Sayi 223

Page 1

le m z i al k i d “R a elede ad c ü m z” i z i s r e t e y S 31

Türkçe ve Hollandaca aylık enformasyon gazetesi / Maandelijks informatieblad in het Turks en Nederlands

Şubat/Februari 2017 yıl/jaar 18 sayı/editie 223

Adres:Schiekade 594 Rotterdam Elke dinsdag 10:00 tot 17:00 open

U kunt elke dag 9 tot 21 uur bellen voor een afspraak

Tel:0618474283 Tel:0639831512

kutahyaporselennl

>>

e-mail: dogus@dogus.nl www.dogus.nl

eti, t u m c û v “ M e yo n h ü k n is ko a l e y a ş ay a ş i t e d ü l ke d a ş l a ra n vat a n a m a d ı ” a d av r 32 >> S

CAMİLER HEDEF GÖSTERİLDİ, ŞİMDİ

KORUMA ALTINDA

>> Malulen emeklilikte ilk aşama... >> KOSGEB’den ÖZGAZİ’ye iş ziyareti... >> Prof. Dr. Necmeddin Erbakan anılıyor... >> Vatandaşlardan DENK partisine tarihî destek ... >> Yeryüzünde huzurlu, keyifli bir kubbe altı: Juliana Plaza...

“BU GİDİŞATTAN İLK ZARAR GÖREN AZINLIKLARDIR”

S 24

“TÜRKİYE SEÇİMLERİNE OLAN İLGİYİ HOLLANDA’YA VERELİM”

S 24

“KENDİMİZİN VE NESLİMİZİN GELECEĞİ İÇİN OY VERELİM”

S 24

>> S 25

“SÖZ SAHİBİ OLABİLMEK İÇİN OYUMUZU KULLANALIM”

S 25

“BİZ DE BU ÜLKENİN BİR EVLÂDI GİBİ DAVRANACAĞIZ”

S 25


02 yayın odası

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 223 - Şubat/Februari 2017

redactie

Editörden

adnan@dogus.nl

Adnan Şahin

15 Mart seçimlerinin düşündürdükleri Sizleri yeniden selamların en muteberi olan Allah’ın selamıyla selamlıyorum. Esselamüanleyküm. “Ee, ne var ne yok?” diye başlar ya, uzun süredir birbirlerini görmeyen iki dostun sohbeti. Biz de öyle başlayalım bu kez: Ne var ne yok Hollanda’da? Şöyle açıklayayım: Uzaklarda yaşayan bir dostunuz size misafir olarak gelse ve ‘Hollanda’da durum nasıl? Yabancı kökenlilerin durumu iyi mi? Başka ne var ne yok?’ diye sormaya başlasa, siz söze nerden başlardınız acaba? En kestirme yoldan Hollanda’daki vaziyeti nasıl özetlerdiniz acaba? Esasen benzer soruları elli yıldır değişik zaman ve ortamlarda cevapladığımız olmuş. Ama şu sıralar bu sorulara tam olarak, kim neler söyler, nasıl cevap verir bilemeyiz. Genel bir soru olduğu ve 50 küsur yıllık bir geçmişi kapsadığı için cevap vermesi zor bir soru. Nereden başlayacağınızı tam kestiremiyorsunuz. Hani şöyle bir şeydir: Repertuvarı çok geniş bir ses sanatçısına Anadolu tabiriyle bir anda “hadi türkü çığır” deseniz “ne çığırıyım” diye size sorar. Dolayısıyla böyle genel bir soru karşısında hepimiz bir tereddüt geçiririz doğrusu. Ama soru şöyle olsa “Hollanda’da siyaset ne durumda? Yabancıların bu arenada rolü dedir? Bu ülkede ırkçılık yapılıyor mu? Yabancıların can güvenliği konusunda bir sıkıntı var mı?” filan gibi spesifik sorular sorulsa söylenecek çok şey bulabiliriz. Sanırım öncelikle şöyle başlarız: “Aslında Wilders ortaya çıkana dek yabancılar açısında her şey yolunda sayılırdı. Ama o adam ‘bir geldi, pir geldi’. Ortalığı hallaç pamuğu gibi salladı. Ondan sonra, yabancılara ve özelde de Müslümanlara söylenmedik ırkçı söylem, yapılmadık hakaret kalmadı.” diye bir girizgâh yaparız herhâlde. Ve şöyle devam edenlerimiz olabilir: “Aslında Hollandalılar barışçı insanlar. Yardımsever iyi insanlar. Ama biraz rahatlarına düşkündürler. Eğer biri çıkıp onlara rahatlarının kaçırılacağını, bunun da tek sebebinin yabancılar olacağını söylerse, bunu da ciddiye alırlar. Ve bunu engelleyeceğini söyleyen popülist partiye da oylarını verirler.” diye konuyu derinlemesine anlatabiliriz. Evet, sözü 15 Mart seçimlerine

Nazmi Türkkol:

"Aşırı sağın gün geçtikçe daha çok güçlenmesine 'dur' diyebilmek için her oya ihtiyacımız var"

getirmek istiyorum. Seçimlerde “kullanılmayan her oy sizin istemediğiniz o popülist partinin ekmeğine yağ sürmek” demektir bunu bilmeliyiz. Dolayısıyla 15 Mart’ta herkesin sandık başına gitmesi her şeyden evvel bir vatandaşlık görevidir. Geçenlerde “Nieuwsuur” haber programını izliyorum. Hollandalıların pek çoğunun henüz hangi partiye oy vereceklerini bilmediklerini söylüyordu. “Şaşırmadım” desem yalan olur. Düşünsenize, Türkiye’de böyle bir şey olabilir mi? Ama burada oluyor. Şuan önümüzdeki günlerde yapılacak olan referandumla alakalı olduğu gibi her seçim öncesinde Türkiye’de anlamsız denebilecek kampanyalar başlatılır. Her yerde seçim konuşulur ve tartışılır. İkna turları başlar. Bitmek tükenmek bilmeyen münakaşalar, münazaralar… Sonu düşmanlıklara varabilecek ölçüde tartışmalar ileriye taşınır. Evet, durum budur maalesef. Neyse biz Hollanda’yı ve buradaki seçimleri konuşalım. 15 Mart’ta kime oy vereceğiniz konusuna gelince elbette bunu kendiniz belirleyeceksiniz. Bunu yaparken de sizin geleceğinize hangi partinin ne şekilde yön vermeye çalıştığına bakmalısınız. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi maalesef Hollanda’da bir Wilders faktörü var. Yabancıları ve bilhassa da Müslümanları hedef tahtasına oturtmuş durmadan saldırıyor Böyle bir parti var karşımızda. Bu güçlenmiş bir parti. Yoğun ilgi görüyor ve yükselişe geçmiş durumda ve korkutuyor. Eğer siz hâlen bu gibi ırkçı partilerin yükselişinden korkmuyorsanız, size söyleyecek sözümüz yoktur. Qubek’te yaşanan 6 Müslümanın hayatını kaybettiği cami saldırısı sizi düşündürmüyorsa size ne söylesek kâr etmez zaten. En iyisi siz içinde bulunduğunuz rüya âleminde dolaşmaya devam edin. Geçenlerde Rotterdam Esselam Camii etrafında el ele tutuşup Müslümanları koruyacaklarını söyleyen Hollandalılar vardı. Qubek saldırısına karşı protesto olarak Müslümanlar içerde namaz kılarken cami dışında el ele tutuşarak “burayı korumak bizim görevimiz” diyen Hollandalılara bu duyarlılıklarından ötürü teşekkür ediyoruz. Onlar işin ve tehlikenin farkındalar. Ama içine düştüğümüz durumun biz farkında mıyız? Yani artık camilerimizin korunmaya muhtaç bir durumda olduğunun farkında mıyız? Bu, artık her an her şey olabilir anlamını taşımaktadır.

“15 Mart’ta oyunuzu kullanın” Hollanda’daki Türk avukatlardan Nazmi Türkkol, Adalet ve Güvenlik Bakanı van der Steur’ın da istifasına neden olan yolsuzluk olayına değinerek vatandaşın seçimlerde mutlaka oy kullanmaları konusunda uyardı.

N

azmi Türkkol, ‘Teeven yolsuzluğu’ olarak bilinen olayı en ince detayına kadar değerlendirip sunduğu bilgilerle günümüz Hollanda siyasetinde neler yaşandığına biraz olsun ışık tutarak vatandaşın olaylara karşı duyarsız olmaması gerektiğini belirtti. Avukat Türkkol, 15 Mart genel seçimde vatandaşların mutlaka oy kullanmalarını isteyerek aşağıdaki şu açıklamayı yaptı: 2000 – Savcı Fred Teeven, bir mafya lideri ile gizli bir anlaşma yapmıştır. Diğer yandan, devlet hapse attığı mafya liderinin mal varlığına haciz koymuştur. Bu anlaşma nedeniyle savcı, mafya liderine 4.7 milyon gulden ödeme yapmıştır. Aslında devlet 750 bin guldene el koymuş, kalan parayı mafya liderine geri vermiş ve karşılığında bilgi istemiştir. Savcılığın bu para karşılığında mafya liderinden ne tür bir bilgi istediği bilinmemektedir. Ancak mafya lideri olması gerekenden daha erken serbest bırakılmıştır. 2002 – Savcılığın yaptığı açıklamaya göre, bu anlaşmanın kapsamının 2 milyon gulden olduğu rivayet edilmiştir. Mart 2014 – Medya bu anlaşmanın kapsamının 5 milyon gulden olduğunu açığa çıkarttı. Bunun üzerine Adalet bakanı Opstelten sadece 1.25 milyon gulden verildiğini söyledi. Bu arada 2000 yılında savcı olan Teeven, 2014 yılında Adalet bakanlığında müsteşar pozisyonunda bulunmaktadır. Bunun üzerine Opstelten, parlamentoya bir açıklama yaptı: Açıklamasında, mafya liderine ne kadar para verilmiş olduğunu saptamanın mümkün olmadığını ve herhangi bir makbuz bulunmadığını belirtti. Ardından Teeven, yapmış olduğu anlaşmanın gizli olduğunu ve ödenen rakamı da

hatırlamadığını açıkladı. Mart 2015 – Medya da makbuzun bulunduğunu duyuruldu. Kısa süre sonra Bakan ve Müsteşar istifalarını verdi. Bu konuyu araştırmak için bir komisyon (Oosting) kuruldu. Aralık 2015 – Komisyon raporu açıklandı. Raporda, bu anlaşmanın yapılmaması gerektiği belirtildi. Diğer taraftan kesinlikle gizlenmeye çalışılmadığı ifade edildi. Ocak 2016 – Bakanlıkta çalışan bir IT yetkilisi, bu makbuzun ortaya çıkarılmaması için Adalet bakanlığından kendisine talimat verildiğini açıkladı. Mayıs 2016 – Komisyon (Oosting), yeni raporunda bir makbuzun bulunmadığını ve amacın gizlemek olmadığını ve bu durumun başka bir sebepten kaynaklandığının açıkladı. Bu rapordan sonra Adalet bakanlığında bir kısım üst düzey memur işten çıkarıldı. Bunun sonucunda parlamento tarafından yeni bakan Van der Steur’ e, adalet bakanlığını düzene sokması için yeni bir fırsat verilir. Ocak 2017 – Bas Haan tarafından yazılan kitap piyasaya çıkıyor. Bu kitapta Savcı Teeven’ in mafya liderine ödenen paranın miktarını çok iyi bildiğini ve ödenen rakamın Bakan’ın söylediği miktardan çok daha yüksek olduğunu hatırladığını açıklıyor. Ayrıca kitapta Van der Steur’in de bakan olmadan önce milletvekilliği döneminde rakamın ne kadar olduğunu çok iyi bildiği açıklanıyor. Önemli bir diğer açıklama da, Van der Steur milletvekiliyken o dönem Adalet Bakanı olan Opstelten’a parlementoya rakamın daha yüksek olduğunu açıklamaması yönünde tavsiye verdiği idi. Bu demek oluyor ki, Van der Steur, bakan olduğunda yine parlementoya doğruyu söylemeyip gerçekleri saklamış. Bu kitap ayrıca başbakan Rutte’nin de bu olaylardan haber-

dar olduğunu açıklamaktadır. Parlamento bu olayı yeniden görüşmek için bakan Van der Steur ve başbakan Rutte’ye açıklamada bulunmalarını istiyor. İlk seri sorular bittikten sonra ikinci seriye geçmeden önce Bakan Van der Steur, daha önceden hazırlamış olduğu metni okuyor. Bu metinde; Parlamentoya yalan söylemediğini, ancak oluşan bu güvensizlik durumundan rahatsız olduğunu belirtip istifa ediyorum diyor. Ve olay şimdilik parlamentoda kapanıyor. Aslında resmin tümüne bakacak olursak; 1. Devlet bir suçlu ile yapmaması gereken bir anlaşma yapıyor. 2. Bu konuda Başbakan, bakanlar, bazı milletvekilleri ve bürokratlar doğru bilgiyi saklıyor. 3. Kimi istifa ediyor, kimi görevden uzaklaştırılıyor ve kimi de Başbakanı korumak için kurban ediliyor. 4. Medya olayın üzerine giderek Teeven anlaşmasının yanlışını halka duyuruyor. Seçilmişler ve parti liderleri konuyu örtbas etmeye çalışırken medya işin peşini bırakmıyor. 5. Yaklaşan seçimler öncesinde Başbakan Rutte, kitabın çıkmasını takiben medyayı ve halkı bu skandaldan uzaklaştırmak adına gazeteye tam sayfa bir bildiri veriyor. Bu bildiride Müslümanlara yükleniyor. Bizlere uyum sağlayamıyorsan ve ‘normal’ olamıyorsan defolup gidin diyor. Bence asıl amacı konuyu dağıtmaktır. Ancak medyanın ve parlamentonun bastırmasıyla konu örtbas edilememiştir

Sonuç olarak, lütfen 15 Martta yapılacak Hollanda milletvekili seçimlerinde oyunuzu kullanmak için sandığa gidin ve oyunuzu kullanın! Aşırı sağın gün geçtikçe daha çok güçlenmesine ‘dur’ diyebilmek için her oya ihtiyacımız var. Haber Merkezi

«

Kendimize bir kez daha “bu duruma nasıl gelindi?” sorusunu soralım ve şimdi hatırlamaya çalışalım: Geçmiş seçimlerde sandık başına gitmediğimiz oldu mu acaba? Bundan kaynaklanmış olabilir mi acaba? Ne dersiniz?.. Şuurlu bir seçim yapma dileğiyle hoşça kalınız..


Emine Bozkurt:

“Eşit haklar, kişisel özgürlükler inanç özgürlüğü beni ben yapan değerlerdir”

“Ayrıştırılanların birbirileri ile kader birlikleri vardır”

15 Mart seçimlerinde PvdA’dan 18’inci sıradan aday olan Emine Bozkurt, hem kendisini hem ideallerini hem de yapacaklarını anlattı.

Ben bir misafir isçi çocuğu olarak Zaandam şehrinin Poelenbrug mahallesinde doğdum ve orada büyüdüm. Çocukluğumdan bu güne kadar sosyal demokrasi hayatıma yon verdi. Eşit haklar, kişisel özgürlükler inanç özgürlüğü beni ben yapan değerlerdir. Sosyal demokrat değerler hâlâ anlamını korumaktadır. Bu ülkede yaşayan her fert yasal olarak eşit haklara sahiptir. Ayrıca herkese Adaletli dürüst davranılması toplumun

hukuk 03 juridisch

doğuş aylık gazete/maandblad nr. 223 - Şubat/Februari 2017

güvenliği için önemli bir köşe taşıdır. Avrupa Parlamentosunda 10 yıl boyunca bu değerli savundum ve mücadelesini verdim. Simdi bu değerleri Hollanda Parlamentosunda savunmak istiyorum. Bilindiği gibi Hollanda’da guruplar birbirileri ile karşı karşıya getirilmek istenmektedir. Ben bu gurupları yeniden bir araya getirmek istiyorum. Bu gurupların birbirileri ile kader birlikleri vardır.” Emine Bozkurt, deneyimli bir politikacı. Bilindiği üzere 10

yıl Avrupa Parlamentosu’nda Hollanda’yı temsil etmişti. Bozkurt’un döneminde Türkiye – Avrupa Birliği ile tam üyelik müzakerelerine başlamıştı. Hatırlanacağı üzere Parlamentodaki sosyalist gurup Türkçe evet dövizlerini kaldırarak Türkiye’nin tam üyelik müzakerelerine başlamasına yeşil ışık yakmıştı. Ayrıca, Emine Bozkurt her türlü ayrımcılıkla ve göçmenlerin eşit haklara sahip olabilmesi için önemli bir mücadele vermişti. Bu konu hala güncelliğini korumakta. Bozkurt bu konudaki tecrübelerini daha fazla kullanarak Hollanda iş pazarındaki ve güncel hayattaki ayrımcılığın önlenmesinde katkı sunmaya çalışacak. Bozkurt, Avrupa parlamentosundaki görevi süresince hem Türkiye deki kadın haklarının gelişmesine çok büyük katkılar sağladı ve aynı zamanda futboldaki şike ile mücadele etti. PVdA’nın çok büyük oy kaybına uğramasına rağmen Emine Bozkurt, 67 binden fazla oy alarak parlamentoya girmeyi başarmıştı. Haber Merkezi

Soru ve sorunlarınız için: www.hukukburosu.nl

« «

Türkiye’deki avukatları sizlerle buluşturuyoruz...

Avukatlık işleriniz için artık Türkiye’ye gitmeye gerek kalmadı... Türkiye’deki avukatlarınız artık Hollanda’da size hizmet verecek...

Tel: 010 - 215 13 11 www.hukukburosu.nl

WIA / malulen emeklilikte ilk aşama Yabancı Devletten WIA-uitkering almaya hak kazanmak için önce 104 hafta Ziektewet-uitkering (hastalık ödeneği) almanız gerekmektedir. Fakat, bu konu hakkında dikkat edilmesi gereken önemli bir husus bulunmaktadır. Ziektewet-uitkering aldığınız dönemde, UWV yaklaşık 88 hafta sonra size durumunuz hakkında bilgi aktaracaktır. Bilgi aktarımı UWV tarafından gönderilecek olan bir mektup vasıtasıyla olacaktır. Bahsi geçen mektupta WIA-uit-

kering’e başvuru prosedürü hakkında bilgiler mevcuttur. Yaklaşık 88 hafta sonra gelecek olan bu mektubu iyi incelemeniz gerekmektedir. Zira bu mektupta WIA başvurusu hakkı için bilgi verilmektedir. Başvurunuz işleme konulduktan sonra UWV-süreci başlayacaktır. Sonra ilgili kişi UWV’de çalışan, UWV’ye bağlı olan, bir doktor (verzekeringsarts) ile bir randevuya katılacaktır. Bahsi geçen randevu ortalama 20-40 dakika sürmektedir. Randevuda ilgili kişi sağlık problemleri (fiziksel ve ruhsal sorunlar) hakkında şikâyetlerini dile getirmelidir. Bu randevudan sonra UWV’de çalışan doktor hakkınızda bir sağlık raporu hazırlayıp bunu iş uzmanına (arbeidsdeskundige) aktaracaktır. İş uzmanı UWV doktorun raporuna göre iş durumunuz hakkında bir değerlendirme yapacaktır. Bu değerlendirme sonucunda size rahatsızlıklarınıza rağmen yapabileceğiniz işlerin listesini hazırlayacaktır (functionele mogelijkheden lijst, kısaltılmış olarak FML). İş uzmanı bu listeyi (FML) neye göre hazırlıyor, önemli faktörler nelerdir? FML listesi diye adlandırılan (rahatsızlığınıza rağmen ya-

«

pabileceğiniz işler listesi) listesinde yapılan değerlendirme rahatsızlıklarınızı ve bu rahatsızlıklar sonucunda çalışamadığınız iş-saatlerini karşılaştırmaktadır. FML listesi UWV’nin CBBS sisteminin bir parçasıdır. Liste hazırlığında dikkate alınan önemli hususlar aşağıdaki gibidir: – Kişisel uyum – Sosyal uyum – Fiziksel uyum – Dinamik uyum – Statik uyum – Çalışma saatleriniz Saydığımız hususlar aktarıldıktan sonra hakkınızda geniş bir değerlendirme yapılacaktır. Bu değerlendirmede sizin sorun ve şikâyetleriniz 16-65 yaş aralığında sağlıklı bir insanın normalde olması gerektiği vaziyet ile kıyaslanacaktır. Kıyaslamadan sonra UWV doktoru bu listedeki işleri değerlendirecektir ve bunun hakkında görüşlerini aktaracaktır. UWV doktorunun bahsi geçen değerlendirmesinden sonra iş uzmanı tekrar bir değerlendirme yapacaktır. Bu sefer olası işinizle hak kazanacağınız maaşı da değerlendirecektir. Bu değerlendirmede CBBS sistemini kullanacaktır. CBBS sistemi aracılığıyla FMLlistesindeki değerler sistemdeki veriler ile kıyaslanacaktır. Bu kıyaslama sonucunda CBBS sistemi bir iş listesi sunacaktır. CBBS sisteminde sunulmayan iş imkânları kesinlikle iş uzmanına aktarılmayacaktır. İlgili şahısa uyan, rahatsızlık ve şikâyetlerini kapsamayan,

Kemal Tosun fiziksel ve ruhsal olarak bir rahatsızlığa sebebiyet vermeyecek olan iş imkanları iş uzmanına sunulacaktır. UWV çalışanı bahsi geçen iş listesini iş uzmanına aktarmadan önce (eğer ihtiyaç duyarsa) iş imkanlarını UWV doktoru ile görüşebilir. Liste iş uzmanına aktarıldıktan sonra iş uzmanı bu konu hakkında son bir değerlendirme yapacaktır. Son değerlendirmeden sonra iş uzmanı ilgili şahsın durumu hakkında bir karar verecektir. Bu kararda ilgili şahsın yetersizlik (yani çalışamama) oranı açıklanacaktır. UWV bu kararı ilgili şahsa aktarıp büyük ihtimalle WIA-uitkering’ine hak kazanamadığınızı açıklayacaktır. Bu karara idari hukuk çerçevesinde itiraz yolu açıktır. (İdari) itiraz süreci ve muhtemelen ondan sonra yürütülmesi gereken mahkeme/yargı sürecinin nasıl işlediğini ise, gelecek yazımızda ele alacağız. İtiraz ve mahkeme sürecinde müvekkil ve avukat el-ele vererek, ekip çalışması yaparak, yetersizlik oranının yükseltilmesi için beraber mücadele etmeleri gerekmektedir.

Köse Hukuk Bürosu Law Office hakkında... Köse Hukuk bürosu/Law Office 2001 yılından itibaren Rotterdam’da faaliyet göstermektedir. Hâlen Hollanda’nın en büyük Türk Hukuk Bürosu olarak deneyimli ve uzmanlaşmış avukatlarıyla Türk vatandaşlarımızın hem bireysel hem ticari davalarında önemli ve ses getiren hukuk mücadele ve başarılarına imza atmıştır. Özellikle (uluslararası) sözleşme hukukuna odaklanarak, Ankara antlaşması, AB Hukuku, AB-Türkiye Ortaklık Hukuku, Uluslararası Hukuk ve Ticaret Hukuku alanlarda uzmanlaşmıştır.


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 223 - Şubat/Februari 2017

04 haber nieuws

Fotoğraflarla Hollanda gündemi...

Şerif Aktürk:

“Tam otomatik çalışma bantları sayesinde Özgazi şimdilerde günlük 250.000 kg peynir üretiyor”

Zeki Baran’ın Dalaman’dan misafiri vardı

Utrecht Uluslararası Turizm Fuarı çerçevesinde Hollanda’da bulunan Dalaman havalimanı Müdürü Hamdi Güvenç, Rotterdam’da Charlois Belediye Başkan Yardımcısı Zeki Baran tarafından ağırlandı. Hamdi Güvenç’e Hollanda ve belediyenin işaretini taşıyan bir kravat ve çeşitli hediyeler sunan Zeki Baran, ziyaretten duyduğu memnuniyeti ifade etti.

KOSGEB’den Özgazi’ye iş ziyareti Hollanda’da beyaz peynir imalatında hem Türkler hem de Hollandalılar arasında öenmli bir yere sahip olan Özgazi CEO’su Şerif Aktürk, KOSGEB tarafından tertip edilen gezi çerçevesinde Türkiye’den gelen bir grup girişimciyi fabrikasında ağırladı.

Mehmet Ali Katırağ için Mevlid okutuldu

Edelstaal Group İnternational ve Orka Otelleri Yönetim Kurulu Başkanı İşadamı Sayın Turgut Torunoğulları’nın ve Beşiktaş Yönetim Kurulu üyesi Sayın Erdal Torunoğulları’nın kayınpederi Rahmetli Mehmet Ali Katırağ için Den Bosch Orhan Gazi Camii’nde Ailesi tarafından Mevlid-i Şerif okutuldu.

Mevlana Camii yeni yönetimi görevde

Adnan Berkcan’ın Türkiye’ye kesin dönüşü sebebiyle boşalan başkanlık görevine, Abdurrahman Aydemir getirildi. Ekibini oluşturan Aydemir, ilk istişare toplantısını yaparak işe başladılar. Bugüne kadar verdikleri hizmetten dolayı eski yönetime teşekkürlerini sunan yeni yönetim, sancağı en ileri noktaya taşıyacaklarının sözünü verdiler.

HOKAF’ın arabaşı davetine katılım yoğundu Hollanda Karamanlılar Federasyonu (HOKAF), kış mevsimi dolayısıyla, her yıl geleneksel hâle getirdiği ‘arabasi sofrasında’ hemşerilerini buluşturdu. Schiedam İslam Merkezi Salonu’nda gerçekleştirilen arabaşı sofrasına 300’e yakın vatandaş katıldı.

DENK partisine olan destek sürüyor

Türkevi Başkanı Veyis Güngör ve beraberindeki heyet, 15 Mart milletvekili seçimlerine olağanüstü bir gayretle hazırlanan DENK Partisi genel merkezini ziyaret ettiler, parti lideri Tunahan Kuzu ve arkadaşlarına üstün başarı dileklerini ilettiler..

Ü

nü dünyanın birçok yerine duyulan Özgazi, başta Türkiye olmak üzere bir çok ülkelerden ziyaretçiler kabul edip ağırlıyor. Türkiye’de kendi alanlarında takdir almış küçük ve orta işletme sahiplerinden oluşan 17 kişilik bir gurup Özgazi’yi ziyaret ettiler. Özgazi beyaz peynir üretim fabrikasını gezen gurup, oldukça modern makinalarla çalışan, gayet temiz ve sağlığa uygun ortamda yapılan üretim karşısında hayranlıklarını; fabrika sahibi Şerif Aktürk’le duydukları gururu övgülerle dile getirdiler. Şerif Aktürk, ziyaretçilere fabrikanın çalışma kültürü ve üretimi hakkında şu bilgileri verdi: Özgazi’nin kısa özgeçmişi... Şerif Aktürk, 1992 yılında Sliedrecht kasabasında küçük bir yerde başladı peynir üretimine. 1995 yılında Etten–Leur kentinde Nijverheidsweg 39 adresinde kiraladığı 2000 metrekarelik bir yere taşındı. Burada üretimini sürdürdü ve hızla büyümeye devam etti. Kiralık olan bu binayı 1997 yılında satın aldı. 2014 yılına gelindiğinde üretim doruk noktaya ulaştı. Milyonlarca kilo sütü yumuşak beyaz peynire çevirme başarısını gösterdi. Özgazi peynirlerinin % 80’i inek sütünden % 20’i ise keçi ve koyun sütünden elde ediliyor. Özgazi Almanya’dan Azerbaycan’a, Avustralya’dan Amerika’ya, dünya çapında değişik isimlerde 18 ayrı firmaya peynir üretiyor. Özgazi, ürün geliştirme konusunda sürekli bir çalışma yürütmektedir. Tam otomatik çalışma bantları sayesinde Özgazi şimdilerde günlük 250.000 kg peynir üretiyor. Otomatik paketlenen ürünler, çeşitli boylarda, özenle üretilmiş kutu ve kovalara yerleştirilip piyasaya sürülüyor. Fabrikada, 12 tür ürün var. Günlük yaklaşık 900 ton süt işleme kapasitesi ile çalışıyoruz. 45 bini kapalı, toplam 80 bin metre kare alan üzerinde yer alan fabrikaya şuana kadar 120 milyon avroluk bir yatırım yapıldı. Salça fabrikalarında ise günlük 250 ton salça üretilmektedir. Sadece iki kişinin çalıştığı atölyede ise, günlük 500 bin tane teneke üretimi yapılmaktadır. Türkiye ile

yıllık 10 milyona yakın bir ticaret hacmimiz bulunmakta. Çalışan makinaların % 70’i Türk malıdır. Türkiye başta olmak üzere üç ayrı ülkeden hammadde ithal ediyoruz. Hollanda firmalarını da kendimize bir rakip olarak görmüyoruz. Bu nedenle onlarla da bir sorun yaşamıyoruz. Ancak Hollandalılar, fabrikayı almak için uğraşıyorlar. Peynir üretimi konusunda Türkiye ile Hollanda arasında büyük bir fark bulunmakta. Aynı fark, Hollanda ile Amerika arasında da var.” Hollanda’da uzun yıllardır faaliyet gösteren Hollanda Türk İşadamları Derneği (HOTİAD) Başkanı Hikmet Gürcüoğlu ziyaretle ilgi şu değerIendirmede bulundu: “Misafirlerimiz Türkiye’den geliyorlar. 2016 yılı, küçük ve orta ölçekli işletmeler arasından yılın en iyileri olarak seçilenlere başbakanlık tarafından verilen bir ödül gezisi çerçevesinde Hollanda’ya gelmiş bulunuyorlar. KOSGEB heyeti, (Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı) Hollanda gezisinin bir parçası olarak bugün Özgazi’yi ziyaret etti. Bunun amacı hem HOTİAD ile görüşmek hem de Özgazi’yi ziyaret etmek idi. Ben kendilerine önceki günkü buluşmamızda HOTİAD’ı etraflıca anlattım. Özgazi tesisinin onları çok gururlandırdığına şahit olduk. Sanki bir bütünün iki parçası gibiydik yarısı burada yarısı Türkiye’de. Her iki tarafında doğru yönde iyi bir hızla ilerlemekte

olduğunu görmekteyiz. Bu da bizim için olayın sevindirici tarafıdır.” KOSGEB Daire Başkanı Abdurrahman Köseoğlu ise gezileri ile alakalı şunları kaydetti: “KOSGEB’in KOBİ ve Girişimcilik ödülleri var geleneksel olarak her yıl yaptığımız. Bu yıl beşincisini düzenliyoruz. Finale kalan KOBİ ve Girişimcilerimizi yurtdışında; işlemlerle ilgili süreçleri daha iyi tanımaları ve algılamaları açısından bu tür iş gezileri düzenliyoruz. Geçen yıl kırkın üzerinde KOBİ ve Girişimcimizi Amerika’nın değişik bölgelerine götürüp, büyük fabrikaları gezdirdik. Bununla birlikte oradaki Türk girişimcilerimizi tanıttık. Bu yıl da bu geziyi Avrupa’ya düzenledi. Hollanda’yı bu gün tamamlamış bulunuyoruz. Bu heyettekiler, kendi alanlarında başarı elde eden ve finale kalan KOBİ ve girişimcilerimizdir. Amacımız hem onları teşvik etmek, ödüllendirmek hem de onların üzerinden anlattığımız başarı hikâyeleriyle de diğer KOBİ ve girişimcilerimizi cesaretlendirmektir. Bu anlamda Hollanda’da gayet güzel temaslarda bulunduk. Böyle başarılı bir Türk girişimcimizin yerini de bizzat gördük. Umarım döndükten sonra hem arkadaşlarımız kendi yaptıkları işlerle ilgili daha bir motive olacaklar daha farklı bir bakış açısı elde edecekler ve vizyonlarına vizyon katacaklar” Haber-Fotoğraflar: Adnan Şahin

«


aktüalite 05 actualiteit

doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 223 - Şubat/Februari 2017

Cengiz İnceosman:

Şairin dünyası...

“Ekibiniz iyi ise maçta galip gelirsiniz. Biz ticari bir şirketiz ve ülkemiz için çalışıyoruz”

Waar gaat het met Nederland naartoe? Waar gaat het met Nederland naar toe? De overheid heeft uit het verleden niets geleerd Of zien wij dat als burgers dan helemaal verkeerd Terwijl het in veel landen wel al escaleert.

“Dünyanın en iyisi olacağız” THY Hollanda önceki müdür Ahmet Şahin’in görevinin dolmasının ardından bu görevi şimdi Cengiz İnceosman yürütecek.

A

msterdam Birbey restoranda Hollanda Türk basın mensupları ile bir araya gelen Cengiz İnceosman hem kendisini tanıttı hem de basın mensuplarını tanıdı. Aslen Afyonlu olan Cengiz İnceosman (1972), daha önce Singapur’da görev yapmış. Almanca, İngilizce ve Fransızca dillerini konuşabiliyor. Vakit bulabilirsem Hollandacayı da öğreneceğim diyen İnceosman basın mensuplarına kısa bir hitapta bulunarak buradaki görevi hakkında düşüncelerini anlattı. Daha önceki görevinde başarılı çalışmalar yaptıkları hatırlatan İnceosman bunu ‘ekip’ ruhuyla yaptıklarını burada da aynı şekilde ekip olarak çalışmayı amaçladığının altını çizdi. İnceosman önceki müdür Ahmet Şahin’in çok başarılı çalışmalar yaptığını söyledi. THY’nin Avrupa’nın en iyi havayolu olduğunu bunu dünyanı en iyisi olması için çalışmaların sürdüğünü belirtti. İnceosman şunları kaydetti. “THY’nin Hollanda’daki durumuna baktığımızda, iki ülke arasında en güzel şekilde bir köprü kurmuş durumdayız. Günde beş seferimiz var bu çok önemli bir gelişme. Sizler çok daha iyi bilirsiniz eskiden günde bir seferimiz oluyordu. Ama

De burger slaapt nog, heeft nog maar net vernomen Dat alles wat hij door hard werken heeft verworven Hem van hogerhand op een valse manier wordt afgenomen Het “eerlijk en sociaal” ligt dit kabinet in de mond bestorven. Maak je eigen volk bang, arm en brodeloos Haal elke zekerheid maar bij je burgers weg Maak iedereen maar machteloos Dan wordt het “plebs” vanzelf een keertje boos. De veenbrand woedt en vlamt soms even op Op het internet wordt druk gereageerd Maar de Nederlandse kwelbuis Brengt het nieuws nog steeds verkeerd. De vrije pers is in ons land al lang geconfisqueerd De media worden door de overheid gecontroleerd Journalisten zijn hieraan medeplichtig Doen niet meer aan waarheidsvinding, zijn veel te voorzichtig.

şimdi günde beş seferimiz var ve bu özellikle iş yapan insanlarımız için çok önemli bir servis. Biz bunu da geliştirmeye çalışıyoruz. Sefer sayımız inşallah artacak. Biz yeni çalışma döneminde ben ve ekip arkadaşlarım öncelikle buradaki vatandaşlarımıza en iyi hizmeti sunmaya çalışacağız, tatlı dil güler yüz, yani yapılabilecek ne varsa yaparak hizmet kalitemizi bir derece daha arttıracağız. Havaalanındaki çalışan arkadaşlarımız çok tecrübeli ve Hollanda’ya da alışmış bir kadromuz var. Bu da bizim için önemli.” Kargonun THY için iyi para getirin bir dal olduğuna vurgu yapan İnceosman, bu alanında

yeni dönemde yeni projeler ortaya koyacaklarını ifade etti. “Ekibiniz iyi ise maçta galip gelirsiniz. Biz ticari bir şirketiz ve ülkemiz için çalışıyoruz. Beni olaya bakış açım çok basit esasında. Biz bilet satarız, bilet sattırırız. Biz her Hollandalının ülkemize gitmesini sağlamaya çalışırız. Biz burada sizlerin de desteği ile ülkemiz ve kurumumuz için güzel şeyler yapmak adına dürüst bir şekilde anlımız açık olarak namusumuzla, şerefimizle çalışacağız. 50 yılımızı kutladığımız bu dönemde dünyanın en iyisi olmak için çalışacağız” ifadelerinde bulundu. Haber Merkezi

«

De waanzin in Europa woekert voort De stem van haar bevolking wordt niet meer gehoord Door dat Europese duivelspact Wordt de burger zijn mondigheid afgepakt Een volk dat slaapt, daar is voor machthebbers Veel eer aan te behalen Als je het in coma houdt,kun je ze zeer onterecht De rekening van jarenlang wanbeleid laten betalen. Bij onze “eerlijk en sociale” overheid Blijven de machthebbers met hun salaris buiten schot Met medewerking van hun vriendjes Zoals het Europarlement en natuurlijk Wientjes En lachen ze zichzelf helemaal kapot!! E.J. Bron (voor www.ejbron.wordpress.com) ------------◄◄


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 223 - Şubat/Februari 2017

04 aile 06

gezin

Genç Gözüyle

t.yildiz@iue-edu.nl

Talha Yıldız

Zulüm Düzeni ile Kargaşa Arasında Tercihe Zorlanmak İnsan tabiatı itibariyle sosyal bir varlıktır ve topluluk içinde yaşama arzusuna sahiptir. Zira insan, bütün ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için başkalarıyla birlikte yaşama zorunda olduğunun bilincindedir. Fakat topluluk içinde yaşama isteğinin yanında, insan, anarşinin hâkim olduğu bir ortamdan uzak durmak ister. Böyle bir ortamın sağlanması için bir devlete ve o devleti yönetecek bir devlet başkanına ihtiyaç vardır. Bununla birlikte devlet başkanının bütün insanları mutlu edebilmesinin mümkün olmadığı da bilinen bir gerçektir. Fakat devlet başkanının icraatlarından mutsuz olan toplumun, ne yapması gerekir? Devlet başkanını uyarması mı, yoksa onu şiddet yoluyla görevinden azletmesi mi gerekir? 2011 yılında Tunus, Libya, Mısır, Yemen ve Suriye gibi İslam ülkelerinde, zulüm ve baskıyı sona erdirmek gerekçesiyle birçok ayaklanmalar vuku buldu. 2011 ile 2017 yıllarını kıyasladığımız zaman, bu ülkelerin huzura kavuştuğunu elbette söyleyemeyiz. Bundan dolayı olacak ki, birçok kişi o ülkelerdeki insanların devlete karşı ayaklanmalarının büyük bir hata olduğunu söylemektedir. Ben bu yazıda bir adım geri atarak; yani “Arap Baharı” diye bir sürecin vuku bulmadığı varsayımıyla hareket ederek, İslam âlimlerinin bu konuya dair görüşlerini ve bu görüşlerin günümüz için hangi anlamlar taşıyabileceği üzerinde durmak istiyorum... Devlet başkanına karşı ayaklanma... İslam geleneğinde devlet başkanının görev süresinin belirli bir zaman ile sınırlandırılmaması tercih edilmiştir. Bununla birlikte İslam âlimleri, devlet başkanının adaletten ayrılması, bedeni noksanlıklara sahip olması, sakatlanması veyahut irtidad etmesi durumunda, toplumun önde gelen kişilerinden oluşan Ehlu’l-Hal ve’l-Akd adlı kurum tarafından azledilebileceğini kabul etmişlerdir. O hâlde öncelikli olarak yapılması gereken, şiddete başvurmadan devlet başkanını azletmektir. Ancak devlet başkanı bu azletme kararına karşı çıkarsa, devlet başkanı şiddet yoluyla azledilebilir mi? Bu çerçevede üç farklı görüşün öne çıktığını görmekteyiz: 1- Ehl-i Sünnet’in büyük çoğunluğu ve İmamiyye Şia’sına göre itaate devam edilir ve sabredilir. 2- Haricilere göre sonucu ne olursa olsun fasık halife azledilir. 3- Son olarak İmam-ı Azam Ebu Hanife ve Mutezile’ye göre ortaya çıkabilecek neticeye göre hareket edilir.

Mahmud Erol Kılıç Lakin münafıklar, iki yüzlüler şunu da iyi bilsinler ki öfke ve keder içinde öleceklerdir” (Taberani).

İslam dünyasının büyük bir çoğunluğunu oluşturan Ehl-i Sünnet içerisindeki genel eğilime göre, kanın dökülmemesi ve fitnenin ortaya çıkmaması için devlet başkanına karşı ayaklanmak caiz değildir. İslâm’ın ilk dönemlerinde ortaya çıkan ihtilaflar yüzünden Müslümanlar arasında bölünmelerin yaşandığı bilinen bir gerçektir. Keza bu ihtilaflar sadece bölünmelere değil, Müslüman kanının dökülmesine de yol açmıştır. Dolayısıyla tarihî tecrübeyi göz önünde bulunduran âlimlerimiz, zalim devlet başkanına karşı şiddet kullanılmasına sıcak bakmamıştır. Diğer taraftan Maverdi, Gazzâli ve Turtuşi’nin içinde bulunduğu âlimlere göre, zalim bir devlet başkanının iktidarda olması, siyasi otoritenin olmadığı bir düzene tercih edilir. Bu yüzden İslam ümmeti, ümmetin devletsiz kalmasına yol açacak eylemlere başvurmamalıdır. Âlimlerimizin çoğunluğuna göre, Müslüman bu durum karşısında sabretmeli ve muhalefetini var olan düzen içerisinde yerine getirmelidir. Üçüncü yol arayışı Yukarıdaki bilgilerden anlaşıldığı üzere, devlet başkanının şiddet yoluyla azledilmesi durumunda şiddet ve kaosun ortaya çıkacağına dair bir korku mevcuttur. “Arap Baharı” olarak adlandırılan süreçte gelinen nokta da, bu görüşün doğruluğunu teyid etmektedir. Şu hâlde, geçmişteki İslam âlimlerinin birçoğunun, “Arap Baharı” diye bir sürece sıcak bakmayacaklarını tahmin edebiliriz. Ancak diğer taraftan ne Kaddafi’nin, ne Mübarek’in ne de Esed’in adil liderler olduğunu ve halklarına asla zulmetmediklerini gönül rahatlığıyla söylememiz de mümkün değil. Dolayısıyla Müslümanlar zulüm ile kargaşa arasında bir tercihe zorlandığı da karşımızda bir gerçek olarak durmaktadır. Peki bir üçüncü yol mümkün değil mi? Görebildiğim kadarıyla İslam dünyası gerek geçmişte gerekse günümüzde, iktidarın el değiştirmesi konusunda gerekli yöntemleri tam manasıyla geliştirememiştir. Bundan dolayı iktidarın el değiştirmesine yönelik talepler çoğu zaman şiddetle sonuçlandığını görmekteyiz. Oysa “Hikmet müminin yitik malıdır, nerede bulursa alır”, Hadis-i Şerif’inin gereği olarak Müslümanların, dünyadaki farklı tecrübe ve yöntemlere açık olması gerekir. Geçmişte iktidarın el değiştirmesi konusunda çeşitli yöntemler denenmiştir. Farklı deneyimler sonunda gelinen nokta şeffaf seçimler olmuştur. Seçimler yoluyla adaylar halkın önüne çıkar ve devleti yönetmeye neden talip olduğunu anlatır. Bununla birlikte belirli sürelerle seçimlerin yapılması, halkın memnun olmadığı iktidarı şiddete başvurmaksızın görevinden almasını sağlamaktadır. Bu yönüyle şeffaf seçimlerin, anarşi ortamının engellemesine ve devletin istikrarına katkı sağladığı söylenebilir. Nitekim İslam düşünürlerinin bu konudaki en büyük gayesi de bu olmuştur. Son olarak; masa başında yazılan bir yazıyla bu sorunların çözüleceğini elbette iddia etmiyorum. Kanaatimce biz Müslümanlara düşen, her Müslümanı ilgilendiren konular hakkında kendi imkânlarımız ölçüsünde düşünmek ve sorunların çözümüne katkı sunmaya çalışmak olmalıdır.

Güzel Suriye sahi sana ne oldu? Bir zamanlar sözleri Çolpan’a ait “Güzel Türkistan sana ne oldu - Sebepsiz vakitsiz güllerin soldu” diye bir türkü vardı. Gençliğimizde dinler, hüzünlenirdik. O diyarlarda güllerin açmasını bekleye duralım gariptir ki son yıllarda ne zaman Diyar-ı Şam’dan haberlere baksam gayr-i ihtiyari “Güzel Suriye sana ne oldu…” diye mırıldanır oldum.

