4 minute read

DUANIN EHEMMİYETİ

Safiye Şirin

Değerli Yankı severler bu ayki konumuz dua olacak inşallah. Dua; Rabbimize yalvarmak, yakarmak, niyaz etmek ve yardım dilemek manalarına gelmektedir. İnsan dua ile Allah’a yakınlaşır, ruhen ve kalben rahatlayıp huzura erer

Advertisement

Üstadımız duanın manası ve hikmeti hususunda şöyle buyurmuştur:

“Dua, ubudiyetin ruhudur ve halis bir imanın neticesidir Çünkü dua eden adam, duası ile anlıyor ki: Bütün kainata hükmeden birisi var; en küçük işlerimden haberi var ve neye ihtiyacım olduğunu bilir, en uzak maksatlarımı ve isteklerimi yerine getirebilir, benim her halimi görür sesimi işitir. Öyle ise bütün mevcudatın seslerini işitiyor ki benim sesimi de işitiyor. Bütün şeyleri o yapıyor ki en küçük işlerimi dahi ben ondan bekliyorum. İşte duanın verdiği halis, tevhidin genişliğine ve gösterdiği nur-u imanın halavet ve safiliğine bak, ‘Duanız olmazsa Rabbim size ne diye değer versin?’ (1) ayetinin sırrını anla ve ‘Bana dua edin cevap vereyim’. (2) fermanını dinle.”

Eğer Rabbimiz bize dualarımız ile isteklerimizi vermeyecek olsaydı bize isteme duygusunu vermezdi

“Duanın en güzel, en latif, en leziz, en hazır meyvesi neticesi şudur ki: Dua eden adam bilir ve birisi var ki; onun sesini dinler, derdine derman yetiştirir, ona merhamet eder, onun kudret eli her şeye yetişir Bu büyük dünya hanında o yalnız değildir Bir kerim zaat var, ona bakar, rahatlar. Hem onun hadsiz ihtiyaçlarını yerine getirebilir ve hadsiz düşmanlarını def edebilecek bir zatın huzurunda, kendini tasavvur ederek bir ferah, bir inşirah duyup, dünya kadar ağır bir yükü üzerinden atıp ‘Elhamdülillahi Rabbil

Alemin’der ” (3)

Üstadımız duanın vakti, neden yapıldığı, kabul olup olmadığı ile alakalı bize şunları söylüyor:

“Dua bir ubudiyettir. Ubudiyet ise semereleri uhreviyedir. Dünyevi maksatlar ise o nevi dua ve ibadetin vakitleridir. O maksatlar gayeleri değil. Mesela yağmur namazı ve duası bir ibadettir Yağmursuzluk o ibadetin vaktidir Yoksa o ibadet ve dua yağmuru getirmek için değildir. Eğer sırf yağmur yağsın diye o ibadet ve dua yapılırsa halis olmadığından kabule layık olmaz.

Hem Güneş'in ve Ay'ın tutulmaları küsuf ve husuf namazları iki hususi ibadetlerin vakitleridir Yoksa o namaz Ay ve Güneş tutulmasını ne kadar ve ne zaman olacağı belli olan bu olayın neticelenmesi için değildir. Aynı onun gibi belaların istilası bazı duaların mahsus vakitleridir ki insan o vakitlerde aczini anlar niyaz ile Rabbimizin dergahına iltica eder. Eğer dua çok edildiği halde belalar def olunmazsa denilmeyecek ki: ‘Dua kabul olmadı ’ Belki denilecek ki ‘Yapılan duanın, kabul vakti gelmedi,’” Rabbimiz de bizden duaya ve kulluğa devam etmemizi istiyor.

Ayet de ifade edildiği gibi (Kullarım dua edin duanıza icabet edeyim). Öyle ise Allah her duaya mutlaka cevap veriyor Ancak her duayı kabul etmek Cenab-ı Hakk'ın sonsuz hikmetine uygun düşmez Allah yapılan duanın karşılığını ya aynen verir ya da daha güzelini verir veya o kulun hakkında hayırlı olmadığını bildiği için vermez. Bu hakikati Üstadımız bir çocuğun doktordan belli bir ilacı istemesi ile izah ediyor. Doktor, o isteği ya aynen kabul eder veyahut daha faydalı bir ilaç verir ya da çocuğun isteğinin kendisi için zararlı olduğunu bildiğinden hiç vermez Biz de hakkımızda neyin daha hayırlı olduğunu bilmeme noktasında o hasta çocuk gibiyiz.

Duamızı bir ibadet şuuru ile yapmalı ve netice için Rabbimizin hikmetine ve rahmetine itimat etmeliyiz diyerekten bu ayki yazımızı burada neticelendiriyorum Önümüzdeki yazıda hangi dualar, ne zaman, nerede ve nasıl yapılırsa kabul olur bunları sizler ile paylaşmaya çalışacağım.

KARL POLANYİ’NİN GÖZÜNDEN LİBERALİZM

KARL POLANYİ’NİN GÖZÜNDEN LİBERALİZM

Esma Ekinci

Karl Polanyi bilinçaltımıza yerleşmiş/yerleştirilmiş ve artık aksini zor iddia edebileceğimiz bilgilerin aslında doğru olmadığını iddia eder. Polanyi liberallerin günümüze kadar işleyen ekonomik olayları yanlış yorumladıklarını ve kendi bakış açılarını doğrulayacak şekilde büktüğünü söyler

Polanyi’ye göre liberaller bizleri şu ana kadar kandırmış. Bunu ortaya atmasında elbette göz ardı edilemeyecek analizler var Polanyi’nin, ilk fark ettiği şey bir serbest piyasa ideali var; çünkü görüyor ki gün geçtikçe piyasalar serbestleşiyor ve bu durum hızlanarak devam ediyor Bu şekilde de ekonominin yönetiminin kontrolü serbest piyasaya kalıyor İnsanlara her şeyin kendi haline bırakıldığında zaten piyasanın kendi kendini en iyi şekilde regüle edeceği inancı empoze ediliyor. Yani liberallerin ütopik inancı.

