Yarın 24. sayısı

Page 1

Fransız düşünür Alain Badiou ile röportaj:

Bir şeyler mümkün

Gençler Konferans’a çağırıyor

Dünya solunun yaşayan en önemli isimlerinden biri olarak kabul edilen ünlü Fransız düşünür Alain Badiou’yla günümüz siyasetinde öne çıkan konuları konuştuk.

09

Okumak için hayatından oluyordu

Gençler Meydana İnisiyatifi; 25 Mart Pazar günü Hacettepe Üniversitesi’nde 11.00’de “Kuruluş Konferansı” düzenleyecek.

2.6

Şubat ayı bütçe sonuçlarına göre, merkezi milyar TL yönetim bütçesi 20 ayında 988 milyo 11 yılı Şubat n ken, bu yılın aynı lira fazla veriray 641 milyon lira aç ında 2 milyar ık verdi.

Fırat Üniversitesi öğrencisi Hamza Yıldız, çalışırken yüksek gerilimde kaldı ve kolunu, bacağını kaybetti. 5

7

www.yarinhaber.net

20 mart 2012 salı l sayı:24 l 1 tl

Devlet 21 Mart’ta kutlamayı dayattı, bayrama kan sıçradı

90’lara dönmek

HAKAN ÖZTÜRK AKLIN YOLU

3

Direnenlerin baharı gelmesin isteniyor SİBEL UZUN UYANIS Ş

4

Ölümsüzler ülkesi

GÜLSÜM KAV ANA FİKİR

5

Eyüp’e serbest halka yasak

Bir Newroz, bir Nevruz kutlaması. Resimlerin biri Zeytinburnu Kazlıçeşme’de diğeri ise Eyüp’te çekildi. İki resmin ortak yönü ise her ikisinin de 21 Mart’tan önce yapılan kutlamalardan çekilmiş olması. Birinde devlet halkı panzerlerle, gazlarla engellemeye çalışırken diğerinde ise devlet erkanı “resmi” ateşin üzerinden atlıyor. Devletin söylediği günün dışında kutlamalara katılanlar “savaş medyası” aracılığıyla provakatör ilan edildi. Newroz yasakları AKP’nin ‘90’lardaki gibi bir savaşı başlattığına işaret ediyor.

18 Mart 2011 Pazar Kazlıçeşme Meydanı

İşsizliğin artması an meselesi

İşsizlik oranları en son %9.8 olarak duyuruldu. Bir taraftan büyüme beklentileri gerilerken, diğer taraftan krizin etkilerinin artacağı uyarıları geliyor. Hükümetin istihdam politikaları ise sorunu çözmekten çok derinleştiriyor gibi gözüküyor. Hal böyleyken İstihdam nasıl oluşuyor? ekonomİ 8

Öğretmen açığında Türkiye bir numara

“21 yüzyılda öğretmenleri hazırlamak ve okul liderlerini geliştirmek’’ adını taşıyan OECD raporuna göre, Türkiye’de önemli derslerde on okuldan, sekizinde öğretmen açığı olduğu açıklandı. Türkiye öğretmen açığı konusunda ise dünyada bir numara. eğİtİm 10

Hayatı çalınmış ‘hayatsız kadınlar’

Adı Bedensiz Ruhlar… 48. Uluslararası Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Belgesel Film ödülünün sahibi. Belgesel para karşılığında cinsel ilişkiye girmek zorunda bırakılan kadınların hayatını anlatıyor.Filmin başkahramanı ise uzun süredir bu konuda mücadele veren Ayşe Tükrükçü. kültür - sanat 12

10

19 Mart 2011 Pazartesi Eyüp Stadı

Devlet gücünün yettiği ilde Newroz’u kutlamak isteyenleri alana sokmazken, Diyarbakır’da kolluk kuvvetleri alana dahi yaklaşamadı. İstanbul’daki mitinge orantısızca saldıran devlet BDP Arnavutköy İlçe Yöneticisi Hacı Zengin’i katletti. Ölümün ardın-

Başbakan’a göre zamanaşımı yok!

dan hükümet yetkilileri bir baş sağlığı bile dilemeden asparagas açıklamalarda bulundu ve Hacı Zengin’in evde öldüğü söylendi. Ancak fotoğrafından durumun tam tersi olduğu görülüyor. Batman’da yapılan Newroz kutlamasına saldıran polisler milletvekillerinin de bulunduğu

aracın camlarını taşla kırdı ve içeriye gaz bombası attı. Gazdan etkilenerek dışarıya çıkan Mardin milletvekili Ahmet Türk’ü bir polis yumruk atarak darp etti. Özel olarak Kürtlere yasaklandığı belli olan Newroz için devlet kendi sözünü yutarak, yasaklara uymadan 21 Mart dışında-

ki günlerde kutlamalar yapıyor. Devletin saldırgan ve çelişki dolu tutumu ile ilgili olarak Emekçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sibel Uzun ve Barış ve Demokrasi Partisi İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel Yarın’a konuştular. 3

Yarın muhabiri Sevda Yılmaz araştırdı:

“Milletimize hayırlı olsun” sözleriyle Sivas Davası’nın zaman aşımına uğramasını değerlendiren Başbakan Recep Tayyip Erdoğan şimdide ‘olabiliyor böyle şeyler’ dedi. sİyaset 4

Daha borçlu hale geliyoruz Türkiye Bankalar Birliği’nin verilerinden yapılan hesaplamalara göre, 5 yılda kullanılan konut kredisi miktarı ise yüzde 122 arttı. ekonomİ 8

Mısır’da işçiler grevde

Mısır’da Kahire ve diğer şehirlerde işçilerin grevleri ve protesto eylemleri sürüyor. dünya 11

İşçi ölümleri devam ediyor

Esenyurt’ta, 11 işçinin hayatını kaybetmesine sebep olan patlamadan sonra tekrar gündeme gelen “iş cinayetleri” devam ediyor. emek 6

02 Ruhsal sakatlıklara sansür

Cumhurbaşkanı kadına şiddet yasasını onayladı 8 Mart günü mecliste kabul edilen Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Kanunu Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından onaylandı. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun geçtiğimiz yıl Mart ayında meclise sunduğu yasa tasarısından hareket edilerek hazırlanan yasa, bir yıl bekletildikten sonra çıkarıldı. güncel 3

Katliamlarda zamanaşımı devam ediyor 2 Temmuz 1993’te Sivas’ta Madımak Oteli’nde 33 kişinin diri diri yanarak can vermesi ile sonuçlanan olayın ardından toplam 131 kişi yargılanmıştı. Bunlardan 121’i hakkında kesinleşmiş dava bulunuyor. Ancak yalnızca 10 sanıkla ilgili dava sürdü ve bunların da 4’ü yakalanamadı. 1’i ise “suçun mahiyetinden ötürü” serbest kaldı. Kalan 5 kişi hakkında süren dava ise geçtiğimiz günlerde 7 yıllık zamanaşımı süresinin dolması gerekçesi ile düştü. Bundan 2 yıl önce de 30 yıllık zamanaşımı süresinin dolması üzerine 16 Mart 1878 tarihinde Beyazıt’ta yaşanan katliam hakkındaki dava düşmüştü. güncel 5 İzmir Büyükşehir Belediİtfaiyeciler yesi’nin açtığı sınavı kazanmalarına rağmen Danıştay belediyeyi kararı nedeniyle atamaları yapılmayan itfaiye beri adayları, protesto etti eylemlerini sürdürüyor. emek 6


0420EKiM 2011 YARIN MART 2012 YARIN

Ruhsal sakatlıklara sansür

PKK ile “sıcak çatışma” yaşayan tüm askerler dikkat; Malül sayılarak maaş bağlanması gereken teşhisinize sansür var. “Post travmatik stres bozukluğu psikiyatrik bir tanım. Yaygın adıyla Vietnam Sendromu olarak bilinir. Rahatsızlık olağanüstü yada kötü olaylarda ortaya çıkar. Konu savaş olduğunda sıcak çatışmalara giren tüm insanlarda kaçınılmazdır. Be y n i n bu olağanüstü durum karşısındaki algılayış ve beynin kimyasallarla tepkilerinden k a y n a k l a n ı r. sevda yılmaz Çatışmaların askerlik süresince yaşandığını düşünürsek oradan sivil hayata dönenler ağır ruhsal sorunlarla yüz yüze kalıyorlar. Tedavi olmaları çok zor v e uzun sürede alıyor. Bu insanların malulen gazi sayılıp maaş ve SGK hizmetlerinden yararlanmaları gerekir.” Konuyu görüştüğüm Bakırköy Ruh Sağlığı Hastanesi’nde uzun yıllar çalışmış klinik uzman psikolog Eda Yıldırım bu konunun tam bir skandal olduğunu mağdur hastaların gerek klinik yatışlarında gerekse dışardan terapi gören hastalarda şahit olduğum, aldıkları travmalar sonrası çalışma hayatına uyum sağlamaları mümkün değildir. İhtisas hastanelerinin bu teşhisi içeren

raporlarının yeterli olması gerekirken malül sayılabilmeleri “Askeri Hastane heyet raporları geçerli sayılmaktadır. Nedeni gayet açık binlerce insana maaş bağlamak devletin işine gelmiyor. Resmi kanalların izniyle gittiğim ilgili hastane yetkilileri fotoğraf vermediler ve açık kimlikleriyle konuşmak istemediler. Bakırköy Ruh Sağlığı Hastanesi’nde klinik şefi olan bir doçent bu olayın tamamen “bir sansür mekanizmasıyla üstünün kapatıldığını” söylemekle yetindi ve yüzlerce hastanın kliniklerinde savaş mağduru, “yatışlı hasta” olarak tedavi gördüğünü ifade etti. Heyet depresyon tanısıyla işin içinden sıyrılıyor. Dayım Muhammed Düzgün İskenderun’da askerliğini yaparken çarşı izninden bir saat geç geldiği için yoğun işkenceler ve hücre hapsi sonucu yaşamını akıl hastanelerinde geçirdi. Çok ince ruhlu bir insandı. Onu en son beyin kanaması sonrası ameliyat edilen annemin saçlarının ka-

, Bu hafta Yarın Gazetesi’nin dağıtımı için ı­ mutlak uğrağımız olan kargo şirketinde çal e şan Kader Yıldırım ile birlikteyiz. İşte biz anlattıkları. zıtılmasına ağlarken görmüştüm. Hassasiyeti, ablasının (benim annemin) gençliğinden aklında kalan kıvırcık gür saçlarıydı ve “nasıl kıydılar?” diyordu. Bu benim aile dramım. Ziyan edilen yaşamlar devletin hiç umurunda değil-

di. Kürt Anneler (gerilla anneleri) ve asker annelerinin dramları aynıdır. Ve halklar kardeştir. Barış için acilen hepimizin yapacağı bir şeyler olmalı.

Dilovası’nda “Onur” kazandı Acile giden hastalar dikkat

Kocaeli Dilova Vadisi’nin “kanser yuvası” haline geldiğini, yaptığı araştırmalar sonucu ortaya koyan Prof Dr. Onur Hamzaoğlu’na şarlatan diyenler hak ettikleri cezayı aldı. Kocaeli Büyükşehir belediye Başkanı Karaosmanoğlu, 3 bin 480 lira para cezasına çarptırıldı. Sermayenin yanında yer alıp, halkın sağlığını hiçe sayanlara karşı “Onur” kazandı. Gelinen süreci Yarın Gazetesi olarak Prof Dr. Hamzaoğlu ile birlikte değerlendirdik.

Halkın sağlığı piyasanın şefkatli kollarına bırakılamaz Hamzaoğlu çalışmalarına dair yaptığı açıklamanın ardından neler yaşandığını şöyle ifade etti: “Benim halkı galeyana getirdiğim, korkuttuğumla ilgionur hamzaoğlu li olarak YÖK’e başvuruda bulundu. Ondan sonra soruşturma sonucu uyarı cezası verildi. Bir başka boyut olarak, hem Büyükşehir Belediye Başkanı hem de Dilovası Belediye Başkanı savcılığa, Dilovası’ndaki halkı korkuttuğumla ilgili suç duyurusunda bulundular. Savcılık görevsizlik kararı aldı ve dosyayı üniversiteye gönderdi, mesleğiyle ilgili bir tutum mu bu diyerek. Onun üzerine üniversite benimle ilgili olarak ceza soruşturması açılmasını uygun buldu. Eğer Üniversite benim yargılanmama müsaade ederse, dosyayı mahkemeye gönderirse, iki ile dört yıl arası hapisle yargılanacağım.”

“Belediyeni 3. avukatı üniversitedir” Hamzaoğlu bilimsel bir araştırmanın, bilimsel olarak ispat edilmiş bir gerçeğin mahkemece “ağır tahrik” olarak değerlendirilmesiyle ilgili de şunları söyledi: “Eğer bu bir içtihat haline dönüşmüşse, bundan sonra hiçbir bilim insanı, her hangi bir dergide, bilimsel bir dergide makalesi yayınlanmadan, konuşamayacak. Onun için bu çok tehlikeli bir durum. Bunu da sağlayan, üniversitemizi, sektörü ve sektörün istemi doğrultusunda kuran yönetim kuruludur. Dolayısıyla mahkemeye de yol gösteren, mahkemeye bu yolu açan, ya da belediyeye de üçüncü bir avukat olarak yardım eden üniversitenin kendisidir. “ 4. Demir çelik fabrikası açıldı Dilovası’nda Hamzaoğlu’nun araştırma sonuçlarını açıklamasının ardından, Bakanlıklardan ve Belediyelerden gerekenlerin yapıldığına dair açıklamalar geldi. Ama bu yazıya rağmen sanayi bakanlığının da katıldığı bir törenle Eylül 2011 tarihinde Kocaeli’nin dördüncü demir çelik fabrikasının temeli atıldı. bizim sorumluluğumuzdur Prof. Dr. Hamzaoğlu öğretim üyelerinin, bilim insanların topluma karşı sorumlu olduğunun altını şu cümlelerle bir kez daha çizdi: “bir öğretim üyesi olarak, bir insan olarak, insana rağmen, doğaya rağmen olan her şeye karşı, bilimsel veriler ışığında toplumsal yaşantının yeniden düzenlenmesine katkıda bulunmak zorundayız. O bizim sorumluluğumuz içindedir. “ YARIN TOPLUM

Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) geçtiğimiz günlerde yaptığı düzenleme ile ücretsiz sağlık hizmeti verdiği için, 70 milyonluk Türkiye’de sadece bir ayda 80 milyon başvurunun yapıldığı acil servislerden de para almanın yolunu buldu. Hükümetin “herkese ücretsiz acil servis” iddiasında delik açtı. SGK’ nın geçtiğimiz günlerde yayımladığı Sağlık Uygulama Tebliği (SUT), vakıf üniversiteleri ile özel hastanelerin acil servislerine başvuranlardan para alınmasının önünü açtı. SGK, bu kez de özel sağlık kuruluşlarına acil olarak başvurulsa bile bu halin ortadan kalktığına karar verilen hallerde ücret alınmasına izin verdi. Buna göre, vakıf üniversiteleri ile özel hastanelerin acil servislerine başvuranların acil hallerinin sona erdiğinin düşünülmesi halinde, hastaya taahhütname imzalatılacak. Taahhütnamede şu ifade yer alacak: “acil halimin sona erdiği ve bundan sonra sunulacak sağlık hizmetleri için ödediğim ilave ücreti SGK’ dan talep etmeyeceğimi kabul ve taahhüt ediyorum.” Sağlıkta dönüşüm politikaları çerçevesinde “sağlığa erişim hakkı”nın, temel insan hakkı olmaktan çıkarılıp, “parası olanın hakkı” olduğu, acil hastalardan bile para istenmesiyle tastiklenmiş oldu. Şimdilik sadece özel hastanelerde uygulanacak tebliğ kısa süre içerisinde genelleşecektir. Ayrıca SGK’ nın acil hasta tanımı da, ani gelişen hastalık, kaza, yaralanma ve benzeri durumlar, tıbbi müdahale gerektiren durumlar ile başka bir sağlık kuruluşuna nakli halinde hayatın veya sağlık bütünlüğünün kaybedilme riskinin doğacağı kabul edilen durumlar dışındaki hastaları acil kabul etmiyor. YARIN TOPLUM

Tatbikatta yanan Onur kurtarılamadı

28 Kasım’da okuduğu lisede yapılan yangın tatbikatında yanan Onur Zeki Aygün, Tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi. Bitlis’te Çok Programlı Lise’nin bahçesinde meydana gelen olayın ardından ağır yaralı halde ambulans helikopterle Kocaeli’ye getirilerek Derince Eğitim ve Araştırma Hastanesi Yanık Ünitesi’nde tedavi altına alınan lise öğrencisi Onur Zeki Aygün, yaklaşık 4 aydır burada tedavi görüyordu. Vücudunun yüzde 50’si yanan, Onur 4 aydır yaklaşık 20 ameliyat geçirdi, 70 ünite kan verildi. Dün “sonuncusu” denilen ameliyata giren Onur’un kalbi bu ameliyata dayanamadı. Oğlunun tedavisi boyunca Derince’de hastaneden ayrılmayan babası Haydar Aygün bu olayın sorumlusu olan öğretmenlere ise sadece açığa alma ve kınama cezası verilmesini eleştirmişti. Tedavi altına alındığı günden beri perişan olan aile, çocuklarının ölümünden sonra yıkıldı. Onur Zeki Aygün’ün cenazesinin, memleketi Muş’ta toprağa verileceği öğrenildi. YARIN TOPLUM

Alerjik nezle deyip, geçmeyelim Bahar aylarında en sık görülen hastalıklardan olan alerjik nezle halk arasında “saman nezlesi” olarak bilinir. Bu aylarda çiçeklerin açması ile havaya yayılan polenler (çiçek tozu) en önemli sebebidir. Burun tıkanıklığı ve akıntısı, koku alamama, hapşırma, halsizlik ile kendini belli eder. Belirtiler sinsi ilerlediğinde teşhisi zordur. Çoğu zaman, uzun süre ızdırap çektikten sonra “acaba alerjik miydi?” diye düşünürüz. Ve çok sonra alerji hekimine başvurmuş oluruz. Asıl sorun da bu noktada başlar. Çünkü alerjik nezlenin, üst ve alt solunum yollarında oluşturduğu tahribat be-

raberinde Otit (orta kulak iltihabı), ğundan, bu saatlerde dışarı çıkmaSinüzit (Burun çevresindeki sinüs maya çalışalım. Sigara içmeyelim ve adı verilen boşlukların iltihaplan- yanımızda içilmesine izin vermeyeması), astım lim. Özellikle bahar ayında (Akciğer içindekapı ve pencerelerimizi kapaki hava yollarının lı tutalım. Giysilerimizi açık iltihabi hastalığı) havada kurutmayalım. Şapka gibi hastalıkları ve ceketlerimizi daha sık yıda meydana gekayalım. Tüylü ve yünlü battirir. Bu netaniyeler yerine pamuklu denle alerjik ve sentetik olanları tercih SAĞLIK iÇiN nezle deyip edelim. Evimiz kaloriferli geçmemeliyiz. veya sobalı ise ev havası Hülya Şahin Kendimiz kokuru olacağından su buharuyucu tedbirleri rı ile nemlendirelim. Bunun almalıyız. Polen yoğunluğu en çok dışında burnumuzun dış kısmına ve 08.00-14.00 saatleri arasında oldu- göz çevremize çok ince bir tabaka

Daha radikal olunmalı

klarından bahBize kısaca kendinizden ve mesleğinizin zorlu sedebilirmisiniz? Evlenince buraya Daha önce İstanbul’da çalışıyordum. un olarak çalışıyo­ geldim. 2 yıldır burada çalışıyorum. Yoğ sinde çalışsak bile ruz. SSK’nın belirttiği mesai saatleri içeri ğine dayanıyor eme en işimiz oldukça ağır. Özellikle bed durum böyle. inde ve çok yorucu. Bütün kargo şirketler iş mi? Geçiminizi sağlayabilmeniz için yeterli bir veremiyor. Asgari İhtiyaçlarıma hiçbir anlamda cevap Kira, çocuk vs. ücretin ne kadar olduğunu düşünün. nemezsin. Dışa Kesinlikle hiçbir zaman bu ücretle geçi elik bir düzenleme yönelik bir iyileşme var. Ancak içe yön pa standardında yok. Çok eksiklikler var. Görünürde Avru düzenlemelerle yeni bile çalışıyoruz. 1 Mayıs İşçi bayramı leride çalışı­ gün si tatil olmaya başlandı. Mesela cumarte dik. Birçok ister ı yoruz. Cumartesilerinin de tatil olmasın talebimiz dikkate taleplerimiz olmasına rağmen hiçbir şey. Hatırlarsınız alınmıyor. Sektör tekelin elinde olan bir çalışma saatlerinin 1996-1994 de Aras Kargo çalışanları, a Türkiye gene­ düzenlenmesi ve çalışma şartları hakkınd birçok insanın da 96 linde bir eylem yapmıştı. 1994-19 önemli değil. için sırf bu nedenle çıkışını verdiler. Onlar . ırsın Ben de bura­ Onlara göre gidersin başka yerde çalış ödenmeyecek. Bu dan çıkmış olsam maaşım zamanında göze alamıyor ve yüzden pekçok insan işini kaybetmeyi sesini çıkarmıyor. mik kategorile­ Çalıştığınız yer itibariyle toplumun en dina söylemek is­ ne da konu Bu rinden gençlerle birliktesiniz. tersiniz? l. Dünyanın nere­ Öğrencilerin olduğu yer olması güze letin olmaması sine giderseniz gidin eğitim demek ceha gelişmişliğini de demektir. Üniversitelerin olması o ilin ımda keşke bu­ gösterir. Bursa ile İstanbul’u karşılaştırdığ bir üniversiteye rası da biraz açık olabilseydi diyorum. Tek etkileşim yok. al ums topl i sahip. Eylemler vs. çok az. Yan ek gündemi eder p Haberin olmuyor. Ancak kendin taki arsız ka­ duy da yakalayabiliyorsun. Bu nedenle insanlar olmaz. da tın tadı labiliyor. Renkleri anlayamazsan haya an ğin zam “ben” Hep bir renk, hep bir dil üzerine gitti Geniş düşünmek demiş olursun. Bu da mümkün değil. da da öyle. Her lazım. Bu toplumda da öyle. İş yaşamın SA BUR IN YAR ı. bakımdan daha radikal olunmal

Hazırlayan Halil Altunpolat

21Mart 1937

1968 22Mart

25Mart 1986 halinde vazelin sürelim. Böylece polenlerin vazeline yapışmasını sağlayarak, solunum yolumuzdan girişlerini engellemiş oluruz.

26Mart 1942

Dersim isyanı 1934’te çıkarılan İskân Yasası’nı Dersim’de uygulamayan devlet, önce kentin adını değiştirdi, ardından vali ve komutana sınırsız yetkiler verilerek, özel mahkemeler ve vergilerle Dersim halkı üzerindeki baskı ve asimilasyon politikaları hızla uygulanmaya başlandı. 21 Mart’ta Seyit Rıza önderliğinde Dersimlilerin isyanı başladı. 1938’e gelindiğinde, 50 binden fazla Dersimli katledilmiş, 10 binler göçe zorlanmıştı. gerçekçi ol imkânsızı iste Paris, Nanterre Üniversitesi’nde Vietnam Savaşına karşı çıkan ve eğitimde reform isteyen öğrenciler, üniversiteyi işgal etti. Kısa sürede 68 Hareketi tüm dünyayı sardı. itirafa soruşturma Polis memuru Sedat Caner, Nokta Dergisi’ne verdiği röportajda işkence yaptığını itiraf etti. İşkence yaptığı için değil, itiraf ettiği için yargılandı. soykırım başladı Naziler, Yahudi, sosyalist ve eşcinselleri Polonya’daki Auschwitz kampına götürmeye başladı. 1.1 milyon kişi bu kampta öldürüldü.