P

irimiz Muhyiddin-i Arabi; “Şam Allah’ın, arzında mümtaz kıldığı yerdir. Melekler kanatlarını onun üzerine germişlerdir. Allah kulları arasında seçkin olanları oraya tahsis eder” (Ebu Davud, 2483) nebevi sözüne istinaden ahir ömründe oraya yerleşti ve orada vefat etti. Kasyun dağının eteğinde yatıyor. Dostlar, benim durumum çok kötü. Hani derler ya “Allah kimseyi benim durumuma düşürmesin!” kabîlinden. Vazifem gereği sekiz yılı aşkın bir süredir İstanbul ve Tahran arasında gidip gelen birisiyim. Ayın yarısı orada yarısı burada gibi. İstanbul’daki evimde izlediğim televizyon kanallarında Suriye rejiminin bombaladığı okulda parçalanan çocukların görüntülerini görüyor ardından yorumcuların o sünni çocukları vahşice katledenler üzerine yaptıkları yorumları izliyorum. Bir Sünni Türk olarak lanet olsun bu vahşete diyorum. Sonra Tahran’a gidiyorum. Bu sefer orada akşam haberlerini izliyorum. El-Kaide veyahut İŞID benzeri Sünnilerin (?) yakaladıkları Şiileri nasıl işkence ile öldürdüklerini izliyorum (sansürsüz). Canlı canlı kalbini sökmelerden tutunuz ateşte kızarta kızarta yakarak öldürmelere kadar. Kurbanların yalvarmaları, çığlıkları tüylerimi diken diken ediyor. Bir

İran’lı ve de bir şii olarak bunları izlesem ne yapardım diye empati kurmaya çalışıyorum. Çıldırıyorum ve aynı laneti burada da haykırıyorum. Buna kalp mi dayanır, asab mı dayanır? Bu karşılıklı ekran okumalarımdan vereceğim örneklerin sayısını yüzlere çıkarabilirim. Ama dostlar durun bir dakika, ortada bir gariplik var. KANDIRILIYORUZ!. Ne buradaki medya o haberi ve ne oradaki medya buradaki haberi göstermiyor. Herkes kendi mezhebine karşı yapılanları gösteriyor ama kendinden olanların yaptıklarını sansürlüyor. Halklar tek taraf gösterilerek kandırılıyorlar. Bir de kasabalı cahil din adamlarının aslına bakarsanız din kardeşi olan “ötekiler” aleyhinde abartmalı rivayetler ve hikâyeler anlatarak takipçilerini nasıl Allah’ın ayetini ters çevirerek, yani tabir caizse “Kafirlere karşı merhametli, birbirlerine karşı şiddetli (?)” hâle getirdiklerini görüyorsunuz. Ayetin manasını tersine çevirenler anlaşılıyor ki bu sefer Hz. Peygamber’in; “Suriye konusu, sizin toplu gruplara ayrılmanıza müncer olacak: Şam’da bir grup, Yemen’de bir grup, Irak’ta bir grup!” (Ebu Davud, 2483) sözündeki rolü de üstlenmiş olduklarının farkında değiller. Dahası, siyasi erke yaranmak isteyen yalaka gazetecilerin ne sahadan

ve ne de bölgede konuşulan dillerden haberleri olmadan, kahve içerken yazdıkları âfâki haberlerle, ateşi daha da körüklediklerine şahid oluyorsunuz. Tasavvuf tabiriyle hakka’l-yakînleri olmadığı gibi ayne’l-yakînleri ve hatta ilme’l-yakînleri dahi olmayan bu, bilgiden ve derinlikten uzak kalemşörlerden her iki tarafın yöneticilerinin de etkilendikleri verdikleri kararlardaki sürekli değişikliklerden anlayabiliyorsunuz. Bizde bunlar olurken bir takım ülkelerde de birilerinin her iki tarafın kanallarına bakıp keyifli keyifli purolarını içtiklerini görür gibiyim. Bence James Bond filmleri izleyerek istihbaratçılık taslayanlar da ülke menfaatlerine zarar vermektedirler. Operasyonel anlamda delikanlılık işe yarayabilir ama gerçek silah bilgidedir, bilendedir. Yüzyılın başında Orta Doğu’yu siyasi olarak şekillendiren Sykes-Picot projesinin baş mimarı Mark Sykes bunu film çevirerek yapmadı. Londra’da oturarak da yapmadı. Osmanlı vilayetlerinde dolaştı. Halkların dillerini konuştu. Bugün sana yarın ona çalışacak olan tercümanla operasyon yapmadı. Çok okuyan birisiydi. Anılarını yayınladı. Osmanlı topraklarını itilaf devletlerince ilhak edilmesi yerine bölge bölge farklı kültür gruplarına bölmeyi teklif eden kişiydi. Londra’da adam tanıma sanatına sahip Kitchner gibi siyasiler daha 39 yaşındayken ölecek olan bu gençteki cevheri gördüler ve onun bizzat sahadan ayne’l-yakin ve ilme’l-

Seçimlerde oy sayacak eleman aranıyor Hollanda’da İçişleri Bakanı Plasterk’in ”oylar elle sayılacak” kararı ile attığı son dakika golü belediyeleri zor durumda bıraktı. Acilen oy sayacak elemanlar arandığı belirtildi. De Telegraaf gazetesinde yer alan bilgilere göre belediyeler İçişleri Bakanı tarafından alınan karara isyan ediyor. Plasterk’in son anda dijital ortamda özellikle Rusya’nın seçimlere gölge düşürebileceği ve sistemlerin hacklenebileceğini dikkate alarak oyların elle sayılacağına karar vermesi belediyeleri zor durumda bıraktı yorumlarına neden oldu. Daha önce Başbakan Rutte yaptığı açıklamada, güvenlik önlemlerinin

alınacağını ancak resmi olarak bir tehdidin söz konusu olmadığını belirtsede Plasterk’in elle oy sayma işleminde ısrarlı olması belediyeleri harekete geçirdi. Belediyelerin ortak şikayetlerinden en başta oy sayma işleminin uzun sürmesi, eleman almaları gerektiği belirtildi. Oy sayma işlemi karşılığında verilecek ücret konusunda hemfikir olup masrafların Plasterk’e gönderileceği aktarılırken, Utrecht belediyesinin

50 ekstra memuru görevlendireceği bilgisi verildi. Groningen belediyesi uitzendbureau’lardan eleman bakacaklarını açıklamasının ardından Breda belediyesinin de sosyal medya üzerinden eleman arayışına başladığı bildirildi. Den Haag belediyesi oy sayma işlemini sandık görevlilerine yaptırmayı planlarken, Amsterdam ve Rotterdam belediyelerinin henüz bir çözüm üretemedikleri söyleniyor.


haklarımız 07 onze rechten

doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 223 - Şubat/Februari 2017

“Şam münafıklarının, Şam mü’minlerine üstün gelmesi haramdır. Onlar ancak

yakin verdiği bilgilerle amel ettiler. Ben derim ki ülkemin insanının emniyet ve huzur içerisinde yaşaması ancak maceradan uzak soğukkanlı analizlere bağlıdır. Hakiki manasına erenler müstesna, iki duygusal alan olarak Dindarlık ve Milliyetçilik bazen kişilerin gözlerini kör edebilmektedir. Argo tabiriyle en çok gaza getirilen durumlar bu sahalardan çıkmaktadır. Halbuki bu durum âli menfaatlere zarar verebilmektedir. Bilgisiz güç, kuvvet değildir. Ortaya yemeği baş aşçı koyar ama büyük devletlerin mutfağında binlerce kişi çalışır. Küçük devletlerde ise bireysel şovlara dayalı ya tutarsa misali atışlar yapılır. Tutan tutar tutmayan da tutmaz. Gittiği yere kadar gider. Lakin unutulmaması gerekir ki bu keyfi ve duygusal durum rasyonel bir araç olan devletlerin beka sorununa ciddi manada açıklar verdirir. Bilindiği üzere geçen hafta son OPEC toplantısında petrolün arz ve fiyatının ayarlanmasında üretici ülkeler ittifak kararları aldılar. Peki Suudi Arabistan ve İran’ın baş başa görüşmeler yaparak İran’ın petrol arzını attırmasında ve de fiyatları yukarı çekmesinde anlaştıklarını biliyor muydunuz? Zira bir zamanlar İran OPEC’te ikinci ülke konumunda idi fakat ambargolar yüzünden bu derecesini kaybetmişti. Şimdi Suudi Arabistan’ın yardımıyla arzını attırarak yeniden bu mevkiini elde etmeye çalışacak. İran’a bir darbe

Trafik Kazalarında Yayalar Her Zaman Haklı mı?

de fiyatları düşürerek verelim diyen bazı güçlerin teklifini Suudi Arabistan yıllarca desteklemişti. Fakat aynı silah şimdi kendisini de vurmaya başlayınca her iki ülke ortak hareket ettiler ve fiyatları yükseltme kararı aldılar. Ne kadar güzel değil mi? İslam dünyasının iki zıt kutbu bir araya geldiler. Demek ki istenirse gelinebiliyormuş. Lakin şimdi soruyorum, Yemen’de akan, Suriye’de akan kan petro-dolarlardan daha mı değerli? Binlerce masumun akan kanını durdurmak için niye bir araya gelinmez acaba? Niçin her iki tarafın din adamları Şii petrolü veyahut Vahhabi petrolü kullanmak caiz değildir diye fetva vermezler de Şii kanı veyahut Sünni kanı akıtmak için insanlık dışı, rahmet dışı, hikmet dışı fetvalar verirler?.. Ne bilsin ham, Allah’ın eşref-i mahlukat olarak yarattığı hazret-i insanın kanının göklerin sırlarını taşıdığını ve buna mukabil petrolün yerin dibinin irinini taşıdığını. Mesulüz, hepimiz mesulüz. Sünnisiyle şiisiyle hepimiz mesulüz. Âlemlere rahmet olarak gönderilen o kutlu nebi bir keresinde; “Eğer benim bildiklerimi siz bilseydiniz az güler çok ağlardınız” buyurmuştu. Şimdi siz bu cümleyi kendi işlerinizde de kullanabilirsiniz. Yani “Ah! Sıradan insanlar bir bilseydiniz bazılarının bildiklerini?”. Hasılı tek taraftan bakan, sadece kendine göste-

Ethem Emre

rildiğini gören tabakadan olmayı ne çok isterdim bir bilseniz. Ne rahat!. Şuraya bağır diyorlar bağırıyorsun, şuraya alkış diyorlar alkışlıyorsun. Tehlikeli şeyler söylediğimin farkındayım. “Sus Yunus!, Molla Kasım duyar” dediklerinde Yunus’un verdiği o muhteşem cevap şiârımızdır: “Ya ben öleyim mi söylemeyince”. Sözlerim kimseyi incitmesin. Dost acı söyler. Lakin münafıklar, iki yüzlüler şunu da iyi bilsinler ki “Şam münafıklarının, Şam mü’minlerine üstün gelmesi haramdır. Onlar ancak öfke ve keder içinde öleceklerdir” (Taberani). Feryadıma, ol Şâh-ı Rusûl’ün; “Şam helak olduğunda artık ümmetimde hayır kalmamış demektir” sözünü bütün iz’an, vicdan ve irfan sahibi dostların dikkatlerine sunarak son vermek istiyorum. İktibas: Yeni Şafak

«

Bu sorunun cevabı, hayır, elbette değil. Trafik yasası, kimin öncelik hakkı olduğunu belirliyor. Örneğin: Herkes biliyor ki normal yollarda sağdan gelen sürücünün öncelik hakkı vardır. Fakat yayalar ise sürücü değildir. Yayaların, yaya yolundan geçerken ya da geçmek üzereyken geçiş önceliği vardır. Hatta, yaya yolunda bulunsalar ya da dursalar bile, karşıdan karşıya geçiyor diye düşünmek gerekmektedir. Eğer bir sürücü manevra yapıyor yani arkaya doğru gidiş, parktan ya da bir yerden çıkış gibi durumlarda, yolu kullanan herkese öncelik vermesi gerekir. Yayalar sürücü değil ama yolu kullanan kişilerdir. Yukarıda belirtilen şekilde bir yerden çıkarak yola giriliyorsa, o zaman yayalara öncelik vermek zorunludur. Dolayısıyla yayalar, yaya yolunda ve taşıtların değişik manevra esnasında yol hakları, başka bir deyişle öncelik hakları

Haydil PVC Galliersweg 30D 5349 AT Oss www.haydil.nl info@haydil.nl 06-4684 8187 Vedat KOÇ

Kaza Uzmanı

vardır. Buna rağmen, bisiklet kullanıcıları gibi yayalar da trafikte koruma altında tutulur ve trafikte ekstra olarak dikkat edilmesi gereken grup dâhilindedirler. Eğer siz bir taşıt sürücüsü olarak bir yayaya çarparsanız, her ne olursa olsun kısmen suçlu duruma düşersiniz. Hatta öncelik vermeniz gerekmiyor olsa bile kısmen suçluluk söz konusudur. Çünkü trafikteki taşıtlar, yayalardan daha çok risk oluşturan grupta kabul edilmektedirler. O nedenle, yayalara, bisikletlere yani trafiğin basit kullanıcılarına, daha çok dikkat edilmesini öneriyoruz. Dosyanızı açın ve haklarınızı güvence altına alın! İletişim bilgilerimizden bize ulaşmak çok kolay. e.emre@letseladvies.nl 0800-0815


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 223 - Şubat/Februari 2017

04 yaşam 26 08 het leven

....................................................................................................................................................................................................................................................................................... ....................................................................................................................................................................................................................................................................................... ....................................................................................................................................................................................................................................................................................... .......................................................................................................................................................................................................................................................................................

ÖZGÜRLÜĞÜN ADI; TESETTÜR...

G

eçmiş medeniyetlere baktığımızda kadına biçilen rolün ve kıymetin insanî standartların çok altında olduğunu görüyoruz. Toplum dışına itilmiş olan kadını, İslam zirveye çıkararak gereken değeri vermiş, anne olması hasebiyle de cenneti ayaklarının altına sererek, onu kıymetsizleştiren medeniyetlere karşı yeni bir çağ açmıştır. Kapitalist sistemin elinde malzeme olarak kullanılan ve dikkat çeken varlık kadındır. Bir reklam afişi hazırlığında kadraja sığdırılmak istenen üründen çok, kadının boy gösterdiği, daha çok açılıp saçılmakla öz güveninin ve toplumdaki konumunun yükseleceği kabulünü yıllarca empoze ederek, kapitalist sistemle Müslüman gençliğin üzerinde etki bırakılmaya çalışılmaktadır. Modanın etkisiyle İslam kadını hızlı bir şekilde dönüşüm sürecine girmiş ve tesettürün algılanış biçimi günümüzde maalesef değişmiştir. Örneğin İslamî moda, tesettür defilesi gibi kavramlar üzerinden İslam kadınını yücelten haya duygusunu yok edip, yerine arafta kalan bir kadın profili yerleştirilmeye çalışılmaktadır. Bir bayanın güzel görünmek adına dışarı çıkarken yaptığı birçok şeyi tesettürlü bayanlarında yaptıklarını müşahede etmekteyiz. Daha güzel görünmek adına takma kirpikler takanlar, gözleri ön plana çıkarmak için yapılan makyajlar, yapılan makyaja uygun renkli başörtüler ve vücut hatlarını ön

plana çıkararak giydikleri daracık elbiseler içinde adımlarını atmakta zorlanan genç kızlar. Öncelikle yazmış olduğum cümlelerin anlaşılır olması için tesettür kavramı üzerinde durmak istiyorum. Tesettür kelimesinin aslı Arapçadır. Arapça olan bu kelimenin “setr” kalıbı vardır. Bu kalıptan birçok kelime türemiştir. Bunlardan biri de “sitar” kelimesidir. Sitar kelimesinin Türkçe karşılığı perde anlamındadır. Perdenin kullanılış bakımından dışarıya karşı vazifesi evi göstermemekse, tesettür de, Müslüman kadını dışarıdaki erkeklerin kötü bakışlarına karşı muhafaza eder. Tesettür, kadını “özgür” kılar. Fakat tesettürlü olmayı sadece görsellik olarak algılamak eksik bir tesettür anlayışı olur. Taşıdığınız dinî sembollerle ya İslam’ı yüceltir ya da yaptığınız hatalarla İslam’a leke sürebilirsiniz. O nedenle tavırlarımız taşıdığımız tesettürle uyumlu olmalıdır. Peki, tesettürün ağırlığı tavırlarımıza nasıl yansımalıdır? Kur’an bize bu konuda rehberlik etmektedir. Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini (harama çevirmekten) kaçındırsınlar ve ırzlarını korusunlar; süslerini açığa vurmasınlar, ancak kendiliğinden görüneni hariç. Baş örtülerini, yakalarının üstünü (kapatacak şekilde) koysunlar. Süslerini, kendi kocalarından

ya da babalarından ya da oğullarından ya da kocalarının oğullarından ya da kendi kardeşlerinden ya da kardeşlerinin oğullarından ya da kız kardeşlerinin oğullarından ya da kendi kadınlarından ya da sağ ellerinin altında bulunanlardan ya da kadına ihtiyacı olmayan (arzusuz veya iktidarsız) hizmetçilerden ya da kadınların henüz mahrem yerlerini tanımayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizledikleri süsleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Hep birlikte Allah’a tevbe edin ey mü’minler, umulur ki felah bulursunuz.” (Nur: 31). Bu ayette mümin kadınların gözlerini haramdan sakınmaları istenmektedir. İkinci husus olarak, kadınların konuşmalarında ağırbaşlı olmaları istenmektedir. “Ey peygamberin kadınları, siz kadınlardan herhangi biri (gibi) değilsiniz; eğer sakınıyorsanız, artık sözü çekicilikle söylemeyin ki, sonra kalbinde hastalık bulunan kimse tamah eder. Sözü maruf bir tarzda söyleyin.” (Ahzab 32) Ayette peygamber hanımlarına hitap olunmakta ve emir hususi gibi görünse de hükmün umumi olduğu unutulmamalıdır. Üçüncü husus ise, süslerin teşhir edilmemesi. “Evlerinizde vakarla-oturun (evlerinizi karargâh edinin), ilk cahiliye

Kardelen Reyhan Şeker yunus322@hotmail.com

(kadınları)nın süslerini açığa vurması gibi, siz de süslerinizi açığa vurmayın; namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin, Allah’a ve elçisine itaat edin. Ey Ehl-i Beyt, gerçekten Allah, sizden kiri (günah ve çirkinliği) gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister.” (Ahzab 33). Günümüzün kadını kıyafeti sade giyiniyorsa bir aksesuar kullanarak onu tamamlama gayretinde. İslam, kadının süslenmesine izin verir. Fakat bunun dışarıdaki erkeklere cazip görünmek için yapılmasını tasvip etmez. Evinde helali olan eşine karşı süslü olması gereken Müslüman bir kadının, dışarıya çıkarken süslenmeye ayırdığı zaman eşine harcadığı zamandan daha fazladır. Kendilerine tam tersi olması gerektiği söylendiğinde ise dışarıdaki insanlara olan saygısından dolayı süslendiklerini söylemeleri çok manidar.

O zamanlar hayatımda dönüm noktası olacak kararları yine türbanım için almak ve hayatıma yirmili yaşlarda Hollanda’ya gelerek sıfırdan başlamak durumunda kaldığımı hiç unutamıyorum. Bu olayı neden zikrettiğime bir açıklık getirmek istiyorum: Bizim o dönemler vatanımızda yaşadığımız türban sorunu, sahip olduğumuz değerleri bize yeniden hatırlatmış ve “direnişin sembolü” olmuştu. Şimdiki süreçte ise tesettür, modaya kurban edilerek “teslim olmanın sembolü” hâline dönüşmeye başladı.

Kadınlar, dinîn gerekliliği için türban taktıklarından dolayı “gerici”, türban takmayanların ise “modern” görünerek ilericiliğin simgesi olarak kabul edildikleri dönemleri çok iyi hatırlıyoruz. Gerçi bu zihniyette var olan insanları şu süreçte de her yerde görmek mümkün. Türkiye’de okulları birincilikle bitiren genç kızlarımızın mezuniyet törenlerine nasıl alınmadıklarına hepimiz ya bizzat şahit olduk ya da bir zamanlar televizyonlardan seyrettik. Başörtüsünün büyük bir problem olarak görüldüğü zamanlarda, bu süreci yaşayıp mücadele veren kardeşlerinizden biriyim.

Sözlüklerde “moda” kelimesine baktığımızda “geçici yenilik” olarak ifade edildiğini görmekteyiz. Tüketime yönelik olan bu anlayış, kadını özgür olmaktan çıkarıp birilerine benzeme ve kendi olamama psikolojisine sürüklemektedir.

Hâlbuki, Kur’an’a tâbi olan Müslüman kadın sürekli değişkenlik arz eden modayı takip etmek yerine, İslam’a uyan örtünme şekliyle kendi değerlerine sahip çıkmakta ve kendi olabilmektedir. ◄◄

İnsanlığın hayrına vakfedilen onurlu bir ömür... Uzun yıllar, Hollanda’da yaşayan Türk toplumuna hizmet etmekte en ön saflarda yer alan Adnan Berkcan, bu hizmet kervanını yürütmek için kesin dönüş niyetiyle Türkiye’ye gidiyor.

A

dnan Berkcan’ı kısaca tanıyabilir miyiz? 1962 yılında Konya Kulu Boğazören köyünde dünyaya geldim. Orta ve lise tahsilimizi Kulu ve Ankara’da tamamladım. 1987 yılında Hollanda’ya geldim. Çeşitli işlerde çalıştım. 20 yıldır da başta Mevlana Camii olmak üzere, Hollanda Nogaylar Vakfı, Rotterdam Camiler Platformu gibi topluma hizmet sunan kuruluşlarda fahri hizmetlerimiz oldu. Evli, Türkiye’de yaşayan bir kız ve geçen yıl mayıs ayında ebediyete uğurladığımız bir erkek evlâdı babasıyım. Ne tür hizmetleriniz oldu? Avrupa’da yaşayan Nogayları bir araya getirmek için 2000’li yılların başında bir çalışma başlattık ve bu girişim sonucu Avrupa genelinde iki kurultay gerçekleştirdik. Uzun yıllar Hollanda Nogaylar Vakfı Başkanlığı

görevini de yürüttüm. 2012 yılından, 2107 yılı Ocak ayına kadar da HDV bünyesinde hizmet veren Rotterdam Mevlana Camii Başkanlığını yürüttüm. 2013 yılında Türk İslam Kültür Dernekleri Federasyonu (TİKDF) yönetiminde görev aldım. Mevlana Camii başkanlığımız süresince, ekibimizle beraber güzel hizmetlerimiz oldu. Üye sayımızı neredeyse üçe katlayarak 450’lere yaklaştık. Kermesler, ziyaretler, Sıla Geceleri, eğitim ve bilgilendirme ağırlıklı programlar, gençlere yönelik faaliyetlerle camiden ziyade bir külliye şeklinde hizmet sunmaya çalıştık. Camilerin fonksiyonu da bu olmalı zaten.

Türkiye’ye geri dönüş kararı nasıl alındı? 23 yaşında, bir evladımızı kaybettik. Hollanda bize dar gelmeye başladı. Onunla ilgili hayallerimiz vardı. Çalışkan, dürüst bir çocuktu. Rabbim bizi ok ağır bir imtihana tabi tuttu. Ağladık, çok üzüldük. Ama bu bizim imtihanımız dedik, sabır ve şükürle Rabbimize sığındık. Bu gibi durumlarda inanç çok önemli rol oynuyor. Allah’a giden yolların en çetini evlat acısıymış. Bu yol sabır ve şükürle aşılırsa, Allah’la kul arasındaki perdeler azalırmış. İsyan noktasına gelinirse imtihandan geçilemezmiş. Türkiye’ye gittiğimizde, onun adının

yaşaması için bir şeyler yapacağız. Hayat devam ediyor. Veda Gecesine yoğun bir katılım oldu, nasıl geçti? Buradan ayrılırken, eş-dost, sevenlerimizle vedalaşalım istedik. Bizi o gün yalnız bırakmayan dostlarımıza teşekkür ediyorum. Çok yoğun bir katılım oldu. Hepsinin de benimle alakalı olumlu düşünceleri beni çok duygulandırdı. Onların akıllarında, belleklerinde, hayatlarında böylesi izdüşümleri bıraktıysak ne mutlu bizlere. Ölümlü dünya, giderken arkadan hoş bir seda bırakmak ne kadar önemli ve ne kadar güzel.

Son olarak mesajınızı alabilir miyiz? Bura dar geldi evladım yüzünden. Türkiye dar gelecek, burada bıraktığım dostlarım ve yarı bıraktığım hizmetlerim için. Orada da bu hizmet kervanında yer almak için uğraşacağım. Türkiye insanının dağınıklığı beni üzüyor. Bu konuda ciddi adımlar atılarak, birbirimizi kucaklamalıyız, beraber hareket etmeliyiz. Camiler Platformu’nda bile bu mesafeyi seziyorum ve çok üzülüyorum. Özellikle şu zorlu süreçte bizler birbirimize destek olmalı, birbirimizin yanında olmalıyız. Beni tanıyan herkesten helallik diliyorum. ◄◄


PARA TRANSFERi MÜBAREK AYLARDA FÍTRE, ZEKAT VE KURBAN PARALARINI EN HIZLI, GÜVENÍLÍR VE HESAPLI GÖNDERMENÍN TEK ADRESÍ HAVALEM.

Beklemeye son, havaleniz 10 dakikada Türkiye'de. İsme veya banka hesabına para gönderilir. Euro gönderin, Euro alınsın. Alıcı komisyon ödemez. Çeklerinizi ödeyebilirsiniz.

EN YAKIN ACENTAMIZA UĞRAMAYI UNUTMAYIN ! www.havalem.com | facebook.com/havalem

+31(0)78 655 16 50 | info@havalem.com


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 223 - Şubat/Februari 2017

04 haber 26 10 nieuws

Mehmet Erdoğan:

“Biz tüm siyasi partilere eşit mesafede durmalıyız. Biz ne bir siyasi partiyiz ne de herhangi bir siyasi partinin uzantısıyız. Dolayısıyla kimseye adres gösteremeyiz”

“Müslümanlara Karşı Bakış Açısı Değişti”

Hollanda İslam Federasyonu, şube başkanları ile periyodik olarak yaptığı toplantıyı bu kez Arnhem şubesinde gerçekleştirdi.

H

ollanda İslam federasyonu (NIF) teşkilat çalışmalarını aralıksız sürdürüyor. Düzenli olarak cemiyet başkanları ile bir araya gelen Bölge Yönetim Kurulu, başkanlarla çalışmalar hakkında karşılıklı istişare ederek çalışmaları daha verimli hâle getirmekteler. Sezonun ilk toplantısı yoklama ile başladı. Bölge Başkanı Mehmet Erdoğan’ın yaptığı açılış konuşmasının ardından, Bölge Yönetim Kurulu üyelerinden bazıları kısa sunumlar yaparak birimleri hakkında bilgiler verdiler. Bölge Başkanı Mehmet Erdoğan, her seferinde bir başka cemiyette yapılan toplantıların bu kez Arnhem cemiyetinin ev sahipliğinde yapıldığına dikkat çekerek başladığı açış konuşmasında özetle şunlara değindi: “Kısa bir süre önce Elspeet’te kamp merkezinde güzel bir eğitim kampı gerçekleştirdik. O toplantıya eksiksiz olarak iştirak eden başkanlara ve birimlere bir kez daha teşekkür ediyorum. Son dönemlerde bazı cemiyetlerde istişareler yapıldı. Leerdam’da cemiyetinde yapılan istişare sonucu Ekrem Odabaş, cemiyet başkanlığına getirildi. Şimdiye dek yaptığı çalışma ve hiz-

metlerden dolayı önceki başkan Mustafa Er’e de teşekkür ediyorum. Yeni başkana başarılar diliyorum.” Bu arada başkan, Ekrem Odabaş’a söz vererek duygularını sordu. Odabaş, “Ben kendimi bildim bileli Millî Görüş’ün içindeyim. Arkadaşlar bizi bu göreve layık gördüler. Eğer bu teşkilatı birazcık daha ileri götürebilirsem ne mutlu bana” diyerek duygularını dile getirdi. Daha sonra tekrar sözlerine devam eden başkan bu cemiyet başkanları toplantısının çok önemli bir toplantı olduğunun altını kalın çizgilerle çizerek başkanların mazeretsiz olarak mutlaka bu toplantılara katılmaları gerektiğini yineledi. Başkan, teşkilatların rutin çalışmaları devam ederken bazen seçim gibi olağanüstü durumların hâsıl olduğunu hatırlatarak bu dönemlerde daha duyarlı bir çalışma sergileyerek bu dönemlerin en iyi şekilde değerlendirilmesi gerektiğinin üstünde durdu. Erdoğan, “Biz temel olarak insanları, sandık başına gidip oylarını kullanmaları yönünde motive etmek durumundayız. Onların siyasal katılımlarını sağlamak, üzerlerinde bir sorumluluk olan “oy verme” işini yapmaları için gayret etmeliyiz. İn-

sanlar kime oy vereceklerine kendileri karar verebilmeliler. Biz tüm siyasi partilere eşit mesafede durmalıyız. Biz ne bir siyasi partiyiz ne de herhangi bir siyasi partinin uzantısıyız. Dolayısıyla kimseye adres gösteremeyiz. Prensip olarak teşkilatın kapıları tüm siyasi partilere açıktır. İsteyen herkesin kendini ifade edebilecekleri bir ortam, tarafımızdan kendilerine verilecektir. Başkanlar olarak sizlerin bilhassa 15 Mart seçimleri ile yapılacak çalışmalarla ilgili olarak sürekli kurumsal iletişim başkanımız ile istişare etmenizi tavsiye diyorum. Son yıllarda Hollanda’da Müslümanlara karşı bakış açısı olumsuz manada çok değişti. Müslümanlar üzerinde bir algı operasyonu yürütülmekte. Bu nedenle bizler çalışmalarımızı yaparken çok daha hassas davranmalıyız. Tüm çalışmalarımızı teşkilatımızın teamüllerine uygun olarak yapmamız gerekir. Son yıllarda bakanlık tarafından Türk STK’larına karşı devam eden araştırma dalgası henüz bitmedi. NIF’e bağlı teşkilatların veremeyecekleri hiçbir hesabı yoktur. Bilhassa cemiyet muhasebelerimizin işlerini en güzel şekilde yapmalarını özellikle istirham ediyorum.

Millî Görüş Teşkilatları, hiyerarşik bir yapıyla çalışan, tüm alt yapısını ve birimlerini oluşturmuş köklü bir teşkilattır. Bunun, görev alacak yeni birimlere iyi anlatılması gerekiyor. Teknolojinin ve iletişim çok gelişti. Bu sayede insanlar, çeşitli kanallardan sürekli bilgi alıyorlar. Veririler içinde yer alan, “teşkilata” ait haber, duyuru ve çağrılar özenle takip edilmeli, doğru olmayan bilgilere itibar edilmemelidir. Amsterdam’da “Halep için Kıyama” adıyla bir miting düzenledik. Bu tür etkinliklere daha çok katılımın sağlanaması için sizlere de görev düşüyor. Bu konularda kısa bir sunum yapan Kurumsal İletişim Başkanı Hasan Hüseyin Göğüş de başkanlara benzer uyarılarda bulundu. Ayrıca eğitim birimi adına vekil Yılmaz Bilgiç, İrşad birimi adına Mustafa Uysal, Sosyal Hizmetler birimi adına Süleyman Küçükuysal ve muhasebe adına Bedreddin Budak birer kısa sunum yaptılar. Daha sonra cemiyet başkanları söz alarak hem şubeleri hakkında bilgiler sundular hem de dilek ve temennilerini dile getirdiler. Toplantıda başkanların söz aldığı bölümde Dordrecht Cemiyet Başka-

nı Şahin Seme bir sunum yaparak iki yıllık başkanlık döneminde neler yaptıklarını anlattı. Bölge Başkanı Mehmet Erdoğan, toplantı değerlendirme konuşmasını şu sözlerle tamamladı: “Hollanda’da 15 Mart seçimlerinde mutlaka halkımızı sandık başına giderek oy kullanmalarını teşvik etmeliyiz. Gençlik teşkilatlarımıza yatırım yapmalıyız. “Eğitimde Temel Bilgiler 3” kitabını bitiren çocuklarımıza İslami ilimlere geçiş yaptırarak, Gençlik Teşkilatlarımızda, komisyon ve alt yönetimlerde mutlaka sorumluluk vermeliyiz. Böylelikle gençliğimizin teşkilatlarımıza aidiyet duygusunu kazandırmalıyız. Ahlâk ve maneviyatı gençlerimize vermeliyiz. Her cemiyetimiz gençlik yönetimlerini ve gençleri ziyaret etmeli ve onlara yatırım yapmalıdır. Her cemiyetimizde 1 kişinin kumanya ve kurban gözlemcisi olarak görev verilen yere gitmesini arzu ediyoruz. Hac’da bu sene kotamız yüzde yirmi artacak. Bundan dolayı bu yıl bölge ve cemiyetler birlikte Hac için daha gayretli bir teşvik çalışması yapmalıyız.” Program Bedreddin Budak’ın okuduğu Kur’an-ı Kerim ve ardından yapılan ikramla son buldu. Haber - Fotoğraflar: Adnan Şahin ◄◄

Süpermarket | Restorant | Kasap | Balıkçı | Fırın


mesaj 11 message

doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 223 - Şubat/Februari 2017

Ergün Madak

Analiz

ergunmadak@hotmail.com

................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................. ................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................. .................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................

S

15 Mart ve Yabancı Seçmenler

eçimlerin eli kulağında sayılır. Şunun şurasında 1 ay kadar bir zaman kaldı. Biz de Doğuş olarak hasbelkader bir hazırlık içerisindeyiz. Okuyucularımızla bir kaç milletvekili adayını bir araya getirmek istiyoruz. O yüzden bizi takip edin. 15 Mart seçimin tarihi ama, dikkatimi çeken ‘bizim milletin’ gündemi Hollanda seçimlerinden ziyade, yaklaşmakta olan ‘Başkanlık’ referandumu. Ekmeğimizi burada kazanıyoruz ve bizim üzerimizden parti politikaları belirleniyor, oy hesapları yapılıyor, saldırılıyor, hakaret ediliyor. Fakat yine büyük bir çoğunluğumuzun hiç haberi yok. Bir Cuma namazından sonra, camiden çıkan cemaate sorun, acaba kaçta kaçı, son dönem camilerle ilgili olarak hangi hesap ve polemiklerin yapıldığını biliyor? Bugün örneğin şöyle bir cümle duydum: “Yaklaşan referandumda, her camiye iki görevli belirlensin de oylarımızı camilerde kullanalım...” Bu cümlenin resmî bir bağlayıcılığı yok, ama Hollanda realitesine ne kadar yakın durulduğunun da enteresan bir göstergesi. Bazı camilerden kalkan otobüslerden rahatsız olanlar, böyle bir durumda tef çalarlar, bütün Türkiyelileri topa tutarlardı şüphesiz.

Cümlede geçen “camiler” yerine “kilise” ya da “sinagog” koyun, bir anda bakış açısının nasıl değişebileceğini fark edersiniz. Meten met dubbele maten, çifte standart. Parlamentonun ilkesi olması gereken ve adalet saraylarının tepesindeki kadın heykelinin elinde ne terazi var, ne de gözleri kapalı. Aidiyete göre muamele, her nerede yapılırsa yapılsın ne derece adaletli olabilir? İğneyi kendimize... Siyasetten bilinçli olarak kaçmaya özen gösteriyorum. Fakat bir şekilde siz kaçsanız da o peşinizden kovalıyor ve karşınıza sorumluluk duygusu olarak çıkıyor. Hollanda siyasetinde konu Türkiyeliler ve Faslılar olduğunda bir tavır hep dikkatimi çeker: Yabancıları kendinden fersah fersah aşağı gören bir kibir. Üstelik daha hiç bir realiteye de vakıf değiller bazı kibir abideleri. Onlar “soylular” biz ise birer “külkedisi”. Bakın şu habere: Een meerderheid in de Tweede Kamer vindt dat er een einde moet komen aan het sturen van Turkse imams naar Nederland. Ook moet de financiering van moskeeën verboden worden. De motie daarover werd een aantal

weken ingediend door CDA-leider Sybrand Buma (NOS) Sizin de zihninizde kölesine elindeki kırbacı sallayan bir ‘efendi’ manzarası canlandı mı? Şu soruları sormak lazım efendilere: • Hiç farkında mısınız, Türkiyeli cemaatlerin benim bildiğim hiç bir camisinden, Suriye’ye savaşmak için kimse gitmedi. Neden olabilir acaba? • Camilerdeki şu anki düzeni bozarsanız, yani Türkiye’den gelen imamların önünü tıkarsanız, Hollanda’dan mı imam bulacaksınız? Vallahi keşke buradan bulabilsek de kendilerinden biz de istifade etsek. Peki bulamayınca boşluğu kimler dolduracak? İşin ehli olmayan insanlar olabilme ihtimali yüksek değil midir? Bunun getireceği sonuçlardan ne kadar haberdardırlar? • Türkiye’den gelen imamların Hollanda’daki siyasi ve kültürel ortama ne tür zararları olmuştur? Önergeyi veren ve kabul eden parlamenterler hangi verilere dayanıyorlar? Çuvaldızı bırakıp biraz iğne batırmak gerekiyor: Karşısında sus pus duran, kendisini bile doğru düzgün savunmaktan aciz bir toplum oldu-

ğumuz bir gerçek. Kimileri beğenmeyebilir ama, ilk kuşak yabancılar, cami yapmak ile meşgul oldular. Dilleri yoktu ama biraz netameli de olsa camilerde cemaatleşmenin önemini kavradılar; bir cenaze gönderirken ne kadar zorluklar yaşadıklarını tecrübe ettiler ve kolları sıvadılar. Çünkü şartlar onları buna zorladı. Ama hep sessiz ve sedasız ve bir avuç insan. İkinci kuşak da biraz onların izinden gitti ve yine bir avuç insan. Bütün cami, dernek ve vakıflarda hep bir avuç insan sırtlanıyor. Peki ya üçüncü nesil? Burada doğan, Hollandacayı anadilinden daha iyi konuşan, karşısındakine taş söktürebilecek bir üçüncü nesil. Ben daha onları göremedim, gören varsa haber versin. Oyumun adresi... Hani bazıları vardır, öyle bir hava oluşturur ki, sanırsınız ki kendi oyuyla iktidar düşecek ve yeni bir iktidar kurulacak. Sanki bu alt başlığı atınca öyle bir hava estireceğim algısı oluşuyor. Aman aman, ben almayım. Yine de ufak bir kaç beklentimi serdedeyim burada, kafam sonradan ‘Dank’ etmemesi için. Kendime göre çok basit beklentilerim var. Bir örnek: Bundan bir kaç yıl önce radyoyu dinlerken, Belçika’daki

Lübnanlı Ebu Yahya ile görüşüyorlar, üstelik onun en hızlı zamanı. Gösteriler yapılmış Belçika sokaklarında, yabancılar, Müslümanlar savunuluyor ve söyleşinin sonunda 5 vakit namaz kılıp kılmadığını soruyorlar: O da kılmadığını ve bir anlamda ‘Cuma Müslümanı’ olduğunu söylemişti. Bitti mi peki benim için Ebu Yahya. Valla ne deyim, bitmedi desem yalan olur: BİTTİ. Önümüzdeki seçimlerde de böyle önemli ayrıntılara çok dikkat edeceğim, hayırlısıyla. Küçük bir tavsiye... Hollanda gündemini seçime kadar biraz daha yakından takip etmenizi tavsiye ederim. Üstelik çok basit: Cep telefonunuza NPO uygulamasını yükleyin, istediğiniz saatte NOS haberlerini izleyin. Üstelik 1 hafta öncesine kadar dönüp de izleyebiliyorsunuz. Ha bir de De Wereld Draaid Door programını da izlemenizi salık veririm. ◄◄


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 223 - Şubat/Februari 2017

04 haber 12 nieuws

Bakış Açısı

elif_1705@hotmail.com

Elif Bayraktar

Yeni Çağın Korkusu: Nomophobia Teknoloji çağında yaşamımızı kolaylaştıran, bir o kadar da hayatımızdan bir çok değeri alıp götüren cep telefonları üzerine konuşalım... Akıllı telefonlardan bahsediyorum, evet. Onlar akıllı oldukça bizim hafızalarımız biraz daha az çalışır oldu. Eskiden sadece ev telefonları varken, komşularımızdan ve akrabalarımızdan arayacağımız kişilerin telefon numaralarını ezbere bilirdik. Biri sorsa hemen ezberden numarayı söylerdik. Özel, küçük telefon rehberleri olurdu, oraya tanıdık eş - dostların telefon numaraları yazılırdı. Gerektiğinde bakıp, arayacağımız kişiye ulaşmak amacıyla arayıp, hâl hatır sorup, telefon kapanırdı. Şimdi pek akıllı telefonlarımız bizim yerimize ezberliyor numaraları. Eşinin, anne babasının numarasını ezbere bilen kaç kişi kaldı aramızda, Allah aşkına! Hem eskisi gibi telefon ücreti çok gelecek derdi olmadığından muhabbetler de epey uzun sürüyor. Hâl hatır dışında zaman kaybına dönüşebiliyor konuşmalar. İki dakika da bir telefonlar çalıyor, muhabbetler uzuyor… Sonra biraz daha gelişti telefonlarımız ve SMS’ler girdi hayatımıza. Sesli konuşmanın yerini ücreti kısmen daha düşük mesajlar aldı. İletişim bir nevi biraz daha daraldı. Konuşarak anlatılması gereken duygular kısa mesajlarla anlatılmaya başlandı. Hatta Türkçe’mizin kısmen katledilmeye başladığı dönem de bu zamanlara denk gelir. ‘Merhaba’ yerine ‘MRB’, ‘Selam’ yerine ‘SLM’, ‘Selamünaleykum’ yerine ‘S A’ gibi kısaltmalarla konuşmalarımızı da kısıtlar hâle geldik. Hayatımızdan sesli harfleri çıkararak sözde mesajdan tasarruf sağlayacaktık; Oysa ki sessiz harflerle beraber sessizce Türkçemizi katletmeye başlamıştık. Ve hızla gelişen teknoloji bizi internetle tanıştırdı. Sadece bilgisayarlar üzerinden internete ulaşabiliyorduk. Çok geçmeden internet cebimize kadar geldi. Bizi kendine bağlayan ‘Sosyal Ağ’ ile tanıştık. Oyalanacağımız o kadar çok program vardı ki artık! Telefon asıl amacını çoktan geride bırakmıştı. Şimdilerde vazgeçilmezimiz olmuştu. Onsuz bir dakika dahi duramayan insan topluluklarına dönüşmüştük. Âdeta beynimiz, hafızamız, duygularımız telefona bağlanmış vaziyette yaşamaya başlamıştık.

‘Sanal Âlem’ denilen yeni bir mekân oluşmuştu. İnsanların yüzlerine çeşitli maskeler takarak, kendi hayatlarını olduğundan daha farklı gösterebileceği, beğeni toplayabileceği, gururlarını okşayacak, kendilerini mutlu hissetmelerine sebep olacak ve “başkaları beğenir mi?” acaba diyerek yaşayacakları ‘sanal âlem’ denilen ayrı bir dünya var olmuştu. Hayatımızın bir parçası da bu oldu. Evinde, sıradan bir şekilde yemek yiyemez oldu insanlar. “Dur bi fotoğraf çekeyim, sosyal medya da paylaşayım, herkes görsün. Beni merak ediyorlardır!” Ya da, “Acaba şu an onlar ne yapıyor. Dünyada neler oluyor anında haberim olması lazım! Kim kiminle nerede, ne yiyor, ne içiyor” öğrenmeden duramaz hâle geldik. Bir dakika sakin olalım lütfen. Bir dakika telefon elimizde olmasın. Hayat yine devam edecek. Biz başkalarının ne yaptığını, nereye gittiğini bilmesek hem daha mutlu olacağız. Çünkü ‘Sosyal Medya’ insanların imrenme ve nazar duygularını harekete geçiren bir nevi en büyük mecra. Özel denilen bir şeyimiz kalmamaya başladı ne yazık ki! Şimdi sadece bir gün cep telefonumuzdan ayrı kaldığımızı düşünelim.. Düşünmesi bile zor! Sabah uyanır uyanmaz telefonu eline alıp, Mailleri, Whatsup’ı, Twitter’ı, Instagram’ı kontrol eden sosyal ağ bağımlısı bu neslin telefondan ve sosyal ağdan ayrı kalamamasına şaşırmamak gerekiyor. Telefonsuz kalma korkusuna Nomophobia “NO-MObilePHOne” fobisi deniliyor. Ve bu çağın hastalıkları arasında gösteriliyor. Belki bazılarımız kendilerine haklı gerekçeler gösterecek. Ben önemli işlerim için kullanıyorum. Mailler, banka işlemleri, haberleri takip etmek, daha iyimser hâliyle namaz vakitlerini kontrol amaçlı.. Ne kadar haklı gerekçelerimiz olsa da bir şekilde bizi telefona bağımlı hâle getirmeyi başardılar. Beynimiz, düşünme yetimiz, zamanımız, kendimiz esir!

“Düşünmesi bile zor! Sabah uyanır uyanmaz telefonu eline alıp, Mailleri, Whatsup’ı, Twitter’ı, Instagram’ı kontrol eden sosyal ağ bağımlısı bu neslin telefondan ve sosyal ağdan ayrı kalamamasına şaşırmamak gerekiyor”

Erkan Turan:

“İnsanlarımız bu madde ve rahatlık gerçeğinden biraz Ayağı kaymasın, helal ve haram, yasak ve yasal olan

“İşadamlarımızın, emek v alın teriyle, helal ve yasa olan imtihanlarının Hak evrilmesini amaçlıyoruz” İki yıldır düzenli olarak gerçekleştirilen “İhsan Sohbetleri” Genel Sorumlusu Erkan Turan’dan, bu çalışmalarını ve sohbetlerin amacını öğrenmeye çalıştık... Hollanda’da sayıları 20 binleri aşan ve onun üç katı istihdam sağlayan girişimcimizin olması sevindirici bir durum. Pek çok dernek çatısı altında buluşan bu girişimcilerimizin manevî havayı teneffüs edecekleri ortamlar çok az, hatta yok gibi. İki yıldır Hollanda’nın farklı kentlerinde, esnaf, işadamı, sanatkar ve akademisyenleri bir araya getirerek, onların madde ile mana, hayat ile ölüm arasındaki dengeyi sağlamaları için “İhsan Sohbetleri” adı altında oluşturulan haftalık sohbet programları düzenleniyor. İhsan Sohbetleri Genel Sorumlusu Erkan Turan ile yaptığımız kısa söyleşide, çalışmalarını ve amacını öğrenmeye çalıştık. Fevkalade bir inisiyatif olarak başlatılan ve sürdürülen bu sohbetler, işadamlarımızın emek ve alın teriyle, helal ve yasal ile olan imtihanlarını Hak adına evrilmesini amaçlıyor. Ticaret zeminin çok kaygan olduğu bilinen bir gerçek. Bu manada helak olanların hikâyelerini de ezbere biliyoruz. Erkan Turan ile yaptığımız sohbetten keyif alacağınızı ve istifade edeceğinizi umuyoruz.

H

ollanda İslam Federasyonu bünyesinde başlatılan ve sizin de sorumlu olduğunuz “İhsan Sohbetleri” programı hakkında biraz bilgi verebilir misiniz, nedir, neyi amaçlıyorsunuz? İhsan Sohbetleri programları, IGMG Genel Başkanımız Kemal Ergün’ün ısrarla ve büyük bir hassasiyetle üzerinde durduğu, sürdürdüğü ve içerisinde bulunarak takip ettiği bir faaliyettir. Henüz genel başkan olmadan önce bu yapıyı oluşturmuş, içerisinde bulunmuş, takip etmiş ve bunun Avrupa genelinde başlatılması ve uygulanması gerektiğini tavsiye etmiştir. 2016 yılından beridir de bizler bu sohbetleri düzenliyoruz. Hedef grubunuz kimler? Program, teşkilatımız içinde veya dışındaki, esnaf, işadamı, sanatkar ve akademisyenleri hiç bir maddî bir beklenti içerisinde olmadan, bir araya getirmeyi, tanışıp, kaynaştırmayı ve manevî bir atmosferde yapılan sohbetlerde buluşturmayı gaye edinmektedir. Bu 4 gurup, sohbetlerimizin hedef kitlesidir. Diğerleri zaten, teşkilatın sunduğu sohbetlerden bir şekilde istifade etmektedirler. Biz şimdilik 4

cemiyetimizle bu çalışmayı başlattık. İleride bu sohbet halkalarını, potansiyeli olan şehirlerde de hayata geçireceğiz, inşallah. Nasıl bir sohbet ortamı var? Her salı düzenlenen bu sohbetlerde, alanında uzman olan biri tarafından yılda 40 derslik bir program işleniyor. İslami bilinç kazandırmayı esas alan bu sohbetlerin ana kaynağını Kur’an-ı Kerim, hadisler ve İslam tarihi oluşturmaktadır. Bu toplantılarda, bir yardım toplama, infak ve himmete talip olma gibi bir mevzu asla söz konusu değildir. Buradaki tek amaç, bu hedef grubunu oluşturan insanlarımızı manevî bir atmosferde buluşturmak ve yaptıkları işlerde Allah’ın rızasını kazanmak ve kendilerini Allah’ın rızasına yaklaştırmaktır.

Müsaadenizle, konuyla alakalı olduğu için bir hatıramı paylaşmak isterim… Kısa bir süre önce ülkemizi ziyaret sırasında bir şehrimizde ağırlandım. Misafir olduğum arkadaşımla şehri gezerken büyük bir binayı göstererek, onun sahibiyle alakalı ilginç bir hikâye anlattı… Gıda alanında hizmet veren bu adam, ticarete ilk başladığı yıllarda,

DENK Partisi’ne Hollanda’da tarihi destek 15 Mart genel seçimler birçok açıdan ilklere sahne olacak. Hollanda kanunlarına göre genel seçimlere ilk defa katılacak olan partilerin bazı şartlara uyması gerekiyor. Yüksek Seçim Kurulu, seçimlere yeni katılacak partilerden yüklü miktarda bir tür garanti niteliğinde bir ödeme şartının yanında, seçimlerden önce de halk tarafından desteklendiğinin gösterilmesi şartını koşuyor. Seçimlerden önce bu desteği sağlayamayan yeni partiler seçimlere katılamıyor. Yüksek Seçim Kurulu, Hollanda’yı 20 seçim bölgesine ayırarak her bölgeden 30 vatandaşın belediye tarafından mühürlenmiş Destek Beyannamesi ile yeni partileri

desteklediğini ifade etmesini şart koşuyor. Bu bölgelerden 19 tanesi Hollanda sınırları içerisinde, bir tanesi de okyanus ötesi Güney Amerika sahillerinde bulunan Hollanda Karayipleri. Toplamda 580 vatandaşın imzasına ihtiyaç duyulurken DENK Partisi’ne verilen destek bu sayıyı üçe katladı. Birçok yeni parti bu sayıya ulaşamadığından seçimlere katılamazken, Yüksek Seçim Kurulu’na 2000’den fazla imza sunan DENK Partisi Hollanda’da bir ilke imza attı.

Siyasi gözlemciler Hollanda’da DENK’in, gittikçe aşırı sağa kayan siyaset arenasında ve artan yabancı düşmanlığı atmosferinde bir zaruret olduğunu ifade ediyorlar. Ayrıca DENK’in tabandan böylesi ciddi bir destek alarak ilk seçimlerine katılacak olmasının da siyasi arenaya güçlü bir mesaj niteliği taşıdığını belirtiyorlar. DENK, bütün bölgelerde seçime katılma koşuluna uyduğu için, ulusal televizyonlarda büyük siyasi partilere verilen yayın hakkından da istifade edebilecek.


söyleşi 13 interview

doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 223 - Şubat/Februari 2017

Kalemdâr

uzaklaşsın, manevî bir ortamda nefes alıp versin istiyoruz. arasındaki tercihini Hak adına kullansın istiyoruz”

Mehmet Şükrü Oflaz

İncelikli Duyarlılık, Özverili Kaçış

ve al ile adına ”

Başlıktaki “incelikli” kelimesi yerine “devrimci” kelimesini yazmıştım. Sonra, bu yazıyı okumadan çöpe atacakların sayısının fazlalığından ürkerek başlığı değiştirdim. Dile sadakatin dine sadakatle aynı olduğuna inananlardanım. Düşüncemizin feraseti dilimize –kelimelere – olan vukufiyetimizle alakalı. Dolayısıyla ne ve nasıl konuşuyorsak, zihniyetimiz de odur.

Erkan Turan kimdir?

1972 Elazığ doğumlu. 1995 yılından beridir Millî Görüş Teşkilatları bünyesinde farklı kademelerde görevlerde bulundu. NIF bünyesinde oluşturulan İhsan Sohbetleri Hollanda sorumlusu olarak görev yapmakta. Ticaretle uğraşıyor, evli, 3 çocuk babası.

“iyiliği emreden, kötülükten sakındıran” bir anlayışı âdeta bayraklaştırmıştı. Bu emri hem bizatihi yaşayan hem de etrafına yaşaması için telkinlerde bulunan bir insandı. Müşterilerine yaklaşımı çok güzeldi. Onlarla sohbetleri hep bu manada olurdu. Onları, İslam’ın emirlerine uymaya davet ederdi. Ancak bu zatın işleri o kadar büyüdü ki, şimdilerde bu kişi içkili âlem gecelerinin vazgeçilmez siması hâline geldi. Hz. Ömer’in bu manada söylediği ve bu örneği tescilleyen bir sözü vardır: “Tüccar günahkârdır” der. Ticaret böyle bir şey. Sıkıntılı zamanlarda insan Mevla’sına daha çok yakın oluyor. Genişledikçe, Mevla’sıyla olan mesafesi açılıyor. Madde/para elde durmuyor, sırta biniyor. Onu taşımak, Allah rızası doğrultusunda idare etmek zor. Elimizde bulunan imkânların verdiği o rahatlığın esiri olmadan, ayet ve hadisler önünde diz çökmemiz gerekir. “Din nasihattir” buyruğundan hareketle, kardeşler topluluğu olarak birbirimize hakkı tavsiye etmekle yükümlüyüz. Maddenin üzerimize bir kir olarak yağdığı günümüzde, Rabbimizin buyruğu önünde diz çökerek arınmamız gerek.

“Emr-i bi’l ma’rûf ve nehy-i anil münker” emrini hayatımızda yaşamanın ve etrafımıza ulşatırmanın bilinciyle hareket etmeliyiz. Bizim bu sohbetlerden muradımız, beklentimiz budur. Sohbet gurubunuza katılan insanlardan bir beklentiniz var mı? Biz kimsenin elinde bulundurduğuna talip değiliz. Hiçbir menfaat beklentisi içerisinde olmadan bu sohbetlere insanlarımızın katılmasını arzu ediyoruz. Tek derdimiz, insanlarımızın madde ve mana arasındaki dengeyi iyi kurmalarını sağlamalarına ortam oluşturmaktır. İnsanlarımız bu madde ve rahatlık gerçeğinden biraz uzaklaşsın, manevî bir ortamda nefes alıp versin istiyoruz. Ayağı kaymasın, helal ve haram, yasak ve yasal olan arasındaki tercihini Hak adına kullansın istiyoruz. Bizim bu sohbetleri düzenlemekteki maksadımız, esnaf ve işadamlarımızın, emek ve alın teri ile olan imtihanlarının kolayca verilmesi için zemin hazırlamaktır. Ölümü hatırlaması ve hayatını ona göre tanzim etmesi gerektiği için birini görevlendiren Hz. Ömer’in, o görev verdiği kişinin işi İhsan Sohbetleri’nde yapılıyor. Paran var, imkânın var ama ölüm

de var. Ölüm sonrası hesap, kitap var. “Nereden kazandın, nasıl kazandın, nerelere harcadın?” diye sorulacak. Yaptığımız işleri Hak rızası doğrultusunda, helal ve yasal daireden ayrılmadan sürdürebilme gayreti içerisinde olalım. “Salih tüccarlar, şüheda ile beraberdir” diye bir müjde var. Kur’an tabiriyle tüccarımız ‘Babayiğit’ olmalı. Kısaca bu sohbetlerin anlamı, gayesi bu. Onlara “şehitlerle beraber olabilecek ‘babayiğitler’ olduklarını” hatırlatmak için bu hizmeti sürdürüyoruz. Hangi cemiyetler vasıtasıyla bu sohbetler organize ediliyor? Şu an, Arnhem Ayasofya, Schiedam, İskender Paşa, Den Haag, olmak üzere 4 cemiyetimizde bu sohbetler düzenli olarak gerçekleştiriliyor. Bununla beraber, potansiyeli bulunan Birlik, Ayasofya, Dortrecht ve Oss gibi cemiyetlerde de başlatılması yönünde çalışmalarımız devam ediyor. Ramazan ayında da bu sohbetleri takip eden bütün katılımcılarımızla bir iftar sofrasında bir araya gelmeyi planlıyoruz. Söyleşi - Fotoğraflar: Zeynel Abidin

«

Hollanda’da camiler kapılarını kapatacak! Kanada’da bir camiye yapılan saldırıda 6 kişinin hayatını kaybetmesi üzerine gözler, Hollanda’daki camilere çevrildi Hollanda’da da olası bir saldırıya karşı Amsterdam, Rotterdam, Den Haag ve Utrecht gibi büyük şehirlerde namaz esnasında cami kapılarının kapatılması kararı alındı. Namaz sırasında kapıların kapatılması yönünde karar alan 4 büyük caminin, Blauwe Moskee Amsterdam, Essalam Camii Rotterdam, As-Soennah Camii Den Haag ve Omar Al Farouq Camii Utrecht olduğu belirtildi. Kanada ve dünya genelinde bir

çok yerde Müslüman ve camilere karşı yapılan saldırılarda artış yaşanması sonucu Hollanda’da camilerin vatandaşın güvenliğini sağlamak için namaz sırasında cami kapılarını kapatacağını duyurması “insanların özgürce dinlerini yaşayamıyor artık” yorumlarına neden oldu. Uzun süredir Hollanda’da camilerin güvenliğinin sağlanması için tartışmalar yapılsa da bugüne kadar saldırıya uğramamış veya çok

oflaz-aliya@hotmail.com

az sayıda saldırı gerçekleşmiş olan Yahudi kurumları devlet tarafından korunurken, camilerin güvenlik talepleri sürekli reddediliyor. Camilerin aldığı kararla ilgili açıklama yapan basın sözcüsü, “alınan karar vatandaşın güvenliği için. Aksi takdirde camilerin kapısını kapatması doğru bir yaklaşım değil” dedi.

Müslümanların bilime, sanata vb. katkılarını saymaya başladığımızda bundan büyük bir zevk aldığımız kesin. Tarihteki bu katkıların devamlılığı konusuna gelince, işi sıradan politik alana havale ediyoruz. Şimdi kim kalkıp da kitap okumayı ve düşünmeyi, sonrasında güzelliğin gerçekleşmesi için harekete geçmeyi göze alabilecek. Bunun konforumuzdan fedakârlık yapmayı gerektirdiği herkesin malumudur. Ama kimse bunu göze al(a)mıyor. Burada ki sıkışmışlık hissini, rahatsız edici bu hissi yok etmek için, Allah’a sığınıp gözlerimizi, kalplerimizi ve aklımızı hakikate açmasını isteyecekken, işi politik dedikodulara havale edip, kör dövüşüne girişmekteyiz. Toplumumuzun genel kültür seviyesini şekillendiren etkenlerin en başında diziler gelmektedir. Epey zamandan beri insanlarımız hayatın akışını ve vicdanlarını diziler üzerinden takip ve temizleye çalışıyorlar. Bunun üstüne birde sosyal ağlar üzerinden yapılanlar eklenince, ortaya çıkan tablo “barbarlık” boyutlarına varmaktadır. Bir edebiyat sözlüğünde barbar kelimesi şu şekilde açıklanmakta. Barbarizm (Fr.Barbarisme): 1. Bir dile yabancı olan sözü kullanmak. 2. Morfolojik yapısı (kelime yapısı) bozuk olan sözü kullanmak. 3. Dil duygusuna aykırı her çeşitten söz, türetme ve deyim kullanmak. Şimdi mesela uyuşturucu ağına düşen insanların hâllerini, “aman ne güzel olmuş, ne mutlu işte ağa düşmüşler” diye kutlamıyorsak, sosyal medya ağlarına düşmüş insanların hâllerini normal görmemiz nasıl mümkün olabilir. Kemal Sayar Bey, İzlenim dergisinin ilk sayısında “Dilsiz toplumun tuvalet yazıları” başlıklı yazısında “aleksitimi” kavramını kullanıyor. Aleksitimi: Duygular için söz yokluğu. Bu hastalıklı hâl sebebiyle insanların tuvaletlere yazılar yazdıklarını ifade ediyor. “Tuvalet yazılarının yerini, sosyal medya ağına düşmüş insanların yazdıkları almıştır” dersek abartmış olmayız. Duyguları için söz yokluğuna sahip insanlar; içsel yaşamları boş, hayal ve düşlerden muaf, dünyayı somut terimler dâhilinde gören ve betimleyen, görünüşte çevreleriyle uyum içinde yaşayan, ancak bunun ‘yalancı normallik’ olduğu belirtilir. Yakından bakıldığında ise, bu kişilerin kendi ruhsal gerçekleriyle pek az ilişki içinde oldukları ve robot gibi mekanik bir tarzda yaşadıkları görülür. Şunu kabul etmemiz gerekiyor: Büyük bir buhranın içindeyiz. Bu buhranın meydana getirdiği

şaşkınlık, eskiden çeşitli yollarla –özellikle hamasi tarih ve amigo siyaset ile– uyuşturularak geçiştirilmeye çalışılıyordu. Fakat bugün şaşkınlık hâlimiz cinnete evriliyor. Müslüman olmak “avuçta kor taşımak gibi olacak” diyen Allah Resulü’nün (s.a.v) bu ikazını bilenler, en meşhur kalpazanlara taş çıkartacak bir şekilde, avuçlarındaki korun kendilerini rahatsız etmemesi için olmadık yollara başvuruyorlar. Bu yolların en kolay ve etkili olanı olan sosyal medya ağları üzerinden, Müslümanım diyenler birbirlerine sövmektedirler. Tuvaletlere yazı yazarak kendilerini ifade edebilecek insanlar, bunu telefonları aracılığıyla yapmaktadırlar. Bilgi, ahlâkla hayata akışını sağlamak, öleceğimizi bilmek, bir hesabın olduğunun aklımıza çakılı olması, bu dünyada yaptığımız ticarette bize sağlayacağı alan nisbetinde mana ifade ediyor. Sözümüz yok. Kelimelerimizi kaybettik. Hülagu’nun ordusunda bir neferiz sanki. Yunus Emre’yi, Mevlânâ’yı, o her şeyi bilen hocalarımız mana dünyamızdan tard ettiler. Sibyanlar (ama sadece sibyanlar değil tabi) bugün, abdesti bilmeden bu helal bu haram, “bu muslim”, “bu kafir” diyerek ortalıkta dolanıyorlar. Ellerinde ki telefonların ve içine düştükleri ağların içinde yok olup gidecekler. Böyle bir ortamda incelik beklemek hayaldir. Ya Latif, Ya Vedud sen bizi bağışla. “Allah’a firar edin” diyor Kitap. Firar edecek adam, meratibi bilmeden, sabırlı olmadan ve yükte hafif pahada ağır kıymetlerle donanmadan, nasıl firar edecek. Belki de firar edin emrine rağmen, bu dünya zindanında yaşamaktan ve birbirimize zindan hayatı yaşatmaktan memnunuzdur. Bu sene umreye gider hâllederiz işi. Seneye Paris’te aşk. İncelikli duyarlılık: İhsan, özverili kaçış: Ba’su ba’del mevt (Diriliş). “Bu dünya hayatı ve içindekiler size, Allah’tan, Resulünden ve Allah yolunda mücadele etmekten daha sevimliyse Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyin…” ihtarı hâlâ aramızda… Yanımızda, başucumuzda…

“Allah’a firar edin” diyor Kitap. Firar edecek adam, meratibi bilmeden, sabırlı olmadan ve yükte hafif pahada ağır kıymetlerle donanmadan, nasıl firar edecek. Bu sene umreye gider hâllederiz işi...”


Oz&Er FOOD B.V.

Rooseveltstraat 39 2321 BL Leiden

E-mail info@ozener.com Tel. +31(0)71 - 589 09 99 Fax +31(0)71 - 589 20 26 www.ozener.com

si

tri

ch

ır t m a s o n

u

iz : R TL Telev

nu

n i ve r s i t e

a şt

cu yo

“İslam okulları Cito’da en başarılı, en iyiler”

ar

De Stichting Islamitisch Primair Onderwijs Rijnmond

ve M a a s

Bezoekadres: Paradijsplein 1 - 3034 SL Rotterdam www. sipor nl - T. (010) - 240 94 46

Al-Ghazali

Van Lennepstraat 17 3027 SP Rotterdam Tel. (010) - 415 21 67 E-mail nbelah@sipor.nl www.al-ghazali.nl

Ibn-i Sina

Zegenstraat 120 3082 XZ Rotterdam Tel. (010) - 428 25 90 E-mail adurmus@sipor.nl www.ibn-i-sina.nl

Ikra

Spirea 3 3317 JP Dordrecht Tel. (078) - 639 01 51 E-mail ssalem@sipor.nl www.ikra.nl

Noen

Paradijsplein 1 3034 SL Rotterdam Tel. (010) - 240 94 46 E-mail fkocak@sipor.nl www.ibsnoen.nl

Ibn-i Sina

(Dislocatie) Overijselsestraat 49 3074 VA Rotterdam Tel. (010) - 4484 87 50 E-mail aarabou@sipor.nl www.ibn-i-sina.nl

vleeswaren Koç Et Mamulleri B.V.

TAZİYE Rotterdam kentinden Muhsin Akhilal, Yusuf Ata, Yusuf Uyar, Mutlu Aksoy, Utrecht kentinden Birsen Bayram, Ede kentinden Hajro Kadriç, Nijmegen kentinden Husnija Maroslic, Oss kentinden Ekrem Kartal Hakk’ın Rahmetine kavuşmuşlardır. Merhum ve merhumelere Allah’tan rahmet, kederli ailelerine ve sevenlerine sabr-ı cemil ve başsağlığı diliyoruz. (Stichting Yeni Çınar)

Hikmet Gürcüoğlu

Adres Productieweg 48 2382 PD Zoeterwoude İleti: info@sancak.nl - Web www.sancak.nl Telefon +31(0)71 581 00 30


prizma 15 prisma

doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 223 - Şubat/Februari 2017

........................................................................................................................................................................................................................................................................................ ........................................................................................................................................................................................................................................................................................ ........................................................................................................................................................................................................................................................................................ ........................................................................................................................................................................................................................................................................................

KENDİNİ BEĞENMEK FELAKETTİR

D

e ki: “Hak, Rabbinizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin”. Bu gerçeğin gafletinde olanlar, “Yani, Rabbinizden hak üzere geldiğine” şaşıranlara; dileyen onu tasdik ederek amel etsin, bunu yapsın. Bu onun için en hayırlı olandır. Dileyen inkâr etsin. Bununla da ancak kendine zulmetmiş olur. İslam, iradeyi ipotek altına almıyor. Bizatihi sonuna kadar hürriyet tanıyor. Bu gerçekler bu kadar açıkken, birileri İslam’ı başka türlü göstererek, insanların algılarını etkileyerek amaçlarına ulaşmaya çalışıyorlar. Sözüm ona bunların, İlahiyatçı kisvesine burunmuş Prof’lar olduklarını görüyoruz. Bundan da hicap duyuyoruz. Yukardaki ayet aslında, herkese umumi cevap niteliği taşımaktadır!.. “Benim senden ne fazlalığım var” diyen insan, eğer dediğinde enaniyet yoksa, en geniş anlamda tevazuun en kemal mertebesinde bulunuyor demektir. Yok eğer bunu derken, kibrin şaşkınlığı içinde telaffuz edilmiş sözcük ise, muhataba verilmek istenen şeyde, zahirde olumlu bir taraf varsa da, kullanılan yöntemin ahlâkî yönüyle, rezil bir durumun dibe vurmuş, insani olmayan bir durumla karşı karşıya gelinmiş demektir. Böyleleri, şaşkınlıklarını ve hayranlıklarını gizleyemeyecek

kadar, insani özelliklerini yitirmiş, ölçü tanımayan mahlukatlar hâline gelmiş, kendini toplum içinde tanımlarken asıl mahiyetini gizleme ihtiyacını duymakta, refah seviyesi düşük bireyleri şahsi kaprislerine alet etmeyi bir marifet saymaktadır. Bu tür kişiler, hayat içinde beslendikleri bilgi kaynaklarına göre, hayatı, toplumu ve kendilerini tanımlarlar. Oysa bu tanımlamalar, insancıl olmaktan uzak, enaniyet dürtüleriyle söylenmiş kelimelerden ibarettir. “Ben” eksenli düşünme tarzı, yaratılış ilkelerine aykırıdır. Dinî ve Felsefî anlamda da tutulur tarafı yoktur. Televizyon ekranlarında sürekli takip edilen ve izlenen programlara bakıldığında, iç açıcı bir tablonun ortada olmadığı bir gerçektir. Bundan da üzüntü duymamak elde değil. Sırf kendi egolarını tatmin etmek ve ticari anlamda pazarlanan bilgilerini, İslam’ı alet ederek netice almak için, itikatlarına halel getirecek yeni yorumlar ortaya atarak, insanlara yanlış bilgi aktarımında bulunuyorlar. Bunlar yıllarca okumuş ve İlahiyat Eğitim ve Öğrenimini tamamlamış kişiler.. Her birinin mesleğinde kariyer yapmış insanlar. Nasıl oldu da böyle bir seçimle karşı kaşıya kaldıklarını, insan düşünmeden edemiyor!.. Maalesef, toplumun kendilerinden beklediği İlahiyat hizmetini alamıyor, bunun yanında var olan müktesebata karşı, ifsat ve inkârla

Eğitim, sadece okullarda verilen ve uygulanan bir model değildir. Eğitim, ana karnında başlayan ve doğumdan sonra, ailede, çevrede, okulda ve ölünceye kadar devam eden sürecin adıdır. Hayatı, bu gerçekler çerçevesinde inşa etmek gerekir. Eğitim, maddî ve manevî boyutlarıyla düşünülecek olursa, en zor başarılabilen mesleklerdendir. Onun için dünya devletler sıralamasında, 2016 yılında “Tek Bakışta Eğitim” adlı yıllık yayımlanan (OECD) raporuna göre, Türkiye 38 ülke arasında 35’inci oldu. Demek ki bu konuda başarılı olmak şöyle dursun sondan Küçük tarafından verilecek olan seminerlerde mutlu çiftler, huzurlu aileler için kişileri bilinçli aile olma yolculuğuna çıkartmak istiyor.

Aile huzuruna katkı...

Aile seminerleri devam ediyor

karışık fikirlerini aşılama derdine düşmüşlerdir. Hatta bunlardan bir tanesi, o kadar ileriye gitmiştir ki, var olan ve yaşanan İslam için: “Ben bu dinîn ateistiyim” diyecek kadar hırçınlaşmış ve kendi yorumundan başka, İslam’ın anlaşılmasının mümkün olmadığını, tekebbürane bir şekilde televizyon ekranından söyleyerek, hezeyanlarını bir bir sıralıyordu. Bu, Müslüman toplumun inancına ve mukaddesatına yapılacak en büyük kötülüktür. “Her birey, inanma veya inanmama hürriyetine sahiptir” diyen İslam’dır. Toplumun inancıyla alaysı tavırlarla kendilerini dev aynasında görme zavallılığını gösterecek kadar küçülmesinden bihaber olan bu kişilere, doğruyu gösterecek âlimleri yetiştirmek yine bu ümmete düşmektedir. Bunun en önemli kriteri, eğitim kalitesini yükseltmektir.

HDV Kadın ve Aile Komisyonu önümüzdeki dönemde Bilinçli Aile ve Sağlıklı İletişim konulu seminerler zincirini başlatıyor. Psiko sosyal danışman ve aile danışmanlığı uzmanlık eğitimini alan Esma

Ailelerde yaşanan sorunlara çözümler sunan Esma Küçük, sıkıntıları uzun vadeli mutluluğa dönüştürmenin yol haritasını sağlıklı iletişimde gösteriyor. Şikayet değil çözüm zamanı geldiğini ifade ederek yaşama dair bilinçli aile olma yolculuğunu başlatıyor. Seminerlere herkes davetlidir.

HDV’den Elif Cüzü yayını

Mihenk İbrahim Turgut ortaummet_45@hotmail.com

dördüncü olabilmişiz. (Kaynak: BBC, Türkçe) Yetkililerin eğitim konusunda çok mesai yapmaları gerekir. İnşallah yetkililer gereken tedbirleri alırlar da arzu edilen ve özlenen eğitim kalitesini yakalarlar. Her gelen Millî Eğitim Bakanı, “sil baştan” eğitim modeli getirdiğinden, M.E netice alınamayan bir hâle dönüşmüştür. Şu da bir gerçektir ki, işin vahametini herkes anlamış, bu mevzuda herkes hem fikirdir. Acilen yeni bir eğitim politikası geliştirmek, bütün bir sistemi baştan aşağı yenilemek, hızlı kalkınmayı beraberinde getireceği muhakkaktır. Eğitimde saygıyı ve sevgiyi öğretecek elemanların yetiştirilmesi, maneviyat bilincini aşılayacak kadar dinî bilgiye sahip olması, hülasa, maddî ve manevî bilgi ile donanımlı rehberlerin yetiştirilmesi, en elzem görevler arasında sayılmalıdır. Peygamberimiz (s.a), “Çocuklarınıza, sevmeyi öğretiniz” buyuruyor. İnancımıza göre, bu mübarek hadisi şerifin anlamı, eğitim ve öğretimde ne kadar önemli bir kural olduğunu, cümle âlemin altına imzasını atacağından kimsenin şüphesi olmasın. Dünyadaki bütün sıkıntıların altında sevgisizlik yatar. Seven sevilendir, sevmeyen yerilendir. Hacı Bayram-ı Veli’nin ifadesiyle: “Kibir, bele bağlanan bir taş gibidir. Onunla ne yüzülür ne de uçulur”. Osman Egin ve Hüseyin Öresin tarafından hazırlanan ve Diyanet İşleri Başkanlığınca yayınlanan “Kur’an Öğreniyorum” isimli elif cüzü, Hollanda Diyanet Vakfı Araştırma Merkezi tarafından Hollandacaya tercüme edilerek kitap hâline getirildi. “Ik leer Qur’an recitiren” ismiyle yayınlanan Elif Cüzü, Hollandaca dilinde Kur’an okumayı öğrenmek isteyenlerin hizmetine sunuldu. Satışı Vakıf BV tarafından yapılan kitabın fiyatı 2 Avro olup, sipariş için (kitap@diyanet.nl) veya telefonla (070-7830040) Kitap satış birimiyle irtibat kurulması gerekiyor.

Kibrin kişiye kazandıracağı hiçbir şey yoktur. Aksine bulunduğu mekânda kişiyi hapseden ve insanların kendisinden nefret edilen kötü imaj sahibi olarak, fıtrata aykırı bir kişilik olarak, insanların hafızasında kalmaktan kurtulamayacaktır. İnsanlara hizmet yapmayı en büyük mukaddes görev bilenler, ne dünyada ve ne de ahirette unutulmayacaklardır. Tarih bunun en büyük şahididir. Hayatın her alanında, saygın insan olmanın yolu, ana karnından başlayan süreçten geçer. Anne ve babanın, her kademede yapmaları gereken maddî ve manevî sorumlukların yerine getirmesiyle, kendilerinden meydana gelin evlatlarının insanlığa hizmetleriyle sevinmeleri, dünya ve ahiret yaşamlarında en büyük saadetleri olacaktır. Bugün gördüğümüz ve seyrettiğimiz negatif söylemlerin temelindeki maraz, takip edilen yolun yanlışlığını ortaya koymaktadır. Her doğan çocuk, hamur gibidir. Ona şekil verecek ana ve babasıdır. Vesselam…

◄◄

İlk umreci grup uğurlandı HDV Umre şirketi tarafından organize edilen Umre turları 2017 yılında da devam ediyor. 2017 yılı Ocak ayında düzenlenen ilk tura müracaat eden grup kutsal topraklara hareket etti. 21 Ocak 2017 tarihinde Amsterdam’dan yola çıkan Ocak ayı umreci grubu din görevlisi dahil 50 kişiden oluştu. On dört günlük ekonomik tip olarak düzenlenen umre turları Ramazan ayına kadar devam edecek. Umre turları fiyat ve tarihleri için HDV’nin web sitesinden geniş bilgi alınabilir.


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 223 - Şubat/Februari 2017

04 haber 26 16 nieuws

Ülke sevdası

Dent Groep ile Ahmet Kaya işbirliği Dent Groep Antalya, Hollanda’da kendine ‘Kaya’ gibi bir partner buldu. Yeni Nesil Diş Hekimliği misyonu ile 2006 yılında kurulan ve Türkiye’de 12 şubeye ulaşan Dent Groep’un Antalya Şubesi, Hollanda’da sektörün en iyileri arasında gösterilen Tandarts Praktijk ile beraber çalışmak için Hollanda’ya geldi. Diş Hekimi Ahmet Kaya’nın 18 yıl önce Hollanda’da açtığı diş kliniği ile Hollanda’nın en başarılı klinikleri arasında gösterilen Tandarts Praktijk, Diş Tedavisi ve başta implant olmak üzere diş yaptırmak için Türkiye’ye gidecek hastaların ön tedavisini Hollanda’da yapacak. Dent Groep Antalya Şubesi yönetim kurulu başkanı ve diş hekimi Müjdat Küçükkaya ile bir araya gelen Ahmet Kaya, yapılan ön görüşmelerin ardından, Simit Sarayın’da (Meent) varılan anlaşma hakkında basına bilgi verdiler. HOKAF Başkanı Mustafa Duyar ve yönetim kurulu üyeleri ile birlikte basın mensuplarının da hazır bulunduğu bilgilendirme akşamında Ahmet Kaya ve Müjdat Küçükkaya birer konuşma yaparak, nasıl birlikte çalışacaklarını anlattılar. Ahmet Kaya, “Bizim için insan sağlığı, kalite ve hizmet ilk planda gelen olmazsa olmazımız. Son

Hamdi Güvenç:

Göksel Soyugüzel:

yıllarda diş tedavisi, diş yaptırmak için Türkiye’ye giden insan sayısı oldukça fazla. Fakat bu insanların yaşadıkları sorunlar maalesef zamanla ortaya çıkıyor. Örneğin bir vatandaşımız, çeşitli reklam ve ilanları görüp gidiyor. Ne fiyat ne de tedavi süresi istediği gibi olmuyor. En ufak bir şey için bile tekrar Türkiye’ye gitmesi gerekiyor. Bu yüzden hasta Türkiye’ye gitmeden burada biz Tandarts Praktijk olarak hastanın ön kontrollerini yapacağız, ağzı ve diş röntgenlerini çekip Antalya’daki partnerimiz Dent Groep!a yollayacağız. Orada yapılacak incelemelerden sonra hastaya her konuda daha detaylı bilgi vererek hastanın zaman, para gibi konularda mağdur olmamasını sağlayacağız” dedi. Müjdat Küçükkaya ise açıklamasında şunları söyledi, “Diş yaptırmak, bakım ev tedavi için Hollanda ve diğer Avrupa ülkelerinden oldukça insanımız geliyor. Bu insanlar geldiklerinde her şey baştan başladığı için oldukça zaman kaybı yaşıyoruz. Bu ortak çalışma ile başta bunun önüne geçmiş olacağız. Ayrıca her sektörde olduğu gibi maalesef sağlık sektöründe ehil olmayan aracılar bizim sektörde de var. Bu da fiyatlara yansıyor. Biz bu tür aracıları da ortadan kaldıracağımız için hasta Türkiye’ye gelmeden her konuda burada Hollanda’da, Ahmet bey ve ekibi tarafından bilgilendirilecekler. Hastamız diş tedavisine karar verdiğinde, randevuları yapılıp, Türkiye’de, havaalanından alınıp aynı gün tedavisi başlamış olacak”

"Yüreklerde kurulan gönül köprüleri ile uzakları yakın etmek gayesiyle yola çıkıldı"

ASBİR Hollanda resmî kuruluşunu gerçekleştirdi 3 Mayıs 2003 tarihinde kuruluşunu gerçekleştiren kısa adı ASBİR olan Avrupa Sivaslılar Birliği Federasyonu, o tarihten beri Avrupa’daki Sivaslılar için hizmetlerini sürdürüyor.

5

0 yıl önce Sivas’tan yola çıkarak bilmedikleri ülkelere iş ve aş aramak için gidip, oralarda kalan ve yerleşen yaklaşık 500 bin Sivaslıyı bir araya getirmek, birlik ve beraberliği sağlayarak, onların batı toplumu ve kültürü içerisinde kendi kültürlerini kaybetmelerinin önüne geçmek, Sivas kültürünü ve ülke kültürünü yaşatmak, iyi ve kötü günlerinde yanlarında olmak, sosyal ve kültürel etkinliklerde bulunmak. Avrupa’da yaşayan Sivaslılar olarak, birbirini daha yakından tanıyıp sahip çıkmak ve Sivas ile köprü oluşturup diyaloğu devam ettirmek gayesiyle kurulan dernek, bugüne kadar bu amaca matuf çalışmalar yürüttü. Ülkenin ve Sivas ilinin gelişmesine katkıda bulunmak, Sivas’a yönelik sosyal ve kültürel faaliyetler düzenlemek, Sivas’tan Avrupa’ya gelen bürokrat ve işadamlarına önderlik yapmak, yardımcı olmak, Avru-

pa’daki yabancı yatırımcıları Sivas’a yönlendirmek için kurulmuş olan ASBİR, Hollanda’da teşkilatlanarak, bu amaç doğrultusunda 2011 yılından beri faaliyetlerini sürdürmektedir. 2016 yılında resmî kuruluşunu gerçekleştiren ASBİR Hollanda şube yöneticileri, Göksel Soyugüzel’in başkanlığında bir araya gelerek, 2016 yılında yapılan çalışmaları değerlendirdiler ve 2017 yılı çalışma takvimini belirlediler. İlk etap da, Kurucular Kurulu üyeleriyle buluşmayı hedefleyen ASBİR Hollanda yönetimi, bu toplantı sonrasında Danışma ve Denetleme Kurulu üyelerini belirlemeyi planlıyor. Yaz öncesi kapsamlı bir kültürel etkinlik çerçevesinde, Hollanda’da yaşayan Sivaslıları buluşturmak için kolları sıvayan ASBİR Hollanda, dernekler arasında farkındalık oluşturmak adına, kadınların ve gençlerin bu oluşumda daha çok

“Hollandalıların bölgemize ziyaretleri her yıl artan bir seyirde gidiyor” Dalaman Havalimanı Müdürü ve Yönetim Kurulu Üyesi Hamdi Güvenç ile, Hollanda ziyareti sırasında kısa bir söyleşi gerçekleştirdik.

Z

söz sahibi olması gerektiğine dikkat çekiyor ve bu konuda yoğun bir çalışma başlattıklarını duyurdular. Sivaslıların birbirleriyle olan ilişkilerini güçlendirmek, topluma katılımı artırmak, Sivas ve Sivaslılara dönük yatırımları hızlandırmak, yüreklerde kurulan gönül köprüleri ile uzakları yakın etmek gayesiyle yola çıkan ASBİR Hollanda, bu yolculukta hemşerilerinin kendilerine yoldaşlık etmelerini, destek olmalarını, yönetimde, danışma ve denetleme kurulunda yer almalarını istiyor. Bu oluşumda yer almak isteyenler, 06 24 87 77 46 numaralı telefondan bilgi alabilirler.

Şubat ayı içerisinde yaklaşık 60 kişiden oluşan kurucular kurulunu toplamayı planlayan ASBİR Hollanda’nın geçici yönetimi, genel kurul yapılana kadar şu isimlerden oluştu: Göksel Soyugüzel (Başkan), Ünsal Artuk (Sekreter), Siyami Demir (Muhasip), E. Gültekin, Zeynel Abidin, Ü. Fırat, M. Yılmaz (Üye) ◄◄

"Çok cazip fiyatlarla insanımızı o bölgede ağırlamanın hazırlıklarını yapıyoruz" yaşamlarını ve Dalyan’ın güzelliklerini etrafıyla paylaşıyorlar. Bu, takdire şayan bir durumdur.

iyaretiniz ve çalışmalarınızla alakalı biraz bilgi verir misini? Dalaman Havalimanı, 2004 yılında çıkan bir ihale ile ‘yap-işletdevret’ projesi bazında özelleştirildi. 2006 yılından itibaren de iç ve dış hatlar olarak uçuş hizmeti sunmakta ve bölgenin büyük bir yükünü omuzlamaktadır. Dalaman Hollandalılar için oldukça popüler bir bölge. Dalyan, bölge-

nin en çok tercih edilen yeri. Orası, doğa ve tarihî güzelliği ile bir cennet. Daha çok kendini dinlemeye gelenler buranın müdavimleri olmuşlardır. Kuş ve tabiatı gözleme, Dalyan Kanalları Hollandalıların vazgeçilmezi hâline geldi. Hollandalıların bölgemize ziyaretleri her yıl artan bir seyirde gidiyor. Sayıları yüz bini buldu. Ancak son üç yıldır ve özellikle geçen sezon yüzde 45 ora-

nında ciddi bir azalma gözlemledik. Ben bunun geçici bir durum olduğuna inanıyorum. Hollandalıların hâlâ yüzde 50’den fazlası Türkiye’yi tercih ediyorsa, buraya bir bağlılıkları, sevgi ve sempatileri var ve bunların bu hâli diğerlerini de etkileyecektir. Dalyan’da bir grup Hollandalı ev sahibi olarak orayı sahiplendiler. Hatta bizden daha fazla bile Dalyan’ı savunuyor, Dalyan’ın sorunlarına ilgi duyuyorlar. Sosyal medya vasıtasıyla

Sebebi nedir peki? Bu tepkiyi, azalmayı sadece güvenlik eksenine oturtmak yanlış olur. Burada asıl önemli olan politik reaksiyondur. Bunu kıta Avrupa’sında çok yaşıyoruz. Geçen yıl hemen hemen her ay Türkiye’de bir olumsuz olay yaşandı, bu da turizmi ciddi bir şekilde menfi olarak etkiledi. Buna rağmen, bu oranı yakalayabiliyorsak bu bile bir başarıdır. Bundan sonraki hedefleriniz nelerdir? Ülkemizin bir parçası olan bölgemizin tanıtımını ve acentelerle doğrudan irtibata geçmek bizim bu yıl öncelikli yapacağımız çalışmalardan bazıları. “Saha çalışması” adını verdiğimiz bir model geliştirdik. Bunu ilk kez İngiltere’de uyguladık ve şimdi Almanya ve Hollanda’da bu uygulamayı başlatacağız. Bu konuda Turizm Bakanlığı’mızın büyük bir desteği söz konusu. Acentelerin bir nevi Türkiye’nin bir ‘turizm elçisi’ olarak çalışmasına zemin hazırlayacak bir proje bu. Bu çalışmanın Hollanda’da tutacağı kanaa-

tindeyim. Zira sadece Hollandalı değil, büyük bir potansiyel olarak Türk toplumu da yaşıyor Hollanda’da. Hollanda Acenteler Birliği ile görüşeceğiz. Sahaya inerek Türk toplumuna yönelik çalışmalarımızı daha etkin bir şekilde duyuracağız. Bölgemizin ana pazarı İngiltere. Her yıl bir milyon İngiliz’i ağırlıyoruz. Ardından Rusya ve Almanya ve diğer Avrupa ve İskandinav ülkeleri geliyor. Çok cazip fiyatlarla insanımızı o bölgede ağırlamanın hazırlıklarını yapıyoruz. Haber Merkezi

«


yaşam ve inanç 17 leven en religie

doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 223 - Şubat/Februari 2017

En âdil, en becerikli, en dürüst, en akıllı, en merhametli kimselerin yönetmesini sağlamak daha akıllıca bir tercih değil mi?

“SEÇİMLERDEN BİZE NE?”

Hikmet Pınarı Hüseyin Kerim Ece kerimece@hotmail.com

Dememek lazım...

Y

ani, Hollanda’daki seçimlerden, “bana ne” dememek lazım...

Zira burada yaşıyoruz. Burada olan pek çok şeyi paylaştığımız gibi, geneli ilgilendiren her olay, her gelişme bizi de ilgilendirir. Birkaç kişiden oluşan bir ailenin bile yönetimi, bu yönetimden sorumlu yetkili ferdi vardır. Aile iyi yöneltilmezse, aile doğru karar almazsa, o ailede huzur olmaz. Aile bireyleri arasında barış ve güzel ilişki olmaz. Aile ile amaçlanan hedeflere ulaşılmaz –varsa- çocuklar ebeveynin istediği gibi eğitilmez. En küçük bir topluluk olan aile bile düzene, kurallara ve yönetime muhtaçsa; ülkelerin de düzene, kurallara/kanunlara, yönetime ve yöneticilere ihtiyacı vardır. Ülke ve toplum için her açıdan en doğru ve isabetli, insanların ihtiyaçlarını karşılayan, haklarına daha rahat kavuşmalarını sağlayan kararların alınması gerekir. Başsız sürü dağılır, gideceği yere gidemez. Kuralsız toplum hayatı olmaz. Başıboşluk kaos, fitne, kavga ve anlaşmazlık doğurur. Bu önlemenin yolu toplumu yönetmektir. Ama iyi yönetmek. Ancak soru şu: Toplumu kim yönetecek? Yönetenler bu yetkiyi kimden ve nasıl alacak? Ya da kendisinden memnun olunmayan yetkiliden o yekti nasıl alınıp, daha iyi yönetene verilecek? “Bu beni ilgilendirmez. Ben Müslümanım. Burada dinimin getirdiği ilkeler (hükümler) geçerli değil. O yüzden onların kanunları da, nasıl yönettikleri de, aldıkları kararlar da beni ilgilendirmiyor” demek, hem çıkar yol değil, hem de pasifliktir, teslim olmuşluktur.

Yani “Birileri benimle, geleceğimle, çocuklarım veya torunlarımla ilgili karar alacak, ben de kenarda seyredeceğim. Alınan kararların daha sağlıklı olması için hiç bir şey yapmayacağım, ağzımı açmayacağım, varsa isabetli bir görüş açıklamayacağım; sonra da başkalarının kararları ve yaptıkları karşısında mızmızlanacağım, durmadan şikâyet edeceğim” demek, olacak bir şey değildir. Bu akıllıca bir davranış değildir. Kişinin; şurada, yanı başında (Den Haag’ta, belediyelerde) birileri kendisi ile ilgili önemli kararlar alırken, bu beni ilgilendirmez demesi ne kadar mantıklıdır? Üstelik kendisine, kendisi ile ilgili kararlarda söz hakkı verildiği hâlde. “Seçimlerde istediğimize oy vermekle ne değişiyor ki? Oy versen de, vermesen de, sandık başına gitsen de gitmesen de değişen bir şey yok. İmam, yani buradaki geçerli düzen bildiğini okuyor” demek de doğru değil. Bunu diyenler isabetli düşünmüyorlar. Kişi bulunduğu yerde, elindeki imkânlarla, meşru araçlarla, hem kendisini ilgilendiren konularda, hem aleyhine olduğunu düşündüğü gelişmelere karşı mücadele etmeli. Olumsuz şartlara teslim olmamalı. M. Akif’in dediği “Biri ecdadıma küfretti mi boğarım, Boğmazsın ki, hiç olmazsa yanımdan kovarım” demeli. Hiç olmazsa safımız belli olmalı.

“Nerdeee böyle yöneticiler” denirse, o zaman daha az kötü, daha az beceriksiz, daha az yabancı düşmanı ve İslam karşıtı, daha az hırsızların yönetmesi daha iyi değil mi. Yani insan iyinin asla olmadığı yerde iki kötü arasında tercih yapmaya mecbur kalırsa daha az kötüyü seçmesi gerekmez mi? Mart seçimlerinde oy vermeyi bir de bu açıdan düşünelim.

Eninde sonunda bu ülkeyi başkentte ve mahalli yönetimlerde birileri yönetecek. Bazıları isterse oy vermeyi boykot etsin. En âdil, en becerikli, en dürüst, en akıllı, en merhametli kimselerin yönetmesini sağlamak daha akıllıca bir tercih değil mi?

“Seçimlerde oy kullanmak dinen caiz mi, caiz değil mi?” diye bazılarının ısrarla ileri sürdükleri tartışmanın hiç bir faydası yok. Kaldı ki birinin “caiz” dediği şeye bir diğeri “haram” diyebiliyor. Birinin “farz” dediğine de ötekisi “müstehap” diyebiliyor.

