Yarın 31. sayı

Page 1

03 Halk getirdiği gibi götürmesini de biliyor

Emperyalizm İslam dinini kullanmaya devam ediyor hala

Araştırmacı Tarihçi Osman Tiftikçi’nin, Osmanlı’dan günümüze emperyalistlerin İslam dini ile olan politikalarını değerlendirdiği iki bölümlük yazı dizisinin ilk bölümünü yayınlıyoruz.

07 32 bin 150

asgari ücretlinin yılda kazandığını bir zengin tek başına kazanıyor.

Sarkozy seçimleri kaybetti dünya 11

8 mayıs 2012 salı l sayı:31 l 1 tl

www.yarinhaber.net

Hem kaliteli hem de ucuz olsun diye pazarları alt üst ediyoruz

Frankestain

HAKAN ÖZTÜRK AKLIN YOLU

3

Denizler gibiyiz

SİBEL UZUN UYANIS Ş

4

Başbakan sen hiç pazara gittin mi? Çalışıyoruz çalışıyoruz ama hep aynı yerde kalıyoruz. Faturalar, mutfak masrafı, okul masrafı, ev masrafı, bir de her ay gelen zamları sayarsak bir bakıyoruz ay sonu gelmiş, sil baştan her şey yeniden hesaplanıyor. Sonuç? Giderimiz gelirimizden çok! Asgari ücretle geçinmek zorunda bırakılan insanlar yaşamlarını sürdürmek için nelere dikkat edecek, bunun için de bir açıklama yaparsa Başbakan Erdoğan iyi olacak. Tiyatroları özelleştirecek, evleri yıkacak kentleri dönüştüre-

cek, notumuzu düşüren S&P’ye sert yapacak, öğretmen atamayacak onun yerine bölümleri kapatacak, eğitim sistemini değiştirecek, çocuklara üretim fazlası sütleri dağıttıracak, daha önce içmedikleri için hastalananlara söz söyleyecek ama iş yoksulluğa gelince, işsizliğe gelince sessiz kalacak, gerçekleri gizlemeye çalışacak. Yarın Gazetesi olarak küçük çaplı bir araştırma yaptık. Pazara gittik ve hesapladık sadece mutfak masrafımız ne kadar diye! ekonomİ 8

Neden daha adil ve eşitlikçi bir toplum değil?

Sağlıklı bir yaşam sürdürebilecek yaşam koşullarımız mevcut olabiliyor mu? Yoksullukla mücadelede nasıl bir yöntem izlenmesi gerekir? Hükümet bu konuda ön açıcı ve sorun çözücü olabiliyor mu? Yükümlülüklerini yerine getirebiliyor mu? Dünya Bankası ne işe yarıyor? Yoksulluğumuzu azaltmada rol oynuyor mu? Konuyla ilgili olarak Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nde Prof. Dr. Filiz Zabcı ile görüştük. esas mesele 9

Özelleşmiş tiyatro kimin için? Türkiye’de aslında hükümetin politikası gerği ‘kontrol altına alınmaya çalışılan’ sanat, ‘ucube’ yakıştırmalarıyla egemenlerin bu konuya yaklaşımlarını göstermiş oldu. Şimdi ise Şehir Tiyatroları’nın iradesini elinden alan ve işlevini yok etmeye çalışan bir politika aracı olarak, yönetim kuruluna bürokrat atanması gündemde. Kültür-sanat 12

Fen Edebiyat’a istihdam alanı yok Fen Edebiyat Fakültelerinde okuyan pek çok öğrencinin karşı çıkmasına ve protesto eylemleri yapmasına rağmen YÖK ataması yapılmayan öğretmenleri göstererek öğretmen fazlası olduğunu söyledi. Bu nedenle de formasyonu kaldırılması kararı altına alındı. Formasyon hala Fen edebiyat Fakültelerinde öğrenim görenlere son kez verilecek. Bundan sonra bu fakültelere girenler ise formasyon hakkından yararlanamayacak. eğİtİm 10

MHP bile mağdurmuş ILO: Dünyada işsizlik MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli 12 Eylül’ün mağduru olduklarını kanıtlamaya çalışıyor. Bu açıklama ile, 12 Eylül’den “mağdur olanlar” kervanına İslamcıların ardından milliyetçiler de eklenmiş oldu. Bahçeli son olarak, Maraş ve Çorum Katliamları’nın kendilerinin üzerine atılmak istendiğini söyleyip, belge istedi. İşte o belgeler. güncel 5

202 milyonu bulacak

Özrü kabahatinden büyük 7.2 milyon öğrenciyi kapsayan “Okul Sütü” projesi, skandallarla başladı. Yüzlerce öğrenci içtikleri sütten hastanelik oldu. Sütler bozuk muydu? Stok fazlası sütler çöpe atılmak yerine, öğrencilere mi verildi? Bu sorular henüz net bir şekilde yanıtlanmadı. toplum 2

u Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), “küresel çapta işsizliğin bu yıl 202 milyon 6,2’ye bulacağını” bildirdi. Raporda, küresel işsizlik oranının 2013 yılında yüzde belirtileri yükseleceğini belirtilerek, “Bazı bölgelerde ekonomik büyüme yeniden başlama işaretleri vermesine rağmen, küresel istihdam alarm veriyor ve yakın vadede iyileşme görünmüyor” denildi. dünya 11

40. yılında Deniz’ler için yürüdüler 6


YARIN 048 MAYIS EKiM 2012 2011YARIN

Özrü kabahatinden büyük

HALKIN KÜRSÜSÜ

“Okul Sütü” projesi skandallarla başladı. Farklı farklı illerde yüzlerce öğrenci hastaneye kaldırıldı. Hükümet kanadından gelen açıklamalar ise hatanın çocuklarda olduğu yönünde. İddialar çocukların daha önce hiç süt içmediği için hastalandığı yönünde. Öyle bile olsa, 7 yaşına kadar temel besinlerden biri olan sütü düzenli içmeyen bir neslin sorumlusu kim? TOPLUM ELİF KARAN

7.2 milyon öğrenciyi kapsayan “Okul Sütü” projesi, daha ilk saatlerinde skandallarla başladı. Yüzlerce öğrenci içtikleri sütten dolayı hastanelik oldu. Sütler bozuk muydu? Stok fazlası sütler çöpe atılmak yerine, öğrencilere mi verildi? Bu sorular henüz net bir şekilde yanıtlanmadı. Bazı labaratuarlardan gelen sonuclar sütlerin bozuk olmadğına işaret etse de yetkililerden gelen açıklamalar proje ile ilgili aksaklıkları gözler önüne sermekte.

Sütünüz değilse de niyetiniz bozuk Türkiye daha önce de defalarca, radyasyondan, çevre kirliliğinden, ihraç fazlası olduğundan satılamayan pek çok ürünün, ilköğretim öğrencilerine bedava dağıtıldığına şahit oldu. O zaman da hükümet yetkilileri ekranların karşısında çaylar içmiş, fındıkları yemiş ve bir şey olmaz demişlerdi. Şimdi de öğrencilerin karşısında valiler, öğretmenler sütleri içiyor. Ama nafile, veliler çocuklarının dağıtılan sütleri içmesine razı değil. Herkes asıl niyetin halkın sağlıklı beslenmesi değil patronların kar oranını yükseltmek olduğunun farkında. Çocuklar süt içmemişler Okul Sütü Projesi’nin yüzlerce öğrenciyi hastanelik etmesinin ardından akıllara ilk olarak sütlerin bozuk olduğu ihtimali gelmişti.

Bu hafta, köşemizde, Eskişehir ’den bir ır işsizi ağırlıyoruz. Murat Turan 6 yıld çalıştığı fabrikadan nasıl çıkarıldığını ve e. gelecekten beklentilerini paylaştı bizlerl

Pastorize sütün içinde yer alan kimyasal maddeler nedeniyle bozulduğunun anlaşılamaması gibi açıklamalar bu ihtimali kuvvetlendirse de laboratuar sonuçları öyle demiyor. Rahatsızlığın nedeni büyük bir olasılıkla süt alerjisi. Yani rahatsızlanan çocuklara sütün dokunması. Ancak bu kadar büyük bir kitlenin, üstelik bu kadar büyük bir yaşta süt alerjisi nedeniyle hastanelik olması başka bir ayıbı daha gösterdi. Bu ayıbın çocuklarına süt içirmeyen ailelerde olmadığı çok açık. Aileler neden çocuklarına süt içirmek istemesinler? Sorunun içirmemek değil içirememek olduğu çok açık. Bu ülkede yedi yaşına gelene kadar süt içememiş bir nesil var. “Okul Sütü Akıl Tüpü” diyerek yola çıkan hükümet,

çocukların bu yaşa kadar neden süt içemediklerinin hesabını vermeli.

Sizin döneminizde doğanlar, süt bile içememişler. Şimdiye kadar her konuda “Bizim dönemimizde olmadı” diyerek kendinden önceki hükümetleri suçlayanlara hatırlatalım; Bu çocuklar yedi yaşında olduklarına göre, sizin döneminizde doğdu. Sizin döneminizde doğanlar, süt bile içememişler. Süt dağıtımına devam edileceğine dair açıklamalar olumlu ancak, bu çocukların neden süt içemediğinin açıklaması gerekiyor. Yoksa Sovyetler süt dağıttığında, sırf halklarının gözünü boyamak için süt tozu dağıtanlardan farkınız kalmaz. Halk için değil kar için planlama yaptığınız ayyuka çıkar.

Süt dağıtımının bilançosu

12 ilde 1263 öğrenci zehirlendi Sivas’ta 15 okulda 700 öğrenci Samsun’da 1’i ağır 8 öğrenci Konya’da 25 öğrenci Sakarya’da 38 öğrenci Antalya’da 50 öğrenci Edirne’de 30 öğrenci Diyarbakır’da 50 öğrenci Kırıkkale’de 17 öğrenci Adana’da 141 öğrenci İstanbul’da 130 öğrenci Trabzon’da 40 öğrenci Denizli’de 17 öğrenci Osmaniye’de 25 öğrenci

74 milyon liralık proje Ücretsiz süt Türkiye genelinde 7 milyon öğrenciye dağıtıldı. Sütlerin fiyatları 48 kuruş ile 57 kuruş arasında değişiyor. Projenin maliyeti 74.8 milyon lira olarak gerçekleşti.

Atilla Kavdır da hayatını kaybetti Akdeniz Üniversitesi’nde çift kol nakli yapılan Atilla Kavdır’ın hayatını kaybettiği açıklandı. Uşak’ta beyin ölümü gerçekleşen Ahmet Kaya’dan alınan çift kol ve sağ bacak, Akdeniz Üniversitesi’nde 21 Ocak’ta yapılan ameliyatla 2 çocuk babası Atilla Kavdır’a nakledilmiş, daha sonra sağ bacak geri alınmıştı. Ameliyatının ardından 69 gün sonra taburcu edilen Kavdır, idrar yollarında enfeksiyon şikayetiyle yeniden Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde tedaviye alınmıştı. Yeniden rahatsızlanması üzerine hastaneye kaldırılan Kavdır kurtarılamadı. Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Plastik, Rekonstruktif ve Estetik Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi

Prof. Dr. Ömer Özkan, “Tüm tahlilleri normal bulunan hastada ileriki dönemde idrar yollarında ancak organ nakli, kanser ve AIDS gibi hastalarda görülebilen çok nadir bir mantar enfeksiyonunun izlerine rastlandı” dedi. Kısa sürede septik şoka giren hasta ilk günkü yoğun desteğe bir miktar cevap verse de 4 Mayıs 2012 tarihinde yapılan tüm müdahalelere rağmen hayatını kaybetti Hacettepe’deki nakillerin ardından, pek çok usulsüzlüğün ortaya çıkması ve Şevket Çavdar’ın kaybedilmesi organ nakilleriyle ilgili pek çok konunun tartışılmasına neden olmuştu. Hacettepe Üniversitesi’nin organ nakli ruhsatı iptal edilirken, konuyla ilgili soruşturma halen sürüyor.YARIN TOPLUM

Süte karşı hassasiyet ve laktoz intoleransı Ülkemizde okullarda ücretsiz dağıtılan sütü içen birçok çocuk hastalandı. Yetkililer ise bu durumu 4 ortaklı girişimin günde piyasadan çekeceği 3 bin 500 ton sütün haftalık, aylık, yıllık karını düşünerek “Aç karnına içtiler, ayrıca psikolojik de olabilir”, “Zehirlenme demeyelim ama süt biraz bozuk”, “süt alerjisi” olarak açıkladı. Süt ile alınan laktozun barsaklardan emilebilmesi için lâktaz enzimi (ince barsak yüzeyindeki enzim) tarafından parçalanması gerekir. İnce barsakta yeterli seviyelerde lâktaz enzimi üretilemediğinde laktoz intoleransı (süt ya da süt ile üretilmiş ürünleri sindirememek ya da bunda güçlük yaşamak) ortaya çıkmaktadır. Bu enzimin seviyesi doğum sırasında en yüksek iken yaklaşık 2 yaşından sonra enzim aktivitesi azalmaya başlar.

BELİRTİLERİ NELERDİR? Laktoz intoleransının belirtileri kullanılan süt ürününün miktarına ve çeşidine bağlı olarak değişmektedir.

Sindirilmeden kalan laktoz barsak- birkaç gün süreyle laktoz içeren betaki dengeyi bozar, barsak içinde sinlerden uzak durulmasıdır. Sonra sıvı ve elektrolit birikmesine neden 2 bardak yağsız süt içilir. Eğer karın olur. Genişleyen barsaklarımızda ha- ağrısı ve yakınmalar ortaya çıkıyor reketlilik artar ve ishal ortaya çıkar. ise laktoz intoleransından şüphelenYıkılmadan kalın barsaklara ulaşan melisiniz. Kesin tanı için bazı incelelaktoz da buradaki bakteriler tara- melerinin (laktoz tolerans testi, soluk fından fermantasyona(mayalanma) testi, biyopsi) yapılması gerekir. uğrar ve ortaya hidrojen gazı çıkar. Fazla miktardaki bu gaz, hem ishali ALMANIZ GEREKEN ÖNLEMER arttırır hem de gaz ve -Süt ve süt ürünlerini dişişkinlik başta olmak yetten çıkarın. Veya sütü üzere diğer sindirim sisaz miktarlarda içmeye temi yakınmalarına yol çalışın. Laktoz intoleaçar. Yakınmalar yaklaransı olan pek çok insan şık 30-120 dakika sonra bir seferde bir bardak ya oluşur. Bu belirgin da daha az miktarda semptomlar dışında sütü tolere edebilSAĞLIK iÇiN malnutrisyon (besmektedir. Günde 3-4 lenme bozukluğu) defa azar azar içmeyi Hülya Şahin ve kilo kaybı görüdeneyin lebilir. Lâktaz enzim - Piyasada satılan eksikliği olan her insanda laktoz lâktazlı ya da laktozu azaltılmış sütintoleransı belirtileri oluşmayabilir. leri içmeyi deneyin. Light süt içtiğinizde yeterli kalsiyumu alırken hem TEŞHİS İÇİN BASİT BİR YÖNTEM gereksiz yağ almamış olursunuz hem Laktoz intoleransının tanısı için en de daha kolay sindirebilirsiniz. basit yöntem (Evde kendin yap testi) - Sütü yemeklerle birlikte içmeyi

deneyin. Genelde yemekle birlikte alınan süt daha kolay sindirilir. - Bakterilerle fermente edilmiş yoğurt, beyaz peynir gibi süt ürünleri süte göre çok daha kolay sindirilir. Bu nedenle yoğurt, kefir, keçi peynirini tercih edin. -Süt ürünleri dışında da laktoz içerebilen diğer gıda ürünlerinin bulunabileceği unutulmamalıdır. Ekmek, fırın ürünleri, salata sosları, hazır çorba ve kahvaltılık tahıllar, gofret gibi hamur işlerine özellikle dikkat edilmelidir. İçeriğinde peynir altı suyu, süt yan ürünleri ve yağsız süt tozları içeren ürünler laktoz içeriyor demektir.

Her konuda hakkınızı arayın

Bize kısaca kendinizden bahseder misiniz? , derslerde başarılı 34 yaşındayım, ortaokul mezunuyum . Liseden çıktıolamadığımdan dolayı liseyi terk ettim ne kadar sigortasız ğımdan beri çalışıyorum. Askere gide rtalı işe girebildim. sigo a çalıştım. Askerden geldikten sonr örde ve ağır sasekt Belli bir mesleğim yok. En çok özel im. İşten; işverenin nayii de işçi olarak çalıştım. Şuan işsiz sebep gösterilerek baskısından ve performans düşüklüğü e. Hakkımızı savuçıkarıldım. Sendikamız vardı ama sözd patrondan yanalar. nacak hiçbir şey yapmıyor, işveren ve bulunmadı. İşten İşten atıldığıma dair hiçbir girişimde arında 22 yıllık Aral . benden öncede eski işçiler çıkarıldı di. Bu konuda lme işçiler bile vardı. İhbar tazminatları veri e renl anlaşarak, kısendikada hiçbir şey yapmadı. Ben işve alıp işten ayrıldım. dem tazminatımı ve ihbar tazminatımı Şu an geçimizi nasıl sağlıyorsunuz? ce 8 ay. Tabi ben Şu an işsizlik aylığı alıyorum. Oda sade orası da ayrı bir im miy cek bu süre içerisinde iş bulabile Şu an asgari m. oru mevzu. Şu an iş arıyorum bulamıy genel istek en a Am ücret ve saçma ön koşullar istiyorlar. çalışıp az çok Yani performansın yüksek olması şartları. konuşmanız bekleniyor. Geleceğe dair beklentileriniz nelerdir? umuz belli değil, Geleceğim için hiçbir planım yok. Son senin de geleceileriyi göremiyorum. Bu koşullarda kim yorum. Tüm nmü düşü u ği konusunda umutlu olduğun her konuda ın, may işçilere sözüm güvencesiz işlerde çalış hakkınızı arayın. İşçi ölümleri hakkındaki görüşünüz nedir? an kaynaklı, işDikkatsizlik, iş güvencesinin olmamasınd n kaynaklı ölümverenin gerekli koşulları sağlamamasında güvencesi olmalı. ler oluyor. Tüm işçilerin kesinlikle iş e, sigortasız, iş tlerl ücre Taşeron şirketler, işçileri düşük ortamda işçi m ştığı güvencesi olmadan çalıştırıyor. Çalı lar çok yakaza ölümü olmadı. Fakat büyüklü küçüklü şandı. YARIN ESKİŞEHİR

Hazırlayan: Halil Altunpolat

9 Mayıs 1970 10 Mayıs 1993 12 Mayıs 1998

13

Mayıs 1950

13 Mayıs 1998

Vietnam Savaşı Protesto Edilidi ABD’de çoğunluğunu üniversite öğrencilerinin oluşturduğu 100 bin civarında savaş karşıtı, ABD’nin Vietnam Savaşı’na son vermesi için protesto gösterisi yaptı. 188 Çocuk İşçi Yanarak Öldü Tayland’da bir oyuncak fabrikasında çıkan yangında çocuk yaştaki 188 kadın işçi yanarak yaşamını kaybetti. İHD’ye Silahlı Saldırı Ankara’da bulunan İHD Genel Merkezi iki kişi tarafından silahlı saldırıya uğradı. Dönemin İHD Genel Başkanlığı’nı yapan Akın Birdal silahlı saldırının ardından ağır yaralandı. Saldırıyı Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırımın ekibinden Cengiz Ersever’in yaptırdığı iddia eldildi. İlk Siyasal Grev Ereğli Kömür İşletmeleri’nde işçiler gereve çıktılar. Bu Türkiye’nin ilk siyasal gerevi olarak kayıtlara geçti. Memurlar meydanlarda Memur Sendikaları Yasa Tasarısı’nı protesto eden memurlar hakkında, adli tarihin en geniş kapsamlı soruşturması açıldı. 70 milyon lira para cezasına çarptırılan memurlar, AİHM’den zaferle döndü.


Halk getirdiği gibi götürmesini de biliyor

Dünya Yunanistan ve Fransa’daki seçim sonuçlarıyla çalkalanıyor. Ancak özellikle Yunanistan’ınkilerle. Birçok medya organında “seçim depremi”, “ırkçılar mecliste” gibi başlıklarla sonuçlar verilse de, kıssadan hisse şu; halk getirdiği gibi götürmeyi de biliyor. Artık devrilme sırası yeni liberal politikaları savunan liderlerde.

İSTANBUL can çoksöyler

Dünya genelinde yaşanan ekonomik krizin en ciddi etkileri Yunanistan, İspanya gibi Avrupa ülkelerinde görülüyordu. Bunların üzerine bir de kemer sıkma politikaları eklenince halın tepkisi net oldu. 1974’ten beri arada değişerek iktidara gelen Yeni Demokrasi Partisi (ND) ve PASOK tabir yerindeyse sandığa gömüdü. ND 2009 seçimlerinde %33,5 oy almıştı. PASOK’un bir önceki seçimlerde oy oranı %43.9 idi.

%37 oy kaybettiler YDP ve PASOK son oranlara göre %37 oy kaybettiler. Bu da halkın artık onları istemediği anlamına geliyor. İçerisinde birçok sol, sosyalist yapının bulunduğu SYRIZA ise oyların %16.78 ile ikinci parti oldu. Basında radikal sol olarak ifade edilen SYRIZA başarısı ise Yunanistan halkının köklü bir dönüşümden yana olduğunun göstergesi sayılıyor. Diğer taraftan Yunanistan Komünist ND Genel Başkanı Antonis Samaras: “Milli mutabakat hükümeti kurulmalıdır ve memorandumun yeniden düzenlenmesi için çalışacağız” dedi.

Partisi (KKE) de %08,48’lik oy oranıyla parlamentoda 26 milletvekiliyle girmeye hak kazandı. Kimsenin tek başına iktidar olamayacağını gösteren sonuçlara bakıldığında sol kanat açık farkla önde gözüküyor.

