gün iyileşen diploma-

El-Bab Safhası (17 Ekim-30 Mart 2017) Harekat PYD/YPG saldırıları ve Suriye rejim güçlerinin dahil olmasıyla daha karışık bir hale gelmiş TSK iki tarafa karşı da tedbirler almak ve taktikler geliştirmek zorunda kalmıştır. Mare bölgesine saldırılarda bulunan YPG unsurlarını durdurmak için 20 Ekim 2016 tarihinde düzenlenen hava harekâtında yaklaşık 200 PYD/YPG mensubu terörist öldürül-

müştür. Bu harekât YPG’nin, El-Bab’a ilerlemesinin de önünü kesmiştir. 21 Aralık 2016 tarihinde FKH güçleri El-Bab şehrinin batısında yer alan Akil Tepesi’ndeki bir hastane bölgesine sızma harekâtı ile ilk defa şehre girme girişiminde bulunmuştur. Yaklaşık

tik ve askeri ilişkiler ile sağlanmıştır. Harekâtın başlatılmasının ardından TSK tarafından harekâtın amacı, hedefi ve hukuki çevresi açıklanmış ancak harekât süresi hakkında bir ifadeye yer verilmemiştir Türkiye operasyonun hukuki boyutunu FKH’de olduğu gibi BM’nin terörle mücadeleye yönelik kararları ve BM Sözleşmesi’nin 51.maddesinde yer alan meşru müdafaa hakkı çerçevesinde meşrulaştırmıştır.TSK ha-

rekât boyunca sivil can kaybı olmaması için büyük bir özen göstermiş ve yetkililer tarafından yapılan açıklamada TSK’nın herhangi bir sivil can kaybına yol açmadığı belirtilmiştir. Harekât süresince terör

26


örgütünün yerel halkı canlı kalkan olarak kullandığı, rin’i Doğu Akdeniz’e açılan bir zıplama tahtası olabölgeyi terk etmek isteyen sivilleri alıkoyduğu rak görmesi ve buradan dünyaya açılmak istemesidir. İHA’lar tarafından tespit edilmiştir.Harekâtın başla- Bu sebeplere ek olarak örgütün ‘‘kantonları’’ birleşdığı gün BMGK üyesi ülkelerin, ertesi gün ise bölge tirmek istemesi ve FKH ile ele geçirilen bölgenin

ülkelerinin büyükelçileri Dışişleri Bakanlığı’na çağ- tehlikeye girmesidir. rılarak

operasyon

hakkında

bilgilendirilmiş-

Birinci Safha (20 Ocak-13 Mart 2018)

tir.Operasyona Azerbaycan, Katar ve NATO’dan

destek gelirken Fransa BMGK’yı acil toplantıya ça- ZDH 20 Ocak 2018 saat 17.00’da TSK Afrin kırsağırmış, ABD olaylara müdahil olamayacağını, Rusya lında önceden belirlenmiş hedeflere karşı FKH’de olayları kaygıyla izlediğini, Suriye,İran ve Almanya şehit olan 72 asker anısına 72 adet F-16 ile yoğun başta olmak üzere birkaç ülke ise operasyonun dur- bombardıman başlatmıştır. 21 Ocak 2018 saat durulması gerektiği hakkında açıklamalarda bulun- 10.30’da ise 7 ayrı noktadan kara harekatı başlamışmuştur.İç kamuoyunda ise birtakım çevreler operas- tır. Cephelerin fazla olması terör örgütünde panik yonu ‘‘işgal’’ olarak nitelemiş ve operasyonun dur- yaratmış ve koordine olmalarını engellemiştir. 24 durulması gerektiği yönünde açıklamalar yapmış- Ocak 2018 tarihine kadar olan 3 günlük süreç içinde tır.Harekât süresince gerek yazılı gerek görsel gerek- Burseya Dağı etekleri, Şeyh Obası, Mersava, Şinkal, se de sosyal medyada Türkiye’nin sivil kaybına ne- Hamam gibi köyler ele geçirilmiş ve ileri harekât den olduğu, hastane vurduğu gibi çok sayıda yalan için mevziler elde edilmiştir. Ele geçirilen bu bölgehaber yapılarak karalama kampanyası başlatılmış- lerde YPG/PYD’li teröristler kendilerine ABD taratır.Harekât FKH’ de olduğu gibi üç safhadan oluş- fından temin edilen tanksavar, roket, havan gibi ağır maktadır. Bu safhalar sırasıyla Afrin kırsalının terö- silahlar ile direnç göstermişlerdir. Harekâtın 13 rist unsurlardan temizlenmesi, Afrin şehir merkezinin Mart’a kadar olan sürecinde stratejik ve jeopolitik teröristlerden arındırılması ve son olarak Afrin gene- açıdan çok önemli yerler ele geçirilmiştir. Bunlar sırasıyla; 28 Ocak’ta Burseya Dağı, 31 Ocak’ta Kur-

linde istikrarın sağlanmasıdır.

ni Dağı, 1-2 Şubat’ta, büyük bir ateş üstünlüğüne

Türkiye’yi Harekâtı Gerçekleştirmeye Mecbur Kılan Nedenler

sahip olan ve teröristlerin gözetleme noktası olan Darmık Dağı ve yakınındaki Bülbül Köyü,27 Şu-

Türkiye FKH ile her ne kadar DEAŞ tehdidini sınır- bat’ta tüm sınır köyleri,3 Mart’ta Racu beldesi, 5 larından uzaklaştırmayı başarsa da aynı etkili müca- Mart’ta Bafilyon Dağı, 8 Mart’ta Cinderes Beldesi deleyi terör örgütü PYD/YPG ile yapamamıştır. ele geçirilmiştir. 13 Mart’ta Afrin; kuzey, doğu ve FKH’nin ilk günlerinde PYD/YPG mevzilerine de güney yönlerden abluka altına alınmış ve sivillerin operasyon düzenlenmiş Menbiç şehir merkezine 12 tahliyesi için beklemeye geçilmiştir. Operasyon hava km kadar yaklaşılmış ancak bölgedeki Amerikan as- şartlarının kötüleşmesi, arazinin eğimli olması, zemikeri varlığı ve Türkiye’nin, Amerika’yı PYD/ nin yapısının fazla yağmurdan gevşemesi, 9 Şubat’ta YPG’ye verdiği desteği çekmesi konusunda ikna İdlib’te muhaliflerin Rusya’ya ait SU-25 savaş uçaedememiş olması hasebiyle örgüt üzerinde arzu edi- ğını düşürmesi sonucu Rusya’nın geçici bir süreliği-

len etki tam olarak kurulamamıştır. İkinci bir sebep ne Türk savaş jetlerine hava sahasını kapatması ve olarak PYD/YPG tarafından sınır illerimize hedef bu yüzden hava desteğinin aksaması gibi sebepler gözetmeksizin yapılan füze saldırıları sivil kayıplara nedeniyle zaman zaman yavaşlamıştır. neden olmuştur ve bu durum Afrin’e müdahale etmeyi gerekli kılmıştır. Bir diğer sebep ise örgütün Af27


Meskûn Mahal Safhası (13 Mart 18 Mart rilmiş bu sayede ÖSO’nun hakimiyet alanlarında 2018) bağlantı sağlanmıştır.Operasyon Fırat’ın doğusundaHarekâtın ikinci safhasında Afrin’in merkezinin alın- ki PYD/YPG varlığını tehlikeye atmış, PYD/ ması sadece beş gün sürmüştür. Şehrin doğusu ve YPG’nin ABD desteği olmadan bir hiç olduğu anla-

batısı operasyon birlikleri tarafından çevrelenmiş ve şılmış, PYD/YPG’nin amacının ‘‘barış’’ sağlamak 18 Mart 2018 saat 08.30’da şehir merkezi kontrol olmadığı ve zaman zaman bölgedeki Kürtler de dahil altına alınmıştır. Şehir merkezindeki terörist grupla- olmak üzere bütün etnik gruplara baskıda bulunduğu rın, şehrin çevrelenmeye başladığı süreçte Tel Rıfat tespit edilmiştir.Operasyon DEAŞ’a karşı mücadelenin terör örgütleri eliyle değil Türkiye gibi güçlü

üzerinden Rakka’ya kaçtığı tespit edilmiştir.

ordulara sahip devletler eliyle yapılması gerektiğini

Üçüncü Safha: İstikrarın Sağlanması

göstermiş ayrıca Türkiye’nin bölgedeki jeopolitik

Afrin merkezinin ele geçirilmesinden sonra harekâtın denklemin içinde sahip olduğu yeri de sağlamlaştırbir süre sonra Tel Rıfat’a uzayacağı beklense de böl- mıştır.Operasyon boyunca 51 Kahraman Türk Askeri gedeki Rus askeri varlığı ve rejim güçlerinden dolayı şehit olmuş buna karşılık 3731 terörist öldürülmüşbu beklenti gerçekleşmemiştir.Dünyanın çeşitli baş- tür. kentlerindeki PYD basın büroları tarafından uluslara-

rası arenada yürütülen Sivil kayıpları konusundaki Olası Menbiç Operasyonu ve Fırat’ın Do-

ğusuna Operasyon:

kampanyaya karşın TSK harekat sırasında gerçekle-

şen sivil kayıplarına YPG unsurlarının sebep olduğu- Suriye İç Savaşı başladığı günden bu yana Türkiye nu kanıtlar nitelikte görsel kanıtlar sunmuştur.Ayrıca ve ABD, ABD tarafından Suriye rejimine yapılan

ABD öncülüğündeki koalisyon tarafından Rakka ve hava saldırıları hariç herhangi bir konuda ortak payMusul’a Suriye rejimi tarafından da Halep gibi yerle- dada buluşamadı. ABD’nin DEAŞ’e karşı mücadeleşim yerlerine yapılan operasyonlara nazaran Afrin yi Türkiye’yle beraber yürütmek yerine PYD/YPG şehir merkezi çatışmalardan en az şekilde etkilenmiş- adlı terör örgütüyle yapmak istemesi ve bu örgüte tir. Şehir merkezinden aktarılan görüntüler bunu ka- binlerce tır silah yardımı sağlaması iki ülke ilişkilenıtlar niteliktedir.Şehir merkezi ele geçirildikten son- rindeki tansiyonu hiç olmadığı kadar yükseltti. Türkiraki süreçte süratle insani yardım faaliyetlerine baş- ye bu durumda 2015 yılından itibaren Suriye’deki lanmıştır. Bölge insanlarına yiyecek, barınak ve sağ- savaşı bitirmek ve sınırlarında sözde bir Kürt devleti lık yardımları sağlanmış, altyapı ve üstyapı sorunları adı altında PYD ve YPG’nin yapılanmasını engellegiderilmeye çalışılmış, asayiş ve adalet tesis edilmiş- mek amacıyla Astana ve Soçi’de Rusya ve İran ile masaya oturarak, Amerika’dan bağımsız aktörlerle

tir.

bölgede önemli çalışmalar yürüttü. Amerika’nın bu

Harekâtın Sonuçları

çalışmalar dışında kalması ve Rusya’nın Putin önder-

Operasyon sonucunda terör örgütü PKK’nın Suriye liğinde Suriye’de gündem belirleyici olarak öne çıkkolu olan PYD/YPG’nin Afrin’deki varlığı ortadan ması, uluslararası kamuoyunda yer yer ABD Surikaldırılmış bölge halkı işgal ve zulümden kurtarıl- ye’deki üstünlüğünü Rusya’ya kaptırıyor düşüncesi mış, Hatay, Kilis ve Gaziantep sınırları terör tehdi- yarattı. 4 Haziran 2018’de Mevlüt Çavuşoğlu ve Midinden arındırılmış, FKH ile DAEŞ’ten temizlenen ke Pompeo arasında gerçekleştirilen görüşmede bölgenin güvenlik riski ortadan kalkmış, İdlib'deki Münbiç yol haritasının hayata geçirilmesi kararlaştıçatışmasızlık bölgesi, Afrin ve FKH bölgesi birleşti- rıldı. Plana göre Türk ve Amerikan askerleri bölgede ortak devriyelerde bulunacak Menbiç’teki terör 28


örgütü PYD/YPG militanları Menbiç’i aşama aşama Dunford Kuzey Suriye’de 35-40 bin teröristin eğitilterk edecek ve Fırat’ın batısı terörist unsurlardan mesine başlanacağını söylemesi ve Türkiye-Suriye arındırılacaktı. Rahip Andrew Brunson’ın tutuklu sınırında ABD gözlem noktalarının inşa edilmeye olması nedeniyle oldukça gerilen ikili ilişkiler iki başlaması Türkiye’yi son derece rahatsız etmiş ve 12

ülkenin bu konuda ortaklaşa net bir adım atamaması- Aralık’ta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tana sebep oldu. İlk defa 18 Haziran 2018’de başlayan rafından Menbiç ve Fırat’ın doğusuna bir operasyon ve ayrı ayrı yapılan devriyeler 5 Ekim'de Gazian- sinyali verilmiştir.Beyaz Saray ve Trump Yönetimi tep'te başlayan ortak eğitimin ardından 1 Kasım iti- her ne kadar zaman zaman PYD/YPG’ye silah yardıbariyle beraber yapılmaya başlandı.Öte yandan 27 mının durdurulacağı yönünde açıklamalar yapsa da Ekim’de İstanbul’da Türkiye Rusya Fransa ve Al- ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM), manya’nın katılımıyla Suriye konulu düzenlenen zir- Suriye’de yapılan yatırımdan vazgeçmek istememekvede dört ülke ortak bir bildiri yayımladı.Bildiride tedir. Bu durum sürekli olarak Beyaz Saray-Pentagon dikkat çeken en önemli detay ‘‘Beşar Esad’ın gelece- gerilimine sebep olmaktadır. Bu sorunu çözmek için ğini Suriye halkı belirlemelidir’’ kararıydı. Bu karar Beyaz Saray-Pentagon- ABD Dışişleri Bakanlığı or‘‘Türkiye’nin rejim hakkındaki görüşü değişiyor mu tak bir politika üretmeli ve Türkiye ile ortak bir çöveya ilerleyen süreçte değişebilir mi ?’’ düşünceleri- zümü hayata geçirmelidir. ne yol açtı.

Ayrıca ABD uzun vadede İran’ı sınırlandırmak isti-

TSK’nın 28 Ekim 1 Kasım tarihleri arasında Ayn-El yorsa bölgede Türkiye gibi bir aktöre ihtiyacı vardır Arab’dan Kamışlı’ya kadar olan hattı T-155 Fırtına ve Türkiye’nin bölgedeki endişelerini göz önünde

Obüsleri ile vurmasının ardından terör örgütü PYD/ bulundurmak zorundadır. Aksi takdirde Türkiye, sıYPG Suriye’nin güneyinde DEAŞ’a karşı yürüttüğü nır güvenliği ve Suriye’nin toprak bütünlüğü için operasyonu durdurmuş, fakat ABD’nin baskısı sonu- Amerika’dan bağımsız hareket edip başka aktörlerle cu 11 Kasım’da yeniden başladığını duyurmuştur. işbirliği yapacaktır. Bu aktörler Rusya, İran ve şimFakat ABD tarafından yapılan onca lojistik ve askeri dilik çok ütopik gözükse dahi Suriye rejimi olabilir. desteğe rağmen PYD/YPG Deyr Ez Zor’da DEAŞ ile Sonuç olarak, Türkiye 2011 yılında başlayıp sonramücadelede kayda değer bir ilerleme gösterememiş- sında uluslararası bir boyuta ulaşan Suriye İç Savatir. Ekim ayı sonunda ABD hava desteğinin hava şı’na 2016 yılından itibaren Fırat Kalkanı, Zeytin muhalefeti nedeniyle kesintiye uğramasını avantaj Dalı Harekatı, Astana Süreci, Soçi Zirvesi ve son olarak kullanan DEAŞ kaybettiği alanları tekrar ele olarak İstanbul Zirvesi ile doğrudan dahil olmaya geçirmiştir. Bu yaşananlar Rakka operasyonunda da başlamış, uluslararası kamuoyuna sınırlarında terörist olduğu gibi ABD hava desteği olmadan örgütün as- bir devlet kurdurmayacağı mesajını vermiş, son yılkeri bir becerisi ve ele alınan bölgeleri savunma be- larda teröre yerinde ve kaynağında müdahale yöntecerisinin olmadığını işaret etmektedir.Aynı zamanda miyle terörle mücadelede etkin bir rol oynamış ve 6 Kasım’da ABD tarafından yapılan açıklamada Suriye’deki savaşın bitmesi için çaba gösteren ve PKK’nın Kandil’deki terörist elebaşlarının başına yine son yıllarda bölgede etkili bir karar alma meka-

ödül konularak Suriye’nin kuzeyinde artan tansiyon nizması haline gelmiş bir aktör olarak ön plana çıkdüşürülmeye çalışılmış ve sempati kazanılmaya çalı- mıştır. Yakın gelecekte de sınırlarının geri kalan kısşılmıştır. Ayrıca ABD PKK ve PYD/YPG’yi ayrıştı- mını terör örgütlerinden temizleyecek operasyonlar rarak PYD/YPG’yi meşrulaştırmaya çalışmıştır.Son yapacağı öngörülmektedir. günlerde ise ABD Genelkurmay Başkanı Joseph 29


Mustafa Kemal Atatürk Dönemi Türk Dış Politikası Yeşiltaş, M., Seren, M., & Özçelik, N. (2017). Fırat Kalkanı Harekatı:Harekatın İcrası,İstikrarın Tesisi Canberk Kırmızı’nın kaleminden erken Cumve Alınan Dersler İstanbul: SETA Yayınları huriyet dönemi dış politika anlayışını okuyacağız Özçelik, N., & Acun, C. (2018). Terörle MücadeleKAYNAKÇA

de Yeni Safha:Zeytin Dalı Harekatı İstanbul: SETA Yayınları

1.Dünya Savaşı sonrası oluşan tehditkâr sessizlik sadece savaşa giren ülkeler için değil, savaştan etkile-

https://www.stratejikortak.com/2018/07/zeytin-dali-

nen tüm ülkeler için bir muamma doğurmaktaydı.

harekati-harita.html Erişim Tarihi 28.11.2018

Yapılan barış antlaşmalarının ardından Avrupa ülke-

Fırat Kalkanı ve Harita Çizelgesi (28 Ağustos

lerinde yükselen faşist hareketlerin etkisi azımsan-

2018), erişilen yer :www.stratejikortak.com

mayacak derecedeydi. Yenik ülkeler yaralarını sar-

‘’Canikli'den Afrin açıklaması: Onlar etek giymiş

mak için canla başla bir iç mücadeleye girişmişken,

terörist’’ (8Şubat 2018), Erişilen yer: www.tr.sputniknews.com

galip devletler ise içişlerinde yaşadıkları düzen karşıtı hareketlerle ve savaşın getirdiği ekonomik buna-

‘‘TSK, Afrin'de vurulduğu iddia edilen hastanenin

sağlam olduğuna dair görüntüleri paylaştı’’ (17 Mart lımlarla sarsılmaktaydı. Bu kadar karışıklığın arasın2018) Erişilen yer: www.bbc.com/türkce da ise, Türkiye’de çok farklı bir mücadelenin fitili Zeytin Dalı için havalanan 72 uçağın sırrı’’ NTV

ateşlenmişti. 19 Mayıs 1919 tarihinde Mustafa Ke-

‘‘Pentagon'dan Menbiç açıklaması: Devriye nöbet-

coğrafyasını örgütleyerek zafere ulaştığı bu anti em-

Haberi (21 Ocak 2018) Erişilen yer: www.ntv.com.tr mal’in Samsun’a çıkarak başlattığı ve tüm Anadolu leri koordineli ama bağımsız yürüyor’’ (19 Haziran 2019) Erişilen yer: www.bbc.com/türkçe

peryalist mücadele, dünyanın bütün ezilen ve sömü-

‘‘ABD Genelkurmay Başkanı Dunford'tan YPG

“Hasta Adam” kavramıyla anılan devlet, bu özgürlük

rülen uluslarına büyük bir örnek teşkil etmişti .

açıklaması’’ (10 Aralık 2018) Erişilen yer: www.sabah.com.tr

mücadelesiyle beraber yeni kimliği olan Türkiye

‘‘ABD Suriye'nin kuzey sınırında gözlem noktaları

kurdu’’

(12

Aralık

www.tr.sputniknews.com

2018)

Erişilen

yer:

Cumhuriyeti’ne evrilmiş; çağının fersah fersah gerisinde kalmış bölgeyi çağdaşlaştırma ülküsüyle kollar sıvanmıştı. Türkiye Cumhuriyeti’nde ardı ardına gerçekleşen ve büyük bir ivmeyle artış gösteren inkılaplar, başarılması zor bir ilerlemeyi de beraberinde getirmişti. Ekonomiden siyasete, bilimden topluma pek çok alanda pek çok yeniliğe imza atılmış, aynı zamanda çağdaşlaşma sürecinde de oldukça yoğun bir döneme girilmişti. Tabi bu yeniliklerin süreklilik ve düzenlilik arz edebilmesi için ülkenin stabil bir iç ve dış siyasete sahip olması, dengesizliklere mahal verilme-

mesi gerekmekteydi. Mustafa Kemal ve arkadaşları bu gerçeklerin ehemmiyetine çok önceden varmış olmalarından mütevellit, çok hassas dengeler üzerinde yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin iç ve dış politikasını adeta ilmek ilmek işlemekteydiler. Yazının geri 30


kalanında odaklanacağımız dış politika anlayışının, pürüzlerle dolu olduğunu çok iyi görmüş, bu yüzaslında çok önemli ilkeler üzerine kurulduğunu göre- den bu ilişkiyi, karşılıklı çıkar dengesine dayalı bir işbirliği çerçevesinden öteye taşırmamağa özen gös-

ceğiz. Türkiye’nin Atatürk Dönemi dış politikası üzerine

konuşacak olursak, öncelikle taviz verilmeyen temel ilkelerden bahsetmemiz gerekir. Bahsedeceğimiz ilk ilke olan gerçekçilik ilkesi, aslında Atatürk’ün amaç ve hedef üzerine ne kadar eğildiğinin bir göstergesidir. Mustafa Kemal Atatürk bir sözünde, “Büyük ha-

termiştir. Kurtuluş Savaşı’ndan sonraki dönemde

de -meselâ 1930’ların ortalarında-İngiltere’yle ilişkiler bir ittifak çerçevesinde gelişme gösterirken, bu ülkeyle bir çatışma ihtimaline göre hazırlıklı bulunmayı da ihmal etmemiştir.” (Prof. Dr. Ömer Kürkçüoğlu)

yali işler yapmadan yapmış gibi görünmek yüzün- Güvenilirlik kavramı Atatürk dış politikasının ana den dünyanın düşmanlığını, kötü niyetini, kinini bu öğelerinden biri olarak görülüyordu. Dış ilişkilerde milletin ve memleketin üzerine çektik... Biz böyle ülkelerle kurulan iletişimde dürüst ve gerçekçi olyapmadığımız ve yapamadığımız kavramlar üzerin- mak, içerde olduğu kadar dışarıda da kamuoyu destede koşarak düşmanlarımızın sayısını ve üzerimize ğini yakalıyor, bunun sonucunda da Türkiye ciddi bir olan baskılarını arttırmaktan ise, tabii duruma avantaj ve prestij elde ediyordu. Genç Cumhuriyet’in meşru duruma dönelim. Haddimizi bilelim...” ifade- hata yapma lüksü yok denecek kadar azdı. Bundan si ile, diyerek aslında daha önce gerçekçilikten uzak dolayı temeli atılan her politika ülkenin devamlılığı kararların yol açtığı zararlardan söz etmiş ve bu hata- için çok önemli bir dayanak oluşturuyordu. Dış siyalardan ders çıkarmanın gerekliliğini vurgulamıştır. sette o dönemin yükselen yükselen güçleri olan ülke-

Bu gerçekçi yaklaşımların sonucunda maceracılıktan lerle oluşturulan ilişkilerde oluşturulan güvenilirlik uzak durulmasına rağmen, aktif bir dış politika sür- olgusu, Türkiye’nin o dönemde beklenenden daha dürmekten de kaçınılmamıştır. Nitekim, kararlılıkla hızlı bir gelişme kaydetmesindeki en büyük etmensürdürülen bu politika sonucunda Türkiye, 1930’lu lerden birisiydi. Bu konunun pratiğe dökülmüş en yıllarda Avrupa siyasetinde sözü geçen bir ülke hali- önemli örneklerinden biri, Kurtuluş Savaşı sırasında ne gelmiştir. Aktif dış politikasının ve kararlılığının çizilen Misak-ı Milli diyebiliriz. Ülkenin asıl gayesibir sonucu olarak Türkiye,Balkan ve Saadabad Pakt- nin özgürlük ve tam bağımsızlık olduğunu ve Misaklarına öncülük ederek, dış siyaset sahnesinde diğer ı Milli sınırları dışında bir fetih amacının olmadığını ülkelere liderlik edebilecek bir seviyeye eriştiğini kabul ettiren Mustafa Kemal, güvenilirlik konusunda çok önemli bir adım atmıştır. Nitekim ilerleyen yıl-

ispatlamıştır. Diyaloğa açık olmak, Atatürk’ün en önemli ilkelerinden biridir. Düşmanla diplomasi yürütürken dahi her zaman muhtemel bir diyalog için kapıyı açık bı-

larda Misak-ı Milli dışında, ülke sınırlarını büyütme hedefinin olmadığı gerçeği de, dış etkenler tarafından destek ve takdir toplamıştır.

rakmış ve Anadolu mücadelesini uluslararası ulusla- Bir diğer ilke ise, Prof. Ömer Kürkçüoğlu’nun da rarası platformda anlatıp bu mücadeleyi ileri taşımak tabiri ile, kendi gücüne dayanmak fakat gerektiği zaadına bu ilkenin öneminin altını hep çizmiş- man işbirliklerine açık olmak olarak tanımlanabilir.

tir.“Atatürk, düşmanlık ilişkisinde aşırılıktan kaçın- Bu ilkeyi desteklemek adına verebileceğimiz en dığı gibi, dostluklara gereğinden fazla bel bağlama- önemli örnek , Kurtuluş Savaşı sırasında ülmak gerektiğini de bilmiştir. Meselâ, Kurtuluş Sa- ke içindeki güç ve birlikten seferberlik yoluyla yavaşı sırasında Sovyet rejimiyle kurulan dostluğun rarlanılmasıdır. Bir lider olarak geçmişteki hatalardan 31


ders çıkarmayı hep bilen Atatürk, dış güçlere gere- mıştır . Atatürk’ün “Dünyanın bize hürmet gösterğinden fazla güvenilmesinin belli bir vadeden sonra mesini istiyorsak evvela bizim kendi benliğimiz ve ne yazık ki yarardan çok zarar getirdiğini görmüş ve milliyetimize bu hürmeti hissen, fikren, fiilen bütün bunun acı sonuçlarına bizzat şahit olmuştur. Bunun iş ve hareketlerimizle gösterebilmeliyiz, bilelim ki sonucunda halk gücünü örgütlemeyi kendine vazife milli benliğini bulamayan milletler başka milletlebilmiş ve Anadolu’yu karış karış dolaşarak ülkenin rin avıdır.” ve “Milli siyaset dediğimiz zaman, kasmevcut gücünü tek elde toplamayı başarmıştır. Sava- tettiğim mana şudur: Kendi Milli sınırlarımız içinşın kızıştığı ve yetersiz kaynakların ülkenin dayanma de , her şeyden önce kendi gücümüze, kuvvetimize gücünü kısıtladığı dönemde ise, yine oldukça akılcı dayanarak varlığını muhafaza etmek sureti ile milbir politika izlemiştir. Ekim Devrimi ile birlikte sos- let ve memleketin saadet ve imarına çalışmak... Aşıyalist bir kimliğe bürünen Çarlık Rusyası, yeni ideal- rı emelleri peşinde Milleti meşgul etmemek ve zaraleri gereği emperyalizme tam anlamıyla karşıy- ra sokmamak.” vecizeleri de aslında dış politikada dı.Türkiye’nin emperyalizme karşı verdiği mücadele, kullanılan milliyetçiliği tanımlamaktadır Sovyetler Birliği’nin ilgisini çekmiş olacaktı ki, dip- Anti-emperyalist mücadele tarihine göz atacak olurlomatik çabalarla oluşturulan bu dostluk Türkiye için sak ulaşacağımız en somut ve en uygun örnek Türk çok önemli bir kaynak haline gelmişti. Orduyu fazla- İstiklal Mücadelesi olur. Dönemin başat güçleri olan sıyla rahatlatan silah yardımı ve doğu sınırının güve- İngiltere ve Fransa başta olmak üzere bir çok devlet, ne alınması da, Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasında Sanayi Devrimi’nin üretimde yarattığı ani sıçraçok önemli bir yere sahiptir; zira doğuda yer alan ma sebebiyle hem ucuz iş gücü hem de kaynak arabirliklerin de batı cephesine katılması ve doğu cephe- yışına girmişti. 19.yüzyıldan itibaren,Osmanlı Devlesinin başarıyla kapanmasının yarattığı rahatlama, ti’nin hızla zayıflaması bu ülkelerin iştahını kabartTürkiye’nin bu mücadeleyi verirken en başta koydu- mış, hatta bu ülkeler kapalı kapılar ardında Osmanlı ğu hedeflere ulaşılabileceğinin ve ilerleme kaydedi- coğrafyasını aralarında parsel parsel paylaşmışlardı. lebildiğinin önemli kanıtlarındandır. Uzun soluklu Bu kaynak arayışları 1.Dünya Savaşı’na ve nihayebir mücadelede hem kendi gücüne dayanarak hem tinde Osmanlı Devleti’nin yenilgisi ve işgaliyle sode gerektiği takdirde ittifaklara yönelerek ülke çıka- nuçlandı. Galip ülkeler emperyalizmin kaçınılmaz rına avantaj sağlanabileceğini göstermektedir. Genç sonucu olan ve bu acımasız eylemlerini sadece OsCumhuriyet Kurtuluş Savaşı sonrasında da bu politi- manlı coğrafyasında değil, Amerika, Asya ve Afrika kadan vazgeçmemiş, İngiltere ile yapılan 1936 Akde- kıtalarında da sürdürmekteydiler. Mustafa Kemal ve niz Paktı örneğiyle de görüleceği üzere, ülkenin arkadaşları da, emperyalizmin bu dur durak bilmeyen menfaati doğrultusunda kendi gücünü ezdirmeden açgözlülüğüne karşı gereken mücadeleyi 19 Mayıs her türlü işbirliğine hazır olduğunu göstererek, pek ile başlatmışlardı. Yaşanan bir çok olayın ve geçen çok olumlu gelişmeye da zemin hazırlamıştır.

yılların ardından, on yıllık kesintisiz savaş dönemin-

Pek çok insanın yanılgıya düştüğü bir konu olarak de acı ve ızdırap içinde yaşamaya alışmış bir coğrafMilliyetçilik ilkesi, Atatürk tarafından dışına çıkılma- yanın insanları, bağımsızlık ve özgürlükleri için ne-

yan önemli bir konsept olsa da, bu çizgide devam redeyse tüm dünyayı karşılarına almış, başarılı mücaettiği sürece aşırıya kaçmamaya kesinlikle dikkat delelerini milletin egemenlik esasına dayanan bir deeden bir tavırdaydı. Türkiye büyük bir kararlılık ve mokrasiyle taçlandırmıştır. Atatürk “En büyük düşözenle 1. Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’da yük- man, düşmanların düşmanı, ne falan ne de filan selişe geçen radikal milliyetçi dalganın dışında kal- milletler. Bilakis bu, adeta her tarafı kaplamış ve 32


SİLAHSIZ KUVVET: TİKA

saltanat halinde bütün dünyaya hakim olan kapitalizm afeti ve onun çocuğu olan emperyalizm-

Yazarımız Emre Yavuz Türkiye’nin politik etki alanıdir.” sözüyle de emperyalizm karşıtlığını çok net bir nı tüm dünyaya yaymak için kullandığı bir enstrüman olan TİKA’yı inceliyor şekilde ifade etmiştir. Tabii ki bu mücadelenin dünya

siyasetine olan etkisini bu yıllarla sınırlamak oldukça Türk İşbirliği Koordinasyon Ajansı (TİKA) soğuk büyük bir haksızlık olur. Mustafa Kemal Atatürk, bu savaş sonrası değişen uluslararası politikanın etkisiymücadelenin içsel boyutunun dışında aynı zamanda le Türkiye’nin ‘aksiyon alınması gerekilen’ bir dösömürülen dünya ülkelerine de büyük bir örnek ola- nemde Japon Uluslararası İşbirliği Ajansı (JİCA) örcağının bilincindeydi. Hatta kolonileştirilmiş ülkele- nek alarak kurduğu bir Dışişleri Bakanlığı kuruluşurin bağımsızlıklarını kazanacaklarını şu sözleriyle dur. Soğuk savaş sonrasında akıbeti tam olarak belli özetlemiştir: “Mazlum milletler, zalimleri bir gün olmayan Rusya ve Orta Asya’daki eski Sovyet devmahv ve yok edecektir. O zaman dünya yüzünden za- letlerinin ilişkileri Türkiye’nin bölgede aktif rol ollim ve mazlum kelimeleri kalkacak, insanlık kendisi- masında katalizör işlevi görmüştür. TİKA, 1991 yıne yakışan bir toplumsal hale mazhar olacak- lında başlayıp 1995 yılına kadar devam eden yeni tır.”Yukarıdaki satırlarda anlattıklarımı özetlemem bağımsız Türk devletlerine yol göstermek ve destek gerekirse, Atatürk dönemi Türk dış politika anlayışı- olmak ayrıca bölgenin yıpranmış tarihi Türk dokusunı incelediğimizde, oluşturulmuş ana yapının aslında na can vermek amacı güden politikalar izleme amane kadar dikkatli ve dengeli kurulduğunu görebiliriz. cıyla, 1992 yılında kurulmuştur. Türkiye erken döNitekim o dönemin genel ivmesini incelersek, bu nemde katıldığı ‘Türkçe Konuşan Ülkeler Devlet özenli yapının meyvelerinin alındığını, hatta Ata- Başkanları’ gibi konferanslarla bölgeye yönelik ilgi-

türk’ün vefatının ardından bile bu oluşturulmuş yapı- sini ortaya koymuştur. TİKA’nın görev alanı, kurunın etkilerinin olumlu sonuçlar doğurduğunu görebi- luş dönemi veya ilk dönemi olarak adlandırılan döliriz. Ülkemizin şu anki dış politikasında karşılaşılan nemde özellikle Orta Asya’nın Türk devletlerini kapgenel sorunların da Atatürk döneminde yerleşmiş sarken daha sonrasında Balkanlarda da nüfuzunu artolan anlayıştan daha denge dışı bir yöne savrulmak- tırma isteğiyle Osmanlı İmparatorluğu’nun bu bölgetan mütevellit ortaya çıktığını söyleyebiliriz. deki izlerini takip etmiştir. Özellikle Çin Halk Cum-

KAYNAKÇA Gönlübol, M. Atatürk ve Dış Politika Erişilen yer:

www.atam.gov.tr

Atatürk dönemi Türk dış politikası (18 Nisan 2003)

Erişilen yer: www.atam.gov.tr

Atatürk ve Sömürgecilik (Emperyalizm), Erişilen

yer: www.atam.gov.tr

Cebeci, G. Atatürk Emperyalizm Hakkında Ne Dü-

şünüyordu (11 Şubat 2014) erişilen yer: www.odatv.com

İlber Ortaylı'dan 26 Ağustos'un bilinmeyeni: Büyük

huriyeti’nin 2007’den sonra Afrika’ya yönelmesinin de etkisiyle, Türkiye 2003’ten sonra değişen dış politika anlayışıyla coğrafi yakınlığa yönelik politikaların yanına Afrika kıtasını da içerisine alan daha büyük bir ağa ulaşma amacı gütmüştür. Mevcut politikaların yanında olası bir Güney Amerika eksenindeki ağa genişlemesi hakkında net bir eğilim gözlemleyemesek de gerek TİKA yöneticileri, gerekse de TİKA’ya yönelik demeçler veren üst düzey bürokratla-

rın ‘sosyal yardım’ aracılığıyla yakınlaşma politikaları dahilinde Venezuela örneğiyle bu yönde bir yo-

Taarruz öncesi çay partisi Erişilen yer: www.cumhuriyet.com.tr

rumda bulunabiliriz. TİKA, kuruluş döneminde Dı-

http://www.atam.gov.tr/duyurular/dis-siyaset

itibariyle Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı

şişleri Bakanlığı’na bağlı bir alt kuruluşken 2018 yılı

33


olarak görevini sürdürmektedir.

beraber Avrupa Topluluğu adını alan Avrupa Ekonomik Teşkilatı ile ilişkilerini Orta Asya’daki Türk

TİKA’nın İlk Dönemi (1992-2003) TİKA, SSCB’den 1991’de başlayan ayrılıklardan sonra Türkiye’nin yumuşak gücünü resmi kurumlar

aracılığıyla bölgede kullanma amacıyla 1992 yılında ortaya çıkmıştır. Türkiye, SSCB’nin yıkılmasının ardından kurulan Rusya Federasyonu’nun bölgedeki nüfuzuna ve jeopolitik etkisine karşılık kullanılabilecek bir hamle olarak bölgedeki aktörleri dizayn etme fikrinden vazgeçip TİKA’yı kurmuş ancak, ilk dönemlerde verilen radikal demeçler; stabil olmayan politik değişimler ve halihazırda bölge ülkeleriyle kurulmamış diplomatik ilişkiler nedeniyle beklenilen

Cumhuriyetlerine yönelik politikalarıyla güçlendirmiştir. Özellikle 1995 yılından itibaren Avrasya böl-

gesine kıyasla Batı ile ilişkileri çok daha ileri düzeyde olan Türkiye, gerek ABD gerekse de Avrupa Birliği ile Avrasya’da üstlenmek istenen model girişiminde mutabakata varmıştır. Koalisyon hükümetleri ile iç politikada yaşanan problemler ve ekonomik kriz ortamı nedeniyle Orta Asya Türk Devletleri ile geliştirilmek istenen ilişki bu etkilerin izlerinin silinmeye başladığı 2003 sonrası döneme kadar pasif kalmıştır.

etkiyi yaratamamıştır. Bu gibi etmenlerin yanında TİKA’nın Güncel Faaliyetleri ve Geleceği özellikle 1990’ların ilk yarısında siyasetçilerin iç po- TİKA’nın tarihinde özellikle 2000’li yıllarda ortaya litika söylemleri Orta Asya’daki devletlerin bu duru- çıkan gelişmelerle birlikte büyük bir kırılma söz komu bağımsızlıklarına müdahale olarak algılamasına nusudur. 11 Eylül saldırılarıyla birlikte dünyada deneden olmuş öte yandan Rusya ve İran’ın da Türki- ğişmeye başlayan politik eksen ve 1990’lar sonrasınye’nin bu politikaları üzerine odaklanmasıyla bölge- daki küreselleşme, Türkiye özelinde ise 2002 yılın-

deki nüfuzlarını arttırma girişimlerine yol açmıştır. dan beri devam eden AKP iktidarıyla birlikte Ahmet Türki devletler özelinde güdülen bu politikalar ve Davutoğlu’nun doktrinleriyle bu yolda bir dış politisöylemler ışığında Rusya ve İran Türkiye’nin ka anlayışı TİKA’nın da işlevlerini, görev alanını ve “turancı” politikalar güttüğünü iddia etmiştir. Türki- işleyişini önemli ölçüde etkilemiştir. Bu dönemden ye iç siyasetinde de stabil olmayan, kısa sürede çok sonra Orta Asya ve Balkanlarda eski Türk devletlefazla değişim yaşayan koalisyon hükümetleri ve Dış rinden kalan eserlerin bakımında ve restorasyonunda İşleri Bakanlığının politikalarıyla temellendirilmiş mali ve teknik yardımda bulunan TİKA, aynı zamanuzun dönemli politikalardan çok, öncekilere yönelik da bölge halkıyla sosyal yardım çerçevesi altında etprogresif olmayan, iskeletsiz ve kısa süreli politikala- kileşimde bulunmuştur. TİKA bürokratlarının söyra neden olmuştur. Uzun yıllardır SSCB etkisinde lemlerine göre sosyal sorumluluk bilinciyle yapılan kalan bölge halkı ve bölge dinamikleri konusunda bu yardımlar, Orta Asya ve Balkan ülkelerinin halkdeneyimli olmayan yöneticilerin doğru aksiyon ala- ları ve devlet adamları tarafından olumlu karşılanmaması sebebiyle TİKA bu dönemde etkisiz kalmış- mıştır. Bu ılımlı yaklaşımlar Birleşmiş Milletler’deki tır. Ayrıca, Sovyet Rusya döneminde konsantre şe- kararlarda bahsi geçen ülkeler tarafından elini güçkilde kültürel ve politik değişimler yaşayan ülkelerin, lendirmiştir. Bunun yanında İslam İşbirliği Teşkilatı bu ülkelerde yaşayan çok sayıda Rusla girift hale (İİT) gibi uluslararası teşkilatlarda da güçlendirdiği

gelmesi Türkiye ve TİKA’nın bölgedeki Türk ve İs- imajıyla daha aktif bir rol oynamasını sağlamıştır lam kültürüne yönelik yumuşak güç uygulama amaçlarını sekteye uğratan bir faktör olmuştur. Türkiye, 1993 yılından sonra Avrupa Birliği’nin kurulmasıyla

Rusya ve İran tarafından öne sürülen Türkiye’nin TİKA aracılığıyla 1990’lı yıllarda ‘turancı’ bir politika yürüttüğü iddiası 2000li yıllarda hem kısmen

34


KAYNAKÇA

doğrulandı hem de kısmen yanlışlandı diyebiliriz. Türkiye bu iddialarin aksine öncelikle Balkanlardaki devletlere Osmanlı’dan miras kalan tarihi eserlerin restorasyonuna, daha sonrasında ise Afrika kıtasında-

ki ülkelere sosyal yardım çerçevesinde katkıda bulunmuştur. TIKA’nın, Türk Dış Politikasıyla uyum

Aydin, M. (2000), Determinants of Turkish foreign

policy: Changing patterns and conjunctures during the Cold War, Middle Eastern Studies,36(1), 103-

139. doi:10.1080/00263200008701300

içerisinde yürütülen politikaları Türkiye’nin son yıl- Aydin, Mustafa (2004), Kafkasya ve Orta A sya ıle İlişkiler, Türk Dış Politikası, İletısım Yayınları, İslarda Latin Amerika ülkelerine verdiği önemin art- tanbul masıyla birlikte, 2018 yılı itibariyle TİKA’nın faali- Alexander Murinson, The Strategic Depth Doctrine yet alanının bu bölgedeki bütün ülkelere uzanacağına of Turkish Foreign Policy, Mıddle Eastern Studıes, ilişkin bir öngörüde bulunulabilir. Türkiye’nin gün- Vol. 42, No. 6, 2006, ss.947. cel dış politikası ile TİKA yardımlarının paralel ilerlemesi, TİKA’nın dış politikada kullanılan aktif ve önemli bir enstrüman olduğunun göstergesidir. TİKA güncel aktiviteleri ile Orta Asya tandanslı politikalardan daha çok Balkanlar ve Afrika merkezli eylemlere yönelmiştir. Bunun bir nedeni olarak Orta Asya’daki Türki devletler ile olan ilişkilerin beklenilen seviyede gelişmemesi ve bölgedeki Rusya, Çin faktörlerinin güçlerine karşılık yumuşak güç uygulamanın zor-

luğu düşünülebilir. En azından ilk dönem için halihazırda söylenilen Turancı politikaların haklılık payının olmasıyla ilişkin Macaristan ve TİKA ilişkisi, bölgede yapılan işbirliğinden dolayı TİKA genel başkanına Macaristan Başbakanı Viktor Orban tarafından madalya verilmesi ve Sağ Kanattan Turancı politikalarıyla farklı bir politik görüşe sahip olan JOBBİK partisinin 2018 yılı itibariyle Macaristan Parlamentosu'nda ana muhalefet görevini üstlenmesi gelecek için önemli rol oynayabilir. Türkiye ve TİKA’nın Afrika’ya sosyal yardım kapsamında yaptığı yatırım ve işbirliği çabası, ‘yakınsama teorisi’ ışığında düşünüldüğünde uzun vadede ortaya çıkacak güvenilir ve dinamik ekonomilerle çok yönlü ilişkilere yol açması kaçınılmaz bir durum olarak görünüyor.

35


GEÇMiŞTEN GÜNÜMÜZE SURİYE-TÜRKİYE düzeyinde katılması olmuştur. Mayıs 1976’da bu örİLİŞKİLERİ gütün bir sonraki toplantısının İstanbul’da yapılması Işılay Merve Güzbey bizlere Suriye-Türkiye ilişkile- ilişkilerin daha da ilerlediğini göstermiştir.. Zeynep rinin dünü bugünü yarınını anlatıyor Dağı’nın 2006 yılı çıkışlı kitabında İslam Konferansı Günümüzde Türkiye’nin en çok ilgilendiği mesele- Örgütü ile ilgili şöyle bir açıklama bulunmaktadır:

lerden biri Suriye ile ilişkilerdir. Komşu ülkede de- “İslam Konferansı Örgütü’nün doğmasına sebep olan vam etmekte olan savaş Türkiye’yi her anlamda etki- ve 35 ülkenin davet edildiği İslam Zirve Konferansı

lemektedir. Hasan Basri Yalçın’ın bu konuyla ilgili 25 ülkeden gelen temsilcilerle 22-25 Eylül 1969 tari2017 yılında yaptığı analizde“Başta Türkiye olmak hinde Fas’ın başkenti Rabat’ta yapılmıştır. Ancak üzere tüm bölge ülkeleri için çöken Suriye devletinin İslam Konferansı, Ortadoğu ülkeleri arasında hem maliyeti ağır oldu. Ekonomik ve sosyal maliyetleri yeni bir liderlik yarışının hem de yeni bir ayrışmanın bir yana siyasi ve güvenlik maliyetleri bölge ülkeleri aracı olma olasılığını taşıması veya böyle bir görüniçin gün geçtikçe artıyor. Türkiye en uzun sınır kom- tünün ortaya çıkması üzerine Türkiye, toplantıya kaşusuyla ticaret yapamaz hale geldi. Üstüne üstlük tılıp katılmamada tereddüt göstermiştir.” Bu teredSuriye’den Türkiye’ye göç eden 3 milyondan fazla dütlere rağmen Türkiye’nin o dönemde aktif olmasımültecinin Türkiye için ağır ekonomik maliyetleri nın sebepleri; Kıbrıs’ın tanınması ve ekonomik desoluyor. Bunun ötesinde bu mülteci sorununun sosyal tek ihtiyacı olarak belirtilebilir. 1981 yılında gerçekmaliyetleri henüz çok görülmemekle beraber muhak- leşen İKÖ toplantısına ise Türkiye, ilk defa başbakak ortaya çıkacaktır. Fakat hepsinden önemlisi Su- kanlık düzeyinde katılmıştır. 1984 yılında ise toplanriye meselesi Türkiye için kritik bir güvenlik mesele- tıya ilk defa Cumhurbaşkanlığı (Kenan Evren) düze-

sidir.” cümleleri geçmektedir. Bulunduğumuz dö- yinde katılmıştır. nemdeki Türkiye-Suriye ilişkilerini anlayabilmek için Suriye ve tabii ki Ortadoğu ülkeleri ile geçmişte İlerleyen yıllarda terör olayları etkisini arttırmış ve olan ilişkilere bakmak gerekir. Türkiye’nin Suriye ile Türkiye için daha büyük sorunlar oluşmaya başlailişkileri, cumhuriyetin yeni kurulduğu dönemden bu mıştır. Turgut Özal döneminde bu sorunlarla mücayana genelde zayıf kalmış ve bazı dönemlerde gergin dele etmek amacıyla bazı gelişmeler yaşanmıştır. 15 olmuştur. Ancak bu ilişkiler 1998’de dramatik bir Ekim 1984’te Irak ile imzalanan ve Türkiye’ye Irak değişim sürecine girmiş ve iki ülke arasında yeni bir topraklarında beş kilometre boyunca sıcak takip hakdönemin başlamasına vesile olmuştur. Doğan Çetin- kı veren güvenlik protokolü oluşturulmuştur. İkinci kaya Suriye ile ilgili şöyle bir analiz yapmıştır; olarak ise Suriye ile 5 Mart 1985’te Sınır Güvenliği “Suriye’nin konumlandığı coğrafya, kapladığı alanın Protokolü imzalanmış ve protokol kapsamında iki tersine bir çarpan etkisine sahip.Petrol yok , zengin ülke dışişleri bakanları arasında teknik düzeyde gödeğil ama bölgedeki dengeleri tamamen değiştirme rüşmeler başlamıştır. Bu olaylardan birkaç yıl sonra kapasitesine sahip.” Doğan Çetinkaya’nın bu cümle- ise Zeynep Dağı’nın da yukarıda bahsi geçen kitabınleri, bu süreci anlamak için çevre ülkeleri de incele- da bahsedildiği üzere üç ülke arasında başka önemli menin ne kadar gerekli olduğunu göstermektedir.

olaylar gerçekleşmiştir. “Türkiye ile Suriye arasında

1987’de bir protokol yapılmış olmasına karşılık bu yakınlaşma politikası sonraki dönemlerde de artarak protokol üçlü bir düzenlemeye dönüştürülememiştir. devam etmiştir. Bu sürecin en önemli göstergelerin- Özellikle 1990 Ocak-Şubat aylarında Atatürk Barajı den biri 1975 yılında Cidde’de toplanan İslam Kon- için su tutma girişimi sırasında Türkiye-Suriye-Irak feransı Örgütü’ne (İKÖ) Türkiye’nin dışişleri bakanı ilişkileri gerginleşmişti. Buna karşılık Türkiye 36


1990-91 krizi sırasında Irak’ın toprak bütünlüğünü savaş tehdidinde bulunması sonuç vermiştir ve Ekim bozmaya dönük girişimlere oldukça temkinli yaklaş- 1998’de Öcalan’ın Suriye’den çıkmasıyla ilişkilerde mıştır.” Türkiye’nin başka sorunları da olmasına kar- yeni bir dönem başlamıştır. Ali Balcı’ya göre, “2000 şın her durumda dengeleri sağlamaya çalıştığı bu yılında Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in Hafız

olay

özelinde

görülebilmektedir.

Turgut Esad’ın cenaze törenine katılması Türkiye-Suriye

Özal döneminde politikalar, ekonomik ilişkilerin ilişkilerinde dönüm noktası olmuştur.” Bu olaydan ötesinde İslami ve Batılı kimliklerin bir arada kulla- sonra imzalanan yeni anlaşmalar, Ortadoğu ülkeleri nılması temelinde oluşturulmuştur. Türkiye’nin çev- ve özellikle Suriye ile olan ilişkilerde yakınlaşmalar resinde yeni kurulan ülkelerin olması, Körfez Sava- olduğunu göstermektedir. şı’nın Ortadoğu’daki dengeleri değiştirmesi ve küreselleşme, bu dönemde Türkiye’nin dış politikasını şekillendiren etmenlerdir. Ahmet Davutoğlu ise bu dönemi şöyle değerlendirmektedir: “Soğuk Savaş sonrası dönemin belki de en önemli sonuçlarından birisi bölgeler arası etkileşim alanlarının yeniden tanımlanmasını gerektiren bir konjonktür doğurmuş olmasıdır. Türkiye’nin Kuzey Ortadoğu politikası ve bu politikanın gözetmek zorunda olduğu TürkiyeSuriye-Irak dengeleri, Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu’dan oluşan yakın kara havzasının stratejik etki-

leşim alanı çerçevesinde değerlendirilmelidir.” Ortadoğu’daki karışıklıklar, Türkiye’nin bu ülkelerle olan ekonomik ilişkilerini de büyük ölçüde gerilemeye sürüklemiştir.

Suriye lideri Beşar Esad’ın 2004 yılında Türkiye’yi ziyareti, Suriye’den devlet başkanı düzeyinde ilk ziyaret olarak tarihe geçmiştir. Ecevit zamanında başlayan yakınlaşma süreci, AK Parti döneminin ilk yıllarında da devam etmiştir. Fuller’in de yazdığı gibi, ikili ilişkiler boyutunda uzun süre devam eden Hatay/İskenderun sorunu Başbakan Erdoğan’ın Aralık 2004’te Şam’a yaptığı ziyaret sonrasında de facto bir çözüme kavuşmuştur. Bu dönemden Arap Baharı’nın Suriye’ye sıçradığı güne kadar, Suriye-Türkiye iliş-

kileri en iyi dönemlerinden birini yaşamaktaydı.Arap Baharı’nın etkileri Suriye’ye sıçrayıp ayaklanmalar başlayınca; Ankara’nın ve Ahmet Davutoğlu’nun temel politikası, Esad yönetimini reform yaparak ayaklanmaları yatıştırabileceği konusunda ikna et-

1990lı yılların ortalarında Hatay bölgesindeki PKK mekti. Fakat bu politikalar sonuç vermeyince Surisaldırılarının Suriye tarafından desteklendiği konu- ye’ye yönelik politikalar değişime uğradı. Ali Balcı şulmaya başlamış ve bu olaylar, Suriye-Türkiye iliş- bu politika değişikliği hakkında şu bilgileri vermekkileri tarihinde en gerilimli dönemlerden biri haline tedir: “Erdoğan ve Davutoğlu’nun ağzından Türkiye, gelmiştir. Ahmet Davutoğlu’nun 2012 tarihli kitabın- Esad rejimini illegal ilan ederken, diğer taraftan da da belirttiği üzere “Türkiye ile ittifak ilişkisine giren rejim karşıtı silahlı muhalefetin Türkiye içinde orgaİsrail’in bir taraftan da Suriye ile Ortadoğu Barış nize olmasına izin verdi.’’Bu adımların yanı sıra TürSüreci içindeki ilişkisinin kapılarını açık tutmaya kiye, Eylül 2011'de NATO’nun Suriye’ye koyduğu çalışması, Türkiye ile Suriye arasındaki su problemi- silah ambargosuna katıldı ve ardından 1 Aralık ni bu süreçteki faktörler arasına yerleştirmesi ve Gü- 2011’de de Suriye rejimine ekonomik yaptırım uyguney Kıbrıs Rum Kesimi ile silah alışverişi içinde ol- lamaya başladı. 2012 yılında ise Türkiye, büyükelçi-

ması dikkat çekicidir. İsrail’in Türkiye ile Suriye sini çekti ve Şam yönetimi ile tüm diplomatik ilişkiarasındaki Öcalan krizi sürecinde takip ettiği bilinçli lerini durdurdu. sessizlik politikası da bölgesel dengelerdeki hassas seyrin bir sonucudur.” PKK’nın Suriye tarafından desteklendiğinin konuşulması üzerine Türkiye’nin

Suriye’de iç savaşın başlamasıyla Türkiye’nin güvenlik sorunu çok ciddi boyutlara ulaşmıştır.

37


Türkiye’ye gelen mülteciler ise Türkiye ekonomisini ye’deki krizin çözülebilmesi için her ne kadar ılımlı kötü etkilemektedir. Yalçın’a (2017) göre, Suriye’de ve orta yol bulucu politikalar uygulanmaya çalışılsa devlet otoritesinin çökmüş olması bölgenin terör ör- da bu politikalar yetersiz kalmış ve günümüzdeki gütleri için güvenli bölge haline gelmesine neden savaş engellenememiştir. Hasan Basri Yalçın’a göre

olduğundan burada beslenen örgütler Türkiye’nin bir Türkiye, Rusya, İran ve diğer bölge ülkeleri tek başnumaralı güvenlik gündemi haline gelmiştir. Suriye larına Suriye’de çözüm üretemezler. Türkiye’nin Subu haliyle terör örgütlerinin doğması ve büyümesi riye’deki öncelikli güvenlik meselesinin PYD olduğu için en uygun ortam olmuştur. Suriye krizi ve çözüm düşünülürse, Türkiye’nin stratejisi daha kolay anlaşıarayışları, Türkiye’nin ABD ve İran gibi bazı ülke- labilir. Görüldüğü üzere, Suriye krizi, Türkiye için lerle de sorun yaşamasına sebep olmuştur. Suriye güvenlik sorunu olmasının yanı sıra mülteciler sebemeselesinde tamamıyla farklılaşan bakış açılarının biyle ekonomik ve sosyal de bir sorun oluşturmaktaİran ile Türkiye arasındaki mesafeyi açtığına işaret dır ve bir süre daha çözümleneceğe benzememekteeden Oktav , bununla birlikte iki ülkenin ilişkilerinin dir. bütünüyle kopma noktasına gelmediğini ve gelmesinin de düşünülmemesi gerektiğini ifade etmektedir.

KAYNAKÇA

Balcı, A. (2017). Türkiye Dış Politikası: İlkeler, AkSuriye’deki savaşın iki ülkeye de çok büyük zararlar törler, Uygulamalar. Etkileşim yayınları. verdiğini dile getiren Oktav, Türkiye ile İran’ın ya- Çetinkaya, Y. D. (2014). Ortadoğu: Direniş , devrim, kınlaşmak mecburiyetinde olduğu sonucuna varmak- emperyalizm. İstanbul: İletiş im.

tadır. ABD ile ilişkiler konusunda ise Yalçın- Dağı, Z. (2006). Doğudan Batıya dış politika: AK Partili yıllar. Kavaklıdere, Ankara: Orion Yayınevi. dağ’ın“Demokratik protesto hareketi olarak başlă ̈ yan gösterilerin rejim güçleri ile muhalifler arasında Davutoglu, A. (2012).̇ Stratejik derinlik: Turkiyenin uluslararası konumu. Istanbul: Küre Yayınları. silahlı çatışmaya dönüşmesiyle başlayan savaş, önFuller, G. E. (2017). Yeni Türkiye Cumhuriyeti. celeri Esad’ın iktidarda kalıp kalmayacağı üzerinden Eksi Kitaplar. konuşuluyordu. Bu nedenle Suriye ile ilgili tüm ak- Yalçın, H. B., & Duran, B. (2017). Küresel ve törler buna göre pozisyon alıyordu. ABD, Türkiye, bölgesel aktörlerin Suriye stratejileri. Ankara: SETA Kitapları. Suudi Arabistan ve Katar gibi aktörler ılımlı muhalifleri destekliyordu. Buna karşın Hizbullah ve İran, Esad rejimine doğrudan destek sağlamaya başladı. Zaman içerisinde ABD’nin muhaliflere verdiği destek zayıflarken diğer taraftan IŞİD’in ortaya çıkması Suriye haritasını daha da karmaşık hale getirdi. ABD’nin de göz yummasının bir sonucu olarak Rusya da devreye girince, Suriye’deki resim bugünkü halini aldı.” yorumları dikkat çekmektedir. müdahalelerin arkasında büyük bir güvenlik sorunu

yatmaktadır. Türkiye-Suriye ilişkilerinde tarih boyunca inişli-çıkışlı olaylar yaşandığı görülmektedir. Etkili politikalarla, Türkiye’nin liderliğiyle Ortadoğu’da bir barış ortamı yaratma hedefi, terör sorunun ortaya çıkmasıyla yerini kaosa bırakmıştır. Suri38


TÜRKİYE’NİN DIŞ BORÇ GEÇMİŞİ

layan Düyun-ı Umumiye İdaresi kurulmuştur.

Yazarımız Nüket Gelegen’le beraber Türkiye 1881 yılından sonra Düyun-ı Umumiye’nin faaliyetekonomisinin derinliklerine uzun bir yolcululeri, askeri harcamaların azalması ve bütçe açıklarığa çıkıyoruz Dış borçlanma, günümüz itibariyle Türkiye ekonomisinin en temel sorunlarından biri haline gelmiştir. Konunun ekonomi, toplum, siyaset ve dış politika üzerindeki etkilerini analiz etmek için ise dış borçlanmanın tarihsel sürecini anlamak elzemdir; ancak Türkiye Cumhuriyeti’nin dış borç geçmişiyle ilgili kapsamlı bir inceleme yapmak için şüphesiz ki konu 1923’ten itibaren değil, Osmanlı Devleti’nden bugüne ele alınmalıdır. Zira cumhuriyetin kuruluş yıllarında, devletin iktisadi gündeminde Osmanlı’dan devralınan dış borç mirası oldukça önemli bir yer teşkil etmiş ve yeni cumhuriyetin iktisat politikaları Osmanlı Devleti’nin geçmiş deneyimlerinin ve bunlardan çıkarılan derslerin de etkisiyle şekillenmiştir.

nın göreceli olarak daralması sayesinde dış borç ihti-

yacı bir miktar azalma göstermiştir. Buna rağmen, dönemin siyasi ve iktisadi koşulları sonucunda, 20. yüzyılın başlarından itibaren Osmanlı Devleti dış borçlanmada eski miktarlara ve yöntemlere dönmüştür. Sonuç olarak 1914 yılına gelindiğinde, Osmanlı’nın dış borçları yaklaşık 160 milyon sterlin tutarına ulaşmıştır Birinci Dünya Savaşı döneminde ise İttihat ve Terakki yönetimindeki Osmanlı Devleti, iktisadi milliyetçilik ve kendi kendine yeterlilik gibi ilkeler ışığında bir dizi yeni karar almıştır. Buna göre dış borçlar için yapılan tüm ödemelerin durdurulduğu ve Düyun-ı Umumiye faaliyetlerinin askıya alındığı ilan edilmiştir. Bu kararlar, cumhuriyet döneminin yeni dış ilişkilerinde belirleyici olacak olan Lo-

19. yüzyılın ortalarına gelindiğinde, başta vergi gelir- zan Barış Antlaşması’na da temel oluşturma niteliği lerinin düşük olması ve uzun yıllar süren savaşların taşımaktadır. ekonomik etkisiyle, Osmanlı Devleti artık kronikleşmiş olan bir mali bunalımın içindeydi. 1853-1856 Kırım Savaşı’nın getirisi olan yeni askeri harcamaların da karşılanamaması sebebiyle, Osmanlı’da dış borçlanma 1854 yılında İngiltere ve Fransa’dan borç alınmasıyla başlamıştır. Takip eden 22 yıl içinde, Osmanlı Devleti Avrupa piyasalarından 15 kez borç almış ve bu borçlar çoğunlukla eski borçların ödenmesi ile cari ve askeri harcamaların karşılanmasında kullanılmıştır Borç ödemelerinin yıllık gelire oranının çok yüksek olması bir ödeme krizi yaratmış ve giderek derinleşen bu kriz 1876 yılında moratoryum ilan edilmesiyle sonuçlanmıştır. Moratoryum ilanından sonra Avrupalı alacaklılar ile yapılan görüşmeler, borçların miktarında ve ödeme koşullarında yeni-

den yapılandırma sağlamıştır. Yine bu görüşmeler sonucunda, 1881 yılında, yabancı alacaklılar tarafından yönetilmesi kararlaştırılan ve borç ödemelerini güvence altına almak amacıyla alacaklılara Osmanlı vergi kaynakları üzerinde geniş denetim hakları sağ-

Cumhuriyetin iktisadi yol haritasını belirleyen ilk önemli durak Lozan Barış Görüşmeleri olmuştur. Dış borç konusundaki kararlar ise yeni hükümetin Lozan’da elde ettiği en önemli kazanımlardan biri olarak değerlendirilmektedir. Buna göre Osmanlı’dan kalan dış borçlar, Osmanlı topraklarını devralan ülkeler arasında paylaştırılacak ve yeni bir ödeme planı çerçevesinde yeniden yapılandırılacaktır. Dış borçlar hususunda yapılan müzakereler neticesinde, Türkiye’nin Osmanlı’dan kalan borçların yaklaşık % 67’sini devralması ve ödemelere 1929 yılında başlaması kararlaştırılmıştır.Ancak dünyayı etkisi altına alan Büyük Buhran’ın da etkisiyle Türkiye hükümeti 1929 yılında ilk ödemeyi gerçekleştirdikten sonra Osmanlı borçlarının yeniden yapılandırılmasını talep etmiş, 1933 yılında sonlanan görüşmelerde sağlanan indirimler sonucunda ise toplam borç miktarı yaklaşık 80 milyon lira olarak belirlenmiştir . Böylece, Osmanlı borçları konusu son ödemesi 1954 yılında

39


yapılacak şekilde sonlanmıştır.

ler görülmüştür. Başta ABD olmak üzere devletlere

1930’lu yıllara gelindiğinde Türkiye Cumhuriyeti’nin temel iktisat politikaları korumacılık ve devletçilik olarak belirlenmiştir. Ayrıca yine bu yıllarda

dünyada yükselişte olan Keynesçi politikalara ters düşecek şekilde, İnönü hükümetleri “denk bütçesağlam para politikası” ilkesini benimsemiş ve bütçe açıklarını önlemeyi amaçlamışlardır. Osmanlı Devleti’nin deneyimlerinin de etkisiyle dış borç konusunda daima ihtiyatlı olunmuştur. Sonuç olarak, cumhuriyetin kurulmasından İkinci Dünya Savaşı’na kadar olan süreçte, yabancı imtiyazlı şirketlerin millileştirilmesi dışında 3 kez dış borç alımı gerçekleşmiştir. 1930’da ABD’den, 1934’te Sovyet Rusya’dan ve

borçlanılmasının yanı sıra, 1950’li yıllar IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası mali kuruluşlardan alınan borçların payının toplam stokta arttığı bir dö-

nem haline gelmiştir. Bu borçlar yatırım projelerinin finansmanı, dış ticaret açıklarının kapatılması ve mevcut borçların ödenmesi gibi amaçlarla kullanılmıştır. Bu dönemde toplam borç stokunda ani ve ciddi artışlar yaşanmış, döviz bunalımlarının da etkisiyle 1958 yılında cumhuriyet tarihinin ilk moratoryum ilanı gerçekleşmiştir. Sonuç olarak, Demokrat Parti hükümetinin iktidara geldiği 1950 yılında 277 milyon dolar olan toplam dış borç, 1960 yılına gelindiğinde 1,14 milyar dolara ulaşmıştır.

1938 yılında İngiltere’den alınan bu borçlar, Osmanlı 1960’lı ve 70’li yıllar Türkiye ekonomisinde ithal geleneğinin aksine daha çok yatırım amaçlı kullanıl- ikameci sanayileşme dönemi olarak yer edinmiştir. mış; hızlı ve düzenli geri ödeme konusuna ise önem İhtilal hükümetiyle birlikte başlayan ve Devlet Planverilmiştir.1940’lı yıllarda ise Türkiye’nin dış borç- lama Teşkilatı’nın öncülük ettiği planlı kalkınma sülanması İkinci Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş’ın etki- recinin etkisiyle dış kaynak ihtiyacı artarak devam leriyle devam etmiştir. Her ne kadar Türkiye İkinci etmiştir. Böylelikle Türkiye bu süreçte de başta ABD Dünya Savaşı’nın dışında kalma hedefiyle bir dış ve uluslararası mali kuruluşlardan olmak üzere dış politika izleyip bunu başardıysa da de bu dönemde borç almaya devam etmiş, ilki 1961 yılında olmak askeri harcamaların artması ve ihracat gelirlerinin üzere IMF ile her yıl bir stand-by anlaşması yapmışdüşmesi bütçe açığı yaratmıştır. Böylece savaş döne- tır.1969 yılının sonuna gelindiğinde Türkiye’nin topminde, Başta Avrupalı devletlerden olmak üzere dış lam dış borcu 2,5 milyar dolar civarına yükselmiştir borçlanmaya başvurulmuştur. Savaş sonrasında ise, 1970’li yıllar ise dünyada patlak veren petrol krizi ve Marshall Planı çerçevesinde yardım ve krediler alın- ülke içindeki siyasal istikrarsızlıkların da etkisiyle mış, ayrıca bu dönem uluslararası kurumlardan da Türkiye ekonomisi için oldukça sıkıntılı geçmiştir. kalkınmaya yönelik borç alınan bir dönem olmuştur. Önceki yıllarda borç almayı gerektiren sebeplerin de Bunların neticesinde 1940’lı yılların sonunda toplam devam etmesi sonucu dış borçlanmaya çokça ihtiyaç dış borç stoku 703 milyon liraya ulaşmış; ancak bu duyulmuştur. Ancak ödemelerde sergilenen kötü performans ve kredi notunun düşürülmesi sebebiyle artış ciddi bir ödeme güçlüğü yaratmamıştır. Demokrat Parti yönetiminin daha liberal ve daha dışa açık iktisat politikalarının damgasını vurduğu 1950’li

yılları Türkiye’nin dış borç tarihindeki bir dönüm noktası olarak nitelendirmek mümkündür. Menderes hükümetinin benimsediği serbest ithalat politikalarının da etkisiyle borçlanmanın miktarında çok büyük bir artış yaşanmış ve borçlanmada önemli çeşitlilik-

1970-1978 arası dönemde IMF ile stand-by anlaşması yapılması mümkün olmamış, bu da Dövize Çevrilebilir Mevduat denilen yüksek faizli, kısa vadeli,

ekonomiye ve hazineye ciddi borç yükleyen bir uygulamanın başlamasına yol açmıştır. Kalıcı iktisat politikaları uygulamaktan kaçınılması ve alınan borçların yatırım finansmanının düşük olmasının da sebebiyle Türkiye 1970’li yılları sürekli olarak yeni borç

40


arayışı ve ödenemeyen borçların ertelenmesi talebiy- Buna göre toplam dış borç stokunda orta ve uzun vale geçirmiştir. Derin bir dış borç krizinin hâkim oldu- deli borçların payı azalırken kısa vadeli borçların pağu bu yılların sonunda nihayet 1980 yılına gelindi- yı artmıştır. Miktarı ve payı artmakta olan kısa vadeli ğinde Türkiye’nin dış borç stoku 15,7 milyar dolara borçların büyük kısmının özel sektöre ait olması ise

ulaşmıştır.

kambiyo serbestisinin sonuçlarını kanıtlar nitelikte-

Dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de de 1980’li yıllar iktisadi anlamda büyük dönüşümlerin yaşandığı bir dönem olmuştur. Bu dönüşümlerin resmi başlangıcı 24 Ocak 1980 tarihinde açıklanan son derece geniş kapsamlı bir ekonomik paket neticesinde gerçekleşmiştir. Bu pakete göre uzun yıllardır uygulanmakta olan ithal ikamesi politikasından vazgeçilerek kısa vadede ödemeler dengesini düzeltme ve enflasyonu düşürme, uzun vadede ise piyasaya ağırlık verme ve dışa yönelmeyi hedefleyen yeni ikti-

dir. Borçların miktarında ve yapısında görülen değişimlere rağmen kullanım amaçlarında büyük bir değişiklik olmamıştır. Alınan dış borçlar genellikle verimsiz kullanılmış ve özellikle 1987’den itibaren ANAP hükümetleri, günlük sorunların çözümünü borçlanma yöntemi ile ertelemeye çalışmışlardır. Tüm bunların sonucunda dış borçlanma hızlı ve kontrolsüz bir artış göstermiş, koalisyon hükümetleri döneminin başladığı 1991 yılında toplam dış borç stoku 53,6 milyar dolara ulaşmıştır.

sat politikaları benimsenmiştir. 12 Eylül darbesinin 1990’lı yıllar için cumhuriyet tarihinin iktisadi açıpaketin hedeflediği uygulamaları sürdürebilmek açı- dan en dengesiz ve en krizli dönemi demek yanlış sından uygun zemini hazırlaması ve 24 Ocak kararla- olmayacaktır. 1980’li yıllarda gittikçe artan dış borçrının mimarı sayılabilecek Turgut Özal’ın 1983 yılın- lanmaya koalisyonlar döneminin getirdiği siyasal

da başbakan seçilmesiyle de birlikte, Türkiye’nin istikrarsızlıklar da eklenince güçlü ve kalıcı iktisat dışa açılışı kesinleşmiş ve hız kazanmıştır. Ancak politikaları oluşturmaktan uzak kalınmıştır. Dış borçmali dengelerde istikrar sağlanmadan yapılan hızlı ve lanma ise bu dönemde yaşanan sorunların hem kaykontrolsüz dışa açılma ciddi iktisadi problemleri de nağı hem de sonucu olma özelliği taşımaktadır. Borç beraberinde getirmiştir. 1980’li yıllar boyunca bütçe ödemelerinde yaşanan zorluklara cari işlemler dengedengesizlikleri ve cari açıkların artarak devam etmesi sindeki ve kamu bütçesindeki açıklar da eklenince sonucu dış kaynak ihtiyacı sürekli artmıştır. 24 Ocak dış kaynak ihtiyacı gittikçe artmıştır. 1989 tarihinde kararlarıyla uygulanmaya başlayan neoliberal politi- açıklanan 32 Sayılı Karar sonucu, 1990’lar boyunca kalar da dünyada önde gelen uluslararası mali kuru- sıcak para politikasının uygulanması da bu dönemde luşların önerileriyle örtüşünce, Türkiye uluslararası krizlerin ortaya çıkmasında ve dış borçların artışında alanda dış kaynak taleplerinde çokça destek bulmuş- oldukça etkili olmuştur.1994 krizi sonrası ve 1999 tur. 1980-1983 yılları arasında IMF ile o güne kadar- yılında IMF ile yapılan stand-by anlaşmalarıyla ekoki en uzun stand-by anlaşması yapılmış ve ilerleyen nomide kontrol sağlanmaya çalışılsa da sorunlar gitdönemde de IMF başta olmak üzere uluslararası ku- tikçe derinleşmiştir Böylece cumhuriyet tarihinin en sert krizinin başlangıcı olan 21 Şubat 2001 tarihine

ruluşlardan borçlanmaya devam edilmiştir.

1980’li yıllarda dış borçlanmada bazı önemli yapısal değişiklikler de meydana gelmiştir. Örneğin, kambiyo rejiminde yapılan esneklikler sonucu özel banka-

gelindiğinde Türkiye’nin dış borç stoku 113,7 milyar

dolara ulaşmış, üstelik 1991’de %34 olan dış borç stoku da %57,7 oranına yükselmiştir.

ların dış kredi bulmalarının önü açılmıştır. Bir diğer değişiklik ise borç stokunun vade yapısıyla ilgilidir. 41


Türkiye’de cumhuriyet tarihinin en büyük ve derin ca iktisadi politikaların tarım aleyhine sonuçlar doekonomik krizi olan 2001 krizinden sonra, 3 Kasım ğurması tarımsal üretimi azaltarak bu sektördeki is2002 tarihinde yapılan genel seçimle Adalet ve Kal- tihdamın da azalmasına yol açmıştır. Bu dönemde kınma Partisi tek başına iktidara gelmiştir. Krizin ihracatta önceki dönemlere göre artış yaşanmış; an-

patlak vermesinin ardından, dönemin ekonomiden cak üretimin ithalata dayalı olması sorunları berabesorumlu devlet bakanı Kemal Derviş’in açıkladığı rinde getirmiştir. İthalat-ihracat dengesinde kontrol IMF destekli “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı” sağlanamamış olmasının da etkisiyle dış ticaret açığı AKP hükümetinin iktisat politikalarında da oldukça ciddi şekilde büyümüştür. Genel olarak cari açık da belirleyici olmuştur. Recep Tayyip Erdoğan tarafın- sürekli genişlemiş ve ancak artış gösteren sermaye dan 16 Kasım 2002 tarihinde açıklanan “Acil Eylem hareketleriyle finanse edilebilmiştir. Zaten bu dönem Planı” genel itibariyle ekonomide istikrar sağlanma- için serbestleşen sermaye hareketlerinin ekonomik sını ve IMF tarafından 1990’lı yıllardan beri dayatı- büyümeyi tetiklemesi, büyümenin cari açığı arttırmalan yapısal reformların gerçekleştirilmesini hedefle- sı ve cari açığın da yine sermaye hareketleri sayesinmiştir. Buna göre AKP’nin iktidara gelmesinden ön- de dengelenmeye çalışılması şeklinde süren bir dönce IMF ile yapılan 18. stand-by anlaşması revize güden bahsetmek mümkündür. Ancak bu döngü büedilmiş, planın hedeflediği politikalar hayata geçiril- yümeyi dış bolluğa dayandırmış ve ekonomiyi dış meye başlamıştır. Bu politikaların belki de en önemli kaynak azalması ve sıcak para çıkışına sebep olabileönceliği mali disiplini sağlamak olmuştur. Kamu büt- cek dalgalanmalara bağlı hale getirmiştir. Bunlara ek çesini kontrol altında tutma ve kamu borcunun düşü- olarak bankacılık sektöründe gerçekleşen yapısal derülmesi amacıyla tüketim mallarında ve benzinde ğişimler de bankaları güçlendirmiş ve yurt dışından

uygulanan vergiler arttırılmış, daha da önemlisi, borçlanmalarını kolaylaştırmış, böylece ülke içinde uzun yıllardır ülke gündeminde olan özelleştirme kredi olanaklarının ve kullanımın hızla artmasına yol süreci nihayet tam olarak başlamıştır. Özelleştirme- açmıştır.Nihayetinde dış borç yükünde düşüşler yalerden elde edilen gelirlerin bütçe gelirlerine dahil şansa da AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında 129,5 edilmesinin de etkisiyle kamu bütçe dengeleri uzun milyar dolar olan dış borç 2008 yılında 277,6 milyar süre sonra tekrardan kurulabilmiştir. Yine uzun yıllar dolara yükselmiştir. boyunca oldukça çok yüksek değerlerde seyreden enflasyon da bu dönemde bir miktar kontrol altına alınabilmiştir. Böylece ekonomide belirli düzeyde bir toparlanma yaşanmıştır. Bu gelişmeler sonucunda yatırım ortamı iyileştirilebilmiş ve bu da doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının sürekli artmasına yol açmıştır. Sonuç olarak 2008 yılına dek ekonomik büyümede olumlu gelişmeler yaşanmış, ancak bu büyüme ülke ekonomisindeki birçok soruna yanıt

oluşturamamıştır.

Dönemin başbakanı Erdoğan tarafından “teğet geçti” olarak ifade edilen 2008 krizi, ülke ekonomisini aslında etkilemiş olmasının yanı sıra Türkiye’de kısa zamanda birçok ciddi değişimin yaşandığı ve kimi zaman ikinci AKP dönemi olarak da ifade edilen bir sürecin başlangıcını temsil etmektedir. 2008 yılında küresel krizin etkisiyle %0.8 oranında büyüyen Türkiye ekonomisi, 2009 yılında %4.7 oranında bir daralma yaşamıştır .Büyüme verilerine göre ekonomi

2010 yılından itibaren toparlanma eğilimde olsa da

Öncelikle artma eğiliminde olan doğrudan yabancı 2012’den sonra yavaşlama sürecine girmiştir. Küresermaye yatırımlarının pek çoğu yerli şirketlerin sa- sel krizden sonra yaşanan bu problemleri ve bugünü tılması yoluyla gerçekleştiği için bunların istihdamı anlayabilmek için 2008’den itibaren siyasette yaşaarttırıcı etkisi çok düşük seviyelerde kalmıştır. Ayrı- nan gelişmeleri göz önünde bulundurmak faydalı 42


olacaktır. 2010 yılında gerçekleşen Anayasa Değişik- 16 yıllık AKP iktidarı döneminde dış borçların kontliği Referandumu ile başlayan süreçte Gezi olayları, rolsüz şekilde artmasının yanı sıra, borç yapısında da 17-25 Aralık süreci, artan terör olayları, darbe girişi- önemli değişiklikler meydana gelmiştir. Bu dönemde mi ve OHAL süreci Türkiye’de otoriter popülizmin özel sektörün dış borcu ve daha da önemlisi toplam

yükselmesine yol açmış; AKP bu dönemde yargı, dış borç miktarındaki payı hızla artmıştır. 2002 yılınordu, medya ve üniversiteler üzerindeki baskı ve da özel sektörün dış borcu toplam dış borç stokunun kontrolü arttırmıştır. Uluslararası alanda ise aslında %33’ünü oluştururken, günümüzde bu oran %70’ 2002-2008 döneminde oldukça önem verilen Avrupa yükselmiştir Bir başka deyişle, dış borcun ana kayBirliği ile ilişkilerin ciddi şekilde zayıflamaya başla- nağı eskiden kamu kesimiyken artık özel sektör haliması ve 2008 yılında süresi dolan IMF anlaşmasının ne gelmiştir. Bu değişimin yanı sıra, toplam dış borç “son” olduğunun sık sık altının çizilmesi dikkat çek- stoku içinde kısa vadeli borçların oranı gün geçtikçe mektedir.

artmıştır. Öyle ki, 2018 yılında yapılması gereken dış

2008 yılından itibaren hızlıca değişen siyasi iklim ve ekonomideki yansımaları, ülkenin yatırımlar açısından güvenilirliğinin azalmasına ve uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının Türkiye’nin kredi notunu düşürmelerine yol açmıştır. Bunun sonucu olarak ülkeye gelen doğrudan yabancı yatırımlarda ciddi ivme kaybı yaşanmış ve hatta 2018 yılında çok sert

bir düşüş görülmüş, ayrıca bunların yeni üretim birimleri kurmaktansa mevcut karlı yatırımları satın alma eğilimleri artmıştır . Ek olarak, ülke içinde ihracata yönelik üretimler de git gide azalmaya başlamış, kentlerde hızla inşa edilen yüksek binaların ve AVM’lerin de simgelediği bu durum ihracat gelirlerini düşürmüştür. Bunların sonucu olarak sürekli artan cari açık, ekonominin sıcak paraya olan bağımlığını güçlendirmiştir. Yine bu dönem Türkiye ekono-

borç ödemelerinin yaklaşık dörtte biri kısa vadeli borçlardan oluşmaktadır. Bunlara ek olarak, hane halkı borcundaki artışlar da dikkat çeken bir değişim olarak görülmektedir. Geniş çaplı devam eden özelleştirmelerin de etkisiyle hane halklarının geliri tüketimi karşılamamaya başlamış; dış kaynaklar sayesinde bankaların kredi olanaklarını geliştirmesi sonucu da bu açıklar krediler ile finanse edilebilir hale gel-

miştir. Sonuç olarak bu dönemde hane halkı borçlanmasında da çok kritik artışlar yaşanmış, dolayısıyla ülke içindeki her özne borçlu hale gelmiştir. Genel bir değerlendirme olarak ise, 16 yıllık AKP iktidarında tüketim ve büyümenin ancak dış kaynak ile sağlanabildiği, bu durumun ise dış borçlanmayı kontrol edilemeyen seviyelere getirerek ülkeyi yoksullaştırdığı söylenebilir. SONUÇ

misinin tam anlamıyla bir tüketim ekonomisine dö-

nüşmesine sahne olmuştur. Tüketimin her alanda art- 1854’te Osmanlı Devleti’nin ilk dış borcu almasınması tasarruf anlayışın terk edilmesine ve tasarruf dan bugüne kadarki süreçte dış borç stoku ivmelenegelirlerinin iyice düşmesine yol açmış, böylece dış rek artış göstermiş, dış borç yükü ise dönemden dökaynak ihtiyacı daha da pekişmiştir. Bu gelişmelerin neme farklılık göstermiştir. İstisnalar dışında dış başını çektiği nedenler, bugün dış borçları Türkiye borçlanmada tüm dönemler için genel sebep, uzun ekonomisindeki belki de en kritik sorun haline getir- vadeli ve kapsamlı iktisat politikaları oluşturmaktan

miştir. Sonuç olarak, Hazine ve Maliye Bakanlı- geri durulması sonucu bütçe dengesi ve cari işlemler ğı’nın verilerine göre 2018 ikinci çeyrek sonunda dengesinde sürekli olarak açık verilmesi olmuştur. Türkiye’nin dış borç stoku 457 milyar dolara ulaş- Dönemler arasında dış borçlanmanın yapısında yaşamış, dış borç yükü ise 2001 krizi dönemindeki sevi- nan değişim ise daha çok 1980’lerde başlamış ,AKP yelere yaklaşarak %51,8’e yükselmiştir.

iktidarıyla birlikte de dış borç yapısı önceki 43


süreçlerden tamamen farklı hale gelmiştir. Hanehalkı Eğilmez, M. (2018). Uluslararası Doğrudan Yatırımlar. Erişilen yer: www.mahfiegilmez.com borcunun da ciddi şekilde arttığı günümüzde dış borçlanmada büyük pay artık özel sektöre aittir. So- Eğilmez, M. (2018). Dış Borçların ve Borç Servisinuç olarak, geçmiş deneyimlerin ve son dönemde nin Kuş Bakışı Analizi. Erişilen yer: www.mahfiegilmez.com yaşamakta olduğumuz krizin de gösterdiği gibi, dış borçlanmayı kontrol altına almak için yapılması ge- Yılmaz, K. (2018). Bir Büyüme Hikayesi (20092018): Dış Borç, Kredi ve İnşaat. Erişilen yer:https:// reken ise günü kurtarma çabasını ve siyasi çıkarları sarkac.org/ geri planda tutarak sağlam ve tutarlı iktisadi politikaEğimez, M. (2015). AKP’nin Ekonomide 12 Yılı ların hayata geçirilmesidir. Erişilen yer: www.mahfiegilmez.com KAYNAKÇA Yavuz, A. (2009). Başlangıcından Bugüne Türki-

https://www.hazine.gov.tr/kamu-finansmani-

istatistikleri

ye’nin Borçlanma Serüveni: Durum ve Beklentiler. SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi. Özdemir, B. (2009). Osmanlı Devlet Dış Borçları.

Ankara: Ankara Ticaret Odası Yayınları.

Bahçe, S. ve Eres, B. (2017). İktisadi Yapılar, Tür-

kiye ve Değişim. 1920’den Günümüze Türkiye’de Toplumsal Yapı ve Değişim. Ankara: Phoenix Yayınevi. Pamuk, Ş. (2012). Türkiye’nin 200 Yıllık İktisadi

Tarihi. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. Boratav, K. (2018). Türkiye İktisat Tarihi: 1908-

2015. Ankara: İmge Kitabevi.

Yaşa, M. (1963). Türkiye Dış Borçlarının Takip Et-

tiği Gelişme. Maliye Enstitüsü Konferansları. İstanbul: İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Yayınları. Dönek, E. (1995). Türkiye’nin Dış Borç Sorunu ve

1980 Sonrası Boyutları. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi. Akan, Y. ve Kanca, O. C. (2015). Türkiye’de Dış

Borçlanma, Büyüme ve Enflasyon İlişkisi: VAR Yaklaşımı (1980-2013). Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi. Karagöl, E.T. (2010). Geçmişten Günümüze Türki-

ye’de Dış Borçlar. SETA Analiz.

Sarı, M. (2004). Dış Borç Yönetimi ve Türkiye Uy-

gulamaları.

Bağımsız Sosyal Bilimciler (2006). IMF Gözetimin-

de On Uzun Yıl, 1998-2008: Farklı Hükümetler, Tek Siyaset. Bağımsız Sosyal Bilimciler 2006 Yılı Raporu. Eğilmez, M. (2015). AKP'nin Ekonomide 12 Yılı.

Erişilen yer: www.mahfiegilmez.com

44


ASKERİ OPERASYONLAR SONUCUN- tergesi oldu. Suriye Ulusal Konseyi’nin Suriye Arap DA TÜRKİYE’NİN DIŞ POLİTİKASI Ordusu mensuplarından ve uluslararası camiadan Onur Sayar önceki yazılarda oldukça ayrıntı- destek bulması, konseyi Suriye konusunda demokralı incelediğimiz askeri operasyonların dış po- tik hedefler belirlemeye zorlamıştır. Suriye Ordulitikaya olan etkisini ortaya koyuyor su’ndan ayrılan komutan ve askerlerden oluşan Öz-

2011’E KADAR TÜRKİYE SURİYE

gür Suriye Ordusu’nun ise bu çerçevede mücadele

İLİŞKİLERİ

edeceği bildirilmiştir. 2013 yılının sonlarına gelindi-

Türkiye’nin güney sınırındaki komşusu Suriye ile ğinde Türkiye’nin Suriye politikasında karşılaştığı olan ilişkisi 2011 yılına kadar zaman zaman sorun- iki sorun, yeni müttefik arayışına sebep oldu. Bunlarlarla zaman zaman da görece stabil bir zeminde iler- dan ilki Özgür Suriye Ordusu’nun artık yetersiz ve lemiştir. 1939 yılındaki Hatay meselesi, Fırat Nehri etkisiz kalışı, ikincisi ve daha önemli ise güney sınırüzerinden yaşanan su sorunları her ne kadar büyüme- larında YPG ve DEAŞ gibi terör örgütlerinin yarattıden çözülse ya da sorun olmaktan çıkarılsa da Türki- ğı güvenlik sorunudur. Türkiye bu sebeple bölgedeki ye-Suriye ilişkileri 2000’lerin başına kadar dostane tehditleri gidermek amacıyla Suriye Türkmen Ordudüzeyde seyretmemiştir. 2000-2011 arasında iki dev- su ile ayrı bir ittifak oluşturdu. let arasında yapılan ticari ve askeri yardımlaşma anlaşmaları ile iki ülke arasındaki işbirliği ve ilişkiler doruk noktasına ulaşmıştır.

Dünya’nın Suriye politikası ise genel olarak iki farklı eksende gelişmekteydi. Bunlardan ilki ABD öncülüğündeki, Türkiye’nin de dahil olduğu, grup diğeri ise Rusya, Çin ve İran ile oluşan diğer gruptur. ABD

2011-2016 ARASINDA TÜRKİYE-SURİYE İLİŞKİLERİ

Başkanı Obama Suriye’deki ayaklanmalardan 5 ay

2011 Yılından itibaren ise Türkiye’nin Orta Doğu’ya sonra yaptığı açıklamada Esad gitmeli diyerek bu bakışı ve politikaları değişmiştir. Bunun arkasında konuya bakışını dile getirdi. Öte yandan Rusya, yatan en önemli faktör ise Ahmet Davutoğlu faktörü- müttefiki Suriye için ani bir değişim istemiyordu. dür. Tunus’ta başlayan ve neredeyse bütün Orta Do- İran ise bölgede dengeyi sağlayan ve kendine yakın ğu ülkelerini büyük ya da küçük ölçekte etkileyen olan bir Suriye’yi tercih ediyordu. Birleşmiş MilletArap Baharı ile başlayan süreci demokratik rejimlere ler Güvenlik Konseyi’nin iki üyesinin farklı tutumu dönüştürmeyi hedefleyen Davutoğlu, Türkiye’nin Suriye’ye yapılacak müdahalenin de önüne geçti. Suriye politikasında yeni bir dönem başlatmıştır. Su- Ancak 2014 yılında başlayan Suriye İç Savaşı, rejim riye’de rejim ve hükümet karşıtı gösterilerin başladı- karşıtları kadar terörist gruplarında da katıldığı bir ğı Ocak 2011’den Ağustos 2011’e kadar Davutoğlu sürece evrildi. Bu durum Suriye’ye yapılacak müdave Esad arasında müzakereler yapıldığı ve Türki- haleleri meşru hale getirdi. Ancak yapılan müdahaleye’nin taleplerinin reddedildiği de bilinmektedir. Bu ler farklı aktörlerden geldi. ABD liderliğindeki koadönemde sonra ise Suriye muhalefeti ile Türkiye ya- lisyon ve Rusya liderliğindeki diğer güçler terörist kınlaşması başlamıştır. Türkiye başta birçok ülkenin gruplar sebebiyle farklı şekillerde müdahalelere başdesteğini alan Suriye Ulusal Konseyi’nin siyasi ve ladılar. askeri güç elde etmesiyle Suriye İç Savaşı tam olarak başlamıştır. Türkiye’nin Suriye Ulusal Konseyi’nin oluşturulmasına katkı sağlaması ve bu konseyi resmi muhalefet sıfatıyla kamuoyuna duyurması Türkiye’nin Suriye İç Savaşı’nda aktif rol alacağının gös45


OPERASYONLARIN GELİŞİMİ

ki Şam yönetiminden geldi. Türkiye’nin bölgedeki

2016 yılında Türkiye’de gerçekleşen Suriye kökenli saldırgan faaliyetlerinin kınandığı, Suriye’nin egesaldırılar, sınır güvenliğinin tehlike altında olması ve menlik haklarının ihlal edildiği ve Türkiye tarafından Kilis’e Suriye’den yapılan saldırılar Milli Güvenlik terörist grupların desteklendiği belirtildi. Rusya ise Kurulu toplantısında gündeme gelmiş ve bölgeye Suriye kadar kadar sert olmamakla birlikte bölgede askeri bir operasyon yapılması gerektiği karar olarak istikrarın ve ateşkesin sağlanmasının daha önemli sunulmuştur. Türkiye, Birleşmiş Milletler Sözleşme- olduğunu duyurdu. Avrupa Birliği ise yaşanabilecek si’nin 51.Maddesi’nden gelen meşru savunma hakkı insani krizlere dikkat çekti. çerçevesinde 24 Ağustos 2016 tarihinde Fırat Kalkanı Harekatı’nı başlattığını duyurmuştur.. TSK’dan

OPERASYONLARIN ARDINDAN YAŞANAN GELİŞMELER

yapılan açıklamada bölgedeki terörist unsurları te- Son yıllarda dış politikasını çevre ülkelerdeki gelişmizlemek amacıyla Fırat Kalkanı Operasyonu’nun meler üzerinden yürüten Türkiye, operasyonlardan başladığı belirtilmiştir. Kuzey Suriye’deki 2. Türk sonra 3 farklı ülkenin Türkiye ile olan politikasına operasyonu olan Zeytindalı Harekâtı Türkiye tarafın- cevaben politika üretmek zorunda kaldı. IŞİD’e karşı dan terör örgütü olarak kabul edilen YPG’yi, strate- oluşturduğu politikaları zora soktuğu gerekçesiyle jik öneme sahip Afrin’den püskürtmek amacıyla 24 ABD ile sorunlar yaşayan Türkiye, bu durumun etkiOcak 2018 tarihinde başlamıştır. Her iki operasyo- siyle Rusya ile siyasi ve askeri anlamda iş birliği zenun ortak noktası öncesinde yapılan ittifaklardır. mini yakaladı. Öte yandan Suriye Rejimi’ne destek Türkiye bölgesel düzeyde Özgür Suriye Ordusu ile veren İran ise Türkiye için üzerinde durulması ve koordineli şekilde çalışmıştır. Öte yandan bu operas- dikkat edilmesi gereken bir diğer unsur oldu. yonların yapılması bir dizi diplomatik görüşmeyi de Türkiye-ABD İlişkileri beraberinde getirmiştir. ABD operasyonunu IŞİD’e Türkiye terör örgütü olarak kabul ettiği YPG’ye karşı yapılan kısmını desteklerken, YPG’ye karşı ABD tarafından verilen desteğin güvenlik sorunu olan kısmında Türkiye ile zıt düşmektedir. ABD bölyaşattığını belirtmişti. Bu süreçte ABD’nin YPG’ye gede IŞİD’i ciddi bir tehdit olarak görmekte ve buna olan desteğinin devam etmesi Türkiye’nin tepkisine karşı YPG ile SDG adı altında ittifak yapmaktadır. ve karşı faaliyetine sebep olmuştur. Bunlardan ilki Öte yandan Rusya operasyonlara karşı ABD’den daRusya’dan sipariş edilen S-400 hava savunma sisteha çelişkili bir tutum içerisindedir. Hem Suriye Rejimidir. Tarihte ilk kez bir NATO ülkesi Patriot hava miyle hem de YPG ile ilişkisi olan Rusya, Fırat Kalsavunma sistemi yerine Rusya yapımı hava savunma kanı Harekâtı’nda IŞİD’e karşı olan kısımda operassistemini almış ve bu durum da karşı bir güvensizliğe yona destek verdiğini açıkladı. Zeytindalı Harekasebep olmuştur. Karşı güvensizliğin sonucu olarak Ftı’nda ise Rusya, Türkiye’ye doğrudan olmasa da 35’lerin Türkiye’ye teslimatı askıya alınmıştır. Tüm dolaylı yoldan destek verdi. Suriye Hava Sahası’nın bunların yanında YPG’ye yardım ettiği iddiasıyla Rusya kontrolündeki kısmı Türkiye’nin kullanımına tutuklanan Rahip Brunson Türkiye ve ABD ilişkileaçıldı. Bu duruma özellikle 2017 başında başlayan rinde anlaşmazlık ve bir ölçüde düşmanlık yaşanmaABD-YPG yakınlaşmasının bir sonucu olarak bakısına sebep oldu. Brunson’un tahliyesinden normallırken, Rusya tarafından yapılan resmî açıklamalarda leşme adımlarının atılmasına rağmen tam anlamıyla bölgede kalıcı çözüm için Türkiye’nin Şam yönetimi sonuç alınabilmiş değil. ile iş birliği yapması gerektiği vurgulandı. Operasyonlara karşı bir dizi uluslararası tepki geldi. İlk tep46


Türkiye-Rusya İlişkileri

KAYNAKÇA

Rusya operasyonlar esnasında yaşadığı çekinceleri

Akbarzadeh, S., & Saba, A. (2018). UN paralysis ve kısmi olarak operasyonlara olan karşıtlığını dile over Syria: the responsibility to protect. International getirse de operasyonlardan sonra Türkiye ile askeri Politics, 1-15. ve siyasi anlamda bir yakınlık içine girdi. Ancak Barkey, H. (2014). Turkey’s Syria Predicament. Adelphi Series, 56(6), 113-134. Türkiye ile olan yakınlığına rağmen Suriye Rejimi ile olan bağını da kopartmadı. Türkiye ile bu süreçte Bojicic-Dzelilovic, V., & Turkmani, R. (2018). War Economy, Governance, and Security in Syria’s OpS-400 hava savunma sistemi satışı konusunda anlaştı. position-Controlled Areas. International Journal of Rusya’nın Türkiye’nin gündemindeki İdlib operas- Security and Development, 7(1), 52-72.

yonuna destek vereceği yönündeki açıklamaları ise Issaev , L. (2018, 1 29). Why is Russia helping Turkey in Afrin? Al Jazeera: https://www.aljazeera.com/ bu durumun ileride de devam edeceğini göstermekte- indepth/opinion/russia-helping-turkey-afrin180125122718953.html adresinden alındı dir. Phillips, C. (2012). Turkey’s Syria problem. Public Türkiye-İran İlişkileri Policy Research, 19(2), 137-140. İran, özellikle Zeytindalı Harekâtı sonrası Suriye’nin egemenlik alanın ihlal edildiğini vurgulamış ve Türkiye’nin bölgeden çekilmesi gerektiğini belirtmişti. Buna rağmen Türkiye olan ilişkilerinde gerginlik yaratacak bir hamlede bulunmamıştı. Eylül 2018’de yapılan zirvede de Türkiye, İran ve Rusya Suriye ko-

nusunda düzenlenen Tahran Zirvesinde, İran yapıcı tutumuyla Türkiye ile arasını bozmamaya çalıştığını belirtmiştir. Bunun yanında İran üzerinde bir kısmı Ağustos diğer bir kısmı da Kasım 2018’de başlayan ABD ambargosu İran’ı Türkiye’ye bir anlamda mahkûm bırakmıştır. Zira bu ambargodan bazı Türk şirketleri muaf tutulmuştur. SONUÇ Türkiye’nin 2011 yılında başlattığı Suriye politikası bugün güvenlik politikasının temel unsuru haline geldi. Suriye kökenli terörist grupların Türkiye sınırından uzaklaştırılması asıl hedef haline geldi. Bu hedef doğrultusunda yapılan Fırat Kalkanı ve Zeytindalı Harekatlarının, Birleşmiş Milletler Antlaşma-

sı’nın 51.Maddesi’ne dayanılarak düzenlenmesinin sebebi de budur. Öte yandan bu askeri operasyonların Türkiye’nin özellikle ABD ile olan ilişkilerinin bozulmasına yol açması ise diğer bir boyuttur.

47


Üzüm Üzüme Baka Baka Kararır: Türk Dış Politikasında Eksen Değişikliği

alacağım ardından Batı ile ilişkilerde ki dönüşüme konjonktürel çıkarlardan çok AKP’nin kendi iktidarı-

Kağan Dağdeviren son yıllarda yaşanan eksen deği- nı korumak ve güçlendirmek amaçlı uyguladışikliğinin nedenlerini anlatıyor ğı politikaların neden olduğunu belirteceğim böyleİnsanlar her zaman kendileriyle aynı görüşleri payla- ce Türkiye’nin eksen değiştirdiği iddialarının uzun şan, aynı zevkleri olan kişilerle arkadaşlık kurmayı vadede mümkün olmayacağının ve bu Türkiye’nin tercih eder. Bunun en önemli sebebi de insanın o ki- Batı ve Doğu ülkeleri ile ilişkilerin nasıl olması geşinin yanında kendini rahat hissetmesidir ve kendi rektiğini değerlendireceğim. gibi davranmasında bir sıkıntı yaşamamasıdır. Bu

İlişkiler İvme Kazanıyor

durumun devletler için de geçerli olduğunu, ülkelerin

dış politikada ki hamlelerinden ve ortaklarından an- AKP'nin 2002 seçimlerinde tek başına iktidarı kazalayabiliriz. Avrupa Birliği ve Birleşik Devletler’in narak zaferle çıkması Türkiye için büyük bir değişiyıllardır süren dostluğu ve ittifakı bunun yanında min sinyaliydi. Uzun yıllar sonra sandıktan koalisyon Rusya-Çin ve İran'ın özellikle son yıllarda geliştirdi- yerine tek parti çıkması, AKP 'ye istediği politikaları ği sıcak ilişkiler bahsettiğim bu duruma somut örnek- uygulama konusunda büyük bir avantaj sağlamıştı. ler. AB ülkelerinin ve ABD'nin ilişkisinin yıllardır Bu sayede AKP, IMF programını rahatça uygulayaayakta durmasının ortak çıkarlar dışında en önemli rak Batılı ülkelerdeki neo-liberal politikalara yakın sebeplerinden biri de bu ülkelerin liberal demokrasi bir politika izlemeye başladı. Bu politika kapsamında ile yönetilmeleri, düşünce özgürlüğüne önem verme- liberal ekonomilerde çok nadir karşımıza çıkan kamu leri, serbest piyasa ekonomisi uygulamaları ve huku- iktisadi teşebbüslerini özelleştirdi, yabancı yatırım-

kun üstünlüğünü benimsemeleridir. Diğer taraftan lar için imkanları arttırdı ve böylece Batı ve Türkiye Çin, Rusya ve İran'ın ise tam tersine bu değerlerden arasındaki işbirliği ve ortaklık ivme kazandı .Bunun uzak olma konusunda ortak olmaları, devlet kapita- dışında AKP'nin AB'ye katılım sürecinde seleflerine lizmi uygulamaları ve birbirlerinin iç politikalarına göre çok daha istekli olması ve bu konuda AB'den karışmamaları bu ülkelerin ortak politikalar izliyor gelen reform taleplerinin çoğunu yerine getirmesi olmasında önemli bir paya sahip. Peki bu durum Tür- Türkiye'yi Batı ittifakına iyice yaklaştırdı. Türkiye kiye için geçerli mi? Türkiye'nin dış politikasında şu Batı ittifakına o kadar yakınlaşmıştı ki şu anda öneanda ana konulardan biri olan eksen değişikliğinin rilse bütün partilerin tamamen karşı çıkacağı Annan sebebinin sadece güncel gelişmeler üzerindeki çıkar- Planı'nın adada oylanması AKP tarafından kabul larından kaynaklandığını söyleyebilir miyiz? Yoksa edildi. Ama oylamanın Türk tarafında kabul edilmesi Türkiye'nin kendi içinde yaşadığı demokrasi sürecin- ve Rum tarafında reddedilmesine rağmen Rumların deki gelişmelerin Türkiye'nin eksenini belirlerken AB'ye alınması ve Türklerin dışarıda bırakılması Türkiye'nin AB'ye girme imkanının belki de tama-

önemli bir faktör olduğunu kabul edebilir miyiz?

men ortadan kalkmasına sebep oldu. Ayrıca AKP'nin Bu yazıda Türkiye'nin AKP hükümetleri döneminde bu konuda ki isteğini azalttı. Bu gelişme Batı ittifakı müttefiklerini seçerken ve politika oluştururken, kon- ile ilişkilerdeki ivmeyi engelledi ve belki de ilişkile-

jonktürel gelişmeler yerine ülkedeki demokratik ve rin kaderini belirledi ama yine de AKP’nin Batı ülkeliberal değerlerin yaşadığı ivmenin veya düşüşün bu leri ile Türkiye’nin iç politikasındaki gelişmelere göpolitika ve müttefik değişimine olan etkilerini anlata- re ilişki kurmasını engelleyemedi. Çünkü Erdoğan ve cağım. Bu anlatıyı yaparken öncelikle AKP döne- AKP geçmişten beri ülke siyasetini şekillendiren minde Türkiye’nin Batı ile ilişkilerinin tarihini ele 48


ordunun sivil siyaset üzerindeki vesayetini kırmak Brunson krizi ve Halkbank davası gibi sorunlar da için Batı ittifakının gücüne ihtiyaç duyuyordu.

Türkiye’nin son 4-5 yıldır ABD ile olan ilişkilerinin

AKP ve Erdoğan'ın karşıt güç odaklarını yok etme konusundaki kararlılığı sonucu ordunun gücünü Bal-

yoz ve Ergenekon davaları ile kırması, Batı kamuoyunda Türkiye'de güç odaklarının değişmesi yerine demokrasinin gelişmesi olarak okunması tercih edildi ve bu durum Erdoğan’ın Batı kamuoyunda ki popülaritesinı arttırdı ve Türkiye Ortadoğu ülkelerine model olarak sunulmaya başlandı.Ama bu güzel günler uzun sürmedi.

toparlanmasını ve ivme kazanmasını engelledi ve engellemeye devam ediyor.Bu sorunlar her ne kadar

yapısal olmak yerine konjonktürel olsa da özellikle Gülen’in iadesi meselesi ve Suriye konusu Türkiye için Rahip Brunson krizinin de Trump için iç politika adına kritik önemde olması ilişkilere büyük zarar verdi.Bu sorunlar sonucu iki taraf arasında yaşanan güven krizi de Türkiye’nin kendisine yeni bir eksen aramasında meşruiyet sağlama aracı olarak kullanılmaya başlandı.

İlişkilerin Gerilemesi

İlişkilerde Köklü Değişimin Sebepleri Ne?

Türkiye’nin Batı ile ilişkilerinin gerilemesi sürecinde kritik dönüm noktalarından birisini Gezi Parkı eylemleri oluşturuyor.Özellikle üniversite ve lise çağındaki gençlerin ve ülkedeki yüksek eğitimli kesiminin taleplerini yansıtma şekli olarak ortaya çıkan Gezi eylemleri, AKP iktidarı tarafından ‘hain’, ‘terörist’ ve ‘çapulcu’ kitle tarafından gerçekleştirilen bir hare-

ket olarak okunduğu için bu insanlara çok sert bir

İlişkilerin oldukça köklü bir şekilde değişmesinin çok sayıda sebebi var. Türkiye’nin Soğuk Savaş döneminde üstlendiği rolünü kabul etmemesi, uluslararası arenada yeni yükselen güçlerin gelişmekte olan ülkeler için yeni eksen imkânı oluşturmaları ve AKP yönetiminin otoriterleşme eğilimlerinin artması bun-

lardan bazıları.

polis müdahalesi uygulandı ve bu Batı kamuoyu tara- Soğuk Savaş yıllarından itibaren kendini Batı’nın fından hiç hoş karşılanmadı.Batı’dan gelen bu eleşti- yanında konumlandıran Türkiye, bu süreçte ABD ve riler hükümet tarafından kabul edilebilir görünmedi NATO dış politikasında kendi rolünü Johnson-İnönü ve ikili ilişkilerde gerileme süreci başladı.Gezi Parkı krizi dışında sorgusuz bir şekilde benimsemişti. Ama eylemlerinden sonra hukuk üstünlüğüne ve düşünce Soğuk Savaş’ın bitimi ile yaşanan SSCB’nin yıkılışı, özgürlüğüne yapılan saldırıların ardından 15 Tem- Irak ve Afganistan’ın işgali ve en sonunda Arap Bamuz 2016 Darbe Girişimi sonrası yaşanan tutuklama- harı gibi gelişmeler Türkiye’nin dış politikasının şeların ve işten çıkarmaların Batı tarafından hoş karşı- killenmesinde ve daha etkin olmaya çalışmasına bülanmaması ilişkilere zarar veren başka bir faktör ol- yük katkı sunmuştur. Özellikle SSCB’nin yıkılması du.Ayrıca Batı liderlerinin darbe gecesinde seçilmiş sonucu Türk cumhuriyetlerinde etkisini arttırma imhükümetin yanında durmak yerine sessiz kalması kanı sağlayan, Ortadoğu’da özellikle Amerikan işgali doğal

olarak

hükümetin

dikkatinden

kaçma- nedeniyle yaşanan krizlerin sonuçlarına zorunlu ola-

dı.Devamında 16 Nisan 2017 anayasa referandumu rak etki etme çabası Türkiye’yi dış politikada daha sürecinde özellikle Hollanda ve Almanya ile yaşanan aktif bir aktör yapmış ve bu aktiflik sonucunda da

ikili gerilimler de,ilişkilerin bir türlü düzelemeyişine özellikle büyük güçler ve komşu ülkelerle ilişkileri sebep olan önemli faktörler oldu.

Soğuk Savaş dönemine göre farklılaşmıştır. Arap Ba-

ABD ile Suriye konusunda yaşanan krizler,İran yaptırımlarının delinmesi,Gülen’in iadesi sorunu,Rahip

harı ile yaşanan çatışmalar ve bölgede yaşanan iç savaşlarda Türkiye’nin aldığı pozisyon özellikle Batı ittifakı ile ilişkilerini şekillendiren

49


ve değişime neden olan en önemli etken olmuştur.

den farklı sebepleri olmasına rağmen vardıkları so-

SSCB’nin yıkılması sonucu oluşan tek kutuplu düze- nuç aynı: Batı Türkiye’ye zarar veriyor, yüzümüzü nin, Çin’in hızlı yükselişi ve Rusya’nın tekrar sahne- Doğu’ya dönmeliyiz. Baştan söylemem gerekirse bu ye çıkması ile bozulması ,Türkiye gibi ülkeler için görüşün tamamen yanlış olduğunu ve Türkiye’ye çok Amerika’nın bazı politikalarına karşı çıkmasına çok büyük bir zarar vereceğine inanıyorum. Yazımın bu büyük katkı sağlamıştır. Bu konuda özellikle Rus- kısmında eksen değişikliğinin neden mümkün olmaya’nın Ortadoğu’daki pozisyonunun Türkiye için dığını ve yanlış olduğunu açıklayacağım. Amerika’ya karşı manevra alanı oluşturma imkanı sağlaması ve belli konularda Amerika yerine Rusya ile ortak pozisyon alması da Batı ittifakı ile Türkiye’nin ilişkilerindeki değişime büyük katkı sunmuştur.

Öncelikle bilinmesi gereken şey, uluslararası arenada ülkelerin tek bir müttefike veya ülkeye dayanamayacağıdır. Nasıl bir ilişki olursa olsun Türkiye gibi bir ülke kendini Batı ekseninden soyutlayıp Doğu eksenine sokarsa yani Rusya, Çin ve İran ekseninin bir

Yazı boyunca anlattığımız bütün sebeplere rağmen, parçası olursa hareket imkânı büyük ölçüde kısıtlanaTürkiye’nin Batı ile ilişkilerinin neredeyse tamamen caktır çünkü Türkiye’nin stratejik çıkarları ile İran ve yeni bir boyuta dönmesinin en büyük sebebi Erdo- Rusya’nın stratejik çıkarlarının çakıştığı konuların ğan’ın otoriterleşme eğilimleridir. Artan otoriterleş- sayısı özellikle Ortadoğu’da çok fazla.Suriye krizinme sonucu yaşanan insan hakları ihlallleri, Batı’nın de farklı tarafların desteklenmesi, bu ülkelerin YPG liberal değerlerinden uzaklaşılması ve Erdoğan’ın ve PKK’ya olan bakış açıları, İran’ın mezhepsel dış Batı’dan gelen tepkilere verdiği cevaplar ilişkilerin politikası ve Rusya’nın yayılmacı politikası örnek kısa vadeli çıkar ilişkisine dönmesine neden olmuş- olarak gösterilebilir. Eğer Türkiye Doğu ekseninde tur. Bu nedenlerden dolayı eskiden Türkiye’de büyük yer alırsa ve Batı ile stratejik ilişkilerini keserse bu umutlar gören, Türkiye’yi Ortadoğu’ya rol model ülkeler ile yaşadığı herhangi bir sorunda kendisine olarak sunan Batılı liberal çevrelerin Türkiye ile iliş- destek olabilecek ortaklar bulmakta zorluk çekecektir kilerdeki gücü zayıflamış onun yerine Türkiye’nin ve herhangi bir tasarısını gerçekleştirmek için bu ülbir Ortadoğu ülkesi olduğunu varsayıp onu Batılı bir kelerin desteğine muhtaç kalacaktır ki bu durumda ülke kabul etmeyen ve ilişkilerde kısa vadeli çıkar Türkiye’nin bu ülkelere karşı masada elinin zayıflailişkilerini önemseyen muhafazakâr çevreler öne çık- masına neden olacaktır. Güncel örnek olan Suritı. Bunun sonucunda da bütün taraflar , Türkiye’nin ye’den de anlaşılabileceği gibi Türkiye’nin Rusya’ya şu anda Avrupa Birliği’ne giriş sürecinin ilerletilme- Suriye konusunda bu kadar bağımlı olmasından dolasine sıcak bakmıyor, özellikle Avrupalı liderler ka- yı, politika oluştururken Rus çıkarlarını en az kendi muoyu baskısından dolayı Erdoğan ile yan yana ge- çıkarları kadar gözetmek durumunda. lip Türkiye ile ikili ilişkiler kurmaktan kaçınıyor.

Türkiye’nin eksen değiştirmesinin bir diğer sonucu da ülkede halihazırda var olan otoriterleşme trendi-

Eksen Değişikliği Mümkün mü? Batı ile ilişkilerde yaşanan her gerilimde bu soru bü-

tün çevrelerin gündemine oturuyor. Ulusalcılar, islamcılar, milliyetçiler ve solcular ısrarlı bir şekilde her ne olursa olsun Batı ittifakına güvenilmemesi gerektiğinden, Batılıların her zaman Türkiye’ye zarar vermek istediğinden bahsediyor. Hepsinin birbirin-

nin artması olacaktır. Erdoğan’ın yıllardır Batı’yla

yaşadığı gerginliklerin en önemli sebeplerinden birisi olan Avrupalı devletlerin Türkiye’deki otoriterleşme eğilimlerine tepki göstermesinden de rahatça anlaşılabileceği gibi eğer Türkiye Batı ile köprüleri atıp otoriter rejimlerin kalesi olan Doğu eksenine yüzünü

50


dönerse ülkedeki otoriterleşmeye tepki gösterecek bir Ama Batı ile kurulacak bu ilişkinin sonucunda Dodış kuvvet kalmayacağı için vatandaşların üzerindeki ğu’nun önemini yitirdiği düşünülmemeli. Doğu Türbaskı daha da artacaktır. Bunun sonucunda şu anda kiye tarafından her zaman sıkı bir şekilde takip edilçok büyük zarar görmüş olan ifade özgürlüğü, özgür meli ve buna göre politikalar oluşturulmalıdır özel-

medya, hukuk üstünlüğü gibi kavramlar ortadan ta- likle de Çin’in yükselişini göz önüne alırsak herhangi mamen kalkacaktır. Parti-devlet bütünleşmesinin art- bir ülke Doğu ülkelerini ve orada yaşanan gelişmeleması, rant ekonomisinin genişlemesi ve demokrasi- ri göz önünde bulundurmadan politika oluşturamaz. nin zayıflaması da ortaya çıkacak diğer sonuçlar ola- Türkiye’nin Doğu ülkelerine yönelik politikasının caktır.Rusya, Çin ve İran gibi ülkeler böyle şeyleri temel unsuru pragmatizm olmalıdır. Yapılacak her sorun olarak görmediği için hükümet vatandaşlar hamle göz önüne alınırken dikkat edilmesi gereken üzerinde ihtiyaç duyduğu takdirde baskıyı arttırabile- şey somut kazançlar ve zararlar olursa Türkiye Doğu cek böylece Türkiye yaşanması çok daha zor bir ülke ülkeleri ile kuracağı ilişkilerde büyük kazançlar elde olacaktır.

edecektir. Dikkat edilmesi gereken şey ise eğer Türkiye bu ülkeler ile yapmaması gereken bir şekilde

Türkiye’nin Nasıl Bir Dış Politikası Olmalı?

yakın bir ilişki kurarsa bu ülkelerde artık geleneksel Türk dış politikasının planlaması yapılırken ilk dik- hale gelmiş yolsuzluk, zayıf demokrasiler, rant ekokat edilmesi gereken şey Türkiye’nin nerede konum- nomisi gibi özellikleri benimsemesinin yüksek ihtilandığı ve konumlanması gerektiği olmalıdır. Türki- mal olduğudur. Türkiye bu ülkelerle olan ilişkisinde ye’nin yaklaşık son 900-1000 yılını incelediğimiz ‘İletişimi kesme ama samimi de olma’ cümlesini bezaman savaşlar, antlaşmalar ve ittifaklar gibi bütün nimsemek zorundadır. önemli etkileşimlerin Avrupa ülkeleriyle yaşandığını yapılan reformlar ya Batı’ya üstünlük sağlamak için

Sonuç

ya da Batı’yı yakalamak için yapıldığını görürüz. Türkiye’nin dış politikasında AKP hükümetleri döYani anlaşılabileceği üzere Türkiye ve Batı yüzyıllar neminde çok kritik gelişmeler yaşanmıştır ve hem bu süren karşılıklı ilişki sonucunda birbirine sıkıca bağ- gelişmeler dolayısıyla hem de AKP hükümetlerinin lanmış ve ortak bir geçmişe sahip olmuştur. Bundan kendi çıkarları adına uyguladığı politikalar sonucu şu sonra bu düzeni değiştirmenin Türkiye’ye zararının anda belli çevreler tarafından Türkiye’nin eksen deAvrupa’ya olan zararından çok daha fazla olacağı ğiştirdiği veya değiştirmek üzere olduğu konuşulkesindir. Türkiye’nin orta ve uzun vadeli çıkarlarını maktadır.Türkiye’nin yaşadığı bu değişimi tamamen gözetmek adına yapması gereken şey Batı’ya kenet- eksen değişikliği olarak yorumlamak yanlış olsa bile lenmek ve Batı değerlerini benimsemek olmalıdır. köklü bir değişimin yaşandığı bir gerçek ve bu değiYani Türkiye Batı’nın sadece bilim ve teknolojisini şimin en önemli nedenlerinin de düşünce özgürlüğüdeğil kültürünü de benimsemek zorundadır. Özgür ne müdahale, demokratik kurumların içinin boşaltıldüşünce, hukukun üstünlüğü, liberal demokrasi, ser- ması, hukukun üstünlüğünün ortadan kaldırılması best piyasa gibi kavramların tamamen benimsenmesi gibi politikalar olduğunu söyleyebiliriz. Ama her ne ve doğruluğunun kabul edilmesi zaruridir. Ancak bu olursa olsun herhangi rasyonel bir iktidarın Türki-

muhtemel algı değişikliği sayesinde Türkiye Batı ile ye’nin eksenini bu kadar radikal bir biçimde değiştidaha da entegre olabilir ve ülkenin kurucu kadrosu- remeyeceği de ortadadır. nun gösterdiği çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşma amacını gerçekleştirebilir. 51


TÜRKİYE-BALKANLAR İLİŞKİLERİ: SON DÖNEMDE ARTAN İŞBİRLİĞİNİN SEBEPLERİ

Bütün iniş çıkışlara rağmen Türkiye’nin yüzyıllardır Batı ile bütünleşmiş bir ilişkisi var ve bu ilişki kısa vadeli çıkarlar ve konjonktürel gelişmeler uğru-

Salih Bülbül’le beraber rotayı oldukça tanıdık bir bölgeye çeviriyoruz

na kenara atılamayacak kadar değerlidir.

KAYNAKÇA

“Balkanlar” her şeyden önce coğrafi bir bölgeyi tanımlar. Bu coğrafi bölge, batıda Adriyatik Denizi ile doğuda Karadeniz ve güneyde Yunanistan anakarası arasında yer alan devasa yarımadayı kapsamaktadır. Günümüzde Balkanlar’da on iki devlet mevcuttur. Bu, on iki devletin topraklarının tamamının Balkanlar’da olduğu anlamına gelmemektedir. Türkiye’nin sadece küçük bir bölümü ve Yunanistan’ın kuzeyi bu coğrafi tanımlamanın dahilindedir. Geriye kalan on ülke Bulgaristan, Romanya, Sırbistan, Hırvatistan, Slovenya, Bosna-Hersek, Arnavutluk, Makedonya, Karadağ ve Kosova’dır. Balkanlar’da yer almadığı kabul edilse de, bu yazının muhatap aldığı ülkelerden biri de Macaristan’dır. Bölge ülkelerinin kesişim noktasında bulunan Macaristan, Balkan siyaseti, kültürü ve nüfuzu bakımından dikkate değerdir. Bu du-

rum Romanya Transilvanyası ve Sırbistan Voyvodinası’nın demografik yapısından ileri gelir. Adı geçen iki bölge önemli miktarda Macar’a ev sahipliği yapmaktadır ve bu sayede Macaristan devleti Romanya ve Sırbistan üzerinde önemli nüfuza sahiptir denilebilir. Bu bağlamda Macaristan’ı da Balkanlar çerçevesinde ele almak uygun olacaktır. Türkiye ile Balkan devletleri arasındaki ilişki ve diyalog son dönemde gözle görülür bir biçimde gelişim kaydetmektedir. Karşılıklıklı ilişkilerdeki bu gelişimde Türkiye’nin girişimleri şüphesiz önemli bir yer tutuyor. Bölge Türkiye için hem coğrafi yakınlık hem de tarihi ve kültürel miras bakımından oldukça kıymetlidir. Bunların dışında, Balkanlar’ın altyapı yatırımlarına muhtaç olması ve bölge ülkeleri için

önemli bir pazar fırsatı sunması, Türkiye’nin bu bölgeyle ilişkilerini geliştirmesine sebebiyet vermektedir. Türkiye’nin girişimlerinin yanı sıra, Balkan ülkelerinin kendi insiyatifleriyle ve çıkarları doğrultusunda Türkiye ile işbirliğini artırmaya dönük çabaları 52


son dönemde ortaya çıkan önemli bir gelişmedir. Son enerji konusunda Türkiye Balkanlar için kilit bir önedönemde Balkan ülkelerinin Türkiye’ye olan ilgisi me sahiptir. Türkiye’nin güvenliği ve istikrarı Balkan artmıştır. Özellikle Bulgaristan, Sırbistan ve Maca- devletlerinin de çıkarlarıyla aynı doğrultudadır deristan’dan Türkiye’ye yapılan yüksek seviyeli ziya- mek sahici bir tespittir.

retler bu ilgi ve diyalog artışına kanıt olarak gösterilebilir. 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkelerden Türkiye’ye ilk ziyaret Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov tarafından yapılmıştır. Sırbistan Cumhurbaşkanı Alexandar Vuçiç, Haziran 2018’de TANAP (Trans-Anadolu Doğalgaz Boru Hattı) açılışına ve Temmuz 2018’de yapılan Cumhurbaşkanlığı Göreve Başlama Töreni’ne katılmıştır. Macaristan Başbakanı Viktor Orban ise 24 Haziran seçimlerinden sonra Erdoğan’ı arayarak tebrik eden ilk AB üyesi ülke yöneticisi olmuş ve yukarıda adı geçen törene bizzat katılmıştır. Bu ziyaretler Türkiye’nin bölgede artan ilgisini gösteren yalnızca bir kaç örnektir. Gelişen ilişkiler bunlarla sınırlı değildir. Bu yazının asıl amacı Balkan ülkelerinin son yıllarda Türkiye’ye göstermiş oldukları ilgi-

nin arkasında yatan sebepleri analiz etmektir. Bu sebepler üç ayrı madde altında incelenecektir.

Balkanlar’ın enerji tedariği için Türkiye çok önemlidir fakat bu Türkiye her şeydir demek değildir. Çünkü Avrupa ve Balkanlar enerjisinin önemli bir kısmını Rusya’dan sağlamaktadır. Rus enerjisi Ukrayna ve Polonya üzerinden Avrupa’ya dağıtılmaktadır. Fakat 2013 yılında Ukrayna’da başlayan olaylar Avrupa’nın geri kalanında olduğu gibi Balkan ülkeleri için de enerji güvenliği riskini ortaya çıkarmıştır. Ukrayna’da 2014 yılının Şubat ayında Rusya yanlısı Viktor Yanukoviç görevden ayrılmış ve yerine AB yanlısı Petro Poreşenko gelmiştir. Yine aynı yıl içinde Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesi bölgeyi dolayısıyla da Balkanlar’ın enerji güvenliğini tehlikeye atmıştır. Bu gelişme Türkiye’nin doğu-batı eksenli enerji koridorunda daha da önemli bir konuma gelmesine

yol açmıştır. Bu gelişmeler neticesinde Balkan devletleri son dönemde Türkiye ile olan diyaloglarını artırarak karşılıklı ilişkilerin daha da gelişmesini

Günümüz dünyasının vazgeçilmez kaynaklarından açamlamaktadırlar. ikisi hiç şüphe yok ki petrol ve doğalgazdır. Bu enerji kaynakları günlük yaşantımızın ayrılmaz birer parçası haline gelmiştir. Yokluklarında ne gibi sorunların ortaya çıkacağı, hayatımızı ne denli etkileyeceği çok net bir biçimde ortadadır. Bu nedenle, ülkelerin politika yapıcıları bu enerji kaynaklarının tedariğini, tedariğindeki güvenliği ve devamlılığı koşulsuz gözetmek durumundadır. Balkan milletleri ve devletleri için de durum bundan farksızdır. Petrol ve doğalgaz ihtiyacının karşılanması bölge ülkelerinin yapılması gerekenler listesinde en ön sıralarda bulunmaktadır. Balkanlar’ın ve çevredeki önemli petrol ve doğalgaz

sahalarının coğrafi konumlarını gözümüzün önüne

Türkiye ve Azerbaycan ortaklığıyla gerçekleştirilen TANAP ve Türk-Rus işbirliği ile hayat bulması hedeflenen Türk Akımı doğalgaz boru hattı projeleri, Türkiye için çok önemli olmalarının yanında Balkanlar için de hayati değere sahiptir. Türk topraklarından Yunanistan’a geçecek olan TANAP, Arnavutluk ve Adriyatik üzerinden İtalya’ya ulaşacak. Bu ana boru hattından çekilecek yardımcı hatlarla Balkanlar’ın doğalgaz ihtiyacına önemli bir alternatif sunulacaktır. Türk Akımı projesi de aynı şekilde Türkiye üzerinden Balkanlara ulaşacak ve bölge ülkelerinin doğalgaz tedariğine katkı sağlayacaktır.

getirdiğimizde ortaya çıkan sonuç Türkiye’nin Bal- Balkan devletlerinin Türkiye ile olan ilişkilerini gekanlar için ne denli önemli olduğudur. Hazar, İran ve liştirmelerinin bir diğer sebebi de kontrolsüz mülteci Irak’tan gelecek enerjinin Balkanlar’a ulaşmasından akınından kaynaklanmaktadır. Türkiye, Asya ve Orta önceki son durağı Anadolu topraklarıdır. Bu nedenle, Doğu’dan Avrupa’ya ulaşmak isteyen göçmenlerin 53


geçiş noktasında bulunuyor. Türkiye üzerinden Bal- rek devam etmiş ve hala da devam etmektedir. kan ülkelerine geçiş yapan göçmenler her ülkede olduğu gibi buralarda da çeşitli sorunlara sebebiyet vermektedir. Esasında, Balkan ülkeleri göçmenler

için varılması gereken bir yer değil, Avrupa yolu üzerinde bir geçiş noktasıdır. Fakat bu durum onların göçmen akınından etkilenmeyeceği anlamına gelmiyor. Ekinci (2017, s. 12) bu meseleyle ilgili olarak “Balkan ülkeleri çeşitli sosyal ve ekonomik sorunlarla boğuştukları için sığınmacıların getirebileceği mali külfetten büyük kaygı duymaktadır” demektedir. Suriye’deki iç savaşın daha da karmaşık hale gelmesi ve İŞİD’in Irak ve Suriye’de gücünü artırması neticesinde zaten var olan göç dalgası 2015 yılında ciddi boyutlara ulaştı. Türkiye üzerinden Balkanlar’a ve Avrupa’ya akın eden göçmenler o dönemde en büyük sorun haline geldi.

Güç dengelerinin sarsılması ve Türkiye’nin Orta Doğu ve Balkan coğrafyasında siyasi ve ekonomik anlamda yükselen bir figür olarak ortaya çıkması, Bal-

kanlar’ın Türkiye ile artan ilişkilerinin arkasında yatan üçüncü sebep olarak gösterilebilir. Bu hususu daha iyi anlayabilmek için bölgenin yakın tarihine kısa bir göz atmak gereklidir. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Balkanlar’ın orta ve batı bölgelerini kapsayan Yugoslavya devleti kuruldu. Kurucusu Josip Broz Tito önderliğinde komünist rejimle idare edilen Yugoslavya, ne Amerika’ya, ne Avrupa’ya ne de Sovyetler Birliği’ne tam anlamıyla yakın bir pozisyon almadı. Bu dönemde Türkiye’nin Yugoslavya ile ilişkileri de hiçbir zaman istenilen seviyeye ulaşamadı. Yine bu dönemde Balkanlar’ın doğu bölgesi de Doğu Blok’u altında izole bir yapıdaydı. Yugos-

Göç rotasının Balkanlar’a ulaşmasından önceki son lavya ve Soyvetler Birliği’nin 1980’lerin sonunda durağının Türkiye olmasından dolayı, Avrupa ülkele- dağılmaya başlaması ve nihayet 1990’lı yıllarda ta-

rinin yanı sıra Balkan ülkeleri de yüzlerini Türki- mamen dağılması bölgenin siyasi dengelerini çok ye’ye döndü. Bölge ülkeleri göç dalgasını durdurma- ciddi anlamda değiştirdi. 90’lı yıllarda ve 2000’li da Türkiye’yi kilit ülke olarak görüyorlar. Bu bağ- yılların başında beklenildiği gibi bölge ABD ve AB lamda, Türkiye ile sınır bağlatısı olan ülkeler Yuna- etkisi altına girmeye başladı. Bu dönemde, Türkiye nistan ve Bulgaristan AB’nin de desteğiyle Türkiye de bölge üzerinde nüfuz mücadelesine katıldı, fakat ile önemli diyaloglara başladı. Bulgaristan, Türkiye bu mücadele ABD ve AB’ninki kadar etkili ve güçlü sınırına çit örmenin yanı sıra, göçmenleri engellemek olamadı. amacıyla Türkiye ile anlaşma masasına oturdu (Ekinci, 2017 s. 13). Aynı zamanda göç dalgasından ciddi bir şekilde etkilenen diğer Balkan ülkeleri de Türkiye ile ilişkilerini geliştirme yoluna gitmiştir. Bu ülkelerin başında ise Macaristan gelmektedir. Sırbistan sınırından Macaristan topraklarına geçmek isteyen yüzbinlerce mülteci Macaristan hükümeti tarafından günlerce sınırda bekletilmiştir. Bu sorunun nihai çözümünün Türkiye’de olduğunu gören Macar

hükümeti, 2015 yılından itibaren Türkiye ile olan ilişkilerini önemli ölçüde geliştirmeye başlamıştır. Bu bağlamda, aynı yılın Ekim ayında Macaristan Dışişleri Bakanı Szijjarto Türkiye’ye bir ziyaret gerçekleştirmiştir. İlişkiler ilerleyen süreçte daha da gelişe-

2008 yılına geldiğimizde işler tekrar değişmeye başladı. Ekonomik kriz ve buna bağlı ortaya çıkan gelişmeler neticesinde, ABD ve AB’nin bölge üzerindeki gücü biraz da olsun zayıflama yoluna girdi. ABD ve Avrupa’nın kendi iç meseleleriyle ilgilenmesi göçmen krizi, Brexit, Trump’ın izole yönetim anlayışı gibi- ve siyasi ve ekonomik açıdan bölgeyi kendi haline bırakan bir pozisyon alması, Balkan ülkelerinin bu boşluğu telafi etmek için partner arayışına girmelerinin yolunu açtı. Türkiye bu sayede Balkan ülkeleri için önemli bir seçenek haline geldi. Bu duruma paralel olarak, Balkan ülkeleri ile Türkiye arasındaki ticaret düzenli olarak gelişim göstermektedir.

54


Yukarıda bahsedilen gelişmeler çeşitli örneklerle desteklenebilir. Türkiye ile en yüksek ticaret hacmine sahip Balkan ülkesi Romanya’dır. Romanya’nın bu konumda olmasının en önemli sebebi nüfusunun

yönelmelerini istemiyorum” diyerek, bölge ülkeleri ile Türkiye arasında gelişim gösteren ilişkilere vurgu yapmış ve bundan duyduğu rahatsızlığı dile getirmiştir.

bölgenin diğer ülkelerinden oldukça fazla olması ola-

SONUÇ

rak gösterilebilir. İki ülke arasındaki ticaret hacmi

2017 yılında 5,62 milyar dolara ulaşarak bir öneki Türkiye ve Balkan ülkeleri arasındaki ilişkiler son yıla göre %15.5 artış göstermiştir. İki ülke arasındaki dönemde önemli seviyede gelişim kaydetmiştir. Bölticaret hacminin genişlemesinin yanı sıra, Türki- ge ülkeleri ile Türkiye arasında daha önce de belirli ye’nin Romanya’daki doğrudan yatırımları da artış bir seviyede bulunan işbirliği ve diyalog gözle görügöstermektedir. Halihazırda, Romanya’da 10 binden lür bir şekilde ilerleme yoluna girmiştir. Bu gelişme fazla Türk yatırımcı faaliyet göstermektedir. Bu du- daha çok, Balkan ülkelerinin kendi çıkarları doğrurum Türkiye’yi, Romanya’da en çok yatırım yapan sunda Türkiye’ye yaklaşmaları şeklinde cereyan etülkeler arasına sokmaktadır. Son dönemde Türkiye mektedir. Ülkemizin enerji sevkiyatı konusunda Balile ticari ilişkilerini geliştirmeye gayret eden ve Türk kanlar için çok stratejik olması, son dönemde ortaya yatırımcıları teşvik ve davet eden bir diğer ülke Sır- çıkan kontrol edilemez göç dalgaları ve bölgede debistan’dır. 2018 yılının Ağustos ayında, İstanbul’da ğişme seyrine giren güç dengeleri, Balkan ülkelerinin düzenlenen bir organizasyonda konuşan Sırbistan Türkiye’ye yakınlaşmasındaki en önemli sebepler Ticaret Bakanı Rasim Ljajic, Türk yatırımcıların Sır- olarak sıralanabilir. Şu anki durum göz önüne alındıbistan’daki yatırımlarına devam etmeleri çağrısını ğında ilişkilerin önümüzdeki süreçte de bu şekilde yapmıştır. Aynı yılın Mayıs ayında, Sırbistan’ın Kru- devam etmesi ve hatta daha da gelişme göstermesi panj şehrinin Belediye Başkanı İvan İsailoviç İstan- beklenmektedir. bul’a gelerek Türk yatırımcılarla görüşmeler yapmış

KAYNAKÇA

ve onları yatırım yapmak için şehrine davet etmiştir.

Belgrade to Turkish businessmen: Continue with Şu an Krupanj’da bir Türk fabrikası faliyet göster- investments: (24 Ağustos 2018 ) Erişilen yer: mekte ve 300 kişiyi istihdam etmektedir. Geçtiğimiz www.rs.n1info.com

yıl Sırbistan’da Türk yatırımcılar tarafından hizmete Ekinci, M. U. (2017). Türkiye-Balkanlar İlişkileri, açılan ve inşaatına başlanan tesis sayısı 20’dir Mayıs(204), s. 12,13. (Sekularac, İvana, 2018). Türk yatırımcılar Make-

Hungary supports acceleration of Turkey’s EU acdonya’da da büyük destek ve teşvik görüyor. Ülke- cession talks: (20 Ekim 2015) Erişilen yer: www.kormany.hu nin başkenti ve en büyük şehri olan Üsküp’teki en 

yüksek bina Türk yatırımcılar tarafından yapılmıştır. Sekularac, İvana. (2018). Spurned by EU investors, Balkans looks to eager Turkey: (18 Mayıs 2018). Bu, Türkiye’nin Makedonya’daki yatırımlarda ne denli aktif olduğunu simgelemektedir.

Turkey-Romania

(2018, Şubat 2).

Bilateral Economic Relations:

Mayıs 2018’de Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel http://bucharest.emb.mfa.gov.tr/Mission/ Macron’un yaptığı bir açıklama, Türkiye’nin bölgede ShowInfoNote/254965, artan etkisini net bir şekilde ortaya koymaktadır.

https://setav.org/assets/uploads/2017/05/ Macron, “Balkan uluslarının Türkiye ve Rusya’ya Analiz_204.pdf, 55


Zorunlu ama Zorlu İttifak: TürkAmerikan İlişkilerine Genel bir Bakış Bugünlerde deyim yerindeyse aşk-nefret ilişkisi şeklinde devam eden Türk-Amerikan ilişkilerini Batu Coşkun’un kaleminden okuyacağız

eder. Keza Türkiye’nin NATO ve ABD’ye dönüşü salt pragmatik motivasyonlar ile açıklanamaz. Türkiye Cumhuriyeti'nin tarihî misyonu göz önünde bulundurulduğunda ifade edilebilir ki, Soğuk Savaş Dö-

nemi'nde bir kimlik arayışında olan Türk Devleti,

15 Ocak 1954’te A ndera Doria isimli bir İtalyan kru- medeniyet tercihini Batı’dan yana kullanmış ve ideovazörü üzerinde New York’a varan Cumhurbaşkanı lojik pozisyonunu açıkça liberal düzenden yana ilan Celal Bayar ABD’yi ziyaret eden ilk Türk Cumhur- etmişti. Doğu Avrupa’daki Demir Perde ülkelerine başkanı olmuş ve böylesine çağ açan bir ziyarete ya- coğrafi olarak yakın konumda olan Türkiye, ayrıksı kışır şekilde karşılanmıştı. New York’un Broadway bir siyasi pozisyonda yer almaktaydı. Medeniyet disCaddesi üzerindeki bir geçit töreni ile ABD’ye adım kurunu Batı merkezli, savaş sonrası kurulan ABD atan Bayar, buradan Washington’a geçmiş ve Başkan önderliğindeki düzen ile şekillendirmiş bir Türkiye Eisenhower ile istişarelerde bulunmuştu. Bu ziyaret- tarih sahnesinde yerini almaktaydı. Esasında Türkiye ten 2 yıl önce NATO üyesi olan Türkiye, böylece için de izlenmesi gereken rota, takip edilmesi gereABD’nin oluşturduğu kolektif güvenlik paktının ko- ken yol buydu, zira “doğal düşman” olarak zikredimünizm tehlikesine karşı en doğu ucundaki kalesi len Sovyet Rusya tehditkâr bir biçimde kuzey ve doolmuştu. Cumhurbaşkanı Bayar ziyareti sırasında ğudan Türkiye’yi adeta kuşatmıştı. Ayrıca üzerinde Başkan Eisenhower’dan ABD’nin en üst derece as- hususen durulmalıdır ki, komünist ideoloji Türk keri nişanı olan Legion of Merit’i, yani Liyakat Ni- Devleti tarafından Cumhuriyetin kuruluşundan bu şanını, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kore Savaşındaki yana tehdit olarak görülmüş ve etkisi hem içeride üstün başarıları adına almıştı. Bu vesileyle belirtil- hem de dışarıda sınırlandırılmaya çalışılmıştı. Bu melidir ki Bayar haricinde bu nişanın takdim edildiği gerçekler ışığında Aralık 1959’da Türkiye'ye bir iade tek Türk Cumhurbaşkanı Kenan Evren’dir. ABD’nin -i ziyaret gerçekleştiren Başkan Eisenhower da BaTürkiye’ye atfettiği değeri gösterir nitelikte olan bu yar’ınkine benzer ihtişamda bir tören ile Ankara’da jestler aslında Türkiye’nin NATO içerisindeki rolü- karşılanmıştı. Ankara’daki geçit töreni sırasında nün bir yansıması olarak ortaya çıkmaktaydı. Öyle ki “güvenliğin olmadığı barış, barış değildir” yazılı bir o dönemde Sovyet yayılmacılığını sınırlama, yani kemerin altından geçen Eisenhower, bu ziyareti ile “containment” politikası Türkiye olmadan başarılı Türkiye’nin yanında olduğunu sembolik bir şekilde olmayacağından ABD Türkiye’yi Batı ekseninde tut- vurgulamış ve ittifakı gözle görülür biçimde pekiştirmak için büyük bir gayret içindeydi. Zira bir asker mişti. O gün Ankara halkı Eisenhower’ı ellerinde olan Eisenhower, Türkiye’nin stratejik anlamda NA- ABD ve Türk bayrakları ile karşılamıştı. TO ittifakına yapabileceği katkıları tahayyül edebilen Türkiye bu sembolik jest ile uzun süre yetinmek dubir liderdi. ABD Başkanı, Kore Savaşı deneyimini rumda kalacaktı, öyle ki Türkiye Eisenhower’dan yaşamış olmanın getirdiği bir perspektif ile Türki- sonra bir ABD’li başkanı ağırlamak için tam 31 sene ye’nin olmadığı bir NATO’nun anlamsız olacağını bekleyecekti. Zira 1959’u takip eden süreçte Türk-

anlamıştı.

Amerikan ilişkileri Soğuk Savaş’ın gölgesinde geliş-

Bu bağlamda Türkiye, ABD için “doğal” bir mütte- miş ve çeşitli çalkantılara maruz kalmıştı. Küba Füze fik konumundaydı. Bu noktada esasında doğal mütte- Krizi, afyon üretimiyle ilgili yaşanan gerginlikler, fiklik kavramını irdelemek büyük ehemmiyet arz Johnson Mektubu ve Kıbrıs Barış Harekâtı 56


bu dönemin başlıca kilometre taşları olarak sayılabi- olacağı savunulabilir, zira 2008 yılından bu yana lir. Öyle ki 1979 sonrası İran’da gerçekleşen devrim ABD ve Türkiye’nin Ortadoğu nezdindeki hedefleve yeni rejimin ABD’ye olan hasmane tutumu Was- rinde bir ayrışmaya gidildiği bir gerçek olarak dünya hington’un Ankara ile ilişkileri yeniden değerlendir- siyasetinin karşısında duruyor. Öyle ki İsrail, Suriye

mesine yol açacaktı. Bu gelişmelerin ışığında Orta ve Irak gibi tartışmalı hususlarda ABD ve Türkiye Doğu’da ABD’nin dünya görüşünü paylaşan Türki- arasında çok temel görüş farklılıklarının bulunduğu ye, bu dönemde bir şekilde “kıymete binecek” ve aşikâr. ilişkiler bilhassa 2000’lerin başına kadar göreli sakin ve olumlu seyrini sürdürecekti. Temmuz 1991’de Türkiye’ye bir ziyaret gerçekleştiren George Bush, yani nam-ı değer “Baba Bush”, Cumhurbaşkanı Özal ile görüşmüş ve İstanbul Boğazı üzerindeki samimi pozları ile gündeme oturmuştu. Baba Bush’un bu ziyareti birkaç hafta önce gerçekleşmiş olan 1. Körfez Savaşı üzerine yapılmıştı, böylece söz konusu ziyaret Türkiye’nin Irak meselesi ile ilgili önemine de vurgu yapmaktaydı. Müteakip yıllarda ABD başkanları Clinton, Bush ve Obama da Türkiye’yi

ziyaret

edecekti.