Hollanda’da kendimiz ve ülkeyi ilgilendiren kararlara etki etmenin başka yolu yok. “Benim desteklediğim aday veya parti ne yapabilir ki?” sorusu lüzumsuzdur. Hollanda’da sesi duyurmanın, görüş beyan etmenin, yanlışlara işaret etmenin, derdi anlatmanın bir yolu da bu. Medya, Sivil Toplum Kuruluşları, siyasi oluşumlar, lobiler de başka yollar. Ancak Hollanda’da yaşayan Müslümanlar olarak bu imkânları yeterince kullandığımız söylenemez. Sahip olduğumuz medya araçları ve kuruluşlar yeterli değil. Hollanda kamuoyuna ve siyasetine etki edecek kaç tane Sivil Toplum Kuruluşumuz var? Lobimiz var mı, varsa nerede faaliyet gösteriyor? Hâlbuki günümüz şartlarında hak mücadelesi, ülkeyi ilgilendiren kararların alınması, gelecek için öneriler, olumsuzlukları eleştirmek bu yollarla yapılmakta. Bunları iyi kullanan kesimler daha çok dinleniyor, daha çok söz sahibi oluyor, kararlara çok etki edebiliyorlar.

CITO sınavına girecek olan öğrencilere başarılar dileriz.

Öyleyse bazılarının önemseyip tartıştığı konular burada yaşayan Müslümanlar için bağlayıcı değil. Müslümanlar biraz da akidelerine (imanlarına) aykırı olmayan maslahatı, yani kendilerine dünya ve âhirette fayda sağlayacak meşru gelişmelere bakar. Bir şey, bir gelişme, bir karar, bir faaliyet Müslümanın maslahatına uygunsa, faydalı ise, dinîn ölçülerine de doğrudan aykırı değilse; Müslüman onu alır, destekler veya kullanır. Bu ülkede geçerli bir nizam (sistem/ düzen) var, her ülkede olduğu gibi. Burada farklı etnik kökenden ve farklı inanç guruplarından insanlar var. Bunların bir arada, barış içinde, herkesin hakkını kullanarak yaşaması esastır. Sosyal ahenk (sosial choice) herkes için gereklidir. Ülkedeki kaos, ekonomik arızalar, fitneler, kesimler arasındaki nefret ve sürtüşmeler herkesi rahatsız eder. Öyleyse daha huzurlu bir toplumda, barış içinde, insanî haklarını kullanarak yaşamak isteyen buna katkı sağlamalı. Bu huzuru bozacak faaliyetlerden uzak kalmalı. Daha doğrusu huzursuzluk çıkarma hakkının ve görevinin olmadığını bilmeli. Bir Müslüman olarak Hz. Muhammed’in peygamber olmadan önce, henüz yirmi yaşlarında iken katıldığı Hılfu’l-Fudûl faaliyeti güzel bir örnektir. O zamanki cahiliye toplumunda oturmuş bir siyasi sistem olmadığı gibi, herkesi bağlayan ortak kurallar, haksızlıklara engel olacak dinî anlayış da yoktu. O yüzen toplumda savaşlar, haksızlıklar, zulümler sürüp gidiyordu. Bu durumun acısını içinde hisseden Mekke’deki bazı vicdan sahibi kişiler bir

araya gelip, bu gibi kötülüklerle ve kötülerle mücadele etmek üzere çalışamaya karar verdiler. Bu birliğin veya çalışmanın adını da Hılfu’lFudul koydular. Bu isim Türkçeye genelde “Faziletliler Teşkilâtı” olarak çevrilir. Ancak asıl anlamı “faziletliler yemini” demektir. Bu ekip “ölünceye, Hira dağı dikili duruncaya kadar” fazilet (erdem) için, zayıfın ve mazlumun hakkını alıncaya kadar mücadeleye yemini ettiler. Hz. Muhammed de genç olmasına rağmen bu ekibe katıldı ve onlarla birlikte uzun yıllar çalıştı. O daha sonradan bu çalışmasından övgüyle söz eder ve bu şerefi “Kızıl tüylü deve sürüsüyle bile değişmeyeceğini, şu anda çağrılsa bile hemen koşup gidebileceğini” söylerdi. (İbni Hişam’dan nak. M. Hamidullah, İslâm Peygamberi (Tür.), 1/53) Bir Müslüman da dünyanın neresinde olursa olsun iyilik, maslahat, adalet ve barış uğruna, kötülükleri, yanlışları, haksızlıkları azaltmak için yapılan çalışmalara –iman ettiği Peygamber’i örnek edinerekkatılmalı, desteklemeli; hayırlı işlerin, iyiliklerin ve iyilerin safında, kötülüklerin, kötülerin, haksızlıkların karşısında yer almalıdır. ◄◄


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 223 - Şubat/Februari 2017

04 spotlar 26 18 soptligt

....................................................................................................................................................................................................................................................................................... ....................................................................................................................................................................................................................................................................................... ....................................................................................................................................................................................................................................................................................... .......................................................................................................................................................................................................................................................................................

DOĞRULUK İSTİKAMET-İSTİDRAÇ

B

üyüklerimizin, bilhassa keramet ehlinin söylediği meşhur sözdür bu: “İstikamet kerametten üstündür.” Çünkü kerametin/olağanüstü hâlin ölçüsü, Kur’an ve Sünnete dayanmazsa o hâl keramet kalıbında/kılığında bir İstidraç’tır. İstidraç; kafir-fasıkların elinde maddî ve manevî (olağanüstü) imkânlardır. İnsanları aldattığı gibi tedricen kendisinin de aldanarak cehenneme sürüklendiği, mucize ve kerametin negatifidir. - Şeytana verilen mühlet... - Deccalın imkân ve hileleri... - Mütrafîn (şımarık zenginlerin) lüks ve refahı. vs... gibi anlamlara da gelmektedir. Bugün kişilerin hayır mı-şer mi üzere olduğunun ölçüsü imân, salih amel, istikamet değil de mal ve makamla kıyaslanıyorsa işte bu tamda bir istidraçtır. “Onların malları, evlâtları, seni şaşırtıp imrendirmesin. Şüphe yok ki Allah, onları o malla, o evlâtla dünyâda azaplandırmayı diler ve kâfir olarak da güçlükle can vermelerini murâd eder.” (Tevbe 85) Doğruluk ise bazılarının zannettiği gibi “iyilikten maraz doğar, ne kaybettimse dürüstlüğümden kaybettim” türünden şikâyet edilecek başa bela bir hâl midir. Yoksa “yap bir iyilik at denize, balık bilmezse Hâlık bilir” cümlesinde bir fazilet mi?.. Kısa vadede yalan “kâr”, dürüstlük “zarar” gibi gözükse de filmin sonuna geldiğimizde, mutlu sona hep muttakilerin/iyilerin ulaştığını görürüz. Eğrilik “yay” gibi elde tutulsa da, hedefe varmak için “ok” gibi dosdoğru olmamız gerek. Ok’un istikameti doğruluk, orağın

istikameti-hikmeti-eğriliktir. “Her milletin bir yönü, yolu ve yöntemi vardır ki ona doğru yönelir. Siz ise (ey Muhammed ümmeti!) hayırlara yönelip (bu hususta) birbirinizle yarışın...” (Bakara148) “İstikametsiz/hedefsiz hiçbir gemiye rüzgâr yardım etmez” ise, gayesiz ve dâvasız insanın hayatı; ancak mutfakla tuvalet arasında boru olmaktan öte geçmeyecektir. Allah’ın (cc) bir yolu/yöntemi istikameti var... Hûd (as): “Muhakkak benim Rabbim, dosdoğru bir yol üzerindedir.”(Hûd 56.)diyorsa. İnsan olarak kendi başımıza doğru olmamız yetmez. “Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve doğrularla beraber olun” Hz. Muhammed (sav) bize: “Allah’ın ahlâkıyla ahlaklanın” buyuruyor. Allah’ın ahlâkı Kur’an’da daha çok Esma’u-l Hüsna-güzel isimler, sıfatlar(ahlâk) olarak ve sevdiğisevmediği şeyler üzerinden belli olur. Mesela, El Hak, El Afv, El Adl, El Mu’min vd... Bu isim ve karakterden bizde; hukuka riayet edip, adaletten taviz vermeyen, affedebilen, zulme boyun eğmeyen, güvenen ve güvenilen şahitliğini doğru yapan birisi miyiz?.. Allah’ın (cc) ahlâkıyla ahlâklanmışız demektir. Misal: Allah (cc) hainleri sevmez. Zalimlerin düşmanıdır. Kibirli, şımarık, haddi aşan, inatçı her kafiri sevmez. vs.. - Allah (cc) Mü’min, Adaletli, affedici, şahitliğinde dürüst, riyasız ihlaslı, kendi yolunda cihad eden, İslam’ı dava edinen ve ‘ben Müslümanlardanım’ demekle yetinen her takva sahibi kulunu sever.

İşte bu Allah’ın ahlâkıyla ahlaklanmaktır. Doğruluk, adalet, hak-hukuk hepimizin ağzından kolaylıkla çıkan sözlerdir. Ama yapmaya geldi mi... Efendimiz sav. “Hûd Sûresi benim saçlarımı ağarttı, beni ihtiyarlattı.” buyurmuş. Demek ki doğru olmak her yiğidin harcı değilmiş. “Festeqim kema umirte-Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” Hûd 112. Bizler henüz peygamber olmadan “Emin” olan yüce zâtın ümmetiyiz. Hrakliyus: “Bu adamın hiç yalanına şahit oldunuz mu?” dediğinde, Ebu Sufyan’ın (ra( cevabı “Hayır” idi. Kırk yıl bir tek yalanına şahit olamamışlar. Değeri mal ve kariyerde arayanlar soruyor “Niçin iki zengin, meşhur adamlara değil de, Abdullah’ın yetimine Peygamberlik verilmiş.” Bunun sırrını Hirâ’dan gelip korkuyla “benim hâlim nolacak ya Hatice” diyen Efendimizi (sav) teselli eden Hatice annemiz söylüyor: “Öyle deme; Allah’a yemin ederim ki, Allah hiçbir vakit seni utandırmaz. Çünkü sen akrabana bakarsın, işini gör mekten âciz olanların ağırlığını yüklenirsin, fakire verir, kimsenin kazandıramayacağını kazandırırsın, misafiri ağırlarsın, hak yolunda meydana gelen olaylarda halka yardım edersin.” “İnsana sadâkat yaraşır görse de ikrâh/ Yardımcısıdır doğruların Hazret-i Allah.” (Ziyâ Paşa) İşte Allah Rasûlünün kırk yaşına kadar süren hayatının özeti... İstikameti... Peygamberliğin beş temel esasından Sıdk ve Emanet en vurgulayıcı özelliktir. Ve insan, olacaksa bu özelliğinden

dolayı “Peygamber” olur. Her şeyden şüphe duyulan, her şeye delil ve gerekçe arayan, herkesin âlim ve müçtehid olup her meseleyi tartışma konusu yaptığı şu günlerde Hz. Ebu Bekir’in büyüklüğünün, güvenip ‘doğrulamasında’ olduğunu görüyoruz. Mekkeli müşriklerin itiraz ettikleri Miraç meselesini şimdi bazı “Müslümanlar” da kabul etmiyor. Niye, Kur’an’da yazmıyormuş. (Necm Sûresine bak.) Yazmasın... İman Muhammedin (sav) sözüne güvenmek değil midir!.. Hz. Ebu Bekir, ne, zaman, ne mekân ne de fizik kurallarıyla alakalı bir mantık yürütmedi. Tek bir şey sordu müşriklere: “Bunu Muhammed mi söylüyor?”. Ve, “O demişse doğrudur!” dedi. Ebu Bekir (ra) ‘Sıddık’ oldu. Biz her rekatte “ihdina’s-Sırata-l mustekim-Bizi hidayete, doğru yola erdir (istikamet ver)” diye günde kırk defa yalvarıyorsak bunun ciddi bir mânâsı/ehemmiyeti vardır. Allah cc. Yusuf kıssasını “Kıssaların en güzeli” olup hikâyeden ibret ve örnek alınacak çok meseleler olduğunu bize öğütler. Her ne kadar kardeşleri öldürmeye yeltenip, kuyuya da atsalar, kıskançlık ve kinleri, ne de tedbirleri Yusuf’a, O güzeller güzelinin üstünlüğüne mâni olamadı. Çünkü insanlar, her ne kadar plan program da yapsalar da ancak Allah’ın dediği olur: “Allah emrinde galiptir.(O’nun dediği olur)insanların çoğu (bunun hikmetini)kavrayamaz.” (Yusuf 21) Zindan arkadaşlarının O’na hitabı: “Yusufu eyyühes sıddîk” idi. Yusuf!.. Ey mert, dürüst adam! (Yusuf 46) Bizi görünce insanların ilk aklına gelen şey nedir acep. Bizde kristalleşen karakter, kıyamette başımızdaki bayrak (ahlâkımızın sembolü) ne olacak hiç düşündük mü? Ne Züleyha ne de Mısır’ın güzel sosyete kadınları Yusuf’un edep ve iffetine zarar veremediler.

Muştular Murat Altun murat.7701@hotmail.com

İstikametinden saptıramadılar... “Ya Rabbî! ” dedi, “Zindan, bu kadınların beni dâvet ettikleri o işten daha iyidir. Eğer sen onların fendini benden uzaklaştırmazsan, onlara meyledip cahilce davrananlardan olabilirim.” Sadece gömleğine zarar verebildiler. Onun dramı gömleğinde tezahür etti. Kardeşleri “Kurt yedi” diye getirdiler. İffeti de gömleğinde tezahür etti. Arkadan yırtılması suçsuzluğunu ifade etti. “Derdi” de gömleğinde idi “devası” da. Babasının gözleri kanlı gömleğe bakarak âmâ oldu. “İffet” gömleğiyle de “şifa” buldu. Veya O gömlek-büyük atası İbrahim’in )as) ateşe atılıp da yanmadığı “Milleti İbrahim(Millî Görüş)” markalı bir gömlekti.

Bugünün Yusufları gömleğinin neresinden yırtıldığına iyi baksın. Ve harama (Batı) karşı gömlek çıkarmasınlar. İşte tevekkül, sabır, müsamaha, affedicilik, (güzel ahlâk) insana bir istikrar ve istikamet veriyor. Ve Allah’ın üstün kıldığını kimse alçaltamıyor. Sonunda kardeşleri kerhen boyun eğip “Her ne kadar biz kuyuya atıp hile de yapsak, Allah seni bize üstün kıldı” dediler. “Zâlimlere bir gün dedirir kudret-i mevlâ/ Tallahi lekad âserakellâhu aleynâ.” (Ziya Paşa)

◄◄

Çocuklar, İslam’ın ışığı altında bilime yolculuk yaptılar SIPOR’a bağlı İslam ilkokulları öğrencileri her yıl, İslam bilim adamlarını ve onların icat ve keşiflerini tanımak için kapsamlı bir çalışma yürütüyorlar. Bu yıl Rotterdam’da hizmet veren İbn-i Sina ilkokulu talebeleri 5 bilim adamı ve kadınını tanıttılar. Öğrenci velilerinin hayranlıkla izlediği gösterilerde, çocukların kendinden emin halleri dikkat çekti. 8. sınıf talebesinin onca kalabalık önünde yaptığı sunum hayli takdir topladı. SIPOR Müdürü Cihan Gerdan, okula gelen her talebeyi kendi çocukları gibi bağırlarına bastıklarını ve gereken ilgiyi, ihtimamı gösterdiklerini ve onları hayata ve topluma hazırladıklarını belirtti. Stichting Anne projesi olan “İslam ve Bilim” çerçevesinde

Rotterdam’da hizmet veren İbn-i Sina İslam ilkokulu talebeleri 4 bilim adamı ve 1 bilim kadınını tanıttılar. Öğrenciler gruplar hâlinde 14 hafta boyunca bilim adamlarının hayatını ele alıp, keşiflerini araştırıp, şu an bizim yaşantımız için ne kadar önemli katkı sağladıklarını öğrendiler. Çocuklar, bilim adamı olarak, El Biruni, İbni Sina, Abbas İbn Firnas, Al Zahravi, Hezarfen Ahmet Celebi ve bilim kadını olarak ta Meryem al-Astrolobiya’yi araştırdılar. Okullarda öğrencilere sunulan tarih kitaplarında İslam bilim adamları maalesef yer

almıyor. Tam aksine Müslümanların barbar oldukları öğretiliyor. “Orta Çağ” olarak adlandırılan dönemin aslında Müslümanlar için “Altın Çağ” olduğunu öğrenciler bu projede öğreniyorlar. Böylelikle çocukların kendine, değerlerine ve tarihine olan özgüvenleri artıyor.


BALIK MERCAN’DA YENİR!

Saglıklı, taze ve lezzetli balık çeşitlerini Mercan Balık Sarayı’nda ağız tadıyla yiyebilir ve siparişlerinizi “online” olarak saat 12:00 - 22:00 arası verebilirsiniz...

Rotterdam Noord Crooswijkseweg 86 3034 HM Rotterdam Tel: 010-411 11 70

Rotterdam Zuid Zuidplein 86 3083 CW Rotterdam Tel: 010-846 40 66

Schiedam Mgr. Nolenslaan 420 3119 EL Schiedam Tel: 010-473 55 01

www.mercansplace.nl restaurantelmercan@gmail.com


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 223 - Şubat/Februari 2017

04 aile 20

gezin

Huzur İklimi

info@compasscare.nl

Esma Küçük

“Eyvah! Çocuğum Ergenlik Çağında” İnsan hayatında en önemli geçiş dönemidir ergenlik dönemi. Genellikle fırtınalarla dolu, bu çağda insan deli dolu olur. Halk arasında ‘delikanlılık çağı’ olarak adlandırılır Bu konuyla ilgili Peygamber efendimiz 1400 sene önce güzel bir tespitte bulunmuştu. Hadis-i Şerif’te: “Gençlik delilikten bir şubedir.” buyurulmaktadır. Deliliğin şubesi derken, geçici bir ergenlik dönemindeki bir gencin davranışlarını alıp 40 yaşındaki birisine yaptırsanız, “bu hastadır” deyip yatırırsınız hastaneye. Ergenlik dönemi için “doğal” olan şey, 40 yaş için “hastalık” olarak kabul ediliyor, çünkü davranış yaşa göre değişiyor. Bu dönemin böyle olmasının sebebi, çocukluktan yetişkinliğe geçerken bedende ve duygularda değişimlerin olmasındandır. Zorluğun nedeni ise, hızla bir çok değişimin olmasıdır. Ergenlik, hemen hemen 10 yaşında başlayıp 22 yaşına kadar süren bir dönemdir. Kızlarda ortalama olarak 10-12, erkeklerde 12-14 yaşları arasında başlar. Eğer genç 22 yaşında olgunluk dönemine geçiyor ise, o döneme kadar gencin riskli davranışları çok fazla olabiliyor. Ergen bu çağda hızlı büyüme ve değişme, tutarsızlıklar, kimliğini oturtma çalkantıları, aileden bağımsızlaşma çabaları ile haşır neşirken, anne ve baba telaşlanır ve “Eyvah, çocuğum ergenlik çağında sendromu” yaşanır.

Durun! Telaşlanmayın. Aslında ergenlik çağını anne ve baba da geçirmiştir. Tamam, geride kaldı, yaşam şartları aynı değil, devir değişti, ama bu yoldan siz de geçtiniz. Üstelik bu dönemde neler oluyor bir bakmak ve bilgileri tazelemek gerekir... Ergenlik döneminde arkadaşlık ilişkileri... ‘Ergenliği anlamak’ konulu seminerlerimde, sıkça soru sorulan konulardan birisi de ‘ergenlik ve arkadaşlık ilişkileri’ oldu. Mesela; “Oğlum çok değişti. Şimdi daha çok arkadaşlarıyla takılıyor. “Ben arkadaşlarımla takılacağım diyor’. Sanki bizden uzaklaşıyor. Bu normal mi?” Ergenlik döneminde aile dışındaki ilişkiler yoğunlaşır ve anne-babaya bağımsızlaşmaya doğru yol alınır. Bu dönemde, arkadaşlarla olan ilişkiler ön plana geçer. Ergenliğin en zor konularından biri, ailenin çocuğunun arkadaş seçimine müdahale etmek durumunda kalmasıdır. Çünkü ergenlik arkadaşlarla özdeşleşme dönemidir. Yani çocuğun arkadaşları olmak zorundadır. Eğer yoksa burada bir problem vardır ve bir uzmana danışılmalıdır. Aileler çocuğun kendisine benzeyen arkadaşları seçtiğini bilmelidir. Eğer sizin çocuğunuz problemli çocukların yanına gidiyorsa, bu durum çocukta bir problemin olduğunu gösterir. Eğer çocuğunuz problemli bir arkadaş edindiyse, “bir daha onunla arkadaşlık yaptığını görmeyeceğim” tazında tepki göstermeyin. Bu tepkiniz çocuğunuzu sizden uzaklaştırıp arkadaşlarına daha da yakınlaştırabilir. Uygun bir üslupla bu durumun yol açabileceği zararlar hakkında çocuğunuzla konuşmanız ve buna ilişkin kaygılarınızdan bahsetmeniz daha yararlı olacaktır. Tüm çabalarınıza rağmen çocuğunuz hâlâ olumsuz arkadaş guruplarına giriyorsa, çocuğunuz için bir uzmandan yardım almanız yararlı olabilir. Bilinçlenmek dileğiyle… (Psiko-Sosyal Danışman/terapist) Tlf: 06- 17 59 29 70 www.facebook. com/CompassCarePsikolojikDanismanlik - www.compasscare.nl

Dosya

CMO Başkanı Raşit Bal:

“Radikalizmle mücadel yetersiz kalıyor” CMO Başkanı Raşit Bal, Hollanda İslam Federasyonunun imamlar toplantısına katılarak, Hollanda’da baş gösteren ‘radikalizmle mücadele’ konusunda bilgilendirmede bulundu.

N

IF’in Rotterdam’da bulunan merkez binasında Bölge İrşad Başkanı Mustafa Uysal’ın organizesi ile bir araya gelen NIF imamlar, Bölge Başkanı Mehmet Erdoğan, CMO Başkanı Raşit Bal ve İGMG Genel Merkez İrşad Başkan Yardımcısı Ali Bozkurt tarafından değişik konularda bilgilendirildiler. Toplantıda ilk söz alan Raşit Bal imamlara öncelikle CMO hakkında bilgiler verdi. Daha sonra ise Hollanda’daki Müslümanların durumu ile alakalı bir çerçeve çizdi. CMO’nun 2004 yılında o zamanki Uyum Bakanı Bayan Rita Verdonk tarafından tanındığını bunu müteakip diğer bakanlıkların da CMO’yu tanıdığını bildiren Raşit Bal, CMO’nun işlevi hakkında şunları söyledi: “CMO şuan mahpushanelerdeki, ordudaki ve belediye okullarındaki dinî çalışmaları yürüten kişilerin meşru olarak atanmasını yapan

kurumdur. CMO, Hollanda’da bulunan tüm Müslüman kuruluşlar tarafından oluşturulmuş bir kurumdur. Diyanet, Millî Görüş, Süleyman Efendi Cemaati, Faslıların çatı örgütleri ve Bosnalılar gibi kuruluşlar yer almaktadır. Şu anda CMO’da 11 kuruluş yer almaktadır. Hollanda’da tahminen 450 cami bulunuyor. Bunlardan 380 tanesi CMO’da bulunan kuruluşlara ait. CMO’nun kuruluş gerekçesi daha çok şundan kaynaklanmaktaydı: Bir taraftan devlet Müslümanlara yönelik çalışma yaparken kendine muhatap istiyordu, bir taraftan da Müslümanlar kendi aralarında bir ortak çatı kuruluş altında kendi sorunlarının ele alınıp temsil edilmesini istiyordu. Her hangi bir yerdeki bir caminin tek başına üstlenemediği bazı sorunların olduğunu düşünüyordu Müslümanlar. Bu tür

sorunları bir çatı kuruluşun yapmasını istiyordu.” Bu toplantı da NIF başkanı Mehmet Erdoğan da bir değerlendirme yaptı. Erdoğan yaklaşan 15 Mart seçimleriyle alakalı değerlendirmede bulundu. NIF’in dinî bir teşkilat olduğuna dikkat çeken Erdoğan kendilerinin siyaset yapmadıklarını hatırlatırken üyelerinin yaşadıkları bu ülkede siyasi hak ve görevleri olan oy kullanma işlemini yapmaları yönünde teşvik edeceklerini söyledi. Erdoğan teşkilat olarak esasen her partiye eşit mesafede durduklarını dolayısıyla İslam’a saldırmayan yabancı ayrımcılığı yapmayan her partiye camilerinin açık olduğunu isterlerse gelip kendilerini anlatabileceklerini söyledi. Erdoğan tam kadro katılan imamları benzer konularda uyarırken katılımlarından dolayı teşekkür etti. Erdoğan her Cuma camilerde okunan hutbelerin Hollandacaya çevrildiğini ancak bunu şuan itibariyle her camide oku-

Başbakan Rutte’den ‘ülkeyi terk et’ mesajı Başbakan Mark Rutte, mart ayında yapılacak seçim için düzenlediği kampanya için verdiği ilanda halka hitaben “Kurallara uymayacaksan ülkeyi terk et” ifadesini kullandı. Liberal Parti lideri Rutte, Hollanda’daki gazetelerin birçoğuna “Bütün Hollandalılara” başlıklı tam sayfalık ilan verdi. İlan metninde toplum huzurunun bozulmasına izin vermeyeceklerini ifade eden Rutte, son yıllarda toplum huzurunu bozan davranışların arttığını belirtti. Rutte, toplumda herkesin aynı kefeye konamayacağını, bu tür davranışlarda bulunan kişilerin ayıklanması gerektiğini vurguladı. Rutte, “kurallara uymayanların ülkeyi terk etmesi gerektiğini”

savundu. “Dininden dolayı kadınlara elini uzatılması kabul edilemez” Başbakan Rutte, verdiği röportajda da toplumda bazı davranışların kendisini rahatsız ettiğini söyledi. Buna örnek olarak Müslüman birinin şoför olarak bir otobüs firmasıyla yaptığı iş görüşmesinde firma yetkilisi kadının elini sıkmamasını verdi. Mülakat sonucunda işe alınmayan kişi firmaya dava açtıktan sonra mahkemenin bu kişiyi haklı bulmasını çok tuhaf bulan Rutte,

“Bana göre otobüs firması kesinlikle haklı. Bir otobüs şoförünün dininden dolayı kadınlara elini uzatmaması kabul edilemez. Bunun için ben ve çoğu insanlar buna tepkimizi gösteriyoruz çünkü Hollanda normlarında herkes birbirine elini uzatmalı.” dedi. Ülkeye yeni gelenlerin Hollanda’daki özgürlüğü suiistimal ederek kendi kültürlerini dayatmasını “görgüsüzlük” olarak niteleyen Rutte, “Başkasından beklediğin davranışı önce kendin göstermelisin.” diye konuştu.


toplum 21

samenleving

doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 223 - Şubat/Februari 2017

Fotoğraflarla Hollanda gündemi...

lede Müslümanlar da

Zafer Ateş: “Başarılarınız gurur veriyor”

Arnhem Türk Girişimciler Derneği (TOV) tarafından düzenlenen geleneksel yeni yıl resepsiyonu yoğun bir katılımla gerçekleşti. Arnhem Belediye Başkan Yardımcısı Ron König’in de iştirak ettiği gecede, Yılın İşadamı seçilen Hacı Ali Deniz’e plaketi, Deventer Başkonsolosu Zafer Ateş tarafından takdim edilmiştir.

Hollanda bilim dünyasında altıncı profesörümüz

tulma ihtiyacının hasıl olmadığını söyledi. Erdoğan, imamlardan camilerde eğitim alan çocukların teşkilatın düzenlediği yarışmalara katılmalarını sağlamaları yönünde gayret etmelerini istedi. Kısa süre sonra yapılacak müezzinlik yarışmasını işaret etti. Aynı toplantıda İGMG İrşad Başkan Yardımcısı Ali Bozkut da İnfak ve ev sohbetleri eksenli bir sunum gerçekleştirdi. Ev sohbetlerinin son derece önemli bir faaliyet olduğunun altını çizen Bozkurt bu sayede hem üye olan hem de üye olmayan binlerce kişi ile müthiş bir iletişim ağının oluştuğunu savundu. Bozkurt Müslümanlarının sürekli ve çeşitli saldırılara hedef olduklarını belirterek, Müslümanların işlerinin zor olduğunu hatırlattı ve daha çok çalışılması gerektiğinin altını çizdi. Bozkurt son zamanlarda yapılan bazı düğünlerin tam bir rezalet olduğuna dikkat çekerek imamların bu konuyu sıklıkla işlemelerinin

Göçmen bir ailenin 6 çocuğundan biri olarak Hollanda’ya küçük yaşlarda gelen Bedir Tekinerdoğan, Wageningen Üniversitesi’ne Profesör olarak atandı. 29 elemanın çalıştığı Information Technology bölümünü geliştirmek ve araştırma programını yürütmek üzere Bölüm Başkanı olarak göreve atanan Bedir Tekinerdoğan, yaptığı Profesörlük konuşmasıyla engin vizyonunu bilim insanlarıyla paylaştı.

önemli olduğunu söyledi. Ali Bozkurt son zamanlarda bazı yerlerde imamlara karşı sergilenen davranış ve algının da yanlışlığına işaret ederek, “İnsanımız maalesef camiye yeni bir imam istihdam edilmesi söz konusu olduğunda, ilk sorusu; “imamdan ne alabilirim, nasıl istifade edebilirim” yerine, “İmama ne vereceğiz” şeklinde oluyor. Bu da çok yanlış bir yaklaşım diyerek düşüncesini dile getirdi. Toplantı, Kur’an-ı Kerim tilavetiyle son buldu. Söyleşi ve Fotoğraf: Adnan Şahin

HDV Ede Ulu Camii inşaatı tamamlandı

«

14 Ocak 2017 günü, inşaatı tamamlanan ve resmî açılışı Nisan ayında gerçekleştirilecek olan HDV Ede Ulu Camii’ni ziyaret eden ve incelemelerde bulunan Deventer Başkonsolosu Zafer Ateş, Hollanda’ya kazandırılan bu muhteşem eserden duyduğu memnuniyeti dile getirdi ve emeği geçenlere teşekkür etti.

Hollanda Adalet Bakanı istifa etti

Yozgatlılar Fedeasyonu yeni yönetimi oluştu

Yapılan ggenel kurul sonrası yönetim şu şekilde belirlendi: Başkan: Yakup Peker, Başkan Yrd.: Şerafettin Babacan, Sekreter: Bektaş Yıldırım, Sekreter Yrd.: Tahsin Özer, Muhasip: Vahdi Polatlı, Muhasip Yrd.: Adem Saydam. Üyeler: Erol Ekinci, Nuh Doğaner, Saim Er, Bahattin Gelen, Seyit Oğuzer, Yedek: Aladdin Kalın, Fahri Avcı.

Hollanda Güvenlik ve Adalet Bakanı Ard van der Steur, “meclisin artık kendisine güven duymadığını” belirterek görevinden istifa ettiğini açıkladı. Hakkında gensoru önergesi verilen Van der Steur, meclisteki görüşmenin ardından istifasını Kral Willem – Alexander’a sunacağını söyledi.Van der Steur de, 10 Mart 2015’de eski Adalet Bakanı Ivo Opstelten ile yardımcısı Fred Teeven’in istifasına yol açan, “bir uyuşturucu kaçakçısının parasının devlet tarafından aklanması” tartışmaları yüzünden görevinden ayrılmak zorunda kaldı. Bakan van der Steur, bu olayla ilgili soruşturma konusunda meclise

yeterince bilgi vermemekle suçlanıyordu. “Nieuwsuur’” (Haber Saati) programı tarafından ortaya çıkarılan olay, yaklaşık iki yıldır ülke siyasetinin gündeminde yer alıyor. Habere göre, Teeven, 2001 yılında savcılık yaptığı dönemde uyuşturucu kaçakçısı Cees H. İle para aklama konusunda anlaştı. Meclise doğru bilgi vermemekle suçlanıyor Güvenlik ve Adalet Bakanlığı’na 750 bin gulden (340 bin euro) ödemesi karşılığında, Cees H.’nin Lüksemburg bankalarında

bulunan 4 milyon 750 bin gulden (2 milyon 133 bin euro) tutarındaki para kendisine verildi.

.

Ede Alevi Kültür Merkezi hizmete açıldı

Bölgedeki Alevilere sosyal, kültürel anlamda hizmet vermek maksadıyla kurulan Ede Alevi Kültür Merkezi, resmî açılışını gerçekleştirdi. Açılışta, bölge sakinleri, STK temsilcileri ve Deventer Başkonsolosu Zafer Ateş de hazır bulundu.


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 223 - Şubat/Februari 2017

04 önden gidenler 26 22 voorlopers

“Bu memleket bir tane ‘ADAM’ yetiştirdi. O da dinci çıktı.”

Sabiha Rana (Milliyet Gazetesi Blog Yazarı)

“Melekler Yüreğinizden Öpsün Efendim” MUHTEREM ERBAKAN HOCAMIZA...

Necmettin ERBAKAN’dan söz dinlenecek sözler... ‘’Siyaset Adamı’’ dendiğinde çocukluk yıllarımda televizyonlardan izlediğim Sayın Necmettin Erbakan’ı her zaman büyük bir keyifle hatırlarım..

O

zamanlarda haberlerde, resmen şov izler gibi izlerdik siyasetçi büyüklerimizi. Öyle güzel sözler ederlerdi ki hiç birini unutmam mümkün değil.. Samimiyetle söylüyorum, bu sözlerin çoğu, özellikle en zorlu günlerimde basamak olmuştur hayatımın akışına... Bugün özellikle, Sayın Necmettin Erbakan’ın sözlerine yer vermek istemem sırf bu yüzdendir. İşte, bizleri derin düşüncelere sevk eden, anlamı içinde saklı Necmettin Erbakan’ın o meşhur sözleri: - Fırtınalara yön veren kelebeklerin kanat çırpışıdır.. - Bizim davamızda kimse kendi için yaşamaz. Herkes kardeşi için yaşar. Menfaati öldürmenin en kolay yolu budur.. - Namaz dinin direği, cihad ise zirvesidir. Biz siyaset değil cihad yapıyoruz.. - Müslüman, Hakk’ın hakimiyeti için ‘’motor’’, şerrin yok olması için ‘’fren’’ olma görevlisidir.... - Hakk’ı üstün tutmak her zaman saadet getirir.. - Millî Görüş; Bu milletin inancıdır, tarihidir, kimliğidir, ruh köküdür. - İman varsa imkanda vardır, Milli Görüşçü asla vazgeçmez. - Bir çiçekle bahar olmaz. Ama! Her bahar bir çiçekle başlar... - Irak’ta ölen bir tek çocuğun vebalini, yedi sülaleniz alnını secdeden kaldırmasa da ödeyemeyecektir.. - Kelime-i şehadet getirip iman etmekle her işimiz bitmiyor, tam aksine, kulluk imtihanımız yeni başlıyor. Yani kelime-i şehadet, bir nev’i, Kur’an programıyla yapılan kulluk imtihanına, giriş belgesidir. İslâmi tebligatta muhatabımız istisnasız bütün insanlardır. Öyle ise görüşü ve görüntüsü ne olursa olsun, davamız herkese anlatılmalı, davet her kesime yapılmalıdır. Tebliğ ve davet bizden, hidayet Allah’tandır. - Aşk, azim ve Millî Görüş tekeden bile süt çıkarır. - CİHAD: Kur’an nizamını kurmak ve yürütmek için var gücümüzle çalışmaktır. - Biz seçimler için değil, gelecek nesiller için çalışıyoruz.. - Biz mantar zihniyetli değiliz, biz çınar ağacıyız.. - Herkes Millî Görüşçüdür ama farkında değildir. - Allah’ına kul olmayan davasına er olamaz..

çıkarılamaz. Baştan sona Hak’tır, hayırdır ve hepsi, herkes için ve her yerde lazımdır. Çünkü İslâm, dünya ve ahiret saadetinin tek ilacıdır. - Şu dünyaya gönderiliş gayemiz olan kulluk imtihanını başarabilmek için, üç tane temel ve birbirini tamamlayan esas vardır: 1- Her şeyden önce İslam’ı öğrenmek, İslam’ın her konudaki emrini bilmek, 2- Öğrendiğimiz İslami esaslara göre yaşamak, Kur’an’ın hükmünü hayatımıza tatbik etmek, 3- Her yerde, her hâlde ve her meselede, mutlaka İslâm’a göre, yani İslami düşünmek. Yani, itikat ve ilmihal konularını öğrendiği ve bildiği bir kısım ibadetleri yerine getirdiği halde, ticaret, siyaset ve devlet hayatında müşrikler gibi düşünen, olayları batılı ve cahili ölçülerle değerlendiren bir kimse, hakikat nazarında Mümin sayılamaz.

- Hak’kın tesisi için çalışmamakla Batıl’ın hakimiyeti için çalışmak arasında fark yoktur... - Akıl, bir işin sonunu düşünmektir. Yani karını, zararını çok iyi hesap ederek bir işe girişmektir. Çünkü son pişmanlık para etmeyecektir. Ve “ah keşke” sözleri, akılsızlığın neticesidir. - Akıl; “şunlar, şunlar doğru ise, şunlar da doğrudur” şeklinde bir mukayese ve muhakeme (karşılaştırma ve karar verme) kabiliyetidir. İslamsız akıl, tek başına ilk ve mutlak doğruları bilemez, hayır ve şerri tayin edemez. İslamsız bütün nimetler ve saadetler eksiktir ve yetersizdir. Bu nedenle “Bugün dininizi ikmal ettim ve nimetlerimi tamamladım” ayeti en son indirilmiştir. - Akıl, bir temyiz (iyiyi kötüden seçip ayırma) yeteneğidir. - Akıl; İmanın ve İslam’ın emrinde en büyük nimet, nefsin ve şeytanın elinde ise, sebebi felâkettir. - AKP Millî Görüş gömleğini çıkarıp, Amerikan Çuvalını giyince üç şey oldu.. 1) Hidayetleri karardı 2) Hayrı, şerri ayıramıyor 3) Hayır diye şerre hizmet ediyor. Bunun sonu da helak olmaya gider, insanlık tarihinin isbatı budur. (...) - Herhangi bir durumun oluşmasında ve gelişmesinde Müslümanların üç ayrı safhada, takınacağı, üç ayrı tavır vardır: 1- Önce emredilen ve yapılması gereken bir konuda, takatımızın sonuna kadar ceht, gayret ve her türlü esbaba tevessül, 2- Olayın meydana gelişi sırasında, korku ve telâşa kapılmadan Allah’a teslimiyet ve tevekkül, 3- Sonunda ise, takdire rıza ve ortaya çıkan neticenin hakkımızdaki en hayırlı durum olduğunu kabul etmek gereklidir. - Peki, “Neden şu an Siyonistler hakim, biz mahkûmuz?” 1- Siyonistlerin batıl da olsa, kendi davalarına inancı bizden fazla olduğu için.. 2- Onların şeytani gayeleri uğrundaki gayreti ve cihadı, bizden üstün olduğu için. Siyonist emeller taşımayan, ülkemiz aleyhindeki faaliyetlere karışmayan, başkalarını ezmeyi ve sömürmeyi amaçlamayan, dürüst ve sade Yahudilere karşı hiçbir düşmanlığımız

söz konusu değildir. Biz, temel insan haklarına saygı çerçevesinde, herkesle birlikte ve barış içeresinde yaşamaya hazırız ve razıyız. - Evet, hayat; iman ve cihattır.. Bu iki değer ve dinamizme, kim sahip olursa, zaferi onlar kazanacak ve üste çıkacaktır. - Düşmanlar ve canavarlarla dolu ıssız ve karanlık bir orman kurtulmak için, nasıl ki; 1- Tehlike bölgelerini ve güvenlik yollarını gösteren bir haritaya, 2- Doğru yön tayinine yarayan bir pusulaya, 3- Ve de çevremizi aydınlatacak bir ışığa ihtiyaç vardır. İşte, haksızlık ve şeytanlıklarla kaplı bir dünyada, selamet yolunu bulmak için de, Kur’an bir harita, akıl bir pusula, iman ise önümüzü aydınlatan bir fener hükmündedir. Bunlar birbirinin tamamlayıcısıdır. Biri olmadan diğeri işe yaramaz ve kurtuluşa ulaştıramaz. - İslam’ın dışında, hiçbir Hak ve hakikat kaynağı yoktur. Fen ve hikmet, sanat ve sanayi dahi, İslam’ın içindedir ve onun bir şubesidir. İlhamını Kur’an’dan almayan hiçbir ilim ve teknik asla hayr-ı mahz olamaz, şerden ve zarardan arınmış sayılamaz. Mutlaka yeterli ve yararlı olduğu savunulamaz. Felsefelerin ve filozofların birbirini inkârı, ideolojilerin devamlı çatışması, beşeri kanun ve nazariyelerin eskimesi ve değişmesi, hatta yapılan ilaçların bile, bir müddet sonra yan tesirlerinin anlaşılması, hep bu yüzdendir. - Müslümanca düşünmenin üç temel esası vardır: 1- Dünya hayatı, çok önemli bir imtihandır. Ahiret ise, dünya hayatının hesabı ve imtihandaki artı ve eksi puanların karşılığıdır. Nefeslerimiz sayılıdır, bunlar Allah yolunda harcanmalıdır. Çünkü ölüm bize, çok yakındır. 2- İslâm Dini, Allah yapısıdır. Bunun için mükemmeldir ve tastamamdır. Haşa, zerre kadar noksanı, fazlası ve hatası bulunmamaktadır. 3- İslâm Dini, bir bütündür. Ona bir şey katılamaz ve ondan bir şey

Örneğin: Beş vakit namazı imamın arkasında ve tadili erkanıyla kılan bir insan, içinden “Camiden çıktıktan sonra, sattığım tarlanın parasını acaba hangi bankaya yatırsam?” diye geçiriyor ve rahatlıkla faiz yiyorsa, bu kişi İslami düşünmüyor demektir. - Millî Görüş çağdaş bir medeniyet projesidir. Milletimizin kendi görüşüdür. Sultan Fatih’in İstanbul’u fethederken kalbindeki inanç ne ise Millî Görüş odur. Bizim milletimiz bin yıl Millî Görüş ile dünyaya hakim oldu. Bugün de bütün dertlerimizin ilacı Millî Görüş’tedir. Bütün gücüyle ve tüm imkanıyla inandığı Hak yolunda çalışarak manen ve maddeten kalkınmış “Yeniden Büyük Türkiye’nin” kurulmasında insanlığın özlediği medeniyetin tesisinde ve bütün insanların Refah, Saadet ve Selamete ulaşması yolunda hizmeti geçenlere NE MUTLU!... Hocamızın ettiği sözlerden sonra, hocamız için edilmiş bir sözle noktayı koyalım istiyorum.. T.C. ikinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü; “Bu memleket bir tane ‘ADAM’ yetiştirdi. O da dinci çıktı.” (ANKARA, 1973) Kaynaklar: Değişik gazetelerin arşivlerinden derlenmiştir... Sayın Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocama En Derin Sevgi ve Saygılarımla. “Melekler Yüreğinizden Öpsün Efendim”

◄◄


izlenim 23 impressie

doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 223 - Şubat/Februari 2017

........................................................................................................................................................................................................................................................................................ ........................................................................................................................................................................................................................................................................................ ........................................................................................................................................................................................................................................................................................ ........................................................................................................................................................................................................................................................................................

