S: 3 Mart 2015
İzmir Ekonomi Üniversitesi Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi Dergisi
etkileşimli oyun bireysellik - çoğulculuk
10 20
anımsamak ve unutmak makine’nin ruhu
30 42
doğa’ya dönüş gerçek güzellik
52 64
1
İzmir Ekonomi Üniversitesi Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi Sakarya Caddesi, No:156 35330 Balçova - İzmir - TÜRKİYE Tel : +90 (232) 279 25 25 Faks: +90 (232) 279 26 26 Web Adresi: http://fadf.ieu.edu.tr/tr e-posta: ffad@ieu.edu.tr Dergi 5.5 İzmir Ekonomi Üniversitesi Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi yayını olup, Fakülte mensuplarının çaba ve katkıları ile oluşturulmuştur. Yayın hakları İzmir Ekonomi Üniversitesi’ne aittir. Hiç bir bölümü izinsiz kullanılamaz.
İ my a zS a hi bi : S or uml uY a z ı İ ş l e r i Müdür ü:
E nde rY a z g a nBul g un( Pr of . Dr . , Güz e l S a na t l a rv eT a s a r ı mF a k ül t e s i De k a nı ) Ş öl e nKi pöz( Doç . Dr . , Modav eT e k sl T a s a r ı mı Böl ümü)
İ z mi rE k onomi Üni v e r s i t e s i , Güz e l S a na t l a rv eT a s a r ı mF a k ül t e s i y a y ı nı dı r . I S S N: 24589845
İlüstrasyon: Duygu Kocabaş Atılgan, Izmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Moda ve Tekstil Tasarımı Bölümü, Araştırma Görevlisi
içindekiler
P
the shield sneaker
12
P
bir video oyunu için tasarlamak
13
P
catshelf
P
P
içinden deniz geçen
32
Y
mekanik yeniden üretim çağında yamamoto başak süller zor
34
R
barbaros şansal ile söyleşi
22
P
loft house
26
S
iz’ler
36
14
P
namaste
27
S
geleceğin belleği
38
box in a box
15
P
renkli aptal güvercin
28
P
puslu parıltı
40
Y
kara delik: tasarım stüdyosu melis baloğlu
16
P
“şiddeti durdurun!”
29
P
dad+son
41
P
play / oyun
18
Y
minimalist sandaletler alper demirci
54
P
modern barınaklar
P
gerçek güzellik?
66
56
P
sanatçı çift için ev
67
Y
oscar’a yakışır elbiseler fulden kumsal
68
S
focus on body
70
Y
steampunk: retro gelecek sergisi / şölen kipöz
44
P
köprüyü geçmek
48
P
doğaya dönüş
58
P
kolniður
50
P
leaf blower
59
P
mono
51
P
modüler iskele
60
P
garden house
61
P
mr. sulo
62
yazı
Y
sergi
S
röportaj
R
proje
P
8
geç-iş (shift) şölen kipöz*
Bu sayı ile Dergi 5.5, üçüncü kez okurları ile buluşuyor. Geçtiğimiz iki sayının yayın metodu olan internet dergiciliğinin olumlu ve olumsuz yanlarını hep birlikte yaşadık. Bu süreçte sosyal medya üzerinden de paylaştığımız dergilerimize karşı anında yapılan olumlu geri bildirimler bizi mutlu etti, diğer taraftan elle tutulan, sayfaları hışır hışır çevrilen, elden ele dolaşan basılı bir dergimizin olmasına özlem duyduk. Böylece sanal olan ve pek de fiziksel olarak varlık gösteremeyen dergimiz biraz sessiz kaldı, yeterince dikkat çekmedi. Bu sessizlikle bu sayı gecikti; “geç-iş” oldu. Bir sonraki sayımızda basılı medyaya geçiş hedefi bizi cesaretlendirdi. Belki de dergi başka bir realiteye evirilerek başka bir dünyaya “geçiş” yapacak diye yolumuza devam ettik. Yaşamlarımız geçişlerle dolu. Bu geçişler arasında adeta bulunduğumuz anı ve yeri bir kesit olarak görüyoruz. Günümüz tasarım dünyası, modern dünyanın, modern bireyin bu geçişliliğine cevap veren biçimde şekilleniyor. Dergimizin içinde farklı alanlar, yaşamın farklı halleri arasında geçişlilik, derginin içeriğindeki işlere de yansıyor. Bu sayı; Etkileşimli Oyun, Bireysellik-Çoğulculuk, Anımsamak ve Unutmak, Makinenin Ruhu, Doğaya Dönüş ve Gerçek Güzellik adlı temalar kapsamında sunulan 2013-2014 bahar yarıyılına ait 25 tasarım çalışması, 5 farklı konuya ışık tutan yazı, bir röportajı barındırıyor. Bu sayının tematik başlıklarına göz atarsak; “Etkileşimli Oyun” bölümü, özellikle Y kuşağının gündelik ihtiyaçları ve bizi çevreleyen görsel dünyayı, popüler kültürü, bizimle insansılaşan dört ayaklı sevimli dostlarımızı bir oyun kurgulayarak yaşamın içine almaya odaklı bir tasarım anlayışının örneklerini sunuyor; “Bireysellik-Çoğulculuk” bölümü bireylerin kişisel alanlarını özgürce yaratırken diğerleri ile iletişim içinde olma ve kolektif hareket etme haline gönderme yapıyor; “Anımsamak ve Unutmak” adlı bölüm nesiller arası ilişki ve etkileşimi bireysel ve kolektif bellek üzerinden sunuyor; “Makine’nin Ruhu” adlı bölüm neo-liberal ve küresel tasarım çağının yarattığı dijital mesafelere adeta başkaldıran endüstri çağının estetiğine geri dönüşü vurguluyor; “Doğa’ya Dönüş”, modern metropolün karmaşasından sıyrılıp kent kenarlarına kaçan ve ekolojik bir alt-bilinçle bir tür modern Robinson Crusoe macerası yaşayanların tasarım tercihini dillendiriyor ve son bölüm “Gerçek Güzellik” ise bize sunulan ve manipüle edilen güzellik olgusunu, insanlık tarihinde güzellik algımızı oluşturan değer ve üretimlerin yeni bir bakış açısı ile yeniden yorumlanabileceğinin örneklerini kapsıyor. Söyleşi bölümünde, deyim yerindeyse her sözüyle ve hareketiyle olay yaratan bir moda profesyoneline yer veriyoruz; Fakültemize yaptığı ziyaretle bir kez daha ezber bozan, şaşırtan, düşündüren
ve eğlendiren Barbaros Şansal dergimize verdiği söyleşi ile eminim aynı etkiyi yaratacak. Bu sayıda da dergide yer alan yazıların her biri başka bir pencere açıyor; Fakültemiz öğretim görevlilerinden mimar Melis Baloğlu, “Karadelik; Tasarım Eğitim Semineri” ile ilgili gözlemlerini bizlerle paylaşıyor. Genç akademisyenlerimiz; Başak Süller’in ünlü Alman yönetmen Wim Wenders’in moda tasarımcısı Yohji Yamamoto’ya ve Tokyo’ya bakış açısını belgeleyen filmi “Notebook on Cities and Clothes” adlı filminin değerlendirme yazısı “Mekanik yeniden üretim çağında Yamamoto”; Alper Demirci’nin az çoktur anlayışının ayaktaki karşılığı haline gelen sandaletlerin hikayesini ele aldığı “Minimalist Sandalet” başlıklı yazısı ve naçizane benim Dilek Himam, Elif Tekcan ve Jörn Fröclich tarafından sergilenen SteamPunk adlı sergiyi değerlendirdiğim yazım “Atık Koleksiyoncusu’nun ‘Biriktirdiklerinden’ Oluşan ‘Eşya Bahçesi’” bu sayının entelektüel birikimini oluşturuyor. Ayrıca, kendine özgü bir blogu olan ve yazmaktan keyif alan Fulden Kumsal adlı öğrencimiz “Oscar’a Yakışır Elbiseler: Altın heykel, kırmızı halı ve daha fazlası” adlı yazısı ile dergimize katkıda bulunuyor. Dergi 5.5 yaratıcı ekibi adına, umarım ki, yeni ilgiler, görünürlükler ve basılı versiyonu ile dergimiz içine gömüldüğü sessizlikten kurtulur; ulaşamadığı yerlere ulaşır, aşamadığı sınırları aşar ve yeni neslin yaratıcı potansiyeline daha fazla ilgi duyan dergi okuyucusu ile buluşur. Geri bildirimlerinizin bizim için önemini hatırlatarak, henüz dijital olarak yayınlanan dergiyi http://issuu.com/dergi5.5 adresinden indirip, bilgisayarınızda özel bir yere saklayıp, keyifle okuyup, dostlarınızla paylaşmanız dileğiyle…
* Genel Yayın Yönetmeni ve Kreatif Direktör (İzmir Ekonomi
Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Moda ve Tekstil Tasarımı Öğretim Üyesi)
9
“İşe bakın! Gülümsemeden yoksun kedi çok görmüştüm, ama kediden yoksun gülümsemeye hiç rastlamamıştım” der Alice... ALICE HARIKALAR DIYARINDA, LEWIS CARROLL
the shield sneaker
tasarımcı öğrenci: ece eru*, emre eru**
proje
(Tasarımcıların anlatımı ile) “Ayakkabı tasarımıyla ilgileniyoruz, müşterilere ulaşmak, en iyi markalarla çalışmak, ünlülere tasarımlarımızı ulaştırmak istiyoruz. Rooy markasının Güney Kore’de düzenlediği Uluslararası Sneaker Tasarım Yarışmasına katıldık. Yarışma Kore’nin ve Asya’nın en tanınmış aktörü Song Seung Heon için düzenlendi. Song Seung Heon’un belirlediği brife göre sneaker tasarımımızı
onun için kişiselleştirdik; brifde belirtilen, pop starın her gün her yerde rahatlıkla giyebileceği ama aynı zamanda da sneakerın şık bir tasarım olmasıydı. Tasarladığımız bilekli sneaker için siyah renk tercih ettik kendisi hep siyah renk tercih ediyordu, şık bir tasarım olmasını istediğimiz için ana materyal olarak deri seçtik, gündelik yaşamda kullanmak için sneaker hafif olmalıydı bu yüzden ayakkabının tabanı için en hafif materyaller düşündük.”
* İzmir Ekonomi Üniversitesi, Tasarım Çalışmaları Yüksek Lisans Programı öğrencisi
** İzmir Ekonomi Üniversitesi, Tasarım Çalışmaları Yüksek
Lisans Programı öğrencisi Not: Bu tasarım Güney Kore’de düzenlenen 2014 Song Seung Heon sneaker tasarım yarışmasında finalist olmuştur.
Detaylı bilgi için: http://www.rooyinc.com https://www.rooyinc.com/news/2014/06 https://www.rooyinc.com/designer/94
12
bir video oyunu için tasarlamak
tasarımcı öğrenci: simay esmek*
proje
Sims, Maxis tarafından yaratılmış günümüzün en başarılı simülasyon oyunlarından biri. Oyunda, oyuncu “Sims” adı verilen sanal karakterler yaratarak, yaşadıkları mekanları, elbiselerini değiştirip onların arzuları ve “mood” ları ile oynuyorlar. Moda ve Tekstil Tasarımı 2. Sınıf öğrencisi Simay Esmek de bu oyunun tanınan tasarımcılarından biri. Turkish Sims Forum içinde tasarımlarını paylaşmaya başlayınca oyunun ekibinden biri olmuş ve “selected artist” ünvanı kazanmış. 2009 yılında da bilinen bir internet sitesi olan The Sims Resource’dan bir teklif almış. 2009 yılından beri de Milkshape 3D, Maya, 3Ds Max, Photoshop gibi programlar kullanarak oyun için giysi tasarımları yapmakta. Halen de “Simspiration” adlı bir e-dergi için çalışıyor. Aynı zamanda da yeni sürüm Sims 4 için tasarımlar yapmaya devam ediyor. Detaylı bilgi için: http://www.simsimay.com http://thesimsresource.com/artists/Simsimay
* İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Moda ve Tekstil Tasarımı Bölümü, 2. sınıf öğrencisi 13
catshelf
tasarımcı öğrenci: çisel bardakçıoğlu*
proje
Catshelf, kedi sahibi olan ev kullanıcılarının kitaplık hakkındaki endişelerini azaltmayı hedeflemektedir. Kullanıcılar, modüler olan bu ürün ile kediler için eğlenceli kitaplık deneyimini edinecektirler. Tasarım, kedilerin sahipleri evde değilken sıkılmalarını ve kitaplara zarar vermelerini önlemek amacını taşımaktadır. Catshelf dayanıklı ve sağlamdır. Kitaplık olmasının yanı sıra aynı zamanda kediler için oyun alanıdır. Catshelf istenildiği gibi monte edilebilen bir modüler mobilyadır. İç yüzeyi, kedinin tırmalaması ve tırmanabilmesi için keçe ile kaplıdır. Borular sacdan, raflar ise ağaçtan üretilmiştir.
* İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Endüstriyel Tasarım Bölümü, 4. sınıf öğrencisi 14
box in a box
tasarımcı öğrenci: ecem hisar*, irem yeşil**, hazal gülşan***
proje
(Tasarımcıların anlatımı ile) “Söğütlüçeşme Metrobüs İstasyonu’nu kullananlar varsa, özellikle akşamları çevrenin ne kadar güvensiz bir hissiyat verdiğinini hatırlayacaktır. Bu bağlamda, bu tasarım ‘Metrobüsün İstanbul Anadolu Yakası ilk istasyonu olan durak, kentsel ihtiyaçları karşılayabiliyor mu? Yoğunluğa hizmet edecek servis noktaları var mı? İnsanlar nerede ve nasıl bekliyor, ihtiyaçlarını nasıl gideriyor? Bu bölgedeki ihtiyaçlara, hem eğlenceli, hem aydınlık hem de esnek bir çözüm bulunabilir mi?’ sorularının üzerine odaklandı. Kadıköy’de Söğütlüçeşme Tren İstasyonu’nun çevresindeki park alanını ve tren raylarının altındaki tekinsizlik hissi veren bölgeyi, bekleme ve sosyalleşme alanı olarak tasarlayıp bu alanın kullanımını ve verdiği hissiyatı değiştirmeyi amaçladık. Bunu da birbirine geçebilen küplerden yararlanarak yapmayı düşündük. Böylece bölgedeki halkın da pavilyonu istedikleri gibi tasarlamalarını sağlayacak esneklikte bir tasarım ortaya çıkarttık.”
* İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım
Fakültesi, Endüstriyel Tasarım Bölümü, 4. sınıf öğrencisi
**Marmara Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Grafik
Tasarım Bölümü, 4. sınıf öğrencisi
***Bahçeşehir Üniversitesi, Mimarlık ve Tasarım Fakültesi,
Mimarlık Bölümü, mezun
Not: Bu proje İstanbul Şehrine Ses Ver Kentsel Tasarım Atölyesi kapsamında 125 başvuru içerisinden seçilerek tasarım platformunda tartışılan 15 projeden biri oldu.
15
kara delik: tasarım stüdyosu 1
1’inci sınıf mimari tasarım stüdyosu eğitmenleri buluşması yazı
melis baloğlu *
TASARIM STÜDYOSU; EVET, BIR KARA DELIK AMA BOŞ DEĞIL! EVET, BIR KARA DELIK VE BÜTÜN O GÜÇLÜ ÇEKIM KUVVETINI ÇEVRESINDEKI “ŞEYLERI” ÇEKMEK IÇIN KULLANIYOR!
Stüdyosu kara delik olan bir sistemde, eğitmenler, bilgiyi ve enformasyonu çeken ve öğrenen kişiye yaratıcılık olarak sentezleyen kuvvete benzetilebilir. Böyle bir sistemde sürdürülebilir dünya hayalini hepimiz taşıyorsak, bunun için öncelikle eğitim sistemini oluşturan kişilerin öğrenme arzusunu kaybetmemeleri gerekmektedir. Bilgi çağı ya da dijital çağ olarak adlandırılan günümüz dünyasında, Y nesli olarak adlandırılan öğrenci kitlesinin öğrenme şeklini anlamak için, eğitmenlerin de bu çağa ayak uydurması ve tasarım stüdyosunu tekrar şekillendirmesi bir gereklilik olarak görülmekte (midir?). Bu bağlamda “Birinci Sınıf Mimari Tasarım Stüdyosu Buluşması” kara deliklerin en büyüğü olarak adlandırılabilecek bir buluşmaya dönüştüğü gibi, deneyimlerin, soruların ve sorunsalların çekici gücü ile bir araya gelen herkesi (mimari) tasarım stüdyosu hakkında yeniden ve derinden düşünmeye iten bir etkinlik oldu. İstanbul Teknik Üniversitesi tarafından düzenlenen ve Taşkışla’da gerçekleşen “Birinci Sınıf Mimari Tasarım Stüdyosu Buluşması” 20 Aralık 2014 tarihinde gerçekleşti. Bir gün süren, kahvesi bol etkinlik, Türkiye’nin pek çok ilinden mimarlık ve tasarım stüdyosu deneyimlerini paylaşan eğitmenleri bir araya getirdi. Sunumlar, temel tasarım eğitimi alan öğrencilerin işleri ve eğitmen deneyimleri üzerinden ilerledi. Bu buluşma, üç oturumdan oluştu; her biri açılış konuşması ile başlayan oturumlarda ana başlıklar mimari stüdyo ortamında deneysel çalışmalar, hesaplamalı tasarım ve eğitmenin sistem içindeki
rolü olarak sıralanabilir. İlk oturum, birinci sınıf mimari tasarım stüdyosunda gerçekleştirilen öğrencilerin deneysel çalışmaları ile başladı. Eğitmenlerin deneyimleri doğrultusunda devam eden sunumlarda, öğrencilerin video çekimini bir yöntem olarak kullandıklarında, mekanın sunduğu potansiyeli, kolaj ya da fotomontaj gibi yöntemlerden daha iyi aktarabildikleri bilgisine ulaşıldı. Diğer sorular daha çok dijital üretim yöntemleri üzerine, birinci sınıf stüdyosunda bilgisayar, lazer kesim ve 3 boyutlu yazıcıların ne kadar desteklenmesi gerektiği üzerine idi. Ortaya çıkan sorular “Eğitmenler öğrencileri dijital araçların kullanımı konusunda ne kadar desteklemelidir?”, “İnternet üzerinden takip edilen açık dersler hakkında ne düşünüyorsunuz?”, “Bilginin depolanabildiği internet ortamı eğitim sisteminin neresindedir?” şeklindeydi. Sonuç, “bilgiye erişimde kitapların çekim kuvvetine kapılmak her zaman desteklense de tasarım/mimarlık bilgisinin daha şeffaf, ulaşılabilir ve zamansız olması açısından internet de görev üstlenmelidir” oldu. Dijital çağın, değişen üretim sistemlerinin etkisi ile ekonominin ve sonuçta gündelik hayatın değiştiği günümüzde, birinci sınıf mimari tasarım stüdyosunda hesaplamalı tasarımın yeri ne olmalıdır ikinci oturumun başlangıç konusu ve tartışmaların odağı idi. Tartışma daha çok tasarım stüdyosunda tek bir yöntem olarak kural temelli tasarımı öğretmek/keşfetmek mümkün mü sorusundan yola çıktığı gibi, bunun katı bir sistem olduğu eleştirisi ile devam etti. Bu oturu-
1 Editörlüğünü Gülsüm Sağlamer’in üstlendiği The Design Studio: A Black Hole kitabının ismidir (2007, YEM, İstanbul)
16
*İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Mimarlık Bölümü, Yarı Zamanlı Öğretim Görevlisi
mun sonucunda elde edilen soru ise; “Birinci sınıf mimari tasarım stüdyosunda yöntem olarak kural temelli tasarım öğretildiğinde, mimarlık/tasarım eğitiminin öğretim planı nasıl yapılmalıdır?” idi. Son oturumda, akademisyenin mimarlık/tasarım eğitimindeki rolü, özellikle birinci sınıf stüdyosundaki öğrenci ile stüdyo arasındaki bağlaç olması açısından tartışmaya açıldı. Diğer bir soru “Mimarlık eğitimi özel sektöre mi mimar yetiştirir?” idi. Ayrıca, öğrencinin bir birey olarak beslenmesinin, eğitmen ve kendisi arasındaki diyalogun gücüne bağlı olduğu bu nedenle tasarım eğitimi ile ilk karşılaşmanın yaşandığı ortamdaki davranış biçimlerinin ve sohbetin önemi vurgulandı. Tüm bu konuşmalara karşı ortaya atılan bir
görüş ise akademi içinde yer almayan mimar ya da tasarımcıların üniversitelerde ders vermemesi üzerineydi ki, bu tartışma birinci sınıf tasarım stüdyosuna neden kara delik dediğimiz sorusunun içini doldurur nitelikteydi. Sonuç olarak on altı üniversiteden, Türkiye’nin çeşitli coğrafyalarından gelen eğitmenlerin ve sundukları öğrenci işlerinin yarattığı kara deliklerin en büyüğü Aralık 2014’ten bu yana daha çok soru ve sorgulamayı tetiklemeye devam eder nitelikteydi. Eğitmenlere düşen ise, her çağda olduğu gibi sorgulamak ve içinde bulunulan zamanın getirdiklerini eğitim sistemine adapte edebilecek enerji ve zamanı yaratabilmek!
Üniversitelerin sunum özetleri için: https://toytasar.files.wordpress.com/2014/12/itu-temel-tasarim-bulusmasi-ozetler.pdf Diğer çalışmalar için: melisbaloglu.com
17
play/oyun proje
Endüstriyel Tasarım, Moda ve Tekstil Tasarımı, İçmimarlık ve Çevre Tasarımı, Mimarlık, ve Görsel İletişim Tasarımı Bölümü öğrencilerinin birlikte eğitim gördüğü Temel Tasarım Stüdyosu II final projesinin genel teması “oyun” olarak belirlenmiş, bu genel tema altında öğrencilerin temel tasarım kavramlarını kendi disiplinlerinin gereksinimlerine referans vererek kullanmaları hedeflenmiştir. Bu kapsamda Mimarlık Bölümü öğrencilerinden küçük kuzenleri için içinde bir ağaç ve bir hayvan da olan bir oyun alanı, İçmimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü öğrencilerinden ise yine çocuklara yönelik olarak, kendi oyun senaryolarını yansıtan oyun teknesi tasarlamaları istenmiştir. 1/20 ölçekli olarak gerçekleştirilen her iki projede de öğrencilerden oyun alanlarının genel özelliklerine ve lineer, düzlemsel ve kütlesel elemanların kullanımı konularına özen göstermeleri beklenmiştir. Moda ve Tekstil Tasarımı Bölümü öğrencilerinden tiyatroda son derece özgün, renkli ve cinsiyetsiz bir karakter olan “soytarı”ya referans vererek 1/1 ölçekli manken üzerinde kurgusal bir karakter tasarlamaları istenmiş, Görsel İletişim Tasarımı Bölümü öğrencileri ise sanat, tasarım ve popüler kültür gibi farklı disiplinler ile ilgili yaptıkları araştırmalardan ilham alarak oyun kartları tasarlamışlardır. Son olarak Endüstriyel Tasarım Bölümü öğrencileri “morfoloji” alt teması altında bir satranç seti tasarlamışlar, bitki veya hayvanların form ve strüktürlerini inceledikleri bu çalışmada çeşitli modelleme teknikleri kullanarak satranç tahtası ve taşları üretmişlerdir. Nisan Malatyalı (Moda ve Tekstil Tasarımı)
18
Neşe Selin Dinçer (Mimarlık)
Damla Şen (İç Mimarlık ve Çevre Tasrımı)
Noyan Bayman (Görsel İletişim Tasarımı)
Volkan Çalışıyor (Endüstriyel Tasarım)
Sanat ve tasarım stüdyosu ile ilgili diğer projeler için: https://iueartanddesignstudio.wordpress.com
19
“Yalnızca fiziksel anlamda değil, ruhsal anlamda da bir yuvaya gereksinim duyuyoruz, çünkü ruhsal olarak savunmasız durumdayız. İçinde güvende olacağımız bir sığınağa gereksinimimiz var çünkü neredeyse bütün dünya bizim bağlı olduğumuz değerlere karşı. İşte bu yüzden, içinde yaşadığımız odalar farklı benlerimiz arasından en hoş olanı ortaya çıkarsın, o çok önemsediğimiz, gizli kalmış yanımızı canlı tutsun istiyoruz.” MUTLULUĞUN MIMARISI, ALAIN DE BOTTON
barbaros şansal ile söyleşi röportaj
dergi 5.5 ekibi
“KAVRAMLAR KENDILERINE PANTONEDE BIR KOD ARIYORLAR. DEKODE ETMEK KIMLIĞIN EGO VE IDINDE SAKLI. HER GÖZ AYNI RENGI BILE FARKLI GÖRÜR.” Barbaros Şansal, Türk modasının ilk kuşağı terzi-tasarımcılarından Yıldırım Mayruk’un asistanı, iş ortağı. Ustasına saygısından mı tevazuundan mı bilinmez, ama kendisini “yamak” olarak tanımlayan bir düşünce insanı, renk bilimcisi, bir moda profesyoneli ve kendisini kamuya mal etmiş bir eğitmen. Öyle bir eğitmen ki, retoriği ve beden dili ile senede bir kez gönüllü olarak buluştuğu öğrencilerin üzerinde deneyimli akademisyenlerden daha kalıcı izler bırakabiliyor. Defalarca İzmir Ekonomi Üniversitesi’ni ziyaret eden ve etkili sohbetlerle öğrenci ve akademisyenlerle buluşan Şansal bu kez uzmanı olduğu renk konusunda bir konferans verdi. Bir moda profesyonelinin renk üzerine vereceği bir konferansın giyim stili ve renk algısı ya da modadaki popüler renk eğilimleri ile ilgili olacağını düşünebilirsiniz. Ancak Şansal bir kez daha bizi ters köşeye yatırıyor; beş temel renk -beyaz, sarı, siyah, mavi, kırmızı- üzerinden meslek, mertebe, yönetim, referans, duyu, zaman, karar, felsefe ve lezzet gibi yaşama kültürünü şekillendiren kavramları yorumluyor. Doğal olarak Şansal’ın sohbeti farkındalık yarattığı kadar da güldürücü ve iğneleyici. Konferans sonrası Dergi 5.5 ekibi olarak kendisi ile yaptığımız sohbeti sizlerle de paylaşmak istedik;
Dergi 5.5: Yaşamı, kültürü ve modayı renk üzerinden okuma tercihinizin sebebi nedir?
