Golge e-Dergi Sayi 52

Page 20

Özel Dosya

Özel Dosya

Karaoğlan 50 yaşında

KARAOĞLAN'lı Bir Anı...

Geçmiş zaman olur ki diye başlardı eskiler... Babı-ali’nin Babı-ali olduğu dönemler yani o günlerdeki efsane Cağaloğlu, yazılı basının merkezi bütün gazeteler ve dergiler orda neşredilirdi (yayınlanırdı). Meşhur Cağaloğlu yokuşunu tırmanmaya başlayalı belli bir süre geçmiş orada burada çizgilerimiz yayınlanır olmuş, kıyısından köşesinden de olsa Cağaloğlu’nun emektarlarından olma yolundaki ilk adımlarımızı atmıştık. Günlerden bir gün, Cağaloğlu’nda Güneş adında yeni bir gazete yayınlanmaya başladı. Yazar kadrosu bir yana, Bedri Koraman, Necdet Şen başta olmak üzere birçok meşhur çizerin de yer aldığı bir gazeteydi Güneş. Ama hepsinden öte efsane Karaoğlan’ın gün be gün yeni maceralarının da yayınlanacağı bir gazeteydi. Büyük usta Suat Yalaz, Paris’ten Cağaloğlu’na geri dönmüş, Güneş Gazetesi’ne transfer olmuş, Karaoğlan’ın yeni maceralarının çizimlerine başlamıştı. Masal değil gerçektir, o dönemlerde Karaoğlan, Tarkan, Kara Murat vb. çizgi romanlar gazetelere tiraj aldırır, gazetelerin satışını artırırdı. Karaoğlan’ın yeni maceralarının Güneş Gazetesi’nin tirajını arttırması dolayısı ile ayrıca haftalık Karaoğlan Dergisi de yayınlanmaya başlamıştı gazete bünyesinde. Yine o zamanın da, bu zamanın da imza sahibi usta çizerlerinden bir ağabeyimiz haftalık Karaoğlan Dergisi’nin çizimlerine katkıda bulunuyordu. Suat Yalaz Usta’nın haftalık dergi için asistan çizerler aradığını söylemişti, biz de o dönemde birkaç çizer olarak çete halinde dolanıyorduk Cağaloğlu sokaklarında. Beş çömez çizer (bu beş çizerden ben dâhil üçü çizerlik yapıyor hali hazırda, diğer iki çizer arkadaşımız ile irtibatımız koptu, nerededirler ne iş yaparlar bilmiyorum, diğer dört arkadaşım belki isimlerinin bu yazıda geçmesini istemeyebilirler, bu konu ile ilgili olarak izinlerini almadığım için isimleri bende saklıdır) olarak

