Gölge e-Dergi 7. Sayı

Page 39

E=MİCİ Hoş geldin, doktor! Sizi ayakta karşılayamıyorum kusura bakmayın. Malum, zincirler… Şimdi sevgili doktorum, yaslanın arkanıza ve teorilerimi dinleyin. Belki iyileşmeme yardımcı olur vereceğim bilgiler. Ya da tam tersine sizin kafayı yemenizi sağlar, bilemeyeceğim. Teorilerim… Geriye bakıp düşünelim bir. Mesela, birkaç on milyon yıl geriye... İlk yemeği kimin bulduğuna dair bir bilgimiz var mı? Yok. Önce kim hangi yemişi yedi, sonra kim bir başkasını ezdi, bir başkası bunları birleştirdi, birisi de suda kaynattı... Bunlara dair en ufak bir fikrimiz bile yok. Ha, tahmin yapabiliriz. Eğer Darwin haklıysa insanlar maymunken zaten içgüdüsel olarak ne yemeleri gerektiğini biliyorlarmış. Sonradan beyinleri evrimleştikçe bu bilgi şekil değiştirmiş o kadar. Ama tanrıcılara inanırsak da bu işin kökeni cennetteki çifte dayanıyor olmalı. İşte bu noktada benim çok iyi bir teorim var. Bakın, bu çift cennette ne yapmış olabilir: İlk yaratılanlar oldukları için yedikleri önlerinde yemedikleri arkalarındaydı muhtemelen. Yani o günah hikâyesine kadar. Sonraları dünyaya şutlandıklarında da bu birikimi yanlarında getirdiler. Yani onlar zaten musakkayı, vezirparmağını, dilberdudağını biliyorlardı. İşte, aslında olayın aslı bu. Ama benim kafamı kurcalayan daha başka bir şey var. Acaba bu çift cennette kaç yıl kaldı ve dışkılarını nereye attı? İşte dünyanın ve evrenimizin oluşum hikâyesi teorim: Söz konusu olan çiftimiz yaratıldıktan sonra uzunca bir zaman yemek yiyerek ortalıklarda gezindiler. Sonra bir gün iç organlarında müthiş bir sancı başlayınca da şaşaladılar. Onlara bu konuda bir bilgi verilmemiş olmalıydı kanımca. Yani bir meleğin onlara oturup “bakın arkanızdaki şu delikten bok gelecek,” demesi hiç de ilahi olmazdı... Bu ani sıkışma karşısında -ki herkes için sürpriz olmuş olabilirdi, hemen bir çözüm aranmış ve cennetin tabanına bir delik açılmıştır. Hatta iki delik! Çiftimiz de rahatlamak üzere bu delikten işlerini görmeye başlamışlardır. Delik doğrudan bugün bizim uzay dediğimiz yere açılıyor olmalıydı. Kocaman, karanlık bir sonsuzluk kimin ne işine yarasındı ki? Ve işte ilk BİG BANG’ler ve ardından yuvarlanarak uçuşan şekilsiz nesneler! Birden uzayın yerçekimsiz ve havasız ortamını kaplayan gazlar ve kütleler... İşte gezegenlerin ve yıldızların gerçek oluşum hikâyesi! Metan gazı sıkışarak yıldızları oluşturmuş, böylece uzaydaki ilk ışık kaynakları meydana gelmiş, ardından da dönüp duran kütleler içlerinde biraz gaz sıkıştırarak gezegenleri oluşturmuşlar. Evrenimizin gerçek var oluş öyküsü işte bu. Dünyamızın da... İnanmazsanız bilinçaltınıza sorabilirsiniz. Vereceği


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.