20 MART 2012 YARIN

Hakan Öztürk AKLIN YOLU

90’lara dönmek

Newroz’da devlet kan döktü

Newroz’a günler kala İçişleri Bakanı Mehmet Ali Şahin’in açıklaması devletin kutlamalara dair tavrını belli etti. Newroz’un ayın 21’i dışında kutlanmayacağı açıklamanın ardından pek çok ilde düzenlenen Newroz mitinglerine saldırılar yaşandı. Polisin attığı biber gazı sonucu İstanbul’da BDP yöneticisi Hacı Zengin hayatını kaybetti. Ahmet Türk’e polis yumruk attı. istanbul can çoksöyler

Asıl günü olan 21 Mart tarihinden önce başlayan Newroz kutlamaları, bu yıl yasaklar ve polis baskısıyla karşılaştı. Geçtiğimiz yıllarda da Newroz, farklı günlerde kutlanıyordu. Oysa bu yıl hükümetin açıklamasının ardından önceden izni alınmış olan mitinglere bile saldırılar oldu. Türkiye’de birçok şehirde Newroz kutlamaları yasaklara rağmen yapıldı, Newroz ateşleri yakıldı. Her yıl kutlanan Newroz’u bu yıl yasaklayan devlet, halkı 2 gün öncesinden tehdit ederek alanlara çıkmayın derken, Newroz’un kanlı geçeceği sinyalini vermişti.

POLİS 1 KİŞİYİ ÖLDÜRDÜ İstanbul Zeytinburnu Kazlıçeşme’de yapılan Newroz mitinginde bir ölüm haberi geldi. Polisin attığı gaz bombası sonucu BDP Arnavutköy İlçe Yöneticisi Hacı Zengin yaşamını yitirdi. 165 kişinin gözaltına alındığı müdahalelerde, miting alanına girmek isteyen halkla polis arasında sık sık çatışmalar yaşandı. Polis miting alanında saldırmanın yanı

NEWROZ YASAK “NEVRUZ” SERBEST İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin 16 Mart günü yaptığı açıklamayla Newroz’un tarihinin 21 Mart olduğunu söylemiş ve o tarihten önce ya da sonra olacak kutlamaları provokasyon amaçlı ilan ederek yasakladığını duyurmuştu. Ancak birçok belediye ve kurumun resmi etkinlikleri devam ediyor. Fatih Belediyesi’nin 20 Mart’ta, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi’nin 22 Mart’ta olan kutlamalarına dair hiçbir yasak ya da polis müdahalesi bulunmuyor. Görünen o ki bayram Kürtlere yasaklanırken, devlet nezdinde “zararsızsan” bir problem bulunmuyor. sıra, alana gitmek için buluşan kitleleri daha buluşma alanlarında engelledi.

AKP’NİN SAVAŞ KARARI AKP MKYK’sının saldırılar ve Hacı Zengin’in ölümünün ardından yaptığı değerlendirme ise düşündürücü. MKYK adına toplantı sonrası açıklama yapan Hüseyin Çelik ağzındaki baklayı çıkardı. “Provokasyon olacaktı” diyen Çelik, “Bu kendiliğinden mi oluyor, biz kan döküyoruz, canımızı veriyoruz can alıyoruz.” dedi. Newroz’a yapılan polis saldırısıyla ilgili ise “Biliyorsunuz, İstanbul’da gömülü olarak bulunan 13 kilogramlık plastik patlayıcı zaten bir provokasyon yapılacağının göstergesiydi.” dedi. Böylece bahar bayramı 21 Mart’ta olur söylemleri de tarih oldu. Batman ve Siirt’te yapılan Newroz kutlamamalarına saldıran polis, bu yıl ayrıca milletvekili Ahmet Türk’e yumruk atması ile gündeme geldi.

sibel uzun emekçi hareket partisi genel başkanı Devletin yasakçı uygulamaları ve Newroz’da yaşanan saldırılar ile ilgili Emekçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sibel Uzun Yarın’a konuştu. Newroz Kürt halkının bahar bayramı değil de “direniş” bayramıdır. Bu çerçeve doğrultusunda bir kutlama yapılması gerekir. Anlam ve önemin buna uygun bir şekilde vurgulanması gerekir. Biz de bugün Kürt hareketinin düzenlemiş olduğu, her ne kadar devlet yasakladığını ilan etse de Kürt halkıyla birlikte, iptal edilemeyen, yasaklanamayan Newroz alanındaydık. Fakat bugün devletin göstermiş olduğu tavrı lanetliyoruz. Hayatını kaybeden BDP Arnavutköy İlçe Yöneticisi Hacı Zengin’i saygıyla anıyoruz. Kendisi Kürt halkının mücadelesinde bayraklaşmıştır. Bugün Roboski Katliamı’ndan sonra aslında yaşanan birçok gelişme, devletin genel milliyetçilik ve faşizmiyle denk düşen politikalarının ne anlama ve ne şekle büründüğünü gösteriyor. Bu da sadece Kürt halkının değil tüm halkların düşmanlığıdır. Bugün Hrant’ın katilleri de bu düşünce nedeniyle serbest bırakılmıştır. Yani Hocalı eylemlerinde söylenen her şey aslında tüm halklara söylenmektedir. Bu kini ve nefreti yayan faşizm dalgasını lanetle kınıyoruz. Biz de bu doğrultuda olabilecek her türlü politik gelişmelere karşın yerimizi mutlaka parti olarak alacağız. Bugün Newroz alanında baştan itibaren sonuna kadar yer aldık. Bundan sonra da BDP’li arkadaşlarımızın dediği gibi devlet bir taraftan yasaklasa da bunu halk ne kadar kendi meşruiyetinin yanında yer alıyorsa biz de onu destekleyerek, arkasından giderek yerimizi alıyor olacağız.”

sebahat tuncel barış ve demokrasi partisi istanbul milletvekili Yarın gazetesine görüşlerini aktaran BDP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ise Kürt halkının direnişini selamlayarak, AKP için “bugünün Dehak’ıdır” dedi. Tuncel; “AKP Kürt halkına bayramı zehir etti. İstanbul’daki alanlarda büyük çatışmalar yaşandı. Gaz bombaları ile saldırdılar. Bu yaşanan tablo AKP’nin demokrasi anlayışıdır. Bu anlayış neticesinde bir arkadaşımız yaşamını yitirmiştir. Onlarca arkadaşımız yaralandı. 500’e yakın gözaltı olduğu söyleniyor. Bir kez daha bu olay AKP’nin Kürt sorununa bakışını ortaya koymuştur. Kürt halkının hak ve özgürlük taleplerini zorla ve baskıyla bastırmaya çalışmıştır. Yani günümüzün Dehak’ı AKP olmuştur. Onlar da biliyordu yasakların bu tabloyu yaratacağını. Bir arkadaşımız inançları uğruna hayatını kaybetti, onlarca arkadaşımız da yaralanmıştır. Her şeye rağmen Kürt halkı Newroz alanlarına çıkıp bayramını kutlamak istediğini, direnerek net ortaya koymuştur. Her şeye rağmen halkımızın direnişini selamlıyor ve Newroz bayramını kutluyorum.”

KCK iddianamesi Hacettepe’den gençlere soruşturma sonunda tamamlandı 147 kişinin tutuklu bulunduğu iddianame sonunda tamamlandı. Özel yetkili İstanbul Cumhuriyet Savcısı Adnan Çimen tarafından KCK adı altında yürütülen operasyonlar sonucu yüzlerce kişi gözaltına alınmış 197 kişi hakkında soruşturma başlatılmıştı. Aralarında Prof. Dr. Büşra Ersanlı ve yazar Ragıp Zarakolu’nun da tutuklu bulunduğu soruşturmanın iddianamesi aylar sonra ancak hazırlandı.

Ersanlı yönetici oldu BDP’nin Siyaset Akademisi’nde ders veren Büşra Ersanlı iddianameye göre KCK’nin ideolojik eğitiminden sorumlu yönetici oldu. İddiaya göre Siyaset Akademileri’nin merkez sorumlusu olan Prof. Dr. Büşra Ersanlı 22.5 yıla kadar hapis istemiyle yargılanacak. Belge Yayınları yetkilisi Ragıp Zarakolu içinse 15 yıla kadar hapis isteniyor. savcı kck’yi ‘çözmüş’ İddianamede KCK içindeki hiyerarşide Murat Karayılan’dan sonra gelen 3 kişilik ‘KCK yürütme kurulu’ üyesi anlatılıyor. İddianamede bu üç isimden biri olan Kudbettin Yazbaşı bir numaralı sanık olarak yer alıyor. KCK yürütme kurulu üyesi Ali Durç ise iddianamenin firari şüphelisi olarak iddianamede yer alırken, diğer yürütme kurulu üyesi Nihat Oğraş hakkında ise Haziran ayında İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde açıldığı iddianamede anlatıldı. YARIN GÜNCEL

Daha önce rektörle öğrenciler toplantısınİnisiyatifi’nden Seçkin Erdoğan’a kendisine açılan da kabul edilen salon kullanımına ilişkin soruşturma ile ilgili görüşlerini sorduk: “Rektör yönergede de bahsedilen “Irkçı fikirlerin yayılMurat Tuncer, demokrat gözükmesine rağmen masının önünü açan etkinliklere izin verilemetemelde benimsediği ideoloji demokratik üniyeceği” yönündeki maddeyi dayanak göstererek versiteye imkan sağlamadığından soruşturma Ermenileri aşağılayan bir etkinliğe dair açmakta gecikmedi. Söz konusu kendi söz kullanmak üzere, etkinliğin yapıldığı sağ ideolojisinde faşistlerden yana olmak salona giren gençlik örgütlerinin sözü olunca olayın içeriğini bir yana bırakıp etkinliği yapan tarafça engellenmek isbiz devrimci öğrencilere soruşturma açtı. tenmişti. Ardından gençlik örgütleri saYani soruşturma olayın içeriğiyle ilgili londan ayrılarak üniversite merkezinde kriminolojik bir araştırmaya bağlı değil, etkinliği protesto ettiklerini ve saldırıya tamamen bizim görüşlerimizle alakalı uğradıklarını ilan ederken faşistler kala- seçkin erdoğan olarak açılmıştır. Yani siyasidir. Bu göbalık biçimde tekrar saldırmıştı. Bunun rüşlerimizi 24 Mart’ta yapılacak rektör üzerine gençlik örgütleri kitlesel bir eylemle sal– öğrenciler toplantısına da taşıyacağız. Rektörün dırıları protesto etmişlerdi. kendisine de ileteceğiz. Umarız dediğimizi yapar ve soruşturmaları geri çeker. Yoksa Hacettepe’de “Söz konusu ideoloji olunca..” demokrasiden bahsetmenin bu rektörle mümkün Hacettepe Üniversitesi Gençler Meydana olmadığını anlamış olacağız.” YARIN GÜNCEL

Cumhurbaşkanı kadına şiddet yasasını onayladı 8 Mart günü mecliste kabul edilen Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Kanunu Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından onaylandı. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun geçtiğimiz yıl Mart ayında meclise sunduğu yasa tasarısından hareket edilerek hazırlanan yasa, bir yıl bekletildikten sonra çıkarıldı. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun konu ile ilgili açıklamasında şu ifadelere yer verildi:

“Bu önemli bir adım. Yasada medeni haline bakılmaksızın tüm kadınları şiddetten koruyacak düzenlemeler bulunuyor. Ancak yasaya giremeyen hayati taleplerimiz de oldu. Bunların en önemlilerinden biri; kadın örgütlerinin kadın cinayeti ve kadına şiddet davalarına müdahil olarak katılmaları yasada güvence altına alınmaması oldu. “Toplumsal cinsiyet” kavramının yasada yer almaması ve yasanın adı. YARIN GÜNCEL

Taraf gazetesinde “ben solun ciğerini bilirim” havalarında bir köşe yazarı var. Eski solcu olduğu için böylesi bir bilgiye sahip olduğunu düşünüyor. Bilgiye bu yoldan sahip olmak, onun mutluluğunda hiçbir eksiklik yaratmamış. Keşke en başından beri sağcı-liberal biri olsaydım gibi bir hayıflanması yok. Bahsettiğim kişi Melih Altıok. Gazetedeki köşesinin adı da “Solaçık”. Allah günah yazmasın ama Ecevit hükümetinin onlarca insanın öldüğü cezaevi operasyonuna verdiği “Hayata Dönüş” adı gibi. Ecevit’in çok düzgün bir diksiyonla “Hayata Dönüş” ifadesini kullanması hakikaten tüyler ürperticiydi. Melih Bey de insanı ürküten birisi. Tam bir kendisiyle barışık olma yapıntısı. Neyi tercih etse o tercih ettiği tutumun fevkalade olduğunu iddia etmesi insanı şaşırtıyor. Bir insanda gayet doğal olarak rastlanabilecek tereddüdün zerresi yok bu yazarda. Müthiş aydınlanmacı düşündüğü zamanlardaki yazıları jilet gibi. Aradan üç beş hafta geçiyor. Bakıyorsunuz sağcıliberalimsi biri olarak yazdığı yazılar da jilet. Kısa süre içerisinde tam tersi şeyler söylese de kendisinden son derece emin. Kötü ve aslında utanılacak durumlar karşısında bu kadar emin, ferah ve keyifli olması insanı korkutuyor. Rezervuar Köpekleri filminde bir sahne vardı. Soyguncu ekipten birisi her yerinden sandalyeye bağlı ve ağzı bantlı adamın kulağını kesmeyi kafasına koymuştu. Tatlı bir müzik eşliğinde adamın etrafında dans ederek ve şarkıyı mırıldanarak yapmaya hazırlanıyordu bu işi. Korkunç olan kulağın kesilmesinden öte adamın bu kadar mutlu ve kendisiyle barışık olabilmesiydi. Melih Bey’in son zamanların döneklerini temsil edebilecek genel özellikleri var. O nedenle onun üzerine konuşmak dönekler üzerine konuşmak olarak kabul edilebilir. Kendisi uzun bir zaman diliminden bakıldığında elbette ki tutarsızdır. Bununla birlikte anti-komünist olmayı tercih ettiği dönemden itibaren kendi düşünsel temasını pek de güzel işlediğini söyleyebiliriz. En son Newroz’da yaşananlar üzerine bir yazı kaleme almış. Normalde liberali tayfa “Amerikan emperyalizminin bize ettikleri” bahsine girildiğinde bu bölümü çok komplocu bulup “canım ne alakası var, her şeyi Amerika mı yaptırıyor” diye kükrerdi. Melih Bey şu an, Newroz eylemleri esnasında kaybettiğimiz BDP’li Hacı Zengin’in ölümünün “polisin elinden” ya da “komplo neticesinde” olduğundan bahsediyor. Bir ülkede bir insan polisin elinden daha nasıl ölür Melih Bey? Bu ölme şekli de mi polise suç yüklemiyor? İnsanlar diyelim ki gaz bombasının çarpması sonucunda ölmedi de gazdan öldü. Bu durumda polis suçlu değil midir? Bu ülkede polis eylem yapanların üzerine gaz bombası tüfeğini ya da herhangi bir silahı bilakis doğrultmuyor mu sanıyorsunuz? Siz İskandinav ülkelerinden birinde mi yaşıyorsunuz acaba? Komplo denilen saçmalığınızla, polisin müdahalesi sonucunda ortaya çıkan ölümü nasıl birlikte ele alabiliyorsunuz? Bu nasıl bir kemalist-ulusalcı-komplocu olmayış efendim? Bir insanın bakışında sınıflar, uluslar, toplumsal cinsiyetler gibi tarihi belirleyen hiçbir toplumsal kategori yoksa, komplocu açıklamalar yapmaya başlaması muhtemeldir. Her şeyi istihbarat teşkilatları ya da “pis solcu örgütler” yapıyor sanır. O nedenle sözüm ona pek karşı çıktığı ulusalcılarla, Melih Bey komplo analizleri yapmakta çok kolay ortaklaşabiliyor. Metot aynı. Son yazısında bir de “teknik bir sorunu politik imalarla yüklü bahanelere sarılarak eline yüzüne bulaştırdı” diye okşarcasına devletini eleştiriyor. Koskoca bir halk ayaklanmış. Eşitlik, özgürlük talep ediyor. Bu ülke en az otuz bin evladını toprağa vermiş. Siz hangi ne teknik sorundan bahsediyorsunuz Melih Bey? Her yıl kutlanıyor olan Newroz, tarihi uygun değil diye yasaklanmaya kalkışılıyor. Bu mümkün mü sanıyorsunuz teknik olarak? Bir konunun teknik değil de politik olduğunu anlamanız için daha kaç Kürdün-Türkün ölmesi gerekiyor acaba? İdeolojik ve politik olmamaya ne meraklıymışsınız meğer. Size şunları söylemek isterim Melih Bey: Teknik olalım diyerek artistik yapmanıza gerek. Konular sizin gibilerin ve AKP’nin dediğinin aksine had safhada politiktir, ideolojiktir. AKP’ye kelimesi kelimesine yağcılık yapmanıza da gerek yok. “Komplo olabilir” diyerek defalarca benzer yollarla insan öldürmüş bir mekanizmayı aklamaya kalkışmayınız. Solun imzasından karakter tahlili yapmaya kalkışan biri olarak yüksek şüpheciliğinizin yüzde birini polise karşı da işletiverin. Bu sefer de 90’ların konseptine dönmeyin lütfen. Bu kadar nihilist dönek olmayın. hakanozturk1871@gmail.com

Afganistan için ne değişti?

Afganistan’da bir apartmana çarpan helikopterde bulunan 12 Türk askerinin ve evde bulunan 4 Afgan’ın ölümünün ardından Türkiye’nin oradaki misyonu da tartışmaya açıldı. 10 Ekim 2001 günü TBMM’de yapılan görüşme ile Afganistan’a giden TSK o zamandan beri Afgan askerlerini eğitiyor ve 50 ülkeyle birlikte işgalci konumunda duruyor. Toplam 135 bin askerin ‘koruma ve geliştirme’ vaadiyle bulunduğu Afganistan’da şimdiye kadar bir arpa boyu yol alınmış değil. YARIN GÜNCEL


04 SIYASET

0420EKiM YARIN MART2011 2012 YARIN

Başbakan’a göre zamanaşımı yok!

Sibel Uzun Ş UYANIS

Direnenlerin baharı gelmesin isteniyor

Kürt sorununun güncel dönemecinde baharın gelişinin yaratmış olduğu bir gerilim var. Gazetelerde, KCK tutuklularının serbest kalmasını sağlayacak yasa hazırlığının olduğu yer alıyor. Görüşmeler devam ediyor, etmeli. Kaçınılmaz olan süreç derinden ve gizliden ilerliyor görünüyor. Açıktan ilerleyen faşizm ise Newroz’a damgasını vurdu. Yıllardır gününe bakılmadan büyük bir kitlesellikle, coşkuyla kutlanan Newroz zorla, zahmetle, şiddetle zehir edildi. Hocalı’da ağzını açıp Newroz açıklaması ile kapatan İdris Naim Şahin bu sürecin bir sureti. Yine yeni yeniden var olan çözümü yaratacak Kürt vekiller, Kürt halkı her türlü menfur baskıya uğratılıyor. Gözaltılar, operasyonlar, tehditler, tutuklamalar, gazlar, coplar aralıksız sürüyor. Başbakan kendi ağzıyla Afganistan’da hayatını kaybetmiş olan 12 askerin açıklamasını yaparken büyük devlet olmanın gereklerini anlatıyor. Evet, işte biz de bunu diyorduk. Avrupa, Amerika işsizlikten, krizden kıvranırken “biz bambaşkayız” nağraları atıyordu ya hükümet. İşte başka değiliz, başbakanın dediği gibi büyük devlet olmanın gereği olarak 12 asker hayatını kaybediyor, adım adım diğer büyük devletler gibi büyük işsizlik krizine doğru gidiyoruz. Bunalımlarda iyice açığa çıkan faşizmi yaşıyoruz. Büyük devlet olmanın gereği ölüm ölüm üstüne... Yetkililerin ölümlere, katliamlara yaklaşım biçimi yenisine davetiye çıkarır nitelikte. Her ölüm haberinde yıkılıyoruz. Devlet yetkilileri konuşuyor, her yerimiz öfke seliyle doluyor. Konuşmayın, uygulamayın çekilin, bırakın, gidin, defolun! Ölümleri yaratanların ölüme saygısı nereden olsun ki? Matem hakkını nereden anlasın ki? Bir dizi gelişme devletin milliyetçilik, faşizm eli ile dizginlerini boşa aldığını açıkça gösteriyor. Binlerce Kürt seçilmişin tutuklanması, Hrant’ın katillerinin serbest bırakılması, Roboski’de 34 Kürt köylüsünün öldürülmesi, İçkale’de yerin altından çıkan kemiklerin cevapsız kalması, Hocalı Mitingi’nde yaratılan milliyetçi nefret, Pozantı Cezaevi’nde çocuklara yapılan şiddetin ortaya çıkması, Sivas Davası’nın zaman aşımına uğraması ve başbakanın “hayırlı olsun” şeklinde yorumlaması, Kütahya’da Kürt işçilere saldırılması, Üniversitelerde “Sivas’ın Hesabı Sorulacak” diyen gençlere, dindar neslin “yaktık, yine yakarız” diyerek saldırması, Newroz kutlamalarına polisin saldırması ve gaz bombası sonucunda Metin Lokumcu’da olduğu gibi Hacı Zengin’in hayatını kaybetmesi, Batman’da vekillerin olduğu otobüsün camlarının taşlanması, gaz bombası ile doldurulması arabadan uzaklaştırılmaya çalışılan Ahmet Türk’e, kendisinin ifade ettiği gibi polisler tarafından yumruk darbeleri ile saldırılması. Tek Newroz vardır. Anlamı için gereksiz yere kitâbi bilgiye başvuranların şunu bilmeleri gerekiyor. Kürtler ve bugün Türkiye toplumu için inkâr siyasetine rağmen direniş gününün adıdır. Tarihin hiç bir zalimi değiştirememiş, laf cambazlığı ile egemen siyasetin kalemleri mi değiştirecektir? Almış bugünü yürümüş Kürtler. Gerçek tarih ancak bu olguya dayanabilir. Tüm destanlar gibi tarihin kayda geçtiği şey direniştir. Tarihleşen şey zalimin üstüne yürüyendir. Hiç inanıyor musunuz Kürt dili yaygın kullanılıyorsa, Kürtler’in kazanılmış hakları varsa, bu mücadele ile alâkası yoktu. Bir halkın yok olması düşünülemez, bir halka ait olanlar inkâr edilemez. Kürtler’in direnişi ve Newroz’u bunu anlatır. Ezilenden yana olan herkes, bugün alanlara bir mevsim için değil Kürtler için koşar. Dünyanın gidişatından yana olan, tarihi sorumluluğu olan herkes zulüm altındaki halkların yanına koşar. Alman faşizmini anlatan filmlerde yaşanan katmanlı acılar film boyunca anlatılır ve son sahnelerde bir güneş gibi Sovyet Ordusu şehirlere girer. İnsanlığın umudu yeşerir, insan olduklarını uzun zaman sonra anladıkları andır. (Hayat Güzeldir filmi, Piyanist filmi) Durmadan Sosyalizmin dünyaya getirdiklerini, getireceklerini çürütmeye çalışanlar bu evrensel ve tarihsel noktayı hemencecik atlayıverirler. Bize dün olduğu gibi bugün de Sosyalizmin bir güneş gibi doğuşu lâzım. Sınıf mücadelesinin büyüdüğü günler lâzım. Faşizmi küle çevirdiği günler lâzım. Bu ölüm siyasetine dur demek lâzım. Omuz omuza ölüm siyasetini def etmek lâzım. -Meydanı boş sanmayın. sibel050104@gmail.com

Ahmet Şık’a yeni soruşturma

Tutuklu yargılandığı Oda Tv davasında tahliye olan Ahmet Şık hakkında cezaevi çıkışında söylediği “Bu komployu kuran, yürüten polisler, savcılar ve hâkimler bu cezaevine girecek. Onlar buraya girdiğinde adalet gelecek” sözleri nedeniyle soruşturma açıldı. Hâkim ve savcıları terör örgütlerine hedef göstermek ve tehdit etmek suçlaması ile başlatılan soruşturma kapsamında Şık’ın önümüzdeki günlerde ifadeye çağırılacağı kaydedildi. YARIN SİYASET

Daha önce ‘milletimize hayırlı olsun’ sözleriyle Sivas Davası’nın zaman aşımına uğramasını değerlendiren Başbakan Recep Tayyip Erdoğan şimdide ‘olabiliyor böyle şeyler’ dedi. CHP Grup Başkanvekili Emine Ülker Tarhan, Başbakan’ın açıklamalarının Sivas’ı yakanları kimin koruduğunun itirafı olduğunu söyledi.

ankara SELÇUK KAYGISIZ

Erdoğan sözlerine, “İdam kalktığı için 33 kişi ağırlaştırışmış müebbet hapse mahkum oldu. Bunlar hep gözden kaçıyor. Hedef saptırılıyor” diye devam etti. Erdoğan ayrıca şunları söyledi: “Sivas’a gidişimizde 18-19 yaşındaki kızlar yanımıza gelip babalarının haksız yere idama mahkum olduğuyla ilgili ağlıyor. Tek TAYYİP ERDOĞAN taraflı bakmayı doğru bulmuyorum. Ankara’da Adliye Sarayı’nın önünde gösteri yapmak suretiyle belli bir ideolojinin borazanlığını yapmanın doğru olduğunu düşünmüyorum. Çıkıyorlar konuşuyorlar. DHKP-C zaman aşımına uğradı diye. Hizbullah da zaman aşımıymış. Bir kısmı yakalandı yeniden içeri girdi, bir kısmı kaçıyor. Hizbullah zamanaşımına bundan dolayı uğramamıştır ve bu noktada değildir.”

