Dogal Tas Kitabi

Page 1

DOĞALTAŞ DEYİNCE ...! Prof. Dr. Erdoğan YÜZER (İTÜ)

Arş. Gör. Serkan ANGI (İTÜ)

Yrd. Doç. Dr. Yıldırım GÜNGÖR (İÜ)

ŞUBAT, 2008 İSTANBUL


İLK SÖZ Bu kitap, “Bakmakla Görmek” kavramları arasındaki farkındalığın çoğu kez göz ardı edildiğini, “Doğaltaş” örneğinde de vurgulanması amacı ile kaleme alınmıştır! Taş, tarihsel çağlar boyunca insanın vazgeçemediği, yaşamını onunla bütünleştirdiği, kısaca, onun “Olmazsa olmazı”dır. Böyle olmasına rağmen, üzerinde yürüdüğümüz kaldırımı, tırmandığımız merdiveni, önünden geçtiğimiz caminin duvarlarını, denize fırlattığımız çakıl taşını, yemeklerimizin hazırlandığı mutfak tezgâhını yakından görerek algılamaya ayırdığımız zaman ne kadar azdır! Bunları yapabildiğimizde, hele “Taşların Dili” diyebileceğimiz ortak alfabeyi öğrenmeye birazcık heveslendiğimizde, taşların sadece kısacık insanlık tarihinin değil, 4.6 milyar yıllık yeryuvarının (dünyanın) da tarihine ilişkin çok önemli ve güvenilir ipuçları verdiğini anlarız. Bu nitelikleri ile doğal taşlar insanlık ve doğa tarihinin en önemli tanıkları, eşi bulunmaz ve taklit edilemeyen Künyeleri’dir. “Doğa, ancak onun dilinden anlayanlara cömert davranır!” gerçeğini göz önünde bulundurarak elinizdeki kitapta, bu dili birlikte konuşabilmeyi amaçladık. Evren ve yeryuvarının çözebildiğimiz kadarı ile sırlarını, taşların milyonlarca yıllık süreçteki oluşumlarına ilişkin bilinenlerini, sanatçı titizliği ile şekillendirdiği güzelliklerini paylaşmakla yola koyulduk. Daha sonra tarihsel dönemlerde Dünyada ve Anadoluda doğaltaşlar aracılığı ile günümüze taşınan uygarlık izlerini algılamaya çalıştık. Bu arada doğanın ülkemize doğaltaşlar açısından ne kadar cömert davrandığını, ama bizlerin bu nimetin kadrini ne kadar az bilebildiğimizi sorguladık! Teselliyi son 20 yıla kadar taşçılık olarak isimlendirebileceğimiz “zanaat”ın, günümüzde “Doğaltaş Endüstrisi” gibi, dünyaca takdir edilen bir düzeye getirildiğinde bulduk. Bu kıvancı, sayılarla ve güzel örnekleri ile sergileyerek ülkemiz insanın başarıları ile övünç duyduk. Kısacası, doğanın bize armağanı olan taşının değerini onun dilinden konuştukça ve anladıkça, ona daha bir yakınlaştık ve sevdik! Doğrusu biz bunları yazarken keyif aldık! Umarız siz de bu keyfi, kitabın sayfalarını çevirdikçe bizimle paylaşırsınız! “Marifet iltifata tabidir” demiş deneyimli büyüklerimiz! Eğer Doğaltaş Deyince akla geliveren bu sıraladıklarımız birazcık marifet sayılırsa, bunların sergilenmesi, GRANİTAŞ A.Ş Yönetim Kurulu başkanı sayın Suat SARISOY’un yakın ilgisi ve desteği, bir başka deyişle, “iltifatı” olmasaydı gün ışığına çıkamazdı. Mümtaz dostumuza şükran borçluyuz. Kitabın düzenlenmesinde ve pırıl pırıl baskısında emek veren GRANİTAŞ Genel Müdür Yardımcısı sayın Rıza BİRİNCİOĞLU’na ve sayın Temel ŞAHİNGİRAY’ın şahsında Detay Matbaacılık Şirketinin değerli elemanlarına teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Şubat 2008 İstanbul

E.YÜZER Y.GÜNGÖR S. ANGI


TAŞI TANIMAK… Günümüzden on iki bin yıl önce, Urfa’dan 15 km uzaklıktaki Göbeklitepe’ de insanlar T biçimli dikilitaşlar ürettiler. Bu dikilitaşlarla tapınak donattılar… Bunu başarabilmek için yalnızca çakmak taşından el aygıtları kullanabildiler. Bir başkasını bilmiyorlardı çünkü… Kısacası, taşla taşa biçim verdiler… Yeryüzündeki, bu güne dek bilinen en eski tapınak bu… Son yıllarda, yine 12.000 yıl öncesinden, insanoğlunun taştan yonttuğu insan biçimli yontusu bulundu Urfa’da… Yeryüzündeki ilk yontuydu bu, bu güne dek bulunmuş… 12.000 yıldan bu güne taşla neler üretildi neler Anadolu’da: Tapınaklar, anıtlar, tiyatrolar, okullar, hamamlar, evler, havuzlar, çeşmeler, gömütler vb. Taşın tarihi Anadolu’da yazıldı bir bakıma… Bu gün de taşa, dayanıklılığına, kalıcılığına, koruyuculuğuna, yalıtıcılığına, parlatılabilirliğine inanarak sevgiyle yaklaşanlar var elbette… Çakmaktaşı aygıttan bu günün bilgisayarlı aygıtlarına yüzyıllar geçti… Bu günün aygıtlarıyla taşa her türlü biçim verebilmek olanaklı. Ancak bunun için en önemli koşul, taşı gerçekten tanımaktır… Taşı tanıyanların onu tüm özellikleriyle, her sanatçıya, her mimara, her ustaya kolay anlayabilecekleri biçimde anlatabilmeleri bunun için önemlidir. Elinizdeki yapıtın bu yolda bir katkı olacağına inanıyorum.

Cengiz BEKTAŞ


ÖNSÖZ Doğal Taş sektörünün hem çok keyifli, hem de çok zor dünyasına adım attığım ilk günlerde bilgi edinmek için çok zorlandım. Doğal Taş Dünyasındaki birinci dış seyahatimi Tokyo’ ya, yaptım ve gider gitmez Japonya Standartlar Enstitüsü’ nü ziyaret ettim. Tüm sektörlerde en gelişmiş standartlara sahip olan Japonya’ nın doğal granit için yayınladığı standardın sadece bir buçuk sahife olduğuna inanmakta çok zorlandım ama gerçek oydu. Sektörde geçen yıllarım içinde, doğal taş seçecek, kullanacak insanlara, doğal taşı başından sonuna tanıtan derli toplu bir yayın hazırlamanın doğal taş ve inşaat sektörüne çok önemli bir hizmet olacağını düşündüm. Bu düşüncemi paylaştığım, her zaman yanımızda hissettiğimiz değerli hocamız Prof. Dr. Erdoğan Yüzer’i bizden daha heyecanlı ve istekli görünce hemen işe koyulduk. Prof. Dr. Erdoğan Yüzer’in ekibinde Yrd. Doç. Dr. Yıldırım Güngör ve Araştırma Görevlisi Osman Serkan Angı esere çok emek verdiler. Ekibin tüm üyelerine içtenlikle teşekkür ediyorum. Mimarlık Sanatımızın duayenlerinden Prof. Dr. Cengiz Bektaş’ a, bu yayına bir önsöz yazmalarını istirham ettiğimde kullandıkları güzel sözcükleri bu yayının çok değerli bir anısı olarak hep hatırlayacağım. Kendisine teşekkür ediyor, sağlık ve mutluluk içinde eserlerini sürdürmesini diliyorum. Granitaş Pazarlama Genel Müdür Yardımcısı Sn. Rıza Birincioğlu eserin gerçekleşmesi için çok emek çekti, teşekkür ediyorum. Yayın, doğal taş, mimarlık, inşaat, madencilik ve jeoloji dünyasına bir şeyler katabilirse mutluluğumuz pekişecek. Saygılarımla,

Suat SARISOY


İÇİNDEKİLER


DOĞALTAŞ DEYİNCE...!

NEDEN DOĞALTAŞ ? Yerkabuğundan çıkarılarak kullanılan “Endüstriyel Hammaddeler” içinde “Taşlar” ın önemli bir yeri vardır. Taş, tarihsel çağlar boyunca insan ile bütünleşen bir malzemedir. İnsan yaşamı, barınmadan, korunmaya, duygularını, mesajlarını geleceğe aktarmadan, sonsuza yolculuğunda da bedenini emanet etmeye kadar, sağlamlığın, güvenin simgesi olan taş ile iç içedir. Taş, ilkel insandan günümüzün çağdaş insanına kadar yaşamı boyunca şekil ve işlev değiştirerek sürekli kullanılagelmiştir. Dünyadaki bilimsel ve teknolojik gelişmeye bağlı olarak, yaşam anlayışı da beklentiler de değişmektedir. Günümüzde daha sakin ve huzurlu doğal ortamlarda yaşama isteği giderek artmaktadır. Çağdaş insan bu özlemini, olabildiğince doğal taşlarla bezenmiş mekanlarda yaşamını sürdürerek gidermeye, en azından buna katkı sağlamaya çalışmaktadır.


Doğaltaş deyimi, doğada (tabiatta) bulunan değişik kökendeki her türlü taş için kullanılan genel bir terimdir. Türkçede, bilimsel olarak birbirine yakın anlamlarda taş yerine kaya, kayaç, külte sözcükleri de kullanılmaktadır. Bu kitapta tercih edilen sözcük taş, doğada bulunan bir madde olduğu için de “Doğaltaş”’tır. Endüstriyel ya da ticari anlamdaki “Doğaltaş” tanımı ise yasal izin ile üretilerek, işlenmeden ve/veya işlenerek, boyutlandırmadan ya da boyutlandırılarak işlem gören taşlar için kullanılmaktadır. Örneğin, bir kireçtaşı (kalker) ocağından elde edilen taşlar, çimento ve kireç üretiminde hammadde olarak belirli işlemlerden geçirilerek kullanıldığı gibi, temel taşı olarak sadece yontularak, beton agregası olarak kırılıp elenerek, kaplama taşı olarak da boyutlandırılmış bloklardan kesilip parlatılarak kullanılabilmektedir. Bu örnekte görüldüğü gibi “Doğaltaş” deyimi, kullanım yerine ve amacına göre tüm değişik işlevleri kapsayan bir “Şemsiye Kavram” niteliğindedir.


Son yıllarda, dünyanın çoğu ülkesinde olduğu gibi ülkemizde de “Mermer Sektörü” yerine “Doğaltaş Sektörü” tanımı ve kavramının yaygınlaştığına tanık oluyoruz. Doğaltaşları çok yönlü olarak tanıtım amacı ile hazırlanan bu kitapçığın başında, Neden Doğaltaş ? sorusuna yanıt vermeye çalışacağız. Bildiğimiz gibi “Doğa”, “Tabiat” karşılığı olarak dilimize yerleşen bir sözcüktür. Doğa, kendiliğinden yaratılarak var olan maddelerin bütününü ve bunları düzenleyen yasaların tümünü içerir. Başka bir deyişle insan çalışmasının ve becerisinin ürünü olmayan tüm varlıklar doğa’nın ürünüdür, yani doğaldır!


Doğada basitlik ile karmaşıklık iç içedir. Var olan düzen kendi içinde dengeli ve tutarlı olup her şey birbirine bağlı biçimdedir. Görünürde basit olan ilişkiler içine girildiğinde kolay açıklanamayacak bir bilinmezliği içerir. Zaten doğallığın erişilmez güzelliği de bu “sır”/ “giz” den kaynaklanmaktadır.

Üzerinde yaşadığımız ve “Dünya”(“Yeryuvarı-Yerküre”) adını verdiğimiz gezegen, gök varlıklarının tümünü içeren “Evren” (“Kâinat”)ın bir parçasıdır. Tüm canlı ve cansız varlıkları bünyesinde barındırır. Bugünkü bilgilerimize göre dünya, yaşam iksiri olan “su”yun, buna bağlı olarak da “canlı”ların bulunduğu evrenin tek gezegenidir.


Mineral-Taş İlişkisi Doğaltaşlar, günümüzde elde edilen verilere göre içyapısı ayrıntılı olarak belirlenen Yeryuvarının en dışındaki “Kabuğu” oluşturan katı maddelerdir. Oluşumlarına göre kimyasal bileşimleri ve yapısal özellikleri değişiklik gösteren doğaltaşlar renklerini içerdikleri maden oksitlerinden alan sert, sağlam cisimlerdir. Doğaltaşları oluşturan zincirin halkaları; Atom → Molekül → Element → Bileşik → Madde şeklinde sıralanabilir. Mineral, bu zincirde “Madde” kavramının kapsamı içindedir. Kendine özgü kimyasal bileşimi, kristal şekli olan, doğal bir maddedir. Doğaltaş ise bir mineral topluluğudur. Doğaltaşlar, tek türde minerallerin bir araya gelmesi ile oluştuğu gibi, çeşitli minerallerin birleşmesi ile de oluşur. Bunlara ilişkin en güzel örnekler mermer ve granitin içyapılarında görülebilir. Mermer, sadece kalsit, granit ise kuvars, feldispat, mika, hornblend gibi çok sayıda mineralin bir araya gelmesi ile oluşur.

Kalsit → Mermer ‘dir. (Tek Mineral) (Doğaltaş)

Kuvars, Feldispat → Granit Mika, Hornblend (Doğaltaş) (Çok Mineral)


DOĞALTAŞLARIN NİTELİKLERİ Doğaltaşlar isimlerinin de çağrıştırdığı gibi endüstriyel bir ürün değil, doğada milyonlarca yılda şekillenmiş, onun ayrılmaz bir parçası olan ve tüm gizemini barındıran benzersiz bir üründür. Bu nedenle kullanımı sırasında ve sonrasında doğayla barışıktır. Yaygın deyimi ile “Çevre Dostu”dur. Doğaltaşlar, Türkiye gibi jeolojik oluşum farklılığı olan ülkelerde renk ve desen açısından çeşitlilik, olağan üstü zenginlik ve özgünlük sunarlar. Bu durum, doğanın bizlere sunduğu ve mutlaka değerlendirilmesi gereken bir lûtfudur. Doğaltaşlar fiziksel özellikleri ve atmosfer etkilerine uygun davranışı olan mekanlarda, usulüne uygun kullanıldıklarında, her türlü işlevsellik ve ince zevkin tatmin edileceği, dayanıklı ve sağlam bir malzeme türüdür. Burada belirtilen özellikleri ile doğaltaşlar, hiçbir insan yapısı endüstriyel malzemede bulunmayan, taklit edilemeyen, üstün ve özgün niteliklere sahip, insana güven veren ayrıcalıklı bir malzemedir. Bu güven, tarihsel çağlar boyunca duyulduğu için, doğaltaşlar geçmişten geleceğe mesajların taşındığı güvenilir bir araç olarak kullanıla gelmiştir! Özetle, doğaltaşlar, oluştukları ortamın koşullarını yansıtan, içyapıları ve fosilleri ile milyonlarca yıllık Dünyanın Tarihinin gelişimine tanıklık ettiği gibi, bunların tarihsel dönemler boyunca çeşitli amaçlarla kullanılması ile yüz binlerce yıllık İnsanlık Tarihi’nin de gelişimine ışık tutar. Bu nitelikler hiçbir maddede bulunmamaktadır.


DOĞALTAŞ İLE İLGİLİ TANIMLAR Doğaltaşlar, işlenebilirlik, dayanıklılık, koruyuculuk, yalıtıcılık, iyi parlatılabilirlik, görünüm, farklı renk ve desen çeşitliliği ve taşıdığı estetik nitelikleri ile insanoğlunun var oluşundan günümüze kadar, her zaman yaşamının vazgeçilmez bir parçası olmuştur. Doğaltaş ocaklarında blok boyutu küçük olan malzemeden genellikle “Yapıtaşı” olarak yararlanılır. Yapıtaşı sözcüğü, yol ve kaldırım döşemesi, bordür taşı, duvar ve dayanma yapısı malzemesi, çatı örtüsü, kıyı tahkimatı, dalgakıran (anroşman) ve baraj rip-rap malzemesi, demir yolu balastı ve agrega (kırmataş) üretimi gibi geniş bir kullanım alanını belirtmektedir. Yapıtaşı eldesi için yerinde kesme, doğal süreksizliklerden yararlanma ve patlayıcı madde kullanımı yoluyla ocak üretimi yapılmaktadır. Ürün boyutu ve özellikleri kullanım alanına göre farklılıklar gösterir. Bazı durumlarda ise doğal süreksizlikleri boyunca plaka şeklinde ayrılan yapıtaşları kaplama ve örtü amacıyla kullanılmaktadır. Gnays, arduvaz, fillat, grafit şist gibi ticari anlamda “Kayraktaşı” olarak tanımlanan dekorasyon ve çatı örtüsü amaçlı metamorfik taşlar bu gruba girmektedir.


Son yıllarda “Taş - Toprak Endüstrisi” olarak isimlendirilen çimento, seramik, cam gibi sektörlerin içine yukarıda tanımlanan “Yapıtaşları” da alınmıştır. Başka bir deyişle, yapıtaşları çağdaş anlamda bir endüstriyel hammadde türü olarak benimsenmiştir. İnşaatta kullanılan yapıtaşları kendi içinde; • Yontulmamış (ham) taşlar, • Gelişigüzel yontulmuş taşlar, • Kırılmış - elenmiş taşlar (Agrega), • Boyutlandırılmış blok taşları, • Kesilmiş, boyutlandırılmış levha (plaka), fayans vb. halinde işlenmiş taşlar olarak sınıflandırılmaktadır. Tüm bu taşlar, yerkabuğunda açılan “Taş Ocakları”ndan elde edilmektedir. Taşların kullanılacağı yerlere göre, uygulanan “İşletme Yöntemleri” de değişmektedir. Boyutlandırılmış blok taşların elde edildiği ocaklar, bilimsel açıdan doğru olmasa da dilimizde “Mermer Ocağı” olarak isimlendirilmektedir.


MERMER Mİ ? DOĞALTAŞ MI ? Dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi ülkemizde de kesilip, parlatılarak, değişik amaçlarla kullanılan doğaltaş, “Mermer”, bu uygulamayı ticarete dönüştüren sektör de “Mermer Sektörü” olarak bilinmektedir. Aslında bu tanıma giren taşlar arasında yukarıda da açıklandığı gibi gerçek (bilimsel) anlamda mermerlerin yanı sıra, jeolojik kökenleri oldukça farklı olan diğer renkli doğal taşlar, travertenler, silisli (sert) taşlar grubundan granitler, serpantinitler vb.de bulunmaktadır. Dünyada bu karmaşayı önlemek için sektör, “Mermer Sektörü” yerine, gittikçe yaygınlaşan bir tanımlama ile Boyutlandırılmış Bloktaş (Dimension Stone) Sektörü veya kısaca Doğaltaş (Natural Stone) Sektörü olarak anılmaktadır. Böylelikle, jeolojik kökenlerine bakılmaksızın, ekonomik anlamda blok alınabilen her türlü doğal taş amaca yönelik, daha doğru bir tanımla bu şemsiye altında toplanmaktadır. Bu tanımlama, ülkemizde de yaygınlaşmaya başlamış olup bu kitapta da bu tanımlamalar benimsenmiştir. Kitabımızın bundan sonraki bölümlerinde yukarıda bahsedilen konular daha ayrıntılı olarak açıklanmaya çalışılacaktır.


Doğal taş sektöründe kaplama ve süsleme amaçlı yaygın olarak kullanılan deyim “Mermer”dir. Ticari anlamda, standartlara uygun boyutlarda blok verebilen, kesilip parlatılan ve taş özellikleri (malzeme özellikleri) kaplama taşı normlarına uygun olan her tür ve kökenden taş (mağmatik, tortul ve metamorfik) sektörde “Mermer” olarak bilinmektedir. Bu tanıma göre kireçtaşı (kalker), traverten, kumtaşı gibi tortul; gnays, mermer, kuvarsit gibi metamorfik; granit, siyenit, gabro gibi mağmatik taşlar da “Mermer” olarak isimlendirilmektedir. Açıklamalardan da anlaşılacağı gibi buradaki mermer tanımı ticari kavram olarak ele alınmıştır. Başka bir deyişle kesilip, parlatılarak kullanılan her tür doğal taş ticari anlamda mermerdir. Bilimsel tanıma göre ise, sadece karbonatlı taşların (kireçtaşları ve dolomitik kireçtaşları) doğada ısı ve basınç altında yeniden kristalleşmesi ile oluşan başkalaşım (metamorfik) kayaçlarına “Mermer” denmektedir. Çoğunlukla kalsit kristallerinden oluşan mermerlerin kimyasal bileşimi kalsiyum karbonat (CaCO3) ve/veya kalsiyum-magnezyum karbonat-dolomit (CaMg(CO3)2)’dır. Mermerlerde az oranda silisyum dioksit (SiO2) ve renk veren metal oksitler (pigmentler) de bulunmaktadır


Uluslararası piyasada da rastlanan bu isimlendirme karmaşasının önüne geçmek için son yıllarda “Boyutlandırılmış Doğal Blok Taş” sektöründeki sınıflama; • Gerçek (bilimsel tanıma uygun) Mermerler, • Renkli Doğal Taşlar (Kireçtaşları), • Traverten ve Oniksler, • Sert Taşlar (Mağmatik ve Metamorfik) olarak 4 ana grup altında yapılmaktadır. Boyutlandırılmış Doğal Blok Taş Sektörü ya da kısaca Doğal Taş Sektörü tanımı içine, gerçek mermerler, traverten ve albatrlar (oniks), renkli kireçtaşları (kalkerler) ve dolomitler, silisli ya da sert taş olarak bilinen granit grubu mağmatik taşlar ve volkanik taşlar, silisli kumtaşları (kuvarsit) ve konglomeralar (çakıltaşları; breş ve puding) girmektedir. Sadece daha çok çatı örtüsü ve dekorasyon amaçlı kaplama malzemesi olarak kullanılan kayrak (kayagan) taşları (arduvaz-sleyt) ve ince tabakalı plaket kalkerleri, parke, bordür ve zar taşları blok taş tanımının dışında kalmaktadır.


EVREN ve YERYUVARI (DÜNYA) Evren, Güneş sistemi ve Yeryuvarı’nın oluşumu birbirinden bağımsız değildir. Yaklaşık 20 milyar yıl sürecek olan bir öykünün başlamasından günümüze kadar tam olarak 13,7 milyar yıl geçtiği düşünülmektedir. Yeryuvarı bu sürenin son 4,6 milyar yıllık dönemini kapsamaktadır. Evrenin Oluşumu Evren yaklaşık 13,7 milyar yıl önce küçük ve aşırı sıkıştırılmış enerjiyle yüklü bir yapının, büyük bir patlamayla (Big-Bang) çok hızlı bir şekilde genişlemesiyle oluşmuştur. Zamanla ilk plazma soğumuş ve parçalanmış, böylece ilk yıldızlar ortaya çıkmıştır. 10 milyar yıldan daha önce oluşmuş olan yıldızlarda ana bileşenler Hidrojen ve Helyumdur. Buradan yola çıkarak evrenin ilk oluşum evrelerinde sadece bu iki elementin oluştuğunu söylemek olanaklıdır. Evrendeki en yaygın element olan Hidrojen, tüm Gökadaların ve yıldızların ¾ ünü oluşturur. İkinci baskın element ise helyumdur. Her iki element evrendeki maddenin % 98 ‘ini oluşturur. Diğer elementlerin oranı ise sadece % 2 dir.


Evrenin Geleceği Günümüzün bilimsel öngörülerine göre, Evren’in oluşmasından 19 milyar yıl sonra güneş genleşerek Kırmızı Dev’e dönüşecek ve Dünya’daki tüm yaşam yok olacaktır. İçinde bulunduğumuz Samanyolu ile Andromeda galaksileri çarpışacak, evrenin oluşmasında 20 milyar yıl sonra tüm yıldızlar birer birer sönecek, yerlerine yeni yıldız oluşamayacak ve evrene karanlık çökecektir. Bu öngörülere göre evrenin yok olmasına 6,3 milyar yıl, Dünya’nın yok olmasına ise 5,3 milyar yıllık bir süre vardır.


Güneş Sisteminin Oluşumu Güneş sisteminin oluşumu ile ilgili yaygın olarak benimsenen öngörü, Samanyolu Galaksisi'nde yer alan büyük bir gaz toz bulutunun yoğunlaşarak Güneş'i ve diğer gezegenleri oluşturmasıdır. Güneş etrafındaki gezegenler için büyük bir ısı kaynağıdır. Güneş bu ısıyı bünyesindeki hidrojeni çekirdek füzyonu ile helyuma çevirerek elde etmektedir. Başlangıçta %73 olan hidrojen oranının günümüzde %38'e düştüğü öngörülmektedir. Sürekli olarak meydana gelen çarpışmalar ve birleşmeler sonucunda dokuz gezegen, 100’ün üzerinde uydu ve iç ve dış gezegenler arasında yer alan Asteroitler oluşur.


Yeryuvarının Oluşumu Güneşin ışımaya başlamasından 70 milyon yıl sonra tüm gezegenler yavaş yavaş şekillenmiştir. 4,5 milyar yıl önce Mars gezegeni büyüklüğündeki bir cisim ilksel dünyaya çarptı ve büyük bir parça kopardı. Çarpışma sırasında çıkan enerji, yeryuvarından kopan parçaların ve çarpan cismin parçalarının büyük bir kısmını buharlaştırdı. Gaz haline gelen madde, yeryuvarının etrafında toplandı ve kısa zamanda kızgın bir kütleye dönüştü. Bu kızgın kütleden Yeryuvarı’nın uydusu olan Ay oluştu. Ayın oluşumuna neden olan çarpışma yer kabuğunu eriyik hale getirdi. Tamamen kızgın bir kor halinde olan Yeryuvarı, yüzeyinin yavaş yavaş soğumasıyla birlikte taşlardan oluşan bir kabuk tutmaya başladı. Lav akıntıları ve meteorların düşmesi yüzünden yer yüzeyi sürekli olarak kırılıp parçalanmaya başladı. Lavlarla birlikte yeryüzüne çıkan volkanik gazlar ağırlıklı olarak [H2 O (su buharı), CO2 (karbondioksit ve N (azot)] Yeryuvarının etrafında ince bir atmosfer oluşturmayı başladı. Tüm bu olaylar yaklaşık 4.3 milyar yıl önce gerçekleşti.


4.2 milyar yıl önce ısının yavaş yavaş 100 derecenin altına inmesi ile buharlaşma azaldı ve okyanus oluşumu aşaması başladı. Okyanus suyunun kökeni volkanik aktiviteler sonucunda açığa çıkan su buharıdır. Yeryuvarındaki bu su kaynağının artışının önemli sebeplerinden biri de buzla kaplı meteoritlerin Yeryuvarı’na düşmesidir. Buharlaşan su ilkel atmosferden yağmur olarak tekrar Yeryuvarına indi. Zamanla çukurluklar suyla dolmaya başladı ve okyanuslar oluştu. Suyun ortama hâkimiyeti ile su döngüsü (çevrimi) de görülmeye başladı. Yerkabuğunda ilk olarak “Bazalt” taşı oluştu. Jeolojik süreçte ise kıtaları temsil eden “Granit” meydana geldi. Bu süreçte 3500 milyon yıl önce ilk canlılar görülmeye başlandı.


Yeryuvarının İç Yapısı Yeryuvarı içten dışa doğru; iç çekirdek, dış çekirdek, alt manto, üst manto ve kabuktan oluşmaktadır. Yeryuvarının yarıçapı göz önüne alındığında, üzerinde canlıların yaşadığı ve taşlardan oluşan yerkabuğunun (taş küre) kalınlığı bu yarıçapın yaklaşık % 1’i kadardır. Başka bir deyişle bu kalınlık elma ile kabuğu arasındaki ilişkiye benzetilebilir. Yeryuvarının en üst kısmında yer alan kabuk soğuk, katı ve kırılgan kayaçlardan oluşmakta ve litosfer (taş küre) olarak adlandırılmaktadır. Kabuğun üst kesimlerinde, kalınlığı 25-70 km arasında değişen kıtasal kabuk ve kalınlığı 5-10 km arasında değişen okyanusal kabuk yer almaktadır. Aşağıdaki sekiz element Litosferin % 98 ini oluşturmaktadır. Bunlar: O (oksijen), Na (sodyum), Mg (mağnezyum), Si (silisyum), K (potasyum), Ca (kalsiyum), Fe (demir) ve Al (alüminyum) dır.


Yerkabuğu Hareketleri Yeryuvarı dinamik bir yapıya sahiptir ve hareket etmektedir yani canlıdır. Üzerinde yaşadığımız kıtalar levhaların, levhalar (plakalar) da astenosferin üzerinde yer almaktadırlar. Levhalar sürekli hareket etmektedirler. Levha sınırları boyunca volkanik etkinlikler ve depremler oluşmaktadır. Anılan hareketler günümüz teknolojisiyle milimetre duyarlılığında ölçülmektedir.

Levhaların hareket etmesinin nedeni mantodaki ısıdan kaynaklanan konveksiyon akımlarıdır. Bu konveksiyon akımları yerkabuğunu oluşturan okyanusal ve kıtasal kabukların belli bölgelerde birbirlerinden ayrılmalarına belli bölgelerde ise birbirleriyle çarpışmalarına neden olmaktadır.

Kıtasal ve Okyanusal Kabukların Hareketleri


Yeryuvarı üzerinde toplam 12 adet büyük ve küçük levha bulunmaktadır. Bunlar: Kuzey Amerika, Avrasya, Karayipler, Afrika, Arabistan, Filipinler, Pasifik, Kokos, Güney Amerika, Avustralya- Hindistan, Nazka ve Antarktika levhalarıdır. Örneğin bu levha sınırlarının biri içinde bulunan ve ülkemizin en büyük depremlerini üreten Kuzey Anadolu Fayı (KAF)’nın ayırdığı Avrasya ve Anadolu bloklarının yılda birbirlerine göre yaklaşık 20 mm hareket ettiği ölçülebilmektedir.

Bu levha hareketlerinin göz önünde bulundurulması ile oluşturulan modeller geçmiş, günümüz ve gelecekte yeryuvarının evrimine ilişkin yaklaşımlarda bulunabilmesine olanak sağlamaktadır.


Geç Proterozoik

650 milyon yıl önce

Kretase/Trias Sınırı

66 milyon yıl önce

Yeryuvarındaki Kıtaların Evrimi GÜNÜMÜZ

GELECEK

50 milyon yıl sonra


Jeolojik Zamanlar Yeryuvarının yaklaşık 4,6 milyar yıllık evrimini anlamak için taşların içindeki kayıtları çözmek gerekmektedir. Jeolojik yaşlandırma ya tortul taşların içindeki fosillere ya da radyoaktif bazı elementlere dayandırılmaktadır. Bu kayıtlar taşın oluştuğu döneme ait tüm bilgileri içermekte olup taşların ve canlıların evrimi hakkında çok geniş bilgiler elde edilmesini sağlamaktadır.


DOĞALTAŞLARIN OLUŞUMU ve ÖZELLİKLERİ Element – Mineral - Taş Zinciri Elementler maddenin en küçük parçası olan atomlardan oluşmaktadır. Doğada yüzden fazla element bilinmektedir. Taşları oluşturan mineraller çeşitli elementlerin bir araya gelmesiyle oluşmuştur. Örneğin, taş oluşturan önemli minerallerden biri olan kuvars (SiO2 ); silisyum ve oksijen, kalsit (CaCO3 ) ise kalsiyum, karbon ve oksijen elementlerinden oluşmuştur. Minerallerin tanınması için kristal şekilleri, kimyasal bileşimleri, fiziksel ve mikroskobik özelliklerinin iyi bilinmesi gereklidir. Mineraller doğal olarak oluşan, belli bir özgün kimyasal bileşime ve düzenli bir kristal yapıya sahip katı inorganik bileşiklerdir. Bir yeryuvarı malzemesinin mineral olarak tanımlanabilmesi için; •

• • • • •

Doğal olarak oluşmuş olması, İnorganik olması, Katı olması, Atomların belirli bir düzende dizildiği, kristal yapıya sahip olması, Bir kimyasal bileşime sahip olması

çok önemlidir.


Minerallerin Özellikleri Minerallerin tanımlanmasında fiziksel (sertlik, yoğunluk, renk, çizgi rengi, dilinim, parlaklık, görünüş, kırılış), kimyasal (kimyasal bileşim, radyoaktiflik, asitlere karşı etkileşim) ve fizyolojik (tat, koku ve dokunma) özelliklerinden yararlanılmaktadır. Taşları oluşturan bu minerallerin yukarıda anılan özelliklerinden; sertlik, yoğunluk ve kimyasal bileşim çok önemlidir. Minerallerin büyük bir kısmı kristal yapıya sahiptir. Ancak bazı minerallerde kristal yapı tam gelişememiştir. Bunlara amorf yapılı mineraller denir. Kristal yapıya sahip olan mineraller yerkabuğunda farklı geometrik şekillerde bulunmaktadır.

Minerallerin Kristal Sistemleri


MOHS Mineral Sertlik Skalası Sertlik : Sertlik, minerallerin aşınmaya ve çizilmeye karşı dayanıklılığının ölçüsüdür. Bu ölçü aynı zamanda taşların sertlik ölçüsüdür. Sert mineralleri içeren granit her zaman daha yumuşak mineraller içeren mermerden daha dayanıklı ve uzun ömürlüdür. Sertlik derecesi tayini en yaygın ve kolay olarak “Mohs sertlik cetveli (skalası)” kullanılarak yapılmaktadır. Mohs sertlik cetveli en yumuşak mineral olan talk (1) ile başlar, en sert mineral olan elmas (10) ile sona erer. Örneğin tırnağın sertliği 2,5’ tir. Buna göre tırnak, sertliği 1 olan talk ve 2 olan jipsi çizer. Yani elimize aldığımız bir minerali tırnağımızla çizebiliyorsak bu mineral fiziksel özelliğine göre ya talk ya da jipstir. Eğer mineral kalsit ise sertliği 3 olduğu için tırnağımız kalsiti çizemez. Kalsiti çizmek için bir çakı kullanabiliriz. Normal bir çakının sertliği 5 civarındadır. Bu nedenle çakı, kalsiti rahatlıkla çizer, ama sertliği 7 olan kuvarsı çizemez. Taşların sertliği bileşiminde bulunan esas minerallere bağlı olarak belirlenmektedir. Bilinen doğaltaşlardan granitin sertliğinin 6-7 arasında, kireçtaşı ve travertenlerin 3-4 arasında, gerçek mermerlerin de yine 3-4 arasında olmasının nedeni Mohs sertlik cetvelinden anlaşılmaktadır. Granit, sertliği 6-7 arasında olan feldispat ve kuvars, mermer, kireçtaşı ve traverten ise sertliği 3 olan kalsit minerallerini içermektedir.


Yoğunluk: Bir minerale ait kristalin, hacmine eşit damıtık sudan kaç defa daha ağır olduğunu gösteren sayıya, o mineralin yoğunluğu adı verilir. Birimi; g/cm3 tür. Özellikle taşları oluşturan koyu renkli minerallerin yoğunluğu ( > 3,0 g/cm3 ) açık renkli minerallerin yoğunluğundan ( < 2,7 g/cm3 ) daha fazladır.

Kimyasal Bileşim : Yukarıda değinildiği gibi taşları oluşturan her mineralin kendine özgü bir kimyasal bileşimi vardır. Özellikle karbonat (kalsit) ve silisyum (kuvars) grubundaki mineraller asitlere karşı etkileşimleriyle kolayca ayrılabilirler. Örneğin, kalsit minerali HCl (hidroklorik asit-tuz ruhu) ile köpürerek etkileşme gösterirken kuvars mineralinde herhangi bir etkileşme görülmemektedir. Bunun yanı sıra taşları oluşturan minerallerin radyoaktif özellikleri doğaltaş sektöründe son yıllarda giderek önem kazanmaktadır. Doğada her madde az ya da çok oranda radyasyon içerir. Suda, havada, yiyecek ve içeceklerde farklı oranlarda radyasyon mevcuttur. Önemli olan bu radyasyon değerinin canlı sağlığına zararlı olan değerlere ulaşmamasıdır.

Taşların Bileşiminde Bulunan Bazı önemli Minerallerin Yoğunlukları Mineral Adı

Yoğunluk (g/cm3)

Kalsit

2,7

Dolomit

2,8-2,9

Kuvars

2,6

Ortoz

2,56

Plajioklas

2,6-2,7

Biyotit

3,0-3,1

Hornblend

3,1-3,4

Piroksen

3,2-3,4


Bina malzemelerinde bulunan 40 K, 232 Th, 226Ra radyonüklidlerinden yayımlanan gama ışınları da bina içinde dışsal maruz kalmaya katkıda bulunurlar. Bu nedenle Ra (Radyum), K (Potasyum), Th (Toryum) içeren bina malzemelerinin spesifik aktivitelerini karşılaştırmak için radyum eşdeğer aktivitesi Ra(eq) adı verilen ortak bir indeks kullanılmaktadır ve Ra (eq) aktivitesinin uluslararası standartlara göre 370 Bq/kg’ı geçmesi istenmemektedir. Bu değer aşağıdaki bağıntıyla hesaplanmaktadır :

Ra (eq) = A (Ra) + 1.43 A (Th) + 0.077 A (K) Son yıllarda, özellikle iç mekan ve kapalı alanlarda kullanılan doğaltaşların radyoaktivitesinin bilinmesi insan sağlığı açısından önem kazanmıştır. Buna bağlı olarak doğaltaşın bileşiminde bulunan ve yukarıda anılan radyonüklidlerin tayini için gama spektrometre yöntemi kullanılmaktadır. Herhangi bir örnekteki radyoaktif elementlerin yayımladığı gama ışınlarını enerjilerine ayırarak algılama esasına dayanan gama spektroskopisi, radyonüklid kimliklerinin belirlenmesinde ve kantitatif tayininde birçok analitik ve nükleer tekniğe tercih edilerek kullanılan çok yönlü, basit, hızlı ve pratik bir radyometrik tekniktir.


Bazı Türk Doğaltaşlarının Radyoaktivitesi (Türkmen ve dig., 2003). Doğaltaş Adı Aksaray Yaylak Bergama Gri Ege Bordo Antalya Limra Denizli Traverten Bucak Traverten

K (Bq /kg)

Ra (Bq /kg)

Th (Bq /kg)

Ra (eq) (Bq /kg)

1082 ± 13

82 ± 3

62 ± 2

253 ± 12

972 ± 13

97 ± 6

73 ± 3

275 ± 20

104 ± 4

3,3 ± 0,7

3,75 ± 0,5

17 ± 2

<4

8±1

<4

< 14 ± 2

<4

<2

<4

<8±2

<4

<2

<4

<8±2

Yukarıdaki tabloda da görüldüğü gibi her ne kadar granitlerin radyoaktivitesi mermer ve travertenlerden yüksek olsa da tabloda verilen tüm doğaltaşların radyoaktivitesi standartlarda belirtilen ve insan sağlığı açısından riskli olan sınır değerin ( ≤ 370 Bq / kg) altındadır. Ayrıca Dünya Nükleer Birliği’nin araştırmasına göre 1 kg kahvede bulunan radyasyonun 1 kg granitteki radyasyona eşdeğer olduğu saptanmıştır.


Taş Yapıcı Mineraller Yerkabuğunda 2000 den fazla mineral bulunmaktadır. Bu minerallerin sadece 20-30 kadarı taş yapıcı özelliktedir. Taşların bileşiminde esas olarak bulunan mineraller taş yapıcı mineraller olarak tanımlanırlar. Örneğin mağmatik bir taş türü olan granit, esas olarak; kuvars, feldispat, mika ve amfibol gibi birden çok türde mineralden oluşurken, metamorfik bir taş türü olan mermer ise esas olarak sadece kalsit mineralinden oluşmaktadır.

Granit

Mermer


Süs Taşları Minerallerin bazı türleri doğada nadir ve düzgün kristaller halinde bulunuyorsa bunlar yarı değerli veya değerli mineraller, bir başka deyişle halk arasında bilinen ismiyle süs taşı olarak tanımlanırlar. Bu tip minerallere süs taşı denmesinin nedeni oldukça sert, asit etkilerine karşı dayanıklı, işlenebilir ve şekillendirildiklerinde ışığı olağanüstü yansıtan (örneğin; elmas-pırlanta) olmalarıdır. Süs taşlarıyla ilgilenen bilim dalına “Gemoloji” adı verilir. Elmas, zümrüt, yakut, topaz, kalsedon, kuvars gibi mineraller düzgün kristallerinden dolayı süs taşı olarak kullanılırlar.

Gröna

Kaşıkçı Elması

Akuamarin


Mavi Kalsedon Eskişehir-Sarıcakaya

Ateş Opal Kütahya-Simav

Ametist Balıkesir-Dursunbey Anadolu’da yerleşik tüm uygarlıklar değerli ve yarı değerli mineralleri (süs taşları) işleyerek kutsal ve sanatsal amaçlara yönelik takı ve benzeri çok sayıda eser üretmişlerdir. Süs taşlarının kullanımında, geçmişten günümüze kadar dünya takı ve süsleme sanatında Anadolu’nun önemli katkısı olmuştur. Gemoloji (süs taşı bilimi) açısından en yaygın olarak kullanılan yarı değerli süs taşları “Kuvars” grubu mineralleridir. Türkiye’de bulunan ve ekonomik önemi olan süs taşları da çoğunlukla bu gruptandır. Eskişehir-Sarıcakaya’nın mavi kalsedonları, Yozgat, Amasya, Afyon, Ankara, Eskişehir ve Kütahya dolayında bulunan agat ve opaller, Kütahya-Simav’ın ateş opali, BalıkesirDursunbey’in ametistleri (mor kuvars), Aydın-Çine’nin kristal kuvarsları ülkemizin bilinen yarı değerli süs taşlarıdır.


Süs Taşlarının

Şifası

?

Uğuru

Son yıllarda gerek “Önleyici tıp”, gerekse “Tedavi edici tıp” yönünden alternatif tedavi yöntemleri bilimselliği kanıtlanmış tedavi yöntemlerinin yanı sıra yardımcı olarak insanların ilgisini çekmeye başlamıştır. Yarı değerli süs taşlarının sadece süs takısı olarak değil, aynı zamanda şifasına ve uğuruna inanarak da bunları kullananların olduğu bilinmektedir. Ancak bu konuda pozitif bilim açısından yapılmış araştırmalara dayalı, neden-sonuç ilişkileri açıklanmış bilgiler bulunmamaktadır.


Doğal Taşların Oluşumları

Taşlar çok basit bir ifadeyle mineral topluluklarıdır. Elementler birleşerek mineralleri, mineraller de taşları meydana getirmektedir. Taşların içerdiği minerallere bakarak oluştukları ortamlar hakkında geniş bilgiler elde edilebilir. Taşlar, oluşumları sırasındaki doğal ortamı yansıtan bir çeşit belge niteliğindedir. Yeryuvarının milyarlarca yıllık jeolojik gelişiminin izleri taşlar üzerine işlenmiştir. Aşağıdaki sınıflamada görüldüğü gibi taşlar mağmatik (plütonik ve volkanik), tortul (sedimenter) ve metamorfik (başkalaşım) olmak üzere üç ana gruba ayrılmaktadır. Bu üç ana taş grubu jeolojik süreç boyunca sürekli bir taş döngüsünün içinde yer alırlar. Magmatik taşlar metamorfik ve tortul taşlara, tortul taşlar magmatik ve metamorfik taşlara, metamorfik taşlar da magmatik ve tortul taşlara dönüşür. Tortul taşlar hacimce yerkabuğunun sadece % 5’ ini, magmatik ve metamorfik taşlar ise % 95’ini oluşturmaktadırlar. Buna karşılık, tortul taşların kapladığı alan % 75, magmatik ve metamorfik taşların kapladığı alan ise % 25 civarındadır.


Taşların Oluşum Döngüsü


DOĞAL TAŞLAR MAĞMATİK

SEDİMENTER

METAMORFİK

GRANİT KIRINTILI BAZALT

KİMYASAL-ORGANİK

KONGLOMERA

KİREÇTAŞI

MERMER SERPANTİN

PUDİNG GABRO

BREŞ

TRAVERTEN GNAYS ONİKS

DİYABAZ

KUMTAŞI

KUVARSİT DOLOMİT

ANDEZİT

FOSİLLİ KİREÇTAŞI

TÜF SİYENİT TRAKİT

Doğal Taşların Sadeleştirilmiş Sınıflaması

ARDUVAZ ŞİST


Magmatik Taşlar Yerkabuğunun derinliklerinde bulunan ve sıcaklığı 600-1300 0 C arasında değişen magma, uçucu bileşenler içeren silikatik bir eriyiktir. Magma derinlerde yavaş yavaş soğursa içerdiği malzeme kendi ideal ısı ve basınç koşullarında yavaş yavaş kristallenir, kristaller iri taneli olur ve buralarda oluşan kayaçlara plütonik taşlar (derinlik taşları) adı verilir. Granit, gabro, siyenit, diyorit türü taşlar derinlik taşlarıdır. Soğuma ve katılaşma, yeryüzeyine yakın yerlerde olursa damar taşları (yarı derinlik taşları) örneğin; diyabaz ve yeryüzeyinde hızlı bir şekilde gerçekleşirse yüzey taşları (volkanik taşlar) oluşur.

Mağmatik Taşların Oluşum Derinliklerine Göre Sınıflaması

Yüzey Taşları ▪ Bazalt ▪ Andezit ▪ Trakit ▪ Riyolit

Damar Taşları ▪ Diyabaz ▪ Aplit ▪ Pegmatit

Derinlik Taşları ▪ Granit ▪ Gabro ▪ Siyenit ▪ Diyorit


Volkanik taşlarda gözle görülebilen çeşitli kristaller, kristalleşmemiş camsı bir hamurun içinde serpilmiş olarak bulunur. Örneğin; bazalt, andezit gibi taşlar bu sınıfına girmektedir. Damar taşları ise derinlik taşları ile yüzey taşları arasında bir geçiş oluşturur. Genellikle porfir veya porfirit diye adlandırılırlar. Bunlar camsı değil küçük kristallidirler ve arazide çoğunlukla diğer taşların yarık ve çatlakları arasında yer alırlar. En iyi örnek diyabazdır. Mağmatik taşlar yerkabuğunun farklı derinliklerinde soğuyup katılaşarak; batolit, stok, dayk, sil ve lav yapıları şeklinde bulunmaktadır.

Mağmatik Taşların Yerkabuğunda Bulunuş Şekilleri


Tortul (Sedimenter) Taşlar Yerkabuğunda daha önce oluşmuş olan her türden taşın fiziksel ve kimyasal ayrışma sonucunda rüzgâr, dalga, su ve buzullarla taşınıp göl, akarsu havzaları ve denizlerde depolanmaları olayına tortullaşma (sedimentasyon) denir. Biriken malzemenin çeşitli süreçler sonucunda taşlaşma (diyajenez) geçirmesiyle oluşan taşlara da tortul (sedimenter) taşlar adı verilir. Tortul taşlar başlıca kırıntılı (kumtaşı, çakıltaşı), kimyasal (kireçtaşı, traverten, oniks) ve organik (fosilli kireçtaşı, kömür) olmak üzere 3 ana gruba ayrılır. Tortul taşlar genellikle katmanlanma (tabakalanma) gösterir ve çoğunlukla fosil içerirler. Katmanlanma, tortulların veya tortul taşların; bileşim, tane büyüklüğü, renk veya sertlik bakımından birbirinden farklı olarak yataklanmaları ve üst üste sıralanmaları olayıdır. Tortul taşları diğer taşlardan ayıran önemli özelliklerden biri fosil içermeleridir. Tortul taşlar içindeki bu fosiller yardımıyla jeolojik geçmişteki ortamlar (biyolojik çeşitlilik, iklim vb) hakkında ayrıntılı bilgi elde edilmektedir.


Tortul Taşlardaki Tabakalanma

Fosiller Taşların Dili


Tortul taşlar içinde yerkabuğunda en yaygın olarak, kireçtaşları, travertenler, kumtaşları ve çakıltaşlarıkonglomeralar (breş ve puding) gözlenir. Bu taşlar doğaltaş sektöründe yaygın bir kullanım alanına sahiptir. Jeolojik olarak, kireçtaşı, traverten, kumtaşı ve çakıltaşlarının oluşumları aşağıda kısaca açıklanmıştır.

Kireçtaşlarının (Kalker) Oluşumu Kireçtaşlarının önemli bir kısmı, karbonatlı taşların karbonik asitli sularda çözünmesi ile oluşur. Bu taşlar içinde en çok bilinenleri kalker tüfleri, sarkıt ve dikitlerdir. Ayrıca, kireçtaşları foraminiferler, radiolaryalar, algler, süngerler ve özelikle mercanlar gibi taş yapıcı organizmalardan veya bunların irili ufaklı parçalarından oluşan taşlardır. Organizmalardaki katı kısımlar burada taşlaşarak fosil hâline gelirken aynı zamanda taşı da meydana getirmektedirler. Böylece bazı fosil içeren kireçtaşları biyokimyasal (organik) kökenli olarak da sınıflanabilir. Kireçtaşlarının belirli oran üzerinde magnezyum içeren türüne dolomit [Ca Mg (CO3 )2] adı verilir. Genel olarak karbonatlı taşlar olarak da adlandırılan kireçtaşları yerkabuğundaki tüm tortul taşların yaklaşık % 30-35' ini oluşturacak kadar geniş yayılım gösterirler.


Kumtaşı : Çapları 0.06-2 mm. Arasında olan kum tanelerinin doğal bir çimento (silisli, karbonatlı, demirli vd.) ile birleşmesiyle oluşan kırıntılı tortul taşlara kumtaşı denir. Taneleri ve çimentosunun büyük bir kısmı (>%90) silisten oluşan kumtaşlarına “Kuvarsit”, feldispatlı olanlarına “Arkoz”, mikalı olanlarına ise “Grovak” adı verilir. Kumtaşlarının bazı türleri bitki ve hayvan fosilleri içermekte olup en önemli fosilli kumtaşları arasında mangan dandiritleri içeren kumtaşları özellikle dekoratif amaçlı olarak kullanılmaktadır.


Konglomera (Çakıltaşı) : Çapları 2 mm.’ Den büyük olan çakıl, iri çakıl ve blokların doğal bir çimento (silisli, karbonatlı, demirli vd.) ile birleşmesiyle oluşan kırıntılı tortul taşlara konglomera denir. Konglomeraları oluşturan tanelerin şekilleri değişik olabilmektedir. Çakılları yuvarlak olan konglomeralara “Puding”, köşeli olan konglomeralara ise “Breş” adı verilir. Fay hatlarında mekanik olarak parçalanan ve kırılan bloklar arasında oluşan breşlere “Tektonik Breş”, Çakılları ve çimentosu volkanik elemanlardan oluşan breşlere ise “Volkanik Breş” veya “Aglomera” adı verilir. Bilinen en önemli puding türü İzmit civarında eski dönemlerde işletilen ve İstanbul’daki birçok tarihi eserde kullanılan “Hereke Pudingi”dir. Breş türüne en önemli örnekler ise Bilecik-Vezirhan ve Elazığ-Alacakaya (Elazığ Vişne) bölgelerinden çıkarılan tektonik breşlerdir.


Travertenlerin Oluşumu Kimyasal kireçtaşlarından olan travertenler, sıcak su kaynaklarının çevresinde yüzeye çıkan suyun karbon dioksidini kaybetmesi ve CaCO3 çökelmesi sonucunda oluşurlar. Traverten sözcüğü İtalya’da yaygın traverten oluşumlarının gözlendiği Tivoli’nin Roma dönemindeki ismi olan Travertino’dan gelmektedir. Travertenlerde hayvan fosillerinden çok bitki fosillerine rastlanır. Traverten oluşumları tektonik kırık hatları boyunca meydana gelir. Türkiye’deki traverten oluşumlarının neredeyse tümü bu tektonik kırık hatlarını takip ederek oluşmuşlardır. İçinde yüksek miktarda Kalsiyum Bikarbonat bulunan suyun havadaki oksijen ile olan teması sırasında karbondioksit ve karbonmonoksit uçar, kalsiyum karbonat çökelir ve traverten oluşumu meydana gelir. Çökelti ilk etapta jel halindedir. Daha önce oluşmuş karbonat havuzlarının içinde zamanla taşlaşarak Travertenleri oluşturur. Ticari anlamda değil ama jeolojik miras anlamında dünyanın en önemli traverten oluşuklarının başında Pamukkale gelmektedir.


MAĞARALAR

Tortul taşların atmosferik güçler tarafından eritilerek açılan boşluklara kısaca mağara adını veriyoruz. Mağaralar görsel anlamda çok değerli oluşumlar içerirler. Sarkıt ve dikitler, karnabahar yapıları bunlardan sadece bir kaçı. Mağaralar sundukları bu görsel şölenler dışında insan ırkının yaşamında da önemli ipuçları içerirler. Çünkü insanlar doğanın acımazı koşulları gereği geceleri en emin yer olarak mağaraları görüyorlardı. Bu yerler hem çok korunaklı hem de dış tehlikelere karşı kolayca savunulacak nitelikteydiler.

Bu nedenle mağaralarda yapılan araştırmalarda İnsan ırkının gelişimi ile ilgili çok önemli kanıtlar elde edilmiştir. Örneğin İstanbul'un yaklaşık 22 kilometre batısında, Küçükçekmece Gölü'nün 1,5 kilometre kuzeyinde bulunan Yarımburgaz mağarasında İstanbul civarında 400.000 yıl önce yaşayan insanlara ait önemli deliller elde edilmiştir. Bu mağara İnsan jeoloji ilişkisinin en iyi gözlendiği mağaralardan biridir. Mağaralar doğal ve yapay olmak üzere iki grupta toplanabilir.


Doğal (Karstik) Mağaralar : Bunlar da kendi aralarında birincil ve ikincil mağaralar diye ikiye ayrılırlar. Birincil mağaralar ana kaya ile aynı anda oluşurlar. Lav tünelleri ve traverten konileri bu türden mağaralardır. İkincil mağaralar ise ana kaya oluştuktan sonra yer altı sularının etkisiyle oluşan mağaralardır.

Bu tür mağaralarda ana kaya genellikle kireçtaşı, dolomit, jips, kaya tuzu ve konglomera olabilir. Bu grubun yaygın adı karstik mağaralardır. Karaca (Gümüşhane), Karain (Antalya), Damlataş (Antalya), İnsuyu (Burdur) ve Ballıca (Tokat) mağaraları ülkemizin en önemli mağaraları arasındadır.


Atmosferik koşullar altında suyun etkisine direnebilen kireçtaşı, asitli suların etkisiyle kolayca çözünebilecek bir hale gelir. Karbonatlı taşlara sızan CO2 li atmosferik sular topraktan ve kayaç çatlaklarından geçerken kimyasal reaksiyonlar sonucunda Karbonik aside ((H2 CO3 ) dönüşür. Bu asidik sular taşların kırık ve çatlaklarından geçerken içinde geçtikleri taşların erimesine enden olur. Asitli sular, yerçekiminden dolayı düşey olarak hareket etmeleri ederler.

Ancak taşların çatlak düzlemlerine bağlı olarak yatay hareketler de yaparak mağaraların genişlemesine neden olurlar. Kartsik mağaralar genellikle Karbonatlı (çoğunlukla kireçtaşları), yer yer de Evaporitik kayaçların (Jips, anhidrit ve kayatuzu) yer altı suları tarafından aşındırılmasıyla meydana gelirler. Karbonatlı kayaçlarda gözlenen sarkıt ve dikitler doğanın taşlar üzerindeki sanat işçiliğinin en güzel örnekleridir.


Volkanik Tüfler içinde açılan Yapay Mağaralar Yer altı Şehirleri

Yapay Mağaralar: İnsanların barınak, ibadet, depolama ve maden çıkarma amaçlı olarak yaptıkları mağaralardır. Mağara bulunmayan bölgelerde tüf, kireçtaşı gibi kolay kazılabile kayaçlarda açılan mağaralardır. Kapadokya (Nevşehir), Afyon İscehisar ve Kuşca (Konya), Karapınar (Konya) da insanların kayalarda oydukları tapınak ve barınma amaçlı hem yüzeyde hem de yeraltında bir çok yerleşim bölgesi bulunmaktadır.


Metamorfik (Başkalaşım) Taşlar Magmatik ve tortul taşlar, farklı sıcaklık ve basınç koşullarında değişime uğrarlar. Yer kabuğunun belli kesimlerinde sıcaklık ve basınç gibi fiziksel etkiler altında taşın yapısal, dokusal ve mineralojik yönden değişime uğramasıyla oluşan taşlara metamorfik (başkalaşım) taşları adı verilir. Mermer, gnays, şist, kuvarsit, arduvaz bilinen başlıca metamorfik taşlardır.

Metamorfik Taşların Oluşumu Metamorfik taşların oluşumundaki ana etmenler başlıca sıcaklık, basınç ve taşların kimyasal bileşimleridir. Metamorfik taşlar için sıcaklık çok önemlidir. Çünkü sıcaklık minerallerin yeniden kristalleşmesi için gerekli olan kimyasal reaksiyonların oluşmasını sağlar. Herhangi bir taşın içerdiği minerallerin değişime uğraması da sıcaklıktaki artışa bağlıdır. Yeryuvarının çeşitli bölgelerinde farklı sıcaklıklar altında farklı derecelerde başkalaşım görülmektedir. Örneğin bir magmatik sokulum sırasında magmanın açığa çıkardığı ısı, kontakt (dokanak) metamorfizmayı meydana getirebilir. Granitik bir magmanın kireçtaşlarına sokulması ile magmatik kütleden kireçtaşına transfer edilen sıcak sıvı, hem kireç taşlarını başkalaşıma uğratmakta hem de çeşitli cevherleşmeleri meydana gelmesini sağlamaktadır. Metamorfizmada etkili sıcaklık aralıkları 200 800 0 C arasındadır.


Başkalaşım için oldukça önemli olan bir diğer faktör de basınçtır. Üç tür basınç vardır. Litostatik basınç, üstte bulunan taşların yoğunluk ve kalınlıklarına bağlı olarak alttaki taşlara uyguladığı basınçtır. Bu basınç türüne gömülme basıncı da denir. Gerilme olarak tanımlanan birim alana düşen basınç, yerkabuğunun üst kısımlarında, alt kısımlarına oranla daha etkilidir. Akışkan basıncı ise kayaçların gözeneklerini dolduran sıvı ve gazların uyguladığı basınçtır.

Granit, Şeyl ve Kumtaşının metamorfizma geçirmesi sonucu oluşan taş türleri.

Mermer:

Karbonat bileşimli tortul taşların (kireçtaşı-dolomitik kireçtaşı) başkalaşıma uğramasıyla oluşur. Mermerler, küçük ve iri taneli kalsit ve dolomit minerallerinden meydana gelmiştir. Ülkemizde başlıca; Marmara Adası, Afyon ve Muğla Bölgeleri kireçtaşı ve dolomitik kireçtaşlarının metamorfizması sonucunda oluşan önemli mermer rezevlerine sahip olup, Bunlardan Marmara Adası ve Afyon’daki mermerler Roma ve Yunan Dönemi’nden beri işletilmektedir.


Metamorfik Taşların Oluşumu

Granit

Gnays

Gnays : Orta ve iri kristallere sahip, çoğunlukla açık renkli, başlıca kuvars, feldispat ve mika minerallerinden oluşan ileri derecede başkalaşıma (yüksek basınç-yüksek sıcaklık) uğramış metamorfik bir taş türüdür. Granit ve diyorit gibi magmatik taşların başkalaşıma uğramasıyla oluşmuştur.

Kuvarsit: Bu taşlar içinde % 90’den fazla kuvars minerali bulunur. Çok sert bir taş türü olan kuvarsit, kuvarsca zengin kumtaşlarının başkalaşımı sonucunda oluşmuştur.

Arduvaz-Sleyt (Kayraktaşı) :

İnce taneli olan şeyllerin (killi çamurtaşı), çok düşük dereceli (düşük basıç-düşük sıcaklık) başkalaşım geçirmesi ile oluşur. Taşın içerdiği küçük mika mineralleri (biyotit-muskovit) pulcukları iyi gelişmiş şiztozite (yapraklanma) düzlemlerinde yer alır. Siyah arduvaz-sleyt organik malzeme içerir. Kırmızı arduvaz-sleyt rengini, içerdiği demir oksitten alır. Yeşil arduvaz- sleyt ise klorit minerali içerir.


Granit

Mermer

Şist

Kumtaşı

Doğaltaşların İç Yapısı (Anatomisi) Doğaltaşların iç yapısını öğrenmek için taşların özel mikroskop (polarizan) altında incelenmeleri gerekir. Taşlar kesilerek inceltilir ve ışık geçirecek hale getirilir. Bu aşamadan sonra mikroskop altında incelenerek taşların oluşum öyküsü ortaya çıkarılır. Taşların içinde bulunan mineraller ve fosiller, incelenen taşın jeolojik zaman boyunca başından geçen tüm olayları öğrenmemizi sağlar.


TARİHSEL DÖNEMLER (ÇAĞLAR) BOYUNCA DOĞALTAŞLARLA GÜNÜMÜZE TAŞINAN UYGARLIK İZLERİ

Günümüzden 3500-4000 yıl öncesinden bu yana Anadolu’ya yerleşik uygarlıkların yaşadığı serüvenin en önemli ve en güvenilir tanıkları taşlardır. Anadolu, binlerce yıldır üzerinde barındırdığı insanlara uygarlıklarını yaratmak için, havası, suyu, taşı, toprağı, kısacası, doğası ile çok cömert davranmış, bunun sonucunda da, her köşesi zenginliklerle bezenerek “Uygarlıkların Beşiği” diye bilinen, haklı ününe kavuşmuştur. Anadolu’da yaşayanlar, ona sahip çıkarak, daha güzelleştirmenin yollarını aramış, insan hünerinin sergilendiği sayısız eserler vermişlerdir. Bu eserlerin çoğunda geçmişin geleceğe taşınacağı en güvenilir malzeme olarak “Doğaltaş” seçilmiş, işlevselliğinin yanı sıra, estetik duyguların da yeşertildiği araç olarak “Taş” kullanılmıştır. Onunla yerine ve zamanına göre yontulup, korunulup avlanılmış, içine girip barınılmış, inançları doğrultusunda tanrılaştırılıp tapınılmış, kısacası taş insanın iç ve dış dünyasındaki gereksinmelerinin yansıtıldığı türlü şekillere bürünmüştür. Günümüzde kısmen de olsa ayakta kalan ve bizleri hayran bırakan birçok yapıda, estetikle sanatın efsanelerle bütünleştiği tarihi mirasın en önemli sessiz tanıkları yine görkemli ve soylu taşlardır.


Doğaltaşlar fiziksel özelliklerine göre uygun mekânlarda, usulüne uygun kullanıldıklarında, her türlü işlevsellik ve ince zevkin tatmin edileceği dayanıklı ve sağlam bir malzeme türüdür. Kısaca, burada belirtilen özellikleri ile doğaltaşlar, hiçbir insan yapısı endüstriyel malzemede bulunmayan, taklit edilemeyen üstün ve özgün niteliklere sahip, insana güven veren ayrıcalıklı bir malzemedir.

Bu güven tarihsel çağlar boyunca duyulduğu için, doğal taşlar geçmişten geleceğe mesajların taşındığı benzersiz bir araç olarak kullanılagelmiştir. Tarihsel dönemlerden günümüze ulaşan belgelerin çoğu doğal taşlarla taşınmıştır. Antik kentler, anıtlar, heykeller bu açıdan değerlendirildiğinde doğal taşların oluşumları sürecinde, dünyanın gelişimine tanıklık ettiği gibi, insanın gelişimine de tanıklık ettiği, bu belgesel nitelikleri ile kanıtlanmaktadır.


Eski uygarlıklarda tarihi eserlerin yapımı için genel olarak yakın çevrelerin taşlarından yararlanıldığını gözlemlenmektedir. Eski Mısırlıların, çoğunlukla Aswan granitlerini, Urartuların volkanik tüfleri, Hititlerin yakınındaki bazaltları ve Helenistik dönemin mermerleri kullanmaları rastlantı değildir. Bu uygulamalarda, kaynaktan yapı yerine malzeme taşınmasının kolay ve ekonomik oluşunun etkisi belirgindir. Ancak görsel etkide sınırlı kalındığında, çeşitlilik ve zenginlik arandığında uzak yörelerden ve ülkelerden de taşlar getirilmiştir

Eski Mısır Uygarlığındaki eserlerin çoğunda kullanılan ve bazıları denizaşırı ülkelere gönderilen granitlerin çıkarıldığı Aswan Ocağı. Ocaktaki sütun 42 m boyunda, 1180 ton ağırlığındadır (Yüzer, 2003).


M.Ö 3500 yıllarında taş tabletler üzerine yazılan ilk yazılar Akadlar, Elamlılar, Babiller, Asurlar, Hititler ve Urartu’lara aittir. Urartular, Doğu Anadolu’da Tuspa (Van) merkezli, Gürcistan, Ermenistan, Nahçivan, İran ve Irak topraklarının bir bölümünü içine alan geniş bir alanda M.Ö 9-6 yy’lar arasında egemenliklerini sürdürmüşlerdir. M.Ö 1273 tarihli Asur kaynaklarında da Urartuların varlığından söz edilmektedir

Urartuların başkenti Tuşpa’nın kireçtaşları ve volkanik taşlarından yapılmış eski Van Kalesi (Başgelen, 2005).

M.Ö ikinci binin son yüz yıllarında Doğu Avrupa’dan gelerek İç Anadolu’nun büyük bir bölümünü ele geçiren Frigler’in Polatlı’nın kuzey batısında yer alan ve Frig başkenti “Gordion” dolayında çok sayıda tümülüs (kral mezarı) bulunmaktadır. Bunlardan birinde Kral Midas’ın olduğu savunulan yapıya rastlanmıştır. Frig anıtlarının yoğun olduğu yerlerden biri de, Eskişehir güney doğusundaki dağlık bölgede kayalar üzerinde heykellerin ve anıtın bulunduğu, bunun da “Midasın Mezarı” olarak adlandırıldığı “Yazılı Kaya”dır.

Anadolu’da köklü bir uygarlık yaratarak kendilerinden sonra gelen Yunan ve Roma Uygarlıklarını etkileyen Frig kralı Midas’ın M.Ö. 8. yy’da yapılan anıt mezarı. Volkanik tüfler içinde açılmış Midas anıtı. (Yazılıkaya köyü -ESKİŞEHİR).


M.Ö 2.yy dolayında Antakya Körfez’inden, kuzeyde Fırat Nehri kıyılarına kadar uzanan bölgede hüküm süren Kommagene Krallığı’nın ünlü kralı I. Antikhos ( M.Ö 69-36 )’un 2100 m. yüksekliğindeki Nemrut Dağı’nın (Adıyaman) tepesinde yaptırdığı tümülüs mezarın her iki yanındaki heykel ve kabartmalar hayret uyandırıcıdır.Yüksekliği 9 metreyi bulan heykellerin, binlerce yıldır çetin topoğrafik ve atmosferik koşullara rağmen sağlam kalabilmiş olmaları şaşırtıcıdır.

2100 m. yükseklikteki Nemrut (ADIYAMAN) Dağ’ındaki Kommagene Krallığı (M.Ö. 162- M.S. 72) dönemine ait kireçtaşlarından yapılmış tanrı heykelleri ve kral mezarları.


M.Ö 3500 yıllarında taş tabletler üzerine yazılan ilk yazılar Akadlar, Elamlılar, Babiller, Asurlar, Hititler ve Urartu’lara aittir. Bu yıllardaki eski mısır firavunlarının mezar duvarlarına firavunların tanrı oldukları yazılmaktaydı. 1960’lı yıllarda İngiliz arkeologların Çatalhöyük’te yaptığı kazılardan, Hint-Avrupa kökenli Hititlerin M.Ö 1700-1500 arasında krallık, M.Ö 1400-1200 yılları arasında da imparatorluk dönemlerini sürdürdükleri, başkentinin Hattuşas (Boğazköy) olduğu, yazılı kayadaki bazaltlardan oluşan açık hava tapınağının kaya kabartmalarından ve çivi yazılı tabletlerden anlaşılmaktadır.

Hitit Uygarlığının (M.Ö. 2000-1200) simgesi olan ve bazaltların işlenmesiyle oluşturulan Kale Kapıları (Alacahöyük-ÇORUM).


Geç Bronz Çağı olarak adlandırılan bu dönemin sonunda, M.Ö 1200 yıllarında güneydoğu Avrupa’dan gelen kavimlerle Anadolu’daki Hitit, Miken ve Truva VI. Krallıkları yıkılmış, Ege kıyılarında Ion ve Dor kentleri gelişmeye başlamış, daha sonra bunlar Ionya, Kayra ve Likya uygarlıklarını oluşturmuşlardır. M.Ö 7-2’inci yüzyıllara yayılan ve “Helenistik Çağ” olarak bilinen bu dönemde Anadolu’da önceleri kullanılan koyu renkli sert, andezit ve bazalt türü taşların yerine, genellikle beyaz, kolay işlenebilen kalker ve mermerler yaygın olarak kullanılmıştır. Ephesus (Efes)’deki Celsus kütüphanesi, Milet, Prien (Söke) ve Pergamon (Bergama)’da görkemli saray, tiyatro, agora ve benzeri mermer yapılar bu dönemin ürünleridir. Yine bu dönem, heykel sanatının doruğa ulaştığı bir zaman aralığıdır.

Kuşini antik yer altı taş ocaklarından çıkarılan mermerlerle yapılmış Efes Celsus Kütüphanesi (Selçuk-İZMİR).

Bergama (Pergamon) Antik Kentindeki işlemeli beyaz mermer sütunlar (Bergama-İZMİR).


Helenistik Çağı izleyen Roma İmparatorluğu döneminde de beyaz ve renkli mermerlerle yapılan tapınak ve heykellere gösterilen ilgi eksilmeden sürmüş, Marmara Adası (Prokonnesos), Afyon-İscehisar (Dokimeion), Şuhut (Synnada), Seferhisar (Teos), Babadağı (Salbakos), İzmir-Belevi, Bilecik ve İznik ocaklarından özel taş kesme yöntemleri ile çıkarılan mermerlerle sadece yöresel değil, deniz aşırı taşımalarla Roma İmparatorluğunun çeşitli kentlerinde de yaygın doğaltaş kullanımı sağlanmıştır.

Bilecik-Taşkesen mevkiindeki Roma-Bizans Çağında işletilen Bloktaş ocağındaki izler (Erguvanlı, 1989).

İznik-Deliktaş köyündeki Roma Dönemi Antik Mermer Ocakları (Erguvanlı, 1987).


Pergamon ve Afrodisyas antik kentlerinde mermercilik okullarının açılması sonucunda buralardan yetişen sanatçılar eli ile heykelcilik sanatı doruğuna ulaşmıştır. Bunların en güzel örnekleri Afrodisiyas antik kentinde ve müzesinde görülebilir. 1960’lı yıllardan sonra ortaya çıkarılan bu antik kent, 10.000 kişilik tiyatrosu ve 30.000 kişilik stadyumu ile hayranlık uyandırmaktadır

Antik Afrodisiyas kentinde Geyre taş ocaklarından getirilen mermerlerle yapılmış Tetrapylon kapısı (M.S. 2 yy.), (Karacasu-AYDIN).

Lidya’ nın başkenti Sardis’de Sipil Dağı mermerlerinden işlenmiş Antik Yapı (Salihli-MANİSA).


Roma uygarlığının batıda tüm görkemi ile sürdüğü bu yıllarda, orta ve güneydoğu Anadolu’nun taşlarına Hasankeyf ve Göreme’de kazınmış iki önemli zenginlik de dikkat çekicidir. Hasankeyf ve Göreme, ilk çağ öncesi dönemlerde kuzey Mezopotamya’da hükümranlık sürdüren, Sümerlerin, Asurların ve Babillerin mağara devri kültürlerinde, Hasankeyf’in ayrı bir yeri vardır. Kolay kazılabilen ve “Midyat Kalkerleri” olarak bilinen yumuşak tebeşirli yapıdaki kireçtaşları içinde sayıları 5000’e ulaşan mağaralar açılmıştır.

Dicle Nehri kıyısında kurularak çok sayıda uygarlığın barınağı olan (Hasankeyf-BATMAN). Tebeşirli Midyat kireçtaşları içinde açılmış ve sayıları 5000 dolayında olan Anadolu’nun ilk çağ mağara evleri ve antik Hasankeyf kenti.


Güneydoğu Anadolu’da Dicle Nehrinin iki yakasında yer alan “Mağara Devrinin Başkenti” yakıştırması yapılan Hasankeyf’in, İç Asya, Mezopotamya, Roma ve Bizans kültürlerinin buluştuğu bir antik kenttir. Hasankeyf, sırasıyla Abbasiler, Hamdaniler ve Mervaniler’in egemenliği altına girmiş, 1071 Malazgirt Savaşı’ndan sonra, Selçukların bir kolu olan Artukoğulları’na geçmiştir. Bu tarihten sonra, 130 yıl Artukoğulları’nın başkenti olmuştur. Artukoğulları’nın en önemli eserlerinden biri de Diyarbakır’da bulunan Malabadi köprüsüdür .

Yapımına M.Ö 3000 yıllarında başlanan ve Roma döneminde tamamlanan kenti baştan başa çevreleyen tarihi Diyarbakır surlarıının yapımında yörede yaygın olarak bulunan Karacadağ bazaltları kullanılmıştır.

Artukoğulların’dan İlgazi Timurtaş tarafından 1147 yılında Dicle-Batman çayı üzerinde yöredeki kireçtaşları kullanılarak yaptırılan Malabadi Köprüsü (BATMAN).


Bizans döneminden, Osmanlı dönemine geçiş sırasında ortaya çıkan Anadolu beyliklerinde yapı malzemesi olarak daha çok yöresel olanaklardan yararlanılmıştır. Konya’yı başkent yapan Selçuklu Türkleri, Bizans’tan boşalan Anadolu’da, kendilerine özgü mimari teknikle eserler oluşturmuşlardır. Anadolu Selçuklarındaki eserlerde mermer, daha önceki dönemlere oranla, öne çıkan bir malzeme olarak görülmemektedir. Bu dönemde yapılan kervansaray, köprü, medrese, cami ve türbelerde daha çok, kolay yontulup şekil verilebilen ve Anadolu’da bol bulunan volkanik kökenli tüfler ve yumuşak kalkerler kullanılmıştır. Bazı yapılarda daha sert, andezit ve bazalt gibi taşlar, tuğla ile birlikte kullanılmıştır. Sayılan bu malzeme ile oluşturulan en ünlü örnekler arasında Sivas Gökmedrese, Konya Alaeddin Camii, Kayseri Ulu Camii sayılabilir.

Anadolu Selçuklu döneminde (1075-1318) kireçtaşı, traverten ve volkanik tüflerin kullanılmasıyla yapılan ünlü Gökmedrese (SİVAS).


Mimar Koca Sinan’ ın ünlü eseri, Edirne Selimiye Camii.

Osmanlı Devleti’nin Klasik Çağ Türk Mimarlığının sembolü olarak bilinen eserleri, Mimar Koca Sinan’ın imzasını taşımaktadır. Onun döneminde yapılan cami, medrese, türbe, saray, köprü, su kemerleri v.b. eserlerin oluşturulmasında kullanılan mimari üslup ve yöntem, izleyenler için daha sonra bir “ekol” olarak benimsenmiştir. Tasarımını 80 yaşında iken yaptığı ve 1574 yılında tamamlanan Edirne Selimiye Camii’nin ayrı bir yeri ve önemi vardır.


Başkentin Edirne’ye geçmesinden sonra, Osmanlı eserlerinin yapımı burada yoğunlaşmıştır. Bu eserlerde genellikle yerel olarak bulunan, “Bademli Küfeki” olarak bilinen ve Edirne-Lalapaşa yöresinden çıkarılan fosilli kalkerler kullanılmıştır. Serpantin, renkli granit, damarlı mermerler gibi değişik taşlardan oluşturulmuş mimari öğelerin çoğu devşirmedir.


2500 yılı aşan bir tarihe sahip olan İstanbul, deniz ve karaların kucaklaştığı bu stratejik bölgede kuruluşunu izleyen ilk yıllardan bu yana önemli bir ticaret merkezi olmuştur. İstanbul, Marmara Denizi, Boğaziçi ve Haliç'in sardığı bir yarım ada üzerinde kuruludur. Bu kent, 3 önemli dünya uygarlığı olan, Roma, Bizans ve Osmanlı imparatorluklarına başkent olmuş, 1600 yılı aşan bir süre boyunca 120’den fazla imparator ve sultan burada hüküm sürmüştür. Roma devri surları ile çevrili, 7 tepe üzerine kurulu İstanbul kenti, anılan uygarlık dönemlerinin kiliseleri, camileri ve sarayları ile süslüdür. Şehrin silueti her yönden muhteşem ve huzur verici, müstesna bir görünüme sahiptir.


Asya ve Avrupa kıtasını ayıran boğazın kıyılarında, bir kıtadan diğerine geçen yolların üzerinde bulunan İstanbul, elverişli konumu nedeniyle ilk çağdan bu yana dünyanın en önemli kentlerinden biri olmuştur. Tarih boyunca batı ile doğunun, kuzey ile güneyin bir ara kesiti, buluşma yeri olan İstanbul farklı toplum ve kültürlerin kesişerek, birbirini etkilediği bir merkez olagelmiştir. Doğal ve tarihsel zenginlikleriyle ünlü olan bu şehir, Asya ile Avrupa kıtalarının dar bir deniz geçidi olan "Boğaz" ile ayrıldığı yerde, iki kıta üzerinde kurulu dünyadaki tek şehirdir.


İstanbul’daki tarihi yapıların mimarları, malzeme kullanımı açısından çoğunlukla kentin yakın çevresinde bulunan malzeme kaynaklarından yararlanmışlardır. Ancak, ayrıcalıklı yapıların oluşumunu isteyen imparator ve sultanların istekleri doğrultusunda yurtdışından sağlanan değişik tür ve desendeki renkli doğal taşlar da kullanılmıştır. Buralardaki (Yunan Adaları; Mora, Milos, Mısır, İtalya, Malta ve Yakın Doğu) doğal taşlar genellikle deniz yoluyla getirilmiş, bunun için harcamadan kaçınılmamıştır. Bazı taşlar da diğer yapılar ve onların kalıntılarından “Devşirme” olarak kullanılmıştır.


İstanbul’daki tarihi yapıların iç ve dış mekânlarında kaplama, taşıyıcı ve süsleme amacıyla değişik kökenli doğal taşlar kullanılmıştır. Bu yapılarda kullanılan taşların yakın çevreden sağlanmasına çalışılmış, ancak büyük yapılar (Topkapı Sarayı, Ayasofya vb.) ve külliyeler (Süleymaniye, Sultanahmet vb.) için yurt dışından çeşitli renk ve desende doğal taşlar da getirilmiştir. Çeşitlilik gösteren bu doğal taş türlerinin en önemlileri arasında yurtiçinden Marmara Mermeri, Bakırköy Küfekisi, Hereke Pudingi ve Kestanbol Graniti, yurtdışından ise Mısır Aswan Graniti, Eski Kırmızı ve Yeşil Porfir ile Serpantin Breşi gibi renkli doğaltaşlar sayılabilir. Ülkemizde, özellikle Ege ve Marmara bölgelerinde Eski Yunan ve Roma dönemlerinde başlayarak günümüze kadar işletilen çok sayıda antik ocak bulunmaktadır. Bu ocaklar arasında; Marmara Adası, İznik, Bilecik, Kestanbol, Afyon ve Efes bölgelerindekiler çağlar boyunca işletilmişlerdir İstanbul’daki Tarihi Yapılarda Kullanılan Doğaltaşlar ve Getirildikleri Yerler.

Çeşitli dönemlerde anıtsal etkinliğin en yoğun olduğu İstanbul’daki tarihi eserler (camiler, saraylar vd.), kullanılan taşlar açısından incelendiğinde gerçek anlamda bir “Doğal Taş Müzesi” zenginliğine sahip olunduğu görülür. En fazla kullanılan taş türleri bugün ocak yerleri yapılaşma ile kaybolmuş, Bakırköy Küfekisi (Mactralı Kalker) ve Hereke Pudingi ile buna karşılık üretimi günümüzde de devam eden Marmara Adası Mermeridir. Gerek yurtiçi gerekse yurt dışından sağlanan doğal taşlar çoğunlukla İstanbul’un “Tarihi Yarımada” olarak bilinen bölgesindeki eserlerde kullanılmıştır. Tarihi Yarımada, kuzeyde Haliç, güneyde Marmara Denizi, doğuda İstanbul Boğazı, batıda ise Fatih ilçesi ile çevrilidir (Şekil 5). Bölgede, Eminönü, Sultanahmet, Beyazıt, Laleli, Aksaray, Süleymaniye, Fener, Balat ve Haliç gibi şehrin tarihi ve kültürel açıdan en önemli semt ve merkezleri yer alır. On dört yüzyıl boyunca döneminde bilinen dünyanın yarısını yöneten bu kent, kültürel birikimin sergilendiği bir müze gibidir.

İstanbul’un Tarihi Yarımada Bölgesinin Konumu ve Barındırdığı Önemli Tarihi Yapılar.


Özellikle, Tarihi Yarımada’da Bizans döneminde inşa edilen; Ayasofya, Sultanahmet Hipodrom meydanındaki Dikilitaş (Obelisk), Osmanlı döneminde inşa edilen; Süleymaniye Camii, Sultanahmet Camii, Şehzadebaşı Camii, Beyazıt Camii, Yeni Cami, Topkapı Sarayı, Çemberlitaş ve Alman Çeşmesi çeşitli renk ve desende doğal taş kullanılan önemli tarihi yapılar arasında yer almaktadır. İstanbul’da Roma döneminde yaygın olarak beyaz renkli mermerler kullanılmıştır. Bunun en önemli örneklerinden bir tanesi Topkapı Sarayı dış bahçesinde, Gülhane Parkı Sarayburnu girişinde bulunan ve Roma Devri'nden günümüze dek hiç değişikliğe uğramadan ayakta kalan abidedir. 3.veya 4.yy'da dikilmiş olan bu sütun, yüksek bir kaide üzerinde oturtulmuş 15 m. boyunda tek parça (monalit) Marmara Mermerinden yapılmış “Gotlar Sütunu” olarak bilinmektedir. Roma Dönemi’ne ait Marmara Mermerinden yapılmış Gotlar Sütunu.