Polanyi işte bu noktada karşı çıkıyor bu düşünceye Onun savunduğu ise liberalizmin insanın doğasında olmadığı düşüncesidir Ve bu görüşü öne sürerken de ontolojik çalışmalardan faydalanıyor. Örneğin diyor ki; primitiv toplumlarda önemli olan kişisel çıkar değil, toplum ve toplum ilişkilerinin korunmasıdır. Ekonomi aslında kişisel çıkar olmayan motivasyonlarla yönetilir O tür toplumlarda önemli olan kişinin servetini sürekli artırmaya çalışması değildir Birbirini korumaya yönelik takas/yardımlaşmadır Bütün ekonominin piyasa tarafından kontrol edilmesi, doğal gelişen bir süreç değildir; organize bir plan ile serbest piyasa oluşturulmuştur. Serbest piyasanın yaratılmış birşey olduğunu iddia ediyor kısaca

Şimdi liberal ekonominin en büyük yapı taşına bakalım; toprağın mülkiyet haline gelmesi. İşte burada da görebiliyoruz ki ilkel çağlarda toprağın ifade ettiği mana ve şu zamanda Homo economicus’un toprağa bakış açısı oldukça farklı Ve bunun bu şekilde gelişmesinin nedeni; Enclosure Movement yani devletin kendi toprağını belirli insanlara satması

Yalnızca Enclosure Movement, tek başına varsaydığımızda, liberalizmin bize anlattığı “Her şeyi serbest bırak piyasa en iyisini bulur.” mantığının ütopik bir düşünce olduğunu bize gösteriyor Devlet müdahelesi olmadan liberalizmin ana taşı bile olamazdı Şu anda bile bazı gruplar sömürülmesin diye devlet bazı şeylere müdahale etmekte Asgari ücret, çocuk işgücünü engelleme, çalışma şartlarını düzenleme kanunu, denetimlerin yapılması, sosyal güvenlik sistemi, gıdaların/eczane ürünlerinin kontrol edilmesi, gramajların kontrolü vs Yani kısacası serbest piyasa idealine hiçbir zaman ulaşılamadı, çünkü ulaşılsa liberalizm düşüncesinin tam tersine bazı gruplar mağduriyete terk edilecekti

Meliha Ekinci

Önceki yazımda; “klonlama nedir? Ve nasıl oluşur?” hakkında bilgi vermiştim Şimdi ise, klonlamanın etik olup olmadığından ve dini açıdan da bu konuya nasıl bakıldığından bahsedeceğim İnsan klonlamayı 30’dan fazla ülke tamamen yasakladı, sadece 15 ülke terapötik klonlamaya izin verdi Bu yasaklarının sebebi, insan klonlamanın etik ve dini açıdan uygun olmayışıdır

Öncelikle, klon bir robot değildir bu yüzden de onun da bir ruhu olup, akıl, bilgi ve iradesi olacaktır Klon da olsa o da bir insanın genel düşüncelerine sahip olacaktır. Ve ona “ sen bir başkasının kopyasının, sen sadece bir deneksin, sen öz değilsin” gibi sözler söylendiğini düşünsenize.. İşte bu sözleri duyduktan sonra kendisini değersiz hissetmeye başlayayıp, bazı insanlar tarafindan 2. sınıf insan muamelesi gormesi çok yüksek ihtimal Hiçbir zaman kendini özel hissedemeyecektir. Bu, tek yumurta ikizleriyle aynı kefeye konulamaz, çünkü ikizler aynı anda doğar ve “Ondan sonra dünyaya geldim, 2 sınıfım ” algısı olmaz İnsan böyle bir varlıktır

Klonlanan kişi de insan olduğuna göre, kendini kıyaslamak ile beraber yalnızlığını da sorgulayacaktır. Dünyada sahiplenecek aile kısıtlı olduğundan dolayı bir zaman sonra sahiplenecek aile yetmezliği olacaktır

Ailesinin olmaması çok büyük bir eksiklik olacaktır, çünkü aile hem sosyalleşme, öğrenme, bağımsızlık, güven, edep vb. değerlerin kazanılması yönünden çok önemlidir Ailenin olması hem yalnızlık hissini giderme hem de bazı bilmediği davranışları ileriki zamanlarda düzeltme açısından çok önemlidir. Çünkü çoğu insanın en çok öğrendiği yer ve huzur/güven bulduğu ortam aile ortamıdır

Önceki yazımda da belirttiğim gibi klonlamanın getirdiği hastalıklar çok fazla Erken yaşlanma ve bağışıklı sisteminde de zayıflıklar gibi Kimse sağlıklı olacağının garantisini veremez Ayrıca, hayvanları klonlama konusunda bile bir sürü başarısızlık varken insanlar için deney yapılması kabul edilemez

Sonuç olarak klonlama etik değildir ve ayrıca dini açıdan da doğru değildir. İnsanları kötü/negatif düşüncelere/yalnızlığa ve hastalıklara bile bile sürüklemek yanlış olduğu için klonlama doğru değildir.

Yaratmak Allah’a mahsustur, insanlara genlerle oynayıp başka bir varlık yapma hükmü verilmemiştir.

This article is from: