GF Türkiye for connaisseurs Fall-Winter 2015

Page 1

SONBAHAR-KIŞ / FALL-WINTER 2015-2016 Fiyat/Price: ¨ 25

Şımartılmayı Alışkanlık Edinenlere: BMW 7 Serisi

n

VERTU Yeni Signature Touch

SPECIAL TOPIC: GEOPHYSIC® THE MILESTONE COLLECTION FROM JAEGER-LECOULTRE

GF TÜRKİYE ÖZEL DOSYA: GEOPHYSIC® JAEGER-LECOULTRE’UN DÖNÜM NOKTASI NİTELİĞİNDEKİ KOLEKSİYONU


LÜKSÜN ZİRVESİ. YENİ BMW 7 SERİSİ. Zamanın ötesinde bir teknoloji ve hayallerinizin ötesinde bir deneyim sizi bekliyor. Modern lüksün, tasarım, inovasyon ve konforla buluştuğu Yeni BMW 7 Serisi Borusan Otomotiv Yetkili Satıcıları’nda.


Yeni Grand Ocean Extreme Sailing serisine özel olarak Edox tarafından üretilen bu muhteşem saat tam da yelkencilere özel dizayn edilmiş. Edox zorlu yelken yarışlarına özel hassas zamanlama sunan bu modeli ile Extreme Sailing Series ile yaptığı ortaklığını taçlandırıyor.

Yeni Yeni BMW BMW 77 Serisi Serisi

Yarışlarda Edox’un hassas zaman tutuculuğu ile yarışçılar yarıştaki 4 dakikalık zaman ritmini kaçırmadan o heyecanı yaşayacaklar.Edox Class1 Dünya Offshore Şampiyonası, Dakar Rallisi, ve Extreme Sailing Series yarışlarının resmi zaman Sheer Sheer tutucusudur. www.bmw.com.tr www.bmw.com.tr

Driving Driving Pleasure Pleasure

2

Special Report

GF Turkiye






Jaeger-leCoultre Boutique Abdi İpekçi Cd. Altın Sk. 4/A Nişantaşı, İstanbul +90 212 232 3017

Philippe Jordan Chief Conductor and Music Director in Paris and Vienna


Geophysic Universal Time watch

Open a whole new world




K K

A A

R

R U

N

U K

I

R

N A

Ç

www.karunjewellery.com

Teşvikiye Caddesi No: 25 B 34367 Teşvikiye / İSTANBUL

Phone: 0090 212 227 74 76 (pbx) info@karunjewellery.com



12

Her ülkenin dışarıya belli bir güvenle yansıttığı, kendine has bir karakteri vardır. Bu duruş “…. Malı” etiketinde de açıkça gösterilir. “Alman Malı”, “İsviçre Malı” ve “Türk Malı” gibi etiketler ülkenin marka kalitesinin damgası olur ve belli bir unvan taşır. Bu açık etiketleme hem çoğu Asya’dan gelen ucuz mallara karşı ekonomik bir kalkan görevi görür, hem de her bir ülkenin yaratıcı ve üretici ruhunu sembolize eder. Bu yüzden sadece “Türk Malı” etiketiyle Türkiye’nin hem üretici hem de değeri artan potansiyeli –ki bu kültürel, ekonomik, endüstriyel, mutfakla ya da yaratıcı tasarım alanlarında olabilir- beyan edilir. Türkiye’nin bu çok yönlü özelliklerini filtrelemek ve bunlara redaksiyon yoluyla ışık tutmak işimizin önemli bir amacıdır. Bunların arasında tarihe bilgi, zanaat, stil ve yetenekleriyle adını yazdırmış, Osmanlı’nın son büyük saat ustası Çemberlitaşlı Mustafa Şem’i gibi insanlar, ya da Gürhan Orhan, Avedis Kendir gibi mücevher ve saat sektörünün yaratıcı beyinleri; veya Nakkaş Halı’nın örgülerinde bulunan, en ince sanat olan ipek halı dokuması bulunmakta.

Every country has its own identity, which it presents confidently to the outside world. This attitude is expressed by the fundamental hallmark “made in”. Designations of origin, such as “Made in Germany”, “Made in Switzerland” and “Made in Turkey”, are therefore a kind of quality seal for a country. This clear indication is not only a shield for the economy protecting it against cheap imported products, which, for the most part, come from Asian countries, but these seals also epitomize the creative and productive spirit of each individual country. The indication “Made in Turkey” alone is a testimony of their own production process, as well as value-enhancing potential – be it with regard to cultural, economical, industrial, culinary or creative and inventive aspects. It is an essential intent of this issue to examine these multi-faceted aspects of Turkey. Represented by people of historic significance, who shaped an entire craft’s style through their knowledge and talent, like Mustafa Şem’i from Çemberlitaş, the last grand watchmaker from the Ottoman period or creative minds from the world of jewelry, watches or jewelers, like Gürhan Orhan, Avedis Kendir, or the most subtle art to make the finest silk carpets, as those found in the collection of Nakkaş Halı. All of the products, artifacts and refinements crystallize the Turkish mentality and its creative essence, but especially the history and the magical soul this country radiates. We want to capture this radiant charisma and convey it to those, who are as yet unfamiliar with this country’s outstanding potential.

Tüm bu ürün, eser ve beceriler yaratıcı özü tarihin zirvelerinde olan ve ülkenin sihirli ruhunu kendi içinde yansıtan Türk mantalitesine ışık tutmaktadırlar. Biz bu büyüleyiciliği yakalayıp bu ülkenin olağanüstü potansiyelini, bunu bilmeyenlere ulaştırmak istiyoruz.

Dr. Achim Onur ve Eylem Kehribar

KAPAK / COVER: Jaeger-LeCoultre

GF Türkiye

Editör



Imprint I Impressum GF TÜRKİYE

GF LUXURY IN EUROPE – GF FOR CONNAISSEURS

SELECTION HEAD OFFICE GERMANY

Sahibi SMG Görsel Yayıncılık Reklam ve Prodüksiyon Hizmetleri Ltd. Şti. Genel Yayın Yönetmeni İsmail Baydar ismail.baydar@gf-luxury.com Ülke Başkan Yardımcısı Eylem Kehribar e.kehribar@gf-luxury.com Yazı İşleri Müdürü Oya Koç oya.koc@gf-turkiye.com

14

Yazı İşleri (Katkıda Bulunanlar) Billur Kalkavan billur@billurkalkavan.com

GF Luxury Dr. Achim Onur Königstraße 26 70173 Stuttgart Germany

Contact info@genussundfeinsinn.com

Phone: +49 (0)711 - 9077 69-50 Fax: +49 (0)711 - 9077 69-54

Design Miriam Brandau López Bastian Fischinger Marina Seiwald

Creative Director/Managing Editor Petrarca Bohlender

Mail: info@gf-luxury.com www.gf-luxury.com Editors www.genussundfeinsinn.com redaktion@genussundfeinsinn.com René Härer Tilman Baur G+F International Helmut F. Kassner Telefon: +49 (0) 152 296 39 286 h.kassner@gf-luxury.com

Burcu Gürtürk burcu.gurturk@gf-turkiye.com

Publisher Dr. Achim Onur USt.-IdNr. DE 232925766

Tibet Ağırtan tibet.agirtan@gf-turkiye.com

Chief Editor Dr. Achim Onur (V.i.S.d.P.)

Lektorat & Textbüro Susanna Just, M.A. www.lektoratundtextbuero.de English Wendy Marth Translator/ Editor (BDÜ), wendy.marth@t-online.de Russian Valeriia Volkova

Birkan Demir Çalışkan, Eda Durum, Elif Ekiz, İkbal Gercik, Serkan Özdemir Reklam Direktörlüğü reklam@gf-turkiye.com 0545 742 52 27 Grafik Tasarım ve Uygulama Okan Koç okan.koc@gf-turkiye.com Basım Azra Ambalaj Kağıt ve Matbaacılık San. Tic. Ltd. Şti. Litrosyolu 2. Matbaacılar Sitesi E Blok 1.Bodrum No:11 Topkapı Zeytinburnu / İSTANBUL Tel: +90 212 674 10 51 Faks: +90 212 612 79 27

Yönetim Adresi Müeyyetzade Mah. Yüksek Kaldırım Cad. No: 42/2 Karaköy/Beyoğlu/ İstanbul ISSN

No responsibility is taken for the correctness of the details provided. All information in the articles has been researched thoroughly. However, liability for the correctness or accuracy of the information cannot be provided. The publisher assumes no liability for unsolicited transmittal of all arts. All rights reserved. Reprint, even in extracts, only allowed with written approval of the publisher.



İÇİNDEKİLER

CONTENTS

ÖZEL DOSYA

SPECIAL TOPIC

VERTU YENİ SIGNATURE

VERTU NEW SIGNATURE

TOUCH

TOUCH

70

YENİ BMW 7.50 SERİSİ

138

VOLVO XC 90

148

70

JAGUAR XF YENİ VAHŞİ KEDİ 152

70

NEW BMW 7,50 SERIES

138

VOLVO XC 90

148

JAGUAR XF NEW WILD CAT

152

C

M

Y

16

KOLEKSİYONER OSMANLI MURASSA ARMA

138

COLLECTOR

MY

OTTOMAN COAT OF ARMS

84

THE QUEEN BEE KRALİÇE ARI

92

ALTIN HELİKOPTER

94

84 92

84

VISCONTI MILLIONAIRE

94

VISCONTI MILLIONAIRE COLLECTION

98

98

RESPECT FOR THE USTALARA SAYGI

108

PERA PALAS

108

BVLGARI

116

LE CORDON BLEU

122

GAGENAU

130

GF Turkiye

İçindekiler

CY

CMY

K

GOLDEN HELICOPTER

KOLEKSİYONU

CM

116

MASTERS PERA PALLACE

108

BVLGARI

116

LE CORDON BLEU

122

GAGENAU

130



DOĞA VE TARİHİN BİRLEŞTİĞİ MİSTİK BİR COĞRAFYA

KAPADOKYA O, Türkiye’nin hatta belki de dünyanın en mistik bölgelerinden biri. Oluşumunu doğa olaylarına borçlu ve günümüzdeki halini alması tamı tamına 60 milyon yıl sürmüş. Doğa onu ilmek ilmek dokumuş. Sonunda da muhteşem bir sanat eseri ortaya çıkarmış. Önce Erciyes ardından Hasandağı ve Güllüdağ’ın püskürttüğü lav ve küllerin oluşturduğu yumuşak tabakaların milyonlarca yıl boyunca yağmur ve rüzgâr tarafından aşındırılmasıyla ortaya çıkan Kapadokya, günümüzde yerli yabancı turistlerin gözdesi durumunda. GF Türkiye’nin bu sayısında Kapadokya’ya gittiğinizde mutlaka yapmanız gerekenleri belirledik. Siz siz olun bunları yapmadan bu doğa şaheserini terk etmeyin.


A MYSTICAL PLACE WHERE NATURE AND HISTORY COME TOGETHER

CAPPADOCIA Cappadocia is the most mystical place in Turkey, and maybe even in the world. It owes its formation to natural events and it took 60 million years for it to become what it is now. Mother Nature worked her way through it bit by bit and at the end a magnificent masterpiece came about. Cappadocia, which is now very popular among both domestic and foreign tourists, took its form after the soft layers of ground consisting of lavas and ashes of Erciyes, Hasandağ and Güllüdağ mountains were corroded by rain and wind for millions of years. In this issue of GF Turkey, we give you some tips on the musts of Cappadocia.


GEZ-GÖR MUST SEE

#1 GÖREME AÇIKHAVA MÜZESI GÖREME OPEN AIR MUSEUM Kapadokya, adeta bir açık hava müzesi. Her bir köşesinde sizi kendine hayran bırakacak bir doğal eseri var. 6 Aralık 1985 tarihinden bu yana doğal ve kültürel varlık olarak UNESCO’nun Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Göreme Açıkhava Müzesi, M.S. IV. yüzyıldan XIII. yüzyıla kadar manastır hayatına ev sahipliği eden bir kaya yerleşim yeri. Hatta Göreme Vadisi, manastır eğitim sisteminin başlatıldığı yer olarak kabul ediliyor. Kayadan oyularak yapılmış bu kiliseler dünyadaki en iyi örnekleri arasında kabul edilirken duvarlarındaki freskler orijinalliklerini ve renklerindeki tazeliği korumaya devam ediyor. Bir vadi oluşturan alanda, kaya blokların içinde kiliseler, şapeller, yemekhaneler ve oturma mekânları oyulmuş. Göreme Açık Hava Müzesi’nde Kızlar ve Erkekler Manastırı, Aziz Basileus Kilisesi, Elmalı Kilise, Aziz Barbara Kilisesi, Yılanlı Kilise, Karanlık Kilise, Çarıklı Kilise ve Tokalı Kilise gezilebiliyor.

20

Cappadocia, itself is indeed an open air museum. In every corner, there is a fascinating piece of natural beauty. Göreme Open Air Museum, which is on the Unesco’s World Heritage List since 6th of December, 1985, is actually a settlement made of rocks that hosted the monastery life between the 4th and 8th centuries AD. Moreover, Göreme Valley is accepted to be the first place where monastery education first started. In this valley there are churches chapels, dining halls and sitting areas carved into the rock blocks. It contains the finest of the rock-cut churches with beautiful frescoes whose colors still retain all layer original freshness. You can visit Monasteries of Girls and Boys, St. Basilesus Church; Elmalı, Karanlık, Yılanlı, Çarıklı, Tokalı and St. Barbara Church in the Open Air Museum.

GF Türkiye

Gezgin


HAYATTA NE İSTEDİĞİNİ BİLENLERE YENİ JAGUAR XF

Yenilenen alüminyum gövdesiyle artık daha hafif, 2.0 litre dizel 180 BG Ingenium motoruyla daha güçlü. Dinamik çizgileriyle iş yaşamında prestij, aileniz için de konfor sağlayan Yeni Jaguar XF, Borusan Otomotiv Yetkili Satıcıları’nda sizi bekliyor. JAGUAR-TURKIYE.COM 0850 252 80 80

JAGUAR


GEZ-GÖR MUST SEE

#2

YERALTI ŞEHİRLERİ

22

UNDERGROUND CITIES Kapadokya’da yaklaşık 200 civarında yeraltı yerleşimi bulunuyor. Bölge geçmişte sık sık saldırılara maruz kaldığı için yerli halk kendine bu şekilde bir korunma yöntemi geliştirmiş ve bu yeraltı şehirlerini kurmuş. Kapadokya’da Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı iki adet yeraltı şehri bulunuyor. Bunlardan biri Derin Kuyu diğeri Kaymaklı. Kaymaklı Yeraltı Şehri’nden farklı olarak Derinkuyu’da bir misyonerler okulu, günah çıkartma yeri, vaftiz havuzu ve ilgi çekici bir kuyu da bulunuyor. There are around 200 underground settlement in Cappadocia. Because this area was attacked often in the history, the natives established these cities as a way to protect themselves. There are two underground cities subject to Ministry of Culture and Tourism in Cappadocia. One of them is Derin Kuyu and the other one is Kaymaklı. Unlike Kaymaklı underground city, there is a missionary school, confession area, baptism pool and an interesting well in Derinkuyu (Deepwell) underground city.

GF Türkiye

Gezgin


Sadelik sanatında ustalaşmak.

Farkı yaşamak için Gaggenau. Görünüşte zıt olan ögeleri birleştirmek ustalaştığımız bir sanattır. Simgesel tasarımlarımız, taviz verilmeyen sadeliğiyle bile karşı konulmaz bir çekicilik yaymaktadır. Yeni 200 serisi fırınlar buharlı fırın ve ısıtma çekmecesi buna dahildir. Gaggenau Antrasit, Metalik veya Gümüş renklerindeki çarpıcı kompozisyon, tüm ev tasarımlarına şık bir şekilde uyum göstermektedir. Ters kutuplarda olmanın ötesinde, doğallık ve sadelik mükemmel uyum içinde sunulmaktadır. www.gaggenau.com veya 444 55 33 nolu çağrı merkezimizden bilgi edinebilirsiniz.


GEZ-GÖR MUST SEE

#3

24

HADOSAN Kapadokya Ürgüp’te tasarımları ve imalatları dillere destan bir de ipek halı imalatçısı bulunuyor: Hadosan. Burada sadece göz kamaştıran ödüllü ipek halıları görmekle kalmıyorsunuz ayrıca dokuma atölyelerinde yapımına da şahit olabiliyorsunuz. Üstelik ipek kozasından dokuma tezgâhına kadar olan her sürecine… Şayet bir gün yolunuz Ürgüp’e düşerse ve ipek halılara meraklıysanız bu el emeği göz nuru değerleri görmek için mutlaka zaman ayırın. There is also a prominent silk rug producers in Ürgüp, Cappadocia: Hadosan. Here, you not only see the award-winning stunning silk rugs, but also experience the each step of rug making; from the silk cocoon to the loom in the atelier. If you ever get to visit Ürgüp and you are interested in silk rugs, definitely make time to see these valuable handicraft items.

GF Türkiye

Gezgin


Kahve sizi ayık tutar. Bu ise rüyalara dalmanızı sağlar.

Farkı yaşamak için Gaggenau. Aslında kahve uyanık kalmanızı sağlar ama biz sizi, hazırladığı nefis kahveler ile tatlı hayallere sürükleyecek yeni bir kahve makinesi ile tanıştırmak istiyoruz. Çünkü, Gaggenau tam otomatik espresso makinesi CM 450 ile kahve keyfi bambaşka. Her fincanda, her yudumda yeni keşifler arıyorsanız, Gaggenau CM 450 tam otomatik espresso makinesi bu arzunuz için gerçek bir ustadır. Sadece bir düğmeye basarak, size özel lezzetin keyfine varabilirsiniz. Gaggenau CM 450, kahvenin ölçüsünü, sıcaklığını ve sertliğini her damak zevkine özel olarak hazırlar, size, rüyalarınızdakinden bile zengin aromaya ve lezzete sahip bir fincan kahve olarak sunar. www.gaggenau.com veya 444 55 33 nolu çağrı

merkezimizden bilgi edinebilirsiniz.


YAP MUST DO

#4

BALON GEZİSİ BALLOON RIDES 26

Balon gezileri Kapadokya’yla bütünleşmiş bir aktivite. Buraya geldiyseniz mutlaka deneyimlemelisiniz. Boşlukta süzülen balonların arasında göreceğiniz manzaralar kolay kolay hafızanızdan silinmeyecek kadar büyüleyici. Kapadokya’da balon turu yapan pek çok şirket var. Biz bunlar içinden en eski ve bilineni olan Göreme Balon’u seçtik. Kalkışlar genellikle sabah güneş doğmadan yapılıyor. Akşamüzeri yapılan uçuşların da olduğunu öğreniyoruz ancak aynı ışık oyunlarını o saate görmenize olanak yok ne yazık ki. O yüzden bir gün uykusuz kalmaya katlanın ve bu unutulmaz anın keyfini çıkarın. You cannot think of Cappadocia without the hot air balloon rides. If you visit Cappadocia, you just have to try this. The views that you will be seeing between the floating air balloons are unforgettably fascinating. There are many companies that offer these rides. We picked the one that is the oldest and most popular: Göreme Balon. The rides usually start before the sunrise. We later heard about the afternoon rides, however, you will sadly not be able to see the same plays of light. That’s why you should endure one sleepless day for the sake of enjoying the amazing moments.

GF Türkiye

Gezgin


Blue Toro Boutique Exclusive Patented Perpetual Calendar. 18 ct rose gold case with ceramic bezel. Exclusively available in Ulysse Nardin Boutiques.

U LY S S E - N A R D I N . C O M

U LY S S E N A R D I N B O U T I Q U E - I s t a n b u l Abdi ipekçi Caddesi, Altın Sokak, Ahmet Kara iş Hanı No: 2/C boutique.istanbul@ulysse-nardin.com T. + 9 0 2 1 2 2 5 9 8 8 5 5

Carlsbad, Geneva, Istanbul, Moscow, Paris, St-Petersburg, Beirut, Dubai, A l m a t y , B e i j i n g , B i s h k e k , K u a l a L u m p u r , S i n g a p o r e , Ta i p e i , M i a m i , N e w Yo r k .


YE-İÇ MUST EAT& DRINK

#5

HAN ÇIRAĞAN Han Çırağan, Ürgüp çarşısında yer alan, bulunduğu çevreye uyumlu muhteşem güzellikte bir konağı kendine mesken edinmiş Kapadokya’nın en ünlü restoranlarından biri. Testi kebabı ile meşhur ancak Kayseri mantısı, mezeleri, kayısılı kebap ile portakallı külbastısı menünün favorileri arasında yer alıyor. Özellikle meyve ile kombinli reçetelerde, meyve ve etin meydana getirdiği lezzet uyumuna şapka çıkarıyoruz. Mutlaka denemelisiniz. Han Çırağan is one of the most popular restaurants which operates in a wonderful mansion in Ürgüp market place. It is known for its Testi Kebabı but its Kayseri meat pasty, appetizers, kebab with apricots and steaks with oranges are also among the favourites of its menu. Especially in the fruity recepies, we absolutely loved the flavour harmony of fruit and meat. You must absolutely try it.

28

GF Türkiye

Gezgin


PRIDE

AND

P R O W E S S速

Mechanical Prowess & Artistic Density AMADEO速 FLEURIER 6 T I M E S PAT E N T E D 22-DAY FLYING TOURBILLON WITH RETROGRADE MINUTES

AND REVERSED HAND-FITTING

F U L LY I N T E G R AT E D C O N V E R T I B L E CA S E

W W W. B OV E T. C O M

LIMITED EDITION

B OV E T F L E U R I E R

SWITZERLAND

FOUNDING MEMBER OF THE QUALITY FLEURIER CERTIFICATION AND PARTNER OF THE FONDATION DE LA HAUTE HORLOGERIE


YE-İÇ MUST EAT& DRINK

#6

OLD GREEK HOUSE 30

Bizler Old Greek House’a yabancı değiliz aslında. Asmalı Konak dizisinin çekildiği ilk konak burası. Şu an da diziden önceki haline dönen, yani hem otel hem de restoran olarak hizmet vermekte olan Old Greek House, Mustafapaşa’da yer alıyor. 1800 yıllarında inşa edilen eski bir Rum evi olan konak, 1924’te mübadele ile Selanik’ten gelen göçmen bir aileye verilmiş. 1938 yılında kasabaya öğretmen olarak gelen Öztürk ailesinin dedeleri tarafından satın alınmış. Konaklama için 15 odası bulunan konak aynı zamanda Kapadokya’nın en meşhur restoranlarından biri olarak hizmet vermeye devam ediyor. We are actually not unfamiliar with the Old Greek House. This is the mansion where the popular Turkish TV series Asmalı Konak was filmed first. Now things went back to what they were before the TV series; now it operates both as a hotel and a restaurant in Mustafapaşa. Built in 1800s as an old Greek house, the mansion was given a family migrating from Thessaloniki during the population exchange in 1924. It was bought by the Öztürk family’s grandparents who came there as teachers. The mansion, which has 15 guestrooms, also serves as the one of the best restaurants in Cappadocia.

GF Türkiye

Gezgin


VISCONTI TÜRKİYE DİSTRİBÜTÖRÜ ELVİSA ÜRETİM PAZARLAMA İÇ VE DIŞ TİC. A.Ş. Deri OSB Mah. Nokra Cad. No: 4/A 34953 Tuzla/İstanbul www.elvisa.com.tr | Tel: 0212 99 99 602

www.viscontiturkey.com

ViscontiTurkey

ViscontiTr

ET AL

PE RA M

SP R EE So egu D l l 18 id ar BO Ho Ch allu Ed AT Vi ok rom mi itio s n n Vi co saf e iu f sc nt e Tu m ou on i c lo b m n ti c lip ck ula at tai as en an r S eria n p e am od m l en sa el izin arto m g uc nd at co h ch lo n ro i lle ing ur b e rb pe d m al nc e lp t en ol al ou s r

O

NZ A

O

M

R

LV E

SI

W

O

AD

SH

RO AD

ST ER


KONAKLA ACCOMMODATION

#7 ARIANA SUSTANIABLE LUXURY LODGE Geçtiğimiz ay bir davet için büyüleyici Kapadokya’nın yolunu tuttum yine. Her gidişinizde aynı tutkuyu yaşatan, mistik bir dokusu vardır peri bacaları ülkesinin. Böylesine özel bir dokuya sahip bölgenin otelleri de elbette standarttın çok üstünde oluyor. Size bu sayı bu otellerden biriyle ilgili görüşlerimi aktaracağım. Bahsedeceğim otel Kapadokya’nın büyüleyici doğası içinde konumlanan Ariana Sustaniable Luxury Lodge. Modern mimarisi ile konuklarına konforlu bir konaklama deneyimi yaşatan Ariana, dünya mutfağından derlediği menüsü ile de misafirlerinin damak zevkini bir tık ileriye taşıyor. İtiraf etmeliyim Ariana’nın mutfağı şimdiye dek yemek yediğim otel restoranları içinde “en iyiler” arasında. Çevreye duyarlı sürdürülebilir hizmet anlayışıyla lüksün tanımını yeniden yorumlayan otel, özel teras alanlarına sahip dubleks süit ve deluxe mağara odaları, Erciyes’in ihtişamlı manzarası eşliğinde Güvercinlik Vadisi’ni doyasıya izleyebileceğiniz bahçeleri ve seçme lezzetler sunan The Plum Restaurant’ı ile konuklarını ağırlıyor. Konseptinde Hitit ve Orta Doğu uygarlıklarından ilham alan otelin ismi, “güneşin aydınlattığı topraklar” anlamına geliyor. Hitit Güneş Tanrıçası “Arinnitti”nin adından türetilen bu isim, mitolojik metafor içerisinde “farkındalığı, kutsanmayı ve bereketi” sembolize etmesinin yanı sıra “Güzel Atlar Ülkesi”nin tarihine de uyum gösteriyor. Tarih öncesi dönemden bugüne miras kalan yeraltı şehirleri, kiliseler, peri bacaları ve gün doğuşunu eşsiz bir tabloya bakarcasına deneyimleyeceğiniz balon gezileriyle Kapadokya’daki Ariana Sustaniable Luxury Lodge, misafirlerini bir peri masalını yaşamaya davet ediyor.

32

GF Türkiye

Gezgin


ARIANA SUSTAINABLE LUXURY LODGE Last month I visited the fascinating Cappadocia again to attend a party. The land of fairy chimneys has a mystical atmosphere. Hotels in such a special region as well exceed the standards. In this issue I talk about a few hotels. First one is Ariana Sustaniable Luxury Lodge, which is located right in the amazing nature of Cappadocia. Ariana offers comfortable accommodation experience to its guest with its modern architecture. The delicious menu consists of world cuisine. I must admit that Ariana’s kitchen is one of the best among all hotel restaurants I have eaten at. The hotel redefines the concept of luxury with its environment friendly and sustainable services. The hotel hosts its guests with the facilities such as suit and deluxe cave rooms with special terraces, gardens where you can view the Güvercinlik Valley accompanied by the magnificent scenery of Erciyes, and The Plum Restaurant that offers a selection of world cuisine. Inspired by the Hittite and Middle East civilizations, the name of the hotel means “the land that the Sun illuminates”. This name, which comes from the name of Hittite goddess of sun “Arinnitti”, not only symbolizes “awareness, blessedness and fruitfulness” in mythology, but also fits perfectly within the history Cappadocia. Ariana Sustaniable Luxury Lodge invites its guests to live in a fairy tale in Cappadocia, the region of prehistorical underground cities, churches, fairy chimneys and hot air balloons that give you the chance to see the sunrise as if it was a unique painting.

Traveller

GF Turkiye

33


KONAKLA ACCOMMODATION

#8

ARGOS IN CAPPADOCCIA

34

Kapadokya’nın kalbindeki Eski Uçhisar Köyü’nde; binlerce yıllık bir manastır yerleşkesi, buna bağlı mağaralar, yer altı tünelleri ve tarihi evlerden oluşan kalıntıların titiz restorasyonuyla hayata geçirilen Argos in Cappadocia; eşsiz bir konaklama deneyiminin yanı sıra, konuklarına anlam dolu bir bakış açısı sunuyor. Argos in Cappadocia’nın kuruluş amacı, yıllar önce izini sürmeye başladığımız büyülü gerçekliği paylaşmak, paylaştıkça değer katmak olmuş. Argos, uçsuz bucaksız Uçhisar vadisine bakan konumuyla ilk bakışta misafirlerini büyülemeyi başarıyor. Otel, birbirinden bağımsız altı konak ve geniş peyzaj alanlarından oluşuyor. Toplam oda - süit ve splendid süit sayısı 51 olup oda büyüklükleri 17 ile 50, süit büyüklükleri 51 ile 120 metrekare arasında değişiyor. Özellikle, özel havuzlu geniş ve ferah splendid süitler, odasında zaman geçirmek isteyenler için ideal.

GF Türkiye

Gezgin


ARGOS IN CAPPADOCCIA Argos in Cappadocia was established thanks to immaculate restorations of the remainings of a thousands of years old monastery settlement and the caves, underground tunnels, historical houses that are connected to it. The hotel, located in Eski Uรงhisar Village in the heart of Cappadocia, not only offers a very rare accommodation experience, but also a meaningful perspective. The aim of its establishment was to share this magical truth that we started to follow years ago and add more value to it by sharing it. Argos, with its scenery of immense Uรงhisar valley, manages to amaze its guest at first sight. The hotel consists of six independent mansions and large landscape areas. The total number of roomsuits and splendid suits is 51 and the sizes of the rooms vary between 17 and 50 m2; and the sizes of the suits from 51 to 120 m2. Especially the spacious and bright splendid suits with private pools are ideal for those who want to spend time in their rooms.

Traveller

GF Turkiye

35


KONAKLA ACCOMMODATION

#9

SACRED HOUSE

36

Kapısından içeri girer girmez kendinizi bir müzede geziyormuşsunuz gibi hissediyorsunuz. Üstelik cana yakın, sıcak, samimi bir müzede. Sacred House o kadar ince bir zevkin eseri ki, her bir detayı fark etmek ekstra dikkat istiyor. Butik otel tanımını sonuna kadar hak eden adeta Ortağçağ’dan kalma bir kale havasına sahip otel, Kapadokya’nın eski görkemli taş evlerinden. Bu fantastik dünyanın yaratıcısı ise Turan Gülcüoğlu. Her bir odanın temasını ayrı ayrı bir nakış gibi işlemiş Gülcüoğlu. Bir oda sizi şaman dünyasında hissettiriyor, bir diğeri şövalye gibi… Şayet Spa’ya inmek isterseniz Kleopatra edanızı takınmanızı tavsiye ederiz. Kırmızı ışıklı havuzda sütunlardan sarkan yılan heykelleriyle hayal gücünüzün sınırlarını zorlamanız hiç zor olmayacak çünkü…

GF Türkiye

Gezgin


SACRED HOUSE 37

Immediately after you take a step in, you feel like you are walking around in a charming, warm and cosy museum. Sacred House is designed with such a refined taste that it requires extra attention to recognize each and every detail. The hotel is a boutique hotel which looks like a castle from the Middle Age, and is one of the old and magnificent stone houses in Cappadocia. The creator of this fantastic world is Turan Gülcüoğlu. Gülcüoğlu worked on the themes of every single room in a very detailed way. While you feel like in a world of shamans in one room, another makes you feel like a knight. If you decide to go to the spa, you had better act like Cleopatra. Because it will not be difficult to stretch your imagination thanks to the sculptures of snakes dangling from the columns.

Traveller

GF Turkiye


KONAKLA ACCOMMODATION

#10

THE HOUSE HOTEL

38

Kapadokya’nın en yeni otellerinden The House Hotel, Kapadokya’nın diğer beldelerine göre nispeten daha sakin olan Ortahisar’da yer alıyor. Kasabanın ana meydanında bulunan The House Hotel Cappadocia, hem kale hem de kasabayı çevreleyen peribacaları manzaralarına sahip. Antik mağaralar ve taş evler içerisine kurulmuş olan otelin 29 odalı birinci bölümü geçtiğimiz Temmuz ayında açıldı, ikinci bölümünün ise Ocak 2016 tarihinde tamamlanması öngörülüyor. Mimar Şekibe Aslan tarafından tasarlanan iç mekan, şömineler, duvara oyularak yapılmış saklama bölmeleri ve hatta bir de gömülü üzüm cenderesi ve fermantasyon fıçısı ile orijinal dokusunu muhafaza eden The House Hotel’in her bir odası da Kapadokya’nın kültürel mirasını yansıtan doğal fiziksel özelliklerden ilham alınarak tasarlanmış. 350 m2’lik Spa alanının içinde Türk Hamamı, sauna, buhar odaları ve dört adet bakım odası bulunuyor. Yüksek tavanlı yeraltı kilisesinin, Ocak 2016 tarihi itibariyle düğün, konser ve atölyelere de ev sahipliği yapması bekleniyor.

GF Türkiye

Gezgin


THE HOUSE HOTEL The House Hotel, one of the newest hotels in Cappadocia, is in Ortahisar, which is a quiet town when compared to the others. The House Hotel Cappadocia, located in the main square of the town, has the view of the fairy chimneys which surround both the castle and the town. The first part (consisting of 29 rooms) of the hotel, built in antique caves and stone houses, was opened in the last July, and the second part is expected to be opened in January 2016. The interiors were designed by architecture Ĺžekibe Aslan. The House Hotel protects its original texture with the fireplaces; storage compartments carved in the walls and even an inserted winepress and a fermentation barrel and each room of the hotel was designed with inspiration of the nature. In the 350 m2 spa area, there is a Turkish bath, sauna, steam rooms and four treatment rooms for facials and massage. It is expected that its high ceiling underground church will start hosting weddings, concerts and workshops January 2016 onwards.

Traveller

GF Turkiye

39


40

ZARİF VE FARKLI TAÇ TASARIMI JULIA MIMA’DAN Mücevher tutkunlarını şaşırtmayı seven Julia MiMa markasından göz zevkinize hitap edecek zarif ve ince zevk anlayışı ile tasarlanmış bir taç. Bu tacın yapımında 180 gram beyaz altın, 720 tane prenses kesim pırlanta ve 36 tane yuvarlak kesim pırlanta kullanılmış, üretim süreci ayları bulan zamanlar almıştır. Bu parıltılı tacın alt kısmına verilmiş kurdeleyi anımsatan fiyonk şekli üzerinde çalışılırkenki ustalığı

da hissettiriyor. Julia MiMa’nın gelinlik özel koleksiyonunun en seçkin ve zarif parçalarından biri olan taç tasarımından üretimine tutkuyla işlenmiştir. Disiplinler arası çalışmayı seven bir mücevher markası olarak Julia MiMa, farklı tasarımlarıyla takipçilerini şımartmaya ve şaşırtmaya devam edecektir.

AN ELEGANT AND ORIGINAL TIARA DESIGN BY JULIA MIMA This is a tiara that is designed by Julia MiMa, which is a brand that always manages to amaze jewellery lovers. This tiara, of which process of making lasted for months, is made of 180gr white gold, 720 pieces princess cut brilliant and 36 pieces round cut diamonds. The bow tie shaped bottom side, which looks like a ribbon, speaks strongly for the craftsmanship of its making. This

GF Türkiye

İnceleme

tiara, which is one of the most outstanding and elegant pieces of the bridal collection of Julia MiMa, is made with passion from its design until its production. Julia MiMa, which is known as an inter-disciplinary jewellery brand, will surely continue to pamper and amaze its followers with their original designs.


italian Masterpieces archibald arMchair. designed by J.M. MassaUd. sala del The, Palazzo colonna, roMa. poltronafrau.com

Ayazma Yolu Sokak No:5 Etiler T: 212-2636406 www.bms-tr.com


KARUN MÜCEVHER’DEN ZÜMRÜT GERDANLIK Tarihin her döneminde mücevher kadının vazgeçilmezi olmuştur. Mücevherler bazen bir statü sembolü olarak, bazen de erkeğin kadınını şımartması için nesilden nesile aktarılan bir zanaatın eseridir. Büyük bir özveri, sabır ve ustalık isteyen bu mesleğin tüm detayları Karun Kıraç’ın eşsiz mücevher koleksiyonundaki bu gerdanlıkta bir araya gelmiş. Üzerinde yer alan 262 adet F colour pırlanta, damla ve yuvarlak kesim taşlarla adeta göz kamaştırıyor. Toplam pırlanta ağırlığı 49.24 karat olan bu değerli taşlar gerdanlıktaki yerini alabilmek için uzun bir süre beklemek zorunda kalmışlar. Zira pırlantalara özel olarak hazırlanan 262 yuva tek tek büyük bir titizlikle hazırlanmış. Gerdanlığın belki de en göz alan kısmı üzerindeki ördek başı rengi zümrütler. 14 adet olan ve gerdanlıkla birlikte adeta bütünleşen bu değerli taşlar 20.31 karat ağırlığında olup ‘’süzme’’ olarak dizilmiş. Gerdanlığın en güzel tarafı ise, uç kısmındaki mücevheri tamamlayan büyük parçanın, gerdanlıktan istenildiği zaman çıkartılıp kolye ucu veya broş olarak da kullanılabilmesi. Küpesi, bilekliği ve yüzüğü ile kombinlenen bu koleksiyonu Karun Kıraç’ın Nişantaşı’ ndaki butiğinde görebilirsiniz.

42

THE EMERALD NECKLACE BY KARUN JEWELLERY Throughout the history, jewellery has been indispensable for women. They are products of a craft that has been passed from one generation to another and are worn sometimes as a symbol of status and are sometimes given as a gift by men as a way of pampering women. All of the details of this craft, which requiers devotion, patience and expertise, meet in this necklace of the unique jewellery collection by Karun Kıraç. With the 262 pieces of F colour brilliant, drop and round shaped stones, this necklace is truly dazzling. These precious stones, which in total weight 49.24 ct (brilliants), had to wait for a long time in order to be placed in this necklace, as these 262 mounts were each made meticulously. 14 pieces of 20.31 ct. green emerald are probably the most stunning part of this necklace. The best thing that this necklace offers is the removable big tip part which can also be used separately as a pendant or brooch. This collection, which includes earings, a bracelet and a ring, is available at the boutique of Karun Kıraç in Nişantaşı.

GF Türkiye

İnceleme



44

GF Türkiye

İnceleme


İLHAMINI OSMANLI’DAN ALAN ALTIN KAPLAMA MİĞFER Yüzyıllardır özellikle askerler tarafından kullanılan ve başı dış darbelerden korumak için giyilen demir veya çelikten yapılan başlıklardır miğferler. Ancak bu başlıkların kullanım alanı sadece korunma amaçlı da olmamıştır. Vakti zamanında seremonilerde ihtişamı ön plana çıkarmak için değerli taşlarla bezeli, üzerinde çok ince işçiliğin bulunduğu bronz miğferler de yapılmıştır. Örneğin Osmanlı İmparatorluğu döneminde paşalar ve komutanlar törenlerde çok özel, gösterişli miğferler giyerlerdi. İşte o miğferlerden esinlenen sanatçı Hüseyin Sağlam da fotoğrafta gördüğünüz tasarımı gerçekleştirdi. Uzun bir el emeğinin sonucu ortaya çıkan bronz miğferin en önemli özelliği üzerinde yer alan “Esmâ-i Husnâ” dır. Esmâ-i Husnâ, Allah’ın güzel isimleri anlamına geliyor. “Allah’ın isimleri” ya da “Allah’ın 99 ismi” İslamiyet’te Kuran ve hadislerde Allah’ı ifade amacıyla kullanılmış isimlerdir ve bu isimlerin kişiyi her türlü kötülükten koruduğuna inanılıyor. Sanatçı Sağlam, bu 99 ismi son derece titiz bir çalışmayla bronz üzerine altın kaplama tekniğiyle işlemiş ve miğferi yakut, inci ve turkuaz gibi nadide taşlarla süslemiş. Özellikle Osmanlı tarihine ilgi duyan sevdikleriniz varsa ve onlara özel bir hediye armağan etmek istiyorsanız, bu altın kaplama miğfer iyi bir seçenek olabilir. Ölçüler: Yükseklik 46cm. ; Çap 26cm.

THE OTTOMAN INSPIRED GOLD PLATED HELMET Helmets, which are head coverings made of iron or steel, have been worn by soldiers for centuries in order to protect the skull from the outer impacts. However, this head coverings have not always been used for protective reasons. Once upon a time bronze, bejewelled, fine helmets were produced to show off in the ceremonies. For instance, during the Ottoman Empire pashas and commanders used to wear very special, flamboyant helmets. Inspired by those helmets, artist Hüseyin Sağlam designed the helmet you see in the photo. The bronze helmet, whose most important aspect is the “Esmâ-i Husnâ” engraved on it, was an end product of a long hand work. Esmâ-i Husnâ means “the beautiful names of Allah.” “The names of Allah” or “Allah’s 99 names” are used in Koran as reference to Allah and these names are believed to protect one from all kinds of evil. The artist, Sağlam, engraved these 99 names very meticulously with gold plating on bronze and adorned the helmet with precious stones such as: ruby, pearl and calaite. If you have any loved ones who are interested in Ottoman History and you want to give them a special present, this gold plated helmet may be a good choice. Sizes: Height: 46cm. Diameter: 26cm.

Review

GF Turkiye

45


KARUN KOL DÜĞMESİ VE YÜZÜK KOLEKSİYONU 46

Yıllardır erkeğin, hanımlara göre aksesuarda kısıtlı olduğunu biliyoruz. Günümüz erkeği şimdilerde şıklığını kol saati, kol düğmesi, bileklik ve benzeri ürünlerle tamamlıyor. İşte tam da bu noktada ünlü mücevher tasarımcısı Karun Kıraç, günümüz erkeğini yaptığı tesbih, kol düğmesi, bileklik, yüzük ve daha birçok farklı tasarımla mağazasında ağırlıyor. Titanyum, gümüş, altın gibi değerli madenlerle çalışan ve tasarımlarında bunlara yer veren Karun Kıraç için titanyum, erkek mücevherlerinin yapımında vazgeçemediği belki de tek malzeme olma özelliği taşıyor. Titanyumun sert ve işlemesi çok zor bir maden olmasının yanı sıra,

ultra hafif oluşu ve antialerjik tek maden olma özelliği Karun Kıraç’ın neden bu malzemeyi seçtiğinin adeta kanıtı niteliğinde. Yüzük ve kol düğmesi olarak karşımıza çıkan bu titanyum ve gümüş kullanılarak şekil almış mücevherler birlikte müthiş bir gücü simgeliyorlar. Üzerlerindeki siyah pırlantalar karanlığın içinde ışıldarlarken tasarımdaki yerini 2.53 karat ağırlığı ile alıyor. Manşetin iç kısmında ince bir detay olarak kol düğme arkalıklarında, pırlanta kesim kan kırmızısı yakutlara yer verilmiş. Rutanium kaplama tekniği ile koyu siyah rengini alan gümüşün üzerindeki titanyumların mat gri oluşu müthiş bir uyum sağlıyor.

KARUN CUFF-LINK AND RING COLLECTION It is widely known that for years, men’s accesories have been more limited than women’s. Today’s men complete their style with accessories such as watches, cuff-links, wristlets and so on. The famous jewelry designer Karun Kıraç, welcomes men to his store with the rosaries, cuff-links, wristlets, rings and other accessories that he designs. Titanium, which finds its place in his designs alongside with silver and gold, is probably the only mineral that is irreplacable for him when it comes to men’s jewellery. Apart from its hard structure and difficulty

GF Türkiye

İnceleme

of processing, titanium is also very light and the only antiallergenic mineral, which is the reason Karun Kıraç prefers this material. These pieces of jewellery, which include titanium and silver cuff-links and rings, symbolize a great power together. The 2.53 ct. black diamonds placed on these pieces glow throughout the dark. There are blood-red rubies placed in the gaps of the cuff-links. The matt grey titanium placed on the silver and the silver, which is dark black thanks to the rutanium coating technique, form a great harmony together.



Bohem Hayatın Modern Yorumu Parfüm uzmanı Marie Salamagne ile söyleşi

Jo Malone London bu lansmanı size nasıl sundu, bilgi verebilir misiniz?

Jo Malone London’ın yaptığı ilk şey 19.yy dönemine ait göz alıcı oryantalist tablolar göstermek oldu. Dünyayı dolaşıp ilginç objeler toplayan Viktoria dönemi maceraperestlerinin bohem ruhunu yakalayan, altmışların heyecanlı hedonistlerinden günümüzün modern bohemlerine hitap edecek bir parfüm yaratmak istediler. Jo Malone London ile herşey çok detaylıdır bu yüzden bohem dünyanın içine dalmayı bekliyordum zaten.

Nerden ilham aldınız?

Jo Malone London beni oryantalist ressam Frederick Leighton’ın evine götürdü. Leighton Evi Londra’daki Holland Park’ın gizli bir mücevheri adeta. Canlı motiflerden oluşan ve Orta Doğu’dan toplanmış 1000 adet tablosundan oluşan

koleksiyonuyla sergi salonu gibi döşenmiş bir ev bu. Tablolarından biri, Flaming June, kesinlikle ilhamverici oldu. Resmi incelerken kullanılan canlı renkleri, dokuyu ve atmosferi keşfetme fikrini çok sevdim ve tüm bunları kokuda yeniden yaratmak istedim. Daha sonra Rolling Stones ve Brideshead Revisited’den Sebastian Flyte gibi kişiler için altmışların bohem cenneti olan Marakeş ve Tangier gibi şehirlere baktık. Bohem stilleriyle Londra moda tasarımcısı Thea Porter, sosyetik güzel Talitha Getty ve ikon Loulou de ka Falaise gibi kişilerden etkilendik. Jo Malone London bu ilhamla devam ederken kokuya modern bir dokunuş da getirmek istedi. Bugünkü yansımasıyla farklı çizgileri, renkli motifleri ve gezme aşkıyla bohem ruhun ne anlama geldiğine baktık.


Sizce yeni bohem ruhun özelliği nedir? Bence yeni bohem ruhun hiçbir limiti yok. Onlar doğruluğu ve içtenliği savunan özgür ruhlar. Bence yeni bohem ruhun kalbinde gerçek macera aşkı yatıyor.

Mimosadan nasıl ilham aldığınızı anlatır misiniz?

Mimosa & Cardamom duyulara hitap eden bir kokudur ve bu özelliğini bohem ruhu mükemmelce yakalayan pudramsı ve bal aromalı mimozanın kendisinden alıyor. Mimosayla ilgili güçlü bir anım var. Bana hep çocukluğumu ve Güney Fransa’da geçirdiğim kış haftasonlarını hatırlatıyor. Jo Malone London beni Provans Tanneron Dağlarındaki mimosa tarlalarına götürünce eski günlerimi hatırlamak bana keyif verdi. Bulutsuz masmavi gözkyüzüne sahip soğuk bir Şubat günüydü. Pofuduk sarı çiçeklerin görünümü ve kokusu muhteşemdi, mimoza kış mevsiminin altın güneşi gibiydi! Tanneron’dan birkaç mimoza dalını alıp ofisime getirdim ki bu parlak sarı ponponların kokusundan ilham alabileyim. Bu çiçeklerin güzelliğini yansıtabilmek için Güney Fransa’dan gelen görkemli, zengin ve çok karakterli Mimoza özünü kullandım.

Sizce bu parfümü kimler kullanır?

&

C ARDAMOM

Bohem hayatı keşfedin. Altın rengi mimosanın kokusu, taze ezilmiş kakulenin baharatıyla birleşiyor. Gün ağırırken toplanmış güller ve pudramsı güneş çiçeği, kremsi tonka ve sandal ağacının gölgesinde dansediyor. Sıcak, narin ve büyüleyici.

Bu bir ilandır.

Açık görüşlü, kendiyle barışık, zahmetsizçe şık stili olan ve maceraya aşık kişiler.

M IMOSA

Jo Malone London İstinye Park, Jo Malone London Zorlu, Jo Malone London Kanyon, Jo Malone London Akasya, Jo Malone London Next Level, Jo Malone London Nişantaşı


ULYSSE NARDIN’DEN ARTEMIS RACING’E ÖZEL BİR KİLOMETRE TAŞI

MARINE DIVER Ulysse Nardin, 35. America’s Cup’ta yarışacak olan İsveçli takım Artemis Racing’in resmi partneri olduğunu açıkladı. Üst düzey yelkencilik ve saat yapımcılığının bu mükemmel birlikteliği 2017 yılının sonuna kadar devam edecek.

50

Bu yıl 35’incisinin düzenlendiği ve dünyanın en önemli yelken yarışı olan America’s Cup’ta, İsveçli takım Artemis Racing ile işbirliği yapan Ulysse Nardin de yarışıyor. Ulysse Nardin bu anlamlı işbirliğini kutlamak üzere, tamamıyla kendi bünyesinde ürettiği özel seri Marine Diver ile saat tutkunlarını unutmadı. 250 adetle limitli üretilen Marine Diver’da okyanus mavisi ile Artemis Racing’in sarı renkteki imzası buluşturuldu. 28-30 Ağustos tarihleri arasında Göteborg’da gerçekleşen yarışta ilk kez Marine Diver Artemis Racing sergilendi. Ulysse Nardin’in marka DNA’sını oluşturan yenilik ve teknoloji anlayışı iki markanın da temelinde yatarken, bu işbirliğinin mükemmel bir uyum içinde olmasına olanak sağlıyor. Artemis Racing enerjisinin ve ustalığının yansıması olan ve bu işbirliği için özel olarak üretilen Marine Diver ise

GF Türkiye

İnceleme

adeta bir kilometre taşı. Paslanmaz çelik ve kauçuk gibi malzemelerin birleşiminden üretilen saat, zorlu yarışlara katılan sporcular ve yat tutkunları için ideal. Artemis Racing ve “Challenger 35th America’s Cup Artemis Racing” imzalı olan saat, bu spora olan aşkını yüzeyinde dikkat çeken orijinal deseniyle kanıtlıyor. Bu detayların yanı sıra sarı ile vurgulanmış kayış, kalın saat ve dakika göstergeleri, kadranında yer alan Artemis Racing logosu ile takım ve marka arasında oldukça özel bir bağlantı kurulduğunun göstergesi niteliğinde. 300 metreye kadar su geçirmezlik özelliğine sahip olan Marine Diver kilitli tepe ve arka camı, iki yöne dönebilen bezeli ile dalış zamanında yapılacak ayarlamada gerçekleşebilecek bir kazayı engelliyor. 44 mm’lik çapı ve UN-26 otomatik kurmalı kalibresi ile Marine Diver güç rezervi göstergesi, saniye ve saat 6 hizasında tarih göstergesi ile donatılmış.


Teknik Bilgiler

Ref. 263-10LE-3/93-ARTEMIS Limit: 250 adet Mekanizma: UN-26 Kalibre Güç rezervi: Yaklaşık 42 saat Fonksiyonlar: Saat 12 hizasında güç rezervi göstergeli, saat 6 hizasında yuvarlak tarih göstergesi ve saniye göstergeli Kasa: Paslanmaz çelik Çap: 44 mm Çerçeve: İki yöne dönebilen çerçeve, mavi dalga motifli Kadran: Artemis yarış teknesi motifli, mavi ve “Challenger 35 America’s Cup Artemis Racing” yazılı Su geçirmezlik: 300 m. Cam: Anti reflektif safir kristal cam, Artemis yarış teknesi motifli arka kapak. Kayış: Çelik element üzerine Artemis logo desenli özel kauçuk kayış.

Technical Information

Ref. 263-10LE-3/93-ARTEMIS Limited edition: 250 pieces Mechanism: UN-26 movement Power reserve: Around 42 hours Features: Power reserve display at 12 o’clock, round date window at 6 o’clock and seconds display Body: Stainless steel Diameter: 44 mm. Frame: Rotatable in two directions, blue wave pattern Clock face: Artemis race boat pattern and a blue “Challenger 35. America’s Cup Artemis Racing” sign. Waterproof: 300 mt. Glass: Anti-reflective sapphire crystal glass, Artemis race boat motif on the back case. Watchstrap: Special rubber strap with Artemis logo engraved in steel element.

A MILESTONE FROM ULYSSE NARDIN SPECIAL FOR ARTEMIS RACING

MARINE DIVER Ulysse Nardin has announced that they are the official partners of Swedish sailing team, Artemis Racing, who will be competing in the 35. America’s Cup. The perfect partnership of the top-end sailing and watch-making will go on until the end of 2017. America’s Cup, which is the most important sailing race in the world, will be held for the 35th time this year. Ulysse Nardin, who are collaborating with the Swedish team, Artemis Racing, are also racing in America’s Cup. In order to celebrate this collaborating Ulysse Nardin delighted the watch lovers with its special series Marine Diver, which they themselves produced. Marine Diver, which carries the blue of the ocean and the yellow of Artemis Racing’s signature, is a limited edition with 250 pieces. Marine Diver- Artemis Racing was presented for the first time in the races that took place in Goteborg between 28th and 30th of August. The sense of innovation and technology which is in the DNA of the brand Ulysse Nardin, not only underlie in both brands, but also help this collaboration to be perfectly harmonious. Marine Diver, which was produced specially for this collaboration and reflects the energy and mastery of Artemis Racing, is in fact a milestone. This watch, which is made of stainless steel and rubber, is ideal for the athletes taking part in uphill races as well as for yacht enthusiasts. Marine Diver, which is signed as “Challenger 35th America’s Cup Artemis Racing”, proves its love to sailing sport with its original and eye-catching design. Apart from these, the watch strap that is emphasized with yellow, the thick minute and hour hands, and the Artemis Racing logo on its dial are strong indicators of the fact that a really special bond was formed between the team and the brand. Thanks to its, screw-locked crown and caseback, and rotational bezel; Marine Diver prevents a possible accident that might occur while making adjustments under water and presents water resistance to 300mt. The watch is equipped with a 44 mm diameter, UN-26 movement, power reserve display and a date window at 6 o’clock.

Review

GF Turkiye

51


K K

A A

R

R U

N

U K

I

R

N A

Ç

www.karunjewellery.com

Teşvikiye Caddesi No: 25 B 34367 Teşvikiye / İSTANBUL

Phone: 0090 212 227 74 76 (pbx) info@karunjewellery.com



LÜKS ONUN HAMURUNDA VAR: İZNİK VAZO Mehmet Gürsoy tarafından üretilen vazo tamamen porselen hamurundan yapılmıştır. Bu malzemenin içinde yer alan yüksek orandaki cam en belirgin özelliğidir. Sanatçı eseri için 16. yüzyılda kullanılan formülü aynen uygulamıştır. Bu hamurun içinde %75 oranında kuvars vardır. Cam kırıklarından elde edilen tozun ilavesi ile eritildiğinde kuvars taneciklerinin birbirine yapışması sağlanır. İlk katın altındaki gözenekler sıvı ve gaz geçirgenliğini arttırır. Bu sayede seramik nefes alır. Sırla kaplanan seramik ışığın eşit yansımasını sağlar. Sır ışığın bir kısmını geçirip altta kalan renklerin canlı ve parlak görünmesine ve doğru yansımasına neden olur. Isıyı emebilme özelliği nedeniyle 54

mekânların içini yazın serin, kışın sıcak tutarlar. Bu sayede rahatlık ve ferahlık duygusunu arttırırlar. Kuvarsın negatif enerjiyi çekebilmesi sayesinde bu vazo yakınındaki herkesi olumlu etkileyecektir. Fiziki faydalarının yanında desenleri ve renkleri ile İznik Seramik ve çinileri mimaride sıklıkla kullanılmaktadır. Vazoda görülen eşsiz desenler el işidir ve tüm boyalar tabii kök boyalardır. Karanfil, lale ve sümbül temel motiflerinin aralıklarla tekrarı sonsuzluğu sembolize etmektedir. Vazo 50cm yüksekliğinde, 25cm yarıçapındadır.

LUXURY IS IN ITS BLOOD: THE IZNIK VASE The Iznik vase made by the artist Mehmet Gürsoy has a stonepaste body. A high percentage of frit (a vitreous substance) is the main characteristic of the original famous Iznik ceramics, and the artist has used the same recipe from the 16th century for his vase. The composition of the stonepaste of Iznik ceramics has 75 % quartz. The addition of frit, obtained from crushed glass, is indispensable here, as when molten, it forms a binder between the quartz particles. The body under the front layer of the ceramic has pores that are transient for liquids and gases. This lets the ceramic ware breathe. The glazed layer of the ceramic provides a homogeneous reflection of light. The primed layer too, absorbs a little light, so that the colours under the glaze can be lively and shiny, providing just the right reflection of light. Insulating the heat, the tiles and

GF Türkiye

İnceleme

ceramics allow the temperature inside buildings to be cooler in summer and warmer in winter. In addition to their physical characteristics, they also give a sense of comfort and spaciousness. Since quartz has an ability to absorb negative energy, this quartz ceramic vase gives peaceful feelings to everyone nearby. Iznik Tiles and ceramics have a major place in architecture with their figures and the colours applied on them. The wonderful floral designs on this vessel are drawn by hand, and all the colours have been made from natural dyes. The carnation, tulip and hyacinths flowers are the main motifs, repeated at regular intervals to represent infinity. The vase has a height of 50cm and a 25cm diameter.


55

Review

GF Turkiye


K K

A A

R

R U

N

U K

I

R

N A

Ç

Titanium Line just for men

www.karunjewellery.com

Teşvikiye Caddesi No: 25 B 34367 Teşvikiye / İSTANBUL

Phone: 0090 212 227 74 76 (pbx) info@karunjewellery.com



GEÇMİŞE YOLCULUK BURADA MÜMKÜN: BEVAGNA Zamanda yolculuk günümüzde halen mümkün kılınmadı belki ama dünya üzerinde öyle kasabalar var ki, sizi bugünkü duruşlarıyla tarihi bir yolculuğa çıkarmayı başarıyor. İtalya Umbria’da bulunan Bevagna da onlardan biri. Bu Ortaçağ’dan fırlamış şirin kasaba, Teverone Nehri’nin yatağında bulunan bir vadi üzerine kurulmuş. Roma döneminin önemli kasabalarından biri olan Bevagna günümüzde şarapevleri ile ünlü.

58

Şayet siz de eskiye özlem duyanlardansanız, Kırsan Travel Agency ve GF Luxury dergisinin işbirliği ile düzenlenen Bevagna Adım Adım Ortaçağ turuna mutlaka katılmalısınız. Çünkü zamanda yolculuğa hiç bu kadar yakın olmayacaksınız. Turla ilgili detaylar ise şöyle: Adım adım Ortaçağ turu 1.Gün: Günümüzde bir yerlerde hala devam ettirilen Roma ve Ortaçağ kültürüyle tanıştırmak amacıyla hazırlanan bu program, sizi modern şehir hayatından çıkarıp, tarihin asla kaybetmek istemeyeceğimiz yönünü göstermeyi amaçlıyor. İstanbul Atatürk HaGF Türkiye

Özel Haber

valimanı’ndan Türk Hava Yolları’nın tarifeli seferi ile İtalya’ya hareket ediliyor. Fiumicino Havalimanı’na iniş sonrasında otele transfer sağlanıyor. Sonrasında ise Ortaçağ ve Roma kültürünü keşfe çıkıyorsunuz. Roma sanatı, Ortaçağ kültürü ve Mercato Delle Gaite’nin yıllık en büyük etkinliğinin ve workshoplarının olduğu yerler buralar. Akşam yemeği ise Bevagna’da sıcak ve tarihi bir restoranda alınıyor. 2.Gün: Sabah kahvaltısının ardından Umbria’daki bir başka kasaba olan ve birkaç kilometre uzakta yer alan Montefalco’ya hareket

ediliyor. Dünyaca ünlü çok özel şarapların tadımının yapıldığı Sagrantino di Montefalco yılın sadece belli aylarında misafirlerini şarap tadımı konusunda ağırlıyor. Öğle yemeği sonrasında Bevagna’ya dönülüyor. Akşam yemeği ise Roma amfitiyatrosunda şık bir restoranda alınıyor.

GF ve Kırsan ortak etkinliğidir.


GOING BACK IN TIME IS POSSIBLE HERE: BEVAGNA Even though time travelling is not yet possible in our day, there are such towns that they manage to take you back in time. Bevagna, located in Umbria, Italy, is one of those towns. This adorable town, which looks like it comes straight from the Middle Ages, is established on a valley in Teverone River’s bed. Bevagna, which was among the most important towns in Roman era, is now famous for its wineries.

59

Bu bir ilandır.

If you also happen to feel nostalgic, you should definitely take the “Bevagna; Middle Age Step By Step” tour organized by Kırsan Travel Agency and GF Luxury; because this is the closest you can get to time travel. Details of the tour are as follows: Step By Step Middle Age Tour Day 1: This program, which was developed to introduce you to the Roman and Middle Age culture that still lives on today, aims to take you away from

modern city life and show you a face of history which we never want to lose. We first take off to Italy from Istanbul Atatürk Airport with Turkish Air Lines. After landing in Fiumicino Airport, we transfer you to your hotel. Then you start exploring Middle Age and Roman era culture. This exploration involves Roman art, Middle Age culture and the most important annual events and workshops of Mercato Delle Gaite. The dinner takes place in a historical, cosy restaurant in Bevagna.

Day 2: After breakfast, we move on to Montefalco, which is another town in Umbria and just a few kilometres away. Sagrantino di Montefalco, where world-wide renowned wines are tasted, accepts wine tasting guests only in some particular months of the year. After lunch, we go back to Bevagna and have dinner in a very elegant restaurant located in a Roman amphitheatre.

Special Report

GF Turkiye


FRANSA’NIN BAHÇELERİNDE BİR ŞATOLAR DİYARI: LOIRE “Fransa’nın bahçesi” olarak nitelendirilen Loire Vadisi konum olarak ülkenin ortasında yer alıyor. 280 kilometre uzunluğundaki vadiye adım attığınız andan itibaren yeşilin bin bir tonuna şahit oluyorsunuz. İçinden Loire Nehri’nin geçtiği bu vadiyi cazibe merkezi haline getirense doğası kadar çarpıcı güzellikteki şatoları. Üstelik dilerseniz bu şato otellerde konaklayabiliyorsunuz da…

60

Kırsan Travel Agency ve GF Luxury dergisinin işbirliği ile düzenlenen Loire Vadisi turları şimdi size bu doğa harikası vadinin kapılarını açıyor. Üç gün süren turda, vadinin tadını doyasıya çıkarabilir, şato otellerde konaklayabilir ve kendinizi bir kral bir kraliçe gibi hissedebilirsiniz. Chateau Du Breuil Şato otelin toplam 39 odası bulunuyor. Şatonun dış görünüşleri aynı mimariye sahip olamasa bile odalarının içindeki dekorasyon aynı atmosferi yaratacak şekilde aynı kumaşlar ve mobilyalarla döşenmiş. Şato çevresinde golf, at binme, balon ile yükselme gibi birçok aktivite olanakları mevcut. Château de Cheverny 6 yüzyıldır aynı aileye ait olan şato, 1922 yılından beri ziyaretçilere hizmet veriyor. Botanik bahçeleri, Tintin koleksiyonu ile dünya çapında bir üne sahip. Özellikle XIV. Louis zamanından kalan mobilyalar ve 17. yüzyıldan kalma goblen işleme kumaşlar oldukça ilgi çekiyor. GF Türkiye

Özel Haber

Château de Chambord 1517 yılında I. Francois tarafından yapım emri verilen şato, kudretinin göstergesi olarak kullanacağı ve yılda birkaç kez uğrayacağı bir mimari harikası olarak yapılmış. II. Henry ve XV. Louis dönemlerinde şatoda birtakım revizyon çalışmaları yapılmış. Günümüzde devlet kontrolünde olan şato 1981 yılından beridir Unesco kültür mirasları listesinde. Château Chenonceau 1513 yılında inşasına başlanan ve kraliyet rezidansı olarak kullanılan şato yapıldığı günden bu yana kraliyetin mülkü olarak kalmış. Murillo, Le Tintoret, Nicolas Poussin, Le Corrège, Rubens, Le Primatice, Van Loo gibi tarihin en önemli ressamlarının tablolarına ev sahipliği eden Château Chenonceau, Loire Vadisi’nde yer alan şatolar içinde mutlaka görülmesi gerekenlerden. Tur programıyla ilgili detaylar ise şöyle: 1.Gün: Paris CDG Havalimanı’ndan 220 km mesafede bulunan Chtaeau & Hotels Collection üyesi 4 yıldızlı bir şatoda konak-

lama sunuluyor. Öğle yemeği ise şatoya 25 km mesafede bulunan Loire bölgesinde 2 Michelin yıldızlı gastronomik bir restoranda alınıyor. Akşam yemeği yine şato otelin içinde bulunduğu Loire bölgesine yakın bir restoranda alınıyor. 2.Gün: Kahvaltı sonrasında belirlenen bir saatte hareketle çevre şatolar detaylı olarak geziliyor. Şayet daha erken saatlerde hareket edilirse civardaki tüm şatoları görme imkânı bulunuyor. Dileyen misafirler son şato gezisi ve öğle yemeği öncesinde Paul Buisse kavlarında üretilen şarapları detaylı inceleyebiliyor. 3.Gün: Kahvaltı sonrası hareket ile dönüş yolculuğu için 220 km mesafedeki CDG Havalimanı’na geçiliyor.

GF ve Kırsan ortak etkinliğidir.


A REALM OF CHATEAUS IN THE GARDENS OF FRANCE: LOIRE Loire Valley, which is also known as “the garden of France”, is located in the middle of the country. You can witness hundreds of shades of green as soon as you step in the 280-km-long valley. What makes this valley of Loire River is not only its nature but also its splendid chateaus. You can even stay at these chateau-hotels, as well!

Loire Valley tours, organized by Kırsan Travel Agency and GF luxury, now opens the doors of this nature’s wonder for you. During this three-day tour you can enjoy the valley, stay at chateau-hotels and feel like a queen or king.

Bu bir ilandır.

Chateau Du Breuil This chateau-hotel has 39 rooms in total. Even though it is not the same architecture style as the building itself, the rooms are decorated with the same fabrics and furniture in order to reflect the same atmosphere. Around the chateau, there are many activity options, such as golf, horse riding and hot air ballooning.

Château de Cheverny This chateau, which has belonged to the same family for 6 centuries now, is in service since 1922. It is world-famous thanks to its botanical gardens and Tintin Collection. Especially the furniture from Louis XIV times and goblin tapestries from 17th century attract attention. Château de Chambord This chateau, whose construction was ordered by François I, in 1517, was built as an architectural wonder to symbolize his might and to be visited a few times a year. Some revision work was done during Henry II and Louis XV. This chateau, which

The details of the tour program is as follows: Day 1: Accommodation is offered in one of region. Dinner takes place in a restaurant the four-starred member hotels of Chateau close to Loire Region, where the chateaus & Hotels Collection, which are 220km are also located. away from Paris CDG Airport. Lunch takes Day 2: After breakfast the nearby chateaus place in a 2 Michelin-starred gastronomic are visited, the number of the chateaus restaurant that is 25km from the Loire depends on the departure time which is to

is now under state control, is also on UNESCO’s cultural heritage list. Château Clemenceau This chateau, whose construction started in 1513 and was used as a royal residence, has stayed as royal property since the beginning. Château Chenonceau, which hosts many paintings by the most important painters in the history such as Murillo, Le Tintoret, Nicolas Poussin, Le Corrège, Rubens, Le Primatice, Van Loo, is a must see chateau in Loire Valley.

be collectively determined. If they wish to, some of the guests can see the wines that are made in Paul Buisse cellar before the last chateau visit and lunch. Day 3: For our return trip, we move on to the 220km away CDG Airport after breakfast.

Special Report

GF Turkiye

61



GEOPHYSIC®, JAEGER-LECOULTRE DÖNÜM NOKTASI NİTELİĞİNDE BİR KOLEKSİYON Saatçilik alanındaki ustalığı ve yaratıcı becerisiyle tanınan Jaeger-LeCoultre artık uzmanlığının meyvelerini daha geniş kitlelerle paylaşmak istiyor. Bu yüzden de yeni günün saatçiliğinde kullanılan kalibresiyle birlikte saf ve sade bir tasarıma sahip bu orijinal koleksiyonu, yüksek saatçiliğin kaşif ruhunda özetleyerek sunuyor.

GEOPHYSIC®, THE MILESTONE COLLECTION FROM JAEGER-LECOULTRE Renowned for its horological mastery and its creative talent, JaegerLeCoultre now wishes to share the fruits of its expertise with a broader public. This is why it is introducing an original collection with a pure, uncluttered design, driven by a new Haute Horlogerie calibre encapsulating the inventive spirit of the Manufacture.

63

www.jaeger-lecoultre.com

Special Topic

GF Turkiye


64

İlk bakış, zarafet ve dengenin özünü kusursuz bir şekilde yansıtıyor. Geophysic® serisindeki her model bir dizi anlama sahip. Seri, klasik özelliklerle ifade edilen güçlü ve yenilikçi bir saatçilik içeriğini ortaya çıkarıyor. Bu zarif ve güncel tasarım, maskülen yapısını birçok ince noktadan belli ediyor. Koleksiyon adını hem evrensel tarih hem de yüksek saatçiliğin mirasına ait bir kol saatinden alıyor. Uluslararası Jeofizik Yılı ilan edilen 1958 yılında, Jaeger-LeCoultre görev başındaki bilim insanlarına yönelik bir kronometre üretmişti. Olağanüstü dakikliğinden hiçbir şey kaybetmeden Kuzey Kutbu’nun manyetik alanlarına direnç gösterebilen bu saatin en önemli özelliği, son derece dayanıklı olmasıydı. Köklü marka şimdi bu efsanevi isme; estetik zarafet, teknik entellektüellik ve 21. yüzyılın kullanıcı dostluğunu harmanlayarak can veriyor: Geophysic® True Second® ve Geophysic® Universal Time. Zarafet ve Fark Edilme Jaeger-LeCoultre’un yaptığı hiçbir iş, sadece dışarıdan gelen değerlendirmelerle ele alınmıyor. Bu da Yüksek Saatçilik alanındaki sağlam köklerini kanıtlayan ve saatin mükemmel bir uyumu ifade etmesine olanak sağlayacak mükemmel boyutlarını bulmak için gerçekleştirilen bir arayışın sonucu olan 39.6 milimetrelik bir çapa sahip Geophysic® GF Türkiye

Özel Dosya

True Second®’ın kasasıyla sergileniyor. Geophysic®, çağdaş klasisizmin Vallée de Joux’nun kodlarını yansıtan geleneksel ibreleri ve lineer saat göstergeleri ile güçlendirilmiş incelikli ayrıntılarını keşfe çıkıyor. Kasanın tasarımı ise en değerli Jaeger-LeCoultre modellerinde yer alan ayrıntılarla kişiliğinin bir başka boyutunu ortaya çıkarıyor. Boynuzlar nazik bir kıvrımla değil, gücü ve kendine güveni ifade eden kararlı bir açıyla kasa ortasıyla buluşuyor. Cilalanmış yan kısımları pürüzsüz silüetlerini daha da vurguluyor. Gözlemciler, saate alıştıkça bezelinin kasanın ve boynuzların bir parça üzerine çıktığını, böylelikle de son derece saf bir estetik yapı yarattığını fark ediyor. Kasa arkası, daha fazla suya dayanıklılığı güvence altına almak için 1958 modelindeki gibi vidalı. Bu akıcı görsel efekt gözün vidalara takılmamasıyla güçlendirilirken, saat dalgıç saatlerinin donanımında geleneksel olarak kullanılan bir sistemin içsel güvenilirliğini sunuyor. Son olarak kasa ortası aynı zamanda karanlıkta dahi kolaylıkla okunabilirlik sağlayan son derece dinamik Super-Luminova®* noktacıklarıyla ilham verici köklerini vurguluyor. Nazik dokunuşlarla oluşturulan dengeli, zarif ve abartısız tonu bu sıradışı saatin yaratacağı tepkilerin çeşitliliğini artırıyor.


The first glance reveals a clean-cut design that is the epitome of elegance and equilibrium. Each model in the Geophysic® line features several layers of meaning. It gradually unleashes a powerful and innovative horological content expressed through classic characteristics. This refined and contemporary creation asserts its masculine nature in a number of subtle ways. The collection is named after a watch that belongs both to universal history and to the heritage of the Manufacture. In 1958, the International Geophysical Year, Jaeger-LeCoultre created a chronometer for scientists on mission. Capable of withstanding the magnetic fields of the North Pole while losing nothing of its formidable precision, its overriding characteristic was extreme resistance. The Grande Maison is now choosing to revive this legendary name in two models blending aesthetic elegance, technical sophistication and 21st century user friendliness: the Geophysic® True Second® and the Geophysic® Universal Time. Refinement and discernment Nothing that Jaeger-LeCoultre does is governed by exclusively external considerations. This is demonstrated by the case of the Geophysic® True Second® watch which measures 39.6 millimetres, an elegant and reassuring diameter confirming its cultural roots in the field of Haute Horlogerie, and the choice of which was determined by a quest to find the perfect size enabling the watch to express perfect harmony. Geophysic® explores the subtle nuances of contemporary classicism,

reinforced by the traditional hands reflecting the codes of the Vallée de Joux as well as the linear hour-markers. The design of the case in turn reveals another facet of its personality through finishes worthy of the most precious Jaeger-LeCoultre models. The lugs do not meet the case middle with a gentle curve, but rather with a decisive angle expressing strength and confidence. Their sides are polished to accentuate their sleek silhouette. In becoming better acquainted with the watch, the observer realises that its bezel slightly overlaps a tiny part of the case and lugs, thereby creating an extremely pure overall aesthetic. The case-back is screwed in, like that of the 1958 model, so as to ensure greater water resistance. This flowing visual effect is enhanced by the fact that the eye does not linger on any screws, while the watch features the inherent reliability of a system traditionally used to equip diver’s watches. Finally, the case middle also echoes the inspirational original with its extremely dynamic Super-Luminova®* dots that enable easy read-off even in the dark. The balanced, refined and unostentatious tone is set in subtle touches, leaving plenty of scope for the reactions that this exceptional watch unfailingly provokes. A new collection gets a new high-precision calibre The movements driving the Geophysic® collection, automatic JaegerLeCoultre Calibres 770 and 772, are synonymous with high precision and mechanical beauty. These calibres called upon the talents of the most highly specialised engineers of the Research & Development division within the Manufacture. The strength of their expertise and their imagination drives their authentic capacity for innovation. Special Topic

GF Turkiye

65


Yeni bir koleksiyon için yüksek tutarlılığa sahip yeni bir kalibre Geophysic® koleksiyonunda kullanılan mekanizmalar, otomatik Jaeger-LeCoultre 770 ve 772 kalibreleri yüksek tutarlılık ve mekanik güzelliği temsil ediyor. Bu kalibreler yüksek saatçiliğin en önemli unsuru araştırma ve geliştirme departmanının en uzman mühendislerinin elinden çıktı. Uzmanlıklarının ve hayal güçlerinin kuvveti, yenilikçiliğe yönelik kapasitelerini artırıyor. 66

Sonuncusu, bu örnekte hava sürtünmesini azaltmak için uzun araştırmalar sonucu ortaya çıkan dairesel olmayan bir yapıya sahip benzersiz bir balans çarkıyla ifade ediliyor. Gyrolab® adı verilen bu cihaz ilk olarak 2007 yılında Master Compressor Extreme Lab 1 kol saatinde kullanılmak üzere bir laboratuvar versiyonu olarak üretilmişti. Bu gizli versiyondan bütünlüklü bir saat serisine dahil edilebilecek bir versiyona geçmek sekiz yıl aldı. Geophysic®, bu kilit yeniliğin tüm avantajlarından ve saatin tutarlılığı üzerindeki etkilerinden yararlanabilen ilk koleksiyon. Bu tutarlılık aynı zamanda saniye ibresinin ‘’saniyelere vururken’’ ileri doğru ilerlemesini, yani her saniyede bir sıçrama gerçekleştirmesini de sağlayan Truebeat saniye sisteminde de ifade ediliyor. Bu mekanik bir mekanizma için sıradan bir özellik değil ve saatin düzgün bir şekilde çalışmasını engellemiyor. Truebeat saniye mekanizması verimliliği kadran üzerinde saniyelerin keyifli ve ritmik bir şekilde okunmasını sağlayan karmaşık bir yapıyla ifade edilen son derece karmaşık bir yapıya sahip. 19. yüzyıldan bu yana Maison tarafından kullanılan bu özel uzmanlık, Geophysic®’in kendine özgün yapısını vurguluyor. Jaeger-LeCoultre için güzellikle birleştirilmeyen mekanik performans hiçbir anlam taşımıyor. Kalibre ilk bakışta köklü markanın otomatik mekanizmalarının karakteristik hattıyla olan ilişkisini yansıtıyor. Bakışlar daha sonra köprülerin daha cömertçe ifade edilmiş hacimlerini ve güçlü oranlarını fark ediyor. Bu geniş yüzeyler Côtes de Genève GF Türkiye

Özel Dosya

motifinin güçlü bir ifadesine yeterince alan açıyor. Geophysic® koleksiyonunun ayrıntılarında kullanılan sınırsız zaman, enerji ve sabır, bu kalibrenin ışığı yakalama biçimini özetliyor. Geophysic® serisini ön plana çıkaran göz alıcı kalibreleri aynı zamanda Jaeger-LeCoultre’un logosu da olan (bizzat kendi eşapman lövyesinin biçimini yansıtan) bir ‘çapa’ motifine sahip –tek bir som altın parçasından kesilmiş- bir rotor ağırlığı olan ilk seri. Stratejik bir şekilde kesilmiş ve klasik bir ağırlıktan daha açık olan bu rotor ağırlığı, dönüşleri sırasında cömert bir biçimde ortaya koyduğu mekanizmanın göz tarafından yeniden oluşturulmasını sağlıyor. Bu kalibreler daha çok optimum performans sağlamak için tasarlanmış bir araba motoru gibi tamamen teknik bir aura yayıyor. Kalibreler yüksek saatçilikte yalnızca Jaeger-LeCoultre’un uyguluyor olduğu, titizlikle gerçekleştirilen ‘’1000 Saat Kontrolü’’ tarafından onaylanmış bir güvenilirlik ve dakiklik sunuyor. Bu mekanizmalar, karmaşık yapılarına rağmen hem fonksiyonel hem de yalnızca tepe üzerinden ayarlanabiliyor. Burada Jaeger-LeCoultre, ünlü tarihi modelinin felsefesini son derece çağdaş bir saate aktarıyor. GeophysIc® True Second®: Nezaket ve Kusursuzluk Geophysic® True Second® mükemmel klasiklerin duruşunu sergiliyor. İncelikle işlenmiş kadranı daha fazla şıklık sunuyor ve sunulan bilgilerin okunabilirliğini daha da vurguluyor. İbreler ve indeksler fonları üzerinde net bir biçimde göze çarpıyor. Göz alıcı, canlı bir yapıya sahip olan Geophysic® True Second® kol saati çelik ya da pembe altın versiyonlarıyla sunuluyor ve son derece içgüdüsel bir biçimde ayarlanıyor. Tepe nötr pozisyonunda mekanizmayı döndürürken, pozisyon 1 ise kullanıcının o anda bulunduğu şehre karşılık gelen atlayan saatleri ve tarihi ayarlamaya yarıyor. Pozisyon 2 ise saatleri ve dakikaları kontrol ediyor. Geophysic® her yönüyle sık sık hareket halinde olanlar için ideal bir yol arkadaşı.


The latter is in this instance expressed by an atypical balance wheel featuring a non-circular configuration that required lengthy research in order to reduce air friction. Named the Gyrolab®, this device was initially developed in a laboratory version back in 2007 to equip the Master Compressor Extreme Lab 1 watch. It took eight years to transition from this confidential version to one that could be incorporated into an entire watch line. Geophysic® is the first collection to enjoy the full benefits of this key breakthrough and its determining influence on the precision of the watch. This precision is also expressed by the true seconds system that causes the seconds hand to move forwards while “beating the second”, meaning by performing a jump every second. This is no ordinary feat for a mechanical movement, and one that does not disturb the smooth running of the watch. True seconds mechanism involves an extremely sophisticated construction whose effectiveness is expressed on the dial by a pleasantly rhythmical reading of the seconds. This specific expertise, which has been mastered by the Maison since the 19th century, testifies to the authentic instrument-worthy nature of the Geophysic®. For Jaeger-LeCoultre, mechanical performance is meaningless if it is not matched by beauty. At first glance, the calibre reveals its relationship to the characteristic line of automatic movements from the Grande Maison. The gaze then becomes aware of the more generous volumes, and of the powerful proportions of the bridges. These broad surfaces provide ample space for a forceful interpretation of the Côtes de Genève motif. The infinite time, energy and patience devoted to the finishes of the Geophysic® collection are epitomised in the way this calibre catches the light. The remarkable calibres driving the Geophysic® line are the first to feature an oscillating weight – crafted from a single block of solid gold

– bearing the ‘anchor’ motif (itself echoing the shape of a escapement lever) that is also the Jaeger-LeCoultre logo. Strategically cut out and more open than a classic weight, it enables the eye to reconstruct the movement that it generously reveals in the course of its rotations. These calibres exude a resolutely technical aura, much like a car engine built to ensure optimal performance. They deliver a degree of reliability and precision certified by the rigorous “1000 Hours Control” that Jaeger-LeCoultre is the only Manufacture to implement. Despite the sophisticated nature of these mechanisms, they are both functional and easily adjustable by merely positioning the crown. Here, Jaeger-LeCoultre transposes the philosophy of the namesake historical model into a resolutely contemporary watch. GeophysIc® True Second®: Discretion and Excellence The Geophysic® True Second® radiates the kind of stage presence that is the exclusive preserve of great classics. Its finely grained dial lends added texture and further accentuates the readability of the information provided. The hands and hour-markers stand out clearly against their backdrop. The vibrant, graphic Geophysic® True Second® watch comes in steel or pink gold versions, and is adjusted in an extremely intuitive manner. The crown in its neutral position winds the movement, while position 1 serves to set the jumping hours corresponding to the city where the wearer is currently located, as well as the date, and position 2 controls the hours and minutes. The Geophysic® is in all respects an ideal companion for those who are frequently on the move. GeophysIc® Universal Time: The World Within Reach The world map on the face of the Geophysic® Universal Time, equipped with Jaeger-LeCoultre Calibre 772, exercises an almost hypnotic fascination. So distant and yet so close, the continents stretch

Special Topic

GF Turkiye

67


68

GeophysIc® Universal Time Jaeger-LeCoultre 772 Kalibre ile donatılmış Geophysic® Universal Time’ın ön yüzünde yer alan dünya haritası neredeyse hipnoz edici bir büyüleyicilik sunuyor. Hem çok uzak hem de çok yakın görünen kıtalar, açık bir seyahat daveti gibi boylu boyunca uzanıyor. Deniz incelikle aşamalandırılmış lake mavi tonlarıyla tasvir edilirken, oyulmuş kıtalar da güneş biçiminde büyüleyici bir mücevherle taçlandırılıyor. Son derece hayranlık uyandıran gökyüzü haritası sabit bir konumda duruyor, bu da saat göstergelerine ev sahipliği yapabileceği anlamına geliyor. İlgi uyandıran Geophysic® Universal Time, mobil diski aracılığıyla her bir 24 zaman dilimindeki zamanın aynı anda okunabilmesini sağlıyor. Mükemmel okunurluğa sahip isimleriyle şehir diski, kullanıcıların yönlerini bulmalarını kolaylaştırmak amacıyla sabitlenmiş halde sunuluyor. Gözler bir süre sonra saat 6 konumunda Londra’yı, saat 2 konumunda ise Hong Kong’u görmeye alışıyor. Sadeliği ön plana çıkarmak için büyük bir kararlılık sergilenirken, zaman artık bir düğme aracılığıyla değil, tepe ile ayarlanıyor. Evrensel saat bir kez ayarlandıktan sonra dünya üzerinde yer değiştirirken tekrar ayarlamaya gerek kalmıyor. Seyahat eden kullanıcıların yalnızca kendi saatlerini ayarlaması gerekiyor. Yerel saat yalnızca akrebi ileri ya da geri çevirerek, her türlü tutarlılık kaybını ortadan kaldırmak adına yelkovana ve saniye ibresine dokunmadan ayarlanabiliyor. Hem akıllı hem de fonksiyonel bir ürün olan Geophysic® Universal Time 41.6 mm çapıyla çelik veya pembe altın versiyonlarında satışa sunuluyor. Geophysic® hem True Second® hem de Universal Time versiyonlarında sürekli bir yoğunluk sunuyor. Tamamen zamanla uyum içinde bir tavır geliştiriyor. Geophysic®, mükemmel bir uyum içinde aynı anda varolan sadeliğin ve karmaşıklığın mesajını veriyor.

out like an open travel invitation. The sea is depicted by subtly graded lacquered shades of blue, while the engraved continents are graced with a magnificent sunburst finish. The endlessly admirable planisphere remains in a fixed position, which means it can host the hour-markers. The compelling Geophysic® Universal Time enables simultaneous readings of the time in all 24 time zones by means of its mobile disc. The city disc with its perfectly readable names is fixed so as to help users get their bearings. The eye soon becomes accustomed to seeing London at 6 o’clock and Hong Kong at 2 o’clock. Epitomising an absolute determination to promote simplification, the time is adjusted via the crown and no longer with a pushbutton. Once the universal time has been set, there is no need to adjust it while crisscrossing the world. Travellers need only adjust their own time. Local time is automatically adjusted simply by moving the hour hand forwards or backwards, independently of the minutes and seconds to as to avoid any loss of precision. Both clever and functional, the Geophysic® Universal Time with its 41.6 mm case is available in steel or pink gold. Whether in True Second® or Universal Time versions, the Geophysic® conveys a constant intensity. It cultivates an attitude entirely in tune with the times. The message of the Geophysic® is one of simplicity and complexity co-existing in perfect harmony.

* Jaeger-LeCoultre Super-Luminova ticari markasının sahibi değildir.

* Jaeger-LeCoultre is not owner of the trademark Super-Luminova

GF Türkiye

Özel Dosya


geniune hospitality istanbul & cappadocia

www.thehousehotel.com


70

YENİ SIGNATURE TOUCH Yeni Signature Touch İngiliz lüks cep telefonu üreticisi Vertu’nun en yeni yüksek performanslı akıllı telefonudur. Yeni Signature Touch yüksek performans teknolojisini, özel hizmetleri, eşsiz kalite ve materyalleri bir araya getiriyor ve Vertu’nun en canlı ekranına sahip olmanın iftiharını yaşıyor. Görüntü berraklığı Dolby® Digital Plus’ın sunduğu olağanüstü sanal surround ses sistemi ile tamamlanıyor.

NEW SIGNATURE TOUCH New Signature Touch is the latest, high-performance smartphone from Vertu, the English manufacturer of luxury mobile phones. New Signature Touch balances high performance technology, dedicated services and peerless build quality and materials and boasts Vertu’s most vibrant display ever. This clarity of image is complemented by the extraordinary sound experience featuring Dolby® Digital Plus virtual surround sound.

GF Türkiye

Özel Haber


Elde işlenmiş deri ve 5. derece titanyumla hünerlice kaplanan bu telefon Vertu’nun bugüne kadarki en teknik performanslı akıllı telefonudur. Android 5.1 Lollipop işletim sistemi gelişmiş hız ve netlik sunarken, Özel Concierge yanı sıra Vertu LIFE ve Vertu CERTAINTY den oluşan tüm hizmet portföyü kusursuz bir kullanıcı tecrübesi garanti ediyor. Tasarım Yeni Signature Touch, geometrik tasarımını en az şekilde bozacak bir şekilde, daha arınmış ve canlı bir görüntüye sahip. İkonik Vertu unsurları yerini korurken detaylar azaltılarak telefona olabilecek en sade şekli verilmiş. Arka kapaktaki martı kanadı şeklindeki kapılar nano sim ve micro SD kart yuvalarını açıyor. Burada kişiye özel bir gravür için bırakılmış bir alan var. Yeni Signature Touch geleneksel, ikonik tasarım elemanlarını modern, temiz bir görünüm ile dengelemektedir. Telefonun yastık kısmı güvenli bir şekle sahip ve daha temiz bir estetik için tek bir büyük seramik parçasından yapılmış. Stereo ses çubuğu da bağımsız, zarif bir V ray şekline dönüşmüştür. Signature Touch ile ortaya çıkan sağlam malzeme paleti lüks hisli yarı anilin dana derisini içerecek şekilde geliştirildi. Yeni Signature Touch 4 renk aralığında, her biri gravür ile kişiselleştirilebilecek Jet Calf, Garnet Calf, Grape Lizard, Pure Jet Lizard, Jet Alligator, Pure Navy Alligator, Clous de Paris Alligator ve Pure Jet Red Gold olmak üzere sekiz ürün uygulaması ile piyasaya çıkacaktır. Üç farklı tasarımda, bir dizi tamamlayıcı malzeme ve renkle, şık bir kılıf serisi de mevcut olacaktır.

Encased in handcrafted, fine leather and grade 5 titanium, it is Vertu’s highest ever technical performance smartphone. Android 5.1 Lollipop promises improved speed and clarity and Vertu’s full portfolio of services, which comprise Dedicated Concierge as well as Vertu LIFE and Vertu CERTAINTY packages ensure a seamless user experience. Design New Signature Touch has a cleaner, crisper look, with very little interfering with its geometric design. Still recalling iconic Vertu elements, details are distilled and pared down to their simplest form. On the back plate, dramatic gull-wing doors open to house the nano SIM and microSD cards. Inside there is space for personal engraving. New Signature Touch balances iconic, heritage design elements with a modern, clean look. The pillow has a confident form and is made from one large piece of ceramic for a cleaner aesthetic. The stereo sound bar has also evolved with a separate, floating polished V rail. The strong material palette established by Signature Touch has evolved to include luxurious feeling semi – aniline calf leather. New Signature Touch will launch in a range of four colours, across eight product executions; Jet Calf, Garnet Calf, Grape Lizard, Pure Jet Lizard, Jet Alligator, Pure Navy Alligator, Clous de Paris

Special Report

GF Turkiye

71


72

Performans LED’lerin üretiminde kullanılan fosfor tozu sayesinde Yeni Signature Touch, Vertu’nun bu güne kadar en canlı ekranına sahip olan telefon olmakla övünüyor. Bu kayda değer ekran, olağanüstü renk doygunluğu sağlıyor ve netliği çizilmez, 130 karatlık 5. kuşak masif bir safir kristal ile korunuyor 428 piksellik 5.2” Full-HD LCD ekranı piyasadaki pek çok telefondan 100 ppi daha yüksek çözünürlük sunuyor ve istisnai bir parlaklık yaratıyor. Ses ve görüntü akıllı telefon deneyimi için vazgeçilmez unsurlardır ve görüşme kalitesi uplink ve downlink’te gürültü kesme ile sağlanırken, Yeni Signature Touch akustiği Dolby Digital Plus sanal surround sound işlemesi ve ön yönde stereo hoparlörler özelliği taşımaktadır. Yeni Signature Touch aynı zamanda, Vertu’ya özel Arcsoft Görüntü Sinyali İşlemcisi ve kamera uygulaması yazılımıyla, markanın şimdiye kadarki en güçlü kamerasını içinde barındırıyor. İkiz LED flaşları sayesinde 21 megapiksellik arka kamera ışık şartlarından bağımsız olarak optimal şekilde çalışıyor. Grubunun amiral gemisi konumunda olan Qualcomm Chipset, Qualcomm® Snapdragon™ 810 Octa-core işlemcisi ile çarpıcı bir çalışma hızı sağlanan Yeni Signature Touch markanın şimdiye kadarki en güçlü telefonudur. Geliştirme ekibi, dünyanın neresine olursanız olun, Signature Touch’ın bulunduğunuz bölge için en uygun ayarlarda olmasını garanti etmek için çalışarak, selefi gibi Yeni Signature Touch da, Vertu’nun “bir dünya telefonu” prensibi altında tasarımlandı. Bu mükemmel dünya çapındaki hizmet iPass tarafından sağlanan global kablosuz internet erişimi ile tamamlanıyor; bu, iPass şirketinin tek global tüketici işbirliğidir. Güçlü yüksek performans ses ve görüntünün yanı sıra Yeni Signature Touch kablosuz şarj, NFC ve en son Google Android™ 5.1 Lollipop gibi özellikler de sunuyor. Hizmetler Yeni Signature Touch, Vertu’nun zirvedeki akıllı telefonudur ve geliştirilmiş tüm dizi özelleştirilmiş ayrıcalık ve servislere erişim sunmaktadır. GF Türkiye

Özel Haber

Vertu Concierge tüm Signature Touch kullanıcıları tarafından erişilebilir ve en yüksek seviye Özelleştirilmiş Hizmetler sunuyor. Kullanıcılara seyahat, konaklama, yeme-içme deneyimleri organizasyonundan hediye almaya ve paranın satın alamayacağı olaylara erişime kadar pek çok talebi karşılayabilecek tek bir iletişim noktası sağlanmaktadır. Özelleştirilmiş Concierge’in yüksek derecede kişiselleştirilmiş yapısı –şimdi bu cihaz üzerinde 18 ay ücretsiz olarak sunulmakta- her bir etkileşimin daha artan uyumla kişiye uyarlanmış ve kişiye özelleştirilmiş hizmete yol açması anlamına gelmektedir. Vertu LIFE müşterilere, cihazda direkt olarak hazır bulunan, kişiselleştirilmiş özel ayrıcalıklar ve elit organizasyonlara sınırsız erişim seçenekleri sunuyor. Özelliklerine, dünya çapında en seçkin Üyelere Özel Klüplere ücretsiz giriş, sadece davetle katılabilen organizasyonlara katılım ve kapalı kapı alışveriş tecrübesi gibi özelliklere sahip. Vertu LIFE bireye göre adapte olabilen ve öğrenme yetisi olan sofistike bir sistem olarak kuruldu. Kullanıcı sistemi ne kadar çok kullanırsa, sistem kullanıcının ihtiyaçlarına o kadar ayarlanacak ve ihtiyaçlarına özel uyarlanacaktır. Özel siparişe göre yapılan teknolojinin en üst düzeyde ifadesidir. Vertu CERTAINTY kullanıcıyı, kullanıcının Vertu telefonunu ve verisini sınıfının en iyi teknolojisi ve uzman iş ortakları sayesinde geliştirir. Bu Silent Circle iş ortaklığı ile sunulan, sesli arama, mesaj ve video dahil şifreli iletişimini de içerir. Buna ek olarak Vertu Lost Phone (Kayıp Telefon) hizmeti size her an Vertu telefonunuzu kilitleme, içini silme, bulma ve arama imkanı verir ve telefonunuz kaybolduğunda size mutlak güvenlik sağlar. Vertu Sync, Vertu telefonunuzu iCloud kişiler ve takviminize bağlayarak iOS’den pürüzsüz bir geçişe olanak verir. Vertu lüks cep telefonu konsepti üzerine 1998’de çalışmalara başladı ve 4 yıl sonra İngiltere’de Hampshire’deki merkezinden şirketin ilk ürünü Signature adlı telefonunu sevk etti. Bugün, Vertu, Vertu Signature, Vertu Signature Touch ve Vertu Aster telefonlarıyla kendi öncüsü olduğu pazarın halen liderliğini yapmaktadır. Her bir ürün ince el işçiliği ve malzeme, eşsiz dizayn, en son teknoloji ve ayrıcalıklı hizmetlerin rakipsiz sinerjisini ortaya koyan niteliktedir.


Alligator and Pure Jet Red Gold, each of which can be personalised with engraving. A beautiful range of cases will be available in three different designs, in a range of complementary materials and colours. Performance New Signature Touch boasts Vertu’s most vibrant display ever thanks to phosphor powder used to create the LEDs. The remarkable display delivers extraordinary colour saturation and its clarity is preserved and protected by a solid piece of scratchproof, 130 carat, 5th generation Sapphire Crystal. Its 5.2” Full-HD LCD display has 428 pixels per inch, which is over 100 ppi higher resolution than most other phones on the market phones, resulting in exceptional brightness. Sound and imaging are essential to the smartphone experience and New Signature Touch acoustics feature Dolby Digital Plus virtual surround sound processing and front-facing stereo speakers, while call quality is assured via uplink and downlink noise cancelling. New Signature Touch also includes the brand’s most powerful camera ever, featuring Vertu’s custom Image Signal Processor and camera application software by ArcSoft. Its twin LED flash means that the 21 megapixel rear camera operates to optimum levels regardless of light conditions. New Signature Touch is Vertu’s most powerful phone ever and stunning speed is delivered via the new flagship Qualcomm Chipset, Qualcomm® Snapdragon™ 810 Octa-core processor. Like its predecessor, New Signature Touch was designed under the Vertu ethos of a ‘one world phone’, with the development team working to ensure that, no matter where you are in the world, your Signature Touch has the optimum set up for the region that you are in. This perfect world service is complemented by global Wi-Fi access supplied by iPass in what is their company’s only global consumer partnership. Alongside its powerful high-performance audio and imaging, New Signature Touch features wireless charging, NFC and the latest Google Android™ 5.1 Lollipop.

Services New Signature Touch is Vertu’s pinnacle smartphone and offers access to the full range of curated privileges and services. Vertu Concierge is available for all Signature Touch customers and features the highest level of Dedicated Service. Customers are provided with a single point of contact who can facilitate most requests, from arranging travel, accommodation and dining experiences to gift sourcing and access to money-can’t-buy events. The highly personalised nature of the Dedicated Concierge – now complimentary on device for 18 months means that every interaction leads to an increasingly tailored service, nuanced for the specific customer. Vertu LIFE offers customers a personalised selection of exclusive privileges and unrestricted access to elite events, available directly on device. Features include complimentary entry to the most exclusive Private Members’ Clubs around the world, access to invitation-only events and closed-door shopping experiences. Vertu LIFE has been set up as a sophisticated system that can learn and adapt to individuals; as the customer uses the system more and more, it becomes more attuned and tailored to their needs. It is the ultimate expression of bespoke technology. Vertu CERTAINTY enhances the customer, their Vertu phone and their data through best-in-class technology and expert partners. This includes encrypted communications, comprising voice calls, text and video, delivered in partnership with Silent Circle. In addition, the Vertu Lost Phone service enables you to lock, wipe, find and ring your Vertu at any time, providing absolute security should your phone ever be mislaid. Vertu Sync enables a smooth transition from iOS by connecting your Vertu to your iCloud contacts and calendar. Vertu began working on a luxury mobile phone concept as early as 1998 and four years later the company shipped its first product, the Signature, from its headquarters in Hampshire, England. Today, Vertu still leads the market that it pioneered, with a range of phones available: Vertu Signature, Vertu Signature Touch and Vertu Aster. Each product in the range delivers an unrivalled synergy of hand craftsmanship and materials, unique design, latest technology and curated services. Special Report

GF Turkiye

73


74

ST. REGIS’İN FELSEFESİNİN BİR AYAĞI MİRAS, DİĞERİ DE BAŞTAN ÇIKARICILIKTIR ONE OF THE THINGS THAT ST. REGIS PHILOSOPHY HAS IS LEGACY AND ANOTHER IS SEDUCTION GF Türkiye

İstanbul’da Bir Yabancı


Bence İstanbul adresin ta kendisidir. Dünyadaki ilk kozmoplitan şehir olabilir bence, başka şehirlerden kozmopolitan olduğunda burası çoktan öyleydi.

I think it is probably the first cosmopolitan city in the world, in our planet. Before any city was cosmopolitan, this one had already become cosmopolitan.

Bora Bora, Tahiti, Mexico City… Bu denizaşırı mekanlar çok bilindik ve çekici. Hepsinden eski olan İstanbul’a gelmeden önce hakkında neler biliyordunuz? İstanbul’da çalışan, kariyer sahibi yabancılar hep burada emekli olmak istediklerini söylüyor. Siz ne düşünüyorsunuz? Bu şehrin dikkat çekici bir tarihsel dokusu olduğunu biliyordum. Aslında bu şehir, çalışmak isteyebileceğimi düşündüğüm bir şehirdi. 1992’deki İstanbul ziyaretimden sonra, buraya geri gelmeyi ve hatta burada çalışmayı düşünmüştüm, çünkü tarihe karşı büyük bir ilgim var. Bu anlamda İstanbul gerçekten çok zengin ve ilgi çekici. Şimdilik İstanbul’da emekli olmayı düşünmüyorum, çünkü emekli olmak istemiyorum; ama belli de olmaz. Zamanla fikrimi değiştirebilirim de.

Bora Bora, Tahiti, Mexico City are some of the well-known and interesting places. What did you know about it before coming to Istanbul, which has a longer history than the others? Foreign professionals who work in Istanbul often say that they want to retire here. What do you think about that? I knew that, Istanbul is an old city, with great history and heritage. In fact it was one of the cities that I thought I would enjoy working in. After a visit 1992, my impression was ‘I should come back here one day, maybe even work here’. I have a real passion for history and Istanbul is certainly very rich and interesting in this respect. I don’t think want to retire in Istanbul, at least not for now, mostly because I don’t want to retire. But you never know, maybe in time I might change my mind.

Kariyerinizin ilk günlerinde yiyecek & içecek müdür yardımcılığı görevi yapmışsınız. İstanbul’un size sunduğu tatları nasıl tarif edersiniz? İstanbul’da mutfak gerçekten çok ilginç. Mutfağı ilginç bulmamın bir sebebi de tarihle olan bağı. Geleneksel bir yemek yerken aklıma aynı yemeklerin, aynı şekilde, burada; İstanbul’da 300-400 sene önce de yendiği geliyor. Yemeğin de bir tarihi var. Bu nadir ve Avrupa mutfağında olmayan bir şey, ama Meksika’da var. Meksika’da bulunduğum süre içinde İspanyol zamanı öncesindeki gastronomik kültürün izlerini çok sevdim. Meksika mutfağında tarihi geleneksel yemekler bulunması da harika.

You worked as an assistant manager in food & beverage management. How would you describe the flavours that Istanbul has to offer? The cuisine in Istanbul is very very interesting. For me the intrigue is in the history of the food. When I’m eating something traditional it takes me back in time to maybe 300-400 years ago, and I imagine another man eating the same dish, prepared the same way as it is today. The food also has a history. This is rare and you don’t find it often in other European cuisines. Mexico was similar in this respect. When I was there, I enjoyed the gastronomic incursions in the pre-Hispanic cuisine; there also, it was great finding the traditional foods from historic times.

Favori mekanlar? Dinlence, eğlence, yemek, misafir ağırlamak için... O kadar çok var ki, aslında her yer, diyebilirim. İlk olarak tarihi mirastan nasibini almış Nişantaşı muhiti, diyebilirim. Farkı zevkler veren bir sürü farkl er var, mesela Beşiktaş, Moda, Beyoğlu, Rumeli Hisarı gibi. Boğaz her iki yakası da harika; hem Avrupa yakası hem de Asya yakası ve Karadeniz kıyılarının tarafları. Belgrad

Do you have any favourite places for leisure, fun, food or having guests etc.? There are so many, I have to say everywhere, really. To begin with I can say the neighbourhood of Nişantaşı, with its refined culture and heritage. Then there are so many places that offer so many different pleasures, such as Beşiktaş,

A Foreigner in Istanbul

GF Turkiye

75


Ormanı’nı ve parkları seviyorum. Buralarda dağ bisikletimi sürüyorun, yürüyüşler yapıyorum. Vapurla Üsküdar’a gidip gelmek ya da şehrin tarihi kısımlarında yürümek İstanbul’un harika keyifleri. Portekiz’de doğmuşsunuz. Liman kentinde mi büyüdünüz? Bir liman kenti olan İstanbul ile orayı karşılaştırabilir misiniz? Setúbal adında bir balıkçı kasabasında doğdum. Sonra da Porto yakınlarında, okyanus kıysında yaşadım. Bu sebeptendir ki okyanustan uzun süre ayrı kalamıyorum. Mesela Lisbon İstanbul’a çok benziyor. Tagus adında bir nehir var. Şehrin bir kısmı nehrin diğer tarafında ve şehrin iki kısmı iki köprüyle birbirine bağlanıyor, ah bir de ışıklar... Lisbon’a varır varmaz şehrin benzersiz ışık kalitesi sizi şaşırtır; saydam ve canlıdır. Aynı İstanbul gibi. Tagus nehrinin yansıttığı gümüş ışık şehri parıl parıl yapar. Aynı İstanbul’daki gibi yedi tane tepe de var. Türk insanı nevi şahsına münhasırdır. Çalışma arkadaşlarınızla yaşadığınız enteresan bir olay ya da komik bir İstanbul hikayeniz var mı? İçinden bir tanesini seçemeyeceğim kadar çok fazla. 76

İstanbul yaşamının St. Regis gelenekleriyle örtüşen noktaları var mı? Peki ya Portekiz ile? Evet, mesela St. Regis’in felsefesinin bir ayağı “miras”, diğeri de “baştan çıkarıcılık” tır. Bence bu şehir oldukça baştan çıkarıcı ve muhteşem bir mirası var. Bu iki kavram, başka bir tanesiyle St. Regis’in felsefesini tanımlar. Bu üçüncü kelime de “adres”tir. Bence İstanbul adresin ta kendisidir. Dünyadaki ilk kozmoplitan şehir olabilir bence, başka şehirler kozmopolitan olduğunda burası çoktan öyleydi. Bu yüzden burada muhteşem bir miras var. Portekiz ile benzerliği ise Portekiz’in 900 yıllık bir ülke olması. Türkiye de 100 yaşında bir ülke ama kültürel mirası çok daha öncesine dayanıyor. Portekiz’in bağımsızlık ve bugünkü sınırlarına kavuşma hikayesi farklı çünkü Portekiz’in sınırları 13. yüzyıldan beri pek değişmedi. 900-1000 yıllık gelenekler var, bu gelenekler hala yaşıyor; Portekiz’de, İstanbul’da ve St. Regis’te. Gelenek ve görenekler hala burada ve biz onlara hala saygı duyuyoruz. Portekiz futbol efsaneleri yetiştiren bir ülke. Siz bu işi nasıl seçtiniz :) ve işinizin en büyük zorluğu nedir? Bugünkü mesleğimi neredeyse bir kaza sonucu seçtim. Hiçbir zaman bir ömürlük olmadı, hala da öyle değil (gülüyor). Ben hiçbir şeyi ömür boyu yapmam. Mesleğimi hoşuma gittiği için seçtim, konaklama sektörü beğendiğim bir sektör. Zaman kısıtlılığı bu meslekteki en zorlayıcı olay. Bu işteki problem asla kendimize ayıracak zaman bulamamamız. GF Türkiye

İstanbul’da Bir Yabancı

Bu nedenle sektörde bu denli yetenekli insanlar var, çünkü bu sektörde sadece yetenekli insanlar uzun ömürlü olur. Diğerleri zaman probleminden ötürü sektörde kalamıyor. Bu işte kalanlar bu işi sevdiği ve iş olarak görmektense hayatı olarak görenler oluyor. Biz kaç saat çalıştığımızı saymıyoruz, çünkü bu bir bakıma bizim hayatımızın bir parçası. Fakat itiraf etmeliyim ki kısıtlı zaman bazen beni zorluyor, çünkü İstanbul’daki tarihi incelememe fırsat bırakmıyor. İstanbul deyince aklınıza gelen ilk görüntü ve ilk obje hangisi ve herkesin bir İstanbulu var, sizin İstanbulunuz hangisi? Aklıma gelen ilk imge tarih ve zaman hissi. İstanbul’u düşündüğümde aklıma ilk olarak burada meydana gelen olaylar geliyor; dinlerin doğuşu, Hristiyanlığın gelişimi, Roma İmparatorluğu’nun görkemi ve birliğinin Konstantinapolis’te can bulması, sanat ve ticaretteki gelişmeler, mozaik sanatın canlanması bir imparatorluktan diğerine inanılmaz geçiş gibi. Bu yüzden sanıyorum ki aklımdaki İstanbul imgesi zamanın ve eskimemişliğin imgesidir.


Moda, Beyoğlu, Rumeli Castle to name a few. The Bosphorus, both the European and Asian sides are great, plus I have to add the shores of the Black Sea. I also enjoy the Belgrade Forest and the city parks for riding around on my mountain bike or a nice brisk walk for. A boat trip across the straight to Üsküdar and back, or walking around in the old city are all great pleasures of Istanbul.

is a 900 year old country. As a country, Turkey is only 100 years old but the legacy of this place and people comes from long, long before. Portugal may be a different story because the borders did not change much, since the 13th century. There are traditions there that are 900 or 1000 years old. Just like here. And the traditions are still alive, there, in Portugal! Here, in Istanbul! And at The St. Regis! Traditions are still there... and we keep respecting them.

You were born in Portugal. Did you grow up in a coastal town? Can you compare it with Istanbul, which is also a coastal town? I was born in Setúbal, a fisherman’s town. Then I lived near Porto and again I was by the ocean. So I can’t be away from the ocean for long. Lisbon for example is very similar to Istanbul. There is the river Tagus. One part of the city on the other side of the river, then there are the two bridges, and the lights... you arrive in Lisbon and you are immediately surprised with the unusual quality of the city’s light: transparent, vivid... Just like it is here, silver light reflected from the broad river Tagus, creating a luminous city. And then, there are the 7 hills, again; just like in Istanbul.

Portugal is a country, where many football legends come from. How did you decide on your career and what is the biggest challenge of it? My job today was chosen almost by accident. It was never “forever”. It’s still not forever (laughs). I don’t like to do things “forever”. I chose it because I like it; I like the hospitality industry. The biggest challenge is the time constraints. The problem with our line of work in the hospitality industry, is that we never have any time left for ourselves. That’s why we have so many talented people in this business. Because, only those with talent can remain, “survive”, in this field. Those who aren’t passionate about this business don’t continue, because it is so demanding in terms of time. Those who are will keep doing it for a long time because they don’t see it as “work” they see it as their life. We don’t really count how many hours we work because we’re just living our life. But I do have to admit that this is a challenge at times, because it doesn’t leave me any time for my hobby, to study the History, here in Istanbul.

Turkish people have some unique characteristics. Can you think of an interesting instance with your co-workers or a funny Istanbul story? Too many to choose just one. Does life in Istanbul have anything in common with the traditions of St. Regis or with Portugal? Yes. For example, two things that St. Regis philosophy dedicates attention to is “legacy” and “seduction”. I think this city is very “seductive” and also it has a great “legacy”. These 2 words encompass St. Regis philosophy along with a third word which is “address”. It can be said that Istanbul is ‘the’ address. I think this is probably the first cosmopolitan city in the world, on our planet! A long, long time before any other city could be considered “cosmopolitan”, this city already was “cosmopolitan”. So we have a great “legacy” here. The similarity with Portugal is that, Portugal

What is the first connotation of Istanbul for you? Everybody has their own idea of Istanbul. What is “your” Istanbul like? The first image that comes to my mind is the sense of History, the sense of time. When I think about Istanbul, immediately I think about all the events that took place here. The creation of the religions, the development of Christianity; the glory and unity of the Roman Empire restored in Constantinople; the flourishment in trade and arts in those times; the revival of the mosaic art; the incredible change of an empire to another. I think the image I have of İstanbul is of time; an immense sensation of timelessness.

A Foreigner in Istanbul

GF Turkiye

77


HAYALLERİ SÜSLEYEN TATİL KARESİ SİZİN OLMAK İÇİ BEKLİYOR Bembeyaz kumların masmavi okyanus ile birlikteliğini düşünmek hemen herkesin hayalini süsleyen tatil karesinin insanın gözlerinin önüne gelmesini sağlar. San Salvador’da 4 villa olarak projelendirilmiş bir mülk -Guanahani Beach Club ismi ile- size bu tatil karesinin yalnız hayaliniz değil, yaşam alanınız da olmasını sağlayacak.

78

Keşfin adası San Salvador Bahamalar adalar topluluğunun en iyi muhafaza edilmiş olanıdır. Berrak turkuaz sular ile çevrili bakir sahili ile San Salvador, yılın tüm dönemlerinde cennet gibi bir yaşam tarzı sunar. San Salvador birinci sınıf dalış ve her yıl düzenlenen dünya derin deniz balıkçılık turnuvaları ile derin deniz balıkçılığında da bölgenin en iyi bilinenlerindendir. Guanahani Beach Club San Salvador’un Güneydoğu kıyısında saklı kalmış lüks ve seçkin bir tatil alanıdır. Havalimanına sadece 30 dakika uzaklıktaki bu tatil yeri muhteşem beyaz ince kumlu sahilinden ismini alan Snow Bay’ın, Türkçe karşılığı Kar Körfezi’dir, hemen sağındadır. Yaklaşık 1,5 mil boyunca uzanan Snow Bay güneyindeki huzurlu cennet Güvercin Deresi ve doğusundaki küçük deniz adaları arasına sıkışmış Bahama adalarının en eşsiz körfezlerinden biridir. Bölgede ticari amaçlı yapılanmalara yer verilmemiştir. Bu nedenle de kendi özel plajında sahibinin kendine özel cennetinde inzivaya çekilebilmesi için elverişlidir. GF Türkiye

Özel Haber

664 m2 mülkiyet alanı olan 2 parselden (1941 m2 sahil önünde ve 1.175 m2 arka kısımda) oluşan toplamda 3.116 m2 bir arazidir ve maksimum 10 misafir kapasitesine sahiptir. Bu tatil alanı içerisinde biri 2 yatak odalı ve üçü tek yatak odalı olmak üzere 4 villa ve salon gibi de kullanılan çok ferah bir verandası olan 1 restoran-bar bulundurmaktadır. Tatil alanı kasırgaya dayanıklı İtalya’dan ithal edilmiş kaliteli malzemeler ile inşa edilmiştir. Tüm binalar güçlendirilmiş betondan yapılmış çimento çatılara ve ahşap çift camlı çerçevelere sahiptir. Tüm teçhizat paslanmazlık garantisine sahip paslanmaz çeliktir. Su ve elektrik Guanahani’nin arka parselindeki güneş enerjisinden faydalanan bağımsız güç kaynağı yardımı ile üretilmektedir. Arka parsel, içerisine ek binaların inşa edilebilmesi için de uygundur. Villaların içerisindeki her bir materyal özenle seçilmiş ve sade ve zarif dekorasyona sahiptirler. Sofistike ve rahat bir ortam oluşturmak için ağartılmış meşe ve tik ağacından keresteler, bembeyaz duvarlar, tik ağacından mobilyalar, tamamı ahşap panjurlu kepenkler, ahşap


HOLIDAY SHOT IN DREAMS IS WAITING TO BE YOURS To think snowy white sands with deep blue ocean supplies that a holiday shot swims before nearly everybody’s eyes. Projected as include 4 villas, a property named as Guanahani Beach Club in San Salvador offers you the holiday shot as also home not only your dream.

79

The island of discovery, San Salvador is the best kept secret in the Bahamas and one of the “true family islands”. Surrounded by crystal clear turquoise waters and a virgin coastline, San Salvador offers an idyllic lifestyle with perfect year round weather. San Salvador is well known for its world class diving and some of the best deep sea fishing in the region with World deep sea fishing tournaments held every year. Guanahani Beach Club is a luxury and exclusive resort tucked away on the southeast coast of San Salvador, 30 minute drive from the airport, right on the gorgeous white powdery sandy beach of Snow Bay. Snow Bay stretching for approximately 1.5 miles is nestled between the tranquil ecological paradise of Pigeon Creek to its south, small secluded cays to its east, and one of the most unique bays in all of the Bahamas. On its private beach one can find total seclusion, with no commercial constructions happening ever as the area is residential and not zoned for commercial.

The 7.150 square foot property sits on 2 lots (1 lot beachfront square feet 20.895 and 1 lot in the back square feet 12.647) totaling 33.542 square feet and hosts a maximum of 10 guests. The resort comprises of 4 villas (3 one bedroom villa and 1 two bedroom villa), 1 restaurant -bar with a very spacious Patio, currently used as lounge area. The resort is built with the finest materials all imported from Italy with its structures all being hurricane-proof. All buildings are made with solid reinforced concrete, with cement roofs and solid full wooddouble glass fixtures. All the hardware is in stainless-steel (A-316, not rust warranty). Water and electricity are produced by Guanahani’s independent power source operated by a solar and photovoltaic system that sits on the back lot eliminating all noise pollution. The back lot still offers the possibility of adding other buildings. The villas are simple and elegant with particular attention being given to the choice of the materials used. These would include bleached oak and teak wooden flooring, crisp white walls, teak furniture, full Special Report

GF Turkiye


80

çerçeveli çift katlı cam Fransız kapı ve pencereler kullanılmıştır. Baskın rengin beyaz olması sadece zevke dayalı değil, aynı zamanda arka plandaki doğa ve deniz ile uyum yaratmak için bilinçli bir seçimdir. Her bir villanın keyifli kahvaltılar yapmak ya da kitap okumak için mükemmel bir verandası bulunmaktadır. Tatil alanı arka plandaki denizin sürekli değişen renkleri ve beyaz binalar arasında büyülü bir kontrast yaratan yeşil palmiye ağaçları ve kırmızı begonyalar ile çevrilmiştir. Ek olarak bu tatil alanı içerisinde kiteboard ekipmanları dahil ful ekipmanlı bir spor merkezi, katamaran, kayaklar ve 25 beygir gücüne sahip tekne bulunmaktadır. Daha fazla bilgi için http://cays.com web adresini ziyaret edebilir ya da Cays Realty ile direk olarak irtibata geçebilirsiniz. Dilerseniz selda@cays.com adresine mail de gönderebilirsiniz. GF Türkiye

Özel Haber

wood louvered shutters, solid wood-double glass French doors and windows to create a sophisticated ambience but at the same time comfortable. With white as the dominant color it is not only a question of taste but also a deliberate choice to be in harmony with the breathtaking colors of sea and the nature in the background. Each villa has a pleasant veranda perfect for enjoying the breakfast or reading. The Resort is surrounded by green palm trees and red bougainvillea creating a magical contrast between the white color of the buildings and the kaleidoscopic colors of sea in the background. Guanahani Beach Club, because of the way it is designed, is also ideal as vacation house with each Villa being a small private area and the main restaurant the perfect social area for the family or guest’s visiting. For more information, please visit http://cays.com website or feel free to contact Cays Realty directly. You can email Miss. Selda Kırkan at selda@cays.com.



KOLEKSİYONER

Sevgili okurlarımız, Bu köşemizde koleksiyonerlerin aklını çeleceğine inandığımız ürünleri sunuyoruz. Bu sayımızda kültürümüzde önemli bir yere sahip olan halı dokumacılığı ve mücevhercilik zanaatının en incelikli halinin sunulduğu ürünler ve obje tasarımlarından yeniden hayat verilmiş antik saatlere kadar özel parçalar bulacaksınız. Kıymetli taşlarla bezeli bir Osmanlı arması, altından bir helikopter, üzerinde kraliçe arı motifi işlenmiş bir kadın tarağı, ödüllü bir ipek halı ve bir padişaha ait cep saati sizin için seçtiklerimizden sadece bir kaçı. Keyifle okumanızı dileriz. GF Türkiye Ekibi


COLLECTORS Dear readers, In this column we present products that we believe will attract collectors’ interest. In this issue you will find very special products and designs of jewellery and carpet weaving, which holds an important place in our culture; as well as recently revived antique watches. Ottoman coat of arms adorned with precious stones, a helicopter, a hair comb engraved with a queen bee motif, an award-winning silk carpet and a pocket watch of a Sultan are only a few items in our selection. We hope you enjoy reading this new issue of GF Turkey! GF Turkey Team


MOLU MÜCEVHER KOLEKSİYONU’NDAN BÜYÜKLÜK, GÜÇ VE AZAMETİN SİMGESİ OSMANLI MURASSA ARMA 84

www.molu.com.tr

GF Türkiye

Koleksiyoner

Kaynak/Source: Kemal Özdemir, Osmanlı Arması, Dönence Basım ve Yayın Hizmetleri, İstanbul, 1997

THE SYMBOL OF GREATNESS, POWER AND GRANDNESS BEJEWELLED OTTOMAN COAT OF ARMS FROM MOLU JEWELLERY COLLECTION


85

The Collector

GF Turkiye


Osmanlı Tuğrasından Osmanlı Armasına… Osmanlı Arması, II. Abdülhamid’in Osmanlı Devleti’ni Düvel-i Muazzama’nın üyesi yapma çalışmalarının görsel bir ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Sultan II. Abdülhamit, siyasi iktisadi ve sosyal sıkıntılara karşın Osmanlı İmparatorluğu’nun büyük bir dünya devleti olduğunu Avrupa’ya kabul ettirmek için yoğun bir uğraş vermiştir. Tanzimatın resmi ideolojisi Osmanlıcılığın iflasından sonra İslamcılığı politika olarak seçmiştir. II. Abdülhamid bir İslam devleti olan Osmanlı’nın yanı sıra yönetiminin altında bulunmayan Müslüman halkların da dini önderi halifesi olduğunu ilan etmiştir. Osmanlı ülkesinin çehresi onun saltanatında batılı bir ülke görünümüne bürünmüştür. Batıdaki çağdaş yeniliklerin büyük kısmı onun çabalarıyla ve direktifleriyle uygulamaya konulmuştur. Batı başkentlerinde geliştirilen dünya politikalarını günü gününe takip etmiştir. Osmanlı devletinin de politika sahnesinde yer almasını sağlamaya çalışarak İmparatorluğu bir süre daha ayakta tutmayı başarmıştır. Avrupa monarşilerinin zengin görsel öğelerden oluşan armalarına Osmanlılar tuğranın gizemli görüntüsü ile karşılık vermişlerdi. Tuğraların görünümündeki gizem ve büyünün çözümlenmesinin zorluğu, bir gösterge, bir sembol olarak neyi anlattığının açıkça tanımlanamayışı, yeni armanın oluşturulma gerekçelerinden birini teşkil etmiştir. GF Türkiye

Koleksiyoner

Uzun bir geçmişe sahip belirli kuralları olan anlaşılması kolay simge ve şekillerden oluşan batı armaları karşısında tuğralar anlaşılması zor bir simge olarak kalmıştır. Bu durumda batılıların içindeki sembolleri kolaylıkla anlayabilecekleri görünümde bir arma meydana getirmek zorunlu hale gelmiştir. İşte bu yüzden Osmanlı Arması, Osmanlı devletini ve insanını yansıtan özelliklerle batılı arma anlayışına uyumlu bir yapıda düzenlenerek yenilendi ve son şekline kavuştu. 18. yüzyılın sonundan itibaren meydana getirilen Osmanlı armalarının en karakteristik özelliği militarist görünümün ağır basmasıydı. II. Abdülhamid devrinde oluşturulan armada devleti bütün unsurlarıyla yansıtmak düşüncesi öne çıkmıştır. Osmanlı arması çok sayıda simge ve şekillerle hazırlanmıştır. Zengin ve muhteşem bir görünümdedir. Büyüklük, güç ve azamet armanın uyandırdığı ilk duygulardır. Bu etkiyi sağlayan en önemli etmen, kuvvetle hissedilen militarist eğilimin yanı sıra devletin batıya dönük yeni çehresini ortaya koyan diğer sembol ve işaretleri taşıyor olmasıdır. Özellikleri: Altın montür üzeri pırlanta, elmas, yakut ve zümrüt taşlıdır. Cülüs armağanı olarak sipariş edildiği tahmin edilmektedir. İşçilik ve form olarak nadir bir eserdir ve 6.3 cm x 5.3 cm ebatlarındadır.

Kaynak/Source: Kemal Özdemir, Osmanlı Arması, Dönence Basım ve Yayın Hizmetleri, İstanbul, 1997

86


From Sultan’s Signature to Ottoman Coat of Arms Ottoman coat of arms design came about as a visual product of Abdul Hamid II.’s attempts to make the Ottoman Empire a member of Great Powers. Sultan Abdul Hamid II made huge efforts for Ottoman Empire to be accepted by Europe as a great power despite the political, economic and social problems. After the official ideology of the period of reforms (Tanzimat); Ottomanism; failed, he adopted Pan-Islamism as the new ideology. Abdul Hamid II declared himself the khalif: religious leader of not only the Muslim population in the Ottoman Empire but also those living outside the empire. Ottoman Empire started to have the image of a Western country during his ruling. Most of the advancements of West started to be adopted thanks to his efforts and directives. He followed the policies developed in Western capitals day to day and managed to keep the Ottoman Empire alive for yet another period of time by working towards the aim to secure a place for the Ottoman Empire in the political arena. Ottomans’ response to Europe countries’ coats of arms with rich visual elements was the mysterious appearance of Ottoman sultan’s signature. Sultan’s signatures were mysterious; their meaning and message was not clearly identified. These were the exact motivations of its design and existence. Sultan’s signatures were symbols that were difficult to understand compared to

Western coats of arms, which had a long history and some specific rules and consisted of symbols and shape that were easy to grasp. This being the case, it was a must to design a coat of arms with symbols that Westerners were familiar with. That is why an Ottoman coat of arms was developed in a way that it reflected the Empire and the people of Ottoman and also complied with the Western understanding of coat of arms. Their dominant militarist atmosphere was the most striking characteristic of the Ottoman coats of arms developed the end of 18. Century onward. The idea of reflecting the Empire with each and every element of it was the main idea in the coat of arms that was designed during the time of Abdul Hamid II. The Ottoman coat of arms, which were magnificent and artistically rich; consisted of many symbols and shapes, which awoke the feelings of greatness, power and grandness first. The most important reason of this impact was not only the obvious representations of the militarist tendencies but also the other symbols and shapes that depicted the new Western image of the Empire. Facts: It consists of brilliant, gold, diamond, ruby and emerald. It is thought to have been ordered as an enthronement present. In terms of form and craftsmanship it is a very rare piece and in sizes 6.3 cm x 5.3 cm.

The Collector

GF Turkiye

87


88

www.birizjewellery.com

GF T端rkiye

Koleksiyoner


HİÇBİR ZAMAN ESKİMEYECEK BİR DEĞER Üzeri pırlanta, yakut ve minelerle süslü olan bu nadide eser, bir yıl süren bir çalışmanın ürünü. Halil İbrahim tarafından, Hicri 1252 tarihinde yazılmış olan bu Kuran-ı Kerim, altın varakla yapılmış klasik bir cilde sahip. Baş tarafı klasik tezhibin en güzel örneklerinden birini oluşturuyor. Aruz tarzında cetvelleri ve diğer süslemeleri bakır ayarı olup nohut aheriyle yapılmış. Süslemelerinde 442 gram altın, 77,88 karat ağırlığında pırlanta ve 11,56 karat ağırlığında yakut kullanılmış. Kuran-ı Kerim kadar değerli bir kitabı, kendi mesleğiyle yorumlayıp, onu değerli taşlar kullanarak daha değerli bir hale getirmeye çalışan Avedis Kendir, bu eseriyle Osmanlıda Kuran-ı Kerim’e verilen değeri tekrar yaşatmak istemiş.

89

A TRESURE THAT WILL NEVER BECOME OLD This unique work, which is covered in diamond, ruby and enamel, is a result of one-year-long endeavour. This Koran, which was written by Halil İbrahim in 1252 (Hijri Calendar), has a classical skin made of golden leaves. The upper side is one of the finest examples of gilding. The ornaments are one of a kind, made by using the best equipment and quality materials. The materials includes 442 grams gold, 77,88 ct. diamond and 11,56 ct. ruby. Avedis Kendir, wanting to revive the value given to Koran in Ottoman Empire with his work, added even more value to such an invaluable book by using precious stones.

The Collector

GF Turkiye


90

www.tiarajewellery.com www.birizjewellery.com

GF T端rkiye

Koleksiyoner


BİR PADİŞAHIN SAATİNE SAHİP OLMAK İSTER MİYDİNİZ? Akrep yelkovan zamanın akışına yarenlik edip hareketine devam ederken; nesilden nesle taşıdığımız, kimine tarih kimine nostalji dediğimiz, şu anki zamandan uzaklıklarına göre sınıflandırdığımız zamanın sembolleşen gerecidir saat. Zamanın yönetilmesi için en önemli gereç olmasından ziyade aksesuar olarak da ön planda olan saatin cep saati formunun 20. yüzyıla kadar erkeklerin tercihi olduğunu biliriz. Döneminde cep saati tercih edenlerden biri de 32.Osmanlı Padişahı Abdülaziz. Bugünümüze kadar ulaşan Sultan Abdülaziz’in cep saati 18 ayar al-

tın ve kasasının ön kapağı üzerinde Sultan Abdülaziz’in mine işçiliği ile işlenmiş portresi yer almaktadır. Bu portrenin tüm detaylarında mücevher işçiliğinin birer örneği sergilenmiştir. Padişah Abdülaziz’in ceketinin düğmeleri değerli taşlarla ön plana çıkartılırken, kemeri üzerindeki çizgiler için altın işçiliği ile göz ziyafeti sunulmaktadır. Arka kapağında ise yine mine işçiliği ile işlenmiş Osmanlı’nın bayrağına taşıdığı iki temel figür hilal ve yıldız elmaslar ile bezeli olarak görülmektedir. Cep saatinin içindeki mekanizma ise H. Roselfeld marka olup İsviçre’de üretilmiştir.

HOW WOULD YOU LIKE TO OWN A SULTAN’S WATCH? As the hour hand and the minute hand keep ‘the sand of time’ company, watches have become the symbolized tools of time. We associate some of them with nostalgia, and some with history while we pass them from one generation to another. It is well-known that apart from being the most important tool to manage time, pocket watches were also popular as accessories and widely preferred by men until around 20th century. One of those men that preferred pocket watches in his own time was Abdülaziz, the 32. Ottoman Sultan.

The pocket watch of Sultan Abdülaziz, which got through to today, is 18 ct. gold and there is a portrait of Sultan Abdülaziz engraved with enamel on its front lid. Every part of this portrait has another example of jewellery art. While the buttons of Sultan Abdülaziz’s jacket are emphasized with gems, the gold work used on the lines of his belt is a feast for the eyes. On the back lid, there are the two primary shapes that Ottomans used in their flag; a crescent and a star, both bejewelled with diamonds. The mechanism inside the pocket watch is by H. Rosefeld and made in Switzerland.

The Collector

GF Turkiye

91


92

www.birizjewellery.com

GF T端rkiye

Koleksiyoner


93

MODERN KADININ TACI: KRALİÇE ARI Yapımında kraliçe arının gücünden ve bereketinden esinlenilen Kraliçe Arı tarağı tamamen el işçiliği ürünü. Üzerindeki arı motifleri de dâhil olmak üzere Avedis Kendir’in usta ellerinden çıkan tarak; mine, elmas, yakut ve pırlanta ile kaplı. Tarağın ana malzemesi kaplumbağa kabuğu iken, üzerindeki süslemelerde de 53,16 gram altın, 0,85 karat pırlanta, 1,21 karat elmas, 0,75 karat yakut kullanılmıştır. Kraliçe arı tarağı tasarlanırken bu tarağı takan kadının da kendini kraliçe arı kadar güçlü hissetmesi hedeflenmiş. Sizce de öyle hissetmemesi mümkün mü?

THE CROWN OF MODERN WOMEN: THE QUEEN BEE Inspired by queen bees’ strength and fruitfulness, the Queen Bee comb is completely handmade. Including the bee motifs on it, the comb was designed and made by skilful hands of Avedis Kendir and is covered with enamel, brilliant, diamond and ruby. Main material of the comb is tortoise shell. 53,16 grams gold, 0,85 ct. brilliant, 1,21 ct. diamond and 0,75 ruby has used for its ornaments. The idea behind this design is to give the feeling of queen bees’ strength to the women wearing this comb. Do you think that it is possible not to feel that way?

The Collector

GF Turkiye


94

www.kafkasjewellery.com

GF T端rkiye

Koleksiyoner


ALTIN HELİKOPTER Mücevhercilik zanaatı değerli madenlerin işlenip kıymetli taşlara kesimlerinin verilebilmesi için ustalık ve sanatsal bakış açısının yanında en ince detayları bile gözden kaçırmamak için sabır ve emeğin gösterilebilmesini gerektirir. Kafkas Mücevherat da tüm bu özelliklerini değerli ustalarının 3 ay boyunca üzerinde çalışarak ürettikleri 18 ayar altından bu helikopter tasarımı ile sergiledi. 1.366,57 gram 18 ayar altın kullanılarak üretilen helikopter her bir detayını sergilemek için üzerinde 3 farklı renkte pırlanta bulunduruyor. Helikopterin özellikle camlarını ön plana çıkarmak için 988 adet 12,37 karat ağırlığında siyah pırlanta kullanılmışken, 671 adet 10,50 karat ağırlığında şampanya rengi pırlanta ve 2.144 adet (22,46 karat) beyaz pırlanta da helikopter yüzeyini süslüyor. Helikopteri hiç de azımsanmayacak 20x30 cm ölçülerinde ve 14 cm yüksekliğinde. Helikopterin bir sürprizi de iç haznesine açılabilen kapağının olması. Tabi bu kadar özel bir ürünün bu özelliği ardında aslında üretilmesinin hikayesi yatıyor. Bir havayolu firması sahibinin kızına evlilik teklifi için 8 karat ağırlığındaki tektaş bu helikopterle sunuluyor.

95

GOLDEN HELICOPTER The craft of jewellery not only requires craftsmanship and artistic point of view for the stones to be shaped, but also diligent endeavour and patience in order not to miss the tiniest details. Kafkas Jewellery exhibited all these qualities with its new 18 carat gold helicopter design, which was an end product of 3 months of work by its valuable craftsmen. The helicopter, which was produced with 1.366,57 grams of 18 ct. gold, has three different colours of diamonds so that every little detail of it is clearly visible. For its windows, 988 pieces of 12,37 ct. black diamond are used; while 671 pieces of 10,50 ct. champagne-colour and 2.144 pieces of 22,46 ct. white diamond are ornamenting the surface of the helicopter. The sizes of the helicopter are not to be underrated as it is 20x30cm and 14cm high. Another surprise that comes with this helicopter is a lid that opens to the inside of the helicopter. What actually makes this lid very special is the story of its production. The daughter of the owner of an aviation company was proposed with a 8 ct. diamond ring presented in this helicopter.

The Collector

GF Turkiye


96

ZAMANA EN MODERN YAKLAŞIM GÜRHAN “Saatin kadranı 1850 yılında yapılmıştır. Kadranı ile birlikte akrep ve yelkovanı üç kat mineden oluşur ve el yapımıdır. Gürhan Orhan uzun yıllar İsviçre’de yaşamış. O zaman zarfında çalışmayan köstekli saatleri satın alıp, tamir edip ve bileziklerini tasarımlayarak kol saati haline getirilip, koleksiyoncuların beğenisine sunulmuştur. Fotoğrafta yer alan saatin tarihsel kadranı, akrep ve yelkovanı hariç diğer bütün tasarımı Gürhan Orhan’a aittir. Bileziği el yapımı altın ve

GF Türkiye

Koleksiyoner

gümüş olup, çekiç dövme sanatıyla şekil verilmiştir. Bileziğinde 120 adet, kasasında 36 adet farklı boylarda pırlantalar yer alır. Pırlantalar 4.93 karattır. Pırlantaların rengi “F colour” berraklığı da VVS grubudur. Dünya üzerinde sadece 50 adet üretimi yapılan saatin on birincisi Nişantaşı Abdi İpekçi Altın sokak üzerinde yer alan Gurhan Galleries mağazasında sergilenmektedir.”


MOST STYLISH VERSION OF TIME GÜRHAN This amazing watch that you see in the photo, is a product of skilful hands and an entrepreneur spirit. Gürhan Orhan, who lived in Switzerland for many years, used to buy broken chain watches, fix them, design their bracelets, turn them into arm watches and present them to collectors. The watch in the photo was all designed by Gürhan Orhan except for its antique dial, the minute and the hour hands. The watch was made in 1850. The minute and hour hands, along with its consists of three layers and are handmade. The bracelet, which is made of gold and silver and is also handmade, was shaped through embossing. There are 120 pieces on the bracelet, and 36 pieces of 4.93 ct. brilliants in various shapes on the body of the watch. There are only 50 of these watches in the world and the eleventh one is exhibited now in the Gurhan Galleries store on Altın Street (Sokak) on Nişantaşı Abdi İpekçi Avenue (Caddesi).

97

The Collector

GF Turkiye


YAZI MERMERLE BULUŞTU MILLIONAIRE KOLEKSİYONU 98

Visconti adı doğduğu günden bu yana lüks ile eşanlamlı olmuştur. Yirmi yılı aşkın süredir Visconti markası, yoğun tarihi ve teknolojik araştırmalardan gelen olağanüstü zarif yazı gereçlerini temsil ediyor. 1988 yılında kurulan Floransa markası, el işçiliği ve teknolojiyi buluşturan en üst kalitedeki dolma kalem ve tükenmez kalem ürünleriyle yazı kültürüne güçlü karakterli eşsiz katkılarda bulunuyor. Visconti kalemleri, kurucusu Dante Del Vecchio’nin tarihi dolmakalemlere olan kişisel tutkusu ve onun yazı enstrümanları sanatına olan yenilikçi yaklaşımının bir yansıması olarak şekilleniyor. Visconti’nin son derece ustalıkla üretilen sanatsal değeri yüksek yazı enstrümanları, bugün Oprah Winfrey, Clint Eastwood, Charlize Theron, Nick Nolte, Morgan Freeman, Papa XIV. Benedict, Monaco Prens ve Prensesi gibi birçok ünlü isim tarafından tercih ediliyor. Bu seçkin kalem markası yakın zamanda piyasaya sürdüğü yeni koleksiyonu ile de dikkatleri yeniden üzerine çekmeyi başardı. Yazı tarihinde ilk defa dünya tarihinin en lüks materyallerinden biri olan mermer, Visconti’nin Millionaire Koleksiyonu’na ilham kaynağı oldu. 3000 yıldan fazla süredir, antik Yunan’ın görkemli binalarından, dünyanın önde gelen otel lobilerine kadar mermer, her zaman saf güzelliği, zenginlik ve bereketi simgeleyen dekoratif unsur olarak kullanılmıştı. Ancak “Pırıl taşı” olarak bilinen mermer yapımı zor olduğu için daha önce hiçbir yazı gerecinde kullanılmamıştı. Visconti, işinin ehli yetenekli zanaatkârların yardımı ve kendi atölyesinde geliştirdiği teknoloji sayesinde bu kırılganlık sorununu çözdü ve sonunda da başarıya ulaştı. GF Türkiye

Koleksiyoner

Materyal Millionaire koleksiyonunda yer alan kalemlerin kapakları ve gövdesi 3 cm bölünmüş mermerden yapılmış. Bir kalemin üretiminde mermerin kullanılabilmesi için mermer yapısal olarak sağlam olmak zorundadır kesinlikle üzerinde hiçbir çatlak olmamalıdır. Mermer öncelikle köşeli çubuklar içinde kesilir, daha sonra gerekli boyuta gelene kadar tornadan geçer ve içten oyulmaya başlar. Uzmanlar teknik açıdan kalemin üretimine en uygun olan mermer tiplerinin ise şunlar olduğunu söylüyorlar: Portoro Siyahı, Alplerden Issoire Yeşili, Vallencia Kremi ve Yağmur Ormanlarının Kahverengisi. Servis ve mermeri destekleyen bütün parçalar reçineden yapılmış. Sigorta Bu kadar değerli bir ürünün elbette ki sigortasız olması düşünülemez. Mermer gibi kırılgan bir malzemede kırılma sorunlarını önlemek için, Visconti’nin uluslararası sigorta poliçesi herhangi bir olay ve kaza sonucu oluşacak her türlü hasarda bu değerli yazma gerecini koruyor. Visconti, tüm hasarlı parçaları değiştireceğini de garanti ediyor. Millionaire’in Teknik Özellikleri Üretim: Sınırlı sayıda Materyal: Mermer Metalik Parçalar: Paladyum kaplama veya altın kaplama Dolum sistemi: Piston dolgu Rulo yedekler: A 40, A41, A43, A44


WRITING MEETS MARBLE MILLIONAIRE COLLECTION Since the very beginning the brand “Visconti” has been synonymous with the word “luxury”. For more than twenty years, Visconti has been designing incredibly elegant writing instruments thanks to their intensive historical and technological research. The company was founded in 1988, in Florance; and contributes to writing culture in a unique way with their top quality fountain pens, ball pens and rollerball pens where hand workmanship and technology go together hand in hand. Visconti pens have been shaped as a reflection of its founder Dante Del Vecchio’s personal passion for historic fountain pens and his modern approach to writing instruments. Many renowned people, such as Oprah Winfrey, Clint Eastwood, Charlize Theron, Nick Nolte, Morgan Freeman, Pope XIV. Benedict, Prince and Princess of Monaco prefer Visconti’s writing instruments, which have high art value and are produced very expertly. This prominent pen brand has managed to draw attention once again with their recently released new collection. For the first time in the history of writing instruments, marble, one of the most luxurious materials in the world history, has become inspiration for Visconti’s Millionaire collection. For over 3000 years, marble has been used widely including magnificent buildings of Ancient Greece and lobbies of foremost hotels of the world as a decorative element, always symbolizing pure beauty, prosperity and plentifulness. However, since the production of marbles, also known as “gleaming stone” is pretty difficult, it hadn’t been used in any writing instruments before. Visconti has solved this fragility problem with the help of expert and

skilful craftsmen and the technology developed in their own factories and succeeded at the end. The Material Millionaire’s cap and barrel are made of carved out 3cm thick marble. In order for marble to be able to be used in production of a pen, the marble has to be structurally sound and have no cracks. The marble is first cut in shape of square bars and then hollowed out internally, reinforced until it is in desirable shape and size. According to the experts, the most suitable marble types for pen production are: Portoro Black, Issorie Green from Alps, Valencia Cream and Rain Forest Brown. All parts that service and support the marble are made of resin. Insurance Naturally, it is unthinkable that a product with such a high value does not have any insurance. Visconti’s international insurance policy protects this valuable writing instrument in case of any incident or accident in order to prevent the problems resulting from damage of such a fragile material. Visconti guarantees that they will repair and replace all damaged parts. Technical Specifications: Production: Limited Material: Marble Metallic Parts: Palladium-plated or gold-plated Filling system: Piston filler Roller refills: A 40, A41, A43, A44

The Collector

GF Turkiye

99


100

MUTLULUK KAPISI

GATE OF HAPPINESS

Bu kapıdan geçince mutluluğu yakalarsınız: “Cennetin Kapısı”

You reach happiness through this gate: “The Entrance to Paradise”

Nakkaş Halı, kaliteyi dokuma sanatıyla birleştirerek, ülkemizin halı dokuma kültürünü ve tarihi geleneklerini hem korumak hem de gelecek nesillere taşımak için gayret gösteren markalardan biri... Türk halı kültürünü yeni ufuklara ulaştırmayı amaçlayan marka, el dokuması yün-ipek kilim ve halılarıyla Türk el halıcılığında lider firmalardan biri olmuştur. Nakkaş’ın hünerli sanatçılarının ellerinden çıkan halılar standartların çok üstündedir. Ayrıca koleksiyonda yer alan ünlü Türk dokuma ustalarının ve ailelerinin hem antika hem yeni nadide eserleri de yer almaktadır. Halıcılık sanatı denildiğinde Anadolu’nun en ünlü markalarından biri de “Özipek” tir. Bu aile, Guinness Rekorlar Kitabı’nda da yer alan, düğüm sayısı bakımından dünyanın en ince halısını halıcılık tarihimize kazandırmıştır. Özipek’in Nakkaş koleksiyonu için dokuduğu en ince halılardan birisi de “Mutluluk Kapısı” isimli halıdır. Türk halılarının çok geniş bir desen yelpazesi ve her desenin anlamlı bir hikâyesi vardır. Mutluluk Kapısı ya da diğer bir deyişle “Cennetin Kapısı” ölümden sonra ulaşılan cennetin giriş kapısını sembolize eder ve bize sonsuz barışı hediye eder. Tabii ki tüm bu güzelliklere bu kapıdan geçebilenler ulaşabilecektir. Bu nedenle, Osmanlı Padişahları Topkapı Sarayı’nın giriş kapısına Mutluluk Kapısı (Bab-ı Saadet) adını vermişlerdir. Gül, Lale, Karanfil ve diğer çiçekler cennet bahçesini temsil ederler. Halının ortasında yer alan lale yapraklarının arasındaki çiçek dalları, hayat ağacını, yani sosuz hayatı tasvir eder. Metrekaresinde yer alan 1,690,000 düğümle “Mutluluk Kapısı”, 2014 yılında Atlanta, Georgia, ABD’de “Amerika Muhteşem Halı Ödülü”nü kazanmıştır…

By combining quality and the art of weaving, Nakkas Rugs & Textiles not only strives to preserve the cultural heritage, history and Turkish traditions for the coming generations; but also to take Turkish rug culture forward to new horizons. The company’s trademark hand-woven wool and silk kilims and rugs have made it one of the leading names in the Turkish handmade rug sector. Every rug woven by its skilled artists reflects the highest of standards. In the collection of Nakkas, there are both antique and modern rare rugs made by the most famous Turkish artists and families. When it comes to the art of weaving, the weaver family “Ozipek” is considered the most famous among all the rug producer families of Anatolia; as this particular family contributed to our wavering history with the world’s thinnest rug in terms of knot density. (The Guinness Book of Records) One of the finest rugs created by the Ozipek family for the Nakkas Collection is the silk rug, “Gate of Happiness”. Turkish rugs have a wide spectrum of designs and every pattern has its own story. The “Gate of Happiness”, which is also known as the “Entrance to Paradise”, symbolizes the entrance gate into paradise after death, and reminds us of the promise of eternal peace. This, naturally, can only be reached by the ones who pass through this gate. This is the very reason the Ottoman Sultans named the entrance gate of Topkapı Palace the “Gate of Happiness”. The rose, tulip, carnation, and other flowers represent the gardens in paradise. The branching flowers that are in the center of the rug; just between the tulip leaves, depict the Tree of Life, which is yet another symbol of the infinite cycle of life. With its enormous number of knots 1,690,000Knots/m2 (1,064Knots/inch2) the “Gate of Happiness” rug has won the “America’s Magnificent Carpets Award” in 2014 in Atlanta, Georgia, USA.

GF Türkiye

Koleksiyoner


101

www.nakkasrug.com

The Collector

GF Turkiye


102

TIRAŞ TAKIMINDA OSMANLI MOTİFLERİ Osmanlı padişahlarının seferle ilgili geçitlerde zaman zaman gösterişli bir savaş giyimini tercih etmiş olmaları, Utku Koçak’ın ilgisini çekmiş ve üzerinde bir sene çalıştığı özel tasarım bir traş takımına dönüşmüştür. Çelik üzerine değerli taşlarla ve döneminin bezeme beğenisini incelikle yansıtan bitkisel motiflerle donanmış tören miğferleri, Osmanlı kuyumculuğunun karakteristik parçalarındandır. Hazinedeki Sultan 3. Mustafa zırhı günümüze gelmiş olan en parlak örnektir; çelikten örülü zırh yuvarlak ya da şemse biçimli altın madalyonlar üzerine kakılmış elmaslar ve altın yuvarlardaki yakutlar ve incilerle bezelidir. Osmanlı ihtişamından ve Sultan 3. Mustafa’nın bu zırhından esinlenen Utku Koçak, egzotik ve ender bulunan bir ağaç olan yılan ağacını kullanarak bu zırha bir traş takımında hayat verdi. Otantik kesim pırlantalarla süslenmiş 18 ayar altın parçalarla olan usturası, tarağı, jileti, tası ve porsuk kılı fırçasıyla toplamda beş parçadan oluşan bu özel traş takımı, Utku Koçak’ın objeleri mücevhere dönüştürmedeki tutkusunu ve kendine özgü tarzını yansıtmaktadır. Kendi mücevher, takı ve obje koleksiyonlarının yanısıra kişiye özel tasarımlar da yapan Utku Koçak, özgür hayal gücünüzü mücevherle buluşturuyor. GF Türkiye

Koleksiyoner

SHAVING SET WITH OTTOMAN MOTIFS The fact that Ottoman sultans sometimes preferred a rather garish style of clothing during the parades of wars, attracted Utku Koçak’s attention and inspired him for the very special shaving set that he worked on for a year. Ottoman parade helmets, which were made of steel and adorned with precious stones and plant motifs reflecting the ornament trends of their time, are among the characteristic pieces of Ottoman jewellery. The helmet of Mustafa III is the brightest example that made it to our day; steel-knitted helmet with diamonds engraved into round golden medals and rubies and pearls in golden mounts. Inspired by the Ottoman magnificence and the helmet of Mustafa III, Utku Koçak gave life to this helmet by making a shaving set using material from a very exotic and rare tree, snake wood. This very special shaving set, which reflects Utku Koçak’s passion of turning objects into jewellery and his unique style, consists of five pieces: razor which adorned with oriental cut diamonds and 18ct. gold, comb, razor blade, bowl and shave brush made of badger hair. Utku Koçak, who also offers tailor-made designs alongside with his jewellery, accessories and object collections, brings your free imagination together with jewellery.


in the world... Passion inPassion the world...

Çırağan Palace Hotel Kempinski VIP Shop No:9 Beşiktaş İstanbul Türkiye

|

|

Tel: 0212 236 24 22 biriz@birizjewellery.com www.birizjewellery.com


104

www.karunjewellery.com

İNCİ TESBİH Dünyanın en değerli incilerinin güney denizi incileri olduğu bilinir. Okyanus’ da kendi iklimini bulan bu eşsiz güzellikteki inciler South sea pearl olarak adlandırılır. Genellikle dünyadaki büyük mücevher firmaları bayan mücevherlerinde eşsiz güzellikteki bu incileri kullanırlar. Karun Kıraç’a ait olan bu tasarımda ise, tesbih tanelerinde south sea incilere yer verilmiş. Tek bir dizide özenle seçtiği south sea incileri, nadir bulabileceğimiz gri mavi tonlarındadır. Kusursuzluğunun büyük bir bölümünü 33 tane inciye borçlu olan bu tesbihin 11 de bir yer alan durakları, imamesi ve uç kısımlarda gördüğümüz parçalar Karun Kıraç’ın atölyesinde yapılmış.Üzerinde görülen okyanus mavisi taşlar pırlanta kesim mavi topaz olup toplam ağırlıkları 7.89 karattır. Her biri büyük bir özenle dizilmiş bu okyanus mavisi taşların arasında yer alan, kahverengi taşlar konyak pırlantalardır ve 4.85 karat ağırlığındadır. GF Türkiye

Koleksiyoner

THE PEARL ROSARY It is a well-known fact that the pearls of south seas are the most valuable ones in the world. These pearls, which habitate in the ocean, are called “south sea pearl”. These uniquely beautiful pearls are often used by the big jewellery companies for women’s jewellery. The beads of this rosary, designed by Karun Kıraç, are also made of south sea pearls. This south sea pearls that are picked out meticulously in a tier, are in a blue-grey tone. This rosary, which owes its perfection to 33 pieces of pearls, has decades after every eleventh bead, a kit, and some pieces that can be seen on the edges which are all made in the atelier of Karun Kıraç. The ocean-blue stones are diamond-cut blue topaz and weigh 7.89 ct. The brown stones, which are to be found between the elaborately lined ocean-blue stones, are cognac diamonds weigning 4.85 ct.


Knot by knot, a tradition becomes art

Nakilbent Sokak No:13 Sultanahmet 34122 İSTANBUL Phone : +90 212 516 52 22 Fax : +90 212 510 52 23 www.nakkasrug.com /nakkasrug

/nakkasrug


USTALARA SAYGI Sevgili okurlarımız, İlk sayımızdan bu yana, kuruluşundan bu yana 100 yaşını geçmiş olan markaların hikayelerini sizler için yazdık. Bu sayımızda da Bvlgari, Pera Palas, Le Cordon Bleu ve Gaggenau’nun günümüze kadar süre gelen hikâyelerini sizlerle paylaşıyoruz. GF-Türkiye Ekibi


RESPECT FOR THE MASTERS Dear readers, Up to our first issue, we have written the stories of the brands are bigger than 100 years old for you. In this issue, for you, we share the continuing stories of Bvlgari, Pera Palace, Le Cordon Bleu, and Gaggenau. GF- Turkiye Team


İLKLERİN VE SIRLARIN OTELİ: PERA PALACE HOTEL JUMEIRAH 108

Kuruluşundan bu yana İstanbul sosyal yaşamının, kültür ve sanat hayatının çekim merkezi Pera Palace Hotel Jumeirah’nın hikâyesi 19. yüzyılın sonlarına dayanıyor. Dünyaca ünlü Orient Express, 1888 yılında Paris-İstanbul seferlerine başladığında, İstanbul’da Orient Express yolcularının alışkın oldukları yüksek standartları sunabilecek bir otel yoktu. Bu boşluğu, Levanten mimar Alexander Vallaury’nin tasarladığı, inşasına 1892’de başlanan ve üç yıl sonra 1895’te “açılış balosu” yapılan Pera Palace Hotel Jumeirah doldurdu.

THE HOTEL OF SECRETS AND FIRSTS: PERA PALACE HOTEL JUMEIRAH Pera Palace Hotel Jumeirah, whose history dates back to the end of 19th century, has been an important centre of the social, culture and art life in Istanbul since its establishment. When the world-famous Orient Express started its journeys between Paris and Istanbul, there wasn’t any hotel in Istanbul which could live up to the high standards of the passengers of Orient Express. This void was filled by Pera Palace Hotel Jumeirah, which was designed by Levantine architect Alexander Vallaury and started to be built in 1892 and whose opening was celebrated with a ball in 1895, three years later.

GF Türkiye Ustalara Saygı


109

Respect for the Masters GF Turkiye


110

İhtişam ve kalite içiçe Pera Palace Hotel Jumeirah İstanbul’un en ihtişamlı yapılarından biri olarak açıldığında, birçok ilkleri barındırıyordu; İstanbul’da Osmanlı sarayları dışında elektriğin ilk kez verildiği, ilk elektrikli asansörün ve ilk akar sıcak suyun bulunduğu binaydı. Aynı zamanda ülkemizin Avrupa standartlarındaki ilk oteli de olan Pera Palace Hotel Jumeirah kuruluşundan itibaren çok önemli tarihi olaylara tanıklık ederek, kent kültürünün çok önemli simgelerinden biri haline geldi. Geçirdiği restorasyon ve renovasyon çalışmaları sırasında sadece iki yıl hizmete ara veren otel, 1 Eylül 2010’da kapılarını yeniden açtı. 2012 yılında ise otelin üst kullanım haklarının Demsa Grup tarafından alınarak işletilmesi için dünyanın en lüks ve yenilikçi oteller zinciri Jumeirah Grup ile anlaşılması ile birlikte Pera Palace Hotel açıldıktan 100 sene sonra tekrar bir yabancı zincir tarafından işletilmeye başladı ve bir yıldır Pera Palace Hotel Jumeirah olarak faaliyet gösteriyor. Pera Palace Hotel Jumeirah; geçmişte olduğu gibi bugün de İstanbul’un kalbinin attığı önemli bir otel olarak varlığını sürdürüyor. İsmini ünlü yazar Agatha Christie’den alan Agatha restoranı, Orient Bar’ı ve Orient Teracca’ı, Kubbeli Salon’da piyano notaları eşliğinde gerçekleştirilen çay saatleri gece gündüz hizmet veriyor. Spa merkezi, yüzme havuzu, hamamı; yüz yıldır görkemli düğün ve balolara ev sahipliği yapan yüksek tavanlı tarihi salonlarında gerçekleştirilen davet, defile ve toplantıları, yerli ve yabancı ünlü konukları ile gözler Pera Palace Hotel Jumeirah’nın üzerinde… GF Türkiye Ustalara Saygı

Magnificence and quality hand in hand When Pera Palace Hotel Jumeirah was opened as one of the most magnificent buildings in Istanbul, many “firsts” came with it: it was the first building to have electricity except for the palaces, the first electric lift and first running hot water. Being the first hotel in European standards, Pera Palace Hotel Jumeirah witnessed many important events since its opening and became one of the most important symbols of the city culture. The hotel, which was closed for only two years due to the restoration and renovation works, reopened on 1st of September, in 2010. After Demsa Group bought the property rights in 2012 and agreed with Jumeriah Group for the management of the hotel, Pera Palace Hotel started to be run by a foreign hotel chain again; 100 years after its opening and is in service as Pera Palace Hotel Jumeirah for a year now. Pera Palace Hotel Jumeirah continues to be an important venue in Istanbul, just like it has always been. It is open day and night with its Agatha Restaurant, which is named after the famous writer, Agatha Christie; Orient Bar, Orient Teracca and the tea hours in the dome hall accompanied with piano notes. Pera Palace Hotel Jumeirah stands out with its spa centre, swimming pool, Turkish bath and its high-ceilinged, historical rooms that host splendid weddings, balls, parties, fashion shows and meetings as well as both domestic and international guests for a century.


PERA PALACE HOTEL JUMAIRAH’IN İLKLERİ: • Türkiye’nin ilk uluslararası otelidir. • Yapıldığı yılların en teknolojik otelidir. • Zamanının en ihtişamlı yapısı olan Pera Palace, yapıldığı dönemde Osmanlı Sarayları dışında elektriğin ilk kez verildiği oteldir. • Geceleri dış aydınlatılması yapılan ilk binadır. • İlk elektrikli asansör burada hizmete girmiştir. Eyfel Kulesi’ndeki asansörden üç yıl sonra… • Musluklarından sıcak su akan ilk binadır. • İlk balo burada yapılmıştır. • 1926 yılında ilk moda defilesi burada düzenlenmiştir. • İlk resim sergisi 1897 yılında burada düzenlenmiştir. Şeker Ahmet Paşa resim sergisidir. • Otelin içerisindeki merdivenler misafirlerin çıkmasını kolaylaştırmak adına 12 cm’dir; standart merdiven aralığı ise 14-15 cm civarındadır. • Pera Palace Hotel Jumeirah da bulunan Piyano Suit, İstanbul Otelleri içerisinde süitinde piyano bulanan ilk ve tek süittir.

THE FIRSTS OF PERA PALACE HOTEL JUMAIRAH • It is the first international hotel in Turkey • It was the most technologically advanced hotel of its time. • Pera Palace, the most magnificent building of its time, was the first building that had electricity other than the Ottoman palaces. • It was the first building that had outdoor lighting. • The first electric lift was in this building, three years after the Eifel Tower. • It was the first building that had running hot water. • The first ball was held there. • The first fashion show was held there in 1926. • The first painting exhibition, Şeker Ahmet Paşa painting exhibition, was held there in 1897. • While the standard height is around 14-15 cm, the height of the stairs in the hotel is 12cm; so that the guests can go up easier. • The Piano Suit in Pera Palace Hotel Jumeirah is the first and only suit that has a piano among Istanbul hotels.

Respect for the Masters GF Turkiye

111


112

PERA PALACE HOTEL JUMAIRAH’IN SIRLARI: • 1980 yıllarında restoran kısmında, mutfağa yakın yerde planlarda olmayan, daha önce kimsenin bilmediği, duvarla örülü bir bölüm keşfedilir. Duvar yıktırılınca duvarlarında ahşap rafları olan küçük bir oda çıkar ortaya. Raflarda hiç kullanılmamış 1500 adet Çekoslavak kristal şampanya kadehleri ile; ki altı ay içinde hepsi kırılır; daha sonra 2010 yılında Christofhel çatal bıçaklar çıkar. Şimdi bu takım otelde sergilenmektedir. • Son İtalyan kralı Vittorio Emmanuelle Terzo’nun torunundan bir mektup gelir; mektupta dedesini iki üç kez rüyasında gördüğünü İstanbul’a gitmesini istediğini ve Pera Palas’ta kendisinin kaldığı 311 numaralı odada konaklamasını istediğini belirtir ve “Bana bu odayı ayırır mısınız?” der. Oda ayrılır. Torun bir gece kalır. Ertesi sabah, “Gece dedemi rüyamda gördüm. Bana ‘senden çok memnunum’ dedi,” der. • 1929 yılında bir Hint mihracesi, Atatürk’le görüşmek ister ve randevu için Cumhurbaşkanlığı’na müracaat eder. Bu isteği kabul edilen mihrace, görüşmeden sonra Atatürk’e Hint işi ipek bir seccade hediye eder. Bu armağan, Atatürk’ün İstanbul’a geldiğinde sıklıkla ikamet ettiği Pera Palace’taki 101 numaralı odaya gönderilir. 1938 yılına kadar sıradan bir ipek seccade olan mihracenin armağanı, Atatürk’ün vefatından sonra gizemli bir hal alır. Araştırmacılar seccadenin üzerinde çok ilginç motifler olduğunu fark ederler. Seccadedeki 20 santimetre çapındaki saat motifi Atatürk’ün beyin ölümünün gerçekleştiği zaman olan 9:07’yi göstermektedir. Şaşkınlık yaratan gizem araştırmacılara göre bununla da sınırlı değildir. Seccadede yan yana sıralanmış on kasımpatı çiçeği ise, Atatürk’ün ölüm tarihi olan 10 Kasım’ı GF Türkiye Ustalara Saygı

çağrıştırır. Bu gün gizemini hala koruyan seccade Atatürk’ün müzeye çevrilen odasında cam bir çerçeve içinde muhafaza edilmektedir. • Poirot’yu yaratan kadın, yalnız romanlarını değil hayatını da bir sır perdesiyle sarmalamayı başaran yazar. Agatha ve muamma birbirleriyle her daim ilişkili olmayı sürdürdü. Bu ilişkide başrolü oynayansa bir otel oldu, hep de öyle olacak. O otelin adı Pera Palace. O otel İstanbul’da. Orada, Christie’nin yaşamının hep karanlıkta kalan bir kısmının gizemi saklı. Her şey 1926’da başladı; Agatha Chirstie’nin arabası bir göl kenarında ağaca çarpmış olarak bulundu. Agatha hiçbir yerde bulunamıyordu. Göle atlayarak intihar ettiği düşünüldü bir süre… O sıralarda kocasından boşanmıştı ve onu öldürme planları yaptığı da söyleniyordu. Endişeler güçlenmiş, söylentiler çoğalmışken, bu kayboluşun tam on birinci gününde, ortaya çıktığında hiçbir şey hatırlamıyordu ya da öyleymiş gibi davranıyordu. Yaşadığı sürece kimse bilemedi veya öğrenemedi o on bir günde olan biteni. Francesca Matteoli’nin Petites Histoires de Grand Hotels kitabında anlatıldığına göre, ölümünden üç yıl sonra, 1979 yılında, Warner Brothers bu esrarlı on bir günün öyküsünü film yapmak istedi. Ünlü yazarı Vanessa Redgrave canlandıracaktı. Warner Brothers yapımcıları pek de iyi bulmadıkları senaryoyu renklendirmek için bir medyuma ihtiyaç duydular. Zamanın tanınmış medyumlarından Tamara Rand, Agatha Christie’nin ruhunu çağırmakla görevlendirildi. Rand transa geçtiği sırada kağıda bilmediği dilde kelimeler yazmaya başladı kağıda; “Meşrutiyet Caddesi-Pera Palace” Rand’in açıklamasına göre Agatha’nın ruhu kendisine şu mesajı vermişti: “Benim kayboluşumun sırrı Pera Palas’ta gizlidir…”


THE SECRETS OF PERA PALACE HOTEL JUMAIRAH • An immured area which was not actually in the building plan and was totally unknown was discovered somewhere near the kitchen of the restaurant in 80s. When the wall was demolished, a room with wooden shelves appeared. On the shelves, there were brand new 1500 Czechoslovakian crystal champagne glasses, all of which were broken in six months. Later in 2010, some Christofhel knives and forks were found. Now, this cutlery is exhibited in the hotel. • A letter was received by the grandson of the last Italian King Vittorio Emmanuelle Terzo. In the letter, he said that he had seen his grandfather in his dreams three times and that the king had told his grandson to go to İstanbul and stay in the room 311 in Pera Palace, where he also stayed. Upon the grandson’s request, the room was booked and he stayed there one night. Next morning, he said “I saw my grandfather in my dream last night and he told me that he was proud of me.” • In 1929, an Indian maharajah wanted to meet with Atatürk and sent a request to the Presidency for a meeting. His request was accepted, and he gave Atatürk a silk prayer rug made in India as a present. This present was sent to room 101 of Pera Palace, where Atatürk frequently stayed. The present of the maharajah, which was regarded as an ordinary silk prayer rug until 1938, became mysterious after Atatürk’s demise. The researchers recognized very interesting motifs on the prayer rug. The 20 cm-wide clock figure on the rug shows the time 9:07; the exact time of Atatürk’s cerebral death. According to the researchers, there was more to this shocking mystery.

The ten flush-seamed chrysanthemums on the prayer rug are associated with Atatürk’s date of death, 10th of November. Still a mystery, this prayer rug is kept in Atatürk’s room, which was then converted into a museum. • The woman, who created Poirot; the author, who covered not only her novels but also her life with a veil of mystery... Agatha and mystery has always been connotations of each other. In this relation, a hotel always had the leading role and this will never change. The name of this hotel is Pera Palace. This hotel is in İstanbul. A part of Christie’s life which was left in the dark, is hidden in there. Everything started in 1926. Agatha Christie’s car was found by a lake, crushed into a tree. Agatha was nowhere to be found and some thought she committed suicide by jumping in the lake. She and her husband had got a divorce recently and there were rumours about her planning to kill her husband. Rumours multiplied and the worrying increased, when she appeared on the eleventh day of disappearance. She didn’t remember anything, or pretended so. For the rest of her life, no one really knew or found out what happened during those eleven days. According to the book “Petites Histoires de Grand Hotels” by Francesca Matteoli’, Warner Brothers wanted to make a film about those mysterious eleven days, in 1979, three years after her death. Vanessa Redgrave was supposed to portray the famous writer. The Warner Brothers producers found the scenario dull and resorted to a psychic, hoping to make it more interesting. Tamara Rand, one of the well-known psychics of her life, was given the task to summon Agatha Christie’s soul. As she went into a trance, she started to write Respect for the Masters GF Turkiye

113


114

Bu inanılmaz hikâyeye bütün dünya basını büyük ilgi gösterdi. Dünyanın dört bir yanından gelen gazeteciler 1979 yılının 7 Mayıs günü, onun Şark Ekspresi’nde Cinayet romanını yazdığı odada toplandı. Medyum Rand, polisiye kraliçesinin ona söylediklerini Los Angeles’dan İstanbul’a telefonla bildiriyor ve her şey Amerikan Televizyonu’ndan canlı olarak yayınlanıyordu. Yazar Pera Palace’ın 411 numaralı odasında, kapısın arkasında, süpürgeliğin altına bir anahtar sakladığını söylüyordu. Gerçekten de tam belirttiği yerdeki döşeme yerinden çıkartılınca ahşap döşeme ile beton zemin arasında, 8 cm büyüklüğündeki anahtarı buldular. Otel yönetimi, anahtarı teslim etmek için tam 2 milyon dolar ister. Warner Bros bunu kabul eder. Bu arada New York Times gazetesi

hikâyenin yayın hakkı için 75.000 dolar teklif eder ve bu hususta taraflar arasında anlaşmaya varılır. Tamara Rand 1979 yılının ağustosunda Türkiye’ye gelmek için bavullarını toplamaktadır. 411 No’lu odada bulunan anahtarın esas fonksiyonu, Agatha Christie’nin hatıra defterinin bulunduğu yere ışık tutmak ve böylece hayatındaki 11 günlük kayıp devreyi meydana çıkarmak olduğu gibi muhtelif romanlarında çözülmemiş olarak kalan hususları aydınlatmaktır ki bu husus Agatha Christie’nin vasiyetnamesinde de açıkça yer almaktadır. Ancak beklenmeyen bir gelişme olur. Tam o tarihlerde otel çalışanları, bir yıl sürecek olan bir greve başlarlar. Otel grevden çıktıktan sonra ise büyük tamirat ve tadilata ihtiyaç göstermiştir. Bu tamirat ve tadilat da yaklaşık altı ay sürer. Proje böylece askıya alınır.

words in a foreign language she didn’t speak. Those words were: “Meşrutiyet Caddesi (Street) -Pera Palace”. Rand said that Agatha’s soul had wanted her to give the following message: “The secret of my disappearance is hidden in Pera Palace.” This incredible story drew huge media attention. On 7 May, 1979 reporters from all over the world came together in the room, where she wrote the book “Murder on the Orient Express”. Psychic Rand was reporting what the crime novelist was telling her, on the telephone from Los Angeles to Istanbul, live on American TV. The author said that she had hidden a key under the baseboard, right behind the door, in room 411 of Pera Palace. When the flooring was removed, the 8cm-key was indeed found between the wooden and the concrete floor, where it was exactly promised.

The hotel management demanded 2 million dollars for the key and Warner Bros accepted. Meanwhile, New York Times offered $75.000 for the copyrights of the story and the parties reached an agreement on this matter. Tamara Rand started to pack her bags to visit Turkey in August of 1979. The key that was found in room 411 shed light on Agatha Christie’s daybook and unravelled the mysterious eleven days and clarified the still open matters in several books of her, which was all clearly stated in Agatha Christie’s will as well. However, unexpectedly, the staff of the hotel went on a year-long strike exactly during those times. The hotel needed to be repaired and renewed after this strike. This process lasted for about six months and the whole key project was therefore suspended.

GF Türkiye Ustalara Saygı


PERA PALACE HOTEL JUMAIRAH’IN ÜNLÜ KONUKLARI: • Mustafa Kemal Atatürk, ilk kez 1917’de, daha sonraları da sık sık ziyaret edeceği otelde ilk kez konakladı. • Agatha Christie otelin önemli konuklarındandır. Bugün ismini ünlü yazardan alan Agatha restoran hala faaliyettedir. Ve yazarın otelde kaldığı 411 no’lu oda onun ismini taşır. • Mata Hari, • Yehudi Menuhin, • Jacqueline Kennedy, • 007’nin yaratıcısı Ian Flaming, • Kral VIII. Edward, • Kraliçe II. Elizabeth, • Avusturya-Macaristan İmparatoru Franz Joseph, • Şah Rıza Pehlevi, • Yugoslavya Devlet Başkanı Tito, • General Franz von Papen, • Zsa Zsa Gabor, • Alfred Hitchok, • Greta Garbo, • Sarah Bernhardt, • Alfred Hitchcock, • Pierre Loti, • Ninette de Valois, • Mikis Theodorakis gibi isimler yer alır.

FAMOUS GUESTS OF PERA PALACE HOTEL JUMAIRAH: • Mustafa Kemal Atatürk stayed at this hotel in 1917 for the first time and started to visit it more frequently afterwards. • Agatha Christie was one of the most important guests of the Hotel. Agatha Restaurant, which is named after her is still in service. The room 411, where she stayed, still carries her name. • Mata Hari • Yehudi Menuhin • Jacqueline Kennedy • The creator of 007, Ian Flaming • Edward VIII • Queen Elizabeth II • Franz Joseph; Emperor of Austria-Hungary • Shah Rıza Pehlevi, • Tito, President of Yugoslavia • General Franz von Papen, • Zsa Zsa Gabor, • Greta Garbo, • Sarah Bernhardt, • Alfred Hitchcock, • Pierre Loti, • Ninette de Valois, • Mikis Theodorakis, • Ernest Hemingway were among the notable guests of the hotel.

Respect for the Masters GF Turkiye

115


LÜKSÜN KÖKENİNE YOLCULUK

116

Bvlgari markasının kurucusu 1857 doğumlu, Yunanlı Sotirio Boulgaris’dir. Yunan seyyar gümüşçülüğünden kalma bilinen tek varis olan Sotirio, Yunanistan’da yaşanan eşkıyalık ve şiddet olaylarından kaçarak ailesiyle Corfu’ya yerleşir. 1870’lerin sonunda burada kendilerine bir dükkân açarlar ve Bvlgari’nin de marka öyküsü böylelikle başlar. Corfu’da ailesiyle birlikte hayatını sürdüren Bulgari’nin kurucusu genç metal işçisi Sotirio Boulgaris, 1880’lerde kendi yolunu çizmeye karar verdi ve Roma’ya taşındı. Kısa süreli bir ortaklık girişimi deneyiminden sonra, 1884’te “Sotorio” isimiyle kendi dükkânını açtı. Burada gümüş kemerlerden, tokalara, bileziklere, düğmelere, sofra takımlarına ve antikalara varan ürünler satışa sundu. 1800’lerin sonralarına doğru bu girişimci iş adamı, St. Moritz, San Remo, Naples, Bellagio ve Sorrento’da da satış noktaları açacak güce ulaştı. 1880 yılında Sotirio Boulgaris aile ismini, Romanvari bir isimle, Bulgari ile değiştirdi. Bu değişiklikten kısa bir süre sonra ise Bulgari soyismini vereceği Eleni ile evlendi ve 1889-1890 yıllarında sırasıyla Constantino ve Giorgio adında iki de oğlu oldu. Sotirio Bulgari bu arada işleri iyice ilerletmişti. Git gide büyüyen dükkân zincirlerini, konsantrasyonunu tek bir işe, yani mücevherat ve gümüş sektörüne, ayırmak istediği için sattı. 1905 yılında Roma’da, 20. yüzyıl boyunca Bulgari’ye merkezlik yapacak olan dükkânı satın GF Türkiye

Ustalara Saygı

aldı. Yani, No: 10’daki Via Condotti’yi. Bu yeni mağazada, kabartmalı ve işlemeli gümüş ürünlerden seramik dekorasyon malzemelerine; altın ve gümüş mücevherattan taşlı setlere kadar çok geniş yelpazeden ürünler satışa çıkardı. 20. yüzyılın ilk 20 yılına gelindiğinde ise Bulgari artık kozmopolit bir hava kazanmıştı. Sotirio’nun oğulları Constantino ve Giorgio kardeşler de bu süre içinde ilk iş deneyimlerini yaşadılar. I.Dünya Savaşı, aynı Bulgari de olduğu gibi tüm şirketler ve markalar üzerinde olumsuz etkisini gösteriyordu. Ancak Bulgari savaştan sonra ortam biraz daha düzelmeye başladığında gümüşten mücevherat parçalarına geçiş yapma kararı aldı. Ve bu kararla lüks markalar kervanına bir adım daha yaklaştı. Bulgari’den Bvlgari’ye… Sotirio Bulgari’nin 1932 yılında vefatının ardından, oğulları iç ve dış ilişkilerde yeni atılımlara girişti. Constantino ve Giorgio kardeşler markayı yeniden modellendirdiler. Via Condotti mağazasının ismini resmi


JOURNEY TO HEARTH OF THE LUXURY The founder of Bvlgari, Sotirio Boulgaris was born in 1857 at Greece. As the last successor of Greece traveling silversmith Sotirio, has moved to Corfu with his family because of increasing banditry and violence. So the Bvlgari’s brand story starts as they opened their first shop in the later 1870. Sotiriou Boulgaris a young metalworker, Founder of Bvlgari, who was still living with his family in Corfu, has decided to make his way to Rome in 1880. After a short partnership experience, he opened his shop with his own name, “Sotorio” at 1884. Here at Sotorio, wide range of silver product have been offered for sale. Later in 1800’s, this entrepreneur had the potential to open his new shops at St. Moritz, San Remo, Naples, Bellagio and Sorrento. At 1880, Sotirio Boulgaris had changed his family name to more Roman-like name “Bulgari”. After this change, he married Eleni and at 1889-1890, they had two child, Constantino and Giorgio. Sotirio Bulgari sold his well managed business for more focus on jewelry and silverware. In 1905, he bought the building at Rome which would be base for Bulgari in the 20th century; No:10 Via Condotti. At this new store, they sold embossed and studded silver goods, silver and golden jewelry, ceramic decorations. At the beginning of the 20th century, Bulgari became

117

more cosmopolitan. In the mean time Sotirio’s sons Constantino and Giorgio had their first business experiences. First World War has showed negative impact on all the companies and brands as well as Bulgari. After the war, Bulgari decided to produce silver jewelry pieces. And that decision has made them more elite and luxurious. From Bulgari to Bvlgari… After the death of Bulgari in 1932, his sons attempted to new initiatives in domestic and foreign affairs. Constantino and Giorgio brothers reshaped the brands. First they changed the Via Condotti to “BVLGARI” which is more Roman-like and they created pink and beige hallmark. Giorgio’s trip for buying jewelry, have lead him into Paris jewelry industry; Constantino’s passion for antique silverware, have inspiration for the company’s classic themed products. In the first half of the 19th century, both Paris fashion

Respect for the Masters

GF Turkiye


olarak ve Roman alfabesine uygun olarak ‘’BVLGARI’’ ile değiştirdiler. Markanın diğer perakendeci mağazalarında da kullanılacak olan pembe ve bej ‘’hallmark’’ını oluşturdular. Giorgio’nun mücevher satın almak için gerçekleştirdiği geziler onu Paris orijinli mücevher endüstrisine yönlendirirken; Constantino’nun antika gümüşlere olan tutkusu daha sonraları şirketin klasik temalı ürünlerinin ilham kaynağı olacaktı. 19. yüzyılın ilk yarısında Bvlgari, hem Paris etkisiyle şekillenen moda ürünlerine bağlı kaldı hem de, dünyada hâkim olan mücevher eğilimlerini takip etti. Marka bu bağlamda, 1920’lerde, Art Deco temasını benimsedi. 1930’larda Bvlgari, elmaslı platin setlere yöneldi. Refahın yavaş yavaş sağlanmaya başladığı savaş sonrası yıllarda mücevher evleri bol mücevherli elmas, zümrüt, safir setler üretmeye başladılar. Çiçek motifleri bu periyotta en popüler olan tasarımlar arasındaydı.

118

Bvlgari ünlülerin gözdesi Bvlgari’nin ünü giderek yayılmıştı. Savaş sonrası dönemlerde Bvlgari Mağazası’nın mermer katlı fa&ccedile kısmı dünyanın çeşitli yerinden gelen ünlülerin paparazzilere poz verdikleri bir yer haline geldi. Genişleyen müşteri profilindeki, 1960’lar İtalyan sosyetesi; Güney Amerika’nın ünlü politik figürü Evita Peron; Amerikan işadamı Nelson Rockefeller ve Woolworth’un kurucusu Samuel Henry Kress; İtalya’daki Amerikan büyükelçisi Clare Boothe Luce gibi isimler Bvlgari’nin mücevher dünyasındaki ününün artmasını ve gelişmesini sağladı. Bvlgari stili 1960’larda doğdu 1960’lı yıllarda İtalyan kuyumculuğu ve mücevherciliği yavaş yavaş Fransız etkisinden kurtulmaya, Bvlgari kardeşlerin stili de artık kendi özgün tarzlarını bulmaya başladı. Artık ürünler Fransız stilinden belli başlı noktalarda ayrılıyordu. Elmaslar daha çok renk oyunlarını destekleyici bir malzeme haline gelmeye başladı. Taşları seçerken kuyumcular geleneksel zümrüt-yakut-safir üçlüsü yerine üreticilerin artistik yeteneklerini sergilemeyi sağlayacak taş parçaları kullanmayı yeğlediler. Sonuç olarak düz, hoş ana hatlar üzerine işlenmiş ve stilize edilmiş sarı altın Bvlgari’nin klasik görünümünü tamamladı. 1967’de dümeni, ailenin üçüncü jenerasyonu, Giorgio’nun üç oğlu; Paolo, Gianni ve Nicola devraldı. En büyük oğul Gianni, Hukuk Fakültesi’nden mezun olduktan sonra ‘’playboy’’ tarzı bir yaşamı tercih etti. Otomobil yarışçısı olarak bir süre hayatına devam eden Gianni, 1980 GF Türkiye

Ustalara Saygı

yılında Bvlgari CEO’su oldu. Üçlemenin yaratıcısı olarak da bilinen Paolo ise dünyanın en önde gelen kuyumcusu olarak bilinmektedir. Nicola kardeşlerin en genci olduğu halde ailedeki en işadamı kişilik olarak bilinir. Kendisi ayrıca tasarım kısmıyla da ilgilidir. Nicola, antika konusunda da gözü doymaz bir madeni para koleksiyoncusudur. Hatta bu yüzden 1960’ların sonunda madeni para kullanımını Bvlgari’de yeniden canlandırmıştır. Uluslararası genişleme 1970’lerde başlıyor Bvlgari kardeşler ilk uluslararası mağazalarını 1970’te New York Fifth Avenue ‘deki Pierre Otel’de açtılar. 1970’li yılların sonunda Geneva’da, Monte Carlo’da ve Paris’ te üç mağazaları daha oldu. Bvlgari’nin bu dönemdeki tasarımlarında belirgin bir şekilde Tutankhamen ve antik Mısır etkisi hakimdi. Yine bu dönemde Hint motifleri, özellikle de yaprak motifleri 1970’lerde tasarımlarında yaygın şekilde kullanılmaktaydı. Bulgari tarihi boyunca cüzdan, broş benzeri ürünler ve kol saatleri yapmış olmasına rağmen 1970’lerin sonuna kadar piyasaya büyük bir saat koleksiyonu sunmamıştı. Klasik tasarımıyla ‘’BVLGARI BVLGARI ‘’ kol saati, siyah yuvarlak yüzü çevreleyen sarı altından oluşan modeli en çok bilinen ve yüksek satış rakamına ulaşan saati oldu. Diğer önemli tasarım ise Bvlgari’nin yılan-kıvrımlı saatiydi. 1970’ler şirket için oldukça başarılı ve parlak geçmiştir. Bu yıllar boyunca Bvlgari, çıtasını dünyanın en iyi mücevherat markasından yenilikçi ve inovatif bir marka olarak yükseltmiştir. Müşteri portföyü genişlemiş ve aralarında Sophia Loren, Audrey Hepburn, Kirk Douglas ve Elizabeth Taylor gibi ünlülerin yer aldığı prestijli bir müşteri yelpazesi oluşmuştur. Müşteri sadakati artmıştır. Bu on yılın sonunda Bvlgari’nin yıllık satış geliri 50 milyon dolara ulaşmıştı. Bvlgari’de 1980’li yıllar… 1980’ler Bvlgari’nin büyümede durağanlık yaşadığı yıllardı. Öyle ki şirket 1980’lerin son yarısına kadar yeni bir mağaza dahi açamadı. Bazı kaynaklara göre bu durgunluğun sebebi olarak üç kardeş arasındaki sürtüşmeler gösterilir. Hatta kardeşlerden Gianni, 1985 yılında CEO’luk görevinden istifa eder. Bu olaydan iki yıl sonra Nicola ve Paolo kardeşlerinin üçte birlik hissesini satın alırlar ve Gianni’nin Bvlgari markasını kullanmasına yasak getirirler. Bu arada kardeşler yeğenleri Francesco Trapani’ye CEO’luk teklifinde bulunurlar. 1981 yılında CEO olan Trapani göreve gelir gelmez, büyüme için agresif bir strateji uygular. İlk olarak Milano, Tokyo, Hong Kong, Osaka, Singapur ve Londra’da


trend and world jewelry trend has influenced Bvlgari. In this sense brand followed Art Deco theme at 1920’s. In 1930’s, Bvlgari, focused on the diamond platinum sets. İn the postwar period, jewelers mostly produced diamond, emerald and sapphire jewelry sets. Flower motifs were also among the most popular designs in this period. Bvlgari, favorite of celebrities Bvlgari’s fame has spread increasingly. In the post-war period, Bvlgari’s fa&ccedile floor became very famous place and celebrities used to pose for magazines at that marble floor. Celebrities like 1960’s Italian high society; South American political figure Evita Peron; American business man Nelson Rockefeller and founder of Woolworth Samuel Henry Kress; USA’s Italia embassador Clare Boothe Luce helped Bvlgari’s fame spread world wide. Bvlgari style was born in the 1960s In 1960’s, Italian’s jewelry fashion slowly be freed from French influence, in the mean time style of Bvlgari brothers now began to find their own unique style. Now the celebrities were separating from French style at some points. Diamonds started to have supportive role at colorful plays. Jewelers preferred the materials that helps them to show their skills rather then emerald-ruby-sapphire trio. As a result, flat, processed on nice outlined and a stylized yellow gold, completes the Bvlgari’s classic look. In 1967 the helm of the family took over by the third generation, Giorgio’s three sons; Paolo, Nicola and Gianni. Oldest brother Gianni, chose “playboy” life style after the University graduation. He continued his career as car racer for sometime and in 1980 he became Bvlgari’s CEO. Paolo is also known as the creator of the trilogy, known as the world’s most prominent jeweler. Nicola, known as the businessman in the family even though he is the youngest. Also he

is responsible for designing and he is a grasping coin collector. İn fact the use of coins in the late 1960s Bvlgari has revived again. International expansion begins in 1970 Bvlgari brothers have opened their first international store at New York Fifth Avenue, Pierre Otel in 1970. At the end of 1970’s, there were three more stores at Geneva, Monte Carla and Paris. Bvlgari’s design was influenced by Tutankhamen and ancient Egypt in this period. Also Indian motif, especially leaf motifs were used extensively in the 1970s. Throughout the history of Bvlgari, wallets, watches, brooches and other similar products put on the market, but never exhibited a large watch collection until the end of the 1970’s. With its classic design, ‘’BVLGARI BVLGARI” watches, black rounded face with golden surrounding model has the highest sale numbers and became the most well known model. Other important design was snake-curved of the Bvlgari watch. The 1970’s was quite successful for the company. During these years, Bvlgari has raised its bar from world best jewelry brand to most innovative brand. Bvlgari expanded their customer portfolio, including celebrities like Sophia Loren, Audrey Hepburn, Kirk Douglas and Elizabeth Taylor. Customer loyalty has raised. In the end of this decades, Bvlgari’s annual sales revenue reached $ 50 million. Bvlgari in 1980’s ... The 1980s were the years of stagnation for Bvlgari’s business. Such that company could not even open a new store until the last half of the 1980s. According to some sources as the reason for this stagnation is because of bickering between the three brothers. İn fact Gianni resigned from the CEO duties in 1985. Two years later Nicola and Paolo bought their brothers one of three

Respect for the Masters

GF Turkiye

119


120

mağazalar açar. 80’ler henüz bitmeden Münih ve New York’a da yeni mağazalar açılır. Şirket her ne kadar kuyumculuk sektörünün üst sıralarında yer alıyor olsa da, Bvlgari’nin ‘’takılabilirlik’’ alanındaki ilerleme ve gelişiminde dikkate değer rol oynayan, 1980 yılı tasarımlarıydı. Gianni Bulgari şirketten ayrılmadan önce, 1981’deki International Daily News röportajında: “Kaliteyi sevmek ve onu istemek için zengin olmak zorunda değilsiniz.’’ diyordu. Bu iki konsept Bulgari’nin var olan hedef kitlesini daha da genişletirken bir yandan da yüksek kaliteli ürünler ve tasarımlar yapan marka misyonunu da devam ettirmesini sağlamıştır. Bvlgari 1982 yılında oldukça modüler tasarıma sahip “Parentesi’’ adını verdikleri bir seri üretti. Bireysel öğeler ile istenildiği şekilde kombine edilebilen sonsuz çeşitliliğe sahip yüzük, küpe, saat, bilezik, kolyeler üretildi. 1980’lerde ‘’Docio Cuore’’ , ‘’Boules’’ , ‘’ Gancio’’ , ve ‘’Alveare’’ adlı tasarımlar Bvlgari’nin satışlarını üçe katladı ve 1989’da Bulgari’nin satış rakamı 150 milyon dolara kadar ulaştı. 1990’larda diğer lüks ürünler kategorisinde de çeşitliliğe gidiliyor Bvlgari, 1990’larda da modüler takı koleksiyonu lansmanlarına devam etti. Bu dönemde piyasaya çıkan ‘’Saetta’’, ’Naturilia’’, ‘’Celtica’’, ‘’Doppio Passo’’, ‘’Chandra’’ ve’’Trika’’ adlı koleksiyonlara ait desenler ve motifler zamanın önemli Bvlgari parçası olarak bilinen önemli statü sembolleriydi. Bvlgari her ne kadar saat ve takı sektörüne ait ürünler piyasaya sürse de, gümüş sofra takımları ve hediyelik ürünler gibi kategorilere de giriş yaptı. İki yıl süren araştırmalar sonunda, ilk kokuları olan ‘’Eau Perfumme’’ adlı, yeşil çay özlü, unisex parfümü piyasaya sundu. GF Türkiye

Ustalara Saygı

Bunu, 1994’te BVLGARI pour Femme ve 1995’te de BVLGARI pour Homme adlı parfümler takip etti. 1996 yılının sonunda parfüm kategorisi Bvlgari’nin yıllık satışlarını yüzde 14 arttırdı ve 40 milyon dolar katkı sağladı. 1996’da ipek eşarp ve kravat üretimine başladı. Aynı yıl, güneş gözlüğü ve diğer optik ürünlerinde kullanmak üzere İtalyan şirketi Luxottica’nın hallmark haklarını satın aldı. Bvlgari koleksiyonuna ait deri ürünler (çantalar ve diğer aksesuarlar) de 1997’de satışa sunuldu. Yeni açılan şubelerin artmasıyla, bugün eski Sovyetler olarak bilinen ülkelerde, Avrupa’da, ABD’de, Asya’da çok iyi bir perakende zinciri oluşturan Bvlgari, coğrafi ağını Orta Doğu’dan Avustralya’ya kadar genişletti. 1990 yılından 1996’ya kadar şirket iki yüzden fazla mağaza açtı. Temmuz 1995’te, Milan Borsası’nda halka arzı gerçekleşen şirket, iki günde yüzde 32.1 hissesini sattı. Hisse senetlerinin performansı, tabanındaki hızlı genişlemenin bir göstergesiydi. Şirketin CEO’su Trapani, bu dönemin tartışılmaz lideriydi. Bu zeki stratejist, aile şirketine yaptığı büyük katkılardan dolayı ortaklıktan özel bir payla ödüllendirildi.1997’de henüz 39 yaşındayken, şirketin en önemli pozisyonundaki yerine sahip olacağına emin gözüyle bakılıyordu. Nitekim öyle de oldu. İtalya’nın efsanevi markalarından Bvlgari, 1995 yılında her ne kadar halka arz edilse de, Paolo kardeşler ve Nicola Bulgari şirketin yüzde 61.8 oranındaki payına sahipti. Ancak tarihler Mart 2011’i gösterdiğinde LVMH (Louis Vuitton Moet Hennessy) grubu ünlü mücevher ve lüks tüketim markası Bvlgari’de büyük hisse sahibi oldu. LVMH yöneticilerinin 6 Mart 2011’de ilan ettikleri bu satış, New York Times’a göre yaklaşık 3,7 milyar Euro veya 5 milyar Doların üzerinde.


share and forbid him to use Bvlgari brand name. In the mean time brothers have offered CEO position to their nephew Francesco Trapani. After he became CEO, he applied aggressive strategies for growth. First he opened Bvlgari stores at Milano, Tokyo, Hong Kong, Osaka, Singapore and Londra. Just before end of the 80’s second store has opened at Munich and New York. Although the company was at the top of the jewelry industry, Bvlgari’s usage rate was raised with their design at 1980’s. Before leaving the company Gianni Bulgari said “Quality is love and you do not have to be rich to ask him. ‘’ at an interview on International Daily News. These two concept widen Bvlgari’s targeted customer on the other hand it helped continue to Bvlgari to produce high quality product and special design brand image. İn 1982, Bvlgari released their very modular design “Parantesi”. Individual items elements can be combined with the endless variety of rings, earrings, watches, bracelets, pendants were produced. In the 1980s, ‘Docio Cuore’ ‘,’ ‘boules’ ‘,’ ‘GANCIO’ ‘and’ ‘Alveare’ design has tripled its sales and Bvlgari’s sales in 1989 reached up to US $ 150 million. 1990’s comes with variety at other products category Bvlgari, continued to launches modular jewelry collection in the 1990s. During this period, collections like ‘’ Setta ‘’ Naturalia ‘’, ‘’ Celtica ‘’, ‘’Doppio Passo ‘’, ‘’ Chandra ‘and’Trike” was important status symbols. Although Bvlgari produced watches and jewelry also started to sell silver tableware and gift. After two years of research, they put their

first perfume named “Eau Perfumme” which have green tea extract. Bvlgari watches and jewelry sector, although of products on the market if it takes the silver tableware and debuted in categories such as gift items This followed by Bvlgari pour Femme and Bvlgari Homme at 1994 and 1995. This products increased Bvlgari’s annually sale by 14%, 40 million dollar. In 1996, the silk scarf and tie production began.That same year, Italian company Luxottica’s hallmark right have been bought for sun glasses and the other optical products. Bvlgari collection of leather goods (handbags and other accessories) was launched in 1997. With increasing store numbers, Bvlgari has stores country like, today known as old Soviet’s country, Europe, USA, Asia , Middle East and Australia. Between 1990 and 1996, more than two hundred store have been opened. İn 1995 July, company went public at Milan Stock Market and in two days sold 32.1% of their shares. This performance revealed the company’s true value. CEO Trapani, was the absolute leader of that area. This genius strategist has been rewarded with company’s share for his contribution to this family company. Even though Italian legendary company Bvlgari became public in 1995, Paolo brother and Nicola Bulgari still have the 61.8% of the company’s share. But in 2011 March, LVMH (Louis Vuitton Moet Hennessy) group bought large amount of company’s share. Accounting to New York Times it was more LVHM paid more than 3.7 billion Euros so approximately 5 billion Dollars.

Respect for the Masters

GF Turkiye

121


122

MÜKEMMELLİĞE AÇILAN MUTFAK LE CORDON BLEU Cordon Bleu (Mavi Kurdele) kelimesi yüzyıllardır mutfak sanatlarında mükemmellikle eş anlamlı kabul ediliyor. Markanın adı ilk kez 16. yüzyılda Fransa Kralı III. Henri tarafından kurulan Saint-Esprit Şövalyeleri ile ortaya çıkmıştır. Zaferlerini şatafatlı ziyafetlerle kutlayan birliğin sembolünde bulunan mavi kurdele nedeniyle Le Cordon Bleu, 16. yüzyıldan itibaren mutfaktaki mükemmeliyetin simgesi olmuştur. Cordon Bleu’nun mükemmellik efsanesi, Fransa’da 19. yüzyılda tekrar ivme kazanır. 10 Ocak 1895’te Marthe Distel; La Cuisiniere Cordon Bleu isimli haftalık bir dergi çıkarmaya başlar. Bu dergi Fransa’daki ilk yemek dergisidir. İlk yemek okulu da kısa süre sonra dergiyi takip eder ve 15 Ekim 1895’tarihinde, Paris’teki St Honoré sokağında, Palais Royal’in çok yakınında aşçılık okulu kapılarını açar. Yemek kursları hemen büyük bir başarı yakalar. Yemek derslerinde elektrikli ocak kullanılması da o dönemde GF Türkiye

Ustalara Saygı

daha önce görülmemiş, dikkate değer bir teknolojik gelişme olarak kabul görür. Dönemin en özel reçete koleksiyonunu oluşturarak binlerce kopya ile okurlarını eğiten dergi, hayatına 70 yıl devam eder. Le Cordon Bleu’nun da uluslararası ünü hızla büyür ve yurtdışından da bir çok öğrenci programa kaydolmaya başlar. Daha ilk günden itibaren, Le Cordon Bleu’da dünyanın en itibarlı şefleri eğitim verir. Bunlardan biri de büyük usta Şef August Escoffier’in kadim


123

THE KITCHEN OF PERFECTION LE CORDON BLEU The term Cordon Bleu has been associated with perfectness in culinary arts for centuries. The name of the brand comes from Saint-Esprit Knights, established by Henry III of France in 16th century. Le Cordon Bleu has become the symbol of perfectness since 16th century because of the gaudy feasts that were held for celebrating the troop’s victory. The fame of Cordon Bleu for its perfectness gained momentum again in France in 19th century. Marthe Distel started to publish a magazine named “La Cuisiniere Cordon Bleu” on 10th of January 1895. This magazine was the first culinary magazine in France. The first culinary school came after the magazine. It was opened near Palais Royal, in St Honoré Street in Paris on 15th of October 1895. The cooking courses achieved a great success immediately. The use of electric furnace was regarded as a remarkable technological advancement which hadn’t been observed until then. The magazine, which educated its readers by creating the most special

collection of recipes in its era, survived for 70 years. The international reputation of Le Cordon Bleu increased and many foreign students started to register to the programme. The most prestigious chiefs offered trainings at Le Cordon Bleu from day one. One of them was Chef Henri-Paul Pellaprat, an old friend of Master Chef August Escoffier. Chef Pellaprat worked as a trainer at Le Cordon Bleu for 32 years. He wrote the books “L’Art Cullinaire (Culinary Art)” and “La Cuisine Familiale et Pratique (Practical Home Cooking)” in the meantime. These books appeared on the best-seller list and they are considered to be classics of cook books even today.

Respect for the Masters

GF Turkiye


124

dostu Şef Henri-Paul Pellaprat’dır. Şef Pelleprat, Le Cordon Bleu’da 32 yıl eğitmenlik yapar. Bu süre zarfında “L’Art Cullinaire – Mutfak Sanatı” ve “La Cuisine Familiale et Pratique – Pratik Ev Yemekleri” kitaplarını yazar. Bu kitaplar döneminin en iyi satan kitapları listesine girer ve günümüzde de yemek kitaplarının klasiklerinden sayılmaktadırlar. Diğer ünlü şefler arasında; profesyonel bir pastacılık yayını direktörü Chef Barthélémy, Paris’te çok meşhur ve seçkin bir ikram firmasının idarecisi Chef Charles Poulain, popüler ve önemli birçok yemek kitabı yazarı Chef August Colombié sayılabilir. Dersler, döneminin en saygı duyulan şeflerinden biri olan Chef Charles Driessens tarafından yönetilir. İlerleyen zamanlarda Chef Driessens, Le Cordon Bleu’nün eğitim müdürü olur. Paris okulu II. Dünya Savaşı’ndaki Alman kuşatması sırasında kapanır, savaş sonrası Elisabeth Brassard okulu devralır ve tekrar hayata geçirir. Brassard, senelerce Cordon Bleu’nün « Büyük Hanımefendisi » (Grande Dame du Cordon Bleu) olarak anılır. Üstün marka elçileri Kurulduğu günden bu yana, Le Cordon Bleu’nun gelişimine en büyük katkıyı geniş mezun ağı sağladı. 1933’de Paris’te öğrencilik yapmış olan Rosemary Hume, Londra’da, Victoria Caddesi üzerinde L’Ecole du Petit Cordon Bleu – Küçük Cordon Bleu Okulu’nu açar. Londra’daki eğitim de Paris’te olduğu gibi en üst düzey kalitededir. Tek farkı okulda zaman zaman İngiliz malzemeleri ve reçetelerinin de kullanılmasıdır. Açılışından yirmi yıl sonra, Kraliçe 2. Elizabeth’in taç giyme töreni kutlamalarında verilen öğle yemeğinde, Cordon Bleu tarafından yaratılan, günümüzde daha çok Tavuk Cordon Bleu olarak bilinen, “Chicken Coronation” yemeğinin sunulması ile okulun başarısını daha da taçlandırmış olur. GF Türkiye

Ustalara Saygı

1945’de ABD Ordusu, görev bitimlerinden sonra ABD askerlerinin Le Cordon Bleu’de eğitim görmesine izin verir. Bu haktan faydalanan eski ABD Subaylarından biri de Julia Child’dır. Julia Child, eğitimini tamamlayarak ülkesine döndükten sonra televizyonda Fransız Mutfağı hakkında program yapmaya başlar. Julia Child sayesinde yüksek mutfak sanatı, orta sınıfın da ulaşabileceği bir şekil alır. Sınıf arkadaşları Simca Beck ve Luisette Bertholle ile beraber yazdığı “Mastering the Art of French Cooking- Fransız Mutfak Sanatlarında Uzmanlaşma” birçok yeni gelinin tercihi olur ve birçok baskı yapar. Julia’nın popüler bir televizyon şahsiyeti olması, Le Cordon Bleu’nun dünya çapında bir bilinirlik kazanmasını ve Le Cordon Bleu isminin mutfakta mükemmeliyetle özdeşleşmesini sağlar. Julia Child 2004’de öldükten sonra, milyonların izlediği mutfağı bakır tencere-tavaları ile Washington DC’de bulunan Smithsonian Müzesi’nde sergilenmeye alınır. Küreselleşme ve çeşitliliğe saygı 1984 yılında, Remy Martin ve Cointreau ailelerinden gelen André J. Cointreau, şirket başkanı ve CEO’su olarak göreve başlar. Cointreau’nun okulun ve mezunlarının dünyada daha da etkin olacağı konusunda içsel görüşü kuvvetlidir. Kendisi her zaman Le Cordon Bleu’nun uluslararası bir okul olmasıyla ve uluslararası çeşitlilik gösteren bir mezunlar ağı ile güçlü bir geleceği olacağı inancına sahiptir. Le Cordon Bleu, tüm okullarında yüksek mutfak standartlarını korurken bölgesel mutfaklara da saygı gösterir. Bu felsefeden doğan beklenmedik memnuniyet verici bir sonuç da, Fransız eğitmenlerin ve farklı ülkelerdeki diğer şeflerin birlikteliğinin gurme mutfaklarda “Füzyon”un doğmasına zemin hazırlaması olur. Zaman içinde, müfredat daha da gelişir ve gastronomi alanında lisans


There were also other famous chefs; such as, Chef Barthélémy, the director of a professional pastry publication; Chef Charles Poulain, the manager at a very famous and exclusive catering firm; and Chef August Colombié, the author of many important cook books. The lectures were administered by Chef Charles Driessens, one of the most respected chefs. Later on, Chef Driessens became the training director of Le Cordon Bleu. Paris school was shut down during the German siege; after the war, Elisabeth Brassard took over the school and re-opened it. Brassard was remembered as “The Great Lady of Cordon Bleu” (Grande Dame du Cordon Bleu) for years. Great ‘Brand Ambassadors’ The biggest contribution to the development of Le Cordon Bleu has come from its wide alumni network since its establishment. Rosemary Hume, who was a student in Paris, opened L’Ecole du Petit Cordon Bleu, located in Victoria Street in London, in 1933. The education in London was of the highest quality just as in Paris. The only difference was the use of English ingredients and recipes from time to time. The success of the school grew further when it created and served the course “Chicken Coronation”, widely known as “Chicken Cordon Bleu” today, for the celebration lunch of Queen Elizabeth II’s coronation. In 1945 the US military permitted the soldiers to receive education at Le Cordon Bleu after the end of their service. One of the US military officers who enjoyed this permission was Julia Child. Julia Child started to host a TV cook show about French cuisine after she completed her education and returned to her home country. The high culinary art became accessible to the middle class thanks to Julia Child. The book “Mastering the Art of French Cooking”, which she wrote with

her classmates Sima Beck and Luisette Bertholle, was popular among many prospective brides and was published many times. The fact that Julia was a popular TV personality provided Le Cordon Bleu with worldwide reputation and association with perfectness in culinary arts. After Julia Child’s demise in 2004, her cook show kitchen, which was watched by millions, started to be exhibited with its copper pots and pans in Smithsonian Museum in Washington DC. Globalization and respect for diversity André J. Cointreau, having ties with the families of Remy Martin and Cointreau, started to work as the company president and CEO in 1984. His had strong ideas about further influence of the school and the alumni. He has always believed that the school can have a bright future only by being international and having an internationally diversified alumni network. Besides keeping high standards in all schools, Le Cordon Bleu also respects regional cuisines. The unexpected but pleasurable outcome of this approach was that it paved the way for emergence of “Fusion” in gourmet cuisines as a result of cooperation of French trainers with the chefs from different countries. After a while, the curriculum was developed more and more, and undergraduate and graduate programmes in restaurant management, catering management, international hotel and resort management were launched. Le Cordon Bleu kept growing in collaboration with higher education institutions e.g. Francisco de Vitoria University (Madrid), Özyeğin University (Istanbul) and others in countries such as; Japan, Peru, Korea and New Zealand. Le Cordon Bleu has become one of the most important education institutions with its 40+ schools Respect for the Masters

GF Turkiye

125


ve yüksek lisans programları, restoran yönetimi, ikram yönetimi, uluslararası hotel ve resort yönetimi programları eklenir. Le Cordon Bleu, aralarında Japonya, Peru, Kore, Yeni Zelanda gibi ülkelerin de olduğu ve Madrid’te bulunan Francisco de Vitoria Üniversitesi ve İstanbul’da bulunan Özyeğin Üniversitesi gibi yüksek eğitim kurumları ile işbirliği içinde küresel olarak genişlemeye devam eder. Le Cordon Bleu, günümüzde 20 ülkede ve 40’tan fazla okulu ile 70 değişik ülkeden gelen yılda 20 bin öğrenciye eğitim veren dünyanın en önemli eğitim kurumlarından bir haline gelir.

126

Mükemmellik merkezi Özyeğin Üniversitesi ve Le Cordon Bleu Temmuz 2012’de bir işbirliği anlaşması imzaladı. Bu işbirliği çerçevesinde üniversite bünyesindeki Gastronomi ve Mutfak Sanatları Lisans Programı öğrencileri Le Cordon Bleu şeflerinden verilen müfredatı takip ediyorlar. Bunun yanı sıra Özyeğin Üniversitesi kampüsünde bulunan 3650 metrelik, “mükemmellik merkezi”nde, gastronomi meraklılarına yönelik günlük kursların yanı sıra, kariyer değişikliği isteyen ya da sektörde çalışan fakat buradaki bilgisini Le Cordon Bleu eğitimi ile taçlandırmak isteyenlere dokuz aya kadar süren sertifika programları sunuluyor. Okulun kapıları, yeme-içme sektörünün içinden ya da dışından olma ayırımı gözetmeksizin, mutfak bilgisini derinleştirmek isteyen herkese açık. Le Cordon Bleu Türkiye Direktörü – Defne Ertan Tüysüzoğlu, “Le Cordon Bleu’u Türkiye’ye en nihayetinde kazandırmış olmaktan büyük mutluluk duyuyoruz. Öğrencilerimiz, Le Cordon Bleu’nun 120 yıllık mutfak tecrübesi ve uluslararası know-how’ından faydalanarak, mutfak sanatlarında her yönüyle gelişiyorlar. Öğrencilerimiz Le Cordon Bleu tarafından atanmış dünyanın en iyi şeflerinden bire bir pratik eğitim alıyorlar. Bu sene 120. yıl kutlamaları çerçevesinde okulumuzda, seminerler, şeflerle söyleşiler, mezun toplantıları ve halka açık gastro-show’lar düzenliyoruz. Mutfak sanatlarında mükemmelliğe adanmışlığımız sayesinde mezunlarımız Türk Gastronomi’sinde yeni bir çığır açacaklar ve Le Cordon Bleu ismi dünyanın dört bir yanında olduğu gibi Türkiye’de de akla inanılmaz lezzet, tat ve güzellikler getirecek”diyor. Ünlü mezunlar Yüzyıldan daha uzun bir süredir; Le Cordon Bleu yeme-içme sektörünGF Türkiye

Ustalara Saygı

de kariyer hedefleyenlere, hayallerini gerçeğe dönüştürmelerini sağladı. Bunlar arasında pek çok ünlü isim de vardı. Julia Child: Amerikalı Master-Chef, Bestseller Yemek Kitapları Yazarı, Uluslararası Televizyoncu. “Fransız Şef” isimli televizyon şovu ilk olarak 1963’de televizyonda gösterildi. Julia, Paris okulundan mezun oldu. Gaston Acurio: Aşçı, yazar, işadamı ve Peru mutfağı temsilcisi. 2005 yılında Güney Amerika’nın en önemli iş dergisi, America Economia dergisi tarafından Yılın Girişimcisi olarak seçildi. 80’lerde hukuk okumaya başlayan Gaston Acurio, mutfağa karşı olan tutkusu nedeni ile okulu bırakıp Le Cordon Bleu’da mutfak eğitimi almaya karar verdi. Orada şimdiki eşi Astrid ile tanıştı ve Peru’ya dönerek 1994’de seçkin Peru mutfağı sunan Astrid&Gaston’u açtılar. İlk başta Fransız yemekleri ağırlıklı olan restoranda kısa sürede Peru malzemeleri ve klasik yerel reçeteler denenmeye başlandı. 2012’de restoran “Dünya’nın en iyi 50 Restoranı” listesinde 35. sırayı aldı. Günümüzde 12 ülkede 33 restoranı ile Acurio, Peru mutfak ihtilalini gerçekleştiriyor. Kiri Tannenbaum: Yazar, editör, restoran kritikeri ve James Beard Vakfı’nın eski editörü. Tannenbaum, Time Out New York’ta, Food&Wine, The New York Post, In New York, Metromix, Citysearch ve farklı yayınlarda köşe yazarlığı yaptı. Şu anda Hearst’de Web Editörü olarak çalışıyor. Paris okulundan mezun oldu. Nancy Silverton: Spago restoranının eski pasta şefi, Le Brea Bakery’nin kurucusu ve eski sahibi, 1990 James Beard Vakfı tarafından yılın Pasta Şefi ödülünü aldı. Mario Batali ile Pizzeria Mozza ve Osteria Mozza’nın ortağı. Çok bilinen “Breads from La Brea Bakery” isimli kitabı gibi birçok best-seller yemek kitabının yazarı. 1999’da Bon Appetit dergisinin en iyi yemek zanaatkârı ödülü gibi bir çok ödül sahibi. ABD’de Artizanal Ekmek Hareketinin öncüsü olarak kabul edilen Silverton Londra Le Cordon Bleu’den mezun olmuştur. Nathalie Dupree: Yarım milyondan fazla satan on yemek kitabının yazarı, PBS ve Food Network kanallarında yayınlanan birçok yemek programının sunucusu. Aldığı birçok ödülün yanı sıra, James Beard Vakfı tarafından iki kez ödüle layık görüldü. Dupree Julia Child’ın program sayısı rekorunu kıran tek televizyoncudur. Yeni Güney Amerika Mutfağı hareketinin öncüsüdür. Atlanta’da bulunan Rich’s Mutfak Okulu’nun yöneticisidir. Dupree, Londra’dan mezun olmuştur.


in 20 countries and 20,000 students coming from 70 countries every year. Centre of Perfection Özyeğin University and Le Cordon Bleu signed a collaboration agreement in July, 2012. Thanks to this collaboration, the undergraduate students of Gastronomy and Culinary Arts in the university follow the curriculum developed by Le Cordon Bleu chefs. In addition to this, in the “Centre of Perfection” located in the 3650 m2 campus of Özyeğin University, there are daily courses for gastronomy enthusiasts and certificate programmes that go on for up to 9 months for those who want a career change and for those who already work in gastronomy but also want to improve themselves with Le Cordon Bleu training. The door of this centre is open for everybody who wants to expand their culinary knowledge regardless of their background. Le Cordon Bleu Turkey director, Defne Ertan Tüysüzoğlu, stated: “We are very happy to have brought Le Cordon Bleu to Turkey. Our students improve themselves in every aspect of culinary art thanks to their benefit from Le Cordon Bleu’s 120-year-old culinary experience and international know-how. They receive a practical training from the chefs who are appointed by Le Cordon Bleu and are among the best chefs in the world. This year, in order to celebrate the 120th year, we are holding seminars, interviews with our chefs, alumni meetings and public gastro-shows. Thanks to our devotion to perfection in culinary arts, our graduates will open new doors in Turkish gastronomy and the name Le Cordon Bleu will connote incredible flavours, taste and beauties in Turkey, just as it does all over the world.” Notable Alumni For more than a century Le Cordon Bleu has been helping people who want to realize their career dreams in culinary sector. There are many famous people among those: Julia Child: American master chef, author of bestseller cook books, international TV personality: Her show “French Chef” was broadcasted in 1963 for the first time. She graduated from the school in Paris.

Gaston Acurio: Chef, author, businessman and a representative of Peruvian cuisine: He was named the entrepreneur of the year by America Economia, the most important business magazine in South America. He started studying law in 80’s but dropped out because of his passion for cooking and decided to receive culinary training at Le Cordon Bleu, where he met his current wife, Astrid. He then returned to Peru and opened the restaurant Astrid&Gaston, which served prominent Peruvian cuisine. At first, there were mostly French dishes in the restaurant. However, after a short while, they started to cook Peruvian ingredients and local recipes. The restaurant ranked in 35th place on the list “The best 50 restaurants in the world”. Now Acurio is fulfilling a Peruvian cuisine revolution with 33 restaurants in 12 countries. Kiri Tannenbaum: Author, editor, restaurant critic, former editor in James Beard foundation: Tannenbaum worked as a columnist in Time Out New York, Food&Wine, The New York Post, In New York, Metromix, Citysearch and some other publications. She is currently working as a web editor at Hearst. She graduated from the Paris school. Nancy Silverton: Former pastry chef of Spargo restaurant, Founder and former owner of La Brea Bakery. She received the Pastry Chef of the Year award from James Beard Foundation. She is also a co-owner of Pizzeria Mozza and Osteria Mozza alongside with Mario Batali and the author of many best-seller cook books such as the well-known book “Breads from La Brea Bakery. She received many awards, including the “The Best Culinary Artist” from Bon Appetit magazine in 1999. Silverton, who is considered to be the pioneer of the Artisan Bread movement in USA, graduated from London Le Cordon Bleu. Nathalie Dupree: Author of ten books that sold more than half a million, host of many cooking shows broadcast by PBS and Food Network: She has been awarded twice by James Beard Foundation apart from many other awards. She is the only TV personality that broke Julia Child’s record for the number of programs. She is a pioneer of the new South America cuisine and the manager of Rich’s Cooking School. She graduated from the London school.

Respect for the Masters

GF Turkiye

127


128

Dünden Bugüne Le Cordon Bleu Paris 1895 Fransız gazeteci Marthe Distel «La Cuisinière Cordon Bleu» adlı bir yemek dergisi çıkarmaya başladı. Aynı senenin Ekim ayında, dergi aboneleri ilk Le Cordon Bleu sınıf eğitimine davet edildiler. 1914 Le Cordon Bleu Paris’te dördüncü okulunu açtı. 1927 16 Kasım’da yayınlanan London Daily Mail gazetesi Le Cordon Bleu’ye yaptığı gezinin ardından şunu yazdı. “Bir sınıfta sekiz farklı milletten insan olması onlar için hiç garip değil”. 1933 Şef Henri-Paul Pellaprat’nın gözetiminde Le Cordon Bleu Paris’te eğitim alan Rosemary Hume ve Dione Lucas, Londra’da L’Ecole du Petit Cordon Bleu isimli okulu ve Au Petit Cordon Bleu isimli restoranı açtılar. 1942 Dione Lucas, New York’ta Le Cordon Bleu okulunu açtı. En iyi satanlar listesine girmeyi başarmış olan Cordon Bleu Yemek Kitabı’nın (The Cordon Bleu Cook Book) da yazarı olan Lucas, aynı zamanda televizyonda yemek programı hazırlayıp sunan ilk kadın oldu. 1948 Le Cordon Bleu görev sürelerini tamamlayan genç erlerin profesyonel eğitimi için Pentagon tarafından akreditasyon aldı. Julia Child da Le Cordon Bleu Paris’e kabul edilip kayıt oldu. 1953 Le Cordon Bleu, Londra, İngiltere Kraliçesi 2. Elizabeth’in taç giyme töreninde verilen yemekte yabancı diplomatlara sunulan “Coronation Chiken” adlı yemeği yarattı. 1954 Billy Wilder tarafından yönetilen, Audrey Hepburn’ün oynadığı “Sabrina” isimli Hollywood filminin başarısı Le Cordon Bleu’nun giderek artan şöhretine katkıda bulundu. 1984 Rémy Martin ve Cointreau şirketlerinin kurucu ailelerinden gelen Cointreau ailesi, Le Cordon Bleu Paris’in başkanlığını devralarak 1945’ten beri okulun yöneticiliğini yapmakta olan Mrs. Elisabeth Brassart’ın yerine geçti. 1988 Le Cordon Bleu Paris, Eyfel Kulesi’nin yanındaki rue du Champ de Mars sokağından, Paris’in 15. bölgesinde bulunan rue Léon Delhomme sokağına taşındı Le Cordon Bleu Ottawa ilk öğrencilerini kabul etmeye başladı. 1991 Önce Tokyo’da, daha sonar da Kobe’de Le Cordon Bleu Japınya okulları açıldı. Okullar bugün “Japonya’daki Küçük Fransa” olarak tanınıyor. 1995 Le Cordon Bleu Paris, mutfak sanatlarının kültür elçisi olarak 100. yılını kutladı. İlk kez Şangay bölgesindeki Çinli yetkililer, şeflerini Le Cordon Bleu Paris’te eğitim alması için yurtdışına gönderdi. 1996 Avusturalya’daki Le Cordon Bleu Sidney, New South Wales hükümetinin ricası ile faaliyetlerine başladı ve 2000 Sidney OlimGF Türkiye

Ustalara Saygı

piyat Oyunları’na hazırlık için şeflere eğitim sundu. 1998 Le Cordon Bleu, ABD Kariyer Eğitim Kuruluşu ile özel bir anlaşma imzalayarak uzmanlığını Amerika Birleşik Devletleri’ne taşıdı ve Mutfak Sanatları ve Otel İşletmeciliği dalında kendine özel müfredatı ile Ön Lisans eğitimi vermeye başladı. 2002 Le Cordon Bleu Kore ve Le Cordon Bleu Meksika kapılarını ilk öğrencilerine açtı. 2003 Le Cordon Bleu Peru faaliyetlerine başladı. Kurum hızlı bir yükseliş ile ülkenin bir numaralı mutfak sanatları okulu haline geldi. 2006 Le Cordon Bleu Tayland, Dusit International adlı kuruluş ile ortaklık başlattı. 2009 Dünya çapındaki Le Cordon Bleu okulları, Meryl Streep’in Le Cordon Bleu Paris mezunu meşhur Julia Child’ın hayatını oynadığı “Julie ve Julia” Hollywood filminde yer aldı. 2011 Le Cordon Bleu Madrid Francisco de Vitoria Üniversitesi işbirliği ile açıldı. İlk Le Cordon Bleu çevrimiçi Gastronomik Turizm programı lanse edildi. 2012 Le Cordon Bleu Malezya, Sunway Üniversite Koleji ile birlikte açıldı. Le Cordon Bleu Londra Bloombsbury meydanındaki yeni binasına taşındı. Le Cordon Bleu Yeni Zelanda Wellington’da açıldı. 2013 Le Cordon Bleu Türkiye ilk diploma programı öğrencilerini mezun etti. Le Cordon Bleu Tayland, Asya’daki En İyi Mutfak Sanatları Okulu ödülünü kazandı Le Cordon Bleu Filipinler, Manila’daki Ateneo Üniversitesi ile yapılan işbirliği sonucu açıldı. 2014 Le Cordon Bleu Hindistan, öğrencilerine Otel ve Restoran İşletmeciliği dalında Lisans eğitimi vermek üzere açıldı. Le Cordon Bleu Lübnan ve Le Cordon Bleu Hautes Etudes du Goût (Le Cordon Bleu Yüksek Tat Çalışmaları) 10. yıldönümlerini kutladılar. 2015 Le Cordon Bleu’nün 120. yıldönümünü tüm dünyada kutlandı. Le Cordon Bleu Şangay ilk öğrencilerini kabul etmeye başladı. Le Cordon Bleu Peru üniversite statüsü kazandı. Le Cordon Bleu Tayvan, NKUHT ve Ming-Tai Enstitüsü ile birlikte kapılarını açtı. Le Cordon Bleu, mevcut program yelpazesini genişletip devlet ve özel kurumlar yeni ortaklıklar içine girerek faaliyetlerini çeşitlendirmeye ve Melbourne, Santigo de Chile ve Rio de Janeiro’da yeni açtığı okullar ile uluslararası alanda kendini geliştirmeye devam ediyor.


A Brief History of Le Cordon Bleu Paris 1895 French journalist Marthe Distel started the cooking magazine « La Cuisinière Cordon Bleu ». In the same year, in October, the subscribers were invited to the first Le Cordon Bleu classroom training. 1914 Le Cordon Bleu opened their 4th school in Paris. 1927 London Daily Mail dated November 16 had the following title regarding their visit to Le Cordon Bleu: “It is not unusual for as many as eight different nationalities to be represented in the class”. 1933 Rosemary Hume and Dione Lucas, who trained at Le Cordon Bleu Paris under the supervision of chef Henri-Paul Pellaprat, opened the school L’Ecole du Petit Cordon Bleu and the restaurant Au Petit Cordon Bleu in London. 1942 Dione Lucas opened a Le Cordon Bleu school in New York and became the first woman to televise a cooking show and wrote the best-seller The Cordon Bleu Cook Book. 1948 Le Cordon Bleu was accredited by Pentagon for the professional training of the young soldiers who completed their duties. Julia Child enrolled to Le Cordon Bleu Paris. 1953 Le Cordon Bleu London invented the “Coronation Chicken”, which was served to foreign diplomats at the coronation of the Queen Elizabeth II. 1954 The success of the movie “Sabrina”, which was directed by Billy Wilder and in which Audrey Hepburn starred, contributed to the gradually growing reputation of Le Cordon Bleu. 1984 The Cointreau family, who are among the founder families of Cointreau and Rémy Martin company, took over the presidency, replacing Mrs. Elisabeth, who had been managing the school since 1945. 1988 Le Cordon Bleu Paris moved from a street nearby the Eiffel Tower to the rue Léon Delhomme Street, located in the 15th district of Paris. Le Cordon Bleu Ottawa started to accept their first students. 1991 First in Japan, then in Kobe, Le Cordon Bleu schools were opened. These schools are currently known as “the Little France in Japan”. 1995 Le Cordon Bleu Paris celebrated its 100th year as the embassy of the culinary arts. Chinese authorities in Shanghai region sent their chefs to train at Le Cordon Bleu Paris, for the first time ever. 1996 Le Cordon Bleu Sydney was established in Australia upon the request of New South Wales government and trained chefs for the 2000 Sydney Olympics. 1998 The expertness of Le Cordon Bleu reached USA as it signed

an agreement with the Association for Career and Technical Education and it started to launch an associate degree programme in Culinary Arts and Hotel Management with a unique curriculum. 2002 Le Cordon Bleu Korea and Le Cordon Bleu Mexico opened their doors to students. 2003 Le Cordon Bleu Peru went into action. The institution rapidly became ‘the number one’ school of culinary arts. 2006 Le Cordon Bleu Thailand initiated a partnership with Dusit International. 2009 The world-wide known Le Cordon Bleu schools appeared in the Hollywood movie “Julia and Julia” where Meryl Streep portrayed Julia Child, a notable alumna of Le Cordon Bleu. 2011 Le Cordon Bleu Madrid was opened in partnership with Francisco de Vitoria University. The first online Le Cordon Bleu programme in Gastronomic Tourism was launched. 2012 Le Cordon Bleu Malaysia was opened in partnership with Sunway University College. Le Cordon Bleu moved to its new building located in Bloomsbury Square in London. Le Cordon Bleu New Zealand was opened in Wellington. 2013 The first diploma programme students of Le Cordon Bleu graduated. Le Cordon Bleu Thailand won the “The Best Culinary School Award”. Le Cordon Bleu Philippines, was opened in partnership with Ateneo University (Manila). 2014 Le Cordon Bleu India was opened in order to give its students an undergraduate degree education in Hotel and Restaurant Management. Le Cordon Bleu Lebanon and Cordon Bleu Hautes Etudes du Goût (High Studies of Taste programme) celebrated their 10th year. 2015 Le Cordon Bleu’s 100th year was celebrated world-wide. Le Cordon Bleu Shanghai accepted its first students. Le Cordon Bleu Peru was accredited as a university. Le Cordon Bleu Taiwan was launched alongside with NKUHT and Ming-Tai Institute. Le Cordon Bleu continues to expand their existing programme variety, broaden their activities by forming partnerships with state and private organizations and grow internationally with the new schools they founded in Melbourne, Santiago de Chile and Rio de Janeiro. Respect for the Masters

GF Turkiye

129


130

HER ŞEY BİR ÇİVİYLE BAŞLADI Yer Almanya’da Murg nehrinin kenarındaki Gaggenau kasabası. Tarih 1683. Baden’li Uç Beyi Margrave Ludwig Wilhelm, kasabadaki yoksul yerel çiftçilere istihdam sağlamak için demir döküm, çekiç ve çivi dövme işleri yapan bir işletme kurmaya karar verir. Kurulan küçük atölyede hummalı bir çalışma başlar. Üretilen bu ilk çiviler, bugün üç asrı geride bırakmış belki de dünyanın eski markası Gaggenau’yu hayatımıza katan çivilerdir. Gaggenau, Black Forest’ın kuzeyinde, Murg Nehri’nin kenarında yer alan küçük bir kasaba. Marka adını Margrave Ludwig Wilhelm Von Baden’in yaşadığı Almanya’daki bu kasabadan aldı. Baden, 1683 yılında, yoksul yerel çiftçilere istihdam sağlaması açısından Murg nehri kenarında demir çivi üreten bir işletme kurmaya karar verdi. 1683 yılında GF Türkiye

Ustalara Saygı

Margrave Ludwig Wilhelm Von Baden tarafından dövme demir ve çivi üreten bir işletme olarak kurulan Gaggenau, 9 Ağustos 1683 yılında ilk fabrikasını yine aynı kasabada kurdu. Gaggenau Fabrikası, 1848 yılında Louis Kieche tarafından satın alındı. Bu tarihten itibaren 40 işçiden oluşan bir ekip tarafından saban ve tapan gibi tarım makineleri üretildi.


IT ALL STARTED WITH A NAIL It is 1683, the town of Gaggenau by the River Murg in Germany. Ludwig Wilhelm, Margrave of BadenBaden, decides to establish a company specializing in iron casting, hammer and nail work in order to provide employment for the underprivileged local farmers in the town. The small workshop launches into a very busy operational schedule. The first nails that come out of there are the ones that gave our lives Gaggenau, probably the oldest brand in the world with its history longer than three centuries. Gaggenau is a small town by the River Murg, in the north of Black Forest. The brand took its name from this German town where Ludwig Wilhelm, Margrave of Baden-Baden, once resided. In 1683, Ludwig Wilhelm decided to establish an iron nail factory by the River Murg in order to provide employment for the poor local farmers. Having been established primarily for hammered iron and nail production, Gaggenau built and opened its first factory in the town on August 9, 1683. Gaggenau factory was acquired by Louis Kieche in 1848, and immediately expanded into agricultural machinery business with a 40-strong design and production team. In 1873, the iron casting business of the factory was bought out by Michael Flßrscheim, who led a complete revamping of the business’ product range to meet the requirements of the time: Steel bridge components, rails, gas regulators, etc. The company went beyond its time by pioneering first social improvements such as health insurance and accommodation for its employees. In that period, the addition of an oven specialist from Constanza named Theodor Bergmann to the company paved the way for the home appliances business that the company is widely known for today. Enamel works, printing machines, a nickel-plating institute, a printing factory, a woodworking factory and a die-casting workshop were established. In the meantime, another product line appeared: Badenia Bicycles, in 1879.

Respect for the Masters

GF Turkiye

131


132

1873 yılında Michael Flürscheim, fabrikanın demir işlerini satın aldı. Onun liderliğinde, ürün gamı zamanın gereksinimlerini karşılayacak şekilde yeniden düzenlendi: çelik köprü parçaları, demir yolları, gaz düzengeçleri... Zamanının koşullarının ötesine geçerek, çalışanlar için sağlık sigortası ve daire gibi ilk sosyal faaliyetler başlatıldı. Bu yıllarda Konstanz’lı bir fırın uzmanı olan Theodor Bergmann’ın şirkete katılmasıyla günümüzde kullanılan ev gereçlerinin temeli de atılmış oldu. Emaye işleri, baskı makineleri, bir nikel kaplama enstitüsü, bir baskı fabrikası, bir marangoz atölyesi ve bir dökümevi kuruldu. Ayrıca başka bir ürün alanı ortaya çıktı: Badenia Bisikletleri (1879). 1880 yılında Gaggenau kendini “Yeniliklerin Şirketi” olarak adlandırmaya başlamıştı. Bu yıllarda fabrikada Odol, Maggi, Stollwerck gibi şirketler için reklam panoları üretmeye başlandı. 1879 yılında ürettiği ilk gazlı ocaklarla mutfaklarda devrim yaratan Gaggenau, 1894 itibariyle, Adolf Steffen’in yönetici koltuğuna oturmasıyla, öncelikli ürünlere yoğunlaşabilmek için ürün yelpazesini gazlı ocak, fırın ve bisiklet üretimiyle sınırlamaya karar verdi. Gaggenau, 1904 yılında ısıtma ve banyo aletleri üretimini hayata geçirdi. Modern dökümevleri, en etkili çalışmalardan biri oldu. 20. Yüzyıla adım atılan bu ilk yıllarda Gaggenau artık, uluslararası premium bir marka olarak adını duyurmayı başarmıştı. Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle siparişler arttı ve ilave ürünler gerekli hale geldi. 1921 yılında Gaggenau motosikletleri piyasaya sunuldu. Savaşın ardından, sivil hayattaki ihtiyaçlara yönelik üretime başarılı bir dönüş yapıldı. Bu dönemde şirket 1.900 işçi çalıştırıyordu. GF Türkiye

Ustalara Saygı

1928 yılına gelindiğinde dünya ekonomik bir krize saplanmış durumdaydı. Enflasyon ve ekonomik krizin bir sonucu olarak şirket çalışmalarına bir süre ara verdi. 1931 yılında Gagganeu yeniden kapılarını açarak, kömürlü, gazlı ve elektrikli ocaklar ile mutfak sistemleri konusunda uzmanlaşma kararı aldı. 1933 yılında birinci sınıf işçilik kavramının fark edilmeye başlanması ile yeni şirket, gelişim yolunda ilk adımlarını attı. Kriz aşıldı ve şirket bünyesinde tekrar 231 çalışan istihdam edilmeye başlandı. Ancak şirketin ünü bir felakete yol açtı. İkinci Dünya Savaşı sırasında, 1944 yılında, şirketin neredeyse tüm şantiyeleri bombalı saldırılarda tahrip edildi. Para birimi reformunun ardından, Gagganeu ürün yelpazesini güncelledi ve genişletti. İkinci Dünya Savaşı sonrası, ekonomi sağlayan kömürlü, gazlı ve elektrikli fırınların üretimiyle dikkati çeken marka, dünya çapında ünlü olan Favourit ve Futura modellerini piyasaya sundu(1948). Ev cihazları piyasasında rekabet gün geçtikçe artıyordu. 1962 yılında Gaggenau, mutfak için havalandırma, ankastre mutfak ve ısıtma cihazlarının üretimine geçerek, Avrupa’da bayilikler açmaya başladı. Artan satışlar nedeniyle, sentetik materyaller, artan bir önem kazandı. 1969 yılında Gagganeu, Alsace’deki sentetik materyal şirketi Hoerdt ile çalışmaya başladı. 1973 yılında Lipsheim’daki emaye şirketi Alsace satın alındı ve Gaggenau emaye üretimi devredildi. 1975 yılında ev gereçleri için artan genel rekabet şirketin adına da yansıdı. Şirketin adı “Gaggenau Werke Haus- und Lufttechnik GmbH” (Gaggenau Company; House and Steam Technology Ltd“) olarak değiştirildi.


By 1880, Gaggenau started to name itself “The Company of Innovations”. In those years, the company’s factory started to manufacture advertisement panels for companies such as Odol, Maggi and Stollwerck. Having revolutionized the kitchen appliances by the first gas stoves it produced in 1880, Gaggenau took a decision under the management of Adolf Steffen in 1894 to limit its product range to gas stoves, ovens and bicycle in order to focus on premium products. In 1904, Gaggenau introduced the manufacturing of heating systems and bathroom components. Modernized die casting workshops have been among the most effective leaps forward. In the first years of 20th Century, Gaggenau had already established itself as a premium brand internationally. The orders increased as the First World War began, and the requirement for additional products was imminent. Gaggenau introduced its first motorbikes in 1921. Once the war ended, the company achieved a successful return to catering for civic life requirements. At the time, the company was employing 1,900 people. Around 1928, the Great Depression started taking over the world economics. The company had to halt its operations for a couple of years due to high inflation and the economic crisis. In 1931, Gaggenau were back in the ring with a new resolution to specialize in coal, gas and electrical stoves and kitchen systems. As the awareness for premium quality workmanship concept started to rise in 1933, the company took its first steps toward expansion. The crisis was overcome, and the company was back in business with 231 employees. However, the company’s prominence soon caused a havoc: In the Second World War, almost all of the company’s

manufacturing plants was destroyed in air strikes in 1944. Following the currency reform, Gaggenau updated and expanded their product range. Leaving the WWII behind, the brand started to receive attention thanks to its consumption-conscious coal, gas and electrical stoves, and introduced its Favourit and Futura range products in 1948, which were a worldwide success. The competition in home appliances market was getting stiffer everyday. In 1962, Gaggenau expanded into the manufacturing of kitchen ventilation units, built-in kitchen appliances and heaters, and started to expand its dealership network across Europe. Increased sales led to a rising importance in synthetic materials. Gaggenau started to work with the Alsace-based synthetic material manufacturers, Hoerdt, in 1969. The company bought out the Lipsheim-based enamel specialists, Alsace, to which it delegated its enamel production by 1973. The increasing competition in home appliances market had its effect on the company’s name in 1975. The company renamed itself as “Gaggenau Werke - Haus und Lufttechnik GmbH”(Gaggenau Company - House and Steam Technology Ltd.) The distribution established in the US, and representation deals in Australia, Middle East, Far East and South Africa, made Gaggenau a global company in 1980. The product range expanded to include built-in kitchen appliances and ventilation units by 1985. Bosch Siemens Household Appliances acquired the company in 1995 and renamed it Gaggenau Hausgeräte GmbH” (Gaggenau Household Appliances Ltd). Since then, Gaggenau is carrying out its operations under BSH as the company that brings professional kitchens to homes. Gaggenau is a special brand under BSH Group, and is known as the master in design with its proprietary built-in stove,

Respect for the Masters

GF Turkiye

133


134

1980 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde kurulan bayilik, Avustralya, Orta Doğu, Uzak Doğu ve Güney Afrika’da kurulan temsilcilikler, Gaggenau’yu dünya çapında bir firma haline getirdi. 1985 yılında ürün yelpazesi, ankastre mutfak ürünleri ve havalandırma cihazlarını da kapsayacak şekilde genişledi. Bosch Siemens Household Appliances, 1995 yılında şirketi devraldı ve adını “Gaggenau Hausgeräte GmbH” (Gaggenau Household Appliances Ltd) olarak değiştirdi. Profesyonel mutfağı evlere taşıyan Gaggenau, o tarihten bu yana faaliyetlerini BSH bünyesinde gerçekleştiriyor. BSH grubunda özel bir marka olan Gaggenau, ankastre ocak, fırın, davlumbaz, buzdolabı ve bulaşık makineleri teknolojisi ile tasarımda üstat olarak kabul ediliyor. Ayrıca Gaggenau, bugün, tüm dünyada mutfak teknolojisinde uzman bir marka olarak biliniyor. Gaggenau’nun BSH tarafından devralınmasıyla şirketin tüm çalışanları Gaggenau’dan Münih’e taşındı. Yalnızca Gaggenau Eğitim Merkezi markanın kökenin, unutmaması açısından doğdu topraklarda, Gaggenau’da kaldı. Gaggenau 2005 yılında yeni Vario 400 serisini, 2007 yılında kombi fırınlar ve buharlı fırınlar dahil yeni Oven 200 serisini, yine aynı yıl yeni Vario Refrigerator 400 serisini piyasaya sundu. Gagganeu markası, “marka” kavramıyla neredeyse aynı tarihlerde doğmuş bir markadır. Öyle ki, Avrupa’da piyasaya sürülen ilk mutfak cihazları Gaggenau adını taşıyordu. Bir çivi ile yola başlayan Gaggenau markası, mutfak teknolojisinde benzersiz bir ilerleme göstermiştir. Göz hizasında ilk ankastre fırın, süper ince ve çok sessiz mutfak aspiratörü, sensörlü ve geniş pişirme alanına sahip cam seramikten elektrikli ocak, Gaggenau’nun mutfak teknolojisinde birçok yeniliğin kâşifi olduğuna dair sadece birkaç örnek. İşte bu yüzden bugün Gaggenau adı, mutfak teknolojisinde başka hiçbir markanın sahip olmadığı bir “ilerleme” misyonu ile özdeşleştiriliyor. “Zevk”i, bir “hayat tarzı oluşturarak yaşayabilmek” olarak tanımlayanlar, stili anlamsız bir detay değil, bir yaşam biçimi olarak görebilenler, Gaggenau’yu tercih edenlerin başında yer alıyor. Gaggenau, bugün, 50’yi aşkın ülkede ve Londra, Milano, Paris, Dubai, New York ve Şanghay gibi metropollerde bulunan yaklaşık 40 galeride olmak üzere, dünya çapında temsil ediliyor. Lüks mutfak aletleri sektörünün en önemli markası haline gelen Gaggenau, 300 yılı aşkın geçmişi ve köklü yapılanması ile ayrıcalıklı bir marka. Devrimsel değil, evrimsel tasarımı simgeleyen Gaggenau markası, şekil ve işlevselliği bağdaştırarak, ürünlere ruh veren özgür bir tasarım diline sahip. Defalarca kazanmış olduğu uluslararası ödüller de markanın bu başarısını kanıtlayan en önemli göstergeler. GF Türkiye

Ustalara Saygı

oven, overhead ventilation unit, refrigerator and dishwasher technologies. Gaggenau is also known as a specialist in kitchen technologies worldwide. The acquisition of Gaggenau by BSH saw the relocation of its entire workforce from Gaggenau Town to Munich, except for the Gaggenau Training Centre, which was deliberately left in Gaggenau to remind the brand of its roots back in the soil it was once born. Gaggenau introduced its new Vario 400 range in 2005, and its new Oven 200 range including combi ovens and steam ovens, along with its new Vario Refrigerator 400 series in 2007. Gaggenau is a brand that was born nearly at the same time as the “brand” concept was born. In fact, the first ever kitchen appliances to hit the shelves in Europe had Gaggenau name on them. Having started its journey with a nail, Gaggenau brand displayed an unequalled progress in kitchen technologies. The first eye-level built-in oven, super-thin and silent overhead ventilator, glass ceramic electric stove with wider heating surface and sensors are only a few examples of Gaggenau’s pioneering spirit in kitchen technologies. The Gaggenau brand is identified with a “progress” mission in kitchen technologies that no other brand has been able to possess. Those who define “pleasure” as the “ability to live by creating a life style”, and see Style as a life style rather than a meaningless detail, all come front among those who select Gaggenau. Gaggenau is represented worldwide today in the excess of 50 countries, as well as around 40 galleries in metropolises such as London, Milan, Paris, Dubai, New York City and Shanghai. With its history expanding over more than 300 years and its deeply rooted establishment, Gaggenau is a brand with distinction as the most important name in luxury kitchen appliances. Gaggenau brand symbolizes evolutionary design in contrast to revolutionary design, thanks to its design language which adds spirit into products while fusing form and functionality. And the brand’s success is evident in the countless international awards it has won over the years.

C

M

Y

CM

MY

CY

CMY

K



OTOMOBİL Sevgili Okurlarımız, GF Türkiye’nin bu ve bundan sonraki her sayısında en son çıkan otomobil modellerini bulacaksınız. Bu köşemizde uzun dönem otomobil testleri yapmış, onlar ile ilgili yorum ve eleştirilerini dergiler yolu ile otomobil severler ile paylaşmış Birkan Demir Çalışkan’ın yazıları ile otomobillerde yaşayacağınız sürüş keyfinin gözünüzde canlanmasını istedik. Keyifle okuyacağınızı umarız.


AUTOMOBILE Dear readers, In this and the following issues of GF Turkey, you will find the latest models of cars. In this issue we hope to visualize the driving pleasure of these cars for you with the reviews of Birkan Demir Çalışkan, who tested cars for a long time and shared his critics and comments on the topic with car lovers through magazines. We hope you enjoy reading this new issue of GF Turkey!


Birkan Demir Çalışkan

BMW 7 SERİSİ: ŞIMARTILMAYI ALIŞKANLIK EDİNENLERE Amiral Gemisi böyle olmalı! BMW’nin G11/G12 kodlu yeni 7 Serisi markanın en tepesindeki yerini alıyor. Yakın bir zamanda Türkiye yollarında da görülmeye başlanacak olan yeni 7 Serisi’nde “akıllara zarar” teknolojileri sıralamaya hemen başlayalım.

138

BMW 7 SERIES: FOR THOSE WHO MAKE BEING PAMPERED A HABIT This is how an admiral ship looks like! BMW’s new G11/G12 7 Series is taking its place on the top. Let’s start looking at the incredible technical details of 7 series, which will soon appear on Turkey roads.

GF Türkiye

Otomobil İnceleme


Car Review

GF Turkiye


140

Öncelikle yeni 7 Serisi BMW EfficientLightweight teknolojisi sayesinde selefinden 130 kilograma varan bir hafifleme sunuyor. Onca eklenen donanıma rağmen aracın hafiflemesindeki en önemli detaylardan bir tanesi; merkezinde i3 ve i8 gibi elektrikli BMW i modellerinin geliştirilme çalışmaları sırasında yararlanılan teknolojinin transferine dayalı, karbon çekirdek içeren gövde yapısında yer alıyor. Malzemenin özelliklerinin yüksek ağırlıklara maruz kalan yolcu bölümünde kullanılabilmesinin mümkün kılındığı CFRP’nin kullanımı burulma sertliğini ve gücünü artırıyor. Yolcu bölümünün yapısında karbon fiber destekli plastiğin (CFRP) yoğun şekilde kullanımı, hafif tasarımın güçlü ve ayrıntılı biçimde uygulanması ve yeni nesil motorlar, yakıt tüketimi ve emisyon rakamları ile birlikte lüks sedan modelinin ağırlığını azaltmak üzere bir araya getiriliyor. Bu süslü cümlelerin özü şu: En son teknolojiler ilk defa BMW 7 Serisi’nde kullanılıyor ve sürüş zevkinden ödün verilmeden yakıt verimliliği sağlanıyor. Hem de belki de hiç göremeyeceğiniz yerlerinde! Ancak görülen yerlerde de benzersiz teknolojiler sunuluyor. Örneğin uzaktan kumanda üzerinden aracı park edebiliyorsunuz. Kulağa James Bond filmlerinden bir sekans gibi gelse de bu gerçek! Yakın gelecekte bu teknolojiyi daha fazla lüks markada görmeye başlayacağız. Bir kumanda paneli haline gelen ve mini bir iPhone gibi gözüken yeni 7 Serisi’nin anahtarında bir ekran bulunuyor. Bu ekran GF Türkiye

Otomobil İnceleme

üzerinden aracı ileri-geri hareket ettirebiliyorsunuz. Pratikte bu sistemi şu şekilde kullanabileceksiniz: Evinize geldiniz, garaj önünde araçtan indiniz ve kapalı garajınızı açtınız. O da ne? Çocukların bisikletlerinden dolayı aracınızı park ettiğinizde kapılarınız açılmayabilir ve araçtan inemeyebilirsiniz. Bu sebeple yeni 7 Serisi’nden garaja girmeden iniyorsunuz ve anahtar ile aracı uzaktan kumandalı olarak ilerletebiliyorsunuz. Çok sayıdaki sensör sayesinde aracın çarpmasının önüne geçilirken yeni 7 Serisi yerine yerleştirdikten sonra motor da kendiliğinden kapatılıyor. Aynı işlemleri garajdan çıkarken tersten yapıyorsunuz. Yani motoru dışarıdan çalıştırıyorsunuz. Anahtardaki geri tuşuna basıyorsunuz ve yeni 7 Serisi ayağınıza kadar geliyor. İsterseniz olayı biraz daha abartıp 7 Serisi’nin evcil hayvanınız gibi mahallenizde gezdirebilirsiniz bile! Tasarımdan bahsetmek vakti kaybı gibi olabilir. Bu sebeple yeni 7 Serisi’nin tam anlamıyla bir BMW olduğunu belirtmekte yarar var. Uzun motor kaputu, uzun dingil mesafesi, devasa böbrek formlu radyatör ızgarası (Kapanarak aerodinamizm iyileştirilebiliyor) ve Hofmeister Kink formlu C sütunu! L formundaki stoplar da cabası. İç mekanda da devrim niteliğinde yenilikler var. Dijital göstergelerden klasik BMW karakterleri takip edilebiliyor. Ortadaki devasa ekran ise artık dokunmatik özellikli. Sadece dokunmatik değil, sezgisel de! Bu ne demek? Artık ekranda beliren fonksiyonlara ekrana dokunmadan


First of all the new BMW 7 series is 130kg lighter than its precedent. The reason behind this decrease in weight despite a great deal of new equipment is actually the carbon fibre core, which was based upon the technology also used in the development of electric BMW models, such as i3 and i8. CFRP (Carbon fibre reinforced plastic) was used in the passenger cell. Use of CFRP increases both the overall torsion strength and bending stiffness. The extensive use of CFRP, strategic application of light design, new generation engines, fuel consumption and lower emissions go hand in hand to decrease the weight of this luxury sedan model. In short, the latest technologies are used for the first time in BMW 7 series and fuel efficiency is ensured without compromising the driving pleasure. There are examples of unique technologies in BMW 7 Series. For instance; you can remotely park your car, thanks to Remote Control Parking. It is real even though it sounds like a sequence in a James Bond film. In near future this technology will be available in more luxury models. There is an LCD display on the key of the new 7 Series, which looks like a mini iPhone. With this screen, you can move the car forward and backward. In practice, it allows you to do this: You arrive home, you get off your car in front of the garage and open

your garage gate. What’s that? You may not be able to open the doors once you have parked because of the kids’ bikes. Therefore you get out of the car before entering in the garage, and park your car remotely with the key. Thanks to its great number of censors, the car will not be hitting anywhere. When the new 7 series is parked, the engine turns itself off automatically. When you are getting out of the garage, you do the same; just in reversed order, which actually means that you can start the engine remotely. You press the “back” button on the display and your car literally comes to you. If you want, you can even walk your new 7 series car in the neighbourhood as if it was your pet! It might be a waste of time to talk about the design. Thus it is beneficial to say that the new 7 series are utterly a BMW type: the long engine hood and the long axle distance, swollen kidney grille (which can close to improve the aerodynamics) and Hofmeister Kink C pillar and L-shaped tail lights... There are also revolutionary improvements in the interior design. You can still see the characteristic BMW style in the digital displays. The huge screen in the centre is now a touch screen. It is not only a touch screen, it also has gesture control. Now, what does that

Car Review

GF Turkiye


hükmedebiliyorsunuz. Menüler arasında dolaşırken elinizi havada sağa-sola sallayarak bu işlemi yapabiliyorsunuz. Veya müzik sesini açmak için parmağınızı havada çevirin ve ses açılsın. Menüleri kişiselleştirebilmek de mümkün. Bu fonksiyon sayesinde parmak izi kalan ekranlara da son verilmiş olacak. Takıntılı olanlara duyurulur! Kol dayamanın içinde ise wireless bir cep telefonu şarj etme ünitesi bulunuyor. Sürekli şarj olma ihtiyacı yaşayanlar için kablosuz bir mucize! Merkezi konsolda ise artık geleneksel kabul edilebilecek bir vites topuzu halen bulunuyor. Ellerini kullanmak istemeyenler için ise sesli kumanda fonksiyonu devreye giriyor. Her gün kullanılan ifadeleri tanımlayabilen sisteme, “Yolumun üzerindeki benzin istasyonlarını bul” dediğinizde isteğinizi gerçekleştirebiliyor ve istediğinizde navigasyonu bu istasyonlardan birine yönlendirebiliyorsunuz. Son dönem BMW modellerinde sıkça karşılaşılan head-up display ise yüzde 75 oranında büyütülerek ve yeni fonksiyonlar eklenerek yeni 7 Serisi’ne adapte edilmiş. Bu teknolojiler sadece öndekiler için değil arkadakiler için de geçerli. Önceden onlarca tuş üzerinden yönetilen fonksiyonlar artık sadece bir portatif tablet üzerinden yapılabiliyor. Arkadaki kol dayamanın içinde yer alan TouchCommand adındaki bu tabletten koltukların masaj fonksiyonlarından klima kontrollerine, cam perdelerinden müzik sistemine kadar her türlü fonksiyona ulaşabiliyorsunuz. İsterseniz arka bölümün daha ferah olmasını sağlayan cam tavanın perdesini de açıp-kapatabilirsiniz veya ambiyans aydınlatmasının rengini değiştirebilirsiniz! Sistem tam 24 farklı fonksiyonu barındırıyor. Kol dayamanın içinden çıkan portatif masalar sayesinde de isterseniz laptopunuzla çalışmaya devam edebilirsiniz! Ayrıca 8 farklı tonda iç mekan kokusunu ayarlayabilmek de mümkün. Araçtan inerken de bu atmosfer devam ediyor. Yeni 7 Serisi’nin yanını bir halı gibi aydınlatan ışıklandırma sayesinde nereye adım attığınızı görüyorsunuz. Işıklardan bahsetmişken yeni BMW Laserlight farlarına değinelim. LED Highbeam uzun farların 300 metrelik aydınlatmasının 2 katı uzaklığı aydınlatabilen bu farlar karşıdan bir araç geldiğinde kısa huzmeye geçiyor veya virajlı yollarda gidilecek bölgeleri aydınlatmaya devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde üretilmeye başlanan yeni 7 Serisi, Ekim ayından itibaren satılmaya başlanacak. Yukarıda saydığımız pek çok teknoloji opsiyonel donanımlar içerisinde yer alacak. Ancak şu bir gerçek ki otomotiv sektörüne yenilik yağdıracak. Benzinli ve dizel motorlar haricinde bir de 2.0 litrelik benzinli motorla kombine edilen bir 4 tekerlekten çekişli hibrid versiyon da (740e) söz konusu. Fiyatlar henüz belli olmasa da ödenecek her kuruşun hakkını verecek bir otomobil olacağından şüpheniz olmasın!

142

GF Türkiye

Otomobil İnceleme


mean? You can control the in-screen functions without having to actually touch the screen. You can just wave your hand in the air to the right or left while going through the menus. You can turn the volume up by rotating your finger in the air. It is also possible to customize and personalize the menus. Thanks to this feature, you will not have finger prints on your screen; good news to the ones obsessing over this! In the arm rest there is a wireless cell phone charging unit. This is almost a miracle for those who constantly need to charge their phones. The gear knob, which now can be safely called traditionallooking, is still to be found in the central console. There is a voice recognition feature for those who do not want to use their hands. The system can recognize the everyday expressions such as “Find the gas stations on my way� and carries out this task and can direct you to one of those gas stations if you want. The head-up display, which we can come across with in the recent BMW models, is now adapted to the new 7 series with 75% enhancement and new functions. These features are not only available for those sitting at the front, but also for those who are sitting at the back. The features, which were managed with tens of buttons before, can now be managed with a portable tablet. Touch Command, which is built in the arm rests at the back, controls 24 features such as the massage functions of the seats, the air ventilation, the blinds for the glass and the sound system. If you wish, you can open and close the glass sunroof blind or change the colour of the interior light with ambience light. You can go on working on your laptop on the portable tables that come out of the arm rests and select scents varying in three intensity levels and eight different kinds. This atmosphere still prevails once you get off the car. You can see where you taking your step thanks to the lighting systems and brightens up around the car. Speaking of the lights, we should also mention the new laser headlights of BMW. These selective beams double the 300mt range of the LED High beam and it automatically dips the lights in order not to dazzle other drivers and continues to illuminate correctly during road bends. The new 7 series, which started to be produced recently, will be available October onwards. Many of the above mentioned features will be optional and it is a solid fact that this car will load the automotive sector with many innovations. There are also talks about a 4x4 hybrid version (740e) combined with petrol, diesel engine as well as a 2.0lt petrol engine. Even though the prices are not yet set, it is certain that this car will be worth every penny spent on it.

Car Review

GF Turkiye


Birkan Demir Çalışkan

ASTON MARTIN DB9 GT BOND EDITION: 50’NCİ SENENİN HATIRINA

144

ASTON MARTIN DB9 GT BOND EDITION: SPECIAL FOR THE 50. ANNIVERSARY

GF Türkiye

Otomobil İnceleme


145

Car Review

GF Turkiye


146

James Bond Aston Martin ile Aston Martin de James Bond ile özdeşleşmiştir. Her yeni Bond serisinde yeni bir Aston Martin görmek şaşırtmaz. İngiliz gizli servisininin 7 numaralı adamı 2 Kasım’da vizyona girecek Spectre adındaki yeni filmde de bir Aston Martin kullanacak. Bond’un filmde kullandığı model DB10 olarak da anılan Spectre olurken bu araçtan sadece 10 adet üretilecek. Bu aracın yakında DB9’un yerini alması da beklenenler arasında. Aston Martin boş durmuyor ve yeni bir özel seriyi ortaya çıkarıyor: DB9 GT Bond Edition. Sadece 150 adet sınırlı üretim rakamı ile koleksiyonerlerin dikkatini çeken bu Aston Martin modelinde özel Spectre grisi kullanılıyor. Muhteşem görüntüsü ile tam bir Aston Martin olan araç James Bond ile olan işbirliğinin 50’nci yılının kutlanması unvanını da taşıyor. 6.0 litrelik V12 motoru 547 HP güç üretirken maksimum tork ise 620 Nm. Touchtronic II adındaki 6 kademeli otomatik şanzımana sahip olan Aston Martin DB9 GT Bond Edition 295 km/s maksimum hıza ulaşıyor ve statik konumdan 100 km/s’ye tırmanışını 4,5 saniyede tamamlıyor. 2+2 kişilik oturma kapasitesi ile tam anlamıyla bir GT yani Gran Turismo olan özel seri üretimde 20 inçlik 10 kollu jantlar pırlanta rengi ve siyah ile harmanlanmış. Lastik tercihi ise Pirelli P Zero. Parlak GF Türkiye

Otomobil İnceleme

alüminyum detaylar kaporta menfezleri, yan kaplamalar ve ızgarada kullanılırken, ön ve arka difüzörlerde karbon-fiber tercih edilmiş. İç mekana geçilirken kapı eşiklerindeki 007 logoları bu aracın özelliğini vurguluyor. Arka koltuklardaki tabanca namlusu şeklindeki detaylar da cabası. AMi II dokunmatik Aston Martin bilgi-eğlence sisteminin ekranında ise Bond Edition’a has bir ekran belirmesiyle James Bond’a bir gönderme daha yapılıyor. Bu süslemeler, otomobilin çok özel fitilli deri, alkantara kaplı direksiyon ve saten karbon-fiber konsol gibi zaten çok lüks olan özelliklerine katkıda bulunuyor. James Bond’un düşmanlarından kaçmasına yardımcı olan silahlara sahip olmasa da, DB9 GT Bond Edition’da da opsiyonel özellikler bulunuyor. Örneğin aracı Volante yani katlanabilir tavanlı bir cabrio olarak da sipariş edebiliyorsunuz.


James Bond and Aston Martin have been each other’s connotation. It is never surprising to see a new Aston Martin in every new Bond series. English Secret Service’s number 7 guy will be driving an Aston Martin in the film “Spectre” that will be released on 2nd of November. This new model (also called) Spectre, which Bond will drive in the movie, is also known as DB10. This model will be limited to 10 examples and is expected to replace DB9 soon. Not liking idleness, Aston Martin unravels a new special series: DB9 GT Bond Edition, which attracts collectors’ attention with its limited 150 examples. In this Aston Martin model, Spectre grey is used. This model, which shows every characteristic of Aston Martin with its splendid design, is also made special for the celebration of 50th Year of James Bond association. While the 6.0 lt. V12 engine produced 547 HP, the maximum torque is 620 Nm. Aston Martin DB9 GT Bond Edition, which has a six-speed automatic transmission called Touchtronic II, reaches a maximum speed of 295 km/h and reaches 100km/h from a static state in 4,5 seconds. The special serial production version of this model, which is a real GT (Gran Turismo) thanks to its 2+2 seating capacity, has tenspoke gloss black diamond turned 20-inch alloy wheels. The tire

preference is Pirelli P Zero. While bright aluminium is used in bonnet vents, side strakes and grille; we see that carbon fibre is used in the front splitter and rear diffuser. 007 logos on the doorsills emphasize the features of the car. The gun barrel shape embodied in the back seats is just another detail. There is another James Bond reference in the start-up screen of the AMİ II, touch screen infotainment system. This details contribute to the very special and luxurious features such as: the fluted leather sears, alacantara wrapped steering wheel and satin carbon-fibre centre console. Although the weapons that help James Bond flee from his enemies are not included, DB9 GT Bond Edition offers some other optional features. For example you can order this car as a Volante which is convertible with a retractable ceiling. 147

Car Review

GF Turkiye


Birkan Demir Çalışkan

Volvo XC90: EN GÜVENLİSİ O; ŞİMDİLİK! VOLVO XC90: IT IS THE SAFEST CAR; FOR NOW!

148

GF Türkiye

Otomobil İnceleme


Volvo’nun gerçek anlamdaki ilk SUV’si XC90, 2002 yılında yollara çıktığında İsveçli markanın o dönemki tasarım felsefesinin ilk örneği idi. Aradan geçen 12 yılda neredeyse tasarımında hiç değişiklik yapılmadan geniş ailelerin tercihi olmayı sürdüren XC90’ın halen piyasadaki en popüler SUV’lerden biri olmayı sürdürüyor. Ama değişim kaçınılmaz ve zaman da artık geldi. İkinci nesil Volvo XC90, 333 bin TL’den başlayan fiyatlarla Türkiye’de satılmaya başlandı. Volvo’nun her yeni felsefe lansmanında XC90’ı kullanması bir tesadüf değil. Şayet, Thor’un Çekici olarak adlandırılan LED teknolojili farlara sahip yeni XC90 ile Volvo yeni bir dönemi başlatıyor. Güvenlik denilince ilk akla gelen marka olan Volvo, yeni XC90 ile bu unvanını kaptırmamaya niyetli. En güncel Euro NCAP çarpışma testlerinden özel ödüller alan ve güvenlik skorları ile rekorları altüst eden yeni XC90, bir süredir kullanılan City Safety teknolojisinin yeni nesli sayesinde de Otonom Acil Durum Fren Sistemi (otomobilden otomobile arkadan çarpma) testinde tam puan alan ilk otomobil oldu. XC90’da sunulanlar sadece bunlar değil elbet.

The first SUV of Volvo was XC90 and it was the first example of the Swedish brand’s design philosophy when it first hit the streets in 2002. The XC90 is still one of the most popular SUVs and is still widely preferred by large families despite the 12 years with almost no change in its design. However, the only thing that does not change is the change itself and now is the time for it. Second generation Volvo XC90 is now available in Turkey with its price starting from 333.000 TL. It is not a coincidence that Volvo uses the XC90 in every new launch of philosophy as Volvo starts a new period with the new XC90, which is also called Thor’s Hammer and has new LED headlights. When it comes to safety, the first brand that pops up in our minds is Volvo, and it intends to retain this image with the new XC90. The new XC90, which received awards in the most recent Euro NCAP collision tests and broke safety records.

Car Review

GF Turkiye


150

Volvo Cars’ın uzun vadeli 2020 vizyonu, içerisinde hiçbir ciddi yaralanmanın olmayacağı ve hiç kimsenin hayatını kaybetmediği otomobili üretmeyi hedefliyor. Volvo XC90’ın Euro NCAP testlerindeki bu başarısı Volvo Cars’ın hiç kaza yapmayan otomobiller üretme hedefinde başarıyla ilerlediğini gösteriyor. Kulağa bir hayal gibi gelen bu misyona ulaşmada XC90’a düşen görev büyük. Volvo’nun Amiral Gemisi olan XC90’ın ilk nesli gibi bir 10 yıl daha üretileceğini göz önünde tutarsak görevin ne denli önemli olduğunu daha rahat anlayabiliyoruz. Volvo XC90’ın bu sayfalara sığmayacak kadar çok güvenlik donanımı bulunuyor. Bu detayları anlatmak yerine şöyle bir benzetme ifade kullansak sanırım ne demek istediğimizi anlayacaksınızdır: Eğer bir trafik kazasının içinde olacaksanız bir Volvo XC90’ın içinde yolcu olmayı dileyin! Volvo’nun station ve SUV modellerinde kullanılan dikine stoplar XC90’da da mevcut ama biraz kavisli olarak. İç mekana geçildiğinde de çok özel donanımlar ile aracı kişiselleştirebiliyorsunuz. Mesela, özel bir kristalden üretilen vites topuzunu alabilirsiniz. Ya da Bowers&Wilkins ses sistemi ile bir konser salonu ile hareket etmeyi listenize ekleyebilirsiniz. İkinci el bir otomobil fiyatındaki bu opsiyonu incelemenizi tavsiye ediyoruz. Deri kaplı koltukları da istediğiniz takdirde Nappa GF Türkiye

Otomobil İnceleme

derisi gibi daha üst bir düzeye taşıyabiliyorsunuz. Türkiye’ye gelen tüm XC90’lar 7 koltuklu. Yani iki çocuk, eşiniz ve bakıcınız ile beraber anneniz ve kayınvalideniz de sizinle gelebilir! Üstelik hepsi de rahatlıkla seyahat edebilirler. Volvo XC90’da çok motor seçeneği olsa da Türkiye’de şimdilik 2 opsiyon söz konusu. Bunlardan ilk 2.0 litrelik turbo dizel. Bu heybetli araç için ufakmış gibi gözükse de 225 HP’lik gücü ile hiç de küçümsenmeyecek bir değer sunuyor. Momentum, Inscription ve R-Design adındaki sportif pakete sahip olan yeni XC90, 8 kademeli otomatik şanzımanı ile de gücünü kayıpsız bir biçimde aktarıyor. XC90’ın ikinci motor seçeneği ise bir benzinli. Ancak sadece benzinli değil, bir de elektrik motorunu barındıran bir hibrid XC90 söz konusu olan. XC90 T8 adındaki bu versiyon iki motoruyla 4 tekerlkten çekiş sistemini sunuyor ve yakıt tüketimiyle hiç umulmadık işler ortaya koyuyor. 320 HP’lik benzinli 2.0 litrelik motorun yanında bir de 87 HP’lik elektrikli motoru eklediğinizde, benzersiz bir sürüş keyfi ortaya koyan, geleceğin SUV’sini bugünden yaşatan bir otomobile sahip oluyorsunuz. XC90 T8’in başlangıç fiyatı ise ¨ 429.000 seviyesinde.


It is also the first car to get full score in Autonomous Emergency Brake System Test (a car gets hit by another one from the back) thanks to its City Safety technology that has been used for a while now. Naturally, this is not all that the XC90 has to offer. The long term vision of Volvo for 2020 is to produce cars in which nobody will be seriously injured or die. The fact that Volvo XC90 scores so high in Euro NCAP tests shows that Volvo is successfully proceeding towards its aim to produce cars that will not get into any accidents. XC90 has a big role in this mission that almost sounds impossible. Considering that the XC90, Volvo’s Admiral Ship, will be produced for 10 years, just like its first generation; the importance of its role becomes more obvious. The safety equipment of Volvo XC90 is too much to fit in these pages. Instead of going through those details, I will try to summarize it like this: If you are going to be in an accident, you should wish to be in a Volvo XC90! The vertical stop lights used in Volvo’s station and SUV models are also present in XC90, but in a more curvy way. You can personalize the interiors with very special equipage. For instance, the crystal gear know made by the famous Swedish glass producer (in T8 Twin Engine model), is combined with handmade details such as start/stop buttons and diamond cut volume controls; or you can add to your list to be able to cruise in a concert hall thanks to Bowers& Wilkins sound system. We recommend that you take a look at this option that costs as much as a second hand automobile. You can also upgrade your leather covered seats to Napa leather. All of the XC90s that are available in Turkey has 7 seats, which means that two children, your husband/wife, your babysitter, your mother and your mother-in-law can join your car ride comfortably. Even though there are many engine options in Volvo XC90, for now there are only two in Turkey. One of them is 2.0lt turbo diesel, which can seem too small for this massive car, but actually is not to be underrated at all with its 225 HP. The new XC90, which has three sports packages called Momentum, Inscription and R-Design, transmits the power without a loss thanks to its 8-level automatic gearbox. The second engine option of XC90 is a petrol engine. However, it is not just a petrol engine; we are talking about a hybrid XC90, which also has an electric engine. XC90 T8 Twin Engine, as the name goes, has a 4x4 traction system and works magic when it comes to fuel consumption. When you put a 2.0 lt 320 HP petrol engine and a 87 HP electric engine together, you get a unique driving pleasure and experience a future car today. The starting price of XC90 T8 Twin Engine is around ¨ 429.000. Car Review

GF Turkiye

151


Birkan Demir Çalışkan

Jaguar XF YENİ VAHŞİ KEDİ İngiliz asilzadeleri veya aristokratlarının otomobili Jaguar, Türkiye’ye artık Borusan Otomotiv tarafından ithal ediliyor. Durum böyle olunca da yollarda daha fazla Jaguar göreceğimizi söylemek için kahin olmaya gerek yok. Belki Jaguar’ın sadık kullanıcıları bu durumdan hoşlanmayacaklardır ama yollarda bu güzel otomobilleri daha fazla görecek olmak heyecan yaratıyor. Gelelim yeni model ailesine.

152

Jaguar XF THE NEW WILD CAT The car of English nobles and aristocrats, Jaguar, is now imported by Borusan Automotive in Turkey. This is the case, it really does not take a fortune-teller to give you the news that we will be seeing more Jaguars on streets. This is an exciting fact, although the loyal Jaguar customers may not really like it. Let’s take a look at the family of the new models.

GF Türkiye

Otomobil İnceleme


153

Car Review

GF Turkiye


154

Jaguar’ın en üstten bir alttaki modeli XF, ikinci nesli ile karşımızda. Mark II serisinin devamı niteliğindeki S-Type’ın dikine yerleşimli radyatör ızgarası ve yuvarlak farları tipik bir Jaguar olmasını sağlarken herkese hitap etmediği bir gerçekti. XF ise tasarım anlamıyla bir başyapıttı. Kısık farlarıyla avına odaklanmış bir Jaguar’ın bakışlarını andıran ön bölüm kaslı motor kaputu ve yine vahşi kedinin burnunu andıran radyatör ızgarası ile tamamlanıyordu. Coupevari tavan çizgisi ile de dinamizm arkaya doğru ilerliyordu. Jaguar ve Land Rover modelleri arasında dairesel vites kumandasına sahip ilk model de XF idi. Araç çalışınca açılan iç mekan havalandırma ızgaraları da bir başka Jaguar detayı idi. İkinci nesil XF’te de bu “güzellikler” mevcut. Daha önce Jaguar kullanmamış ancak Range Rover modellerine aşina olanların yabancılık çekmeyeceği iç mekanda dokunmatik ekrandan aracın tüm kontrollerine ulaşabiliyorsunuz. Geniş ve dik konumlu kokpitte gerçek deri kaplı kullanılması, 3 kollu direksiyondan müzikleri değiştirmek veya elde dikilen koltuklarda ilerlemek paha biçilemez. Sürtünmenin zayıf olduğu kar ve buz gibi yüzeylerde düşük hızda sürüş için geliştirilen All-Surface Progress Control mümkün olan en iyi çekiş gücünü sunmak üzere fren ve gazı otomatik olarak yönetiyor ve XF’in yumuşak ve kolay bir kalkış yapabilmesini sağlıyor. ASPC 3,6 GF Türkiye

Otomobil İnceleme

km/s ve 30 km/s arasında çalışıyor ve arzu edilen hız cruise control düğmeleri aracılığıyla sürücü tarafından belirleniyor. Jaguar XF, güçlü ve hafif alüminyum bileşenlerden oluşan ön ve arka süspansiyon sistemleri sayesinde, sürüş konforunu korurken aynı zamanda çevik tepkiler vermesine ve dinamik bir performans göstermesine yardımcı olup, yüzde 50/50 ön ve arka aksa eşit ağırlık dağılımı ile ideal bir denge sağlıyor. “Business Sedan” arayanlar için biçilmiş kaftan olan Jaguar XF’in fiyatları 90.100 Euro’dan başlıyor. 2.0 litre 180 HP’lik, Jaguar-Land Rover’ın kendi üretimi olan Ingenium dizel motoru ile yeni Jaguar XF, hem performans hem yakıt ekonomisini bir arada sunuyor. 0’dan 100 km’ye 8.1 saniyede çıkarken, 100’km de ortalama 4.3 litre yakıt tüketiyor. Jaguar’ın gelişmiş alüminyum mimarisi sayesinde yeni XF, sınıfının en hafif modellerinin başında geliyor. Bu, XF’i daha verimli hale getiriyor ve CO2 emisyonunu 114 g/km’ye kadar düşürüyor. Performans modeli temsil eden S logolu , 3.0 litre benzinli 380 HP veya 3.0 litre dizel 300 HP’lik Jaguar XF modelleri ise özel sipariş ile Türkiye’ye getirilebiliyor. XF için orta şekerli Jaguar ifadesini kullandık çünkü daha fazlasını isteyenler için XJ, daha azıyla yetinmek isteyenler için ise XE modellerini de inceleyebilirsiniz.


155

The second generation of Jaguar’s second highest model XF is now unrevealed. It was a well-known fact that S-Type, which was considered to be a continuation of Mark II series, was not for everybody with its vertical radiator grille and round headlights that made it a typical Jaguar. However, the design of the XF was an utter masterpiece. Its muscular engine hood and front side with its somehow squinty headlights looked like a jaguar’s eyes that locked onto its prey and its radiator grille that resembled to a wild cat’s nose. The dynamism moved towards the backside along the coupe-like ceiling line. The first model among others of Jaguar and Land Rover to have a round gear controller was also XF. The interior ventilator grilles that turned on once the car was running were another Jaguar detail. These “treats” also exist in the second generation XF. The interior touch screen, with which people who have never driven a Jaguar but a Range Rover will be familiar, allows you to access to all control mechanisms of the car. Genuine leather covered large and vertically positioned cockpit, being able to control your music from the three armed spindle and cruising on handmade seats are priceless. The All-Surface Progress Control, which was developed for driving on low friction surfaces such as snow and ice, provides the best possible

traction and enables a smooth lift-off controlling the gas and breaks automatically. ASPC works between 3,6 km/h and 30km/h and the desired speed is set by the driver through speed cruise control buttons. Jaguar XF can retain the driving comfort while giving fast reactions thanks to its strong and light back and front suspension systems made of aluminium components. It also has ideal balance because of its equal weight distribution to front and back axle shafts. The price of Jaguar XF starts from 90.100 Euro and it is an ideal fit for those looking for a Business Sedan. The new Jaguar XF offers performance and fuel economy at the same time thanks to its 2.0 lt. 180 HP Ingenium diesel engine produced by Jaguar-Land Rover. While it reaches from 0 to 100 km/h in 8.1 seconds, it consumes around 4.3lt of fuel in 100km. Thanks to improved aluminium architecture of Jaguar, the new XF is one of the lightest models in its class. This is what makes the XF more efficient and lowers its CO2 emission to 114g/km. Upon special order, you can import Jaguar XF with S logo (S stands for performance); 3.0lt 380 HP petrol engine or 3.0lt 300 HP diesel engine models to Turkey. We called the XF moderate; there is XJ for those who want more and XE for those who want to settle for less.

Car Review

GF Turkiye


Birkan Demir Çalışkan

PORSCHE 911 TURBO S HEP DAHA İYİYE! PORSCHE 911 TURBO S ALWAYS GETTING BETTER!

156

GF Türkiye

Otomobil İnceleme


Her seferinde “Bundan daha iyisi olamaz” düşüncenizi silmenize neden olan bir marka var: Porsche. Ferrari ya da Lamborghini fanatikleri her ne kadar Porsche 911’i gerçek bir süperspor otomobil olarak kabul etmemekte ısrarcı olsalar da Stuttgartlı firma bildiği işi en iyi şekilde yapmaya devam ediyor. Porsche’nin Porsche olmasını sağlayan 911 modeli, evrimini sürdürmeye devam ediyor. Yeni nesil 911 Turbo’yu yetersiz bulanlar için bir kez daha Turbo S ile karşı karşıyayız. 3.8 litrelik 6 silindirli boxer motorunda

artık 560 HP barındıran 911 Turbo S, artık 40 HP daha fazlasını sunarken yüzde 16’ya varan verimliliği de notlarımızın arasına eklememiz gerektiğini hatırlatıyor. Bundan 10 sene öncesinin orta sınıf filo otomobilleri kadar az yakıt tüketerek ilerleyebileceği iddiasına sahip 911 Turbo S, 100 km’de yaklaşık 9.7 litre benzin ile ilerleyebiliyor. Elbette gaz pedalına nasıl davranırsanız karşılığını o derece alıyorsunuz. Ancak konu 911 Turbo S olunca yakıt tüketiminden ziyade performans değerlerini konuşmak gerekiyor.

There is a brand which exceeds all expectations each time you think “It does not get better”. That brand is Porsche. Despite the fact that Ferrari and Lamborghini fanatics are still insistent on not accepting Porsche 911 as a true supersport automobile, the Stuttgart-based company continues to make the best of it. The Porsche 911 model continues to pursue its evolution. 911 Turbo S model is a marvel to behold for the ones who finds the new generation of 911 Turbo insufficient. With a 3.8-litre, 6-cylinder boxer engine, The 911 Turbo S models have 560 HP available. That’s 40 hp more than the 911 Turbo. An extra 40 HP and 16 percent more efficiency are some of the significant features brought by 911 Turbo S. It is claimed to decrease fuel consumption, low consumption like a mid-range fleet automobile from 10 years

ago. The 911 Turbo S shows an average fuel consumption in the NEDC of just 9.7 litres over 100 km. However, when the subject is 911 Turbo S, you should talk about the performance values rather than fuel consumption. What you sow is what you reap, the throttle “responses” to your ambitions. Porsche encourages you to full throttle. It sprints from 0 to 100 km/h in 3,1 seconds. By the time you finish reading this sentence, the new Porsche 911 Turbo S can hit 100 km/h. At a top speed of 318 km/h and a standard sprint of 3.1 seconds to 100 km/h, 911 Turbo S gives you the feeling that your lungs is replaced with your kidneys even with gear accelerations. And in Sport+ mode, it completes the 80-120 km/h acceleration in 1.8 seconds. Moreover, no trace of turbo gap in the 80’s models. Turbo S is blindingly fast. Not as a

Car Review

GF Turkiye

157


158

Statik konumdan 100 km/s’ye ulaşma zamanı sadece 3.1 saniye. Yani siz bir sonraki cümleye geçene kadar 911 Turbo S 100 km/s’lik hızı geçiyor. 318 km/s’lik maksimum hız bir yana, ara hızlanmalarda da akciğerlerinizin böbrekleriniz ile yer değiştirdiği hissettiren ivmelenmeler yaşatıyor. 911 Turbo S, Sport+ modundayken 80-120 km/s ara hızlanmasını 1.8 saniyede tamamlıyor. Bırakın diğer cümleye geçmeyi, bu cümle sonlanmadan araç orda bile! Üstelik 80’lerdeki turbo boşluğundan eser olmayan bir biçimde.

2100 dev/dak gibi alt bir devirden 4250 dev/dak’ya kadar 700 Nm (Overboost ile 750 Nm) tork değeri sayesinde evinizi bile yerinden oynatabilir! Tasarımı ise bildiğiniz 911! Ama biraz daha geniş. 911 Carrera 4’ten 28 mm daha geniş olan arka çamurluklar, muhteşem 911 kalçalarının daha da alımlı olmasını sağlıyor. 911 Turbo S, bu denli yüksek performansa rağmen günlük kullanım için de halen müthiş uyumlu bir hizmetkar.

figure of speech, but quite literally. It is addictive and unsettling, not acceleration in the traditional sense, but something rawer: thrust, the sensation of a jet aeroplane on take-off, a relentless surge seemingly independent of tarmac and tyres. 911 Turbo S model produces maximum 700 Nm of torque (750 Nm with overboost, Sport+), available way down low at a very usable 2,100 rpm. Maximum torque at rpm 2,100 - 4,250 1/ min (Overboost: 2,200 - 4,000 1/min, Sport+). It can even

dislodge your home thanks to that torque. It retained the distinctive form of the 911, but a little bit widened. The wings are higher than the front lid; the 28 extra millimetres at the back compared to 911 Carrera 4, previous version, are designed to look especially powerful. And despite it’s high performance and speed, 911 Turbo S is still a terrific automobile for everyday use with its excellent agility and great driving stability.

GF Türkiye

Otomobil İnceleme



Burcu Gürtürk burcu.gurturk@gf-turkiye.com

160

TÜRKİYE’NİN İLK TASARIM MÜZESİ İÇİN GERİ SAYIM BAŞLADI Avrupa’da yüzyıllar öncesinde başlanılan müzecilikle bizler yaklaşık 120 yıldan bu yana tanışır olduk. Ancak bu kısa zaman zarfında bile alınan yol muazzam derecede önem taşıyor. Sadece sanata değil turizmin gelişmesine de katkı sağlayan bu alana özel müzelerin katkıları da yadsınamaz. GF Türkiye

Müze


İstanbul, 2016 yılında, bu alana katkı sağlayacak bir özel müzeye daha kavuşuyor. Demet Sabancı Çetindoğan ile eşi Cengiz Çetindoğan’ın ünlü mimar Zaha Hadid’e Sütlüce’de yaptıracağı Türkiye’nin ilk tasarım müzesinin inşaatı tamamlanmak üzere. Müze, 2016’da açılacak. GF Türkiye’nin bu sayısında, Demsa Holding ortağı Cengiz Çetindoğan ile yeni açılacak tasarım müzesi hakkında söyleştik. Demsa Collection Türkiye’de bir ilki gerçekleştirerek ilk tasarım müzesini 2016 yılında açacak. Müzecilik özellikle ülkemizde çılgın bir iş. Bu alana yatırım yapmaya nasıl karar verdiniz? Profesyonel anlamda sanat koleksiyonerliği fikriyle 15 yıl önce yola çıktık. Koleksiyon oluşturulurken Türk sanatına yön veren belli başlı

THE COUNTDOWN FOR THE VERY FIRST DESIGN MUSEUM IN TURKEY HAS BEGUN We have known museums for about 120 years, but they came about in Europe centuries ago. Even the advancements that took place in a rather short time carry great importance. The contribution of the private museums, which help not only art but also tourism to develop, is undeniable. İstanbul will be home to another private museum in 2016, which will be the first design museum of Turkey. Demet Sabancı Çetindoğan and her husband Cengiz Çetindoğan are working with the famous architect Zaha Hadid and the construction in Sütlüce is about to be completed. The museum will be opened in 2016. In this issue of GF Turkey, we had a little chat about this new design museum with Cengiz Çetindoğan, who is a partner of Demsa Holding.

Museum

GF Turkiye


isimler ve dönemler üzerinde önemle duruldu, sanatçıların karakteristik özelliklerini taşıyan resimler Türk sanatının geniş bir panoramasını verecek şekilde özenle seçildi. Zaman içerisinde koleksiyonun büyümesiyle birlikte müze fikri doğdu.

Basel’deki Vitra Design Museum ve Bilbao Guggenheim Museum da Gehry’nin tasarımı. Yine Basel’de Renzo Piano’nun yaptığı, mimarinin doğayla mükemmellikle birleştiği ve sergilenmenin de bu yönde düzenlendiği Fondation Beyeler Museum var.

Müzenin mimarisi için Zaha Hadid’le anlaştığınızı biliyoruz. Müze nerede kurulacak ve mimari anlamda nasıl bir yapı olarak karşımıza çıkacak? Haliç’in kıyısında Türkiye’nin en büyük özel sanat müzelerinden biri haline gelecek olan yapı bildiğiniz gibi dünyanın en ünlü ve başarılı mimarlarından biri olan Zaha Hadid tarafından tasarlandı. 7 bin metrekare sergi alanı olması planlanan yapı için New York’un en önemli müzelerinden biri olan Solomon R. Guggenheim Müzesi’nde 20 yıllık deneyimi olan ve müze direktörü Thomans Krens’den danışmanlık hizmeti aldık.

Müzede ne gibi eserler yer alacak? Bu eserler nerelerden ne gibi zahmetlerle getirildi ve koleksiyon ne kadara mal oldu? Demsa koleksiyonu temel olarak Türk Hat Sanatı, Türk Resim Sanatı ve Uluslararası Sanat Eserleri örneklerinin yer aldığı üç bölümden oluşacak. Hat koleksiyonu, ağırlıklı olarak Osmanlı dönemine odaklı ve 1000’e yakın eserle birlikte dünyanın en nadide hat koleksiyonlarından biri. Türk sanatında ise tuval resminin ilk örneklerinin görüldüğü 19. yüzyıldan günümüze kadar ulaşan süreçte öne çıkan Türk sanatçılarının eserlerinden oluşan zengin bir koleksiyon mevcut. Koleksiyonda 3 bin 500’ü aşkın eser bulunuyor. Bugün bu rakam bir müze kurulabilecek ve yedi sekiz yıl boyunca hiç eser almadan sergi yapabilecek olanağa sahip olunduğunu gösteriyor. Bu eserlerin zaman içerisinde izleyiciyle buluşmasını hedefliyoruz. Eserlerin büyük bir bölümü Türkiye içinde alımı yapılmış eserler olmasına rağmen, özellikle uluslararası sanat koleksiyonu için New York, Londra ve kıta Avrupa’sındaki belli başlı sanat alanında gelişmiş pek çok şehirden eser alımı yaptık.

162

Zaha Hadid’in mimari olarak özel yapıları öne çıkıyor. Örneğin Azerbaycan’daki sanat müzesini eski devlet başkanı Aliyev’in imzası şeklinde yapmıştı. Bu projede size özel bir unsur olacak mı? Proje böyle kişisel bir imza taşımıyor. Ancak Zaha Hadid’den İstanbul’un zengin kültür mirasına dokunabilecek bir yapı istediğimizden “mukarnas” gibi Türk sanat tarihi için önemli elementlerin detaylarda kullanıldığı bir yapı tasarlandı. Türkiye’nin ilk tasarım müzesi olması planlanan projenin dünyada benzerleri var mı? Varsa birkaç örnek verebilir misiniz? Dünyanın çeşitli ülkelerinde özellikle müze olması için tasarlanmış pek çok müze var. Son zamanlarda en çok konuşulanı ise Fondation Louis Vuitton’un Paris’te 2014 yılında açılan ve Frank Gehry imzası taşıyan müzesi. GF Türkiye

Müze

İslam ve Türk sanatına yönelik eserlerin daha yoğun olması planlanıyor? Bu anlamda bu kadar geniş bir müze var mı? Hat olarak; Demsa Hat Koleksiyonu 10. yüzyıldan 21. yüzyıla kadar uzanan eser zenginliği ile hat sanatının kronolojik gelişimini tüm yönleriyle gözler önüne seren bir çeşitliliğe sahiptir. Resim sanatı olarak ise; Türk


Demsa Collection, leading the way, will open the first design museum in 2016. Especially in our country, starting a museum is a daring thing to do. How did you come to decide to invest in this area? We set out with the idea of professional art collection 15 years ago. While we were building our collection, we went for some specific artists and periods that shaped and led Turkish art. We carefully selected our pieces so that we would have a complete picture of Turkish art. Over time, our collection grew and that is what gave us the idea for a museum. We already know that Zaha Hadid is designing the museum. Where will this museum be located and what should we expect in terms of architecture? The construction by Golden Horn, which will be one of the biggest private art museums of Turkey, was designed by Zaha Hadid. She is one of the most famous and successful architects in the world. For this project, which is planned to have seven thousand square meters of exhibition area, we also received Thomas Kren’s consultancy, who has 20 years of expertise in this area and is also the director of Solomon R. Guggenheim Museum, which is one the most important museums of New York. Zaha Hadid is known for architecturally special constructions; such as the art museum in Azerbaijan, which is shaped in the signature of the former president Aliyev. Will there be an element that is special to you in this project? This project does not have a personal special element. However, because we asked Zaha Hadid to design a building that can contribute to the rich cultural heritage of Istanbul, she designed a structure that

has elements that are important for Turkish art History used in the details, such as “muqarnas”. This project is planned to be the first design museum of Turkey. Are such likes of this to be found anywhere else in the world? If yes, can you give us a few examples? In many countries around the world, there are many museums which were designed specifically to be a museum. Recently, the most popular of them is the one that Louis Vuitton opened in Paris, in 2014. It was designed by Frank Gehry, who also designed Vitra Design Museum in Basel and Bilbao Guggenheim Museum. In Basel there is also Fondation Beyeler Museum, where architecture and nature fit perfectly, and is designed by Renzo Piano. 163

What kind of pieces will be displayed in the museum? What kinds of trouble have you been through to put these together and how much did the collection cost? Demsa collection will consist of three parts: Turkish calligraphy, Turkish paintings, and international artwork. Calligraphy collection is a very rare one consisting of around 1000 pieces from Ottoman period. As for the Turkish Paintings, we have a rich collection of artwork by prominent Turkish artists ranging from 19. Century, when we see the very first examples of canvas paintings, to modern day. The collection consists of more than 3500 pieces which is enough to start a museum and maintain an exhibition for 7-8 years without having to acquire any new pieces. We aim to exhibit these pieces in time for our visitors. Even though most of the pieces were acquired in Turkey, we have also acquired some pieces from New York, London and many major art cities in Museum

GF Turkiye


164

resminin 19. yüzyılın başlarında ilk tuval resminin yapılmaya başladığı dönemden günümüze Türk sanat tarihinde adı geçen tüm sanatçıların farklı dönemlerinden başyapıtları görmeye olanak tanıyan çeşitliliğe sahip. Bu anlamda İslam ve Türk sanatını kronolojik olarak geniş bir zaman dilimine yayılmış bir biçimde sergilemeyi planlıyoruz. Bu kadar geniş bir dönemi bir arada tutan bir müze şu anda Türkiye’de yok. Müzenin ülke tanıtımına ve turizme ne gibi katkıları olacağını düşünüyorsunuz? Türk sanatı 1900’lerden günümüze çok büyük bir mesafe kat etmiştir. Koleksiyonerlik anlamında elbette Avrupa ve Amerika’nın oldukça gerisinde olmamıza rağmen özel müzelerin açılıyor ve çoğalıyor olması, aradaki farkın hızla kapanıyor olduğuna işarettir. Bu anlamda Demsa Koleksiyonu’nun müzesine kavuşmasının elbette dikkati İstanbul’a çekeceğini ve turizme katkı sağlayacağını düşünüyoruz. GF Türkiye

Müze

continental Europe, especially for our international art collection. Pieces from Islam and Turkish art are planned to be in majority. Is there a museum as comprehensive as this one? Demsa calligraphy collection has a rich variety of pieces from between 10th and 21st century that reveals the chronological development of calligraphy art with all its aspects. As for the paintings, we again have a rich variety that allows us to see the masterpieces by prominent Turkish artists in their different periods. This variety covers pieces from modern day until 19th century, which is the period when the canvas was first used. We plan to exhibit Turkish art in a chronological way. There is no such museum that has a collection covering such a long period. What kind of contributions do you think the museum will make to tourism and publicity of Turkey? Turkish art has come a long way since 1900s. Although we are behind Europe and America in terms of collections, the fact that private museums are opening and multiplying signals that this gap is quickly closing. In this sense we believe that this museum of Demsa collection will attract attention to İstanbul and make contributions to tourism.


GF TÜRKİYE

Where

to eat ın

Istanbul

Le Cordon Bleu master şefleri İstanbul’un en iyi restoranlarını sizler için deneyimledi, “Where to Eat in Istanbul” eki GF Türkiye Şubat 2016 sayısında sizlerle...

KATKILARIYLA


166

BODRUM’UN VAZGEÇİLMEZ ADRESİ: SAİT Bodrum’da her sezon bir bölge, bir mekan trend olsa da senelerdir oluşturdukları kaliteli servis ve lezzetli menüleriyle kemikleşmiş müşteri kitlesi yaratmayı başaran yerler asla popülerliğini yitirmiyor. Sait Restoran da bunlardan biri. Yazın sonuna doğru ziyaret ettiğimiz Sait Restoran’ın Bodrum Marina’daki şubesi bu başarının tesadüf olmadığını gösterdi bizlere. Sait bir balık lokantası. İlk şubesini de 13 yıl önce Bodrum Yalıkavak’ta açmış. Restorana adını veren işletme sahibi Sait Birtan Yılmaz uzun yıllarını İsveç’te geçirmiş, lokanta yönetimi ve mutfak üzerine eğitimler almış ve 1992’de Bodrum’a yerleşerek bu restoranı hayata geçirmişler. Karşılaştıkları yoğun talep ile bugün misafirlerine iki noktada hizmet veriyor: Bodrum Marina ve Yalıkavak Palmarina. O gün bugündür menüsünde birbirinden lezzetli mezeleri ve deniz ürünlerini misafirlerine sunan Sait’in servis kalitesi de tartışılmaz. Ekipteki herkes işinin ehli ve misafirleri memnun etmek için her detaya özen gösteriyorlar. Damak zevkine düşkünlerin adresi Sait’in menüsü meze ve deniz ürünleri ağırlıklı. Mezelerin hepsi birbirinden iştah açıcı duruyordu ancak biz içlerinden en çok sevdiklerimizle yemeğe başladık. Fava, yoğurtlu patlıcan ve cevizli meze başlangıç olarak seçtiklerimizdendi. Ara sıcak GF Türkiye

Gurme

olarak ahtapot, deniz tarağı ve kalamarı deneyimledik. Hepsi de son derece başarılı ve lezizdi. Sait Restoran’ın en güzel yanlarından biri yediğiniz balığı görerek seçme imkânınızın olması. Balıkların sergilendiği bölüme gidiyor ve mevsimine uygun ne varsa buradan görerek seçiyor, tercih ettiğiniz pişirme yöntemiyle servis ettirebiliyorsunuz. Biz buraya gelmeden önce Levrek ızgaranın methini çok duymuştuk. O yüzden seçimimizi bundan yana kullandık. Dedikleri kadar varmış. Yemeğin sonuna doğru elbette ki balık lokantasının olmazsa olmazı sıcak helva ile bu ziyafeti taçlandırmayı da ihmal etmedik. Ziyaret ettiğimiz Bodrum Marina şubesi yaz kış açık. Şayet yolu Bodrum’a sonbaharda ve kışta da düşeceklerdenseniz Sait’e uğramadan geçmeyin. Ancak özellikle yaz sezonunda gitmeden önce mutlaka rezervasyon yaptırmanızı öneririz. Sait’te masa bulmak bu dönemlerde zor olabiliyor. Bu arada ek bilgi Sait’in öğle saatlerinde de mutfağı açık.


A MUST ADDRESS IN BODRUM: SAIT RESTAURANT In Bodrum, there is always a trendy place or an area every season. However, there are some places, which have managed to establish a crowd of loyal customers thanks to their quality of service and delicious menus they have developed over years. These places never lose their popularity and Sait restaurant is one of them. The branch of Sait Restaurant in Bodrum Marina that we visited around the end of the summer has shown us that this success is not a coincidence. Sait is a fish restaurant, whose first branch was opened in Bodrum-Yalıkavak 13 years ago. Sait Birtan Yılmaz, after whom the restaurant is named, spent many years in Sweden, educating himself in gastronomy management and culinary arts. He finally settled into Bodrum in 1992 and started this restaurant. Because of high demand, today, it serves with its two branches in Bodrum Marina in Palmarina Yalıkavak. Quality of service in Sait, which serves delicious appetizers and sea food, is indisputable. Everyone in the staff really knows what they are doing and are extra careful about every detail for the sake of their customers’ satisfaction. Sait, the address for foodies, has a menu consisting mostly of appetizers and sea food. Appetizers all looked luscious, but we started with our favourites. Fava, eggplant with yoghurt and one with walnuts were our picks for start. We tasted some octopus, clam, and calamari

as warm starters. They were all utterly delicious and well-prepared. One of the best sides of Sait Restaurant is being able to see and pick your fish. You can go and see the exhibited fish, check them out and pick among the selections that are in season and decide yourself how it should be cooked and served. Before coming here, we had heard about grilled sea bass. That’s why we preferred to go with that one. The compliments we had heard were totally right. By the end of the dinner, we decided to end this feast with warm halva, which is almost a must for fish restaurants. The Bodrum Marina branch, which we visited, is open during the whole year. If you happen to visit Bodrum also in autumn and winter, make sure you stop by at Sait. However, we strongly recommend you to make reservations beforehand especially in summer, as it might be hard to get a table during this season. We would like to add an extra piece of information: the kitchen hours include the lunch time, as well. Gourmet

GF Turkiye

167


VENEDİK’TEN İSTANBUL’A BİR LEZZET YOLCULUĞU

CECCONI’S

168

Nick Jones tarafından 1995 yılında Londra’da kurulan, özel üyelik sistemiyle çalışan ve bünyesinde daha çok entelektüel bir kitleyi barındıran bir kulüp olma özelliği taşıyan Soho House, Dünya genelinde 13 adet bulunan şubelerine yenisini de geçtiğimiz yılın Aralık ayında İstanbul’da yaptığı açılışla ekledi. İstanbul’daki Soho House’un Tepebaşı’nda bulunan eski Amerikan konsolosluğundaki binasının en büyük özelliği ise açılan en büyük Soho House olması. Portfolyo o zamandan itibaren kulüpleri, otelleri, restoranları ve Spa’ları da içerecek şekilde İngiltere’de, Avrupa çapında, ABD’de ve Kanada’da yaygınlaşmış bulunuyor. Soho House’ların her biri yerleşim yerine göre farklılık gösteriyor ancak arkalarındaki ruh her zaman için aynı. İşte bu ruhu içinde barındıran ve benzerleri Mayfair, West Hollywood ile Soho House Miami’de bulunan Cecconi’s Restaurant, İstanbul’da da kulübün özel konuklarını keyifli bir ortamda lezzetli yemekleriyle ağırlıyor. Palazzo Corpi binasının arka bahçesinde yer alan Cecconi’s, modern klasik bir İtalyan restoranı. Öğle ve akşam yemeği için haftanın yedi günü açık olan mekânda masalar hem içeride hem dışarıda bulunuyor. Bahçe içinde yer alan masalar zeytin ağaçları altında doğayla baş başa bir ortam sunuyor. Venedik’te hayat bulan Cecconi’s, el yapımı makarnaları, deniz ürünleri, cicchetti ve en kaliteli ürünlerle GF Türkiye

Gurme

hazırlanan Kuzey İtalyan yemekleri ile tanınıyor. Hem öğle hem de akşam menüsünde, salatalar, makarna ve risotto ile deniz ürünlerinin bulunduğu menü de pizza ve aperatif yemekler de ihmal edilmemiş. Biz Cecconi’s’te GF Türkiye olarak akşam menüsünü tadımladık. Burrata ve Kalamar kızartma başlangıç olarak iyi bir ikili oluşturdu. İstanbul’da ne yazık ki her yerde kaliteli Burrata bulamıyorsunuz. Cecconi’s Burrata, domates, avokado ve Antep fıstık kombinasyonunda son derece lezzetli bir iş ortaya çıkarmış. Ricotta peynirli kabak çiçeği dolması da muhteşem uyum yakalayan bir diğer başlangıçtı. Makarnalar içinde en özel olanı bize göre Rakılı ve Safranlı Yengeç Ravioli idi. Ana yemek seçimimiz ise restoranın imza yemeklerinden olan Porcini Mantar Soslu Dana Bonfile’den yana kullandık. Uzun süredir yediğimiz en ağızda dağılan ve lezzetli etti diyebiliriz. Cecconi’s’in tatlı menüsü az ama öz. Geleneksel İtalyan lezzetlerinden Tiramisu, sorbe ve ricotta cheesecake tadı damakta bırakıyor ve ne kadar tok olursanız olun tabağın dibini sıyırtıyor. Panna cotta, ev yapımı gelato ve profiterol de tatlı menüsünde yer alan diğer seçenekler… Soho House’ların son derece özel yerler olduğundan yazının başında bahsetmiştim. Gelin görün ki, başlı başına Cecconi’s bile Soho House İstanbul’a üye olmanız için yeterli bir sebep olabilir.


VENETIAN CUISINE IN ISTANBUL

CECCONI’S

The Classic Fusion is name of a Hublot’s collection which bridges the past and future of watchmaking by integrated the classic tim

169

Soho House, which was established by Nick Jones in London in 1995, is an exclusive club consisting mostly of intellectual population. It had 13 international branches and the 14th was opened in December, last year, in Istanbul. Soho House Istanbul, which operates in the former building of the Embassy of the US in Tepebaşı, is the biggest Soho House. They have a diversified portfolio including clubs, hotels, restaurants and spas all over England, Europe, USA and Canada. Although each Soho House differs according to its location, they are actually all based on the same idea. Cecconi’s Restaurant, which also holds the same ideas and has branches in Mayfair, West Hollywood and Soho House Miami, offers the special members of the club delicious food and a pleasant ambience in Istanbul as well. Cecconi’s, which is located in the back yard of the Palazzo Corpi, is a modern traditional Italian restaurant. There are tables both inside and outside in this restaurant, which is open for seven days a week during lunch and dinner. The tables in the garden offer a natural atmosphere under the olive trees. Cecconi’s, which originated in Venice, is known for its handmade

pasta, sea food, cicchetti and Northern Italian dishes that are prepared with the finest quality ingredients. Both lunch and dinner menus include salad, pasta, risotto, sea food, pizza and appetizers. We, as GF Turkey, tried the dinner menu. Burrata and fried calamari made a great couple for starters. Unfortunately, it is not very easy to find good Burrata in Istanbul. Cecconi’s did a delicious job with the Burrata, tomato, avocado and pistachio combination. Another great starter was the stuffed squash blossoms with ricotta cheese. We think the most special pasta was the Crab Ravioli with Raki and Saffron. As the main course, we had one of the most famous dishes of the restaurant: Porcini Mushroom Sauce Veal Steak Fillet. It was the softest and most delicious meat that we had eaten for a long time. The dessert menu of Cecconi’s is concise yet complete. You can not get enough of the incredibly delicious traditional Italian desserts such as tiramisu, sorbe, and ricotta cheesecake no matter how full you are. Panna cotta, homemade gelato and profiterole are the other items of the dessert menu. Above, I have already mentioned how special Soho Houses are, but the fact is that Cecconi’s alone can be a good enough reason to be a member of Soho House Istanbul.

Gourmet

GF Turkiye


GELENEKSEL İSPANYOL MUTFAĞINA “AROLA” DOKUNUŞU 170

“Lüks ne yaptığınızla değil, nasıl hissettiğiniz ile ilgilidir” düşüncesiyle 128 yıl önce kurulan Raffles, beklentilerin üzerinde bir misafir deneyimi sunmak ve şehre yepyeni bir hizmet anlayışı getirmek üzere 2014 yılı Eylül ayında İstanbul’daki otelinin kapılarını moda, yemek ve sanatın yeni buluşma noktası Zorlu Center’da açtı. Yaratıcı yemek denildiğinde akla gelen ilk isimlerden olan Michelin yıldızlı İspanyol şef Sergi Arola’nın “Arola” restoranı da Zorlu Center’da Raffles İstanbul’un içinde yer alan imza restoranlardan biri. Arola’nın sahibi olduğu ve açtığı ilk restoran olan iki Michelin yıldızlı Sergi Arola Restaurant da Madrid’de bulunuyor. Sergi Arola’nın farklı ülkelerde 12 restoranı daha var. Dünyanın dört bir yanında kendi adını verdiği restoranları olan Sergi Arola, İstanbul’daki mutfağını Katalan şefi Omar Mosquera Mallen’e emanet etmiş. Arola için geleneksek ve lüks kelimelerinin anlamları insandan insana değişiyor. Ancak yemeklerini yaparken İspanyol geleneğinden taviz vermiyor. Mutfak, Sergi’nin tapas tarzındaki yaratıcı tabaklardan oluşan felsefesine dayanan, modern ile gelenek arasında dengeyi kuran, paylaşmak için ideal bir menüyle konukların tabaklarını donatıyor. Gelelim restoranla ilgili detaylara… Arola’da şimdiye dek sadece akşam yemeği servisi yapılıyordu ancak Ekim başından itibaren, restoran öğle yemeklerinde de açık olacak. Yerli ve İspanyol üreticiler dâhil son derece geniş bir şarap kavı bulunuyor. Arola’nın GF Türkiye

Gurme

restoranlarında yemeğin yanı sıra şık ve modern tasarımlar da ayırt edici nitelikte. Raffles İstanbul’da bulunan Arola restoranda da bu nitelikleri hissedeceksiniz. Restoran, 74 kişilik yemek salonuna ve 44 kişilik terasa sahip. Ek olarak Arola’nın ayrıca bir de şef masası bulunuyor. 12 kişilik yemek alanının bulunduğu ve şefin açık mutfakta konuklara yemek pişirdiği bu bölüm özel etkinlikler için kullanılıyor. Arola Restaurant’da tadabileceklerinizi özetlemek gerekirse İspanyol mutfağının imza yemeklerinin Arola tarzından yorumlanması denilebilir. Yemekler ortaya paylaşımlı tabaklarda geliyor. Herkes yiyeceği kadarını tabağına alıyor. İspanya’daki paylaşım usulüne biz de Türkler olarak çok da yabancı değiliz aslında. Ortaya ilk önce paylaşımlık tabağında Patates Bravas ve Yaban Kalamar geliyor. Ana yemekler de ise Deniz Mahsullü Paella ve Siyah Mürekkep ile Pişirilmiş Pilavı afiyetle deniyoruz. Sıra tatlıya geldiğinde ilk seçimimizi Krem Katalana’dan yana kullanıyoruz. Ancak masaya imzayı son gelen Moleküler Meyve Salatası koydu desek yeridir. Uzun zamandır yediğimiz en havalı meyve salatası buydu. İstanbul’daysanız ve İspanyol mutfağına ilgi duyuyorsanız Raffles Hotel içinde yer alan Arola restoranı mutlaka ziyaret edin. Atmosferi, yemekleri ve restoran kültürü ile kendinizi İspanya’da hissedeceğinizi garanti ederiz. Rezervasyon için : 0212 924 02 00


THE “AROLA” TOUCH TO TRADITIONAL SPANISH CUISINE Raffles, which was launched 128 years ago with the motto“Luxury is not about what you do, it is about how you feel”, opened its hotel in İstanbul in order to offer a hospitality experience above expectations and bring a whole new sense of service to the city in September, 2014 in Zorlu Center, which is the new meeting point of fashion, food and art. The Michelin starred Spanish chef Sergi Arola, who is among the first people that comes to mind when it comes to creative cooking, opened his restaurant “Arola” in Raffles Istanbul in Zorlu Center and it has become a key restaurant there. The two Michelin starred Sergi Arola restaurant in Madrid was the first restaurant that Arola owned and opened. He owns 12 other restaurants in various countries. Sergi Arola, who has restaurants named after him all over the world, put the Catalan chef Omar Mosquera Mallen in charge of the kitchen in Istanbul. Arola thinks that the connotations of the words “traditional” and “luxury” change from person to person. However, when he cooks, he never leaves the Spanish tradition aside. Sergi’s kitchen is based on his philosophy of creative tapas style dishes, retains a perfect balance between the modern and traditional; and has a menu that is ideal for sharing. Moving on to the details of the restaurant: Until now Arola has only been serving dinner but the beginning of October onwards,

it will be open during lunch time as well. It has a diverse wine cellar consisting of both domestic and Spanish wines. Elegant and modern design is as distinguishable as the food in Arola’s restaurants including the one that is in Raffles Istanbul. There is a dining hall for 74 and a terrace for 44 people. Additionally, there is a chef table in Arola. This section, which includes a dining area for 12 and an open kitchen for the chef, is used for special events. To summarize the food in Arola Restaurant, the following can be safely concluded: characteristic Spanish food with Arola’s interpretation. The food is served in big plates and everybody takes as much as they will eat from that common plate. This Spanish habit of sharing is not unfamiliar to us Turkish people. First we got Potato Bravas and Wild Calamari on the shared plate. Then as the main dish, we tried the Paella with Sea Food and the Rice Cooked in Black Ink with pleasure. Our first choice for dessert was Crema Catalana. However, the highlight was the last dish, the Molecular Fruit Salad. It was the best fruit salad we had had in a long time. If you are in Istanbul and interested in Spanish cuisine, you must visit the Arola Restaurant in Raffles Hotel. You will surely feel as if you were in Spain thanks to the restaurant’s atmosphere, food and culture. For reservation : 0212 924 02 00

Gourmet

GF Turkiye

171


İlayda Şahin

TUTKULU BİR İSPANYOL: ŞEF SERGI AROLA Mumbai’den, Sao Paulo’ya kadar dünyanın 14 farklı şehrinde kendi imzasını taşıyan lezzetlerini seçkin bir anlayışla sunan İspanyol Şef Sergi Arola, Arola Restaurant’ların bir yenisini İstanbul’da açtı. İki Michelin yıldızlı ünlü şef, İstanbul’u ve özellikle dürüm yemeyi çok seviyor. Zorlu Center Raffles Hotel’de yer alan Arola Restaurant’ta yaptığımız söyleşide kendine has Arola tarzını, açık sözlülüğüyle birlikte espri yeteneğini ve Sergi Arola’nın işini ne kadar tutkuyla yaptığını satır aralarında bulacaksınız. İstanbul’da bir restoran açma fikri nereden geldi? Aslında İstanbul’a gelmek için bir nedene ihtiyacı olmuyor insanın. İstanbul o kadar önemli bir yer ki... Ortasından Avrupa ile Asya’yı birbirine bağlayan bir köprü geçen bu şehirde yüzyıllar boyunca harmanlanan birçok tat ve lezzet bir arada yaşıyor. Eğer İstanbul’un tarihiyle biraz ilgileniyorsanız nedenini çok iyi anlarsınız. Kusura bakmayın ama bana göre İstanbul dururken Dubai’de veya Taipei’de bir restoran açmak aptallık.

172

Çok sık geliyorsunuz galiba İstanbul’a... Evet. Hatta biraz fazla geliyorum diyebiliriz. Bu yılın sonuna kadar altı kere daha geleceğim İstanbul’a. Buraya gelmem önemli çünkü böylece Arola Restaurant’ta neler oluyor, İstanbul’da yeme-içme sektöründe neler olup bitiyor yakından takip edebiliyorum. İstanbul inanılmaz bir şehir. Uçak buraya doğru yaklaşırken tekneler görülüyor derken binalar, camiler yükseliyor, bu manzaraya bayılıyorum. İstanbul bence dünyadaki en iyi beş şehirden biri. Peki, İstanbul’a geldiğiniz zaman en çok hangi yerel yemekleri yiyorsunuz? Dürümü seviyorum. Her gün dürüm yiyebiGF Türkiye

Özel Haber

lirim. İstanbul’daki sokak yemekleri ve yerel satıcılar dünyadaki en iyilerinden biri. Kokoreç de yedim, onu da çok sevdim. Humus da seviyorum. En geleneksel ne varsa seviyorum. Benim için mesele et değil, yemeğin aroması ve baharatlar. Bir turist olarak baktığımda bu tip yemekleri seviyorum ama eğer burada yaşıyor olsaydım herhalde birkaç ay boyunca aynı şeyleri yedikten sonra başka bir şeyler denemek isteyebilirdim. Arola Restaurant’ın Raffles Hotel’de açılmasının özel bir sebebi var mı? Bu sorduğunuz biraz, ‘’Ferrari sürmenizin özel bir sebebi var mı?’’ya benziyor. Raffles’ın bir parçası olmak için özel bir sebebe ihtiyacınız var mı? Raffles Singapore’u ilk ziyaretimi hatırlıyorum da, muhteşemdi. İnanın bana buranın bir parçası olmak için hiçbir özel nedene ihtiyacım yok, burada olmak harika. 19 sene önce Madrid’de restoran açtığımda da insanlar bana bu soruyu sormuşlardı. Neden açmayayım? İstanbul Arola Restaurant’daki şefiniz kim? Şef Omar Mosquera. Kendisi sekiz yıldır benimle çalışıyor. Önce Barcelona’da beraber başladık, sonra benimle Madrid’e geldi.


A PASSIONATE SPANISH: CHEF SERGI AROLA Spanish chef Sergi Arola, who presents the flavours he created himself in 14 different cities around the world; from Mumbai to Sao Paulo, opened a new Arola restaurant in İstanbul. Two Michelin starred famous chef likes İstanbul and especially eating wraps (dürüm). This interview, which we made in Arola Restaurant in Raffles Istanbul Zorlu Center, reveals his one of a kind Arola style, frankness, his sense of humour and how passionate Sergi Arola is about what he does. How did the idea of opening a restaurant in İstanbul occur to you? Actually you don’t need a reason to come to İstanbul, because it is such an important location. This city, which is a bridge that connects Asia and Europe, offers so many tastes, flavours that have been blended throughout centuries. If you are even a bit interested in the history of İstanbul, you will know exactly why. It makes much more sense to open a restaurant in İstanbul than Dubai or Taipei… You visit İstanbul quite often, don’t you? Yes, I come here often. I will have come here six times by the end of this year. It is important for me to come here, because that is how I get to closely follow what’s going in Arola Restaurant and in gastronomy sector in İstanbul. İstanbul is an incredible city. When the plane is about to land in İstanbul, I see ships, then buildings and then the mosques rising. I love that view. I think İstanbul is one of the top five cities in the world. Which traditional food do you have most often when you are in İstanbul? I love the wraps. I can have wraps quite often. The street food and local sellers in İstanbul

are one of the best in the world. I have tried kororeç (grilled sheep’s intestines) and loved it, too. I also like Humus. I like whatever is the most traditional. For me, the important thing isn’t the meat, but the aroma of the food and the spices. From a tourist’s point of view, I like these kinds of food, however, if I was living here permanently, I think I would eventually like to try new tastes after eating the same things for a couple of months. Is there a special reason why you opened the Arola Restaurant in Raffles Hotel? This is like asking: “Is there a special reason why you are driving a Ferrari?” Do you really need a special reason to be a part of Raffles? I remember the first time I visited Raffles Singapore, it was amazing. Believe me, I don’t need a special reason to be a part of Raffles; it is wonderful to be here. Who is your chef in İstanbul Arola Restaurant? Chef Omar Mosquera, who has been working with me for eight years. We first started together in Barcelona, then he came to Madrid with me. Later, we opened a restaurant in Paris and worked there for three years. Now we are in İstanbul. I am

Special Report

GF Turkiye


Sonra Paris’te bir restoran açtık ve orada da üç yıl çalıştık. Şimdi de birlikte İstanbul’a geldik. Onunla çalıştığım için çok mutluyum. İstanbul’a gelmeye karar verdiğim zaman yaptığım en iyi seçim yine ona güvenmek oldu. 174

Mönüdeki en sevdiğiniz lezzetler hangileri? Patatas Bravas, Bocato de Calamares ve pirinçle yapılan her türlü yiyecek. Yarattığınız yemekleri birer sanat eserine benzetseydiniz bunlar hangileri olurdu? Sanırım kıyaslamam imkansız. Yemek, diğer sanatsal dışa vurumların aksine beş duyunuza birden hitap eder. Bu sebeple bunu kıyaslamayı doğru bulmuyorum. Size ‘Mutfağın Rock Yıldızı’ diyorlar, siz ne diyorsunuz? Buna yüzde yüz katılmıyorum çünkü bu rock yıldızı dediğinizde ne kastettiğinize bağlı. Mesela Robbie Williams, ben onu yakından tanıyorum. Dışarıdan çok çılgın bir adam gibi gözükür ama sahneye çıktığında her şeyi kontrol eder, tam bir profesyoneldir. Paul Mccartney, Bono, Mick Jagger gibi çok büyük rock yıldızlarından bahsettiğimiz zaman bunların hepsi çok iyi profesyonellerdir. Beni de şu an burada tişört, jean pantolon ve kulağımda kulaklılarla müzik dinlerken görüyorsunuz ama ben mutfağa girdiğimde her şey değişir. Çalışırken çok disiplinli ve ciddiyimdir. Yaptığım işe karşı çok tutkuluyum. Asla vakit kaybetmeyi sevmem. Bir örnek vereyim: Buradan dönüş biletim pazartesi gününeydi, geldiğim gün programımı tekrar kontrol ettiğimde GF Türkiye

Özel Haber

pazar günümün boş olduğunu gördüm ve hemen dönüş biletimi pazar gününe aldım çünkü vakit kaybedemem. Pazar günü hiçbir işim yok ve Madrid’e dönüp oradaki işleri bitirmeyi tercih ediyorum. Şu ana kadar Arola Restaurant’a olan ilgi nasıl? Türk müşterilerden nasıl geri dönüşler alıyorsunuz? Türk misafirlerden geri dönüşler oldukça olumlu. İstanbul çok fazla seçeneğin olduğu çok büyük bir şehir ve açıkça görülüyor ki biraz daha zamana ihtiyacımız var. Buradaki restoranımız henüz bebek. Bu yıl için planlarınız neler? Bu yıl için öncelikle çevremizle olan etkileşimi biraz daha arttırmak istiyoruz. Bize öğlen yemeğimizin olup olmadığını soruyorlar. Biz de bu talepler doğrultusunda Zorlu Center çevresindeki insanlara iş toplantılarını da yapabilecekleri bir öğlen yemeği sunmak niyetindeyiz. Ayrıca değişik konseptte bir brunch yapmayı da planlıyoruz. Catering servisi verme projemiz de var önümüzdeki yıl için. Raffles Hotel ve ben burada birçok şey yapabiliriz. Mönüye yeni bir şeyler ekleyecek misiniz? Hayır sanırım. Sürekli mönü değiştirmekle ilgili obsesyonu anlamıyorum. Ben her gün öğlen aşağı inip dürüm yiyorum ve dürüm hep aynı duruyor. Ben size sorayım: Bir Japon restoranına her gittiğinizde farklı bir nigiri var mı diye sorar mıydınız? Arola’ya neden gelirsiniz? Spesiyalleri için. Mevsiminde olmayan bir yiyecekse tabii ki değiştiriyoruz ama mesela neden Patatas Bravas’ı değiştireyim ki şimdi? Herkes onu seviyor. Değiştirmeyi düşünmüyorum.


really happy to be working with him. Trusting him was the best decision I made, when I first set out to come to İstanbul. What is your favourite food in the menu? All of them but the signatures like Patatas Bravas, Bocato de Calamares especially, and anything that has rice in it. If you were to compare your food to pieces of art, which ones would those be? I think it is impossible to compare... Food, unlike other artistic expressions, appeals to five senses at the same time. That’s why I don’t think it is right to make this comparison. People call you “the rock star of the kitchen”. What do you think about that? I don’t fully agree with this, because it depends on what you mean with “rock star”. For example Robbie Williams, I know him closely. He looks kind of crazy on the outside, but he controls everything once he is on the stage; he is a true professional. Big rock stars such as Paul McCartney, Bono, and Mick Jagger are all very good professionals. Now you see me wearing a t-shirt, a pair of jeans, listening to music on my headphones; however, once I step in the kitchen, everything changes. I am very serious and disciplined when I work. I am very passionate about my job and very time conscious. Let me give you an example: My return ticket was booked for Monday. However when I arrived, I checked my program and realized that Sunday was free. I immediately rebooked my ticket for Sunday, because I cannot waste any time. I am free on Sunday and I prefer getting back to Madrid and finishing the work there.