İstanbul’da günümüze kadar gelebilmiş nişan taşlarının bulunduğu yöreler; Nişantaşı, Teşvikiye ve Okmeydanı’dır. Osmanlı Padişahı Abdülmecid’in (1839-1861) burada bir yerleşim oluşturma amacını dile getirdiği iki taştan biri Teşvikiye Caddesi’nde bugün Harbiye Karakolu olan eski Nişantaşı Karakolu yanındaki boşlukta, diğeri Teşvikiye Caddesi, Rumeli Caddesi ve Valikonağı Caddesi’nin kesiştiği kavşakta bulunmaktadır. Aynı tarzda ve Marmara mermerinden yapılmış her iki taşın üstünde ‘Eser-i Avatıf-ı Mecidiye Mahelle-i Cedide-i Teşvikiye’ (Abdülmecid’in karşılıksız iyilikseverliğinin eseri olan yeni Teşvikiye mahallesi) ibaresi yer almaktadır. Marmara mermerinden yapılmış İstanbul-Teşvikiye’de bulunan Nişantaşı


Farklı Dinlerin Ortak Tapınağı Ayasofya Bizans döneminde, Roma döneminin beyaz mermerleri yerine, tuğla ve renkli doğal taşların kullanılması yaygınlaşmıştır. Bu dönemin eserlerinin doruğa ulaştığı en güzel örnek Ayasofya’dır. Ayasofya, Hristiyan ve İslam dini inançlarına sahip insanların aynı tanrısal duyguları paylaştığı eşsiz bir örnektir. Mimarisi, ihtişamı, büyüklüğü ve işlevselliği yönünden ilk ve son özgün uygulama olarak görülen Ayasofya; Osmanlı camilerine fikir bazında da olsa esin kaynağı olmuş, doğu-batı sentezinin bir ürünüdür. Bu nedenle, Ayasofya, tarihi geçmişinin yanı sıra, mimarisi, doğal taşları, mozaikleri ve Türk Çağı yapıları ile yüzyıllar boyunca tüm insanlığın ilgisini çekmiştir. Ayasofya’da, imparatorluk sınırları içinde kalan çeşitli ocaklardan çıkarılan değişik renk ve desendeki doğal taşlar iç ve dış mekânda kaplama ve taşıyıcı sütun olarak kullanılmıştır. İmparator Justinianus tarafından M.S 537 yılında inşa ettirilen Ayasofya’da Anadolu'nun antik şehir kalıntılarından, yurtiçi ve yurtdışından sütunlar, başlıklar, mermerler ve renkli doğal taşlar kullanılmak üzere İstanbul'a getirilmiştir.


Yapıda taşıyıcı sütun ile duvar ve yer kaplaması olarak yoğun şekilde Yunan adalarından getirilen Serpantin Breşi ve Marmara Adası’ndan getirilen Marmara Mermeri kullanılmıştır. Mısır’dan getirilen Eski Kırmızı Porfir taşıyıcı sütun ve kaplama taşı olarak, Afyon Menekşe Mermeri ve oniksler duvar kaplaması olarak kullanılmıştır. Ayasofya’daki ilginç bir taş kullanım örneği, simetrik mermer panolardır. Bu panolarda görülen taşların Frigya, Yunanistan-Taygetus, Tunus-Simuttu Colonia ve Pirenelerden getirildiği kaydedilmektedir.


Bizans İmparatoru Justinianus tarafından yaptırılan Yerebatan Sarnıcı Bizans döneminde İstanbul’un su ihtiyacını karşılamak üzere, açık hava su depolarının yanı sıra, yeraltı sarnıçları da yapılmıştır. Bu yapılarda suya dayanıklı Ezine-Kestanbol granitleri ve Marmara Adası mermerleri kullanılmıştır. Bunların en ünlüsü 336 mermer ve granit sütun üzerine oturan ve Yerebatan Sarnıcı olarak bilinen Bizans Bazilikası’dır.


Sultanahmet Meydanı’ndaki Dikilitaş (Obelisk).

Bizans döneminin bir başka önemli yapıtı da Sultanahmet’te Hipodrom Meydanı’ndaki Dikilitaş (Obelisk)’tır. Bu dikilitaşın aynı özellikte olan diğerleri; Kahire, Londra ve Paris’te bulunmaktadır. 19.5 m. yüksekliğinde Mısır Aswan granitinden yapılmış, monolit (yekpare) sütun şeklinde olan ve dört yüzünde de hiyeroglif yazılar bulunan, dikilitaşın öyküsü oldukça ilginçtir. Mısır firavunlarından III. Tutmosis’in M.Ö 1550 yıllarında Mezopotamya’da kazandığı zaferi simgeleyen ve Luxor’da yapılan bu anıt, M.Ö 390 yılında Büyük Theodosius tarafından Luxor’dan alınarak İstanbul’a getirilmiştir. Kısacası, Sultanahmet’teki bu dikilitaş bize 3500 yılı aşkın bir geçmişin öyküsünü anlatmaktadır. Eski Mısır Uygarlığı’ndaki eserlerin çoğunda kullanılan ve bazıları denizaşırı ülkelere taşıyıcı sütun ve dikilitaş olarak gönderilen bu granitler Mısır’da, Aswan granit ocaklarından çıkarılmıştır.

Aswan Graniti, mineralojik bileşiminde bulunan ortoz (alkali feldispat) mineralinden dolayı pembe renkli olup, petrografik olarak tipik bir “siyenit” taşıdır.

İstanbul’un Dikilitaşları

Kıztaşı ya da Markianos Sütunu, 455 yılında İstanbul’da Bizans İmparatoru Markianos anısına dikilen bir anıttır. İstanbul‘un Fatih ilçesinde bulunan bu anıttaki, yekpare sütun Mısır graniti, sütun kaidesi ve başlığı ise Marmara mermerinden yapılmıştır.

İstanbul-Fatih’te bulunan Kıztaşı


Ezine-Koçali köyü Yeditaşlar mevkiindeki antik granit ocağı ve işlenmiş sütunlar (GÜNGÖR, 2007).

Sultanahmet Camii’nin avlusunda revak sütunu olarak kullanılan Kestanbol graniti.

Tarihi Yarımada’daki önemli eserlerde, Aswan Granitinden başka, özellikle taşıyıcı sütun olarak Çanakkale Kestanbol Graniti yoğun şekilde kullanılmıştır. Bu granit sütunlar, ocaktan çıkarıldıktan sonra sahile taşınarak, sallar yardımıyla yapılarda kullanılmak üzere deniz yolu ile farklı yerlere taşınmışlardır. Çanakkale ilinin Ezine ilçesinde bulunan Kestanbol Granitleri, gri renkli olup, yer yer anklav oluşukları içermektedir.


M.Ö. 1200 yılında yapılan Antalya’daki Perge kentinin Kestanbol graniti sütunlarıyla çevrili Agorası.

Sütunları Kestanbol granitinden yapılan, M.S. 178 yılında büyük bir depremle yıkılan, Pagos Dağı (Kadifekale) eteklerinde kurulmuş İzmir (Smyrna) Agorası.


Göçenleri Taşlarda Yaşatan Mekanlar

İzmir (Symrna) Agorasının merkezi orta mekanındaki, Bizans ve Osmanlı Dönemlerine ait Marmara mermerinden yapılmış mezar taşları.

Mezarlıklar Bitlis-Ahlat Selçuk Mezarlığındaki volkanik tüflerden yapılmış mezar taşları.


İstanbul’da, Sultanahmet ile Beyazıt arasında bulunan, bir başka dikme sütun taş yapıt olan “Çemberlitaş” Mısır’daki Duhan Dağı’ndan çıkarılan ve “Kırmızı Somaki” olarak bilinen Eski Kırmızı Porfirden yapılmıştır. Bu taş, petrografik olarak “diyorit porfir”dir. Mineralojik bileşimindeki “manyetit” mineralinin ayrışması ile oluşan “hematit” (demir oksit) etkisiyle taş, kırmızı rengini almıştır. Eski kırmızı porfir; Ayasofya, Süleymaniye ve Sultanahmet Cami’lerinde de taşıyıcı sütun olarak birçok yerde kullanılmıştır

Eski kırmızı porfirden yapılmış Çemberlitaş (Konstantin Dikilitaşı).

Ayasofya’da taşıyıcı sütun olarak kullanılan Eski kırmızı porfir.


Saray Girişi

Roma ve Bizans dönemlerine karşılık, Osmanlı döneminde, İstanbul’da yoğun olarak camii ve saray mimarisinin eserlerine yer verilmiştir. Dönemin en önemli eserlerinden bir tanesi de Tarihi Yarımada’nın en ihtişamlı yerinde bulunan Topkapı Sarayı’dır. Yaygın olarak çeşitli renk ve desende doğal taşın kullanıldığı saray, Fatih Sultan Mehmet tarafından 1478 yılında yaptırılmış ve Sultan Abdülmecid’in 1858 yılında Dolmabahçe Sarayı’nı yaptırmasına kadar yaklaşık 380 yıl devletin idare merkezi ve Osmanlı sultanlarının resmi ikametgâhı olmuştur.


Marmara Mermeri ile Hereke Pudinginin almaşıklı olarak kemerde kullanımı.

Marmara Mermeri ile Serpantin Breşinin anahtar-kilit şeklinde kemerde kullanımı.

Topkapı Sarayı’nda taşıyıcı sütun olarak başlıca; serpantin breşi, Kestanbol Graniti, Mısır Aswan Graniti ve Marmara Mermeri kullanılmıştır. Kemerlerde ise; Marmara Mermeri bazı yerlerde Hereke Pudingi ile bazı yerlerde de Serpantin Breşiyle anahtar-kilit şeklinde almaşıklı olarak kullanılmıştır.


Osmanlı İmparatorluğu döneminde (1453) yapılan, gövdesinde Bakırköy küfeki taşı ile kapı girişindeki kemerlerde taşıyıcı sütun olarak 6 adet serpantin breşi kullanılmış olan İstanbul Üniversitesi Kapısı (Beyazıt-İSTANBUL). İstanbul’daki yapı etkinliğini besleyen en verimli ve en yakın doğal taş kaynağı Tarihi Yarımada’daki eserlerin dış cephelerinde kesme taş olarak kullanılan “Bakırköy Taşı”, “lümaşelli, maktralı kireçtaşı” olarak da bilinen küfeki taşıdır. Adı Arapça “köfek” kelimesinden gelmekte ve “sünger gibi delikli taş” anlamı taşımaktadır. Üst Miyosen döneminde oluşan küfeki taşı, tarihi yapılarda duvar örgüsünde kesme taş olarak tek başına ya da tuğla ile almaşıklı olarak kullanılmıştır. Küfekiyle genelde düz kesme taş niteliğinde yalın cephe düzenleri oluşturulmuştur. Küfeki taşı yalnız örgü ve dış cephe kaplama malzemesi olarak değil, iç mekânda, duvarlarda, taşıyıcı öğelerde, döşeme kaplamalarında, kemerlerde, portal, minare ve mihraplarda da kullanılmıştır .


Mimar Sinan’ın Kalfallık Döneminde yaptığı ünlü eseri Muhteşem Süleymaniye Camii Süleymaniye Camii, Kanuni Sultan Süleyman adına 1550-1557 yılları arasında İstanbul'da Mimar Sinan tarafından inşa edilen nadir eserlerden bir tanesidir. Mimar Sinan'ın kalfalık devri eseri olarak nitelendirilen Süleymaniye Camii, medrese, kütüphane, hastane, hamam, imaret, hazire ve dükkânlardan oluşan Süleymaniye Külliyesi’nin bir parçası olarak inşa edilmiştir. Süleymaniye Camii klasik Osmanlı mimarisinin en önemli örneklerindendir. Dört fil ayağı üzerine oturan caminin kubbesi 53 m. yüksekliğinde ve 26,5 m çapındadır. 28 revakın çevrelediği cami avlusunun ortasında dikdörtgen şeklinde bir şadırvan bulunmaktadır.


Süleymaniye Camii ve Külliyesi’nde 19 ayrı yerden getirilen taş türü kullanılmıştır. Bakırköy Küfekisi ve Marmara Adası Mermerleri başta olmak üzere, Aswan Graniti (Mısır), eski yeşil porfir (Yunan Adaları), eski kırmızı porfir (Mısır), serpantin breşi (Yunanistan) ile İtalya’dan getirilen Verona Kırmızı Mermeri gibi devşirme taşların yanı sıra, Kestanbol, Armutlu, Kapıdağ Granitleri, Bilecik, Bandırma, Gebze, Hereke, Karamürsel, Denizli ve Ergani’den getirilen çeşitli taşlar bunlar arasındadır. Deyim yerinde ise, Süleymaniye Camii ve Ayasofya, Anadolu’da kullanılan doğal taşların bir “Arşiv Müzesi” niteliğindedir. Farklı mekânlarda, kaplamada, taşıyıcı ve dekoratif amaçlı olarak sıkça kullanılan bu taşlardan özellikle, Verona Kırmızı Mermeri ile bu camiinin iç kısmında yapılmış narin sütunlar üzerinde yükselen bir kürsü bulunmaktadır.


Osmanlı Dönemi’nde Sultanahmet Meydanı’ndaki Hipodromun girişindeki oktagonal (sekizgen), kubbeli çeşme Alman İmparatoru II. Wilhelm’in Sultan II. Abdülhamid’e ve İstanbul’a hediyesidir. Almanya’da yapılıp 1898’de İstanbul’un bugünkü yerine monte edilmiştir. Neo-Bizanten üslubunda inşa edilen, içerden altın mozaikle süslü çeşmenin kubbesi 8 silindirik taş sütun tarafından taşınmaktadır. Alman Çeşmesi’ndeki kubbeyi taşıyan bu silindirik taş sütunlar, Norveç’ten çıkarılan ve mavimsi yeşil yansımalarıyla bilinen labrador kristallerinden oluşan labradorit (larvikit)-Emerald Pearl taşıdır.


Marmara mermerlerinden yapılmış Pertevniyal Valide Sultan Çeşmesi (Yavi, 1996).

Topkapı Sarayı girişinde bulunan Marmara mermerinden yapılmış III. Ahmet Çeşmesi.

Osmanlı dönemi mimarisinin önemli bir simgesi sayılabilecek yapı türleri de çeşme ve hamamlardır. Bu döneme başkentlik yapmış, Bursa, Edirne ve özellikle İstanbul’da bunların güzel örneklerine sıkça rastlanmaktadır. İstanbul’daki Osmanlı dönemi çeşme sayısı 10390 olarak verilmektedir. Bu eserlerde genellikle Marmara Adası mermeri kullanılmıştır.


Dolmabahçe Sarayı. Beyaz Marmara Adası Mermerleri ve Volkanik Tüfler ile yapılmış Mabeyn Dairesi ve Saltanat Kapısı, (Yavi, 1996). Osmanlı İmparatorluğu’nun 18. ve 19.yy’lardaki son döneminde, Klasik Osmanlı Mimarı üslubunun terk edildiği, bunun yerine batı etkisinde kalınarak oluşturulan görkemli sarayların yapıldığı görülmektedir. Çırağan Sarayı, Dolmabahçe Sarayı, çok sayıda yazlık köşk ve kasırlar batı üslubunun baskın olduğu örneklerdir.


Dolmabahçe Sarayı’ nda kullanılan taşların, korunmuşluk durumunun saptanması amacıyla sürdürülen projede belirlenen, alansal miktarları ve yüzde dağılımları (Yüzer vd., 2000).

Bu eserde yoğun olarak Bakırköy küfekisi ve Marmara Adası mermeri kullanılmıştır. Dolmabahçe Sarayı’nın 150 senede yıpranan taşlarının restorasyonu ve onarımı için tarafımızdan yapılan ayrıntılı bir çalışmada kullanılan taş yüzdeleri yukarıda verilmektedir. Bu örnek çalışma sonunda sarayın yapımında kullanılan taşların çıkarıldığı ocakların bazılarının günümüzde işletilebilecek konumda olmadıkları, bu nedenle taşların görünüm ve özellikleri açısından benzerlerinin sağlanabileceği yeni ocak yerleri belirlenerek, önerilmiştir ( Yüzer vd., 2000).


Cumhuriyetin ilk yıllarında yapılan İstanbul-Taksim’deki anıtın tüm taşlarının yurt dışından (serpantin ve İtalya Verona mermeri) getirilmesine karşın, Anıtkabir’in taşlarının Türkiye’nin değişik illerindeki ocaklardan sağlanarak, ülkemizin bu doğal zenginliğine önem verilmesi, yerli taşlarımızın kullanımının özendirilmesi açısından dikkat çekicidir. Anıtkabir’in yapımı sırasındaki araştırmalarda Türkiye’de 90 kadar olduğu saptanan taş türünün, “Taşçılıktan Doğaltaş Endüstrisi”ne geçtiğimiz günümüzde 200’ü aştığı bilinmektedir. Buna rağmen yurt dışından doğaltaş ithalatının sürdürülmesi, dahası, bunlarla bazı kamu binalarının da bezenmesi düşündürücü ve üzücüdür. Tümü yurtdışından getirilen doğaltaşlarla yapılan Taksim Cumhuriyet Anıtı (1925-1928).


Osmanlı döneminin son yıllarında gelişen uluslararası ilişkilerden etkilenen büyük şehirlerimizdeki önemli binaların yapımında da batılı akımların izleri görülmektedir. Özellikle İstanbul’daki elçilik binaları, bankalar, sigorta binaları gibi yapılarda kullanılan malzemede, çimento çoğu kez doğaltaşın önüne geçmiştir. Mermerlere genellikle bir süsleme öğesi olarak girişlerde, sütun başlıklarında ve sövelerde yer verilmiştir. Cumhuriyet döneminin ekonomik açıdan zorlu geçen ilk yıllarında yapılan kamu binalarında, yöresel taşlar, örneğin Ankara Andezitleri yoğun olarak kullanılmıştır. Bu dönemin doğaltaş kullanımındaki dönüm noktasını Anıtkabir’in yapımı oluşturmuştur. Osmanlı döneminin görkemli yapılarında kullanılan yabancı kökenli taşların yerine bu eserde tümüyle Anadolu taşlarına yer verilmiştir. Projesi 1942 yılında Prof. Dr. Emin ONAT ve Doç. Dr. Orhan ARDA tarafından hazırlanmıştır. Uzun yıllar dayanabilecek yapılar için, tüm tarihsel dönemlerde olduğu gibi bu projede de doğaltaşların kullanılması uygun görülmüştür. 1944 yılında yapımına başlanan ve 1953 yılında tamamlanan bu eserde, Türkiye’nin çeşitli illerinden getirilen traverten, renkli taş (kireçtaşı, serpantin) ve mermerler kullanılmıştır.


Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürk için Türk Halkının Anadolu’ nun bağrından çıkartılan doğaltaşlarla bezediği Anıtkabir’deki Mozole

Anıtkabir yapımında beton üzerine dış kaplama malzemesi olarak kolay işlenebilen gözenekli, çeşitli renklerde traverten, mozole içi kaplamalarında ise mermer, serpantin ve kireçtaşları kullanılmıştır. Heykel grupları, aslan heykelleri ve mozole kolonlarında kullanılan beyaz travertenler Kayseri Pınarbaşı ilçesinden, kulenin iç duvarlarında kullanılan beyaz travertenler ise Ankara Polatlı ve Malıköy'den getirilmiştir. Kayseri Boğazköprü mevkiinden getirilen siyah ve kırmızı travertenler tören meydanı ve kulelerin zemin döşemelerinde, Karabük Eskipazar'dan getirilen sarı travertenler zafer kabartmaları, şeref holü dış duvarları ve tören meydanını çevreleyen kolonların yapımında kullanılmıştır. Şeref holünün zemininde kullanılan krem, kırmızı ve siyah mermerler Çanakkale, Hatay ve Adana'dan, şeref holü iç yan duvarlarında kullanılan kaplan postu mermeri Afyon'dan, yeşil renkli serpantin ise Bilecik'ten getirilmiştir. 40 ton ağırlığındaki yekpare lahit taşı Adana'nın Osmaniye İlçesi'nden, lahitin yan duvarlarını kaplayan beyaz mermer ise Afyon’dan getirilmiştir.


GEÇMİŞİ GÜNÜMÜZDE YAŞATAN ÜNLÜ DOĞAL TAŞLAR

Sfenks heykeli-MISIR

Doğada gözümüzle görebildiğimiz olayların sayısı çok fazla değil. Her şey biz farkında olmadan akıp gidiyor. Görebildiğimiz veya hissedebildiğimiz birçok olay, o günün tarihiyle bir yerlere kaydedilir. İnsanlar tarafından bırakılan kültürel mirası inceliyor, anlıyor ve koruyoruz. Bir tabletin okunması bile bize binlerce yıl önce yaşayan insanlar hakkında çok detaylı bilgiler veriyor. Çünkü birileri bu kültürel mirasların öykülerini bir yerlere kaydetmiş olabiliyor. Bir çok eseri ise yapanların imzalarından tanımak gibi bir avantajımız var. Bu eserlerin tümü bizden binlerce yıl önce yaşayan insanların mesajlarını günümüze aktarıyor. Aynı şekilde 4,6 milyar yıl yaşındaki yeryuvarı da oluşumundan günümüze kadar başından geçen her öyküyü taşlara kaydederek, geçmişi hakkındaki birçok bilgiyi günümüze göndermiş. Bu kayıtları bazen bir tortul taşın, bazen de magmadan gelen bir mineralin bünyesine saklamış.