BENZER AÇIKLAMA ADALET BAKANI’NDAN Adalet Bakanı Sadullah Ergin de, “Sivas davası düşmedi. Sivas olaylarına dönük yargılamalarda ana dava biteli çok oldu. O davada mahkumiyetler verildi ve o mahkumiyetler şu anda infaz ediliyor” açıklamasında bulundu. “Baştan itibaren bunları çok net söyledik, Sivas davası düşmedi. Sivas olaylarına dönük yargılamalarda ana dava biteli çok oldu. O davada mahkumiyetler verildi ve o mahkumiyetler şu anda infaz ediliyor. 79 sanık ceza aldı, önemli bir kısmı idamdan dönüştürülen ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasına çarptırıldı. 20 yıl, 15 yıl, 10 yıl hapis cezası alan sanıklar var. SADULLAH ERGİN Son duruşmada 5 kişiyle ilgili bir zaman aşımı kararı verildi. Devam eden kısmı var 3 sanık için, aranmakta olan sanıklar var. Şimdi haberler, olaylar topluma yansıtılırken bunun oluşan algısını da gözetmek durumundayız ve bunların doğru yansımasına önem vermek durumundayız.

CHP’DEN TEPKİ Başbakan’ın Sivas davası ile ilgili “tek taraflı bakmayın” açıklamasına CHP’den tepki geldi. Grup Başkanvekili Emine Ülker Tarhan, “Başbakan cellattan mı kurbandan mı yana olduğu konusundaki sorunun yanıtını açıkça vermiştir” dedi. Tarhan konuyla ilgili yazılı açıklama yaptı. Tarhan, Başbakan’ın bugünkü açıklamalarının Sivas’ı yakanları kimin koruduğunun itirafı olduğunu söyledi. Emine Ülker Tarhan, Cumhurbaşkanı Abdullüh Gül’e “Başbakanınızın Sivas’ı hayırlı yad etmesinden güç alarak “Yaktık yine yakarız” nidalarıyla çocuklarımızı kuşatan 5-10 bin kişilik tahrik çetelerine bir itidal çağrınız var mı?” sorusunu yöneltti. EMİNE TARHAN Gül’ün “Sivas aydınlatılmadı” sözlerini de hatırlatan CHP Grup Başkanvekili, Gül’den “Başbakanlık, Bakanlık ve Cumhurbaşkanlığı yaptığınız son 10 yıllık dönemde Sivas katliamını aydınlatmak için ne yaptı-

nız?” sorusuna da yanıt vermesini istedi. ZAMANAŞIMI TEMYİZDE Sivas Davası Müşteki avukatı Bektaş, kararı temyiz etmek üzere Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesine süre tutum dilekçesi verdiklerini bildirdi. Sivas olayları davasının müşteki avukatı Mehdi Bektaş, 5 sanık yönünden zaman aşımı nedeniyle düşürülmesi ve 2 sanık yönünden ise ölmeleri nedeniyle ortadan kaldırılması kararını temyiz etmek üzere Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesine süre tutum dilekçesi verdiklerini bildirdi. Bektaş, yaptığı açıklamada, 13 Mart’ta yapılan duruşmanın ardından Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesine süre tutum dilekçesi verdiklerini, mahkemenin gerekçeli kararını açıklamasının ardından temyiz başvurusunda bulunacaklarını belirtti. 31 MART’TA ALEVİLER KADIKÖY’DE Birçok alevi örgütü Sivas katliamı davasında firari sanıklarla ilgili olarak verdiği zamanaşımını protesto etmek için 31 Mart Cumartesi günü 12:00’de İstanbul Kadıköy meydanında miting düzenleyecek.

Eğitim reformunda Eğitimin temel sorunu ne oluyor? engellemeler yaptığını görüyoruz. Bunun tedbirini alabilmek amacıyla bir gayret içindeyiz’’ şeklinde açıklama yaptığını belirterek, buna ilişkin CD’yi basın mensuplarına dağıttı.

Eğitimde 4+4+4 modeli tartışılmaya devam ediyor. CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce, Komisyonu’nda yaşanan kavgaların önceden planlı olduğunu ileri sürdü. CHP Milletvekili Nur Serter AKP’li bazı komisyon üyelerinin gerçek amaçlarını kendisine anlattığını iddia etti. Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer ise zorunlu eğitimde okula başlaması ile ilgili uygulamada üst limitin 72 ay, alt limitin ise 60 ay olmasının öngörüldüğünü bildirdi.

KAVGA ÖNCEDEN PLANLANDI CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce, düzenlediği basın toplantısında Milli Eğitim Komisyonu’nda yaşanan olaylara ilişkin değerlendirmelerde bulunarak, AK Parti Ordu Milletvekili İhsan Şener’in, kavgalı Milli Eğitim Komisyonu toplantısı öncesinde bir yerel televizyona ‘’Grup Başkanvekillerimizin çağrısı üzerine, yarın 13.00’de toplanmak üzere dönüyoruz. Muhalefetin İçtüzük kurallarını hiçe sayarak, bir takım

AKP’NİN 4+4+4 PLANI Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, zorunlu eğitimi 12 yıla çıkaran teklifle çocukların okula başlaması ile ilgili uygulamada üst limitin 72 ay, alt limitin ise 60 ay olmasının öngörüldüğünü bildirdi. Dinçer, düzenlediği basın toplantısında, bir gazetecinin teklifle birlikte okula başlama yaşında yapılacak düzenlemeye ilişkin sorusu üzerine, “72 ay, bu noktadaki uygulamamızda alt limit olarak uygulanıyordu. Bundan sonra üst limit olarak uygulanacak. Dolayısıyla 72 ay çocuklarımızın okula başlamaları için üst limit olacak” diye konuştu. BİZDEN YARDIM İSTEDİLER Televizyon programına konuk olan CHP Milletvekili Serter, AKP’li bazı komisyon üyelerinin gerçek amaçlarını kendisine anlattığını iddia etti. Serter, AK Parti’nin esas amacının hafızlık eğitimi için ideal yaş olarak gösterilen 9-11 yaş arasını bir şekilde sisteme entegre etmek olduğunu iddia etti. Fizyolojik ve ses olarak bu yaşın hafızlık için ideal olduğu yönünde çeşitli ifadelere işaret eden Serter, ‘Eğer 5 yaşında okula başlanırsa +4’ten sonra bu hafızlık eğitimine geçilmesi planlanıyor. Ve bu konuda bizden de yardım istediler’ diye konuştu. YARIN SİYASET

Emekçi Hareket Partisi İstanbul timin kaldırılacağını da düşünürsek bu il yöneticisi Rıfat Çapar eğitimde alanda çalışan öğretmenlerin akıbetini yapılacak düzenlemeleri değerlendirdi: kimse düşünmüyor. Atanamayan yüz “AKP’nin zorunlu eğitimi bölen yeni ka- binlerce öğretmenin olduğu, eğitimi ninun teklifinin kabul edilmeteliksiz hale geldiği, bilimin si birçok tartışmaya yol açtı. üretilmediği bu sistemde bu 4+4+4 şeklinde düzenlenedüzenleme var olan durumu da geriye götürecek. 12 yılcek yeni eğitim sistemi çok kısa bir süre içinde hayata lık kesintisiz ve zorunlu bir geçirildi ve birçoğumuzun eğitim modelinin hayata bu düzenlemeyle ilgili kapgeçirilmesi gerekirken AKP, samlı bir bilgisi yok. Çocukson derece fütursuzca ve düları ve öğretmenleri etkileyeşüncesizce eğitimi bölen bir RIFAT ÇAPAR cek bu düzenlemede kimse anlayışla hiçbir temeli olbilgilendirilmedi. Eğitimi parçalayan ve mayan bu sistemi dayatması bizi açıkça AKP’nin ideolojik çıkarlarının ön plan- kaygılandırıyor. Eğitimi bu şekilde niteda olduğu bu düzenleme, birçok yasada likli hale getiremezsiniz, atanamayan öğolduğu gibi, bize dayatıldı. Eğitimin 4 retmenler sorunu ortadan kalkmadıkça, yıllık periyotlara bölünmesi eğitimin sü- parasız, bilimsel ve anadilde bir eğitim rekli kılınmasına engel oluşturacağını politikası benimsenmedikçe eğitimde düşünüyorum. Ayrıca okul öncesi eği- sorunlar devam edecektir.

Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu yargıya gidiyor

CHP, Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu’nun yürütmesinin durdurulması ve iptali için bu hafta, Anayasa Mahkemesi’ne başvuracak. CHP Grup Başkanvekili Emine Ülker Tarhan, başvuru dilekçesindeki son rötuşları yaparak, bu hafta içinde Anayasa Mahkemesi’ne başvuracaklarını bildirdi. Yasa, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün görev süresinin de 7 yıl olmasını öngörüyor. Anayasanın üstünlüğüne halel getiren bir süreç yaşanabileceği kaygılarının bulunduğunu ifade eden Tarhan, “Herhangi bir çoğunluk partisinin, böyle bir yasayla, istediği zaman çoğunluk gücüne dayanarak, Cumhurbaşkanlığı seçim süresini değiştirebilme tehlikesiyle karşı

karşıyayız. Bu yasanın en önemli handikabı bu.” diye konuştu. TBMM Genel Kurulunda 19 Ocakta kabul edilen, 25 Ocakta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından onaylanan yasa, Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini, seçimlerin 5 yılda bir yapılması, bir kişinin, en fazla iki kez cumhurbaşkanı olabilmesini düzenliyor. YARIN SİYASET


05

YARIN 20 2012YARIN 03 MART OCAK 2012

Katliamın zamanaşımı olur mu?

Sivas katliamı davası zamanaşımına uğradı. Bundan 2 yıl önce de 16 Mart 1978’de yaşanan Beyazıt katliamı davası zamanaşımına uğramıştı. Beyazıt’ın ardından Sivas katliamı davasının da zamanaşımına uğraması, insanlık suçlarında zamanaşımının uygulanması ile ilgili düzenlemeleri yeniden tartışmaya açtı. 16 Mart davası avukatı Hilmi Hanta görüşlerini Yarın’a açıkladı. ki böyle bir sonuçla karşılaştığı zaman, kendisinin başına bir şey geldiğinde güvenle hakkını mahkemede arayabilsin. Bir taraftan da yargılanma konusunda suçlu açısından caydırıcı olsun. Tabii burada adil yargılanma ilkesinin ihlal edildiği çok açık ve net. Siz HİLMİ HANTA devlet olarak sıradan insanda olmayan tüm olanaklara sahipsiniz. İnsanlara diyorsunuz ki kardeşim ben bu davayı 30 yılda çözemedim, failleri bulamadım, edemedim. Bu da insanlardaki adalet duygusunu köreltiyor. AİHM meselesi daha çok sanık haklarına göre mevzuatını düzenlemiştir. Mağdur hakları sanık hakları gibi koruma altında değil. Sanıklar açısından yeniden yargılama kapısı açılabilirken, mağdurlar açısından böyle bir yol yok maalesef. Burada olan ise mağdur tarafa açısından adil yargılanma meselesi mahkemenin uzaması gerekçesiyle bir tazminat şekline dönüşmesi söz konusu. Bize zaman aşımı kararı resmi olarak tebliğ edilmediğinden biz o süreci henüz başlatmış değiliz. Çünkü resmen Yargıtay kararı henüz gelmedi. Ancak biz elbette ki o süreci işleteceğiz. Yargıtay kararı geldikten sonra, itiraz edeceğiz.”

haberleri, insanlığa karşı işlenen suçlarında zamanaşımının uygulanması konusunu tartışmaya açtı. Genellikle dünya çapında uluslararası düzenlemelerle insanlık suçlarında zamanaşımı uygulanmıyor. Oysa Türkiye gibi darbecilerini bile yargılama kararlarını yeni uygulayabilen ülkelerde bu tip suçlarda davaların zamanaşımından düşmesine sıkça rastlanıyor.

ankara SANEM DENİZ KURAL

düştü.

2 Temmuz 1993’te Sivas’ta Madımak Oteli’nde 33 kişinin diri diri yanarak can vermesi ile sonuçlanan olayın ardından toplam 131 kişi yargılanmıştı. Bunlardan 121’i hakkında kesinleşmiş dava bulunuyor. Ancak yalnızca 10 sanıkla ilgili dava sürdü ve bunların da 4’ü yakalanamadı. 1’i ise “suçun mahiyetinden ötürü” serbest kaldı. Kalan 5 kişi hakkında süren dava ise geçtiğimiz günlerde 7 yıllık zamanaşımı süresinin dolması gerekçesi ile

ÖNCE BEYAZIT SONRA SİVAS Bundan 2 yıl önce de 30 yıllık zamanaşımı süresinin dolması üzerine 16 Mart 1878 tarihinde Beyazıt’ta yaşanan katliam hakkındaki dava düşmüştü. Ardı ardına gelen zamanaşımı

16 Mart’ta ne olmuştu?

halepçe katliamı

beyazıt katliamı

BEYAZIT KATLİAMI: 1978 devlet eliyle düzenlenen provokasyonların en yoğun olduğu dönemlerdi. İstanbul Üniversitesi’ndeki devrimci gençler bir süredir okula toplu giriş çıkışlar yapıyorlardı. Her çıkışta olan polis kordonu 16 Mart 1978’de yoktu ve bir şeyler olacağı belliydi. O gün Beyazıt’ın ana giriş kapısından çıkan gençlerin üzerine bombalar atıldı ve otomatik silahlarla çapraz ateş açıldı. Saldırıda Cemil Sönmez, Baki Ekiz, Hatice Özen, Abdullah Şimşek, Murat Kurt, Hamdi Akıl ve Turan Ören hayatını kaybetti. 41 öğrenci de yaralandı. İstanbul Sıkıyönetim Mahkemesi’nde açılan ve 30 Mart 1980’de biten davada sanıklardan yalnızca Sıddık Polat’a 11 yıl hapis cezası verildi, diğer sanıklar beraat etti. Askeri Yargıtay’ın 5 Ekim 1982 tarihli kararından sonra Sıddık Polat da beraat etti. Mehmet Ağar’ın, Mehmet Eymür’ün, Mete Altan’ın, Hüseyin Kocadağ’ın, Abdullah Çatlı’nın yakın mesai arkadaşı oldu. En son Hrant Dink’in ölümünün hazırlandığı sırada Trabzon Emniyet Müdürüydü. HALEPÇE KATLİAMI: 16 Mart 1988’de Saddam Hüseyin Irak’ın Süleymaniye kentinde başlayıp daha sonra Halepçe’ye sıçrayan isyanı kimyasal silah kullanarak bastırdı. Irak ordusu sınıra yakın bölgede olan Halepçe’ye helikopter ve uçaklarla kimyasal bombalar ile saldırarak, çoğunluğunu Kürtlerin oluşturduğu Halepçe’de halkı katletti. 5 bin sivil katledildi. Katliamdan kaçan binlerce Kürt ise mülteci durumuna düştü. Halepçe katliamı ve 200 bin kişinin ölümünden sorumlu tutulan, Saddam Hüseyin’in kuzeni ve rejiminin en önde gelen yetkililerinden “Kimyasal Ali” lakaplı Ali Hasan el Mecid 25 Ocak 2010’da idam edildi.

HİLMİ HANTA: “İNSANLARIN ADaLET DUYGUSU KÖRELİYOR” Hukuki mücadelenin Türkiye’de oldukça zor işlediğini söyleyen Beyazıt Katliamı avukatlarından Hilmi Hanta koyla alakalı olarak Yarın’a konuştu. Hanta; “Hak arama muhalefet Türkiye’de hemen karşılığını bulmuyor. Adil yargılanma ilkesi daha başta ihlal ediliyor. Ceza yargılaması, bir taraftan sanıkla ilgili doğru kararlar verme, doğru sonuçlara ulaşmayı içerdiği gibi aynı zamanda mağdur olan insanların da mağduriyetlerinin adalet duygusuyla tatmin edilmesini içeridir. İkisini bir arada içerir. Bu anlamda adaletten beklenen sonuç budur ve toplumda buna inanır

Milyonlar adalet istiyor

Milyonlar Adalet İstiyor İnisiyatifi “Toplumla Mücadele Yasası ve Özel Yetkili Mahkemeler Kaldırılsın” sloganıyla basın açıklaması düzenledi. 16 Mart Cuma günü İstanbul’da TMMOB’da yapılan basın açıklamasına örgütleyici kurumlardan temsilciler ve Genel Başkanlar katıldı. Toplantıya Esenyurt’ta inşaatta çıkan yangında ölen 11 işçi için 1 dakikalık saygı duruşu ile başlandı. Basın açıklamasını kurumlar adına KESK Genel Başkanı Lami Özgen okudu. Özgen, devletin her türlü mücadele hareketini sindirmek için Terörle Mücadele Yasası’nı ve Özel Yetkili Mahkemeleri kullandığını söylerken; tutuklu gazetecilerin, öğrencilerin, milletvekillerinin, mücadele eden halkın tamamının “terörist” ilan edilerek parmaklıklar arkasına atıldığına değindi. Türkiye’nin 13 bin politik tutsakla dünyada birinci sırada yer aldığını belirten Özgen açıklamasında “Dünya TMY tutuklularının üçte biri Türkiye’de.

Tutuklu gazeteci, avukat ve öğrenci sayılarında dünyada birinciyiz” dedi. Toplantıya EHP Genel Başkanı Sibel Uzun’un yanı sıra, ÖDP Genel Başkanı, Halkevleri Genel Başkanı, ESP Genel Başkanı, SDP Genel Başkanı, KESK Genel Başkanı, TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı, SP Genel Başkan Yardımcısı katıldı. Katılan kurumlar ise şöyle; KESK, DİSK, TMMOB, TTB, TYS, TGDP, ÇGD, PEN Türkiye Merkezi, ANGA, İHD, ÇHD, BDP, EHP, EDP, EMEP, ESP, ÖDP, SD, Halkevleri, TKP, SODAP, SP, Kaldıraç, Partizan, TÖP-G, Sosyalist Gelecek Parti Hareketi, SBH, Öğretim Üyeleri Derneği, Özgürlükçü Hukukçular Derneği, Ezilenlerin Hukuk Bürosu, Avukatlar Vakfı, Kangal Dernekleri Federasyonu, Tutuklu Öğrencilerle Dayanışma İnisiyatifi. rgütler, bir imza kampanyası başlatacaklarını, 24 Mart’ta Beşiktaş’ta bir sokak forumu yapacaklarını ve bir miting planları olduğunu duyurdular. yarın güncel

Aile konutu şerhi nasıl konur? Aile konutu şerhi aile birliğini korumak amacıyla öngörülmüş bir imkandır.Bu sebeple tapu kütüğüne bir kez aile konutu şerhi işlenmesiyle, malik olan eşin aile konutu üzerinde kullanabileceği tasarruf yetkisi kısıtlanmış olur. Aile konutu şerhi evliliklerde, bilhassa kadını koruduğundan önem taşımaktadır. “Aile konutu şerhi” ile birlikte aile konutunun maliki olmayan eş, tapuya şerh vererek ilgili konutun kendi rizası olmadan satılmasını ve üzerinde ipotek, intifa, oturma (sükna) gibi ayni haklar ile kira gibi kullanımı sınırlayıcı şahsi haklar kurulmasını engelleyebilir. Diğer eşin rızası alınmadıkça, konut niteliğini

bozucu cins değişiklikleri de yapı- vasıflar olan yerler aile konutu olalamaz. Aile konutu ailenin devamlı maz. Aile konutu olarak özgülenen olarak ikametine ayrılan taşınmaz malın maliki konuttur. Medeni Kanuolmayan eş, tapu kütünun 19. Maddesinde aile ğüne konutla ilgili gerekkonutunun bulunduğu li şerhin verilmesini isteyere “yerleşim yeri” adı yebilir. Aile konutu şerhi verilmiştir. Buna göre; tapuda malik olmayan yerleşim yeri, bir aieşin talebi üzerine talenin sürekli kalmak pu kütüğünün şerhler HAKLARIMIZI sütununa işlenir. niyetiyle oturduğu BİLELİM yerdir. Bir ailenin aynı Eşlerden ikisi birAv. Gökçesu zamanda birden fazla likte tapuya giderek yerleşim yeri olamaz. istemde bulunabilirler. Özgül Medeni Kanunun 19. Sadece malik olan eşin Maddesinde sözü edilen yerleşim talebi ile de bu şerh işlenebilir. Aile yerindeki konut “aile konutudur”. konutunun bulunduğu yerden alınTapudaki vasfı dükkan, işyeri gibi mış ailenin yerleşim yeri (ikametgah)

belgesi, gerektiğinde taşınmaz malın şerhi talep edilen taşınmaz mal ile aynı olduğunun kadastro müdürlüğünce tespit edilmesi, istemde bulunan eşin tapudaki malikin eşi olduğuna dair nüfus kayıt örneği, istemde bulunanın nüfus cüzdanı veya pasaportu, varsa bir adet vesikalık fotoğraf aile konutu şerhi verilmesi icin ibraz edilecek belgeler arasında sayılmaktadır. Bu belgelerin ibrazından sonra tapu kütüğündeki şerhler sütununa aile konutu şerhi düşülür. İstemde bulunan eşe isterse, harcını ödediği takdirde, şerhin tapuya işlendiğine dair resmi bir yazı verilmesi mümkündür.

