Gölge e-Dergi Mayıs 2013 Sayı 68

Page 5

Öykü

Öykü *

“Manyetik alanda küçük bir değişimin tetiklediği bir sistem çöküşü yaşandı.” dedi Uzman Psikiyatrist Tahsin Baycılı. “İlaç duyarlılığı gen ölçümleri, beyin zarında elektromanyetik alan üreten hücrelerin stimüle edilmesi gibi bütün işlemler kusursuz çalışıyor şu anda. Merak etmeyin hastamız eski sükûnetli ortamına kavuştu. “ Meliha sözlerine ara verip çayını yudumlayan genç adama minnetle baktı. Çok yakın bir arkadaşının oğluydu. Rasim’in ölümcül hastalığını tedavide canla başla çabalamaktaydı. Onun sayesinde kullanılan Tenhalık Akısı adlı teknolojinin kendilerine maliyeti de epey düşük olmuştu. Otuz yedi yıllık kocası Rasim’de altmış dört yaşına kadar örtülü duran agorafobi emekli olmasının ardından ortaya çıkmış ve değişim geçirerek, adeta mutantlaşarak adamın hayatını yaşanmaz hale getirmişti. Sokağa çıkmaktan ödü patlıyordu. Büyük bir mağazaya gitmek, insanlarla sıkış sıkış durması mümkün değildi. Hemen panik nöbetine giriyordu. Daha da kötüsü bu panik nöbetleri sonrasında ağır bir depresyona giriyor ve intihar eğilimi artıyordu. Şu ana kadar uyku ilacı yutmak, bileklerini kesmek gibi iki intihar girişimi olmuştu. İkisinde de kıl payıyla kurtarılabilmişti. Son aylarda evde dahi huzur içinde olamıyordu. Karısı, oğlu ve kızı bile ona çok geliyordu. Evde yalnız kalması da mümkün değildi. Buna da dayanamıyordu. Bileklerini test için böyle yalnız bırakıldığı iki günün sonrasında kesmişti. Ölümü kesin gibiyken bu tür hastalara verilen en yeni tedavi, Tenhalık Akısı çıkmıştı ortaya. Meliha kendisi bu işlerden anlamadığı halde uygulanan yöntemi çok iyi kavramıştı. Hastanın etrafında belli bir manyetik alan oluşturuluyor ve beynindeki proteinler manipüle edilerek yapay bir şizofreni yaratılıyordu. Böylelikle Rasim’e yapay bir kimlik kazandırılmıştı. Genç bir yazardı. Kocasında yazarlık hevesi kursağında kalmış bir meslekti. Kendisi banka müdürlüğünden emekli olmuştu. Çok etkileyici konuşurdu. Muntazaman okurdu. Özellikle sarhoş olduğunda yazar olmadığı için içten hayıflanırdı. Bu nedenle bilinci ve subliminali, bilinç dışı kayak kazası geçirmiş egzantrik bir yazar kimliğini şevkle benimsemişti. Burada ev ortamı dekoru verilmiş klinikteydi. Kızı ve oğlu hemşireydi. Kendisi de tanınmış bir yayınevinin editörüydü. Bu rolü oynaya oynaya çok benimsemişti. Belki editörlük de onun da içinde ukde kalmış mesleklerden biriydi. Bir çeşit hipnoz haliydi. Beyninin işitme bölgesi de uyarlanmıştı. Rasim evin içinden ve dışından gelen sesleri duyuyor, ama beyninde kategorileştiremediği için aldırmıyordu. Oğlunu, kızını ve karısını ona verilen programa uygun algılıyordu. Okul bahçesinde kopan çığlıklar beyninde gürültü cinsinden kodlanmıyordu. Sıradan titreşimler ve kayda değmez şeyler gibi geçiştiriliyordu. Kendileri sesleri duydukları için Rasim’in ne kadarını duyup duymadığını anlamak üzere konmuş bir ses sayacı vardı. Bunun ibresi sürekli sola yatmış durumdaydı. Böylece ona ayırdıkları odada kocası elden geldiğince mutlu yaşıyordu. Giderek kalabalıklaşan, her şeyin izlendiği, özel hayatın tümden gümlediği, mahremin ılga edildiği yeni dünyada belki buna tepki olarak da agorafobi yaygınlaşmaktaydı. Son yıllarda bu sayı katlanarak artmaktaydı. Kocası gibi had safhaya erişenler bu yöntemle yeni bir kimliğe kavuşuyor ve geriye kalan zamanını huzur içinde, ailesiyle birlikte evinde geçiriyordu. Tenhalık Akısı, ‘Varlık içinde yokluk’ deyimini değişik bağlamda sarmalayan teknik bir yöntemdi. Meliha, Tahsin Bey’i geçirdikten sonra kızıyla birlikte kaldıkları yerden devam ettiler. Kızı hastanın kaldığı odanın kapısını açtı, babasına bir şeyler söyledi ve geriye dönerek ona işaret verdi. Meliha elinin tersiyle gözlerindeki yaşları sildi ve oraya doğru yürüdü. *

8

Rasim tam da ‘yaprakların arasından rüzgâr bile geçmiyor sanki’ diye düşünürken kapı çalındı ve hemşire kız içeri girdi. “Editörünüz Meliha Hanım geldi efendim.” Bu deyişte ve kadının bakışlarında önceden alınmış bir randevu vurgusu vardı. Rasim bunu tümden unuttuğunu belli etmedi ve başıyla onay verince hemşire odadan çıktı. Sahne değişmişti. Yeni hale uygun davranacaktı. İçeriye uzunca boylu, orta yaşlı, boyama kızıl saçlı, topluca bir kadın girdi. Üzerinde uçuk mavi kot pantolon ve bordo renkli ince kazak vardı. “Sevgili Rasim Bey, nasılsınız? Maşallah bugün sizi çok iyi gördüm.” Kadının sesinde yılların tanışıklığının kalbe yakın gelen tonu vardı. Rasim’in içi ısınmıştı. “İyiyim gerçekten de Meliha Hanım.” Dedi. “Sizden bir ricam var.” Kadının kaşları merakla kalktı. Kendinden emin davranışında bir şeyler değişmişti. Kuşku diyeceği geliyordu, ama bunun için hiçbir neden mevcut değildi. “Ne gibi?” “Şu bahçeye bir bakın.” Kadın tereddütlü diyebileceği adımlarla yerinden doğruldu pencereye doğru yürüdü ve dışarıya baktı. “Şu ağaçlardaki yaprakların kıpırtısızlığına bir bakın.” dedi Rasim. “Natürmort gibi adeta, ama aslında değil. Hareketin nabzını hissediyorum bu atalette. Sessizliğin sesi. Hareketsizliğin delice kıpırdaklığı. Sizce de muhteşem değil mi?” Meliha okul bahçesindeki gezinen, koşturan ve top oynayan onlarca öğrencinin cıvıltısını, hemen sağdaki ana caddeden gelen trafik gürültüsünü dışarıdaki gelen gürültüsünün kocasına kendini sükûnet gibi algılatmasına kimbilir kaçıncı kez şaştı. Sonra kocasının parmağının işaret ettiği yere doğru bakarken şaşkınlığı vites büyülttü. Kare şeklindeki küçük bir havuz ve ortasındaki fıskiyeyi görüyordu. Bu cisim oralarda dolanan çocukların algısına kapalıydı. Çünkü hiç farkında olmadan içinden geçiyorlar, böyle bir şeyi fark ettiklerini belli edecek tek bir hareket yapmıyorlardı. Şu ana kadar çeşitli vesilelerle, çoğu kez dut ağaçlarının tamamını görmek için pencereden bakmışlığı vardı. Havuzu ilk kez görüyordu. Bu ne demekti?” “Gerçekten de.” dedi Meliha. Rasim’in yüzünde alışıldık dinginlik hali sürüyordu. Kadın o yarı şeffaf havuza bakarken havuz kendini algısından koparttı gitti. Kadın nefes almaya korkarak bekledi. Havuz kendini yeniden peydahlamadı. Meliha, Tahsin tarafından bu konuda bilgilendirilmişti. Kocasının matrixvari kurgulanmış dünyasında değişmeyen bir ritimle hareket eden hareketli bir nesne konmuştu. Bu nesne sanaldı. Kocasının beynindeki kurgunun zembereğiydi. Haliyle bu şey sadece kocasının gözüne görünebilmekteydi. Kocasının huzur düzeneğinin zembereği fıskıyeli küçük bir havuzdu. Bu görüntü hasta dışındaki herkese kapalıydı. Kocası bahsini ettiğinde görüyor numarası yapıyorlardı. Ve şimdi birden görüşüne açılmıştı. Beklenmedik bir durumdu. Bu ihtimalden hiç söz edilmemişti. “Taşın göbeğinin nefes alıp vermesi gibi bir şey.” Meliha kocasına bakarak başını salladı. Bu sözü ondan daha önce de duymuştu, ama en sonuncu telaffuzda endişe kabartıcı bir hassa mevcuttu. Tenhalık Akısı teknolojisiyle ilgili okuduğu komplo teorisi kokan yazıları düşündü. Youtube’de beliren ve silinen mülakatlar elden ele gezmekteydi. Buna göre Tenhalık Akısı teknolojik tedavi kılığında sunulmuş akıllı bir virüstü. Sirayet hassası çok güçlü olan bu virüsün amacı dünyayı tenhalaştırmaktı. Önce algıda tenhalık, ardından da bu nedenle meydana gelen kitlesel ölümlerle ulaşılacaktı hedefe. Bir odaya birbirinden haberi olmayan bir sürü kimseyi koymaktaydılar. İnsanlar küçücük alanlarda sanal kimliklerle zombi tavuklar gibi yaşadıktan sonra tükenip gideceklerdi.

9


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.