Yeryuvarı içinde bulunan magmatik, başkalaşım ve tortul taşları inceleyen yerbilimciler yeryuvarının geçmişi hakkında çok önemli bilgiler elde edebiliyorlar. Yeryuvarı tarihi boyunca meydana gelem jeolojik olaylar bazen en yetenekli sanatçıyı kıskandıracak muhteşem doğal anıtların oluşmasını sağlamış. Kapadokya, Pamukkale, Kuşca, Narman, Grand Kanyon, Saklıkent Kanyonu, Kızılcahamam ve Giant Causaway bazalt sütunları gibi jeolojik oluşumlar yeryuvarının sanatçı yönünü yansıtıyor. Bir çok Avrupa ülkesinde bu doğal anıtlar özel yasalarla korunuyor. Tarih boyunca insanlar da doğayı örnek alarak muhteşem anıt eserler üretmişlerdir. Mısır piramitleri, Luxor tapınağı, Mount Rushmore, Taç Mahal, Petra ve Likya kaya mezarları ve Stonehenge gibi insan eliyle yapılmış anıtlar da insanın doğadan nasıl örnek aldığının bir kanıtı. Volkano-sedimenter birimler içinde açılmış tarihi Taşkale evleri (KARAMAN)


Kapadokya (Göreme) peribacaları, Anadolu’da Hrıstiyanlık dininin yayılması sırasında (M.S. 400) volkanik tüfler içinde açılmış Fresklerle bezeli kaya kiliseleri ve kilometrelerce uzanan yeraltı şehirleri ile ünlüdür.


Kumtaşı, çakıltaşı ve çamurtaşından oluşan Narman kanyonu, Grand Kanyonun küçük bir modeli. Erzurum’un Narman ilçesi sınırları içinde yer alan 12 km2 lik vadi, kırmızı peri bacaları ile dikkati çekiyor.

Kiltaşı, killi kireçtaşı, marn, çakıltaşı ve tüflerden oluşan Kuşca peri bacaları (Cihanbeyli- Konya ) doğanın sanatçı yönünü gösteren birer doğal anıt gibiler.


Hierapolis antik kenti Roma döneminden günümüze kadar 2000 yıl boyunca insan sağlığı için yararlı mineralli sıcak su kaynakları Pamukkale (Denizli). Yüksek oranda kalsiyum karbonat (CaCO3 ) içeren suların içindeki bu minerallerin çökelmesi ile olağanüstü görünümde travertenler oluşmaktadır. Hierapolis antik kentinde iç eserlerde de bu taşlar kullanılmıştır.


Travertenler üzerine M.Ö. 2. yy da Pergamon kralı II. Attalos tarafından kurulmuş olan Antalya kenti.


Giant Causeway (Kuzey İrlanda)

Kızılcahamam (Ankara )

Heykeltıraşı doğa olan ve volkanik lavlarının soğuması ile oluşan altıgen şekilli geometrik bazalt sütunları.


Yerkabuğu tarihinin en ünlü belgeseli. Büyük Kanyon (Grand Kanyon) – ABD. Colorado nehrinin kireçtaşı, kiltaşı, silt ve granitleri aşındırılarak kazdığı dünyanın ne derin kanyonu. (Yaklaşık 1600 metre). 365 km uzunluğundaki bu kanyonda yerkabuğunun yaklaşık 2 milyar yıllık jeolojik geçmişin tüm izleri görülmektedir.


Yüksekliği 3016 metre olan Akdağ’ın eteklerinde (Fethiye-MUĞLA), 18 km uzunluğunda 90 metre derinliğinde kireçtaşları içinde gelişmiş, Eşme Çayının oluşturduğu bir kanyondur.


İç içe geçmiş halkalar üzerine yerleştirilen kumtaşı ve diyabaz blokları ile oluşturulan dünyanın ilk astronomi gözlem evi. Stonehenge Wiltshire - Avebury - İngiltere’de tarih öncesi dönemde (M.Ö 3100) yapımına başlanan dünya harikası bu yapıtta, nehir üzerinde sallarla getirilen 8 m. yükseklikte 40 ton ağırlığında yekpare taşlar kullanılmıştır.


Nil Nehri batısındaki Afrika çölünde yükselen Keops Piramidi (Giza- Mısır) M.Ö 26. yüzyılda 6 milyon m3 ten fazla kireçtaşı bloklarının binlerce kölenin aklı zorlayan emek, beceri ve hüneri ile oluşturulan dünya harikası. 137 metre yüksekliğindeki piramidin yapımında, ağırlıkları 3-16 ton dolayında olan 2,25 milyon adet kireçtaşı bloğu, aynı piramidin kral mezarında ise 56 ton ağırlığında granit blokları kullanılmıştır.


Tarihsel dönemlerin en ünlü mühendislik doğaltaş yapısı olan Çin Seddi’nin yapımı sırasında yaklaşık 300.000 insan yaşamını kaybetmiştir. Bu yapı, M.Ö 221- M.S 608 yılları arasında çoğunlukla; kumtaşı, kireçtaşı ve granit kullanılarak inşa edilmiş olup, 6700 km uzunluğu ve 9 metre yüksekliği ile dünyanın en uzun taş duvarıdır.


Taç mahal (HİNDİSTAN), 20.000 işçinin 22 senede tamamladığı, 322 km uzaklıktaki Makrona – Rajasthan ocaklarından çıkarılan süt beyaz mermerleri ile ünlü yapı. Olağanüstü mermer işçiliği ve yüzlerce renkli doğal taşla bezenen doğal taş müzesi niteliğindeki yapı “Cennetin Kapısı” ismi ile de anılmaktadır.


Güney Dakota’da (ABD) granit kayaların (MountRushmore) üzerinde 18 metre yüksekliğinde oyulmuş Amerikan Cumhurbaşkanları anıtı. George Washington, Thomas Jefforson, Thedore Rosvelt ve Abraham Lincoln.


46 metre genişliğinde ve 40 metre yüksekliğinde Petra kaya mezarları (Wadi Arabah-ÜRDÜN).

Lykia kaya mezarları (M.Ö 4. Yüzyıl ) Kayaköy- Fethiye-MUĞLA


Trabzon ili Maçka ilçesi Panagia (Meryemana) deresinin batı yamaçlarında Mela tepesi üzerinde kireçtaşları içinde yapılmış Sümela Manastrı

Göreme (Kapadokya)’de Hristiyanlığın ilk dönemlerinde volkanik tüfler içinde kazılmış, fresklerle bezemeli kaya kiliseleri.


Dünyanın İkinci Büyük Mozaik Kolleksiyonunu Barındıran Hatay-Antakya Arkeoloji (Mozaik) Müzesindeki değişik taşlarla yapılmış olan Roma Dönemi Mozaiklerinden Bir Örnek Okeanos ve Thetis.

M.S. 2. yüzyıla ait olan ve Gaziantep Arkeoloji Müzesindeki Zeugma Mozaikleri arasında sergilenen Çingene Kızı Taş Mozaiği


TAŞA

CAN VERENLER

‘MOSES’

‘PİETA’ MICHELANGELO (1475-1564)

‘…niçin benimle konuşmuyorsun?’ MICHELANGELO (1475-1564)


‘…İçimizdeki kutsal güç bir yüze biçim verir usla, el birleşir Baktığı zayıf, narin bir kişidir ama, Sanatın özgür gücü taşa can verir…’ MICHELANGELO (1475-1564)

MICHELANGELO (1475-1564)

‘DAVİD’

MICHELANGELO (1475-1564)

BRONOWSKI,J.(1975): İnsanın Yücelişi Çeviri: Filiz OFLUOĞLU


TÜRKİYE DOĞALTAŞ SEKTÖRÜ

Tarihsel Gelişim Cumhuriyet sonrasında başlayıp 1950’lere kadar olan süreçte ocakta bloktaş üretimi tarihsel dönemlerdeki işletme koşullarından da ilkel düzeyde sadece Türkiye’nin belirli yörelerinden (Kastamonu, Sinop ) gelen ocak işçileri ile yapılmaktaydı. En incesi 2 cm kalınlığında olan Levha üretimi ise kumlu katrak sahibi esnaflarla, hamam kurnaları, tuvalet taşları gibi sağlık gereçleri ise zanaatkarlar eli ile üretilerek 1950’li yıllara kadar gelinmiştir. Bu dönemde sektör “Taşçılık” olarak nitelendirilebilecek sınırlı bir uğraşı alanı olarak kalmıştır.


Anıtkabir’in yapımında, Türkiye’nin çeşitli illerinden getirilen taşlara yer verilmiş olması ile biraz olsun ivme kazanan taşçılık, özellikle 1960’lı yıllardan sonra Carrara fuarlarına katılan az sayıdaki girişimcinin bilgi ve görgülerinin artmasının etkisi ile şekil değiştirmeye başlamıştır.


1960’lı yıllardan itibaren, 1980’li yılların sonuna kadar süren bu dönemi, “Taşçılıktan Endüstrileşmeye Geçiş”, deyim yerinde ise “bilgilenme-görgülenme” ve özenme dönemi olarak adlandırabiliriz. 1985’den sonra bu sektörün adeta kabuk değiştirme süreci başlamıştır. Bu değişim ve gelişimde başlıca iki etkenin önemli rolü olmuştur. Bunlardan ilki, bloktaş üretiminin, bir maden işletmesi olarak değerlendirilmesine olanak sağlayan 3213 sayılı Maden Kanunu’nun yürürlüğe girmesidir. Böylelikle, daha önce yıllanmış Taş Ocakları Nizamnamesi’ne göre 3-5 senelik Özel İdare izinleri ile yapılan güvensiz ve kapkaçcı üretim yerine, yasadan kazanılan haklarla, uzun dönem için planlanan güvenli ocak yatırımlarının önü açılmıştır.


Yine bu dönemde dış ülkelerdeki teknolojik gelişmeler çok yakından izlenmiş, blok üretimindeki ve fabrikalardaki blok işlemedeki çağdaş teknolojinin ülkemize transferine hız verilmiştir. Bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’deki blok üretim miktarını da hızla arttıran “Elmas Tel ile Kesme” yöntemi uygulamasının yaygınlaşması ile “Geçiş Dönemi”nin sonuna gelinmiş ve 1990’lı yılların başlarından itibaren bu sektörün, ayrı bir “Endüstri Kolu” olarak değerlendirildiği dönem başlamıştır. 2000’li yıllarda Türkiye’de Doğaltaş Endüstrisi, dünyada bu konuda en ileri ülkelerin teknoloji seviyesine ulaşmış olup, çok hızlı gelişmekte ve dünyada önde gelen üretim ve teknoloji düzeyine ulaştığını gururla belirtebiliriz.


Türkiye Doğaltaş Rezervi ve Türleri Ülkemiz jeolojik yapısı ve bugünkü bilgilerimiz itibariyle 400 civarında çeşitli renk ve desende zengin doğaltaş kaynaklarına sahiptir. Ülkemizde özellikle geniş mermer ve kireçtaşı oluşumları gözlenmektedir. Devoniyen ve Paleojen devirleri arasında kalan kronolojik süreçte oluşan bu rezervlerin bir kısmı kırıklı, kıvrımlı ve bindirmeli zonlar içinde kalmaktadır. Bu zonların dışında kalan ve blok almaya uygun rezervlerin bazıları, tarihsel dönemlerden günümüze dek işletile gelmiş ve halen işletilmektedir.


İMMİB

Ülkemizde, karbonat bileşimli olan ve başkalaşım (metamorfizma) aşamasını tamamlayan, kristalen dokulu, bilimsel olarak da mermer niteliğine sahip yatakları, “masif” olarak nitelendirilen alanlarda kümelenmiştir. Bunlardan yaygın doğaltaş ocaklarının bulunduğu masifler; Menderes, Kırşehir, Istıranca ve Bitlis dolaylarında yer almaktadır. Bu masiflerde bulunan mermerlerin kırık zonlarının dışında kalan kesimleri; şistler nedeniyle jeolojik evrim boyunca oluşan tektonik deformasyonlardan fazla etkilenmemişlerdir. Bu rezervlerin Marmara, Ege ve İç Anadolu Bölgesi’nde yer alan kesimleri yüz yıllardır işletilmektedirler.


Ülkemizin diğer bir doğal taş varlığını ise çeşitli renk ve desen türüne sahip kireçtaşları oluşturmaktadır. İstanbul, Adapazarı, Bursa ve Kayseri çevresinde, Devoniyen yaşlı kireçtaşı oluşumları bulunmaktadır. Küçük rezervli, lokal oluşumlar şeklindeki bu birimler Adapazarı, Bursa ve Kayseri’de işletilmektedir. Türkiye’de, blok üretimine uygun geniş yayılımlı ve büyük rezervli kireçtaşı oluşumları ise Jura-Kretase ve Eosen yaşlı istifler içinde bulunmaktadır. Mikro ve makro fosil içerikli, açık gri, pembe, bej renkli bu kireçtaşları; Bursa, Bilecik, Balıkesir, Eskişehir, Ankara, Konya, İzmir, Manisa, Adana, Elazığ ve Diyarbakır çevresinde işletilmektedir.


Sıcak ve soğuk suların çökellerini oluşturan diğer bir doğal taş türü traverten ile albatr (oniks) yatakları, kırık zonlarının çevresinde kümelenmişlerdir. Çok büyük rezervlere sahip traverten yatakları, Bolu, Karabük, Bilecik, Çankırı, Afyon, Denizli, Burdur, Antalya, Nevşehir, Tokat ve Sivas illeri çevresinde bulunmaktadır. Travertenlere oranla ülkemizin albatr (oniks) rezervlerinin zengin olmadığı söylenebilir. Ülke genelinde çok farklı alanlarda oniks oluşumlarına rastlanmasına karşın işletilebilir nitelikteki yataklar oldukça sınırlı sayıdadır. Manisa Yöresi’ndeki Demirci oniks yatağı Türkiye’nin bilinen en büyük rezervine sahiptir. Bunun yanında Balıkesir ve Konya çevresinde oniks işletmesi yapan ocaklar bulunmaktadır. Öte yandan, İzmir, Bilecik, Bolu, Eskişehir, Kırşehir, Nevşehir ve Tokat çevresinde saptanan ve dönem dönem işletilen rezervlerin tükendiği görülmektedir.


Ülkemizdeki sert taş grubuna giren mağmatik ve volkanik kökenli doğal taşlar serpantinden diyabaza, andezitten bazalta, siyenitten granite ve volkanik tüflere kadar değişen farklı litolojilerden oluşmaktadır. Genellikle, plütonizmaya bağlı olarak yükselmiş ve diferansiyasyon sonucu farklı mineralojik bileşimler sunan bu doğal taşlar, Marmara, Kuzey-Batı Anadolu, İç Anadolu ve Karadeniz Bölgeleri’nde yüzeylenmektedir. Kretase ve Paleojen (Oligosen) mağmatizmasının ürünlerini oluşturan bu kayaçlar yer yer ekonomik önemdeki dayklar tarafından kesilmektedir. Jeolojik olarak çok geniş yayılımları bulunan bu rezervlerin önemli bir kısmı ülkemizin tektonik konumundan dolayı aşırı kırıklı ve ayrışmış bir yapıya sahiptir. Tektonizmadan fazla etkilenmemiş, az ayrışmış granitler; Çanakkale, Kapıdağ, Kazdağı, Kozak, Beypazarı, Kırşehir, Aksaray, Giresun, Kırklareli yöresinde bulunmaktadır.


Ordu, Rize, Gümüşhane ve Artvin dolayında, çok evreli plütonizmaya bağlı olarak gelişen mağmatik kayaçlar bulunmaktadır. Gümüşhane’den Trabzon’a kadar uzanan ve Türkiye’nin en büyük granit masifi kırmızı-pembe ortoz kristallerinden oluşan, Permiyen yaşlı “Çaykara Batoliti”dir. Bu kayaçların morfolojik yapı, bölgenin iklim özellikleri, tektonizmaya bağlı olarak aşırı çatlaklı ve ayrışmış yapıya sahip olduklarından dolayı, günümüze kadar yapılan girişimlerden olumlu sonuç alınamamıştır.


Dünya doğal taş piyasasında geniş talepler bulan ofiyolitik taşlar (serpantinit, dunit vd.) yönünden ülkemizin çok fazla şansı olmadığı görülmektedir. Jeolojik anlamda geniş yayılımlara sahip olmalarına rağmen bu taşların aşırı ayrıştıkları ve blok üretimine uygun olmamaları nedeni ile halen olumlu sonuç alınamamıştır.


Türkiye doğal taş rezervine ilişkin ilk değerlendirmeler 1966 yılında Maden Tetkik Arama Genel Müdürlüğü (MTA) tarafından yapılmış ve yaklaşık 5.000.000.000 m3 olarak belirlenmiştir. 19901994 yılları arasında Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) adına, İTÜ Maden Fakültesi öğretim elemanları tarafından arazide ocak bazında yapılan “Türkiye Mermer Envanteri” çalışması sonucunda ise bu miktar bilimsel anlamdaki mermerler 3.870.000.000 m3 , renkli kireçtaşları ve travertenler 2.720.000.000 m3 , ekonomik olarak işletilebilecek sert taşlar 101.700.000 m3 olmak üzere toplam 7.600.000.000 m3 olarak hesaplanmıştır. Aradan geçen zaman içinde Türkiye Doğal Taş Sektöründeki gelişmelere paralel olarak çok sayıda yeni ocaklar açılmıştır. Bu gerçekten hareketle ülkemizdeki doğal taş varlığının daha doğru ortaya konması için bilimsel incelemelere dayalı güncel bir envanter çalışmasının yapılmasında yarar görmekteyiz.


Afyon Menekşe

Afyon Beyaz

Limra Limestone

Ege Kahve

Türkiye’nin Dünyaca Ünlü Doğaltaşları-1

Crema Nouva

Ege Bordo


Emperador Dark

Toros Siyah

Marmara Equator

Rosalia

Türkiye’nin Dünyaca Ünlü Doğaltaşları-2

Akhisar Oniks

Salome


Elazığ Vişne

Aksaray Pembe

Kırklareli Balaban

Kırşehir Kaman

Aksaray Yaylak

Giresun Vizon

Türkiye’nin Dünyaca Ünlü Doğaltaşları-3


Granit, dış etkenlere karşı olan dayanıklılığı, sağlamlığı, zengin renk, doku çeşitliliği ve estetik görünüşü nedeniyle plaka ve fayans olarak iç ve dış cephe kaplamasında, parke taşı, zar ve bordür taşı olarak yol düzenlemelerinde, yapılarda taşıyıcı eleman olarak ve farklı mekânlarda dekoratif amaçlı kullanımda en çok tercih edilen sert doğal taş türüdür. Bu mekânlardaki kullanımın en iyi şekilde değerlendirmenin yolu, estetik, ergonomi, işlevsellik, zamana ve kullanım türüne karşı dayanıklılık faktörlerinin buluştuğu çağdaş tasarım ve ürünlerin uygulanmasından geçmektedir. Granit, bu ürünler arasında yer alan vazgeçilmez bir yapı malzemesidir. Tarihi ve modern mimaride yapıları dış etkilerden koruması ve yapı içi iklimi muhafaza etmesi, periyodik bakımlara en az ihtiyaç göstermesi ve yıllarca ilk günkü görüntüsünü sürdürmesi nedeniyle granit, yapı malzemeleri arasında prestij simgesi olmuştur. Eski çağlarda üretimi ve işlenmesi çok zor şartlarda gerçekleştirilen granit, günümüzde gelişmiş metotlarla üretilmekte ve ileri teknoloji ile işlenerek yapı sektörünün gereksinimlerini yaygın olarak karşılamaktadır.


Türkiye’de, granitten granodiyorite, monzonitten tonalite farklı litolojiler sergileyen bu mağmatik taş oluşumları genellikle Kuzey Batı Anadolu, Orta Anadolu ve Doğu Karadeniz bölgelerinde yoğunlaşmaktadır. Ticari olarak işletilen granitlerin açıldığı ocaklar da çoğunlukla bu bölgeler içinde yer almaktadır. (Tablo 1).