Gülsüm Kav

ANA FiKiR

Ölümsüzler ülkesi Dünyada en büyük ekonomi sıralamasında 17’de olmakla övünüyor, 16. sırayı zorluyoruz. İyi de, bu nasıl bir ekonomidir ki, önlenebilir ölümleri hiç ölçmüyor. Toplumun hep aynı kesiminin; en büyük çoğunluğunun her gün cenaze kaldırmasının yükünü ölçecek bir ölçek var mı? Peki kadın cinayetlerinde kaçıncı sıradayız ölçen var mı? Bir zaman önce bu ekonominin Adalet Bakanlığı açıkladı; “Türkiye’de son on yılda kadın cinayetleri %1400 arttı”. Peki bu tabloyu açıkladıktan sonra ne yaptı aynı Bakanlık? Hiçbir şey yapmadı. Onun yapmadıklarını Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu yapıyor. Yıllardır her cephede sürdürdüğü mücadelesiyle, kızlarını, erkeklerin işlediği cinayetlerde kaybetmiş ailelere umut oluyor. Her gün kız kardeşleri öldürülürken rahat uyku uyuyamayan yürekli kadınlara da cesaret oluyor, mücadele yolu çiziyor. Platformun veri araştırmasına göre, kocası ya da eski kocası tarafından öldürülen kadınların oranı 2009 yılından 2010 yılına % 193 oranında artmış. Bu tablonun karşısında, hükümet ne yapıyor? Aile için bakanlık kuruyor, kadının adını hepten kaybediyor. Peki kadın cinayetlerinde öldürülen varlık kimdir? Aile midir? Yoksa açık açık ailenin üyelerinden hep aynı olanı; adı “kadın” olanı mı öldürülüyor? Ellerinden gelse buna da “münferit” diyecektiler. Diyemediler, Platformun ve diğer kadın örgütlerinin mücadelesi sonucunda, kadını şiddetten korumak için yeni yasal düzenleme yapmak zorunda kaldılar ancak kadını değil aileyi korumayı öne çıkardılar. Madem aile diyorsunuz, ailesinden olan veya olmayan bir erkek tarafından, “aileleri” değil bizzat kendileri öldürülen kızları için adalet arayan, anne, baba ve kardeşler ne diyor bir bakınız Adalet Bakanlığı. Ceza kanununda da düzenleme yapılmadığı sürece, kızlarını kaybetmiş adalet arayan ailelerin yüreği soğumaz. Ve hükümet, yasa önemli bir adım ancak Kadın Bakanlığı kurulmadığı, başbakan kadınlarla ilgili hep erkekler lehine konuştuğu sürece cinayetler önlenemez. Siz bu mevcut kafanızla “Kadın öldürmek istiyorsanız Türkiye’ye gelin” diyorsunuz adeta. Ama siz zaten “işçi öldürmek istiyorsanız yine Türkiye’ye gelin” de diyorsunuz. Şubat’ta baraj, Mart’ta AVM inşaatinde, her ay onar yirmişer işçi ölüyor. Ekonomide 17’deyiz, iyi güzel de, iş güvenliğinde sonunculuğumuza ne demeli? 2003-2011 yılları arasında iş cinayetleri oranı da %92 artmış. Bu veriyi de Çalışma Bakanı açıklıyor. Son beş yılda ölümlü iş kazalarının üçte biri de inşaat alanında. İnşaatçi AKP, buna istihdamı da artırıyorum diyecektir. Ama hayır; gökdelenlerle beraber ölümlerin istihdama oranı da yükseliyor. Hem yükselmese ne olacak? Diyelim ki istihdam oranına paralel olsun işçi ölümü. Eee? Bu ekonomide ölmeden çalışmak mümkün değil mi? Aslında ölmeden yaşamak da mümkün değil bu ekonomide. Hala olmadıysanız, kanser olmadan yaşamak da. Çünkü “doğayı öldürmek istiyorsanız da Türkiye’ye gelin” diyor hükümet. Dünyanın vazgeçtiği enerji politikalarında; HES’ler, nükleer ve termik santraller, ödenemez pahada doğalgazlar konusunda o kadar kararlı bir başbakanımız var ki, işte şimdi Çalık gibi patronlar adına masalarda nasıl pazarlık yaptığı bir bir belgeleniyor. Bitmiyor ki; “çocuk öldürmek istiyorsanız Türkiye’ye gelin”. Uludere Katliamına hala bir anlamlı cevap vermeyen hükümet, ölen çocuklarımızın incecik bilekleri hala o battaniyelerin altından size bakıyor. Ve “Alevileri ve aydınları öldürmek istiyorsanız koşun Türkiye’ye” diyor hükümet, Sivas Katliamında davanın zamanaşımından düşmesini “hayırlı olsun”la karşılayan başbakanı ile. Ve saymakla bitmiyor; “asker ya da gazeteci öldürmek istiyorsanız da Türkiye’ye gelin”. “Disco”da işkenceyle ve bilumum şüpheli nedenle askerde ölebilir burada gencecik fidanlar ve konu kapanır. Gazeteci katilleri ile poz poz fotoğraf çektirenler de terfi ederler. Ama hepsinin bir sonu var; Eğer “düşünceyi” öldürmek istiyorsanız gelmeyin; onu öldüremezsiniz. Sizin ekonominiz ölümlüdür ama düşünce ölümsüzdür. Burada ve bütün dünyada. Sizin en son helikopterlerden halkın üzerine boşalttığınız biber gazlarınızın karşısında, Hacı Zengin gibi, Düşüncesiyle meydanlara çıkmış ve ömrünü vermiş bütün kardeşlerimiz gibi ölümsüzdür. gulsumkav@gmail.com

İşkencecilere tahliye mi? Engin Çeber’in Metris Cezaevinde işkence sonucu ölümüne ilişkin davada, haklarındaki müebbet hapis cezası Yargıtay’ca bozulan 52 sanığın yeniden yargılanmasına devam edildi. Çeber’in avukatları ağır ilerleyen davaya ilişkin mahkemeden talepte bulunarak, işkence sanıkları-

nın 14 ay sonra tahliye olabileceği uyarısında bulundu. Engin Çeber’in Metris Cezaevinde işkence sonucu ölümüne ilişkin davada, haklarında kurulan hüküm Yargıtay’ca bozulan 52 sanığın yeniden yargılanmasına, 6 ay sonra başlanabildi. yarın güncel


05 EMEK 06

YARIN 04 20 EKiM 2011 YARIN 2012YARIN 03 MART OCAK 2012

Yasa Meclis’te bekliyor, işçilerin “kaderi” bozulmuyor

Sol Köşe

Gazi ve 1 mayıs Mahallesi direnişi anıldı

Esenyurt’ta meydana gelen “iş kazası” sonrasında, daha önceki “kazaların” dava süreçlerini takip eden avukatlardan ÇHD Ankara Şube Sekreteri Gülşen Uzuner ve “Bir Umut Derneği” yöneticisi Erbay Yucak hukuki boyutlarını Yarın’a değerlendirdi. Bakan Faruk Çelik ise olayı “kötü kader” olarak değerlendirdi.

İSTANBUL CAN ERSOY

gulamıyorlar.” diyen Uzuner sözlerine şunları ekledi: “Yapı denetimi kanununda işçilerin kalacağı yerlere kadar her şey yazıyor. İşçiler konteyner gibi sabit yerlerde kalmalı, asla soba ile ısınmamalıdır diye belirtiliyor. Bu kanun uygulansan belki Marmara Park’ta işçiler ölmeyecekti.”

11 inşaat işçisine mezar olan inşaat yangını sonrası ortaya çıkan bilgiler, Türkiye’de işçi güvenliği ve işçi sağlığı konusunda denetimsizlikleri de gün yüzüne çıkardı. Gökdere Barajı’na meydana gelen patlamada da denetim eksikliği tespit edilmişken, çok kısa bir süre sonra Esenyurt’ta meydana gelen yangın, denetimsizliklerin “olağan” hale geldiğini ve işçi hayatının güvencesiz olduğunun ispatı oldu. İşçi kazalarında, işverenin ve işçiyi güvencesiz ortamda çalıştırılmasına müsaade eden devletin etkisi çok büyük, ostim’deki patlamada ve maden kazalarında ölen işçilerin iş güvenliği konusunda alt yapının oluşturulmaması bu etkiye bağlı olduğunu ortaya koyuyor. Faruk Çelik: “Kader” Yangın sonrasında sorulan soruları yanıtlayan Çalışma Bakanı Faruk Çelik ise olayın kaza olmadığını FARUK ÇELİK kabul ederken, bu sefer de ölümleri “kader” olarak nitelendirdi. Gökdere Barajı’nda meydana gelen patlamayla ilgili olarak sendikaları suçlayan Çelik, bu sefer de vatandaşı ihmalleri ihbar etmemekle suçlayarak şunları söyledi: “İşyerindeki işveren, güvenlik konusunda gerekli araç gereçleri temin etmiyorsa, sağlıksız zeminde, ortamda çalışma zorunluluğu getiriyorsa, kamu telefon kadar yakın’ dedik. Türkiye’de öteden beri hep olaylar yaşandıktan sonra geriye doğru sorgulama yapılıyor.” Şubat ayında işçinin kaderi ölüm Şubat ayında meydana gelen kazalarda 42 işçi ölürken, 358 işçi yaralandı. En çok ölüm enerji işkolunda yaşandı. Trafik

kazalarında 10 işçi ölürken, 293 işçi de yaralandı. Tersanelerde 2008’den bu yana meydana gelen iş kazalarında 147’nci ölüm gerçekleşti. Gülşen Uzuner: “Sorumlular Meclis’te” ÇHD Ankara Şube Sekreteri Gülşen Uzuner, İşçileri esnek güvencesiz çalıştıranlardan, onlar üzerinden kar eden patronlara, denetlemeGÜLŞEN UZUNER yen yetkililerden, bu konuya değen herkesin bu cinayetlerin sorumlusu olduğunu vurgularken, “İş cinayetlerinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Başbakan dahil herkesin sorumluluğu var. Hepsinin soruşturulması gerekir. Onlar soruşturulmadığı gibi cinayetlerin asıl sorumlularından olan patronları da sorgulayamıyorlar. Çünkü denetleyemedikleri, sorgulayamadıkları o patronlar siyasal iktidarlarının birer parçası.” dedi.

“İş kanunu ile ilgili yasa bekliyor” İş kanunuyla ilgili bir yasa tasarısının hükümet tarafından bekletildiğini söyleyen Uzuner, “Hiç yeterli olmayacak yasa tasarısı mecliste görüşülse ve o haliyle geçse dahi bugün yaşanan cinayetlerin bir kısmı yaşanmayabilir. Ancak devlet bu konuyu çözme niyetinde olmadığı için yasayı geçirmek bir yana dursun, meclise iş cinayetleriyle ilgili sunulan önergeleri dahi kabul etmiyor. Ölen işçilerin ölümlerinden sonra sigortalı yapılmalarına ses çıkarmıyorlar.” dedi. “Bugün var olan kanunları dahi uy-

Erbay Yucak: “Denetim mekanizması yok” Daha önce OSTİM, BEDAŞ ve Davutpaşa’daki iş cinayetlerinin hukuki süreçerbay yucak lerinde yer alan “Bir Umut Derneği” yöneticisi Erbay Yucak, konuyu, kapitalizmin işçinin emeği kadar işçinin güvenliğinin suistimal edilebilir olarak görmesine bağlıyor ve ekliyor: “Bu bütünlüğüyle devletin mevzuatı olsa bile bu mevzuata işverenin uyup uymadığı, yerine getirip getirmediğine dair etkin denetim mekanizmaları yoktur.” Yucak sözlerine şöyle devam etti: “Burada iki şeyi ayırmak lazım. Birincisi, dini inanç nedeniyle, Karadon’da Ömer Çelik “güzel ölüm” demişti. Şimdi dini inancı nedeniyle nihayetinde başa gelen bir bölümü “kader” demenin kendisine çok takılmaya gerek yok. Esas mesele, mevcut hükümetin bakanlıklarının kurumların yapmaları gerekeni yapmamasının üstüne karşı mücadele etmek lazım. Dolayısıyla bu mücadelenin sürdürülebilmesi için idarelerin bu konuda sorumluluğunu anlatan bir mücadele izlemek gerekiyor. Bunun bir örneği kadın cinayetleri, kadın cinayetleri konusunda toplumda bir duyarlılık oluşturmaya çalışanlar olmasaydı, diyelim ki Bakanlığın yasa tasarısını etkileme kabiliyeti olacak mıydı? Olmayacaktı. Dolayısıyla bu örgütlü mücadeleyi gerektirir, işçilerin örgütlülüğünü gerektirir.”

İşçi ölümleri devam ediyor Esenyurt’ta, 11 işçinin hayatını kaybetmesine sebep olan patlamadan sonra tekrar gündeme gelen “iş cinayetleri” devam ediyor. Pazartesi günü Amasya’da bulunan bir maden ocağında 3 işçinin metan gazından zehirlenmesinin sonucu 2 işçi hayatını kaybetti.

Zonguldak’ta Türkiye Taşkömürü Kurumu’na ait bir maden ocağında meydana gelen göçükte Tahir Kuru adlı işçi mahsur kaldı. Kaybolan işçinin aranmasına devam ederken, Adana’daki Gökdere Barajı’nda kaybolan işçilerden Veli Damaksız’ın cesedine 21 gün sonra ulaşılabildi.

SGK Başkanı’ndan beklenen itiraf

SGK Başkanı Fatih Acar, Esenyurt’taki yangında hayatını kaybeden işçilerden Sevdin Özen ile Çetin Coşkun’un sigortalı işe giriş bildirgelerinin, e-bildirge sistemi üzerinden, kazanın olduğu 11 Mart’ta 22.43 ve 22.51 saatlerinde yapıldığının tespit edildiğini belirtti. Acar, İstanbul Esenyurt’ta 11 Mart’ta meydana gelen ve 11 işçinin hayatını kaybettiği yangına ilişkin açıklamalarda bulundu. Ölen işçilerden Sevdin Özen (28) ile Çetin Coşkun’un (42) sigorta kayıtlarının, öldükleri gün yapıldığına ilişkin haberler yer aldığını ifade eden Acar, “İş kazasında hayatını kaybeden işçiler Sevdin Özen ile Çetin Coşkun’un sigortalı işe giriş bildirgeleri e-bildirge sistemi üzerinden kazanın olduğu tarih olan 11 Mart’ta 22.43 ve 22.51 saatlerinde yapıldığı tespit edilmiştir” dedi. Acar, 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 8. maddesine göre, inşaat, balıkçılık ve tarım işyerlerinde işe başlatılacak sigortalıların kuruma bildirilme süresinin en geç çalışmaya başlatıldığı gün olduğuna dikkati çekti. Yangınla ilgili olarak yürütülen soruşturma sonrasında yapılacak tespitlere göre, işveren hakkında sigorta işe giriş bildirgesinin geç verilmesinden dolayı 5510 sayılı kanunun 102. maddesinin (a) fıkrası gereği sigortalı başına 2 asgari ücret idari para cezası uygulanacak. Ayrıca, 5510 sayılı kanunun 23. maddesi gereği sigortalı çalıştırmaya başlandığının süresi içinde sigortalı işe giriş bildirgesiyle kuruma bildirilmemesinin tespiti halinde ilgililerin gelir ve ödenekleri işveren tarafından ödenecek”dedi.

Ölen işçilerden geriye 635 TL kalacak Esenyurt’taki iş kazasında vefat eden işçilerden 8’inin hak sahiplerine 5 yıl sigortalılık ve 900 gün prim günü şartı sağladığı için ölüm aylığı bağlanacağını belirten Acar, “Bekar olan 3 işçinin anne ve babasının muhtaçlık durumu tespit edilirse sadece iş kazasından dolayı ölüm geliri bağlanacaktır. Muhtaçlık sınırı asgari ücretin neti olan 635 liradır” dedi. YARIN EMEK

Meclis konuya el attı ama… 11 işçinin ölümünden sonra Meclis’in gündemine de giren denetim sorununa rağmen işçi ölümlerinin peş peşe gelmesine engel olunmadı. Ölüm haberleri gelirken, kayıp işçilerin aranmasına devam ediliyor. YARIN EMEK

Gazi ve 1 Mayıs Mahallesi şehitleri için 15 Mart günü 1 Mayıs Mahallesinde anma yapıldı. Cennet Düğün Salonu önünde toplanan kitle Gazi Mahallesi ve 1 Mayıs Mahallesi şehitlerinin resimlerini taşıdı, “Gazi ve Ümraniye katliamını unutmadık, unutturmayacağız” dedi. 1 Mayıs Mahallesi şehitlerinin katledildiği yerde bir dakikalık saygı duruşunda bulunuldu. Saygı duruşunun ardından yapılan açıklamada 12 Mart Gazi direnişinin yarattığı gelenek vurgulanırken, devrimcilerin vurulduğu yere karanfiller bırakıldı. YARIN EMEK

“Beyazıt ve Halepçe katliamlarını unutmadık”

16 Mart 1978’de Beyazıt’ta ve 16 Mart 1988’de Halepçe’de katliamlar gerçekleştirilmişti. Faşistler ve polislerin işbirliği içerisinde gerçekleştirdiği Beyazıt Katliamı’nda öğrencilerin üzerine atılan bomba sonucu 7 devrimci genç hayatını kaybetmişti. Halepçe’de ise Kürt halkına karşı kimyasal silahlar kullanılarak bir katliam gerçekleştirilmişti. İstanbul’daki gençlik örgütleri Laleli-Üniversite Tramvay Durağı’ndan Beyaztı Meydanı’na doğru, “Katil Devlet Hesap Verecek”, “16 Mart Beyazıt, Halepçe Katliamlarını Unutmadık” sloganları eşliğinde bir yürüyüş gerçekleştirdi. Basın açıklaması Türkçe ve Kürtçe olarak meydanda okundu. Bugün de Uludere’de 34 kişinin katledilmesinin sebebinin aynı zihniyet olduğu söylendi. Gençler soruşturmalara, cezalara ve saldırılara karşı yılmayacaklarını dile getirdiler. 2 saat süren eylem İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi önünde sona erdi. YARIN EMEK

Newroz halkların kardeşliğidir

İtfaiyeciler belediyeyi protesto etti

İstanbul Kazlıçeşme Meydanı’nda Newroz’u kutlamak isteyenlere polisin saldırmasına karşı Taksim Tramvay Durağı’ndan Galatasaray Meydanı’na Emek ve Demokrasi Güçleri tarafından yürüyüş gerçekleştirildi. Eyleme EHP, ESP, TÖP, EMEP, Mücadele Birliği, Kaldıraç, Alınteri, DİP, Halkevleri, TKP ve ÖDP gibi çok sayıda demokratik kitle örgütü katıldı. Eylemde AKP faşizminin devam ettiği, insanlara Newroz’ u kutlatmayarak ileri demokrasi anlayışını gösterdiği belirtildi. Emek ve Demokrasi Güçleri adına okunan basın açıklamasında; bayramların halkların kültüründe birlik, barış ve mutluluğu ifade ettiği, tarihteki yeri itibariyle baskı ve zorbalığa karşı başkaldırının, isyan ateşinin yakıldığı gün olan Newroz’ un egemenlerce ayrımcılık ve halkları birbirine karşı kışkırtmak amacıyla kullanıldığı belirtildi. Ardından Galatasaray Meydanı önünde temsili Newroz ateşi yakıldı. YARIN EMEK

20 MART 2012 salı

editörler

tasarım

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin açtığı sınavı kazanmalarına rağmen Danıştay kararı nedeniyle atamaları yapılmayan itfaiye eri adayları, eylemlerini sürdürüyor. Alsancak’taki Cumhuriyet Meydanı’nda toplanan yaklaşık 50 ataması yapılmayan itfaiye eri adayı, Atatürk Anıtı önünde atanmamalarını protesto etti. İtfaiye eri adayları daha sonra Konak Meydanı’na kadar yürüdü. Tepkilerini sık sık sloganlarla dile getiren itfaiyeciler adına açıklamayı Yiğit Seymener yaptı. Seymener, “İzmir Büyükşehir Belediyesi, Da-

nıştay kararından dolayı atamayı yapamadığını söylüyor. Ancak Bakanlık, atama için yetkinin Belediyeye verildiğini söylüyor. Arada kaldık. Arkadaşlarımız Ankara’da. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve AKP’li yöneticilerle görüşecekler. Tepkilerimizi, değişik yöntemlerle dile getireceğiz. Hakkımızın yenmesini istemiyoruz” dedi. İtfaiyeciler, itfaiye eri olarak atanabilmek için eylem ve görüşmelerle mücadelelerini sürdüreceklerini belirttiler. YARIN EMEK

dağıtım

SANEM DENİZ KURAL İBRAHİM KESKİN SELÇUK KAYGISIZ Can ersoy MELİKE ÇINAR aslıhan pehlivan RIFAT ÇAPAR çiler kayabaşı ELİF KARAN CAN ÇOKSÖYLER EMİNE AHISLA FATİH PEKEDİS GÜRKAN KÖSE EZGİ CEREN AĞTAŞ osman erdem

6 aylık abonelik: 25 tl sanem deniz kurAl adına yapı kredi hesap no: 229/8873511 ıban:tr38 0006 7010 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: tr34 0006 4000 0016 2002 4659 88

sayı: 24

imtiyaz sahibi

fadik temizyürek

sorumlu yazı işleri müdürü

emre öztürk

adres

basıldığı yer

rumeli c. matbaacı osmanbey s. no 67/4 şişli / istanbul aspaş asya paz yay. dağ. tur. rek. aş. evren mah. günay sk no: 4 bağcılar / istanbul

ziraat bankası hesap no: 0615 57722685 5001 ıban: tr28 0001 0006 15577226 8550 01 garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: tr90 0006 2000 03100006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: tr57 0004 6001 6488 8000 1775 42 abonelik için tel: 0 507 516 85 35 yaringazetesi@yarinhaber.net


07 05

YARIN 20 2012YARIN 03 MART OCAK 2012

Ekonomide neler oluyor? Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, önceki gün bireysel emeklilik sistemini yeniden düzenleyeceklerini açıkladı. O düzenlemeyle yeni bir fon oluşturulması bekleniyor. Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standard & Poor’s (S and P), Ukrayna’nın uzun vadeli kredi notunu “durağan”dan “negatif ”e çevirdi. Uluslararası Para Fonu (IMF), Yunanistan’a 28 milyar euro’luk kredi desteğini onayladı. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), 2012 yılının Şubat ayında kurulan şirket sayısının bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 22,25 azaldığını, kapanan şirket sayısının ise yüzde 9,56 arttığını açıkladı.

SÖZLÜKÇE

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarından Moody’s, Kıbrıs Rum yönetiminin ardından bu kez de Rum bankalarının notunu düşürdü.

SÖZLÜKÇE

Türkiye, 28 Avrupa ülkesi arasında sigara satış fiyatı içindeki vergi yükü bakımından 9’uncu sırada yer alıyor. Motorine yarından itibaren geçerli olmak üzere yüzde 3.08 oranında zam yapıldı.

Giderek daha borçlu hale geliyoruz Vatandaşlar, en çok ev almak için borçlanıyor. Geçen yıl eylül ayı itibarıyla 68,4 milyar lira konut kredisi kullanıldı. Kişi başına kullanılan konut kredisi ise 56,9 bin lira oldu. Türkiye Bankalar Birliği’nin verilerinden yapılan hesaplamalara göre, 5 yılda kullanılan konut kredisi miktarı ise yüzde 122 arttı. istnbul ibrahim keskin

Kredi kartları, banka kredileri, mağaza taksitleri, faturalar, ev giderleri, vs… Her gün giderek daha fazla borç yükünün altına giren vatandaş, 2011 yılını rekor borç oranlarıyla kapattı. Özellikle büyük şehirlerde, giderlerin en büyük payına sahip olan kira masrafı ise, insanlara bolca konut kredisi kullanmalarına neden oldu. Vatandaş kiradan kurtulmak ve bir ev sahibi olmak için büyük kredilerle baş etmek zorunda kalıyor.

Kişi başına 57 bin TL kredi 2007 yılında kullanılan konut kredisi 30,7 milyar lira iken, 2011 yılının Eylül ayına gelindiğinde bu rakam 68,4 milyar liraya yükseldi. 2007 yılında kişi başına kullanılan kredi 45,1 bin lira iken, 2011 Eylül ayı itibarıyla ise yüzde 26,1 artarak 56,9 bin liraya çıktı.

Şubat ayı bütçe açığı: 2.6 milyar TL Şubat ayı bütçe sonuçlarına göre, merkezi yönetim bütçesi 2011 yılı Şubat ayında 988 milyon lira fazla verirken, bu yılın aynı ayında 2 milyar 641 milyon lira açık verdi. Geçen yıl şubat ayında 7 milyar 159 milyon lira faiz dışı fazla verilirken, bu yılın aynı ayında 5 milyar 973 milyon lira faiz dışı fazla verildi. Bütçe giderleri, geçen yılın aynı ayına göre yüzde 28 artarak, 30 milyar

Tabi bankalar mevcut toplumsal koşulların takibinde çok başarılı olduklarından, bu ihtiyacı bir fırsata dönüştürerek, “cazip” kredi koşulları ile halkı daha çok borçlanmaya teşvik ediyor.

Yıl 2007 2008 2009 2010 2011 (Eylül)

İhtiyaçlar da var! Dayanıklı tüketim malları, yarı dayanıklı tüketim malları ile evlilik, eğitim ve sağlık için kullandırılan kredileri kapsayan ihtiyaç kredisi ile ihtiyaç, konut ve taşıt kredileri kategorisinde sınıflandırılamayan diğer kredilerin toplamına bakıldığında, 2011 yılının Eylül ayı itibarıyla 79,7 milyar liralık kredi kullanıldığı görülüyor. 2007 yılında kullanılan ihtiyaç kredisi ve diğer krediler toplamı ise 27,3 milyar lira olarak gerçekleşmişti. Geçen

159 milyon lira olarak gerçekleşirken, faiz hariç bütçe giderleri yüzde 23,8 artışla 21 milyar 545 milyon lira oldu. Şubat ayında faiz giderleri, geçen yılın aynı ayına göre yüzde 39,6 oranında artarak, 8 milyar 614 milyon lira olarak gerçekleşti. Bütçe gelirleri ise yüzde 12,1 oranında artışla, 27 milyar 518 milyon lira olarak gerçekleşti. Vergi gelirleri ise yüzde 7,8 oranında artarak, 22 milyar 738 milyon lira oldu.

Bütçe gelir-giderleri 2012 yılı merkezi yönetim bütçe giderleri için öngörülen 350 milyar 948 milyon lira ödenekten, Şubat ayında 30 milyar 159 milyon lira gider gerçekleştirildi. Geçen yılın aynı ayında ise 23

İhtiyaç kredisi ve diğer krediler TL) Toplam (milyon TL) Kişi Başı (bin 4,8 27.303 4,5 36.110 4,8 41.365 6,0 59.275 6,4 79.727

yılın 9 ayında, kişi başına kullanılan ihtiyaç ve diğer krediler 6,4 bin lira iken, 2007 yılında bu rakam 4,8 bin lira olmuştu.

Bireysel kredi kullananların gelir dağılımı Bireysel (otomotiv ve konut dahil) kredi kullananların yarısı 2 bin liranın altında kazanırken, kredi kullananların yüzde 25’i bin liranın, yüzde 24’ü 2 bin liranın altında gelire sahip bulunuyor. Yüzde

milyar 568 milyon lira harcama yapıldı. Şubatta sağlık, emeklilik ve sosyal yardım giderleri için 6 milyar 78 milyon lira transfer yapıldı. Sosyal güvenlik primi, işveren hissesinin 5 puanlık kısmının hazine tarafından ödenmesi amacıyla yapılan transfer tutarıysa 430 milyon lira oldu.

Bütçe gelirleri Geçen yıl şubat ayına göre bütçe gelirleri 24 milyar 556 milyon lira iken, bu yılın aynı ayında yüzde 12,1 oranında artarak, 27 milyar 518 milyon lira olarak gerçekleşti. 2012 Şubat ayı vergi gelirleri tahsilatı geçen yılın aynı ayına göre yüzde 7,8 oranında artarak, 22 milyar 738 milyon lira düzeyine ulaştı. 2012 yılı şubat ayında genel bütçe

TÜDEF: “Bankaları boykot edin” Tüketici Dernekleri Federasyonu (TÜDEF), tüketicilere “bankalara gitmeme ve kredi kartı kullanmama” çağrısında bulundu. 15 Mart Dünya Tüketiciler Günü dolayısıyla TÜDEF tarafından, Yüksel Caddesi’nde basın açıklaması yapıldı. Genel Başkan Yıldız, burada yaptığı konuşmada, Anayasa’nın 172. maddesine göre, “devletin tüketicileri koruyucu ve aydınlatıcı tedbirler alması” gerektiğini belirterek, buna rağmen “tüketicilerin dolaylı vergilerin ağır yükü altında ezildiğini, pahalı kamu hizmetiyle yaşamını sürdürdüğünü ve dünyanın en pahalı benzinini kullandığını” öne sürdü. GSM operatörlerinin onlarca paket tarifesi karşısında şaşkına dönen tüketicinin limit aşımı ile adeta cezalandırıldığını öne süren Yıldız, şu görüşleri dile getirdi: “Elektrik dağıtım şirketlerine 9 kalem adı altında ödeme yapan tüketici, ayrıca ülke genelinde kaçak elektrik ödemesinden sorumlu tutuluyor. Bankalar hala tüketiciye ‘yolunacak kaz’ gözüyle

bakıyor. Yüksek yargı kararlarına rağmen bir hizmet karşılığı olmaksızın tüketiciden, kredi kartından yıllık kart ücreti, mevduat hesabından hesap işletim ücreti, tüketici kredilerinden dosya masrafı, hayat sigortası, ekspertiz ücreti, ipotek fek ücreti almaya devam ediyor.” TÜDEF ve bileşenlerinin 16 Mart’ı

“bankaların tüketici haklarına aykırı uygulamaları” olarak gündeme aldığını aktaran Yıldız, “Tüketiciyi doyumsuz kar hırsıyla üzüm gibi ezen ve limon gibi sıkan bu uygulamalara karşı tüketiciyi yarın boykota çağırıyoruz. Yarın bankalara gitmiyoruz ve kredi kartını kullanmıyoruz” diye konuştu. YARIN ekonomi

Konut kredisi Toplam (milyon TL) 30,735 37.347 42.733 57.584 68.372

TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu’nda görüşülen Toplu iş İlişkileri Kanunu Tasarısı, kabul edildi. Avrupa Merkez Bankası (ECB) Başkanı Mario Draghi, “Euro Bölgesi’nde enflasyonun kontrol altında olduğunu, ancak alarm durumunun süreceğini” söyledi.

Enerji baş ağrıtacak

Kişi Başı (bin TL) 45,1 49,0 43,9 53,2 56,9

16’sı 2 bin lira ile 3 bin lira arasında, yüzde 12’si 3 bin lira ile 5 bin lira, yüzde 15’i 5 bin lira ve üstü gelire sahip bulunuyor. Kullanılan bireysel kredilerin vade dağılımına bakıldığında yüzde 27’si 4972 ay arasında, yüzde 22’si 73 ay ve üstü, yüzde 19’u 25-36 ay arasında, yüzde 12’si 37-48 ay arasında, yüzde 11’i 19-24 ay arasında, yüzde 6’sı 3-12 ay arasında, yüzde 3’ü de 13-18 ay arasında vadeyle kredi kullandı.

vergi dışı diğer gelirleri için geçen yılın aynı ayına göre, yüzde 41,1 oranında artışla, 3 milyar 84 milyon lira olarak gerçekleşti. Şubatta özel bütçeli idarelerin öz gelirleri 872 milyon lira, düzenleyici ve denetleyici kurumların gelirleri ise 824 milyon lira oldu. Vergi türleri itibariyle şubat ayı gerçekleşmelerine bakıldığında geçen yılın aynı ayına göre gelir vergisi yüzde 29,6, banka ve sigorta muameleleri vergisi yüzde 27,7, damga vergisi yüzde 26,7, özel tüketim vergisi yüzde 5,5, ithalde alınan katma değer vergisi yüzde 3,3, kurumlar vergisi yüzde 2,2, dahilde alınan katma değer vergisi binde 2 ve diğer vergiler tahsilatı yüzde 17,6 oranında artış gösterirken, harçlar yüzde 6,3 azaldı. YARIN ekonomi

HSCB 7 ülkeden çekiliyor İngiliz HSBC bankası, Asya’daki 7 ülkede operasyonlarını durdurmayı planlıyor. Avrupa’daki borç krizi yüzünden mali açıdan zor günler geçiren ve binlerce çalışanını işten çıkaran HSBC, Pakistan’dan Yeni Zelanda’ya kadar toplamda yedi ülkedeki operasyonlarını ya kapatacak ya da satışa çıkaracak. Banka daha önce Japonya’daki ve Tayland’daki perakende bankacılığı operasyonlarını kapatmıştı. HSBC’nin Asya CEO’su Peter Wong, Financial Times gazetesine yaptığı açıklamada“HSBC’nin daha önceki yıllarda Asya piyasalarına bakışı Hong Kong ve Asya Pasifik ülkelerinin geri kalanından ibaretti. Ancak geri kalan ülkelerin çok az olduğunu gördük, bu yüzden de Hong Kong dışında yalnızca altı ülkeye odaklanmaya karar verdik” dedi. YARIN ekonomi

Uluslararası Enerji Ajansı Başekonomisti Birol, Türkiye’nin enerji faturasının bu yıl 68 milyar doları bulabileceğini belirterek, “Birkaç yıl Türkiye’nin başı enerji ithalatından çok ağrıyacak” dedi. Uluslararası Enerji Ajansı Başekonomisti Fatih Birol, mevcut fiyatların devam etmesi halinde Türkiye’nin enerji ithalat faturasının geçen yıla göre yüzde 20’nin üzerinde artacağını söyledi. Birol şunları kaydetti: “Önümüzdeki dönemde petrol fiyatlarındaki bir düşüş şaşırtıcı olur. Türkiye’nin 2011’de enerji ithalat faturası 55 milyar dolardı. Bu yıl fiyatlar bu şekilde devam ederse 68 milyar dolara çıkma ihtimali var. Bu durum cari açık için oldukça yüksek bir risk ifade ediyor. Petrole alternatif yakıt bulmamız oldukça zor gözüküyor ama doğalgaz için yenilenebilir enerji kaynaklarına bakmak doğru olacaktır. Önümüzdeki dönem içerisinde Türkiye’nin enerji ithalatından dolayı başının çok ağrıyacağını düşünüyorum.” YARIN ekonomi

İspanya’da tarihi borç rekoru

Ekonomik krizle mücadele eden İspanya’da, 17 özerk yönetimin 2011 yılı sonu itibariyle kamu borçları bir yıl öncesine oranla yüzde 17,3 artarak, tarihi rekor olan 140 milyar 83 milyon avroya ulaştı. İspanya Merkez Bankası’nın açıkladığı verilere göre, İspanya’daki 17 özerk yönetimin kamu açığının, ülkenin gayri safi milli hasılasının (GSMH) yüzde 13,1’e denk geldiği bildirildi. Açıklanan diğer rakamlarda, merkezi yönetim olan devletin borcunun yüzde 14,6 artışla GSMH’nin yüzde 52,1’ine denk geldiği ve 559 milyar 459 milyon avro olduğu kaydedildi. 2011’de kamu borcunun yüzde 0,03 ile tek düştüğü devlet kurumu olan belediyeler ise mevcut halde toplam 35 milyon 420 bin avroluk kamu borcu bulunduğu ifade edildi. İspanya’nın toplamdaki (devlet, özerk yönetim ve belediyeler) kamu borcunun yüzde 14,2 artarak, GSMH’nin yüzde 68,5’ine ulaştığı belirtilirken, Avrupa Birliği’ndeki Ekonomik Büyüme ve İstikrar Paktı’nın öngördüğü yüzde 60 sınırını aştığına vurgu yapıldı. yarın ekonomi

Moody’s uyardı

Uluslararası kredi derecelendirme kurulusu Moody’s, Türk bankalarının kredi notlarını olası bir indirim için izlemeye aldı. Moody’s’den yapılan açıklamada, 13 Türk bankasının yerel para cinsi ve mevduat notlarının negatif izlemeye alındığı belirtildi. Moody’s kararına gerekçe olarak, bu kuruluşların kredi notlarının Türkiye’nin kredi notundan yüksek olmasını gösterdi ve “Bu bankaların kendi başlarına ayakta kalabilme durumları değerlendirilecek” dedi. Moody’s’in incelemeye aldığı bankalar arasında Akbank, Garanti Bankası, İş Bankası, Vakıfbank, TSKB, TEB, Denizbank ve Yapı Kredi Bankası da yer alıyor. yarın ekonomi


08 EKONOMi

0420EKiM 2011 YARIN MART 2012 YARIN

İşsizliğin artması an meselesi

İşsizlik oranları en son %9.8 olarak duyuruldu. Bir taraftan büyüme beklentileri gerilerken, diğer taraftan krizin etkilerinin artacağı uyarıları geliyor. Hükümetin istihdam politikaları ise sorunu çözmekten çok derinleştiriyor gibi gözüküyor. Hal böyleyken ekonomide büyüme ne getiriyor? İstihdam nasıl oluşuyor?

İşte kriz Sektörler de krizde

Krizin dünyada ve ülkedeki yansımaları üzerine uzmanlardan görüşler almaya devam ediyoruz. Bu hafta da TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı görüşlerine yer verdik. istnbul ibrahim keskin

Bu soruların cevabını Gazi Üniversitesi’nde öğretim üyesi Prof. Dr. Aziz Konukman ile aradık. Söz Konukman’da: “Öncelikle birinci sorudan bahsedelim. Büyüme için önümüzdeki dönemde öngörülen rakam %4. 2011 içinde gerçekleşme tahmini 8’di. Orta vadeli programda 7.5’ti bu rakam. Ama gerçekleşme tahmini 8’i bulacak. Bu şu demektir. Büyüme oranı yarı yarıya düşecek. Bu konuda yapılmış bir çalışma var. CHP İzmir Milletvekili Aşkın Türeli ile beraber bu krizin hemen ardından “Ekonomik Yaklaşım” dergisinin krizi değerlendirdiğimiz yıllık sempozyumunda bir çalışma yapmıştık. Şunu gördük biz orda; Türkiye’nin istihdam yaratma kapasitesi çok sınırlı. Şu anlamda, ona biz “istihdamın milli gelir esnekliği” diyoruz. Bu rakam 1’in altında. Daha teknik ifade edeyim, milli gelirde %1’lik bir artış olduğu zaman; istihdamda meydana gelen artış yüzde 1’in epey altında.

Büyüme istihdam getirmiyor Normalde milli gelirdeki artış en azından kendisi kadar birine uyarması lazım, istihdam artışı sağlaması lazım. Siz bunun çok çok altında bir istihdam yaratamıyorsanız buna ‘istihdamsız büyü-

TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner, bütün dünyada nüfus artarken kaynakların kısıtlı hale geldiğine işaret ederek şöyle konuştu: “Bugünden yarını ince ince planlamak zorundayız. 21. yüzyılın başından bugüne Türkiye’ye baktığımızda artık küresel düzeyde önemli bir aktör olduğunu görüyoruz. Küresel düzeyde gösterdiğimiz ekonomik başarının, kalkınma süreçlerine aynı ölçüde yansıması için yapmamız gerekenler var. 2011 verilerine göre Türkiye insani gelişmişlik endeksinde 187 ülke arasında 92. sırada. Cinsiyet uçurumu endeksinde ise kadının ekonomiye katılımında 135 ülke arasında sondan dördüncüyüz. Türkiye’de iş hayatında, siyasette, yönetimde girişimcilikte çok önemli kadın rol modellerimiz var. Ama kadının genel olarak istihdamına baktığımız zaman ciddi bir yolu almamız gerekiyor. 2023 yılında dünyanın en büyük ekonomilerinden biri olmayı hedefleyen Türkiye’nin, bu hedefi gerçekleştirmesi için insanı gelişmişlik ve

me’ denir. Bu şu demek, büyüme yeteri kadar istihdam artışı uyaramıyor. Hatta bazıları buna ”istihdam dostu olmayan büyüme” diyor. Demek ki sorunumuz ne? Türkiye’de anlaşılıyor ki büyüme istihdama neredeyse hiç yansımıyor. Batıda da böyle bir durum var ancak orada teknolojik gelişme sonucu büyüme oluyor. Daha az insanla ekonomi dönüyor. Tabi Türkiye’de öyle de değil. Bizdeki sorun teknolojiden dolayı değil. Bizim daha yapısal sorunlarımız var.

TÜİK’e başta sermayedarlar inanmıyor Gelelim işsizliğe. Resmi işsizlik rakamlarına baktığımızda, kabaca bir hesap ile gerçek rakamların genelde bu rakamların iki katı gerçekleştiğini görüyoruz. Unutmayalım ki güneş balçık ile sıvanmaz, hesap dışı bırakılan veriler ile sunulan resmi rakamlar gerçek hayattaki işsizliği örtmemektedir. Örneğin cari ücret düzeyinde iş aramaktan vazgeçenler veya cesareti kırılmış olarak adlandırılan emekçiler bu hesaba göre işsiz sayılmıyor. Aslına baktığınızda hepsi birer işsizdir. Bunları da yine TÜİK söylüyor aslında, fakat resmi rakamların içine katmıyor. İşsiz olarak tanımladığı ise, “herhangi bir cari ücret düzeyinde ve çalışma koşullarında iş arayıp da bulamayan nüfus” durumudur. Şimdi o cesareti kırılan

Düşük kaliteli istihdam, istihdam sayılmaz Örneğin Türkiye’nin de imza attığı GATS (Dünya Hizmet Ticaret Anlaşması) ilerde devreye girdiği zaman, diyelim ki bir kamu eğitim kuruluşu sübvansiyon verdi ve piyasadaki fiyatları aşağıya çekti. Derhal GATS müdahale ederek o kamu okulunun kapatılmasını talep edebilecek. Daha küçük bütçeler yapmanın felsefi arka planı ne? Küçülen devlet. Örneğin asgari ücret, o acımasız koşullarda kamunun işgücü piyasasına müdahale ederek “kardeşim bu ücretin altına inemezsin diyecek. r. Sonuç, piyasanın o vahşi koşullarına karşı bir düzeltme, bir düzenleme yetkisiyle devletin bu piyasaları rahatlatması oluyor. İşte bu alanlarda da artık geri çekilme başlıyor. Sözcük de “deregülasyon”; yani kuralları ortadan kaldırma. Tekrar vahşi kapitalizme geri dönelim. Asgari ücretin altında son derece düşük ücretlerle, ben internetle, başka yöntemlerle klasik dediğimiz istihdam biçimleriyle hiç ilgisi olmayan yeni yöntemlerle, üretim sistemlerine bağlanabiliyorum. Bunlar esnek üretim yöntemleri ve esnek istihdam biçimi dediğimiz mekanizmalar. Dolayısıyla bir nevi 19.yüzyılın vahşi kapitalizminin daha modern versiyonunun geçerli olduğu bir dünya düzeniyle karşı karşıyayız.”

Ekonomide kadının adı yok cinsiyet eşitliği konusundaki mevcut tabloyu hep birlikte çalışarak değiştirmemiz gerekiyor.”

BAKAN ŞAHİN: “KABUL EDİLEBİLİR DEĞİL” Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin değişime ve değişme taleplerine rağmen, dünya raporlarında ya da uluslararası kriterlerde sondan 4. olmanın kabul edilebilir bir şey olmadığını, bunun Türkiye’ye yakışmadığını ifade etti. Bakan olarak göreve başladığı zaman bu istatistiklere ilişkin olarak çalışma yapması için iki görevlinin Cenevre’ye gittiğini, neden verilerin güncellenmediğinin araştırıldığını bildiren Şahin, şunları anlattı: “Bizim eksiğimiz ne? Türkiye İstatistik Kurumu neden bizim verilerimizi oraya güncellemiyor. Parlamentoda yüzde 14 kadını yakalamışız hala verilerde yüzde 9 kadın geçiyor. Bizim hızlı bir

“Hava sisli, hızı kestik”

lantıdan öğreneceği bazı şeyler olabilir’’ ifadesini kullandı. Babacan, güven ortamının ve siyasi istikrarın önemine dikkat çekerek, ‘’Sadece Amerikan şirketlerinin elinde sadece yaklaşık 3 trilyon dolarlık fazla nakit, kullanamadıkları nakit var. Amerikan bankalarının elinde de o miktarda olmasa da o miktara yakın kullanamadıkları nakit var. Merkez Bankasının sadece bol miktarda para basıp piyasaya sürmesi yetmiyor. Şirketler güvenmeyince yatırım yapmıyorlar. Bankalar güvenmeyince kredi vermiyorlar’’ diye konuştu. “Türkiye olarak, karşımıza her çıkacak her türlü senaryoya hazırlıklı ola-

Krizin dünyadaki ve ülkemizdeki yansımaları nelerdir? Krizin boyutlarını anlayabilmek için bakabileceğimiz birçok alan var. Mesela enerji sektörü. Ülkemizin enerji gereksinimi esas olarak petrol, doğalgaz ve kömür gibi birincil enerji kaynaklarıyla karşılanmakta olup, özellikle petrol ve doğalgazda ise tam bir bağımlılık yaşanmaktadır. Öte yandan biliyoruz ki; emperyalist ülkeler başta Ortadoğu‘da olmak üzere dünya petrol ve doğalgaz kaynaklarına yönelik ülke işgallerini de içerebilen paylaşım savaşlarını sürekli gündemde tutabilmektedir. Yine dünyada serbest piyasa ekonomisi adı altında enerji üzerine spekülatif oyunlar oynanabilmektedir. Bizim de küresel sermayenin açık, tek pazar hedefiyle örtüşen ve yine ulusal yürütmenin ışığında “özerk” kurullarca şekillendirilen bir küresel enerji politikasına bütünleşmeye çalışan “garip” bir enerji sektörümüz var.

Halktan yana politikalar olmalı Türkiye‘de enerji sektörü, finansman ve teknoloji alanlarında zaten var olan bağımlılık ilişkileri ile birlikte, yeni düzenlemelerle; niteliksel bir dönüşüm geçirmektedir. Doğrudan çok uluslu sermayeye tümüyle bağımlı hale gelme durumu ile karşı karşıyayız. Yap -işlet-Devret, Yapişlet gibi finansman modelleri ve işletme hakkı devirleriyle, yapılan özelleştirmeler ile tahkim yasasıyla yürüyen bir durum söz konusu. Dünya Bankası’nın dayattığı yapısal uyum düzenlemeleri, bölgedeki enerji kaynaklarına yakınlık, AB ile ilişkiler, enerji sektöründe uluslararası unsurların ağırlığını artırırken; ülkenin ve ülke insanının ihtiyaçlarını öne çıkaran politika ve programlar daha da önem kazanmaktadır.

