Yarın 27. sayı

Page 1

Greenpeace’in gıda raporunu, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Eker, gerçek dışı buldu. Ancak, sadece organik gıda satıldığı iddia edilen marketlerde bile kimyasal maddeye rastlandı. 2

Soframızda zehir var

Berfo Ana 12 Eylül’ü yargılıyor 12 Eylül Davası’nda darbeciler yaşlarını bahane etti. 104 yaşındaki Berfo Ana hesap sormak için oradaydı.

05

Milli Eğitim okul kiralayacak

Dünya Bankası'na

455.4

MEB derslik sorununu kamu özel ortaklığı ve kiralama yöntemiyle çözeceğini açıkladı. 10

milyon euro borçlandık

Ekonomimiz büyürken borçlanmaya devam ediyoruz. Hazine Müsteşarlığı ile Dünya Bankası arasında kredi anlaşması imzalandı. www.yarinhaber.net

10 NİSAN 2012 salı l sayı:27 l 1 tl

Eskişehir’de maden ocağında ölen işçilerin aileleri Yarın’a konuştu

İşçi ölümlerine son

HAKAN ÖZTÜRK AKLIN YOLU

3

Patronların parası işçilerin ölümü SİBEL UZUN UYANIS Ş

4

Helalleşerek işe gidiyoruz

Türkiye bir birinciliğe daha imza attı. İşçi ölümlerinde Avrupa’da birinci, dünyada üçüncüyüz. Rekor büyüyoruz diye açıklama yapan hükümet ise bu konuda ağızını açmıyor. Ancak AKP susa dursun her gün birkaç yerden birden ölüm haberler gelmeye devam ediyor. Ailelerin görüşü ise ortak; “Türkiye’de insanın değeri yok”.

Eczacılık öğrencileri işsiz kalacak Eczacılık fakültelerinde okuyan öğrencilerin eczane açmaları artık çok daha zor. Öğrenciler fakülteden mezun oldukatan sonra bir yıl staj yapmek zorunda kalacaklar. Sonra eczane açabilmek için sıraya girecekler, eğer nüfus kriterleri tutuyorsa ya da eczane kapatılmışsa yeni bir eczane açma şansı doğabilecek. eğİtİm 10

Güvencesiz sömürüye teşvik

Mecliste verilen soru önergesine cevaben Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in açıklamasına göre geçtiğimiz sene 1543 işçi çalıştığı yerde hayatını kaybetti. Bu da günde ortalama 4 işçinin hayatını kaybettiği anlamına geliyor. Ölen işçilerin ise ortak yanı neredeyse hepsi taşerona bağlı çalışıyor ve tamamen güvenliğin olmaması ve denetimsizlik sonucu ölümler gerçekleşiyor. Hükümet bir açıklama yapmazken, ölen işçilerin aileleri ise öfkeli. İşçiler taşeronun insafına terkediliyor, insanlık dışı çalışma koşullarında ölümler patronlar tarafından hazırlanıyor. Bir savaş cephesini andıran çalışma ortamında işçiler aynı zamanda her gün ölmemek için ölmemek için de çalışıyorlar. Her sabah işe helalleşerek giden işçiler için çalışmak üretim değil ölüm demek. 3

Yeni yasa çözüm getirir mi?

Başbakan Erdoğan geçtiğimiz gün ‘merakla beklenen’ teşvik paketini açıkladı. Paketin içinden sermayedarlara her türlü destek çıkarken, emekçiye daha zor çalışma şartları, güvencesizlik ve yeni ölümler çıktı. Paket doğal olarak, TÜSİAD başta olmak üzere bütün işveren birlikleri tarafından memnuniyetle karşılandı. ekonomİ 7

İlk faili meçhul: Sabahattin Ali

Sabahattin Ali’nin yaşadığı dönemde iz bırakmış çok fazla yazarın olduğunu söyleyen Metin Andaç, Sabahattin Ali’nin iz bırakmışlığını yazılarının yanında, ilk faili meçhul oluşuna bağlıyor. Nazım Hikmet’in “Şu dönem itibariyle Türk edebiyatında bir numaralı insan sensin” diye övdüğü Sabahattin Ali’nin bugün çok bilinen bir edebiyatçı olmadığını söylüyor. kültür - sanat 12

Bu haftaki konuğumuz hukukçu Erbay Yucak:

09

İşçi ölümlerinin önlenebilir yükselişi

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’ne göre Mart’ta en az 59 işçi hayatını kaybetti. Bunlardan 11’i manşetimize da taşıdığımız Esenyurt’ta bir inşaatta çadırda kalmak zorunda bırakılan işçilerin yanarak can vermesiydi.

6

Savaşı en çok Erdoğan istiyor Başbakan Erdoğan partisinin grup toplantısında yine Suriye ile savaş isteğini vurgularken, 4+4+4’ü ezanların tekrar Arapça olarak okunmasına benzetti. KESK’li öğretmenlerden “güya öğretmen kitlesi” olarak bahseden Erdoğan, ekonominin büyüdüğünden bahsederken, yine işsizliğin üstünü örttü. Başbakan ayrıca nükleerin barış için gerekli olduğunu vurguladı. sİyaset 4

Yunan halkı yasta 11


0410EKiM 2011 YARIN NİSAN 2012 YARIN

Sofralarımızda zehir var

Greenpeace’in gıda araştırması raporunu, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Eker, gerçek dışı buldu. Ancak, sadece organik gıda sattığını iddia eden pazarlardaki ürünlerde bile kimyasal maddeye rastlandı. İnsan sağlığını ciddi anlamda etkileyebilecek bu ilaçların, toplum salığına kalıcı zararlar vermeye başladığı iddia ediliyor. YARIN TOPLUM ELİF KARAN

Şimdi de soframızın olmazsa olmazları, sebzeler ve özellikle tavuk gibi daha ucuza satın alınabilecek hayvansal gıdaların sağlığımız açısından ciddi tehlike oluşturduğu gündemde. Greenpeace’in tüm dünyayı kapsayan gıda araştırmasında Türkiye, gıdalar üzerinde bulunan zirai ilaç kalıntılarıyla ilk sıralarda yer aldı. GDO’lu ürünlere dair denetimsizlik nedeniyle sık sık eleştiri konusu Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı bu konuya dair de araştırma yapma gereği duymadı. Bakan Eker, hiçbir bilimsel veri sunmadan Greenpeace’in açıklamalarını gerçek dışı buluyor.

Zirai ilaç tehdidi gerçekmiş Greenpeace’in raporunun ardından, pek çok farklı kurum, bağımsız laboratuarlarda test etti. Sonuçlar hiç de iç açıcı değil. Sofralarımızda, zehir tüketiyoruz. Organik gıda pazarlarında bile, %100 katkısız üretildiği iddia edilen sebze meyveler zehirli. Bakanlığın “maksatlı hazırlanmış iftira ve ithamlar” diyerek asılsız olduğunu iddia ettiği rapor, pek çok başka laboratuarda doğrulandı. Halk ise halen açıklama yapmayan Bakanlığın “maksadını” merak ediyor. Organik pazarda bile zehir var Armut, portakal, greyfurt, kırmızı biber, domates, patlıcan, salatalık gibi, sofraların vazgeçilmez besin maddelerinde, insan sağlığı açısından tehdit oluşturan ve yasal sınırların üzerinde pestisit yani böcek ilacı saptandı. Ayrıca 29 tane GDO’lu gıda başvurusu var ve bu gıdaların da gerekli denetimler

Bu hafta, 16 yaşında geçimini sağlamak zorunda kalmış, Tolgahan Karakaya ile bire likteyiz. İşte bize kendine ve şu anki işin dair anlattıkları.

Parayı, sigortaya tercih edebiliyorsun

yapılmadan sofralarımıza gelmesinden endişe edildiği belirtiliyor.

Zirai ilaçlarda denetim yok Yarın Gazetesi olarak, kendisi de zirai ilaçların dağıtım ve satışını yapan, bir yandan da tarımla uğraşan Saadettin Ünver’le görüştük. Ünver Türkiye’de mevcut zirai ilaçların dağıtımı, satışı ve kullanımı konusunda hiçbir denetim olmadığının altını çizdi. Bir yandan çiftçilerin de gözünden bakmaya çalışan Ünver, mevcut koşullarda, çiftçilerin geçimini sağlamakta oldukça zorlandıklarını ve bilinçsizce ürünlerini arttırabilmenin arayışı içinde olduklarını anlattı. Ünver: “Örneğin, Bursa Orhangazi’de bolca üretilebilen

armutları geçen sene örümcekler sarmıştı. Çiftçi, normalde kullanmaması gerektiği halde ürünü kurtarmak için, her yağmur sonrasında ağaçları ilaçladı. Belki de örümceklerin bu kadar çok artması da ilaçlardan oluyordur. Bilmiyoruz. Çiftçi de bilmiyor ve ürünü kurtarayım diye bilinçsizce ilaç kullanıyor. Başka çaresi yok”. dedi.

“Tıp’ta nasılsa, öyle” Kendilerinin de yılda iki kere ilaçladıkları zeytinlerin, elden geçiren herkesin defalarca ilaçlaması sonucu en az 10 kez ilaçlandığını anlatan Ünver, sattıkları ve kullandıkları ilaçların güvenli olup olmadığına dair bile net bilgilerinin olmadığını belirtti. Ünver: “Tıp’ta

nasılsa öyle. Yani piyasanın elinde. Satmak için, kar elde etmek için her türlü ilaç, her türlü marka çıkıyor. Doğru kimyasal maddeyi içerip içermediğinden bile emin olunmadığı durumlar olabiliyor. Sadece belli markaları tercih ederek en azından içinde ne olduğundan emin olabiliyorsunuz.” dedi. Bu sözleriyle, Türkiye’de insan sağlığıyla, sırf kar amacıyla ne kadar oynanabildiğini bir kez daha ortaya koyan Ünver, sözlerini geçim derdiyle bitirdi: “Çiftçinin başka çaresi yok. Ancak Tarım Bakanlığı’nın, başka çaresi var. Düzgün denetim mekanizmaları ve çiftçinin bilimsel metotlarla üretim yapmasını destekleyerek, lokmalarımızın zehir olmasını engelleyebilir.

halk HES inşası devam ediyor Peki, ne yiyecek? Antalya Alakır Vadisi’ndeki HES’e verilen üç ÇED raporu da mahkeme kararıyla iptal edildi, ancak inşaat durmadı. Gerekçe olarak söylenen ise; “Yeni ÇED raporu aldık, onunla ilgili yargı kararı yok.” HES (Hidro Elektrik Santral) yapımlarına karşı çevrecilerin yürüttüğü mücadele, yapım için gerekli ÇED (Çevresel Etki Değerlendirme) raporlarının mahkeme kararlarıyla iptal edilmeleriyle sonuçlansa da, firmalar inşaatlara devam ediyor. En son Alakır Vadisi’nde firmanın aldığı üç ÇED raporun da iptal edilmesine karşın, firma 4. raporun iptal edilmediğini gerekçe göstererek HES yapımına başladı. Ekim 2011’de kazanılan ilk yargı kararına rağmen, Alakır Vadisi’nde HES yapımı durmadı. Vadide 6 farklı HES yapılması planlanıyor. Mahkeme kararına rağmen HES yapımı 6 aydır durdurulmayınca tekrar başvuruda bulunan çevreciler şu yanıtı aldı: “1. İdare Mahkemesi’nden, Kürce Regülâtörü ve Hidroelektrik Santralı için verilmiş olan üç adet

‘ÇED gerekli değildir’ kararı için yürütmeyi durdurma çıkmıştır. HES çalışması en son verilmiş olan ‘ÇED gerekli değildir’ kararına göre yapılmaktadır. 8.06.2010 tarihli ‘ÇED gerekli değildir’ kararı için mahkeme kararı bulunmamaktadır.” Davanın müdahil avukatları HES’in yapılabilmesi için hukukun dolandırıldığı görüşünde. Mahkemenin üç kez reddine rağmen, Valilik firmayla işbirliği içinde. YARIN TOPLUM

Balın ardından şimdi de zeytinyağında toplum sağlığını riske atan, kalitesiz ürün satışı gündemde. Sabun üretiminde kullanılması gereken asidi yüksek, kötü koku ve görüntüye sahip yağları “ısıl işlem”den geçiren ya da kanola, mısır gibi ucuz yağlarla karıştırarak elde ettikleri ürünleri “natürel sızma zeytinyağı” diye şişeleyip, pazarlayan 117 şirket bakanlığa şikâyet edildi. Balda da, mısır şurubu gibi arının üretemediği bir madde kullanılarak, insan sağlığı açısından sakıncalı bir durum oluşturulmuştu. Hem zeytinyağı, hem de balda ”sahtelik” iddiaları tükettiğimiz besin maddelerindeki denetimsizliği bir kez daha ortaya koydu. Sahte ürünler özellikle dar gelirlinin tükettiği ucuz ürünler olmasıyla da dikkati çekiyor. Paket gıdalar sahte, organik gıdalar kullanılan kimyasal böcek ilaçları nedeniyle zehirli, hayvansal gıdaların çoğu GDO’lu yemlerle üretilmiş. Tüketici derneklerinin çağrısını yaptığı markalar ise alım gücümüzün üzerinde. Peki bu durumda sağlığımızı riske atmamak için ne yiyeceğiz? Bakanlıkların yanıtlaması gereken esas sorular bunlar. YARIN TOPLUM

Reflüye çare: beslenme alışkanlıklarımız Günümüzün hastalığı reflü ile başa çıkmanın ilk adımı doğru beslenmeden geçiyor. Fakat sistemin dayattığı performansa dayalı iş yaşantımızda kısa sürede yemek yemek zorunda kalıyoruz. Kriz nedeniyle de atıştırmalık yiyeceklerle yetiniyoruz. Hiç bitmeyen stres de reflüye eklenen katma değer vergisi oluyor. Buna rağmen beslenme alışkanlığımızı değiştirmeye çalışmalı, reflüyü (Mide içeriğinin yemek borusuna geri dönmesi)önleyerek, hastalığın gelişimini de yavaşlatmalıyız.

İşte Size Reflüde püf noktalar: -Yağlı yiyeceklerin midede kalma süresi uzun olduğu için, mide boşalması gecikir. Bu nedenle dışarıdan hazır yağlı yiyecekler tüketilmemeli. Yiyecekleri pişirirken de ızgara-haş-

lama-fırın yöntemleri tercih edil- memeli, fazla yemek mide basıncını meli. arttırır ve reflü olasılığı artar. -Mide asidinin uyarılmasını önle- - Yemek yerken sıvı alımı azaltılmalı, mek için de; acı baharatlar, karbo- sıvılar öğün aralarında içilmelidir. natlı (kola, soda, ga- Alkollü içeceklerden zoz vb.) , kahve, alkol, kaçınılmalıdır. çok sıcak ve çok soğuk - Kabızlık ıkınma sonuiçecekler, domates, cu karın içi basıncında konserve, turşu, tercih artmaya ve dolayısıyla edilmemeli. reflüde artışa yol açar. -Katı yiyecekler cips, - Her lokmayı en az kabuklu yiyecekler 10 kez çiğnemek. SAĞLIK iÇiN midenin perforasyo- Sakız çiğnemekten nuna (delinmesine) sakının. Çünkü yuHülya Şahin sebep olabilir. Bu tulan hava miktarı besinlerin ara öğünartar, bu da gaz ve reflerinizden kaldırıp yerine; meyveli lüye yol açar. yoğurt, 1 dilim peynir + 1 dilim ek- - Yemek yerken ve yemeklerden mek ya da kuru / taze meyve tüketin. sonraki 45 dakika dik pozisyonda - Öğünler sık aralıklı olmalı (en az 2 durulmalı. saat) bir öğünde fazla yemek yenil- - Uykudan birkaç saat önce yemek

yemekten kaçınmalı. (3-4 saat) - Akşam yemeği daha az yenmeli. - Özellikle öğünlerden sonra sıkı dar giysiler giymeyin, kemer, korse vb. kullanmayın.

Sizi biraz tanıyabilir miyiz? doğumluyum, Lise Ben Tolgahan Karakaya, 1992 Nisan ersite okuyorum, mezunuyum şu anda açık öğretim üniv hafta. 16 yaşınbu im ama 2. kez üniversite sınavına gird tım part-time, çalış e dan beri çalışıyorum, önce kafelerd tarzı yerlerde fak gıda sektöründe çalıştım, Amerikan mut lisedeyken çalışıçalıştım. Ama bu tarz işlerde özellikle a şansım yoktu, yordum. Yorucu olmasına rağmen başk yana bir zorunlumecburen yapıyordum. Şimdi okuldan ğum için daha luğum olmadığı için bütün gün boş oldu um. ıyor hafif ve parası daha iyi işlere bak Şu an nasıl bir işte çalışıyorsunuz? iz. Devre mülkün Sektör ismi olarak Time Share diyebilir da telefonla anket bir farklı versiyonu oluyor. Ben de bura rın tatil tesislerine yapılan ailelere, tatili tanıtıyor ve onla olmadığı için daha gelmesini sağlıyorum. Hizmet sektörü gerekiyor. Sonuçta hafif bir iş, biraz çenenizi kullanmanız prim üzerine bir ve lları bizim işimiz esnek çalışma koşu a çok kazanma dah çalışma olduğu için normal bir işe göre atini çekmesinin şansınız da var, gençlerin daha çok dikk nedeni bu olabilir. Güvenceniz var mı? herkes bunu yaHayır yok. İş seçimi yaparken -ki, şu an calıklar üzerine ayrı uğu pıyor, sigortasından çok bana sund an kaynaklı da amd düşüyor ve işe başlıyorum. Genç olm ıyorum. Ama birolabildiğince fazla gün geçirmeye çalış bu oluyor. Mesela, çok masrafınızı ödüyorlar, cazip gelen bizim için tuttuğu ev kirası derdiniz yok, çünkü firmanın an hemen hemen evlerde kalıyorum. Bu sektörde çalış ek paranız yok, herkesin bir ücretsiz şirket hattı var. Yem önce giderleriçası fatura borcum diye bir şey yok. Açık nızı ve ekstra nma nizi karşılıyor, sonra primlerle para kaza . Aslında bir çok ihtiyaçlarınızı karşılama imkânı sağlıyor a karşılıyor. Bu açıkonuda masraflarımı olduğu gibi firm ılanması, sigortaya dan cazip geliyor. Yani masrafların karş tercih edilebiliyor. YARIN ESKİŞEHİR

Hazırlayan Halil Altunpolat

10Nisan 1919

11

Nisan 1983

16Nisan 1917

16Nisan 1973

Emiliano Zapata öldürüldü Meksika’da yoksul köylülerin haklarını Diaz diktörlüğüne karşı korumak ve bir toprak reformu sağlamak için mücadele veren Meksikalı devrimci Emiliano Zapata hükümet güçlerince pusuya düşürülerek öldürüldü. Maden 10 işçiye mezar oldu Zonguldak’ta Kozlu’da bir maden ocağında meydana gelen patlamada 10 maden işçisi göçük altında kalarak yaşamını yitirdi. Lenin Nisan Tezleri’ni açıkladı Ekim Devrimi’nin önderi V.I. Lenin sürgünde bulunduğu İsviçre’den Rusya’ya dönerek sosyalist devrimin gerçekleştirilmesi için çalışmalara başlanması çağrısında bulundu. Bu çağrısını güçlendiren ve temelelndiren Nisan Tezleri’ni açıkladı. THKP-C Davası başladı THKP-C önderi Mahir Çayan ve yoldaşlarının 30 Mart’ta Kızıldere’de katledilmesinin ardından yapılan operasyonlarla tutuklanan diğer THKP-C’lilerin davası başladı. Açılan davada 256 devrimci yargılandı. Bunlardan 10’u için idam kararı isteniyordu.


10 NİSAN 2012 YARIN

Madencilerin katili Karadeniz Madencilik 2 Nisan Pazartesi günü akşam 18:30 sıralarında göçük altında kalan madencilerin ardından olay basına ‘yalancı tavan çökmesi’ olarak yansımıştı. Bu tespit tavan sanki yanlışlıkla çökmüş izlenimi verirken, ölenlerin yakınlarının yorumları ise net; “onları öldüren tavan değil, Karadeniz Madencilik”.

eskişehir can çoksöyler

Mihalıççık Belediye Başkanı dahil şirket yetilileri de güvenliğin tam olduğunu söyleseler de, anlatılanlar durumun hiç de öyle olmadığını gösteriyor. Aileler tekrar tekrar orada bir can güvenliğinin bulunmadığını ve taşeronların madencileri ölümüne çalıştırdıklarını söylüyorlar. Verdikleri ayrıntılar ise insanın kanını donduracak nitelikte.

Güvenlik yok, zorlama var Ramazan Karaca’nın kardeşi Elif Aybak, geçtiğimiz Pazar günü telefonda konuştuklarını ve çalışma koşullarının kötülüğü ve güvenliğin olmayışı nedeniyle o gün çalışmadıklarını söylüyor. Zaten Cuma günü çalıştıkları bacada elif aybak tavanda bir çöme olmuş ve Ramazan Karaca’nın ayağına bir kaya parçası isabet etmiş. Gerçek bir doktora götürülüp görülmediği belli değil ancak hemen ertesi gün ayağını kullanamamasına rağmen zorla çalıştırıldığını yine kardeşi Elif ’e de kızı Sultan’a da ayrı ayrı söylemiş. Pazar günü çalışmasalar da pazartesi yine zorla madene sokulduklarını yoksa paralarını alamayacaklarını söyleyen Karaca’nın “ayağımı sürüye sürüye madene sokuyorlar, ama maaşı alayım bırakıp geleceğim, daha da burada çalışmayacağım” dediği biliniyor. Zaten aynı gün kaza gerçekleşiyor. Aybak’ın dediğine göre abisi ayağı ile ilgili olarak doktora gitmek istemiş ancak başındakiler izin vermemiş. “İnsanın hayvan kadar değeri yok” Madende ölen Ramazan Karaca’nın bacanağı Ramazan Aybak “fukaranın yaşamına hayvan kadar değer verilmediğini” söylüyor. Aynı yerde iki defa çökme olduğu birinden son anda kurtulduğunu

ancak diğerinde ayağını yaraladığını söyleyen Aybak, “ölüm olana kadar kimse duymuyor, kaç kere söylemişler burası tehlikeli, direk dikelim en azından diye, ama zaman kaybedip az kömür çıkaracaklarından izin vermemişler. Sonra da olan olmuş” diyor. Bu insanların yapacak başka şansları olmadığından madende çalıştıklarını söyleyen Aybak, kendisinin de 700 TL’ye tekstilde çalıştığını, bu paranın hiçbir şey yetmediğini söyledi. “Başbakan iktidara gelirken, benim işçim 1 simit parasına çalışıyor dedi durdu. Şimdi o parayı da aldı elimizden” diyen Aybak, rahmet- ramazan aybak linin en büyük hayalinin bekar olan 4 çocuğunu evlendirmek olduğunu ancak şimdi çok ciddi sıkıntıya düştüklerini söyledi.

3 metrede 1 kasa Gediz’in Gökler kasabasından Hamza Aktürk’te aynı göçükte ölenler arasında. O sırada aynı tünelde çalışan yeğen Hamza ise olayın canlı görgü tanığı. Onun anlattığına göre amcası deneyimli de olduğu için başlarındaki çavuşa bu alanın çökeceğini söylemiş. Zaten beraber çalıştıkları Ramazan Karaca da daha önce şikayet etmiş hatta bir gün çalışmamış bile. Ancak işten atılacakları tehdidinin ardından çalışmak durumunda kalmışlar. Normalde 80 cm de bir kasa atılması gerekirken ailenin dediğine göre iki kafes arasında en az üç metre bulunuyor. Hamza Aktürk’ün eniştesi Muzaffer Atalay’da aynı yerde çalışıyor ve artıktık oraya gitmemeyi düşünüyor. O da çok kereler tehlikeli olduğunu üstlerine bildirmiş ancak sadece küfür yemiş. Şimdi o da ayağından yaralı. O da defaten vurguluyor; “insan hayatının hiç değeri kalmamış”.

- 2011’de Çalışma Bakanlığı’na göre 1543 işçi öldü. Ancak kayıt dışı çalışanlar sayılara dahil değil. - Mart ayında 59 işçi öldü. - Nisan ayının ilk 9 gününde 25 işçi öldü. - Nisan ayında ölenlerin 8’i enerji, 4’ü maden, 2’si tersane, 11’i inşaat işçisi

“Taşeron kalksın, başka çocuklar yetim kalmasın” Hamza Aktürk’ün eşi Nurten Aktürk ise şirketi dava edeceklerini söyledi. Belki o zaman bir düzeltmeye giderler diyen Nurten Aktürk ölümlerin nedeninin taşeronlukta olduğunu söylüyor. Eşi daha önce başka madenlerde de çalışmış ve her yerde benzer sorunları yaşadığını söyleyen Aktürk, “iki ayı kalmıştı emekliliğe, uyarmış kaç kere dinlememişler” dedi. Daha önce çalıştığı bazı yerler sigor- nurten aktürk tasını yapmamış, bazıları maaşı eksik vermiş, Karadeniz Madencilik ise dediklerini yapmazlarsa hiç para vermemekle tehdit etmiş. Her seferinde taşeronun yüksek maaş sigorta ve güvenlik sözüyle işe çağırdığını ama hiç birinde dediklerinin olmadığını söyleyen Nurten Aktürk, “para kazanacağız olmadık işleri yaptırıyorlar, taşeronluk çıktı çıkalı hayatın değeri kalmadı, sendika da bitti. Başbakan’dan bir isteğim var, taşeronu kaldırsın, başka çocuklar yetim kalmasın” dedi. Güvenli maden de, onu denetleyen de yok Gökler Belediyesi’nde muhasebe müdürü Ali Çelen, olay için önce “bir kaza olmuş” derken, sorumuzu yinelememiz üzerine “güvenliği alırsan bir şey olmaz. Türkiye’de özellikle bizim bölgemizde sanmıyorum ki dört dörtlük çalışan bir maden olsun. Bir kere hiç birinde sendika yok, işçinin derdini anlatabileceği

birileri yok” dedi. Belediye’nin maden mühendisi, bilir kişi gibi kimseleri olmadığını da söyleyen Çelen, denetleali çelen mek isteseler bile yapamayacaklarını söyledi. Sadece ölüm olunca duyulduğunu söylene Çelen, sürekli böyle kazaların yaşandığını birçok kişinin sakat kaldığını söylüyor. “Taşeronlar kalas pahalı diye az kullanıyor, zaman kaybetmemek için az kasa yapıyorlar, bugün olmazsa yarın çöküyor” diyen Çelen, “83 yılında abim de yeraltında öldü. O da burası çökecek diyor ve dışarı çıkıyor. Dışarıdan geri gönderiyorlar ve dediği gibi çöküyor.” diyor.

Helalleşerek işe gitmek Gediz bölgesinde konuştuğumuz herkesin ortak söylediği bir şey var. “Madenci her gün işe gitmeden ailesiyle helalleşir de gider”. Madende çalışmak savaşmaktan farksız. Kelle koltukta üç kuruş için ölüme meydan okuyorlar. Ali Çelen “Başka bir iş vereceğiz deseler, ben bir kişi bilmiyorum madende çalışmaya devam etsin. Vatandaş işsizlikten, yoksulluktan çalışıyor madenlerde” diyor. En acılarından biri de ölümlerin ardından hiçbir sorumlu soruşturulmadı veya tutuklanmadı. Bununla ilgili bir araştırma yapıldığına dair de bir ibare yok. Ne şirketin, ne de Çalışma Bakanlığı’nın bu konuyla ilgili elle tutulur bir açıklaması var. Ancak ne olursa olsun, ölümü göze alarak çalışanların aileleri bu meselenin üzerine gitmeye ve hesap sormaya kararlı.

Gaz bombası ölümcüldür Nükleer anlaşma

TİHV ve TTB, 7 Nisan 2012 tarihinde İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in “biber gazlarının insan sağlığı üzerinde kalıcı bir etki bırakmadığı” yönündeki açıklamasıyla ilgili yazılı açıklama yaptılar. THİV’in raporunda, “özellikle de toplumsal gösterilerden sonra, güvenlik kuvvetlerinin “kontrolsüz” bir şekilde kullandığı kimyasal ajanların insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerini tespit etmekte ve belgelemekteyiz. Zira sürekli uyardığımız Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu’ndaki (PVSK) değişiklikten bu yana (14 Haziran 2007) 5 yılda 11 insanımız yoğun göz yaşartıcı kimyasal ajan kullanımı nedeniyle veya “gazı kapsüllerinin” vücutlarına isabet etmesi nedeniyle yaşamını yitirmiştir.” denildi. TTB ise raporunda “Kaygılıyız çünkü İçişleri Bakanı’nın bir hukukçu olarak “insan sağlığı”

tutacak mı?

hakkında görüşlerine bakılırsa; “kalıcı etki” konusunu anlamamıştır.” dedi. Bu kimyasallar Cenevre Sözleşmesi’nde savaşta kullanımı yasak maddeler arasında olsalar da Türkiye gibi dünyada birçok ülkede polisler tarafından yoğun bir şekilde kullanılıyor. YARIN GÜNCEL

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Çin gezisinin en önemli gündemi, nükleer santral kurma yarışı oldu. Çin proje için hükümet teminatı istemiyor ve finansmanını kendisi sağlama vaadinde bulundu. Buna karşılık Güney Kore, teminat istiyor, Tokyo elektrik şirketi Fukuşima felaketi sonrası projeden çekildi, Toshiba ise hala ihale üzerine çalışıyor. Çin ile imzalanan anlaşmalar, “Nükleer enerjinin barışçıl amaçlarla kullanımına ilişkin iş birliği anlaşması” ve nükleer enerji alanında iş birliğini içeren “niyet mektubu” bir tartışmayı da beraberinde getirdi. Pekin ile müzakerelere başlama konusunda ilk adım niteliğindeki bu anlaşmaları Başbakan imzalasa da toplumun büyük bir kesimi karşı. Eğer yapıma başlanırsa büyük eylemlerin de başlayacağı kesin. YARIN GÜNCEL

Hakan Öztürk AKLIN YOLU

İşçi ölümlerine son Saatlerce yardım istediler. Kurtarılmayı beklediler. Aynı Titanik filmindeki gibi. Devletin helikopterleri hiç geçmedi oralardan. İnsansız hava araçları hiç kaydetmediler. Kaçakçı köylüler için saniyesi saniyesine havalanan F16’tılar semtlerine bile uğramadı. Skorsky helikopterleri mermi atmaya o kadar alışmıştı ki, biri yetişip de bir ip atamadı elektrik işçilerine. Erzurum, Aşkale’deki işçilerin Kürt olmaması bir hataydı. Kürt olsalardı Newroz’u kutlar gibi yapsalardı devlet hemen helikopterleri başlarında vızır vızır gezdirirdi. Gazeteci olsalar, sabahın köründe bile terörle mücadele timleri gelir onu evlerinde bulurdu. Öğrenci olsalar devlet ne yapar eder gazını tam yüze püskürtmenin bir yolunu bulurdu. Göldeki kardeşlerimiz sadece işçi olduğu için kaybettiler. Devletin ilgisine mazhar olamadılar. Aşkale’deki 5 kardeşlerimiz donarak, İstanbul Esenyurt’taki çadırda 11 inşaat işçisi kardeşimiz yanarak can verdi. Devlet her zamanki gibi seyretti. Hükümet ekonomik büyüme konusunda kendisini Çin’le kıyaslıyor. Çok büyüdük, diyor. Danışmanları Erdoğan’a bunun kaçınılmaz, hatta doğal olduğunu söylüyor olabilirler. Yeni-liberalizmin gidişatı budur diyebilirler. İş güvenliği konusu, ekonomiyi büyüten bizleri ilgilendirmez diyebilirler. Sermayenin ekonomisi büyüyor ama işçi ölümleri de büyüyor. İşçiler beşer onar ölüyorken, vicdanlar küçülüyorken, neyin büyümesinden bahsediyorsunuz? Kriz olur faturasını emekçiler öder. Deprem olur bedelini fakir-fukara halkımız öder. Büyüme olur can bedelini altta kalan sınıflar öder. Nedir bu çektiğimiz? Eskişehir, Mihalıççık’ta 4 işçi¬ göçük altında kalarak can verdi. Çünkü kömür ocağında ilerlerken sıklıkla atılması gereken kolonlar seyrek olarak atılıyordu. Kolonlar o işçilerin hayatından çalınıp, büyümeye eklendi ve eklenmeye devam ediyor. Eğer, örgütlenip mücadele etmezsek eklenmeye devam edecek. Ekonomi kötü giderse insanlar işini kaybedip, dibine kadar yoksulluğu yaşıyorlar. Kötü gitmeyip bir canlanma olur ise daha beteri, insanlar canını kaybediyor. Bu ülkede ve dünyada sakin bir hayat yok artık. Kapitalizm insanları bedenen yok etmeden sömürmeyi beceremiyor. Kapitalizm derleri kurutmadan işleyemiyor. Kapitalizm doğayı mahvetmeden yürüyemiyor. Sermaye blokları arasındaki, devletler arasındaki rekabet bir ölüm kalım meselesi. Ve ölümler önce bizden başlıyor. Sermayeler ve devletler kendi büyük çarpışmalarını yaşarlarken gözleri hiçbir şeyi görmüyor. İşsizlik her halükarda çok yüksek. Başbakan yüzde 10 civarında işsizliğin ne kadar normal olduğunu anlatıyor. Diğer ülkelerden örnekler veriyor. Onlar da da durum böyle diyor. İnsanlar bu tablo içerisinde, her türlü kötü koşulda çalışmaya razı ediliyor ve en sonunda ölüyorlar. Türkiye işçi sınıfı ve onun öncüleri işçi cinayetlerine karşı, sistemle inatçı ve uzun soluklu bir mücadeleye hazırlanıyor. Ağıtların yükseldiği her bir işçi ocağından mücadele yeminleri de yükseliyor. İnsanlık kaybettiği emekçilere sahip çıkıyor. Evlatlarını kaybetmiş aileler bir araya geliyor. Halkımız “işçi ölümlerine son” diyerek yollarla düşüyor. Yolları açık olsun… hakanozturk1871@gmail.com

Peşpeşe ölümler geliyor Zonguldak Çaycuma’da, Filyos Çayı üzerinde çöken ve 15 kişinin kaybolmasına neden olan köprünün geri kalan ayağı da yıkıldı. Geçtiğimiz gün yaşanan olayın ardından arama çalışmaları sonucunda kayıp 15 kişiden Meryem Başören’in cesedi, olaydan 43 saat sonra bulundu. Kayıp yakınlarının acılı bekleyişi de köprünün çevresinde sürüyor. Köprüden kendisini uzaklaştırmak isteyen polise tepki gösteren kayıp minibüs sürücüsü İsmail Örenbaş’ın oğlu 38 yaşındaki Arif Örenbaş, “Burada 15 insan yatıyor. Benim canım yanıyor, onların canı yanıyor. Bir tane yetkili açıklama yapmıyor. Valisi, kaymakamı yok mu? Siyaset yapmak için geliyorlar, takır takır konuşuyorlar.” dedi. Elazığ’ın Maden İlçesi’nde meydana gelen hortum, karayolları işçilerinin kaldığı konteynırı uçurdu. 6 işçi yaşamını yitirirken, 7 kişi de yaralandı. Hortum ve fırtına, karayolları yapım çalışmalarını sürdüren işçileri. Aniden bastıran hortum ve şiddetli fırtına sonucu işçilerin kaldığı konteyner, kayalıklara çarparken, araçlar Maden Çayı’na uçtu. Ölen işçilerden 4’ünün aynı gün işbaşı yaptıkları öğrenildi. YARIN GÜNCEL


04 SIYASET

0410EKiM 2011 YARIN NİSAN 2012YARIN

Savaşı en çok Erdoğan istiyor

Sibel Uzun Ş UYANIS

Patronların parası işçilerin ölümü

Her gün başka bir işçi ölümü haberi alıyoruz. Tuzla, AVM inşaatları, maden ocakları işçi ölümlerinin kampları gibi. İşçiler nasıl bir yer nasıl bir koşul veriliyorsa kabul etmek zorunda kalıyorlar. Daha iyi şartlar, haklar için sendikası yok, örgütü yok. Yeter ki iş olsun, evdeki çocukların karnı doysun. Anne baba “oğlumuzun bir işi var” desin. Memlekette işsizlik celladına karşı itirazlar yükselirken işine gelmeyen, işsizlere “tembeller, iş beğenmiyorlar” diyordu. Bugün her koşulda çalışmaya razı gelmiş, evinden ailesi ile helalleşerek çıkan, ölüm ihtimalinin yüksek olduğunu bile bile çalışan emekçiler varken nasıl büyük bir haksızlık oluyor. İşsizlik büyük bir sorun ve mücadele haline gelmeli ki işçiler ölmesin. İşsizlik sorununu herkes görmeli ve dile getirmeli. Para düzeninin çarkları dönüyor. Düzenin başındakiler durmadan paraya para eklemenin yolları peşindeler. Her yolu, her türlü koşulu mübah görüyorlar. En ölümcül koşulların önlemlerine masraf yapmamak dahil. Oysa dünya nimetleri, doğası, suyu hakça paylaşılabilir. Paraya para değil üretime üretim katılarak kaynaklar çoğaltılabilir. Bir avuç para babasının iyiliği konuşuluyor. Paralarının nasıl korunacağı ve çoğaltılacağı konuşuluyor işçiler ölmeye devam ediyor. Biz bu inşaatları yapan ellerin en doğru çözümü bulacağından emin olarak ölümlere son vermenin en hızlı yöntemlerini bulabiliriz. En acil mücadeleyi planlayarak, örgütlenerek. Kaybettiğimiz işçi kardeşlerimizin aileleri, derhal çalışma koşullarının düzeltilmesi gereken işçi kardeşlerimizle birlikte. Denetlemeyen cezalandırmayan devletten de, üç kuruş kârı için önlem almayan patronlardan da hesap sorabiliriz. AKP hükümetinin bakanları her işçi ölümünde konuyu inanca bağlayıp kolayca işin içinden çıktığını sanıyor. Yanlış işsizlik rakamları ile toplumu yanıltan bakanların burada da yaklaşımı tam bir istismarcılıkla yüklü. Cetvelle çizilmiş gibi bakanların, patronların kaderi iyi kaybettiğimiz işçilerin kaderi hep kötü. Bkz: Çalışma Bakanı Faruk Çelik Esenyurt’da 11 işçinin cinayetinden sonra “bu bir iş kazası değil kaderdir” dedi. Tayyip Erdoğan Zonguldak’taki madende yaşanan ölümlerden sonra “güzel öldüler” dedi. Yasalar sendikasızlaşma, özelleştirme, şikecileri patronları kurtarma üzerine kurulu. İtiraz eden emekçilere gazla copla saldırı devletin bir başka vicdansızlığı. Her gün onca işçi ölüyor, devlet kılını kıpırdatmazken yeni yatırım paketi ile patronlara hizmet sonsuz. 2012 Teşvik Paketi’nde yoksul bir il olmasına rağmen dışarıda bırakılan Tunceli’ye ayrımcılık uygulanırken İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde öğrencilere bir başka ayrımcılık yapılıyor “İşçi ölümleri kader değil cinayettir, kapitalizm öldürür” yazılı Türkçe ve Kürtçe iki pankart astı diye okul içerisinde, sınıfların önünde kasklı coplu polisler öğrencilere acımasızca saldırıyor. Gençlerin iş cinayetlerini konu yapması, bir de bunu Kürtçe olarak ifade etmesine dayanamıyorlar. Devlet polisi, gazı ile gençleri susturma söz konusu olunca çok hızlı. Aşkale’de buzun üzerinde 3 saat boyunca yalvararak bekleyen TEDAŞ işçileri ölürken dünyanın en büyük 10 ekonomisi olmak için uğraşan devlet neredeydi? Ekonomisi bu kadar büyükken yokmuydu bir tane kurtaracak hızlı aracı? Devletin uçağı kazması küreği neredeydi? Polisi, itfaiyesi neredeydi? İçişleri Bakanı’nın görevlileri neredeydi? sibel050104@gmail.com

Başbakan Erdoğan partisinin grup toplantısında yine Suriye ile savaş isteğini vurgularken, 4+4+4’ü ezanların tekrar Arapça olarak okunmasına benzetti. KESK’li öğretmenlerden “güya öğretmen kitlesi” olarak bahseden Erdoğan, ekonominin büyüdüğünden bahsederken, yine işsizliğin üstünü örttü. Başbakan ayrıca nükleerin barış için gerekli olduğunu vurguladı. ankara SELÇUK KAYGISIZ

Birleşmiş Milletleri Suriye’ye müdahale konusunda geç kalmakla suçlayan Erdoğan, partisinin grup toplantısında yine Suriye ile savaş isteğini vurguladı. Başbakan’ın konuşmasının satırbaşları ise şöyle: BORÇ YİĞİDİN KAMÇISIYMIŞ Başbakan, Türkiye’nin borçlarının yiğidin kamçısı olarak değerlendirirken, ekonominin büyüdüğünden bahsetti. Ayrıca üst üste yapılan doğalgaz ve elektrik zamlarına değinmeyen Erdoğan, açıklanan büyüme rakamlarına ilişkin, “Dünyada Çin’den sonra en hızlı büyüyen ikinci ülke olduk” dedi. Erdoğan sözlerini şöyle sürdürdü: “100 liranın sadece 22 lirası borç. Önemli olan bu borcu çevirebilmek. Hiç kimse Türkiye’nin borcu artıyor diye zihinleri bulandırmasın. Borç yiğidin kamçısıdır. Bu ne demek? Yani güçlü olanın hiç umurunda değil. ABD için borç umurunda bile değil.” NÜKLEER ÇALIŞMALAR BARIŞ İÇİN! Başbakan nükleer çalışmaları barış için gerekli olduğunu söyleyerek şunları vurguladı: “Nükleer çalışmaların barışçıl amaçlarla yapılmasını destekliyoruz, buna engel çıkarılmasına karşıyız. Ama nükleer silah çalışmalarına aynı şekilde karşı çıkıyoruz. İsrail’in nükleer silah sahibi olmasına göz yumanların, barışçı amaçlarla nükleer kullananlara karşı çıkmasını kabul etmiyoruz. İsrail’de şu anda çok ciddi rakamlara ulaşmış nükleer başlıklar var. İran’da görüştüğümüz dostlarımız nükleer silaha dinen karşı olduklarını sadece nükleer çalışmaları barışçı amaçlarla sürdürdüklerini söylediler.” “4+4+4 EZANIN RÜCU ETMESİ GİBİ” Erdoğan, eğitimdeki düzenlemeyi şu şekilde övdü: “ 4+4+4 sistemi konusunda tarih değiştirdiğiniz için şükranlarımı iletiyorum. 1950’de merhum Adnan Menderes ve arkadaşlarının ezanı aslına döndürmeleri ne kadar muhteşem bir olaysa sizin yaptığınız düzenleme de en az onun kadar önemlidir. Ezanın

zıyor. İşte CHP budur. İşte CHP Genel Başkanı eğer Hitler sevdası arıyorsa, o gurur duyduğu CHP tarihine baksın orada bulur.”

özüne kavuşması nasıl hafızalarda yer ettiyse bu tarihi olay da milletin kalbinde yer alacaktır.” Başbakan KESK’li öğretmenlere polisin saldırısını şöyle savundu: “Güya öğretmen kitlesi, üç gün boyunca Ankara’yı savaş alanına çevirmek istediler. CHP ve BDP’li vekiller bunlara destek verdi. Onlar sokakta cam-çerçeve kırarken, vekiller milletin iradesini tecelli ettirdi.”dedi. Erdoğan, CHP’nin AKP’ye Nazi benzetmesini tarihten gazete kupürleriyle şöyle eleştirdi: 1932 ve 1941 tarihli iki gazeteyi gösteriyorum. Başlık: “Milli Şefimizle Führer arasında samimi tebrikler.” Bundan daha önemli belge olur mu? Bitmedi, diğer bir gazete. “Kemalist Türkiye’den faşist İtalya’ya selam” altında İnönü’nün İtalya’ya gideceği ya-

NİYE SALDIRMIYORUZ? Erdoğan konuşmasında İstanbul’da gerçekleşen Suriye “Dostları” toplantısını ele aldı. Suriye Ulusal Konseyi’nin tüm Suriyelilerin meşru temsilcisi olarak teyit edildiğini ileri süren Erdoğan, BM Güvenlik Konseyi karar alamayarak, “zalime” dolaylı destek vermiştir diyerek, Çin’i ve Rusya’yı Suriye’ye saldırıya izin vermemekle suçladı. Başbakan sözlerini şöyle sürdürdü: “Her ne kadar BM eski temsilcisi Annan’ın girişimlerine umutla bakılsa da Esad’ın zaman kazanma çabası içinde olduğu da dile getirildi. İstanbul zirvesi Suriye’nin geleceği için bir zirve olmuştur. Esad’ın güvenilmez bir lider olduğu bir kez daha vurgulanmıştır. Esad’ın verdiği sözlere inanmak yeni katliamlara fırsat tanıyabilir. BM güvenli konseyi Suriye konusunda bir türlü karar veremeyerek zalime yardım etmiştir. Suriye halkı her gün ölürken eli kolu bağlı beklemek

CHP çalmış, AKP çalmamış mı?

Savaş çağrısına Gül’den destek

Cumhurbaşkanı Gül, Harp Akademileri Komutanlığı’nda kurmay subaylara konferans verdi. Bölgede Suriye ve İran’la yaşanan gerginliğin sıcak çatışmaya dönüşebileceğini belirten Gül, “Türkiye’nin gelişmeleri uzaktan izleme lüksü yoktur.” dedi. İstanbul’da düzenlenen “Suriye Halkının Dostları” toplantısında Başbakan Erdoğan da savaş çağrısı yapmıştı. Gül, “Türkiye’nin savunma stratejisinde gerçekleştirmesini gerekli gördüğüm reformlardan bahsederek, ülkemiz için yeni bir güç konsepti ortaya koyacağım” dedi. YARIN SİYASET

Halk tezkereyi kabul etmemişti

Anayasa Mahkemesi, CHP’nin hesaplarındaki toplam 3 milyon 372 bin 446 TL’nin usulsüz harcama gerekçesiyle hazineye gelir kaydedilmesine karar verdi. Cumhuriyet Halk Partisi’nin 2007 yılı kesin hesaplarını inceleyen Anayasa Mahkemesi, toplam 3 milyon 372 bin 446 TL’nin usulsüz harcandığı gerekçesiyle, bu paranın partiden alınarak hazineye gelir kaydedilmesine karar verdi. CHP, parti harcaması gibi gösterilen sakız, sucuk, iç çamaşırı gibi kişisel harcamalar nedeniyle de cezalandırıldı. Mahkeme, Ferhat Göçer, Suavi ve Onur Akın konserleri için ödenen ancak usule uygun faturalandırılmayan ücretleri de usulsüz saydı. AKP’DE YOLSUZLUK BİTMİYOR Bugüne kadar yüzlerce yolsuzlukla ilgili

gensoru önergeleri verilmesine rağmen hiçbir sonuç alınamadı. Çok fazla gündeme getirilmeyen AKP ile ilgili yolsuzluklar devam ediyor. Örneğin geçtiğimiz ay İzmit İl Genel Meclisi’nin Ak Partili üyesi Hacı Kocabay, AKP’li belediyenin yolsuzluklarına dayanamayarak istifa etti. Kocabay, yaptığı suç duyurularına da duyarsız kalındığını söyledi. Hacı Kocabay, yolsuzluk iddiasıyla ilgili topladığı fotoğraf ve belgelerden oluşan dosyayı Cumhurbaşkanı’na, Başbakan’a, İçişleri Bakanlığı’na ve Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderdiğini ancak halen soruşturma için çağrılmadığını belirtiyor. En son örnek ise Kayseri’den; Kayseri’de Kocasinan ilçesine bağlı Himmetdede Beldesi Belediye Başkanının da aralarında bulunduğu 15 kişi akaryakıt yolsuzluğu operasyonunda gözaltına alındı. YARIN SİYASET

Irak krizi konusunda hükümet tarafından ABD’nin isteği doğrultusunda 25 Şubat 2003’de TBMM’ye sunulan ve tam adı “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yabancı ülkelere gönderilmesi ve yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunması için Hükümet’e yetki verilmesine ilişkin başbakanlık tezkeresi” olan tezkere 1 Mart 2003 tarihinde TBMM’de yapılan oylamada reddedildi. Bu ABD’nin Irak operasyonunda hiçbir şekilde Türkiye’den yararlanamayacağı anlamına geliyordu. Hükümet tıpkı şuan olduğu gibi Irak’a girmekte kararlıydı. Hemen hemen tüm illerde yapılan eylemler tezkerenin geçmemesinde en önemli etken oldu. zulme ortak olmak demektir. Suriye halkına sırtımızı dönmeyecek Suriye halını kendi kaderine terk etmeyeceğiz.”

Emekçi Hareket Partisi

1 Mayıs’ta Taksim’de “İşçi ölümlerine son”

11 Mart’ta Esenyurt’ta 11 işçinin yanarak can vermesi, 1 Mayıs İşçi Bayramı’nın yaklaştığı bugünlerde işçi cinayetlerini yeniden gündeme taşıdı. Son yaşanan ölümler, işçi ölümlerinin “kaza” olmadığını, göz göre göre gelen cinayetler olduğunu bir kez daha ortaya koydu. 2012 yılının sadece ilk üç ayında 163 işçi hayatını kaybetti. KAZA DEĞİL CİNAYET Son 10 yılda toplam 10 bin 723 işçinin “iş kazası” adı altında hayatını kaybettiği Türkiye’de; 2012 yılının henüz ilk aylarında bu kadar çok işçinin hayatını kaybetmesi, iş cinayetlerinde Türkiye’nin Avrupa’da birinci, dünyada üçüncü olduğunu bir kez daha hatırlattı. Türkiye’de Ocak ayında 61, Şubat ayında 42 ve son olarak Mart ayında 59 işçi hayatını kaybetti. Adana Kozan’daki ba-

raj inşaatında 10 işçinin sulara kapılarak hayatını kaybetmesi, İstanbul Esenyurt’taki AVM inşaatının şantiyesinde 11 işçinin çadırlarda yanarak hayatını kaybetmesi, Eskişehir’de maden ocağında 4 işçi göçük altında ölmesi, Erzurum’da 5 TEDAŞ işçisinin sulara kapılması iş cinayetlerinin son örnekleri oldu. İŞÇİ ÖLÜMLERİNİ DURDURMAK İÇİN TAKSİM’E İşçi cinayetlerinin artması nedeniyle, Emekçi Hareket Partisi yaklaşan 1 Mayıs İşçi Bayramı’nda bu sene öldürülen işçiler için yürümeyi planlıyor. İşçi cinayetlerinde kaybettiğimiz işçilerin aileleri ile birlikte 1 Mayıs’ta Taksim’de olacağını duyuran Emekçi Hareket Partisi, işçileri kâr hırsına kurban eden patronlardan ve iş cinayetlerini durdurmak için hiçbir adım atmayan AKP hükümetinden hesap soracak. YARIN SİYASET


05 Berfo Ana hesap soruyor

12 Eylül davasının ilk duruşması bitti. Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’nın tutuksuz yargılanmalarına karar verilirken, işkencecilerin de yargılanmasının önünü açan kararlar alındı. Davaya 500 kadar müdahillik talebi oldu ancak bunların en önemlilerinden biri 104 yaşına aldırmadan mahkemeye hesap sormaya gelen Berfo Ana’ydı.

YARIN 10 2012YARIN 03 NİSAN OCAK 2012

Gülsüm Kav

ANA FiKiR

Yazarımız seyahatinden dolayı yazılarına kısa bir süre için ara vermiştir. Okurlarımızdan özür dileriz.

KCK davasında yine tahliye yok

Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen KCK ana davasının 42. duruşmasında da, sanıkların tutukluluk hallerinin devamına karar verildi.

ankara SANEM DENİZ KURAL

hakimine dönerek, “Sen onu buraya getirmedin” diye tepki gösterdi.

Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’nın darbe suçundan yargılandıkları davanın ilk duruşması geride kaldı. Duruşmada Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’nın tutuksuz yargılanmaları kararı çıkarken, gözaltında kayıplar ve işkence suçları için ayrıca araştırma yapılması kararı alındı. Evren ve Şahinkaya sağlık sorunlarını gerekçe göstererek mahkeme salonuna gelmezken, 12 Eylül’den bir gün sonra Ardahan’ın Göle ilçesinde gözaltında kaybedilen Cemil Kırbayır’ın annesi Berfo Ana 104 yaşına rağmen müdahil olduğu davaya ambulansla gelerek katıldı. Duruşmada söz alan Berfo Ana; “Kenan Evren sen hiç utanmadın mı benim çocuğumu öldürürken? Evin yıkılsın ocağın sönsün. Sen benim evimi yıktın. Elin ayağın titremesin Evren buraya gel.” dedi. Ardından mahkemenin

“BERFO ANA MÜCADELEnin BAYRAĞIDIR” EHP Genel Sekteri Gün Çağ Aydın, Yarın’a yaptığı açıklamada, 12 Eylül darbesini AKP iktidarının yargün çağ aydın gılayamayacağını vurguladı. “Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya yetmez, 12 Eylül’ü asıl yargılayacak olan içerideki mahkeme değil, biz devrimcileriz” diyen Aydın şunları belirtti: “Devrimcilerin ipini çeken cellatların, işkencecilerin, hakimlerin, idam sehpalarına tekme atan yardakçıların, darbe kurumlarının tamamı yargılanmalı. Cemil Kırbayır’ın annesi Berfo ananın gözyaşlarını akıtanlar hesap verecek. Berfo Ana 104 yaşına rağmen mahkeme salonundaydı. Bu bizim için çok önemlidir. 32 yıldır oğlunu arayan bir annenin insanlığa olan özleminin iradesini bir kez daha, bu kez darbecilere karşı görmüş olduk. Berfo Ana’yla birlikte bu mücadeleyi sürdürmek bizim boynumuzun borcudur. AKP bu davada darbecileri aklamaya çalışacaktır. Ancak bizim tavrımız katilleri aklatmak değil, yargılatmak yönünde nettir. Berfo Ana bu mahkemeden ne bekliyorsa biz de onu bekliyoruz. Berfo Ana’nın sözü bizim sözümüzdür, kini bizim kinimizdir, Berfo Ana bu mücadelenin bayrağıdır. Bizler de Berfo Ana’nın yoldaşlarıyız.”

“DARBECİLERİ HALKIMIZ YARGILAYACAK” Yarın Gazetesin’e konuşan konuşan Cemil Kırbayır’ın ağabeyi Mikail Kırbayır ise müdahil olmak istedikleri mikail kırbayır dava ile ilgili şunları ifade etti: “Öncelikle 12 Eylül, sadece Kenan Evren ve konsey üyelerinin yargılanmasıyla kalırsa amacının dışına çıkar. 12 Eylül bütün yaptırımlarıyla, bütün düzenlemeleriyle, anayasasıyla ve anayasasının ortaya çıkardığı yasalarıyla yargılanmadığı müddetçe, biz buna yargılama demeyiz. Biz alanlarda, meydanlarda, salonlarda hep dedik. Bakanı, paşası, valisi konumu ne olursa olsun, hesabını veremeyeceği bir davranış içerisine girmesin. 12 Eylül faşist darbecileri darbe yaptıktan sonra hesabını veremeyeceklerini kendileri de anlamışlardır. Süngü ucuyla kabul Ardahan’ın Göle ilçesinde 12 Eylül ettirdikleri 82 anayasasının gedöneminde gözaltında kaybedilen çici 15. maddesinin himayesine Cemil Kırbayır’ın yaşadığı ev kültür mersığındılar. Biz de o tarihten bu kezine dönüştürülüyor. Cemil Kırbayır’ın yana bunun hesabını vermeliailesi, yoldaşları, köylüleri tarafından yasiniz, vereceksiniz dedik. Darpılacak Kültür Merkezi’nin çalışmaları becileri halkımız kendisi yargıbaharın gelmesiyle birlikte başlatılıyor. layacaktır. Halkımızdan dolayı Kültür Merkezi’nin açılması ile; gözaltına yargılamadan umutluyum.” alındıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Cemil Kırbayır’ın anısını yaşatmanın yanı sıra, Cemil Kırbayır’ın Göle halkına bıraktığı devrimci mirasın korunması da hedefleniyor. Cemil Kırbayır’ın ailesi ve Göle halkı ile birlikte kurulacak Bahar aylarının gelmesi ile birlikte çatışma ve Kültür Merkezi’nin inşaatı da yöre halkı ölüm haberleri artarken, hükümet cephesinden ile birlikte yapılacak. Gözaltında kayıplara Kürt sorununun müzakere ile çözülemeyeceğini vurkarşı kararlı bir mücadele yürüten Cumargulayan açıklamalar da arttı. Erdoğan, BDP’nin mütesi Anneleri’nden biri olan Berfo Ana ve zakere talebine karşılık şartlar öne sürerek, müzakere Cemil Kırbayır’ın diğer yakınları, bu müyollarını tamamen kapattı. BDP ise AKP’yi çözüme cadele sayesinde yeniden buluştukları Cedavet ederek, Kürt sorunundaki tıkanmanın aşılmamil Kırbayır’ın yoldaşları ile daha çok yol sı için AKP’den gelecek samimi müzakerelere hayır yürüyeceklerini belirtiyor. YARIN GÜNCEL demeyeceklerini açıkladı. Öte yandan, İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesi tarafından geçtiğimiz ay

Cemil Kırbayır Göle’de yaşatılacak

“AHD OLSUN eVREN’İ GETİRECEĞİZ” Yarın gazetesi köşe yazarı ve EHP Siyasi Büro üyesi Gülsüm Kav ise gazetemize şöyle konuştu: “Kenan Evren, yargılangülsüm kav ma sözünü duyar duymaz ‘intihar ederim’ demişti, ne oldu? Biz, ‘İntihar Etme, İtiraf Et’ demiştik. Bakın bugün itiraflarına başladı işte, ha şöyle. Ancak AKP değil darbecileri yargılamak, aklamak peşinde. İddianame içeriği, neredeyse sanıkları koruyor. Kenan Evren’de sembolleşen dönemin bütün sorumluları ve bugün aynen ona benzeyenler yargılanmalıdır. AKP’nin, bugün bu listedekilerden bir farkı kalmamışken, mağdur olarak müdahillik talebinde bulunmaları da tam bir yüzsüzlük. Başbakan unutmamalı, bu süreç referandumla başlamadı. 12 Eylül’ün muhatapları her gün yüreklerinde ve her yıl 12 Eylül yıldönümlerinde sokaklarda hesap sordular. Bize, bu kapının sağcıyı solcuyu eşitlemesine izin vermemek için mücadele düşer. Bize Berfo Anne ne talep ediyorsa ona güç vermek görevi düşer. Onun sözü kılavuz olmalıdır; ‘Nerede benim oğlum? Nerede Kenan Evren? Karşıma gelecek o.’ Kenan Evren’i de dönemin tüm sorumlularını da, bugünün zalimlerini de karşına getireceğiz Berfo Anne, ahd olsun.”

AKP müzakere değil savaş istiyor açıklanan 2011 yılı Hak İhlalleri Raporu’nda özellikle silahlı çatışmalar, sivil ölümler, gözaltına alınmalar ve tutuklanmalarda yoğun artışların yaşandığı belirtilmişti. Çatışmalarda toplam 318 kişinin hayatını kaybettiğinin belirtildiği raporda faili meçhul ve yargısız infazların sayısı ise 129 olarak açıklanmıştı. Sadece bu rakamlar bile müzakerenin önemini ortaya koyduğu halde, AKP hükümetinin savaşı tırmandıran açıklamaları daha çok can kaybının olacağına işaret ediyor. YARIN GÜNCEL

Kıdem tazminatı nedir? Kıdem tazminatı nedeni başlangıçta işten çıkarmalarda işçinin geçim güvencesi olarak düşünülmüştür. Aslında kıdem tazminatının işçinin bedensel ve ruhsal yıpranmasının karşılığı olma işlevi de bulunmaktadır. Kıdem tazminatı, işçinin çeşitli sebeplerle işyerinden ayrılırken işveren tarafından iş Kanunu gereğince işçiye verilen bir tazminat şeklidir. Kendi isteğiyle işten ayrılan işçi kıdem tazminatına hak kazanamaz. İş sözleşmesi, yasada öngörülen durumlardan birisi ile sona eren ve belirli süre kıdemi bulunan işçiye veya işçinin ölümü halinde mirasçılarına, işveren tarafından ödenmesi gereken, işçinin çalışma süresine ve ücretine göre belirlenen, çalıştığı her bir tam yıl için, giydirilmiş brüt üc-

retinin otuz günlük tutarıdır. Kıdem rekmekte. Belirli süreli iş sözleşmeletazminatı brüt ücret üzerinden he- rinde, iş sözleşmesinin süre dolduğu saplanır. Yapılacak tek kesinti damga için sona ermesi halinde kural olarak vergisi kesintisidir. Bir kıdem tazminatı söz koyıldan arta kalan süreler nusu değildir. Ancak; İş için aynı ücret üzerinKanunu’nun “Belirli ve den oranlama yapılmak belirsiz süreli iş sözleşsuretiyle tazminat tutarı mesi” başlığı altındaki hesaplanır. Giydirilmiş 11. maddesi “İş ilişkibrüt ücretten anlaşılsinin bir süreye bağlı ması gereken işçiye olarak yapılmadığı HAKLARIMIZI halde sözleşme belirverilen ikramiye, prim, BİLELİM yakacak yardımı ve sasiz süreli sayılır. Belirli Av. Gökçesu ir maddi unsurlardır. süreli işlerde veya belli Buradan takribi her yıl bir işin tamamlanması Özgül bir brüt maaş kadar kıveya belirli bir olgunun dem tazminatı elde edildiği sonucuna ortaya çıkması gibi objektif koşullara varabiliriz. Belirli süreli iş sözleşme- bağlı olarak işveren ile işçi arasında leri bakımından uygulamada sıkça yazılı şekilde yapılan iş sözleşmesi karşılaşılan bir duruma değinmek ge- belirli süreli iş sözleşmesidir. Belirli

süreli iş sözleşmesi, esaslı bir neden olmadıkça, birden fazla kez üst üste yapılamaz. Aksi halde iş sözleşmesi başlangıçtan itibaren belirsiz süreli kabul edilir. Esaslı nedene dayalı zincirleme iş sözleşmeleri, belirli süreli olma özelliğini korurlar.” şeklinde düzenlenmiştir. Sözleşmenin her 1 yılın hitamında yenilenmesi esaslı bir nedene dayanmıyor ise kanun, iş sözleşmesini belirli değil belirsiz süreli iş sözleşmesi olarak değerlendirmekte ve kıdem tazminatına hükmedilebileceğini ifade etmektedir. İşverenin, sadece kıdem tazminatı ödemekten kaçındığı için sözleşmeyi sürekli olarak yenilemesi durumunda Yargıtay kararları kıdem tazminatının ödenmesi gerektiği yönündedir.

“SANIKLAR HARİÇ HERKES KÜRTÇE KONUŞABİLİYOR” Sanık avukatlarından olan ÇHD (Çağdaş Hukukçular Derneği) Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı, mahkemenin artık Kürtçe devam ettiğini belirterek, “Çünkü polisler, avukatlar, herkes Kürtçe konuşabiliyorken, sanıklar konuşamıyor.” dedi. Kozağaçlı, Almanya’da tartışılan “Düşman Ceza Hukuku”nu anlattıktan sonra, Türkiye’de de buna doğru gidildiğini belirtti. 15 YILDAN AĞIRLAŞTIRILMIŞ MÜEBBETE KADAR CEZA Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan 7 bin 578 sayfalık iddianamede, bağımsız milletvekili Selma Irmak, Kemal Aktaş ve Hatip Dicle’nin de aralarında bulunduğu 104’ü tutuklu 152 sanık hakkında 15 yıl ile ağırlaştırılmış müebbet arasında değişen hapis cezaları isteniyor. YARIN GÜNCEL

Deniz Feneri’nde örgüt “yok”muş

Almanya’daki Deniz Feneri Derneği’nin Türkiye bağlantılarının araştırıldığı, 2008 yılından bu yana süren soruşturma tamamlandı. Savcılık, Almanya’daki dernek aracılığıyla Türkiye’de 41 milyon Euro’luk yolsuzluk yaptıkları iddia edilen eski RTÜK Başkanı Zahid Akman ile Kanal 7 Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Kahraman’ın da aralarında bulunduğu 20 şüpheli hakkında, 526 sayfalık iddianame hazırladı.

“ÖRGÜT KURMA SUÇU YOK” Şüpheliler hakkında “özel belgede sahtecilik, kamu görevlisinin resmi belgede sahtecilik suçuna iştirak ve güveni kötüye kullanmak” suçlarından, 3 yıl 9 aydan 14 yıl 6 aya kadar değişen oranlarda hapis cezaları istendi. İddianamede, 20 şüpheli hakkında, “suç işlemek amacıyla örgüt kurmak ve örgüte üye olmak” suçlarından takipsizlik kararı verildi. GÖREVDEN ALINAN SAVCILARA DAHA FAZLA CEZA İSTENDİ Soruşturmadan alınan ve haklarında dava açılan eski savcılar, bazı sanıklardan daha fazla ceza istemiyle yargılanacak. Nadi Türkaslan hakkında, 1 yıldan 11 yıla kadar, Abdulvahap Yaren ve Mehmet Tamöz hakkında ise 1’er yıldan 3’er yıla kadar hapis isteniyor. YARIN GÜNCEL

1 Mayıs 1977 katliamı “devlet sırrı” mı?

12 Eylül davasında 1 Mayıs 1977 katliamına ilişkin mahkemenin bilgi talep ettiği MİT’in, gönderdiği evraklar için “devlet sırrı” şartı koşması tartışma yarattı. Avukatlar bu karara tepki gösterdi. Katliamda ölenlerin avukatlığını yapan Rasim Öz, yargıdan evrakın saklanamayacağını belirtiyor. Avukat Ömer Kavili de, “Burada bir toplumun geleceği karartılmıştır” diyor. Avukat Ömer Kavili, bu yazının mahkemeye talimat vermek anlamına geldiğini savunarak, “Mahkemeye bilgi vermiyorlar. Çünkü devlete dokunan yanları var. Bu tevilli ikrardır. Devlete dokunduğu için gizlemek istiyorlar” dedi. Kavili, artık bu davda CMK 125’in uygulanamayacağını da savundu. DİSK avukatlarından Rasim Öz ise; “Siyasi iktidarın bütün organların bilgi ve belgeleri yargı ile paylaşmak zorundadır. Vermemek, görevi suistimaldir” dedi. Ayrıca Avukat Rasim Öz, 1 Mayıs 1977 katliamının insanlık suçu kapsamına girdiğini ve zamanaşımının da işlemeyeceğini belirtti.

1 MAYIS 1977’DE NE OLDU? Türkiye’ de 1 Mayıs’ın açık alanda ilk kez kutlandığı 1 Mayıs 1977’de, İstanbul Taksim Meydanı’na değişik noktalardan açılan ateş sonucu 36 kişi öldü, 126 kişi de yaralandı. Hiçbir fail bulunamazken, 94 işçi ve sendikacıya dava açıldı. İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen bu dava 1988 yılında beraatle sonuçlandı. YARIN GÜNCEL


06 05

YARIN 04 10 EKiM 2011 YARIN 2012YARIN 03 NİSAN OCAK 2012

İş güvenliği sağlanıyor, peki ya işçiler? 2012’in başından bu yana toplamda 163 işçinin ölmesinin ardından, İş Sağlığı ve Güvenliği Yasa Tasarısı sonunda Meclis gündemine geldi. Ancak, yıllardır Meclis’te bekleyen İş Sağlığı ve Güvenliği Yasa Tasarısı’nda bulunan düzenlemeler 2-3 yıl sonra yürürlüğe sokulabilecek.

Yıllardır hazırlanması beklenen yasa tasarısı bir yıl da meclis gündeminde bekledikten sonra, “kitlesel” işçi ölümlerinden sonra tekrar gündeme geldi. Meclis’te kabul edilen haliyle, denetim sorununa hala bir çözüm getirilmezken, iş güvenliği şirketlerin denetimine bırakılıyor. Meydana gelen iş kazalarının çoğu şirketlerin kar hırsından doğan sorumsuzluklarıyla cinayet niteliğindeyken, denetimin şirketlerin eline bırakılması, denetimsizliğin devam edeceği anlamına geliyor. Sendikalar ve odalar tasarıdan memnun kalmazken, şimdiye kadar meydana gelen işçi cinayetlerinin birçoğunun, var olan yasaların uygulanması halinde, önlenebileceği fikri, yeni tasarının getirdiği değişikliklerden daha çok uygulanması ve denetlenmesi esas tartışma konusu olarak değerlendirildi.

Çalışanlara büyük sorumluluk Denetimin şirketlerin eline bırakıldığı tasarı aynı zamanda işverenden çok çalışanlara bazı sorumluluklar yükleyerek, meydana gelen işçi cinayetlerinden de yine işçileri sorumlu tutar nitelikte. Yasaya göre, çalışanlar, “kendilerinin ve hareketlerinden veya yaptıkları işten etkilenen diğer çalışanların sağlık ve güvenliklerini tehlikeye düşürmemekle yükümlü” olacak. Tehlikeyle karşı karşıya kalan işçi, durumu işverene bildirmek zorunda olacak. Ancak işveren izin verdiği takdirde işyerini terk edebilecek. Çalışan, “tehlike

“Öğrencime dokunma”

önlenemez hale gelince” işyerini terk edebilecek. Bu haliyle denetimsizliğe ve kar hırsına kurban giden işçiler bundan sonra şirketlerin bürokrasilerine de kurban gidecekler.