Bush

döneminde

ABD’nin Irak’ı işgal etmesiyle ortaya çıkacak olan “Çuval Krizi” ve TBMM’den ABD’li askerlerin Türkiye üzerinden Irak’a geçiş yapmasıyla ilgili tezkere-

Görsel 1: Obama ve Erdoğan TBMM’de ABD’nin Suriye’den askerî varlığını çekme kararı

aldığı bu günlerde Türk-Amerikan ilişiklerinin seyri nin onaylanmaması ikili ilişkileri sekteye uğratan ile ilgili pek çok yorum yapılıyor. Cumhurbaşkanı hadiseler oldu. Bu noktada Başkan Obama’nın Tür- Recep Tayyip Erdoğan ve ABD Başkanı Donald kiye ziyaretinin önemini vurgulamak bu yazının ko-

Trump arasında gerçekleştirilen telefon görüşmeleri

nusu bağlamında uygun düşecektir. 2008 yılında sonucunda alındığı anlaşılan bu karar, şimdiden çeObama’nın başkanlığa seçilmesinin hemen ardından şitli Batı merkezli medya kuruluşları tarafından Tür-

gerçekleştirilen ziyaret, sembolik olarak büyük bir kiye için bir “diplomatik zafer” olarak nitelendirilideğeri haizdi, öyle ki çiçeği burnunda ABD başkanı yor. Trump, Twitter üzerinden yaptığı çeşitli açıklailk yurtdışı ziyaretini Ankara’ya yapmıştı. TBMM’de malarda Türkiye’nin kalan DEAŞ artıklarını temizlekonuşan Obama, Türk-Amerikan ilişkileri bahsinde yeceğini ve ABD’nin artık Suriye’de bir rolü olmagüçlü bir dostluk vurgusu yapmış ve Türkiye’ye gelyacağını belirtmişti. Esasında bu açıklamalar Başkan mesinin dünyaya bir mesaj olduğunu TBMM kürsü- Trump’ın seçim döneminde ve Başkanlık makamına

sünden deklare etmişti. Obama, Türkiye ve ABD’nin geldiği ilk günlerdeki düşünceleriyle söylemsel bağOrtadoğu’da aynı hedefleri paylaştığını ifade etmiş lamda bir süreklilik arz etmekteydi. Hatırlanacağı ve Irak, İsrail, Filistin gibi can alıcı konulardan bahüzere Trump, ABD’nin Suriye’de varlık göstermesi sederek iki ülkenin ortak vizyonunu ortaya koymuş- konusunda çekincelerini belirtmiş ve Hillary Clintu. Günümüz koşulları nazara alındığında, bahse ko- ton’un aksine PYD’ye silah yardımı konusunda daha nu olan bir “ortak vizyon" şiarının hâlâ geçerli olup şüpheci davranmıştı. olmadığı sorusunun yanıtının hiç şüphesiz “hayır”

57


Nitekim ABD’nin PYD’ye silah yardımına devam ri derinleştiren bir özelliğe sahip. Örneğin, Trump’ın etmesi ve FETÖ konusunda Türkiye’nin hassasiyet- Türkiye’yi Twitter üzerinden tehdit etmesi de bu lerini paylaşmamasının yanı sıra örgüt elebaşının özelliğiyle ilintilendirilebilir. Fakat bu tavrın Türkihâlen ABD’de ikamet ediyor oluşu ilişkilerde bir iyi- ye’ye özel olmadığını da belirtmek gerekir. Zira Al-

leşme olmasının önüne geçmiştir. Bu düşüncelerle, man Şansölyesini bir NATO toplantısında AlmanTrump döneminde yaşanan vize krizi, Brunson mese- ya’nın Rusya’dan doğal gaz alması sebebiyle lesi ve ABD’nin Türkiye’ye ekonomik yaptırım uy- “Almanya tamamen Rus kontrolündedir” diye eleşgulaması ile ilişkilerin derin krizin etkilerinden kur- tirme yoluna giden bir ABD başkanından bahsetmektulamadığı ve zaman zaman daha da kötü bir hâle teyiz. Bir başka örnekte ise Trump, bu hadiseden birgeldiği söylenebilir.

kaç ay sonra Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesi-

Bu gelişmeler ışığında, ABD’nin Suriye’den çekil- nin 100. Yılını anma etkinlikleri kapsamında Paris’te mesi ve PYD terör örgütünün koruyucusu konumun- gerçekleşen görüşmeler sırasında Fransa Cumhurbaşdan vazgeçmesinin Türkiye için önemli bir hadise kanı Macron’un Avrupa’da kolektif güvenliği arttırolduğu aşikârdır. Zaten rasyonel bir dış politika ekse- manın kayda değer olduğuna dair yorumuna cevaben ninde ABD’nin ideolojik temelleri ile tamamen ters gene Twitter üzerinden “Savaşta ABD olmasaydı siz olan Marksist-Leninist bir terör örgütünü NATO (Fransızlar) Almanca öğrenmeye başlamıştınız” şekmüttefiki Türkiye’nin dostluğuna tercih etmesi düşü- linde skandal mahiyetinde, diplomasi adabıyla bağnülemezdi. Bu bağlamda ABD’nin PYD ile ilişkileri daşmayan bir açıklama yapmıştı. Özetle altı çizilme-

Amerikalı yetkililerinin “taktiksel” nitelendirmesinin lidir ki Trump’ın hasmane tutumu ve diplomatik nedışına çıkamazdı. Ancak görülüyor ki ABD içindeki zaketten uzak davranışları sadece Türkiye’ye yönelkimi kurumlar PYD ile işbirliğine daha sıcak bakı-

tilmiş değil. Bu suretle bahse konu olan davranışların

yor. Nitekim Amerikan askerî bürokrasisinin bazı ABD’nin mevcut yönetiminin genel diskuru olarak kanatları ve kimi Senato üyeleri PYD’yi bir bölgesel kabul etmek gerekir. İşte bu noktada kurumlar arası ortaklık temelinde sahipleniyor. Öyle gözüküyor ki gelenekselleşmiş ilişkiler ve diplomatların karşılıklı gelecekte ABD içindeki bu güçler, başka meselelerde girişimleri çok daha değerli olacaktır.

olduğu gibi Başkan Trump’ın iradesine karşı gelme- Genel bir değerlendirme yapılacak olursa, Başkan ye çalışacak. Trump’ın şaşırtıcı seçim zaferine rağ- Eisenhower’ın Ankara halkı tarafından ABD bayrakmen Trump yönetiminin peşini bırakmayan skandal- ları ile karşılandığı günler epey uzakta kalmış gibi lar ve Amerikan “müesses nizamının” başkanın poli- gözüküyor. Nitekim böyle bir görüntünün mevcut tikalarına karşı sert tutumu pek çok soru işaretini be- koşullar içinde gerçekleşmesi olağan dâhilinde değil. raberinde getiriyor. İşin doğrusu gelişmelerin sıcak Her ne kadar bu hadiseyi “Amerikan karşıtlığı” başlıolduğu bu günlerde bizleri nelerin beklediğini gör- ğı altında incelemek mümkün olsa da ikili ilişkilerin mek ilginç olacak.

olumsuz seyrini anlamlandırmak maksadıyla daha

Burada Trump’ın kişisel olarak ABD’nin geleneksel derin bir analize başvurulması yerinde olacaktır. Öndış politika teamüllerine mesafeli oluşu ve zaman celikle Türkiye’nin Batı dünyası ile ilişkileri bir bü-

zaman fevri olarak nitelendirebilecek tavırlarını da tün olarak ele alındığında ABD ile olan ilişkilerdeki ele almak gerekir. Trump, ondan önce gelen pek çok noksanlıklar gözle görülür şekilde ortaya çıkmakta-

başkana kıyasla siyaset ve diplomasiye uzak olması dır. Örneğin AB'nin Türkiye’nin en önemli ticari orve açıklamalarının alışılmamış tonu sebebiyle krizle- tağı olduğu saptamasından hareketle, milyonlarca 58


Kaynakça

Türk vatandaşı AB ülkelerinin sosyal, ekonomik, kültürel alanlarına katkıda bulunurken ABD için aynı durumun geçerli olduğunu ifade etmenin ne derece güç olacağı malumdur. Nitekim aynı şekilde AB ül-

kelerinin Türkiye ile “insanî” ilişkileri eşit derecede kuvvetlidir. Bu durumda Türk-Amerikan ilişkilerinde

Armaoğlu, F. (2017). Türk Amerikan İlişki-

leri: 1919-1997. İstanbul: Kronik. Bağcı, H. (2014). Türk Dış Politikasında

1950'li Yıllar. Ankara: ODTÜ Yayıncılık.

bir “sosyal kapital” açığından bahsetmek mümkün-

Hale, W. (2013). Turkish Foreign Policy

dür. Özellikle bu argümanı göz önünde bulundurur-

since 1774. New York: Routledge.

ken, kamuoyunu sıkça meşgul eden “kendimizi anla-

Taşhan, S. (2017). Ups and Downs in Turk-

tamıyoruz” yakarışı da aslında bu noktada temellen-

ish American Relations. Biannual Journal of

dirilebilir. Zira insanî boyutu fazla gelişmemiş olan

the Foreign Policy Institute, XXXXIV (2), 11

Türk-Amerikan ilişkileri, ABD’de Türkiye’ye yakın

-17.

sivil toplum çevrelerinin gelişememesi sebebiyle darbe almaya devam etmektedir. Nitekim bu tanımı karşılayan pek çok örgüt de FETÖ tarafından ele geçirilmiş ve Türkiye aleyhtarı faaliyetlerin merkezi haline gelmiştir. Bir başka deyişle, ABD kamuoyu nezdinde Türkiye’nin çıkarlarını temsil eden yapılanmalara rastlamak güçtür.

Öyleyse Türkiye’nin dış politika aktörleri bu hususu göz önünde bulundurmak durumundadır. Bu bağlamda, ilişkilerde bir kamu diplomasisi atağının elzem olduğu söylenebilir. Türk-Amerikan topluluğu Aziz Sancar ve Mehmet Öz gibi değerli mensuplara sahipken, çeşitlendirilmiş bir dış politika ekseninde Türkiye vakit kaybetmeden elindeki yetişmiş insan kaynağından istifade edebilir. Bu noktada Türk-Amerikan ilişkilerinin sıkça dillendirilen “stratejik ortaklık” çerçevesi içinde gelişmekten ziyade daha nüanslı bir yol izleyeceği kuvvetle muhtemel olarak değerlendirilebilir. Zira karşılıklı güvenlik taahhütlerinin temelinde gelişmiş Türk-Amerikan ortaklığı ABD’nin dönemsel tutumlarına kurban edilemeyecek kadar hususi ve önemlidir. Bununla birlikte, tarihsel birliktelik, ortak medeniyet diskuru ve ortak değerlere

bağlılığın temellendirildiği Türk-Amerikan ilişkileri böylesi krizleri aşacak, geçmişte buluşulmuş asgari müştereklere sadakatini yineleyecek olgunluktadır.

59


DIŞ POLİTİKA VE ULUSLARARASI

KONFERANS TAKIMI

İLİŞKİLER TOPLULUĞU NE İŞ YAPAR?

DPUİT Konferans Takımı olarak topluluğumuzun ve

Dergimize yeni eklediğimiz bu bölümde topluluğu-

okulumuzun

öğrencilerini

uluslararası

ilişkiler

muzun diğer birimlerinin faaliyetlerine yakından göz alanında ilgisini ve bilgisini arttırmayı, güncel

atacağız.

konuları topluluğumuzun kattığı bilgiler sayesinde EUROsimA

daha iyi yorumlayabilmesini amaçlıyoruz.Bunun için

European Union Simulation in Ankara ya da Türkçe de sene boyunca alanında uzman ve tanınmış akadeolarak Ankara Avrupa Birliği Simülasyonu ODTÜ misyen, elçi, diplomat ve gazetecilerle konferanslar DPUİT tarafından 2005 yılında düzenlenmeye ve seminerler düzenleyip topluluk üyelerinin kendi başlanmış bir model Avrupa Birliği konferansıdır. aralarında önceden belirlediği konular üzerinde EUROsimA’da katılımcılar Avrupa Birliği organ- tartışma etkinlikleri düzenliyoruz. Geçen dönem larının karar verme sürecinde “rol alma” ve “yerine içerisinde okulumuz hocalarından Hüseyin Bağcı, geçme” esasına dayanan aktif roller alma şansını elde Başak Alpan gibi isimlerin dışında Necdet Pamir, ederler. Her katılımcı AB üye devletlerinin ba- Başak Yavcan, Tuğba Bayar ve Burak Bilgehan kanlarını ya da temsilcilerini Avrupa Komisyonu, Özpek ile güncel konular üzerine konferanslar ve Avrupa Parlamentosu gibi çeşitli AB organlarının UNFPA genel merkez çalışanı İrem Tümer ile karibirebir canlandırmalarında temsil eder. EUROsimA, yer üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik. 2.dönemde de katılımcı

öğrencilerin

teoride

öğrendiklerini söyleşilerimize ve konferanslarımıza devam ederken

yaşayarak deneyimleme imkanı bulmalarını ve yıllık olarak düzenlediğimiz 'Türkiye'yi Anlamak' gençlerin AB kurumlarındaki karar alma mekaniz- seminerini 27-28 Nisan'da gerçekleştireceğiz.

malarını ve bu kurumlardaki işleyişi daha iyi kavramalarını sağlar.

Ayrıca Konferans Takımı olarak düşünce kuruluşlarına, TBMM’ye ve bakanlıklara geziler

EUROsimA Türkiye’de düzenlenen tek model AB düzenliyoruz. Bu gezilerle öğrencilerin meslek konferansı olma özelliğini hala korumaktadır. Bu yıl yaşamı hakkında bilgisini arttırmayı ve staj imkanı on

beşincisi

düzenlenecek

olan

konferansın yakalamasını sağlamayı amaçlar.Geçen dönem içer-

uluslararası kimliği, Türkiye’nin tanıtımı açısından isinde Dışişleri Bakanlığını ziyaret edip Dışişleri bada bu organizasyonu önemli kılmaktadır. Organi- kan yardımcısı Yavuz Selim Kıran ve bakanlığa zasyona katılım talebi her geçen sene artmakta olup, bağlı bir alt birim olan stratejik araştırmalar merkezi katılımcılar arasındaki çeşitlilik de bu talep ile doğru başkanı Ufuk Ulutaş ile görüşme gerçekleştirdik. orantılı olarak artmaktadır.

Bunun yanı sıra TBMM gezisi gerçekleştirdik ve partilerin grup toplantılarına katıldık. Son olarak

Son yıllarda özellikle Anadolu’dan ve İstanbul, İzmir 2.dönem

içerisinde

İstanbul'daki

düşünce

ku-

gibi büyük şehirlerden çok sayıda üniversiteden ruluşlarını ziyaret edeceğimiz 2 günlük bir gezi öğrenci katılımcı olmak için konferansa başvurmuş, gerçekleştirmeyi planlıyoruz.

bununla beraber yurt dışından katılım da en üst seviyeye ulaşmıştır. Bu sene on beşincisi düzenlenecek olan EUROsimA’da başlıca amaçlarımızdan biri de katılımcılarımız arasında artan bu çeşitliliği korumak ve genişletmektir. 60


METUMUN

NEWS REPORT

Dış Politika ve Uluslararası İlişkiler Topluluğunun Topluluğumuzun diğer yazılı alt birimi olan News bir diğer alt birimi olan METUMUN (Middle East Report oldukça yakın zamanda editor ve format Technical University Model United Nations Club) değişikliğine giderek yenilendi. Alt birimimiz ilgili

ise uluslararası ve yerel olarak düzenlenen Model öğrencilerin dünyada dikkat çeker nitelikteki siyasal Birleşmiş Milletler konferanslarına katılımcı olacak gelişmeler

hakkında

İngilizce

köşe

yazıları

delegeleri yetiştirmekle görevlidir. Bu konferanslar yazmasıyla okurlarıyla buluşacak. Önümüzdeki dö13-25 yaş aralığında kişilerin katılabildiği, tamamı nem boyunca Şubat-Mart, Mart-Nisan ve Nisanİngilizce gerçekleştirilen akademik organizasyonlar Mayıs olmak üzere 3 sayıyla karşımıza çıkacak olan olup, ana hedefi lise ve üniversite öğrencilerine News Report sizlerden de katkı bekliyor. Eğer siz de gerçek Birleşmiş Milletlerin işleyişini simüle ederek güncel siyasal gelişmelere ilgiliyseniz ve bu ilginizi yaşatmaktır. Bu simülasyonlarda delegeler, belirli insanlarla yabancı dilde paylaşmak istiyorsanız News komitelere BM üyesi bir ülkenin temsilcisi olarak Report

sizin

için

en

doğru

adres.

ecemer-

tayin edilirler ve konferans süresi boyunca değişik sozlu@gmail.com ve talhaidizm7@gmail.com ealanlardan seçilmiş problemleri bir diplomat gibi posta adreslerinden ilk sayımızın eş-editörleri Ecem tartışarak çözüm ararlar. Tartışmalar sonucundaysa Ersözlü ve Talha İdiz’e ulaşabilirsiniz. formal bir ‘öneri dokümanı’ yazarak fikirlerini bir araya toplarlar. Bu konferanslarda belirli bir prosedüre uymak zorunludur ve delegeler diplomasi çerçevesinde fikirlerini beyan ederler. Delegelerin

üstlendikleri sorumluluklar ve ortaya koydukları işler, zamanı planlama, araştırma yapabilme, güncel siyasi olayları anlayıp yorumlayabilme ve farklı bir dilde münazara yetilerini onlara kazandırır. Kısaca her ne kadar simülasyon gibi dursa da bu konferanslar katılımcılarına sadece akademik yaşamda değil, iş yaşamında da gerekli olacak özelliklerin kazandırılmasında önemli bir rol oynar. METUMUN, Ekim ayında başlamak üzere her hafta eğitimlerine ve pratiklerine devam ediyor olup, eğitmenlik sistemi ile deneyimli üyelerini de bu öğrenme sürecine katmıştır. Şu anda 50’den fazla üyesi olup, 30’u aktif olarak şehir içi ve şehir dışı konferanslara katılım sağlamaktadır. 2018-2019 döneminin ikinci yarısında delege ve komite direktörlüğü eğitimleri baştan

alınacak

olup

yeni

üyelerin

yetiştirilmesi

amaçlanmaktadır. Sizleri de METUMUN ailesinde görmekten mutluluk duyarız!

61


ERASMUSTAN MEKTUP VAR Hariciye okurlarına tekrar buradan sesimi duyurabilmek benim için çok farklı bir duygu. Mezuniyete çok yaklaşmış ve farklı duygular ile baş etmeye çalışırken belki de kendim ve kişisel gelişimim açısından hayatımdaki en önemli deneyimi benim için yeri her zaman ayrı olacak Hariciye ile paylaşmak harika! Bana göre Avrupa’nın en büyülü ve romantik şehirlerinden birinde yaklaşık 5 ay yaşama şansı edindim, benim için her zaman adı “City of Stars” olarak kalsa da siz onu Budapeşte olarak biliyorsunuz. İnanılmaz canlı, deli gibi hareketli küçük bir Avrupa şehri olan Budapeşte kalbimin açıklamaya yetemediği güzellikler gösterdi bana. Öğrencisi olduğum ve sosyal bilimlerde Macaristan’da en iddialı okullardan biri olan Corvinus University of Budapest’in sunduğu bir hayli çeşitli ve uluslararası ortam bana şunu öğretti: Başka bir dünya gerçekten de mümkün! Bütün farklılıklar ve dünyanın bir

ucundan gelmecelerle beraber, o teorilerde öğrendiğimiz “küresel problemler” için çözüm arama çabasında olan gençlerle beraber tokuşturduğumuz kadehler şahit buna. Hep söylerim, ve çok değerlidir benim için anlamı: “Güzel günler gelmeyecek, biz günleri güzelleştireceğiz.”

Tuna Nehrinin içinden süzüldüğü ve çok özlediğinizde “Ya burası İstanbul’a benziyor aslında”

diyeceğiniz iki yakalı canım Budapeşte’de geçen günlerimde, yürüdüğüm yollarda ve yüzüme vuran ışıkların küçümsenemeyecek etkisiyle beraber masallar ve masal kahramanlarını düşünürken buluyordum kendimi; sanki buralardan geçmiş veya buralardan sebeplenmiş büyülü öykülerin var olabildiğini düşünmek çok manalıydı. (Sakın yanlış olmasın, peri tozlarıyla süslenen bir pembe prensesin öyküsü değil bu; kendi krallığından çok uzakta kendini keşfeden bir masal kahramanı bu. Hani şu deli

ve

sırtında

içinde

sihirli

şeylerin

olduğu

çantası

olan

bir

kız

mesela!)

Yaşamak için mükemmel olan Budapeşte’de, yaşam hem dinamik hem de çok kolay. Şehir nüfusu kapasitesine göre olup ulaşım harika tasarlandığından Ankara’ya nazaran hiçbir etkinliği ulaşımdan ötürü iptal etmek zorunda kalmıyorsunuz. Üstelik diğer her şeyin olduğu gibi epey ucuza geliyor ulaşım aracı kullanmak. Finansal entegrasyonunu henüz tamamlayamamış Macaristan, ulusal para birimi olan Macar Forinti kullanıyor, bu da diğer Avrupa ülkeleriyle karşılaştırdığımızda epey kolaylık sağlıyor yani ucuz diyebiliriz. İki yakalı olan şehirde Buda tarafı eskiden kraliyetin yaşadığı

taraf, yapılar eski ve devlet daireleri de orada bulunuyor öte yandan Peşte tarafı ise hemen hemen bütün her şeyin olup bittiği canlı, hareketli ve gençlerin tercih yeri. (Evet ben de orada yaşıyordum) Eğlence için herhangi bir plan yapmanıza gerek yok çünkü şehir sürekli dans eden ve inanılmaz eğlenen birinin ruhunu taşıyor gibi. Erasmus öğrencilerinin çokluğu da bu canlılığa aşırı katkıda 62


bulunuyor. Sürekli parti, durmadan eğlence deli gibi dans! (Macarların içkisi Palinka ve Unicom şiddetle tavsiye edilir) Aynı zamanda, Buda tarafında bulunan ulusal müzede, Peşte’deki büyüleyici Opera ve daha birçok yerde de sanatla buluşma imkanı bulabiliyorsunuz.

Mutfak olarak çok bir numarası olmayan ve Türk mutfağından zamanında birkaç şey kapmış olan Macar mutfağı sizi aç bırakmıyor, tatlar çok benzer ve lezzetli denebilir. Yalnız Macarlar acıyı oldukça seviyor dikkat edilmesinde fayda var. Zaten her mutfağa dair lezzet bulunabilen Buda-

peşte’de birçok Türk lokantası ve adım başı dönerci abiler var, epey de lezzetli. Her yönüyle tavsiye ettiğim Tuna’nın incisinde, hayatımın böyle bir dönemini yaşamak benim için büyülüydü. Sürekli koşturma ve bir şeyleri yetiştirme telaşında olduğum hayatımda belki de kendim için yaptığım en güzel şeydi Budapeşte. Geçtiğim her aşamadan sonra bir yere varacağım sanıyordum, bir şeye varacaktım sonunda sanıyordum, meğer ben kendime doğru bir yoldaymışım bunu tek başıma bambaşka bir yerde ailemin özlemiyle mücadele edip, kendi yemeğimi pişirirken anlamış olabilirim. Kalbimin,

ruhumun

bir

parçası

orada

şuan

Çok güzeldi, çok da özeldi. Bütün güzellikler sizinle olsun! Şevval Uslu

63

Tuna’dan

günbatımını

izliyor

belki

de.


ODTÜ DIŞ POLİTİKA VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER TOPLULUĞU

64


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.