Hollanda’yı bekleyen tehlike

A

merika Birleşik Devletleri’nde İslam ve göçmen karşıtı söylemleriyle tanınan Donald Trump’ın beklenmeyen bir şekilde seçimleri kazanması herkes için bir sürpriz oldu. Ancak Hollanda’da İslam karşıtlığıyla tanınan bir başka siyasi lider, göz göre göre iktidara tırmanıyor. Eğer kamuoyu yoklamaları ve toplumsal beklentiler doğru ise 15 Mart seçimlerinde Hollanda’nın yeni başbakanı Geert Wilders olacak ve muhtemelen hiç kimse buna şaşırmayacak. Çünkü kamuoyu yoklamalarına göre aşırı sağ Özgürlük Partisi (PVV), 150 sandalyeden oluşan parlamentoda en az 35 sandalyeyi alacak ve birinci parti olarak ülkede siyasete damgasını vuracak. Şimdi siyasi gözlemciler, akademisyenler ve özellikle de ülkedeki Müslüman gruplar, Wilders’in başbakan olması halinde ülkenin nasıl bir dönüşüm geçireceğini merak ediyorlar. Bir başka deyişle gözler seçimlerden ziyade seçim sonrası döneme çevrilmiş durumda ve insanlar olası gelişmeleri tahmin etmeye çalışıyorlar. Uzlaşma kültürüne dayanan siyaset... 15 Mart sonrası Hollanda’yı nasıl bir tehlikenin beklediğini anlamak istiyorsak şüphesiz ki ülkenin genel atmosferine, Wilders liderliğinde büyüyen Özgürlük Partisi’nin nasıl bir parti olduğuna ve ne yapmak istediğine yakından bakmak gerekiyor. Hollanda “uzlaşma kültürü”ne dayanan bir siyaset anlayışına sahip ve bu uzlaşı kültürü, İkinci Dünya Savaşı’ndan beri süren koalisyon hükümetlerinin bir sonucu. 2012 yılından bu yana ülkede liberal parti (VVD) ile İşçi Partisi (PvdA) koalisyonuna dayalı bir hükümet iş başında. Daha önce Hollanda, Hıristiyan Demokrat Parti’nin (CDA) büyük hükümet ortağı olduğu koalisyonlarla yönetildi. Liberaller hemen hemen her koalisyonda yer aldılar ve giderek de oylarını artırdılar. Bunun zıddına ülkenin geçmişinde önemli roller oynayan Hristiyan Demokratlar ve İşçi Partisi giderek zayıfladı ve bu partilerden memnun olmayan kitleler aşırı sağ partiye kaydılar. Uzlaşma kültürü ve koalisyon hükümetleri, uluslararası arenada Hollanda için bir başarı olarak görülse de aslında

ülke sakinleri açısından suya sabuna dokunmayan koalisyon hükümetleri sıkıcı bir rutin olarak algılanıyor. Seçimler oluyor, hükümetler değişiyor ama ülkede yapılmak istenen reformlar yapılamadığından halk sürekli bir biçimde aynı senaryoyu icraata koyan hükümetler geçidini izliyor. Neticede ülke insanının canına tak etmiş olmalı ki, bu kez Hollanda köklü bir değişim istiyor ve bu değişimi ancak aşırı sağ parti lideri Wilders’in gerçekleştireceğini düşünüyor! Wilders kimdir ve nereden geliyor? Wilders, siyasal kariyerine, 1997 yılında Liberal Parti’den Utrecht Belediye Meclisine meclis üyesi olarak seçilmesiyle başladı. Bir yıl sonra, yine aynı partiden Hollanda Parlamentosu’na milletvekili seçildi. Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği konusunda, partisinin grup görüşüne muhalefet ettiği için 3 Eylül 2004 yılında partisinden ayrıldı ve tek kişiden oluşan kendi grubunu (Wilders Grubu) kurdu. Bu andan itibaren Wilders’i, Hollanda’da siyasal ve toplumsal tartışmaların önemli bir aktörü ve ekseni olarak görmeye başlıyoruz. Wilders Grubu, tek kişilik bir hareket ve liberal parti VVD’nin grup görüşüne bir tepki olarak doğdu. Liberal Parti’den ayrıldığı 2004 yılında parti içinde yaşanan bazı tartışma ve olaylar, Wilders’in siyasal yöneliminin göstergesi olması bakımdan oldukça önemli. Wilders, bir arkadaşıyla (GertJan Oplaat) parti içi tartışmaları teşvik etmek amacıyla 10 maddelik bir manifesto yayınlamıştı. Manifestoda yer alan maddeler dikkatle incelendiğinde, bu iki kişinin amaçlarının partiyi daha aşırı sağ bir çizgiye çekmek olduğu anlaşılıyor. Zira bu manifestoda “radikal Müslümanların sınır dışı edilmesi, üç kez suç işleyen kişilere müebbet hapis cezası verilmesi, gelişme yardımlarının yarıya indirilmesi, sol partilerle asla bir koalisyon hükümetinin kurulmaması ve nihayet Türkiye’nin AB’ye hiç zaman alınmaması” gibi daha çok aşırı sağcı söyleme uygun düşen önlemler öneriliyordu. Özgürlük Partisi’nin kuruluşu ve gelişmesi 2005 yılının mart ayında Wilders, 19 sayfalık “Bağımsızlık

Bildirisi”ni açıklayarak, Özgürlük Partisi’nin (Partij voor de Vrijheid) kurulduğunu kamuoyuna deklare etti. Bu bildiride Wilders, kendisini milliyetçi (nationalistisch) değil, yurtsever (patriottisch) olarak tanımladı. Böyle bir tanım, Hollanda toplumunda ve siyasetinde anlaşılır bir dil; Hollanda, milliyetçiliğin daha çok Alman nazizmi ve aşırı sağcılıkla özdeşleştirildiği bir ülke. Bu olumsuz çağrışımlardan kurtulmak için Wilders, daha işin başından itibaren kendisine ve partisine uygun bir söylem olarak yurtseverliği buldu. Fakat bildiriyi inceleyen ve yorumlayan uzmanlar, partinin Hollanda siyasetinde son yıllarda sivrilmiş başka bir aşırı sağcı olan Pim Fortuyn ve onun çizgisindeki LPF (Pim Fortuyn Listesi) ile ortak noktalara sahip olduğunu tespit etmişlerdi. Özgürlük Partisi, ilk girdiği 2006 seçimlerinde yüzde 6 kadar oy alarak 9 milletvekili çıkarırken, bir sonraki seçimlerde oylarını yüzde 150 artırarak, toplam oyların yüzde 15’inden fazlasını toplamayı başardı. Nereden bakılırsa bakılsın Özgürlük Partisi, 1,5 milyona yakın bir seçmen grubunu ikna etti ve bu gücüyle, Hollanda’nın en büyük partilerinden Hıristiyan Demokrat Partisi’ni geçerken, İşçi Partisi’ne de yakın bir güce ulaştı. Başka bir deyişle Wilders partisini Hollanda’da büyük partilerle yarışan bir konuma yükseltti. Bu, siyasette çok fazla ömrü olmayan bir kişi ve yepyeni bir parti için oldukça dikkat çekici bir başarı. Hangi kesim Özgürlük Partisi’ne ilgi duyuyor? Bu sorunun cevabını bulmak için 2010 seçim sonuçlarını incelemek yeterli olacak. 2010 yılında yapılan seçimlerde en fazla oy kaybeden parti, Hıristiyan Demokrat Parti olmuştu. Bu parti, yüzde 26,5 gibi bir orandan yüzde 13,6 oranına kadar düştü. Yani yüzde 13’lük bir oy kaybına uğradı. Öte taraftan Sosyalist Parti de, epeyce bir oy kaybına uğrayarak bu seçimlerden zararlı çıktı. İşçi Partisi için fazla bir kayıp söz konusu değil, ama o da kaybeden tarafta yer aldı. Kısacası bu seçimle birlikte Hollanda siyaseti aşırı sağa doğru bir kayma yaşadı ve Özgürlük Partisi, özellikle Hıristiyan Demokratların tabanından oy alarak bu kaymayı gerçekleştirdi. Hollanda’da 2012 yılında yapılan son seçimlerde Liberal Parti bir

TÜMSİAD üyeleri ticareti canlandırmak için buluştu Türkiye’nin en aktif sanayici ve işadamları derneklerinin başında gelen TÜMSİAD, geleneksel olarak her sene düzenlediği Genel İstişare Kurulu’nun (GİK) 9’uncusunu 2629 Ocak 2017 tarihleri arasında Antalya’da gerçekleştirdi. 2016 değerlendirmesinin yapıldığı, 2017 stratejik planının görüşüldüğü

kurulda otomotiv, inşaat, gıda, tekstil ve daha birçok sektörden TÜMSİAD üyesi ülke ticaretini geliştirmek üzere biraraya geldi. Avrupa Girişimciler Birliği (EUBA) olarak Hollanda’yı temsilen katılan Başkan Aras, genel kurulun hayli verimli geçtiğine ve durağan bir süreç yaşayan ekonomiye ivme

kazandırılması noktasında ciddi planların yapıldığına dikkat çekti. EUBA olarak Hollanda’ya dönük faaliyetler yürttüklerini belirten Aras, iki ülke arasındaki ticartin artırılması yönünde çalışmalar yaptıkalrını ve bunun, EUBA üyeleri arasında da yaygınlaşarak devam edeceğine vurgu yaptı.

sürpriz yaparak parlamentoda 41 sandalye ile ülkenin en büyük partisi oldu. Bunu takiben İşçi Partisi 38 sandalye elde ederek ikinci büyük parti konumuna yerleşti. Doğal olarak bu seçimin kazananları olmaları bakımından bu iki parti ülkede hükümeti kurma görevi aldılar ve o günden beri ülkeyi yönetiyorlar. Son seçimlerde sandalye sayısı 15 olan Özgürlük Partisi’nin, önümüzdeki mart seçimlerinde en büyük parti haline geleceği tahmin ediliyor. Bir başka deyişle, oldukça renkli ve parçalanmış bir parlamento yapısına sahip Hollanda’da, diğer partiler oy kaybederken Özgürlük Partisi 3538 sandalye ile meclisin en büyük grubunu oluşturacak. Seçim beyannamesi ve beklenenler... Daha önceki yıllarda, diğer partiler gibi görece detaylı bir seçim beyannamesi hazırlayan Özgürlük Partisi bu seçimlere tek sayfalık bir beyanname ile giriyor. Bu beyannamede iki satır giriş cümlesi ve toplam 11 maddelik bir liste yer alıyor. İlk cümle milyonlarca Hollandalının ülkedeki “İslamlaşma”dan şikâyetçi olduğunu belirtiyor, ikinci cümle ise göçmenlere ayrılan bütçenin “normal Hollandalı”ya harcanacağını duyuruyor. 11 maddelik listenin ilk maddesi, “İslam’dan arındırma” başlığı altında yapılacak faaliyetleri sıralıyor: “Müslüman ülkelerden gelen göçmenlere sınırların kapatılması, mültecilere verilmiş oturum ruhsatlarının iptal edilmesi, kamu kurumlarında başörtünün yasaklanması, kamu düzeniyle çelişen başka İslami simgelerin yasaklanması, tüm camilerin kapatılması, Kur’an’ın yasaklanması, çifte vatandaşlığa sahip suç işleyenlerin vatandaşlıktan çıkarılması ve sınır dışı edilmesi, radikal Müslümanların tedbiren içeri alınması ve Suriye’ye giden cihatçıların ülkeye dönmelerinin engellenmesi.” İkinci maddede Hollanda’nın Avrupa Birliği’nden çıkması ve bağımsızlığı vurgulanıyor. Üçüncü madde, doğrudan demokrasinin, başka bir deyişle referandumun uygulanmasını içeriyor. Diğer maddelerde kiraların düşürülmesi, bakım işlemlerinde özkatkının kaldırılması, gelişmekte olan ülkelere yardımın kesilmesi, bakım sektöründe tasarrufların kaldırılması,

Analiz Kadir Canatan kadircanatan@yahoo.com

gelir vergisinin düşürülmesi, taşıt vergisinin yarı yarıya indirilmesi gibi somut önlemler sıralanıyor. Hollanda’yı karanlık günler bekliyor... Seçim programı incelendiğinde aslında bir yandan İslam’la mücadele edilirken diğer yandan da dar gelirli kesimlerin yararına iyileştirmeler yapılmak istendiği açıkça görülüyor. Böyle bir program özellikle dar gelirli, emekli, işsiz ve yoksul Hollandalıların hoşuna gidiyor ve aşırı sağa ilgiyi artırıyor. Bu da aşırı sağın bir diğer özelliğini gösteriyor: Karmaşık sorunlara basit çözümler önermek. Seçim programının kendisi bile herkesin anlayabileceği kadar kısa ve basit bir program. Özetlemek gerekirse, 15 Mart sonrası dönemde Hollanda’yı kötü ve karanlık günler bekliyor. Aşırı sağın bazı önlemleri tam olarak uygulaması mümkün görünmese de toplumsal ve siyasal gerilimlerin üst düzeye çıkacak muhakkak. Amerika’da olduğu gibi iktidar karşıtlarının sokağa çıkması ve “hükümeti istemiyoruz” şeklinde sloganlar atması beklenebilir. Ülkede bugüne kadar Müslümanlar üzerinde estirilen psikolojik terör, birçok Müslümanın kendi ülkesine dönme eğilimlerini artırabilir ve bu şekilde geri dönüş akımı hızlanabilir. Bu doğal olarak Hollanda’nın uluslararası arenada, bugüne kadar sahip olduğu misafirperver, hoşgörülü ve açık ülke imajını kökünden sarsacak. Bu gelişmeler karşısında monarşinin ve muhalefetin oynayacağı rol kritik bir önem arz ediyor. Bugüne kadar yerleşik siyasi partiler kendi tabanlarındaki kaymaları engellemek için aşırı sağa prim veren popülist politikalar izlediler ve bu politikalar aşırı sağı engellemek yerine büyüttü. Bu durumda söz konusu partilerin de bir nevi günah çıkartmaları ve kendilerini gözden geçirmeleri gerekecek. (Sabahattin Zaim Üniv. Öğr. Üyesi)

◄◄


24 toplum

maandblad/aylık gazete doğuş nr. 223 - Şubat/Februari 2017

samenleving

STK’LAR SEÇİMDE NASIL BİR YOL İZLEYECEKLER? “Türkiye seçimlerine gösterdiğimiz ilgiyi bu kez Hollanda’mız için gösterelim”

âdeta alkış tutan Türk adı taşıdıkları için oy verdiklerimiz… Ah, ne hayal kırıklıkları yaşadı bu millet, âdeta bir buhran…

1986’daki heyecan âdeta seneler içinde yok olup gitmiş gibiydi. Oy kullanan insanımızın sayısı âdeta utanç verici ve her hâlükârda üzücüydü.

“Hollanda’nın kaderine ortağız” Gönül ister ki herkes mevcut siyasi partilerin tüzüklerini inceleyebilsin, yorumlayabilsin ve ona göre oyunu kullansın. Maalesef kısa zamanda bu olacak gibi değil. En azından şu yaşanılan hayal kırıklıkları bazı konularda gözümüzü açmalı. Türk milleti maalesef son yaşanan baskı ve dışlanma politikalarıyla kötü bir gündem oluşturmakta. Aşırı sağa kayan siyaset bunun kısa bir sürelik olmadığını göstermektedir. Uyum maskesi altında baskılar gittikçe artmaktadır, oysa uyumun doğru dürüst bir tarifi bile yapılmamaktadır. Her şeye rağmen bizler pes etmemeliyiz, işin kolayına kaçıp susmamalıyız. En azından 15 Mart tarihinde yapılacak olan seçimlerde sesimizi en “gür” biçimde duyurmaya çalışmalıyız. Mevcut düzenin partilerini beğenmeyenler için yeterince yeni alternatifler mevcut. Belki içlerinde bizim değerlerimize saygılı, bizim gibi düşünen, ötekileştirmeye karşı savaş açmış parti ve milletvekili adayları vardır. Bu konuda belki de 15 Mart vicdanen rahatça oy kullanılabilecek bir fırsattır. “Analar ne yiğitler doğurur” sözünü aklımızdan çıkarmayalım.

1

5 Mart’ta seçenekler normalinden daha çok Hep işin kolayına kaçıyoruz, bir gün de olsun aynanın karşısına geçip öz eleştiri yapma cesaretini bile kendimizde bulamıyoruz. Ya aşırı tutucu olup bağnazlık ile hayat sürüyoruz, ya da âdeta dalından kopmuş bir dal misali her yöne doğru savrulabiliyoruz. Bilmeden, farkına varmadan kendimizle âdeta alay ediyoruz. Oysa hiç gerek yok bunlara. Değerlerden taviz vermeden zamana ve mekâna göre insan tercihlerini yapabilmelidir, gelişime hep açık olmalıdır.

Hollanda’da 1986 yılında ilk defa Türk insanı yerel seçimlerde oy kullanmaya başlamıştı. Ne heyecanlı seçimdi o, hâlen hatırlarım. Herkes âdeta heyecan içinde sandığa koşmak için sabırsızlanıyordu. Ve âdeta toplu olarak yabancılara iyi davranan partiye (PvdA) “Allah Allah” dercesine yüklenme yapılmaktaydı. Ve sonradan, bu siyasi parti konusunda kitlesel olarak bir hayal kırıklığı… Son otuz yıl içerisinde nice seçimler yapıldı; Milletvekilliği Seçimleri, Eyalet Seçimleri, Avrupa Parlamentosu Seçimleri, Referandum vs.. Hepsinde de hatırı sayılır sayıda olan Türk seçmen kitlesi oy kullanma hakkına sahipti. Bu sefer bu seçimlerde de başka bir hayal kırıklığı yaşamıştık.

Türkler olarak bu ülkede bir azınlığız, fakat aynı zamanda Hollanda toplumunun vazgeçilmez bir parçasıyız, Hollanda’nın kaderine ortağız. Doğrudur ki azınlık olarak yönetimde etkimiz zayıftır, fakat yön vermede elimizde olan her fırsatı mutlaka değerlendirmeliyiz. Sadece kendi haklarımıza değil, toplumun bütün haklarına sahip çıkmalıyız. Nice azınlıklar var ki çoğunluktan daha etkili olabiliyor. Onun için verilen her fırsat kullanılmalı, Türk insanı OY’unu namusu olarak kabul edip değerlendirmeli. Yukarıda bir hayal kırıklığından bahsetmiştik. Bunun yanında daha nice hayal kırıklıkları yaşandı. Bizim için “en iyisi” deyip topluca oy verilen PvdA yapmış olduğu faaliyetler ile hayal kırıklığına uğrattı. VVD, CDA, D66, SP; hepsinde bir hayal kırıklığı ile karşı karşıya kalındı. Ya uyum konusunda, ya Ermeni sorunu dayatmasında, ya STK’ları dışlama konusunda ya da terör örgütlerine bakışları konusunda. Açıkçası mevcut düzenin partilerinden bir hayli hayal kırıklığı yaşamıştır bizim Türk seçmeni. Ya adı “Türk” deyip de oy verdiklerimizin arasından çıkanlar; toplumu beğenmeyip bizi âdeta kamuoyuna şikâyet edenler, terör örgütlerini alkışlayanlar, Ermeni sorununu fırsat verin “Bozkurtlara” dahi bunu anlatıp kabul ettiririm diyenler, Wilders’in su yoluna gidenler. Türkçe derslerinin okullardan kaldırılmasında, aile birleşiminde zorlaştırmaların, Türk gençliğini âdeta tamamının IŞİD’çi diye gösteren araştırmalara ve daha nice olumsuzluklara ses çıkarmayıp

“Kendi ve neslimizin geleceği için oyumuzu verelim!”

1

5 Mart 2017 tarihinde Hollanda’da parlamento seçimleri var. Birinci neslin uzun ve meşakkatli uğraşlar sonucu Hollanda’da elde edilen Türkler için seçme ve seçilme hakkını kullanmak boynumuzun borcudur. Türkiye’de, anavatanımızda, olan her türlü gelişmeleri takip eden bizler, geleceğimiz, neslimiz için burada, Hollanda’daki, gelişmeleri de takip etmeliyiz ve burada yapılan her seçime katılmak zorundayız. Bir Alman’dan duyduğum şu sözler ne kadar ibretli: “Siz Türkler, evlatlarınız için canınızı verirsiniz ama onlara zaman ayırmazsınız”.

Ne kadar doğru ve acı bir söz. Unutmayın, vereceğiniz oy ile büyük bir ölçüde geleceğinize de yön vereceksiniz. Kendinizi düşünmüyorsanız neslinizi, torunlarınızı düşünerek seçimlere katılınız ve oyunuzu kullanınız. Parlamento seçimlerine gelince, “hangi partiye oy vereceğiz? diye düşünebilirsiniz. Bilirsiniz, Nasreddin Hoca’nın bir hikâyesi vardır... Bir gün hoca damdan düşer, tüm komşular başına üşüşür: “Hocam, nasılsın, sana nasıl yardım edelim?” diye sorarlar. Hoca da sorar: “İçinizde damdan düşen var mı?” diye. Oradakiler “yok” deyince, Hoca “siz benim hâlimden anlamazsınız, bana damdan düşen birini getirin, benim halimden ancak o anlar” der. Bilmem anlatabildim mi? Parlamento seçimlerinde tercihiniz, bizim hâlimizden anlayan parti veya partiler olmalıdır. Şu bir gerçek ki, Hollanda’da geçmişten beridir var olan hiçbir parti artık

Türkiye seçimlerine göstermiş olduğumuz aşırı ilgiyi hadi gelin bu sefer vazgeçilmez bir parçası olduğumuz Hollanda’mız için gösterelim! Türkiye seçimleri sayesinde kutuplaşan milletimiz 15 Mart’ta şöyle bir bütün olarak sandıklara gitse ne güzel olur ama! Birilerine âdeta bir demokrasi şamarı indirebilsek. Milletvekillerinin oluşumunda katkı sağlasak. Dedik ya bu sefer seçenekler normalinden daha çok, hadi bu fırsatı değerlendirelim artık…. Hadi bu seçimler konusunda bir öz eleştiriden başlayalım. Murat Gedik Hollanda Türk Federasyonu bizi temsil etmemektedir, bizim hâlimizden anlamamaktadır. Bizleri sadece bir “oy” potansiyeli olarak görmektedirler. Ve, gayeleri aynı partiden, seçilmesi zor yerde, fazlaca Türk aday göstererek onların seçilmesini değil de partiye oy kazandırmasını sağlamaktır. Giderek artmakta olan İslam ve göçmen karşıtlığı sanki her partinin ortak bir programı hâline geldi. Artık sadece aşırı sağ (veya aşırı sol) parti değil de hemen hemen her partinin seçim programları yabancılara ve Müslümanlara karşı katı entegrasyon kuralları içermektedir. Bu ülkenin başbakanının (Rutte) mültecilere ve üçüncü nesil Faslı ve Türklere (yani bizim çocuklarımıza) Hollanda’yı terk etmesini söylemesi Hollanda ve Hollanda’da yaşayan bizler için ne vahim bir durumdur. Şayet seçimlerde ağızlarının payını vermezsek, sadece üçüncü nesil değil artık hepimiz toptan bu ülkeyi terk etmeyi düşünmeliyiz. Kendi geleceğiniz ve neslinizin geleceği için sandığa gidin ve oyunuzu verin!.. Selametle kalın. Uğur Arısoy Batı Avrupa Türk İslam Merkezi

“Bu gidişattan ilk zarar görecek insanlar azınlıklardır.”

H

ollanda Avrupa’daki ve Hollanda’daki gidişatı nasıl buluyorsunuz ?

Gerek Avrupa’da, gerek Hollanda’da giderek gerginleşen bir atmosfer oluşuyor. Özellikle idari manada düşündüğümüz zaman yönetimde, yöneticilerde sağa doğru evrilme ve ırkçı partilerin, aşırı sağ’ın güçlenmesi sözkonusu. Bu da etki tepki meselesi ile buradaki söylemlerindeki kullandıkları üslup, yabancıları hedef alan çıkışları neticesinde buradaki Müslümanlar ve göçmenler bundan hayli tedirgin. Sadece Hollanda’da değil, Avrupa’nın genelinde bu böyle. Bundan dolayı bir huzursuzluk var. Buna, camii saldırıları gibi lokal problemleri de eklediğiniz zaman huzursuzluk biraz daha artıyor. Geçenlerde bildiğiniz gibi Culemborg’da bir caminin yakılmış olması da bunun acı bir örneğidir. Bu gibi söylem ve eylemler buradaki insanları tedirgin ediyor. Eğer bunlara tedbir alınıp bunların önlerine geçilmezse, siyasiler kullandığı dili üslubu yeniden gözden geçirip buradaki bu mozaiği zedeleyecek şekilde sertliklerini devam ettirecek olurlarsa burada güvenlik sorunu olmak üzere birtakım sorunlar yaşanabilir. Bundan da en çok endişe duyan, bundan ilk zarar görecek insanlar azınlıklardır. Camisi yakılırsa,

molotof kokteyl atılırsa, camisinin kapısına domuz kellesi getirilip bırakılırsa bu insanlar tedirgin olurlar. Bu da insanların aile hayatına, iş hayatına yansır olumsuz alanda gelişme olur. Toplumda ayrışmayı, marjinalleşmeyi beraberinde getirir, bunun da hiç kimseye faydası olmaz. Bu manada Avrupa’da Hollanda’da gidişatın pek sağlıklı olmadığını düşünüyorum. 15 Mart’ta genel seçimler var Hollanda’da, bunun bize yansıması nasıl olur ? Zannediyorum Hollanda’da seçimlerin yaklaşmış olmasından dolayı sivri dili kullanan partiler var. Bu da toplumu geriyor. Seçimler yaklaştığında böyle bir “günah keçisi” aranıyor. İlk akla gelenler de Müslüman toplumlar oluyor. Bu noktaya dikkat edilmesi lazım. Ben kendi insanımızın, siyasi katılım noktasında özellikle gençlerimizin, partilere üye olmasını özellikle arzu ediyorum. Buradaki belediyelerden başlamak sureti ile yerel yönetimlerden parlamentoya doğru bu toplumun içerisinde siyasal katılımı sağlamak ve birinci ağızdan derdimizi o insanlara anlatabilmemiz lazım. Başta Hollanda olmak üzere Avrupa medyası bizi yanlış tanıtıyor. Bu manada, bizim kendimizi tanıtacak güç ve imkâna kavuşmamız gerek. Oktay Dalmaz Kuzey Hollanda Millî Görüş Başkanı

Anket sonuçları değişmedi Kime oy vereceklerini bilmeyenlere Stemwijzer desteği Hollanda’da 15 Mart 2017 tarihinde gerçekleşecek olan genel seçimde kime oy vereceği konusunda kararsız olan vatandaşların başvurduğu Stemwijzer’ın online olacağı açıklandı.

H

ollanda’da yapılan son anket sonuçlarında ırkçı parti en büyük parti olurken DENK’in oranı sabit kaldı. Televizyon proğramı EenVandaag tarafından GfK araştırma bürosuna yaptırılan De Stemming anketinde PVV ile VVD en büyük parti oldu. PVV 31 sandalye ile birinci sırada VVD ise 24 sandalye ile ikinci sırada yer aldı. PVV ve VVD partilerinin ardından CDA (17), D66 (16) de SP (15) ve GroenLinks (14), Hollanda’nın değişmeyen oranlarda kalan partileri olarak belirlendi.

Seçmenlerin kararsız kaldıklarında Stemwijzer veya Kieskompas gibi sitelerde soruların sorulara verdikleri yanıtların ardından çıkan sonuçlarda kendilerine en yakın düşünceye sahip partiler belirleniyor. Bu sayede kararsız veya fikri olmayan vatandaşların partiler hakkında biraz olsun bilgi sahibi oldukları belirtiliyor. 2012 Yılında yapılan genel seçimde Stemwijzer sitesini 4,8 milyon kişinin ziyaret ettiği bilgisi verildi. Stemwijzer sitesinin önümüzdeki Pazartesi günü saat 12.00’dan sonra online olacağı aktarıldı. Kieskompas sitesinin ise 11 Şubat tarihinde hizmete açılacağı bildirildi.


opinie

07 görüş 25

doğuş aylık gazete/maandblad nr. 223 - Şubat/Februari 2017

STK’LAR SEÇİMDE NASIL BİR YOL İZLEYECEKLER? “Milletimiz mutlaka sandığa gitsin ve söz sahibi olabilmek için oyunu kullansın!”

T

ürk İslam Kültür Dernekleri Federasyonu olarak 15 mart 2017 yapılacak olan Parlamento seçimlerini yakından takip ediyoruz. Bu konuda milletimizi bilgilendireceğiz. Son gelişmeler... Sağ kesimi temsil eden siyasiler ve başta Hollanda Başbakanı ve Liberal merkez sağ parti (VVD) lideri Mark Rutte olmak üzere Türklerin ve Müslümanların üzerinden seçim propagandası yapmayı hedef seçtiler. Başbakan Rutte, darbe girişimi protestosunda Türk kökenli bir genç gazeteciye ‘defolun’ diye bağırdığı görüntüler üzerine hissettiği ilk duyumun, ‘Sen defol git’, olduğunu halen çok iyi hatırlıyoruz. Türkiye’ye defol git anlamında demişti fakat bahsettiği genç Hollanda’da doğup büyüyen birisi idi. Zaten Özgürlük Partisi (PVV) lideri Geert Wilders camileri kapatmayı çok arzuluyor ve Hristiyan Demokratlar da (CDA) din görevlilerimizle ne hikmetse pek yakından ilgileniyor. Böyle gergin bir ortamda sandığa gideceğiz. Bir çok siyasi parti şimdiden PVV ile koalisyon ortağı olmayacağını dile getirmişlerdir. Bu bizleri biraz rahatlatsa da ülke genelinde artan ırkçılık düşündürücüdür. Adayların belirlenmesi... Bir çok siyasi parti aday belirlerken, başta Sosyal Demokratlar (PvdA) olmak üzere Türk kökenli aday-

adaylarını Türkiye’deki siyasi görüşlerinden dolayı liste dışında kalmışlardır. Bu tutumu yerinde bulmadığımı ve kınadığımı belirtmek isterim. Çünkü çift kültürlü insanlarımız artık ikinci vatanımız olan Hollanda için bir velinimettir. Bizleri temsil edebilecek Türk kökenli adaylar ilk defa böyle ‘özel seçilmiş ince elenmiş sık dokunmuş’ kişilerdir. Bu durumda milletimiz oyunu kullanırken milletvekili adaylarını çok iyi tanımaları gerekiyor. Türk kökenli adayların partilerde dağılımı: Son seçim anketi sonuçlarına göre Türk kökenli aday-adaylarının seçilme şansları: • VVD, 1 Aday ve seçilebilir durumda • PvdA, 3 Aday ve üçüne de tercihli oy gerekiyor • Yeşil Sol, 3 Aday ve ilk ikisi seçilebilir • D’66, 1 Aday ve tercihli oy gerekiyor • SP, 3 Aday ve ilk ikisi seçilebilir • CDA, 1 Aday ve tercihli oy gerekiyor • DENK, 8 Aday ve ilk ikisi seçilebilir Tercihli oyla seçilebilmek için aşağı yukarı 16 bin oy almaları gerekiyor. Partiler... 2012 seçimlerinde 15 sandalyesi olan ve son anketlere göre Irkçı Özgürlük Partisi (PVV) 33 sandalye çıkartacağı görünüyor. Görüldüğü gibi bu dört yıl içinde sandalyeler ikiye katlanıyor. Buna sebep olarak son yıllarda oluşan mülteciler sorunu, Müslümanlık adına yapılan terör olayları ve halkın refahındaki düşüş bu sağ partileri ön plana çıkartıyor. Sol’un temel felsefesi, zenginlerden alıp fakirlere ve muhtaçlara dağıtmak idi, ancak VVD-PvdA koalisyonu bence bunun en kötü örneğidir. Emeklilik yaşının 67’ye çıkartılması, istihdamdaki açıklık, sağlık ve

eğitim sektöründe gerileme vs. Bu iki partinin tekrar koalisyon ortağı olacaklarını tahmin etmiyorum. DENK partisi yeni bir oluşum ve şu an parlamentoda iki Türk kökenli milletvekili bulunuyor. Son anketlere göre 3 sandalye çıkarabilir durumda. Yaptıkları siyasetle, ilgi çekmeyi başarmış durumdalar. Parti programına bakılırsa, birliğe, beraberliğe ve eşitliğe çok önem veriyor. Anketlere göre Hollanda’daki Türk seçmenin yüzde 66’sı Hollanda siyasetine güven duymamaktadır. Bu durumda Türk seçmeni Hollanda siyasetine ders vermek için DENK’e yüklenebilir. Seçmenlerin dikkatine... Hollanda’da yaşayan 470 bin Türk vatandaşından 230’bini oy kullanabilecek durumda çifte vatandaş. Hollanda’da seçmen sayısı 13 milyon civarında. Genele bakılırsa bizim oy potansiyelimiz yüzde 1,7 civarında. Devede bir kulak kalsa bile koalisyonlu hükümette ‘küçük partilerde’ söz sahibi olmak için yeterli olabilir. Çünkü anketteki oy dağılımına göre 3-5 partili koalisyon hükümetinin kurulması söz konusu. Seçimlerden üç hafta önce seçmen pusulaları adreslere gönderilir. Reklam diye sakın çöpe atılmasın. Seçmenler vekalet ile oy kullanabilir. Yaşlılarımıza bu konuda yardımcı olabiliriz. Bir seçmen kendisi ile birlikte en fazla üç oy kullanabilir. Milletimiz mutlaka sandığa gitsin ve söz sahibi olabilmek için oyunu kullansın. STK’lara çağrı! STK’ların, milletimizi seçmen sandığına taşımak için iyi mobilize olması lazım. Biz Türk İslam Kültür Dernekleri Federasyonu olarak dernek yöneticilerini bu konuda bilinçlendirmeye gayret ediyoruz. Parti programlarını çift lisanda özetleyip STK binalarında asılmak üzere göndereceğiz. Aydın Üre - Türk İslam Kültür Dernekleri Federasyonu Başkanı

“Biz de bu ülkenin bir evlâdıyız diyelim ve hep birlikte sandığa gidelim” Seçime katılan siyasi partilerin aday listelerine baktığımızda, siyasi partilerin bizlerin tercihlerini dikkate almadıklarını görmekteyiz. Bana göre bunun iki nedeni var: Birincisi, sağ bakış açısının partilerde hâkim olması, diğeri de DENK partisinin sadece Türklere yönelik olduğu imajının oluşturulması.

H isterim.

ollanda Türk toplumunun Hollanda’daki gelişmelere olan duyarlılığını sorgulayarak başlamak

Yıllardır, özellikle hakların savunulması konusunda Hollanda Türk toplumunun çok etkin bir çalışma yaptığını söylemek doğru olmaz. Yaklaşan bu seçimleri de bu çerçevede değerlendirmek isterim. Türkiye’ye odaklı düşünme ve yaşama bizleri içeresinde yasadığımız Hollanda toplumundan uzaklaştırmakta, aramızdaki mesafeler açılmaktadır. Hele Batı’da Müslümanlara ve Türklere karşı değişik bakış acısı bu mesafeyi daha da artırmaktadır. Bütün bu olumsuzluklara rağmen yüzümüzü yaşadığımız Hollanda’ya çevirmek zorundayız. Önümüzde seçimler var ve partilerin çoğunluğu Müslümanlara karşı önyargılı beyanlar yaparak oy oranlarını artırma telaşındadırlar. Sadece Hollanda’da değil batıdaki bu eğilim, bizlerin durumunu daha da zorlaştırmaktadır. Buradan yola çıkarak özellikle Türk toplumu seçime büyük oranda iştirak etmeli ve oylarını kullanmalıdırlar. Oy kullanarak varlıklarını ve bu ülkenin kendileri için değer ifade ettiğini göstermek zorundadırlar.

Denk partisinin sadece Türklerin partisi olarak siyasi hayatta var olması doğru değildir. Herkese hitap eden bir partidir. Değinilmeyen sorunlara değinen, verilmeyen hakları alabilen, unutulanların sesi olmaya muktedir bir parti olmalıdır. Ve de öyledir. Seçimlerden iyi bir sonuç alması hem bizim için hem de Hollanda siyaseti için çok önemlidir ve büyük kazanımdır. Türk toplumu, yaşadığımız bu toplumda her yerde, her alanda olmalıdır. Öncelikle kendi arasında barışık ve kucaklaşmış olmalıdır. Türkiye endeksli fikrî farklılıklarımızın bu ülkede bir değeri yoktur. yaşadığımız ülkedeki sorunlarımızın çözümüne de katkısı yoktur. Bu ülkeye göre şekillenmeli ve birlikte hareket etmeliyiz. Varlığımızı sürdürebilmenin tek yolu budur. Farkında olmadığımız gücümüzün bu seçime en yüksek düzeyde katılarak, siyasilerin, bizim de varlığımızın farkına varmalarını sağlayalım. Organize olarak yürütülecek bir çalışma neticesinde, bizi ötekileştiren siyasilere oylarımızla müsbet manada bir cevap vereceğimize inanıyorum... Son olarak; haydi sandığa gidelim. Bizde bu ülkenin bir evlâdayız diyelim… Durmuş Doğan - TOVER Başkanı DTİK Avrupa Komite Üyesi

“İş pazarında eşit muamele gören ve eşit şansa sahip olanların topluma aidiyet duygusu da doğal olarak güçlü olur.” partisi o denli gerilere düşecektir. Ama eğer sorumluluğumuzu ıskalar, nemelazımcılık yaparsak, Wilders’in partisinin oy oranı o kadar artacaktır. Bu nedenle tek bir oyun bile olağanüstü önemi vardır.

G

enel seçim yaklaşıyor. Önümüzdeki Mart ayında tekrar sandık başına gideceğiz. Bu seçimin daha önceki seçimlerden farklı olduğunu hepimiz biliyoruz. Çünkü hem dünyada, hem de Hollanda’da hepimizi kaygılandıran olumsuz gelişmeler yaşanıyor. Genel olarak dünyada sağ popülist, ırkçı, milliyetçi bir rüzgâr esiyor. Bu nedenlerle, önümüzdeki seçimde ilk görevimiz sandık başına gitmektir. Sandık başına gidip, oy kullananların sayısını ne kadar artırırsak Wilders’in

Seçimlere katılan ve parlamentoya girmek şansı olan bütün partilerin seçim programlarını inceledik, göçmenlerle ilgili olanları dikkatle gözden geçirdik. PVV hariç genellikle olumlu önerler içerdiklerini gördük. Ne var ki, bu önerilerin çoğunluğu, daha önceki seçimlerde olduğu gibi, genellikle kâğıt üzerinde kalıyorlar. Seçimlerden sonra bu öneriler unutuluyor, hele iktidara ortak olduklarında tümüyle rafa kaldırılıyor. Siyasi partilerin verdikleri sözü sürekli gündemde tutmaları ve savunmaları için göçmen kökenli adayların seçilebilir yerlerde aday gösterilmeleri büyük önem taşımaktadır. Ne yazık ki mevcut tablo bunu göstermiyor. Göçmen kökenliler siyasi partilerde gerektiği ölçüde temsil edilmiyorlar.

Bunun da seçimlere katılım oranını olumsuz etkileyen bir faktör olduğunu hatırlatmakta fayda var. Göçmen kökenlilerin siyasi partilerde aktif olarak çalışmaları teşvik edilmeli, yetenekli olanlar eğitilmeli ve önü açılmalıdır.

gelecek açısından bizi ciddi olarak kaygılandırıyor. İyi bir eğitim her şeyin başıdır. Çocuklarımıza iyi bir eğitim veremezsek, daha sonra ortaya çıkabilecek olumsuz sonuçlardan biz sorumlu oluruz. Hem Hollanda’da, hem de bütün dünyada radikalizmin arttığı mevcut koşullarda eğitimin ne İstemlerimiz nelerdir? denli önemli olduğunu hatırlatmaya Biz HTİB olarak eşit haklar gerek bile yoktur. Siyasi partilerden mücadelesini 43 yıldır sürdürüyoruz. bu konuda somut ve uygulanabilir Mücadele ederek birçok hakkı elde öneriler bekliyoruz. ettik ama bugün hâlâ çözülemeyen birçok sorunumuz var. Bunların en İkinci önemli konu iş pazarındaki başında eğitim ve iş pazarı geliyor. ayırımcılıktır. Fazla söze gerek yok, Eğitim alanında kimi ilerlemelere göçmenler arasındaki işsizliğin karşın göçmen çocuklarının eşit yerlilere göre 3-4 kat fazla olması konuma gelmeleri için daha çok aslında her şeyi anlatıyor. Bunun gayret sarf etmemiz gerekiyor. en büyük nedeninin ayırımcılık Bunun için de siyasi partilerin, olduğunu hepimiz biliyoruz. parlamentonun, hükümetlerin özen göstermeleri, özel projeler hayata Göçmen kökenli gençlerin kendi geçirmeleri zorunludur. öz adlarıyla yaptığı iş başvurusuna Ne yazık ki siyasi partilerin seçim ret yanıtı alıp, aynı başvuruyu programlarında bu konuda somut Hollandalı bir isimle yaptığında öneriler fazla yer almamaktadır. görüşmeye çağrılması kabul edilir Bu büyük bir eksikliktir ve bir şey değildir. Bunun o gençler

açısından ne denli yıkıcı sonuçlar doğurduğunu anlamak zorundayız. İş pazarında eşit muamele gören ve eşit şansa sahip olanların topluma aidiyet duygusu da doğal olarak güçlü olur. Bunlar bilimsel olarak kanıtlanan gerçeklerdir. Bu nedenle, iş pazarındaki ayırımcılığı önlemek için geçmişte yaptığımız öneriyi yineliyoruz. İşletmelerin belirli oranda yabancı genci işe alması yasal olarak zorunlu hale getirilmelidir. Güzel sözlere, boş temennilere karnımız tok, siyasi partilerden somut, ciddi ve uygulanabilir projeler bekliyoruz. Bu iki konuyu, yani eğitim ve iş pazarında ayırımcılık konularını önemsiyoruz ve bunların sürekli takipçisi olacağız. Seçim süreci içerisinde görüşlerimizi her platformda dile getirip, bir Sivil Toplum Kuruluşu olarak siyasi partilere sesimizi duyurmaya devam edeceğiz. Hollanda Türkiyeli İşçiler Birliği (HTİB)


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 223 - Şubat/Februari 2017

04 panaroma 26 uitzicht

“Türkler, aidiyet sorgusuna tabi tutularak hedef alınıyorlar”

Meryem Özdemir (İktibas: Perspektif Dergisi)

(Radboud Üniversitesi Sosyoloji bölüm mezunu. Göç Araştırmaları Vakfı’nda asistan)

Hollanda’daki Türkiye Kökenliler İçin Zor Zamanlar Hollanda’da Türkiye kökenli toplum 15 Temmuz darbe girişimine Hollanda’da verilen tepkiler bahane edilerek bir aidiyet ve sadakat sınavına maruz bırakılıyor. 15 Mart 2017 seçimleri öncesinde popülist ve sağcı tutumun artmasıyla birlikte “bir taraf tutmaya” zorlanan Türkiye kökenlilere yönelik temel hak ve özgürlükleri tehdit eden katı önlemler söz konusu.

B

ugün sayısı 400 bini aşan Hollanda Türk toplumu üzerinde son zamanlarda artan siyasi baskının daha iyi anlaşılabilmesi için ülke siyasetinde göçmenlere yönelik politikaların tarihçesine kısaca değinmekte fayda var. Hollanda’nın göçmenlere ve azınlıklara yönelik politikası zaman içinde ciddi anlamda değişti. 80’li yılların başında karşılıklı uyum ve katılımı hedefleyen entegrasyon politikası, göçmenlere anadil, kültür, dernek ve cami gibi birçok alanda hak ve özgürlükler tanımaktaydı. Hollanda yürüttüğü hoşgörülü entegrasyon politikası ile üstelik diğer Avrupa ülkelerine kıyasla özel kurullar oluşturarak azınlık grupların temsilcilerinin görüşünü almakta ve bu grupları politika yapımına dâhil etmekteydi. Ancak bu çokkültürlü entegrasyon politikası 90’lı yılların başında yerini tek yanlı uyumu öngören entegrasyon politikalarına bıraktı. Göçmenlerin kendi dil ve kültürlerine bağlı kalmalarının entegrasyona engel olacağı söylenmeye başlandı. 11 Eylül saldırıları ve 2000’li yıllardan itibaren sağcı siyasi partilerin güçlenmesiyle birlikte Hollanda’da özellikle Müslüman göçmenlere yönelik ırkçı tutum arttı. Göçmenlerin ve özellikle Müslümanların basın ve siyaset arenasında olumsuz vasıflarla bağdaştırılması, bu göçmenlerin dışlanmasına ve sürekli kendilerini ifade etmeye zorlanmalarına yol açtı. Yaşadıkları ve hatta doğup büyüdükleri ülkede zanlı durumuna düşürülerek psikolojik ve sosyal baskıya maruz bırakılmaları, göçmenlerin Hollanda’yı iki vatanlarından biri olarak benimsemelerini zorlaştırmaktadır. Müslüman göçmenlerin aidiyetini baltalayan bir diğer sebep ise güncel akademik araştırmaların da ortaya koyduğu Müslümanlara yönelik ayrımcılık oranlarındaki artıştır. Zaman içerisinde üniversiteye katılım oranını toplumda en fazla artırarak eğitim alanında gözle görülür bir başarı elde eden Türkler ise bekledikleri kabulü göremediklerinden dolayı hayal kırıklığına uğramaktadır. Öyle ki en son yapılan araştırmalarda Türklerin yüzde 43’ünün kesin dönüş yapmak istediği bulgusu, azınlıkların âdeta göçe zorlandığını göstermektedir. Hollanda 15 Mart 2017 seçimlerine doğru bazı siyasi partilerin ulusal değer ve normlara atıf yaparak yeni yurttaşlara “sadakat beyannamesi” imzalattırmak istemesi de kültürel farklılıkların nasıl sorun hâline getirildiğini ve siyasetçilerdeki bu asimilasyoncu tutumun ulaştığı boyutu gözler önüne sermektedir.

tisi’nin bu süreçte gölgede kalması ise siyasetteki çifte standardı gözler önüne seriyor. Hollanda İstihbarat ve Güvenlik Dairesinin (AIVD) araştırması kaynak gösterilerek Wilders’in siyasette gücünü arttırdığı 2010’lu yıllarda etkin İsraillilerle irtibatta olduğu ve düzenli olarak Hollanda’daki İsrail Büyükelçiliğini ziyaret ettiği ortaya çıkmıştı. Hollandalı siyasilerin bu duruma dair bugün Diyanet konusundaki gibi “yurt dışından içişlerine müdahale” paniğine kapılmaması ilginçtir.

Türkiye’deki 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında tekrar alevlenen söz konusu entegrasyon tartışmaları bu sefer Türkler üzerinden yürütülerek darbe girişiminin Hollanda Türk toplumu üzerindeki etkisi problematize edildi. Dünyanın her yerinde yaşayan Türkleri derinden sarsan darbe girişimine hâliyle Hollanda’da yaşayan Türkler de kayıtsız kalmadı. Darbe gecesi sokağa dökülen Hollandalı Türkler bu zor durum karşında Hollandalı siyasiler tarafından yalnız bırakıldıkları hissine kapıldı. Öyle ki darbe gecesi Rotterdam’da sokağa inen binlerce Türk arasında bir gencin Hollandalı bir gazeteciye öfkeli tepkisine karşılık Hollanda Başbakanı Mark Rutte, “Defol git!” sözlerini sarf etmekten çekinmedi. Yüzlerce insanın hayatına mal olan darbe girişiminin Hollanda’nın iç işlerinde siyasi bir malzeme olarak kullanılması ve darbe girişimine karşı olduklarını ifade eden Türklerin “Erdoğancı” olarak yaftalanması da Hollanda Türk toplumunu hayal kırıklığına uğrattı. Daha da ileri gidilerek “Erdoğancıların” Türk hükûmetinin etkisinde kaldıkları ve Hollanda’daki Gülencilere tacizde bulundukları iddia edildi. Türk siyasetçilerinin de baskı altına alındığı bu süreçte, Erdoğancı olarak nitelendirilen belediye meclis üyesi İlhan Tekir Yeşil Sol Parti’den ihraç edildi. Fazla gecikmeden parlamento da Eylül ayında “darbe girişimi sonrasında Hollanda Türk toplumunda yaşanan gerginlikler” konulu bir oturum düzenleyerek tartışmaları gündemine taşıdı. Türkiye’deki gerginliklerin Hollanda’ya taşınmasında, “hâlâ” Türkiye ile bağlarını korumakta direnen Türkler ve Türk hükûmetinin “propaganda aracı olarak kullandığı” Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı camiler sorumlu tutuldu. Türklerin bu tartışmalarda sorun hâline getirildiğine ve Türkiye’nin içinden geçtiği duruma karşı parlamenterlerin duyarsızlığına vurgu yaparak diğer siyasetçilerin ortaya attığı suçlamaları eleştiren ender kişilerden biri ise Türkiye asıllı bağımsız milletvekili Tunahan Kuzu’ydu. Kuzu bu fikir ayrılığı yüzünden Erdoğan’ın Hollanda parlamentosundaki “uzun kolu” olmakla suçlandı. Tartışmalarda fazla söz almasına ihtiyaç kalmayan Özgürlük Partisi lideri Geert Wilders ise Türklere sınırların tamamen kapatılmasını istedi ve darbe girişiminin başarılı olmaması-

na üzüldüğünü ifade ederek demokratik bir sistemi savunmadığını tekrar ispatlamış oldu. Entegrasyondan sorumlu Sosyal İşler ve Çalışma Bakanı Lodewijk Asscher’in, Hollanda’daki Türk kuruluşlardan, darbe girişimi sonrası “Türk hükûmeti ve sempatizanları tarafından kendisi gibi düşünmeyenlere yönelik uyguladığı tehdit ve tacizlere” mesafe koymasını ve Hollanda hukuk devleti ilkelerini benimsemesini istemesi, bazı temsilciler tarafından tepkiyle karşılandı. Temsilciler zanlı durumuna düşürüldüklerini ve talebin kabul edilemez olduğunu söyledi. Ertesi gün darbe girişiminin Hollanda Türk toplumu üzerindeki etkisini anlamak amacıyla çeşitli Türk kuruluş temsilcilerini meclise davet eden Sosyal İşler ve Çalışma Komisyonunun salonda toplantı biçiminde bir oturma düzeni yerine ifade verme şeklinde bir düzen kurması ve bu doğrultuda sorular yöneltmesi hoş olmayan bir tabloya sebep oldu. Bununla yetinmeyen Hollanda Parlamentosu daha sonraki süreçte Hollanda’daki mevcut Türkiye kökenli dinî cemaatlerin de entegrasyona katkı sağlamadığını söyleyerek artık hükûmet tarafından muhatap alınmamasını istedi. Parlamentonun bu grupları tartışmanın dışına atması, 80’li yıllarda göçmenlerin politikalara dâhil edilmesinin aksine demokratik olmayan bir azınlık politikasına geçiş yapıldığının açık bir göstergesi. Parlamento tartışmalarında Diyanet İşleri Başkanlığının, sözde “kutuplaştırıcı tutumuyla tanınan” Türk hükûmetine bağlı bir organizasyon olduğu ve yurt dışına gönderilen imamların hükûmetin propaganda araçları olduğu iddia edilmesiyle birlikte Hollanda’da yaklaşık 140 camide görev yapan Diyanet imamları şüpheli konumuna düşürüldü. Hollanda Parlamentosu Diyanet imamlarının Türkiye’den finansmanının engellenmesini ve ülkeden gönderilmelerini istedi. Hollanda’daki Türklerin inanç ve ibadet özgürlüğüne yönelik ciddi tehdit oluşturan bu talebin parlamentoya üç Hristiyan parti tarafından sunulması ise dikkat çeken çelişkili bir durum. Müslümanların inanç ve ibadet özgürlüğü gibi temel haklarının hukuk alanından siyasi alana taşınması bu aşamada kaygı verici. Bakan Asscher ise parlamento tarafından verilen bu telkine yönelik imkânları araştırmaya devam ediyor. Yurt dışında İslamofobiyi tetikleyen lobi kuruluşlarından özellikle geçtiğimiz sene yüklü miktarda finansal destek alan Özgürlük Par-

Geçtiğimiz haftalarda ise siyasi gerilime yol açan en çarpıcı olay Lahey Din Hizmetleri Müşaviri ve Hollanda Diyanet Vakfı Başkanı Yusuf Acar’ın Hollanda’da FETÖ sempatizanları hakkında istihbarat çalışması yaptığı iddiasıydı. Basın ve siyasetin, “içişlerine kabul edilemez bir müdahale” başlıklı haberleri sonucu Acar âdeta ülkeyi terk etmeye mecbur bırakıldı. Dışişleri Bakanı Koenders devlet temsilcisi olan bir diplomatın Hollanda Türk toplumuna böyle bir müdahalede bulunmasını kabul etmediğini açıkladı. Bundan sonra Hollanda Diyanet Vakfı’nda dinî ve siyasi görevleri birbirinden ayırmak isteyen Koenders, diğer Avrupa ülkelerinin de bu yönde tutum alacağını ifade etti. Bu uygulamanın ülkedeki diğer dinî cemaatler için de geçerli olup olmayacağı şimdilik merak konusu.

Alanında uzman din görevlilerini yabancı ülkelere göndererek Müslümanlara yönelik kapsamlı dinî hizmetler sunan ve bu sayede ilgili ülkenin radikal akımlarla mücadelesine de bir açıdan destek veren Diyanet İşleri Başkanlığı’nın sağladığı katkıya gözlerin kapatılması üzücü. Hâlbuki Türkiye ve Hollanda arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi gittikçe küreselleşen bir dünyada özellikle Hollanda’nın kendi menfaatine olabilir. 15 Mart 2017 tarihinde gerçekleşecek olan Parlamento Seçimlerine aylar kala Türklerin aidiyet sorgusuna tabi tutularak hedef alınmasına şahitlik ediyoruz. Ayrıca özellikle Müslümanlara yönelik bu tartışmalarda inanç ve ibadet özgürlüğü gibi temel hakların siyasi bir eksene taşındığını görüyoruz. Son dönem anketlerinde Özgürlük Partisi’nin birinci sırada yer alması ve toplumda aşırı sağcı olayların artması siyasette ve toplumda artan göçmen karşıtlığının endişe verici bir yansımasıdır. Azınlıkların ötekileştirildiği ve ayrımcılığa meşru bir zemin hazırlandığı toplumların tarihte büyük yaralar aldığını biliyoruz. Bu yüzden bünyesinde yüzde 20’yi aşkın bir göçmen nüfusu barındıran Hollanda’daki siyasetçiler Müslüman ve göçmen karşıtlığından kendilerini kurtarmalı. Hollanda’nın Türkiye tartışmalarının ileriki zaman içerisinde nasıl şekilleneceği seçimlerle birlikte oluşacak yeni dengelere de bağlı. Bu konuda Türkleri nelerin beklediğini zaman içerisinde birlikte göreceğiz. ◄◄



maandblad/aylık gazete doğuş nr. 223 - Şubat/Februari 2017

04 sanat ve kültür 28 cultuur & kunst

Spotlar Mehmet Şükrü Oflaz oflaz-aliya@hotmail.com “Bismillah der başlarım bu şiire bu şiir götürür beni götüreceği yere evvela selamlarım, görüneni, görünmeyeni bilineni, bilinmeyeni selamlarım, yeryüzüne buğday tanesi gibi dağılmış başı dik, onurlu mü’minleri... “ Cahit Zarifoğlu merhum (Allah kendisine rahmet etsin) böyle söylemiş. Bir şairin çizdiği güzergâhın sahiciliği ve kurtarıcılığı apaçık kelimelere ve sese yüklendiğini görebiliyoruz bu mısralarda. Dört nala koşuyor sanki, derin izler bırakarak. İlginçtir belki de bir lütuf, Allah bizleri varlık sahasına çıkardıktan sonra, millet olarak zor zamanlardan, şairlerin eliyle düze çıkabildik. Yunus Emre (ks) ve M. Akif Ersoy merhum. Her ne kadar bugün dilimize ve İstiklal Marşı’mıza karşı bir su-i kast gayreti varsa da, bu Allah’a şükür, menzil kat edemiyor. Şubat ayı, bir çok kıymetli büyüğümüzün aramızdan ayrıldığı bir ay. Soğuk. Öncülük etmiş ve güzel atlara binip gitmiş bir çok büyüğümüz. Allah razı olsun büyüklerimizden. Yolumuzu aydınlatıyorlar. Umarız kültür-sanat sayfasını beğenirsiniz. Özellikle genç arkadaşlarımızdan yazmalarını bekliyoruz. Şubat ayı “Hayat İman ve Cihaddır” sözünü bize hatırlatmalı. Gayrısında, bizi yüceltecek başka bir alan yok. İyi okumalar…

AY’IN KİTABI

Gazete okuyan adamın imameti câiz midir?

B

u suâlin esas sahibi ben değilim; bilakis bu suâl, yıllar önce (1910’da) Kazanlı Carullah el-Hafdî adlı bir okur tarafından Sırat- ı Müstakim mecmuasına yazılmış bir mektupta yer alıyor: Bizim Golça şehrinde bir imam, “Gazete okuyan adamın imameti câiz değil, namazı fâsîddir” demiş; bu imamın dâvasına delil olabilecek birşeyi kütüb-i şeriyyede [dinî kaynaklarda] bulmak kabil midir? Sırat-ı Müstakim mecmuası ise, bu suâli şu şekilde cevaplandırmış: Gazete okuyan adamın imameti caiz olup olmayacağı gibi bir meseleyi kütüb-i şer’iyede aramak, o mukaddes eserleri -mâzallahbirer ‘herze mecmuası’ suretinde telakki etmektir. Daha doğrusunu isterseniz, kütüb-i fıkhiyyemizde musarrah şerâit-i imameti [imamlığın şartlarınıl hâiz beş-on zât bulunursa, bunlann içinden gazete okuyanı fazla bir meziyeti, âlem-i İslâm hakkında fazla bir vukufu hâiz olacağı için diğerlerine tercih olunur.* İlk bakışta Carullah el-Hafdî’nin suâli ne kadar ‘mânâsız ve abes’, Sırat-ı Müstakim ‘in cevabı ise ne kadar ‘muknî ve hakîmâne’ geliyor değil mi? Öyle ya, belki de bu alıntıyı okuduktan sonra kimileri

Kitaptan Alıntı “Estetik, inancımızdan ayrı bir şey

HURAFATTAN HAKİKATE (!), “matbaanın ülkemize 200 yıl kadar geç gelmesi nedeniyle geri kaldığımız” şeklindeki o meşhûr yalanı hatırlarına getirip bu hurafeci zihniyetin geriliğine dâir ilginç bir misali daha da¬ğarcıklarına kattıklarından ötürü sevinirlerken; kimileri de (!) “ Canım, her kesimin içinden böyle insanlar çıkabilir. Siz asıl Sırat-ı Müstakim ’in cevabına bakın” gibisinden onlara bir cevap yetiştirmeye çalışabilirler. “Asıl aptallar, başkalanna aptal muamelesi yapanlardır” şeklinde malum bir özdeyiş vardır ve filhakika denildiği gibidir de. Bu bakımdan ben, Carullah elHafdî’nin suâlini mânâsız ve abes bulmakta acele edilmemesi gerektiğini düşünüyorum . Nitekim Buhara ulemasından Ayaz Mahdûm da tıpkı el-Hafdî gibi bu işi ciddiye alanlardandır ve üstelik o, başkalarına suâl sormamakta, bilakis kendi görüşünü kendisi temellendirmektedir: Usûl-i cedide haramdır; zira okuma ve yazmayı öğrenmek, Kur’an okumak için alet olsa da aynı zamanda gazeteleri mütalaa etmeye de alet olabilir. Bu ise Hazreti Emir’i gaybet etmenin yolunu öğ¬retecektir. Ahalinin Kur’an’ı doğru okumaktan mahrum olması, Hazreti Emîr’in gaybet etmesine nisbeten daha kârlı olacağından, elbette bu Kur’an okumaya alet olacak okuma ve yazma ilmini terk etmek mâkul bir şeydir.** Ayaz Mahdum’un bu izahını lâyıkı veçhile takdir edip edemeyeceğinizi bilemem. Fakat şurası muhakkak ki

bir süre sonra usûli cedide suretinde okuma yazmayı öğrenmek, gazeteleri de mü-talaa etmeye alet oldu; gazeteleri mütalaa edenler ise çok geçmeden Hazreti Emîr’i gayb ettiler ve ardından, evet hemen ardından gazetelerin şöyle manşet attıkları görüldü: Dün İstanbul, halifesiz birinci Cumasını yaşamıştır. Nitekim daha önce, camilerde okunacak hutbelerde hiçbir şahsın adının zikredilmemesi ve hutbelerin millet ve Cumhuriyet’in refah ve saadeti nâ¬mına okunması, Evkaf Müdüriyeti’nden bilumum camilere tâmim edilmişti.*** Acaba gerçekte, gazete okum akla Hazreti Emîr’in gaybeti (müslümanların başsız kalmaları) arasında bir alâka var mı; yoksa bu suâl, müslümanlar Bizans’ı fethederlerken, hıristiyan din adamlarının meleklerin cinsiyetini tartışmaları türünden abesle iş¬tigal vasfını hâiz bir zaafın göstergesi mi? İlk şıkkı ciddiye alanların, esas itibariyle ciddiye alınabilecek kimseler olduklarını düşünebiliriz; ikinci şıkkın yönlendirdiği yere doğru koşanlara gelince, onlar “Biz buraları aştık” dedikleri için, asla hatırı sayılır bir siyasetin adamı olamayacaklardır. Çünkü bildim bileli, birşeyleri (!) aştıklarına kendilerini iknâ etmiş olanlar, yolculukları sırasında hep mukaddeslerini arkalarında bırakmış olanlardır. Nitekim tepelerde (vitrinde) olanlara şöyle bir bakınız, kahir ekseriyetinin, artık bedelini ödemeye

katlanabilecekleri herhangi bir mukaddeslerinin kalmadığını göreceksiniz; zira mukaddeslerini terkettikleri içindir ki o tepelere tırmanmalarına, o vitrinlere çıkm alanına izin verilmiştir. Bu yüzden gençlik yıllannda bir lokma, bir hırka diyenlerin; bir süre sonra bin lokma, bin hırka demeye başlamalarının (ahlâkla siyaseti birbirine kanştırmamalarının) ardında daha başka sebepler aramaya lüzum yoktur. Oyunun kuralları, oyuna dahil olanlarca önemsenir; oyunun kurallannı önemseyenler ise, oyunbozanlık yapamazlar; dolayısıyla onların şu kuralı sineye çekmekten başka şansları kalmaz: Kuralı koyan oyunu kazanır; oyunu kazanan kuralı koyar. Hal böyleyken, bu zavallılar ne yapsınlar? İşlerini güçlerini bırakıp bir de gazete okuyanların imametinin câiz olup olmadığını mı tartışsınlar? Nerede? Keşke bu meseleleri tartışabilecek kadar ciddi ve derinlikli bir siyasetin adamı olabilselerdi. * Sırat-ı Müstakim. V /120, sh. 120. ** Sırat-ı Müstakim, 111/64. sh. 189. *** 8 Mart 1340 tarihli İstanbul gazeteleri. - Hakikat ve Hurafe – Dücane Cündioğlu - 4-5. Basım: Şubat 2010- Kapı Yayınları

(Allah kendisinden razı olsun)

----◄◄

40 HADİS Gâle’l-Habîbü’l-A’lem Aleyhi’s-selâmü’l-mufahham Efşû’s-selâme teslemû “Selâmı yayınız, selâmet bulunuz.”

Kubbeyi Yere Koymamak

Kendine özgü düşünme sistemini yine kendine özgü bir sesle dile getiren Turgut Cansever, Tanzimat’la gelen geleneğe rijid düşmanlık ile buna tepki olarak giderek kalınlaşan sözde muhafazakâr sığınmacı tavrın evliliği sonucunda verimsizleşen, kısırlaşan ve nitelikli, kendisi olan ürünlerin var olmasını neredeyse imkânsızlaştıran bir ortamda, kargaşadan, gündelik hesaplardan uzakta kendi fikir ve sanat kozasını ören bu bilge insan, duymak isteyenlerin bile zor fark edeceği seyreklikteki yazı ve konuşmalarıyla düşüncelerini kamuoyuna duyurmayı yıllardır büyük bir görev bilmişti. Konfüçyüs’ten İbn Arabî’ye, Medine’den Brasilia’ya, Sinan’dan Haussmann’a, sanat müziğinden Barok müziğe, Osmanlı konut tecrübesinden Habitat’a, tevhide dayalı mimarîden modern mimarînin babalarına… uzanan derin ve ışıltılı bir çizgide üretilen bu felsefenin ana hatlarını kuşatan bir kitap Kubbeyi Yere Koymamak.

değil; eğer biz onu doğru bir şekilden kuramıyorsak iki sebebi vardır: Ya inancımız çok yanlıştır; yahut inancımızla onun arasındaki bütünlüğü hissetmiyoruz demektir. ” “Günümüzde ise herkesin evini bir kişi çiziyor ve ‘sen şurada oturacaksın’ diyor.” “1730’larda Sultanahmet Çeşmesi yapıldığında, İstanbul yapı esnafının halkla beraber sarayı üç gün kuşatarak padişahın, İstanbulluların zevkini bu yapıyla rencide etmeye hakkı olmadığını ifade ettiklerini biliyoruz. Burada ikinci defa aslından uzaklaşma örneği görülüyor.” “Okullar sahte yaratıcılar yerine saygıyı ve güzelliği üreten insanlar yetiştirmekle mükelleftir.” “Ne kadar yoksul olursa olsun, güzel bir dünyada yaşamak hakkına sahiptir insan.” “İnsan-varlık ilişkisinin bilincini geliştirmeyi öngörmeyen yaklaşımların kültür değil, propaganda ve spekülasyon faaliyetleri oldukları aşikârdır.” Kubbeyi Yere Koymamak Turgut Cansever İz Yayıncılık ----◄◄

Habîbi Kibraya Hazretleri buyurdular ki: “Canım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selamı yayınız!”

HEDİYELİ SORU

Birisi denize düşmüş. Sen de rıhtımda yürüyorsun. Adamcağız çırpınıyor. Yüzme de bilmiyor, boğulmak üzere. Can derdine düşmüş, denize düşmüş adama selam verdin, yürüdün gittin. Olur mu? Olmaz. Orada selam verecek yerde elini uzat, adamı çek çıkar. Boğuluyor, canı gidecek. Selamın kuru mâna-

sına takılma. Altında yatan mânayı anla. Altında yatan mâna, müslüman kardeşinin selametliğini sağlayacak şey ne ise onu yapmak. Derdi varsa derdine yardımcı ol, hastaysa şifa ara, borçluysa çaresine bak.

-----◄◄

FOTOĞRAFLAR DİLE GELSE...

“‘Peltek Vaiz’” adlı şiir kitabının yazarı kimdir?

Sorunun cevabını yukarıdaki mail adresine ulaştıran ilk 5 okurumuz arasında çekilecek kurada adı belirlenecek olan talihli okurumuza “‘Peltek Vaiz’” adlı kitabı hediye olarak gönderielcektir.

Sivas Divriği Ulu Camii 1228-29 ....…….......................................

Seccaden kumlardı.. Devirlerden, diyarlardan Gelip, göklerde buluşan Ezanların vardı! . Mescit mümin, minber mümin... Taşardı kubbelerden tekbir, Dolardı kubbelere “amin”.. mez? ............................. (Arif Nihat ASYA)


kültür ve sanat

doğuş aylık gazete/maandblad

göçtü kervan, kaldık dağlar başında

nr. 223 - Şubat/Februari 2017

, ER ER, . L ÜÇ DİL AR.. YE R K L KI

Malcolm X, kapitalist sistemin adaletsizliği ve zulmü karşısında konuşmaktan çekinmemiş bir insandır ve o 20’nci yüzyılın en dürüst ve en uzlaşılmaz savaşçılarından birisidir.” Ray Smith Malcom X, 40 yıla sığan ömründe, bilhassa 28 yaşında hapishaneden çıktıktan sonra, önce İslam Teşkilatı içinde, sonra şehadetinden 2 yıl evvel bizzat kurduğu Afro-Amerikalılar örgütü bünyesi içinde dinmek bilmeyen bir mücadele ortaya koyar. Mücadelesinin ilk yıllarında, İslam Milleti teşkilatında, oldukça etkin bir rol içinde, Ehl-i Sünnet anlayışından uzak, siyah ırkın haklarını savunan, beyaz ırka düşman bir ideolojiyi benimser. Müslüman kimliği, daha ziyade, beyazların dini olarak görülen Hristiyanlığa bir tepki olarak belirmiş gibidir. İçinde yer aldığı İslam Milleti teşkilatının, bütün beyazları şeytan kabul eden aşırı ırkçı söyleminin etkisinde kalır. Bunda, henüz çocuk yaşta ailesinin yok olmasına sebep olan ve o yılların egemen siyah düşmanı, eşine az rastlanır bir zulüm dalgasının müsebbibi olan Amerikan ideolojisinin payı büyüktür. Aşağıdaki sözleri bu durumu çarpıcı biçimde dile getirmektedir. “Tam dört yüz yıl Amerikalı siyahlar olarak şiddete maruz kaldık, sadık millet olarak yaşadık, tarla kölesi ve ev kölesi olarak... Tarla kölesi tarlalarda yaşadı, çalıştı, efendisinin verdiği kadar yedi, izin verdiği kadar dinlendi. Ev kölesi ise, efendisinin artıklarını yedi ve eski elbiselerini giyindi, evleri yandığında yangına ilk koşan oydu, efendisi hasta olduğunda, ‘patron hasta mıyız?’ dedi. Bir problem olduğunda yine efendilerimizin çomağını ensemizde hissettik. Kardeşlerim, biz buraya Chiristof Colombo’nun gemileriyle falan gelmedik!.” “Ben bir Amerikalı değilim. Ben Amerikanizme kurban edilmiş yirmi iki milyon kara insandan biriyim. Bir maskeli sahtekârlık olmaktan öte hiçbir anlam taşımayan demokrasiye kurban edilmiş 22 milyon kara insandan biri. Bundandır ki burada durup size hitap eden bir Amerikalı yahut bir vatansever yahut bayrağa selâm duran biri yahut bayrak dalgalandıran biri değildir; hayır, ben bunlardan hiçbiri değilim. Ben konuşuyorsam, bu Amerikan sisteminin bir kurbanı olarak konuşuyorum. Ve ben Amerika’yı ona kurban edilmiş birinin gözüyle görüyorum. Hiçbir Amerikan rüyası gördüğüm yok; ben bir Amerikan kâbusu görüyorum.” Malcolm X, 19 Mayıs 1925 tarihinde siyahi bir Baptist papazın oğlu olarak dünyaya geldiği Omaha’da, aynı za-

(Şehadetle Taçlanmış Eşsiz bir Mücadele...)

29

GÖNÜL İNSANLARI

Malcolm Little / Malcolm X / El Hac Malik El-Şahbaz manda bir Hıristiyan vaizi olan babasının Amerikalı siyahların geleceği hakkındaki görüşleriyle yoğruldu. Babası, Pan-Afrikanist Marcus Garvey’in kurduğu ‘Dünya Siyah Hareketi’nin destekçisiydi ve Afro-Amerikan davasının geleceği için oldukça umutsuz konuşuyordu. Ona göre gerçek özgürlük siyahlar için Amerika’da mümkün bir durum değildi. Siyahlar öz-vatan topraklarına yani Afrika’ya dönmeliydiler. Bu vaazlar ve ırkçı beyaz örgütlerin saldırıları ile ilk politik fikirleri şekillenen Malcolm, babasının ırkçı bir saldırıda katledilmesi ve annesinin akıl hastanesine yatırılmasıyla evlatlık olarak verildiği ailenin yanından, önce ıslahevine oradan da Harlem sokaklarına doğru yatay bir geçiş yapar. Harlem’deki suçla iç içe geçen ilk gençlik yılları onu 1946 Şubat’ında cezaeviyle tanıştırır, henüz 21 yaşındadır. Yedi yıl kaldığı cezaevinde tanıştığı İslamla daha fazla hemhal olabilmek için, cezaevi sonrası döndüğü Detroit’te önce kardeşinin daha sonra da Elijah Muhammed’in önderliğindeki İslam Milleti teşkilatına dahil olur.

Norfolk Hapishanesi’nin geniş bir kütüphanesi vardır. Malcolm bu kütüphaneden istifade ederek, çok sayıda kitap okur ve İslam da dâhil olmak üzere birçok dünya dini, hakkında bilgi sahibi olur. Malcolm hapishaneyi bir okul gibi değerlendirir. Bir yandan kendi başına kitap okurken, diğer yandan hapishaneye Harvard ve Yale gibi tanınmış üniversitelerden gelerek ders veren profesörlerin derslerini dinler. Malcolm’un hapishanede yaptığı önemli işlerden biri de münazaradır. Hem hapishanedeki diğer mahkûmlarla, hem de Harvard ve Yale gibi çevredeki üniversitelerden gelen öğrencilerle münazaralara katılır. Uzunca süre, İslam Milleti teşkilatı içinde, hiç bir şahsi çıkar gözetmeksizin, kişisel bir servet edinmeksizin durup dinlenmeden mücadele eden Malcolm X, hareketin lideri olan Elijah Muhammed’in vekili olma noktasına kadar gelir. Hareket içindeki etkisi artıkça, bu büyük teşkilatın başta lideri olmak üzere, İslam Milleti teşkilatının İslam’la örtüşmeyen, kapitalist Amerikan ideolojisinin hasmı olmaktan ziyade, ırkçı söylemlere dayanan ve siyahi Müslümanların doğru ve etkin bir mücadele ortaya koymasına engel olan bir vaziyet arz ettiğini fark eder. Ayrıca Malcolm X, İslam Milleti teşkilatının dini inanışlarının bazılarının sembolik olduğuna

inanmaktadır ve bunu basın önünde de söylemektedir. Fakat Elijah Muhammed, bunları inanılması gereken hakikatler olarak sunmaktadır. Mesela, bütün beyazların şeytan olması iddiası bunlardan biridir. Öte yandan Malcolm, ortak amaca sahip başka organizasyonlarla iş birliği yapma taraftarıdır; fakat Elijah Muhammed, böyle bir iş birliğine yanaşmamakta ve Müslümanların tek başlarına hareket etmelerini istemektedir. Genç Malcolm, daha dinamik, tavizsiz ve geri adım atmayan bir tutum takınılmasını isterken; ihtiyar ve hasta Elijah, daha uzlaşmacı bir tavır takınmaktan yanadır. Elijah Muhammed’in ahlaki bir çürüme içerisine düştüğünü bizzat kendi ağzından duyan Malcolm X, o güne kadar adeta taparcasına itaat ettiği kurtarıcısından kısa sürede uzaklaşır. Bu kopuşun ardından Malcolm, İslam’ın topluma daha organize bir şekilde anlatılması ve bu yönde mücadele edilmesi için İslami anlayışa ve İslamî ilkelere dayalı Afro-Amerikalılar örgütünü 28 Haziran 1964 yılında kurar. Ve bunu bir basın bildirisiyle kamuoyuna duyurur. Örgüt, anlamlı bir sonuç getirmeye yönelik her hareketi, hangi gruptan gelirse gelsin kesinlikle tavizsiz destekleme kararı alır. Malcolm, hem yeni örgüte uluslararası destek bulmak hem de ABD’nin gerçek yüzünün bilinmesi ve tanınması için 9 Temmuz 1964’te ikinci dış seyahatine başlar. Bu seyahatinde; Mısır, Tanzanya, Nijerya, Gana, Gine, Kenya, Uganda devlet başkanlarıyla görüşerek, ABD’deki meselenin bir insan hakları ihlali olduğunu ve bu yüzden bu sorunun BM’de gündeme getirilmesi gerektiği yönünde temaslarda bulunur. Onun bu çabaları, Amerika’da İslam’ı gerçek yörüngesine oturtur ve hurafelerden kurtarır. Bu açıdan Malcolm X, neredeyse bir asırdır arayış içinde olan ve bir türlü hakiki İslam’ı bulamayan ve yarı cahil ve hatta kötü niyetli liderlerin elinde sömürülen Amerikalı siyahların bu emelini tahakkuk ettirmiş bir lider olarak tarihe geçer. Bilhassa, ölmeden iki yıl önce çıktığı hac yolculuğu sırasında eşine yazdığı mektupta söyledikleri, ondaki zihni aydınlanmayı bariz biçimde göstermektedir: “Dünyanın dört bucağından on binlerce hacı ile birlikteydim. Amerika, İslam’ı tanımalı, anlamalı ve bilmelidir. Çünkü sadece bu din toplumdaki ırk, renk, insanlar arasındaki ayırımı kökten reddetmektedir.” “İnanamayacaksın ama; tenleri beyazdan daha beyaz olan insanlarla aynı bardaktan su içtim ve aynı tabaktan yemek yedim. Hepimiz bir kardeştik. Ben artık ırkçı bir Müslüman değilim. Gerçek peygamberimiz olan Hz. Muhammed ırkçılığı yasaklamıştır.”

Malcolm X’in hacda yaşadığı dönüşüm, hem dini hem de siyasi bir dönüşümdür. Bir yandan, İslam Milleti hareketinin batıl akidesini terk eden Malcolm X, diğer yandan İslam Milletinin ırkçı ideolojisini de bırakmıştır. Allah’ın birliğine, Hz. Muhammed (s.a.v)’in onun kulu ve resulü olduğuna iman eder. Artık, Elijah Muhammed’in kitaplarının yerine, Kur’an, Hadis ve Ehl-i Sünnet akidesini savunan âlimlerin kitaplarını esas alacaktır. Elijah Muhammed’in oğlu Wallace Muhammed de çok kısa bir zaman sonra Malcolm X’in izini takip edecek ve o da Ehl-i Sünnet inancını benimsediğini ilan edecektir. Her ne kadar, bazı siyahlar hâlâ eski İslam Milleti inançlarını savunmaya devam etseler de, Malcolm X ve Wallace Muhammed yanlış istikamette akan nehri doğru yöne çevirmeyi başarmışlardır. Nihayet Malcolm, sadece kendisine verilen soyadı değil, ismi de reddeder. El Hajj Malik el Shabaz olur. Hayatının son safhasına geldiğinde kullandığı isim budur. Malcolm Little’dan, Malcolm X’e, oradan El Hajj Malik el Shabaz’a varan değişime paralel olarak, Malcolm’un dini inançlarında da bir değişim olduğunu göz önünde tutmak gerekir. Malcolm Little ismini Hıristiyan ve dinsizlik safhasına, Malcolm X ismini, İslam Milletinin öğretisi olan siyah ırkçılığına dayalı İslam anlayışını benimsediği safhaya, El Hajj Malik el Shabaz ise Ehl-i Sünnet inancına dayalı İslam anlayışına sahip olduğu safhaya tekabül etmektedir.” Malcolm X’in hayatının her aşamasında çok derin bir hakikat arayışı vardır. Bu arayış onun yaşantısı ve mücadelesini kalbî bir yolculuğa dönüştürmüştür. Cezaevi yıllarından şahadetine kadar süren bu arayış yolunda öncü bir Müslüman olarak, tüm hücreleriyle İslam davası için mücadele etmesi, kalbini kavgasına katık etmesi ve geri dönmeyi bir an için bile olsa düşünmemesi, çelikleşmiş bir iradeyle sahip çıktığı tek servetinin, yani mümin ferasetinin bir sonucudur. Onun mücadelesinden ve hayatından çıkarılacak dersler arasında; sadakat, cesaret, fedakârlık, adanmışlık ve irade kavramlarını, 40 yıllık kısa ömrünün vazgeçilmezleri olarak sayabiliriz. Malcolm X; şahsiyetinden, meziyetinden ve onu Malik el-Şahbaz yapan bu özelliklerinin hiçbirinden vazgeçmedi. İnandığı değerler uğruna savaşarak, İslam’ın geri döndürülemez, satın alınamaz, uzlaşılamaz ve asla durdurulmaz bir neferi olarak tüm dünyevi menfaatlerin uzağında gerçek bir Müslüman gibi kalbiyle ve ruhuyla hemhal olarak yaşamayı tercih etti ve aynı yaşadığı gibi terk etti bu dünyayı. ------------◄◄

El Hac Malik ElŞahbaz’dan tarihe geçen sözler... Amerika, İslam’ı anlamaya muhtaç. Çünkü bu din, ırk sorununu söküp atan dindir. Amerikan rüyası görmüyorum, Amerikan kabusu görüyorum. Bana bir kapitalist gösterin, ben de size bir kan emici göstereyim. Barışçıl olun, kibar olun, kurallara itaat edin, herkese saygılı olun; fakat biri size dokunacak olursa onu mezara gönderin. Ben gerçeğin peşindeyim, kimin söylediği önemli değil. Ben adaletin peşindeyim, kim için veya kime karşı olduğu önemli değil. Beni “Amerika’daki en öfkeli Zenci” diye anıyorlar. Bu ithamı inkar edecek değilim. Beyaz adam savaştı, biz öldük. Bir insan özgürlüğe doğru dürüst önem verdiğinde, güneşin altında, o özgürlüğü elde etmek için yapmayacağı hiçbir şey yoktur. Ne zaman birinin özgürlük istediğini söylediğini duyduğunuzda, ama sonraki nefesinde onu almak için ne yapmayacağını veya onu almak yolunda yapılmasına inanmadıklarını anlatacaksa, o kişi özgürlüğe inanmıyordur. Özgürlüğe inanan bir adam özgürlüğünü elde etmek veya onu muhafaza etmek için güneşin altında herşeyi yapacaktır. Bir insanın düşünmeye ihtiyacı varsa, gidebileceği en iyi yer, üniversiteden sonra, hapishanedir. Bir müslüman olarak yeryüzünden Allah’ın huzurunda secde etmeyen tek fert kalmayıncaya kadar İslam’ın hakim kılınması yolunda kendimi görevli hissediyorum. ------------◄◄


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 223 - Şubat/Februari 2017

04 haber 30 nieuws

Gündem

Corenden’dan Türkiye turizmine özel katkı...

‘We Love Turkey’ Corendon Yönetim Kurulu Başkanı Atilay Uslu Hollanda Türk basın mensuplarını ve Hollanda Türk işadamlarını, Amsterdam Corendon Vitaity Hotel’de verdiği kahvaltıda bir araya getirdi.

Gündem

Hemşeri Dernekleri “Ahde Vefa” Günü Düzenlediler...

Birinci nesil dualarla anıldı Hollanda Amsterdam’da bulunan Hemşeri Dernekleri bir araya gelerek yarım asır önce Avrupa’ya göç eden emektar birinci nesli “vefa” programıyla yâd ettiler.

S “

We Love Turkey” başlığı altında yapılan kahvaltıda Atilay Uslu konuklarına hitap ederek Corendon’un sektör içindeki performansından bahsetti. Atilay Uslu, özetle şunlara değindi: “2000’li yıllarda kurulan şirket, bu gün Corendon adıyla 28 ülkeye ve 148 havaalanına gerçekleştirdiği uçuşlarla yıl bazında 2,5 milyon turist taşımaktadır. Müşteri kayıt göstergesi gündeme karşı hassasiyet göstermekte. Bir süre önce biraz düşüş gösteren kayıtlar, Amerika seçimleri ve gündemin değişmesiyle birlikte yeniden tırmanışa geçti. Buna rağmen şirketin durumu her bakımdan iyi. Türkiye’de yaşanan olaylar, ard arda patlayan bombalar, Türkiye’ye giden turistleri önemli ölçüde ürküttü. Türkiye üzerinde oluşturulmak istenen olumsuz hava, asla uzun süre kalıcı olamayacak, zira buradaki esnafın yani berber,

manav, kasap ve diğer esnaf, günlük olarak karşılaştıkları Hollandalıları olumlu yönde işlemek suretiyle kendilerince bir (marketing) pazarlama yapmışlar zaten. Nisan ayında 3 günlük bir Kapadokya turu düzenleyerek Hollanda’da turizmle ilgilenen kesimi Türkiye’ye götürüp gezdirmeyi ve ülkenin hiç de bazı art niyetlilerin anlattığı gibi korkulacak bir durumda olmadığını göstermeyi planlıyoruz. Toplam 200 kişilik bir gurubu güzel ülkemize götürmeyi düşünüyoruz. Gidecek kişilerden 100 tanesini biz belirleyeceğiz. Diğer 100 kişiyi ise; yapılan duyuruların ardından gelen müracaatlar içinden bir canlı yayın çerçevesinde kura çekerek belirleyeceğiz. Bu turla bizimle beraber gitmesi için Hollanda’nın sevilen gurup veya (Topper gibi) solo sanatçılarından birini de davet edeceğiz. Bu konuda yapılan bazı temasların olumlu olduğunu da söylemek isterim. Bu çerçevede, Hollanda Türk basını

ivaslı hemşerilerin öncülüğünde bir araya gelen beş hemşeri derneği dün Amsterdam’da düzenledikleri “Ahde Vefa” programıyla birinci neslimizi yâd ettiler. Hayatta olanlar programa davet edildiler ve bir kez daha; torunlara ibret olsun diye konuşturulup o çile dolu ilginç hikâyeleri dinlendi. Vefat edenler ise rahmetle yâd edilirken geride bıraktıkları hatıralar sevgi ve saygıyla hatırlandı.

ve işadamları olarak hepinizden destek olmalanızı istiyoruz.” Toplantıda THY Hollanda Genel Müdürü Cengiz İnceosman, HOTİAD Başkanı Hikmet Gürcüoğlu, NETUBA temsilcisi Ertan Torunoğulları, Orka Oteller zinciri Yönetim Kurulu Üyesi Turgut Torunoğulları, Türk Girişimciler Derneği (TOVER) Başkanı Durmuş Doğan, Eski VVD partisi meclis üyesi Fadime Örgü, kabare sanatçısı Funda Müjde gibi seçkin bir davetli grubu da hazır bulundular. Program, Yeşim Candan tarafından organize edildi. Haber - Foto: Recep Soysal

Hacılar yeniden bir araya geldiler Kafile Başkanı Ali Kartal, grup imamları Faruk Öztürk ve Ahmet Kaya ile birlikte 2016 yılında uzun kafile olarak Hacca giden Kuzey Hollanda Bölge hacıları, kutsal topraklarda yeşeren dostlukları pekiştirmek amacıyla bir araya geldiler. Birbirleri ile yeniden kucaklaşan hacılar anılarını tazelediler. Bu kafileyle hacca giden gazetemizin Amsterdam bölge temsilcisi Recep Soysal’ın hazırladığı resim slayt gösterisi hacılara duygulu anlar yaşattı. Hacılar bu buluşma için yanlarında getirdikleri yöresel yemeklerini birlikte tükettiler. Toplantıda söylenen ilahiler hacılara hoş dakikalar yaşattı. Ali Kartal ve Ahmet Kaya yaptıkları esprili konuşmalarıyla, hac döneminde yaşanan unutulmaz anılardan örnekler anlattılar. Toplantıda Kuzey Hollanda Hac-Umre sorumlusu Ramazan Deniz de hazır bulundu ve hacılara kısa bir konuşma yaptı. Haber: Recep Soysal

Çok sayıda birinci ve ikinci kuşağın bir araya geldiği akşamda, oluşturulan konuşma panelinde İbrahim Görmez, Ali Sarı, Gazeteci İlhan Karaçay yer alırken Hidayet Esenkaya modaratörlük yaptı. Hollanda’ya gelen ilklerden olan ve dernekleşme faaliyetlerinde ilkleri başaran bu isimlere kendilerini tanıtma ve ilk yıllarda yaptıklarını ve nasıl yaptıkları anlatmaları imkânı verildi. Her biri, birbirinden ilginç anılarını paylaştılar. Geçmişte birbirlerini tanıyan bu isimler bazen yan yana bazen de karşı karşıya çalışarak çok önemli ilklerin altına imza attıklarının altını çizdiler. Programda birinci kuşaktan birçoklarına bir “Ahde Vefa” plaketi verilerek onurlandırlıdılar;

birkaç cümle ile de olsa kendilerini ifade etme imkânı sunuldu. Programda Haydarpaşa Garı’ndan kalkan kara trenle başlayan serüvenin ilk görüntüleri salondakilere bir kez daha heyecanlı ve duygulu anlar yaşattı. Programda şair/yazar Yavuz Nufel gurbetçiyi anlatan “Göç” şiirini okudu. Den Haag Türk müzesinin katkıları ve Hollanda Sivaslılar Derneği, Konyalılar Derneği, Hollanda Karamanlılar Derneği ve Samsunlular Derneğinin işbirliği ile hazırlanan programın sonunda görüşlerini aldığımız davetliler, programdan duydukları memnunluğu ifade ettiler.

Hollandalı girişimcilere, Türkiye’ye yatırım çağrısı Kısa adı NETUBA olan, Hollanda- Türkiye İş Konseyi yönetimi Lahey’deki WTC Dünya Ticaret Merkezi’nde bir değerlendirme toplantısı düzenledi.

T

oplantıya, NETUBA iş konseyi yöneticileri ve bazı NETUBA üyeleri katıldı. Toplantıda, NETUBA tarafından 2107 yılında yapılacak olan faaliyetler hakkında bilgi verdi, NETBAnın Türkiye temasları hakkında açıklamalarda bulunuldu.

Toplantıda konuşan NETUBA Başkanı Cor Bakker ve Müdürü Mark Agterdenbosch, Ankara’da Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi ile bir araya gelen NETUBA heyetimiz, yararlı görüşmelerde bulundu. Hollandalı yatırımcılara Türkiyeye yatırım yapma çağrısında bulundu” dedi.


31 görüşler 23 meningen

doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 223 - Şubat/Februari 2017

“Bizler, bu değer verdiğimiz kavramlarımızı makul olan bir anlayışla bu tartışma zeminine katabilmenin derdindeyiz” ....................................................................................................................................................................................................................................................................................... ....................................................................................................................................................................................................................................................................................... ....................................................................................................................................................................................................................................................................................... .......................................................................................................................................................................................................................................................................................

“HÂKİM KÜLTÜRÜN TARTIŞMASI, ÇOK ÖNEM VERDİĞİMİZ KAVRAMLARI ELİMİZDEN ALIYOR”

C

MO Başkanı Raşit Bal Hollanda İslam Federasyonu’nun imamlar toplantısına katılarak Hollanda’da baş gösteren ‘Radikalizmle mücadele’ konusunda bilgilendirmede bulundu ve konuşmasında özetle şunlara değindi: “Son yıllarda Avrupa’da yaşayan Müslümanlar kendilerini bir anda “radikalizm” suçlaması ile karşı karşıya buldular. Bazı gizli ellerin bilinçli bir şekilde Müslüman gençleri radikalizmin içine çekmeleri, onlara İslam’ın asla hoş görmediği fiilleri işletmeleri ve bunu da tüm Müslümanlar adına yapıyormuş gibi göstermeleri; bu yolla İslam aleyhtarı bir algı oluşturmaya kalkışmaları neticesinde Avrupa’daki bütün Müslümanlar zan altında bırakılıyor. Bu ülkelerde yıllarını vermiş ve ülkeye birçok yönden katkı sağlamış, kendi hâlinde, işine, evine ve cami ve cemiyetine gidip gelen Müslümanlar bu olaylar karşısında kendini tam olarak ifade edemeyince sanki suçu kabul etmiş gibi bir konuma düştüler; öyle gibi bir görüntü oluştu. Hollanda hükûmeti radikalizm konusunda bir şeylerin yapılması gerektiğini düşünüyor ancak bunun tam olarak ne olduğunu ve bunu kimlerin yapabileceğini bildiğini söylemek zor. Bir süre önce, Hollanda’da faaliyet gösteren tüm STK’ları sorguya çeken hükûmet, “sizden bana fayda yok, sizin ne entegrasyona katkınız ne de radikalizme karşı bir duruşunuz var” diyerek STK’larla olan ilişkisini kesme karar aldı ve onlarla, ara ara yaptığı toplantıları iptal etti. Bu arada, mevcut radikalizmle mücadele edilirken, fikrine başvuracağı ‘arka planı din olan’ tek bir kurum kaldı o da İslam Danışma Konseyi (CMO). CMO nedir, neler yapar? CMO, 2004 yılında o zamanki uyum bakanı Rita Verdonk tarafından tanındı. Bunu müteakip diğer bakanlıklar da CMO’yu tanıdılar. CMO şuan mahpushanelerdeki, ordudaki ve belediye okullarındaki dine yönelik çalışmaları yürüten kişilerin meşru olarak atanmasını yapan bir kurumdur. CMO bünyesinde, Hollanda’da bulunan Diyanet, Millî Görüş, Süleyman Efendi Cemaati, Faslı çatı örgütler ve Bosnalılardan oluşan 11 kuruluş yer almaktadırlar. Hollanda’da tahminen 450 cami bulunuyor. Bunlardan 380 tanesi CMO’da bulunan kuruluşlara ait camiler. CMO’nun kuruluş gerekçesi daha

çok şundan kaynaklanmaktaydı: Bir taraftan devlet, Müslümanlara yönelik çalışma yaparken kendine muhatap istiyordu, bir taraftan da Müslümanlar, kendi aralarında bir ortak çatı kuruluşu altında bir araya gelip kendi sorunlarının ele alınıp onu ilgili mercilere iletilmesini istiyordu. Her hangi bir yerdeki bir caminin tek başına üstlenemediği bazı sorunların olduğunun bilincine ulaşmıştı Müslümanlar. Bu tür sorunları bir çatı kuruluşun yapmasını, çözmesini istiyordu. Bu çerçevede yapılacak işlerin başında, mahpushanelerde ve orduda manevî rehberlik, manevî danışmanlık gelmekteydi. Şuan manevî rehber olarak yaklaşık 40-45 tane arkadaşımız istihdam edilmiş durumdadır. 20 tane arkadaşımız belediye okullarında din dersi görevlisi olarak çalışıyorlar. Bunları CMO atıyor ve bunların dini gidişatından da CMO sorumludur. Bu çalışmaları yaparken bizim esas aldığımız zemin Ehli-Sünnet ve’l Cemaat’tir. CMO, siyasi arenada da görüşmeler yapmaktadır... Hollanda’daki politik gelişmeler, kutuplaşmalar ve Müslümanların kırılgan bir konuma everilmelerini politika dili ile konuşmak durumundayız. Gerek siyasiler gerekse her hangi bir bakanla, bu sorunları konuşarak Müslümanların lehine karar alma, kanun yapma yönünde kulis çalışması yapmaktayız. Buna karşılık aksi yönde de kulis yapanların da bulunduğunu ve bunların daha güçlü ve daha profesyonel olduklarını da bilmenizi isterim. Her ne kadar CMO göreceli de olsa etkili olsa da, Hollanda’da çok karmaşık bir yapı var. Dolayısıyla neticeyi sadece siz belirleyemiyorsunuz. O bakımdan CMO’nun olumlu ya da olumsuz yaptıkları çoğu kez fark edilmiyor ve Müslümanlarda bazen ‘Bu CMO ne yapıyor?’ diye sorabiliyor. Oysa biz tüm imkânları kullanarak elimizden geleni yapıyoruz. Her fırsatta rahat bir şekilde bakanlıklara girip çıkarak onlarla görüşüp Müslümanların kafa karışıklıklarını, kırılganlıklarını, toplumdan dışlanmışlığını, bunun onlarda karşılığı olan yıpranmışlığı vesaire tüm rahatsızlıklarını sürekli dile getiriyoruz. Bununla birlikte Wilders ya da başkalarının “Bunlar tehlikeli insanlar, saldırgan insanlar bunları uzak tutalım” gibi söylemlerinin, Müslümanları demoralize edip katı bir yöne dönüştürüp bloklaştırabildiğini siyasilerin dikkatlerine sunuyoruz. Biz bütün bunları hassasiyetle

ele alıyor, bu tür sorunları dile getirerek siyasi arenada da etkili olmaya çalışıyoruz. Bunların dışında, 10 yıldan beri zaman zaman Hristiyanlarla, Yahudilerle de ortak hareket ederek, onların da hiç olmazsa lehte şahitlik etmelerini sağlamaya çalışıyoruz. Bunu yaparken de Peygamber Efendimizin Medine Anlaşması’ndan esinlendiğimizi bilmenizi isterim. Hollanda’da neler yaşanıyor? Dinî kesimlere tanınan televizyon yayın hakkı Müslümanlara da tanındı, ancak Müslümanlar, kendi aralarındaki anlaşmazlıkları yüzünden bu hakkı ziyan ettiler. Çok önemli bir maddî kaynak ayrılarak Müslümanların kendilerini en iyi şekilde ifade etmeleri için tanınan televizyon yayın hakkının haksız yere gasp edilerek Hollanda Radyo Televizyon Kurumu NTR’e verildi. Bunun alınması için mücadelemiz sürüyor.