Otomobil piyasası daraldı

Avrupa otomobil pazarı şubat ayında yüzde 9,2 daraldı. Otomotiv Distribütörleri Derneği (ODD) verilerine göre, AB (27) ve EFTA ülkeleri toplamına göre otomobil pazarı 2012 yılının ilk iki ayında, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 7,8 küçülerek 1 milyon 927 bin 113 adet seviyesinde gerçekleşti. 2011 yılı Avrupa otomobil pazarında 4. çeyrekte başlayan daralma, aylar itibari ile 2012 yılı şubat ayında da artarak devam etti. İlk iki ayda en yüksek satış yüzde 0,2 düşüşe rağmen 434 bin 513 adet ile Almanya’da gerçekleşirken, diğer bazı önemli pazarlarda İtalya’da yüzde 17,8, Fransa’da yüzde 20,5 daralma devam etti. AB (27) ve EFTA ülkeleri toplamına göre 2012 ilk iki ayında geçen senenin aynı dönemine göre en sert düşüş yüzde 47,9 ile Portekiz’de ve ardından yüzde 26,6 ile Yunanistan’da görüldü. yarın ekonomi

şekilde, bizden giden raporlarla oradaki raporların eşleşmesi gerekiyor. Nasıl biz her sanayi envanteri çıkarıyorsak, işsizlik raporu çıkarıyorsak, istihdam raporu çıkarıyorsak, sosyal alanda da istatistiki verilerimiz artık ölçülebilir, izlenebilir ve sorunları yönetebilir hale dönüştürme-

bilecek bir çizgi yürütüyoruz. En kötü senaryolarda dahi Türkiye ekonomisine etkilerini minimumda tutabilecek bir politika seti içerisinde devam ediyoruz’’ diyen Babacan, ‘’Böyle belirsizliklerin olduğu dönemde, sisin çok olduğu dönemde, öngörülebilirliğin az olduğu dönemde, hızı düşürmek gerekiyor. Aslında bizim yaptığımız da budur. Biz dün akşam Uludağ’a çıkarken bir ara yolda yoğun sis vardı, hemen konvoyun hızını düşürdük. Çünkü göremiyorsunuz, önünüze ne çıkacağı belli değil’’ dedi. Babacan, ‘’Böylesine birbirine kenet-

miz gerekiyor. Bunu başarabilirsek 2013’te hazırlanacak rapora güncellenmiş istatistik kurumu ile Uluslararası verileri eşleştirmiş bir Türkiye’yi başarmak durumundayız.” yarın ekonomi

JP Morgan kanunsuz işlere bulaştı

Wall Street’te korkulan oldu ve yatırım bankalarının elemanları kazan kaldırdı. Dün Goldman Sachs’ın türev ürünler bölümünde görevli Greg Smith’in New York Times’ta şirketindeki kültürü eleştiren yazısı ardından, bugün de Amerikan Emtia Vadelileri Komisyonu’nun sitesine yollanan bir yazı ortalığı karıştırdı. Siteye konan bir yazıda JP Morgan’da çalıştığını söyleyen ancak adını açıklamayan bir kişi bankayı aşırı risk almakla, kanunsuz işlere bulaşmakla ve kamuya açık olmayan bilgileri seçkin müşterileri ile paylaşarak haksız kazanç sağlamakla suçladı. yarın ekonomi

?

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, “Belirsizliklerin, sisin çok olduğu, öngörülebilirliğin az olduğu dönemde, hızı düşürmek gerekiyor. Aslında bizim yaptığımız da budur” diye konuştu. Ali Babacan, ‘’Uludağ Ekonomi Zirvesi için Davos’la benzerlik kuruluyor ki doğrudur’’ dedi. Babacan, her yıl ocak ayında İsviçre’nin Davos kasabasında yapılan Dünya Ekonomik Forumu’nun, diğer adıyla Davos Zirvesi’nin ‘’Avrupa, Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Orta Asya Toplantısı’’nın haziranda İstanbul’da yapılacağını hatırlatarak, ‘’Bursa ekibimizin, bir sene sonraki zirve için, o top-

işçiler iş aramıyor mu? Sözün kısası, gerek TÜİK ve hatta hükümetin norm olarak kabul ettiği ILO hesaplamalarına göre yaklaşık 2 milyon aziz konukman kişinin iş siz olduğu halde işsiz sayılmadığı sorunu ile karşı karşıya kalıyoruz. Başka bir örnek, mevsimlik işçi diye tabir ettiğimiz kısa süreli çalıştırılan işçilerde işsiz sayılmamakta. Burada aslında yıl boyunca çalışmak isteyen işçileri siz sadece bazı dönemler istihdam edebiliyorsunuz, ama baktığımızda yılın diğer günleri bu nüfus işsiz. Fakat yine resmi rakamlarda işsiz olarak tanımlanmamakta. Bir de eksik istihdam diye tabir ettiğimiz, niteliğinden daha düşük nitelikte bir işte çalışmak zorunda kalan kesim var. Bu kesimin içine örneğin üniversiteden mezun fakat iş olmadığı için tezgahtarlık yapmak zorunda kalan emekçiler gibi bir nüfus giriyor. Burada da yoksulluk tehdidi ile karşı karşıya kalan nitelikli işçiyi niteliğine ve yeteneğine uygun istihdam edememe durumu mevcut. Dolayısı ile tüm bunları üst üste koyduğumuzda gerçek işsizliğin, bize sunulan işsizlik oranlarının iki katına çıktığını görüyoruz.

lenmiş durumda olan, bu kadar güçlenmiş finans dünyasında son derece dikkatli gitmek gerekiyor. Hiçbir zaman da ‘bana bir şey olmaz’ dememek gerekiyor. Her an her senaryoya da hazır olmak gerekir’’ dedi. yarın ekonomi

KREDİ: Borcunu ödeyeceğine inanılana verilen parayı dile getirir. Kredi kapitalist üretimin temelidir. Kredi kurumu bir, bir malın bir başka malla derhal değiştirilememesinden doğmuştur. Üretim ve tüketim kredisi adıyla iki türlüdür. Kısa, orta, uzun ve çok uzun vadeli olabilir. Başlıca kredi kurumları bankalardır. “Gelişmiş olan gelişmemiş olana faiz karşılığında kredi verir”.


09

22 MART 2012 YARIN

Politik bilinç ve örgütlü mücadele gerekli

Alain Badiou kimdir ?

1937 doğumlu olan Alain Badiou Paris’teki Uluslararası Felsefe Okulu’nda ve École Normale Supérieure’de (ENS) dersler veriyor. Akademik kariyerinin yanı sıra siyasal alandaki militan kişiliğiyle de tanınıyor. Uzun bir süre Fransız Genç Komünistler Birliği’nin önde gelen üyelerinden biri olan Badiou, halen L’organisation Politique içinde siyasal mücadelesini sürdürmektedir. Birçok roman, oyun ve denemeleri vardır. Alain Badiou kitapları: Tarihin Uyanışı, Sonlu ve Sonsuz, Heidegger, Nazizm, Kadınlar, Felsefe, Felsefe ile Politika Arasındaki Gizemli İlişki, Komünist Hipotez, Yüzyıl, Aşka Övgü, Bir İdea Olarak Komünizm, Başka Bir Estetik, Sonsuz Düşünce, Etik: Kötülük Kavrayışı Üzerine Bir Deneme.

Geçtiğimiz hafta yayımladığımız Alain Badiou ile söyleşinin ikinci bölümünü bu hafta yayımlıyoruz. Bu hafta Ortadoğu dışında Avrupa’daki ayaklanmaların nasıl ele alındığını ve aralarındaki farklara değinirken isyan ateşini başlatan gençlik hareketine dair sorularımıza yanıt aradık. Ekonomik krizlerin neden olduğu dünya savaşlarından söz ederek başladığımız söyleşide, dünya çapında meydana RÖPORTAJ gelen ve dalga fikriye yılmaz dalga yayılan isyanlara değindik. Badiou bu isyanları önemserken akılcı hareket edilmemesini eleştirmiş politik düşünce, politik kararlılık ve politik katılım zayıflığının olmadığından bahsetmişti. Kapitalizmin aklın dışılığına karşı devrimci sosyalist perspektifin akla uygun olduğunu söyledi ve kapitalizmin akli prensipten yoksun, haydut bir rejim olduğunu öne sürmüştü. Dünyada yaşanan ayaklanmaların sınıf mücadelesinin dünya çapında gelişmesinin muhtemel yollarından birini çizdiğini ve bir şeylerin mümkün olduğunu anlatmıştı.

abartılması da söz konusu. Bizim akılcılığımızın bir kısmı kapitalizmin evrimleştiğini ve emperyalizmin geliştiğini göstermek ama bu evrim kapitalizmin dönüşmesi değildir. Tam tersi krizler yoluyla klasik unsurları görüyoruz. Hatta bugünkü durumun 19.yy’ye, Ekim Devrimi’nin sonrasındaki durumdan daha çok benzediğini söyleyebilirim. Bu nedenle ilerlemek için bir adım geriye atmak gerektiğini düşünüyorum. Yani çağdaş tarihin evrim yasalarının, kapitalizmin yasaları olduğu fikrine geri dönmemiz gerekiyor. “Komünizmin büyük hareketi” ve “gizli öznesi” varsa eğer örgütlenmeye gerek yok. Politik öznenin özü örgütlü olmak, prensipler ve akılcı eylemler çevresinde toplanmaktır. Çağımızda var olan örgüt karşıtı teori özünde politika karşıtıdır. Avrupa’daki “öfkeliler” hareketi radikal bir şeye neden olmadı örneğin. Ne yazık ki! Örgütlenme sorunu aynı zamanda red ve olumlama, eleştiri ve öneri arasındaki subjektif bağdır. Bu bence çok önemli bir nokta. Çünkü öfkeli olmak anlamı gereği olumsuzdur, “kapital defol, bankalar defol“ diyoruz ama reddetmenin esas hareketi olumlamayı da gerektirir. Yani bu da akıl yanlısı başka bir fikri önermeniz gerektiği anlamına gelir ki eğer örgütlenme yoksa buna sahip olamazsınız.

Politik öznenin özü örgütlü olmak, prensipler ve akılcı eylemler çevresinde toplanmaktır. Çağımızda var olan örgüt karşıtı teori özünde politika karşıtıdır.

Çağdaş kapitalizm karşısında konumu bakımından Negri’den kendinizi ayırıyorsunuz. Aslına bakılırsa somut tarihsel olguların da “İmparatorluk” ve “Çokluk” tezlerini doğrulamadığı günümüzde, onun bu tezleri konusunda ne diyorsunuz? Negri’de çifte bir hatanın olduğunu düşünüyorum. Öncelikle kapitalizmin hemen radikal değişimlere neden olacak bir özne ürettiği konusunda yanılıyor. Bu “çoğunluk” teorisidir. Bence diğer hata da tek bir hareketin olduğu fikri. Sanki kapitalizmin tarihi hareketi kendiliğinden komünizmin hareketiymiş gibi. Ancak bu diyalektik değil, hatta anti-diyalektik bir düşünce. Bu yaşam ve hareket kategorisini, çelişki ve diyalektik analiz kategorisinin üstünde tutmaktır. Yani bizim akılcılığımızın bir yanı da diyalektik düşünceyi yeniden hayata getirmektir. Çelişkiler ve kopuşlar yoluyla düşünmek, nicel değerin nitel değere dönüşmesi vb. bunlar Marks’ın düşüncesinin temelleridir. Bunun tarihsel süreçte çok önemli olduğunu biliyoruz. Bir şeyle büyür sonra da başka şeylere dönüşür. Bence günümüz kapitalizmin yeni karakterinin fazla

siz. Rejimin derinlerden sarsılması söz konusu ki bu durum aşırı sağcı bir takım girişimleri de beraberinde getirecektir. Yunanistan’da faşistler güçlüdür. Tarihsel olarak biliyoruz ki kriz ortamında yalnızca öfke varsa bu öfke solcu olabileceği gibi aşırı sağcı da olabilir. 30’lu yılların faşist döneminde çıkarılacak ders budur. İnsanlar umutsuzlardı, işsizlerdi ama komünistler güçsüzdü. Politikanın, demin de söylediğimiz gibi, büyük tehlikesi kimliklerdir. Faşizm kimlik politikasıdır… Yunanistan’daki durum biraz 30’lu yılları hatırlatmakta. Ayaklanmaları bir “Amerikan oyunu” görerek olumsuzlayan görüşlere dair neler söylemek istersiniz? Nerede konumlandırıyorsunuz? Bana kalırsa bunu söyleyen insanlar esasında isyanların değerini düşürmeye çalışıyor. Onlara esasında her şeyden önce neden isyanlara karşı olduklarını sormalıyız. İşte gerçek

Eğer insanlığın evrensel kurtuluşundan bahsediyorsak, buna bir isim vermemiz gerekir. Bu sadece sizin öznel haliniz değil bütün insanlığın gerçek kurtuluşudur. Marks’ın dediği gibi proletaryanın kurtuluşu insanlığın kurtuluşudur.

Örgüt yalnızca eleştirel bir gücün taşıyıcısı değildir. Belki bir anlamda isyan daha güçlü bir eleştirellik içerir. Ama eleştiri ancak başka bir görüşün olumlanması halinde bir geleceğe sahiptir. İşte “öfkeliler” hareketinin zayıf noktası da budur. Zaten birçok öfkeli insan yok mu? Ancak Yunanistan’da politik durum biraz daha karmaşık. Yani revizyonist ve eskimiş komünist hareketler var, anarşist hareketler var. Gerçi kriz Yunanistan’da daha önce başladı. Yunanistan’da krizden önce de isyanlar olduğunu unutmayalım. Aslında, yıllardan beri süregelen ciddi bir politik kriz var ve bu politik kriz, kriz ile daha da ciddileşti. Yunanistan’da ne olacağı biraz belir-

Gençler hem hareket halinde bir güçtür hem de tüm toplumun semptomlarının ifadesidirler. Bu nedenle hem hareketli hem de kördürler. Çünkü durumun ifadesidirler.

bir soru. Öte yandan tarihsel önemi olan bir şey olduğunda tüm dünya ona göre bir pozisyon alıyor. Elbette ABD de pasif kalmıyor. Mübarek’i korumaya ya da onun yerine yeni birini getirmeye çalıştılar. Ama ABD’nin isyanları çıkardığını söyleyen bu insanlar açıkça bu isyana da karşılardır. Ben bir isyana karşı olmak için yeterli bir neden göremiyorum. Kötü örgütlenmiş

İstihdamın istikrarsızlığına karşı yalnızca öfkelenmemeli, kapital yıllardan beri iş koşullarını esnekleştirmek için çalışıyor. Yani sonuçta bu öfkeyi öncelikle kapitalizm karşıtlığına dönüştürmeli ardından da bu kapitalizm karşıtığını politik bir görüşe dönüştürmeliyiz. Burada iki etap vardır. İsyanın gücünün, politik bilinçle birleştirilmesi gerekiyor.

olduğunu vs. gibi eleştirilerde bulunabiliriz. Marks Paris Komünü zamanında bunun en iyi örneğini verdi. Bu isyanın başarısızlığa uğrayacağını biliyordu, devrimci güçler yeterince gelişmemişti. Ama ben onlarla birlikteyim dedi. Bence yapmamız gereken budur. İçeriden eleştirimizi yapabiliriz, zaten büyük bir hareket karmaşık bir şeydir. Ama bunu ABD’nin yaptığını söylemeyi doğru bulmuyorum, bunda art niyet olduğunu düşünüyorum. Hareketlerin zayıflığı konusu bizim tartıştığımız bir şey, onların değil, bu bizim sorunumuz. Öncelikle değerlendirmelerinizde “fikir” kavramının öne çıktığını görüyoruz. Bu kavramla neyi vurgulamak istediğinizi biraz anlatır mısınız? Bu kavramla kastettiğim şey oldukça basit aslında. Belli sayıdaki analizler üzerinde hemfikir oldukları için insanların toplanıp örgütlenmelerini sağlayan inanç. Burada iki şey var; öncelikle belli sayıdaki analizde anlaşıyorlar, akıl vb. ve aynı zamanda örgütlenme ve eylem yolları konusunda da hemfikirler. Ama genel yönelim konusunda da

hemfikir olmaları gerekiyor ki bu da ideolojik boyuttur. Bunlar fikirlerdir. Yani fikirden kastım başarılı bir politik sürecin aynı zamanda genel bir yönelim hakkında da birlik olmasıdır. Eğer insanlığın evrensel kurtuluşundan bahsediyorsak, buna bir isim vermemiz gerekir. Bu sadece sizin öznel haliniz değil bütün insanlığın gerçek kurtuluşudur. Marks’ın dediği gibi proletaryanın kurtuluşu insanlığın kurtuluşudur. Bir yerlerde bunu betimlemek, işte komünist fikirden kastım bu. Bir örgüt coşkusuz olamaz. Disiplin önemlidir ama çoşku da öyle. Bize coşkulu bir disiplin gerekiyor. Bir yanda Arap halkları diğer yanda Avrupa’da ve Amerika’da gerçekleşen ayaklanmaları nasıl karşılaştırabiliriz? Benzer ve farklı yönleri neler olabilir? Bence Arap ülkelerinde ve Batı ülkelerinde olan olaylar arasındaki en önemli fark ülkelerin konumlarıdır, yani sözkonusu topluluklar sistemde aynı yere sahip değiller. Avrupa ve ABD önemli emperyalist güçler olmaya devam ediyor. Bahsettiğimiz bölgelerde de özellikle aktifler. Mübarek’in ABD’nin en önemli müşterisi olduğunu unutmayalım. “Mübarek defol” şiarı sonrasında ne olacağını belirsiz bırakıyor. İspanya’daki, ABD’deki hareketlere geldiğimizde ise onlar Arap ülkelerinde olanlardan farkılar, her ne kadar aynı anda meydana gelseler de. Bu da bir isyan ve bir çoğunda olduğu gibi gençlik önemli bir rol oynadı. Ama bu hareketler de kördü, fakat bu başka bir körlük, imkanlara sahip olmadan kapitalizmi devirmeye çalışma körlüğü. Bunların yeni sınıf mücadelelerinin kör bir evresi olduğunu söyleyebiliriz. Hem homojenler, çünkü kriz nedeniyle ortaya çıktılar ama hem de farklılar çünkü birinde körlük politik gücün asıl doğasına ilişkin, diktatörü devirerek radikal şeyler yapabileceklerine inandılar ama radikal bir değişim olmadan diktatörü kovdular. Diğer durumda ise kapitalizmi yalnız ideolojik yöntemlerle onun kötü olduğunu söyleyerek yıkabileceğimize inanıyoruz. Wall Street hareketinde asıl çarpıcı olan, örneğin, politikadan çok ahlaki şiarların kullanılması

oldu. Kapitalizm iyi değil falan dediler. Bu da doğru ama ahlak politikayla uyuşmuyor. Ama buna karşılık genel sisteme yönelik neredeyse hiçbir şey söylenmedi. Ama bunların hepsine bir başlangıç olarak bakmak lazım. Tunus’ta genç bir işsiz, İspanya’da, Yunanistan’da, İngiltere’de, ABD’de düzene karşı ayaklanan gençlerin ön plana çıktığını gözlemliyoruz. Gençliğin düzenle olan ilişkisini nasıl değerledirmeliyiz? Öncelikle iki uyarıda bulunmak gerektiğini düşünüyorum, öncelikle bir isyanla karşı karşıya olduğumuzda ayaklananlar hep gençlerdir. Bu eskiden beri böyledir. Yaşlıların ilk sırada olduğu bir isyan hiç görmedik. Örneğin Fransız devrimini ele alın, Robespierre 25 yaşındaydı. Ama ikinci neden ise Lenin’in dediği gibi gençler toplumsal sınıfların fotoğrafı gibidir. Gençler hem hareket halinde bir güçtür hem de tüm toplumun semptomlarının ifadesidirler. Bu nedenle hem hareketli hem de kördürler. Çünkü durumun ifadesidirler. Lenin bunu söylediğinde gençlerle bağlantının mutlaka korunması gerektiğini söylüyordu aslında. Gençlik isyanlarının spontan karakterinden onları akıl dışılığa mahkum edeceğimiz anlamı çıkartılmamalı. Bence gençlik hareketlerinin daha az kör olmasını sağlamak temel bir sorun. Sonuçta işsizlikten, kötü yaşama koşullarından ve geleceksizlikten en çok etkilenen gençlerdir. Bu vazgeçilmez bir güçtür, ama bunların hepsinin biraz kör olduğunu kabul etmek gerekiyor. Gençlerin ayaklanmasının en büyük nedenlerinden biri istikrarsız iş koşullarıdır, buna karşı ayaklanmakta kesinlikle haklılar. Ama bu neden böyle? İstihdamın istikrarsızlığına karşı yalnızca öfkelenmemeli, kapital yıllardan beri iş koşullarını esnekleştirmek için çalışıyor. Yani sonuçta bu öfkeyi öncelikle kapitalizm karşıtlığına dönüştürmeli ardından da bu kapitalizm karşıtığını politik bir görüşe dönüştürmeliyiz. Burada iki etap vardır. İsyanın gücünün, politik bilinçle birleştirilmesi gerekiyor.


0420EKiM 2011 YARIN MART 2012 YARIN

Kavgalarla geçen yasa tasarısı

OECD raporuna göre; öğretmen açığında

“Dünyada bir numarayız”

“21 yüzyılda öğretmenleri hazırlamak ve okul liderlerini geliştirmek’’ adını taşıyan OECD raporuna göre, Türkiye’de önemli derslerde on okuldan, sekizinde öğretmen açığı olduğu açıklandı. Türkiye öğretmen açığı konusunda ise dünyada bir numara. Raporda öğretmen açığının eğitimin için ciddi bir sorun olduğu kaydedildi. ANKARA aslıhan pehlivan

OECD ülkeleri içinde beş okuldan birisinde okul müdürü, matematik ve bilim öğretmenleri eksikliği bulunmasının eğitime ciddi darbe vurduğu belirtiliyor. Öğretmen açığının en çok Türkiye’de olduğu da göz önüne alınırsa, eğitimde ciddi sorunlar olduğu ve bunun Fatih Projesi gibi teknolojik gelişmelerle ya da 4+4+4 gibi sadece eğitimin şeklinde yapılan değişikliklerle çözülemeyecek köklü bir sorun haline geldiği söyleniyor. Görmezden geliniyor Hükümetin, her defasında dile getirilmesine rağmen görmezden geldiği konu, “ Ataması yapılmayan öğretmenler” konusudur. Hükümet 274 bin ataması yapılmayan öğretmen olduğunu resmi verilere dayandırarak açıkladığını iddia ediyor. Ancak bu sayının çok daha fazla olduğunu ve katlanarak devam ettiği ise Eğitim-Sen’in verilerinde mevcut. Üstelik bu rakamlalar, birleştirilmiş ve kalabalık sınıflar dikkate alınmadan veriliyor. Branş öğretmenleri 4+4+4 yeni eğitim sisteminin gündeme gelmesiyle branş öğretmenleri ihtiyacının da artacağı söylenmişti. Ancak yapılan son atamalara baktığımızda branş öğretmenlerine ayrılan kontenjanın oldukça az olduğu görülüyor. Matematik, Biyoloji, Fizik Kimya öğretmenliklerinde toplamda ataması yapılan öğretmen sayısı 800’e bile varmamaktadır. Branş

öğretmeni ihtiyacının olacağı ortadayken ve ataması yapılmayan yüz binlerce öğretmen varken, alımın bu kadar az yapılıyor olması eğitiminin sistemindeki problemleri körükleyecek bir hal vereceği söyleniyor. Öğrencilerin ihtiyacı öğretmen; MEB’in isteği az masraf Ömer Dinçer geçtiğimiz günlerde ataması yapılmayan öğretmenlerle ilgili yaptığı açıklamada, Ataması yapılmayan öğretmen sorununu fazla Eğitim Fakültesi olmasına bağlayıp, çözüm için ise Eğitim Fakülteleri’ni kapatmayı önermişti. Bu konuda YÖK ile anlaşıp MEB’in ihtiyaçları göz önüne alınarak öğretmen yetiştiren yükseköğretim kurumlarının kurulmasına karar verilmişti. Yani Türkiye’nin ne kadar öğretmen ihtiyacı olduğu değil, Milli Eğitim Bakanlığı’nın “atamak istediği” sayı esas alınarak öğretmen yetiştirilmesi konusunda anlaşıldı. YÖK ile yapılan bu anlaşmada hangi branşlarda ne kadar öğretmen açığının olduğunun dikkate alınmadığı düşünülmektedir. Fakülteleri kapatmak şöyle dursun eğitim sisteminde yapılacak iyileştirmelerle yeni fakültelere bile ihtiyaç öngörülüyor. Tablet mi, öğretmen mi? Fatih Projesi kapsamında belirlenen pilot bölgelerde öğrencilere tablet bilgisayar dağıtıldı. Ve bazı sınıflara akıllı tahtalar yerleştirildi. Bir yanda yapılan bu teknolojik yenilikler dururken, diğer yanda da eğitimin temel taşı olan öğretmeleri eksik okullar bulunuyor. MEB’in

başlattığı bu gösteriş çalışmalarına, ne yazık ki ihtiyaç olduğu halde, ataması yapılmayan öğretmenler kara bir leke halinde çöktüğü gözleniyor. Bir okulun, bir öğrencinin öncelikli ihtiyacı

öğretmen olmasına rağmen bu durum görmezden gelinerek, çok yüksek maliyetlerle yapılan Fatih Projesi’nin öğretmensiz okullara bir faydasının olmayacağını düşünülüyor.