What do you think about the attention that Arola Restaurant drew until now? What kinds of feedback do you receive from Turkish customers? Feedbacks of the Turkish guests are pretty positive. İstanbul is a very big city, which offers you many options and it is clear that we need some more time here, it has only been a year now that we opened and our restaurant here is still a baby. What are your plans for this year? Our priority this year is to increase the amount of interaction we have with our environment. We are often asked if we serve lunch. According to such demands, we launched lunch to people around Zorlu Center during which they can also conduct business meetings. We are also planning to serve brunch with a very different concept. Moreover, we have an outside catering service project for the next year. Raffles Hotel and I can do a great deal of things here. Will you be adding anything new to the menu? We gradually change items in the menu in line with seasonality. But other then that, I don’t understand the obsession about changing the menu all the time. Every noon, I go down and have a wrap and that wrap stays the same. Let me ask you this: Would you ask if there is a different kind of nigiri every time you go into a Japanese restaurant? Why would you come to Arola? Because of the specialities... Why would I replace Patatas Bravas? Everybody loves it. Hence I am not planning to make any changes with the signatures but make seasonal modifications. Special Report

GF Turkiye

175


Billur Kalkavan billur@billurkalkavan.com

HEM RUHUNUZA HEM BEDENİNİZE HEDİYE:

IRIDIUM SPA Evimi taşıdım. Sırtım, belim ve boynum da tabii ki bu taşınmadan nasibini aldı. Kara kara düşünüyorum ne yapsam da rahatlasam diye… O sırada telefon aldım patrondan “The St. Regis Istanbul Iridium Spa’ya gidiyorsun” dedi telefondaki ses. “Oley!” dedim tam da ihtiyacım olan şey. Hemen Spa’yı arayıp resepsiyonist Selvin Taşkörü’yü buldum, durumumu anlattım. O da bana en uygun olan masajı ayarlayacağını söyledi. Ben de Nişantaşı’nda bulunan The St. Regis Istanbul’un yolunu tuttum. The St. Regis Istanbul’un muazzam girişi, kapıdaki nazik karşılama ekibiyle hemen yüreğimde yerini aldı. İçerde de ayrı bir nezaket ve karşılama kendimi evini yeni taşımış bir bitikten ziyade kraliçe gibi hissettirdi. Gelelim Iridium Spa’ya... İçerisi hafif karanlık, çok özel taşlarla döşenmiş şık ve adeta bir labirenti andırıyor. Selvin Hanım beni son derece güzel manken gibi bir masöze teslim etti ve benim durumuma en uygun olacak Abhyanga by Sundari masajını ayarladığını söyleyerek yanımızdan ayrıldı. Abhyanga masajı geleneksel Hint masajıymış. Bu masajın amacı aslında Dosha tipine uygun seçilen bitki öz yağları ile vücuttaki enerji akış dengesini sağlayarak kişinin derin rahatlama hissini deneyimlemek, beden, ruh ve zihin bütünlüğünü sağlamakmış. Antik çağ bilgeliği sayesinde kendine has tekniklere sahip olan bu masaj, doğal enerji akışını ya da başka bir deyişle bedenimizin yaşamsal enerjisini uyaran ‘’prana’’ akışını yeniliyormuş. Zihin ve bedende birikmiş olan stres ve toksinlerden de arındırıyormuş. Benim beden tipime uygun seçilen de Gotu Kola ve Lotus çiçeği özlü yağ oldu. Teslim ettim kendimi her zamanki gibi o yumuşacık ve ne yaptığını bilen ellere, sıcacık ve mis kokulu yağlara, daldım hülyalara… Ta ki benim manken kadar güzel masözüm “Masajımız bitti, memnun kaldınız mı?” diyene kadar. “Evet, ama bir saat daha yapsan ne olur sanki?” diyemeden, isteksizce giyinip ve teşekkür edip otelden ayrıldım. Ancak en kısa sürede tekrar geleceğim, hem de yorulmayı beklemeden… Çünkü masaj bir ihtiyaç!

176

GF Türkiye

Özel Haber


A GIFT BOTH FOR YOUR BODY AND YOUR SPIRIT: IRIDIUM SPA Because of the house move, my back, waist and neck became expectedly sore. I was pondering about what to do, when my boss called and said: “You are going to the St. Regis Istanbul Iridium Spa.” I exclaimed “Yay!” thinking it was exactly what I needed. I called the spa and reached the receptionist Selvin Taşkörü and told her about my situation. She assured me she would arrange the most suitable massage for me. So off I went to the St. Regis Istanbul, which is located in Nişantaşı. The St. Regis won my heart immediately with its grand entrance and kind welcome crew. The kindness and welcoming never stopped; I felt like a queen rather than a worn out who just moved her house. About the Iridium Spa... It is dim inside, covered with very special stones and resembles to a maze. Ms. Taşkörü took me to a very 177 beautiful masseuse who looked like a model and informed me that the best massage for me would be the Abhyanga by Sundari and made her exit. This Abhyanga massage turned out to be a traditional Hindu massage. The massage is a wholeness therapy for body, mind and spirit. The massage oils extracted from plant essentials are used according to the Dosha type. It aims to balance the energy flow in the body so that a deep relaxation feeling is achieved. This massage, which has its own particular techniques thanks to the wisdom of the ancient people, regenerates the “prana” flow, which stimulates our natural energy flow, i.e., our bodily vital energy. Gotu Kola and lotus flower essence oil was picked for my body type. As always, I gave in to those soft, skilful hands; and warm, fragrant massage oils and went to my dreamland... Until my masseuse, who is as pretty as a model, asked: “Your massage is now finished, are you satisfied with it?” Before I could say “Yes, but can’t you pretty please go on for another hour?” I got dressed, thanked her and left the hotel. However, I will be back as soon I can, without waiting to be worn out first. Because massage is a need!

Special Report

GF Turkiye


KARUN MÜCEVHERAT Yüzyıllardır süregelen, dünyanın en ince, zarif ve belki de en meşakkatli işlerinden biridir mücevherat. Gerek maliyeti, gerek yapımı, gerekse pazarlaması müthiş bir detay bütünlüğüdür. Bu yazımızda size 2007 yılından bu yana Teşvikiye caddesinde hizmet vermekte olan Karun Mücevherat’ı anlatacağız.

Nişantaşı’ndaki mücevher butiğinde misafirlerini ağırlayan Karun Mücevherat, atölyesini de yine mağazasının hemen bitişiğinde kurarak hızlı bir servis imkanı sağlıyor. İstediğiniz herhangi bir mücevheri, dilerseniz kendinizi daha özel hissetmeniz için size özel kişiselleştirebiliyor. Karun Mücevherin şu anda tek bir noktada olmasının sebebini ise “Müşteri memnuniyeti açısından çok şubeli olmayı uygun bulmuyoruz” sözleri ile Karun Kıraç açıklıyor. Ancak dünyanın en önemli iki şehri olan Londra ve Newyork’ta Karun Kiraç’ın mücevherlerini bulmakta mümkün.Önemli cornerlarda tasarımları kişilerle buluşuyor. Karun Mücevher bayan ürünlerinin yanında beylere de özel hazırlanan koleksiyonlar sunuyor. GörünGF Türkiye

Butik

tüsüne önem veren her erkeğe hitap eden koleksiyonda, yüzük, bileklik, kravat iğnesi, kol düğmesinin yanı sıra kolye uçları,zincirler,puro makasları ve puro kapları gibi birçok aksesuar bulmak mümkün. Altın, gümüş ve son zamanlarda ünlü saat markalarının da kullandığı dünyadaki antiallerjik tek maden kabul edilen titanyum, Karun Kıraç’ın tasarımlarında yer verdiği en özel malzeme. Hafif olması ve çok sert olup darbelere karşı olan dayanıklılığı nedeniyle beylerin en çok tercih ettiği malzeme. Küçük yaşlardan beri biriktirilen tespih koleksiyonuda yerli ve yabancı bay misafirlerin ilgisini çekiyor. Atölyede tüm mücevherlerinde gösterdiği mükemmel el işçiliğini tespihlerinin her tanesinde görmek mümkün.


KARUN JEWELLERY Jewellery with its centuries long history, has been the finest, most elegant and maybe the most toilsome work in the world. The cost, making and marketing of it are all very detailed processes. In this article, we tell you about Karun Jewellery, which has been in sevice since 2007 on Teşvikiye Street (Caddesi).

179

Karun Jewellery, which welcomes its customers to its boutique in Nişantaşı, offers a fast service thanks to having set up their atelier right next to the store. They customize and personalize every piece of jewel, if you wish to feel more special. Karun Kıraç says “We do not prefer branching for the sake of customer satisfaction”, when asked about the reason why they have only one store. However, it possible to find jewellery by Karun Kıraç in New York and London, two of the most important cities in the world. In addition to the women collections, Karun Jewellery also designs collections for men. The collection, which can appeal to every stylish man, consists of rings, wristlets, tiepins,

cuff-links as well as other accessories such as pendants, chains, cigar cutters and cigar cases. The most special materials that Karun Kıraç uses in his designs are gold, silver; and titanium, which is accepted as the only anti-alergenic mineral in the world and is also used by famous watch brands. Titanium is also widely preferred by men because it is both light and hard which makes this material resistent to impacts as well. The rosary collection, on which he has been working since he was young, draws both domestic and international customers. The great craftmanship is visible in each of these rosaries as well as in each piece of jewel that is made in the atelier. Boutique

GF Turkiye


180

OSMANLI’NIN SON BÜYÜK SAAT USTASI MUSTAFA ŞEM’İ PEK OTTOMAN’S LAST GREAT CLOCKMAKER MUSTAFA ŞEM’İ PEK GF Türkiye

Özel Haber


İstanbul’da kule saati imal ettiğini bildiğimiz tek usta Osmanlı’nın son büyük saat ustalarından Çemberlitaşlı Mustafa Şem’i’dir. Dolmabahçe Sarayı’nda da bir ayaklı saati olan Mustafa Şem’i Pek, özellikle kule saati, mebani denen büyük cephe saatleri yapmada ustadır. Mustafa Şem’i Pek, zamanında Sultanahmet Meslek Lisesi’nde matematik hocası idi ve bir talebesinin vaktiyle Recep Gürgen’e anlattığına göre, 1930’larda İstanbul’a gelen Alman teknisyen, mühendis ve matematikçilerle uzun uzun görüşür, onları atölyesinde ağırlar, yaptığı saatleri gösterirdi. İşin sonunda bazıları ile beraber çalıştığı olurdu. Atölyesi 1950’li yıllardaki vefatına kadar Çemberlitaş’ta bulunan Mustafa Şem’i Pek, genelde okulda çalışır, talebelerini de burada eğitirdi. Mustafa Şem’i, ilk kez Batı tarzında taleplere göre saat yapma işini sistematikleştiren ve nelerin nasıl yapılacağını ihtiva eden bir katalog bastırmıştır. Haydarpaşa Garı cephe saatleri, İstanbul Üniversitesi cephe saatleri, Haydarpaşa Lisesi cephe saatleri, Bakırköy Akıl Hastanesi kule saati, Denizcilik İşletmeleri’nin cephe saati ve sayısız okulun ana ve cephe saatleri onun eserleridir. Saatleri son derece iyi işçiliklidir, doğru çalışır ve kaliteli malzeme ile yapılmışlardır.

Mustafa Şem’i from Çemberlitaş, who is the last great clockmaker of Ottoman time, is the only clock maker, who is known for making tower clocks. The master clockmaker, who also made a stand clock in Dolmabahçe Palace, was especially an expert in tower clocks and big facade clocks. Mustafa Şem’i Pek was also a math teacher at Sultanahmet Vocational High School. A student of his Recep Gürgen told about how he had long talks with German technicians, engineers and mathematicians, and how he showed them the clocks he made and around his atelier in 1930s. At the end, he sometimes worked with some of these people. Mustafa Şem’i Pek, whose atelier was in Çemberlitaş until he died in 1950, often worked and trained his students at the school. He was the first to make an educative catalogue that systemized and instructed the know-how of making Western-style clocks. He made the tower clock of Bakırköy Mental Hospital, and the facade clocks of Haydarpaşa Railway Station, Istanbul University, Haydarpaşa High School and Turkey Maritime Organization as well as other main and facade clocks of countless schools. His clocks are examples of great craftsmanship, run correctly and are made of high quality materials.

Special Report

GF Turkiye


182

“SANAT IŞIKLAR KISILDIĞINDA DAHA GÜZEL” Bogi Fabian, Macaristan doğumlu sıra dışı bir sanatçı. Fabian’ın özel boya teknikleri uygulayarak yaptığı çalışmalar görenleri hayrete düşüyor. Işıksız ortamlar için tasarladığı eserleri organik ve geometrik olarak ikiye ayırıyor Fabian. Duvarları da birer sanat eserine dönüştürdüğü oluyor, kili de… Toprak parçalarından değerli ve eşsiz bir şey oluşturduğu zaman prosedürü uygulamayı sevdiğini dile getiriyor. Yaptığı eserleri bütün parçalar halinde fırınlanıyor ve bunu yapmanın gerçekten çok zor olduğunu söylüyor, hatta birkaç kez işlemi tekrar ettiği oluyormuş. Bogi Fabian, seramik çalışırken deneme yanılma metoduyla farklı teknikleri denemeyi seviyor. Örneğin balçık, flaş ve metalleri birleştiriyor. Bunlar daha önce bu alanda hiç denenmemiş metotlar. “Şayet dayanıklılığını defalarca test ederseniz her şeyi yapmak mümkün” diyor Fabian. Sanatçının gece ışığı tekniği uygulamasını geliştirmesi senelerini almış. Daha da bu teknikte geliştirmem gereken çok şey olduğunu söylüyor. Fabian bir parçanın tamamlanması için 13 adım uyguluyor. Her bir parça 800 ila 1150 derecelik ısılarda dört kez fırına konuyor. Daha sonra çalışmaya kat boya, kazıma, törpüleme ve cila ile biçim veriliyor. Ancak her takı aynı prosedüre uymuyor. Bu nedenle tasarımlarının her biri birbirinden farklı ve benzersiz. Çalışmalarının verdiği derin mesaj onun için en önemli şey. “Ben bir GF Türkiye

Özel Haber

hikaye anlatmak istiyorum, hislere dokunmak ve duygu yaratmak istiyorum” diyor. Karanlık için eser üretme fikri için de şu yorumda bulunuyor: “Gün ışığında takı yine harikadır ancak gece ışığı her bir parçanın gerçek karakterini gösterir ve seni takının rüyasına davet eder. Ben kendi renklerimi karıştırıp yaratıyorum. O yüzden bu renkleri piyasada bulamazsınız. Onların karanlıktaki parlaklığı içinize huzur verir, çünkü çok yumuşak ışıklardır ve bir anlığına size tüm gününüzü unutturabilirler. Başka bir dünyanın kapılarını açabilirler, hayallere daldırabilirler. Renklerimi oluşturmak yıllarımı aldı ve aslına bakarsanız süreç hala devam ediyor.” Bogi Fabian’ın tasarımları sarj edilebilir özellikteler. 50 dakika boyunca parlama özelliğine sahipler. Ancak bir ultraviyole ışığı kullanırsanız tasarımların istediğiniz kadar parlak kalmasını sağlayabilirsiniz. Bogi Fabian’ın tasarımları ve çalışmaları için ayrıntılı bilgiye sanatçıya ait www.bogifabian.com adlı siteden ulaşabilirsiniz.


“ART - EVEN IF THE LIGHTS GO DOWN”

183

Bogi Fabian is an extraordinary artist, who comes from Hungary. Her works, where she applies special painting techniques, amaze the viewers. Her designs which are tailored for dark settings are divided into two categories: organic and geometric. She not only turns walls into masterpieces, but also clay... She says that she loves the process of turning earth into precious and unique entities. Her works are baked in wholes in ovens, which is very difficult, according to her. Sometimes, she even has to repeat the baking process. Bogi Fabian loves to try out new techniques when she works with ceramic, in a sense of trial and error. For instance, she put mud, flash and metals together; which was a method that hadn’t been tried before. She says “If you test its durability over and over again, it is possible to make anything and everything.” It took years for her to develop the night light technique and she thinks she still has a lot to improve in this technique. Fabian has a 13-step procedure of completing a piece. Every single piece is baked for times between 800 and 1150 degrees. Then the piece is shaped by painting, sculpturing, rasping and polishing. However, this procedure isn’t applied for every piece of jewel in the same way. That’s why all her designs are unique and different from each other.

The message of her art is the most important thing for her. “I want to tell a story, touch and stir feelings.” she says. She says the following about designing for dark environments: “A piece of jewellery is still great in the day light, however, the night light shows its real character and invites you to the jewellery’s dream. I mix and create my own colours. That’s why you won’t be able to find these colours elsewhere. Their glow in the dark will give you inner piece, as they are very soft lights; and it can make you forget about your whole day. They can open the doors of another world and make you daydream. It took years for me to create my colours and actually it is still an ongoing process.” The designs of Bogi Fabian can be charged and have 50-minute long glowing duration. If you use an ultraviolet light, you can keep the pieces glowing for as long as you want. You can find detailed information about Bogi Fabian’s designs and works on her website: www.bogifabian.com

Special Report

GF Turkiye


184

LONDRA’DA GAYRİMENKUL YATIRIMLARI Son yıllarda sadece iş ve tatil amaçlı seyahatlerin ötesinde yatırımcılar için cazibe merkezi haline gelen Londra, hem dünyanın önemli finans merkezlerinden biri olarak hem de sanat, tarih, eğlence ve yeme-içme kültürü açısından dikkatleri üzerine topluyor. Bu doğrultuda Physkos Property, yatırımcıları beklentilerini karşılayacak doğru gayrimenkul projeleri ile buluşturmak için Londra’nın en öncelikli lokasyonları ve projeleri hakkında yerel bilgiye sahip bir ekiple çalışıyor. Goodman’s Fields Projesi Londra’nın yeniden yapılanmakta ve hızla gelişmekte olan Doğu bölgesinde, 7 dönüm arazi üzerine kurulu proje; 1000 yeni yerleşim alanı, restoran, bar ve kafeleri, butik otel, mağazaları ve iki dönüm üzerine yayılmış park ve açık alanı ile City Bölgesi’nin en prestijli projesi olarak hayata geçiyor. Finans merkezi olan şehrin kalbi City, Canary Wharf, Docklands ve South Bank’a yakınlığı ile başta sektör çalışanlarına kaliteli bir yaşam alanı yaratırken metro ağına yakınlığı GF Türkiye

Özel Haber

ile şehrin her noktasına hitap ediyor. Kingwood Gardens, Goodman’s Fields’in heyecanla beklenilen 22 katlı bir kule şeklinde projenin büyük bölümünün 2 dönüm park ve açık alanla birleştiği en yeni bloğudur. Bu blokta toplamda 95 yeni stüdyo, 1-2-3 yatak odalı daireler olup her ünitenin kendi balkonu, kış bahçesi ve terası bulunmaktadır. Kingwood Gardens Londra’nın nefes kesen manzarası Canary Wharf ve tarihi Greeenwich bölgesini muhteşem bir şekilde gözler önüne sermektedir. Site sakinlerine keyifli manzarası ve parklarına erişimin yanı sıra 24 saat konsiyaj, güvenlik, gym, spa, ısıtmalı kapalı havuzu, özel sinema odası, özel toplantı odası gibi lüks ve konforu bir arada sunmaktadır. Goodman’s Fields Projesi ile ilgili daha detaylı bilgi için Physkos Property firmasından Deniz Canlısoy ya da NG İletişim Ajansı’ndan Aslı Kayaturan ile iletişime geçebilirsiniz. Physkos Property: +44 755 373 7570 /deniz@psslondon.com NG İletişim: +90 212 240 81 13/ asli@ng-iletisim.com


185

REAL ESTATE INVESTMENTS IN LONDON London, which has become a centre of attraction not only for business and leisure travels, but also for investors, draws attention both as one of the most important financial centres of the world and in terms of art, history, entertainment and food culture. Accordingly, Physkos Property has a team who is up to date with local information about London’s most important locations and projects in order to serve as a bridge between invertors and the right real estate projects that will satisfy investors’ expectations. Goodman’s Fields Project This project, which is located in a 7 acre field in the reconstructed and developing east side of London, will be the most prestigious living space of the City Area with 1000 new settlements, restaurants, bars, cafés, a boutique hotel, stores and open spaces and parks extending to 2 acres. Because it is close to the City, Canary Wharf, Docklands and South Bank, it offers a quality residential area for those who are

employed in financial sector; and being also close to the underground network, it provides access to each and every part of the city. Kingwood Gardens is the newest block of Goodman’s Fields that rises 22 floors and has 2 acres of landscaped gardens. In this block there are 95 new studious, 1-2-3 bedroom flats in total and every unit has its own balcony, terrace and winter garden. Kingwood Gardens London has an amazing view including Canary Wharf and historical Greenwich area. Residents of this site not only enjoy the splendid views and parks but also luxury and comfort which includes 24 hours concierge, security, gym, spa, heated indoor pool, private cinema room, private meeting room. For more detailed information about Goodman’s Fields Project, you can get in touch with Deniz Canlısoy from Physkos Property or Aslı Kayaturan from NG Communication Agency (NG İletişim Ajansı). Physkos Property: +44 755 373 7570 /deniz@psslondon.com NG İletişim: +90 212 240 81 13/ asli@ng-iletisim.com

Special Report

GF Turkiye


ZAHMET YOK; KEYİF, KONFOR, ZAMAN ÇOK Lüks kiralama konusunda Türkiye’nin en önemli oyuncularından olan Borusan Premium Kiralama Genel Müdürü Sayın Kağan Dağtekin’i konuk ettik. Hangi marka otomobilleri kiralıyorsunuz? Borusan Otomotiv’in distribütörlüğünü yaptığı BMW, MINI, Land Rover ve Jaguar markalarının uzun dönem kiralama hizmetini veriyoruz. Neden bir lüks otomobil satın almak yerine uzun dönem kiralamalıyız? Borusan Holding bünyesinde faaliyet gösteren ve birbirinden seçkin otomobiller kiralayan bir firma olarak müşterilerimize birçok finan-

186

sal avantaj ve operasyonel ayrıcalıklar sağlıyoruz. Finansal avantajlar şüphesiz ki müşterimizin ilk merak ettikleri husustur. Bizden otomobil kiralayan müşterilerimiz aylık kira bedelini doğrudan giderleştirdiği ve bu kira bedelinden doğan KDV tutarını da mahsup edebildiği için vergi avantajlarından yararlanıyor. Operasyonel artıları ise daha çok kullanıcıyı rahat ettirecek servis ve lastik değişimi gibi kullanıcıların zamanını alan işlemler oluşturuyor; 7/24 yol yardımı, MTV, kasko, trafik sigortası gibi giderlerin takibi ve ödemesi, yedek otomobil hizmetinden yararlanma… Bunun yanı sıra, portbagaj ve kayak taşıyıcı gibi aslında çok ihtiyaç duyabileceğiniz, ancak satın aldığınız durumda montajından saklamasına çok zahmetli olabilecek ek hizmetleri ücretsiz olarak sunuyoruz. Kısa süre önce başladığımız yeni uygulamamız ile de yine sadece Premium Kiralama müşterisi olarak sizler, ücretsiz olarak BMW Bisiklet hizmetimizden de faydalanabiliyorsunuz. Kısaca zahmet yok; keyif, konfor, zaman çok. Bireysel kullanıcılar için nasıl avantajlar sunuyorsunuz? Bizden kiralanan otomobillerin tüm özelliklerini belirlenebiliyor. Hem satın alma fiyatı hem de kira bedelini sunuyoruz. Siz otomobilinizi seçin, gerisini bize bırakın. Fabrikaya sipariş verip, sizin için BMW, MINI, Jaguar ve Land Rover ürettirerek getirelim. Bireysel kullanıcılarımız da filo kiralamaya sunduğumuz tüm olanaklardan faydalanabiliyorlar. Müşterilerimizin %90’ı bizden tek otomobil kiralıyorlar. Bu bağlamda, otomobillerini kendi otomobilleri gibi görüp bu his ile kullanan bireysel müşterilerimiz de çok fazla. Belirli bir periyotta ödeme yaptığımızda istediğimiz araçlar arasında değişim yapabiliyor muyuz? Bu gibi talepleri birebir değerlendiriyoruz diyebilirim. Tüm hizmetlerimizde amaçladığımız gibi, olabildiğince müşterilerimizin isteklerini gerçekleştirmeye yönelik aksiyon almaya çalışıyoruz. Sizden kimler otomobil kiralamalı ve avantajları nelerdir? Premium kiralama ayrıcalıklarını deneyimlemek ve kişiye özel bir kiralama hizmeti almak isteyen şirket ya da bireyler bizden otomobil kiralayabilirler.

GF Türkiye

Özel Haber


WE SAVE YOU FROM TROUBLE AND CARE ABOUT YOUR COMFORT, TIME AND PLEASURE One of the most important players in the luxury rental is Borusan Premium Kiralama. We hosted its General Manager Mr. Kağan Dağtekin. Which brands of cars do you rent? We give long term rental service for the cars that are distributed by Borusan Automotive; BMW, MINI, Land Rover and Jaguar. Why should one rent a luxury car instead of buying it? We, as a firm which rents outstanding cars and operates under Borusan Holding, provide our customers with a variety of financial advantages and operational privileges. The financial advantages are without a doubt the first thing that our customers want to learn more about. Our customers can benefit from tax reduction, because they can recognize the rental amount as an expense and also eliminate the VAT of this rental amount. The operational benefits include the processes that take time such as car service and tire change; and are aimed for our customers’ comfort. We offer 7/24 road assistance, replacement car services as well as the payments and follow-up of MVT and insurance. Additionally, roof box and kayak carriers etc., which are problematic in terms of montage and storage but may be needed quite often, are provided without any additional fee. We also have BMW Bicycle Service, which is now available for our Premium customers free of charge thanks to a new practice we have started recently. In short, we

187

save you from trouble and care about your comfort, time and pleasure. What kinds of advantages do you offer to your retail customers? All our rental cars are customizable. We give you both the rental and purchasing amount. You can pick your automobile and leave the rest to us. We can get your BMW, MINI, Jaguar and Land Rover from the factory upon special order. Our retail customers have the exact same advantages that apply in fleet leasing. 90% of our customers rent a single car from us. In this sense, we have many customers that see the car as their own and drive it with that feeling. Can one change their car if they pay for a specific period of time? We evaluate such demands one-to-one. With everything we do, we aim to keep our customers satisfied and try to take action accordingly. Who should rent cars from you and what advantages do you offer? Companies and individuals who want to experience the premium rental privileges and receive a personal rental service can rent cars from us. Special Report

GF Turkiye


PALMARİNA BODRUM’DA DÖRT DÖRTLÜK SEZON Türkiye’nin ilk mega yat projesi olarak 2011 yılında Palmali Grup tarafından devir alınarak açılan ve şu anda dünyanın en iyi marinaları arasında gösterilen Palmarina Bodrum; dünyanın çeşitli bölgelerinden gelen mega yatlara, yerli yabancı ziyaretçilerine üst düzeyde hizmetler sunarak ev sahipliği yapmaya devam ediyor. Mimari tasarımı da geçtiğimiz yaz Singapur’da yedincisi düzenlenen ‘Dünya Mimarlık Festivali’nde ödüle layık görülen Palmarina Bodrum; başından beri kamusal kullanım potansiyellerinin arttırılması gözetilerek tasarlandığı için güvenli bir limanda konaklamadan çok daha fazlasını sunuyor.

188

SPLENDID (4) SEASON(S) IN PALMARINA BODRUM Palmarina Bodrum, which was taken over by Palmali Group and launched as the first mega yacht project in 2011 and regarded as one of the best marinas in the world, provides high-level service for mega yachts coming from different regions as well as domestic and foreign visitors. Palmarina Bodrum, awarded a prize in World Architecture Festival, offers much more than just accommodation in a safe port as it was designed with the aim to increase the public use.

GF Türkiye

Özel Haber


Yat acenteliği, yat sigorta işlemleri ve diğer teknik hizmetlerin yanı sıra dünyaca ünlü markalardan oluşan her yıl yenilenen 116 mağazalık açık hava AVM’si, yeme-içme, eğlence mekanları ve çok özel konaklama, spa & fitness hizmetleri, yıl boyu yelken sporu yarış organizasyonları, sergiler, açılışlar ve diğer aktiviteleri ile dört mevsim misafir ağırlayan çok özel bir yaşam alanı sunuyor. Dört mevsim kaçış rotası: “Palmalife Marina Hotel” Bir yanda otelin kendine ait koyunun engin deniz manzarası, beyaz kum plajı ve tropik peyzajın sağladığı huzur diğer yanda Palmarina Bodrum’un dört mevsim dinamik ve renkli yeme-içme, eğlence ve alışveriş dünyası bir araya gelince; sonbahar aylarında da şehirden uzakla-

şarak romantik bir tatil fırsatı oluşturmayı arzu eden çiftler; aileleri ve dostları ile birlikte huzurlu ve eğlenceli zaman geçirmeyi dileyenler için Palmarina Bodrum’un sunduğu renkli ve seçkin sosyal ortamın en lüks koşullarda tadını çıkarabilecekleri bir tatil fırsatı doğuyor. Otelin hemen yanında konumlanan iki katlı Palmarina Bodrum Spa & Fitness’da kişiye özel oluşturulan fitness programları, diyetisyen kontrolünde kişiye özgü belirlenen beslenme reçeteleri, vücuttaki ölü derileri gideren uygulamalar, kan dolaşımını ve lenfatik sistemi uyaran vücut biçimlendirici bakımlar, bitkisel özler, esansiyel yağlar ve zengin içerikleriyle uzman Palmalife Wellness terapistleri tarafından uygulanan cilt, vücut bakımları ve masajlar ile oldukça lüks ve konforlu bu spada bedeninizin yaz sonrası etkilerinden arınabilir kışa hazırlanabilirsiniz.

189

Besides yacht agency, yacht insurance operations and other technical services, it offers a special living space including an open-air mall with 116 stores, food & beverage courts and entertainment places, very special accommodation services, spa & fitness services and hosts sailing race events, exhibitions, openings and other activities. A getaway route for four seasons: “Palmalife Marina Hotel” When wide seascape, white beach and comfort of tropical landscape go hand in hand with the food & beverage courts, places of entertainment and shopping world of Palmarina Bodrum, it adds up

to a vacation where you can experience the colourful and exclusive social environment of Palmarina Bodrum with the highest luxury. This is an ideal option both foe the couples looking for a romantic adventure outside the city and those wishing to have a peaceful and good time with their families and friends. Two-storey Palmarina Bodrum Spa & Fitness, which is located next to the hotel, offers you various treatments such as recovering from post summer effects and preparation for winter thanks to personalized fitness programs and diets prescribed under dietitian supervision; as well as scurf elimination, body shaping treatments that stimulate

Special Report

GF Turkiye


190

Ödüllü açık AVM’de yeni dünya markaları Dünyadaki pek çok emsalinden farklı olarak, ‘kamusal kullanım potansiyellerinin arttırılması’ gözetilerek tasarlanan Palmarina Bodrum; güvenli bir limanda konaklama, yat acenteliği, yat sigorta işlemleri ve yüksek standartlarda sunulan diğer teknik hizmetlerin yanı sıra, dünyaca ünlü markalardan oluşan 116 mağazalık açık hava AVM’si, dünyaca ünlü markalar tarafından verilen yeme-içme, eğlence, konaklama, spa & fitness hizmetleri ve yıl boyu desteklenen yelken sporları yarış organizasyonları, kültürel sergi ve açılışları ile dünyanın her bölgesinden gelen misafirlerini ağırladığı çok özel bir yaşam alanı sunuyor. Palmarina Bodrum’un 116 mağazalık açık hava AVM’sinde marka seçimi yapılırken Cipriani, Nobu ve Billionaire gibi dünya markaları seçiminde kendi alanında dünya markası olan, sürekli gelişim halinde olan ve tüketicisiyle bağ kuran değerli markaların tercih edilmesi gözetiliyor. Bu sene yeni katılan markalar arasında Beymen, Paul&Shark, Sailors Pub, BN Luxury, Slince Of The Bees, Huqqa, Kaf Diamond, A46, Gizia, Kartal Yuvası (Beşiktaş), Peri Tozu, Orogiada, Tango, Layka , Decorium, Cookie, Sebastian & Çilek Beach Club gibi markalar var... Kış güvencesi: Karapark Palmarina Bodrum kış sezonunda karada olmayı tercih eden 10,5 metre en ve 260 ton ağırlığa kadar olan megayatları karapark alanında ağırlayabiliyor. 15 Ekim- 15 Nisan tarihleri arasında karapark rezervasyonlarında teknenin boyu oranında indirim olanağı sunuyor. Ayrıca, altı aylık bağlama taahhütlerinde yüzde 35-40’a varan oranda indirim uyguluyor. Sailors Pub Denizciliği ve kültürel mirasını yaygınlaştırma hedefiyle faaliyetlerini başlatan Sailors Pub; her yaştaki deniz severlerin buluşma noktası GF Türkiye

Özel Haber

oldu. Deneyimli denizcilerin, genç deniz tutkunlarının kısa sürede merkez üssüne dönüşen Sailors Pub; akşam gün batımında denize dair sohbetleri, muhteşem manzarası, sonbahar günbatımlarında da sürdürüyor ‘Sailors Pub’ ile deneyimli denizcilerle genç nesilleri buluşturarak onlara denizcilik ruhu aşılamayı hedefleyen bir merkez üssü olarak yoğun ilgi görüyor. Denizcilik ruhu taşıyan herkes bu ortamdan keyif alabilir. Palmarina Bodrum’da Kültür & Sanat Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı’nın yurt içi ve yurtdışı fuarlarında ülkemizi defalarca temsil eden, eserleri daha önce Amerika (Chicago, Las Vegas), İsviçre, Japonya, Çin dahil olmak üzere 40’dan fazla ülkede sergilenen dünyaca ünlü çini ve seramik sanatçısı Fahri Çetinkaya’nın, eşi benzeri olmayan eserlerden oluşan, Benim Adım Toprak isimli çini ve seramik sergisi; Palmarina Bodrum Deniz Müzesi’nde gezilebiliyor. Sanatçı, Palmarina Bodrum ziyaretçilerine çini ve seramiğin nasıl yapıldığını uygulamaları olarak göstererek detaylı bilgi aktarımı da gerçekleştiriyor. Eserlerinin bir kısmı şu anda Chicago’da sergilenen sanatçının koleksiyonu Ekim sonuna kadar Plamarina Bodrum Deniz Müzesi’nde gezilebilir.

İletişim: PALMARINA Bodrum, Merkez Mah. Çökertme Cad. No: 6 Yalıkavak, 48990 Bodrum, Muğla / TURKEY T +90 252 311 06 00 F +90 252 385 32 81 E info@palmarina.com.tr / marina@palmarina.com.tr W palmarina.com.tr Coordinates: 37 º 06’ 40 N – 027 º 16’ 92 E Channel: VHF Kanal 72 Channel Code: Palmarina


blood flow and lymphatic system, skin & body treatments and massages performed with herbal essences and rich essential oils by Palmalife Wellness therapists. World’s leading brands in the award winning outdoor mall Palmarina Bodrum, which was designed with the aim to increase the public use unlike many of its exemplars, does not only offer accommodation in a safe harbour, yacht agency, yacht insurance and other high standard technical services, but it is also a special living space consisting of a 116-store-mall with wide selection of famous brands, food & beverage, entertainment, spa & fitness services by prominent brands. Moreover it hosts and supports sailing competition events taking place throughout the year, cultural exhibitions and openings and its visitors coming from all over the world. The leading world brands which develop constantly and connect with their customers, such as Cipriani, Nobu and Billionaire are preferred in the selection of 116-store, outdoor mall of Palmarina Bodrum. Some of the brands that have been included this year are: Beymen, Paul&Shark, Sailors Pub, BN Luxury, Silence of the Bees, Huqqa, Kaf Diamond, A46, Gizia, Kartal Yuvası (Beşiktaş Football Club Fan shop), Peri Tozu, Orogiada, Tango, Layka, Decorium, Cookie and Sebastian & Çilek Beach Club. Winter treat: The boatyard on the land During winter, Palmarina Bodrum receives the mega yachts up to 10,5m. (width) and 260 tons in its boatyard on the land. There is a discount offer for the reservations in the boatyard between 15th October and 15th April depending on the size of the boats, as well as a 35-40% discount on a 6 month mooring contract.

Sailors Pub Sailors Pub, which started off with the aim to extend seamanship and its cultural heritage, has become the meeting point of sea lovers of all ages. This pub, which has turned into a centre of experienced sailors and younger sailing enthusiasts, is a place where you can enjoy chats about the sea as well as its great view and even autumn sunsets. Sailors Pub has become quite popular as a venue where experienced and young meet and sailing spirit is kept alive and passed on. Anybody with a sailing spirit can enjoy this place. Culture and art at Palmarina Bodrum Palmarina Bodrum Naval Museum hosts the tile and ceramic exhibition named “My Name is Earth” by Fahri Çetinkaya, who represented Turkey countless times in the exhibitions of Ministry of Culture and Tourism; and Ministry of Foreign Affairs, both in Turkey and abroad, is a world-renowned tile and ceramic artist. His works have previously been exhibited in more than 40 countries including USA (Chicago, Las Vegas), Switzerland, Japan and China. The artists demonstrates the making steps of tile and ceramic for the visitors of Palmarina Bodrum. The collection of the artist, some of whose work is being exhibited in Chicago now, will be displayed in Palmarina Bodrum Naval Museum until the end of October. Contact Information: PALMARINA Bodrum, Merkez Mah. Çökertme Cad. No: 6 Yalıkavak, 48990 Bodrum, Muğla / TURKEY T +90 252 311 06 00 F +90 252 385 32 81 E info@palmarina.com.tr / marina@palmarina.com.tr W palmarina.com.tr Coordinates: 37 º 06’ 40 N – 027 º 16’ 92 E Channel: VHF Kanal (Channel) 72 Channel Code: Palmarina

Special Report

GF Turkiye

191


CHEMISTRY I am a father. I have a 17-year-old daughter. Her name is Simge. Because my wife and I broke up before my daughter was even three years old, we see each other only at particular times. Our relationship isn’t based on authority but friendship. And I can say that we are good friends! If you ask me, it is the most joyous feeling. And whenever I think of her or see her, I always think “Thank God I am a father, thank God Simge is my daughter.” This is the Ben bir babayım. 17 yaşında bir kızım var. İsmi Simge. comfortable side of being a father. Kızım 3 yaşında bile yokken eşim ile ayrıldığımız için And there is also a gruesome side of being a kızımla belli zamanlar içerisinde görüşebiliyoruz. father. Onunla ilişkimiz otoriteye değil daha çok arkaFor example I can’t read or watch the third daşlığa dayanıyor. page news for 14 years now. İyi arkadaş olduğumuz da söylenebilir! POINT Özgecan incident really messed up my chemistry. Bana soracak olursanız bu dünyanın en keyifli İsmail Baydar Every morning I pray God to watch over my bir olgusu. nokta@gf-turkiye.com daughter. I feel restless when she is out. Ve kızımı ne zaman düşünsem ya da görsem “iyi ki In today’s Turkey we come across with news of violence to babayım, iyi ki Simge benim kızım!” diye Allah’a şükür ediwomen every single day. yorum. Bu baba olmanın konforlu tarafı. Women are exposed to violence every day and die. Even if they survive, Bir de baba olmanın ürperten tarafları var. 192 the psychological effects of the violence leave permanent scars. Örneğin 14 yıldır 3. Sayfa haberlerini okuyamıyorum ve izleyemiyoWhile we were living in this reality, a bomb exploded in Ankara on rum. 10th of October. Özgecan olayında kimyam iyice bozulmuştu. I am not interested with the questions of who and why. Her sabah kızımı gıyabında Allah’a emanet ediyorum. O dışarıdayken I watched the explosion footage provided by social media. tedirginim. Young people were having fun and dancing as if they were in a Günümüz Türkiye’sinde gün geçmiyor ki kadına şiddet ile ilgili bir hawedding. ber görmeyelim. That moment an explosion took place. They died. They died without Her gün bir kadın şiddete maruz kalıyor. Ölüyorlar. Ölmeseler de bu knowing why they had to die. şiddetin psikolojik etkileri onlarda kalıcı hasarlar bırakıyor. They thought they came to a wedding party, but they came to taste Bu olaylarla iç içe yaşayıp gidiyoruz derken, 10 Ekim’de Ankara’da bir death. bomba patladı! They came to death on their own feet, willingly. Kim patlattı, niye patlattı gibi konularla ilgilenmiyorum. And at that moment, my chemistry changed completely. Sosyal medya aracılığıyla servis edilen patlama görüntülerini izledim. I am uneasy! I am scared! Gencecik çocuklar düğüne gelmiş gibi eğleniyorlardı ve halay çekiyorI am not afraid for myself, I am afraid for my daughter and for the lardı. future of our children. O anda patlama oldu. Öldüler. Niye öldüklerini bilmeden öldüler! Düğüne geldiklerinibir düşünmüşlerdi, ölüm içmek için geldiler. Zamanın ötesinde teknoloji veşerbetini hayallerinizin ötesinde bir deneyim Kendi istekleriyle, kendi ayaklarıyla tıpış tıpış ölüme geldiler! sizi bekliyor. Modern lüksün, tasarım, inovasyon ve konforla buluştuğu O andan7itibaren kimyam tamamenOtomotiv değişti. Yeni BMW Serisi Borusan Yetkili Satıcıları’nda. Tedirginim! Korkuyorum! Kendim için değil kızım için ve çocuklarımızın geleceği için korkuyorum!

KİMYA!

NOKTA

LÜKSÜN ZİRVESİ. YENİ BMW 7 SERİSİ.

GF Türkiye

Özel Haber


Yeni Grand Ocean Extreme Sailing serisine özel olarak Edox tarafından üretilen bu muhteşem saat tam da yelkencilere özel dizayn edilmiş. Edox zorlu yelken yarışlarına özel hassas zamanlama sunan bu modeli ile Extreme Sailing Series ile yaptığı ortaklığını taçlandırıyor.

Yeni BMW 7 Serisi

Yarışlarda Edox’un hassas zaman tutuculuğu ile yarışçılar yarıştaki 4 dakikalık zaman ritmini kaçırmadan o heyecanı yaşayacaklar.Edox Class1 Dünya Offshore Şampiyonası, Dakar Rallisi, ve Extreme Sailing Series yarışlarının resmi zaman Sheer tutucusudur. www.bmw.com.tr

Driving Pleasure


Avrupa’nın En İyi Havayolu


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.