Tablo 1 : Türkiye’deki Önemli Blok Granit Üretim Yerleri. İl

İlçe

Köy

Ticari Adı

Petrografik Adı

Aksaray

Sarıyahşi

Yaylak

Aksaray Yaylak

Granit

Aksaray

Ortaköy

Kalebalta

Aksaray Pink-Rosalin

Alkali Granit

Giresun

Bulancak

KovanlıkDerecikalan

Giresun Vizon

Granodiyorit

İzmir

Bergama

Kozak-Hacıhamzalar

Bergama Gri

Granodiyorit

Çanakkale

Ezine-Kestanbol

Koçali-BergazGeyikli-Tavaklı

Kestanbol Gri

Granodiyorit-Siyenit

Balıkesir

Erdek-Kapıdağ Yarımadası

Ocaklar

Bandırma Mavi

Hornblendli Granit

Yalova

Armutlu Yarımadası

Fıstıklı

Pistachio

Granit

Eskişehir

Sivrihisar

Koçaş

Hisar Gri

Granit

Kırklareli

Demirköy

Balaban

Balaban Green

Epidotlu Granit


SAYILARLA TÜRKİYE DOĞALTAŞ SEKTÖRÜ

Türkiye Doğaltaş Haritası (İTÜ Maden Fakültesi, 1981)


SIRA

ÜLKELER

% PAYI

1

ÇİN

23,3

2

HİNDİSTAN

11,3

3

İTALYA

11,0

4

TÜRKİYE

10,0

5

İSPANYA

7,7

6

İRAN

6,5

7

BREZİLYA

4,3

8

PORTEKİZ

3,0

9

ABD

3,0

10

YUNANİSTAN

1,9

ARA TOPLAM

79

DİĞERLERİ

21

TOPLAM

100

DÜNYADA DOĞALTAŞ ÜRETİMİNDE İLK ON ÜLKE Kaynak: Stone 2005


90

Milyon Ton

100 90

75

80 70

60

60 50 40 30 20

82

47

22

10 0 1986

1996

2000

2003

2004

Yıllar

Dünya Bloktaş Üretimi ( TÜMMER )

2005


9

Milyon Ton

10 9

7,2

8 7

6

6 5 4 3 2

1,9

2,5

0,6

1 0 1986

1996

2000

2003

2004

Yıllar

Türkiye Bloktaş Üretimi ( TÜMMER )

2005


10%

Türkiye Dünya 90%

Dünya Doğaltaş Üretiminde Türkiye’nin Payı ( TÜMMER )


5%

KARBONATLI TAŞLAR

37%

SİLİSLİ TAŞLAR

58%

KAYRAK TAŞI VE DİĞERLERİ

Dünya Doğaltaş Üretiminin Kompozisyonu ( Stone, 2003- İTALYA )


900 800 600 500 400 300 200 100

Yıllar

Türkiye Doğaltaşlarının 1989-2005 Yılları Arasındaki Toplam Dış Satım Değerleri ( DİE - İMMİB)

2005

2003 2004

2000 2001 2002

1998 1999

1997

1995 1996

1993 1994

1990 1991 1992

0

1989

Milyon $

700


400.000.000 350.000.000 300.000.000

Mermer-Renkli Taşlar Traverten

200.000.000

Granit

150.000.000

Diğer

100.000.000 50.000.000

2005

2004

2003

2002

2001

0 2000

$

250.000.000

3%

13% 42%

Yıllar

Mermer-Renkli Taşlar Traverten Granit

42%

Türkiye Mermer-Renkli Taşlar, Traverten, Granitlerinin ve Diğer Doğal Taşların 2000-2005 Yılları Arasındaki Toplam Dış Satım Değerleri (İMMİB ve DİE )

Diğer


TÜRKİYE DOĞALTAŞ SEKTÖRÜ DOĞALTAŞ GRUPLARINA GÖRE DIŞSATIMIN YÜZDE DAĞILIMI (2006)

TRAVERTEN 42% 436.926.237 ($)

GRANİT 2% 18.649.107 ($) ONİKS 1%

MERMER 36% 367.412.667 ($)

DİĞER TAŞLAR 19% 191.679.181 ($)

TOPLAM : 1.026.521.772 $

KAYAGAN TAŞI 0%


50.000.000 45.000.000 40.000.000 35.000.000 30.000.000 $ 25.000.000 20.000.000 15.000.000 10.000.000

2004

2003

2002

2001

2000

1999

1998

1997

1996

1995

1994

1993

1992

1991

1990

0

1989

5.000.000

Türkiye’nin ( 1989-2004 ) Yılları Arasındaki Doğaltaş Dış Alım Değerleri ( DİE, İMMİB )


45.000.000 40.000.000

$

35.000.000 30.000.000

MERMER-RENKLİ TAŞLAR

25.000.000

GRANİT

20.000.000 DİĞER TAŞLAR

15.000.000 10.000.000 5.000.000 0 2000

2001

2002

2003

2004

Yıllar

Ülke Dışından Getirilen Türkiye Mermer-Renkli Taşlar, Granit ve Diğer Taşların 2000-2004 Yılları Arasındaki Dış Alım Değerleri (İMMİB ve DİE ) 19%

4% Mermer-Renkli Taşlar Granit Diğer Taşlar 77%


Geçmişten Günümüze Doğaltaş Ocak İşletmelerindeki Üretim Yöntemleri

Geçmiş Dönem



Günümüz JET BELT

ELMAS TEL


Granit Ocaklarında Havalı Delici Tabancalarla Yapılan Blok Üretimi


BİLECİK-GÖKPINAR KÖYÜ KİREÇTAŞI OCAĞI

TÜRKİYE DOĞALTAŞ OCAK İŞLETMELERİNDEN GÖRÜNÜMLER


MARMARA ADASI – SARAYLAR MERMER OCAĞI

AFYON-İSCEHİSAR MERMER OCAĞI

MUĞLA-YATAĞAN MERMER OCAĞI


BURDUR – BUCAK TRAVERTEN OCAĞI ANTALYA-FİNİKE KİLLİ KİREÇTAŞI (LİMRA) OCAĞI

BİLECİK-TAŞÇILAR KİREÇTAŞI OCAĞI

ANTALYA-FİNİKE KİLLİ KİREÇTAŞI (LİMRA) YER ALTI OCAĞI (Türkiye’nin İlk Yeraltı Bloktaş Ocağı -2004)


ELAZIĞ-ALACAKAYA TEKTONİK BREŞ OCAĞI

MANİSA-AKŞEHİR KAYRAKTAŞI OCAĞI


1995 AKSARAY YAYLAK GRANİT OCAĞI

2006


BERGAMA-KOZAK GRANİT OCAĞI

KIRKLARELİ-BALABAN GRANİT OCAĞI

GİRESUN-VİZON GRANİT OCAĞI


DÜNYA DOĞALTAŞ REZERVLERİ l

İTALYA; Carrara Mermer Yatakları ve Sardunya Granitleri çok önemlidir. Bunun dışında zengin traverten ve renkli kireçtaşı yatakları da bulunmaktadır.

l

İSPANYA ve PORTEKİZ; Portekiz’in grimsi beyaz renkli iri kristalli mermerleri ve İspanya’nın açık pembe renkli granitleri dünya ticaretinde önemli yer tutmaktadır.

l

İSVEÇ, NORVEÇ ve FİNLANDİYA; Çeşitli renk ve desenlerde bulunan granit ve siyenitler, ancak özellikle pembemsi renkteki granitler çok önemlidir. Ayrıca siyah labradorit oluşumları bulunmaktadır.

l

BELÇİKA; Siyah renkli kireçtaşları ünlüdür.

l

YUNANİSTAN; Mermer, Renkli kireçtaşı ve serpantin yatakları bulunmaktadır.

l

RUSYA; Değişik desen ve renklerde kalker ve mermer bulunan ülkede özellikle SibiryaUrallar bölgesinden çıkarılan koyu renkli ve kırmızımsı granitler önem taşır.

l

UKRAYNA; Granit ve Labradorit yatakları ünlüdür.


l

HİNDİSTAN; Çeşitli renk ve desenlerde kalkerler bulunan Hindistan’da özellikle granit ve koyu siyah gabro-diyorit oluşumları çok önemlidir.

l

ÇİN; Doğaltaş potansiyeli kesin olarak bilinmeyen Çin’de değişik desen ve renklerde kalkerler, volkanik ve magmatik orijinli kayaçlar bulunmaktadır.

l

GÜNEY AFRİKA; Granit, siyenit ve kalker oluşumları bulunan Afrika’da özellikle Kongo siyah mermeri ve Güney Afrika, mavi graniti ile uluslararası alanda önemli yer tutmaktadır.

l

A.B.D; Kalker, bres, konglomera, granit, siyenit, serpantin, diyabaz vb. oluşumları bulunmaktadır. Silisli taşların hem ithalatçısı hem ihracatçısı konumundadır.

l

BREZİLYA; Mavi granit ve oniks oluşumları bulunan Brezilya, özellikle son yıllarda dünya doğaltaş ticaretinde yerini almaya başlamıştır.

l

ARJANTİN; Zengin oniks, kireçtaşı ve granit rezervleri bulunmaktadır.


AFRİCAN RED GRANİT GÜNEY AFRİKA

BALMORAL RED GRANİT - FİNLANDİYA

BIANCO SARDO GRANİT - İTALYA

ÜNLÜ DÜNYA DOĞALTAŞLARI-1

ROSA BETA GRANİT - İTALYA

ROSA PORRINO GRANİT - İSPANYA

CAFE BAHIA SİYENİT - BREZİLYA


BLUE PEARL LABRADORİT NORVEÇ

VERDE GUATEMALA SERPANTİNİT HİNDİSTAN

AMAZON BLUE GRANİT BREZİLYA

ÜNLÜ DÜNYA DOĞALTAŞLARI-2 NERO ZIMBABWE DUNİT ZIMBABWE

TIGER SKIN YELLOW GRANİT ÇİN

BLACK GALAXY GABRO HİNDİSTAN

EMERALD PEARL LABRADORİT NORVEÇ

TIGER SKIN GNAYS HİNDİSTAN


METAMORFİK TAŞ DEYİNCE AKLA MERMER, MERMER DEYİNCE DE AKLA İLK CARRARA GELİR !

İTALYA-CARRARA MERMER OCAKLARI


BREZİLYA GRANİT OCAKLARI


SUUDİ ARABİSTAN GRANİT OCAKLARI


DOĞALTAŞLARIN İŞLENMESİ



FABRÄ°KA BLOK STOK SAHASI


BLOKLARIN KESİM İÇİN KATRAK ARABASINA YÜKLENMESİ


BLOKLARIN KATRAKTA KESİLEREK PLAKA HALİNE GETİRİLMESİ


PLAKA CÄ°LA HATTI


PLAKA KENAR İŞLEME HATTI


PLAKA KESÄ°M HATTI


PLAKA ÇOKLU KESİM HATTI


ALEVLE YÜZEY YAKMA HATTI


PLAKA ANKRAJ DELGÄ° HATTI


FABRÄ°KA PLAKA STOK SAHASI


Doğaltaş Sektöründe Tanıtım ve İletişim Çalışmaları Türkiye Doğaltaş, önceki yaygın kullanımı ile “Mermer” sektöründe örgütlenmelerle birlikte, iletişim ve yurtiçiyurtdışı tanıtım çalışmalarında önemli gelişmeler olmuştur. Bunların sonucunda, günümüzdeki yapısı ile sektör, gerçek anlamı ile “Uluslararası” bir nitelik kazanmıştır. Doğaltaşları bilimsel açıdan inceleyerek, bu konuda meslek mensuplarının ufuklarını açmayı ve kamuoyunda “Taş Sevgisi”ni oluşturmayı amaçlayan bu girişimlerin aksamadan devamı, sadece ülkemizdeki değil, dünyadaki gelişmelerin de izlenmesi açısından çok yararlı olmaktadır. Özellikle iç tüketimin arttırılması, taş kullanımının yaygınlaştırılması açısından, taşın doğallığını öne çıkaran kamuoyu bilgilendirilmelerinin çok yararlı olacağına inanıyoruz.


Bu amaçla her türlü iletişim araçlarının geniş ölçüde kullanılması, son yıllarda güzel örnekleri görülen kitapların, dergilerin, katalogların, broşürlerin basılması, CD’lerin hazırlanması, sempozyumların, sergilerin, fuarların düzenlenmesi sektördeki iletişim ve bilinçlenmenin yaygınlaşması adına atılan çok olumlu adımlardır. İstanbul ve Ege Maden İhracatçı Birliklerinin, bölgesel sanayici derneklerin ve üst birim olan TÜMMER’in yoğun çalışmaları, ilgili devlet kuruluşlarının önemli desteği sektörün her geçen yıl hızlı adımlarla ilerlemesine imkan sağlamaktadır.


Yüksek maliyetli yatırımları gerektiren Doğaltaş Sektöründe bilgilerin sağlıklı değerlendirilmesinin sanayicimiz açısından ne kadar önemli olduğu açıktır. Bugün doğaltaş üretim tesislerinin kurulmasının, büyük ocakların açılmasının milyon dolarlarla ifade edildiği düşünülürse deneyimlere dayalı bilimsel yaklaşımların ön plana alınmasının ve bunun için de öncelikle sayısal verilere başvurmanın kaçınılmazlığı açıkça anlaşılır. Sektörün yurtiçi ve yurtdışı tanıtımı için seminer, sempozyum vb. bilimsel etkinliklerle zenginleştirilmiş fuarların düzenlenmesinin önemi tartışılmayacak kadar açıktır.


TÜRKİYEDE DOĞALTAŞ SEKTÖRÜ İLE İLGİLİ KİTAPLAR


TÜRKİYE TÜRKİYE DOĞAL DOĞALTAŞ TAŞ SEKTÖRÜ SEKTÖRÜ İLE İLE İLGİLİ İLGİLİ DERGİLER DERGİLER


KATALOGLAR VE SEMPOZYUMLAR


NEREDE, HANGİ DOĞALTAŞ? Tüketici yönünden doğaltaşın, diğer malzemenin yerine geçirilmesi, onun doğru yerde, doğru miktar ve nitelikte seçebilmesine bağlıdır. Kullanıldığı amaca ve yere göre doğaltaşın sahip olması gereken mineralojik-petrografik özellikleri, kimyasal, fiziksel, mekanik ve teknik parametreleri de kabul edilebilir alt sınırları ile belirlenmelidir. Bu nedenle bilinçli bir talepte, doğaltaşlardan beklenen nitelikler sayısal olarak ifade edilmelidir. Bu talepte, gereksinimleri en uygun şekilde karşılayabilen doğaltaşı seçebilmek için, özellikleri açıkça belirtilmelidir. Doğru seçim, doğaltaşın araştırılan niteliklerinin ilgili standarda uyması halinde mümkündür. Günümüzde doğaltaşın, belirleyici görsel özellikleri ile fiziko-mekanik, kimyasal ve teknolojik niteliklerinin yanı sıra, mimari ve teknik uygulama olanakları ile servis hizmetlerinin de bir arada düşünülmesi gerekmektedir.


Doğaltaşların Özellikleri Doğaltaşların ticaretinde taşın değerini ve kullanım alanını belirleyen bazı önemli özellikler bulunmaktadır. Bunlar; taşın estetik özellikleri, mühendislik-teknik özellikleri, bulunabilirliği ve ekonomik değeri başlıkları altında toplanabilir.

Doğal Taşların Estetik Özellikleri Doğaltaşların estetik özelliklerini insanların zevk-moda anlayışı ve yaklaşımı içinde istenen renk, doku (desen), tane ve kristal boyutu oluşturmaktadır. Renk, doğaltaşın bileşiminde bulunan ve ona renk veren mineral(ler) ile yabancı maddelerin türü ve miktarına göre değişiklik gösterir. Gerçek mermer olarak tanımlanan metamorfik kireçtaşları saf oldukları zaman beyaz renkte olup bu rengini taşın bileşiminde bulunan kalsit mineralinden almaktadır. Bazı elementler (Mn, Fe, C, S vb.) ile organik ve yabancı maddeler mermer ve kireçtaşlarında çok değişik renk görünümlerine neden olmaktadır. Sert taş grubundan olan granitlerin bileşiminde esas mineral olarak kuvars, feldispat ve mikalar bulunmaktadır. Bu nedenle granitler genellikle açık renkli doğaltaşlardır. Diğer sert taş grubundan olan gabrolar ise bileşimindeki piroksen ve olivin minerallerinden dolayı genel olarak koyu renklidirler. Tablo 2’de sert taşlara rengini veren bazı önemli mineraller verilmiştir. Ayrıca, dünyada yaygın kullanımı olan ünlü sert doğaltaşların bazılarının isimlendirilmesinde renk, niteleyici ön takı olarak kullanılmaktadır (Tablo 3).


Tablo 2: Sert Taşlara Renk Veren Önemli Mineraller. Sert Taşın Rengi

Rengi veren mineral

Kırmızı-Pembe

Ortoz (Alkali Feldispat)

Yeşil

Epidot, Klorit, Olivin, Piroksen

Siyah

Biyotit, Amfibol (Hornblend), Turmalin

Gri-Beyaz

Plajioklas (Albit-Oligoklas), Kuvars

Kahverengi

Gröna (Granat)

Mavi-Mor

Sodalit, Fluorit, Disten, Kordiyerit

Tablo 3: Dünyaca Ünlü Bazı Sert Taşların Renkleri ile Anılan Ticari Adları. Sert Taşın Uluslararası Renk Adı

Sert Taşın Rengi

Sert Taşın Ticari Adı

Sert Taşın Petrografik Adı ve Çıkarıldığı Ülke

Bianco

Beyaz

Bianco Sardo

Granit-İtalya

Rosso

Kırmızı

Rosso Toledo

Alkali Granit-Ukrayna

Rosa

Pembe

Rosa Porrino

Alkali Granit-İspanya

Nero

Siyah

Nero Zimbabwe

Gabro-Zimbabwe

Verde

Yeşil

Verde Kiwi

Epidotlu Granit-Türkiye

Azul

Mavi

Azul Bahia

Siyenit-Brezilya

Pearl

İnci

Emerald Pearl

Labradorit-Norveç


Doğaltaşların Teknik-Teknolojik Özellikleri Doğaltaşların ticaretinde, taşların mühendislik-teknik özelliklerini oluşturan parametrelerin belirlenmesi taşın kullanılacağı yere ve amaca göre önem taşır. Bunun için bazı laboratuar deneyleri ve analizler yapılmaktadır. Doğaltaşların başlıca mühendislikteknik özellikleri arasında; A)Mineralojik-petrografik (minerallerin türü ile bunların ayrışma durumu ve dokusu), B)Jeokimyasal (major oksit ve iz elementlerin % ve ppm cinsinden oranları), C)Fiziksel (birim hacim ağırlığı, sertlik, su emme, porozite vd.), D)Mekanik (basınç, çekme, eğilme, aşınma ve darbe dirençleri vd.) ve E)Teknolojik özellikler (kesilebilme, parlatılabilme vd.) sayılabilir.


Tablo 4: Önemli Doğaltaş Türk ve Avrupa Birliği Standartları (TS-EN) TS - NO EN 12058 EN 12057 EN 12407 6234 5762 EN 1341 EN 1342 EN 1343 11553 11443 11444 11145 11143 11137 11135 5961 10449 699 2513 1910

KONU Doğal Taş Ürünleri-Yer ve Merdivenler İçin Kaplama Taşları Doğal Taş Ürünleri-Moduler Karolar Için Özellikler Doğal Taşlar-Deney Metodları-Petrografik İnceleme Granit-Yapı ve Kaplama Taşı Olarak Kullanılan Diyabaz-Yapı ve Kaplama Taşı Olarak Kullanılan Kaplama Levhaları-Doğal Taştan-Dış Kaplamalar İçin Özellikler Parke Taşları-Doğal Taştan-Dış Kaplamalar İçin Özellikler Bordür Taşları-Doğaltaştan-Dış Kaplamalar İçin Özellikler Siyenit-Yapı ve Kaplama Taşı Olarak Kullanılan Oniks-Kalsiyum Karbonat -Yapı ve Kaplama Taşı Olarak Kullanılan Dolomit-Yapı ve Kaplama Taşı Olarak Kullanılan Konglomera-Yapı ve Kaplama Taşı Olarak Kullanılan Traverten-Yapı ve Kaplama Taşı Olarak Kullanılan Kireçtaşı ( Kalker )-Yapı ve Kaplama Taşı Olarak Kullanılan Trakit-Yapı ve Kaplama Taşı Olarak Kullanılan Serpantin-Yapı ve Kaplama Taşı Olarak Kullanılan Mermer-Kalsiyum Karbonat Yapı ve Kaplama Taşı Olarak Kullanılan Tabii Yapı Taşları Muayene ve Deney Metodları Doğal Yapı Taşları Kaplama Olarak Kullanılan Doğal Taşlar

YAYIN TARİHİ 2005 2005 2002 1993 1998 1996 1996 1996 1995 1994 1994 1993 1993 1993 1993 1993 1992 1987 1977 1977


Mart 2004 tarihinden itibaren Avrupa Birliği ülkelerine yapılacak yapı malzemeleri dış satımında ve ülke içi satışlarda “CE” (canlı ve çevre sağlığı açısından güvenli) belgesi taşıma zorunluluğu da getirilmiş bulunmaktadır. Söz konusu bu belge üreticinin, ürün ve kullanımı konusunda alıcıya garanti ve kalite belgesi yerine geçeceğinden doğaltaş ürününün, fiziko-mekanik ve teknolojik özelliklerinin yetkili kuruluşlarca belirlenmiş olması ve kullanıma yönelik standartları da taşıyor olması gerekmektedir. Ayrıca, doğaltaş ürününün; ağır darbelere karşı dirençli olduğu, stabilitesi, yangın güvenlik standartları, müşteri emniyeti, gürültü toleransları, hijyen, çevre ve insan sağlığına karşı etki standartları (radyoaktivite), enerji kaynaklarının korunumu ve termal (ısı) yalıtkanlık, iletim ve genleşme açısından istenilen koşulları taşıyor olması gerekmektedir (Onargan ve Diğerleri, 2005).