2009

ND oy oranı %33,5

POSAM oy oranı %43.9

2012

%18,85

%13,18

Yıl

Halk IMF’yi istemiyor ND ve PASOK ekonomik krizden çıkmak için özelleştirmelere ve kemer sıkma politikalarıyla kesinti ve vergilere ağırlık veriyordu. Yaklaşık 2 buçuk yıldır bu politikaları uygulayan hükümete ise tepki oldukça büyümüş ve yapılan eylemler tüm dünyada yankı bulmuştu. En son AB ve IMF’den tekrar borç almak için yakın tarihte az rastlanır bir politika izleyen hükümet aldıkları borcu ödeyeceklerine ve

SYRIZA Genel Başkanı Aleksis Tsipras: “Seçim sonucu değişiklik ve barışçıl devrim mesajı içeriyor” dedi.

bunun için de ne gibi kesintiler yapacaklarına dair imzalı taahhütname vermişlerdi. SYRIZA parlamentoda memoranduma (borç anlaşmasına) red oyu verenler arasındaydı. Seçim sonuçları gösteriyor ki halk bu borcu istemiyor ve imzalayanlara değil karşı çıkanlara oy veriyor.

Erdoğan’dan ‘sınırlı’ değerlendirme Net bir değişim talebinin göstergesi olarak yorumlanan bu seçimlere ise Başbakan Erdoğan’dan net bir analiz gelmedi. Geçtiğimiz gün bir gazetecinin sonuçlara dair sorusuna Başbakan sadece sonuçları söyleyerek cevap verdi. Bir sol çıkışın net olarak görüldüğü oylamayla ilgili Erdoğan’ın bir yorum getirmemesi ise durumdan rahatsızlığının bir göstergesi oldu. AB’nin de keyfi kaçtı Seçim öncesinde ND ve PASOK’tan AB IMF programına bağlı kalacakları konusunda yazılı taahhüt alan Brüksel, 2009’daki seçimlerden toplam yüzde 78

PASOK Partisi Genel Başkanı Evangelos Venizelos: “Bugün PASOK için sancılı bir gün. Diğer partiler seçim öncesi vaatlerini hayata geçirsinler hepimiz görelim”

KKE Partisi Genel Sekreteri Aleka Papariga: “tüm parti severleri önümüzdeki günlerde gelecek olan önlemlere karşı mücadele vermeye davet ediyoruz”

Müdürü, oğlunun fotoğrafıyla kovaladı

Maltepe’de okulunun ana sınıfının tuvaletinde üzerine düşen lavabonun boğazını kesmesi sonucu ölen Efe Boz’un ölümüne ilişkin açılan davaya devam edildi. Duruşmada tanıklık yapan dönemin okul aile birliği başkanı Muharrem Cansay ile okulun güçlendirme inşaatı sonrası temizliği-

ni yapan firmanın sahibi Erdem Kurt, anasınıfı inşaatının Ocak ayının sonunda bitmiş olduğunu belirttiler. Bu ifade üzerine Nurdan Boz, mahkemeye ulaşan belgelerde Maltepe Kaymakamlığının Milli Eğitim Müdürlüğü’nden gelen 17 Ocak 2008 tarihli yazısında anasınıfı inşaatının teknik elemanlarca incelenerek yapılması

Emniyet’e yeni silah Emniyetin, biber gazı, tazyikli su ve cop kullandığı yetmedi şimdi de yerine yüksek oranda acı veren hareket kabiliyetini engelleyen bir silah kullanmayı planlıyor. Emniyet Genel Müdürlüğü biber gazı, tazyikli su ve coptan daha etkili bir silah peşinde olduğu ortaya çıktı. ABD’li Raytheon firması, “Silent Guardian”

Ceza yok, şikeye devam PFDK şike ve teşvik soruşturması ile ilgili kararını açıkladı. Hiçbir kulübe ceza verilmezken bazı yöneticiler ve oyuncular hak mahrumiyeti cezası aldılar. Türkiye Futbol Federasyonu Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu, futbolda şike ve teşvik soruştur-

istendiğini belirterek, “Okul aile birliğinden hiç para alınmamış. Tamamen çıkma malzemelerle 10 gün içinde oğluma mezar hazırlanmış” dedi. Okul müdürünü oğlunun fotoğrafıyla kovaladı Duruşma ertelenirken anne Nurdan Boz, okul müdürü Mustafa Katırcılar’ı yine kapıda bekledi. Anne Nurdan Boz Efe’nin fotoğrafıyla Katırcılar’ı kovalarken arkadaşları “Katil burada Efe nerede?” diye bağırdı. Adliye kantinine sığınan müdür, takviye gelen polisler eşliğinde arabasına bindi. Anne Nurdan Boz aracın önünü keserken okul müdürünü protesto etmek için aracın camına para yapıştırıldı. Okul müdürü Katırcılar polislerin yardımıyla yol alarak adliyeden ayrıldı. YARIN GÜNCEL

(Sessiz Bekçi) isimli sistemi Emniyet yetkililerine tanıttı. “Sessiz Bekçi” adlı silah, 95 GHz’de milidalga yayarak kitlelerin durdurulması, yönlendirilmesi ve süpürülmesini sağlıyor. Deri altındaki su kabarcıklarında kaynama yaparak kişilerde yanma hissi oluşturan sistem, deri yanması, beden ısısının yükselmesi ve fiziksel yanma hissi gibi sonuçlar doğuruyor. Bu silah kullanıldığında yüksek orandaki acı hissi nedeniyle hareket kabiliyeti geçici süreyle yitiriliyor. YARIN GÜNCEL ması ile ilgili kararını açıkladı. Hiçbir kulübe ceza verilmezken bazı kulüp yöneticileri ve futbolculara hak mahrumiyeti cezaları verildi. PFDK Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım, Trabzonspor Kulübü Başkanı Sadri Şener, Trabzonspor Kulübü yöneticisi Nevzat Şakar, eski Beşiktaş Kulübü yöneticisi Serdal Adalı ve Beşiktaş Teknik Direktörü Tayfur Havutçu’ya da ceza vermedi. YARIN GÜNCEL

SYRIZA’yı oluşturanlar şöyle: · Aktif Yurttaşlar (Sosyalist) · Antikapitalist Politik Grup · Yunanistan Komünist Örgütü (Komünist, Maoist) · Demokratik Sosyal Hareket (Demokrat, AB Karşıtı, Yurtsever) · Yunanistan Ekososyalistleri · Enternasyonalist İşçilerin Solu (Troçkist) · Eylemci Solda Birlik Hareketi (Komünist) · Radikal Sol Grup · Radikaller (Demokratik Sosyalist) · Kızıl (Komünist, Troçkist) · Komünist Ekolojik Sol Yenilenme (Demokratik Sosyalist, Yeşil) · Synaspismos (Demokratik Sosyalist, Ekososyalist) · Birleşme Hareketi (Sosyalist) alan partilere son seçimde desteğin yüzde 32’ye kadar gerileyebileceğini hesaba katmamıştı. Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz, Yunan seçimleriyle ilgili açıklamasında, “AB’ye verilen taahhütlere bağlı bir koalisyon hükümetinin kurulmasını istediklerini söyledi. Schulz, “Yunanistan seçimleri sakin kafayla analiz edilmeli ve neyin uygulanabilir olduğu bulunmalıdır. Seçim sonuçları aşırı tepkiyi hak etmiyor” dedi.

Fransa da dönüşümden yana Fransa’da başkanlık seçimlerini resmi olmayan sonuçlara göre yüzde 52 oyla Hollande kazandı. Sonuçlarla birlikte Fransa halkı Sarkozy’ye ve onun son 5 yıldır uyguladığı yeni liberal politikalara hayır dedi. Diğer yandan Sosyalist Parti taraftarları Bastille meydanında Sarkozy’nin kaybetmesini kutlayan gösteriler düzenliyor. Hollande Ocak 2012’de yaptığı açıklamanın arkasında durursa geliri 1 milyon avronun üzerinde olanlardan %75 vergi alacak. Zenginler şimdiden ülkeyi terk etmeye başladı bile.

Nisan ayı işçilere ölüm getirdi

Bu yıl Ocak 2012’de 62, Şubat 2012’de 42, Mart 2012’de 59 işçi ölmüştü. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’ne göre nisan ayı işçi ölümler raporunu açıkladı. Rapora göre geçtiğimiz ay en az 87 işçi hayatını kaybetti. Ölümler en çok inşaat, maden ve enerji sektöründe gerçekleşti.

Merhamet değil, adalet istiyoruz İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi, dünyanın birçok ülkesinde kabul edilen “28 Nisan İş Cinayetlerinde Ölen ve Yaralananları Anma/Yas Günü” için bir etkinlik gerçekleştirdi. İş cinayetlerinde yakınlarını yitiren Davutpaşa, Ostim/İvedik, Tuzla, Van Bayram Otel, BEDAŞ, Tekstil, Ev İşçileri, Hatice Yurttaş, Zonguldak Madencileri Aileleri ve meslek hastalığına karşı mücadele eden Ostim Galveniz İşçileri’nin seslerini duyurduğu anma etkinliğinden bir sonuç bildirisi oluşturuldu. Açıklamaya göre 28 Nisan günü, “İş Cinayetlerinde Ölen ve Yaralananları Anma/Yas Günü” olarak resmen kabul edilecek. Bildiride ayrıca hukuk yolunun hem devlet hem de sermaye tıkandığı söylendi. “Taraflı bilirkişi raporları, kan parası verme gibi yollarla adaletin tecelli etmesinin önüne geçilmektedir.” denilen açıklamada, sorumluların hukuk mücadelesinin sonucunda ceza almasının ancak kamuoyu baskısı ve sokak mücadelesinin yükselmesi ile sağlanabileceği vurgulandı. YARIN GÜNCEL

8 MAYIS 2012 YARIN

Hakan Öztürk AKLIN YOLU

Frankestain

Hayat evrimseldir. Halil Berktay gibi insanlar pat diye çıkmazlar ortaya. Bir sürü sebep, arka plan ve birikme en sonunda onun var olma şekli olarak gözükür bize. Mesela 68 kuşağından olanların daha iyi olduğundan konuşulur. 78 kuşağı solundaki militanlar-yöneticiler ayaktakımı arasından çıkmıştır. Daha az eğitimlidirler. Alt sınıflardandırlar. Solculuk o nedenle eski nezih havasını biraz yitirdi diye düşünülür. Doğrudur ama kötü değildir. İşin doğası budur. Böyle olması da gerekir. Halil Berktay şu bozulmamış dönemden birisi olarak bilinir. O nedenle her ne kadar kabul edilemez şeyler söyleyecek olsa da bir elittir. Bir önemli şahsiyettir. O nedenle tolerans yüksek tutulur. Uzun bir yağcılık yapılmadan, ufak bir eleştiri yazısına giriş yapılamaz. Herkes desturludur. Sorun onun da kendisini çok yükseklerde görmesiyle asıl halini alır. Tanrının seçilmiş kuludur. Devrimci örgütlerden insanların ismini ve adreslerini tek tek gazetesinde ilan etmiş olan Aydınlık çevresinde yönetici olarak bulunabilmiş birisidir Halil Berktay. Bütün buna rağmen güya solun büyük günahlarını ortaya çıkaran adam olmakta hiçbir beis görmemektedir. Bu nasıl olabilir değil mi? Olabilmektedir işte. Çünkü adam elittir ne yapsa yeridir. Aydınlık denilen ihbarcıların arasından çık, bu ülkedeki sola nizamat ver! Aydınlıkçıyken de her şeyin en doğrusunu bilen havalarındaydı, şimdi liberal oldu, yine öyle. İnsanda bir damla tereddüt olur değil mi? Yok arkadaş. Yoldaşların, Aydınlıkçılık yaparken sen orda değil miydin? Onların kiri hiç mi bulaşmadı sana? Bir solcu Aydınlıkçı olmaktan nasıl arınabilir? Nasıl arındın da hemen aramıza karıştın? Aramıza karıştın da nasıl hemen yine hepimizden üstün bir hale geldin? Bu Beyefendi, Aydınlıktan arınma meselesini diğer devrimcileri onla bir tutarak halletmeye çalışıyor. Diğer sola kini bundan. “Onlar da kötü, çok kötü” diyerek herkesi Aydınlıkçılarla eşitleyecek ki, kendisi de genel kötü soldan değişim geçirmiş biri olarak arzı endam edebilsin. Yahu solun diğer bütün canlıların olduğu gibi hataları olabilir de, bu hiç Aydınlıkçıların yaptıklarıyla kıyaslanabilir mi? Sola her şey diyebilirsin ama Aydınlık kadar kötüydü diyemezsin. Peki Halil Bey nasıl böyle, olabiliyor? Nasıl tutunabiliyor? Bir kere eski den solcu, sonradan liberal olan zevatın kendisi de elitisttir. Liberallik konusunda kendisini orta şeker varsayanlar aslında çoğunlukla Kenan Evren kadar sol ve örgüt düşmanıdır. Sabah akşam solun aleyhine konuşurlar. Bu kadar sol düşmanı olmanın doğal sonuçlarından biri Halil Berktay olmaktır. Halil Berktay, bütün bir Taraf gazetesi , bütün bir Radikal gazetesidir. Berktay, bütün döneklerdir. Berktay, polis korkusu yüreğini kapladığı için seke seke kaçmış olanlardır. Halil Berktay, bütün bir küçük burjuva güruhun yarattığı Frankestain’dır. Sözüm ona çok şaşırıyorlar bu yaratığa. Baktıkları olguları yorumlamaktan yoksun bu şahıslar nasıl konuşuyordu: Efendim, solda fraksiyonlar varmış. 42 taneymiş, 72 taneymiş. Yok bastıkları yerde ot bitmezmiş. Kafaları bir türlü anlamadı şunu. Sol fraksiyonlu olur. Tek devlet, tek millet, tek din, tek fraksiyon olmaz. Bu zaten sağda da olmaz. Bu tartışılmaz tek bir kitabı olan dinlerde dahi olmaz. Tek bir şiir üslubu olmaz. Tek bir gazete olmaz. Tek bir futbol takımı olmaz. Olmaz oğlu olmaz… Doğal olanı solun çoklu, sonsuz ve çelişkisiz olmasıdır. Liberal kardeşlerimiz ABD’deki gibi bir Cumhuriyetçi, bir de Demokrat parti olsa en güzeli olur diye düşünüyor olabilir ama herkes onlar kadar düz kafa değildir. Hayat da o kadar düz değildir, mantık da. Lenin sol arasındaki ilişkileri hiç de öyle al gülüm ver gülüm olarak tanımlamaz. Cümlesi “Ne Yapmalı?” kitabında, tam olarak şudur: “Biz sosyalistler, her türlü yarışmayı ve her türlü ‘rekabeti’ kesenkes reddetmeyiz!” Yani sol elbette ki birbiriyle soluk soluğa yarışır. Tartışır. Sevgi yumağı şeklinde değildir. Reçel değildir. “İnsan inandığı şeyler uğruna muhteşem hatalar da yapabilir. Kızmamalısın. Ilımlılık mı kurtaracak insanlığı? Altan alma mı örtecek bunca çirkefi, zorluğu, belayı?” diyor küçük İskender. Japonya ile Türkiye arasında sorun olmaz, Suriye’yle olur. Karı koca birbirine küser. Kardeşler kavga eder. Ama bundan devlet 1 Mayıs 1977’de katliam yapmadı sonucu çıkmaz. Sivas’ta askerlerin kimseye müdahale etmemesi 37 kişinin yanmasına sebep olabilir. Gazi Mahallesi’nde bir kahvenin taraması sonrasında onlarca insanın katledilmesi mümkün hale gelebilir. Sadece “Atatürk’ün evine bomba atıldı” haberi, 6-7 Eylül 1955’de Hıristiyan-Musevi kardeşlerimize yönelik katliam ve yağmaları başlatabilir. Aklamamalısın. hakanozturk1871@gmail.com


04 SIYASET Sibel Uzun Ş UYANIS

Denizler gibiyiz Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan’ı idamlarının 40. yılında anma eylemleri ve törenleri düzenlendi. Kapitalizmin gerçek yüzü açığa çıktıkça 68 Hareketi’nin devrimci önderlerinin söyledikleri ve pratiklerinin çoğalan kalabalıklar tarafından sahiplenilmesi bir tesadüf değil. 1 Mayıs 1977 Katliamı’nın sorumlularının liberaller eliyle aklanmaya çalışıldığı şu günlerde Denizler’i doğru bir şekilde anmalıyız, anlamalıyız, yapmalıyız. Denizler’in idamını onaylayanların aynı isimler olduğunu unutmamalıyız. Büyük bir gözü dönmüşlükle mecliste idamı ayakta onaylayan Süleyman Demirel ve bir çok aynı isim 1 Mayıs 1977’de de iş başındaydı. Bunlar Türkiye tarihinin apaçık ortaya çıkan gerçekleridir. Liberallere bırakılmadan solun alıp mücadelesini büyütmesi gereken gerçekler. Marksist yöntem hepimize bu kadar belirgin ortaya çıkmış olan sorunun yöntemli mücadelesinin bulunmasını söyler. Her Cumartesi Anneleri eyleminde kendi döneminin devrimci mücadelesini yaratmaya çalışan gençlerin kaybedilmesini, katledilmesini hafızalarımıza kazıyoruz. Sorun, bugün katleden ve kaybeden devlet politikası ile hesaplaşma eksikliğidir. İhtiyaç, demokrasinin başlama çizgisinin buradan çizilebilmesidir. Aklamaya çalışanlara 6 Mayıs’ta gençlik çok yerinde bir cevap verdi. Denizlerin Katillerinden Kaybedilen Gençlerin Faillerinden Hesap Soracağız. Dünden bugüne gerçek köprüyü kurarak. Denizleri kurtarmak için hayatları pahasına bir mücadeleye giren THKO ve THKPC önderlerini, Mahir Çayan’ı Kızıldere’de katledenlerin sorumlularının aynı olduğunu unutmamalıyız. Devrimci dayanışma, siper yoldaşlığı kazanmıştı. Sol, farklı geleneklerde olmalarına rağmen birbiri için ölüme bile gitmişti. AKP Hükümeti’nin başbakanı Tayyip Erdoğan bugün iş başında. Gerçek sorumluları yargılamıyor. Hiza verdiği yargı sistemi eliyle Sivas Katliamı’nın kapatılmasına neden oldu. Hayırla anarak yeni katliamlara davetiye çıkardığını unutmayacağız. Bugün idam kararı okunduğunda çelik bir yumruk gibi duranların gerçek mirasını taşıyacaksak çelik gibi bir mücadelenin içerisinde olmamız gerektiğini hiç unutmamalıyız. Denizler görevlerini tamamlamanın derdini taşıdılar. Örgüt kurmaktan, örgütlü olmaktan hiç bir zaman vazgeçmediler. Bugün aramızda olsalar örgüt fikrinde tereddüt edenlerden çok ciddi hesap sorarlardı. Örgütün bir köşesinde, bir kıyısında yer almadılar hep öndeydiler. Herkesi en önde tutmaya gayret ettiler. Her yürüyüşte herkesi öne almaya çalıştılar. Hep ideolojik, hep fikir, hep pratiği örmenin derdindeydiler. İşte Deniz gibi böyle olunabilir. Deniz idam sehpasındayken görevini büyütmenin derdiyle Marksizmi ve Leninizmi haykırmıştı. Gençlik önüne geleni de okuyabilecekken o doğru yeri işaret etmişti. “Marx’ı Lenin’i okumaktan şaşmayın”. Deniz’in abisi en önemli anlardan biri olarak Deniz’in büyük bir onurla şunları ifade ettiğini anlatmış “ben görevimi tamamladım, görevi tamamlamayanlar düşünsün”. Bu sözden sonra görevi yarım bırakanlar Deniz Gezmiş’i anıyorum demesin Deniz, Yusuf, Hüseyin bugünlere hazırlıklıydılar. Bir milim şaşmadılar ne görevden, ne örgütten ne de emperyalizm karşıtlığından. Türkiye emperyalistleri bir kez daha yanılmışlardı. Bugün Denizler gibi olanların kapitalizmin sonunu yazdıklarını gördükçe yine şaşırıyorlar. Daha da şaşıracaklar. sibel050104@gmail.com

Bulgaristan genç işsizliği kabul etti

Pazar Ekonomisi Enstitüsü’nün raporuna göre, Bulgaristan’da şu anki işsizlik oranı yüzde 12 seviyesinde bulunuyor. Mart ayında işsizlik oranı yüzde 11,5 olarak açıklanırken işsizlerin sayısı 376 bin 577 olarak belirlendi. Genç işsizlik yüzde 30 İşsizliğin gençler arasındaki oranının ise yüzde 30 seviyesinde olduğu kaydedildi. Bağımsız Sendikalar Birliği Başkanı Plamen Dimitrov, ülkede gençlerde işsizlik seviyesinin yüzde 30 olduğunu açıkladı. Ekonomik krizin ülkedeki istihdam piyasasını olumsuz etkilediğini, 36 ay içinde 400 binden fazla kişinin işinden olduğunu dile getiren Plamen Dimitrov, istihdamın yüzde 15 azaldığını ve bunun da kriz önlem paketinin hayata geçirilmemesinden kaynaklandığını savundu. Gelirlerin azalması ile alım gücünün azaldığı, buna fiyat artışlarının da eklenmesi ile halkın dramatik bir şekilde yoksullaştığını ifade eden Dimitrov, bundan da en fazla gençlerin etkilendiğini ve işsiz gençlerin oranının yüzde 30’u aştığını belirtti. Plamen Dimitrov, genç işizler sorununu hızla çözecek bir mekanizmanın bulunmadığını kaydederek, istihdama yatırım yapan işverenlere yönelik vergi indiriminin olumlu sonuçlar doğurabileceğini dile getirdi. YARIN GÜNCEL

048 EKiM 2011 YARIN MAYIS 2012 YARIN

Askeri görüntü kalkıyor

Başbakan Erdoğan Adana İl Kongresi’nde yaptığı konuşmada “Tarihi günlerin üzerindeki koyu, resmi perdeyi ve askeri görüntüyü kaldırıyoruz” dedi. Erdoğan ayrıca “tek bayrak,tek din,tek millet” meteforunu savunmaya devam etmesi, yıllarca süregelen baskı siyasetinin devam edeceğini göstermiyor mu? ankara SELÇUK KAYGISIZ

İktidarın sürekli ordunun artık kendi alanına çekildiği ve siyasete girmediği beyanları hükümet sözcülerinin her konuşmasında geçmekte. Resmi törenlerde askeri görüntüyü kaldırıyoruz açıklamalarıyla bu argüman güçlendirilmeye çalışılmakta. Peki gerçekten ordu siyasetten çekiliyor mu? Yoksa askerin kışlaya çekilişi sadece protokol aşamasında mı ibaret? Geçtiğimiz günlerde Genelkurmay Başkanlığı geçmiş dönemlerde olduğu gibi bildiri yayımlayarak basının kendilerine dönük eleştirilerini sert bir dille eleştirmişti.

