
3 minute read
Çanakkale'yİ Almanlar Sayesİnde mİ Kazandık?
Selim Berke Çatman
Tekrardan hoş geldiniz. Bugün bu yazı serimizin de sonuna gelmiş bulunmaktayız. Önceki yazılarımda Çanakkale Savaşı öncesi Osmanlı’ya gelen Alman subaylarını, dönemin Alman hükümetinin bizi Ruslara karşı yıpratma politikası olarak kullanmak istemesini, ülkenin o zamanki yöneticilerinin yıllardır süre gelen askeri sisteminden dolayı Almanların “yardım” isteklerini kabul etmesini ve Alman subayların bunu fırsat bilerek ordu kontrolünü ele almasını özetleyerek anlatmıştım Bugün ise artık yazı serimin başlığındaki soruya da net cevap vermek istiyorum Kaldığımız yerden devam edelim.
Advertisement
Sizlere en son General Liman Von Sanders’in Çanakkale'de ordu komutasının başına getirildiğini ancak bu durumdan rahatsız olan subayların olduğunu anlatmıştım ve örnek olarak Atatürk’ü vermiştim. Bu konuyu biraz daha açmak istiyorum: Mustafa Kemal Paşa gibi paşalar; ordu açısından taktiksel ve sosyolojik problemler oluşturacağından dolayı (ki haklı çıktıklarını göreceksiniz) bu uygulamaya karşı çıkmışlardır Çünkü başta anlattığım gibi Mustafa Kemal gibi öngörüsü yüksek subaylar, Alman hükümetinin asıl emellerini anlamışlardır Tabii ki askeri yapıdaki Liman Von Sanders’in taktiksel zaafları yeterli bir sebeptir aslında ancak Atatürk gibi vizyon sahibi insanlar, Almanların emellerinin Osmanlı modernleşmesini engellemek olduğunu bilmektedirler ve bu sebeple sert muhalefet yapmaya devam etmislerdir.
Gelelim artık cepheye: Dönemin yöneticileri (İttihatçılar); Almanların öngöremediği savaşı göze alıp onlardan önceki hükümetler gibi Çanakkale’ye büyük önem vermektedirler Almanların öngöremediği diyorum çünkü özellikle Liman Von Sanders’in açıklamalarında; İngiliz birliklerinin Çanakkale'yi zorlayamayacağı çünkü taktik olarak kendilerini bu kadar dar bir yere atmayacaklarını ve Çanakkale konusunda kendi aralarında anlaşamadıkları iddiaları yer almaktadır.
Ayrıca dönemin büyükelçisi Wangenheim; Almanya’ya durumu şöyle ifade eder “Türkler her ne kadar azimli olsalar da kaybedecekleri çok açıktır ” Buna rağmen ilk dalgada Türk ordusu gelen düşmanı geri tepmeyi başarmıştır Bu arada kimsenin hakkını yememek gerek, Almanlar asıl gelmeleri için çağrıldıkları konuda iyi iş çıkarmış ve Osmanlı birliklerini iyi eğitmişlerdir. 1. dalga dan sonra 2. dalga hiç beklemeden yola çıkar. Bu sefer Almanlar üstlerine Türk ordusunun burda kaybedeceğini çok açık iletir ve ikili oynarlar Ancak Osmanlı ordusu tetiktedir 2 dalgaya hazırlık olarak Nusrat gemisi önden bir dizi mayın yerleştirmiştir ki bu mayınlar için Winston Churchill; Nusret gemisinin savaşın seyrini değiştirdiğini söylemiştir Bu sırada Alman subaylar hala aralarında tartışmaktadır

Bu arada askeri düzenden de bahsetmek gerek: Liman Von Sanders savunma modeli olarak Prusya modelini düşünmekte ve dile getirmektedir ancak bu model o dönemki Türk ordusu için uygun değildir Sebebi de şudur; dönemin askerleri eğitim almış olsalar da Asker kökenli değillerdir ve taktiksel eğitim konusunda zaafları vardır. Çünkü bir çoğu piyadedir Bu sebeple Türk subayları geleneksel ve radikal bir taktik olarak geniş ve sert bir savunma ile “Ya istiklal ya ölüm…” hissiyatını tüm varlığı ile benimsemişlerdir. Artık son düzlüğe gelmiş bulunmaktayız. Bunun devamını çift taraflı anlatacağım. Bu karşılıklı iki taraf ise Çanakkale'de ordunun başında olan Alman subay Liman Von Sanders ve başından beri Almanlara muhalefet olan savaşın hakiki kahramanı Mustafa Kemal Paşa.