Getirilen düzenlemelerle ürünlerin etiketlerinde ve dış satım belgeleri arasında üretici firmanın bu bilgileri onaylatılmış belgelerle kanıtlaması garanti ve sorumluluğu yüklenmesi zorunludur. Bu belgelerden birisi de “Malzeme Güvenlik Belgesi”dir. Bu belgelerde doğaltaş ürünlerinin kalite kontrol testlerini yapan laboratuvar ve kuruluşlarında ayrıca isimlerinin belirtilme zorunluluğu bulunmaktadır. Üniversitelerimizin bazılarında ve MTA Genel Müdürlüğü laboratuarlarında doğaltaşlar üzerinde yukarıda belirtilen özelliklerin saptanması için gerekli deneyler ve analizler yapılmaktadır. Bu kuruluşların vakit kaybetmeden “CE” belgelerini verebilecek şekilde uluslararası sertifikalı kuruluşlar haline getirilmeleri gerekecektir.


Doğaltaşların Kullanımındaki Yaygınlık ve Satışlarının Değerlendirme Şansı Son 10 yılda dünya genelinde doğaltaşların özellikle yapı ve dekorasyon malzemesi olarak kullanılmasının yaygınlaşması doğaltaş üretiminin artmasına neden olmuştur. Görülen bu artış, üretim ve işleme teknolojisindeki gelişmeleri de beraberinde getirmiştir. Günümüzde giderek daha mükemmel hale getirilen işleme teknikleri ile doğaltaşlara daha kolay ve ekonomik olarak istenen şekil verilebilmekte ve yeni kullanım alanları açılmaktadır. Doğaltaşların öncelikle mimar ve tasarımcılar tarafından daha fazla tercih edilmesi dünyadaki tüketici sayısının yönlendirilmesine ve artmasına neden olmuştur. Üretim artışı önemli ölçüde fiyatları düşürmüş ve ekolojik niteliği ve estetik görünümü ile de farklılık yaratan doğaltaş kullanımı giderek artmıştır.


Genel görüş, doğaltaşların da diğer yeraltı zenginliklerinde olduğu gibi bulundukları yerde çıkartılmaları ve işlenmeleri ile en düşük üretim maliyetleri elde edilmektedir. Doğaltaşların, üretim kayıpları genellikle çok ve taşıma giderleri de yüksektir. Bu nedenlerle doğaltaşlar kullanımda bulundukları ülkeye bir avantaj sağlamaktadır. Ancak bu avantajın kullanılabilmesi için bulundukları ülkedeki doğaltaş sektörünün ocak ve işleme tesislerinde makine alt yapısının ve bu üretimi gerçekleştirecek personelin bulunması gerekmektedir. Doğaltaşların maliyetleri malzemenin rezervinin jeolojik niteliklerine, üretim teknolojisine, çalışan işçi sayısı ve kapasitesine, iklim koşullarına bağlı olan yıllık toplam çalışma günü sayısına ve taşıma-nakliye durumuna göre değişmektedir. Doğaltaşların satış şansı ve pazar payı başta albenisine (renk, desen ve görünüm), kalitesini tanımlayan teknik özelliklerine, ender oluşuna ve kullanımın sürecindeki modası ile doğrudan ilişkilidir.


Doğaltaşların Kullanım Alanına Göre Özellikleri Sağlıklı, genişleyen ve gelişen piyasa ekonomilerinde tüketici ve kullanıcı talebinin nitelik ve nicelik açısından doğru belirlenmesi çok önemlidir. Tüketici beklentilerinin, doğaltaşın kullanıldığı yer ve amaç bakımından olduğu kadar, taşın fiziksel durumu, renk, desen ve tekno-mekanik özellikleri yönünden de yeterli açıklıkta tanımlanmış olması gerekmektedir. Diğer bir husus da, beklentiler ile satın alma gücü arasındaki dengelerin yeterince kurulabilmiş olup olmadığıdır. Tüketici yönünden doğaltaşın, diğer malzemenin yerine geçirilmesi, onun doğru yerde, doğru miktar ve nitelikteki seçebilmesine bağlıdır. Dolayısıyla talebin tanımı; proje amacının ve kullanım yerinin belirlenmesi ile başlamalıdır.


Kullanıldığı amaca ve yere göre doğal taşın sahip olması gereken mineralojik-petrografik özellikleri (mineral içeriği, dokusu, kristal ve tane boyutu vb.), kimyasal, fiziksel, mekanik ve teknik parametrelerinin kabul edilebilir alt sınırları da değişmektedir. Bu nedenle bilinçli bir talebin, doğal taşlardan beklenen nitelikleri sayısal ifadelere dönüştürebilmesi gerekir. Bu talepte, gereksinimleri en uygun şekilde karşılayabilen doğal taşı seçebilmek için, taşın mineralojikpetrografik tanımlamalarını, fiziksel, mekanik ve teknolojik özelliklerini tanımlayan bazı deneylerin yapılmış olması beklenir. Doğru seçim, doğal taşın araştırılan niteliklerinin beklenen standartlara uyması halinde mümkündür. Tablo 5’de doğaltaşın kullanım amacı ve yerine göre araştırılması ve belirlenmesi gereken nitelikleri, önem ve öncelik sırasına göre gösterilmiştir.


Doğal taşın blok, plaka v.b. işlenmiş son ürün şeklinde, süre, nitelik ve nicelik açısından talebi karşılamak üzere üretilmesi ve/veya işlenmesi sonucunda piyasaya sunulması, dar anlamda doğal taş arzı olarak tanımlanmaktadır. Ancak doğal taş talebini tanımlarken ortaya çıkan insan ve yardımcı araç-gereç ile estetik-teknik değerlendirme kriterleri, doğal taş arzının, bu alanlardaki konuları da kapsamasının zorunlu olduğunu göstermektedir.


Tablo 5: Doğaltaşların Kullanım Alanlarına Göre Bilinmesi Gereken Fiziksel, Kimyasal ve Tekno-Mekanik Özelliklerinin Öncelik Derecesi. KULLANIM ALANI

A

B

C

D

E

F

G

H

I

J

K

L

M N

A

Birim Hacim Ağırlığı

Sütun

5

2

5

4

2

5

2

4

-

2

2

4

5

4

B

Ağırlıkça Su Emme

Kiriş

5

2

3

4

5

4

3

2

1

2

2

4

5

3

C

Tek Eksenli Basınç Direnci

İç

5

1

3

-

5

2

1

5

5

4

1

1

1

-

5

5

3

5

5

2

1

5

5

4

2

1

4

5

D

Donma Sonrası Tek Eksenli Direnci

Dış İç

5

5

3

5

5

3

4

4

2

1

4

3

5

5

E

Çekme Direnci

Dış

5

4

3

5

5

3

4

4

5

4

3

2

4

5

Elastisite Modülü

İç

1

2

4

5

3

2

4

5

5

5

1

1

1

5

F

Dış

5

4

3

5

3

1

4

5

5

2

3

2

4

1

G

Lineer Isıl Genleşme Katsayısı

Örtü Çatı Kaplaması

4

5

4

-

5

2

1

5

1

4

5

2

5

4

H

Darbe Dayanımı

Tezgah-Masaüstü Dekorasyon

4

5

4

5

4

1

1

3

1

1

2

4

5

5

Plastik Sanatlar-Heykel / Büst

1

3

3

5

1

1

2

5

5

5

4

4

5

1

I

Yüzeysel Aşınma Direnci

Parketaş-Doğaltaş Kaplama

1

3

3

5

1

1

2

5

5

5

3

4

5

5

J

Sertlik

Hediyelik Eşya

-

-

5

-

5

1

-

2

4

3

-

-

-

5

1

2

3

4

1

1

2

4

5

4

1

1

2

3

K

Kimyasal Bileşim

İç Dış

3

3

5

5

3

3

3

2

-

-

3

2

4

-

L

Mineralojik Yapı

2

4

5

5

2

1

-

-

-

-

1

3

4

-

M

Asitlere Karşı Dayanıklılık

5

4

3

4

2

-

-

-

-

5

4

5

5

N

Renk ve Desen Homojenliği

Taşıyıcı Yapı Elemanı

Taşıyıcı Konsul Duvar Kaplaması Taban ve Basamak Kaplaması

Ocak ve İşletme Artıklarını Değerlendirme

Paladiyen

Temel Taşı Balast--Agrega

5: kaçınılmaz , 4: çok önemli , 3: önemli , 2: az önemli , 1: önemsiz.

Doğaltaşların Teknik-Teknolojik Özellikleri


Günümüzde doğaltaşın, yalnızca tanıtıcı ve belirleyici görsel özellikleri ile fiziksel, kimyasal ve teknomekanik niteliklerinin sıralanması yeterli olmamakta, mimari ve teknik uygulama olanakları ile servis hizmetlerinin de bir arada düşünülmesi gerekmektedir. Yaygın ve bilinçli doğaltaş üretimi, işlenmesi ve uygulanması, doğal taş talebi ile arzının birbirine uyması ile sağlanabilir. Doğaltaş sektörünü, mimarsız, sanatçısız, teknolojisiz ve standartsız olarak güvenilir bir sektör olarak değerlendirmek büyük eksikliktir. Bu nedenle nerede, hangi tür ve kalitede doğaltaşın kullanılacağının belirlenmesi için gerekli standartların ışığında yapılan laboratuar deneyleri ile saptanan fiziksel, kimyasal, mekanik ve teknolojik özelliklerin bilinmesi önem taşımaktadır. (Tablo 6).

Doğal Taşın Kullanım Alanı

Ses Geçirmezlik

Isı İzolasyonu

Su Geçirmezlik

Hava Geçirimliliği

Kaydırmazlık Kapasitesi

Kimyasal Maddelere Dayanıklılık

Sıcaklık Değişimine Dayanıklılık

Atmosferik Koşullara Dayanıklılık

Ateşe Karşı Dayanıklılık

Sismik Aktiviteye Dayanıklılık

Tablo 6: Çeşitli Teknik Faktörlerin Doğaltaşların Kullanım Alanına Göre Önemi

İç Cephe Kaplaması

xxx

xxx

xx

x

x

xxx

xxx

x

xx

xx

Dış Cephe Kaplaması

xxx

xxx

xxx

xxx

x

xxx

xxx

xxx

xx

xxx

İç Zemin Döşemesi

x

xx

xxx

x

xxx

xxx

xx

x

xx

xx

Dış Zemin Parke ve Kaldırım Döşemesi

x

x

xxx

x

xxx

xxx

xxx

xxx

xx

xx

Merdiven Basamağı

x

x

xx

x

xxx

xxx

xx

xx

xx

xx

Raf, Tezgah

xx

xx

xxx

xx

xxx

xxx

xxx

xxx

xx

xxx

xxx : çok önemli, xx : önemli, x : az önemli


Sert iklimde sert ve atmosfer şartlarının korozif olduğu ortamlarda, yapıların dış cephelerine kaplanması düşünülen doğaltaşların;

- Gözeneksiz olması, - Renk verici (pas yapan) minerallerin (pirit, markasit, hematit vb.) bulunmaması, - Hacimce su emme ve porozitesinin düşük olması, - Don sonrası basınç dayanımı yüksek, ağırlıkça don kaybının düşük olması ve - Isıl (termal) genleşme katsayılarının bilinmesi gerekmektedir.


Yaya trafiğinin çok yoğun olduğu otogarlar, tren istasyonları, hava alanları, hastaneler ile alışveriş merkezlerinin açık ve ıslak ortamlarında yer döşemesi olarak kullanılması düşünülen doğaltaşların; - Mohs sertliğinin en az 5 ve üzerinde olması - Yüzeysel aşınma dayanımının yüksek olması, - Hacimce su emme ve porozitesinin düşük olması, - Kuvars içeriğinin fazla olması ve - Darbe ve eğilme dayanımlarının yüksek olması gerekmektedir.


Basamakların ve rıhtların (basamak aynası) kaplanmasında düşünülen doğaltaşların;

- Darbe ve aşınma dayanımlarının yüksek olması - Su emme ve porozitesinin düşük olması, - Eğilme dayanımının yüksek olması istenmektedir.


Doğaltaşlar uygulanması düşünülen farklı mekânlarda, sadece sahip oldukları renk ve desen gibi dış görünüş kriterlerine göre değil, Tablo 4 de verilen standartlar ışığında laboratuarda saptanacak petrografik, kimyasal, fiziko-mekanik ve teknolojik özelliklerine göre de sayısal olarak değerlendirilmelidir. İstenilen teknik özelliklere sahip olmayan doğaltaşlar yanlış yerde kullanıldığında niteliksiz uygulama projelerinin ortaya çıkması ve parasal kaybın kaçınılmaz olacağı bilinmelidir.


Nerede, hangi doğaltaş? sorusuna doğru yanıt ararken, sadece taşın ismi ve türünden hareketle yapılan tercihlerin her zaman doğru sonuç vermeyeceği de unutulmamalıdır. Özetle, doğru yer için doğru doğaltaş seçimi, onun son durumunu yansıtan gözlemlere ve laboratuar deneylerine bağlı olarak saptanacak Tablo 5 de verilen teknik özelliklerine göre yapılmalıdır.


MİMARİDE DOĞALTAŞ KULLANIMI DOĞALTAŞLAR isimlerinden de çağrıştırdığı gibi endüstriyel bir ürün değil, doğada milyarlarca yılda şekillenmiş, onun ayrılmaz bir parçası olan ve tüm gizemini barındıran benzersiz bir üründür. Bu nedenle kullanımı sırasında ve sonrasında doğayla barışıktır. Yaygın deyimi ile “ÇEVRE DOSTU” dur. DOĞALTAŞLAR, Türkiye gibi, jeolojik oluşum farklılığı olan ülkelerde renk ve desen açısından çeşitlilik, OLAĞANÜSTÜ ZENGİNLİK ve ÖZGÜNLÜK sunarlar. Bu durum, doğanın bizlere sunduğu ve mutlaka değerlendirilmesi gereken bir lutfudur. DOĞALTAŞLAR fiziksel özellikleri ve atmosfer etkilerine uygun davranışı olan mekânlarda, usulune uygun kullanıldıklarında, her türlü işlevsellik ve ince zevkin tatmin edileceği DAYANIKLI ve SAĞLAM bir malzeme türüdür. DOĞALTAŞLAR, hiçbir insan yapısı endüstriyel malzemede bulunmayan, TAKLİT EDİLEMEYEN üstün ve özgün niteliklere sahip, insana güven veren AYRICALIKLI bir malzemedir. Bu güven tarihsel çağlar boyunca duyulduğu için, doğaltaşlar geçmişten geleceğe mesajların taşındığı benzersiz bir araç olarak kullanılagelmiştir! Tarihsel dönemlerden günümüze ulaşan belgelerin çoğu doğaltaşlarla taşınmıştır. Antik kentler, anıtlar, heykeller bu açıdan değerlendirildiğinde doğaltaşların, DÜNYANIN GELİŞİMİNE TANIKLIK ETTİĞİ GİBİ, İNSANLIĞIN GELİŞİMİNE’de TANIKLIK ETTİĞİ, bu BELGESEL NİTELİK ile daha kolay anılmaktadır!


Bazen strüktür elemanı, bazen örtü malzemesi, bazen de kaplama görevini üstlenen doğal taş; tapınaklarda "Tanrılara adanmışlığın", piramitlerde "ölümsüzlüğün", Tac Mahal'de "sevginin", Selimiye Cami'nde "ihtişam ve yüceliğin", Çin Seddi'nde "korkunun" dili olmuştur (Türkmen, 2005). 1800'lü yıllara kadar "masif eleman" olarak kullanılan doğal taş, bu tarihten sonra endüstri devriminin de etkisiyle masif malzemeden çok "kaplama" olarak kullanılmaya başlamıştır. Son yıllarda, özellikle çevre bilincinin gelişmesi ve doğaya geri dönüşümün başlamasıyla doğal taşın kullanım alanları hızla artış göstermektedir. Doğal taşla kaplanan yüzeyler diğer alternatif malzemelere göre çok daha uzun ömürlü ve ekonomik olmasının yanı sıra daha estetik ve prestiji yüksek yapıları oluşturmuştur.


İnsanlar gün geçtikçe yapılarda daha fazla doğal taş kullanmaya ve her türlü ortamda çeşitli dekoratif amaçlarla diğer malzemelerle harmoni içerisinde uygulamaya başlamışlardır. Kamusal alanlarda (hastane, postane, vb) ve araç-yaya trafiğinin yoğun olduğu yapılarda (hava alanları, terminaller, alış veriş merkezleri vb) mağmatik kökenli sert taşlar (granit, siyenit, gabro, diyabaz, andezit vb) kullanılırken, özel yapılarda (oteller, iş merkezleri şirket binaları vd) ile dinlenme yerleri, eğlence yerleri, bina içi alanlar ve kültür merkezlerinde daha çok gerçek mermerler ve travertenler tercih edilmektedir.


Doğaltaş Artıklarının Değerlendirilmesi Doğal taşlarda atık yerine artık terimini kullanmak daha doğru olmakla birlikte bu terim ocak üretimi ve fabrika işlemeciliği sonrasında açığa çıkan doğal taş parçaları ve tozlarını kapsamaktadır. Ülkemizde doğal taş ocaklarında blok üretimi sırasında ocağın jeolojik yapısına bağlı olarak üretimin %40-60’ı pasa olarak atılmaktadır. Doğal taş işleme fabrikalarında ise blok cinsine göre üretimin %25-30’u oranında artık oluşmaktadır. Doğal taş işleme tesislerinde blok ve molozların işlenmesi aşamasında iki farklı ürün boyutunda doğal taş artıkları oluşmaktadır. Birinci ürün, iri boyutlu parça artıkları, ikinci ürün ise kolloidal yapıda büyük miktarı 150 mikronun altında olan maksimum parça boyutu 2 mm’ye ulaşabilen, kesim toz artığı olmaktadır. Bu artıklar çevreyi kirleten değil, yeniden değerlendirilebilen, hammadde özelliği taşıyan ve ekonomik değeri olan artıklardır. Doğal taş artıklarının değerlendirme alanları farklılık göstermekte, iri boyutlu parça artıkları; inşaat sektöründe yapı elemanı olarak kullanılabilirken, toz artıklar ise direkt olarak farklı endüstri dallarında kullanılabilme imkanı bulmaktadır.


Parça doğaltaş artıkları; Beton agregası, Paledyen, yer döşeme malzemesi, Mıcır üretimi, Mineral sıva Eskitilmiş parça döşeme, Yapay döşeme kaplama plakaları, Yol yapımı Mozaik döşeme, Baraj ve inşaatlarda dolgu malzemesi, Metalurji sanayiinde kullanılmaktadır.


Toz doğaltaş artıkları; Seramik sanayi, Baca ağzında kükürdün giderimi, Yem sanayi, Soda sanayi Çimento sanayi, Tarım ve gübre sanayi, Boya sanayi, Çelik üretimi Plastik sanayi, Curuf yapıcı malzeme, Kalsine dolomit, Kimya sanayi Kireç üretimi, Refrakter malzeme, Şeker sanayi, Cam sanayi Kağıt sanayi, Asit nötürleştirmede kullanılmaktadır.


MİMARİDE DOĞALTAŞ KULLANIMINA ÖRNEKLER


İç Mekanda Kullanılan Doğaltaşlar •Yer Döşeme Kaplaması •Duvar Kaplaması •Bitirme Elemanları •Merdiven Basamağı, Korkuluk, Trabzan, Küpeşte ve Rıhı •Pencere, Kapı Söve ve Denizliği •Mobilya •Mobilya Donanımı Yardımcı Öğeleri •Banyo ve Mutfak •Banyo ve Mutfak Tezgahı •Şömineler Dış Mekanda Kullanılan Doğaltaşlar •Dekoratif Öğeler •Cephe Kaplaması •Yüzme Havuzları Donanımı •Yüzme Havuzları Kaplamaları •Çevre Düzenleme •Sütun, Küpeşte, Kemer •Anıt, Heykel •Park ve Gezinti Yolları Donanımı •Kilitli Parke Taşları ve Bordürleri •Çim ve Şev Taşları •Trotuar ve Gezinti Yolları Kaplamaları •Oturma Bank ve Grupları •Kent Mobilyaları •Meydan ve Peyzaj Havuzları, Çeşmeler ve Fıskiyeler •Bahçe ve Park Barbeküleri •Mezar Taşları •Hediyelik Eşyaların yapımında kullanılmaktadır.









PARKE TAŞLARI


KAYRAK TAŞLARI


DOKUZ PALMİYE-İSTANBUL


MAYADROM-Ä°STANBUL


SABİHA GÖKÇEN HAVAALANI-İSTANBUL


İŞBANK TOWERS-İSTANBUL


TEKFEN TOWER-Ä°STANBUL


KAHVE MOLASI

İki tür nokta var Biri önüne ve ardına bakar, Biri ardına bakmaz, ardını noktalar. Özdemir ASAF

DAHA NOKTA KOYMADIK…!



Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.