Karadeniz güneşi gazetesi 2 sayı

Page 1

REŞADİYE HALKI YOL KESTİ

TOKAT'ın Reşadiye ilçesinde bağlı Yolüstü beldesi sakinleri; belde sınırları içerisinde yapılması planlanan taş ocağını protesto ederek ReşadiyeBaşçiftlik yolunu iki saat ulaşıma kapattı.

KARADENİZDE TÜRKLER 2

Oy Cihan Bizum Cihan Bir

Çok sevdiği arkadaşlarını kurtarmak uğruna, kafasındaki mangal kadar büyük yüreğiyle o her yerde vardı. Kendisini bu yürekle varılacak büyük hedeflere ulaşmaya ve vuruşmaya adamıştı.

HES Mücadelesinin Hikayesi;

Bir önce ki yazının devamı olan Karadeniz de Türkler 2 içerisinde Baba İshakları, Hacı Bektaşları, Çepnileri okuyacağımız seriTrabzon Çaykara Uzungöl’ de yapılmak is- nin bu ikinci yazıtenen HES’lere karşı verdikleri mücadeleyi sıyla bizleri Türk Tarihinin gizli kısımve yaptıkları eylemler hakkında ki merak larına biraz daha ettiğimiz soruları sorduk... ulaştıracak...

ŞERAH GÜNEŞİ

USTANIN HİKAYESİ Mİ?

HİKAYENİN USTASI MI?

B

aşbakan Erdoğan’ın 2011’de yaptığı balkon konuşmasında siyasi terminolojimize kazandırdığı ustalık terimine atfen adı “Ustanın Hikayesi” olan belgesel, geçtiğimiz günlerde medyayı oldukça meşgul etti. Bir başbakan güzellemesi diyebileceğimiz belgeselin kahramanına yani bu hikayenin ustasına biz de bir yakından bakalım istedik. Gördük ki seçimlerin yaklaşmasından ötürü yandaşlarıyla beraber hazırladıkları propaganda amaçlı belgeselin, gerçekleri hiç yansıtmadığıdır. ’Yalanın karşısında susan dilsiz şeytandır.’ şiarıyla gerçekleri söylemekten çekinmeyerek ustanın hikayesinin nasıl da Hikayenin Ustasına döndüğünü beraber göreceğiz.

S

inop’un Gerze ilçesi Yaykıl köyünde Anadolu Termik Santralleri AŞ tarafından ithal kömüre dayalı kurulması planlanan ”Gerze Enerji Santrali Projesi” hakkında hazırlanan ÇED sürecinin durdurulduğu haberi Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yetkilileri tarafından paylaşıldı.

KARAKONCOLOS

"Tarih gerçek de söyler, yalan da9 Ama efsane sadece 'söyler', ne gerçek, ne yalan9" Kenan Sarıalioğlu Denizi gören bir tepede yaşlı kadın portakal ağaçlarının arkasından, azgın dalgaların horona durduğu fırtınalı denize bakar. Yanındaki torunu babaannesinin ağzından, kuşaklar boyu söylenen bir cümleyi işitir: - Karakoncolos denize girdi!

R İZE ’ DE 42 K ÖYLÜYE S ORUŞTURMA

Ç

evre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar ile Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğ-lu’nun katıldığı Araklı’daki 24 tesisin temel atma töreni, Turup protestosuna sahne oldu. AK Parti Trabzon Milletvekili Safiye Seymenoğlu konuşmak üzere kürsüye yöneldiği anda, elinde "kent ormanıma dokunma" yazılı afiş olan bir vatandaş konuşmaların yapıldığı platforma çıkarak eylem yapmak istedi...

Kapak faciasında üçüncü duruşma gerçekleşti;

Samsun 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde Haziran ayında görülen ikinci davada tanıkları dinleyen mahkeme heyeti, sanıkların avukatlarının itirazları ve savunmalarının ardından denetim şirketi yetkilisi Barış D.'nin tahliyesine, İlyas A.'nın ise tutukluluğun devamına karar verdi. Facianın üçüncü duruşması ise gerçekleşti. Sonuç yine aynı...

HES KURUTTU

Rize’nin İkizdere Vadisi’nde yapılacak HES’lere karşı çıkan köylülere de ‘HES soruşturması’ açıldıŞimşirli Köyü sınırları içerisinde yapılması planlanan HES projesine karşı çıkan köylüler, projenin yapılacağı alanda defalarca toplanarak tepkilerini dile getirmiş, yürüyüş düzenleyerek basın açıklaması yapmıştı. Şimşirli Köyü’ nde yaşanan HES protestoları nedeniyle köylülerden 42’si hakkında soruşturma başlattığı öğrenildi.