38

gittik Suat Yalaz Usta ile tanıştık. Usta, çizgilerimizi beğendi ve biz çömez çizerler olarak Güneş Gazetesi’nin ustaya tahsis ettiği Cağaloğlu’ndaki bir iş hanının üçüncü katındaki stüdyosunda işe başladık. Bilenler bilir, yazarın çizerin günü gecesi, cumartesi pazarı, bayramı seyranı yoktur, yirmi dört saat işi ile yaşar. Günlerden pazar, Suat Yalaz Usta’nın stüdyosundayız, haftalık dergi için çalışıyoruz, işler bitti, gün akşam oldu, bize ayrılan arka odadan dışarıya çıktık ki stüdyoda in cin bile top oynamıyor, herkes çıkıp gitmiş. Ne Suat Usta, ne sekreter, ne ofis boy, ortalarda kimsecikler yok. Asıl sürpriz bundan sonra… Stüdyonun kapısını çektik, kapıyı kilitledik, aşağıya indik, amanın o ne? Hanın camlı giriş kapısının kapalı olması bir yana, bir metre ilerideki ilk girişteki demirlerde çekilmiş ve handa bir Allah’ın kulu yok! Hanın kapıcısı da bütün kapıları üstümüze kapatıp, gitmiş… Tekrar stüdyoya çıktık Güneş Gazetesi’ni santralini aradık, telefonlar sağır, kimse açmıyor; Eyvah eyvah ki ne eyvah… Yemek yok, içecek yok, sigara yok hani Ramazan olsa oruç tutar sevap kazanırız ama işin kötüsü ısınacak bir şey yok sabaha buzdan adam olarak bulurlar bizi; mevsim sonbahardan kışa meyil vermekte… Ne yaparız, ne ederiz diye derun, derun düşünür iken üçüncü katın arka penceresinin tek katlı bir binanın çatısına açıldığını keşfettik. Olurdu olmazdı derken macera yaşamaya karar verdik, ne de olsa hayali de olsa, kıyısından köşesinden de olsak, maceradan maceraya koşan kale burçlarından atlayıp, çatılardan zıplayan efsane Karaoğlan çizgilerinin çıraklarıydık. Bismillah deyu atladık çatıya, başladık çatıdan çatıya dolaşmaya, kiremitlerin üzerinde cambazlık yapmaya… O zamanlarda Cağaloğlu’nda gazete ve dergilerin yanı sıra sürüsüyle trikotaj atölyesi vardı, çeşitli binalarda ve katlarda. Biz beş kafadar çatılarda çıkış ve iniş yolu ararken bu trikotaj atölyelerinden bizi gören vardiya işçileri başladılar hep bir ağızdan ünlemeye “Hırkız vaaarrrrr” deyu!... Aman Allah, bismillah, iş yerinde mahsur kaldığımıza mı yanarsın, çatılardan düştük düşeceğiz, çıkış ve iniş yolumu ararsın, yetmezmiş gibi hırsız olarak damgalandığımıza mı yanarsın, ne halt edeceğimizi bilemeden deli dana gibi dolaşır dururuz çatı tepelerinde. Döne dolana Güneş Gazetesi’nin binasının olduğu Molla Fenari Sokak’ta Güneş Gazetesi’nin bitişiğindeki duvarın üstünde bulduk kendimizi. Geçmiş zamanların Ramazan eğlencelerinin menşur ismi Cambaz Boncuk gibi duvar üstünde düşmeden şaşmadan ilerlemeye çalışanda, duvar bitti. Güneş Gazetesi’nin binasına yapıştık kaldık, vakit oldu gece yarısı. Sair zamanlarda mahşer zamanını anımsatır vaziyette oluk oluk insanların geçtiği sokakta Allah’ın kulu yok ilaç için yardım isteyecek. Eyvah ki ne eyvah… Duvar çok yüksek bir duvar, sokağa bakan taraftan atlasak çok yüksek, bahçeye bakan tarafta çok yüksek, üstüne üstlük her şeyi göze alıp bahçeye atlasak çıkış kapısı var mı, yok mu belli değil. Dışarıda kalacağız sabaha kadar, donup kuyruğu titretmek var serde… Lan ne halt edeceğiz bilemeden, titreyip duruyoruz duvar üstünde, bir yandan soğuktan, bir yandan korkudan… O kadar çatıyı tekrar dan dolanıp, trikotaj işçilerinin ‘’hırkız vaar’’ ünlemeleri arasında stüdyoya geri dönmeyi de gözümüz yemiyor… Allah’ın sevgili kullarıymışız ki tam o sırada bulunduğumuz duvarın hemen altına bir kâğıt kamyonu yanaştı. Şoför kamyondan çıkanda bizler tek tek kamyonun branda tentesinin üstüne atlayıp, tenteden de yere sıçrayıp olanca hızımızla Yerebatan Caddesi’ne doğru seyirttik. Ne de olsa trikotaj işçilerinin şehadetinde ‘hırkız’ olarak ihbar edilmiştik… Karaoğlan’ın yaşadığı dönemlerden çooooooook sonraki dönemlerde de olsa, kâğıt üzerinde yaşanan maceraların bir benzerini bire bir yaşamıştık efsane Karaoğlan’ın çömez çizerleri olarak. Bu hikâye ayniyle vakidir, Allah şahidimizdir. Mehmet Kaan SEVİNÇ

39


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.