Genelkurmay ne demişti? Genelkurmay Başkanlığı, “Bazı yazar, konuşmacı ve meslek kuruluşu temsilcilerinin; basın ve ifade özgürlüğünü istismar ederek, başta Ebedİ Başkomutanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tarihe mal olmuş asker kişilerin de şerefle taşıdıkları askeri unvanlarını bile seviyesizce alay konusu yapmaları, astlık-üstlük münasebetlerini ve dünyanın en disiplinli ordusu olarak gösterilen ordumuzda disiplin anlayışını zedelemeye yönelik söz ve yazılarla Türk Silahlı Kuvvetlerini ve onun değerli mensuplarını tahrik etmeye çalışmaları, talihsizliktir” değerlendirmesinde bulundu. Ulusal kanatta yer alan basına hatta darbeleri savunan kişilere dönük bir açıklama olduğu basın tarafından yazıldı, çizildi. Peki öyle olsa bile bu açıklama siyasi içerik taşımıyor mu? Suç unsuru teşkil etmiyor mu? Orduyu hala Sayıştay denetleye biliyor mu? Peki Uludere Katliamı ne oldu? BAŞBAKAN TSK’YI SAVUNDU Genelkurmay Başkanlığının açıklamasına diğer hükümetlerde olduğu gibi-

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dan da benzer destek geldi: ”Bin yıllardır tüm dünyada sadece ve sadece kahramanlığıyla, cesaretiyle nam salmış bir ordunun mensuplarına ağıza alınmayacak hakaretler yapmak açık söylüyorum zavallılıktır.”dedi.

TEK BAYRAK, TEK DİN, TEK DEVLET Erdoğan kendinden önceki hükümetlerde olduğu gibi Kürt sorununa dair bakış açısının değişmediğini, savaşa odaklı bir siyasetin devam edeceğini, barış için silahların susması için ailelerin yaptıkları canlı kalkan eylemlerini Adana AKP il kongresinde eleştirerek bir kez daha göstermiş oldu. Erdoğan’ın konuşmasından öne çıkanlar: Askerin önüne, polisin önüne dikiliyorlar, canlı kalkan oluyorlar. Sizin bu

kadar cesaretiniz, vicdanınız, bu kadar arzunuz var da niçin terörün, teröristin önünde bunlar canlı kalkan olmuyorlar. Doğu’da, Güneydoğu’da yüzlerce anne gözünü dağ yoluna dikmiş sabahtan akşama, akşamdan sabaha çocuğunun yolunu gözlüyor. Ama bu beyefendiler, hanımefendiler, bu savaş baronları ‘terör örgütü değil’ diyerek, ‘asla teslim olmasınlar’ diyerek bu annelerin acısını, hasretini ayaklar altına alarak Kürtlerin acısıyla adeta dalga geçiyorlar.Vatanımıza bayrağımıza yönelik her saldırıya misliyle cevap vereceğiz. Biz bunları yaparken hukuktan asla ve asla taviz vermeyeceğiz. Bu terör örgütü uzantıları ikide bir bizim ‘tek dil’ ifadesini kullandığımızdan bahsediyor. Ben 4 tane kırmızı çizgimizin olduğunu söyledim. Neydi o dört temel çizgi? Tek millet, tek bayrak, tek din, tek devlet”

AKP çözüme olumsuz bakıyor Tutuklu milletvekilleriyle ilgili çözüm için Meclis’te 2 toplantı gerçekleştirildi. Meclis Başkanı Cemil Çiçek BDP, CHP ve MHP ile görüştü. Yapılan 2’nci toplantıda sorunun çözülmesi için “mutabakat” oluştu. Gözler ise AKP’ye çevrildi. Ancak AKP’nin bu konuda tavrının olumsuz yönde olacağına ilişkin emareler ortaya çıkmaya başladı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Başdanışmanı Yalçın Akdoğan da, toplumda tutuklu milletvekillerinin bırakılması yönünde güçlü bir beklenti olmadığını söyledi ve “Şu anda AK Parti’nin de içinde olduğu bir mutabakattan ya da AK Parti’nin de kabul ettiği bir metinden söz edilemez” dedi. Basına yansıyan taslağın ciddi Hasip kaplan olumsuzluklara kapı açabileceğine dikkat çeken Akdoğan, “Muhalefetin uzlaştığı metnin ucu çok açık, farklı şekilde neticelenebilecek, olumsuz sonuç-

lar doğurabilecek bir metin gibi görünüyor. Kandil’den Ankara’ya bir metro hattı döşemek gibi bir durum ortaya çıkabilir” dedi.

ŞİMDİ NE OLACAK? BDP Grup Başkanvekili Hasip Kaplan, tutuklu milletvekilleri konusunda AK Parti’nin “sağlam bir kanun teklifiyle” karşılarına gelmesini istedi. 3 muhalefet partisi olarak, ortak bir çözümde uzlaştıklarını ve bir yasa teklifi verdiklerini söyleyen Kaplan, şöyle devam etti: “Bir taraftan Yalçın Akdoğan konuşuyor, bir taraftan Bekir Bozdağ konuşuyor, ‘kanun teklifi arızalı’ diyor. Bir taraftan Başbakan Yardımcısı konuşuyor. Üç ayrı noktadan olumsuzluk ifade eden konuşmalar. Bir taraftan da Genel Merkez, ‘MYK bunu değerlendirecek’ diyor. Tutuklu vekillerin durumu ile ilgili AKP’nin tavrını önümüzdeki günlerde Başbakan Tayyip Erdoğan açıklayacak. YARIN SİYASET

Tekin: Yeni bir CHP’ye ihtiyaç var

CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin, Merkez Yürütme Kurulu üyeliğinden istifa etti. Tekin, böylece Basın, Tanıtım ve Propaganda’dan Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı görevini de bırakmış oldu.

Tekin, istifa etmeden önce CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile yaklaşık 45 dakika baş başa görüştü. Görüşmede Tekin’in MYK’daki bazı isimler ile son dönemde il kongrelerinde ismi geçen bazı partililere

yönelik eleştirilerde bulunarak “Ben onlarla aynı MYK’da bulunmayı, aynı yönetim anlayışıyla hareket etmeyi kabullenemiyorum” diyerek istifa dilekçesini Kılıçdaroğlu’na sunduğu kaydedildi. Tekin’in, genel merkezin Ankara, İstanbul ve İzmir’de İl Başkanı adayı belirlemesine ve desteklemesine karşı çıktığı öğrenildi. CHP eski Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin, istifasıyla ilgili bir İstanbul’da basın açıklaması düzenledi. Tekin Atatürk Havalimanı’nda yaptığı açıklamada, yeni bir CHP’ye ihtiyaç olduğunu belirterek, “Genel gidişata itiraz ediyorum, bedel ödemeye hazırım” dedi. Tekin şunları söyledi: “Kırgınlıklarım var. CHP içeride ve dışarıda normalleşmeli. Ben kişilerin değil, uygulamanın karşısındayım. Eleştirilerim ve tavrım bu noktada değerlendirilmelidir.” YARIN SİYASET

BAYRAMLARA YENİ DÜZEN Erdoğan resmi bayramlara da değinerek, “Daha sade daha özlü kutlamalar yapılacak. Törenler daha önce 3 ayrı yönetmeliğe göre, birbirinin benzeri müsamerelerle yapılıyordu. Demokratikleşme ve sivilleşme yolunda önemli bir adım olan bu gelişmenin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyoruz. Kamu personeli ve çocuklar artık yıpranmayacak.”dedi. Görüldüğü üzere Erdoğan demokratikleşme ve sivilleşme mesajları verirken, TSK’nın ve kendinden önceki hükümetlerin sürdürdüğü politika sadece “protokolde” yapılan değişiklikten öteye gitmiyor. Kanın ve gözyaşının daha da durmayacağını söylemek yanlış olmaz.

“Çözüm demokratik özerklikle mümkün”

Van Bağımsız Milletvekili Aysel Tuğluk, Kürt sorununun çözümüyle ilgili projelerinin Demokratik Özerklik Projesi olduğunu söyledi. Diyarbakır’da düzenlenen ve Demokratik Toplum Kongresi’nin öncülük ettiği ‘Demokratik Özerklikte Ekonomi’ konulu sempozyumun açış konuşmasını yapan Aysel Tuğluk, Kürt sorununun temelinde, Kürt kimliğinin inkar edilmesi ve Kürt halkının statüsüz bırakılmasının yattığını öne sürdü. Çözüm projelerinin Demokratik Özerklik Projesi olduğunu söyleyen Tuğluk, “Buradan kamuoyuna net bir biçimde söylemek istiyorum bu proje ülkeyi bölme projesi değildir. Bilakis Kürt sorununun demokratik bir biçimde çözüme kavuşmasını sağlayacak, birlikte yaşamı esas alan bir çözüm modelidir” dedi. YARIN SİYASET

Zehirlenmenin hesabı sorulacak mı? Milli Eğitim Bakanı Dinçer, süt dağıtımda yaşananların zehirlenmeden kaynaklanmadığını söyledi. Sütlerle ilgili tahlil çalışmalarının sürdüğünü aktaran Dinçer, “Sütlerden ve çocuklardan alınan kültürlerin tahlili konusunda bir çalışma yürütülüyor. Bu çalışmalar da neticelenmek üzere. 3 gün boyunca süte hassasiyetinden hastaneye giden bütün çocukların muayenesi yapıldı.” Muhtemelen pazartesi günü teknik bütün çalışmalar tamamlanmış olur. Eğer öyle bir sorun çıkarsa bunun hesabını da ilgililerden soracağız.’’dedi. YARIN SİYASET


05

YARIN 8 MAYIS 2012 YARIN 03 OCAK 2012

MHP bile mağdurmuş

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli 12 Eylül’ün mağduru olduklarını kanıtlamaya çalışıyor. Bu açıklama ile, 12 Eylül’den “mağdur olanlar” kervanına İslamcıların ardından milliyetçiler de eklenmiş oldu. Bahçeli son olarak, Maraş ve Çorum Katliamları’nın’nın kendilerinin üzerine atılmak istendiğini söyleyip, belge istedi. İşte o belgeler.

Gülsüm Kav

ANA FiKiR

Yazarımız sağlık sorunları nedeni ile yazılarına bu hafta ara vermiştir.

ankara CAN ÇOKSÖYLER

Başkanlık sistemi tartışılabilir

12 Eylül davasının iddianamesinde koşulların oluşması için provokasyonlara yönelindiği ve bunların MHP ve Ülkü Ocakları tarafından gerçekleştirildiği vurgulanıyor. Özellikle tarihe kanla yazılmış Maraş ve Çorum Katliamları’nın MHP organizasyonu olduğu hem biliniyor, hem de MİT tarafından belgeleniyor. Bu kadar uzağa gitmeden çıplak gözle baktığımızda dahi bir dizi bağlantı açıkça ortaya seriliyor. MHP utanmasa, son dönemde sıkça tartışmalara konu olan 1 Mayıs 1977 katliamından da “mağdur” olduğunu öne sürecek! İşte belgelerle 12 Eylül’de, Çorum ve Maraş Katliamları’nda MHP’nin oynadığı rol:

12 EYLÜL’DEN BAHÇELİ DE SORUMLU Ecevit’in hazırlattığı ve uzun süre sakladığı MİT’in 31 Ocak 1978 tarihli raporuna göre, Atatürk Öğrenci Yurdu’nun spor salonunda dönemin Üniversite Akademi ve Yüksekokulları Asistanları

Başkanı Devlet Bahçeli ile Abdullah Çatlı’nın arasında bulunduğu bin kişi bir toplantı yaptı. Toplantıda Ülkü Ocakları Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, “Gerekirse hükümetin düşürülmesi için

77 katliamı fasafiso değil ergenekon işi Devletin kontrgerilla güçleri tarafından açılan ateş ve panzerlerin ezmesi sonucu 34 devrimcinin hayatını kaybettiği 1 Mayıs 1977 Katliamı son günlerde “sol içi çatışma” olarak gösterilmeye çalışılıyor. Taraf yazarı Halil Berktay hiçbir kanıt öne sürmeden gelişigüzel biçimde; “Ateş açıldığı palavra. Birbiriyle çatışan solcular kendi rezaletinden mağduriyet yarattı” şeklinde bir açıklama yaptı. 77 1 Mayıs’ında belgelerle de MİT’in parmağı olduğu ortaya çıkmış olan kontrgeHALİL BERKTAY rilla saldırısını çarpıtmaya çalışan bu tür açıklamaları dönemin devlet yetkilileri de yapmıştı. Onlarla aynı türden bir açıklamayı yapmaktan hiçbir şekilde utanıp sıkılmayan Halil Berktay’ın açıklamalarından kendisi utanan Ümit Kıvanç

Taraf ’tan istifa etti. Kıvanç, “Ben bu gidişe iştirak edemeyeceğim” dedi.

BERKTAY VE MİT YALAN SÖYLÜYOR Halil Berktay’ın bu pervasız açıklamalarının ardından, 77 1 Mayıs’ının pek çok tanığı konuştu. 12 Eylül davasına da konu olan 1 Mayıs 77 Katliamı’nın aydınlatılması için MİT’in gönderdiği raporda “iki grubun çatışması sonucu” ölümlerin olduğunun belirtilmesi, ancak olaylar anlatılırken detaylı biçimde sol örgütlerin analizine gidilmesi, adeta katliamı kontrgerillanın yaptığının kanıtı gibiydi. 77 GERÇEĞİ 1 Mayıs 1977’de Taksim’de DİSK’in çağrıcılığıyla 500 bin kişi toplandı. Kontrgerilla tarafından kitlenin üzerine ateş açıldı ve panzerlerle yüründü. 34 kişi yaşamını yitirdi. Görgü tanıklarının ifadeleri ve daha sonra ortaya çıkarılan belgeler, MİT’in bu olaylardaki rolünü ortaya koydu.

Önce dövdürdü, sonra dövenleri kınadı AKP hükümetinin sahte demokrat tavırları bitmek bilmiyor. Milli Eğitim Bakanı Suat Kılıç, 19 Mayıs Üniversitesi’nde kendisini protesto

elimizden geleni yapmaya hazırız. Bunun sonucu ihtilale kadar gidebilir” dedi. Pek tabii, belgede önemli bir eksik var. Bu toplantı belgelenebilirken bu imkanların nasıl sağlandığı konu dahi edilmiyor. Dönemin MİT Başkanı emekli Orgeneral Adnan Ersöz ve MİT’in kendisi bu saldırının baş müsebbiplerinden. Bilinen katliamların tümünde olduğu gibi, polisi ve orduyu saldırıya adeta yardım edecek şekilde kullanan görevlilerin hepsi katliam ve darbe hazırlığının asıl yöneticileriydi.

Erdoğan, “Yeni anayasa yazılım sürecinde, başkanlık sisteminin tartışılabileceğini söyledi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Slovenya Başbakanı Janez Jansa, baş başa ve heyetler arası görüşmelerin ardından, ortak basın toplantısı düzenledi. Erdoğan, Başkanlık sistemine ilişkin, ‘’Yeni anayasa çalışmalarında artık biliyorsunuz yazılım süreci başladı. Bu süreç içeresinde tartışılabilir. Bunlar hepsi demokrasinin olmazsa olmazlarıdır. Bu Başkanlık sistemi mi olur, yarı Başkanlık sistemi mi olur bunların hepsi tartışılabilir. Tartışmaların sonucunda eğer parlamento burada ‘şu sisteme de geçebiliriz, uygundur’ diyorsa, bizim zaten söyleyebilecek hiçbir şeyimiz kalmaz. Ama bütün mesele Müsademe-i efkardan barika-i hakikat doğar. Yani fikirlerin çatışmasından, çarpışmasından, müzakeresinden hakikat güneşi doğar’’ dedi.

MARAŞ’TA KATLİAM NASIL BAŞLADI? 19-26 Aralık 1978’de Maraş’ta 150 Alevi katledildi. Alevilere ait 200 ev, 100 işyeri yakıldı. Katliamdan sadece bir hafta önce “Güneş Ne Zaman Doğacak” adlı ırkçı film Ülkü Ocakları tarafından gösterime sokuldu. 19 Aralık günü 20.00 seansının sonuna doğru tesiri az bir bomba patladı. Bombayı atan daha sonra soyadını Şendiler olarak değiştiren Ökkeş Kenger’di. Yani 1991 genel seçimlerinde MHP’den Kahramanmaraş milletvekili olan, hatta 12 Eylül davasına “mağdur” olduğu gerekçesiyle müdahil olan kişiden başkası değildi. MHP’li Şendiller’in attığı bomba, Maraş olaylarını başlatan işaret fişeği oldu.

Esed rejimine karşıyız Başbakan Erdoğan, Suriye’deki gelişmelerle ilgili olarak da ‘’Biz burada rejime karşıyız. Bizim biliyorsunuz bir sözümüz var Türklerin; zulüm ile abad olunmaz. Ve bizden de kimse zalimlerin yanında yer almamızı beklemesin’’ dedi. Rejimin bu işe daha fazla dayanabileceği inancında olmadığını belirten Başbakan Erdoğan, ‘’İnanıyorum ki er veya geç Suriye’de milli irade kazanacaktır, halk kazanacaktır. Hiçbir zaman, halklara karşı, millete karşı zafer elde edilemez. Milletle beraber olursanız zaferle iç içe olursunuz, milletin karşısında olursanız her an mahkum olmaya, her an kaybetmeye... İşte diğer dünyadaki örnekleri ortada, Suriye’nin akıbeti de bu olacaktır diye düşünüyorum’’ şeklinde konuştu. YARIN GÜNCEL

ÇORUM’DA NE OLDU? 1980 Mayıs ayında ABD yetkililerinin Çorum’u ziyaretinin ardından Çorum Emniyet Müdürlüğü görevi-

eden öğrencilere polis ve özel güvenlik görevlilerinin saldırarak ağır biçimde darp etmesine “sert tepki” gösterdi. Üniversitede konuşmaya gelen Suat Kılıç’ı protesto eden öğrencilere başka pek çok örnekte olduğu gibi polis ve özel güvenlik görevlileri saldırarak eylemlerine engel olmuştu. Ancak, insan haklarına ve demokrasinin gereklerine dair konuşma yapan Suat Kılıç, adeta öğrencilere saldırma emrinden haberi yokmuşçasına konuştu. Kılıç şunları söyledi; “Yaşananları ben de medyadan takip ettim. Maalesef ben de üzüldüm. Farklı yaklaşımları, eleştirel görüşleri olabilir. Eğer ki bir fiziksel saldırı, şiddet söz konu-

ne Tunceli’de birçok olaya adı karışan Nail Bozkurt, Milli Eğitim Müdürlüğü’ne MHP’nin militanı olarak tanınan Fethi Katar getirildi. Yine ırkçı yönüyle bilinen Rafet Üçelli de Çorum Valisi olarak atandı. Demokrat olarak bilinen 40’a yakın polis başka illere atandı. Birçok demokrat okul yöneticisi, öğretmen ve memur sürgün edildi. MHP’nin önemli isimlerinden Gün Sazak’ın 27 Mayıs 1980 günü öldürülmesinin ardından, birçok ilden Çorum’a MHP’liler getirildi ve katliam başlatıldı. Saldırı geri püskürtüldüğü için Maraş kadar kanlı bir katliam değilse de, 57 kişi devlet tarafından örgütlenmiş MHP’li kontrgerillalar tarafından katledilmekten kurtulamadı.

su değilse, gençlerimizin farklı yöndeki görüşlerini tolere edebilmemiz lazım” Bakan Kılıç’ın sanki kendisi devletin bir temsilcisi değilmişçesine sergilediği bu tavır hemen akla AKP’nin benzer göz boyama konuşmalarını getirdi. Kılıç, ayrıca gençlere nasihat vermekten de geri durmadı: “Muhalif bile olsalar genç kardeşlerimize benim önerim, eleştirilerini ya da tepkilerini olabildiğince demokrasinin de bizim de özgürlüklerimizin sınırları içinde tutsunlar” diyen Kılıç, gerçek demokrasi ölçütünün AKP’nin izin verdiği kadar olması gerektiğini de söylemiş oldu. YARIN GÜNCEL

Çalışma süreleri-2 Günlük çalışma süresinin ortalama bir zamanında o yerin gelenekleri ve işin gereğine göre ayarlanmak suretiyle işçilere; dört saat veya daha kısa süreli işlerde on beş dakika, dört saatten fazla ve yedi buçuk saate kadar süreli işlerde yarım saat, yedi buçuk saatten fazla süreli işlerde bir saat, ara dinlenmesi verilir. Ancak bu süreler, iklim, mevsim, o yerdeki gelenekler ve işin niteliği göz önünde tutularak sözleşmeler ile aralı olarak kullandırılabilir. Dinlenmeler bir işyerinde işçilere aynı veya değişik saatlerde kullandırılabilir. Ara dinlenmeleri çalışma süresinden sayılmaz. Ara dinlenmesi süresi kural olarak işçiye ait bir süredir. İşçi ara dinlenmesini serbestçe kullanma imkanına sahiptir. İşçinin bu süreyi dilerse işyeri dışında da geçirebileceği

fikri genel olarak kabul edilmektedir. tanımlamıştır. Bununla birlikte 2 İşinin gerektirmesi sebebiyle işçinin aylık bir süre için denkleştirme esası yemeğini çalıştığı yerde yemesi du- da getirilmiştir. Yeni düzenlemeye rumunda, bu sürenin göre haftalık 45 saati karşılığında ücret talep aşan çalışma fazla çalışetmesi mümkün değildir. madır. Fazla çalışmanın Fazla çalışma, Kanunda kabulü için günlük iş yazılı koşullar çerçevesüresinin aşılması yeterli sinde, haftalık kırk beş değildir. Haftalık çalışsaati aşan çalışmalardır. ma süresinin sözleşmeDenkleştirme esasının lerle kırk beş saatin uygulandığı hallerde, altında belirlendiği HAKLARIMIZI durumlarda yukarıişçinin haftalık ortalaBİLELİM ma çalışma süresi, norda belirtilen esaslar mal haftalık iş süresini dâhilinde uygulanan Av. Gökçesu aşmamak koşulu ile, ortalama haftalık Özgül bazı haftalarda toplam çalışma süresini aşan kırk beş saati aşsa dahi ve kırk beş saate kadar bu çalışmalar fazla çalışma sayılmaz. yapılan çalışmalar fazla sürelerle ça4857 Sayılı İş Kanunu fazla çalışmayı lışmalardır. Fazla çalışma veya fazla haftalık 45 saati aşan çalışma olarak sürelerle çalışma yapan işçi isterse, bu

çalışmalar karşılığı zamlı ücret yerine, fazla çalıştığı her saat karşılığında bir saat otuz dakikayı, fazla sürelerle çalıştığı her saat karşılığında bir saat on beş dakikayı serbest zaman olarak kullanabilir. İş Kanununa İlişkin Fazla Çalışma ve Fazla Sürelerle Çalışma Yönetmeliği’nde de paralel bir düzenleme yapılmıştır. Buna göre de fazla çalışma veya fazla sürelerle çalışma yapan işçi, isterse işverene yazılı olarak başvurmak koşuluyla, bu çalışmalar karşılığı zamlı ücret yerine, fazla çalıştığı her saat karşılığında bir saat otuz dakikayı, fazla sürelerle çalıştığı her saat karşılığında bir saat on beş dakikayı serbest zaman olarak kullanabilir. İşçi hak ettiği serbest zamanı altı ay zarfında, çalışma süreleri içinde ve ücretinde bir kesinti olmadan kullanır.

İşlenmemiş suça ceza!

Tacizle gündeme gelen Pozantı Cezaevi’nden Sincan’a nakledilen çocukların ailelerine, henüz işlenmemiş suçtan dolayı para cezası kesildi. ‘Cinsel taciz’ olayıyla gündeme gelen Pozantı Cezaevi’nden Ankara Sincan Cezaevi’ne nakledilen çocukların ve ailelerin çilesi bitmiyor. Çocukların katıldıkları eylemlerde kamu malına zarar verdikleri gerekçesiyle 47 aileye bir yılda yaklaşık 500 bin lira para cezası kesildi. Ancak ceza bununla sınırlı kalmadı. Radikal’den İdris Emn’in haberine göre ailelere bir de “çocukların henüz işlemediği” suçtan dolayı ceza verildi. Mersin Valiliği’nce iki çocuğun ailesine gönderilen yazıda “Aralık 2012 tarihindeki eylem” nedeniyle 5 bin 180 lira para cezası kesildiği bildirildi. Bir başka çocuğun ailesine ise, çocuklarının cezaevinde bulunduğu sırada gerçekleştiği söylenen suç nedeniyle ceza verildi. Valilik, Radikal’in henüz olmamış eyleme neden ceza kesildiğine dair sorusuna, “Yanlışlık olmuş” yanıtını verdi. YARIN GÜNCEL

6 ilde KCK operasyonu: 28 kişi gözaltında KCK’ya yönelik Şanlıurfa merkezli olarak 6 ilde operasyon düzenlendi. Operasyon kapsamında aralarında BDP Şanlıurfa İl Başkanı Fatma İzol, BDP Viranşehir ve Ceylanpınar ilçe başkanlarının da bulunduğu 28 kişi gözaltına alındı. Savcılık kararı ile Şanlıurfa’nın yanı sıra İstanbul, Ankara, Diyarbakır, Eskişehir ve Muş ile Şanlıurfa’nın Ceylanpınar, Suruç ve Viranşehir ilçelerinde belirlenen adreslere eş zamanlı baskınlar yapıldı. YARIN GÜNCEL


06 05 EMEK

04 803 EKiM 2011 YARIN MAYIS OCAK 2012 YARIN

Mevsimlik göçler sorunlarıyla başlıyor

Sol Köşe

Denizlerin bayrağı genç kuşaklarda

Her yıl, pamuk toplamak için Çukurova’ya, fındık toplamak için Karadeniz’e, tütün için Ege’ye göç eden mevsimlik tarım işçileri tekrar gündemde. Gerekli düzenlemeler yapılmadığı takdirde, kötü ulaşım koşulları yüzünden yaşanan ölümlü kazalar ya da çalışma şartları sebebiyle yakalandıklari hastalıklar ile mevsimlik işçilerin sorunlari gündemde kalmaya devam edecek. Faşizm ve emperyalizme karşı mücadele edenler 6 Mayıs’ta, Eskişehir’de, Ankara’da ve İstanbul’da Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idam edilişlerini unutmadı. Eskişehir’de, Emekçi Hareket Partisi kortejinin başında Cemil Kırbayır, Mahir Çayan, Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan, Hüseyin İnan fotoğraflarını taşıyan çocuklar büyük ilgi gördü. İstanbul’da Dolmabahçe’de Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ı anmak için yapılan basın açıklamalarının ardından 68’liler ve 78’liler Birliği Vakfı üyeleri, boğaza karanfil bıraktı. Ankara’da mezarı başında anılan Denizlerin yanı sıra Halit Çelenk de anıldı. Açıklamadan sonra konuşma yapan Halit Çelenk’in kızı Serpil Çelenk Güvenç, Denizlerin her yerde olduğunu, Kürecik’te füze kalkanına karşı mücadele eden halkların ve devrimcilerin yanında olduğunu söyleyerek, “Şu anda anma sırasında da bizimle onlar. Halit Çelenk’te, Deniz, Yusuf, Hüseyin’de bizim yanımızda, mücadelemizde yaşıyorlar.” dedi.

istanbul CAN ERSOY

Türkiye’deki yaklaşık 1,2-1,5 milyonluk mevsimlik tarım işçisi nüfusunun en büyük sorununun ‘’eğitim, sağlık, sosyal güvence, ücret düşüklüğü, barınma ve yerleşim’’ olduğu bilinmektedir. Mevsimlik iş göçünün, özellikle sanayi bitkileri olan pamuk, fındık, çay, tütün ve şekerpancarı tarımında yoğunlaştığını söylemek de mümkün.

Salgın hastalık ve yolculuk ölüm getiriyor Her mevsimi geldiğinde kötü koşullarla yollara düşen mevsimlik işçilerin akıbetleri daha yolculuk aşamasında kendini göstermektedir. Kalabalık aileleriyle birlikte girişilen göç sırasında pek çok yaşlının ölümü yollarda gerçekleşirken, bunların pek çoğu seyir halindeyken meydana gelmektedir. Gidilen yerde, kalabilmeleri için tahsis edilen yerler bulunmadığından, kırsal alanda yerleşim yerlerine yakın ikamet etmeleri istenmediğinden, su, elektrik, barınacak birimler bulunmadığından, akla gelebilecek her türlü olumsuz koşullarda kendi olanaklarıyla derme çatma barınma yerleri oluşturulmaktadır. Çocukların eğitimi tarlada Göç zamanı eğitim sürecine rastladığında, çocuklar da aileleriyle birlikte gittiklerinden ve gidilen yerlerde de eğitimlerinin devamını sağlayacak düzen bulunmadığından, çocukların eğitimleri de aksamaktadır. Çoluk çocuk birlikte gidildiğinde, erkek ve kadınlar çalışırken, çocuklar genellikle kendi kendilerine kalmakta, hatta iş yapabilecek büyüklükte olanlar da çoğu kez annesine veya babasına yardım adı altında çalışma eylemine katıldıklarından, bakıma muhtaç küçük çocukla-

YARIN EMEK

İHD’den F Tipi eylem rın durumları daha da korunaksız hale gelmektedir. Çocuk işçilerin aileleriyle birlikte 4-7 ay süreyle, çoğunlukla bitki çapalama, ot alma, hasat, su taşıma, yakacak toplama gibi bitkisel üretim işlerinde çalışıyorlar.

İş Kanunu, mevsimlik işçiye değmiyor Yasal açıdan mevcut duruma bakıldığında, sadece 51 kişiden fazla işçi çalıştıran tarım işyerlerinin 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında olduğu görülmektedir. Bu nedenle, tarım işçilerinin büyük bir çoğunluğunun yasa kapsamı dışında kaldığı açıktır. Ancak bir an için tüm tarım işçilerinin İş Kanunu kapsamında olduğu varsayılsa bile, gezici mevsimlik tarım işçilerinin gördükleri işler, genelde 30 günden az süren süreksiz işler niteliğinde olduğundan, zaten İş Kanunu hükümlerinden yararlanma olanakları olamayacaktır. Halbuki, bu düzenlemelerin önem-

li bir bölümünün, işçi işveren ilişkileri bağlamında bu işçileri istihdam edecek işverenlerin yükümlülüğü olarak yani, işçilerin yasal hakkı olarak düzenlenmesi esas olmalıdır. Bir kez daha söyleyecek olursak, gördükleri iş süreksiz iş niteliğinde olduğundan, mevsimlik gezici tarım işçileri İş Kanunu kapsamında olsalar bile yasa hükümlerinin birkaç madde dışında temel hakları düzenleyen hükümlerin tümü uygulanamayacağından, mevsimlik gezici tarım işçilerine özel bir yasanın düzenlenmesi son derece yerinde olacaktır.

Mevsimlik işçilerin çoğu kadın Mevsimlik işçi olarak çalışan Aysel Öztürk işi dolayısıyla tepki almamak için fotoğraf vermedi ve konu ile ilgi Yarın gazetesine konuştu: “10 yıldır eve gelir getirmek için bahçe işlerine gidiyorum. Mayıs ve Eylül aylarında çalışabiliyoruz.

İşveren işçileri soydu

Çaycuma Organize Sanayi Bölgesi’nde faaliyet gösteren, M.K’ye ait tekstil fabrikasında çalışan 150 işçi, dün mesailerini bitirerek evlerine gitti. Gece bekçisi Birol Cıbır’a da fabrikada sabaha kadar işi olduğu gerekçesiyle izin veren M.K, tesisteki ürünleri ve makinelerin büyük bölümünü gece tırlarla yükleterek kaçtı. Fabrikanın gece güvenliğini sağlayan Birol Cıbır şunları söyledi: “Yemekten sonra patronum bana, ‘Sen evine gidebilirsin. Bugün izin kullan, ben sabaha kadar fabrikadayım, işim var’

Göz göre göre öldüler Bilirkişi heyeti, Aşkale’de elektrik direğini tamire giderken boğularak ölen beş işçiyle ilgili raporu tamamladı. Bilirkişi bir dizi ihmali tespit etti: “İşçiler eğitimli değil. Hiç önlem alınmadı. Kurtarma ekibi olmadığından yardım çok geç ulaştı.” Aşkale’de beş işçinin gölet içinde kalan elektrik direğini tamire giderken boğularak yaşamını yitirmesine ilişkin bilirkişi raporu tamamlandı. Rapora göre, “yedi yıl önce yapılan Karasu HES 2’ye, içinde aktif halde bulunan dört elektrik direği kaldırılmadan su verildi. Direğe ulaşmak için işçilere ne bir kayık, ne bir bot verildi. İşçiler belediyeden temin ettikleri deniz bisikletiyle yola çıktı. İşçiler eğitimsiz, taşeron şirket denetimsizdi. Kazadan sonra Erzurum’da bir kurtarma helikopteri bulunamadı. Malatya’da bulunabilen helikopterin gelişi iki buçuk saati buldu. İkinci bir dalgıçın gelmesinin sağlanması için iki saat beklemek

gerekir. Dalgıçlar ve helikopterler yetiştirilebildiğinde, artık çok geçti.” Erzurum Valiliği’nin Aşkale Savcılığı’na gönderdiği ve bilirkişi raporunda yer verilen evraka göre, gölet içerisinde üç saat boyunca kurtarılmayı bekleyen beş işçi, dakika dakika ölüme gitti. Raporda şöyle deniliyor: “Keza aynı hususun taşeron işçiler için de yapılma-

dığı, bu işçilerin eğitimlerinin verilmesi için taşeron firmaya herhangi bir ikazda bulunulmadığı, böylece de asıl işverenin yükümlülüğünü yerine getirmediği görülmüştür.”

İşletme müdürü tahliye oldu Raporun düzenleminden bir süre önce, tutuklu yargılanan Aras Elektrik Dağıtım A.Ş. İşletme Müdürü Tuncer Yeşilyurt, avukatının Bakan Taner Yıldız’ın sözleriyle savunması üzerine serbest bırakıldı. YARIN EMEK

Bizler çevre ilçelere gidiyoruz ancak aynı yerlere doğudan gelen çok fazla işçi var. Her mahallede bizleri organize eden çavuşlar var. Çavuşlar toprak sahibine bağlı çalışıyorlar. Mahelleden özellikle kadınları günde 30 TL’ye sabah 07.00’dan akşam 18.00’a kadar çalıştırıyorlar. Yiyeceğimizi evden kendimiz getiriyoruz. Sıcağın altında tek bir gölge olmadan sabahtan akşama çalışıyoruz. Yemek saati diye birşey yo. Acıkmış olsak bile işi bitirmeden yemek molasına çıkamıyoruz. Sabit bir işimiz yok. Çağırılırsak gidiyoruz. Aynı şekilde doğu illerden ailesiyle gelen mevsimlik işçiler buraya yerleştikleri halde, işveren onları çağırırsa işe gidiyorlar. Çalışan hiçbir mevsimlik işçinin sigortası yok. Güneşin altında hastakanan işçiler, oradaki koşullarla iyileştirilmeye çalışılıyor. 15 yaşından 65 yaşına her yaşta mevsimlik işçi çalıştırıldığı gibi daha çok kadınlar tercih ediliyor.” dedi. dedi. Ben de evime gittim ve sabah tekrar işe geldiğimde gözlerime inanamadım. Fabrika boşalmıştı ve diğer çalışan arkadaşlar da kapıda bekliyorlardı.” 3 aylık maaş alacağı bulunan 150 işçi, sabah işe geldiklerinde fabrikayı boşaltılmış halde bulunca, savcılığa suç duyurusunda bulundu. Çaycuma Cumhuriyet Başsavcılığı önünde toplanan işçiler, işvereni protesto ettiler. Fabrikanın boşaltıldığını öğrenen vergi memurları da tesiste incelemelerde bulunarak vergi borcu bulunduğu bildirilen iş yeri sahibinin taşımaya fırsat bulamadığı makineleri ve eşyaları kayıt altına aldı. Makinelerin vergi borcuna karşılık haciz edileceği öğrenildi. YARIN EMEK

Togo işçileri hakları için direnişe geçti

Deri İş Sendikası’na üye oldukları için patron tarafından işten çıkartılan Togo ayakkabı fabrikası işçileri, ODTÜ’nün Eskişehir yolundaki A1 kapısının karşısında yer alan fabrikanın önünde direnişe başladılar. İşçiler, “Patron dokuz işçiyi işten çıkararak sendikadan kurtulacağını zannetti ancak sendikal mücadelemize sonuna kadar sahip çıkacağız” diyorlar. Deri İş temsilcisi, Togo’da 55 işçi çalıştığını bu işçilerin 35’inin sendikalı olduğunu ve yetki almalarına engel olmak ve sendikal mücadeleyi kırmak için gözdağı vermek amacıyla 9 sendikalı işçinin işten çıkarıldığını, ancak diğer 26 sendikalı işçinin sendikadan ayrılamayıp aksine işyerinde dayanışmayı yükselttiğini anlattı. YARIN EMEK

İHD İstanbul Şubesi Cezaevi Komisyonu, son dönemde öğrencilere yoğun uygulanan tutuklamalara karşı Taksim Tramvay Durağı’nda F oturma eylemi gerçekleştirdi. Okunan açıklamada; 90’lı yıllarda faili meçhuller ülkesine dönen Türkiye’nin son dönemde operasyonlar ülkesine dönüştürüldüğü belirtildi. Avukatların, gazetecilerin, sendikacıların, akademisyenlerin ardı ardına gelişen yargısal operasyonlarla, hukuki hiçbir gerekçeye dayanılmadan tutuklandığı söylendi. Açıklamanın devamında bu saldırıların yoğun olarak öğrencilere uygulanarak, bugün hapishanelerde çoğunluğu Kürt altı yüzü aşkın öğrencinin yasadışı örgüt üyeliği iddiasıyla tutuklu bulunduğu belirtildi. Limon taşımak, puşi takmak, Komünist Manifesto gibi her yerde bulunabilecek yasal kitapları bulundurmanın suç delili olarak kabul edildiği ve Newroz kutlamalarına katılmak, 1 Mayıs, 8 Mart gibi mitinglerde yer almak, YGS şifresini protesto etmek, parasız eğitim istemek, Şerzan Kurt ve Uğur Kaymaz gibi polis kurşunuyla katledilen öğrencileri, çocukları vb. anmalara katılmanın ise yasadışı örgüt faaliyeti olarak gösterildiği belirtildi. YARIN EMEK

HDK Anayasa Kurultayı gerçekleşti

HDK Anayasa Kurultayı’nda bir araya gelen onlarca kurum temsilcisi, yeni Anayasa’dan ne istediğini anlattı. Öne çıkan talep, “eşit yurttaşlık” ve Kürt sorunun demokratik çözümü oldu. Halkların Demokratik Kongresi, Mecidiyeköy Kültür Merkezi’nde Anayasa Kurultayı düzenledi. HDK, tutuklu vekillerin serbest bırakılmasını, parasız, nitelikli sağlık hakkı, özerk üniversite, nefret ve ayrımcılığın son bulmasını, demokratik özerklik, kadınlara eşit temsil hakkı istedi. Kurultayın açılış konuşmasını yapan Prof. Gençay Gürsoy, yeni Anayasa ihtiyacının esas olarak Kürt sorunundan doğduğunu belirterek, “Eğer yeni Anayasa, Kürt sorununun demokratik temelde çözümüne hizmet etmeyecekse, toplum için bir ihtiyaç değil” diye konuştu. YARIN EMEK

8 mayıs 2012 salı

sayı: 31

Haftalık siyasi gazete yerel süreli yayın editörler

tasarım

dağıtım

SANEM DENİZ KURAL İBRAHİM KESKİN SELÇUK KAYGISIZ Can ersoy MELİKE ÇINAR aslıhan pehlivan RIFAT ÇAPAR çiler kayabaşı ELİF KARAN CAN ÇOKSÖYLER EMİNE AHISLA FATİH PEKEDİS GÜRKAN KÖSE EZGİ CEREN AĞTAŞ rasim araz osman erdem

6 aylık abonelik: 25 tl sanem deniz kurAl adına yapı kredi hesap no: 229/8873511 ıban:tr38 0006 7010 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: tr34 0006 4000 0016 2002 4659 88

imtiyaz sahibi

fadik temizyürek

sorumlu yazı işleri müdürü

emre öztürk

Yönetim adresi

basıldığı yer

rumeli c. matbaacı osmanbey s. no 67/4 şişli / istanbul aspaş asya paz yay. dağ. tur. rek. aş. evren mah. günay sk no: 4 bağcılar / istanbul 05327552792

ziraat bankası hesap no: 0615 57722685 5001 ıban: tr28 0001 0006 15577226 8550 01 garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: tr90 0006 2000 03100006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: tr57 0004 6001 6488 8000 1775 42 abonelik için tel: 0 507 516 85 35 yaringazetesi@yarinhaber.net


07 05

803MAYIS OCAK 2012 YARIN

Osmanlı Devlet Panislamizm’inden Ilımlı İslam’a

Emperyalizm İslam dinini kullanmaya devam ediyor hala AKP Suriye ve İran’ı savaşla tehdit ettiği günümüzde, rihi bir geçmişi olduğunu savunuyor. Tiftikçi’nin , Osmanlı’dan Araştırmacı Tarihçi Osman Tiftikçi emperyalizmin dini kendi günümüze emperyalistlerin İslam ile olan politikalarını değerçıkarları doğrultusunda kullanmasının ilk olmadığını, bunun ta- lendirdiği iki bölümlük yazı dizisinin ilk bölümünü yayınlıyoruz.

Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri İkinci Dünya Savaşı’dan sonra Amerikan işbirlikçisi oldular. Türkiye’nin dış politikası da Amerikan çıkarlarına göre belirlendi. Bu işbirlikçi politika, komünizme karşı, Rus tehditine karşı mücadele biçiminde meşru gösterilmeye çalışıldı. Doğu Bloku’nun dağılmasıyla birlikte bu işbirlikçi politika, dünyanın her yerine emperyalist güçlerin emrinde asker yollamaya kadar vardı. Günümüzde ise AKP yöneticileri Suriye ve İran’ı savaşla tehdit ediyor. Geçmişten bu güne işbirlikçi politika değişmedi. Ama bu politikaların gerekçelerinde önemli bir değişim yaşandı. Türkiye artık “Hür dünya” ile birlikte, geri ülkelere “medeniyet”, “demokrasi”, “özgürlük” götürmekle yetinmiyor. Türkiye egemen sınıfları AKP eliyle, Amerika’nın kafasını bozan İslam ülkelerine “Ilımlı İslam”ı da götürüyor. İslam ülkelerine sadece serbest piyasacı, liberal, özgürlükçü, emperyalizm işbirlikçisi olmaları değil, “köktenci İslam”ı reddedip Ilımlı İslamcı olmaları, kendi AKP’lerini kurup, iktidara getirmeleri de dayatılıyor. Emperyalizmin dini kendi çıkarları doğrultusunda kullanması, ilk defa AKP hükümetleriyle ortaya çıkan bir olay değildir. Bunun geçmişe uzanan bir de tarihi vardır. AKP ve emperyalizm, bu politikaları uygularken, hatırı sayılır bir tarihi birikimin üzerine oturmaktadırlar. Biz bu yazıda bu tarihi birikimi çok kaba biçimde özetleyip, hatırlatmaya çalışacağız.

Osmanlı Dönemi İslam dünyası 19. yüzyılın sonralarına doğru tümüyle Batı tarafından sömürgeleştirildi. İslam dünyasında devlet olarak sadece, Osmanlı ve İran kaldı. Bu iki devlet de yarı-sömürge durumuna düşmüştü. İslam dünyasının sömürgeleştirilmesi sürecinde, aynı

1882 - İngiltere’nin Mısır işgali zamanda Osmanlı padişahı da olan Halife’nin önemi arttı. Halife’nin ve Halifeliğin önemini artıran etkenleri üç başlık altında toplayabiliriz: Batılı güçler tarafından yenilen ve işgal edilen Arap ülkeleri, Orta Asya, Hindistan ve Uzak Doğu Asya Müslümanları, Osmanlı Halifesi’ni yardıma çağırıyorlardı. Bunlar, görünürde koca bir imparatorluğun tepesinde oturan dini önderlerinden sorumluluğunu yerine getirmesini bekliyorlardı. İkinci olarak İslam ülkelerini işgal eden sömürgeci güçler de, işgale karşı direnen, ayaklanan, türlü güçlükler çıkaran Müslüman kitleyi susturmak için Halife’nin otoritesini de kullanmak istiyorlardı. Bu nedenle onlar da Halife’yi yardıma çağırıyorlardı. Üçüncüsü hem ezilen sömürülen İslam dünyasının, hem de sömürgeci Batı’nın; “bize yardımcı ol” çağrıları altında kalan Osmanlı padişahları, bu

1889 - II. abdulhamit Alman imparatoru II.Wilhelm ile birlikte durumu kendi konumlarını güçlendir- tenilen başarıyı sağlayamadılar. Halife mek için kullanmak istediler. Böylece Abdülaziz İngilizlerin istediği her yere 19. yüzyıl sonuna kadar, Osmanlı pa- Halife olarak koşturdu ama örneğin dişahlarının pek de önemsedikleri bir 1871 yılında Fransızlara karşı ayaklasıfat olmayan Halifelik kurumu önem nan Cezayir Müslümanları için kılını kıpırdatmadı. kazandı, öne çıktı. İngilizler, Afganistan için Rusya ile Osmanlı padişahlarının, İslam dünyasına Halife, yani dini lider ola- yaptıkları mücadeleye de Halife’yi karışrak yaptıkları müdahalelere ait bazı tırdılar. Zamanın Halifesi II. Abdülhaörnekler şöyledir: mid 1877 yılında Afganistan’a Rusya’nın 1790’lı yıllarda Hindistan’da İngiliz İslam dünyasının düşmanı olduğunu işgaline karşı savaşan Tipu Sultan, III. anlatan ve İngilizlerle anlaşmalarını isSelim’den Halife olarak yardım istedi. teyen bir heyet gönderdi. Bu heyet de Halife de İngilizlerin isteği üzerine Ti- bir çok tepki alarak eli boş döndü. pu Sultan’a İngilizlerle savaşmamasını, 1877-1878 Osmanlı-Rus anlaşma yoluna gitmesini önerdi. Savaşı’nda çok zor durumda kalan II. 1857 yılında Hintliler İngiliz işga- Abdülhamid, Hintli Müslümanların line karşı ayaklandılar. Ayaklanmanın coşkulu desteğini arkasında buldu. başında Müslüman askerler vardı. Hint Yardım dernekleri kuruldu, gösteriuleması da İngilizlere karşı savaşmanın ler yapıldı, hatta asker yollamak için farz olduğunu söyleyip duruyordu. girişimler bile yapıldı. Halifenin ve Ayaklanma başlayınca da bunlar cihad Halife Abdülhamid’in tüm dünyaya ilan ettiler. Bu ayaklanma kısa sürede ya- kendisini duyurması esas olarak bu sayede oldu. Görünürde durum böyleydi ama olayların arkasında İngiltere, Halife II. Abdülhamid’i kendi çıkarları için kullanmaya çalışıyordu. Gösteriler, yardım kampanyaları İngilizlerin onayı ve desteği ile yapılıyor, bunların başını İngiliz işbirlikçisi haline gelmiş Müslüman burjuvalar, din adamları çekiyordu. Hindistan’daki İngiliz yönetimi, Müslümanların faaliyetlerine müdahale edilmemesi konusunda büyıldı ve bağımsızlık mücadelesine dönüş- tün yetkilileri uyarıyordu. Amaç hem tü. Ayaklananlar Halife Abdülmecid’den İngilizlerin düşmanı Rusya’ya karşı yardım istediler ama bir sonuç alama- Osmanlı’ya maddi ve moral destek dılar. İngilizler de Halife’den yardım is- sağlamak, hem de genel olarak İslam tediler ve sonuç aldılar. Halife ayaklan- dünyasını Rusya’ya karşı kışkırtmaktı. mayı bastırmak için gönderilen İngiliz Bunun yanı sıra İngiltere, Halife’ye ve askerlerinin Mısır’dan geçebilmeleri için İslam’a sahip çıkarak Afganistan’daki izin verdi. Abdülmecid bununla da ye- Rus etkisini ve Hindistan’daki Müstinmedi; Müslümanların İngilizlere karşı lüman muhalefeti de kontrol altına savaşmamalarını emreden bir de irade almak istiyordu. Afgan emirinin inyayınladı. Bu irade Hindistan camilerin- sanları İngilizlere karşı kışkırtan prode okutuldu. Ayaklanma bastırıldıktan pagandaları, Hindistan’da İngilizlere sonra da Halife Abdülmecid, zarara uğ- karşı bağımsızlık eğilimleri bu yolla rayan İngilizler için açılan yardım kam- etkisiz hale getirilmeye çalışılıyordu. Abdülhamid 1882 yılında Mısır’da panyasına bağışta bulundu. Bu ayaklanmanın bastırılmasından sonra İngilizler ve daha sonra Sudan’da İngiliz işgaline Hindistan’a çıkmamak üzere yerleştiler. karşı ortaya çıkan ayaklanmalarda da, Orta Asya Müslümanları üzerin- isyancıların değil İngilizlerin yanında de Rusya, Çin ve İngiltere arasında tavır aldı. süren mücadelede Halife Abdülaziz Halife II. Abdülhamid, Amerika ve İngilizlerle birlikte davrandı. İngilizler İspanya’nın Filipinleri işgal için giriştarafından buraya getirilip götürülen tikleri savaşta da devreye sokuldu. Abve yönlendirilen Osmanlı heyetleri, is- dülhamid 1898 yılında bir ferman ya-

Haftaya 12 Eylül sonrası ve İslam dininin Kullanılmasında yeni aşama: BOP ve AKP bölümlerini okuyabilirsiniz.

zarak, Müslüman Sululuların; “savaşta kafir İspanyollara karşı olmaları(nı) ve dost Protestan Amerikalıların yanını tutmaları”nı istedi. 1900 yılında Çin’de meydana gelen Boxer Ayaklanması sırasında Halifelik, emperyalistler tarafından bir kere daha kullanılmak istendi. İngiltere, Rusya, Fransa, Japonya, Almanya, Avusturya, İtalya, ABD yani sekiz işgalci ülke, ayaklanan Çin halkını ezebilmek için bir ittifak kurdu. Ayaklananlar içinde Müslümanlar da olduğu için Halife Abdülhamid’i de bu işe bulaştırdılar. Almanların teşviki ve finansmanı ile Abdülhamid buraya bir nasihat heyeti yolladı. Heyetin amacı Müslümanları ayaklanmanın dışına, hatta karşısına çekmekti. Başında “Edouard”dan “Enver”liğe ve Paşalığa terfi etmiş bir subayın bulunduğu Osmanlı ulema heyeti Çin’de kelimenin tam anlamıyla rezil kepaze olacak ve Almanlar tarafından götürülüp yarı yolda bırakılan bu heyet, Ruslar tarafından geri getirilecektir. 1890’lı yıllardan sonra Osmanlı Panislamizminin en büyük destekçisi Almanya oldu. Ama o dönemde bir tek Osmanlı ya da Abdülhamid Panislamizmi yoktu. Bir çok Panislamizm vardı. Örneğin Tatar burjuvalarının Türkçü Panislamizmi vardı, Cemaleddin Afgani’de ifadesini bulan anti sömürgeci, işbirlikçi İslami yönetimle-

re karşı özellikler taşıyan Panislamizm (İttihad-ı İslam) vardı. Özetle o yıllarda Panislamizm, İslam dünyasının her yerinde rastlanan genel bir olguydu. Ama içeriği, savunanlara göre değişiyordu. Bu nedenle emperyalist güçler, kendi işlerine gelmeyen panislamizmi ve İslami eğilimleri öcü gibi gösteriyorlardı. İngilizler ve Fransızlar kendilerine karşı ayaklanan tüm Müslüman halkları Panislamist olarak damgalıyor ve kendi insanlarını Panislamizm canavarıyla korkutmaya çalışıyorlardı. İngilizlerin yanı sıra Fransızlar Cezayir’deki, Hollandalılar Endonezya’daki direnişleri Panislamist olarak mahkum etmeye çalışıyorlardı. Halifelik ve İslam Birinci Dünya Savaşı sırasında bir kere daha Alman emperyalizmiyle işbirliği içinde sahneye sürüldü. Halife’ye Cihad ilan ettirildi. Dini önderlerin yanı sıra İslamcı yazarlar, aydınlar seferber edildi. Ama sonuç hüsran oldu.

Kurtuluş Savaşı İngilizler Anadolu’daki direnişe ve Bolşevik Devrimi’nin etkilerine karşı İslam dinine bir kere daha sarıldı. Savaşta Almanlar yenilmişti ve şimdi iktidarda eskiden beri İngiliz yanlısı bir padişah ve hükümet vardı. Dolayısıyla Halifelik ve şeyhülislamlık makamını kullanma sırası yeniden İngilizlere gelmişti. Halife Vahidettin, Şeyhülislam

osman tiftikçi

ve Teali-i İslam gibi dernekler İngiliz emperyalizmi ile işbirliği içinde oldular. O dönem Şeyhülislamlık da yapan Mustafa Sabri Efendi bu işbirlikçiliğin en öne çıkan simasıydı. M. Sabri İngilizlerin isteği üzerine Yunan uçakları tarafından atılan bildiriler yazdı. Gene istek üzerine Bolşevikliğin İslama aykırılığını bildiren yazılar kaleme aldı. İngilizler Halifelik makamını daha etkili olarak kullanabilmek için, İslam aleminden gelecek temsilcilerle bir “Hilafet Meclisi” oluşturmak da istediler. Kurtuluş Savaşı’na karşı çıkarılan iç isyanlar dini duygular kışkırtılarak gerçekleştirildi. Direnişçilere karşı savaşan güçlerin adı “Hilafet ordusu” idi. Halifenin ve Mustafa Sabri gibi II. Meşrutiyetten kalma bazı İslamcıların bu işbirlikçi tavrına karşılık bir çok din adamı ve İslamcı bu kirli işin içinde olmadılar. Örneğin M. Akifler Kurtuluş Savaşı’na katıldılar. Dönemin Şeyhülislamlarından Haydarizade İbrahim Efendi, Bolşevikliğin İslama ve İlerlemeye karşı olduğunu açıklayan bir bildiri yazmayı reddetti. Teali-i İslam Cemiyeti içinde yer alan İskilipli Atıf Hocalar, Mustafa Sabri’nin yaptıklarına karşı çıktılar.

İkinci Dünya Savaşı sonrası

şeyhülislam mustafa sabri Osmanlı’daki İslamcı hareket Kurtuluş Savaşı sonrasında tasfiye oldu. İkinci Dünya Savaşı sonrasına damgasını vuran olgu, tek parti döneminde biçimlenmeye başlayan Cemaat Dindarlığı idi. Nurcular, Nakşiler, Süleymancılar, Işıkçılar bu dönemde Amerikan emperyalizmi ile tam bir uyum içinde oldular. Örneğin Said Nursi Kore’ye asker yollanmasını hararetle ve Müslümanlık adına destekledi. Gene Said Nursi, bir Amerikan-İngiliz planı olan CENTO’yu “İslam Birliği” olarak göstermeye çalıştı. Said Nursi’ye göre Amerika; “din lehinde ciddi çalışan muazzam bir devlet”ti. Cemaatler DP’nin kraldan çok kralcı Amerikancı politikalarına destek oldular. Emperyalizmin İslam ülkelerine yönelik her tür saldırısının yanında yer aldılar. Cezayir’de Fransızlara karşı verilen mücadeleye karşı, DP’nin emperyalizm yanlısı tavrını desteklediler. Sadece Süleymancı Cemaatin kurucusu Süleyman Hilmi Tunahan, 18 Nisan 1956’da Sultan Ahmet Camiinde Cezayir direnişini destekleyen bir konuşma yaptı. Süleyman Hilmi

bu konuşması nedeniyle polis tarafından sorguya çekildi. 1960’lı yıllarda Arap milliyetçiliğinin, ulusal kurtuluş savaşlarının, tüm dünyada patlama yapan sosyalist hareketin ve Doğu Bloğu’nun baskısı altında bunalan emperyalizm, bir kere daha İslam birlikçisi kesildi. Gerici Suudi Arabistan rejimi, Körfez ülkeleri, Pakistan, İran, başında eski bir CIA ajanının bulunduğu Ürdün gibi ülkeler bir araya getirilerek 1962 yılında ünlü “Rabıta”, İslam Birliği kuruldu. Türkiye bu kuruluşa resmi olarak katılmadı ama sürekli olarak bu kuruluşun toplantılarında temsil edildi. Cemaatlerin Suudi sermayesi tarafından ciddi biçimde desteklenmeye başlanması bu yıllarda gerçekleşti. İslam Birliği’nin Orta Doğu’daki ve Kuzey Afrika’daki ilk hedefi, Nasır’ın başını çektiği Arap milliyetçiliği ve sol hareketlerdi. 1960’lı yıllarda Cemaatler ve bunların gençlik kitlesi, sivil faşist güçlerle birlikte Türkiye’deki devrimci, demokratik harekete karşı kullanıldılar. Amerikan 6. Filosu’nun İstanbul’a gelişini protes-

said nursi to eden devrimci gençler, karşılarında, başta Mehmet Şevket Eygi olmak üzere dindar basının ve kurumların kışkırttığı gençlik kitlesini buldular. 1970’li yıllarda Cemaatlerin genelde emperyalizm işbirlikçisi tavırlarının yanı sıra, bu kesim içinde farklı tavır geliştiren eğilimler de çıktı. İslamcılığın Türkiye’de yeniden doğuşunu temsil eden bu eğilim hem devletin, hem de Cemaatlerin ağır saldırılarıyla karşılaştı. Bu eğilimin Metin Yüksel, Sedat Yenigün, Şeyhmus Durgun gibi liderleri MHP’liler ve devlet tarafından öldürüldüler.


08 EKONOMi

048EKiM 2011 YARIN MAYIS 2012 YARIN

Mutfak masrafımız ne kadar? Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Nisan ayında Tüketici Fiyatları Endeksinin (TÜFE) yüzde 1,52, Üretici Fiyatları Endeksinin (ÜFE) yüzde 0,08 oranında arttığını açıkladı. Nisan ayı itibariyle yıllık enflasyon ise TÜFE’de yüzde 11,14, ÜFE’de yüzde 7,65 artış gösterdi. Peki, enflasyondaki bu değişiklikler halkın cebine nasıl yansıdı?

Pazar fiyatları Domates: 5.00TL Salatalık: 2.00TL Soğan: 1.00TL Patates:1.25TL Kabak: 2.00TL Patlıcan: 2.00 TL Pirinç: 2.50 TL Bulgur: 1.80TL Bezelye: 3.00TL Havuç: 2.00TL Marul: 2.00TL Limon: 2.00TL Biber: 3.00TL Peynir: 12.00TL Zeytin: 14.00TL Çilek: 3.00TL 4 Ekmek: 4,00 TL Elma: 3.00TL Taze Fasülye: 5.00TL Maydonoz:1.00TL

İstanbul İbrahim keskin

SALATALIK, YEŞİL SOĞAN VE SİVRİ BİBER UCUZLADI TÜİK’e göre, geçen ay fiyatı düşen ürünlerin başında ise salatalık geldi. Nisan’da salatalığın fiyatı yüzde 36.01 oranında düşerken, bu ürünü fiyatı yüzde 35.94

oranında azalan yeşil soğan ve fiyatı yüzde 35.89 azalan sivri biber izledi. Geçen ay fiyatı en fazla düşen ürünler arasında, yüzde 34.38 oranında ucuzlayan marul, yüzde 23.34 oranında ucuzlayan kabak, yüzde 18.61 oranında ucuzlayan patlıcan ve yüzde 5.38 ucuzlayan yumurta yer aldı.

BU ARTIŞLAR PAZARLARA NASIL YANSIDI? Hayat pahalılaştıkça cebimiz daha fazla yanmaya başladı. Doğalgaza, elektriğe, benzine, gıdaya ve giysiye gelen zamlar, halkın gelirlerine bir türlü yansımıyor. İnsanlar pazarlara bile gidemezken, market broşürlerini didikliyor. Peynir nerede daha ucuz, tuvalet kâğıdının en

PAZARA GİTTİK Ev ekonomisi için halkın en uğrak yerlerinden biridir halk pazarları. Biz de bu hafta sizler için Beşiktaş pazarına alışverişe gittik. Pazarlarda A’dan Z’ye her şeyi bulmak mümkün. Pazarda şöyle bir tur atıp da fiyatları kontrol ettikten sonra alışverişimize başladık. Ürünlerin kaliteli olmasına dikkat ederken gözümüz hep fiyatlardaydı. Pazarda dikkatimizi en çok domates çekti. Bütün kış bir türlü düşmeyen fiyatlarıyla domates en pahalı sebzelerden olmuştu. Şimdi de çok ucuzladığı söylenemez. İyi bir domates yemek istiyorsanız 5 Lira’yı gözden çıkaracaksınız, zira domatesin kilosu 5TL. Pazarcılar da fiyatların yükseldiğini kabul etmekle birlikte pazarların da eskisi kadar kalabalık olmadığından yakınıyorlar. Bir ailenin rutin mutfak masrafı haftalık olarak 80 TL’den daha az olması pek mümkün değil; bu da 3 kişilik bir aile için söz konusu olabilir. Üstelik ihtiyaçların tamamını da hesaba katmadık. Türk-İş’in yaptığı yazılı açıklamaya

“Kredi derecelendirme” nasıl yapılır? Uluslararası Kredi Derecelendirme Kurumları, ülkelerin ve şirketlerin ekonomik göstergelerini ve performansını değerlendirerek

göre dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken gıda harcaması tutarı 939 lira 64 kuruş. Son bir yılda sadece mutfağa gelen ek yük 70 lira olarak hesaplanırken, ailenin yaşama maliyeti bir önceki yıla göre 227 lira arttı. Asgari ücretin net tutarı 701,44 TL olarak belirlendiğine göre dört kişilik bir aile hem dengeli hem sağlıklı hem de yeterli nasıl beslenecek? Okullarda dağıtılan sütlerden rahatsız olan binlerce öğrenci için zehirlenmediklerini aksine alışkın olmadıklarını söylemedi mi Bakanlar? Bu koşullarda çocuklar her gün süt içemez tabii!

kabul görmüş uluslararası kıstaslar üzerinden ülkelere kredi notu vermektir. Türkiye’nin bu tür kurumlar tarafından düşük notlandırılmasının en büyük sebeplerinden biri, verileri sağlıklı bir şekilde ölçmemesi ve raporlamamasıdır.

Türkiye kapalı kutu İşsizlik ve enflasyon gibi çok önemli verilerin hesaplanış şekli ve açıklanan rakamlar hem ülke içinde hem de uluslararası arenada birçok kişi ve kurum tarafından eleştirilmekte. İşte kredi notunun

durağan olmasının nedenlerinden biri bu verilerin şeffaf olmaması olarak açıklanıyor.

Ekonomi büyüdü, ya sonrası? İkinci bir neden ise; ülke ekonomisinde risk değerlendirmelerine neden olan gelişme veya verilerin var olması. Büyüyen ama istihdam yaratmayan, yüksek enflasyon ve cari açığa sahip olan, gelir dağılımında çok yüksek oranda eşitsizlik olan bir ekonomi doğal olarak riskler barındırıyor. YARIN ekonomi

Birçok kamu kuruluşunun satılmış olduğu günümüzde, özelleştirmeler her anlamda tartışma konusu olurken, özelleştirmelerin gerekçelerini açıklıyoruz. Özelleştirmeler, liberal ekonominin büyük bir kısmını kaplar ve en önemli dayanağıdır. Dünya çapında liberal ekonomiye geçiş aşamasında ülkelerin yasalarına giren özelleştirmeler, Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte sürat kazanmıştır. Türkiye’de ise bu süreci başlatmak için kabul edilmeye çalışılan ve hepimizin “24 Ocak Kararları” olarak bildiğimiz ekonomideki değişim ancak 1980 darbesiyle hayata geçirilebilmiştir. Özal’la birlikte “yap-işlet-devret” modeli uygulamaya konurken, özelleştirmelerin güzellendiği birçok sebep açıklandı şimdiye kadar. 2002 yılından bu yana giderek

Rekabet artarsa hizmet kalitesi artar mı? Kapitalizmin en büyük ekonomik önermesi olan “fiyatları piyasa belirler” fikrinin doğrulanabilmesi için devlet elini üretimden çekmeli ve tek gelir kalemi olarak vergilere yüklenmeliydi. Bugün, Maliye Bakanı’nın kadrolu işçi ve memur maaşlarıyla ilgili olarak “tek gelirimiz vergiler, paramız yok ki” açıklamasını kullanmasının yolu da açılmış oluyor böylece. AKP iktidarınınca yapılan “en büyük” özelleştirmeler: 1. Türk Telekom 6. PETKİM 2. ETİ Alüminyum 7. TCDD İzmir Limanı 3. Başak Sigorta 8. TCDD Mersin Limanı 4. TÜPRAŞ 9. TEKEL 5. ERDEMİR 10. SEKA

“Devlete yük, kamuya zarar” 24 Ocak Kararları’nın ardından Turgut Özal’ın uygulanmasını başlattığı “yap-işlet-devret” modeli ile özelleştirmeler büyük hız kazandı. Bu durumu en iyi anlatan SEKA Kağıt Fabrikası olmuştur. Çok eski makinelerle üretim yapılmaya çalışıldığı SEKA Kağıt Fabrikası, 2005 yılında tamamen özelleştirilmiş ve fabrikaları kapatılmıştı. Özellikle İzmit’teki fabrika çalışanları fabrikayı işgal etmiş ve uzun süre direnmişlerdi. Aileleriyle birlikte kağıt makinelerinin arasında direnişe başlayan işçiler kadrolu iş vaadiyle kandırılmış ve sonrasında sözleşmeli işçi olarak ülkenin farklı şehirlerine, ailele-

İsviçre’nin en büyük bankası UBS AG’nin yılın ilk çeyreğindeki karı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 54 azalarak 827 milyon İsviçre frangına (918 milyon dolar) geriledi.

SÖZLÜKÇE

Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) verilerine göre, Türkiye’nin nisan ayında ihracatı, yüzde 2.9 azalışla 11 milyar 407 milyon 106 bin dolar seviyesinde gerçekleşti.

SÖZLÜKÇE

Tüketicilerin bankalara “Kredi kart aidatı var mı?” diye sorduklarında “yok” yanıtını aldıkları, fakat bunun “kart hizmet bedeli” olarak yansıtıldığı iddia edildi.

Avustralyalı National Australia Bank (NAB), İngiltere’de 1.400’den fazla çalışanının işine son veriyor. NAB yaptığı açıklamada, İngiltere’de düşen emlak fiyatları ve zayıf ekonominin yanı sıra yüksek fon maliyetlerine dikkat çekerek, bu ülkede 305 milyon dolarlık yeniden yapılanma kapsamında 1.400’den fazla çalışanını 2015 mali yılı sonuna kadar işten çıkaracağını bildirdi. Yeniden yapılanma tamamlandığında her yıl 120 milyon dolar tasarruf etmeyi beklediklerini bildiren NAB, 31 Mart’a kadar geçen altı aylık sürede İngiltere’deki kaybının aynı dönemde şirketin karının yüzde 15 düşmesine sebep olduğunu kaydetti. NAB’nin açıklamasında, “İngiltere’deki işimizin küçültülerek daha geleneksel iş modeline dönülmesi ve risk iştahının azaltılması hissedarlarımızın çıkarlarına en iyi hizmet edecek seçenektir” denildi. YARIN ekonomi

İspanyol bankalarına şok!

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standard & Poor’s (S and P) İspanya’nın uzun vadeli kredi notunu iki kademe birden indirerek “A”dan “BBB “ya çekmesinin ardından bugün de 16 İspanyol bankası için not indirdiğini duyurdu. Beklenenin altında gelen düşük büyüme rakamlarının ülkenin yeniden resmi olarak resesyona girdiğini göstermesinin hemen ardından S and P, İspanyol bankalarının notunu bu sabah itibariyle düşürdü. İspanya’nın önde gelen bankalarında Santander’in notu A-’den A-2’ye, iştiraki Banco Espanol de Credito’nin de notu A ‘dan A-1’e düşürüldü. Avrupa’nın önde gelen bankacılık gruplarından ve İspanya’nın en büyük ikinci bankası Banco Bilbao Vizcaya Argentaria S.A (BBVA) A/A-1’den BBB /A-2’a indirdi. S and P’nin notunu kırdığı İspanyol bankaların içerisinde şu bankalar yer alıyor: “Banco de Sabadell, Ibercaja Banco, Kutxabank, Banca Civica, Bankinter, Confederacion Espanola de Cajas de Ahorros, Barclays Bank, Caja de Ahorros y Pensiones de Barcelona, Bankia,Banco Financiero y de Ahorros S.A.” YARIN ekonomi

SÖZLÜKÇE

?

Özelleştirmelerin dünü, bugünü

rinden uzak yerlere resmen sürgüne gönderilmişlerdi. Bu yöntemle birçok devlet kurumu, kar ediyor olsalar bile özelleştirildi.

artan bir hızla özelleştirmeler devam ediyor.

Antalya’nın Gazipaşa ilçesinde 35 yıllık çiftçi Hüseyin Çetiner, kilosu 50 kuruşa mal olan salatalığın 5 kuruştan dahi alıcı bulmadığını belirterek ürettiği 6 ton salatalığı sokağa döktü.

Bankalar işçi çıkarıyor

S&P analizleri ideolojik Standart&Poor’s kredi derecelendirme kuruluşu, Türkiye’nin “pozitif ” olan kredi notu görünümünü, “durağan” olarak revize etti. Bu açıklama Başbakan Erdoğan’ın tepkisini çekti ve açıklamanın ideolojik olduğunu iddia etti.

İstanbul Boğazı’na inşa edilecek 3. köprünün yapımını da içeren ‘’Kuzey Marmara Otoyolu Projesi’nin Odayeri-Paşaköy Kesimi’’ ihalesinde yarışan firma s a y ı s ı 3’e düştü.

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), bazı ülkelerdeki tasarruf önlemlerinin istihdam piyasasına zarar vermesi nedeniyle “küresel çapta işsizliğin bu yıl 202 milyonu bulacağını” bildirdi.

indirimlisini nereden bulabilirim, yağ en uygun fiyata nerede satılır, sebze nerede ucuzdur vs. Alışverişin yükünü en çok çeken kadınlar, market market, pazar pazar gezerek bütçesini idare ettirmeye çalışıyor.

TÜİK verilerine göre, geçen ay yüzde 44.06’lık fiyat artışıyla domates zam şampiyonu olurken, bu ürünü, fiyatı yüzde 21.01 artış gösteren etek, yüzde 20.31 artış gösteren erkek gömleği ve yüzde 19.14 artış gösteren erkek ayakkabısı izledi.

Ekonomide neler oluyor?

SÜBVANSİYON: Destekleme, devletin kişi ya da kurumlara mal, para veya hizmet biçiminde yaptığı karşılıksız yardımları ifade eder. Gelişmiş ülkelerin artan maliyetler ve uluslararası ticari rekabet nedeni ile kendi yerli üretimlerini desteklemeleri, gelişmekte olan ülkelerde olumsuz sonuçlara yol açmaktadır. Örneğin; Amerika Birleşik Devletleri, sayıları 25 bin olan pamuk üreticileri için yılda 12 milyar doları aşkın sübvansiyon yapmaktadır. Bu uygulama, ekonomisi büyük ölçüde bu ürünlere bağlı olan Benin, Burkina Faso, Çad ve Mali gibi ülkelere açlık getirmektedir.


09 ESAS MESELE

8 MAYIS 2012 YARIN fotoğraf: ARINÇ KILIÇ

Neden daha adil ve eşitlikçi bir toplum değil?

Filiz Zabcı kimdir?

1965 yılında Elazığ’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Elazığ’da tamamladı. 1986 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Aynı yıl ODTÜ Kamu Yönetimi Bölümü’nde yüksek lisans çalışmalarına başladı. 1997 yılında Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde doktora derecesini aldı. Halen aynı fakültede profesör olarak çalışmakta ve Siyaset Bilimine Giriş ile Siyasal Düşünceler Tarihi derslerini vermektedir. Eserleri: Dünya Bankası – Yanılsamalar ve Gerçekler, Kuramsal ve Tarihsel Boyutlarıyla Hak Mücadeleleri I, Türkiye’de Neoliberalizm – Demokrasi ve Ulus Devlet (editör), Yerel Yönetimler Kriz ve Halkın Yazarları.

Sağlıklı bir yaşam sürdürebilecek yaşam koşullarımız mevcut olabiliyor mu? Yoksullukla mücadelede nasıl bir yöntem izlenmesi gerekir? Hükümet bu konuda ön açıcı ve sorun çözücü olabiliyor mu? Yükümlülüklerini yerine getirebiliyor mu? Dünya Bankası ne işe yarıyor? Yoksulluğumuzu azaltmada rol oynuyor mu? Konuyla ilgili olarak Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nde Prof. Dr. Filiz Zabcı ile görüştük. Dünya Bankası’nın misyonunun yoksulluğu azaltmak olduğundan söz ediyorsunuz? Bu konuyu biraz açar mısınız? RÖPORTAJ Bu, Dünya AYŞEN KAVAS Bankası’nın kendi varlık nedenini açıklarken dile getirdiği bir misyon. Yoksa ben Banka’nın misyonunun bu olduğunu ya da bundan ibaret olduğunu düşünmüyorum. Evet, Banka son 30 yıldır, Dünya Kalkınma Raporları’nda yoksulluk sorunun ciddi bir incelemekte ve kendi programını oluşturmakta. Bunun en önemli örneklerinden biri de 2000-2001 Kalkınma Raporu. Bunlar dışında sayısız araştırma ve proje var. Ancak bir gazetecinin çok anlamlı bulduğum ifadesi ile Dünya Bankası “Önce bacaklarınızı kırmakta, sonra pedikür önermektedir!” Bunu şöyle açıklayabiliriz: Banka uzunca bir dönem, gelişmekte olan ülkelerde IMF ile birlikte uygulattığı ekonomik program gereği, kamu harcamalarının kısılmasını istemekte, bu da sağlık ve eğitim sisteminin çökmesine yol açmaktadır. Sonra, yoksulluğu azaltma stratejisinin bir parçası olarak eğitim ve sağlığa yönelik projelere kredi vermektedir. Bu kredileri faizi ile birlikte ödemek için, ülkeler tekrar kamu harcamalarını kısmak durumunda kalmaktadır ve bu da yoksulluğu artırıcı bir etkide bulunmaktadır. Yani, gördüğünüz gibi yaşanan tam bir kısır döngüdür. Bu döngüden kar sağlayan bazı güçlü ülkeler, kreditörler ya da uluslararası bankalar olmaktadır. Dünya Bankası, 1944’te IMF ile birlikte kurulan, işlevleri o zamanda bugüne değişime uğrayan, ama özellikle 60’lardan itibaren üçüncü dünya ülkelerinin kapita-

lizme entegre edilmeleri ve 80’lerden itibaren de neoliberal politikalı uygulamaları doğrultusunda etkin olan, nihai olarak kapitalist sistemin bekasına hizmet eden bir kurumdur. Bu kurum üzerinde ABD’nin geniş bir etkisi vardır. Robert McNamara’nın başkanlık döneminde olduğu gibi, zaman zaman da ABD emperyalist ve yayılmacı politikaları doğrultusunda politika “üretir”. Böyle bir kurumun yoksulluk konusunda politika üretmesinin nedenleri ne olabilir? Herhalde eşitsizlikçi sistemi yeniden üretmek ve gelişebilecek bazı radikal muhalif direnişleri baştan kontrol altına almak gibi hedeflerdir bunlar. Bu, 2000’li yıllardan itibaren geliştirdiği politikalarında ayan beyan görülebiliyor.

ABD emperyalist ve yayılmacı politikaları doğrultusunda politika “üretir”. Böyle bir kurumun yoksulluk konusunda politika üretmesinin nedenleri ne olabilir? Herhalde eşitsizlikçi sistemi yeniden üretmek ve gelişebilecek bazı radikal muhalif direnişleri baştan kontrol altına almak gibi hedeflerdir bunlar. Nasıl bir politika izliyor Dünya Bankası? Aslında yanıtın bir kısmı sizin ilk sorunuzda saklı: Banka’nın yok-

Hani ekonomi büyüyordu?

sulluğu önleme ya da ortadan kaldırma değil, “yoksulluğu azaltma” stratejisinden söz ediliyor. Yani, yoksulluğu sistem için bir dert olmaktan çıkarmak gibi sınırlı ama oldukça etkili bir niyeti var. Sözgelimi Türkiye’de uygulanan Sosyal Riski Azaltma Stratejisi (SARP), adı üstünde, yoksulluğu bir sosyal risk olarak tanımlıyor ve sosyal riski yani yoksulluğu azaltan bir strateji çiziyor. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı ile birlikte yürütülen bu proje, Banka’nın politikasının neredeyse billurlaşmış hali. Kısmi yardımlarla bir tür iyileştirme ama aynı zamanda bir “sus payı” sunulmaktadır. Banka, bu yardımlarla güçlülerden yana olduğu doğrultusunda pekişen imajını da düzeltme uğraşı içindedir. Neden yoksullar bu kadar çoğunlukta? Servetin tabii ki çok az kişinin elinde bulunması bunun yapısal nedeni. Kapitalizm mülksüzleştirme yoluyla sermaye birikimini sağlar. 80’den itibaren uygulamaya başlanan neoliberal politikalar, devletin kamusal yönünün küçültülmesi, özelleştirmeler vs. ile yeni bir el koyma ve mülksüzleştirme süreci başlattı. Bir tür kapitalizmin başlangıcındaki ilkel birikim süreci gibi… İşçilerin yaşam koşulları gittikçe kötüleştiği gibi, beyaz yakalılar da proleterleşti. Orta sınıfların geliri sürekli azaldı. Kırsal kesim ise, Türkiye’de olduğu gibi pek çok gelişmekte olan ülkede, kapitalizmin metalaştırma ve küresel meta zincirine karşı direnemiyor. Ayrıca, gelişmiş ülkeler ile yoksul ülkeler arasındaki gelir uçurumu sürekli açılıyor. Sahra’nın altındaki ülkeler kendi kaderlerine terk edilmiş gibi. Kapitalist sistem uluslararası eşitsiz bir işbölümüne dayanır ve servet bir coğrafyada birikirken diğerinde sürekli azalır. Ancak gelişmiş kapitalist ülkelerde de yoksul ve evsizlerin sayısı gitgide artıyor. Bu da

Başbakan Erdoğan ve partisi AKP, sürekli Türkiye’nin ekonomik büyümesiyle övünüp tozpembe tablolar çizerken enflasyon 3,5 yılın zirvesine çıktı. Kredi derecelendirme kuruluşu S&P Türkiye’nin kredi notunu durağana revize etti. Borsa da düşüşe geçti. ENFLASYON 3,5 YILIN ZİRVESİNDE Türkiye İstatistik Kurumu, Nisan ayı enflasyon oranını açıkladı. Yıllık enflasyon Tüketici Fiyat Endeksi’nde Ekim 2008’den bu yana ilk kez %11’in üzerine çıkarak, geçen yılın aynı ayına göre %11,14 olarak gerçekleşti. TÜİK’in açıkladığı rakamlara göre Nisan’da Tüketici Fiyat En-

kapitalizmin genel bir eğilimden, servetin gittikçe çok daha az kişide toplanmasından kaynaklanıyor. Bir de spekülatif sermayeyi, yani rant yoluyla elde edilen büyük haksız kazançları buna eklemek gerekir.

İşçilerin yaşam koşulları gittikçe kötüleştiği gibi, beyaz yakalılar da proleterleşti. Orta sınıfların geliri sürekli azaldı. Kırsal kesim ise, Türkiye’de olduğu gibi pek çok gelişmekte olan ülkede, kapitalizmin metalaştırma ve küresel meta zincirine karşı direnemiyor. Kamu-Sen Mart ayı için, çalışan tek kişinin yoksulluk sınırını 652 lira hesaplandığını bildirdi. Ancak iki kişilik bir evin sadece mutfak masrafı haftalık minimum 80TL oluyor. Bunun içine ettavuk gibi besin maddeleri dâhil değil tabii. Nasıl bir denge kuracak insanlar? Dar gelirlilerin işi çok zor. Bir denge kurmak mümkün mü sizce? Ama insanların bu durumlarını nasıl algıladıkları da çok önemli. Yoksul kesimler, sağ partileri destekliyorlar ve şimdi de AKP’ye büyük oranda destek veriyorlar. Bunun üstüne düşünmek gerekir. Başbakan ekonomimizden söz ederken her şeyin iyi olduğunu söylüyor. Verilere bakarsak Türkiye, yoksulluğun giderilmesi noktasında pek de başarılı değil.

Bu başarısızlığın nedeni de her şeyde olduğu gibi dışarıdan mı kaynaklanıyor? Ben ekonomist değilim; ama Türkiye’ye ciddi oranda bir sıcak para girişi var. Hatta bunun bir kısmı kayıt dışı. Bu para Türkiye ekonomisini geçici de olsa besliyor. Ama nereye kadar belli değil. İktidar partisi yoksullukla mücadelede nasıl bir politika izliyor? Bütün devlet aygıtının AKP adına ve AKP çıkarına seferber edildiği bir politika bu. Yoksullara yardımlar özellikle belediyeler eliyle dağıtılıyor. Tabii ki AKP’nin hanesine artı olarak yazılıyor bu. Sonra vakıfların yardımları var, ki bunların büyük çoğunluğu dinsel kökenli ya da belli bir tarikat ve cemaatle şu ya da bu şekilde bağlantılı. Bu da AKP’nin ekmeğine yağ sürüyor. Mülki idareler ve Dayanışma Vakıfları, devlet kurumları ama, AKP’nin neferleri yardım dağıtıyorlar. AKP, en basit kamu hizmetini bile bir lütuf ve kendi siyasi becerisi olarak gösteriyor. İnsanlara belli bir yaşam standardının sağlanması, devletten talep edilen bir sosyal hak olmalı. Oysa insanlar kendilerini yardıma muhtaç çaresiz kişiler ve AKP’yi de lütfeden bir parti olarak görüyorlar. AKP onların çaresizliklerini yeniden üreterek siyasi bir rant sağlıyor. Yoksullukla mücadelede nasıl bir yöntem izlenmesi gerekir? Yoksulluğu yaratan nedenler üzerinde düşünmeden yoksulluğu azaltıcı politikaların neler olabileceği konusunda fikir yürütmek bana bir tür ikiyüzlülük gibi geliyor. “Yoksullukla mücadele” gibi gelişmiş kapitalist ülkelerin ve uluslararası sermayenin çıkarlarını kollayan uluslararası kuruluşlarca geliştirilmiş bir söylem ve politika yerine, neden daha adil ve eşitlikçi bir toplum biçiminin nasıl olacağı üzerine düşünmüyoruz? Yoksulluk

nin kırılganlığı nedeniyle enerji üzerindeki baskının oluşturduğu risklerden kaynaklı, Türkiye’nin ‘pozitif ’ olan kredi notu görünümünü, ‘durağan’ olarak değiştirdi. Başbakan Erdoğan, “Bu tamamen ideolojik bir yaklaşım. Bunu kimse yutmaz. Bunu sen Tayyip Erdoğan’a yutturamazsın. Seni tanımıyorum derim olur biter” dedi. S&P ise Erdoğan’a şu yanıtı verdi: ‘’1975’ten bu yana kredi notlaması yapıyoruz ve IMF ve diğer kurumlar bizi bu konuda güçlü bir kurum olarak tanımlıyor. Kamuya da açıkladığımız gibi Türkiye’nin S&P TÜRKİYE’NİN NOTUNU DURAĞANA görünümünü dış talebin azalması İNDİRDİ ve cari açık nedeniyle ekonomik nderecele kredi r’s d&Poo Standar dengenin sarsılabileceği ihtimali iekonom küresel u, dirme kuruluş üzerine değiştirdik.’’

deksi (TÜFE), %1,52 artış kaydederken Üretici Fiyat Endeksi (ÜFE) ise %0,08 oranında yükseldi. TÜFE’deki artış beklentilerin üzerinde çıktı. 1 Nisan itibariyle elektriğe %9,26 ve doğalgaza %18,72 oranında gelen zamlar, enflasyon oranının yükselmesini tetikledi. Geçen yılın aynı ayına göre artış ÜFE’de %7,65 olarak gerçekleşti. Merkez Bankası’nın Nisan ayı TÜFE beklentisi ise %0,95 ve yılsonu yıllık TÜFE beklentisi %7,61 olmuştu.

BORSA HAFTAYI EKSİDE TAMAMLADI S&P’nin Türkiye’nin notunu durağana çevirmesi ve Euro bölgesi PMI ile ABD’de özel sektör istihdam verilerinin beklenilenden kötü gelmesinin yurtdışında satışları derinleştirmesi, İMKB’de de satışlara sebep oldu ve borsa düşüşe geçerek haftalık bazda %2,61 oranında değer kaybetti. EKONOMİ GERÇEKTEN BÜYÜYOR MU? Başbakan Erdoğan her fırsatta Türkiye ekonomisinin dünyanın 17. büyük ekonomisi olmasıyla övünürken, enflasyon 3 buçuk yılın en yükseğine çıktı, borsa geriledi. Türkiye, dünya ekonomisinde söz sahibi ülkeler arasında enflasyon rakamları bakımından ilk üçün

sorununu merkeze almak yerine, daha adil bir bölüşüm sorunu ve sosyal haklar üzerinden düşünce geliştirmek bana daha doğru ve daha etkili görünüyor. Sistem içinde kalarak dahi, Bourdieu’nun terimiyle “devletin sol elini” güçlendirmek, yani kamu yararı, kamu hizmeti ve kamu harcamaları gibi konuları öne çıkarmak; güvenceli iş, asgari ücretin artırılması, sendikalaşma önündeki engellerin kaldırılması, sosyal vatandaşlık haklarının genişletilmesi ve her şeyden önemlisi vatandaşlık bilincinin yükseltilmesi gibi konularda mücadele etmek daha anlamlı.

AKP, en basit kamu hizmetini bile bir lütuf ve kendi siyasi becerisi olarak gösteriyor. İnsanlara belli bir yaşam standardının sağlanması, devletten talep edilen bir sosyal hak olmalı. Oysa insanlar kendilerini yardıma muhtaç çaresiz kişiler ve AKP’yi de lütfeden bir parti olarak görüyorlar. Yoksulluğun şu ya da bu politika seti içinde verilmiş yardımlarla ortadan kaldırılamadığını uzun bir tarihsel deneyim bize gösteriyor.

içinde yer alıyor. Türkiye’nin dış borcu yükseliyor ve ihracatı zayıflıyor. Dış talepte yavaşlama meydana gelirken dış ticaretteki kötüleşme, ekonomideki dengesizliği artırıyor. Yüksek cari açık ekonomiyi şoklara karşı kırılganlaştırıyor. Yurtdışı talebin düşüklüğü, petrol fiyatlarının yüksekliği, yurtdışı fonlama maliyetlerinin artması; bankacılık sektörünün ve Türkiye’nin kredi değerliliğini aşağı çekiyor. Ödemeler dengesinde bozulmaların önünü açıyor. S&P bu verilere dayanarak kredi notunu durağana indirgeyince Erdoğan ise gerçekleri ‘tanımamazlıktan’ geliyor.


048EKiM 2011 YARIN MAYIS 2012 YARIN

Asıl sorun formasyon değil:

Fen Edebiyat’a alan yok

Lise yönetmeliği tamamen değişiyor

YÖK’ün aldığı son karara göre formasyon kaldırıldı. Pek çok Fen Edebiyat öğrencisi neredeyse başka hiç istihdam alanları olmadığı için bu duruma karşı çıktı. Peki Fen Edebiyat öğrencileri formasyon almaya devam etse istihdam sorunları çözülmüş olur muydu? sin kendi alanında çalışması gerektiği biliniyor. Tabi bunun için ilk önce istihdam alanları yaratılmalı. Çünkü bu durumun iyice çıkmaz bir hal aldığı görülmektedir. Yani istihdam sorunu sadece Fen Edebiyat Fakülteleri’nin değil her fakültenin sorunudur.

mezun oldukça çatlaklar artıyor Hükümetin işsizlik için kalıcı çözümler üretmek yerine ört pas etme çabasında olduğu görülüyor. Her ile bilimsellikten uzak üniversiteler açarak, üniversitelere her yıl istihdam olanağı düşük bölümler açarak, bu bölümlerin kontenjanlarını arttırarak işsizliği geçtiğimiz yıllarda ört pas edebildi. Ancak bu öğrenciler mezun olmaya başladıkça işsizlik çığ gibi büyümeye devam edecek.

eskişehir ASLIHAN PEHLİVAN

Fen Edebiyat Fakültelerinde okuyan pek çok öğrencinin çıkmasına ve protesto eylemleri yapmasına rağmen YÖK ataması yapılmayan öğretmenleri göstererek öğretmen fazlası olduğunu söyledi. Bu nedenle de formasyonu kaldırılması kararı altına alındı. Formasyon hala Fen edebiyat Fakültelerinde öğrenim görenlere son kez verilecek. Bundan sonra bu fakültelere girenler ise formasyon hakkından yararlanamayacak.

kuruluş amacından sapmamalı Fen Edebiyat Fakültelerinin kuruluş amacı öğretmen yetiştirmek değil, bilim insanı yetiştirmekti. Ancak son yıllarda artan üniversite kontenjanlarıyla birlikte Fen Edebiyat Fakülteleri’nin de kontenjanları oldukça arttırıldı. Zaten bilimsellikten uzak eğitim veren üniversiteler de kontenjanlar da artınca eğitimin niteliğinin oldukça düştüğü görüldü. Bu şartlarda öğrencilerin bilim insanı olma yolunda gelişmeleri beklenemezdi. Üstelik devletin bu konuda da desteğinin yeterli seviyede olmadığı aşikardır. İstihdam alanları tıkanan öğrencilere formasyon yolu açıldı. Yıllarca

değişen uygulamalar, kalktı, kalkmadı diye mevzuları gündeme geldi. Böylece Fen Edebiyat Fakültesi öğrencileri bir süre daha oyalanmış oldu. Öğretmen yetiştirmek Fen Edebiyat Fakülteleri’nin değil, Eğitim Fakültelerinin amacıdır. Ancak devletin bu fakültelerden mezun öğrencilerin önünü açması, istihdam olanağı sağlaması gerektiği gözler önündedir. Fen Edebiyat Fakültesi mezunlarının bir çoğu öğretmen olmak istedikleri için değil kendi alanlarında çok daha kısıtlı olan iş bulma olanaklarını biraz olsun arttırabilmek için formasyon aldığı düşünülüyor.

İş alanları yok Fen Edebiyat mezunlarının asıl sorunları istihdam alanlarının olmaması. Felsefe ve sosyoloji bölümlerinden mezun olan öğrencilerin istihdam alanı neredeyse yok. Bu yüzden formasyon şansını kullanıp öğretmen olmaya çalışmaktadır. Fizik, kimya, biyoloji; araştırma ve geliştirme labaratuarlarında görev yapabilirler ancak böyle bir olanakları olmadığı için formasyona yönelmektedirler. Tarih mezunlarının ise öğretmenlikten başka şansı bulunmamakta.

Bölüm çok istihdam yok Özellikle AKP Hükümeti döneminde sürekli olarak üniversite sayısı, bölüm Formasyon çözüm mü? sayısı ve bölümlerin kontenjanları artFormasyon aldığı halde pek çok Fen tırıldı. İstihdam alanı olmayan pek çok Edebiyat Fakültesi mezununun işsiz bölüm açıldığı ve öğrencilerin burada kaldığı görülüyor. 300 binin üzerinde yıllarca oyalanması sağlandığı bilinmekataması yapılmayan öğretmen bulun- tedir. makta ve her geçen yıl artan mezun sayısıyla işsiz öğretmen sayısının daha da artacağı düşünülüyor. Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, ataması yapılmaŞu an üniversitelerde istihyan öğretmen sorunu için, “öğretmenler dam olanağı neredeyse hiç başka alanlara yönelsinler” şeklinde bir olmaya n bölümler mevcut, işte bu açıklama bile yapmıştı. Bu durumda bölüml erden sadece bazıları; formasyonun Fen Edebiyat FakülteleAğaç işleri ri için de bir çözüm olmadığı ortaya Baskı sanatları çıkmaktadır. - Biyokimya - Deri mühendisliği Asıl sorun görmezden geliniyor Felsefe AKP Hükümeti iktidara geldiği günden Fizik beri “81 ile 81 üniversite açacağız” dedi. -Karşılaştırmalı edebiyat Bu mantıkla pek çok ile üniversite pek Kimya mühendisliği çok ilçeye meslek yüksekokulu açıldı. Orman mühendisliği Mevcut bölümlerin kontenjanları her Restara syon yıl artırıldı. Böylece AKP Hükümeti dö- Sanat tarihi neminde öğrenciler üniversiteye gönSosyoloji derilerek işsizlik rakamları düşürüldü. Su ürünleri Şimdi ise istihdam alanı düşünülmeden Talaşlı üretim öğretmenliği açılan bölümler ve arttırılan kontenjanTarih lar yüzünden hali hazırda bulunan işsiz- Yapı ressamlığı öğretmenliği lik sorunun daha da arttığı gözleniyor. Devlet atama yapmasa da öğretmen açığının olduğu biliniyor. Ancak eğitimin de niteliğinin artması için herke-

Çocuk gelinler artıyor Zeynep Yılmaz’ın davası yine ertelendi

Kadın Cinayetlerini Durdura- dikleri görülmelerin sonrasında Hacağız Platformu İstanbul’da 26 kimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun Nisan 2011 tarihinde 19 bıçak darbe- Ayşe İnce cinayeti ile ilgili soruşturma si ile katledilen Zeynep Yılmaz’ın 3. başlatmasını sağladıklarını belirtti. AyDuruşması için Bakırköy şe İnce koruma istediği halde Adliyesi önündeydi. “Biz herkese koruma vermeyiz” Platform adına açıkladiyen savcının, defalarca tehma yapan İlke Acar, Zeydit ve saldırı ile karşı karşıya nep Yılmaz’ın pek çok kalmasına rağmen korumayan kadın gibi ölmeden önce polislerin ve bugün yasaları uyiki kez şikayette bulungulamayan tüm sorumluların duğunu ve koruma talep takipçisi olacaklarını söyledi. zeynep yılmaz ettiğini belirtti. Ancak polislerin Zeynep’i korumadığına dikkat Güllü Yılmaz: Adalet istiyorum çekerek, Münevver Karabulut, Ayşe Pa- Zeynep Yılmaz’ın ablası Güllü Yılmaz şalı ve Öznur Uluişden’den de olduğu ise yaptığı konuşmada “Katilin ağır gibi Zeynep Yılmaz davasında da katile ceza almasını istiyorum, adalet istiyoağır ceza verilmesini sağlayacaklarını rum. Artık kadınların öldürülmemesibelirtti. ni, annelerin, babaların ağlamamasını Acar, Platformun Aile ve Sosyal istiyorum. Devlet, kadın cinayetlerine Politikalar Bakanlığı ile gerçekleştir- el koysun” dedi. YARIN GÜNCEL

Türkiye’nin en can alıcı sorunlarında olan çocuk gelinler, devlet herhangi bir önlem almadığı için gün geçtikçe artıyor. Daha geçtiğimiz günlerde babasını kumar borcu yüzünden 13 yaşındaki Ş.Ç. evlendirildi. Onun hemen ardından 12 yaşındaki E. Ö.’nün evli olduğu ve 3.5 aylık hamile olduğu ortaya çıktı.

Devlet çocuk gelinlerin önünü açıyor 4+4+4 kesintili eğitim sistemiyle birlikte çocuk gelinlerin önü daha da açılmış oldu. Eğitimin kesintisizden kesintili hale gelmesi ve esnekleşmesi kız çocukların eğitimini kötü yönde etkileyeceği düşünülüyor. Devlet bu konuda önlem almazsa, çocuk gelinlerin sayısının daha da artması söz konusu olacaktır. Kumar borcuna karşılık Şanlıurfa’nın Siverek İlçesi’nde ailesiyle yaşayan ve ilköğretim 8’inci sınıfta okuyan Ş.Ç. geçen 4 Nisan’da aniden ortadan kayboldu. 5 çocuklu anne Heyna Ç., kızını çevrede

aramasına rağmen bulamadı. Eşi Ahmet Ç.’nin umursamaz tavırlarına sinirlenen Heyna Ç., Şanlıurfa Cumhuriyet Savcılığı’na başvurdu. Kızının bulunmasını isteyen Heyna Ç., eşi Ahmet Ç.’nin kumar borcu yüzünden Mehmet K a r a m u s’ a satmış olabileceğini iddia etti. Annenin iddiaları üzerine ifadesi alınan baba Ahmet Ç. Mehmet Karamus’u tanımadığını, kızının nereye gittiğini de bilmediğini söyledi. İfadesinin ardından Ahmet Ç. serbest kalırken, Ş.Ç.’nin bulunması için çalışma başlatıldı.

12 yaşında 3.5 aylık hamile Bir dava da babası Bayram Ö. tarafından tanık olarak gösterilen 12 yaşındaki E.Ö., mahkemeye, 8 ay önce 26 yaşındaki Tuncay İ. ile imam nikâhıyla evlendirildiğini ve 3.5 aylık hamile olduğunu anlattı. Hâkim, koca Tuncay İ., baba Bayram Ö. ve kayınpeder Muharrem İ. hakkında “cinsel istismar” iddiasıyla suç duyurusunda bulundu. YARIN GÜNCEL

Düzenleme henüz yürürlüğe girmiş değil ancak şimdiden oldukça tartışma yaratıyor. Yönetmeliğe göre birçok uygulama baştan başa değiştiriliyor. Ders geçmeden, devamsızlığa, derecelendirmeden, mezuniyet kriterlerine kadar birçok konu yeni yönetmeliğe göre farklılaşıyor.

Erken mezuniyet Taslağa göre isteyen ve belirlenen şartları yerine getiren öğrencilere de bir yıl erken mezuniyet imkânı getiriliyor. 10’ıncı sınıf sonunda bütün derslerden başarılı olup yılsonu başarı puanı en az 90 ve üzeri olan 11’inci sınıf öğrencileri erken mezuniyet hakkından yararlanabilecek. Erken mezuniyet için başvuruda bulunanların o yılın üniversiteye giriş sınavına başvuruları da sağlanacak. Bu arada ders süreleri 45’den 40 dakikaya indiriliyor. En tartışmalı başlık Yürürlükteki yönetmelikte “Evli olanların kayıtları yapılmaz. Öğrenci iken evlenenlerin kayıtları silinerek okulla ilişkileri kesilir” düzenlemesi yer alırken yeni düzenlemede sadece “Evli olanların kayıtları yapılmaz” düzenlemesi getirildi. Bu da eğitimine devam ederken öğrencilerin evlenebilmesinin önünü açıyor. Çocuk gelinler tartışmasının sonucu olarak, hükümetin bu durumu engellemekten çok kitabına uydurduğu izlenimini veriyor. YARIN EĞİTİM

Üniversitede bilimden uzak sempozyum Marmara Üniversitesi türlerin varoluşunun “yaradılışçı” görüş çerçevesinde tartışılacağı bir sempozyuma hazırlanıyor. 16-17 Mayıs’ta düzenlenecek sempozyumda yaradılışçılar evrim teorisini çürütmeye çalışacaklar.

Ders kitaplarından sonra şimdi sempozyumda İlk ve ortaöğretim biyoloji dersi müfredatlarına eklenen “yaradılış” görüşü, şimdi de Marmara Üniversitesi’nde öğretim elemanları ve öğrencilerin katılacağı bir sempozyumda “bilimsel” zeminde tartışmaya açılıyor. 2 gün sürecek olan sempozyumda “ideolojik dayatmalarla beslenen dogmatik ve tek yanlı biyoloji anlayışını çeşitlendirmenin hedeflendiği” belirtiliyor. ODTÜ karşı çıktı ODTÜ Öğretim Elemanları Derneği evrim karşıtı sempozyumun iptalini istedi. Dernek, yaptığı açıklamada “bilimsel yaratılışçılık” fikrinin ABD’de aşırı dinci hristiyanlar tarafından ortaya atıldığını ve ABD Anayasası’na göre laikliğe aykırı olduğu için yargı önünde mahkum edildiğini vurguladı. YARIN EĞİTİM

Öğretmene dayak bitmiyor Samsun’un Bafra İlçesi’nde yaklaşık 500 öğrencinin eğitimöğrenim gördüğü Kızılırmak Lisesi’nde Beden Eğitimi Öğretmeni Suat Salim Güner, iddiaya göre yaklaşık 2 hafta önce astım hastası kız öğrenci G.Y. ile derse girmeme konusunda tartıştı. Kızılırmak Lisesi’nde görev yapan Beden Eğitim Öğretmeni Suat Salim Güner, evinin önünde, daha önce okulda tartıştığı bir kız öğrencinin yakınları tarafından sopayla öldüresiye dövüldü. Yüz ve çene kemiklerinde kırıklar oluşan, 3 dişi kırılan vücudunun çeşitli yerlerinde morluklar meydana gelen öğretmen hastanede tedavi altına alınırken, Kızılırmak Lisesi’ndeki öğretmenler, olayı protesto etmek için bugün sevk alarak derse girmedi. Olaya karışan 2 kişi gözaltına altına alındı.

Öğretmenler derse girmedi Olayın duyulmasının ardından Kızılırmak Lisesi’nde bulunan 80 öğretmen derse girmeyerek olayı protesto etti. Öğretmenler hep birlikte Bafra Devlet Hastanesi’ne giderek sevk aldı. Öğrenciler ise bir süre lise bahçesinde bekledikten sonra evlerine gitti. YARIN EĞİTİM

Tatilde umre turu Diyanet İşleri Başkanlığı, 81 ilin Milli Eğitim Müdürlükleri’ne il müftülükleri aracılığıyla ‘Yaz tatili umre tur programı’ gönderdi. Diyanet, yaz tatili için 16-20 Haziran ve 30 Haziran-4 Temmuz tarihleri arasında gerçekleştirilecek iki seferden oluşan “Yaz tatili umre turu” düzenledi. Program, il müftülükleri aracılığıyla 81 ilin Milli Eğitim Müdürlükleri’ne gönderildi. Umre turuna, öğrencilerin yanı sıra anne, babaları, kardeşleri ve birinci dereceden akrabalarının da katılabileceği bildirildi. YARIN EĞİTİM


8 MAYIS 2012 YARIN

Ortadoğu’da sular durulmuyor Mısır’ın başkenti Kahire’de dokuz kişinin hayatını kaybettiği saldırıların ardından on binlerce kişi iktidardaki generallere karşı sokaklara çıktı. Mısır’da 29 yıllık Hüsnü Mübarek rejimini devirerek halk ayaklanmasının merkezi olan Kahire’deki Tahrir Meydanı’nda toplanan protestocular, “Kahrolsun askeri rejim” yazılı pankart açtılar.

Dünya Turu

Uranyumdan asla vazgeçmeyiz

İSTANBUL PEYMAN BASHİRİ

Perşembe günü “askeri binaları hedeflememeleri” konusunda halkı uyaran ordu, binaları korumak için asker yerleştirdi ve tel örgüler çekti. Düzenlenen eylemlere Mübarek karşıtı protestolarda yer alan solcu ve demokrat örgütler ile Müslüman Kardeşler de destek verdi. Mısır askeri yönetim istemiyor Mübarek’in devrilmesinin ardından iktidara el koyan Mısır Ordusu, yaptığı açıklamada 1 Temmuz tarihine kadar sivil yönetime iktidarı verme sözünden geri dönmediklerini söylemişti. Askeri yönetime son verilmesi için geçen Cumartesi gününden beri Kahire’de Savunma Bakanlığı yakınında eylemler vardı. Çarşamba günü yapılan saldırı sonucu çıkan çatışmalarda 11 kişi ölmüş, 49 kişi yaralanmıştı. Mübarek’in 11 Şubat 2011’de istifasının ardından geçiş sürecine generaller el koymuştu. Üç hafta sonra da Mübarek sonrası dönemin ilk cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yapılması öngörülüyor. Eylemciler generalleri Çarşamba günkü saldırıda eylemcileri koruyamamakla suçladı ve yönetimin, cumhurbaşkanlığı seçimini beklemeden derhal sivillere devredilmesini istedi. Libya’da seçime doğru Libya’daki Geçici Ulusal Konsey, Haziran’da yapılacak seçimlere dini temelde örgütlenen partilerin katılmasını yasaklayan kararı kaldırdı. Geçici hükümet görevi gören Geçici Ulusal Konsey aynı zamanda eski lider Muammer Kaddafi’nin ve rejiminin

kitleler önünde övülmesini suç sayan bir karar çıkardı. Haziran seçimlerinde Genel Ulusal Kongre’nin üyeleri seçilecek. Seçmenler, oy kullanabilmek için 1 Mayıs’ta açılan seçim kayıt merkezlerinde iki hafta süresince kayıtlarını yaptırabilecek. Geçici hükümet 24 Nisan’da aldığı bir kararla dini, bölgesel, etnik ve aşiret temelinde örgütlenen partileri yasaklamıştı. Yapılan açıklamalarda seçim yasasının “ulusal birliği koruma” amaçlı olduğu belirtilmişti. Fakat yasanın 2 Mayıs’ta açıklanan yeni versiyonunda tartışmalı olan bu konuya yer verilme-

diği görüldü. Böylece İslamcılar ve bölgesel özerklik için kampanya yürüten partilerin seçimlerde aday göstermesinin önü açılmış oldu. Suriye’de ateş kesilmedi Geçtiğimiz hafta Cuma namazından sonra yapılan eylemlere yüz binlerce kişi katıldı. Eylemciler rejim karşıtı sloganlar attı, Devlet Başkanı Beşar Esad’ın istifasını istedi. Yeni katliamlara rağmen BM ve Arap Birliği Suriye Özel Temsilcisi Kofi Annan’ın sözcüsü ateşkesin rayından çıkmadığını söyledi. Ahmet Fevzi,

Cenevre’de yaptığı basın toplantısında, ateşkese uyulduğunu gösteren işaretler bulunduğunu belirtti ve hükümetin ağır silahlarını bazı kentlerden çekmesini buna örnek olarak gösterdi. 2 Mayıs’ta, dördü Halep Üniversitesi’nin bir yurdunda olmak üzere en az 25 kişi öldürüldü. Güvenlik kuvvetleri yurdu basmadan önce rejim yanlısı öğrencilerin bıçaklarla karşıt görüşlü öğrencilere saldırdığını iddia etti. Ayrıca, Birleşmiş Milletler Suriye’de son bir yıl içinde en az 9,000 kişinin öldüğünü açıkladı.

k a c la u b u n o y il m 2 0 2 k li iz s İş : ILO

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), bazı ülkelerdeki tasarruf önlemlerinin istihdam piyasasına zarar vermesi nedeniyle “küresel çapta işsizliğin bu yıl 202 milyonu bulacağını” bildirdi. Raporda, küresel işsizlik oranının 2013 yılında yüzde 6,2’ye yükseleceği, 2008-2009 yıllarındaki küresel finansal krizden bu yana 50 milyon kadar kişinin işinden olduğu belirtilerek, “Bazı bölgelerde ekonomik büyüme yeniden başlama belirtileri vermesine rağmen, küresel istihdam alarm veriyor ve yakın vadede iyileşme işaretleri görünmüyor” denildi. Raporda, “Küresel istihdam krizi daha yapısal bir döneme girdi. Bu normal istihdam yavaşlaması değil. Küresel krizin ardından istihdam piyasası dengesizlikleri daha yapısal hale geldi ve bu yüzden sorunu çözmek daha zor. Uzun süredir işsiz olan kesimler gibi belirli gruplar istihdam piyasasının dışında kalma riskiyle karşı karşıya. Bu, söz konusu grupla-

rın güçlü toparlanma olsa bile yeni iş bulma olanağı ele geçiremeyecekleri anlamına geliyor” ifadeleri kullanıldı. Gelişmiş ekonomilerde, gönülsüz

de yüzde 40’ın üzerinde olduğu vurgulanan raporda, kadınların ve gençlerin işsizlik ve iş riskinden orantısız etkilendiği, özellikle genç işsizlerin oranının gelişmiş ülkelerde yüzde 80 ve gelişmekte olan ülkelerde üçte iki yükseldiğine işaret edildi. ILO, “öncelikle Avrupa’da olmak üzere gelişmiş ekonomilerdeki tasarruf önlemlerinin istihdama zarar verdiğini” vurguladı. Raporda, özellikle Güney Avrupa’daki ülkeler dahil tasarruf önlemleri alan ve düzenlemelerin ortadan kaldırıldığı ülkelerde ekonomik ve istihdam büyümesini kötüleşmeye devam ettiği, önlemlerin ayrıca mali pozisyonları iyileştirmede başarısız olduğu ifade edildi. ILO, izlenen politikada değişiklik olmadığı sürece Avrupa’da istihdam piyasasının 2016 yılı sonuna kadar bastırılmış kalmaya devam edeceği ve ekonomik büyümenin daha fazla yarı zamanlı istihdam ve geçici istihyavaşlayabileceği uyarısında bulundu. damın arttığı, kayıt dışı istihdamın YARIN DÜNYA payının yüksek kaldığı, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin üçte ikisin-

Fransa Sarkozy’ye hayır dedi Fransa cumhurbaşkanlığı seçim sonuçları belli oldu. Sosyalist Parti adayı François Hollande %51,9 oyla Sarkozy’yi geride bıraktı. 1995’ten beri sağcı liberal partilerin hükümeti aldığı Fransa’da kemerlerini sıkanlar Sarkozy’nin gidişiyle bir « oh » çekti. Ancak Hollande krizle başa çıkacak kadar güçlü bir programa sahip mi ? Komünist Öğrenciler Birliği Merkezi Mali İşler Sorumlusu Astrid Dechaume de, Hollande’ın seçilmesini değil, Sarkozy’nin gidişini kutluyor : « Sanırım bütün komünistler benim gibi düşünüyor, Hollande kemer sıkma politikalarını durdurmayacaktır, bu nedenle önce

genel seçimlerde sonra da harekete geçip sesini duyurmaları ve yeni Eylül ayında önümüze toplumsal haklar kazanmaları için çağrıgelecek reformlara karşı da bulunuyoruz.” tetikte olmalıyız.» N i t e k i m Komünist Hollande’ın işsizliğe Öğrenciler Birliği karşı önerdiği tek çöBaşkanı Marion züm pek de emekçileGuenot ise şöyrin yüzünü güldürecek le konuştu: cinsten değil. Şir“Sarkozy’nin ketlerin, gençleri ve AVRUPA başarısızlığınemekliliğe ayrılmış GÜNLÜĞÜ dan dolayı çok olanları işe alması memnunuz. halinde şirket patFikriye Yılmaz Bu zafer havasından yararronları sosyal verlanarak gelecek ay, toplumsal giden muaf tutulacak. ilerleme ve üniversite politikasında ger- Yani yalnızca emeklilik ortadan kalkmış çek bir değişiklik yaratabilmeleri için olmuyor, aynı zamanda gençlerin ihtiyaen fazla sayıda komünist ve Sol Cephe cı olduğu sosyal yardımların kaynağının milletvekilini meclise sokmak istiyoruz. kökü kurutuluyor. Kısaca, Hollande ’ye Bize gelince, biz de Eylül ayından iti- karşı « tetikte » olunmalı. baren bütün öğrencilerin kitlesel olarak

Yunanistan’da seçimleri liberaller kazandı 6 Mayıs Pazar günü yapılan genel seçimlerden zaferle çıkan sağcı liberal Yeni Demokrasi Partisi oldu. Akla gelen ilk soru Yunanistan’da emekçilerin kemer sıkma politikalarından yeterince usanmamış olup olmadığı. Yeni Demokrasi Partisi, 108 koltuk kazanarak ikinci sırada yer alan Radikal Sol Koalisyon Syriza’nın (52) iki katı kadar koltuğa sahip oldu. Ancak bu galibiyeti anlamak için Syriza’nın KKE’ye oranla çok daha fazla oy oranını arttırdığını söylemeliyiz. Syriza, AB ve İMF politikalarına karşı olan ancak AB’yi savunan solcu bir koalisyon. KKE’nin genel sekreteri Aleka Papariga seçimlerden önce halka seslenen konuşmasında kemer sıkma politikalarına karşı olup da AB yandaşı olmanın çelişkisine değinmişti.