Barbaros Şansal: Aslında renk diye bir şey yoktur, ışık, satıh ve karanlık vardır. Ben karanlığı sevmem, grileri ve sisleri de. Satıhlar, dokunduğumda algıladığım en önemli duyularımdan. Tabi koku ve tat diğer tamamlayıcılar. Denge, ahenk ve uyum altın üçgeninin üç temeli bu duyular. Bu yüzden diğerlerinin göremediği bir alfabe ile yani renklerin tadı, kokusu ve dokusu üzerinden hayatı okumayı deniyorum.
Dergi 5.5: Bir renk bir kişiyle özdeşleştirilebilir mi ya da bir kişiyi anlatabilir mi? Eğer öyleyse sizi anlatan renk hangisidir? Aynı şekilde bir toplumun rengi olabilir mi, öyleyse Türk toplumunun rengi nedir? Şansal: Salt renk bir toplumu, kişiyi ya da kurumu asla anlatamaz. O rengin tonu ve derecesi anlatır. Bizansın moru, Patriğin mavi mühründe saklı olsa da tarihte (Asya Minor), Anadolu rengarenkti. Ancak son 20 yılda tüm renkler hemen hemen silindi. Kaotik bir kakafoni topluma adeta kambur oldu. Şimdi kirli bir toplumsal hafızanın bozuk paleti ile karşı karşıya güruhlar.
Dergi 5.5: Bir renk ve kavramlar matrisi ile içinde yaşadığımız dünyayı anlamak için gerekli tüm kavramları açıyorsunuz. Renkler ve kavramlar arasındaki ilişkiyi nasıl geliştiriyorsunuz? Şansal: Körler beyaza dokunduğunda kadife hissini, tattıklarında ise süt lezzetini alıyorlar. Kavramlar kendilerine pantonede bir kod arıyorlar. Dekode etmek kimliğin ego ve idinde saklı. Her göz aynı rengi bile farklı görür. Biyo-çeşitlilik (yaşamsal zenginlik) bunun kuralı. Mantık, 6. his ve bilgi bir araya gelince zaten her şey apaçık ortada kalıyor. Kainat bu dizini şaşırtmadan sunuyor. Bakmak değil görmek ve göstermek lazım. Ayna gibi.
22
Dergi 5.5: Sizce moda hayatın ne kadar içinde? Şansal: Hayatın modanın içinde olduğu kadar. Moda kelime an-
Dergi 5.5: Moda ve terzi arasındaki ilişkiyi nasıl tariflersiniz? Şansal: “Dikiş biterse moda biter”; diyor Cem Hakko. Ne gariptir
lamı olarak zaten içinde bulunulan durum değil mi? İnsanların cinsel, dinsel, fiziksel, ekonomik ve siyasi haberleşme biçimine verilen sosyal bir olgu değil mi? Çula çaputa endekslemek doğru değil modayı. Propaganda ve reklam ürünü olanlar moda değil ancak aksesuardır.
ki dikişi bitiren bir babanın oğlu bunu söylüyor üstelik. Terzi tarzı olan bir makastır. Modele göre kumaş değil kumaşa göre model uygulanır. Önce modelleyecek, sonra biçecek, sonra provalayacak ve sonra dikecek ve de her aşamada düz ipliğini bozmadan ütüleyecek. “Rekonstrüktif metamorfoz” ile “halüsinatif provokasyon” sağlayacak. İçinde buluş ve teknik olacak. Bir terzi 20 yıldan önce yetişmiyor. Oysa metrekareye 3-5 modacı düşen yurdumuzda Laleli’den çamaşır mankeni olmak yeterli.
Dergi 5.5: Sizce moda ne kadar politik? Şansal: Moda artık çok daha politik. Bakınız: Şulebaş. Ya da: Bihter Çizmesi, hatta “Yarmagül”ün suçundaki hırka ve alyans. Bu açıdan TC’ye bakınca durum daha da paradoks. Popçular, topçular, hophopçular adeta video kliplerden fırlamış Penthouse erotizmi ikonları gibiler. Protokollerde ise sarınıp sarmalanmış mumyalar ve cübbeli entrikalar ile saraylarda gezinenler var. Redingot, Tayyör, Robmanto artık hayal .
Dergi 5.5: Tasarımcı/terzi ve müşterisi arasındaki ilişkide kim daha etkin?
Şansal: Her zaman müşteri etkindir. O yönlendirir. Ancak fikiri ile değil, sosyal statüsü ve fiziği ile elbette. Tasarıların hepsinin gerçeğe döneceği ve herkese uyacağını asla görmeyiz. Ürüne dönüşmedikçe tasarımdan bahsedemeyiz.
23
“İYI GIYINMENIN TEK KURALI DOĞRU ZAMAN DOĞRU MEKAN VE DOĞRU IKLIM GÖZ ÖNÜNE ALINARAK DOĞRU INSANLAR IÇIN GIYINMEKTIR.” 24
sadece ayrıcalıklı zümrelere çalıştığı bir kopya cenneti.
Dergi 5.5: Bir söyleşinizde “biz artık iğneyi kırdık” diyorsunuz. Sıkıntınız, Yüksek Terziliğin Türkiye’de kurumsallaşamamasından mı kaynaklanıyor? Şansal: Maalesef artık iğneyi kırıp makasımızı paslanmaya terk ediyoruz. Üstat Yıldırım Mayruk, 50 yıldır profesyonel çalıştı ve hep 1 numara kaldı. Zirvedeyken bırakmalı. Ben ise 49 yılı geride bıraktım iğne iplikle. Çünkü Türkiye artık giyinmiyor dediğim gibi ya soyunuyor ya da esneyen dokularla örtünüyor. Bize ihtiyaç kalmadı. Bu nedenle dikişi bırakıp ülkeden ayrılıyoruz. Daha özgür bir toplumda daha özgün işler yapmak üzere uluslararası projelerimizi hayata geçirmeye hazırlanıyoruz.
Dergi 5.5: İyi giyinmenin kuralları ve hiyerarşisi var mı? Şansal: İyi giyinmenin tek kuralı doğru zaman doğru mekan ve doğru iklim göz önüne alınarak doğru insanlar için giyinmektir. Doğru göreceli bir kavram olduğundan bu terim parabolik olarak düşünülmelidir. Kutuplara bikiniyle, plaja kürkle giden günümüz çok eğlenceli. Hiyerarşiye gelince elbette var. Astarı yüzünden pahalı olmalı. Teninize olan saygı dışa görünenden daha önemlidir. O teni bir kişiyle paylaşırken giysinin dış yüzünü her yere değdirirsiniz.
Dergi 5.5: İyi bir tasarım hangi özelliklere sahip olmalı? Şansal: Önce fonksiyon, sonra verimlilik. Sonra stil. Zaten bunlar olmazsa ürün çöpe döner.
Dergi 5.5: Sizce “lüks” anlayışı nasıl evriliyor? Şansal: Lüks eskiden sabun markasıydı. Şimdi arap sabunu oldu. Bu yüzden doğal sabun en lüksü kaldı. Evirilmiyor bence tamamen devşirilip ambalaj olarak satılıyor.
Dergi 5.5: Markaların hayatımızdaki rolü nedir? Barbaros Şansal bir marka mıdır?
Şansal: Süleyman Demirel “Marka mala denir” diyerek konuyu kapatmıştı. Marka işaretli demek zaten. Benim hayatımda markaların rolü yok. Beğendiğimi bana uygun olanı ve diğer sahip olduklarımla bağdaşacak olan ürünleri kullanırım. Üzerinde marka yazan hiçbir şeyi sevmem. Bu yüzden ben marka değil aykırı bir kimliğim sanırım.
Dergi 5.5: İçinde yaşadığımız toplumsal psikoloji dahilinde kendimizle nasıl bir ilişki kurmalıyız?
Şansal: İçinde yaşadığımız toplum diye bir şey yoktur. Üzerinde Dergi 5.5: Türkiye’de tasarımın ve modanın durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şansal: Merdiven altında fason hamalı olmuş, sendikasız meslek örgütsüz, makina çöplüğü içinde kıvranan, fikri ve sınai hakların
yaşadığımız gezegen ve parçası olduğumuz kainat vardır. Doğa her tür seçeneği sunar. Bunu da, tek kendine evirmeye çalışan; üreme mevsimi olmayan, kendi türü dışındaki canlılara dahi ilgi duyabilen memeliler sınıfından bir hayvan olan homo sapiens yani insandır. Bu yüzden toplumu bireyler oluşturur. Önce birey olunması gerekir. Bu da bizim için en zor olan işlevdir.
25
loft house
tasarımcı öğrenci: yasemin albayrak*
proje
(Tasarımcının anlatımı ile) “Tasarımıma yön veren nokta, var olan binanın potansiyelini kullanarak (eski ve bohem depo etkisiyle) çağdaş bir atmosfer yaratmaktı. Kullanıcılara göre bir senaryo geliştirdikten sonra onların ihtiyaçları belirlendi. Kullanıcılar Alsancak’ta aynı sanat galerisinde küratör ve sanat simsarı olarak çalışan iki genç kadındır. İlk olarak, kullanıcıların günlük ihtiyaçlarını karşılayacak bir ev tasarlanmasının yanı sıra ilgilerine yönelik mekanlar; arkadaşları, çalıştıkları insanlar, eleştirmen ve sanatçılarla bir araya gelip vakit geçirebilecekleri alanlar sağlanmalıydı. Bunu yaparken binanın sağlamış olduğu karakteristik özelliklerinden faydalanıldı. Özellikle, giriş katı akşam yemekleri, kokteyller, galerinin partileri ve arkadaş toplantıları gibi gece aktiviteleri için tasarlandı. Asma kat ise; ev arkadaşları için daha özel bir mekan olarak düzenlendi. Asma katta yatak odaları, giyinme odası ve banyo konumlandırıldı. Giriş ve asma kat ise özgün ve heykelsi bir merdivenle birbirine bağlandı.”
* İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, İçmimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü, 2. sınıf öğrencisi 26
namaste
tasarımcı öğrenci: şeyma aslın*
proje
(Tasarımcının anlatımı ile) “Hem merhaba, hem hoşçakal anlamına gelen Sanskritçe kökenli ‘Namaste’, bir nezaket sözcüğüdür. Genelde dua eder gibi iki elin avuçları birleştirilip, hafifçe eğilerek söylenir. ‘Namaste’ koleksiyonu, auralarımızın artık sert ve köşeli olduğu iddiasından yola çıkmış, keskin çizgiler ve katmanlarla bu konuda farkındalık yaratma hedefiyle tasarlanmıştır.”
* İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Moda ve Tekstil Tasarımı Bölümü, 4. sınıf öğrencisi 27
renkli aptal güvercin
tasarımcı öğrenci: tunç çaka*
proje
Görsel iletişim Tasarımı Bölümü öğrencilerinden Tunç Çaka, 201314 Akademik Yılı Bahar Dönemi Stüdyo Projesi kapsamında, işitme engelli insanların da anlayabileceği bir video klip çalışması gerçekleştirmiştir. Proje için “Oil On Canvas” grubunun “Dove Colored Fools” şarkısı seçilmiştir. Pişmanlık, aşk, özlem ve ayrılık temalarının işlendiği şarkının video çekimlerinde genellikle soluk ve mat renkler kullanılmıştır. Video geri planında gölge sanatına yer verilirken, şarkının sözleri ön planda işaret dili ile konuşan bir kadın ve bir erkek aracılığıyla işitme engelli insanlara aktarılmıştır. Proje hazırlık aşamasında “İşitme Engelliler Derneği” ile bir çok kez iletişime geçilerek geri bildirim alınmış, projenin nihai halinin işitme engelli insanlar tarafından anlaşılır olması hedeflenmiştir. Proje ile amaçlanan, engelli insanların varlığına dikkat çekmek ve müziğini duyamadıkları bir şarkıyı görsel ifade araçları ve işaret dili yardımıyla anlaşılır kılmaktır. Video-klip çalışmasına yanda yer alan qr kodundan ulaşabilirsiniz.
* İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Görsel İletişim Tasarım Bölümü, 3. sınıf öğrencisi 28
“şiddeti durdurun!” proje
‘Şiddeti Durdurun’ isimli sosyal sorumluluk projesi çocuklara karşı şiddete farkındalık yaratmak amacıyla yapıldı. Tüm dünyada gün geçtikçe artan fiziksel ve psikolojik şiddete dikkat çekmek ve insanları bilinçlendirmek için, İzmir Ekonomi Üniversitesi Moda ve Stil Kulübü ve Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi öğrencileri tarafından gerçekleştirilen projede, 5’i kız 5’i erkek 10 çocuk yer aldı. Objektif karşısına geçen çocukların iki konseptte fotoğrafları çekildi. İlk konseptte en doğal halleriyle kahkahalara bürünen çocuklar, ikinci konseptte ise özel plastik makyajlarla, korku dolu ifadelerle şiddet gören çocukları canlandırdılar. Şimdi bu çocuklara bakın ve düşünün. Nasıl hissediyorsunuz? Sizce de onlara en çok gülmek yakışmıyor mu?
İzmir Ekonomi Üniversitesi Moda ve Stil Kulübü
Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi
Özgün İnceoğlu Ece Metiner Bengisu Demir Gökçe Üstgül Dilara Karaca
Uğur Yanık Emre Çakır Uğur Uygun Alper Yardımcı
Koordinatörler:
Fotoğrafçılar:
Sahne Tasarım& Makyaj: Ayça Kırkpınar Sultan Üçpınar
Kıyafet Tasarımı ve Stilizasyon: Ece Yöndem Gökyüzü Gömleksiz
29
“Bellek ile unutma arasındaki ilişki, yaşam ile ölüm arasındaki ilişkinin aynısıdır; Anımsamak yada unutmak, tıpkı bir bahçıvanın yaptığı gibi, ayıklamak ve budamak demektir. Bazı bitkilerden hemen kurtulmak gerekir ki, diğerleri boy atsın, gelişsin, çiçek açsın.” MARC AUGE, UNUTMA BIÇIMLERI
içinden deniz geçen
tasarımcı: şölen kipöz*
performans
KIPÖZ’ÜN TASARIM SERÜVENINDE MAYOLAR YAPISÖKÜMCÜ BIR TASARIM ANLAYIŞIYLA ÜST BEDENDE FARKLI KATMANLAR OLUŞACAK BIÇIMDE YAPILANIR, SÜMERBANK DESENLERI ILE DERINLIK KAZANIRLAR. PORTİZMİR3 Uluslararası Güncel Sanat Trienalinin Alan Çalışmalarından biri olan “İnciraltı Hafızası: Kıyı ve İç” başlıklı proje, “doğal yaşam, tarım, balıkçılık, rekreasyon, siyasi hareketler, kültürel faaliyet vb. konularla ilgili hafıza katmanlarını barındırmanın” yanı sıra, İzmir kentinin “son doğal yeşil boşluğu” durumunda olan İnciraltı bölgesinin değerlerine ve dönüşüm sürecine sanat aracılığıyla dikkat çekmeyi amaçlamaktadır. Bu proje kapsamında moda tasarımcısı ve kuramcısı Şölen Kipöz tarafından yaratılan “İçinden Deniz Geçen“ adlı kıyafet tasarımı bu bölgenin hafızasını ve dönüşümünü bilimsel yöntemlerle araştırıp edebi bir ifadeyle ortaya koyan “Kentin Kıyısında ve İçinde Olmak: İnciraltı (Emel Kayın, 2011, Heyamola Yayınları)” kitabındaki İnciraltı’nın plaj döneminin anlatıldığı “Çocuk ve Genç Yazların Peşinde” başlıklı bölümdeki metinlerin etkisi ile tasarlanmıştır. Metinde geçen “mini elbiseye benzeyen etekli mayolar taşıyan kadınlar”, “annelerinin orlondan ördüğü ve suyu görünce şekilsizleşen mayolarını çekiştirmekten yüzemeyen küçük kızlar”, “denize elbiseleriyle girdikleri için balona benzeyen yaşlı kadınlar”, “kıyılara özgü askılı fırfırlı elbiseler” gibi betimlemeler Şölen Kipöz’ün yarattığı giysinin imgesel verileri arasında yer almıştır. Kitapta anlatılan “eğenbuğur” hikâyesi de bu imgeler arasındadır. Temmuz’un durgun günlerinde bir rüzgârla birlikte gelecek ve ciltlerde leke bırakacak olan “eğen-
buğur”dan korunmak için mayolarının üzerine paslı metaller asan genç kızların hikâyesi, giyside bir metal nesne öğesiyle temsil edilmiştir. Yerel bir gazeteye verilen “Yitik Mayolar Aranıyor” başlıklı ilan ile elde edilen eski mayolar giysinin temel öğeleri arasındadır. İnciraltı’nda kullanılmış olan eski mayolar ile eski Sümerbank basmaları kullanılarak desenlenen kumaşların kullanıldığı giysi “bir sergi nesnesi” olmaktan öte, İnciraltı’nda denizle temas edecek “bir performans nesnesi” olarak tasarlanmıştır. Giysi için tasarlanan kıyı performansı, dansçı Cansu Ergin tarafından yaratılan devinim
32
*İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Moda ve Tekstil Tasarımı Bölümü Öğretim Üyesi
ve ses tasarımcısı Gürkan Mıhçı tarafından yaratılan ses ile duyusal açıdan zenginleştirilmiştir. Eski mayolara İnciraltı yitik hafızasının taşıyıcıları olarak dokunan Şölen Kipöz, mayoların hüzün dolu eskimiş yüzlerini İnciraltı’nın yalnızlığına benzetir. Bu bağlamda onlara yeni bir hayat verme girişimini, İnciraltı’nı da yeniden canlandırma çabasının bir parçası olarak görür. Kipöz’ün tasarım serüveninde mayolar yapısökümcü bir tasarım anlayışıyla üst bedende farklı katmanlar oluşacak biçimde yapılanır, Sümerbank desenleri ile derinlik kazanırlar. Alt beden suyun içine elbise ile girildiğinde şişen elbiselere ve şişme strüktürü ile can simitlerine bir göndermedir. Mayolar paradoksal olarak elbise giyen tarafından reddedildikleri halde elbisenin bir parçası olurlar. Tüm yapının karadan denize olan yolculuğu Cansu Ergin’in bedenindeki devinimle ve hareketin suyla temasından çıkan Gürkan Mıhçı’nın ekolojik sesleri ile İnciraltı’nın kolektif belleğine yönelik bir farkındalık yaratır, yeni bir umut oluştururlar. Proje’ye katkıda bulunmak amacıyla İzmirli Emel Kural ve Sezen Vata eski mayolarını sanatçıya bağışlamışlardır.
Yer: İnciraltı Kent Ormanı/ Tarih: 24.06.2014 Kıyafet Tasarımı ve Kavramsal Çerçeve : Şölen Kipöz Dans performansı: Cansu Ergin Ses Tasarımı : Gürkan Mıhçı “İnciraltı Hafızası: Kıyı ve İç” Alan çalışması Proje Tasarım ve Koordinasyon: Emel Kayın
33
mekanik yeniden üretim çağında yamamoto yazı
Wim Wenders yönetmenliğindeki “Notebook on Cities and Clothes” adlı film, kimliksel belirsizliği hem imgelerin teknoloji yoluyla yeniden üretimi ile hem de moda dünyası ile ilişkilendirerek konu edinmektedir. Film, moda tasarımcısı Yohji Yamamoto ile Wenders arasındaki diyalogları, Yamamoto’nun ekibinin defileye ve bir sonraki koleksiyona hazırlık aşaması ile Tokyo ve Paris’in kentsel kamera görüntülerini içermektedir. Filmde Wenders, Yamamoto ile kendisi arasında birçok benzerliğe işaret etmektedir. Film yapımcı-
başak süller zor*
lığı ve giysi tasarımcılığı olarak ikisinin de mesleği benzer süreçleri içermekte; ikisi de “kesim” edimi esasına dayanmaktadır. Ayrıca filmde, Wenders kamerasının dikiş makinası gibi ses çıkardığından söz ederek de bu benzerliğe atıfta bulunmaktadır. Bunun yanı sıra, filmde “kimliğin” anlamı flulaşmakta, ulus, kültür ve dil farklılıkları ile ilgili kesin ve katı anlayışı bertaraf edilmektedir. Bu belirsizlik hali Yamamoto’nun kendi yaşamı ve tasarımlarında da görülebilir. Yamamoto tasarımlarının herhangi bir milleti ya da kültürü yansıt-
ÜRETIM, YAMAMOTO’NUN NIHAI ÜRÜN ÜZERINDE BIR KESIK DAHI ATABILDIĞI YA DA SON BIR DOKUNUŞTA BULUNABILDIĞI, TASARIMLARINA O ÖZEL ATMOSFERI KATAN, DEVAMLILIĞI OLAN BIR SÜREÇTIR.
34
* İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Moda ve Tekstil Tasarımı Bölümü, Araştırma Görevlisi
Buna bağlı olarak onun tasarımları zıt elementleri barındırmaktadır; Wenders’ın sözcükleriyle, akışkan ve katı, geçici ve kalıcı, göçebe ve sabit… Filmde de görüldüğü gibi, Yamamoto’nun tasarımları minimal, asimetrik kesimli, çoğunlukla sade ve net bir siyah ya da beyaz renktedir. Adeta tüm bu unsurlar onun tasarımları zamansız kılmaktadır. Aynı zamanda, üretim aşaması Yamamoto için asla bitmemektedir. Böylelikle üretim, Yamamoto’nun nihai ürün üzerinde bir kesik dahi atabildiği ya da son bir dokunuşta bulunabildiği, tasarımlarına o özel atmosferi katan, devamlılığı olan bir süreçtir.
madığını, yansıtmaması gerektiğini, herhangi bir sınırı olmadığını belirtmiştir ki, tasarımları ne özellikle Japonlar için, ne Fransızlar ne de Amerikalılar içindir. Öte yandan, Wenders filmde neredeyse her şeyin ticari kopya haline geldiği bir dünyada özgünlük ya da sahicilik kavramlarının hala geçerli olup olmadığı, değer taşıyıp taşımadığını sorgulamıştır. Wenders’ın çoğaltılan imajların büyük artışı ve onların güvenilirliği ile ilgili yorumları Walter Benjamin’in “Mekanik Yeniden Üretim Çağında Sanat Yapıtı” adlı eserini akıllara getirmektedir. Benjamin bu eserinde gerçeklik ve özgünlük kavramlarını teknoloji yoluyla yeniden üretim kavramını göz önünde bulundurarak tartışmıştır. Bu kavramları, zaman (şimdi) ve mekandaki (burada) biricik varlık anlamına gelen “özel atmosfer/ aura” kelimesiyle ifade etmiştir. Bu bağlamda bir sanat eserinin mekanik olarak yeniden üretimi ile aurasını yitirme olasılığı üzerinde durmuştur (Benjamin, 1968). Buradan hareketle, filmde Wenders, Yamamoto’nun çoğunlukla saf tüketim ve kitle üretimine yoğunlaşan moda endüstrisinin içinde ve onun aksine nasıl biricik, özgün olabildiğini göstermektedir. Örneğin bir sahnede, Yamamoto tasarımlarının özünü ve özel atmosferini oluşturan en önemli etkenin “bitim” aşaması olduğunu belirtmektedir. Bu nedenle, aynı çizimi ya da kumaşı kullanan iki tasarımcının, bir giysiyi aynı “kesemeyeceğini”, aynı tasarım diline sahip olamayacağını dile getirmiştir. Buna ek olarak, Wenders’ın da belirttiği gibi, Yamamoto kendini aynı anda iki dilde ifade edebilmektedir; bu durum hem gerçek hayatta hem de tasarımlarında kendini göstermektedir. Yamamoto tasarımlarının hem yeni olması hem de sonsuza dek klasik olarak kalması gerektiğini bilmektedir.
Son olarak, diğer bir sahnede ise, Yamamoto’nun başka bir zamana ait ve farklı değerleri temsil eden Weimar toplumundan insanların fotoğraflarını içeren, August Sander’ın “20. Yüzyıl İnsanı“ isimli kitabından ilham aldığı görülmektedir. Geçmişte insanların giyim tarzlarından mesleklerini, yaşamlarını tahmin etmenin daha kolay olduğunu, ancak günümüzde giyim kuşamın daha homojen bir hal aldığını belirtmiştir. Bunun yanı sıra, Sander’ın basit hayatlar yaşayan gerçek insanların yer aldığı fotoğrafları, moda için değil insanlar için olan gerçek giysilere atıfta bulunmaktadır. Yamamoto da tasarımlarını bu hisle gerçekleştirmektedir. Ona göre, fotoğraf Benjamin’in de değindiği gibi bir imgenin kopya görüntüsüdür ve özel atmosferini kaybetmiştir, ancak insan yüzü bu kuralı yıkan bir noktadadır. Fotoğrafa melankolik ve biricik bir güzellik katan, insan yüzündeki anlık veya uçup giden bir ifade fotoğrafın özel atmosferini oluşturmaktadır, tıpkı Yamamoto’nun tasarımlarındaki anlık dokunuşlar gibi.
35
iz’ler
iç mekanları konuşmak seminer serisi
sanatçı tasarımcı: sadun ersin
sergi
Türkiye’de, içmimarlığın ilk adımlarına şahit olup önderlik eden Prof. Sadun Ersin, 2013-14 Akademik Yılı Bahar döneminde, “Talking Interiors: İç Mekanları Konuşmak Seminer Serisi” ve “İçmimarlık ve Çevre Tasarımında Uygulamalı Atölye II” dersi kapsamlarında İzmir Ekonomi Üniversitesi, İçmimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü’nün konuğu olmuştur. Türkiye içmimarlık tarihinde çok önemli bir yere sahip ve TBMM’nin ilk mobilyalarını yarışma birincisi olarak tasarlayan Ersin, kendi tasarım ve sanat hayatına yönelik “İZ’LER” başlığı altında bir seminer vermiştir. Ersin, kendi öğrencilik yıllarındaki içmimarlık eğitimini ve 1950’lerden itibaren zaman içinde bu eğitim sisteminin gelişiminde ve Türkiye’de içmimarlık eğitiminin şekillenmesine olan katkılarını anlatmıştır. Profesyonel hayatta başarı ile tamamladığı projelerini detaylı bir şekilde açıklayan Prof. Ersin, semineri öğrencilerin sorularına verdiği cevaplar ile tamamlamıştır. Seminerin ardından Prof. Sadun Ersin’in 1950’lerden günümüze gelen, çok zengin arşivinden derlenen projelerinden ve el çizimlerinden oluşan sergisinin açılışı bir kokteyl ile gerçekleştirmiştir. Sanatçı kimliğinin çok yönlülüğünün de görülebildiği sergi açılışında Prof. Sadun Ersin öğrencilere ve davetlilere kendi tasarlayıp ürettiği ve geçmişi Sümerlere dayanan santur enstrümanı dinletisi sunmuştur.
36
Prof. Sadun Ersin’in çok önemli çalışmalarına tanık olunan sergi, İzmir Ekonomi Üniversitesi İçmimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü’nün ev sahipliğiyle bir süre açık kalmış ve ilgi ile takip edilmiştir.
37
geleceğin belleği
tasarımcılar: didem kan kılıç* markus wilsing** selin gülden***
sergi
İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen “Gelecek Artık Eskisi Gibi Değil” temalı 2. İstanbul Tasarım Bienali Akademi Programı 1 Kasım - 14 Aralık 2014 tarihleri arasında Antrepo No.7 Karaköy’de gerçekleşmiştir. İzmir Ekonomi Üniversitesi Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi İçmimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü öğretim elemanları Didem Kan Kılıç, Markus Wilsing ve Selin Gülden tarafından tasarlanan #flashblackbox adlı dijital sergi projesi, 2. İstanbul Tasarım Bienali Akademi Programı’nda yer almıştır. #flashblackbox dijital sergi projesi, dışı beyaz içi siyah olarak inşa edilen karanlık bir odanın içersine yerleştirilmiştir. Beyaz duvarlar henüz yazılmamış ve tanımlanmamış bir belleğin temsilidir. Siyah duvarlar ise sonsuzluğu ifade etmektedir. Bu odanın tam ortasında konumlandırılan siyah küp (#flashblackbox) ise bu sonsuzluğun yeniden yaratılışını simgelemektedir. 4. sınıf öğrencilerinden günümüz çağdaş toplumuna ait sosyal ve kültürel bir sorunu araştırmaları, üzerinde beyin fırtınası yapma-
38
ları ve sonrasında toplumumuz ile ideolojilerinin gelecekteki olası yapısı üzerine kafa yormaları istenmiştir. Bu çalışmanın ürünleri de dijital bir platformda bir araya getirilmiştir. Öğrencilerin anıları, düşünceleri ve ideolojilerinin bir koleksiyonunu içeren bu dijital sergi, sınırsız yaşam süresini temsil etmekte ve “bellek, dönüşüm, geçiş, sonsuzluk, öngörü, fütüristik” gibi anahtar kelimelere dikkat çekmektedir. #flashblackbox öngörülü ve fütüristik bir çevrenin kavranması ve tasarlanmasına çalışmaktadır. Bu bağlamda, dijital serginin adı olan #flashblackbox aniden ve beklenmedik bir şekilde yeniden gözden geçirilen anıları temsil etmektedir.
Proje ile ilgili detaylı bilgilere aşağıdaki linklerden erişilebilir: http://iksv.appsoria.com/projects/izmir-university-ofeconomics-2/?lang=TR http://www.youtube.com/watch?v=Bo8vs8VRrv0 http://www.youtube.com/watch?v=rXCe2dFMups Twitter: @flashblackbox
*İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, İçmimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü, Öğretim Görevlisi **İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, İçmimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü, Öğretim Üyesi ***İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, İçmimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü, Araştırma Görevlisi
39
puslu parıltı
öğrenci tasarımcı: gamze demirkol*
proje
(Tasarımcının anlatımı ile) “Popüler kültürümüzün yeni kahramanları var artık. Vampirler, kurt adamlar ve daha bir sürü gerçek olmayan doğaüstü yaratıklar... Onların hayatlarının ana malzemesi bizim günlük yaşantımızda olmayan gösteriş, cesaret, macera ve sonsuzluk gibi kavramlardır. Evleri fazla görkemli, hayatları fazla tehlikeli, yaşadıkları olaylar fazla gizemli ve aşkları da fazla ölümsüzdür. Bunların yanı sıra, aynı bizler gibi gün içerisinde normal bir hayat da sürdürebilmektedirler. İşte bu sebeple, bizim sahip olamadığımız, ancak onlara ait olan bu ilgi çekici dünya puslu parıltı koleksiyonuna ilham kaynağı olmuştur.”
* İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Moda ve Tekstil Tasarımı Bölümü, 4. sınıf öğrencisi 40
dad+son
öğrenci tasarımcı: özün özgen*
proje
(Tasarımcının anlatımı ile) “Loft house projesi bir baba ve oğlu için tasarlandı. Her insanın farklı ilgi alanları ve dünyaları olduğunu düşünerek yola çıktım. Bu yüzden, özel alanlarını korumak adına, her ikisine de ayrı asma kat tasarlamamın doğru olduğunu düşündüm. Bu şekilde ikisine de ayrı zaman geçirebilecekleri ilgi alanlarıyla paralel alanlar yaratmış oldum. Bunun yanında, oyun alanında ve evin merkezinde şömine bulunan oturma alanında birlikte de vakit geçirebilecekleri ortak
alanlar tasarladım. Baba bir restoranda şef ve evde yemek yapıp, hobi olarak onların fotoğraflarını çekmekten hoşlanıyor. Oğlu ise üniversitede fotoğrafçılık okuyor, aynı zamanda yalnız kalmaktan hoşlanıyor. Boş zamanlarında da fotoğraf çekmeyi çok seviyor. Kendi asma katının alt kısmında sergi için ayrılmış bir alan var. Son olarak, ikisi de okumayı çok sevdiklerinden, merdiven boyunca devam eden büyük bir kütüphaneleri var. Bu şekilde babanın ve oğlunun ilgi alanlarını göz önüne alıp özel alanlar yaratırken aynı anda onların beraber de kaliteli zaman geçirebilecekleri alanlar tasarlamış oldum.
* İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, İçmimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü, 2. sınıf öğrencisi 41
“Hız burada eskisi ölçüsünde saldırgan, eskisi ölçüsünde sportif olmayan göstergelerle dile geliyor; bu tinselleşme cam yüzeylere verilen önemde, özende, özdekte okunuyor... Camlar birer pencere, karanlık gövdede oyulmuş birer açıklık değil, geniş hava ve boşluk yüzeyleri. Bunlar, sabun kabarcıklarının yayılı şişkinliğini ve parıltısını, madensel olmaktan çok böcekbilimsel bir tözün sert inceliğini taşıyorlar.” “YENI CITROEN”, YAZI VE YORUM, ROLAND BARTHES
steampunk: retro gelecek sergisi
tasarımcılar: dilek himam** elif tekcan*** atık koleksiyoncusu’nun “biriktirdikleri”nden oluşan “eşya bahçesi” jörn fröhlich**** yazı
şölen kipöz * STEAMPUNK ALTKÜLTÜRÜNÜN TEKNOLOJI VE TÜKETIM ÇAĞINA DUYGUSUZ BAŞKALDIRISI, HIMAM VE TEKCAN’IN NESNELERINDE DUYGULU, INSANSILAŞMIŞ MAKINELER YARATIYOR.
Paslanmış vidalar, civatalar, eski anahtarlar, çiviler, gıcırdayan somunlar, çengelli iğneler, ömrü tükenmiş bataryalar, eski cep saatlerinin artık dönmeyen dişlileri, bisikletlerin dişli kayışları, yanmış ampüller, yağdanlıklar, eski tost makineleri, şırınga kutuları, şarap mantarları, nesli tükenmiş telefonların kabloları ve gündelik hayatımızda “ıvır zıvır“ olarak nitelendirebileceğimiz endüstriyel atıklar.
44
“Dursun belki bir gün bir işe yarar” diye bekletilen, eşyalar statüsünde alt sıralara itilen atık koleksiyonu. Ancak onlar “atık koleksiyoncusu”nun gözünde hiç de değersiz, önemsiz değil. Öyle ki onca yer değiştirmeye karşın yıllarca korunuyor, saklanıyor, biriktiriliyor. Biriktirilenler kadar, biriktirenlerin de hikayelerinin parçası oluyor zamanla. Bir gün atık koleksiyoncusu biriktirdiklerini ortaya çıkar-
* İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Moda ve Tekstil Tasarımı Bölümü Öğretim Üyesi
** İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Moda ve Tekstil Tasarımı Bölümü Öğretim Üyesi ***İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Moda ve Tekstil Tasarımı Bölümü Araştırma Görevlisi ****İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Moda ve Tekstil Tasarımı Bölümü Öğretim Görevlisi
maya, onlara dokunmaya, aralarında yeni ilişkiler yaratmaya karar veriyor. Tıpkı, bir bricoleur1 gibi sandığını açıyor ve zanaatkar bir eylemle sandıktan çıkanları inceliyor, temizliyor, onarıyor ve ortak bir ilişki kuruyor. Bu ilişki doğadaki canlıları taklit eden bazı figürler ve ahşap parçalarla yapılandırılmış oyuncak bebekler yaratıyor. Aslında tasarımcı ve akademisyen olan atık koleksiyoncuları zamanla sanatsal bir eyleme girişiyorlar. Ama mütevazi bir tavırla kendilerini yarattıkları anlatının ve sürecin uzantısı olarak “oyuncak tamircileri” olarak kimliklendiriyorlar. Moda akademisyenleri Dilek Himam ve Elif Tekcan, biriktirdikleri yüzlerce şeyi anlamlandırmak için İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi’nin atölyelerini birkaç ay boyunca “oyuncak atölyesi” olarak adlandırdıkları bir tamirhaneye çeviriyorlar. Adeta bir yer altı dünyasına ait gerilla bir yaratım sürecinin parçası olarak, ortaya zamanların birinde bir çocuğun artık kullanılmaz hale gelen oyuncaklarını yeniden canlandırma çabasının sonucu olan nesneler çıkartıyorlar. Belki de oyuncakları hiç olmayan bir çocuğun hayal dünyasına tanıklık ediyorlar. Figür ve bebeklerin böylesine güçlü kişilikleri ve anlatıları olması, adeta Tim Burton’un “Ölü Gelin” filminin absürd kişilikleri ile yarışan fantazmagorik bir dünyayı da anımsatıyor. Bir dönem yaşamış olan ve tasarımcıların dokunuşu
45
ile hayalet gibi canlanan gerçeküstü karakterler, Dickens’in Miss Havisham karakterini andırırcasına geçmişin tozlu raflarının ve paslı dokusunun izlerini ise asla silmiyorlar. Bu karakterlerin nereye ve hangi zaman dilimine ait oldukları ise Retro-futurist bir anlatı ile Steampunk2 kurgusunu yaratıyor. Öyle ki Steampunk altkültürünün teknoloji ve tüketim çağına duygusuz başkaldırısı, Himam ve Tekcan’ın nesnelerinde duygulu, insansılaşmış makineler yaratıyor. Oyuncak atölyesinin karakterlerinin anlatıları onların duygu dünyasına ışık tutuyor; Örneğin “Vida oğlan” için “duygularla falan işi olmazdı, teknolojiden anlardı ama... O farkında olmasa da, Somun kız hayatında büyük yer tutuyordu...” deniyor veya “Yarabandı adam” için; “...birbirlerini yeni yapıldıklarında bulmuşlardı, robotlarda az rastlanan bir ilişkiydi onlarınki, yıllarını beraber geçirmişler, şimdi sakin bir hayat, köpekleri, yürüyüşleri” ya da “Ampül kafa Bianca” için “…annesi dağınıklıktan nefret ederdi. Kir pas içinde! der dururdu her şeye; Bianca da şimdi kocasının kirli çoraplarını sağa sola atmasını affedemiyor... Nereye gitti acaba, diye düşündü lavaboyu ovarken...” Serginin diğer bir uzantısı olan Steampunk alt kültürünü canlandıran Jörn Fröclich’e ait kostümler ise başka bir atık sandığının parçalarının geri kazanıldığı parçalar. Rüzgar Gibi Geçti’nin Scarlet O’Hara’sının yoklukta yaratma pratiğini andırır biçimde eski yastık kılıflarından, yatak örtülerinden, perdelerden, masa örtülerinden
46
yapılanan, “Steam Punk Couture” koleksiyondaki kostümler ise gene endüstriyel atıklarla dekore ediliyor. İzmir’de Çetin Emeç Sanat Galerisinde Mayıs-Haziran 2014 arasında sergilenen Aralık 2014 te de Moskova Open Gallery’de sanatseverlerle buluşan, Steampunk Retro Gelecek sergisi, küresel çağın hem hıza odaklı temposuna, hem de duygusal derinlikten yoksun tektip nesnelerle çevrili tüketim ekonomisine duyarlı olduğu kadar ironik bir karşı çıkış. Tasarımcıların eski nesnelere dokunuşu ise; İtalyan tasarım kuramcısı Ezio Manzini’nin sürdürebilir bir tasarımı kültürü yaratmak için “yeniden üreterek” yapma kültürünü benimseyerek, çevremizdeki eşyalara bahçemizdeki çiçekler kadar önem verdiğimiz bir “Eşya bahçesi”3 yaratma metaforunu düşündürüyor.
1 İlkel toplumlarda yerlilerin çevrelerini nasıl yaratıcı biçimde dönüştürdüğünü ifade etmek için antropolog Levis Strauss’un tanımladığı zanaat pratiği bricolage yapan kişi. 2
Jull Verne ve H.G. Wells gibi 19. Yüzyılın fantastik bilimkurgu edebi diline yön veren, endüstri devriminin buhar gücü ile desteklenen makine estetiğinden ilham alan Steampunk, 1980’li yıllarda Viktoryen ve Vahşi Batı stilini birbirine aşılayan retro-futurist bir alt kültüre ışık tutuyor. 3
Manzini, E (1995) “Prometheus of the Everyday” Discovering Design içinde ed; R.Buchanan, V.Margolin. p.219-24
47
köprüyü geçmek
proje yürütücüleri: burkay pasin* hugh d. clarke**
proje
Rize’nin Çamlıhemşin ilçesinin ortasında geçen Fırtına Vadisinin güney batısında yer alan ilkokula yaya geçişi sağlanmamıştır. Mimarlık bölümü 2.sınıf öğrencileri için düzenlenen atölye çalışmasında, öğrenciler, yöre halkı, ilkokul öğrencileri ve dağcılar için, vadinin iki yakasını birleştiren ahşap bir yaya köprüsü tasarladılar. Tasarımcı öğrencilerden Eda Kale projeyi şöyle anlattı: “Rize’nin Çamlıhemşin Bölesindeki Fırtına Vadisi için yaptığımız proje birçok
açıdan bizim için ilkti. Bugüne kadarki çalışmalarımızdan farkı, kullanacağımız taşıyıcı sistemin dayanıklılığından çevrenin doğal iklim koşullarına kadar göz önünde bulundurmamız gereken birçok konu olmasıydı. Bunlarla beraber tasarım dünyası için önemli unsurlardan biri olan ekip çalışmasını da bu proje sayesinde deneyimlemiş olduk. Farklı bakış açıları ve iş bölümü ile kısa sürede neler ortaya çıkarabileceğimizi gördük.”
1. Grup: Cem Eskici, Aylin Çeliksöz, İdil Boyacıoğlu, İdil Sındır, Helin Yüksel, Sevgin Başarı, Gizem Gültekin, Ahmet Sinan Türkoğlu 2. Grup: Eda Kale, Ceren Yeşil, İmge Esmer, Erinç Erdem Çetin, Hande Akdoğan 3. Grup: Deniz Nur Çolak, Altıner Yıldırım, Selin Özaltın, Cansu Yeşil, Naide Gizemnur Zengin, Gonca Tarhan
1. Grup
48
* İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Mimarlık Bölümü, Öğretim Üyesi ** İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Mimarlık Bölümü, Öğretim Üyesi
2. Grup
3. Grup
49
kolniður
öğrenci tasarımcı: öykü köyağasıoğlu*
proje
(Tasarımcının anlatımı ile) “‘Kolniður’, kişiye özel yüksek ökçeli ve çift taraflı giyilebilen bir ayakkabıdır. Sökülüp takılabilir ökçeler sayesinde kullanıcı, tek bir platform üzerinde üçüncü boyuta kalkmış olan zıt karakterli iki farklı ayakkabı modelini de giyebiliyor; cıvatanın kelebeği sökülüyor, ökçe cıvatadan ayrılıp yerinden çıkarılıyor, diğer ayakkabı modelinin altındaki cıvataya bağlanıyor ve kelebek tekrar sıkıştırılıyor. Biri durağan, keskin hatlı ve kapalı burunlu iken diğeri dinamik, yuvarlak hatlı ve açık burunlu olan bu iki model arasında malzeme kullanım tekniğiyle geçiş, devamlılık ve bütünlük sağlanıyor. Bu fikir, standart yürüme şekli ve momentumun kurallarını bozma hevesiyle ortaya çıktı. Amaç, yüksek ökçeli ayakkabıların görünümünü, estetiğini tasarlayarak değil yapısıyla oynayarak değiştirmekti.”
* İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Endüstriyel Tasarım Bölümü, 4. sınıf öğrencisi 50
mono
öğrenci tasarımcı: gökhan külçe*
proje
(Tasarımcının anlatımı ile) “Mono, günlük kullanım için tasarlanmış bir taşıt olup kullanıcıya yeni bir deneyim yaşatmayı hedeflemektedir. İnsan gücüyle çalışan bir taşıt olan Mono, benzer araçlardan kendine özgü görünüşü ve mekanizmasıyla ayrılmaktadır fakat asıl amaç insan gücüyle çalışan taşıtlar ailesine yani bir birey kazandırmaktır. Tasarım sürecindeki zorluk, ünisikletin sınıfındaki diğer taşıtlardan daha kolay sürülebilir bir araç olması gerekliliği olmuştur. Bu amaca ulaşmak için tasarımda direksiyon ve fren gibi gereçler eklemek ile ürünü dairesel merkezi zemine yaklaştırmak gibi müdahaleler yapılmıştır.”
* İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Endüstriyel Tasarım Bölümü, 4. sınıf öğrencisi 51
“Nehirler ve dağlar ikili bir doğaya sahiptir. Nehir suyun bir formudur ama ondan ayrı bir bedene sahiptir. Dağlar hareketsiz birer kütle gibi görünür ama gerçek formları öyle değildir. Cansız bir kabuğa bakınca onun canlı bir varlık içerip içermediğini bilemeyiz. Benzer şekilde, görünüşte cansız olan nehirler ve dağların içinde de gizli bir bilinç hayat sürer. Nehirler ve dağlar istedikleri formları alır.” “KALIKA PURANA” (HINDU İNANCININ EL KITABI), İNADINA CANLI, VANDANA SHIVA
minimalist sandaletler
“az, çoktur” anlayışının ayaktaki karşılığı yazı
alper demirci*
BAZEN IHTIYACIMIZ OLAN TASARIM, ÇOK UZAKTAKI INSANLARIN GELENEKLERINDE ÇOKTAN BULUNUYOR OLABILIR. AMA O “BAZI AN”, BIR BAŞKA OLAYIN TETIKLEMESINI BEKLEMEKTEDIR. MESELA BIR KITABIN YAYINLANMASI… Son birkaç yıldır, özellikle Kuzey Amerika kıtası üzerinde yaşayan koşucular arasında yayılmakta olan bir akım var: çıplak ayakla koşmak. 2009 senesine kadar nadiren gündeme gelen bu tercih, o yıl Christopher McDougall’ın Born to Run isimli kitabının yayınlanmasıyla birlikte birçok kişinin dikkatine yerleşti. Kendi halinde koşan ya da maratonları kovalayan herhangi bir koşucu, bu kitabın etkisiyle geleneksel spor ayakkabılarındaki “üstün teknolojik özellikleri” sorgulamaya başladı. Kitapta sözlerine yer verilen, Harvard Üniversitesi’nden Dr. Daniel Lieberman’a göre 1972’den itibaren üretilmeye başlanan yastıklı, destekli, fazlaca “korunaklı” spor ayakkabıları, ilacı olma iddiasında oldukları sakatlıkları daha da körüklemişti. Bu ayakkabılar insanları “yanlış adım” atmaya, adım atarken topukları üzerine düşmeye yönlendiriyordu. Zemine çarpmanın stresi topuk üzerinden bütün eklemlere, omurgaya kadar yükseliyordu. Üstelik “uçmayı” vaat eden onca taban destekleyici teknolojiyle, ayak kaslarına yapacak iş bırakmıyor, tembelleştirip güçsüzleştiriyordu. Born to Run, geleneksel ayakkabılara karşı birden fazla çözüme ilham kaynağı oldu. Bu çözümlerin ortak noktası, yürürken de, koşarken de doğru adımı atabilmekti: Zeminle buluşmanın stresini parmaklar ile karşılayıp yumuşatmak, zemini hissederek daha iyi geri bildirim almak ve ayağın doğal gelişimini sağlamak. Konuya en “kökten” yaklaşanlar, çözümler arasından tümüyle çıplak ayak ile koşmayı savundular. Taban ile zemin arasında koruma isteyenler ise “minimalist ayak giyimi” şeklinde adlandırılan bir ürün yelpazesine yöneldiler: sandaletler, beş parmak ayakkabılar, normal ince ayakkabılar. Hepsini ortak paydada buluşturan özellikler var: topuk ile parmaklar arasında sıfır derece eğim, zemini hissedebilecek kalınlık (3-10 mm) ve malzemeden taban, yere basıldığı zaman genişleyen parmaklara yer açacak genişlikte burun. Her bir ekipman farklı ihtiyaçlara cevap verir nitelikte görünse de, minimalist sandaletler kendilerine ayrı bir sayfa açılmasına değecek bir hikayeye sahip.
Raramurilerin giydiği geleneksel minimalist sandalet (fotoğraf: Diana Molina)
BORN TO RUN Christopher McDougall Knopf Doubleday Publishing Group 2009
54
* İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Endüstriyel Tasarım Bölümü, Eğitim Asistanı
Minimalist bir sandalet yapmak için gereken malzemeler: (1) Kauçuk taban (Google’da “vibram sheet” ifadesini aratın) (2) Delik açma çivisi, 4 mm çapında (3) Beyaz tebeşir, ayak izini tabana çizmek için (4) Ayakkabı bağcığı (polipropilen malzemeden) (5) Çekiç (6) Zımpara kağıdı (7) Maket bıçağı
Minimalist sandaletlerin diğer ekipmanlara göre daha fazla dikkate değer olmasının birkaç sebebi var. Mesela, kimi büyük ayakkabı şirketleri ürettikleri bütün tembelleştirici modellerinin yanına tartışmalı “barefoot” kategorisi açarken, minimalist sandaletlerin büyük bir çoğunluğu halen daha küçük ve orta ölçekli girişimciler tarafından, el yapımı tekniklerle üretiliyor. Burada “kendin yap” düsturu da devreye giriyor, isteyen herkes yeterli malzemeyle kendi sandaletini tasarlayabiliyor. Ayrıca, bu sandaletlerin kökenine indiğimizde bizi yine sürdürülebilirlik ve ihtiyaca göre tasarım kavramlarını içeren bir kültür hikayesi karşılıyor: Born to Run kitabının esas odak noktasındaki Kızılderili topluluğunun ismini alan Tarahumara… Amerika’yı keşfedenler tarafından 16’ncı yüzyılda tarih sahnesine dahil edilen ve İspanyol kaşiflerce “Tarahumara” diye isimlendirilen bu kavim, kuzeybatı Meksika civarında 50 ila 70 bin kişilik nüfusuyla yaşamlarını sürdürmekte. Yerel dildeki isimleri olan “Raramuri”, en önemli özelliklerini yansıtmakta: koşmak. Sadece hızlı koştukları için değil, aynı zamanda ara vermeksizin yüzlerce kilometre koşabildikleri için bu ismin hakkını veriyorlar. Bir seferde 48 saat, 320 kilometre koşabildikleri söylenen Raramuriler, avlarını nefessiz kalana kadar kovalamalarıyla da nam salmış durumda. Bu
yeteneğin başlıca tamamlayıcısı, minimalist sandaletlerin atası olarak görülüyor. Eski otomobil lastiklerinden kestikleri tabanlarda üç noktada delik açıp, sağlam iplerle ayaklarına bağlayan bir Raramuri, düz ve geniş kanyon coğrafyasında aralıksız koşmak için ayağına yeterli korumayı sağlamış oluyordu. Adımları ise ideal çıplak ayak koşu adımını yansıtıyordu. Bugün Born to Run kitabının etkisi ile Tarahumara yerlileri dünyanın birçok yerinde bilinir hale gelmiş durumda. En önemlisi, kültürel ürünlerinden bir tanesi olan minimalist sandaleti gelecek nesillere bırakmayı büyük ölçüde garantilemiş olmaları. Şu anda isteyen herkes ince bir kauçuk levhayı ayağının büyüklüğüne göre kesebiliyor, açtığı deliklerden ip geçirip ayağına bağlayarak kendi minimalist sandaletini üretebiliyor. Deliklerin konumu haricinde tasarım tamamen kullanıcıya kalmış durumda. Diğer taraftan, kurulan küçük ve orta ölçekli firmaların çoğu ise ister el yapımına devam etsin, ister seri üretime geçsin, ilhamlarının kaynağı olan bu kabileye duydukları vefa borçlarını yaptıkları yardımlar ve desteklerle bir şekilde ödeme çabası içerisinde.
Yukarıdaki malzemelerin yanında farklı bağcık tipleri, klips ve derinin de kullanımıyla çeşitli tasarımları elde yapmak mümkün.
Sandalet fotoğraflarının kaynağı: http://naturalrunner.ca
55
modern barınaklar
proje yürütücüleri: raffi tomassian* nick germann** arch302 stüdyo yürütücüleri***
proje
Mayıs 2014 tarihinde İzmir Ekonomi Üniversitesi mimarlık 3. sınıf öğrencileri renkli bir çalışmaya imza attılar. Proje kapsamında dört farklı modern barınak inşa edildi. Proje Miami Üniversitesi’nden misafir olan Raffi Tomassian ve Nicholas Germann’ın da katılımıyla iki hafta gibi bir sürede tamamlandı. Proje kapsamında öğrenciler 1/1 ölçekte en az iki kişinin barınabileceği barınaklar tasarladılar ve inşa ettiler. Bu barınaklardan bir tanesi bambu iskeletle inşa edildi ve bu yapı için farklı genişlikte kırktan fazla bambu kullanıldı. Barınak okulun teras katında inşa edildi ve yer kaplamasını korumak aynı zamanda da iskeleti sabitlemek için bambulara ilaveten altı palet birbirleriyle birleştirildi. Bu paletlere monte edilen dikmeler bambu iskelet için dayanak oluşturdular. İskelet tamamlandıktan sonra iki farklı cins kumaşla bazı açıklıklar kapalılık hissi için kapatıldı. İskelet dışında barınağın içinde bulunan mobilyalarda bambu çubuklardan oluşturuldu.
1. Grup
2. Grup
56
* Raffiworks kurucusu, mimar **Mohawk Design and Fabrication kurucusu, mimar
Edward Young (Mimarlık Bölümü Öğretim Üyesi), *** Michael Özlem Akın (Mimarlık Bölümü Öğretim Üyesi), Füsun
Babaoğlu (Mimarlık Bölümü Yarı Zamanlı Öğretim Üyesi), Altuğ Kasalı (Yard. Doç. Mimarlık Bölümü Yarı Zamanlı Öğretim Üyesi), Ece Küreli (Mimarlık Bölümü Araştırma Görevlisi), Ece Uyar (Mimarlık Bölümü Araştırma Görevlisi)
3. Grup
1. Grup: Alp Çardak, Gökçe Çalıkoğlu, Yekta Seren, Gamze Şahin, Sevgi Arıcı, Erdem Öztürk, Gizem Atalay, Aslı Uysal, Beliz Ballıoğlu, Erhan Doğan, Yiğit Yücer, Serhat Teker, Erol Nezir, Beste Dabakoğlu, Murat Peker, Bengü Kartal, Çağıl Öztabak, Tilbe Hasgüler, Emir Zupljanın, Meltem Sağlam, Onurcan Kurt 2. Grup: Buse Uğraş, Özgün Özalp, Gizem Alataş, Bengisu Varol, Pelin Kocagöz, Deniz Canaran, Sıla Öztekin, Yazgülü Kara, Gizem Gültekin, Ezgi Kamacı, Beste Filiz, Deniz Paçacı, Mustafa Kutlay, Eylül Ergün, Hülya Güneş, Nihan Arslan, Şeyma Ersoy 3. Grup: Pınar Ergül, Aslı Nur Timur, Aybüke Atabay, Ece Çankaya, Seren Sarısakal, Sümeyye Özmen, Buse Uğraş, Özgün Özalp, Gizem Alataş, Bengisu Varol, Pelin Kocagöz, Deniz Canaran, Sıla Öztekin, Yazgülü Kara, Gizem Gültekin, Ezgi Kamacı, Beste Filiz, Deniz Paçacı, Mustafa Kutlay, Eylül Ergün, Hülya Güneş, Nihan Arslan, Şeyma Ersoy, Hande Demirkapı, Esra Eken, Işılay Üçok 4. Grup: Gizem Atalay, Aslı Uysal, Beliz Ballıoğlu, Erdem Şahinoğlu, Erhan Doğan, Yiğit Yücer, Serhat Teker, Erol Nezir, Beste Dabakoğlu, Murat Peker, Bengü Kartal, Çağıl Öztabak, Tilbe Hasgüler, Fatoş Güney
4. Grup
57
doğaya dönüş
öğrenci tasarımcı: aslı opsar*
proje
(Tasarımcının anlatımı ile) “Papağanlar sahip oldukları göz alıcı renkleriyle doğaya hitap ederler; mavi renkleri denizlerin doğal güzelliğini, yeşil renkleri ağaçların canlılığını, turuncu, sarı gibi renkleri de doğadaki çeşitliliği anımsatır. Aynı zamanda özgürlükle birlikte bu renklerin birbirlerine olan tonlama geçişleri görülmektedir. Bu dönüşüm, doğanın dönüşümüdür ve bu koleksiyona ilham kaynağı olmuştur.”
*İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Moda ve Tekstil Tasarımı Bölümü, 4. sınıf öğrencisi 58
leaf blower
öğrenci tasarımcı: yağmur merve arık*
proje
(Tasarımcının anlatımı ile) “Bahçe düzenleme araçları projesi kapsamında yaprak toplama makinesi tasarladım. Proje brifinde bir marka seçip onun tasarım kimliğine uygun tasarımlar yapmamız istendi. Benim seçtiğim marka ‘’Stihl’’di ve konsept olarak da küçük bahçelerde kullanmaya uygun bir araç tasarlamaya çalıştım. Yaprak toplama makinesi bu konsepte uygun olarak kablosuz olarak çalışabiliyor ve şarj edilebilir bir bateriye sahip. Farklı pozisyonlarda kullanıma uygun, farklı açılarda ayarlanabilen bir kola sahip. Katlanıp kare şeklini alması ve bu halde fazladan çıkıntıya sahip olmaması nedeniyle depolanması ve taşınması kolay. Yaprakların toplandığı hazne çok büyük değil, bu sayede araç hafif ve uzun süre taşınabilir. Ayrıca bu hazne daha çok yaprak toplamak için ek bir parçaya ihtiyaç duymadan yanlara doğru genişleyebilir.”
* İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Endüstriyel Tasarım Bölümü, 2. sınıf öğrencisi 59
modüler iskele “mikro düşün”
proje yürütücüleri: gudjon thor erlendsson* elif ensari** can sucuoğlu*** ertunç hünkar****
proje
Bu proje kıyıların beton duvarlar ve otoyollarla kentten ayrılmasına tepki olarak ortaya çıkmıştır. Kentsel tasarımda hüküm süren yukarıdan aşağıya tasarım anlayışına alternatif sunmayı amaçlar. Her bir modül 4 metrekaredir ve kendine özgü bir işlevi vardır. İşlevler, 2014 yılında mezuniyet projesinde morfogenetik tasarım üzerinde çalışan öğrencilerce belirlenmiştir. Modüler iskeleler farklı şekillerde birleştirilebilir, dolayısıyla iskelenin boyutu yapılan ekleme ve çıkarmalarla değişebilir. Proje, kullanılan CNC kalıplarını kamuya açmayı, dolayısıyla isteyen herkesin CNC kullanarak kendi
iskelesini üretebilmesini ve kullanabilmesini amaçlar. Modüllerin tasarımında bilgisayarda hesaplamalı yöntemlerin kullanılması,tasarım aşamasından doğrudan CNC ile üretime geçilmesine olanak vermiştir. Modüller 2014 yazında üniversitenin atölyesinde bir araya getirilmiştir. Proje 2. İstanbul Bienali’nde sergilenmiş, UN-habitat ve Guardian gazetesi tarafından düzenlenen 2014 World Cities Challenge yarışmasında ikinci olmuştur.
* İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Mimarlık Bölümü, Öğretim Üyesi
**
İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Mimarlık Bölümü, Yarı Zamanlı Öğretim Görevlisi
*** İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Mimarlık Bölümü, Yarı Zamanlı Öğretim Görevlisi
**** İzmir Ekonomi Üniversitesi, İleri Mimari Tasarım Yüksek Lisans Programı öğrencisi
Proje ekibi: Aycan Terzioğlu, Mehmet Sadık Aksu, Gözde Damla Turan, Buket Oztürk, Gamze Sahin, Bengisu Ozpirinççi
60
garden house
öğrenci tasarımcı: laçin aksoy*
proje
(Tasarımcının anlatımı ile) “Garden House projesi birlikte yaşayan anne ve oğlu için tasarlanmıştır. Projenin amacı mekanın kullanıcılarına huzurlu ve sakin bir ortam sağlamaktır. Nötr palet ve doğal materyallerin kullanımıyla kullanıcıyı sakinleştiren bir iç mekan tasarlanmaya çalışılmıştır. Bizim için ayrılan hacimdeki yataylık daha dominant olduğundan hacimdeki yatay ve düşey dengesini sağlamak amacıyla kolonları çevreleyen bazı düşey elemanlar tasarlanmıştır. Mekanın asıl aktif kullanıcısı annedir. Sağlıklı yaşam konusunda çok duyarlı olan bu kullanıcı evinde özel yoga dersleri verirken ortamın sessiz ve sakin olması önemlidir. Evinde yeşili çok seven anne, evinde yetiştirdiği bitkilerini sulamak için zaman harcamaktan hoşlanır. Evin bir diğer kullanıcısı ise evi annesi kadar kullanmayan üniversite öğrencisi oğludur. Müzisyen olan oğlu provalarını ve çalışmalarını evde yapmamaktadır. Anne ve oğlu hafta sonlarını birlikte geçirmektedir.”
*İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, İçmimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü, 2. sınıf öğrencisi 61
mr. sulo
proje yürütücüsü: ali matay*
proje
MMD403 DERSI KAPSAMINDA GÖRSEL ILETIŞIM TASARIMI ÖĞRENCILERININ HAYATA GEÇIRDIĞI STOP MOTION ANIMASYONUN SAHNE ARKASI ÜZERINE DERSIN ÖĞRETIM GÖREVLISI ALI MATAY YAZDI Fikir aşaması bir projenin herhalde en önemli ve ıstıraplı kısmıdır. Stop motion film yapımı hakkında hiçbir deneyime sahip olmayan öğrencilerin, stop motion’a uygun bir içerik çıkarmaları ıstıraplıdır. Hayali bir dünya gerçekleştirebilmek için animasyon filmler sonsuz bir özgürlük sunar. Her şeyi yapabileceğini düşünen öğrenci için, bu ‘’küçük’’ bir probleme neden olur. Genelde henüz birer yeni başlayan olduklarını unuturlar. Gerekli ısınmayı yapmadan, kazalardan kaçamayız. Bu kazalardan kaçabilmek adına fikir aşaması kritik bir rol oynar ve onu önemli kılan da budur. Fikir aşaması öğrencinin sınırlarını fark etmesine yardımcı olur ve öğrenci bu engellerin içinde hikayesini yazmaya başlar. Henüz amatör düzeyde bile olmayan animasyon tecrübeleri onların çok iyi hikayeler yazmasının önüne geçemez, nitekim kurs boyunca gerçekten çok iyi hikayelere şahit oldum. Fakat zaman, bütçe, mevcut seviyeler, dijital ortamda uygulama kabiliyetleri, kişi sayısı ve çeşitliliği göz önünde bulundurarak bir hikaye seçmek zorundaydık. Facebook’ta oluşturduğumuz grubumuzda öğrenciler kendi hikayelerini paylaştı ve To Mr. Sulo (yazan: Hande Karaca) oy çokluğu ile seçildi. Sulo, İlke Karademir tarafından tasarlandı. Hikayenin yaratıcısının aklında bir karakter vardı fakat sınıf olarak karakter üzerinde düşünmek oldukça etkili oldu. Dersin bir numaralı amacını hatırlayarak (her öğrencinin projenin her kısmından faydalanması) karakterin genel özellikleri üzerinde topluca düşünmek faydalı oldu.
62
Ortaya çıkan bilgiler doğrultusunda, İlke kendi hislerini ve becerilerini kullanarak Sulo’yu ortaya çıkardı. Sulo öncelikle skeç halinde çizildi ve daha sonra dijital ortama aktarılarak farklı açılardan çizildi. Bu Sulo’nun kuklasını yapabilmek için gereken bir çalışmaydı. Storyboard Erdem Topsakal ve Gizem Karaman tarafından çizildi. Animatik ise Elif Somer ve Ocelot’un katkılarıyla yapıldı. Öğrenciler genellikle animatik ve animasyonu birbirine karıştırırlar. Öğrencinin bir animatik çalışmasını bitmiş bir animasyon çalışması olarak teslim etmesi alışılagelmiş bir durumdur. Animasyon için storyboard’un yapılmasının amacı filmin süresinden ve akışkanlığından emin olmaktır. Bu ancak storyboard’un hareketlendirilmesi ile mümkündür. Bu tip bir çalışma öğrencilerin animasyon ve animatik arasındaki farkı anlamasına yardımcı oldu. Kostüm, Moda ve Tekstil Tasarımı Bölümü öğrencileri Aydan Sıvacı ve Cansu Karakaş ve VCD öğrencisi Seda Talay tarafından tasarlandı. İlk bakışta Mr.Sulo’nun ellerinin ne kadar büyük olduğu dikkat çekecektir. Bu bilinçli yapılmış bir tasarım fikridir. Eller animasyon karakterlerinin önemli bir parçasıdır. Basit bir animasyon yapımında karakterin sıra dışı özelliklere sahip olması beklenir. Öğrenciler bu sıra dışılığı Sulo’nun ellerinde yaratmak istedi. Set tasarımında çok fazla öğrenci çalıştı. İçmimarlık bölümünden Gizem Karaman ve Seba Acar ise sanat yönetmenliğini üstlendi. Bir stop motion film yapımında set tasarımı oldukça zordur. Hem mü-
* İzmir Ekonomi Üniversitesi Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Görsel İletişim Tasarımı Bölümü Yarı Zamanlı Öğretim Görevlisi
hendislik ister hem de iyi zanaat kabiliyetleri. İçmimarlık öğrencileri için set tasarımı yapmak çok iyi bir seçimdi. Sulo’nun boyutları (yaklaşık 30 cm) normal insan boyutlarının yaklaşık 1/6’sıdır. Öğrenciler bu ölçekleri kullanarak bütün set eşyalarını ürettiler. Tasarımlarını ağırlıklı olarak geri dönüşümlü malzemelerden çıkardılar. Set tasarımı bir filmin atmosferini taşımakta çok önemli rol oynar. Öğrenciler, grup olarak storyboard üzerinden aralarında konuşmalar yaptıkları için, filmin dokusu hakkında ne istediklerini çok iyi biliyorlardı. Senaryo iki karakterli, tek yer ve gerçek zamanda geçen bir hikayeye dayanmaktadır. Amatör seviyede film yapanlar için, bu minimal yaklaşım çok faydalıdır. Sahne üzerinde daha fazla kontrole sahip olurlar. Bu da kaliteyi arttırır. Sulo ve çevresi üzerine yoğunlaşarak, öğrenciler yaratıcılıklarını zorlayarak sahnelere çeşitlilik getirebildiler. Bu sayede, farklı çekim teknikleri, ışıklandırma ve sahne yönetme tekniklerine sahip oldular. Stop motion film yapımı kare kare fotoğraf çekimi tekniğine dayalıdır. Bu zaman alan teknik, yüksek seviyede dikkat ve sabır gerektirir. Sulo’yu sette çekmek öğrenciler için ortak bir bilincin açılmasına ve takım çalışmasının güçlenmesini sağladı. Birbirlerini dinlediler, eleştirdiler ve birbirlerine öğretiler. Her stop motion filmin kendine ait bir metodu vardır ve öğrenciler kendi metodlarını, deneme yanılma yoluyla keşfettiler. Elbette, bunu yapmak oldukça zaman aldı! Sulo, Gizem Çelik ve Songül Olgun tarafından hareketlendirildi.
Stop motion için hareketlendirme, 3 boyutlu bilgisayar animasyonundan çok daha farklıdır. Gerçek çekim için kare kare hareketlendirme gereklidir. Bir animatör bunu başarabilmek için sette tam konsantrasyon sağlamalıdır. Sulo’yu yavaş yavaş hareketlendirmenin sonucu tam bir hareket demektir. Animatör bunu yaparken, bir sonraki ve daha sonraki hareketleri tahmin ederek, hesaplayarak kendini bu jestlere hazırlamalıdır. Hatırlatmak gerekirse: ‘’Geri Al’’ fonksiyonu bir animatörün en iyi arkadaşıdır ve stop motion filmde ‘’Geri Al’’ fonksiyonu bilgisayar animasyonundaki kadar kolay değildir. Bu sebeple, öğrenciler verdikleri her bir hareketin değerini çok iyi anladılar ve gerekli emeği bunu başarabilmek için kullandılar. Kurgu, bir filmi ikinci defa yapmaktır. Hareket oluşturulabilmesi için, bir filmin ham dosyalardan oluşan görüntülerinin kurgu programlarında birleştirilmesi gerekir. Bu durumda, öğrenciler filmin yoğunluğunu fark etmeye başlarlar. Bazen hatta çoğu zaman, bu can yakıcı olabilir. Bu, öğrencilerin beğenmedikleri sahneleri, sete geri dönüp yeniden çekmeleri demektir. Anlamlı ve süre kavramına saygı duyularak yapılan kurgu, bütün bir çalışmayı kurtarabilir. Görsel efektler ve 3 Boyutlu animasyon Elif Somer tarafından yapıldı. Kukla baykuş üretmek oldukça zor olacağı ve zaman alacağı için, öğrenciler baykuşun 3 Boyutlu tasarımını yapmaya karar verdiler. Bu iyi bir fikirdi çünkü 3 Boyutlu baykuş demek yeni bir şey demekti. Bunu yapmak isteyen öğrenciler, 3D modelleme ve animasyonu öğrendiler.
63
“Hangi şair, güzel bir kadını görmenin yarattığı zevki resmetmek üzere masa başına geçtiğinde, onu giysisinden ayırmaya cüret edebilir?” MODERN HAYATIN RESSAMI, CHARLES BAUDELAIRE
gerçek güzellik?
öğrenci tasarımcı: hande çil*
proje
(Tasarımcının anlatımı ile) “Ben koleksiyonumda dijital güzellik ve doğal güzelliğin oluşturduğu zıtlıktan ilham aldım. Dijital ortamın piksellerini ve gerçekliğin saflığını bir araya getirdim. Mat ve yumuşak renkler temamın ana karakterlerini oluşturdu. Pürüzsüz yüzeyler dijital ortamdaki kusursuzluklarla örtüşürken, boyut kazandırılmış formlar gerçekliğin izlerini yansıtıyor ve bize hangisinin gerçek güzellik olduğunu sorgulatıyor. Peki ya sizce gerçek güzellik hangisi?”
* İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Moda ve Tekstil Tasarımı Bölümü, 4. sınıf öğrencisi 66
sanatçı çift için ev
öğrenci tasarımcı: cansu özefe*
proje
Fotoğraf sanatçısı ve moda tasarımcısı tarafından kullanılmak üzere ev-stüdyo olarak çift işlevli, hem iş hem de yaşama alanlarına cevap veren bir tasarım konseptiyle yola çıkılmıştır. Tasarım alanı, mahallere yeteri kadar gün ışığını alabilmeye olanak vermeyen, bitişik nizamda yer almaktadır. Formsal ölçekte yapılan kırılmalar ile mekanların maksimum gün ışığını kullanmaları sağlamak istenmiştir. Bunu destekleyici olarak cephelerde geniş boşluklara ve sürekliliğe yer verilmiştir. Bu amaç doğrultusunda iç mekanda da yüksek tavan kullanılmıştır. Misafir odası, yatak odası, banyo ve tuvaletler, mutfak, teras, salon, zemin ve 1. katta çalışma alanlarını kapsayan stüdyolar bulunmaktadır. Bu çalışma MimED 2014 Jüri Özel Ödülüne layık görülmüştür.
* İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Mimarlık Bölümü, 2. sınıf öğrencisi 67
oscar’a yakışır elbiseler altın heykel, kırmızı halı ve daha fazlası... yazı
fulden kumsal*
86.’sı düzenlenen Akademi Ödülleri Töreni, sinema dünyasının en görkemli gecelerinden biri olmasının yanı sıra moda dünyası açısından da oldukça büyük bir öneme sahip. Ödül gecesi sadece kazananları değil stiliyle öne çıkanları da belirleyerek günlerce sürecek yorumlara neden oluyor. Bütün bir ödül sezonu boyunca nefeslerimizi kesen ünlü oyuncular bu gecede zirveye oturmak için birbirleriyle yarışıyorlar. Bu yarış ise üzerinden aylar, hatta yıllar geçse bile unutulmayan, hafızalara kazınan ikonik görünümlere imza atıyor. Her sene olduğu gibi 2014 Oscar Ödül Töreni de nefesleri kesti. Her ne kadar benim açımdan geçmiş yıllara nazaran daha az etkileyici bir yıl olsa da, Kırmızı halı 2014’te de ilgi çekici görünümlere sahne oldu. Ben de gözlemlerim doğrultusunda, Oscar’da öne çıkan trendleri başarılı örnekler üzerinden 4 kategoriye ayırdım.
Lupita Etkisi ’12 Years of Slave’ filmindeki oyunculuğu ve 2014 ödül sezonu boyunca sergilediği etkileyici kırmızı halı görünümleriyle Lupita Nyong’o oldukça güçlü bir etki bıraktı. Katıldığı her etkinlik ve ödül töreniyle çıtayı hem kendisi hem de diğer aktrisler için giderek yükseltti ve en sonunda Oscar gecesinde zirveye ulaştı. Bebek mavisi, derin V yakalı ve plili ipek elbisesiyle kusursuzluğun simgesi oldu. Altın takılarıyla tamamladığı görünüm ile Lupita, ödül gecesinde adeta Yunan tanrıçalarını anımsatıyordu.
Minimal Dokunuş Son zamanlarda kırmızı halıyı kasıp kavuran minimalizm anlayışı Oscar’da da kendini gösterdi. “Az çoktur” felsefesinden yola çıkarak bir araya getirilmiş görünümler tasarım ve dikiş kalitesini ve giyen kişinin vücut hatlarını vurgulamakta oldukça başarılıydı. Kullanılan aksesuarlar, saç ve makyaj tasarımları ise minimal görünümleri tamamlayan etkileyici dokunuşları oluşturuyordu. Bu trendi benimseyenler; Naomi Watts (Calvin Klein), Jennifer Lawrence (Christian Dior Couture) ve Amy Adams (Gucci Premiere) oldu.
68
* İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Moda ve Tekstil Tasarımı Bölümü, 2. sınıf öğrencisi
Ya Hep Ya Hiç Her ne kadar minimalizm bizi kendine hayran bıraksa da sınırları zorlayan, spot ışığını çalan görünümlere aşık olmamak elde değil. Kırmızı halıda büyük oynayıp risk alanlar, Oscar’dan beklenilenleri cömertçe karşılıyordu. Bazıları couture koleksiyonlardan alınmış, bazıları ise özel dikim kıyafetlerle oluşturulan cesur görünümlerin, tek eksiği kıyafeti tamamlayan harika mücevherlerdi. Kırmızı halıda verdiği etkinin tamamen farkında olan isimler ise; Cate Blanchett (Armani Prive), Kate Hudson (Atelier Versace) ve Charlize Theron (Christian Dior Couture) olarak göze çarptı.
Zarafetle Geçen Belirli görünümlerin klasikleşmesinin, bazı renk ve saç modellerinin sıklıkla tercih edilmesinin belli nedenleri vardır. Bu sebeplerden biri işe yaramaları diğeri de günü kurtarmalarıdır. Ama bu demek değildir ki klasik bir görünüm sıradan ya da sıkıcı olmalıdır. Bu görünümler kişiye özel olarak yorumlandığında, doğru elbise ve aksesuarlar ile tamamlandığında tam bir zarafet sembolü haline gelebilir ve sıradanlıktan çıkabilir. Bu açıdan kırmızı halıda klasik ama göz alıcı görünenler; Sandra Bullock (Alexander McQueen), Jessica Biel (Chanel Couture) ve Emma Watson (Vera Wang) oldu.
69
proje yürücüleri: soner göksay* ebru öngen corsini** duygu kocabaş atılgan***
focus on body proje
70
görsel form yakalayan öğrenciler, 70x100 tuval üzerine akrilik uygulama ile kendi kişisel kompozisyonlarını yarattılar.
Ebru Üstünel
Simay Esmek
Özge Öztemiz
Simay Tokatlı
Göknur Kadayıfçı
Sonay Ercan Tezcan
Irmak Belen Esen
Proje sanatçıların tanınması, figür yaklaşımlarının keşfi ve boya dokularının incelenmesi konusunda öğrencinin farkındalığını arttıran ve sanat kültürünü zenginleştiren bir çalışma olarak etkili oldu.
Arzu Kibaroğlu
Karakteristik figürasyon ile ön plana çıkan 20. yüzyıl sanatçılarının desen ve tekniklerine odaklı projenin hedefinde, öğrencilerin mevcut form ve teknolojiyi yeniden yorumlamaları var. “Focus on Body” – Bedene Odaklı Çalışma’da öğrencilere, onların kendi çizim karakterleri ile eşleşen, teknik uyum sağlayabilecekleri sanatçılar, eğitmenler tarafından seçilerek verildi. 1’inci sınıf Moda ve Tekstil Tasarımı Bölümü öğrencileri kendi çalışmalarına konu olacak sanatçıları ve eserlerini inceleyerek onların figür ve doku özelliklerini keşfetti. Bu süreç sonrasında mevcut görselleri kolajlayarak yeni bir
Dilara Gezer Gözde Yıldız
Gizem Semerci
Deniz Kale Okan Yazılıkaya
Tuğçe Görgülü
Nisan Malatyalı Fulden Kumsal
Sare Dereli
*İzmir Ekonomi Üniversitesi Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Moda ve Tekstil Tasarımı Bölümü Yarı Zamanlı Öğretim Görevlisi **İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Moda ve Tekstil Tasarımı Bölümü Öğretim Üyesi ***İzmir Ekonomi Üniversitesi, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi, Moda ve Tekstil Tasarımı Bölümü Araştırma Görevlisi
71
I S S N: 24589845