“Bu gençlere camilerde, cemiyetlerde imamlar tarafından, fısıl fısıl bir şeyler söyleniyor ondan dolayı gençler bu topluma direniyorlar, kafa tutuyorlar, yer edinmiyorlar, sorumluluk üstlenmiyorlar, yani oralarda manipüle edildiklerinden topluma öfkelenip savruluyorlar.”

Hollanda’da yaşayan Müslümanlar pek fazla bir şeye karışmak istemese de, toplumsal konumları bakımından, bu karmaşık ortamda ‘dinin dışında kalan olaylar da’ bir şekilde gelip Müslümanları buluyor. Dolayısıyla radikalizm de bu şekilde önümüze kondu. Bakan Asscher meclise mektup göndererek ‘İslami radikalizmden duyduğu endişeyi dile getirerek onunla mücadele edeceğini’ duyurdu. Sonuçta Müslümanlık söz konusu olduğu için bizde duruma müdahil olmaya çalıştık; bu konu üzerine hem kendi aramızda hem de bakanla görüşme yaptık ve ortaya bir proje çıktı. Şuan biz bu projeyi yürütüyoruz. Bakanlık bunun için bir kaynak

ayırdı. Projenin amacı öncelikle imamlar ve idarecilerle konuşarak Müslümanların rollerini keşfetmek. Örgütlü Müslümanların, bu sorunu üreten değil çözen olduğunun anlatılması gerekiyor. “Radikalizm” denince bilhassa Diyanet ve Millî görüş bunu hiç üzerlerine alınmıyorlar. “Bu bizim sorunumuz değil. Bunun bizimle ilgisi yok” şeklinde bir duruş sergiliyorlar. Bu durum karşısında da, o zaman bu radikalizmin kaynağının “hâkim kültür” olduğu algısı doğuyor. Hollanda toplumunun Müslümanları dışlaması, gençlere fazla imkân verilmemesi, İslam’ın kötü algılanması bizim gençlerimizin savrulmasına neden oluyor. Dolayısıyla bu sorunu çözeceksek Hollanda toplumuna bir söz söylememiz gerekiyor. “Onlar kendilerini düzeltsin” diyoruz. Ama Hollanda’daki hâkim algı da, “Bu gençlere camilerde, cemiyetlerde imamlar tarafından, fısıl fısıl bir şeyler söyleniyor ondan dolayı gençler bu topluma direniyorlar, kafa tutuyorlar, yer edinmiyorlar, sorumluluk üstlenmiyorlar, yani oralarda manipüle edildiklerinden topluma öfkelenip savruluyorlar.” diyorlar. Yani biz “orası” diyoruz orası da “burası” diyor. Bu tartışma böyle sürüyor şuanda. Biz CMO olarak başımızı iki tarafa da çeviriyoruz. Evet, toplumun dışlaması var ve buna karşılık bizim gençlerin kök salamaması gerçeği var. Ama bizim kendi İslami kuruluşlarımızda hâkim topluma yabancı olması var. Oradan hareketle dinî pratiklerini dönüştürmemesi var. Aslında İslami kuruluşların tavrı daha çok korumaya yönelik. Biz diyoruz ki, “Bizim bir dinî kimliğimiz var ve hâkim toplum bunun için bir risk oluşturuyor, ondan dolayı biz kimliğimizi korumalıyız.” Dolayısıyla koruma mantalitesiyle biz çocuklarımızı yetiştiriyoruz. Bu koruma algısı da soyutlanmayı doğuruyor. Hâkim toplumdan uzak durmayı yeğliyoruz. Bu da hâkim toplum tarafından sorunlu bulunuyor. “Ne demek” diyor, “Sen soyutluyorsun. Geri çekiliyorsun. İçine kapanıyorsun. Hâlbuki bu gencin geleceği Hollanda’dadır. Sen onu donatırsan ancak bu çocuk bu toplumda yer edinebilir. Ama soyutlarsan, onun önünü tıkarsan, dini argümanlarla onun alanını daraltırsan o genç elbette toplumda tökezler, yer

Gözlem Raşit Bal rasit.bal@inholland.nl

edinemez” deniliyor. İşte biz bunun içinde aracı olmaya çalışıyoruz. Hâkim toplumla bizimkiler arasında bir bilgi akışı olsun ki, empati kurulabilsin istiyoruz. Zira biz onlara göre anlaşılmayan, bilinmeyen bir “blok” olarak algılanıyoruz. Hırsla kalkıp zararla oturmayalım. Gençler, çoğu kez kışkırtmalara muhatap oldukları için radikalize oluyorlar. Buna karşı çok yoğun bir araştırma da yapılmakta. Son yıllarda radikalizmle mücadele için müthiş bir harcama yapılıyor ve çok elit, uzman bir kadro oluşturdular, harıl harıl bir çalışıyorlar. Dolayısıyla gelecekte Hollanda’nın hâkim kültürü bu problem hakkında uzmanlaşmış olacak. Zira “Cihadizim” “Radikalizm” “Şiddet” gibi kavramlar resmî şekilde tanımlanıyor. Bazı yayın kurumları bu kavramları dinî tabana oturtarak, kendi bakış açılarıyla bakarak yeniden tanımlıyorlar. İşte tam bu noktada biz cemaatler olarak, bu bize ait kavramların elimizden kaydığını görüyoruz. Netice olarak artık biz bir “cihad” kavramı etrafında konuşmamız gittikçe zorlaşıyor. Zira, Hollanda hâkim kültürünün “cihad” kavramını tanımlaması bir “norm” hâline dönüşüyor. Eğer o norma göre cihad birebir şiddette tekabül ediyorsa, sen artık “Ya, aslında biz onu şu anlamda anlıyoruz ve şöyle yorumluyoruz” diyemiyorsun. Demenin bir faydası da olmuyor. Hâkim toplum “Hayır!. Ben lamı cimi bilmem. Benim için cihad bu anlama geliyor. Sen cihattan bahsediyorsun, dolayısıyla sen şiddeti övüyorsun, şiddete yöneltiyorsun, çocuğun aklını çeliyorsun” diyor. Yani hâkim kültürün bu tartışması, bizim çok önem verdiğimiz kavramların elimizden çıkmasına ve bizim tartışmaların yapıldığı sahada ofsayta düşmemize neden oluyor. Böylece biz taraf olamıyoruz. Katkıda bulunamıyoruz. Onlar bizim dinimizi, çok değer verdiğimiz kaynaklarımızı ellerine aldılar evirip çeviriyorlar biz de seyrediyoruz. Kendimizi seyreden ve şikâyet eden konuma oturtuyoruz. Biz CMO olarak esasen buna itiraz etmek istiyoruz. Bizler, bu değer verdiğimiz kavramlarımızı makul olan bir anlayışla bu tartışma zeminine katabilmenin derdindeyiz. Bu alanda ciddi bir boşluk var. Bu boşluğu dolduranlar da yanlış kaynaklardan beslenmekteler. Hollanda’da hâkim kültür, Müslümanların yüzde 95’nin, yaşadığı, kavradığı o dinî söylemlerin tama manasıyla bilmediğini de iddia ediyor.” ◄◄


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 223 - Şubat/Februari 2017

04 haber 32 nieuws

NIF Başkanı Mehmet Erdoğan:

“Bütün insanlara değer verecek dinlere ve kültürlere karşı saygı gösteren, demokrasiye insan haklarına riayet eden adil bir anlayış içinde olabilen yöneticilerin olmasını arzu ediyoruz”

“Mevcut koalisyon hükûmeti, ülkede yaşayan vatandaşlara eşit davranmada sıkıntılı” Dosya konumuzla alakalı, Hollanda’da faal olan STK temsilcilerinden düşüncelerini bildirmeleri için yaptığımız çağrıyı dikkate alan dostlarımızın görüşlerini sizlerle paylaşıyoruz. Hollanda İslam Federasyonu Başkanı Mehmet Erdoğan’ın konuyla alakalı düşüncelerini ilgiyle okuyacağınızı ve istifade edeceğinizi umuyoruz...

1

5 Mart seçimlerine sayılı günler kaldı. Hollanda’daki mevcut siyasi tabloyu nasıl değerlendiriyorsunuz? Hollanda’da 17 Milyon insan yaşamaktadır. Mevcut koalisyon hükîmeti ülkede yaşayan vatandaşlara eşit davranmada çelişki içerisinde kalmıştır. Bilhassa Müslüman topluma karşı ön yargılı davranmışlardır. Güya “Türkler Hollanda’ya uyum sağlamıyorlarmış, Müslüman gençlik radikal yetişiyormuş” gibi, dört yıldan beri Türk STK’ları maalesef töhmet altında bırakılmıştır. Biz Millî Görüş camiası olarak her zaman her çalışmamızda Hollanda’da kalıcı olduğumuzu anlatırken, Müslümanların artık, Hollanda’nın ve Avrupa’nın bir gerçeği olduğunu hep söyledik. Tekrar altını çizerek belirtiyorum: 4 ve 5’inci neslimizin Hollanda’da doğduğunu baz alırsak, bizim ikinci anavatanımızın Hollanda olduğunun artık bilimesi gerekir. Toplum olarak Hollanda’da her alanda katkıda bulunduğumuzu vurgulamak gerekir. Camiamız içinde yetişen genç neslimiz, özgüven sahibi olarak bu topluma hizmet etmek için yarışıyor. Hem Hollandaca hem Türkçe dilini iyi bilen, İslam dininin hassasiyetlerine

sahip, ümmet bilinci olan; aynı zamanda, sadece kendisini Müslümanlardan sorumlu hisseden değil bütün insanlığın kurtuluşu için mücadele eden bir anlayış içerisinde yetişmektedir. Bütün insanlığın kurtuluşuna vesile olmak, aynı zamanda Millî Görüş Teşkilatımızın ana gayesidir.

gücü son yıllarda gerilemiştir. Fakirlerin sayısı her geçen gün artmaktadır. Sağlık sektörü yeniden düzenlenip insanların ödeyebileceği konumuna getirilmelidir. Katkı payı mecburiyeti kaldırılmalıdır. Özellikle üniversite veya yüksek okul bitiren gençlere istihdam fırsatı oluşturulmalıdır.

Seçimde ne sonuç çıkar? 15 Mart 2017’de Hollanda’da milletvekili seçimleri olacaktır önceki seçimleri göz önünde bulundurduğumuzda yine çok az sayıda seçmenin sandığa gideceğini tahmin ediyorum. Çünkü hükûmet tarafından verilen sözlerin tutulmadığını görüyoruz. Yapılan anketlere göre koalisyon partileri oy kaybına uğrasalar dahi yine seçim sonrası aynı partiler veya çoklu bir koalisyon hükûmet ortaklıkları olabilir düşüncesindeyim.

Teşkilat olarak, mensuplarınıza ve size uğrayan cemaate seçimle alakalı olarak neler tavsiye ediyorsunuz? Biz Hollanda İslam Federasyonu olarak dinî bir teşkilatız. Camilerimizin başkanlarına ve mensuplarımıza şu tavsiyede bulunuyoruz: Müslüman Türk toplumunu, üyelerimizi cemaatimizi, 15 Mart seçimlerinde mutlaka oy kullanmaların yönünde teşvik edelim. Herkes hür iradesiyle gönlünden kime oy vermek geçiyorsa versin. Sağduyulu olalım. İtidalli olalım. Müslümanca bir duruş sergileyerek hem yaşadığımız Hollanda’nın selameti için hem de Müslüman toplumu temsil edebilecek kişileri tercih ederek oy hakkımızı mutlaka kullanalım. Yapılacak olan seçimlerin Hollanda’da yaşayan bütün Müslümanlara ve Hollanda halkına hayırlı olmasını diliyorum. ◄◄

Seçimden nasıl bir sonuç çıkmasını arzu ediyorsunuz? Hollanda’da 200’e yakın etnik ırklara mensup insanlar yaşamaktadır. Bütün insanlara değer verecek, dinlere ve kültürlere karşı saygı gösteren, demokrasiye, insan haklarına riayet eden, adil bir anlayış içinde olabilen yöneticilerin olmasını arzu ediyoruz. Ayrıca Hollanda’da insanların alım

Mehmet Erdoğan: “Hollanda’da insanların alım gücü son yıllarda gerilemiştir. Fakirlerin sayısı her geçen gün artmaktadır. Sağlık sektörü yeniden düzenlenip insanların ödeyebileceği konumuna getirilmelidir. Katkı payı mecburiyeti kaldırılmalıdır. Özellikle Üniversite veya yüksek okul bitiren gençlere istihdam fırsatı oluşturulmalıdır”

Gulca katliamı unutulmadı... Türk Dünyası’nın kanayan yarası Doğu Türkistan’da 20 yıl önce Gulca’da katledilen yüzlerce Uygur Türk’ü tertiplenen program ile Hollanda’da anıldı.

Doğu Türkistan, mazlum Türk evladının “hürriyet” diye haykırmakta olan, 18. yüzyılın sonlarından itibaren Çin işgali altında inim inim inleyen Türk diyarı. Çok kısa da olsa Uygur Türkleri bağımsızlık görmelerine rağmen kendi devletlerini

yaşatamamışlardır. Çin zulmü, asimilasyonu, katliamları âdeta her gün yaşanmaktadır. 5 Şubat 1997 tarihinde bir mübarek Ramazan ayında Çin işgalcisinin gözleri dönmüş ve Kadir Gecesinde başlayan saldırılar günlerce sürmüş ve akabinde yüzlerce

Doğu Türkistanlı katledilmiş, binlercesi tutuklanmıştır. Sayısı belli olmayan Uygur Türk’ünün akıbeti ise halen meçhul. Bir Ramazan ayında, dini afyon sayan Kızıl Emperyalizm yine yapmıştı yapacağını. Dünya her şeyi görüyor ve görmemezlikten geliyor. Başta Gulca şehri olmak üzere Doğu Türkistan kan ağlıyordu, gözyaşları sokakları sel gibi kaplarken sesini duymak istediklerimiz yine sessiz köşelerinde oturuyorlardı. Hollanda Doğu Türkistan Maarif Vakfı tarafından tertiplenen anma programına misafir konuşmacı olarak Hollanda Türk Federasyon Genel Başkanı Murat Gedik katıldı. Zeist şehrinde bulunan Hollanda Doğu Türkistan Maarif Vakfı’nda yapılan program Kur’an tilaveti ile başladı, Gulca şehitleri için dualar edildi.

Programa katılan Hollanda Türk Federasyon Genel Başkanı Murat Gedik konuşmasında, Gulca katliamı ve Türk milliyetçiliği üzerinde durdu. Murat Gedik, Gulca’nın sadece Doğu Türkistan Türkleri için değil, bütün Türk Dünyası için bir hüzün olduğunu söyledi. “Gulca’da yapılan Türk’e bir soykırımdır. Bu Çin emperyalizmin ne ilk ne de son soykırım girişimi olacaktır. Umarız en kısa zamanda Uygur Türkleri hürriyetlerine kavuşur ve onlarca yıl süren Çin katliamları, soykırım girişimleri ve baskıları son bulur. Doğu Türkistan, Kırım, Karabağ, Türkmeneli (Suriye ve Irak), Batı Trakya gibi bizlerin kanayan

yaralarından biridir. Biz Türkler Doğu Türkistan’ın Türk varlığının beşiği olarak kabul eder ve o kutlu toprakları her zaman kalbimizde ve gönlümüzde yaşatırız.” Murat Gedik Türk milliyetçiliği ve ülkücülüğü üzerine yapmış olduğu konuşma bölümlerinde bir bütün Türkistan, bir bütün Türk tarihi gibi konuları dile getirdi. Rus’un Türkistan yerine Orta Asya, Çin’in Doğu Türkistan yerine Sinkiang (Sincan) isimlerini kullanarak Türk olan her şeyi yok etme mücadelesinde bulunduklarını da dile getiren Murat Gedik konuşması sonrası katılımcıların sorularına cevap verdi. Anma programına Soest Ülkü Ocağı yöneticileri Fatih Erçelik ve Metin Suna da katıldılar. ◄◄


mozaik 33 mozaïek

doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 223 - Şubat/Februari 2017

Nevzat Demirel:

Bekir Cebeci

“15 Mart’taki Demokrasi Şöleni’ne katılıp, oylarımızı bilinçli kullanalım”

info@bekircebeci.com

“Yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır ” Dünya Nereye Gidiyor? Evet dünya nereye gidiyor? ABD seçimlerini Cumhuriyetçi Parti adayı Donald Trump kazandı. Trump, 20 Ocak 2017 tarihinde yemin ederek görevine başladı. Aradan henüz 17 gün geçti. Ama dünya çalkalanıyor. Her yerde Trump karşıtı gösteriler yapılıyor. Trump’un göçmen politikası, İslam karşıtı söylem ve eylemler dünyayı ayağa kaldırdı.

1976 Hollanda Tiel doğumlu olan Nevzat Demirel evli ve iki çocuk babası. DENK partisi olarak Hollanda’daki Türk Sivil Toplum Kuruluşlarını ve diğer grupları ziyaret ettiklerini ve toplumun nabzını tuttuklarını söyledi.

1

5 Mart seçimlerinin önemine değinen Denk Partisi 17. sıra adayı Nevzat Demirel “Hollanda zor günlerden geçmektedir. Yabancı düşmanlığı yapan bazı partiler, biz göçmenleri ve İslamofobiyi seçim malzemesi olarka kullanmakta ve oy toplama derdinde. 15 Mart Çarşamba günü muhakkak sandık başına giderek, oylarımızı kullanarak onlara cevap vermeliyiz” diyor. DENK için oy isteyen genç siyasetçi Nevzat Demirel, belediye meclisinde edindiği deneyimlerini Hollanda meclisinde kullanmak ve vatandaşlarımızın sesi olmak istiyor. Nevzat Demirel kimdir? 2006 - 2010 yılları arasında Tiel Belediye Meclisinde CDA partisinden, 1 dönem görev yaptı ve CDA Partisi içinde aktif görevlerde bulundu. Siyasetin yanı sıra çeşitli Hollanda firmalarında çalışan ve Hollanda doğumlu Nevzat Demirel, PostNL firmasında değişik görevler üstlenerek iş hayatındaki yükselişini sürdürüyor. Halen, Supply Chain Şirketinde Manager (Yönetim Yöneticisi) olarak çalışıyor. Bu şirketin ana dağıtım deposunun sorumlusu olan Nevzat Demirel, 15 tane biyolojik süpermarket zincirini

de yönetiyor. Hollanda da yeniden aktif politikaya girmeyi düşünmezken, 14 yaşındaki oğlu Bilal’in “Hollanda da ırkçılığın yükselişte olduğunu ve bu konuda bir şeyler yapılmasının gerektiğini” söylemesi üzerine bir defa daha düşünen Nevzat Demirel, Başbakan Mark Rutte’nin, Türk kökenli kardeşlerimize bir TV programında “beğenmiyorsanız defolun gidin” demesinin bardağı taşıran son damla olduğunu söylüyor. Çevresinden etkilenen oğlum bana, “Baba biz ne zaman Türkiye’ye dönüyoruz?” diye sordu. Ben konuyu anladığım hâlde, “oğlum, hayırdır nereye dönüyoruz?” diye sordum. “Biz Türk değimliyiz, onun için de tabi ki Türkiye’ye dönmeliyiz” cevabını verdi. Nevzat Demirel, “Ben DENK partisindeki arkadaşların ilkeli tutumları ve çıkışlarını yakından takip ediyor ve takdirle karşılıyordum. Bu bağlamda da Tunahan Kuzu arkadaşımızın politikadaki duruşu, meclis içinde meclis dışındaki tutarlı hareketleri ve açıklamaları benim de imzamı atacağım söylemlerdi. Bu noktadan hareketle DENK partisinde olmam

ve bu partide siyaset yapmamın gerekliliğine inandım ve aday oldum. Ben kadere inanan birisiyim, iki sene öncesine kadar Amsterdam’da çalışmak aklıma dahi gelmez iken, şu an çok güzel bir görevim var ve bu firmada da sorumlu olduğum bir noktadayım. 6 ay öncesine kadar yeniden, politikayı düşünmezken şu an DENK partisinden milletvekili adayıyım. Parti olarak başarılı olmak istiyoruz. Öncelikli amacımız, şu an 2 olan milletvekili sayımızı en az 5 vekil sayısına yükseltmektir. Bu hayalimizi gerçekleştirebilmek için özveriyle gece gündüz canla başla çalışıyoruz. Hollanda da yaşayan ve Hollanda tabiiyeti olan vatandaşlarımızdan önemli bir istirhamımız olacak. 15 Mart Çarşamba günü muhakkak sandık başına gidiniz ve oyunuzu kullanın. Kullanmadığımız her oyumuz, ırkçı ve yabancı düşmanı partilerin ekmeğine yağ sürecektir. Biz mecliste sizlerin ve mağdurların sesi olacağız. Sizleri oy vermeye ve partimiz DENK’e destek olmaya çağırıyor ve tercihli oylarınıza talip olduğumu bilmenizi istiyorum.” dedi. Haber Merkezi

«

Dünya gerçekten nereye gidiyor diye sormanın tam zamanı. Çünkü Trump’un suflörü, sağ kolu ikinci adamı Steve Bannon 2015 yılında akıl almaz şeyler söylüyor: “Bu çağın en büyük tehditçisi İslam’dır. İslam’a karşı silahlanmalıyız. Daha güçlü yeni bir dünya düzenine geçmek gerekiyor. Biz şimdi 1683 Osmanlı Türkleri tarafından Viyana kuşatması gibi bir tehdit altındayız. Atalarımız İslam’ı o zaman Avrupa’ya sokmadılar. Bizler de atalarımızın izinden gitmeliyiz. İslam’ı Avrupa dışında tutmalıyız. Bizler şu anda radikal İslam ile bir savaş içindeyiz. Her şey açık ve ortada. Bu savaş çok kanlı ve acımasız olacak. Atalarımızın kazanımlarını yok ettik. Onları tekrar geri almalıyız. Gelecek kuşaklarımızın 500 sene sonra bizlerin bu krizi nasıl aştığımızı görüp öğrenecekler.” (1) Bu sözler yenilir yutulur sözler değil. Bu nefret söylemi direkt bizleri ilgilendiriyor. Bunları Donald Trump’un başdanışmanı söylüyor. 1683 Viyana kuşatmasını dile getiriyor. Aradan tam 334 yıl geçmiş. Bu hesap böyle başlarsa nerede duracağı hiç belli olmaz. Saldırılar çok ciddi. Trump’un Avrupa Birliği (AB) politikası da endişe verici. AB NE DİYOR? İşte bakınız Avrupa Birliği (AB) Başkanı Donald Tusk : “Bu gidişle ABD, AB için bir tehlike oluşturmaktadır,” diyor. Tusk, AB ülke liderlerine yazdığı bir mektupta herkesi uyarıyor ve birlik çağrısı yapıyor:

“Avrupa, son altmış yılın en tehlikeli döneminden geçiyor. Irkçılığa, yabancı düşmanlığına ve popülizme karşı bir ve beraber olmalıyız. Çünkü bölünmüşlük büyük güçlerin karşısında bizleri daha da zayıf düşürür. Hatta AB’yi, ABD, Rusya ve Çin’e bağımlı yapar. Birleşirsek kazanırız, bölünürsek kaybederiz. Trump ‘Avrupa’da kafalar karmakarışık ’ diyor. Bütün bunlara Avrupa’nın bir cevap vermesi gerekiyor. Özellikle AB içinde yükselen ırkçı nasyonalist (milliyetçi) AB ve İslam karşıtı partiler, AB için büyük bir tehlike oluşturuyorlar. Bunlar AB’nin dağılmasını istiyorlar. Ama biz AB’yi korumalıyız.” (2) Belçika’nın eski Başbakanı ve AP milletvekili Guy Verhofstad BBC’ye verdiği mülakatta şu önemli görüşleri dile getiriyor: “Milliyetçilik Avrupa için çok büyük bir tehlikedir. Avrupa milliyetçiliğin sonuçlarını İkinci Dünya Savaşı’nda gördü, yaşadı ve 20 milyon insanı kurban verdi. Şimdiki milliyetçiler, milliyetçiliği vatandaşlık kavramına değil, etnisite (ırk) kavramına dayandırıyorlar ki bu çok ama çok tehlikelidir. Çünkü bu durumda göçmenlerin bulundukları ülke vatandaşı olmaları da onları kurtaramayacaktır. Ayrıca milliyetçiler, kapıları bütün göçmenlere kapatacaklar. Bu ırkçı milliyetçilik Avrupa için çok büyük bir tehlikedir. Bize düşen görev ırkçı milliyetçiliğe karşı AB’yi korumak ve yaşatmak olmalıdır.” (2) Aynı şekilde bize düşen görev de tehlike kapıya dayanmadan bir ve diri olmaktır. Evet dünya nereye gidiyor? Bu olumsuz gelişmelere karşın Hollanda’da çok güzel bir olay yaşandı. Hollandalılar, geçen haftaki Cuma namazında Rotterdam’daki Esselam Camisinin çevresinde ırkçılara karşı etten duvar ördüler. Irkçı milliyetçiliğe geçit yok dediler. Avrupalı Türkler de yerli halk ile birlik ve dayanışma içinde ele ele olmalıdır. Takdire şayan dayanışmanın fotoğrafı aşağıdadır. Kaynakça: 1. Trouw, 3 Şubat 2017 2. Elsevier, 06 – 02 - 2017

Taziye...

P E H A D N LA L O H

! N İ Z İMİ

Oss Mescid-i Cuma Camii Cemaatimizden Karslı

Ekrem Kartal

Allah’ın Rahmetine kavuşmuştur. Merhuma Allah’tan rahmet, kederli aileye sabr-ı cemil ve başsağlığı diliyoruz.


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 223 - Şubat/Februari 2017

04 haber 34 nieuws

Gündem

“ Hollandalılar minimum 25 gün tatil yapmakta olup; tatile çıkanların ortalama tatil sayısı % 2,79’tur.”

Gündem

Hollanda Mehteranın Voleybol Turnuvası Şölene Dönüştü

Utrecht Turizm Fuarı’nda Türkiye varlığı Turnuvaya dostluk hâkimdi Her yıl bu dönemde düzenlenen Utrecht Turizm Fuarı’nda Türkiye standı göz doldurdu.

U

trecht kentinde her yıl düzenlenen Utrecht Uluslararası Turizm Fuarı bu yıl 11 Ocak 2017’de ziyarete açıldı. 10 Ocak günü fuar basın mensuplarına tanıtıldı. Fuarla ilgili olarak T.C Lahey Turizm Müşavirliği tarafından basına verilen bilgiler şu şekilde idi: “Müşavirliğimiz, bu sene 47. düzenlenen Utrecht Turizm Fuarı’na 750 metre karelik alanda yaklaşık 50 özel işletme ve sektör kuruluşu ile birlikte katılım sağlamaktadır. Bağımsız katılan diğer kurum ve kuruluşlarla birlikte Türkiye’nin temsil edildiği toplam alan yaklaşık 1300 m²’dir. Türkiye bu büyüklükteki katılımıyla Utrecht Turizm Fuarının en büyük katılımcısıdır. 2016 yılında 121.593 kişinin ziyaret ettiği Utrecht Turizm Fuarı hem turizm sektörü kuruluşları, hem tüketiciler hem de tur operatörleri ve seyahat acentelerini bir araya getiren bir organizasyon olması sebebiyle çok önemli bir tanıtım fırsatıdır. Toplam 6 gün sürecek olan fuar sırasında Müşavirliğimiz standında, Maraş Dondurması ikram ve şovu, Ebru sanatı uygulamaları ile canlı müzik dinletilerine yer verilecektir.

8

Fuarın ilk günü 10 Ocak 2017 tarihinde 14:00 -16:00 saatleri arasında, Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Müsteşarı Ömer Arısoy’un açılışı yapmak için geleceği duyurulmuştu ancak hava muhalefeti nedeniyle gelemedi. Genel Değerlendirme: Nüfusu yaklaşık 17 milyon olmakla birlikte, Hollanda yurtdışına en fazla seyahat gerçekleştiren ülkeler arasında yer almaktadır. Yurtdışı tatil hacmi bakımından Avrupa’nın 4. büyük ülkesi olup; Avrupa’da satılan tatillerin % 8’i Hollandalılar tarafından satın alınmaktadır. Hollanda her ne kadar 2012 ve 2013 yıllarında ekonomik durgunluk yaşanmış olsa da, 2013 yılının son çeyreğinden itibaren az bir büyüme görülmüş olup, bu trend halen pozitif yönde devam etmektedir. 2014 yılında tatile çıkan kişi sayısı 12,5 milyon olup, bu sayı, toplam nüfusun % 80’nin tatile çıktığını göstermektedir. Bunun % 50’den biraz azını yurtiçi tatilleri oluşturmaktadır. Hollandalılar minimum 25 gün tatil yapmakta olup; tatile çıkanların ortalama tatil sayısı % 2,79’tur. Yıllık tatil sayısı

Gazetemizin geleneksel hâle getirdiği ve 13 yıl boyunca büyük bir başarıyla sürdürdüğü “Doğuş Voleybol Turnuvası” son 5 yıldır Hollanda Mehteran tarafından aynı maksatla organize edilmekte.

35,1 milyondur. 2014 yılında yurtdışı tatilleri için toplam 11,7 milyar Avro harcama yapılmıştır. Yurtdışı tatillerinin % 53’üne araba, % 38’ine ise uçak ile gidilmekte olup; bu kapsamda özellikle özel araçla ulaşımın çok kolay olduğu Almanya’nın tüm tatil türleri açısından 1. sırada, Fransa’nın ise 2. sırada yer aldığı görülmektedir. Yurtdışına çıkan Hollandalıların en fazla ilgi duyduğu turizm türü deniz turizmi olup; bunu şehir gezileri, kültürel turlar ve aktif turizm takip etmektedir.”

Ocak Pazar günü R o t t e r d a m ’ d a gerçekleştirilen ve bu yıl 6’ncısı düzenlenen turnuva, 8 takım arasında yapıldı. Farklı bölgelerden, farklı etnik köken ve farklı düşüncelerden insanlarla bir araya gelerek tanışmayı, kaynaşmayı ve dost olmayı hedefleyen turnuva, her geçen yılın ardından bu amacına ulaşıyor. Adına yaraşır bir şekilde dostça başlayan ve öylece sona eren turnuvanın bu yılki şampiyonu, Zaandam ZAS takımıydı. Turnuva açılışında katılımcıları selamlayan Hollanda Mehteran Koordinatörü Ünal Fırat, 20 yıldır bu manada sayısız turnuva düzenlediklerini ve hepsinde de, binlerce insanın dostluk çerçevesinde bir araya getirdiklerini ve büyük takdir topladıklarını, bundan sonraki görevi gençlere teslim etme zamanının geldiğini ifade etti. Tek grup hâlinde yarışan takımlar oynadıkları güzel ve kaliteli oyunla göz doldurdular. Dostluk havasında başlayan ve centilmenliğin hâkim olduğu zorlu mücadeleden sonra 4 takım çeyrek finale yükseldiler. Yarı final maçları, Zaandam ZAS, Dünya Market, Nogay ve Mehteran 1 takımları arasında yapıldı. Bu zorlu mücadelelerden sonra, Zaandam ZAS ile Mehteran 1 takımları final oynamaya hak

kazandılar. Bu ikili arasında geçen zevkli, zorlu kıyasıya mücadeleden sonra Zaandam ZAS birinciliği elde ederken, Mehteran 1 ikinci, Nogay üçüncü, Dünya ise dördüncü oldular. Turnuvaya katılan takımlar: Nogay, Dünya, Mehteran 1, Voley Zuid, Zaandam ZAS, Mehteran 2, Doğuş, Zafer Gençlik

Mescid-i Cuma’dan aile içi eğitim semineri Hollanda İslam Federasyonu’un güzide cemiyetlerinden Oss Mescid-i Cuma Teşkilatı Eğitim Başkanlığı tarafından ‘’Kimliğimizi Muhafaza Etmek ve Aile İçi İletişimin Önemi’’ konulu bir seminer organize edildi. Seminerin konuğu ise, uzunca bir dönem Genel Merkez Eğitim ve İrşad Başkanlıkları bünyesinde çeşitli görevlerde bulunmuş Eğitmen/Pedagog Mehmet Gedik idi. Mescid-i Cuma İmam Hatibi Alaaddin İnan Hocanın Kur’an-ı Kerim tilaveti ile başlayan program, Cemiyet Başkanı Aydemir Doğruyol’un selamlama konuşması ile devam etti. Daha sonra kürsüye gelen Mescid-i Cuma Eğitim Başkanı Fatih Şahin tarafından cemiyet bünyesinde gerçekleştirilen tüm eğitim faaliyetleri bir slayt gösterisi ile tanıtıldı. Son nefesine kadar eğitim ve öğretime muhtaç olan insanoğlunun özellikle çocukluk döneminde alacağı eğitimin önemine vurgu yapan Şahin, bu sene açtıkları ikinci ana sınıfının kendileri

için bir övünç kaynağı olduğunu belirterek, hedeflerinin daha fazla ana sınıfı açmak olduğunu ifade etti. Daha uzunca yıllar buralarda kalıcı gibi görünen toplumumuzun, geleceğini muhafaza etme adına eğitim faaliyetlerine önem göstermeleri gerektiğini vurgulayan Şahin, sadece çocukların değil ailelerin de eğitiminin çok önemli olduğunu ve bu yüzden her sene birkaç defa aile içi eğitim seminerleri organize ettiklerini söyledi. Avrupa’da İslami kimliğimizi muhafaza etmede aile içi iletişimin çok önemli olduğuna vurgu yapan Gedik, her şeyden önce insanı tanımamız gerektiğine dikkat çekti “Bilgi Çağının” önemini katılımcılarla

paylaşan Gedik, çocuklarımızı ve kendimizi yaşadığımız çağın şartlarına göre yetiştirmemiz gerektiğini, aksi hâlde çok tehlikeli durumlarla karşılaşabileceğimize vurgu yaptı. “Özellikle İslami kimliğimizin muhafazasında teşkilatımızın Avrupa’daki Müslümanların nazarında yeri önemlidir ve öylede olmalıdır” diyerek sözlerine devam eden Gedik, Avrupa’da bitmeye yüz tutan aile kavramının biz Müslümanlar için çok önemli olduğuna değinerek, ne yapıp edip yuvamıza sahip çıkmamızı ve akrabalarımız ile ilişkilerimizi güçlü tutup, büyük bir dayanışma içerisinde bu vahşi çağa karşı direnmemiz gerekttiğini ifade etti. Haber: Fatih Şahin


gündem 35 agenda

doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 223 - Şubat/Februari 2017

Atalay Çelenk:

Yeryüzünde huzurlu bir kubbe altı…

“Juliana Plaza” Herkes Korkmadan Dinini Yaşama Hakkına Sahiptir Juliana Plaza’nın bıraktığı etki... Daha önce bir kurumun daveti için gidip gördüğüm Juliana Plaza’yı bu sefer, sahiplerinin daveti üzerine ziyaret ettim.

HRİSTİYANLAR ESSELAM CAMİİ’Nİ KORUDULAR Kanada’nın Quebec eyaletinde aynı zamanda cami olarak kullanılan Quebec City İslam Kültür Merkezi’ne yatsı namazı sırasında yapılan silahlı saldırı sonucu 6 kişinin yaşamını yitirmesine tepki Rotterdam’da ikamet eden Hıristiyanlardan geldi. Rotterdam halkı, Müslümanların namazlarını güvenli bir şekilde eda etmeleri için Essalam camiinin etrafında el ele tutuşup halka ‘kalkan’ oldu. Eylem, Hollanda’da 15 mart milletvekilliği seçimleri öncesinde İslam karşıtı söylemleri ile tepkiler çeken Wilders ve ekibine mesaj olarak yorumlandı. namaz öncesi Esselam Camii’nde önünde toplanan Hollandalılar, namaz sırasında cami etrafında el ele tutuşarak halka oluşturdu ve namaz bitimine kadar bu duruşlarını korudu. “Herkes korkusu olmadan dinini yaşama hakkına sahiptir” diyen Rotterdamlı Hıristiyanların bu duruş sosyal medyada da büyük takdir gördü.

Y

aklaşık bir yıldır Den Haag’da hizmet veren Juliana Plaza Restoran’ın sahipleri Atalay ve Jale Çelenk tarafından bu görkemli mekânda son derece sıcak bir ortamda ağırlandık. 90 yıllık geçmişinde sayısız insanı dinî bir gaye ile ağırlayan bu heybetli mekân bizi bütün ihtişamıyla ayakta karşılıyor.

İnanç özgürlüğü baskı altında

Kubbenin altından etrafa yayılan mistizmin sizi huzura kavuşturan o havası, otantik restorasyonu, modern dizaynı ile sizi rahatlatan bir ortam sunuyor. İçinizi aydınlatan o kubbe altında etrafın seyrine doyamıyorsunuz. Yemeklerindeki tad ve farklılık, size bu görsel şölen sonrasında sunulan bir armağan gibi geliyor. Böyle muhteşem bir eseri iki toplumun rahatlıkla kullanabileceği eşsiz bir mekân haline getiren Atalay Bey’in, çocukluktan beri bu esere karşı büyük bir ilgisi varmış. Bu mabedin her Pazar günü yüzlerce ziyaretçisi kendi evlerinin önünden geçerek o mekânı kullanırlarmış. Atalay’ın bu ilgisi, babası Paşa’nın dikkatinden kaçmaz ve Atalay Bey’i o yaşta o mekân ve ziyaretçileriyle tanıştırır. Bu mekânı farklı amaçlarla kullanmak için almaya çalışanlar da olmuş, ama Atalay Bey, burasının daha önce sadece toplumun bir kesimine hizmet ettiğini bundan sonra bu mekânın bu ülke içinde yaşayan herkese hizmet etmesi gerektiğini düşünerek böyle bir girişimde bulunmuş. Bu düşünce ve kararın doğruluğunu binaya girerken; girip de o havayı solduktan ve o zengin Anadolu mutfağının lezzetlerini tadınca daha iyi anlıyorsunuz. Kendilerini değerlerimizi tanıtan bir kültür elçisi gibi gördüklerini ifade eden Çekenk çifti, Türk mutfağının eşsiz tat ve çeşitlerini ülke insanına farklı konsept ve uygun fiyatlarla sunmaya gayret ediyorlar. “Juliana Mabedi üçüncü hayatına başlıyor” Geçen yıl haziran ayında, Den Haag Belediye Başkanı Jozias van Aartsen’ın da katıldığı bir

Juliana Plaza’nın “Kim ne sebeple ve hangi arka planı olursa olsun, halklar arasında ayrılık, kin ve korku saçanlara açık bir sinyal verdiğine” dikkat çeken van Aartsen bu mekânın daha önce verdiği “tevhid” mesajının bundan sonra bütün insanlık arasında oluşturacağına inandığını ifade etti.

Bilinçli bir şekilde hareket ettiklerine ve “ne olursan ol, gel” düsturuyla bu işe giriştiklerine dikkat çeken Çelenk, Den Haag’ın merkezinde herkesin huzurlu bir atmosferde bir araya gelebilmelerine ortam hazırladıklarının altını çiziyor. Toplu davetlerde çok daha iddialı olduklarını ifade eden Çelenk, kurum, kuruluş ve derneklerin düzenleyecekleri etkinliklerde mekân kirası gibi bir bedel talep etmediklerini, ayrıca bu gibi organizelerde indirim bile yapıldığını belirtiyor.

İki yıllık zorlu bir plan, proje ve tasarım çalışmasından sonra bu şaheseri topluma kazandıran Çelenk ailesi, bu mabedin adının orijinal olarak kalmasının ve yaşamasının da önemli olduğunun altını çiziyor. Hem buraya verilen emeğin zayi olmaması için hem de bu değerin bu isimle anılmasının önemli olduğuna vurgu yapan Atalay Çelenk, Kraliçe Beatrix’in annesi, Kral Alexander’ın anneannesi Juliana’nın 1926 yılında bu eserin inşaatında ilk taşı koyduğuna dikkat çekiyor.

Yenileme sırasında doksan yaşındaki mabedin otantik unsurlarının korunduğuna vurgu yapan Çelenk, yemek yerken vitrayların ve yüksek kubbeli tavanın herkesi hayran bıraktığına dikkat çekiyor. Her türlü aile arası yemeklerde, toplu organizelerde sizi en uygun fiyatlarla ve güler yüzle ağırlamayı bekleyen Juliana Plaza, helal ve alkolsüz bir konsept ile bölgede bir farklılık oluşturuyor. Haber-Fotoğraf: Zeynel Abidin

törenle resmî açılışı yapılan Juliana Plaza Restoran’ın bundan sonraki hizmetini başkan Aartsen, “Juliana Mabedi üçüncü hayatına başlıyor” diye özetlemişti.

«

“MÜSLÜMANLARIN YANINDAYIZ” Kanada’da yaşanılan talihsiz olayı şiddetle kınadıklarını söyleyen Hollandalı Helana van der Vries, Müslümanların Rotterdam’da endişeyle yaşamalarına gerek olmadığını onların yanında olduklarını destek olmak için bu eylemde bulunduklarını ifade etti.

Boşanmalar kolaylaştı Hükümet, yurtdışında yaşayan ancak tanıma-tenfiz davası açarak boşanma işlemlerini Türkiye’de gerçekleştirmedikleri için mağduriyet yaşayan binlerce vatandaş için Kanun Hükmünde Kararname çıkarıyor. Yabancı mahkemelerde boşanan Türk vatandaşlarının, Türkiye’de tanımatenfiz davası açmaması ya da kararı Türk mahkemelerine tanıtmaması bazı sorunlara yol açıyor. Türkiye’de yasal olarak evliliklerin devam ettiğinin görünmesi; miras, velayet, nüfus ve diğer idari işlemlerde sorunları gün yüzüne çıkarıyor. Bu sorunların yaşanmaması için tanıma-tenfiz davası açılması gerekiyor. Sorun yaşayan binlerce vatandaş; hükümetten sorunlarının çözülmesini talep etti. Aileleriyle birlikte 100 bine yakın kişiyi

Vries, “Kanada’da bir camiye geçen hafta pazar gecesi yapılan saldırıyı şiddetle kınıyorum. Orada hayatını kaybeden masum 6 kişinin öldürülmesini şiddetle kınıyorum. Biz 200 kişi cami etrafında bir daire yaparak hem bu eylemi kınadık. Hem de Müslümanların inançlarını güven içinde yapmalarını sağlamaya çalıştık. daha doğrusu onların yanında olduklarımızı belirtmek istedik.” dedi. “IRKÇI SÖYLEMLER BİZLERİ ETKİLEMEZ” Rotterdamlı sağlık uzmanı olan Henk Kruegel ise “Kesinlikle Müslümanların kendilerini yalnız hissetmemelerini Hollanda’da özgürce dinlerini yaşamaları için, rahat olmalarını istiyoruz. Endişeye gerek yok. Bu camilerde aslında hepimizin. Hollanda’nın bir değerleridir Müslümanlar. Bir kaç kendini bilmezin ırkçı söylemleri bizleri etkilemez.” dedi. “HOLLANDA HEPİMİZİN” Yahudi sinagogları ve kurumlar rutin tehdit altında olduğunu onların yerlerinin sıkı korunduğu gibi camilerinde sıkı bir koruma altında olması gerektiğine vurgu yapan eğitimci Jan van Heijden, şunları kaydetti: Hollanda’da bütün Yahudi kurumlar korunur. Yahudi mezarlıklarının korumak için çakışmalar olduğunu biliyorum. Benim görüşüme göre bu Yahudi toplumuna karşı dayanışma benzer bir hareket. Rotterdam Esselam Camiinde ibadetlerini yapanları dışarıda el ele tutuşarak korumak sön derece önemli idi. Bu duyarlı eylemin yıl boyunca farklı şehir ve camilerde devam etmesini karşılıklı dayanışmanın artmasını temenni ediyorum. Hollanda ve Rotterdam hepimizin.” Kaynak: Tr724 ilgilendiren konuda çözüm için harekete geçildi. Yurtdışı Türkler Başkanlığı ile Adalet Bakanlığı, çözüm konusunda farklı öneriler getirdi. Öncelikli olarak boşanmada 2 tarafın da başvurma zorunluluğu kaldırılıyor. Yurtdışında ikamet eden ve Türkiye’de yaşamayan kişiler tanıma-tenfiz davasını İstanbul, Ankara ya da İzmir’de Aile Mahkemesi’nde açabiliyor. Ancak mevcut düzenlemede 2 tarafın da davalara katılması gerekiyor. Taraflardan birine ulaşılamaması durumunda davalar, yıllarca sürüyor ve sonuçlandırılamıyor. Çıkarılacak Kanun Hükmünde Kararname’yle mahkemeler taraflardan birinin başvurusu üzerine söz konusu ülkeden boşanma dosyasını talep edip, 3-5 yıl süren tebligat ve mahkeme süreci beklenmeden dosya üzerinden karar verecek. Bürokratik işlemler ve tebligat süresi kısalacak. Sonraki aşamalarda bu işlem için nüfus müdürlüklerinin de yetkili kılınması söz konusu olabilecek.


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 223 - Şubat/Februari 2017

04 haber 36 nieuws

........................................................................................................................................................................................................................................................................................ ........................................................................................................................................................................................................................................................................................ ........................................................................................................................................................................................................................................................................................ ........................................................................................................................................................................................................................................................................................

Avrupa, radikal-extremist selefiliği destekliyor mu?

P

ost-oryantalist dönemde Batı, Müslümanlara yönelik algı operasyonlarını farklı enstrümanlarla sürdürüyor. Avrupa’nın, selefiliğin radikalextremist (DEAŞ) yorumuna verdiği örtülü desteğin en önemli sebebi İslam’ın ve büyük çoğunluğu teşkil eden orta yol anlayışına sahip ana akım Müslümanların imajını bozmaya matuf yönüdür. 11Eylül sonrasında bazı literatürde kullanılan adıyla “neo-selefîlik”, “neo-tardisyonel selefîlik”, “neo-ehli hadis” veya “neo-fundamentalistler”, “politik-siyasî-cihadçı/cihadî selefîlik”, “prutanistler”, “islamî fundamentalistler” ve “militan İslâm’ın temsilcileri” gibi çok daha spekülatif adlandırmalarla birlikte güncel dinî-mezhebî tartışmaların başat aktörlerinden biri haline ge(tiri)len radikal-extremist yönelimlere sahip selefîliğin Avrupa-Batı ülkeleri tarafından Suriye’de DEAŞ dolayımındaki post-kolonyalist savaş ve Türkiye’de meydana gelen terör saldırıları başta olmak üzere, İslam dünyasına yönelik operasyonlar amacıyla desteklendiği-kullanıldığı artık su götürmez bir gerçek olarak ortadadır. Batı bu anlamda uzun yıllara dayalı planlama ve çalışmalarının –tabir yerinde ise- adeta meyvesini toplamaktadır. Zira bu amaçla Batı’da-Avrupa’da uzun sürelerden bu yana devam eden ancak son yıllarda hız verilen selefiliğin fikrî, siyasî ve davet üslûbuna, radikal ve entegrist yönlerine, İslami nassları anlama yöntemlerini analiz etmeye matuf oryantalistikneo oryantalistik proje ve çalışma grupları oluşturulduğu ve bunların yayımladığı rapor ve araştırmaların İslam dünyasına yönelik projeksiyonlarda kullanıldığı bilenlerin malumudur. Öyle ki bugün Batı’da hemen her ülkede hiç de azımsanamayacak sayıda selefilik uzmanları mevcuttur. Peki, Avrupa-Batı selefilik ile alakalı bütün bu çalışmaları niçin yapıyor, bu uzmanların yetiştirilmesi için neden uzun uğraş veriyor? Bu soruya ilk bakışta “Kendi ülkelerinin emniyeti için” diye cevap verilebilir. Zira bugün Batı’da hiç de azımsanmayacak oranda Müslüman yaşamakta ve bu Müslümanlar arasında da şu veya bu nedenlerle selefiliğe yönelenler hiç de azımsanacak oranda değildir. Hatta bu eğilimler gün be gün artış göstermektedir. Buna göre Batı, entegre edebilmek için Müslüman grupların radikalextremist eğilimlerini anlamaya çalışmaktadır. Neo-oryantalistik bir proje Meselenin bir yönü bu olmakla beraber, kanımca Batı’da selefiliğin yoğun bir şekilde araştırılması ve uzman yetiştirilmesinin esas sebebi, profesyonel anlamda yaklaşık iki-üç asırlık bir geçmişe sahip oryantalistik amaçlar ve projelerle alakalı yönüdür.

Zira oryantalizmin en önemli amaçlarından biri, İslam’ın kendi içerisinde çatıştırılmasına, “İslam’a karşı İslam”ın ortaya konmasına zemin hazırlayacak fikirlerin ve bu fikirlere dayanan siyasetin üretilmesi olduğu söylenmelidir. Zira Avrupa-Batı, oryantalizmin ürettiği literatür, yöntemler, bilgiler-fikirler vasıtasıyla Müslümanların klasikmodern-post modern gruplarını, ayrışma alanlarını, tarihi-modern tecrübelerini, sinir uçlarını, radikal-entegrist eğilimlerini oldukça iyi tahlil etmekte; İslam, Müslümanlar ve İslam dünyasına yönelik siyasetinde, medyada ortaya konan olumsuz Müslüman imajında bunlardan alabildiğine yararlanmaktadır. Burada da genelde ya Şiilik gibi ana akım İslam anlayışına karşı konuşlanan mezhepler veya zahiri-literal ve batıni-ezoterik olmak üzere uç anlayışlar öne çıkarılmaktadır. Zira bunların her birisi, dini anlamda operasyona açık, kullanıma müsait yönler ve tandanslar barındırmaktadır. Bu itibarla son yıllarda Suriye, Irak, Lübnan ve Yemen’de Sünniliğe karşı özellikle alan açılan Şiilik (Haşdi Şa’bi) ile buna karşı Sünnililiği âdeta domine edip DEAŞ örneğinde somut olarak ortaya çıka(rıla)n radikal-extremist selefilik, aslında post-modern dönemin önemli neo-oryantalistik projeleri olarak karşımızdadır. Bu anlamda büyük medeniyetlere öncülük etmiş İslam dünyası, adeta DEAŞ ve Haşdi Şa‘bi zihniyeti arasında sıkıştırılmış olarak çaresizlik içinde gerilimler yaşıyor. Bütün bunlara “batıni-ezoterik oryantalistik devşirme bir hareket” olarak FETÖ’yü de eklersek, aslında fotoğraf daha da netleşmiş olur. Dolayısıyla, yakın zamanlara kadar, DEAŞ’ı desteklediği yönünde Türkiye’ye suçlamalarda bulunan Avrupa-Batı’nın, aslında “yavuz hırsız” misali, bir yandan Selefiliğin radikal-extremist anlayışı (DEAŞ), diğer yandan da buna karşı konuşlanmak üzere Şiilerin (Haşdi Şa’bi) önünü açan siyasetini kamufle etme amacı güttüğü artık iyice açığa çıkmıştır. Radikal eğilimli mühtediler Öte yandan Batı’nın selefiliğin radikal-extremist-entegrist yorumuna (DEAŞ) verdiği örtülü desteğin en önemli sebeplerinden biri de, İslam’ın ve büyük çoğunluğu teşkil eden orta yol anlayışına sahip ana akım Müslümanların imajını bozmaya matuf yönüdür. Hatta bu imaj bozucu operasyonların Avrupa-Batı’daki İslam yorumuanlayışları arasında son yıllarda özellikle öne çıkan literal-zahiriprotest selefi gruplar için de geçerli olduğu söylenmelidir. Bu anlamda da protest-radikal selefilikten etkilenerek Müslüman olan mühtedi gruplar ile bilhassa üçüncü ve dördüncü nesil Arap asıllı Müslümanlar arasında yaygın olan radikal-entegrist selefiler örnek gösterilebilir.

Suriye’de DEAŞ saflarında Batı ülkelerinden gelen önemli sayıda mühtedinin olduğu bilinen bir olgu. Yer yer farklı motivasyonlar rol oynasa da, bu katılımlarda ihtidaları sonrasında mühtedilerin kimliklerinin daha ziyade selefiler arasında görülen radikalextremist-protest söylem, eylem ve yorumlarla şekillenmesinin önemli rolü vardır. Zira Avrupa’daki bu yerli Müslümanları arasında belirgin olarak “selefî-literalzahirî-protest”, “tasavvufî-irfanî” ve “rasyonel-revisyonist-liberal” olmak üzere başlıca üç yorum tarzı öne çıksa da en belirgin ve yaygın anlayış, radikal-protest selefi anlayıştır. Kaldı ki her ihtida, aslında buhranlı, depresyon içeren sancılı bir arayışın akabinde gerçekleşmekte ve yeni girdiği dinde mühtedi, genellikle radikalprotest tavırlarla yeni kimliğini inşa etmeye çalışmaktadır. Bunun ise dış etki, müdahale ve istismarlara açık bir durum olduğu yadsınamaz. Nitekim bu grupların el altından radikal eğilimlerinin istismar edildiği ve yönlendirildiği, zaman zaman medyaya yansıyan itiraflar ve bilgiler arasındadır. Tabiatıyla Avrupa’daki Müslümanların bütün bu grupları ve İslâm anlayışları, paradoksal olarak bir yandan çeşitliliği, farklı yorum tarzlarını ifade edip dinamizmi-olumluluğu vurgularken, diğer taraftan da Batılı devletlerin el altından yönlendirmesiyle İslâm korkusunukarşıtlığını besleyen olumsuz bir unsur olarak öne çıkmakta, çıkarılmaktadır. Avrupa’da özellikle İslam’ın Arap yorumuna sahip olanlar ile yeni mühtediler arasında daha ziyade ortaya çıkan selefi gruplar arasındaki radikalleşmenin önemli sebeplerinden biri de, Avrupa devletlerinin bir yandan selefi-radikal Müslüman gruplara yönelik sert söylemlere sahip olmakla birlikte, diğer yandan bu tür grupları engellemede gevşek davranmaları, yer yer de onların faaliyetlerine zemin açmaları, hatta teşvik etmeleridir. Zira selefilik, özünü gizleyen, dışta başka içte başka olması hasebiyle Müslümanlara yönelik tehlikesi daha büyük olan ve dolayısıyla nüfuz edilip çözülmesi çok daha zor “batınî-takiyyeci” bir hareket-anlayış değil; zahirî temele dayanan bir harekettir. Dolayısıyla Avrupa ülkelerindeki faaliyetlerinin takibi, radikal söylem ve eylemlerinin önlenmesi de zor değildir. Hangi camideortamda kimin neler söylediği çoğunlukla bilinmekte ve aslında takip de edilmektedir. Medyada yer alan bazı radikal söylemlere sahip konuşmacıların ülkelere girişinin yer yer engellenmesi hariç, selefilerin radikal söylemlerle faaliyet yapmalarına da genelde izin verilir. İki-üç gün süren büyük toplantılarda yurtdışından –genelde İngiltere ve Amerikaextremist görüşlere sahip selefi konuşmacıların davet edildiği toplantılara bazı durumlar hariç çoğunlukla engel olunmaz. Hatta,

İslam ve Müslümanlar söz konusu olduğunda sıkı bir denetime sahip görsel medyaya çoğunlukla bu tür radikal-selefiler konuşmacı olarak çıkarılır; Müslümanları temsilen onlar konuşturulur. Selefi grupların vakıf-dernek gibi kurumlar kurmalarına, bu vakıf ve dernekler için büyük sermayelerle bina satın almalarına, bu binalarda radikal söylem ve eylemlerde bulunmalarına, neşriyat yapıp bunları serbestçe dağıtmalarına göz yumulur. Fikir özgürlüğü bağlamında Avrupa ülkelerinin bu tavrı, anlaşılabilir gibi dursa da burada genelde İslam ve Müslüman imajını karalama, İslam’ı bu tür söylemlere mahkum etme, Avrupalı insanların gözünde Müslümanları radikal tipoloji ve söylemlerle eşleştirme amacı sezilir. Bu tür imajlar söz konusu olduğunda da bugün Batı’da artık DEAŞ’n akla geldiği izahtan varestedir. Burada Avrupa-Batı tarafından Müslümanlar söz konusu olduğunda neden radikal selefi şahıs ve grupların özellikle öne çıktığı-çıkarılmaya çalışıldığını sorgulayabiliriz. Tabiatıyla bunu teolojik, psikolojik, sosyo-kültürel, ekonomik ve siyasi olarak ele almak mümkün. Ancak bu sebepler arasında İslam’ı (Kur’an ve Sünnet) yorumlama/anlama biçimi, mezhep-meşrep-cemaate ait olmama fenomeni de oldukça önemli rol oynar. Zira özellikle Arap kökenli selefi gruplarda ve onların etkisiyle Avrupalı yerli selefi mühtedilerde Kur’an ve hadisleri metodoloji ile kayıtlı olmaksızın “doğrudan ve lafzî-literal” olarak yorumlama ve bunları literal anlamlarıyla hayata geçirme eğilimi çok daha belirgindir. Yine bu meyanda Arap ülkelerindeki selefi tandanslı alimlerin fetvalarını, söylemlerini benimseyip “import görüş-fetva” olarak Avrupa konteksini göz önüne almaksızın kullanma eğilimi yoğundur. Desteklenen camiler Bu kullanım ve söylemler de Avrupa’da selefi eğilimli bazı kurum ve onların etkisindeki camilerdeki vaaz, hutbe ve derslerde servise sokulur. Son senelerdeki bazı müdahaleler hariç, bu kurum ve camiler sürekli medyada yer almasına, yer yer de afişe edilmesine rağmen genelde müdahale edilmeyip önleyici tedbirler alınmaz. Üstelik bu camilerin finansmanı da çoğu zaman körfez ülkelerindeki bazı selefi kurum ve kuruluşlarca yapılır, imamları ve yönetimleri de onlar tarafından belirlenir. Dolayısıyla geleneği ve metodolojisi olmayan bu camilerdeki faaliyetler, her türlü dış müdahale ve etkilere de açık hale gelebilmektedir. Zira mezhep-meşrep ve cemaat aidiyetinin güçlü olduğu camilerdeortamlarda dış müdahaleler-etkilere açık olan radikallik ve özellikle “politik selefilik” tavrının gelişip zemin bulması, imkansız değilse de oldukça zordur. Bu anlamda Avrupa’daki Diyanet ve Millî Görüş’e ait camileri örnek verebiliriz. Nitekim bu

Denge Özcan Hıdır ohidir@hotmail.com

camilerde radikal selefi eğilimlerin zemin bulamadığını kolayca söyleyebiliriz ki, sahada yapılacak her türlü araştırma da bunu gösterecektir. Bununla beraber son senelerde özellikle Almanya, Hollanda, Avusturya ve Belçika gibi ülkelerdeki bazı karar verici siyasetçilerin, Türkler ve Türklere ait camilerde de selefi-radikal eğilimlerin artış gösterdiğine dair temelsiz bazı araştırmalar ve buna dayanan istatistiki rakamlar verdikleri görülmektedir. Bütün bunların, Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan’ın şahsında Türkiye’nin DEAŞ’a destek verdiği yönünde algı operasyonu olmasının yanı sıra, Türklere ait cami ve kurumlara mensup Avrupa’daki Müslümanların radikal-selefi yorumlara iltifat etmiyor ve Avrupa karar vericilerinin yapıbozum amaçlarına hizmet etmiyor oluşlarıyla da açıklanmalıdır.

Öyle görülüyor ve anlaşılıyor ki “klasik oryantalizm”den “postoryantalizm/neo-oryantalizm” aşamasına geçilip buna dair dil, kavram ve tutumların alabildiğine üretilip medya yoluyla dolaşıma sokulduğu günümüzde Avrupa ve Batı, İslam dünyası ve Müslümanlara yönelik algı operasyonlarından, imaj bozma çalışmalarından asla vazgeçmeyecek. Bu algı operasyonlarının günümüzdeki en önemli enstrümanı ise selefilik. Özellikle de DEAŞ zihniyetini besleyen radikal-extremist selefi eğilimlerdir. Bu durumda genelde İslam dünyası ve Avrupa’daki Müslümanların özelde de Arap asıllı ve yerli mühtedilerin Batı’nın bu algı operasyonlarının esas gayelerinin farkında olmaları ve bunu boşa çıkaracak söylem ve eylemler üzerinde zihin yormaları önemlidir. Ancak bundan daha önemlisi, bu algı operasyonlarının en önemli söylem ve malzemesi olan “aşırılık-radikallik”, “şiddet” ve “terör”e alet olmayacak medeniyet ufku-fıkhı olan, itidali önceleyen bir Müslümanlık kıvamının İslam dünyası ve özellikle Avrupa’daki Müslümanlar arasında yerleşmesine öncülük edecek adımların atılmasıdır. Bu anlamda da Anadolu İslam yorumunun ayırıcı vasıflarını ortaya koyacak çalışmalara öncülük etmek bilhassa önem kazanmaktadır. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın çalışmalarının yanı sıra YTB, Yunus Emre Enstitüsü, TİKA, Maarif Vakfı gibi, Türkiye’nin yumuşak gücünü ortaya koyan kurumlarımızın vizyonları ve bu vizyonlarına uygun nitelikli adımları, bu anlamda son derece ehemmiyeti haizdir. (Sabahattin Zaim Üniv. Öğr. Görevlisi., YTB D.K.Üyesi) İktibas: Star Gazetesi ◄◄


nr. 223 - Şubat/Februari 2017

Gözlem

Joris van Gennip

................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................. ................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................. .................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................

Nederlandse moslims vrezen het ergste

N

u Trump aan de macht is in de VS en de PVV hoog staat in de peilingen, komt de dreiging dichtbij voor moslims in Nederland. ‘De PVV wil de Grondwet overtreden. Waarom blijft Nederland zo stil?’ De een, herkenbaar als moslim door een hoofddoek, gaat tegenwoordig bij het oversteken van de straat achter de paal van het stoplicht staan. Voor het geval dat. De ander, succesvol ondernemer, overweegt een vertrek uit Nederland. Bij moslims zit de schrik er in. Na de aanslag op een moskee in Quebec, Canada, waarbij een anti-islamextremist zes bezoekers doodde, besloten vier Nederlandse moskeeën voortaan de deuren op slot te doen tijdens de gebedsdiensten. In dezelfde week voerde president Trump een verbod in voor reizigers uit zeven islamitische landen naar de Verenigde Staten. Bij een debat in De Balie in Amsterdam werd geopperd dat moslims maar moesten worden uitgezet. Het is nu drieënhalf jaar geleden dat islamoloog Anne Dijk (30) uit Utrecht een hoofddoek ging dragen. Ze is dochter van een dominee en heeft later voor de islam gekozen. “Ik ben nooit bang geweest dat me iets zou overkomen. Mijn ouders wel, maar daar begreep ik niets van. Tot ik laatst merkte dat bij het oversteken door me heen flitste: achter de paal staan, stel je voor dat een auto naar me uitwijkt.” Ze hoort dat geloofsgenoten voorzichtiger worden. “Ik heb vriendinnen die ‘s avonds ook niet meer alleen de deur uitgaan: je weet niet wie er in dat donkere steegje kan lopen.”

37 basından 23 van de pers

doğuş aylık gazete/maandblad

Ik heb vriendinnen die ‘s avonds ook niet meer alleen de deur uitgaan: je weet niet wie er in dat donkere steegje kan lopen. Anne Dijk

A

Islamoloog Anne Dijk

Anne Dijk (30) uit Utrecht is islamoloog en religiewetenschapper, oprichter en directeur van het Fahm Instituut

H

uis in het buitenland... Ondertussen maakt haar man plannen, voor als het ‘erger’ wordt, zegt Dijk. “Hij is nu een zaak begonnen in het buitenland, zodat we daar ook vastigheid hebben. Onze zorg is: Waar gaat het naartoe? Ben ik hier straks nog wel veilig? Om me heen, voornamelijk onder jonge Nederlandse Marokkanen, die nota bene hier geboren zijn, hoor ik dat al langer. Ze gaan zaken doen in Marokko of kopen er een huisje. Zo van: ‘Handig om daar wat lijntjes te hebben liggen’. En dan niet als vakantiehuisje, of omdat het er zulk lekker weer is.” Ze zijn niet de enigen. Ook columnist en sociaal wetenschapper Cemil Yılmaz (32) uit Haarlem denkt na over een leven buiten Nederland: “Ik sluit niet uit dat ik over een paar jaar wegga. Om me heen hoor ik die geluiden steeds meer. Niet alleen van moslims maar ook van andere Nederlanders met een niet-westerse achtergrond.” Enis Odacı heeft geen plannen om te vertrekken, maar prijst zich wel gelukkig dat hij tweetalig is. “Ik kan, als het hier echt misgaat, ook nog in Turkije terecht. Dat zeg ik niet uit angst voor deportatie, maar voor het geval we hier worden weggepest. Kom op, wat doen we onszelf aan.” Volgens hem klinkt de wens om weg te gaan vooral onder jongeren. “Die moeten hun leven nog gaan beginnen.”

Niet alleen van moslims maar ook van andere Nederlanders met een niet-westerse achtergrond. Cemil Yılmaz

Verminderen... nne Dijk: “Lang dacht ik: het zal zo’n vaart niet lopen met de moslimhaat. Ik kon niet geloven dat het mainstream zou worden. Maar nu Trump aan de macht is en de PVV alsmaar groter wordt in de peilingen, wordt het wel heel concreet. Het gaat nu over van woorden naar daden. Vorige week werd in debatcentrum De Balie openlijk door academici over ‘oplossingen’ gefilosofeerd. Was het eerst nog: ‘de islam is slecht’, of ‘de Koran moet weg’, nu gaat het over het verminderen van het aantal moslims. Ging het eerst om de ideologie, nu gaat het om de mensen. Die ontwikkeling zie ik ook in de bedreigingen die ik krijg. Eerst moest ik bevrijd worden van mijn achterlijke geloof, nu wordt er in fascistische termen over uitroeiing gesproken. Je kunt denken: het zijn maar tweets, maar het is heel zwaar om dat soort dingen te lezen. Om die reden wijs ik acht van de tien verzoeken voor televisie-interviews af. Sorry, maar ik heb ook een fulltime baan, en beperkte energie. Ik ben ook een mens.” Enis Odacı: “De media spelen ook een kwalijke rol, omdat ze allerhande generalisaties over de islam verspreiden. Elke misstand in de islam wordt opgeblazen tot wezenlijk voor de religie. Nuance is nodig.” Anne Dijk: “Wat ook niet helpt, is dat de gemiddelde Nederlander geen moslimvrienden heeft. Van mij als kritische en feministische gelovige hebben ze nog nooit gehoord. De enige moslims die ze kennen zijn terroristen van Al Qaida of IS die ze op tv zien. Ik zie het nu overgaan van dehumanisering van moslims naar discriminatie als oplossing.” Men was meer druk met de vorm, dat het slechts een A4’tje was, dan met de inhoud

Citaat: http://www.trouw.nl/tr/nl/5091/ Religie/article/detail/4458166/2017/02/05/ Nederlandse-moslims-vrezen-het-ergste. dhtml

Enis Odacı

De media spelen ook een kwalijke rol, omdat ze allerhande generalisaties over de islam verspreiden. Enis Odacı

Cemil Yılmaz

Enis Odaci (41) uit Hengelo is eindredacteur voor weblog Nieuwwij.nl en oprichter van Humanislam.com

Cemil Yilmaz (32) uit Haarlem is sociaal wetenschapper, partner in IZI Solutions en columnist voor Joop.nl

W

antrouwen... Cemil Yılmaz: “Ik heb met verbijstering aangezien hoe passief Nederland reageerde op het verkiezingsprogramma van de PVV. Men was meer druk met de vorm, dat het slechts een A4’tje was, dan met de inhoud. Ik noem het een nationaalsocialistisch en racistisch plan. Het bevat verkiezingsbeloftes over de islam en moslims, waaronder een verbod op de Koran. Om die te realiseren moeten vier artikelen van onze Grondwet overtreden worden: de artikelen over godsdienstvrijheid, persvrijheid, het gelijkheidsbeginsel en de vrijheid van onderwijs. Maar het frappante is: daar hoor je niet of nauwelijks iemand over. Waarom wordt hier geen probleem van gemaakt, dit gaat toch regelrecht in tegen de Grondwet?” Dan heb ik het nog niet over de manier waarop de PVV partijen als de VVD en het CDA heeft beïnvloed en geïnspireerd om hun retoriek over te nemen. Ik dacht dat we in Nederland één waren, maar ook die partijen spreken nu in termen van ‘wij’ en ‘zij’, waarbij de subtekst is dat moslims er niet bij horen. Na de brief van Rutte, waarin hij precies dat doet, werden mensen om me heen wakker.

Ik heb een zus die zich nooit, maar dan ook echt nooit met maatschappelijke thema’s bezighoudt. ‘Hè? Maar waar heeft hij het over?’, was haar reactie op Ruttes brief. Ze voelde voor het eerst angst. Ja, dan ben ik gealarmeerd.” Enis Odacı: “Ik weet niet of je het woord ‘nationaal-socialisme’ moet gebruiken voor het verkiezingsprogramma van de PVV. Maar het is er wel een opmaat naar. Het is een blauwdruk voor een samenleving die gebaseerd is op discriminatie. Dat is levensgevaarlijk. Tel daarbij op dat boegbeelden, invloedrijke figuren zoals de minister-president, met zijn brief, er momenteel voor kiezen om niet te binden, maar elkaar op basis van wantrouwen te bekijken.” In de VS zie je nu hoe kwetsbaar de democratie is. Het gaat hard: de president heeft een keihard moslimverbod uitgevaardigd. We hebben het toch vaak over de bezorgde burger? Nou, die is tegenwoordig islamitisch. Het is zo gebeurd, hè? We zijn een minderheid van 800.000 mensen. Ik vraag me af: Moet jij beschermd worden tegen dat kleine groepje moslims dat een sharia wil, of moet ik tegen jou beschermd worden?” Het zijn politici zelf die de rechtsstaat aan het omverwerpen zijn Zondebok Anne Dijk: “Bij het debat in De Balie werd openlijk gefilosofeerd over een Grondwetswijziging, en pleitte een van de uitgenodigde sprekers ervoor dat we als Nederland uit een paar verdragen moesten stappen. Sorry, maar waar was Nederland ook weer op gestoeld? Op vrijheid van godsdienst. Daar is Nederland mee begonnen, daar is Nederland voor opgericht. Wie strijdt er dan voor Nederland? Dat vraag ik me echt af. Wie tornt er hier dan aan onze identiteit?” Enis Odacı: “Zo zei VVDfractieleider Halbe Zijlstra een tijdje geleden op de radio: de Universele Verklaring van de Rechten van de Mens zijn aan een ‘update’ toe. Ik vrees dat dat neerkomt op morrelen aan het gelijkheidsbeginsel. En dan worden moslims gezien als gevaar? Het zijn politici zelf die de rechtsstaat aan het omverwerpen zijn.” Cemil Yılmaz: “Ik zie talloze overeenkomsten met de jaren dertig. Er is een gevoel van ontevredenheid, waarbij een bevolkingsgroep, nu de moslims, overal de schuld van krijgt. Nu heeft elk tijdperk heeft zijn eigen zondebok. Communisten waren een tijd niet populair, vervolgens de Molukkers, toen waren het de Surinamers, enzovoorts. Het verschil zit hem in de mate waarin het nu gebeurt. Het wordt massaler. Dat is angstwekkend.” Anne Dijk: “In de Balie ging het ook over een oplossing voor het islamprobleem: het uitzetten van moslims, om te beginnen de beroepsmoslims en islamologen. Ik ben straks dus als eerste aan de beurt. Zo ging het in de jaren dertig ook: eerst de denkers, dan het volk. Het begon niet met de gaskamers. Ik zei dit vijf jaar geleden ook al, maar dan bij vrienden aan tafel. Nu durf ik het hardop op te zeggen. Wat moet er nog gebeuren voordat Nederland wakker wordt?” ◄◄


maandblad/aylık gazete doğuş nr. 223 - Şubat/Februari 2017

04 bizim sayfa 38 ons pagina

Tebrik Taziye Şifa dileği

- Taziye... Rijssen kasabası sakinlerinden Şaban Yüksel’in değerli eşi; yazarlarımızdan ve Hollanda Mehteran ekibinden Halil Yanar’ın kayınvalidesi; Selma Yanar’ın sevgili annesi Hatice Yüksel’in vefatını teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhumeye Allah’tan rahmet, kederli ailesine sabır ve başsağlığı dileriz.

- Tebrik... Dordrecht Mescid-i Aksa cemaatinden Elif ve Efendi Selat çiftinin oğlu Kadir ile Hanife ve Mehmet Yama çiftinin kızı Esra 14 Ocak 2017 Cumartesi günü düzenlenen düğün merasimi ile dünya evine girdiler. Esra ve Kadir’i tebrik ediyor, iki cihan saadeti diliyoruz.

- Tebrik... Rotterdam Birlik Camii üyelerinden Sevgili Cengiz ve Fatma Akpınar’ın mahdumu Şuayip ile, Yusuf ve Ayşe Duran’ın kerimesi Neslihan 28 Ocak Cumartesi evliliğe ilk adımı atarak sözlendiler. Neslihan ve Şuayip’i tebrik ediyor, iki cihan saadeti diliyoruz.

- Taziye... HDV Den Haag Mescid-i Aksa Cami cemaatinden Bursalı, Hacı Mehmet Çelik ve Ardahanlı Kemal Dursun Allah’ın Rahmetine kavuşmuştur. Merhumlara Allah’tan rahmet, kederli ailelere sabr-ı cemil ve başsağlığı diliyoruz.

Taziye... Utrecht Mescid-i Aksa Camii Cemaatimizden ve Üzeyir Kabaktepe’nin kıymetli babası Hacı Ramazan Kabaktepe Allah’ın Rahmetine kavuşmuştur. Merhuma Allah’tan rahmet, kederli aileye sabr-ı cemil ve başsağlığı diliyoruz. - Taziye... Türk İslam Kültür Vakfı cemaatinden Yozgatlı Erdal, Ahmet ve Satılmış Erol kardeşlerin değerli babaları Mehmet Erol Allah’ın Rahmetine kavuşmuştur. Merhuma Allah’tan rahmet, kederli aileye sabr-ı cemil ve başsağlığı diliyoruz. - Taziye... Rotterdam Türk Sanat Müziği Korosu Vakfı Başkanı Sevgili Erhan Günbulut’un amcası ve hala oğlunun vefatını teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhumlara Allah’tan rahmet, kederlere aileye sabr-ı cemil ve başsağlığı diliyoruz. - Taziye... Erasmus Avukat Bürosu avukatlarından Şerife Akdemir Sözen’in kayınpederi, Mustafa Akdemir’in kıymetli babasının vefatını teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhuma Allah’tan rahmet, kederli aileye sabr-ı cemil ve başsağlığı diliyoruz. - Taziye... Rotterdam Mevlana Cami berberi Sevgili Doğan Balcı’nın amcasının vefatını teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhuma Allah’tan rahmet, kederli aileye sabr-ı cemil ve başsağlığı diliyoruz. - Taziye... Rotterdam Kocatepe Cami cemaatinden Sevgili Yusuf Türkmen’in teyzesinin vefatını teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhumeye Allah’tan rahmet, kederli aileye sabr-ı cemil ve başsağlığı diliyoruz. - Taziye... Rotterdam Mevlana Camii cemaatinden Gazi Osman Dinçer’in vefatını teessürle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhuma Allah’tan rahmet, kederli aileye sabr-ı cemil ve başsağlığı diliyoruz.

- Tebrik... Erdoğan ve Kurt ailelerinin mutlu günleri Hollanda İslam Federasyonu Kadınlar Teşkilatı Başkanı Nejla ve İsa Erdoğan’ın kızı Hümeyra ile Kurt ailesinin oğullarından Emin, 21 Ocak Cumartesi günü düzenlenen müstesna bir düğün töreni ile dünya evine girdiler. Yozgat ve Trabzon yörelerinden olup Hollanda’da bir şekilde yolları birleşen bu iki genci tebrik ediyor, sonsuza kadar mutluluklar diliyoruz.

- Tebrik... Rotterdam Birlik Camii ve Saadet Hollanda üyelerinden Sevgili Bahattin ve Döne Korkmaz’ın mahdumu Furkan ile, Recep ve Nergül Taşgözlek’in kerimesi Betül 22 Ocak Cumartesi günü düzenlenen düğün merasimi ile dünya evine girdiler. Betül ve Furkan’ı tebrik ediyor, iki cihan saadeti diliyoruz. - Tebrik... Bölge eski başkanlarından Sevgili Sebahattin ve Aynur Uçar’ın kerimesi Merve ile Ramazan ve Halime Kelleci’nin mahdumu Ali, 21 Ocak Cumartesi günü dünya evine girdiler. Merve ve Ali’yi tebrik ediyor, iki cihan saadeti diliyoruz. - Tebrik... Hoş geldin bebek! Muhammed ve Emine Fırat çiftinin 5 Şubat 2017 tarihinde Elif adını verdikleri nur topu gibi bir kız çocukları dünyaya geldi. Gazetemiz bölüm editörlerinden ve Hollanda Mehteran Koordinatörü Sevgili Ünal Fırat’a ikinci kez dedelik unvanı kazandıran minik Elif’e dünyamıza hoş geldin diyor, genç çifti ve ailelerini tebrik ediyor, sağlık ve mutluluk dolu uzun ömürler diliyoruz. - Tebrik... Hoş geldin, Ersoy Bebek... Yaşama sırası sende! ASBİR Hollanda Yönetim Kurulu Üyesi Sevgili Ünsal Artuk’u 7’nci kez dedelik makamına oturtan torun Ersoy’a hoş geldin diyor, Adem ve Seda Artuk çiftini tebrik ediyor, bebeğe, sağlık, mutluluk, huzur ve başarı dolu bir ömür diliyoruz.

Colofon Doğuş is een maandelijks informatieblad in het Turks en af en toe Nederlands o.a. kunst, cultuur, politiek, educatie, wetenschap, literatuur en filosofie. Uitgever/Sahibi Stichting Dogus/Doğuş Vakfı Hoofdredacteur/Yayın Yönetmeni Doğukan Ergin Eindredacteur/Yazı İşleri Müdürü Oğuzhan Kılıç Art Directeurs/Görsel Düzenleme Ali Alemdar Advertenties/İlan- Reklam Servisi dogus@dogus.nl Afdeling Nieuws en Tips/Haber Dairesi M. Şahin Abonnement / Abone Servisi dogus@dogus.nl Yayın Kurulu/ Redactie Raad Adnan Şahin, Ergün Madak, Havva Koç, Mehmet Şükrü Oflaz, Zeynel Abidin, Ercan Kuzu, Sezer Değmez, Esma Taner Aksoy,Doğukan Ergin, Furkan Aktalan, Recep Konuksever, Esra Yılmazer. Oplage/Tiraj 8.000 Verspreiding/Dağıtım Alanı Landelijk/Hollanda Geneli Adres Strevelsweg 700 unit 413, 3083 AS Rotterdam Tel. (010) 471 68 47 / Mob. 06-43 85 74 32 e-mail dogus@dogus.nl website www.dogus.nl Met dank aan InterAjans.nl, SONHABER.nl, M.Ali Topcu, B. Doğan Verzonden artikelen vallen niet onder de redactionele verantwoordelijkheid. Alle auteursrechten van deze uitgave worden uitdrukkelijk voorbehouden. Druk/Baskı Rodi Rotatiedruk

Koenendelseweg 1 5222 BG ‘s-Hertogenbosch Tel.: +31(0)73 6220025 Fax: +31(0)73 6220054 www.sws-simtronic.com info@sws-simtronic.com

- Tebrik... Rotterdam İskender Paşa Camii üyelerinden Sevgili Ali ve Ümmühan Yaramış’ın mahdumu Mustafa ile, Şerife ve Oktay Taner’in kerimesi Reyhan 28 Ocak Cumartesi günü düzenlenen düğün merasimi ile dünya evine girdiler. Genç çifti tebrik ediyor, iki cihan saadeti diliyoruz.

- Tebrik... Sayokan Hollanda Temsilcisi, Stichtingbrug (Köprü Vakfı) Başkanı Sevgili Emirhan Kuzu ile Haber Gazetesi elemanlarından Nur Öztürk, evliliğe ilk adımı atarak sözlendiler. Nur ve Emirhan’ı tebrik ediyor, iki cihan saadeti diliyoruz.

- Şifa dileği... Gurbetçi yazarlarımızdan Sevgili İsmail Polat’ın rahatsızlığı nedeniyle hastanede müşahede altına alındığını öğrendik. Hastamıza geçmiş olsun diyoruz, acil ve hayırlı şifalar diliyoruz. - Şifa dileği... Rotterdam Gültepe Camii cemaatinden Sevgili Altay Sazak’ın rahatsızlığı nedeniyle hastanede müşahede altına alındığını ve ameliyat olduğunu öğrendik. Hastamıza geçmiş olsun diyoruz, acil ve hayırlı şifalar diliyoruz. - Tebrik... Hoş geldin bebek! Fatih ve Zühal Öztürk çiftinin 6 Aralık 2016 tarihinde Anisa Hafsa Sultan adını verdikleri nur topu gibi bir kız çocukları dünyaya geldi. Sevgili Emir Osman Öztürk’e dedelik unvanı kazandıran minik Anisa Hafsa Sultan’a dünyamıza hoş geldin diyor, genç çifti ve ailelerini tebrik ediyor, sağlık ve mutluluk dolu uzun ömürler diliyoruz.

YANDAKİ BULMACANIN DOĞRU CEVAPLARI SOLDAN SAĞA: 1-KRONOLOJİ* AHALİ. 2-ROT * NAH * LAR * NAN. 3-İDOL * HANEDAN * BA. 4-TO * ASALET * SABİT. 5-ESASEN * MİSAFİR. 6-RANT * ANA * ATALET. 7-DAİM * M * KİN. 8-BAKKAL * KAÇTA. 9-ASA * RA * Sİ * İ * N. 10-SIRATKÖPRÜSÜ * AK. 11-İ * AN * ANA * R * NARA. 12-RE * AKP * REGAİB * R. 13-EMAME * AK * ÜST * TA. 14-TEKASÜR * ANKET * L. 15LALE * ARK * I * ANI. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1-KRİTER * BASİRET . 2-RODOSADASI * EMEL. 3-OTO * ANAKARA * AKA. 4-N * LASTİK * ANAMAL. 5-ON * SE * MART * KESE. 6-LAHANA * LAKAP * Ü. 7-OHAL * N * ÖN * ARA. 8-J * NEMA * PARK * R. 9-İLETİ * R * E * AK. 10-AD * SAM * SÜRGÜN. 11-ARASAT * KİS * ASKI. 12-H * NAFAKA * ÜNİTE. 13AN * BİLİCİ * AB * TA. 14-LABİRENT * AR * T * N. 15-İNAT * T * ANKARALI.

- Taziye... Rotterdam Kocatepe Camii Cemaatimizden Hüseyin Karaaslan Allah’ın Rahmetine kavuşmuştur. Merhuma Allah’tan rahmet, kederli aileye sabr-ı cemil ve başsağlığı diliyoruz.


bilmece-bulmaca 39 puzzels - raadsels

doğuş aylık gazete/maandblad

nr. 223 - Şubat/Februari 2017

Bulmaca

Hazırlayan: Mücahid Çeçen

Geçen sayıda yayımlanan bulmacada yapılan yanlışlıktan ötürü okurlarımzıdan özür dileriz...

Soldan sağa:

1 - Zaman bilimi * Aralarında aynı yerde bulunmaktan başka hiçbir ortak özellik bulunmayan kişilerden oluşan topluluk, halk. 2- Motorlu taşıtlarda direksiyon ile tekerlek arasındaki bağlantıyı sağlayan demir çubuk * (Tersi) Osmanlı padişahlarının adlarının sonuna getirilen unvan * Bir çoğul eki * Ekmek. 3- Çok tanrılı dinlerde tapınılacak nesne * Hükümdar, devlet büyüğü vb. bir kişiye dayanan soy, büyük aile * Baryumun simgesi. 4- (Tersi) nebat * Soyluluk * Yerinden oynamayan, yerini değiştirmeyen, durağan. 5- Başından, temelinden, kökeninden * Konuk. 6- Getirim * Valide * Tembellik. 7- Sürekli, sonsuz * Kısaca metre * Birine karşı duyulan öç alma isteği, garaz. 8- Yiyecek, içecek vb. maddeleri perakende olarak satan kimse * Ne zaman. 9- Baston * Radyumun simgesi * Bir nota * İyodun simgesi * Azotun simgesi. 10- Kıyamette üzerinden geçileceğine inanılan köprü * Beyaz renk. 11İyodun simgesi * Kısa zaman parçası * valide * Alfabemizde yirmi birinci harf * Sarhoş bağırması. 12- Bir nota * Türkiye Cumhuriyetinin 65. Hükümetini kuran bir siyasi partimizi simgeleyen harfler * Üç ayların habercisi olarak bilinen mübarek bir gece * Alfabemizde yirmi birinci harf. 13- Küçük yaşta erkeklik bezi burulmuş hayvan * Beyaz renk * Bir şeyin yukarı, göğe doğru olan yanı * Uzaklık işaret eder. 14- Kur’an-ı Kerimde yüz ikinci Surenin adı * Kamuoyu yoklaması * Alfabemizde on beşinci harf. 15- Zambakgillerden, yaprakları uzun ve sivri, çiçekleri kadeh biçiminde, türlü renkte bir süs bitkisi * Açık su oluğu * Alfabemizde on birinci harf * Geçmişte yaşanmış çeşitli olaylardan belleğin sakladığı her türlü iz, hatıra.

18 yaşında

Yukarıdan aşağıya: 1- Ölçüt * Gerçekleri yanılmadan görebilme yeteneği, uzağı görüş, seziş, uyanıklık, anlayış, kavrayış, sağgörü, önsezi, vizyon. 2- Yunanistanın, Ege denizindeki büyük adalarından birisi * Gerçekleştirilmesi zamana bağlı istek. 3- Motorlu taşıt * Kıta * Ağabey. 4- Azodun simgesi * Ayakkabı üzerine giyilen kauçuktan pabuç * Sermaye. 5- Bir sayı * (Tersi) esmekten emir * Bir ay * Cepte taşınan, içine para, tütün vb. konulan, kumaştan veya örgüden küçük torba. 6- Bir kış sebzesi * Bir kimseye, bir aileye kendi adından ayrı olarak sonradan takılan, o kimsenin veya o ailenin bir özelliğinden kaynaklanan ad * Alfabemizde yirmi altıncı harf.7- Tabii afet, tehlikeli salgın hastalıklar veya ağır ekonomik bunalım, Anayasa ile kurulan hür demokrasi düzenini veya temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik yaygın şiddet hareketlerine ait ciddi belirtilerin ortaya çıkması veya şiddet olayları sebebiyle kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması gibi durumlarda Hükümetin geçici olarak uygulamaya koyduğu özel güvenlik durumunu simgeleyen harfler * Azotun simgesi * Arkanın zıddı * Fasıla. 8- Alfabemizde sekizinci harf * Faiz * Bir yerleşme merkezinde halkın gezip hava alması için düzenlenmiş ağaçlı ve çiçekli büyük bahçe * Alfabemizde yirmi birinci harf. 9- Yazı veya sözle verilen, gönderilen bilgi, mesaj * Alfabemizde yirmi birinci harf * Aynştaynyumun simgesi * Beyaz renk. 10- İsim * Güneyden esen sıcak rüzgâr * Ceza olarak belli bir yerin dışında veya belli bir yerde oturtulan kimse. 11- Cennetle cehennem arasında olduğuna inanılan yer * Taş, kum, kil ile karışık kaynaşmış sert tabaka * Üzerine herhangi bir şey asmaya yarar nesne. 12- Hidrojenin simgesi * Geçimlik * Bir kümenin her elemanı veya bir çokluğu oluşturan varlıkların her biri, birim. 13- Kısa zaman parçası * Bilgiçlik taslayan * Eski dilde su * Uzaklık işaret eder. 14- Çıkış yeri kolay bulunamayacak kadar karışık koridorları olan yapı * Utanma duygusu * Trityumun simgesi * Azotun simgesi. 15- Ayak diretme * Trityumun simgesi * Ankara halkından olan kimse.

Adres: Binckhorstlaan 340 2516 BL Den Haag İleti: info@borabouw.nl Web: www.borabouw.nl Telefon: +31(0)634 33 91 41


ÖNDEN GİDENLER ANMA PROGRAMI

KURAN ZİYAFETİ

SİNEVİZYON

GÜNÜN HATİBİ

İLAHİLER

HATİM DUASI

19 ŞUBAT PAZAR 2017 SAAT 13: 00 - 17: 00 DR. SCHAEPMANSINGEL 5 3118 XH SCHIEDAM Mehmet ERDOĞAN Mustafa MOLLAOĞLU Kenan ASLAN Bölge başkanı İGMG Hatibi SİM Eğitim başkanı

NECMETTİN ERBAKAN

1926-2011

ALİJA İZETBEGOVİĆ 1925-2003

MALCOLM X 1925-1965

MUHAMMED HAMİDULLAH 1908-2002

NECİP FAZIL KISAKÜREK 1904-1983

MEHMED ZAHİD KOTKU 1897-1980

MAHMUD SAMİ RAMAZANOĞLU 1892-1984

BEDİÜZZAMAN SAİD NURSÎ 1878-1960

MUHAMMED İKBAL 1877-1938

MEHMET AKİF ERSOY 1873-1936

DR. YUSUF ZEYNELABİDİN 1937 -1986

OSMAN YUMAKOĞULLARI 1947 - 2016

Hollanda İslam Federasyonu | NIF İrşad Başkanlığı Strevelsweg 700 unit 413| 3083 AS Rotterdam | 06 17 47 38 54 www.nifonline.nl | irsad@nifonline.nl


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.