İran, BM daimi üyeleri ve Almanya’nın oluşturduğu 5 artı 1 ülkeleriyle 23 Mayıs’ta yapacağı nükleer müzakere öncesi meydan okudu. İran uranyum zenginleştirme programından asla vazgeçmeyeceğini açıkladı. İran’ın Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’ndaki temsilcisi Ali Asker Sultaniye, 23 Mayıs’ta Irak’ın başkenti Bağdat’ta 5 artı 1 ülkeleriyle yapacakları nükleer müzakereler öncesinde ülkesinin “kırmızı çizgi”lerini açıkladı. İran’ın asla uranyum zenginleştirme programını askıya almayacağını belirten Sultaniye, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (UAEK) denetiminde olduğu için Kum kenti yakınlarındaki Fordo Nükleer Tesisi’ni kapatmalarının bir anlamı olmadığını söyledi. Uluslararası haber ajansı Reuters’a açıklama yapan Sultaniye, “Güvenli bir nükleer tesisiniz var ve bu üstelik UAEK’nın kontrolünde ise niçin kapatalım. Bana söyler misiniz bunu kapatmanın anlamı var mı?” dedi. YARIN DÜNYA

Kriz Avrupa’da ırkçılığı artırdı Avrupa Konseyi bünyesinde faaliyet gösteren Irkçılık ve Hoşgörüsüzlükle Mücadele Komisyonu, küresel ekonomik krizin Avrupa’da ırkçılığı artırdığı uyarısında bulunurken üye ülkelerden bu tehlikeye karşı uyanık olunmasını istedi. Komisyonun yıllık raporunda, üye ülke hükümetlerinin, ekonomik kriz karşısında mağduriyeti artan grupların korunması konusunda daha duyarlı olmaları çağrısında bulunuldu. Raporda, sosyal yardımların azalması ve iş imkanlarının düşmesiyle birlikte, göçmenle ve azınlıklara yönelik hoşgörüsüzlüğün de artmasından “endişe duyulduğu” ifade edildi. Raporda, “hükümetlerin, güçlü bir toplum için ırkçılıkla mücadele yöntemlerini daha iyi öğrenmeleri” tavsiyesinde bulunulurken, “ekonomik krizi gerekçe göstererek, bu alandaki çalışmalardan da kısıntıya gidilmemesi” istendi. YARIN DÜNYA

Japonya nükleere veda etti

Japonya’da binlerce kişi, ülkenin 50 nükleer reaktöründen sonuncusunun da kapatılacak olmasını kutladı. Ellerinde pankartlarla Tokyo Parkı’nda toplanan eylemciler, hükümetin, nükleer reaktörlerin kapatılması nedeniyle elektrik kesintisi olabileceği uyarılarından endişe etmediklerini belirtti. Ülkenin kuzeyindeki Hokkaido adasında bulunan Tomari Nükleer Santrali’ndeki reaktör rutin bakım için kapatıldı. Tomari Nükleer Enerji Santrali’nin de kapatılmasıyla ülkede çalışır durumda hiçbir nükleer reaktör kalmıyor. Japonya’da geçen yıl 11 Mart’ta meydana gelen deprem ve tsunami felaketinde Fukuşima Dai-çi Nükleer Santrali’ndeki erimelerin ardından kontrol için kapatılan hiçbir reaktör yeniden açılmadı. Japonya’da nükleer reaktörlerin yeniden açılması için ise, bölge halkının onayı gerekiyor. YARIN DÜNYA

Almanya yüz binler faturasını ödeyemiyor

Almanya’da elektrik faturaları ödenmediği için yaklaşık 600 bin hanede ışıklar söndü, kaloriferler devre dışı kaldı. Artan elektrik fiyatları düşük gelirlileri en insani ihtiyaçlardan mahrum bırakıyor. Elektrik şirketlerinden alınan bilgiye göre, her yıl ödenmemiş faturalar yüzünden yaklaşık 600 bin hanenin elektriği kesiliyor. 2011 yılında elektrik fiyatları yaklaşık yüzde 10 arttı, bunda önemli ölçüde nükleer enerjiden yenilenebilir enerjilere dönüşün de rolü var. Kuzey Ren-Vestfalya Tüketiciyi Koruma Merkezi’nden Birgit Höltgen, özellikle düşük gelirlilerin sorun yaşadığına dikkat çekerek, “Elektrik faturasını ödeyemeyenler arasında çok sayıda emekli ve çocuğuna tek başına bakmak zorunda olan anne veya baba var”, dedi. Almanya’da geçim birçok kişi için son yıllarda çok pahalandı, fakat maaşlar aynı oranda artmadı. YARIN DÜNYA


Yarın’dan Maviş Şen’e selam

Askerdeki oğlu Sinan Şen’i Bingöl’deki çatışmada kaybeden anne Maviş Şen; “vatan sağ olsun diyemiyorum, diyemeyeceğim. Neden bizim oğullarımız gidince vatan sağ oluyormuş. Artık bu savaş bitsin, kimsenin oğlu ölmesin” diyor. Maviş Şen,

Özelleşmiş tiyatro kimin için?

Türkiye’de aslında hükümetin politikası gereği ‘kontrol altına alınmaya çalışılan’ sanat, ‘ucube’ yakıştırmalarıyla egemenlerin bu konuya yaklaşımlarını göstermiş oldu. Şimdi ise Şehir Tiyatroları’nın iradesini elinden alan ve işlevini yok etmeye çalışan bir politikanın aracı olarak, yönetim kuruluna bürokrat atanması gündemde.

kümetini’ aşağılayacaksınız, o devir kapandı.” diyerek aslında sanat ile hükümetin politikalarına söz söylenmesinden duyduğu rahatsız olduğunu söylüyor. Toplumun her kesiminden yükselen muhalif seslere olan tahammülsüzlüğü zaman içerisinde göstermiş olan AKP hükümeti şimdi de sanatı ‘özgürleştirme’ yalanıyla yaptığı özellleştirmenin altında yatan gerçeği Başbakan’ın sözleriyle açık ediyor. Kurduğumuz tiyatro sahnelerinde sizleri destekleriz diyen Başbakan, yeri gelir senaryoyu beğenirsek, bizim de inceleme kurullarımız buralara sponsor olur sözleriyle tiyatronun satılık olduğunu vurguluyor.

Eskişehir ÇİLER KAYABAŞI

SANATÇILAR MI HALKI AŞAĞILIYOR? Başbakan, Cem Karaca’nın “Bunlar yarım porsiyon aydın.” sözlerini de çarpıtarak Karaca’nın sanatçılara cevap verdiğini iddia ediyor. “Yıllarca oyunlarında, filmlerinde, yazılarında bu ülkenin gerçek hizmetkarlarını, din adamlarını aşağıladılar. Finansmanı devletten aldılar ama finansmanın asıl sahibi milleti aşağıladılar.” diyerek halk için yapılan sanat anlayışını alaşağı ediyor.

ran sanatçıların verdiği emekle.

Türkiye’de aslında hükümetin Hazırlanan zeminle yaratılan baskı politikası gereği ‘kontrol altına Tiyatro bir ifade – bu hem politik hem alınmaya çalışılan’ sanat, ‘ucube’ yakış- de salt dikkat çekme amacı ile olabilir – tırmalarıyla egemenlerin bu konuya aracıdır ve tamamen özgür bir ortamda yaklaşımlarını göstermiş oldu. Şimdi istediği üretimi yapabilir. İnsanın aynaise Şehir Tiyatroları’nın iradesini elin- sı olarak tiyatro ve diğer sahne sanatları den alan ve işlevini yok etmeye çalışan hem bütünüyle insana yöneliktir hem kanıtlayan açıklamasının ardından kobir politikanın aracı olarak, yönetim de hangi konuyu içerirse içersin yöne- nu çözümsüz bırakılıyor. kuruluna bürokrat atanması gündemde. limi bakımından evrenseldir. Ama net olan şu ki, denetlenmeye Bu nereden geldiği belli olmasa Şehir Tiyatroları için de bu durum çalışılan Şehir Tiyatroları değil; her tür- “Tiyatro kolektif bir sanattır” da, egemenlerin ve basının alt zemini- geçerli. Repertuarı ve üslubu bakı- lü hür irade ve ifade-yaratım özgürlü- İstifa eden Ayşenil Şamlıoğlu’nun yapni hazırladığı yönetmelik; başta sanat mından birilerini rahatsız edebilecek ğüne karşı çıkmak. Bunu da ‘denetleme’ tığı açıklama tiyatro yönetimlerinin yönetmenlerinin ve yetkilerinin içini oyun seçimleri yapılabilir. Bunun ifade adı altında bir baskı mekanizmasına şu anki sürece nasıl geçtiğini açıklıyor. boşaltan bir süreci başlatıyor. edilmesinden de hiçbir sakınca yoktur. sokmak. Dünyanın hiçbirinde var olmayan sisKurulduğundan beri, yani 98 yıldır Fakat medyada da çok fazla tartışılan temi, sanat yönetmeni ile kurulmaya sanata sayısız katkı yapmış bir kurum birkaç konu ve verilen tepkilerle bir en- Başbakandan tiyatroculara çalışılan bürokrasinin nasıl karşı karşıolarak İstanbul Şehir Tiyatroları; bu gelleme yapabilmek için gereken zemin “ceza”: Özelleştirme ya geldiğini anlatıyor. yeni çıkan yönetmeliğe kadar işlevini oluşturuldu. Bakanlar Kurulu’nda karara bağlanan Sanat yönetmeninin bir kolektif sürdürmekteydi. Yani işlevini sadece İskender Pala’nın Kenan Işık’a son haliyle devlet tiyatroları özelleşti- ekip olarak dramaturg ve yönetmenlerdevlete ait bir kurum olarak değil, sa- seslenerek yazdığı “Günlük Müsteh- riliyor. Devletin olan her şeyin özelleş- le bir iş çıkarttıklarını ve kendi işlevinin nata ve insanlara yaptığı katkı ve en cen Sırlar” yazısı açıkça İstanbul Şehir tirildiği yetmediği gibi şimdi de sanata sadece –her sanat aracında olduğu gibiönemlisi de bu kurumun başında du- Tiyatroları’na yönelik bir tepkiyi ifade el atılıyor. “Sanat halk içindir” diyen bir yönetici olduğunu vurguluyor- bir ediyordu. Söz konusu yazı ve bazı ya- tiyatroculara “özelleştiriyoruz, karış- otorite değil. zarların buna destek çıkması ile büyü- mıyoruz” diye cevap veren Başbakan Şamlıoğlu, yönetmelikte yer alan yen konu, bu yönetmeliğin hazırlan- aslında “işsiz kalın da görün” demek ‘genel etik değerler’ vurgusunu bir maması ile ilgili hazırlanan zemini ortaya istiyor. Bir yandan özelleştirerek işsiz nipülasyon ve bir ‘ele geçirme politikası’ çıkardı. bırakıp yoksullaştıracağı, aynı zamanda olarak yorumladı. Genel Yayın Yönetmeni Ayşenil örgütsüzleştireceği tiyatroculara “artık Sonuç olarak yeni sezonda bu büŞamlıoğlu’nun istifasının ardından, ses çıkarmayın” demek istiyor; diğer rokrasi işlediğinde, sanat ve medya 6 yönetim kurulu üyesi ve Kadir yandan AKP Hükümeti özelleştirdiği dünyasında oluşacak tepkilerle daha ÖĞRENCİ-ESKİŞEHİR Topbaş’ın danışmanı Kenan Işık’ın da tiyatrolarda,“özgürleştiriyoruz” yala- somut bir hal alacak. Tiyatroya emek istifa etmesi tartışmaları daha da alev- nıyla kendi ideolojisini hakim kılmak verenlerin bu konudaki tepkileri kesinlendirdi. istiyor. Tiyatrocuların halk için yaptı- likle haklıdır. Aslında değişmesi gereKültür ve Turizm Bakanlığı’ndan da ğı sanatlarıyla halkı aşağıladığını iddia ken sadece bir yönetmelik değil, ifade geç gelen ve Bakan Günay’ın konu ile eden Başbakan; “Siz hem halktan para özgürlüğünü engellemeye çalışan egeilgili pasif ve çözüme kapalı olduğunu kazanacak hem de halkı, ‘halkın hü- menlerin varlığıdır.

18SORU

Türkiye’de bir savaş gerçeğinin olduğunu biliyor ve kabul ediyor. Bunun bitmesi için artık evlatlarımız 04 EKiM 2011 YARIN ölmesin, çözüm bulunsun diyen anne Maviş Şen’e Yarın Gazetesi çalışanları olarak selamlarımızı yolluyoruz. yarın BİNGÖL

Zamanın tanığı: Goya Avrupa resminin en öz- ve Francis Bacon gibi isimleri gün sanatçılarından ve etkiledi. modern resmin öncülerinden Küratörlüğünü Marisa biri olarak bilinen Francisco Oropesa’nın yaptığı sergi, İsde Goya (1746-1828), (asıl panya ve İtalya’nın önde gelen adı Francisco José de Goya y müze ve özel koleksiyonlarına Lucientes ) Türk sanatsever- ait yapıtlardan oluşuyor. Sergi, lerle dört büyük gravür serisi İspanya ve tüm Avrupa’nın çalve yağlıboyalarıyla ilk kez 20 kantılı bir dönemine tanıklık Nisan–29 Temmuz 2012 tarih- eden ve karanlığın en iyi anlaleri arasında Pera Müzesi’nde tıcılarından biri olan Goya’nın buluşuyor. gravür serileriyle -Kapriçyolar, Modern resSavaşın Felaketlemin öncülerinden ri, Boğa Güreşi, biri olarak bilinen Atasözleri ya da ressam, aynı zaZırvalar- çeşitli manda romantizm yağlıboyalarını akımının önde gebuluşturuyor. len ressamlarınGerçekçi ve dan biriydi. yer yer ürkütüSANSÜRSÜZ cü üslubuyla Aynı Diego Vélazquez giçağdaşlarınİlder Onal bi İspanya’nın dan ayrılan Goya’nın sanatı, saray ressamı olarak bilinen ressamın eserle- zamanının ötesine geçerek 20. ri, yaşadığı döneme ait bilgi yüzyıl modernizmini de etkiveren önemli belgeler olduğu lemiştir. düşünülür. Portreleriyle de ün Goya eserlerinde de anlaşıkazanmış olan ressam, sanatın- lacağı gibi, kendinden önceki daki yaratıcı ve yıkıcı öğeler ve ustaların yolunu izler. Bunun cesur resimleriyle kendisinden yanında kendi kişisel yorumlasonra gelen Manet, Picasso rını avangard bir anlatım biçimiyle ve aynı zamanda dönemi en iyi yansıtan bir tarzla ifade eder ve modern çağa ışık tutar. İç çalkantılarının dinmediği ve Katolik despotizm altındaki İspanya’da aynı kendinden önceki büyük ustaların – El Greco’nun – yaptığı gibi toplumsal olaylara gerçekçi bir yaklaşım içindeydi. Bunun yanında kendi karanlık ve sıra dışı bakış açısını yer yer gravürleri ve yağlı boya tabloları ile sergiledi.

15. Uluslararası İstanbul Kukla Festivali

Bu anket K. Marks’ın kızları Jenny ve Laura ile oynadığı bir oyundan alınmıştır.

Tuğba Özkaynak

1. En sevdiğiniz erdem? Dürüstlük. 2. Başlıca özelliğiniz? Sakin olmak. 3. Mutluluk nedir? Özgür olmak. 4. Mutsuzluk nedir? Hayattan tad alamamak. 5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Küçük yalanlar. 6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Kandırmak. 7. En sevmediğiniz şey? Çok ders çalışmak. 8. En sevmediğiniz kişiler? Yalancı insanlar. 9. En sevdiğiniz iş? Öğretmek. 10. En sevdiğiniz şair? Can Yücel. 11. En sevdiğiniz yazar? Yok. 12. Kahramanınız? Babam. 13. Kadın kahramanınız? Teyzem. 14. En sevdiğiniz çiçek? Lavanta. 15. En sevdiğiniz renk? Pembe. 16. En sevdiğiniz yemek? Dolma. 17. En sevdiğiniz düstur? İnanmıyorum. 18. En sevdiğiniz söz? Hakkımda bilginiz yoksa fikriniz de olmasın.

Gerçek herşeyin babasıdır Zeki Demirkubuz’un ne kadar koyu bir Dosoyevski hayranı olduğu bilinir. Bu sebeple çektiği filmlerde Dostoyevski’yi referans göstererek, ahlaki değerler, ‘varoluşçu’ kurgular, adalet, karşı konulamayan dürtüler, insanın karanlık tarafı, vicdan gibi konuları ön plana taşır. Yönetmenin “Masumiyet”, “Kader”, “Üçüncü Sayfa” gibi filmleri bu anlamda doyuma ulaştırılmış filmler. Üçü de çok net, gerçekçi, mesafeyi de samimiyeti de eşit seviyede koruyup seyirciyi allak bullak eden filmler. Demirkubuz’un son filmi “Yeraltı” da yönetmenin netliğini fazlasıyla bünyesinde bulunduruyor, tek farkı ilk yarısından sonra filmin ciddi anlamda sarkması... Muharrem, yalnız ve gururlu bir

memur. Yalakalık, ikiyüzlülük, yap- Kavur’un başyapıtı “Anayurt Oteli” macıklık, geçmişini unutmak gibi filminin ana karakteri Zebercet gibi özelliklerin herhangi birine sahip ruhsal çıkmaza girip önünü göremeolmak Muharrem için iğrenilesi bir yen bir karakter yaratmış “Yeraltı” durum. Bu özellikleri de karşısında- filmi de. Engin Günaydın’ın mukine söylemekten asla çekinmiyor. azzam oyunculuğuyla taçlandırdığı Acımasızlığının paralebu karakter, yeraltında linde, gururu/kibiri de yaşayan, reelde detayhad safhada... Yalnızlık lıca göremediğimiz, o da peşi sıra geliyor hakasvetli şehirlerin bir liyle. Yalnızlığın getirtemsili gibi duruyor diği, mutsuzlukla o çok karşımızda. Karakteönemli gururundan, rin bu kadar yerin erdemlerinden küdibine inmesinin seFİLMİ OKUMAK çük ödünler vermeye bebi içinde beslediği başlıyor ama bu künefrete karşın, arkaOnur Toper çük şeylerin büyük daşlarından kopamaproblemlere dönüşmesi ması. Filmin en etkilefazla uzun sürmüyor. yici sahnelerinden eski arkadaşlarla Öncelikle Tıpkı Ömer yenilen veda yemeği bölümünde,

HAFTANIN AJANDASI Kapital Sunumu EHP Siyasi Büro üyesi Gülsüm Kav’ın sunumuyla yapılan Kapital oku-

malarının 16. Oturumu 10 Mayıs Perşembe günü saat 20:00’da EHP İstanbul İl Örgütü’nden canlı yayınla gerçekleştiriliyor. Tam 15 haftadır devam eden Kapital sunumları, Kapitalizme mikroskopla bakmaya devam ediyor. İnternet üzerinden sunuma katılmak için www.ehp.org.tr adresine girmeniz yeterli.

Dostoyevski’den alıntılanan repliklerin yanı sıra, Demirkubuz’un beyninden sızan cümleler duyuyoruz karakterlerden, ki sinemacının diyalog yazımında gösterdiği aşamayı da belgeliyor bu durum. Bir yandan başkarakterin diğerleri karşısındaki ezilmişliğini net olarak görürken, öte yandan da onlara karşı nefretini tespit ediyoruz bu sahnelerde. Onun ‘olamama’ haliyse en çok burada kendini gösteriyor, paradoksal ruh halinin yansımalarını mükemmelen veriyor Demirkubuz.

18. İstanbul Tiyatro Festivali

18. İstanbul Tiyatro Festivali, 10 Mayıs - 5 Haziran tarihleri arasında, sanatseverlerle buluşacak. Festival, “Özgürlükler-Sorgulamalar” teması altında, insan haklarından göçe, savaştan şiddete insanı sarmalayan durumları irdeleyecek. Festival kapsamında yurtdışından beş, Türkiye’den 40’a yakın tiyatro ve dans topluluğunun 100’den fazla gösterisi sanatseverlerin beğenisine sunulacak.

Dur durak bilmeden ilerleyen Uluslararası Kukla Festivali bu yıl 15’inci yılını kutluyor. 3-13 Mayıs tarihleri arasında düzenlenen festival, masa kuklasından ipli kuklaya, gölge oyunundan video performanslarına, gelenekselden moderne, zengin içeriğiyle seyirciyle buluşmaya hazırlanıyor. YARIN KÜLTÜR


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.