ÇAVUŞLU’DA HALK ÇÖPLÜK İSTEMİYOR!

Giresun’un Görele ilçesi Çavuşlu beldesinde yapımı süren Katı Atık Bertaraf Tesisi’ ne karşı halkın eylemleri sürüyor. Jandarma barikatını aşan halk Karadeniz Sahil Yolu’nu ulaşıma kapadı. Halen mahkemenin sürdüğünü belirten Arslan; tesisin inşaat çalışmalarının da hukuksuz biçimde sürdüğünü yineledi.

Gölyaka’ya bağlı Bakacak Köyü’nde Aksu Deresi; Hes Projesi nedeni ile kaynak suları kurudu. Köylüler yaklaşık 3 yıldır su sıkıntısı çekerken, hastalıklar baş göstermeye başladı. Köylüler yaklaşık 3 kilometre uzaklıktan su taşımak zorunda kalıyor. HES Projesi kapsamında yapılan tüneller nedeni ile kaynak ve yüzey suları kuruyunca köylüler susuz kaldı. Yaklaşık 3 yıldır devlet kurumlarına ve siyasilere dertlerini anlatmaya çalışan köylüler son çareyi yol kapatarak HES barajı inşaatında çalışan kamyonların geçişlerine izin vermemekte buldular.

G

MUHTAR AÇLIK GREVİNE GİRDİ

iresun'un Doğankent ilçesi Yeşiltepe Mahalle Muhtarı Hamza Aracı, Belediye'den hizmet alamadıklarını öne sürerek açlık grevini gerçekleştirdi.Çadırın önündeki ağaca “Ben Yeşiltepe Mahallesi muhtarı olarak saymış olduğum ihtiyaçlarım karşılanana kadar belediye binası önünde mücadele başlattım” yazılı bir pankart asan Aracı, istediklerini karşılanıncaya kadar açlık grevine girdiğini belirtti.


Sayfa 2

Korucuk' ta Su ve Yol Sorunu Tirebolu'da liman iresun'un Tirebolu ilçe merke- ması demektir. Sabırları Taşırdı Gzinde bulunan balıkçı barınaEn önemli tuğının bir bölümünün limana rizm alanımız

Y

az mevsiminin ilk aylarını yaşadığımız şu günlerde Sinoplu vatandaşın sıkıntısı bitmek bilmiyor. Çeşitli bölgelerinde kimi zaman yoldan kaynaklanan sebeplerden, kimi zaman su sıkıntısından kaynaklanan sorunlardan dolayı Sinoplu vatandaş rahat yüzü göremiyor. Çeşitli mahallelerde bu sorunlar meydana gelse dahi bunların içinde en şanssızı ve en çok sıkıntı yaşayan köyü Korucuk. Bir haftayı aşkın süredir suların kesik olması mahalleliyi canından bezdirdi. Dün sabah saatlerinde suyun gelmesi mahallenin yüzünü güldürdü derken bu kez

çevrilmesi projesine Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın onay vermesi tepkilere neden oldu.Konuyla ilgili bir açıklama yapan Tirebolu Belediye Başkanı Burhan Takır, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın verdiği kararın “Tirebolu İlçesi için yıkım” olduğunu söyledi. Başkan Takır, "Çevre ve Şehircilik Bakanlığından çıkan bu karar ilçemiz için bir felakettir. Balıkçı barınağının bir bölümünü limana dönüştürülmesi demek Kale'nin önünün kapan-

Kasım 2013

yerine tepki!

olan Kale elimizden giderse Tirebolu' ya kim gelir? Bırakın gerisini 70-80 tonluk tırların her gün giriş ve çıkış yaptığı bir ilçede turizmden bahsedilebilinir mi? Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın bu kararından vazgeçmesi için ne gereki-

yorsa yapacağız. Tirebolu ilçesinin korunmaya, turizme ve turiste ihtiyacı var. Biz limana değil, yerine karşıyız" dedi.

ÜNYE'DE KÖY OKULLARI ÇÖZÜM BEKLİYOR

1955

Eğitimde taşımalı sisteme geçilmesi ile birlikte kapatılan köy okulları çürümeye terk edildi.

yılında İnkur beldesi İncirli mahallesinde de Korucuk Yukarı Mahallesindeki yol çalışyapılan okul da bunlardan sadece maları nedeniyle park sıkıntısı ve araçların geçecek yol bile bulamaması vatandaşın sab- biri. İnkur Eski Belediye Başkanı Mehmet Okuyucu, köy halkının o rını tam anlamıyla taşırdı. Yol çalışması nedeniyle yolun kenarında üst zamanki zor imkanlarıyla yapılan üste yığılmış olan mermerler, arabaların gece okulun çürümeye terk edilmesinin gündüz yolun ortasına park edilmesi yolu ta- içler acısı olduğunu belirterek, “Bu mamen kapatmış durumda. okullar ya satılsın, ya da bir şeÖrneğin gece saatlerinde acil bir durum olkilde kullanıma açılsındedi. ması halinde ambulansın mahalleye girmesi 1975 ila 1989 yılları araoldukça zor. sında, 15 yıl süreyle İnkur Korucuk Mahallesi halkı konu hakkında yapBelediye Başkanlığı görmış olduğu açıklamada ; "Bir haftadan fazlaevini yapan Mehmet Torudır su sıkıntısı çekiyoruz. noğlu, taşımalı sisteme Dün sabah sularımız geldi fakat yol çalışması nedeniyle yolların da yarısı kullanılamı- geçilmesiyle okulun unutulduğunu belirtti. yor. Son günlerde Yukarı Korucuk Mahallesi saTorunoğlu, açıklamasında kinleri olarak daha çok sıkıntı çekiyoruz. Be- şu ifadelere yer verdi; “Bulediyenin hem su soruna kalıcı bir çözüm rada okul yapılırken sabulmasını hem de yol çalışmalarını bir an dece Kurna’da okul vardı, önce tamamlamalarını bekliyoruz." dedi. başka yerde okul yoktu.

Saylan’ dan, Nadırlı’ dan oraya okumaya geliyorlardı. Ne zaman sistem taşımalı olmaya başladı, ondan sonra kimse okula sahip çıkmadı. Yani okulun kiremidi düştü, boyası eskidi, kısacası harabeye döndü ama kimse sahip çıkmadı. Yani bugün bu okul bu hale gelmişse ve buna bir çare

üretilmemişse çok yazık. Vatandaş olarak okul yerinin satılmasını, ya da yetkililerin bu konuda acilen bir şeyler yapmasını istiyoruz. Gerçekten yazık. Belediye başkanı olduğum dönemde o yerin tapusu İl Özel İdaresi tarafından verildi. Konuyla ilgili Ordu Valiliği'ne dilekçe yazdım. Okul yerinin satılması veya başka bir şekilde değerlendirilmesi gerektiğini belirttim. Cevap olarak okulun satışa veya kiralanmaya uygun olmadığı belirtildi. Yetkililere gittiğim zamanda olumlu cevap alamıyorum. Mahalle içerisinde bir okul burası. Bu okulun yapılması için vatandaşlar malzemeyi at arabalarıyla götürdü. Eğer şimdi o insanlar okulun vaziyetini görseler kemikleri sızlar.”

K APAK FACİASINDA Ü ÇÜNCÜ D URUŞMA G ERÇEKLEŞTİ ;

22

Kasım 2012'de Samsun'daki Eti Bakır İşletmesinde amonyak tankı kapağının çökmesi sonucu meydana gelen kazada, Fatih Açıkel, Sadık Kurulay, Hüsamettin Taşsümer, Hüseyin Bayrak ve Güven Demirer hayatını kaybetmiş, 14 kişi de yaralanmıştı. Yaralılardan Mustafa Eren ve Ferdi Taşdemir, tedavi gördükleri hastanelerde yaşamlarını yitirmişti. Samsun'un Tekkeköy ilçesindeki Eti Bakır Samsun İşletmesinde 7 işçinin öldüğü, 14 işçinin yaralandığı kapak faciasının ilk duruşması mayıs ayında, ikinci duruşma ise Haziran ayında gerçekleşti. Samsun 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde Haziran ayında görülen ikinci davada tanıkları dinleyen mahkeme heyeti, sanıkların avu-

katlarının itirazları ve savunmalarının ardından denetim şirketi yetkilisi Barış D.'nin tahliyesine, İlyas A.'nın ise tutukluluğun devamına karar verdi. Facianın üçüncü duruşması ise bugün gerçekleşecek. Tekkeköy ilçesindeki Eti Bakır Samsun İşletmesinde 7 işçinin öldüğü, 14 işçinin yaralandığı kapak faciasında ilk duruşma Mayıs ayında yapılırken üçüncü duruşma

T

ise eylül ayında gerçekleşti. Mahkeme de yine sonuç çıkmadı sanıkların tutukluluk hallerinin devamına ve mahkemenin ileri bir tarihe ertelenmesine karar verildi. O günden bu güne ne değişti? Kapak bu sefer önlemlerle yerine konulmaya çalışılıyor fakat ilk günde alınması önlemler şimdi yapılıyor. 7 kişi öldükten ve 14 kişi yaralandıktan sonra alınan bu önlemler göz boyuyor. Peki görülmeyenler? O sanayi de iş güvenliğinden yoksun çalıştırılan diğer işçiler. Değişen bir şey oldu mu acaba. Büyük kapak faciasının üzerinden bir yıla yakın zaman geçti kısmen unutuldu, akıllardan çıktı. Ama o günden bu güne birçok fabrika da işçi

EKMEĞE %40 ZAM

ölümleri ve yaralanmaları hiç hız kesmedi. Gerek Gerze’ de Tuzla’ da Zonguldak’ ta büyükşehirlerde ki sanayi bölgelerin de iş kazaları hala gerçekleşiyor. Hükümet sadece ölümler olduğundan ve basına yansıyınca göstermelik bir defalık önlemler almaya devam ediyor. Diğer fabrikalarda hala can güvenliği paradan sonra geliyor. Yaşanılan bu kapak faciasının en yakın zamanda çözülmesini ve sorumlularının bir an önce cezalandırılmaları gerekiyor.

Karadeniz Güneşi Aylık Siyasi Gazete Karadeniz Güneşi adına sahibi: Koray Gümüş okat’ın Niksar ilçesinde ekmeğe % 40 zam yapıldı. Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Yudum Çelik Niksar’da haftanın ilk günü fırınlara giden vatandaşlar Yönetim Yeri : Ortahisar mah. Islahane cad. Konkoğlu ekmek zammıyla pasajı kat bir no:17 Trabzon şoke oldu. Daha önce 1 Tel: 0462 321 37 38 TL’den satılan 500 e-posta: karadenizgunesi@gmail.com gram ekmek, 1 lira 40 facebook: KaradenizGunesiGazetesi/facebook.com kuruştan satılmaya Hesap Numarası: Türkiye Ziraat Bankası Koray başlandı. Bölgenin geGümüş 0459 58592292 5001 nelinde tepki sürüyor olmasına rağmen fiyatlarda iniş yok.


2013 Kasım

Domuz Kadar Değerimiz Yok mu? A

masya’da Merkeze Bağlı Musaköy beldesinde Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü domuzların vurulmasını yasakladı. Domuzların sayısı; köylüleri ve köylülerin mahsüllerini tehdit eden sayılara ulaştı. Amasya’da Merkeze Bağlı Musaköy beldesinin Muhtarı Erol Ergöz, “ Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü domuzların vurulmasını yasak etti. Bu durum karşısında başta köyümüz olmak üzere çevre köyleri mağdur oldu. Domuzlar bütün mahsulümüzü talan ediyor” dedi. Muhtar Erol Ergöz, “ Avlanması yasak olan domuzlar tarlalarımızı ve bahçelerimizi istila etti. Başta köyümüz olmak üzere Aksulur, Kızılca, Meşeli, Damuderesi, Kayrak, Salamut, Ovasaray, Çiviköy, Akyazı, Belmebük ve İlyasköy’ü deyim yerinde ise domuzlar bastı. Ekili tarlalarımız talan oldu” dedi. Domuzu vurdukları zaman Milli Parklar-

Çevre Koruma tarafından kendilerine ceza yazıldığını söyleyen Muhtar Ergöz, “Bizim rızkımızı domuzlar yiyor, domuz kadar değerimiz yokmuş” dedi. Köy sakinlerinden 74 yaşındaki İsmail Deli ise, “ 5 dönüm buğday ektim. 5 dönüm yerden 1 avuç buğday alamadım. Domuzlar bütün tarlamı talan etti. Hükümet nazarında domuz kadar değerimiz yok” dedi. ZARARIMIZ KARŞILANSIN

Vatandaşlar zararlarının tanzim edilmesi ve sorunun acilen giderilmesini istediler. Çiviköy sakinlerinden Kadir Özdemir ise, “Mısır tarlamı domuzlar talan etti. Zararımızın karşılanmasını istiyoruz. Yetişmesi için gece gündüz demeden çalışıyoruz. Ürünler yetişmeye başladığında domuzlar tarlalara saldırıyor ve bize ürün bırakmıyor. Bu konuda yetkililerden yardım bekliyoruz'' dedi.

Amasra’da Hema Termik Santrali Durduruldu

Ç

evre ve Şehircilik Bakanlığı’nda düzenlenen Hema Termik Santrali inceleme ve değerlendirme toplantısına; Hema Termik Santrali ÇED sürecinin durdurulması kararı alındı. Toplantıya, Bartın Belediye Başkanı Cemal Akın, Amasra Belediye Başkanı Emin Timur, Bartın Platformu Sözcüsü Erdoğan Atmış’ da katıldı. Dün saat 10:00’ da başlayıp yaklaşık 3 saat süren “

Hema Termik Santrali kurulu gücü 2x(660 MWe/669,4 MWm/1466 MWt), Kalker Ocakları ve Kül Depolama Sahası” Projesi’nin ele alındığı toplantıda komisyon üyesi olarak görüş bildiren Belediye Başkanı Cemal Akın “Bartın’da termik santralin yapımının kabul edilemez” olduğunu belirterek Bakanlığın 1/100 bin ölçekli çevre düzeni planına uymasını istedi. Belediye Baş-

kanlığı görevine başladığından bu güne Bartın platformu ile birlikte termik santrale karşı mücadele verdiklerini belirten Cemal Akın “Ben Bartın’da doğdum Bartın’da yaşadım. Bartın’da yaşamayanlar Bartın’ın gerçeklerini bilemez. Biz yatırıma ve kömür çıkarılmasına karşı olmadığımızı defalarca bildirdik. Ancak termik santralin yeri burası değildir. Termik santral Bartın ve Amasra’yı mahvedecek bir yatırımdır. Biz buna karşı tavrımızı koyduk ve bu tavrımızı dimdik ayakta durarak sergiliyoruz “dedi. Kurulması gündeme getirilen termik santral; havamızı doğamızı çevremizi olduğu kadar suyumuzu da yok edecektir. Bartın Belediyesi olarak biz buna müsaade etmeyeceğiz” dedi. Konuşmaların ve komisyon üyesi kurumların görüşlerinin bildirilmesinden sonra Hema Termik Santrali ÇED sürecinin durdurulması kararı çıktı.

Sayfa 3 Köy Halkından Çöp

KONTEYNERİ ÇAĞRISI

S

inop merkezine bağlı Demirci köyü, Kümes mahallesinde yaşayan vatandaşlar, yetkililerden çöp konteyneri istiyor. Kümes mahallesinde ikamet eden vatandaşlar yapmış oldukları açıklamada; ’’Bazı çöpler oluyor hayvanlar yiyor, ama diğer plastik atıkları, cam atıkları ne yapacağız. Yaksak olmuyor. Yetkililere sizin aracılığınızla seslenmek istiyoruz. Lütfen şu Kümes mahallesine çöp konteyneri bıraksınlar. Her gün gelip çöpleri almalarına gerek yok. Haftada bir gün gelseler yeter. Bizler zarar vermeyiz, verdirtmeyiz ama lütfen yetkili merciler bu çağrımıza sessiz kalmasınlar. Evde çöpleri biriktirip Sinop'a gidenlerle gönderiyoruz. O şekilde de zor oluyor; arabaya çöp suyu falan akıyor. Lütfen yetkililer duysun sesimizi’’ dedi.

Borç Yiğidin Celladıdır(!)

Karabük’te bir kişi borcunu ödeyemediği iddiasıyla, 7 katlı binanın terasına çıkarak intihar girişiminde bulundu. Edinilen bilgiye göre, Esnaf Kredi Kefalet Kooperatifi binasının teras katından aşağı sarkan bir kişiyi gören vatandaşlar polise haber verdi. Olay yerine gelen güven timi, TCDD'de çalıştığı öğrenilen Birol Ç. (38) adlı şahsı uzun süre ikna etmeye çalıştı. Şahsın bir anlık dalgınlığından faydalanan polis ekipleri Birol Ç.’yi tutarak terastan indirdi. Şahıs ağlayarak ambulansa bindirilip Karabük Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne getirildi. Şahsın alkollü olduğu ve borcunu ödeyemediği için intihar girişiminde bulunduğu öğrenildi.

ARAKLI’DA VATANDAŞTAN BAYRAKTAR’A PROTESTO

Ç

evre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar ile Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun katıldığı Araklı’daki 24 tesisin temel atma töreni, Turup protestosuna sahne oldu. Orman

ve Su İşleri Bakanlığı'nca yaptırılacak 12, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından da yaptırılacak 12 olmak üzere toplam 24 tesis için Trabzon’un Araklı İlçe Meydanı'nda gerçekleştirilen toplu temel atma töreninde Turup mevkiinde yapılmak istenen çöp alanına tepki amaçlı bir pankart açıldı. AK Parti Trabzon Milletvekili Safiye Seymenoğlu konuşmak üzere

kürsüye yöneldiği anda, elinde "kent ormanıma dokunma" yazılı afiş olan bir vatandaş konuşmaların yapıldığı platforma çıkarak eylem yapmak istedi. Apar topar polisler tarafından gözaltına alınan Teyfik Hasançebi isimli vatandaş, dikkatleri Turup mevkiine çekmek için ey-

lemi yaptığını söyledi. Hasançebi’nin Turup mevkiinin aşağı kısmında bulunan Hürriyet Mahallesi’nde ikamet ettiği öğrenildi.


Sayfa 4

Kalandar zamanı denizden gelen düşsel yaratık: KARAKONCOLOS Hakan Sümer

"Tarih gerçek de söyler, yalan daH Ama efsane sadece 'söyler', ne gerçek, ne yalanH" Kenan Sarıalioğlu

Denizi gören bir tepede yaşlı kadın portakal ağaçlarının arkasından, azgın dalgaların horona durduğu fırtınalı denize bakar. Yanındaki torunu babaannesinin ağzından, kuşaklar boyu söylenen bir cümleyi işitir: - Karakoncolos denize girdi! Kaçınılmaz olarak torun sorar: - Karakoncolos nedir bubanne? Babaannenin söyledikleri hep gizemlidir: - Karakoncolos denize girdi, alti gün kalacak orada, sonra kayuğuni musali deresinden yukarıya çekecek, yessaa yelessaa... Altı gün de köylerde kalacak, hoo mooo, hoo mooo!... Torun iyice meraklanır, babaannesinin eteğine asılır,

- O nasil bişedur bubanne?... - Tüyli bir yaratuk, görünmez ama. Kayığıyla çıkayi köylere dere boyunca, yessaa yelessaaH Akşam dede eve geldiğinde, ocağın başına toplanılır. Sırtlar hep üşür ocak başında, ateş sadece önleri ısıtır. Ömrü denizlerde geçmiş balıkçı dedeleri mutlaka Karakoncolos'a rastlamıştır diye düşünürler ve merakla sorarlar: -Dede, karakoncolo nedur? - Karakoncolo?... - HeH - Kapildum denizde bir Karakoncolo’ya... - Nasıl kurtardun ondan? -"Adun neduur?" diye sordi, dedum: Karareis -Beyaz desen ne olur? -Beyaz desen baturur seniH Sordi: "Yükun neduur?" Dedum: karabuğdaa.. -Beyaz desen ne olur?... -Beyaz desen baturur seni. -E biz nerde bulacağuz oni? -Yarun kalandardur, gelecek denizden, inun yaliya doğri, görursunuzH Geceleri merak yerini korkuya bırakır. Nefesleriyle ısıttıkları yorganlarını başlarına daha da çekerler. Karakoncolos kapıdadır belki diye tuvalete gitmeye korkulur, çişlerini bırakırlar yataklarına. Sonra, çocukların düşlerine Karakoncoloslar konuk olur.

KALANDAR, KARAYEL, KARAKONCOLOS

Ocak ayı eskilerce kalandar olarak bilinir ve eski takvime göre de 14 Ocak ile başlar yeni yıl. Kalandar, birkaç gün ileri geri oynasa da fırtına ile gelir. Karayelden sert rüzgârlar eser, deniz kabarır, balıkçılar kayıklarını damlara çekip, kahvelerde sobanın başında geçirirler bu fırtınalı günleri. Bu fırtınaya "Karakoncolos fırtınası" denir. Inanışa göre Karakoncolos denilen düşsel bir yaratık denize girmiştir ve altı gün boyunca denizi karıştırır. Sonra kayığıyla dere ağızlarına yanaşır ve kayığını dereden yukarıya, altı gün kalacağı köylere doğru çeker, fırtınayı köylere götürür. Sürmene'nin özellikle Balıklı-Çamburnu arasında kalan Mahno köylerinde Karakoncolos için hazırlıklar yapılır. Kayıkla

gelen bu tüylü ve kara yaratık korkulduğu kadar saygı da görür. Karakoncolos'un bonkörlüğüyle, bereketiyle geleceğine inanılır. O senenin bereketli geçmesi için Karakoncolos’u memnun etme telaşına düşer ev halkı. Gügümler sularla, ambarlar mısırla doldurulur. Karakoncolos için bakır kazanlarda kolivalar pişirilip kapakları açık bırakılır. Gece Karakoncolos ocak zincirinden aşağıya inip koliva yiyecek; ambara bakacak, gügümleri kontrol edecektir. Eğer ambar ve gügümler boş, koliva da pişmemişse Karakoncolos'un evi kırıp dökeceğine, bağı bahçeyi dağıtacağına ve o senenin kıtlık içinde geçeceğine inanılır.

KARAKONCOLOS HIKAYELERİ

Kimileri, Karakoncolos geceleri dereden çıkar, hiç kimse göremez dese de, onun görüldüğüne dair rivayetler de vardır. Hava kararırken evine doğru giden kadın fındıklığa oturmuş Karakoncolos'u görür. Karakoncolos da fark eder kadını, ama bir şey yapmaz. Bazen evlerin kapısını da vurduğu duyulur. Bazı yörelerde Karakoncolos'un koca bir tarakla dolaştığı ve bu tarakla insanlara vurduğu anlatılır. Mahno köylerinde Karakoncolos'un tarak taşıdığına dair bir hikâyeye rastlamadık; ama tarağa karşı bir tutkusu olduğu da şöyle bir öyküde kendini belli eder: Kadının biri, karakoncolos akşamı ırmakta dövüp macun gibi yaptığı kendirleri taramaya değirmene götürür.

Ateş yakıp demir tarak ile kendir tarayan kadının yanına o sıra ırmak boyunca çıkan Karakoncoloz gelir. Kendirin taraklanması ilgisini çeker, "Nasıl edeyisun?" diye sorar. Belki kötü niyeti yoktur, ama kadın bu tüylü adamdan doğal olarak fena ürker, bir cesaretle, "Boyle edeyirum" diye kandırarak ateşe yaklaştırır ve tüylerini tutuşturur. Alevler içinde kalan Karakoncolos bağırarak ırmaktan aşağıya kaçarken, kadın da eve koşar, bir daha kalandar akşamları değirmene gitmez. Yine kalandar akşamı bir adam değirmende un öğütmektedir. Birden değirmen durur. Adam harka gidip bakar ki bir şey mi tıkamış suyun önünü. Harkta bir problem yoktur, sonra iner değirmenin altına, bir de ne görsün, Karakoncolos çarka oturmuş dinlenmektedir. Silahını çıkarıp sol eliyle ateş eder, bilir ki sağ elle ateş edilince Karakoncolos'a bir şey olmaz. Ama silah sesiyle tüylü adam yok olur. Karakoncolos'un bir de taklitçilik huyu olduğunu yine bir değirmen hikâyesinden öğreniyoruz. Sabaha karşı kadının biri elinde likmen (küçük gaz lambası, fener) değirmene mısır öğütmeye gider. Girer değirmene, bakar ki peşinden koyun kadar bir adam da içeri girmiş. Korksa da kadın işine devam eder. Kadın çuvalı tutar, beriki de tutar; mısırını koyar değirmene, o da koyar; anlar ki kadın, bu yaratık her yaptığını taklit etmekte. Ondan kurtulmanın yolunu bulur: likmenin ateşiyle tutuşturur elbisesini, Karakoncolos da tüylerini. Zaten baştanbaşa tüy içinde olan yaratık hemencecik tutuşur. Bağırarak değirmenden fırlar. De-

nize doğru koşarken, "Ne oldu?" diye soranlara: "Ben bağa yaptum, ben bağa yaptum" diyerek kaybolur gider. Başka bir hikâyede Karakoncolos bir çobana görünür. Manos ve Kudus adında köpekleri koyunlarla birlikte ateş başında yatmaktadır. Karakoncolos çıkar ortaya, "Hayde gel benumle" der. Uyanık çoban bakar köpekler uyumakta, hemen bir kurnazlık düşünür, "Gel bi horon edelum, ondan sonra gideriz" deyip tutuşurlar el ele. Çoban türkü söylermiş gibi yapıp "Al Manos'um, tut Kudus'um, al Manos'um, tut Kudus'um" diyerek köpekleri uyandırır. Çobanın emrini duyan Manos ve Kudus, kaparlar Karakoncolos'u. Bu sefer gece kelif bekleyenlere dadanır, "Hayden gidelum" diye tutturur. "Nere gideceğiz?" diye sorarlar korkuyla, "Ya hadi gelun benumle!" "Tamam, geleceğiz" derler. Karakoncolos: "Ya arkama geleceksunuz, ya beni arkanuza alacaksunuz" der. "Biz seni alamayız, sen bizi arkana al" Binerler Karakoncolos'un sırtına, ama çaktırmadan da kendirin ayıklanmış kısmı kunciyi tutuşturur bir tanesi ve ateşlerler tüylerini. Tutuşan Karakoncolos kelif bekleyenleri bırakıp: "Ben bağa ettum, ben bağa ettum" diyerek dere boyunca kaçar gider.