25 Nisan sabahı Türk ordusunun yoğun baskısına karşı birlikler; kuzeyden doğuya Arıburnu noktasına doğru, yarım adanın güneyinden Seddülbahir kalıntılarına ve Asya yakasından Kum Kaleye doğru çıkarma yapar 3 noktayı birden işgal eden askerlere karşı Türk Ordusu geri çekilmeye başlar. Bu sırada birlikler Seddülbahirden kuzeye ve doğu tarafına doğru sızmaya çalışır Mustafa Kemal Paşa, sabahın erken saatlerinde tetiktedir çünkü o birliklerin nereden çıkartma yapacağını tahmin etmiş üstlerine bildirmiştir ancak ciddiye alınmamıştır. Çünkü ne de olsa o dönem o bir yarbaydır. Haklı çıkmıştır fakat haklı çıkmanın hiçbir anlamı kalmamıştır Bu sırada Karl Muman’dan, Liman Von Sanders'in o gün ne yaptığını dinleyelim: “Savaşın ciddiyeti bizim icin 25 Nisan'da başladı; o zamana kadar biz zararsız deneyimler yaşamıştık.

Nisan sabahı güneş ve mavi gökyüzü odamızı aydınlatıyordu ama topların sesleri bu tabloya uymuyordu Sabah kalkıp biraz bilgi almaya karar verdik. Ben, Liman’ın odasının önünde yarı giyinik şekilde duruyordum. Aynı zamanda bir yaver Liman’a düşmanın taarruza geçtiğini ve gemilerin geldiğini bildiriyordu Liman gergindi ve bulunduğu yerde kalmak yerine yakınlardaki tepelere çıktı, tabi bilgi bize gecikmeli geliyordu. Esat Paşa, Liman’a 2. bölüğü Maydos bölgesine taşımak istediğini belirtti, Liman izin verdi ancak Bolayır bölgesine takılmıştı Düşmanın dikkat dağıttığını ve diğer bölgelerden “gerçek” çıkarmasını yapacaklarını düşünüyordu ancak tam tersi olacaktı.
Anladığınız gibi Liman ve ekibi savaşı yönetmemiş sadece izleyip hala çıkarım yapmaya çalışmışlardı. Ancak karargaha haber gitmiyordu çünkü Liman paşa tepeden savaşı izliyordu Meulman; savaşı izlemeye devam ederken kahvaltı saatinin geldiğini fark ettik ve kahvaltıya oturduk. Akşam olana kadar tepeden olanı biteni izledik. Biz geri Gelibolu'ya döneceğimizi düşünürken Liman geceyi o tepede konaklamanız gerektiğini söyleyip orada konaklattırdı Aklınız alıyor mu adamlar aşağıda can veriyor Liman Paşamız! Tepeden savaşı izleyip kahvaltı yapıyor ve de kimseden haber alamıyor çünkü karargahta değil Ayrıca çıkmış dağda kamp yapıyor resmen ”Bu sıralarda Mustafa Kemal Paşa, Esat Paşa ile görüşür ve Esat Paşa’dan hareket için izin alır. Harekat sırasında Mustafa Kemal kaçan Paşa 9.tümeni görür ve onlara şu kültleşmiş cümleyi kurar “Ben size taarruzu değil ölmeyi emrediyorum!”Anlayacağınız biz Çanakkale’yi Almanlar sayesinde değil Almanlara rağmen kazandık; her ne kadar bize destek vermiş olsalar bile.
Size bu yazıda olabildiğince kısa ve özet bir şekilde anlatmaya çalıştım. Atladığım detaylar olmuş olabilir hatamız olduysa affola.