Yasa uygulanacak mı? Meydana gelen işçi ölümleriyle ilgili görüşlerini belirten uzmanların ortaklaştığı en çarpıcı konu ise iş güvenliği yasalarının uygulanması. Uzmanlara göre var olan yasaların uygulanması halinde işçi ölümlerinde düşüş olacak. Ancak yasaların uygulanmaması esas sorun olarak ortada duruyor. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Ankara İl Koordinasyon Kurulu Sekreteri Bedri Tekin,

bu tür düzenlemelerde işçilerin, işçi örgütlerinin ve sendikaların görüşlerinin önemsenmediğini savundu. Sendikaların, meslek örgütlerinin görüşleri önemsenmeden yapılacak düzenlemelerin “hiçbir derde deva olmayacağını’’ bedri tekin ifade eden Tekin, şu görüşleri dile getirdi: “İş sağlığı ve güvenliği kültürünün yerleştirilmesi için eğitimin her kademesinde iş sağlığı güvenliği dersi zorunlu dersler arasında yer almalı, işyerlerinde alınmayan önlemler için işyerinin kapatılması dahil cezalar getirilmeli, parasal ceza miktarları artırılmalı, uygulanmalı, sendikalaşmanın önündeki engeller kaldırılmalı, taşeron uygulaması yasaklanmalı, iş sağlığı güvenliğine ilişkin düzenlemelerde, emek ve meslek örgütlerinin çoğunlukta olduğu bir ulusal yapılanmaya gidilmeli. TBMM’de bekleyen tasarı, sendikaların, emek örgütlerinin TMMOB’nin, TTB’nin görüşleri göz önünde bulundurularak yeniden düzenlenmeli ve acilen yasalaşmalı.’’

Grevsiz sendika yasası Meclis’te kabul edildi

Kamu görevlilerine toplu sözleşme hakkı tanıyan Kamu Görevlileri Sendikaları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilerek, yasalaştı. Tasarı yasalaşırken, KESK, Çalışma Bakanlığı’nı işgal etti. Anayasa değişikliğine paralel olarak hazırlanan Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu’nda değişiklik yapan tasarı, TBMM Genel Kurulu’ndan geçti. Kabul edilen yasa, memurlar ile diğer kamu görevlilerine tanınan toplu sözleşme hakkının kullanılmasını düzenliyor. Toplu sözleşme yapılma usulü, tarafları, kapsamı, toplu sözleşmeden yararlanacakları, toplu sözleşme hükümlerinin emeklilere yansıtılmasını, Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’nun oluşumu ve çalışma esaslarını belirliyor.

Sahte sendika yasasına KESK’ten tepki KESK’e bağlı sendikaların Yürütme Kurulu üyeleri ve çok sayıda KESK’li 4 Nisan günü, saat 15.30’dan 22.00’a kadar Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın önünde oturma eylemi gerçekleştirerek

Ferdane Çöl için adalet arayışı sürüyor

Avukatlara özgürlük için yürüdüler

Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul Şubesi, 5 Nisan Avukatlar Günü’nde, savunma özgürlüğü için yürüyüş gerçekleştirdi. Taksim Tramvay Durağı’ndan İstanbul Barosu’na kadar yürüyen avukatlar, “Savunmaya Özgürlük” pankartı açarken, Abdullah Öcalan’ın avukatlığını yaptığı gerekçesiyle tutuklanan 36 avukatın isminin yazılı olduğu bir yelken taşıdı. Basın açıklamasını okuyan ÇHD İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Gülbin Aydın, artan siyasi ve toplumsal saldırıların tüm halkları sindirmeye yönelik olduğunu söyledi. Aydın, “Dün katledenler, bugün avukatları fişliyorlar, tutukluyorlar, hücreye atıyorlar. Tüm bu saldırılar ezilen Kürt halkının, sosyalistlerin, devrimcilerin, aydınların savunma hakkına ve avukatlarına, bugüne kadar askeri faşizmin en ağır koşullarında dahi görülmeyen ölçüde ağır saldırılardır.” dedi. YARIN EMEK

ANKARA CAN ERSOY

Öldüren şirket denetleyecek Hükümetin yıllar sonra hazırlayabildiği, ancak bir türlü TBMM gündemine getiremediği İş Sağlığı ve Güvenliği Yasa Tasarısı, işyeri denetimlerini büyük oranda şirketlere bırakıyor. Kamu sadece 10’dan az işçi çalıştıran işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliği hizmetini üstleniyor. Özellikle son dönemde ölen işçilerin yakınları, ölümlerle “cinayet” diyerek şirket yöneticilerini sorumlu tutarken, yeni düzenlemelerle birlikte iş yerlerinin denetimi de şirketlerin elinde olacak.

Sol Köşe

4688 Sayılı kanunda değişiklik öngören yasa tasarısının geri çekilmesi talep ettiler. KESK Genel Başkanı Lami Özgen başkanlığındaki heyet, Çalışma Bakanı Faruk Çelik ile görüşmek üzere Bakanlık binasına girdi, ancak Çelik’in orada olmaması üzerine Bakan gelinceye ve kendileri ile görüşünceye kadar bakanlıktan çıkmayacaklarını açıkladı. Tasarı

yasalaşınca, KESK Genel Başkanı Lami Özgen, basın açıklaması gerçekleştirerek, eylemi sonlandırdı.

Kanunda yer alan bazı değişiklikler şöyle: Kanunda, sendika kurucusu olabilmek için en az 2 yıldan beri kamu görevlisi olarak çalışma şartını, sendika kurucuKadın Cinayetlerini Durdurağız Platformu, İzmir’de öldürülen Ferdane Çöl’ün ilk duruşmasının görüleceği 13 Nisan Cuma günü İzmir Bayraklı Adliyesi önünde olacak. Ferdane Çöl, 13 Ekim’de boşanmak istediği eşi Sedat Çöl tarafından 10 yerinden bıçaklanarak öldürülmüştü. Kocasından şiddet gören ve boşanma davası süren Ferdane Çöl, defalarca polise şikayette bulunmuştu. Polis uzun süre devam eden koruma talebine öldürülmeden ancak 1 ay önce olumlu cevap vermişti. Ferdane Çöl’ün talebine olumlu yanıt

larının kuruluş işlemleri için valiliklere nüfus cüzdanı örneği ve ikametgah belgesi verme zorunluluğunu kaldırıyor. Konfederasyon kurucuları ise ilk genel kurula kadar sevk ve idare edeceklerin kimlikleri yerine sadece isimlerini bildirebilecekler. 3 yılda bir toplanan olağan genel kurullar, 4 yılı aşmamak üzere tüzüklerde belirtilen sürede yapılacakken, sendika şubelerinin Genel Kurulları’nın delegelerle yapılabilmesi için 500 değil, 1000 üyesi olması gerekecek. Amaçlarına uyan uluslararası kuruluşlara üye olabilen sendika ve konfederasyonlar, bundan sonra tüzüklerinde gösterilen amaçları gerçekleştirmek üzere uluslararası kuruluş kurabilecek.

Çalışanların örgütlenme hakkı kaldırılıyor mu? Demokratik bir sendika yasasında olması gereken düzenlemelerin hiç birisine yer vermeyen yasa tasarısı, Grevli Toplu Sözleşme Hakkını, örgütlenme özgürlüğünü, özlük ve demokratik hakları yok sayan, tamamen yandaş konfederasyonun taleplerine uygun olarak hazırlanan söz konusu yasa tasarısına ilişkin toplusözleşme hakkı, ancak grev hakkı ile birlikte kullanıldığında anlam ifade eden bir haktır. Son süreçte yaşadığımız çalışanların sendikasızlaştırılması ve örgütlenmesinin önüne geçilmeye çalışılmasını hükümet bu yasa ile meşru hale getirmeye çalışmaktadır. YARIN EMEK verilmesine rağmen, polis Ferdane Çöl’ü korumadı. Ali İnce isimli polis memuru Ferdane Çöl’e “Her gün şikayete geliyorsun. Öl de kurtulalım” dedi. Ferdane Çöl, kocası Sedat Çöl tarafından öldürüldüğünde polisin koruması altındaydı. Cinayetin ardından Ferdane Çöl’ün ailesi, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ile birlikte mücadele etmeye başladı. Platform, Ferdane Çöl davasında adalet için 13 Nisan Cuma günü 10:00’da Ferdane Çöl’ün ailesi ile birlikte İzmir Bayraklı Adliyesi’nde olacak. Yarın güncel

Akademisyenler, tutuklu öğrencilerin durumuna dikkat çekmek amacıyla 5 Nisan günü, Galatasaray Lisesi önünde bir araya geldi. Basın açıklamasında, tutuklu öğrenci sayısının her gün arttığını belirten İstanbul Üniversitesi’nden Doç. Dr. Zeynep Kıvılcım, “Suç delili olarak gösterilenler arasında; evde bulunan ders notları, kitaplar ve su faturaları gibi belgelerin yanı sıra, ifade ve örgütlenme özgürlüğü kapsamına giren basın açıklaması yapmak, YÖK’ü protesto etmek, saç kestirmek, şemsiye taşımak, puşi takmak, halay çekmek, konser bileti satmak gibi nedenler de var” dedi. İstanbul Üniversitesi’nden 50’ye yakın öğrencinin tutuklu olduğunu ama tam rakamı bilmediklerini vurgulayan Kıvılcım; “Geçen hafta bir iktisat öğrencisi tahliye olunca varlığından haberdar olduk, meğer beş yıldır tutukluymuş. Bu korkunç bir durum” diye konuştu. YARIN EMEK

Uğur Ok’a özgürlük

5 Nisan günü saat 10.30’da Beşiktaş Adliyesi önünde Milyonlar Adalet İstiyor İnisiyatifi tarafından tutuklu öğrenciler için basın açıklaması okundu. Okunan basına açıklamasında 27 Eylül 2006 da örgüt üyeliğinden dolayı gözaltına alınarak tutuklanan Sosyalist Gençlik Derneği üyesi Uğur Ok’ un hukuki süreci aktarıldı. Mayıs 2007’ de görüle davasında savcılığın beraatini istemesi üzerine mahkeme heyeti Uğur’ un beraatini onayladı. 600’ ü aşkın öğrenci, 10 civarında gazeteci ve binlerce politik tutsağıyla Türkiye’ deki siyasi iktidarın Hitler ve türevlerinden farksız olmadığı belirtildi. 2 yıl 8 ay boyunca delil olmadan tutuklu bulunan Uğur Ok’ un açılan mahkemede ceza alsa bile tutuklu olduğu süreden düşülmesi gerektiği söylendi. YARIN EMEK

10 NİSAN 2012 salı

editörler

tasarım

dağıtım

SANEM DENİZ KURAL İBRAHİM KESKİN SELÇUK KAYGISIZ Can ersoy MELİKE ÇINAR aslıhan pehlivan RIFAT ÇAPAR çiler kayabaşı ELİF KARAN CAN ÇOKSÖYLER EMİNE AHISLA FATİH PEKEDİS GÜRKAN KÖSE EZGİ CEREN AĞTAŞ rasim araz osman erdem

6 aylık abonelik: 25 tl sanem deniz kurAl adına yapı kredi hesap no: 229/8873511 ıban:tr38 0006 7010 ptt hesap no: 08848286 0000 0088 7351 11 işbankası hesap no: 6200 2465988 ıban: tr34 0006 4000 0016 2002 4659 88

sayı: 27

imtiyaz sahibi

fadik temizyürek

sorumlu yazı işleri müdürü

emre öztürk

adres

basıldığı yer

rumeli c. matbaacı osmanbey s. no 67/4 şişli / istanbul aspaş asya paz yay. dağ. tur. rek. aş. evren mah. günay sk no: 4 bağcılar / istanbul

ziraat bankası hesap no: 0615 57722685 5001 ıban: tr28 0001 0006 15577226 8550 01 garanti bankası hesap no: 31/6896034 ıban: tr90 0006 2000 03100006 8960 34 akbank hesap no: 0177542 ıban: tr57 0004 6001 6488 8000 1775 42 abonelik için tel: 0 507 516 85 35 yaringazetesi@yarinhaber.net


07 EKONOMi 05

YARIN 10 2012YARIN 03 NİSAN OCAK 2012

Ekonomide neler oluyor? AK Parti Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç, yurtdışı çıkış harcının artırılması için kanun teklifi hazırladı. İran Petrol Bakanı Rüstem Kasımi, dünyadaki petrol rezervlerinin yüzde 12 ila 15’i, doğalgaz rezervlerinin ise yüzde 17 ila 20’sine sahip olduklarını söyledi. Uluslararası piyasalarda ABD ham petrolünün Mayıs ayı teslimi varil fiyatı 102 dolar ve Londra Brent tipi ham petrolün Mayıs ayı teslim fiyatı 124 dolar seviyelerinde işlem görüyor. Merkez Bankası, elektrik ve doğalgaz zammının nisan ayında enflasyonu yarım puan arttıracağını tahmin ediyor. Artık kamuda işe atananlardan belge istenmeyecek. Kamuya ilk defa atanacak adaylardan kimlik, adli sicil, askerlik ve sağlık durumuna ilişkin yazılı beyanları dışında ayrıca bir belge talep edilmeyecek. Elektriğe gelen yüzde 8.1 zam ile faturalar katlanırken vatandaş bir de kayıp kaçak bedelini ödüyor. Emekli Erdoğan Agan, kayıp kaçak bedellerinin haksız olarak alındığı iddiasıyla kaymakamlığa bağlı tüketici sorunları hakem başvurdu, hakem heyeti kendisini haklı gördü ve kayıp kaçak bedellerinin kendisine geri ödenmesine karar verdi.

Güvencesiz sömürüye teşvik Başbakan Erdoğan geçtiğimiz gün ‘merakla beklenen’ teşvik paketini açıkladı. Paketin içinden sermayedarlara her türlü destek çıkarken, emekçiye daha zor çalışma şartları, güvencesizlik ve yeni ölümler çıktı. Paket doğal olarak, TÜSİAD başta olmak üzere bütün işveren birlikleri tarafından memnuniyetle karşılandı. istnbul ibrahim keskin

Meclisten hızla geçirilmeye çalışılan ve emek örgütlerinin inatla karşı geldiği yasaların TBMM tarafından kabulü tamamlandı. En son sendika ve grevsiz toplu sözleşme yasası da meclisten geçtikten son Erdoğan yeni sermaye programını da açıkladı. 2012 Teşvik Paketi adıyla açıklanan program sermaye sahiplerinin yüzlerini bir hayli güldürdü. Öyle ki iki gündür ne kadar iyi olduğuna dair açıklama yapmayan irili ufaklı sermaye çevresi kalmadı. Peki, nedir bu kadar arzuyla beklenen paket? Başkalarının da yüzü bu paketle gülecek mi?

PAKETTE NELER VAR? Yeni paket 4 ana bileşenden oluşacak. Yatırımın hangi bileşende yer aldığına, büyüklüğüne ve bölgeye göre farklı teşvikler söz konusu olacak. Ancak stratejik yatırımlar adı altındaki sektörlere, eğitime, yük ve yolcu taşımacılığına, madenciliğe ve bazı turizm bölgelerine yapılan yatırımlar nerede olursa olsun 5’inci böl-

ge desteklerinden yararlanabilecek. Yeni sistemle, cari açığın azaltılması amacıyla ithalat bağımlılığı yüksek olan ara malı ve ürünlerin yatırım ve üretiminin artırılması hedefleniyor.

ÖZEL OKULLARA TAM DESTEK Belirli büyüklükteki savunma, havacılık ve uzay alanındaki yatırımlar ile otomotiv, uzay veya savunma sanayine yönelik test merkezleri ve rüzgar tüneli yatırımları, yatırım yerine bakılmaksızın 5’inci bölge desteklerinden yararlanabilecek. Özellikli eczacılık ürünleri olan biyoteknolojik ve onkolojik ilaçlar ile kan ürünleri üretimine yönelik yatırımlar, yatırım yeri dikkate alınmaksızın aynı şekilde 5’inci bölge desteklerinden yararlanacak. Yeni teşvik sisteminde, eğitim yatırımlarını da desteklenecek. Özel sektör tarafından gerçekleştirilecek olan ilk, orta ve lise eğitim yatırımları, hangi ilde yapılırsa yapılsın, Bölgesel Teşvik Uygulamaları kapsamında 5’inci bölge desteklerinden yararlanacak. Demiryolu ve denizyolu ile yük ve yolcu taşımacı-

lığına yönelik yatırımlar, madencilik yatırımları, Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgelerinde yapılacak turizm yatırımları da aynı şekilde, nerede olursa olsun, 5’inci bölge desteklerinden yararlanabilecek.

PEKİ YA EMEKÇİNİN HALİ? Teşvik tabi ki sadece sermaye sahiplerini kapsıyor. Ancak hükümet yetkilileri dolaylı olarak işçiyi de kapsadığını iddia edebilirler. Teşvik sayesinde açılacak ya da genişletilecek işletmelere yeni insanlar girerek Prof. Dr. Aziz Konukman: “Öncelikle işsizlik sorunu siyasi iktidar bir şeyi açıklarken içsel çözülecek gibi tutarlılığı olan bir yaklaşımla çıkmaşeyler söyleyesı lazım toplumun karşısına. Mesela bilirler. Ancak Tunceli çok yoksul bir ildir. En az işsizlik sermagelişmiş 6. Bölgedeki illerin arasında yenin elindeki Tunceli yok. Tunceli 5. Bölgede. Olapara azlığınaziz konukman cak şey değil. Soruyorlar Başbakan’a. dan değil, sisOnu Tüik belirledi diyor. Neye göre nasıl belirledi? Ar-ge temin kendi olacak, ileri teknoloji üretilecek. Peki hangi işçi sınıfı ile? yapısından, En düşük ücret üzerinden, esnek çalıştırılan, iş güvencesini ortadan kaldıran bir emek üzerinden, ancak düşük KDV’li sanayilerde ilerlersin. Yüksek katma değerli üretme şansın yok denecek kadar azdır. Bir yandan istihdam stratejisi açıklıyorsun, iş gücünün esnekleştirilmesi, sosyal hakların tasfiye edilmesi, kiralık işçi simsarlığı getiriyorsun ki daha önce Çankaya’da geri dönmüştü, bu istihdam stratejisi ile sanayi stratejisini birleştiremezsin.

Merkezin cari açık beklentisi yükseldi Mart ayı 2. dönem anketinde 63 milyar 940 milyon dolar düzeyinde olan yılsonu cari açık beklentisi, 64 milyar 323,5 milyon dolara yükseldi. Merkez Bankası Nisan ayı 1. dönem beklenti anketinde, yılsonu yıllık TÜFE beklentisi yüzde 7,47’ye yükseldi. Mart ayı 2. dönem anketinde beklenti, yüzde 7,22 düzeyindeydi. Yılsonu dolar kuru beklentisi ise 1,8007 liraya geriledi. Mart ayı 2. dönem anketinde beklenti 1,8036 lira seviyesindeydi. Mart ayı 2. dönem anketinde yüzde 3,6 olarak belirlenen yıl sonu Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) büyüme beklentisi ise yüzde 3,7’ye yükseldi. Merkez Bankası’nın Mart ayı ikinci dönem beklenti anketinde 1,8006

üretime dayalı yatırımın zayıflığından ileri geliyor. Sendikalılaşmanın oldukça düştüğü, olan sendikaların grev yapmasının neredeyse yasaklandığı, kamu emekçilerine grev hakkı verilmediği düşünüldüğünde işçinin gidip derdini anlatabileceği, patronunun daha çok para kazanmak adına hoyratlaştığı aşamada ona dur diyebilecek bir örgütün olmadığı düşünülürse bu paketle sorunun büyüyeceği ortada.

lira olan cari ay sonu dolar kuru beklentisi, Nisan ayı ilk dönem anketinde 1,7880 liraya geriledi.

CARİ AÇIK VE BÜYÜME Ankette, bu yılsonu yıllık cari işlemler dengesi beklentisi 64 milyar 323,5 milyon dolara yükseldi. Cari açık beklentisi Mart ayının ikinci anketinde 63 milyar 940 milyon dolar düzeyindeydi. Gelecek yılsonu yıllık cari işlemler dengesi beklentisi ise 63 milyar 876,5 milyon dolardan 63 milyar 91,2 milyon dolara geriledi. Bu yılın sonundaki yıllık GSYH büyüme beklentisi ise yüzde 3,7 olarak belirlendi. Mart ayının ikinci anketinde beklenti yüzde 3,6 idi. YARIN ekonomi

Uzmanlar ne diyor?

Ekonomist Mustafa Sönmez: Bugüne kadar onlarcası açıklanan teşvik paketlerinden pek farkı yok bunun da. KDV istisnası, gümrük vergisi muafiyeti, vergi indirimi, sigorta primi işveren hissesi desteği, faiz desteği, yatırım yeri tahsisi, gelir vergisi stopamustafa sönmez jı desteği, KDV iadesi desteği... Bunlar, her pakette yer alır... İcat ettikleri yeni kavram “Stratejik yatırımlar”... Bu tür yatırımlar hâlihazırda da var ve bunları yapınca umulduğu gibi, cari açığı daraltacak etkiler yerine, cari açığı büyüten sonuçlar da yaratıyorlar. Kimya tesisi kurulunca, sanıyorsunuz ki ithal edilen kimyasal ürün artık içeride üretilecek, ama bir bakıyorsunuz hammaddesi, ara malı ithal ediliyor ve sonuçta yine dışa döviz aktan bir sanayi ortaya çıkıyor. Cari açığı azaltıcı ithal ikameci politikalar, ihracatı teşvik edici kur politikası, yıkıcı rekabeti engelleyen korumacı gümrük politikaları olmadan işe yaramaz. Bu iki ayak eksik kaldığı için bunlar da öncekiler gibi, haybeye teşvik tedbirleri olmaktan öteye gidemeyeceklerdir Daima Yazarı, Hakan Öztürk: Öncelikle bu paket, ekonomide her sorun olduğunda yapıldığı gibi, yine sermayeyi koruma, kurtarma ve teşvik etme durumunda. Ayrıca her ne kadar sermayeye yönelik bir teşvik söz konusu olsa da, bölgesel farklılıkhakan öztürk lar gösterecek olmasından kaynaklı olacağı da muamma. Yine birçok objektif AKP’nin ne kadar skandala imza atılacaktır. Örneğin, Tunceli ilinin, en öncelikli bölge olarak belirlenen 6. Bölgede olmaması AKP’nin sübjektif yaklaşımlarının bariz bir örneği durumundadır. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de ekonominin sorunlarına çözümde, sermayenin kurtarılması üzerinden bakılması, AKP’nin sınıfsal tercihini gösteriyor. Ülkede her gün işçiler ölüyor. Sermayeye teşvik verileceğine, birazda işçileri koruyacak, can güvenliklerini sağlayacak çalışmalar yapmak hükümetin gündemini hiç meşgul etmiyor durumda.

Yahoo da işçi çıkarıyor İnternet arama motoru Yahoo, 2 bin çalışanının işine son veriyor. Yahoo Üst Yöneticisi (CEO) Scott Thompson yaptığı açıklamada, işten çıkarmaların, internet sektörünün ve müşterilerin ihtiyacı olan hızlı yenilikler getirmek için daha iyi donatılmış ve daha karlı, çevik, küçük yeni Yahoo’ya doğru atılmış önemli bir adım olduğunu belirtti. Ana faaliyetleri için çabalarını yoğunlaştırdıklarını ve kaynaklarını en acil öncelikleri için yeniden düzenlediklerini ifade eden Thopmson, amaçlarının, kullanıcıları ve reklamcılarına öncelik tanıyarak asıl hedeflerine geri dönmek ve bu amaca ulaşmak için daha agresif davranmak olduğunu kaydetti. Yahoo’nun işten çıkaracağı 2 bin kişi, şirketin 14 bin 100 kişilik istihdamının yaklaşık yüzde 14’üne denk düşüyor. Şirketin, işten çıkarmalar bu yılsonunda tamamlandıktan sonra yıllık 375 milyon dolar tasarruf edeceği tahmin ediliyor. Yahoo’nun bu son operasyonu, son dört yılda üç CEO yönetiminde 6’ncı kitlesel işten çıkarma olacak. YARIN ekonomi

Likidite tehlikesi

Harvard ekonomisti ve ABD’nin eski başkanlarından Ronald Reagan’ın ekonomi danışmanlarından Martin Feldstein, ABD’nin aşırı likidite genişlemesi dikkatli bir şekilde yönetilmezse enflasyonu sıçratabileceğini söyledi. Parasal genişleme ve Twist Operasyonu’yla yaratılmış olan yüksek rezerv oranları ve likiditenin, enflasyon riskini daha da artırdığına dikkat çeken Feldstein, Fed’in enflasyonun sıçramasını önlemek için çok büyük bir yeteneğe ve siyasi cesarete ihtiyacı olduğunu savundu. Bu riskin gerçek olduğunu ancak kaçınılmaz olmadığını belirten Feldstein, rezervlerdeki patlamanın henüz enflasyonu sıçratmadığını ve yüksek hacimli rezervlerin prensipte sonradan tersine çevrilebileceğini, ancak bu likiditeyi ortadan kaldırmasının hep teknik hem de siyasi açıdan zor olabileceğini anlattı. YARIN ekonomi

Otomotive kriz freni

Otomotiv Endüstrisi İhracatçıları Birliği (OİB) Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Sabuncu, 2012’de Avrupa’daki daralmayı yüzde 1,4 şeklinde öngördüklerini, ancak gelen bilgilerin bunun yüzde 5’in üzerinde olacağını gösterdiğini bildirdi. Sabuncu, ‘’Otomotiv ihracatının yüzde 72’si Avrupa Birliğine (AB) gidiyor. Bu çok çok büyük bir oran, rakam. Oradaki bir daralmaya karşılık, kalan yüzde 30’daki artışın çok daha fazla olması lazım. Onu dengelemesi yönünde bir miktar olumlu katkısı var, ama o eksiyi artıya çevirebilecek bir durumda değil diğer pazarlar’’ dedi. YARIN ekonomi

Bu nasıl toparlanma

Wall Street Journal gazetesine yazan ABD eski başkanı George W. Bush’un ekonomi danışmanlarından ve Stanford Üniversitesi’nin profesörü Edward Lazear, ABD’nin aşırı düzenlemeler ve ceza vergilerinden ötürü, ülke tarihinin en kötü toparlanmasından geçtiğini söyledi. Ekonomiler resesyondan toparlanırken genellikle sıçrama yapar, ancak bu kez durum böyle işlemiyor. Lazear, ABD ekonomisinin 1947’den 2007’ye kadar yıllık ortalama yüzde 3.4 büyüdüğünü hatırlatarak, Büyük Resesyon’dan toparlanmaya başlanılmasından bu yana büyümenin ortalama yüzde 2.4 olarak gerçekleştiğinin altını çizdi. Yüksek vergi tehdidi, artan düzenleme yükü, agresif ticaret politikaları uygulamadaki başarısızlık ve hükümet harcamalarındaki aşırı artışın büyümeyi engellediğini belirten Lazear, “Politikalar, üretkenliği ve ücretleri artıracak yatırımları destekleyici şartlar yaratmaya değil, kısa vadeli değişikliklere odaklanmış durumda” dedi. YARIN ekonomi


08 EKONOMi

0410EKiM 2011 YARIN NİSAN 2012 YARIN

Zamlar zorunluluk mu? Zamlar diyarı Türkiye’de son dönem yaşanan gelişmeler büyük tartışmaları da peşinde getirdi. Doğalgaza, elektriğe ve benzine yapılan yüksek oranda zamların ardından, hükümetin açıkladığı teşvik paketi tamamen patronlara dair teşvikler içermekte. Zamlarla birlikte ödeme yükü daha artan vatandaş ise bu teşvik paketinden pek memnun değil.

eskişehir rasim araz

Avrupa’da giderek düşen benzin fiyatlarına rağmen, benzine son 3 ayda 4 defa zam yapılmış ve benzinin litre fiyatı 5 lira sınırına dayanmıştı. Mart ayında yaşanan bu gelişmenin ardından, bekleneceği üzere, doğalgaz ve elektrik faturaları da bu aydan itibaren zamlı tarife ile gelecek. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız bir süre önce elektrik ve doğalgaza zam yapıl-

masının gündemde olmadığını açıklamışken, çok geçmeden hem de yüksek bir oranla zam yapılması vatandaş tarafından tepki çekti. Zamlarla ilgili açıklama yapan Bakan Yıldız, bu zamları yapmak zorunda olduklarını açıkladı ve nedeninin ise artan döviz fiyatları olduğunu ifade etti. Fakat bu açıklamadaki çelişki ise, döviz kurundaki artış ile zam oranlarının arasındaki fark. Kurda yaşanan artışın çok üzerinde bir oranla gerçekleşen zamları, bir de bu

zamlardan en çok etkilenen kesim olan, halkın düşüncelerini sorduk.

VATANDAŞ TEPKİLİ Her türlü uygulamada sürekli canı yanan taraf olan vatandaş ise, zamlarla teşvik planını yan yana koyunca samimiyetsiz buluyor. Pazarcılık yapan Adil Kaynak; “Biz fiyatlara azıcık zam yapalım dediğimizde halka pahalı ürün sattırmam diyerek engelliyorlar. Tamam, pahalı satmayalım. O zaman git bunu bir de

kabzımallara söyle. Büyük patronlara söyle. Elma fiyatı ortada. Benzine zam yapıyorsun nakliyenin fiadil kaynak yatı yükseliyor. Elektriğe, doğalgaza zam yapıyorsun, benim giderim artıyor. Sonra da yatırım yapsınlar diye patronlara teşvik veriyorsun. Bana bir faydası olmayan teşvikin ne anlamı var. Tek taraflı bu işler” ifadeleri ile tepkisini dile getirdi. Emekli memur olan Hüsniye Şimşek ise daha farklı bir açıdan değerlendirdi konuyu. Şimşek: “ Zamlara bir şey demeyeceğim alıştık artık. Bunların ne zaman bir şey için paraya ihtiyacı olsa zam yapıyorlar. Cesurca bizim şu iş için paraya ihtiyacımız var desinler. Yıllarca hepsi aynı şeyi yaptı. Arada sırada göstermelik bir iki iyi şey yapıyorlar, sonra da fazlasıyla geri alıyorlar. Özal zamanında da böyle olmuştu. Maaşlara iyi zamlar yapıldı. Aman ne güzel dedik. Sonra bir başladılar zam yapmaya maaşların bir anlamı kalmadı. Onlar da ülkeyi satıyorlardı, bunlar da. Devlet, devlet olma görevini yerine getireceğine, tüccarlık yapıyor. Bunlar devlet adamı değil bildiğin tüccar” sözleriyle, hükümet politikalarıyla ilgili düşüncelerini açıkladı.

Belçika: Zamlı faturaları ödemeyin Parasızlıktan kendini yaktı (zamlı) faturalar ödenmemeli, eğer ödendiyse geri iade edilmeli” dedi. Enerjiden sorumlu Devlet Bakanı Melchior Wathelet de gaz zamlarını donduran kararnamenin geçerliliğini güvence altına almak için tüm yasal imkanları kullanacaklarını söyledi. Bazı hukukçular, hükümet kararnamesinin yürürlüğe girdiği 1 Nisan’da zam kararı alan dağıtım şirketleri Electrabel ve Limunus’un yasadaki boşluklardan faydalandığını ve anlaşmazlığın mahkemelerde çözümleneceğini savunuyor. YARIN ekonomi

Belçika’da hükümetin doğalgaz fiyatlarını yılsonuna kadar sabitleme girişimine dağıtım şirketlerinin zamla karşılık vermesi üzerine, Ekonomi Bakanı Johan Vande Lanotte, halka “faturalarınızı reddedin ve ödemeyin” çağrısında bulundu Basına yaptığı açıklamada, hükümetin gaz fiyatlarını 9 aylığına sabitleyen kararname çıkarıldığı gün dağıtım firmalarının yüzde 5 civarında zam kararı almasının “yasadışı” olduğunu belirten Lanotte, “Eğer haklıysak ya da parlamento haklı olduğumuzu teyit ederse bu

Ekonomik krizle boğuşan İtalya’da, bir gün arayla 2 kişi kendini yaktı. Ülkenin kuzeyindeki Verona kentinde, 27 yaşındaki Faslı göçmen işçi, belediye binası önüne giderek, 4 aydır ücretini alamadığını, parasız kaldığını söyledi. Faslı işçi, ardından üzerine benzin dökerek kendini yaktı. Hemen hastaneye kaldırılan işçinin hayati tehlikeyi atlattığı bildirildi. İtalya’nın Bologna kentinde de binlerce avro vergi borcu bulunan bir işadamı, vergi dairesinin önünde kendini yakmıştı. Hastaneye kaldırılan işadamının vücudunda ağır yanıklar oluştuğu bildirildi. Hükümet ise, ülkede yılda 120 milyon avro tutarında vergi kaçırıldığını belirterek, bununla mücadeleye hız vereceğini açıklamıştı. Sendikalar da, hükümetin, krizin faturasını çalışan kesime çıkardığını söylüyor. YARIN ekonomi

“Özel yetkili” cezaevleri tir!

alınamaz. Yarın yolu ile madde geniş -İlk iki mektubumda ‘’Mektup Yok bir çerçevede ele alınarak adeta Disiplin Et’’ kararı verilince bu kararı eleştiren Kurulu kendisini yargı yerine koymakmakaleme de el konuldu. Ancak ‘’Yok tadır. Et’’ kararının ‘’alınamayacağı’’ anla-Bu tüzük kurumu içi disiplin ve şıldığından bu mektubuma, Disiplin yasadışı örgütsel yazışmalar için geçerKurulunun ‘’Karar Tipi: Mektubu lidir ve bu anlamda sınırlandırılmalıdır. alıcısına gönderme’’ olarak belirtilmiş, Geniş yoruma kaçarak düşünceyi ifade bir yanlıştan dönülmüştür. Bu karar özgürlüğü ihlal edilmektedir. önceki iki kararın alınamayacağının -Öyle ki ‘’basılmamış kitap’’ sayılakanıtıdır! rı hala orta yerde dururken üstelik de -‘’Ceza İnfaz Kurumları ile Tev- kitaba mahkemece (!) el koyulmuşken kif evlerinin Yönetimine ve Cezaların Disiplin Kurullarının kendilerini mahİnfazına Dair Tüzük’’ ün hiçbir hük- keme yerine koyarak düşünceyi ifade mü-maddesi, el konulan etme hakkını çiğnemeleri mektupların hukuki yollar çok daha vahim bir olaytükense dahi ‘’Yok Etmek’’ dır. veya ‘’İmha Etmek’’ gibi -Bilindiği üzere düşünibareler bulunmamaktaceyi ifade ‘’suçu’’ nu mahdır! Dolayısı ile hukukemeler tespit etmek ki yollar tükendikten için ‘’bilirkişi’’ atarlar. TUTSAK sonra mektup ve gönYargıç kararını bu biderilere ne olacağı belli lirkişilerin raporlarına POSTASI değildir. Ancak, dedayanarak oluşturur. Önder Çarkçı mokratik ülkelerde yok Hapishane Disiplin edilemeyeceği kesindir. Kurulları ise suçumuzu -Gene mektuplarımın sayıp döktükten sonra her üçüne de Tüzük’ ün aynı maddesi ‘’tespit edilmiştir’’ veya ‘’belirlenmiştir’’ gerekçe gösterilerek el konulmuştur. gibi ibareler kullanıyor. ‘’Suçumuz’’ ise 91/3. Maddeye göre ‘’Kurumun asayiş ‘’hakaret’’ ve ‘’aşağılama’’. Yani neyin ve güvenliğini tehlikeye düşüren, gö- hakaret neyin aşağılama olduğuna kurevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar rul karar veriyor. Sonrada mahkuma amaçlı suç örgütü veya diğer suç ör- ‘’git kendini akla’’, ‘’hakaret etmediğigütleri mensuplarının örgütsel amaçlı ni kanıtla’’ diyerek İnfaz Hakimliği’ne olarak haberleşmelerine neden olan, itiraz yolunu gösteriyor. Yani ortaçağ kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek engizisyon mahkemeleri gibi ‘’sen cadıyalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve ha- sın’’ diyor ve ‘’cadı olmadığını kanıtla’’ karet içeren mektup, faks ve telgraflar diyor. hükümlüye verilmez. Hükümlü tara-Bakın suçumuz ne imiş: Eleştiri fından yazılmış ise gönderilmez.’’ maksadını aşarak T.C. devletine, yö-Bu maddenin uygulanabilmesi için neticilerine, uygulamalarına ve Türk illegal bir örgütsel bağın varlığının ka- halkına (‘’etnik olarak ayrımcılık yapnıtlanması gerekir. Ayrıca basın-yayın mış’’) hakaret ve aşağılayıcı ifadeler kulyolu ile yayınlanması için yazılmış olan lanmışız; kişileri kışkırtmaya çalışmışız, makale ve yazılar, karikatür ve resimler küçük düşürmeye hatta benzetme yoile kitap taslakları bu madde kapsamına luyla küçük düşürerek hedef almışız.

Tabi tüm bu suçları Disiplin Kurulu ‘’tespit etmiş’’ ve ‘’belirlemiş’’! Adeta, Terörle Mücadele Yasası ile meşhur 301. Madde gibi..! -Eleştiri sınırının nerede son bulacağını ifade etmek için bir iki örnek vereceğiz. Örneğin ‘’eşek gözlü’’ iltifat ibaresidir ancak zorlarsan ‘’sen bana eşek mi dedin?!’’ gibi bir hakaret ve aşağılama ibaresine de dönüşebilir! Ya da ‘’ben bu müdürü çok seviyorum’’ cümlesi yorum yolu ile aşağılama kapsamına girebilir. Hatta geçmiş yıllarda mektuplarımızdan ‘’aşk’’ a dair cümlelerin bile karalandığını gördük… -Daha sert bir örnek verelim hatırlarsanız Irak’ a yönelik emperyalist saldırı sırasında C.W. Bush’ un karikatürü yapan bir karikatürist İngiltere Başbakanı Tony Blair’i Bush’un penisi yapmıştı. Bu karikatüre hiç dava açılmadı! -Kuşkusuz her ülkenin kendi öznel sınırları da vardır. Ancak, Alhun kararları ülkemizde geçerlidir ve buna göre ‘’şok edici’’ ve ‘’provokatif ’’ yazı, yorum vb. eleştiriler, hele hele söz konusu devlet yöneticileri ve görevlileri olunca, eleştiri sınırları içinde kabul edilir. Ülkeyi yönetmeye ve devlet görevini yapmaya talip olanlar ağır ‘’hakaretleri’’ bile kaldırmaya hazır olmak durumundadırlar. ‘’Yüzde elli’’ bende istediğimi yaparım diyemez. Derse, ona diktatör derler, faşist derler! -Bu yazıyı yazarken A.Şık, N.Şener, C. Musluk ve S. Çakır tahliye oldu. Eh. Artık geriye kalan gazeteciler hatırlanacak mı göreceğiz?! Sivas Katliamının zamanaşımı nedeniyle düşmesi bizim nasıl bir ülkede yaşadığımızı gösteriyor zaten! Önder Çarkçı EHP Üyesi 1 No’ lu F Tipi Hapishane / Kocaeli

Kriz: Kapitalizmin kritik dönemeci

Son açıklanan teşvik paketiyle ısınan ekonomi gündemine dair bu hafta, Marmara Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Mehmet Türkay ile görüştük. Kapitalizmin Dünya ölçeğinde içine girdiği kriz ve bu krizin Türkiye’ye yansıması kapitalizmi tanımlayan asli ilişkiler açısından süreklilik ve bu anlamda paralellik arz ederken, toplumsal-tarihsel koşulların farklılığı her örnekte kendi koşullarından doğan farklılıklar arz edecektir. Bu çerçevede baktığımızda dünya kapitalizmi, esasen 1970’li yıllarda içine girdiği krizi soğuk savaşın bitişine kadar neo-liberal araç ve söylemlerle yönetmiş, soğuk savaşın bitmesinden sonra ise dünya yeni bir tarihsel eşiğe geçmiştir. Gelinen noktada artık soğuk savaş koşullarına göre tasarlanmış kurum ve ilişkilerin yeni koşulara göre yeniden yapılandırılması kritik bir dönüşüm sürecini başlatmıştır. Türkiye’nin bu sürece eklemlenmesi 24 Ocak kararları ve 12 Eylül darbesi ile mümkün olmuştur. Kapitalist ideoloji Bugün gelinen noktada, sermayenin iç çatışmalarının yönlendirdiği bir tarihle karşı karşıyayız. Bu süreci özgün kılan, yeni bir resmi ideolojinin kurulmaya başlanmış olmasıdır. Ancak burada akılda tutulması gereken, her türden resmi ideolojinin konjonktürel özelliği buna karşı içinde yaşanılan kapitalist sistemin kurucu ideolojisinin sürekliliğe sahip olmasıdır. Dolayısı ile kapitalist bir toplumsallıkta resmi ideolojinin sınırları egemen ideoloji tarafından belirlendiği ölçüde ‘adalet’ ve ‘kalkınma’ da bu çerçevede anlam kazanacaktır. Türkiye’de kapitalizmin geldiği aşamada ‘meslek lisesi memleket meselesi’ sloganına hizmet edecek, sermayenin ihtiyacı olan vasıflı işgücünü böyle bir muhafazakâr çerçevede yaratılarak rıza ve/veya vaat toplumunu da kurmuş olacaktır. Böyle bir ortamda iktidar tarafından açıklanan yeni teşvik paketi yukarıda çizilmeye çalışılan tablonun hayata geçmesinin koşullarını kolaylaştıracak bir işlev ve niteliğe sahiptir. Bu durum, Ekonomi bakanı Zafer Çağlayan’ın ifade ettiği bir gerçeklikle daha anlaşılır hale gelecektir. Bakan’ın ifadesi ,”100 liralık yatırım 56 liraya mal olacak” tır. Bu elbette şaşırtıcı bir durum değildir. Zira, kapitalist bir toplumsallıkta devletin yerine getirdiği işlev, maliyeti toplumsallaştıran, karı özelleştiren bir niteliğe sahiptir. Bu güne kadar hayata geçirilen bütün teşvik paketleri aynı rasyonele göre işlev görmüştür. Bu durumun sağlaması, yaşanan tartışma sürecinde geçirilen iş ve sosyal güvenlik konularındaki hissettirilmeden meclisten geçirilen yasalardır.

Euro’ya bomba benzetmesi

Financial Times’ta euro’yla ilgili olarak, “hiç kimsenin etkisiz hale getiremeyeceği bir saatli bomba” değerlendirmesi yapıldı. Financial Times yazarı Gideon Rachman, “Euro hiç kimsenin etkisiz hale getiremeyeceği bir saatli bomba” başlıklı yazısında tek para projesine başından beri şüpheyle bakanların şimdi bir ikilemle karşı karşıya olduklarını belirtti. Yazar, İngiltere Başbakanı David Cameron ve Maliye Bakanı George Osborne’a atıf yaparak, Euro projesinin kötü bir fikir olduğunu düşünenlerin haklı çıkmalarına rağmen övünemediklerini, aksine bu kişilere Euro’nun dağılmasını engellemek için ellerinden geleni yapmaları gerektiğinin, yoksa büyük bir ekonomik felaket yaşanacağının söylendiğini vurguluyor.

YUNANİSTAN ÇIKABİLİR Alman yetkililer bir süredir Euro’nun parçalanması olasılığını değerlendiriyor. Euro projesine şüpheyle bakan Alman ekonomistler piyasalardaki sakinliğe karşın, Yunanistan’ın birkaç ay içinde Euro’yu terk edebileceğini söylüyor. YARIN ekonomi

SÖZLÜKÇE

?

Sürekli olarak Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri’nin yetkilerinin aşıldığından söz edilmektedir. Bu mahkemelerin olağan mahkemeler olmadığı konusunda fikirler öne sürülmektedir haklı olarak. -Bu türden mahkemelerin tamamen ortadan kalkması gerektiği, kararlarının adalet yerine siyasi dizayn süreçlerine hizmet etmesinden dolayı istenmektedir. -Ancak, Türkiye’nin siyasi düzeninin yanı sıra hukuk düzeni ile ilgili sorunları, bu mahkemelerin kalkması ile çözülebilir mi? -Bu mahkemeler en azından ‘’olağan’’ mahkemeler gibi biçimsel bile olsa ‘’mahkeme’’ sıfatını taşımaktadır. Peki, üniversite, hapishaneler, öğrenci yurtları vs. gibi kurumların ‘’Disiplin Kurulları’’ çok mu demokratik ve adil kararlar veriyor? Görev sınırlarını aşmıyorlar mı? -Yargı görevinin yargıçlar ve hakimler tarafından mahkemelerde yapılacağı Anayasa’nın kuvvetler ayrılığı ile sabittir. Buna rağmen Disiplin Kuralları ‘’gizli faşizmin’’ uygulama kuralları olarak görev yapmaktadır. -Üniversite öğrencileri, henüz mahkemelerde yargılamaları bitmeden, Disiplin Kurallarının cezaları ile karşılaşmaktadır. Mahkemelerin beraat kararları bile kâr etmemektedir. Pek çok öğrencinin geleceğiyle çok rahatlıkla ve sudan sebeplerle oynayabilmektedirler. -Bulunduğumuz hapishanelerde de durum farklı değil. -Her ne kadar hükümlü olsak da hakkımızda basına yazı yazma konusunda bir kısıtlama söz konusu değildir. Ancak fiili olarak engellenmekteyiz. Son üç haftadır, üç mektup ile toplam altı makaleme el konuldu. ‘’Sakıncalı’’ bulunarak el konulan mektuplarıma verilen ‘’Karar Tipi: Mektup Yok Et’’

İşte kriz

GELİŞME İKTİSADI: Soğuk Savaş döneminde sosyalist ve liberal bloklar dışında 3. dünya diye adlandırılan ülkeler gurubu vardı. Batı kapitalizminin onları dışladıkları gibi bir düşünce egemen olmaması zorunluluğu ile ABD ve Avrupa, kerhen de olsa, gelişme iktisadına ilgi göstermeye yönelmiştir. Amaç, yeni bağımsızlığa kavuşan ülke yöneticilerine akıl vermekti. Gelişme iktisadına olan eleştiriler ana konusu meta-merkezli tanımından insanmerkezli tanımına geçilmesi gereği üzerinedir.


09

10 NİSAN 2012 YARIN

İşçi ölümlerinin önlenebilir yükselişi Erbay Yucak kimdir?

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin geçtiğimiz günlerde açıkladığı verilere göre Mart ayında en az 59 işçi hayatını kaybetti. Bunlardan 11’i manşetimize da taşıdığımız Esenyurt’ta bir inşaatta çadırda kalmak zorunda bırakılan işçilerin yanarak can vermesiydi. Aradan çok fazla geçmeden Adana’da, Erzurum’da, Tuzla Tershanesi’nde, Eskişehir‘de ortaya çıkan tabloda işverenlerin hiçbir önlem almadığı, yetkili mercilerin ise buna göz yumduğu ve işçilerin ölmesinden sorumlu olduklarını gösteriyor. Bu haftaki konuğumuz konu ile ilgili olarak hukukçu Erbay Yucak.

Alınmayan önlemler nedeniyle yaşanan işçilerin ölüm haberleri önümüzde bugünlerde yine sıklıkla geliyor. Burada işçinin, işverenin, RÖPORTAJ hükümetin payına melike çınar ne düşüyor? İş cinayetlerine dair yapılacak değerlendirmede yaklaşık 5 yıldır sürdürdüğümüz çalışmaların bize gösterdiği şu: İlerleme yok. Son 1 ayda Adana, Aşkale, Tuzla, Eskişehir, Esenyurt ve basına yansımayanlar. Üzgünüm ki önümüzdeki dönem, bu artarak devam edecek. Artarak devam etmesinin en temel sebebi ‘denetimsizlikiş/işçi güvenliğinin işveren tarafından önemsenmemesi ve işçilerin sendikal örgütlenmelerinin olmaması’ şeklinde özetleyebiliriz. Sendikal örgütlenmenin olması ya da olmaması neyi sağlıyor? Mevcut sendikaların sendikal pratikleri işçiyi sendikalı olmaya cezbetmiyor. Dolayısıyla da başında, köklü mevcut sendikal örgütlenmelerin ‘ vahşi koşullarda ve güvencesiz çalışanlara’ ve iş cinayetlerine duyarsızlığını tespit ederek başlayalım. Yine devamla en kötü sendikal örgütlülük bile toplu iş sözleşmesi koşullarında aynı zamanda oradaki çalışma koşullarıyla ilgili de çeşitli prensipler içerir. Dolayısıyla daha çok sendikal örgütlenme ve toplu sözleşme süreçlerinin olmadığı iş yerlerinde iş cinayetleri daha çok meydana geliyor. Mesela Tuzla’da Limter İş’in yetkisi yoktur, bir sendika olarak vardır ve oradaki tersane işçilerinin arasında da bir etki alanı vardır. Ancak orada iş yeri düzeyinde örgütlü bir sendika oluşmadığı için yani işverenle sendikanın karşılıklı oturup oradaki çalışma koşullarını birlikte belirlediği ve denetlediği bir süreç yok. Dolayısıyla işçi cinayetlerinin bu kadar artmasındaki bir sebep işçilerin örgütsüzlüğü! Bir diğer sebep örgütsüz olan işçilerle işverenin kurduğu ilişki; işçiyi iliğine kadar sömürmek. Bu sömürüyü ise pervasızca icra etmesi. Şöyle ki; çalışma süresini ihlal ederek, işçinin vasıfları vb. hususlara dikkat etmemesi, çalışma ortamın güvenli hale getirilmesi için gerekli yatırımları yapmaması gibi ‘işçinin emek gücünün sömürüsü’ dışında da kendi karı için yapmadıkları. Denetim ve kontrol eden bir mekanizma da yoksa bütün bunlardan işveren kolayca vazgeçebiliyor. Yaklaşık 8 senedir Meclis gündeminde bekleyen İş Güvenliği Kanunu Tasarısı var. Bu kadar iş cinayetlerine rağmen geçmiyor. Lakin bu noktada, iş cinayetlerinin nedeni yasal mevzuatın yetersizliğinden kaynaklandığı sonucu çıkmamalı. Sorun, uygulama pratiklerinde. Dolayısıyla da bunu uygulayacak olan kim? Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı. Bakanlık müfettişleri, sosyal ve teknik denetimi etkin bir şekilde yapmamakta. Yapsa o işvereni bir düzeyde sınırlar. Dolayısıyla işverenin suçuyla bu vazifesini yerine getirmeyen idarenin suçu bence eşdeğerdir. Zaten bütün bu sürecin gösterdiği de bu-

dur. Burada işçinin örgütsüzlüğü meselesi, sendikal hareketin içinde bulunduğu durumla ilgili değerlendirilebilir. Ama bu da iki türlüdür. Yani mevcut sendikal örgütlenmeler daha büyük ve belli bir formasyona ulaşmış iş yerlerinde örgütlenmeyi ve statükoyu devam ettirmeyi tercih ediyor. Dolayısıyla da bu tür güvencesizliğin bir boyutu olduğu ve kar hırsıyla insan hayatının bu kadar hiçe sayıldığı yerlerde, taşeronlaşma ve başka başka uygulamaları ve bu uygulama alanlarını kendine bir dava alanı olarak ilan etmiyor, böyle görmüyor. Böyle görmeyince o alanı örgütlemeye dönük bir faaliyeti de etkin olarak yapmıyor. Olanaklarını bu doğrultuda organize etmiyor. Tuzla’da bugüne dek 149 işçi ölümü olduğu söyleniyor ve bugüne kadar bir şey yapılmış değil. Sendikalar bir şey yapmıyor, işçiler örgütsüz, ölümler devam ediyor. Peki bu konuda Bakanlık gibi, işveren gibi muhatapları kimler zorlayacak? O yüzden öncelikle, birincisi bu iş cinayetlerinden Çalışma Bakanlığı ve işverenler birinci dereceden sorumludur. İkincisi bugün işçilerin bu kadar sağlıksız ve güvenliksiz çalışma koşullarında istihdam edilmesinin ve çalıştırılıyor olmasının kendisine ana eksen olarak faaliyet alanı haline getirmemiş sendikal hareket sorumludur. Devamında ise

Bugün ülkede güçlü bir işçi hareketi olması temennisinde olan herkes için geçerli olmak üzere, işçi cinayetlerinin durdurulmasının, sayısının azaltılmasının, riskin azaltılmasının yani çalışma koşullarının daha güvenli hale getirilmesinin yolu örgütlülükten geçmekte. kendisini emekçilere dönük siyaset yaptığını ifade eden bütün siyasal özneler sorumludur. Ve en son örgütlü davranmayan işçi kardeşimiz. Çünkü işçinin tehlikeli işlerde çalışma nedeni belli. Başka bir yerde asgari ücrette çalışıncaya kadar daha riskli bir işte çalışarak ancak asgari ücretin üstünde ücret alabiliyor. Aynısı inşaatlar için de geçerli. Ostim’de, Davutpaşa’da, BEDAŞ’ta bütün bu davalarda ailelerin mücadelesi olmasaydı ortada ciddiye alınabilir bir ceza davası olmayacaktı. Üstü kapatılabilir miydi yani bu davaların? Üstü kapatılır demeyelim de, sürüncemede kalırdı. Mesela Davutpaşa’da dava, 2 buçuk yıl sonra açılabildi. Ailelerin ve avukatlarının ısrarlı takibi sayesinde oldu. Cumhurbaşkanı’na

da, HSYK’ya da, Başbakanlığa da, Adalet Bakanlığı’na da gittiler. Yetmedi, Taksim’de 35 hafta boyunca her Cumartesi Taksim Tramvay Durağı’ndaki davanın açılmasına dönük etkinlikler düzenlediler. Her yıl dönümünde patlama yerinde bütün ailelerle oldular. Nitekim Ostim’li ailelerin bir araya gelmesine vesile olan Davutpaşa’lı ailelerdir. BEDAŞ’taki elektrik cinayetindeki ailenin adalet mücadelesi sürdürmesine sebep olan yine bu ailelerin mücadeleleridir. Çünkü onlar, ‘bir daha Davutpaşalar olmasın’ diye çaba gösterdiler. Dolayısıyla burada şunu görmek lazım ki, bugün ülkede güçlü bir işçi hareketi olması temennisinde olan herkes için geçerli olmak üzere, işçi cinayetlerinin durdurulmasının, sayısının azaltılmasının, riskin azaltılmasının yani çalışma koşullarının daha güvenli hale getirilmesinin yolu örgütlülükten geçmekte, bu örgütlülüğü güçlendirecek olan yegane unsur ise ondaki yalnızlık duygusunu, o biçarelik duygusunu yenmesine yardımcı olacak olanlar yani; emekçi dostu örgütlenmeler, emekçi örgütlülükleri ve en baştada sendikal örgütlenmelere düşen vazifedir. Bu olabildiği oranda işverenin de Çalışma Bakanlığı’nın da tutumu değişmektedir. Bunun tipik örneği, Ostim’deki ve Davutpaşa’daki patlamalardan sonra, Ostim’de Organize Sanayi Bölgesi Yönetim Kurulu basına ‘sıkıyönetim ilan ediyoruz’ diye, 1 yıl sonra açıklamada bulundu. Patlamadan sonra Davutpaşa’nın Ruhsat ve Denetim Müdürlüğü ve İmar ve Şehircilik Müdürlüğü’nün kendi vazife çizelgesi geldi mahkemeye. Çizelgeye baktığınızda patlamadan önceki seneye ve sonrasında Ruhsat Denetim ve Kontrol sayısında yüzde 400’lük artış olduğunu görürsünüz. Hükümet olarak, yetkili kurumlar olarak, işçi güvenliğini önemsediğinizi nasıl gösterirsiniz? Denetimlerle. Ama siz bu denetimleri bile yapmıyorsunuz. İş Müfettişleri Derneği açıklama yaptı, Ostim’de de Davutpaşa’da da, Esenyurt’ta da: Mevcut müfettiş sayısıyla bu denetimler yapılamaz. Artırısınlar o zaman müfettiş sayısını! İş cinayetlerinin önlenebilir hale gelmesi için hükümetin üstüne düşen denetim ve sendikal örgütlenmenin üstündeki baskıların kaldırılması. Sen bu denetim görevini yerine getirebildiğin ölçüde işverenin üstünde caydırıcılığın oluyor. Kamu adına o yetkiyi sen kullanıyorsun. Çalışma hayatında bu kadar informalleşmenin, güvencesizleştirmenin, taşeronlaştırmanın olduğu yerde bu denetim sürecinin işlemesi önem taşır hale geliyor. Dolayısıyla yıllardır oluşmuş ve AKP hükümetiyle tam gaz devam eden bir sürecin denetlenmediği bir yerde iş cinayetlerinin sayısının artmasında da bir

Çalışma hayatında bu kadar informalleşmenin, güvencesizleştirmenin, taşeronlaştırmanın olduğu yerde bu denetim sürecinin işlemesi önem taşır hale geliyor. Dolayısıyla yıllardır oluşmuş ve AKP hükümetiyle tam gaz devam eden bir sürecin denetlenmediği bir yerde iş cinayetlerinin sayısının artmasında da bir tuhaflık yok. tuhaflık yok. Adana’daki hidroelektrik santrali düşünün. Bütün hidroelektrik santrallerde benzer sorunlar çıkacak. Çünkü su yapılarının denetlenmediği koşullarda HES’ler yapılıyor. Güya HES’ler stratejik yapı statüsündedir. Denetlemediğin vakit bu sefer HES’lerde iş cinayetleri gündeme gelecek. Dolayısıyla bugün yaşama ve çalışma alanlarında genel bir güvencesizlik söz konusu. (Yani kentte güvencesizliğin adı kentsel dönüşüm. İş alanında güvencesizliğin adı işten atılma ve iş cinayeti, kırsalda ise HES-RES-NES ya da taş ocakları. ) Hükümet olarak sen, bütün buralarda denetimini gözden çıkarırsan zaten kaza kaçınılmaz olur, onun adı da kaza olmaz. Biz bu yüzden Davutpaşa’da özellikle “iş kazası” değil, “iş cinayeti” diye vurguladık. Bütün bunlara karşı verilen adalet mücadelelerinde bir sonuç alındı mı? Evet alındı. Bu yüzden bundan sonra “nasıl olur, süreç nasıl işler, hükümet yargıyı ele geçirir mi?” vb bunlara takılmamak lazım. Eğer ortada bir adalet sorunu varsa; adalet peşinde olanlarla, ailelerle birlikte iş cinayetlerine karşı mücadele verenlere düşen görev, bunları sınırlamak, en aza indirmek olmalıdır. Sendikal hareketin ve emekçi dostu siyasal organizasyonların vebali orada başlıyor. Ama bu sürekli takip ister. Yani iş cinayeti yaşanınca git, bir basın açıklaması yap dön şeklinde olmaz. Sonrası ne oldu, diye merak etmek ve peşini bırakmamak gerekir. Yani o aileye cesaret vermek, oradaki işçiye destek sunmak gerekir. İşçi sendikalı olur olmaz, siyasal görüşüne, cinsiyetine, etnik ve mezhebi aidiyetine bakmadan dayanışma içinde olmalıyız. Onun ekmeği için çalışan işçi olması yeterlidir.!

Bugün iş cinayetleriyle ilgili sendikal hareketin izlediği yol, temel, ahlaki açıdan problemli bir yoldur. İş cinayetlerine eğilmeyen sendikal hareket de, muhalif politik örgütlenmeler de, insanlık için faydasızdır. Dolayısıyla her iş cinayeti sonrası, duruşmasıyla- yıldönümüyle- hukuksal desteğiye-ailelere yalnız olmadıklarını hissettiren moral davranışlarıyla ‘işçi kardeşlerimizin yüreğine keder kadar bahar da’ taşıyabilmeliyiz. İş cinayetleriyle biz uğraşıyor olmamalıydık. İş cinayetleriyle sendikalar uğraşıyor olmalıydı. Bizlerse sendikaların aileleri sahiplenmesinin yanında olan olmalıydık. Peki bu süreçte size başvuran ailelerle birlikte hukuki süreci işletirken sendikalarında sizinle görüş alışverişi oluyor mu? Yani siz böyle bir çaba görüyor musunuz? Geçen sene Gaziosmanpaşa’da BEDAŞ’taki taşeron bir firmada çalışan işçi kardeşimiz arıza giderme sırasında hayatını kaybetti. Bu açıdan bir tek Enerji-Sen’i tenzih ederim. Bunun dışında diğer sendikalarda olmadı. Şunu da söylemeden geçmemek lazım. Kamu emekçileriyle işçilerin birleşik hareket problemini tartışanların; iş cinayetlerinin öncelikle ve ne kadar gündemlerinde yer tuttuğunu düşünmelerinde fayda var. Mesela 657 sayılı devlet memurları kanunlarına mı tabisin yoksa iş kanunlarına mı tabisin meselesinden geçmez. Bir ruhsallık meselesidir. Bir işçinin başına gelebilecek en büyük facia nedir? İşten atılmak, iş yerinde alacağının olması ve iş yerinin batması ya da sakat kalmaktır. Ama en kötüsü işçinin hayatını kaybetmesidir. Biz en son saydığımı ilk önce yaşıyoruz, en travmatik olandan başlıyoruz. Yani sen en travmatik olanda bunu yapmıyorsan, şuna tamam diyorsun demektir: Evet işçi ölür, işverenden tazminatı alınır, aileye bir de maaş

Eğer ortada bir adalet sorunu varsa; adalet peşinde olanlarla, ailelerle birlikte iş cinayetlerine karşı mücadele verenlere düşen görev, bunları sınırlamak, en aza indirmek olmalıdır. Sendikal hareketin ve emekçi dostu siyasal organizasyonların vebali orada başlıyor.

fotoğraf: osman erdem

1964 Ardahan doğumlu Erbay Yucak, Marmara Üniversitesi Hukuk bölümü mezunu. Bir Umut Derneği’nin İstanbul Davutpaşa (2008), Ankara Ostim ve İvedik (2010), İstanbul Bedaş (2011), o iş cinayetlerinde hayatlarını kaybedenlerin ailelerinin ve yaralıların, adalet mücadelesine destek sunan çalışma grubunun koordinasyonunda çalışıyor.

bağlanır zaten o da onun yasal hakkıdır. Hayat da böyle devam eder. Takip ettiğiniz davalarda sözüne ettiğiniz bu konu üzerinden bir yaptırım oluyor mu? Oluyor. Mesela Ostim’de birinci Müfettiş raporu vardı; işverenler şüpheli görüldü. İkinci patlamanın bilirkişi raporu geldi; işverenler bırakıldı gaz şirketi işvereni ve çalışanları tutuklandı. Ancak bundan ibaret değil; Çalışma Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Sanayi Bakanlığı, Belediyeler vs. Bunların hepsinin denetim sorumluluğu var ve bunların tespit edilmesi lazımdır diyoruz. Bu hafta aynı günde, 13 Nisan’da Ankara’da Ostim’in, İstanbul’da da Davutpaşa’nın duruşması var. Davutpaşa, ailelerin adalet mücadelesini anlatan bir belgesel. Yılmaz Güney film festivalinde belgesel ödülüne layık görüldü. Bütün bunlar güçlendiren, görünürlüğünü artıran çabalardır. Dolayısıyla aynısını kadın cinayetleri konusundaki mücadele için düşünün. Biri takip ediyordur, öteki görüyordur, moral oluyordur. Niye? Çünkü o acıdan daha ötesi yok onun için. Ve her sahiplenme pratiği ve görünürlük acısını azcıkta olsa hafifletiyordur. Esenyurt’ta meydana gelen iş cinayetinde öğrenebildiğimiz kadarıyla iki aile şikayetçi oluyor. İyi bir durum. Bu kadar ayıbın göz önünde olduğu ve belgelendirildiği iş cinayeti olması sebebiyle. Aynı zamanda, inşaat sektörü en kronikleşmiş iş cinayeti sahası ve güvencesizliğin pik yaptığı bir sektör olması itibarıyla da. Ancak görelim ki; birinde 20, diğerinde 21 işçi hayatını kaybettiği Ostim’in ve Davutpaşa’nın ayırt edici özelliği, ortalama on beşer ailenin ısrarla davayı takip etmesidir. Mühim olan budur. Ailelerin tek başına şikayetçi olmaları yetmez. Her iş cinayetinde, işverenin de hükümetin de bilmesi lazım ki bunu takip edenler var. Ailelerin de bilmesi lazım ki; ben takip edersem yalnız değilim. Dolayısıyla da benim tazminata ait haklarım da, ceza davasına ait süreçlerde de bana göz, kulak, dil olacak, elimi elinde tutacak, bana bu zor zamanlarımda güç destek verecek, memleketin vicdan sahibi insanları vardır duygusunu yaşaması ve güçlü hissetmesidir. Bizler de buna neden olabildiğimiz oranda bunu da usulünce yapabildiğimiz oranda, üzerimize düşeni yapmış olacağız. Yoksa her ölümlü olay sonrasında olay yerinde bir basın açıklaması, mevzunun kendisinin kapitalizmden, işverenden, sistem vs kaynaklı olduğunu anlatmak yeterli değil. Peki sonra? Herkesin hayatı aynı yerinde, ama o işçi ailelerin hayatları aynı yerde değil. Bütün bunlar bizim derdiğimiz olabildiği oranda, biz de vazifemizi yapmış sayılırız.


0410EKiM 2011 YARIN NİSAN 2012 YARIN

Eczacılık öğrencileri işsiz kalacak

Eczacılık fakültelerinde okuyan öğrencilerin eczane açmaları artık çok daha zor. Öğrenciler fakülteden mezun oldukatan sonra bir yıl staj yapmek zorunda kalacaklar. Sonra eczane açabilmek için sıraya girecekler, eğer nüfus kriterleri tutuyorsa ya da eczane kapatılmışsa yeni bir eczane açma şansı doğabilecek. eczane açılabilmek için sıraya girilecek. İlçe nüfusu artınca ya da bir eczane kapanınca yeni bir eczane açılabilecek.

ANKARA ASLIHAN PEHLİVAN

Ataması yapılmayan öğretmenlerden sonra, kota dolu olduğundan sırası gelmeyen eczacıların işsiz kalması gündeme geliyor. Türk Eczacılar Birliğinin hazırladığı yeni yasa taslağı meclisteki siyasi partilerce imzaya açılarak yasa teklifi haline getirildi. Eczacılık fakültelerinde okuyan öğrenciler, önceden mezun olduktan sonra istedikleri yere, eczane açabiliyorlardı. Ancak hazırlanan yeni yasa teklifine göre eczane açmak getirilen çeşitli ön şartlarla artık zorlaşacak. Öğrenciler eczacılık fakültelerinden mezun olacaklar, sonra bir yıl başka eczanelerde staj yapacaklar, sonra eczane açmak için sıraya

girecekler. Eğer sıra gelirse ancak ondan sonra eczane açabilecekler. Eczanelere kota uygulaması Türk Eczacılar Birliği’nin hazırladığı Eczacılık Kanun Taslağı’na göre yeni eczane açmak zorlaşıyor. Eczane açabilmek için nüfus kriteri getirilecek. Bir ilçede 3bin 500 kişiye bir eczane 1 eczane düşecek. Yani 35 bin nüfusu olan bir yere en fazla 10 tane eczane açılabilecek. Hiç eczanesi olmayan bir yer için nüfus kriteri aranmayacak. Sıraya girilecek Eczacılık fakültesi öğrencilerini bekleyen bir diğer sorun ise eczane açabilmek için sıraya girecek olmaları. Bir yerde

Eski eczacılar şanslı Teklifte, eczane açma sınırlamasına muafiyet de getiriliyor. Eczacılık fakültelerine bu sene yapılan üniversite seçme sınavıyla girecek öğrenciler dahil mevcut öğrenciler, şu anda diploması olduğu halde eczacılık yapmayanlar ve şu anda kamuda eczacılık yapanlar, istedikleri zaman istedikleri yere bir kere eczane açabilecekler. Fakat daha sonraki yıldan itibaren herkes bu sınırlamalara tabi olacak. Bu durumun eczacılık fakültesi öğrencileri arasında bir ayrıma neden olacağı düşünülüyor. Bazılarına bir kerelik de olsa istediği yere eczne açma hakkı tanınırken, diğer öğrencilerin sıraya girmeleri ya da bir eczacının eczanesini kapatmasını beklemeleri gerekecek. Eczacıları işsizlik mi bekliyor? Eczacılık fakültelerine yeni girecek öğrencileri de artık işsizlik tehditi bekliyor. Fakültelerden mezun olduktan sonra öğrenciler istediklere yere eczane açamayacaklar. Nüfusa göre eczane açılacak olmasının birçok eczacının işsiz kalmasına sebep olacağı düşünülüyor. Genç işsizliğin iki basamaklı rakamlara yükseldiği Türkiye’de, bu yeni yasa taslağıyla birlikte bu gruba yeni elemanlarda katılmış olacak. Eczacılar kısa sürede olsa eczaneden ayrılacak olsalar yerlerine başka bir ec-

İşte Gül’ün bahsettiği ‘iç savaş’

zacı bırakmaları gerekecek. Ayrıca belli bir cironun üzerinde olan eczanelerde ikinci bir eczacı çalıştırılmak zorunda kalınacak. Gençler Meydana sözcüsü Işıl Kurt’a Eczacılık öğrencileri ile ilgili getirilen yeni düzenlemeleri ışıl kurt sorduk: Gençler Meydana İnisiyatifinin genç işsizlik oranlarının neden diğer kategorilerin işsizlik oranlarından daha yüksek olduğu ile ilgili temel görüşü şudur: Kapitalist sistem, istihdam sağlamayı maliyet olarak görüyor bu yüzden işçi çıkarmak istiyor. Fakat hali hazırda çalışanları işten çıkaramıyor. Çünkü TEKEL işçilerininki gibi olası tepkiden korkuyorlar. Bu sebeple hiç işe girmemiş olanları yani mezunları işe almıyorlar. Alamıyorlar çünkü ekonomileri planlı değil. Kar etmek uğruna gelecek vaadi verdikleri gençleri çalışmaktan mahrum bırakıyorlar. İşte Eczacılık alanında uygulamaya konan bu yeni projeler de tam olarak bu tespitin reelde karşımıza çıkan halidir. Hali hazırda var olan eczaneler kapatılmayacak ancak yeni mezun olan eczacılar, kendilerine yer açamayacaklar. 1 yıl zorunlu staj ile bir sene sömürülecekler. Ardından da hali hazırda var olan eczanelerde güvencesiz çalışmaya mahrum bırakılacaklar. Bu geleceksizliğin resmidir. Eczacılık Fakültesi mezunlarının işsiz kalacağının göstergesidir. Bu sebeple bizler de bu haftadan itibaren konu ile ilgili çalışmalara başlayacağız. Buradan da işsiz kalacakları ilan edilen Eczacılık Fakültesi öğrencilerini ve mezunlarını meydana çağırıyoruz.

Eğitimde özel teşvik Kocaeli Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sezer Şener Komsuoğlu’nu makamında ziyaret eden Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü protesto etmek isteyen öğrenciler daha rektörlüğe bile tam yaklaşamadan polisin orantısız saldırısıyla karşılaştı. Rektörlük önünde açıklama yapmak isteyen Öğrenci Kolektifleri, Gençlik Muhalefeti, GençSen ve TKP’li Öğrenciler’den gençlere polis herhangi bir açıklama ve yürüyüş izni vermedi. Basın açıklaması dahi yapamayacakları söylenmesi üzerine durumu protesto ederek yürüyüşe geçen gençlere polis bir uyarıda bulunmaksızın saldırdı. 55 öğrenci gözaltına alındı Üniversite öğrencilerinden oluşan kalabalığı polis barikatı durdurmadı. Polisin saldırısından sonra dağılmak zorunda kalan gençler için takip orada bitmedi. Hızını alamayan emniyet kantin, sınıf, tuvalet demeden öğrencileri döve döve gözaltına aldı. Bu esnada fakültede camlar, aynalar kırıldı, 55 öğrenci yaralanarak gözaltına alındı. Peki saldırıya uğrayan örgütler konuyla ilgili ne diyor? Gençlik Muhalefeti temsilcisi Uğur Kaya, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü neden protesto ettiklerini ve ardından karşılaştıkları saldırıyı şu şekilde anlatıyor; “Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü AKP’nin temsilcisi olarak görüyoruz. Ayrıca sermayenin bir temsilcisi ve onları üniversitede istemiyoruz. Muhtemelen bir hafta içerisinde 4+4+4 yasası önüne gelecek ve kendisi direk kabul edecek. Eğitimin top yekun piyasaya açılmasında Gül’ün de imzası var. Bu insanların üniversitelerde yeri yok. O nedenle protesto

Öğrenim kredisi alanlara haciz

Elektronik haciz sistemini Maliye Bakanlığı alacaklarını tahsil edebilmek için kullanıyor. Bu sistem şimdide öğrenim kredisi almış olan öğrencileri yakalıyor. Süreç şu şekilde işliyor; Kredi Yurtlar Kurumu’ndan çıkan borç alacak işlemi için daha önce geti-

etmek istedik.” TKP İl Başkanı Memet İnan ise saldırıyı kınadıklarını açıklıyor ve Cumhurbaşkanı’nın üniversitede öyle kolay gezemeyeceğini göstermek gerekirdi diyor. “Sürekli bir savaş çığırtkanlığı dönüyor Türkiye’de. Ziyaretten bir gün önce Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Harp Okulları’nda “Suriye’ye olası bir müdahaleye Türkiye seyirci kalamaz” diye bir açıklaması vardı. Ondan hemen bir gün sonra üniversite ziyareti gerçekleştirdi. Üniversiteye de elini kolunu sallayarak girmek istedi ancak böyle olmayacağını göstermek gerekirdi. Yani savaş çığırtkanı bir Cumhurbaşkanı’nın, aydınlanmanın kalesi olması gereken üniversitelere öyle rahat giremeyeceğini göstermek istedik.” Öğrenci Kolektifleri temsilcisi Meliha Kaplan ise şunları söyledi; “Saldırı günü bizim hiç haberimiz olmadan sabahtan itibaren özel bir durum yaratıldı. Bir kimlik yetmedi birkaç kimliğe birden baktılar. Öyle ki eylem yapan, yapabilecek herkesi gözaltına aldılar. Kantinde oturan eylemle alakası olmamış 4 kişiyi dahi ‘tehlikeli’ bulup gözaltına almışlar.” Genç-Sen Kocaeli Üniversitesi temsilcisi Ufuk Kartal ise şunları söyledi; “Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün okula gelmesinin amacı hiç açıklanmadı. Sadece rektörle görüşmeye geldiğini biliyoruz. Buradaki protesto amacımız ise üniversiteleri piyasalaştırma politikaları. 4+4+4 gibi dönüşümlerle artık zaten kötü olan eğitim sistemini daha da kötü hale getiriyorlar. Ayrıca bir ülkenin cumhurbaşkanının ziyaretinden ziyade bir işgal ordusu geliyormuş gibi bir hava vardı.” rilen affa müracaat etmeyenlere uyarı yapıldığı dikkate alınarak Maliye Bakanlığı aracılığıyla vergi daireleri takip yaptı. Ardından binlerce borçlunun banka hesaplarından elektronik yöntemle paralar tahsil ediliyor.

4+4+4 kesintili eğitim sistemiyle dershaneler kaldırılarak, yerine özel okulların açılacağının gündeme gelmesi oldu. Devletin özel okullara öğrenci başına 1500 TL vereceği söyleniyor. Devlet eğitim yükünden kurtulmak istiyor Devlet yüzde üç civarında olan özel okulların payını yüzde elliye çıkarmak istiyor. Yani eğitim kurumlarının yüzde ellisi özel okullara devredilecek. Bahsedilen teşvik sistemiyle devlet üzerindeki eğitim yükünü azaltacağını söylüyor ancak her yıl özel okullara milyarlarca lira kaynak aktarması söz konusu. Ataması yapılmayan öğretmen sorunu çözülür mü? Özel okullara teşvik planını halkın gözünde meşrulaştırabilmek için öğretmenlerin atama sorununun kalmayacağı iddia ediliyor.Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in Ocak ayında Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği’nin düzenlediği sempozyumda yaptığı konuşmada verdiği bilgilere göre, 9 yıllık AKP iktidarında özel okulda okuyan öğrenci sayısı yüzde 124 oranında arttı. 9 yıl önce ataması yapılmayan öğretmen sayısı 72 bindi. Şu an bu rakam 250 binin üzerinde. Görülüyor ki son yıllarda eğitimde özelleştirmelerin artmasına rağmen atanamayan öğretmen sayısı neredeyse dört katına çıkmış. Yarın Eğitim

Parası bloke edildi Maliye’nin Türkiye’deki bütün bankaların bulunduğu ortak havuza gönderdiği elektronik hacizle tahsil yöntemine maruz kalanlardan biri de Selçuk Üniversitesi mezunu Ü.L oldu. 2005 yılında üniversiteden mezun olan Ü.L öğrenim süre-

since 3 bin lira burs aldı. Okul bittikten 1 yıl sonra ödemesi başlayan kredi borcunu yatıramadı. 2012 Ocak ayında Bankasya’daki hesabından 618 liranın bloke olduğunu gördü. Bankayı arayıp görüşen Ü.L, parasına e-haciz konulduğunu öğrendi. Yarın Eğitim

Ataması yapılmayan 2 öğretmen intihar etti Ataması yapılmayan öğretmen sorunu çığ gibi büyüyor. Yıllarca çalıştığı halde bir türlü ataması yapılmayan öğretmenler intihar ediyor. 2007’den bu yana 30 öğretmen ataması yapılmadığı için intihar etti. İki günde iki öğretmen daha atanamustafa kaya madığı için intihar etti. Diyarbakır merkeze bağlı İncehıdır köyünde ataması yapılmayan bir süredir vekil öğretmenlik yapan Mustafa Kaya kendini kravatıyla boğarak intihar etti. Edinilen bilgiye göre, Mustafa Kaya bir süredir KPSS’ye hazırlanıyordu. Ancak son yapılan öğretmen atamalarında da ataması yapılmadığı için bunalıma girdi ve kendini tavana asmış olarak ölü bulundu. Mustafa Kaya’nın cenazesi otopsi yapılmak üzere Ergani Devlet Hastanesi morguna kaldırıldı. Mustafa Kaya’dan bir gün sonra bir kadın öğretmen daha ataması yapılmadığı için intihar etti. Trabzon’da yaşayan 27 yaşındaki Hilal Uzunkaya uzun süredir ataması yapılmadığı için psikolojik tedavi görüyordu. Hilal öğretmenin en son yapılan atamalarda da ataması yapılmadı. Sekizinci kattaki evinden atlayarak intihar etti. Her geçen yıl ataması yapılmayan öğretmen sayısının giderek artığı görülüyor. Birçok eğitim fakültesi mezunu üçüncü sınıftan itibaren hazırlandığı KPSS’den iyi puanlar almasına rağmen ataması yapılmıyor. Öğretmenlerin yaşadığı bu işsizlik sorununun son günlerde iyice artan intiharlarla sonuçlanmaya başladığı görülüyor. Şu anki şartlarda, birleştirilmiş ve kalabalık sınıflar olduğu halde dahi öğretmen açığının 120 bin civarında olduğu söyleniyor. Açık bu denli büyükken ve öğretmenlik yapabilmek için bekleyen bir sürü eğitim fakültesi mezunu varken devletin atama yapmaması bir türlü anlaşılamıyor. Yarın Eğitim

2 yılda 7 bin 43 öğrenciye soruşturma

Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer soru önergesine cevap verdi: 2010 ve 2011’de toplam 7 bin 43 üniversite öğrencisi hakkında soruşturma açıldı. Bu öğrencilerden 4 bin 602’si okuldan uzaklaştırıldı,55’inin atıldığı açıklandı. İstanbul Bağımsız Milletvekili Levent Tüzel’in soru önergesi ise şöyleydi: “Son 2 yıl içinde üniversite öğrencilerine YÖK’ün ve rektörlüklerin uygulamalarını, hükümetin eğitim politiklarını protesto etmek; harç, ulaşım, yurt, kantin, yemekhane fiyatlarını protesto etmek, öğrencileri eyleme ya da etkinliğe katılmak üzere galeyana getirmek, okula soda getirmek, okula simit, poğaça, ekmekle girmek, anadilde eğitim haklarını savunmak, ıslık çalmak, halay çekmek, toplu şekilde müzik dinlemek, puşi takmak, Evrensel gazetesi dağıtmak, duyuru ve tanıtım amacıyla okul içinde masa açmak, afiş asmak, bildiri dağıtmak, toplantı, eylem, müzik dinletisi, panel, film gösterimi, kitap okuma etkinliği düzenlemek gibi gerekçelerle kaç soruşturma açıldı?” Yarın Eğitim

Milli Eğitim okul kiralayacak Yeni kabul edilen 4+4+4 eğitim sistemiyle birlikte var olan kalabalık sınıflar ve derslik sorunu daha da arttı. Milli Eğitim Bakanlığı’nın bu duruma çözüm önerisi ise, kiralama yöntemi ve kamu özel ortaklığı. Böylece her geçen gün bir yenisi gündeme gelen eğitimde özelleştirme uygulamalarına bir yenisi daha eklendi. Dinçer, arsa olduğu yerlerde kamulaştırma bedellerinin çok ağır olduğunu ve bu bedellerin ödenemediği için de okul yapılamadığını ifade ederek, dolayısıyla bu tür yerlerin okula dönüşmesi için kiralama yöntemini kullanacaklarını ve o arsaların sahiplerinin okul yapmaları durumunda bu okulların kiralanacağını belirtti. Ayrıca; Ankara, Bursa, İzmir, Adana, Mersin gibi büyükşehirlerde okul yapabilmek için arsa sıkıntısı olduğunu söyledi. Dinçer, eğitim kampüsleri oluşturulacağını ifade ederek, bu kampüsleri de iş adamlarının ya da müteahhitlerin yapacağını ve onlardan kiralama yoluna gidileceğini belirtti. Bunun hukuki zeminini de hazırladıklarını dile getirdi. Yarın Eğitim

ÖSYM holding oluyor

Yükseköğretime öğrenci seçme ve yerleştirme işlemlerinin yanı sıra bazı kurumların sınavlarını da gerçekleştiren ÖSYM, 38 yıldır hizmet veriyor. ÖSYM 2011 yılında, yurt içi ve yurt dışında toplam 43 sınav, sınav sonuçlarına göre de 27 yerleştirme işlemi gerçekleştirdi. ÖSYM, geçen sene bazı sınavlara başvuru veya tercih ücreti olarak adaylardan 3 TL alırken, adayların yerleştirme işlemleri için 10 TL ücret aldı. Bazı sınavlarda alınan ücretler 20-150 TL arasında değişiklik gösterdi. Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) son 10 ayda 43 sınav düzenledi. Bu sınavlara 5 milyon 114 bin 687 kişi katıldı. ÖSYM sınavlardan 20-150 TL arası para aldı. Bu da son 10 ayda ÖSYM’ye 250 milyon TL kazandırdı. Yarın Eğitim


10 NİSAN 2012 YARIN

Yunanistan intihar ediyor

Yunanistan’da emekli eczacı Dimitris Hristulas Sintagma Meydanı’nda intihar edince, Hristulas’ın emeklilik maaşını düşüren hükümeti ve kemer sıkma programını protesto için halk sokaklara döküldü. Daha önce de işsiz genç Muhammed Bouazizi’nin kendisini yakmasıyla Tunus’ta yüksek enflasyon ve yüksek işsizlik nedeniyle halk ayaklanmıştı.

Dünya Turu

Nükleer müzakereler İstanbul’da

yunanistan RIFAT ÇAPAR

77 yaşındaki Dimitris Hristulas, kentin en işlek noktalarından biri olan Sintagma Meydanı’nda başına kurşun sıkarak yaşamına son verdi. Hristulas’ın intiharına, kemer sıkma önlemleri kapsamında emeklilik maaşını düşüren hükümet sebep oldu. Dimitris Hristulas’un kendini öldürdüğü noktaya, halk çiçekler ve Hristulas için yazılmış kartpostal ve mektuplar bıraktı. Akşam saatlerinde, daha önce de büyük eylemlere sahne olan, parlamento binasının önündeki meydanda binlerce kişi toplandı. Polis, meydanda toplanan eylemcilere göz yaşartıcı gazla saldırdı. Onuruyla ölmeyi seçti Kemer sıkma önlemlerinin başlamasından sonra ülkede intihar vakalarının ve bunalıma girenlerin sayısının arttığı belirtiliyor. Yunan medyasına göre, eczanesini 1994’te satan bir çocuk babası Dimitris Hristulas, intihar mektubunda “Hükümet ayakta kalma şansımı yok etti. Çöplerden yiyecek toplayacak duruma düşmeden onurumla ölmeyi seçiyorum” dedi. Sivil toplum örgütlerinin araştırmalarına göre ülkenin başkenti Atina’da yaklaşık 25 bin kişi sokaklarda yatıyor. Hükümet Sözcüsü Pantelis Kapsis, Hristulas’ın ölümünü bir “insanlık trajedisi” olarak niteledi ancak intiharın nedenlerinin tam olarak bilinmediğini söyledi.

Ekonomik kriz işçileri sokağa döktü Ekonomik krizi protesto eden tersane işçilerine de polis saldırdı. Hükümetin uygulamaya koyduğu borç takasının tasarruflarını silip süpürdüğünü söyleyen işçiler Yunan Merkez Bankası’nın

önünde toplandı. Siyah bayraklar sallayan eylemciler, hükümet karşıtı sloganlar attı. “Hırsızlar” ve “Kemer sıkma paketlerinizi alıp gidin” diyen öfkeli eylemcilere polis gözyaşartıcı gaz ve coplarla saldırdı. Borç takası, Yunanistan’ın 100 milyar avroluk borcunu kapatmasına yararken Başbakan Papadimos da ekonominin iki yıl içinde büyümeye başlayacağını iddia etti. Kriz, polisi kiralığa çıkardı Ekonomik krizde olan Yunanistan’da bu kez polisin vatandaşlara kiralan-

masına izin çıktı. Buna göre polis, 30 Euro verenin 1 saat hizmetinde olacak. Ekonomik kirzde bulunan ülkede hükümetin yeni gelir kaynakları arayışları çerçevesinde Yunan Polis Teşkilatı (ELAS) personel ve araçlarının özel koruma amacıyla sivillere kiralanması kararlaştırıldı. Maliye Bakanlığı ve Vatandaşı Koruma Bakanlığı’nın, “Yunan polisinin ücret karşılığında üçüncü kişilere hizmet vermesi” konulu ortak kararında, Yunan Polis Teşkilatı’na ait personel ve araçların 30 avrodan başlayan fiyatlarla sivillere kiralanması öngörülüyor.

Suriye’de halk direnişi nereye gidiyor? peyman bashiri

Suriye halkının ayaklanmasından bu yana 1 sene geçti; fakat bu ayaklanma Beşşar Esad’ın devrilmesiyle sonuçlanmadı. İnsan hakları örgütlerinin kayıtlarına göre, 8 bine yakın insan çatışmalar esnasında hayatını kaybetti.

GEÇTİĞİMİZ YILDAN BU YANA NELER OLDU? Geçen sene Şubat ayında, Suriye’de muhalefetin artması sonucu olarak Esad rejimi bazı kamusal reformlar için vaatlerde bulundu. Bunun ardından yapılan protesto eylemlerinden 8 gün sonra, Dera’da yüze yakın muhalif polis kurşunuyla yaşamını yitirdi. Ancak, halkın itirazları, Esad rejimini korkutmaya başladı. Bir dizi önlem kararı alındı. Örneğin, Muhammed Naci Atr’ın yönettiği kabine istifa etti. Ancak bu önlemler protestoları dindiremedi. 4 gün sonra Adil Sefer’in kurduğu yeni kabine protestolarda tutuklananların derhal serbest bırakacaklarını bildirdi. Esad

da 19 Nisan 2011’de, 1963’den beri olağanüstü hal ilan ettiği günü iptal etti. 8 Temmuz 2011 günü, Hama kentinde en büyük kitlesel protestolardan biri meydana geldi. 400 bine yakın kişi rejim aleyhinde protesto düzenledi. Toplam bir milyon iki yüz binden fazla kişi Hama ve Deyr ul Zazzar’daki protestolara katıldı. Bunun ardından Esad rejimi, Hama’yı bombaladı ve 140 kişiyi öldürdü. Suriye Ulusal Konseyi 23 Ağustos 2011 günü kuruluşunu duyurdu. Bu konseyin üyelerinin çoğu Müslüman Kardeşler ve diğer İslamcı örgütlerden oluşmakta ve bütün muhalifleri temsil etmemekteydi. Ancak konseyi bölgede batılı güçler, Katar ve Suudi Arabistan gibi gerici hükümetler destekledi. Esad rejimi, 26 Şubat 2012 günü kendi propagandasını yapmak amacıyla yeni anayasayı referanduma sundu. Hükümetin açıklamasına göre katılımcıların %89,4’ü evet oyu kullandı ve seçime katılım oranı %57,4 idi. 70 ÜLKE AYAKLANMAYI DESTEKLEDİ BM’nin ve Arap Birliği’nin özel elçisi Kofi Annan,

Suriye’ye giderek, Esad’a krizin çözülmesi için belirli öneriler sundu. 1 Nisan 2012’de İstanbul’da toplanan 70’i aşkın ülke, Beşşar Esad rejimine karşı ayaklanmayı desteklerken Suriye muhalefetini birleşmeye çağırdı. ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Suriye ordusundan sivilleri hedef alan operasyonlara son vermesini istedi. Recep Tayyip Erdoğan ise yaptığı konuşmada, Suriye halkının meşru savunma hakkını desteklemeye çağırdı. Yoğun protestolar sonucu Beşşar Esad, Annan’ın altı maddelik planını kabul ettiğini açıkladı. Ancak Esad’ın açıklaması kuşkuyla karşılanırken, Suriye’de çatışmalar halen devam ediyor. Tunus ve Mısır’daki İslamcıların iktidara gelmeleri deneyimi, otoriter devletlerin devrilmesinin tek başına halkın zaferi için yeterli olmadığını göstermekte. Kuşkusuz Esad rejimi devrilecek, ancak Suriye halkının başarısının garantisi, onların devrimci, kitlesel örgüt ve komiteler merkezinde kurulan yetki organları olacaktır.

Avrupa’da krizin etkileri yayılıyor İş kuyrukları giderek uzuyor İspanya Çalışma Bakanlığı’nın açıklamasına göre Mart ayında İspanya yeni bir işsizlik rekoru kırdı. İspanya’da resmi rakamlara göre işsiz sayısı 4,75 milyona ulaştı. Üstelik yaklaşık 5 milyonu bulan işsizlik rakamları yalnızca iş arayanları hesa-

ba katarak hesaplanıyor. Hükümet işsizliğin sene sonuna kadar %1 artacağını öngörüyor. İspanya’da krizden bütün sektörler etkilendi. 2012 yılında ekonomide yaklaşık %1,7 oranında küçülme olacağı öngörülürken; tarım, endüst-

ri, hizmet sektörü ve inşaat alanları- Euroluk yardım için şart koşulmuşnın hepsinde işsizlik oranı arttı. tu. Vergilerin yeniden düzenlenmesi 29 Mart günü sonucu bir işçi, bir milemekçiler İspanya’da yarder ile aynı emlak vergenel greve gitmiş ve işgisini ödemekte zorlanısizliğe karşı hükümetin yor. 80 bin kadar ev bu politikalarını protesto vergiyi ödemeyi reddetti. etmişlerdi. Çalışma İrlanda’da protesto Bakanlığı’nın son eylemleri düzenlendi. AVRUPA açıkladığı, rekor kı9 Mart 2011’den ran işsizlik rakamlaberi başbakan olan GÜNLÜĞÜ rı, halka kemer sıkma Enda Kenny, kamu Fikriye Yılmaz politikalarının zoçalışanlarının maarunlu olduğunu kabul şını düşürmüş, zorunlu ettirmeyi amaçlıyor. Ancak çelişki vergiyi arttırmış, katkı değer vergiçok açık şekilde ortada, iş koşullarını sine zam yapmış ve özelleştirmeler esnekleştirerek, işten çıkarmaları ko- yapmıştı. Ülke bu politikalar sonucu laylaştırarak işsizliğe çözüm buluna- 2011 yılında durgunluğa girdi. Şubat mayacağının sayısız örneği mevcut. ayında işsizlik rakamları %14,7’ye ulaştı. İrlanda emlak vergisini ödemeyi reddediyor Almanya da krizden kaçamadı 31 Mart’tan bu yana uygulamada Şubat ayında Almanya’nın endüstbulunan yeni emlak vergisi İrlanda riyel üretimi tahmin edilenden çok halkını ayağa kaldırdı. daha fazla geriledi. Hükümetin aldığı Son yıllarda IMF’nin baskısı al- ilk önlem ise dolandırıcılığın cezasını tında birçok kemer sıkma politikası arttırmak oldu. Ocak ayında üretim uygulayan İrlanda’da bardağı taşıran %1,2 artmışken Şubat ayında %1,3 son damla emlak vergisi oldu. Bu ver- geriledi. gi, İMF ve AB tarafından 85 milyar Reuters’in açıklamasına göre

İran’la nükleer müzakerelerin İstanbul’da yapılması büyük ölçede netleşti. İran devlet televizyonu Press TV ve Fars Haber Ajansı, gelecek haftaki müzakerelerin İstanbul’da yapılması konusunda taraflar arasında uzlaşma sağlandığını duyurdu. Dışişleri Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton ise, müzakerelerin 14 Nisan’da İstanbul’da yapılması için anlaştıklarını duyurdu. Müzakerelerde İran, nükleer krize çözüm bulmak için Fransa, İngiltere, Rusya, Çin, ABD ve Almanya’yla masaya oturacak. İstanbul’daki görüşmelerde batılı ülkelerin Tahran’dan, zenginleştirilmiş uranyum üretimini yüzde 20 oranında durdurmasını isteyeceği belirtiliyor. İran’dan Kum kenti yakınlarında yerin altına yeni inşaa ettiği nükleer tesisi kapatması da talep edilecek. İran’a saldıracağı iddiaları ortaya atılan İsrail’in de ilk aşamada bu taleplerin yerine getirilmesine sıcak baktığı kaydediliyor. İran’ın bu talepleri yerine getirmesi halinde batılı ülkelerin uyguladıkları bazı yaptırımları kaldırabileceği vurgulanıyor. YARIN DÜNYA

Darbe, Mali’yi krize sürükledi

Batı Afrika ülkeleri, Mali’ye askeri birlik göndermeye hazırlanıyor. Afrika’nın üçüncü büyük altın üreticisi Mali, aynı zamanda kıtanın siyasi açıdan en istikrarlı ülkelerinden biriydi. Ordunun, Nisan ayındaki seçimlere bir ay kala darbe yapmasının ardından ülke siyasi krize sürüklendi. Batı Afrika ülkeleri Mali’yle sınırlarını kapattı ve ağır yaptırımlar uygulama kararı aldı. Batılı ülkeler Mali’ye yardımlarını kesti, bazı ülkeler başkent Bamako’daki büyükelçiliklerini kapattı. Ayrılıkçılıkla yeterince mücadele edilmediği gerekçesiyle yapılan darbe en çok Tuareglere yaradı. Libyalı savaşçıların ve El Kaide örgütüyle bağlantılı grupların desteğiyle önemli merkezleri ele geçiren Tuareg milisleri ülkenin kuzeyinde Azavad adını verdikleri devletin bağımsızlığını ilan etti. Mali’nin 1960’da bağımsızlığını kazandığı Fransa, yeni devleti Afrika ülkeleri tanımadığı takdirde bağımsızlık ilanının bir anlamı olmadığını açıkladı. Cuntanın Tuareglere karşı yardım talebini reddeden ve darbe yönetimine bir dizi yaptırım kararı alan Batı Afrika Ekonomik Topluluğu ülkeye bir heyet gönderdi. Heyet yetkilileri cuntanın önümüzdeki günlerde geri adım atabileceğini açıkladı. Batı Afrika Ekonomik Topluluğu ülkeye bir askeri birlik göndermeye de hazırlanıyor. YARIN DÜNYA

Açlık grevindeki protestocuya destek

uzmanlar Almanya’da Şubat ayında yalnızca %0,5 oranında bir küçülme öngörüyordu. Tahminin üstünde gerilemenin nedeni ise azalan talep sonucu ihracatın düşmesi olarak belirlendi. Şubat ayında talep, Çalışma bakanlığının verilerine göre %6,1 azaldı.

IMF’nin kontrolünü reddeden ülke ifşa edilecek Çarşamba günü İMF’nin sözcüsünün yaptığı açıklamaya göre, İMF’nin ekonomistlerinin yakından inceleme yapmasına izin vermeyen ülkeler ifşa edilecek. İMF’nin iç tüzüğüne göre üye ülkeler sıkça ekonomilerinin İMF tarafından mercek altına alınmasını kabul etmek zorunda. Pratikte senelik bir rapor olarak hayata geçen bu prensip artık ülkeler üzerinde baskıyı arttırmak için kullanılacak. 2011 yılında İMF’nin ekonomilerine el atmasına izin vermeyen ülkeler olarak Arjantin, Ekvator ve Venezuella ifşa edildi. Ülkeler bunun sonucu olarak İMF’de oy kullanma hakkını kaybedecek.

Bahreyn’de polis, önde gelen bir insan hakları eylemcisine destek eylemi yapan binlerce kişiye göz yaşartıcı gaz ve tazyikli su ile saldırdı. Açlık grevindeki Abdülhadi el Havaca’nın fotoğraflarını taşıyan eylemciler “Özgürlük ya da şehitlik” sloganları attı. Neredeyse iki aydır açlık grevinde olan Havaca sağlığının iyice kötüleşmesi üzerine hastaneye sevkedilmişti. Çok kilo kaybettiği söylenen Havaca’ya hastanede serum veriliyor. Eylemcinin ölüme yakın olduğunu belirten muhalefet partileri ile insan hakları örgütleri, salıverilmesi çağrısı yapıyor. Geçen yılki hükümet karşıtı eylemlerde oynadığı rol nedeniyle geçen yaz yedi diğer eylemciyle birlikte ömür boyu hapis cezasına çarptırılan Havaca, kararı protesto amacıyla açlık grevine başlamıştı. Şii çoğunluğun, Sünni monarşiye karşı Şubat ve Mart aylarında yaptığı gösterilerde 35 kişinin öldüğü açıklanmış, protestolar zor kullanılarak bastırılmıştı. Uluslararası Af Örgütü Havaca ve arkadaşlarına verilen cezanın baskı altındayken, zorla alınan itiraflara dayandığını, Havaca’nın kitlesel eylemler sırasında şiddeti desteklediğini gösteren kanıt bulunamadığını söylüyor. Havaca’nın hapiste yoğun işkence gördüğü söyleniyor. YARIN DÜNYA


Yarın’dan Cansel Malatyalı’ya selam

İnşaat Mühendisleri Odası’nın işten çıkardığı Cansel Malatyalı, 50 gündür işyerinin önünde direniyor. Malatyalı, yaklaşık beş yıldır, temizlik ve çay servisi görevlisi olarak çalışıyordu. “Performans düşüklüğü” gerekçesiyle işten çıkarılan Malatyalı iş yerindeki

İlk faili meçhul: Sabahattin Ali

İlk faili meçhul olan Sabahattin Ali’nin hayatını konu alan “Sabah Yıldızı” belgeselinin yönetmeni Metin Avdaç ile belgeseli ve Türkiye’deki faili meçhuller üzerine konuştuk. Sanatın toplumsal olaylara söz söylemesi gerektiğini belirten yönetmen, bu belgeseliyle hem faili meçhul cinayetleri sorgulatıyor hem de Sabahattin Ali’nin hayatına ışık tutuyor. istanbul İBRAhim keskin

Sabahattin Ali’nin yaşadığı dönemde iz bırakmış çok fazla yazarın olduğunu söyleyen Metin Andaç, Sabahattin Ali’nin iz bırakmışlığını yazılarının yanında, ilk faili meçhul oluşuna bağlıyor. Nazım Hikmet’in “Şu dönem itibariyle Türk edebiyatında bir numaralı insan sensin” diye övdüğü Sabahattin Ali’nin bugün çok bilinen bir edebiyatçı olmadığını söylüyor. Belgeselin çekimleri sırasında yaptığı bir araştırma sonucunda Türkiye’de Sabahattin Ali’nin tanınmışlığının yüzde iki olduğunu belirten yönetmen, belgeselde Sabahattin Ali’yi topluma anlatmayı önüne koymuş. Bunu şu sözleriyle anlatıyor Metin Avdaç: “Bir ülkenin bir aydını vardır. Bu ülkenin toplumunun aydınlanması için canını vermiş, bir bedel ödemiş, hayatını kaybetmiş, hala mezarı olmayan bir insan neden bu ülkenin insanına anlatılmıyor diyerek yola çıktım. Amacım Sabahattin Ali’yi bu ülkeye, bu insana anlatmak.

“Sabahattin Ali işkencede öldürüldü” Belgeseli çekmeye Sabahattin Ali’nin öldürüldüğü yer olan Kırklareli’nden başlayan Metin Avdaç; “Sabahattin Ali’nin öldürüldükten sonra, ya Kırklareli’nde ya Istranca ormanlarında Ali Ertekin tarafından öldürülmüş

18SORU nurcan mete

Bu anket K. Marks’ın kızları Jenny ve Laura ile oynadığı bir oyundan alınmıştır.

öğrenci - eskişehir

1. En sevdiğiniz erdem? Adaletli olmak. 2. Başlıca özelliğiniz? Ön yargısız olmam. 3. Mutluluk nedir? Başarma duygusu. 4. Mutsuzluk nedir? Engellenmek. 5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Küçük yalanlar. 6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Kibir. 7. En sevmediğiniz şey? Haksızlığa uğramak. 8. En sevmediğiniz kişiler? Din ve fikir özgürlüğünü savunmayanlar. 9. En sevdiğiniz iş? Fikir alışverişi yapmak. 10. En sevdiğiniz şair? Nazım Hikmet Ran. 11. En sevdiğiniz yazar? Mine G. Kırıkkanat. 12. Kahramanınız? Yok. 13. Kadın kahramanınız? Türkan Saylan. 14. En sevdiğiniz çiçek? Papatya. 15. En sevdiğiniz renk? Siyah. 16. En sevdiğiniz yemek? Menemen. 17. En sevdiğiniz düstur? Hangimiz nerdeyiz ki? 18. En sevdiğiniz söz? Her yerde olmak, hiçbir yerde olmamaktır.

diye bilinir. Ama onun birçok arkadaşı larını, kardeşlerini, kaybettikleri yakınbuna pek inanmıyor, Sabahattin Ali iş- larını aramalarını çok değerli bulduğukenceden öldürüldü diyor. Bir sohbet nu ve bu yüzden belgeselinin konusunu sırasında Sabahattin Ali’yi sorgulayan bu şekilde işlediğini anlatıyor. bir baş komiser olmuş Kırklareli’nde. O dönemin bir komiseri tarafından ya- “Kişiler değil, zihniyet sorgulanmalı” pılıyor bu işkence yani. Şu anlaşılıyor Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günki Sabahattin Ali Kırklareli’nde sorgu- den bu yana, hatta Osmanlı’dan bu da ölüyor. Yani ortaya atılan Istranca yana 103 yıl içerisinde 103 tane gazedağlarında ölmesi gibi bir gerçek yok. teci ve yazarın öldürüldüğünü belirten Metin Avdaç; “Cinayetleri yaratan zih“Belgeselde bu topraklarda kaybe- niyeti sorgulamadıktan sonra kişileri dilen 17.000 faili meçhule değindim” yargılamanın hiç bir anlamı yoktur, Belgeselin 1948’de bitmediğini vurgu- kişileri ek tek yargılayarak faili meçlayan yönetmen, Zülfü Livaneli ile ya- hullerin hesabını soramayız. Bu yüzden pılan röportajda, TBMM kayıtlarında mücadeleyi bunu bilerek sürdürmeliyiz. yer alan 17000 faili meçhul cinayete Bu yargılamanın Sabahattin Ali’den değindiklerini belirtiyor. Hrant Dink’e başlayıp, son faili meçhul cinayet aykadar gelen cinayetlere değinmek zo- dınlanana kadar sürmesi gerekir” diyor. rundaydım diyen Avdaç; “Bu insanlar, bu ülkenin aydınlanması için bedel “Toplumsal olaylara ışık tutmaya ödediler.” diyor. Bunları belgeselinde devam edeceğim” görmezden gelemeyeceğini belirtirken, Metin Avdaç, önümüzdeki dönemde Cumartesi Anneleri’nin yıllardır evlat- uzun metrajlı bir film çekmeyi planlı-

yor. Toplumda yaratılmak istenen örgütsüz bir işçi sınıfı algısını eleştirecek olan yönetmen; işçi sınıfına da, sendikal harekete de eleştirilerinin olacağını belirtiyor. 90’lı yıllar ile bugün arasındaki sendikalı işçi sayısı arasında uçurum olduğunu söyleyen Avdaç, bugün özelleştirmelerin ve taşeronlaşmanın da bir sonucu olarak sendikalı işçi sayısında çok fazla düşüş olduğunu söylüyor. Burada en büyük sorumluluğun sendikalara ait olduğunu belirtiyor. Çekmeyi planladığı uzun metrajlı filmle de sanatçının toplumsal olaylara ışık tutması gerektiğinin altını çizeceğini belirten yönetmen, hem Sabah Yıldızı belgeseli ile hem de bundan sonraki çalışmaları ile Türkiye’nin her yerindeki insanlara ulaşmayı ve sanatla da bir şeylerin farkına varılmasını sağlayacağını söylüyor.

31. Uluslararası İstanbul Film Festivali sürüyor 31. Uluslararası İstanbul Film Festivali, Mart’ın 31’inde başladı ve 15 Nisan’a kadar sürecek. İki haftada 200’den fazla filmin gösterileceği festivale ev sahipliği yapan mekanlar Kadıköy Rexx Sineması, Atlas Sineması, Fitaş Beyoğlu Sinemaları, Beyoğlu Sineması, Nişantaşı Citylife (City’s) Sineması, Pera Mü-

zesi Salonu, Salon İKSV ve Akbank Sanat. Emek Sineması ise bu sene de kapalı olduğundan festival kapsamında değil. 31 Mart’ta yapılan açılış töreninde konuşmacılar Emek Sineması’nın durumuna atıfta bulundu ve “Emek Sineması’nın olduğu yerde, bulunduğu mekanda, taşıma yapılmadan

kurulması ve yeniden izleyicilerle buluşması” gerektiği vurgulandı. Türkiye’nin ilk kadın sinema eleştirmeni Sevin Okyay, yönetmen Ali Özgentürk, Halit Akçatepe, Ayşen Gruda ve festivalin onur konuğu Terrence Davies, Sinema Onur Ödüllerinin sahipleri oldular. Yarın kültür

insanlık dışı uygulamalara karşı geldiği için işten çıkarıldığını söylüyor. Malatyalı, 17 Nisan’dan itibaren 04 EKiM 2011 YARIN geceleri de direnecek. Yarın çalışanları olarak Cansel Malatyalı’nın yanında olduğumuzu belirtiyor, selamlarımızı gönderiyoruz. yarın ankara

İçinde yaşamadığımız ‘Yalan Dünya’ Son 3 aydır TV ekran- me sonrası Türk mantığı ile bir larında boy gösteren ve iftihar nedeni sayan- anlatan sosyal medyada birçok tartış- bir yapımdı. Kültürel olarak maya konu olan bir dizi var, farklı bir mekâna geçmiş olYalan Dünya. sa da Yalan Dünya’nın halkı Yalan Dünya, senaryosunu karikatürize etme mantığı hiç Gülse Birsel’in yazdığı bir du- değişmiyor. Dizide yan rollerde rum komedisi. İsminden de an- olan alt sınıftan insanlar, inşaat laşılacağı gibi gerçek olmayan işçileri vb. ile mesafeli ve alaycı bir dünyayı, yani televizyon bir tavrı göze çarpıyor. Bunun sektörünün arka planını mizahi halk üzerindeki etkisi de, dizide bir dille aktarıyor. fenomen hale gelen ‘Orçun’ kaSektördeki rakterinin depresif aşırı çıkarcı, snob ve ötesi tavrının bir hayran kitlesive yozlaşmış tavrı bir eleştiri ve kone sahip olması ile medi unsuru olakendini gösterirak kullanan dizi; yor. Avrupa Yakabunu herhangi sı’ndaki fenomen ‘Burhan’ kasosyolojik bir rakteri, bizim yaklaşımla SANSÜRSÜZ asla özenmeyi yapmıyor aksidüşünmediğine karikatürize İlder Onal ediyor. miz ama ona Cihangir’in gülerken bir yanbugünkü ambiyansına uygun dan da ironisine takıldığımız düşecek şekilde bir oyuncu bir karakterdi. Yalan Dünya’da ekibinin yaşamını anlatan di- ise bilinçli olarak bir mesafezi, olayları ‘modern’ ve ‘beyaz leşme dayatması söz konusu. türk’ bakış açısından anlatıyor. Dizinin lokasyonu olarak da Gülse Birsel’in senaryosunu İstanbul’un ortasında -kozmoyazdığı bir önceki dizi Avrupa polit bir havaya değil de artık Yakası da benzer bir yaklaşıma ‘elit’ kesime hitap eden- yalnız sahipti. Orada steril bir ‘beyaz bir ada örneği Cihangir’in seTürk’ eleştirisi yapılırken, şim- çilmesi bunu destekliyor. di daha girift bir kültür ortamıDizinin örnek bir tarafı, na geçiliyor. Fakat bu çok renk- Türk halkının üzerinde büyük lilik sadece dizinin izlenebilir etkisi olan televizyon dizileriolması için düşünülmüş bir şey nin eleştirisini yapması. Hızla gibi duruyor. Buna rağmen dizi medyatikleştirilen Türkiye’de teknik olarak başarılı bir yapım hem izleyici-izleyen ilişkini ve esprilerdeki yaratıcılık, yapı- ekrana taşıyan hem de yarı mimı daha izlenir hale getiriyor. zah-yarı ironi ile bunu sorunDizinin handikabı ise sos- sallaştıran başka bir yapım yok. yolojik açıdan gözle görülür bir Fakat dayatılan lümpen tavır, duyarlılığı olmaması. Dizi, bazı muhtemelen AB grubunda bitemaları benzer bir şekilde ele le bu konuların satır arasında alması açısından sinemadaki kalmasına yol açıyor. karşılığı olarak ‘Recep İvedik’le Gülse Birsel’in senaryokarşılaştırılmıştı. Ama Recep sunu yazdığı iki yapımda da İvedik’te bile gördüğümüz gü- Türkiye’nin sadece belirli kelünç bir ironinin altında yatan simlerinden, şehirlerinden ve zekice eleştiriyi burada göremi- sosyo-ekonomik sınıflarından yoruz. Çünkü buradaki eleştiri gelen eğitimli insanların bu tarzı üstten bakan ve steril ol- karmaşada haklı çıkabileceği mayı tercih ediyor. ve bizim onları onaylayabileAvrupa Yakası’nda adından ceğimiz mesajını alıyoruz. Bu da anlaşılacağı gibi; toplumun yaklaşım Birsel’in gazete yasadece bir kesimini -lümpen ve zılarında da görülebilir. Yani yoz bir hayat tarzını benimse- sınıfsal dayatma ve medyatik miş ve bunu da bir modernleş- duyarsızlık.

Haftanın ajandası Sunuma Gidelim

Kanser eden bir komedi Çağımızın aşılması en güç için ekstra hamlelerde bulunuyor, hastalığı, ailelerin üzerine kara ona hastalığı unutturmaya çalışıyor, bulut gibi düşen, ölümün en yakın- hatta hastalığı bir avantaj olarak kuldan hissedilmesini sağlayan kanser lanmasını salık veriyor. Alzheimer hastalığı, sinema tarihinde defalarca olan kocasına gösterdiği ihtimamı ele alınmış bir olgu… Kansere ya- oğluna da göstermeye çalışan anne, kalanmış bir ana karakteri izlemek, Adam’ın onu uzakta tutma çabasıyla onun en saf ve savunyüzleşmek zorunda kamasız haline şahit olmak lıyor. Adam’a hastalığı sonuç olarak… Yıllarca süresince ‘profesyonel bu konu bir dram filmi destek’ veren genç psiüzerine komedi unsurkiyatr Katherine ise, ları eklenerek işlendi tadeneyimsizliğinin ona bii. Ama “Şansa Bak” sağladığı samimiyeti filmi konuyu tersten adamımıza yansıtıFİLMİ OKUMAK okuyan, ana karakteyor, ‘kilit’ bir işlev rini kanser eden bir üstleniyor. Tüm bu Onur Toper komedi filmi… karakterlerin ‘yaBa ş k a r a k t e r i m i z kın ama uzak’ çabaları Adam, sevgilisi Rachael, kankası Kyle, devredeyken, Adam’ın hastalığı da annesi Diane ve psikiyatrı Katherine ilerliyor, kemoterapi de kâr etmiyor. arasında yolunu çizen bir hikayesi var Giderek yalnızlaştığını, ölüme yakfilmin. Karakterin kanser olduğunu laştığını hisseden karakter, fiziksel öğrendiği andan itibaren çevresin- çöküşün yanı sıra duygusal olarak da dekilerin değişimi devreye giriyor, dibe vuruyor. Onu oradan çıkaracak özellikle de sevgilisinin. Durumla olanın gene ‘uzaktaki yakınları’ olbaş edemeyen Rachael, bir yandan duğunu öğrenmesiyse zorlu bir süreç Adam’ı zor dönemde bırakmak is- gerektiriyor... temezken, öte yandan da onu aldaFilmin en büyük kozu başta da tıyor. Kyle ise dostunu rahatlatmak belirttiğimiz gibi bu kadar ‘karan-

Kapital Sunumu EHP Siyasi Büro üyesi Gülsüm Kav’ın sunumuyla yapılan Kapital okumalarının 12. Oturumu 12 Nisan Perşembe günü saat 20:00’da EHP İstanbul İl Örgütü’nden canlı yayınla gerçekleştiriliyor. Kapital sunumları, kapitalizme mikroskopla bakmaya devam ediyor. Her hafta Kapital’in 1. Cilt’inden bir bölümün sunumunun yapıldığı okumalarda, bu hafta 7. Bölüme kaldığı yerden devam edilecek. Bu çok ince elenip sık dokunmuş tarihi eseri, daha iyi anlamak, tartışmak, soru sormak için önemli bir fırsat…

Konsere Gidelim 29. Uluslararası Ankara Müzik Festivali

lık’ bir olguyu komedi filmine çok sade bir şekilde yedirmesi… Filmde kahkahalara boğulduğumuz sahneler yok ama tebessüm daimi… Filmi yüzümüzde acı bir gülümsemeyle izliyoruz. Umut ediyoruz, Adam’ın dibe vurduğu anlarda bile. Böylesi trajik hikayelerde bunu başarmak çok zor, ama film üstesinden geliyor bu zorluğun. Yine de dokunuyor, ama çok dokunuyor. Bir yandan ezerken, umuduyla da ayakta tutuyor bizi...

Sevda Cenap And Müzik Vakfı tarafından düzenlenen 29. Uluslararası Ankara Müzik Festivali başladı. Festival kapsamında, 14 ülkeden 700 sanatçı sahne alacak. Vakfın yıllardır çeşitli maddi zorluklara göğüs gererek oluşturduğu program bu yıl yine senfoniden oda müziğine, danstan vokal müziğe uzanan geniş bir yelpazeye yayılıyor. Konserde yer alacak sanatçılar arasında Hollanda’nın ünlü eşliksiz korolarından Daniel Reuss yönetimindeki Capella Amsterdam ve Fazıl Say’da var. Bu müzik keyfi 28 Nisan’a kadar Ankara’da devam edecek.

Festivale Gidelim İstanbul Modern’de animasyon günleri İstanbul Modern Sinema’da bu ay Ottawa Animasyon Film Festivali ve Oberhausen Kısa Film Festivali’nden seçilen animasyon ve kısa filmlerden oluşan seçki sinemaseverlerle buluşacak. Ottawa Animasyon Film Festivali’nin ‘en iyiler’ seçkisi ve dünyanın en eski kısa film festivali Oberhausen Kısa Film Festivali’nden seçki 12 Nisan Perşembe günü izleyiciyle buluşacak. Ottawa Animasyon Festivali’nin ‘en iyiler’ seçkisinde gösterilecek filmler arasında, Norveç’in yaşayan son trolü üzerine yapılan ‘Son Norveç Trolü ve büyük ödülün sahibi olan ‘Moxie’ bulunuyor.


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.