Eğitim-Sen Genel Başkanı larak uygulanmasına dönük bir istek Ünsal Yıldız’a öğretmen açıvar. Bu aslında doğal olarak daha ğıyla ilgili olarak hazırlanan OECD fazla işsiz öğretmen anlamına geliRaporu’nu sorduk: yor. Daha fazla öğretmensiz okullar 300 binden fazla ataması yapılöğretmensiz öğrenciler anlamına da mayan öğretmen var. geliyor diyebiliriz. OECD raporları Türkiye de özelKamuoyu baskısı yükseldiği likle son 10 yılda eğitim alanında dönemde bir miktar daha fazla öğizlenilen politikaların yarattığı soretmen alındığı izlenimi yaratılıyor. runları ortaya koyuyor. Bir illüzyon Esas mesele şu; Bakanlığın açıklamış yaratılıyor aslında eğiolduğu resmi veride 274 timle ilgili olarak. Çok bin atama bekleyen öğretbaşarılıymış çok yatırım men olduğu söyleniyor ki yapılıyormuş gibi bir şey bizim hesaplamalarımıza gösteriliyor. Aslında gergöre doğru değil. Her yıl çekler böyle değil. Tersine şu anda ki mevcut eğitim yanılmıyorsam gayri safi fakültelerine bakıyoruz milli hasılatın eğitime ay72 bin civarında mezun rılması konusunda dünya veriyorlar. O yıl ne kadar Ünsal yıldız da 136. ülke Türkiye ama öğretmen alındığını bu yine kendi giderini milli rakamdan çıkardığımızda savunmaya ayırma konusunda 10. son 10 yılda ki birikimin 300 bini sırada yer alıyor. Bu verilerin hepsi çok fazla geçtiğini görüyoruz. Türkiye’nin tercihlerini anlatması Umudunu keserek başka mesaçısından da önemli. Diğer tarafleklere yönelmiş olanlar olabilir. Maalesef sayın Bakan’ın kendisinin tan 10 yıldır uygulanan program eğtimde iyi bir noktaya gelmişken de söylediği gibi; kendinize iş bakın bundan vazgeçen bundan geri dönen diyor ya. bir adım değil atılmamalı. Ulusal isGöstermelik atamalarla bazen bitihdam stratejisi planına baktığımız rikmiş gaz alınıyor. Ama atanamayan zaman önümüzdeki dönemde bu 10 eğitimcilerin sayısını azaltmak bir tayıllık programın daha da hızlandırırafa artarak devam ediyor.

TBMM’de büyük kavgalara sebep olan ve yine bir kavga esnasında oylanarak komisyonda geçirilen 4+4+4 yasa tasarısı ile ilgili gerilim hala devam ediyor. Birçok muhalif kesimin karşı çıkmasına rağmen mecliste kavgalı bir ortamda kabul edilen yasa taslağına muhalif partilerin “yok hükmünde sayılması” için TBMM Başkanı Cemil Çiçek’e başvurduğu ortaya çıktı. Yasa hakkında halkında, meclisteki diğer muhalif partilerinde onay vermediği çok açık. Pozitif ayrımcılık Yasada bulunan ve son günlerde ortaya atılan maddelerden biride meslek liseleri ve katsayı uygulaması ile ilgili değişiklikler. Meslek liselerinden mezun olan öğrenciler üniversite sınavında alanları dışında tercihte bulundukları zaman doğru cevap sayısı daha düşük bir katsayı ile çarpılıyordu ve ÖSS puanları düşüyordu. Ancak gelen yeni yasayla katsayı uygulamasının kalkacağı söyleniyor. Bununla birlikte meslek liselerine birde pozitif ayrımcılık getirileceği yönünde de iddialar bulunuyor. Meslek Liselerine verilen önemin arttırılacağı iddia edilen yasa da, bu önemin sadece katsayı uygulamasının kaldırılmasıyla sınırlı kalacağı görülüyor. Mesleki eğitimin gerekliliğine sık sık vurgu yapan hükümet yasa taslağında çocuk işçilerin önünün açılmasının dışında mesleki eğitimle ilgili herhangi bir madde açıklamış değil. Lisede okul değiştirme imkanı Lise geçen öğrenciler artık üç seçenekten birini tercih edecekler. Bunlar; düz, mesleki ve teknik liseler ve de imam hatip liseleri olacak. Öğrenciler bu program türleri arasında ve de okullar arasında geçiş yapabilecek. İlköğretimden sonra sertifika Yeni sisteme göre öğrenciler ilk dört yıllık eğitimden sonra mezun olduklarına dair diploma değil sertifika alacaklar. O sertifikayla orta öğretime başvurabilecekler. Diplomanın ise 12 yıllık kesintisiz eğitim ardından verileceği söyleniyor. Eylemler bitmiyor Eğitim-Sen 4+4+4 eğitim sistemine karşı tüm yurtta sokaklardaydı. Yasanın geri çekilmesini talep eden Eğitim-Sen’liler “Düzenleme geri çekilmezse, tüm Türkiye’yi eylem alanına çevireceğiz.” dediler. Eğitim-Sen ‘in bu eylemlerine binlerce eğitimci okuldan sevk alarak katıldı. Öğrencilerde eylemi desteklediklerini belirttiler. Eylemler Türkiye’nin birçok ilinde binlerce kişinin katılımıyla gerçekleşti. Yarın Eğitim

Okuyabilmek için hayatından oluyordu

Gençler Meydana İnisiyatifi konferansa çağırıyor

Gençler Meydana İnisiyatifi; 25 Mart tarihinde Hacettepe Üniversitesi’nde “Kuruluş Konferansı” düzenleyecek. Konferansta kuruluşundan bugüne Gençler Meydana değerlendirilecek ve kendine çizdiği siyasi hat belirlenecek. 8-9-10 Haziran 2011 tarihinde Taksim Meydanı’nda yapılan 3 günlük oturma eylemi ile yola çıkan inisiyatif, konferansta; kendi politik hattını belirlemek için çeşitli önergeler sunacak. İşsizlik ve YÖK’e karşı yola çıkan inisiyatif, bu güne kadar mücadele ettiği

konular hakkında önergeler hazırlıyor. Hazırlanan önergeler ile inisiyatifin bu konularda bir politik hattı da belirlenmiş olacak. Üniversitede söz hakkı, bilimsel eğitim ve gençlerin siyasallaşması gibi konularda “Gençler Meydana’nın sözü ne olacak?” sorusunun cevabı belirlenecek. Hazırlanan önergeler, inisiyatifin kuruluşunun ve hedeflenen çalışmaların tartışılacağı konferansta sunulacak. Gençler Meydana İnisiyatifi sözcüsü Işıl Kurt Yarın’a konuştu. Konferansta alınacak kararların sistem karşıtı mücadele de bir eşik olacağını söyledi ve tüm gençleri mücadele hattını belirlemek için konferansa davet ederek sözlerini şöyle sürdürdü; “Konferansımız Türkiye’de kapitalist sisteme karşı gençlerin bir araya geleceği ve mücadele hattını ortak bir şekilde belirleyebileceği bir toplantı olacak. Kapitalizmin üniversitelerde ve genel olarak gençlerin yaşantısında yarattığı durumu analiz edeceğiz. Bildiğimiz gibi Türkiye’de genç işsizlik oranları

%18’e yükselmiş durumda ve bu rakamın artacağı gözle görünür bir gerçek. Dünyada da zaten gençler geleceği için ayaklanmış durumdalar. Yeni eylemler planlıyorlar. Bizlerin derdi ise dünya kapitalizminin IŞIL KURT ve Türkiye kapitalizminin girdiği bu krizle Türkiye’de de benzer bir hareketlenmeyi ve ayaklanmayı başlatmaktır. Konferansımızda bizi bu amacımıza ulaştırmak için fikir üreteceğimiz bu amaca ulaşmanın yollarını tartışabileceğimiz ve bu yönde kararlar alabileceğimiz bir zemin yaratmış olacak. Gençler Meydana İnisiyatifi zaten haziran ayında Taksimde kurulmuştu. Konferans, yolumuzda daha emin adımlarla ilerlememize sağlayacaktır. Bu sebeple tüm gençleri konferansa davet ediyorum.”

KPSS’de kopya soruşturması 2 yıldır devam ediyor 2010’da düzenlenen KPSS’nin Eğitim Bilimleri testinde 350 adayın 120 net yapması üzerine kopya iddiasının gündeme getirilmesinden iki sene sonra Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer sınavla ilgili çarpıcı veriler açıkladı. Dönemin ÖSYM Başkanı Ünal Yarımağan’nın istifasını gündeme getiren kopya iddiasına savcılığın soruşturma başlattığı sınavın iptal edilmesi üzerine yeniden bir sınav yapıldı. Yeni yapılan sınava ise daha önce soruların hepsini doğru yanıtlayan 350 kişiden 148’inin katılmadığı ortaya çıktı. ÖSYM kopya iddiaları üzerine 17 Eylül 2010’da testi

iptal etti ve 31 Ekim 2010’da tekrar bir sınav yaptı. Dinçer’in bir soru önergesine verdiği cevaba göre iptal edilen sınava 270 889 kişi katılmıştı. Bu sınavın iptaliyle yenilenen sınava ise 235 134 aday katıldı. İlk sınava girip ikinci sınava girmeyen aday sayısı 44 775 olarak belirlendi. İptal edilen sınavda 120 net yapan adaylardan ikisi yeni yapılan sınavda 100 netin üzerinde yaptı. İptal edilen sınavda 100 net ve üzerinde yapan 3776 adaydan sadece 76 tanesi sonraki sınavda 100 net ve üzerine çıkabildi. Ancak bu sınava katılım her nedense bir önceki kadar yoğun olmadı.

Bitmeyen KPSS soruşturması Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 10-11 Temmuz 2010 tarihlerinde yapılan KPSS Eğitim Bilimleri testinde 350 kişinin tüm sorulara doğru yanıt vermesi ve tam puan alması üzerine, soruların çalındığı ve kopya çekildiği iddiası üzerine başlattığı soruşturma hala sürüyor. Eski ÖSYM Başkanı Ünsal Yarımağan istifa etti. Üzerinden 2 yıl geçmesine, koskoca eğitim sistemi yasa tasarısı doğru düzgün tartışılmadan kısa sürede geçerken, kopya soruşturması bir türlü sonuçlanamadı. Yarın Eğitim

Öğrenimine devam edebilmek için aynı zamanda bir pimapen ve alüminyum şirketinde çalışan Fırat Üniversitesi öğrencisi Hamza Yıldız, çalışırken yüksek gerilimde kaldı ve kolunu, bacağını kaybetti. Hamza Yıldız alüminyum balkon korkuluk işi yapıyordu. Yıldız dördüncü kattayken üçüncü kattan uzatılan alüminyum balkon korkuluğunu almaya çalıştığı sırada, korkuluğun yüksek gerilim hattına değmesi sonucu elektrik akımına kapıldı. Olay yerine gelen ambulansla Fırat Üniversitesi Hastanesi’ne kaldırılan Yıldız’ın akım anında yanan sağ kol ve sol bacağı kesildi. Olaydan sonra sigorta yaptılar Hamza Yıldız 45 gündür aynı şirkette çalışmasına rağmen sigortası yapılmamıştı. Ambulansta giderken olayın bir iş kazası olduğunu söylemesi üzerine şirket olaydan zarar görmemek için 45 gündür yapamadığı sigortayı anında yaptı. Birçok işçi gibi sigortasız çalışan üniversite öğrencisinin, sigortası ancak ölümle burun buruna geldiğinde yapılıyor. Yapılma sebebi de iş kazası olduğunun Hamza Yıldız tarafından ambulansta söylenmesi oluyor. Protez için uygun Hamza Yıldız’ın tedavisini yapan Fırat Üniversitesi Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Mustafa Alpagan Yıldırım ise, “Hastamız çok rahatlıkla protez kullanıp yürüyebilecek. Tabi inşallah ileride nakil için uygun bir donör bulunursa nakil de çok rahat bir şekilde uygulanır, çünkü eklem kısımları zarar görmedi ve uçtan kurtarıldı” dedi. Ancak Yıldız; “Ailemin maddi durumu iyi değil. Babam olay günü buraya geldiği için işten çıkarıldı. 70 gündür babam da çalışmıyor, 4 kardeşiz ve ailemin de artık sosyal güvencesi yok” dedi. Devlet Hamza Yıldız’ın protez masrafını karşılamadığı için artık üniversiteye de devam edemiyor. Yarın Eğitim


20 MART 2012 YARIN

Suriye’de ‘tampon bölge’ kurulabilir!

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin Suriye büyükelçisinin çekilebileceğini söyledi ve tampon bölge ya da güvenlik bölgesi kurulması önerilerini değerlendirdiklerini belirtti. Türkiye Dışişleri Bakanlığı da, Suriye’de ikamet eden Türk vatandaşlarının ülkelerine dönmesi tavsiyesinde bulundu. SURİYE RIFAT ÇAPAR

2 Nisan’da İstanbul’da yapılması planlanan Suriye’nin Dostları grubu zirvesinde “sonuca yönelik” bir toplantı yapmayı planladıklarını da söyledi. Erdoğan bu açıklamaları, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın Suriye’de tampon bölge kurulacağına yönelik sözleri hatırlatılınca yaptı. İlki Tunus’ta yapılan Suriye’nin dostları zirvesine, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupalı devletlerin yanı sıra, Esad yönetimine karşı Arap devletleri katılmış, Rusya ve Çin ise toplantıyı boykot etmişlerdi. Türkiye, İstanbul’daki zirveye Rusya ve Çin’in de katılmasını sağlamaya çalışıyor. Suriye içine kurulacak bir tampon bölge, Suriye ordusu ile Türkiye ordusunu karşı karşıya getirebilir. “Suriye riskli, Türkler dönsün” Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan duyuruda, “Suriye’deki gelişmelerin seyrinin vatandaşlarımız için ciddi güvenlik risklerini beraberinde getirdiği görülmektedir. Bu itibarla, Suriye’de ikamet eden vatandaşlarımızın yurda dönmeleri kuvvetle tavsiye edilmektedir” denildi. Bakanlık, Suriye’deki gelişmelerin özellikle karayoluyla seyahatler açısından yol açtığı sıkıntıların daha önceki duyurularla dikkate getirildiğini kaydetti. Mecbur kalınmadıkça Suriye üzerinden karayolunun kullanılmaması, zorunlu hallerde ise gündüz seyahat edilmesi yönünde uyarılarda bulunulduğunu da hatırlattı. Duyuruda, Suriye’deki son gelişmeler ışığında, Şam Büyükelçiliği Konsolosluk şubesince konsolosluk hizmeti verilmesi faaliyetinin 22 Mart 2012 Perşembe günü saat 17.00’den itibaren durdurulacağı belirtiliyor. Halep Başkonsolosluğu’nun ise vatandaşlara mevcut koşullar çerçevesinde konsolosluk hizmetleri sunmaya devam edeceği kaydedildi. Öte yandan Suriye’deki Türklerin gerektiği takdirde Beyrut ve Amman Büyükelçiliklerinin konsolosluk şubelerine başvurmalarının

her zaman mümkün olduğu vurgulandı. Suriyeli sığınmacı sayısı 15 bini buldu Türk yetkililer, son günlerde Türkiye’ye sığınan Suriyelilerin sayısında artış olduğunu, dün ülkeye giriş yapan sığınmacı sayısının 1000’i bulduğunu söyledi. Türkiye’deki toplam Suriyeli sığınmacı sayısının ise 14,700 olduğu belirtiliyor. Heyet Cumhurbaşkanı Beşar Esad karşıtı muhalefetin güçlü olduğu Humus, Hama ve Dera gibi kentleri ziyaret edecek. BM açıklaması, bugüne kadar 8000 kişinin öldüğü iddia edilen isyanın birinci yıldönümüne denk geldi. BM’nin İnsani İşler ve Yardım Koordinasyonundan Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı Valerie Amos, çatışma bölgesindeki halkın acil ihtiyaçları için yardıma izin verilmesi gerektiğini söyledi. Bu arada, 200’e yakın yardım kuruluşu ve insan hakları örgütünün Rus-

ya ve Çin’e, Suriye’deki şiddeti durdurmak için Birleşmiş Milletler’in çabalarına destek olması için çağrı yaptı. Rusya ve Çin, BM Güvenlik Konseyi’nin Suriye’yi kınama karar tasarısını, Libya tipi bir dış askeri müdahalenin yolunu açacağı gerekçesiyle veto etmişti. Geçen haftalarda silahlı isyancıları Humus’taki Bab-ı Amr semtinden çıkaran Suriye ordusu Türkiye sınırı yakınlarındaki İdlib kentinde düzenlediği operasyonun ardından, isyanın başladığı Deraa kentinde bir askeri operasyon başlattı.

Almanya’da maaşlar ayın sonunu getirmeye yetmiyor Avrupa “fakir çalışan” kavramını icad etti. Krizdeki Avrupa’nın en güçlü ekonomisine sahip olan Almanya’da emekçilerin dörtte birinin maaşı asgari ücretin altında. Fakir çalışanların yarısından çoğu kadınlardan oluşuyor. Duısbourg-Essen üniversitesi 14 Mart günü, istihdam üzerine yaptığı araştırmayı yayınladı. Araştırmaya göre 2010 yılında çalışanların %23,1’i, yani 7,84 milyon insan düşük düzey maaşla geçinmeye çalıştı. Bu, Almanya’da toplumun önemli bir kısmının saatte 9 euronun alında çalıştığı anlamına geliyor. Sendikalar ise, krizden sonra asgari ücret satte 8,50 euroya düşürülmesine dikkat çekiyor. Gerçeğin çok daha acı olduğunun altını çizen sendikaların yaptığı istatistiki çalışmalara göre çalışanların %19,9’u asgari ücretin altında kazanıyor ve 10 kişiden biri saatte 6 eurodan aşşağıya çalışıyor. “Fakir çalışanlar”ın sayısı 1995 yılında 2 milyon civarında ölçülürken bugün 5,8 milyonu bulmuş durumda. Almanya’da emekçilerin bu durumu,

çalışanlarını işten kovmanın ardından ilaç harcamalarının ve hastane masraflarının kısılması geliyor.

Yunanistan’dan bir kez daha kemer Fransa’da Sol Cephe Bastille’i ele geçirdi sıkması istenecek Reuters haber kanalına göre Avru- Avrupa bu hafta, yeni kemer sıkma pa Komisyonu Yunanistan için yeni politikalarının anonsuyla, kamu bir kemer sıkma paketi hazırlıyor. borcu rekorlarıyla ama özellikle de Yunanistan’a 2013-2014 yılında Paris’te yapılan 120 bin kişilik Sol Gayrisafi yurtiçi hasılasının %5,5’i Cephe mitingiyle sallandı. 6 Mayıs günü yapılacak kadar tasarrufa gitmesi dayatılacak. cumhurbaşkanlığı Bu sene başındaki keseçimleri için adaylımer sıkma paketlerinden ğını koyan Jean-Luc (GSYİH’in %1,5) çok Mélenchon Fransa’da daha ağır bir prog10 yıllık sağ partirama işaret etmekte. lerin hakimiyetinAVRUPA Avrupa Komisyonu den sonra halkın GÜNLÜĞÜ bu konuya ilişkin hasesi oldu. zırladığı raporda “... Esas bileşenleri Fikriye Yılmaz ek önlemler ve etkili Fransa Komünist kısıtlamalar Yunanistan Partisi ve Solun Partisi tarafından gelecek aylarda uygula- olan Sol Cephe 18 Mart günü Fransız maya konmalı....” Devriminin sembolü olan “Bastille’i Yine aynı raporda, hükümetin ka- Ele Geçir” sloganıyla bir miting dümu harcamalarını daha da kısmaya zenledi. Yürüyüşe 120bin Sol Cephazırlanması gerektiği yazıyor. Bu- he destekleyeni katıldı. Kapitalizm nun için başlıca uygulama kamu ça- karşıtı 6. Cumhuriyeti kuracağını lışanlarının sayısını azaltmak. Kamu söyleyen Jean-Luc Mélenchon’un “Biz halkın çığlığıyız” diye başladığı konuşması yüzbin kadar insanın “direniş” sloganları ile kesildi. Jean-Luc Mélenchon’un halk arasında bu denli popüler olması yalnızca bir seçim kampanyası yürütmüyor olmasından kaynaklanıyor. Konuşmasında “bu seçimleri sivil itaatsizlik örneği yapacağız, ilk randvumuz seçim sandıkları” diyen Mélenchon asıl değişimin seçimlerden sonraki süreçte başlayacağının altını çiziyor. Seçimlerin ilk turu olan 22 Nisan Mélenchon’a göre onun “vatandaşlık devrimi” diye adlandırdığı kökten de-

Öğrenciler, eğitimdeki dönüşüme karşı yürüdü

Pek çok Avrupa ülkesinde olduğu gibi, 2008’de başlayan küresel krizden etkilenen İngiltere’de de hükümet çözümü kesintilerde ve “kemer sıkma” politikalarında buluyor. İngiltere’de öğrenciler, harçların üç katına çıkarılmasını öngören programa karşı dün Londra’da binlerce kişinin katıldığı bir eylem düzenledi. Öğrencilerin eylemi, Eğitim Aktivistleri Ağı tarafından düzenlendi ve binlerce öğrenci, derslerini boykot edip, üniversitelerin neoliberal dönüşümüne karşı ses çıkardı. Aralarında Ulusal Öğrenci Sendikası üyelerinin de bulunduğu öğrenciler, iktidardaki Muhafazakâr Parti mensubu Üniversiteler Bakanı’nın makamına yürüdü. Öğrenciler, “Eğer yok, ama yok, kesintiye hayır!” sloganlarıyla yürürken, grup adına konuşan öğrenciler, protestoların yalnızca üniversitelerin neoliberal dönüşümüne ve eğitim sistemindeki aksaklıklara değil, doğrudan kapitalizme karşı olduğunu söyledi. Polisin sert şekilde müdahale ettiği grup üyeleri, bakanlığın önünde bir süre bekledi ancak tüm çağrılara rağmen üniversitelerden sorumlu bakan David Willets dışarı çıkamadı. Bakanlığa yaptıkları yürüyüş sırasında yol üzerinde bir de oturma eylemi düzenlendi. Yapılan konuşmalarda polis şiddetine ve neoliberal saldırılara karşı birlikte mücadele çağrıları yapıldı. İngiltere’de üniversite harçlarının üç katına çıkarılmasını öneren program ilk gündeme geldiğinde bugün olduğu gibi, 2010 yılının sonlarında da öğrenci eylemleri ve okul işgalleri yaşanmıştı. YARIN DÜNYA

Afganistan’da işgale devam

Ekonomik kriz Avrupa’da endişeleri artırıyor Almanya’nın güçlü ekonomisinin kimin için güçlü olduğu sorusunu akıllara getiriyor.

Dünya Turu

ğişim için ilk adım olacak. Bastille’de yaptığı mitingde “Bu meydanda yoğunlaşan Bastille’in ruhu; Fransa’daki devrimlerin ve ayaklanmaların halkı, işte geri döndük...Doğru yerde doğru zamandayız...bütün devrimlerin başlangıç noktası” diyerek mitingin anlamını belirtti. Seçildiği takdirde, halkın yönettiği bir “Kurucu Meclis”in oluşturulacağını söyledi. “Fransa’daki her şehrin ve köyün meydanlarını ve sokaklarını ele geçirin” diyerek halkı gerçek bir direnişe çağırdı. Mitinge katılan 62 yaşındaki Christiane, “ 30 yıldır duymadığım bir konuşma duyuyorum” diyerek adeta meydandaki coşkuyu ifade etti. Mélenchon’un ta-

rihi konuşmasında “Bastille’in ruhu, Fransa’nın devrimler halkı, geri döndük, biz kızıl bayrağız.” dedi. Mitingin dikkat çekici bir diğer özelliği ise 40 bin civarında gencin katılması. Komünist Gençlik büyük ve coşkulu bir kortejle mitinge katıldı. Miting geleneksel olarak Enternasyonal Marşının söylenmesiyle sona erdi.

Beyaz Saray’da Afganistan konusunu görüşen İngiltere Başbakanı David Cameron ile ABD Başkanı Barack Obama ortak basın toplantısı düzenledi. Yaptıkları açıklamada, ABD Başkanı Obama ve İngiltere Başbakanı Cameron, Afganistan’daki işgal güçlerinin “ilerleme” kaydettiğini savundu. ABD ve NATO birliklerinin El Kaide ve Taliban’ı büyük oranda “gerilettiğini” savunan Obama, ABD’nin 2014’te “ülke güvenliğini Afgan kuvvetlerine devretmeyi öngören çekilme takvimine” bağlı olduğunu yeniden dillendirdi. Afganistan’ın büyük kısmının direniş güçlerinin elinde olmasının ve Taliban’ın Pakistan’ın içine ilerlemesinin aynı sıra, işgal güçlerinden bir ABD askeri geçtiğimiz günlerde Afganistan’da 16 sivili öldürmüştü. Obama ise bunu “istisnai” bir durum olarak anlatarak, ordusunun “olağanüstü karakterini” zedelemeyeceğini savunmuştu. Savaşa olan desteğin azaldığının farkında olduğunu belirten Obama, hem Amerikan hem İngiliz halklarının “işgalin neden devam ettiğini anladıklarına” inandığını söyledi. YARIN DÜNYA

Mısır’da işçiler grevde

Mısır’da Kahire ve diğer şehirlerde işçilerin grevleri ve protesto eylemleri sürüyor. Haftalarca süren eylemliliğin temel nedeni düşük ücretler ve kötü çalışma koşulları. Birçok vergi dairesi çalışanı ise Maliye Bakanlığı’nın önünde eylem yaparak kurumun başkanının ve yardımcılarının aşırı yetkilerinin ellerinden alınmasını istedi. Eylemin talepleri arasında Bakan’ın ve yardımcılarının emeklilik yaşını doldurduklarında görevlerine devam etmemeleri, bakanlık müsteşarlarının istifası ve aldıkları maaşların ortaya çıkarılması da bulunuyor. 23 ayrı belediye meclisinin çalışanları ise yaptıkları oturma eylemlerini İskân Bakanlığı’nın merkez binasının önüne taşıdı. İşçiler, ücretleri arttırılmadığı takdirde çalıştıkları ofislerde hayatı durduracaklarını söylüyorlar. Minye’deki bir tekstil firmasında çalışan 135 pamuk işçisi ise, geçtiğimiz yılın kasım ayından beri maaşları ödenmediği için aileleriyle birlikte ülkenin kuzeyiyle güneyini birbirine bağlayan demiryolunu işgal etti. Dekahliye’de su sektöründe çalışan yüzlerce işçi, yolsuzlukları protesto etmek ve ücret artışı almak için şehrin su arıtma tesislerini kapattı. Sokakları ve evleri lağım suyu bastı. Gize’deki posta emekçilerinin, sözleşmeli geçici çalışanları kalıcı hâle getirmeyen Haberleşme Bakanı’nın istifası talebiyle başlattıkları eylemler ise üçüncü gününü doldurdu. İşçiler talepleri karşılanmadan vazgeçmeyeceklerini duyurdular. Garbiya’da ise bir dizi ayrı sektörde eylemler gerçekleşti. Eğitim Bakanlığı çalışanları, eğitim yılı sonu primlerinin verilmeyecek olmasını protesto etmek için oturma eylemi yaptı. YARIN DÜNYA


Yarın’dan E.Y. öğretmene selam

Diyarbakır’da öğretmenlik yapan E.Y., öğrencisinin tecavüzcülerinin tutuklanmasını sağladı. 16 yaşındaki öğrencisinin tecavüze uğradığını kendisine anlatması üzerine, okul müdürüne başvuran E.Y. sonuç alamayınca konuyu milli eğitim müdürüne taşıdı. Ancak orası

Hayatı çalınmış ‘hayatsız kadınlar’ Adı Bedensiz Ruhlar… 48. Uluslararası Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Belgesel Film ödülünün sahibi. Belgesel para karşılığında cinsel ilişkiye girmek zorunda bırakılan kadınların hayatını anlatıyor.Filmin başkahramanı ise uzun süredir bu konuda mücadele veren Ayşe Tükrükçü. istanbul melike çınar

Filmin başkahramanı ise uzun süredir bu konuda mücadele veren Ayşe Tükrükçü. Ayşe Abla’yı 2007 seçimlerinden hatırlayanınız vardır. Şimdiye kadar kimsenin yapmaya cesaret edemediği şeyi yaparak bağımsız milletvekili olarak aday olmuştu. “Genelevden ayrılalı 11 sene olmuştu ama hala vesikam duruyordu” derken, bunu sadece kendi için değil, kendi gibi hayatı yaşamak zorunda bırakılan kadınlar için aday olduğunu söylüyor Ayşe Abla. Bir nevi kimliğini gösteremeyen göstermek istemeyen kadınların sözcüsü oluyor Ayşe Tükrükçü. Belgeselin yönetmeni Sabite Kaya. 1970 Muş doğumlu olan Sabite Kaya bir öğretmen. Genelevleri, genelevdeki kadınların yaşantılarını bu kadar zor bir işi yapmaya itilen kadınların hikayesini çekmek, Kaya’nın devlet memuru olması gerekçesiyle hakkında soruşturma açılmasına neden olacaktır. Nihayetinde Kaya, bu filmi çekmeyi aklına koyduğu dönem kendi çevresindeki kadınların üzerindeki erkek egemenliğini dile getirmekti diyor Ayşe Tükrükçü. Bedensiz Ruhlar belgeselinin nasıl çıktığını sorduğumuz Ayşe Tükrükçü; 2007 seçimlerinden sonra vesikalı bir kadın olarak milletvekili adayı olmasıyla, kadın hareketinden kadınların da genelevde ya da sokakta çalışmak zorunda bırakılan kadınlara karşı bakış açılarının değiştiğini söylüyor. Sabite Kaya’nın derdi sadece Ayşe’yi anlatmak için yola çıkmamış esasen. Ayşe Abla, Kaya’nın kendisine bu teklifi götürmesinin nedeninin kendini gizlememesi ve geçmişini dile getirebilmesinden kaynaklı olduğunu söylüyor. Ayşe Abla’nın bu filmin yapılmasında emeği önemsenecek düzeyde. Çünkü başka kadınlara

18SORU Gülşah kara

Bu anket K. Marks’ın kızları Jenny ve Laura ile oynadığı bir oyundan alınmıştır.

öğretmen - edirne

1. En sevdiğiniz erdem? Alçakgönüllülük. 2. Başlıca özelliğiniz? Güleryüzlülük. 3. Mutluluk nedir? Huzur. 4. Mutsuzluk nedir? Sevdiklerinden ayrı olmak. 5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Pembe yalanlar. 6. En nefret ettiğiniz kötü huy? KPSS kitaplar. 7. En sevmediğiniz şey? Sivil polisler. 8. En sevmediğiniz kişiler? Gereksiz konuşanlar. 9. En sevdiğiniz iş? Bir şeyler anlatmak. 10. En sevdiğiniz şair? Nazı Hikmet. 11. En sevdiğiniz yazar? Elif Şafak. 12. Kahramanınız? İlkokul öğretmenim. 13. Kadın kahramanınız? Annem 14. En sevdiğiniz çiçek? Lale. 15. En sevdiğiniz renk? Kahverengi. 16. En sevdiğiniz yemek? Köfte. 17. En sevdiğiniz düstur? Halledilir halledilir. 18. En sevdiğiniz söz? Aşılamayacak zorluk yoktur, yeter ki inan.

ulaşabilmeyi sağlayan da kendisi oluyor. Belgeselin 2,5 yıl kadar uzun bir sürede çekilmesinin nedeni şöyle tarifliyor Ayşe Abla; “Birincisi Sabite bir öğretmen. İkincisi bir anne, üçüncüsü bir ev hanımı. Dolayısıyla çekimler uzun sürdü” diyor.

“Hayatı çalınmış hayatsız kadınlara ithaf ediyoruz” Filmde sadece Ayşe Abla’nın anlattıklarına değil, genelevlerdeki, Ayşe Abla’nın deyimiyle ‘Et Pazarı’nda olan kadınların, konuşmalarına da yer vermek istemişler ancak geneleve girmelerine izin verilmemiş. “Bu hikaye eti satılan her kadının hikayesi” aslında diyor. Filmin ödül almasının nedenini jüri üyelerinin tamamıyla kadınlardan oluşmasına bağlıyor filmin ekibi. Ayşe Abla bu filmin ödül almasına sevinmiş sevinmesine ama kendilerine söz verilmemesine de üzülmüş. “Hayatı çalınmış hayatsız kadınlara ithaf ediyoruz” demeyi çok isterdim diyor. Bu filmi ne kadar çok kadın izlerse para karşılığında cinsel ilişkiye girmek zorunda bırakılan kadınların gerçeklerini daha iyi göreceklerine inanıyor Ayşe Abla. Ama aynı zamandan daha çok da

erkeklerin izlemesi gerektiğini söylüyor. Geneleve giren kadınların borç yükü “Erkek izlesin ki, o et pazarıyla daha çok altında olduğunu söylüyor Ayşe Abla. yüzleşsin” diyor. Borç bitmeden, ki bitemeyecek kadar çok oluyor, kadınların oradan çıkması “Satılmamı engelleyen bir şey yoktu çok zor. Kadınların adet gördüklerinortada?” de bile çalıştırıldıklarını ve hatta kürtaj 2010 yılında Dünya Kadınlar Günü’nde sonrası da dinlenmesine izin verilmebir geneleve yürüyüş yaptıklarını, gene- den çalışmaya zorlandıklarını anlatıyor. levlerde olan kadınların da 8 Mart’ını kutlamak için yürüdüklerini anımsa- Seyirciyle buluşmaya devam ediyor tırken, polislerin genelevine nasıl ba- Film sadece Türkiye’de değil, rikat kurduklarını, sadece 2-3 kişinin Amerika’da Boston’da da izleyicisiyle genelevin avlusuna çiçek atmalarına buluşmuş ve şimdi önlerinde Almanizin verdiklerini söylüyor ve ekliyor: ya gösterimi duruyor. Ve daha pek çok “ama içeride bir kadın öldürülüyor, po- festivale de katılacak. lis gelsin desen gelmezler. Polis kimin “İstiyoruz ki, bu film daha çok yerde memuru? Devletin, benim değil. Beni gösterilsin. İstiyoruz ki, bu kadınların korumak için mi yoksa benim satıldığı- hayatta var olduğunu, toplumun da kama her gün tanık olmak için mi? Satıl- bul etmesini, devletin ise yüzleşmesini mamı engelleyen bir şey yok orada. %8 çok istiyorum” diyor. vergisini de alıyor devlet bu kadınlarAyşe Abla, 9 yaşında, kimseyi inandan.” . Sadece 96 yılında 63 tane gene- dıramadığı için 3,5 ay boyunca amcalev olduğunu belirten Ayşe Abla, 2002 sının tecavüzüne maruz kalıyor. 11 yayılında Sinan Aygün’ün yaptığı araştır- şında Almanya’dayken, öğretmenin çok maya göre ise bir vesika altında yaşayan şiddetli dayak yediğini fark etmesiyle kadınların sayısı 3722 diye belirtiyor. yurda yerleştiriliyor, 5 yıl kalıyor. Eve Bu konuda güncel verilere ulaşmak ise döndüğünde her şeyin değişeceğini saher zamanki gibi çok zor. Çünkü dev- nırken yine şiddet görmeye başlıyor ve let vesika verdiği kadınların sayısını da evden kaçarak 2,5 yıl sokaklarda yaşıyor. gizlemekte, gerçeğin çok çok altında Ailesi tecavüze uğradığına inandığından rakamlar vermekte. Emniyetin gerçek Ayşe Abla 23 yaşındaydı. Evlendirilir. rakamları rahatlıkla söyleyebileceğine Ancak bu evlilikten de gördüğü tek şey dikkat çekerken, onların da bunu as- şiddet olur. Ve geneleve satılır. Ayşe la açıklamayacağını hepimiz biliyoruz. Tükrükçü 5 yıl çalıştırıldığı genelevleDevletin güvencesiz çalışmaya zorladığı re, bir mücadele kadını olarak döner ya da işsiz bıraktığı kesimlerle ilgili açık- ve hikayelerini tüm kadınlara anlatmalamak istemediği rakamların gizliliğini ya başlar. “Satılan mı suçlu satan mı?” ya da eksikliğini para karşılığı cinsel derken, hayatının çalınmışlığını bir kez ilişkiye girmek zorunda bırakılan ka- daha yineler. dınlarda da görüyoruz. Çünkü bu alanda da kayıt dışı çalışan çok kadın var.

da olayın üstünü örtmekten yana oldu. Mücadelesiyle tecavüzcüleri tutuklatan E.Y’ye, okulundan YARIN 04 ardından EKiM 2011 uyarı ve kınama cezaları verildi. Mücadelesi ile örnek olan E.Y. öğretmene yarın çalışanları olarak selamlarımızı yolluyoruz. DİYARBAKIR YARIN

Bir muhalif olarak tutuklu gazeteciler

Türkiye bu hafta medya yapıyı kendi çıkar amaçları için önemli bir gelişme- için kullanarak, halkın fikir ve ye tanık oldu. İstanbul 16. Ağır ideolojisini de yönlendirmeye Ceza Mahkemesi, Oda TV çalışmaktalar. Halkın görüşündavasının 11. duruşmasında de gerçekler iktidarın aktardığı 4 gazeteci hakkında tahliye şekilde yerleşmekte ve halk bu kararı çıktı. Mahkeme başka- sayede kendi sınıf gerçeğine nı Ahmet Şık, Nedim Şener, yabancılaşmaktadır. Coşkun Musluk ve Sait Çakır ‘Tutuklu gazeteciler’ sohakkında tahliye kararı verdi. runu, Ahmet Şık ve Nedim Bu kararda en çok 375 Şener’in tutuklu kaldığı 1 yılı günlük tutukluluk süresinden aşkın süre içerisinde, farklı şesonra tahliye olan killerde bir propaganda amacı Nedim Şener ve olarak kullanıldı. Ahmet Şık konuOlması gerektiği şuldu. Gündeme tekrar Türkiye’degibi de, hükümeki tutuklu gazetetin bu hegemonyasının karşıciler sorununu taşıdı. sındaki çarpıcı Tü r k i y e , bir sorundur. SANSÜRSÜZ Tabi yaptüm dünya İlder Onal tığı her şeye üzerinde “cebir kılıf bulmakzaevlerinde en çok ta zorlanmayan gazeteci bulunan ülke” olarak anılıyor. hükümet için, Türkiye’nin bu İktidarın yaptırımlarına kötü imajından ve görünür kılmuhalif olan hemen herkesin dığı muhalif düşmanlığından yargılanabildiği bir ülkede bu dolayı hükümet bu durumdan durum hiç şaşırtıcı değil. rahatsız. Ama bir yandan da Bu yaptırımlara ilişkin kendisine karşı olan herkesi hükümetin verdiği yanıt, o fişlemekten ve tutuklamaktan gazetecilerin ‘bütünlük karşı- çekinmiyor, yaptıklarını da bir tı ve terörist’ olması yanıtıdır. şekilde meşrulaştırıyor. Darbe dönemi sonrası apoliDüşünce, ifade ve basın tikleştirilen, yazılı olmayan bir özgürlüğü; sözde ‘demokrabürokrasinin uygulandığı -ne- tik’ yönetimle yönetilen değil; redeyse kışlaya çevrilmiş- basın halkın iktidar olduğu bir devortamında hedef, bilinçli lanse let düzeninde gerçek anlamını edildiği şekliyle “terörizm” de- ifade eder. Diğer türlü antiğil. Herhangi bir suç işledikleri propagandayla kendi anlamını için değil; kendi gazetecilik fa- zamanla yitirir. Onu değerleştialiyetleri, fikir ve düşünceleri ren, gelişmeleri halka en özgün yüzünden tutuklanmaktalar. ve politik şekli ile yansıtabilmeMedyada tamamen kendi sindedir. inisiyatifine bağlı olarak çalıHer ne kadar üzerinde taşabilen bir meslek, gazetecilik. hakimiyet kurmaya çalışsa da, Basının ve yandaş medyanın basın özgürlüğü ve tutuklu bütün otoritesine rağmen, gazeteciler meselesi, hükümekendi muhalifliğini dayatabi- tin hassas noktası. Son olarak lecek yetkiye ve alana sahiptir. iktidarı destekleyen gruplarla Gerçekleri tam anlamıyla yan- doğan çelişkiler ve yandaş lisıtabilmek adına bir kesinliğe beral kalemlerin hükümetten inanılması gerekir, o da her uzaklaşmaya başlaması, onu zaman egemenlerin tarafında medya tahakkümü konusunda olan hükümete karşı olmak. yeni bir arayışa itiyor. Bunların Medya ve öncelikle basın- karşısında durabilmek için de yayın araçları, egemenlerin en doğru yöntem; haberciliği çok güçlü olduğuna inandık- politik bir zemine oturtup bu ları ve propaganda amacıyla saldırıları da halka çağrı nitelikullandıkları bir üst yapı. Bu ğinde kullanabilmek olmalıdır.

Haftanın ajandası Sunuma Gidelim Kapital Sunumu

Gerçek mi, kabus mu? Deli mi, değil mi? Gerçek ile kabusu birbirin- yonlar arttıkça fırtınanın geleceğine den ayıramamak, insanları iyice inandırıyor kendisini. Tüm mabir felakete inandırmaya çalışmak, li kaynaklarını bir sığınak yapmak yabancılaşmak, delirmekten kork- için harcıyor. Etrafındaki herkesin mak, korkuya saplandengesini altüst eden mak, huzuru bozmak… Curtis’i zorlu bir süreç Bunların hepsi bir psibekliyor artık. kolojik-gerilim filminFilmin özüne bakde izleyiciyi sorgulamatığımızda türe yeni bir ya iten, hikayenin içine bakış açısı kattığını alan, gerilimi üst sesöyleyemeyiz. Ama viyede tutan unsurbaşta da belirttiğiFİLMİ OKUMAK lar… Haliyle türün miz gibi her şey yerbaşarılı bir örneğini li yerinde, bizi raOnur Toper izlemek her zaman hatsız edecek hiçbir nasip olmuyor.“Sığınak” unsur yok neredeyse. filminde bu unsurların başarılı bir Jeff Nichols, hiç aceleye getirmeden şekilde harmanlanmış halini izliyo- adım adım anlatıyor filmini. Kabus ruz. ve gerçeği ayırt edilemeyecek bir iyice. Bilgiçlik taslamanın, anında Mutlu bir ailesi olan Curtis’in, noktada göstererek izleyiciyi ayakta deli yaftası yapıştırmanın olaylara yaşadıkları bölgeye gelecek olan tutmaya çalışıyor… Her zaman bir bir çözüm getiremeyeceğini görüfırtınayla alakalı kabuslar görmesiy- soru işaretiyle izliyoruz filmi. Tıpkı yoruz yaşananlarla. Haliyle “Sığıle, tüm aile, iş ve sosyal hayatının gerçek ve sanrı da olduğu gibi, de- nak” içindeki gerilimi ve heyecanı nasıl etkilendiğini anlatıyor film. lilik ve akıllılık arasındaki tam orta her daim belli bir düzeyde tutmayı Curtis’in bu kadar etkilenmesinin noktayı da hiç kaçırmamaya çalışı- başarmış bir film olarak kazınıyor sebebi, gördüğü kabusların etkilerini yor film. Bu tür terimler arasındaki aklımıza. güncel hayatında da hissetmesi. Ka- derecelendirmeleri, ters köşe yaptığı buslar ve ona bağlı olarak halisünas- sonuyla kabul etmediğini anlıyoruz

EHP Siyasi Büro üyesi Gülsüm Kav’ın sunumuyla yapılan Kapital okumalarının 9. Oturumu 22 Mart Perşembe günü saat 20:00’da EHP İstanbul İl Örgütü’nden canlı yayınla gerçekleştiriliyor. Tam 8 haftadır devam eden Kapital sunumları, Kapitalizme mikroskopla bakmaya devam ediyor. Her hafta Kapital’in 1. Cilt’inden bir bölümün sunumunun yapıldığı okumalarda, bu hafta 6. Bölüme yer verilecek. Bu çok ince elenip sık dokunmuş tarihi eseri, daha iyi anlamak, tartışmak, soru sormak için önemli bir fırsat…

Festivale Gidelim 23. Ankara Uluslar Arası Film Festivali 23. Ankara Uluslar Arası Film Festivali bu yıl 15-22 Mart tarihleri arasında düzenleniyor ve sinemaseverleri bir hafta süresince birbirinden iyi filmleri kovalayacakları bir maraton bekliyor. Günümüze dek çıtayı hep yükselten ve İstanbul film festivali öncesi Ankaralılara sinema coşkusunu yaşatan organizasyon, 15 Mart Perşembe günü start aldı. Özellikle dikkat çeken bölümlerden bir tanesi “Ekmek, Değişim ve Sosyal Adalet - Mısır”… Bölümde yer alan 6 filmlik seçkiyle Mısır sokaklarının nabzı tutuluyor.

Sergiye Gidelim “Ateş ve Düğün” Sergisi “Ateş ve Düğün” videoları, 1994 yılında Hakkâri’nin Kotranıs Köyü’nün boşaltılması sonucu göç etmek zorunda kalan Kürt köylülerin, 90’ların sonunda Türközü’ne yerleşip kağıt toplayarak geçimlerini sağlama mücadelesinin görsel kaydıdır. Son on yıl içerisinde geri dönüşümün karanlık tarafını, zorunlu göçü, sokağa attığımız çöplerin ardında olduğu fark edildikçe, bu konuda farklı videolar oluşturuldu. Videolar 18 Mart – 21 Nisan tarihleri arasında Tütün Deposu’nda izlenebilir.


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.