KARAKONCOLOS ALIR SENİ!

Civar ilçelerden gelin gelenler, kendi yörelerinde anlatılan öyküleri de taşırlar Sürmene'ye. Böylelikle Karakoncolos imgesi, hikâyelerin iyice birikmesiyle çocukların gözünde korkutucu bir umacı halini alır. Karakoncolos'un söz dinlemedikleri ya da akşam karanlık basarken dışarıda kaldıkları takdirde kendilerini alıp götüreceklerine inanırlar. Yine de gündüzün verdiği cesaretle çocuklar, kalandar sabahları kayığı ile yukarı çıkan bu düşsel yaratığı görebilme umuduyla dere boyunca yalıya doğru yürürler. Gece Karakoncolos'un zincirden inip kazandan koliva alıp almayacağını, şamata yapıp yapmayacağını ölesiye merak ederler. Gece, duyulan her tıkırtıda yorgan çekilir kafaya doğru, Karakoncolos dolaşmaktadır evde ve kalandar günleri sabahı zor etmiş çocukların ilk işi, kazandaki kolivaları saymak olur. Karakoncolos, buz gibi rüzgârları, karı, yağmuru ile birlikte altı gün kalır köylerde. Sonra bir güneş yapar, derler ki "Karakoncolos pırtullarini (çamaşırlarını) kurutiy". Eğer pırtıllarını karada bırakırsa kar yağacağına inanılır. Karakoncolos dereden denize indikten sonra bir ipekkuşağı (gökkuşağı) yapar, ucunu dere başı neredeyse bulur, oraya verir. Ipekkuşağı adeta bir hortum gibi dereyi çeker, kurutur; suyunu denize katar. Koca koca dalgalar oluşur böylece. Altı gün daha denizlerde kürek çektikten sonra bir dahaki kalandar zamanı gelmek üzere kayığıyla birlikte kaybolup gider. Ama Karakoncolos, evin büyükleri tarafından, özellikle çocuklara karşı korkutucu bir öğe olarak yıl boyu kullanılmaya devam eder. “Bu saatte dışarı çıkılmaz, karakoncoloslar alır seni.”, “Uslu dur, yoksa Karakoncolos’a veririm seni!” türünden tehditlerle çocuklar hizaya getirilmeye çalışılır. Of’tan derlediğimiz bir inanışa göre de Karakoncolos yaz aylarında yine ortaya çıkar. Ağustos 7’sinde tarlaya girer. Eğer o gün biri tarlaya girerse vücudunda lekeler oluşur. Karakoncolos ile ilgili hikayeler, inanışlar bitmek bilmez. Kimi zaman korkulan, kimi zaman yolu gözlenen bir yaratıktır o. Bazen onun için yemekler pişirilir, bazen de tenekelerle kovalanır. Bereket getirdiği de olur, kıtlık getirdiği de. Kimi yerde boyu bir koyun kadardır, kimi yerde bir herek kadar. Karakoncolos hiç insana görünmez diyen de vardır, onu gördüğünü söyleyen de. İnanışlar köyden köye böyle farklılıklar gösterse de bu düşsel yaratığın varlığından yüzyıllar boyu

Kasım 2013

şüphe edilmemiştir. Hızla değişen dünyanın şekillendirdiği yeni yaşam tarzında ise artık yeri olmayan Karakoncolos, sadece eskilerin bildiği, yeni kuşağın adını bile duymadığı kayıp folklor öğelerinden biri. Son dönemlerde, diğer kalandar gelenekleri gibi o inanış da terk edildi. Günümüz kalandar zamanlarında Karakoncolos’un kayığıyla denizlerden hala gelip gelmediği bilinmez, ama bilinen bir şey var ki, kalandar akşamları artık kimse bu tüylü yaratık için koliva pişirmiyor. Ve hiçbir çocuk o geceyi merak ve korku dolu bir bekleyişle geçirmiyor...

NOEL’IN KÖTÜCÜL RUHLARI, KALANDAR’IN KARAKONCOLOS’U

Karakoncolos inanışı Anadolu’nun çeşitli yerlerinde değişik varyantlarla karşımıza çıkar.Karakoncoloz miti ve Kalandar gecesi seyirlik oyununun dağılım alanı ve tüm varyantlarını derleme çalışması bugüne değin yapılmamış olsa da Trabzon, Rize ve Hemşin folklorunda önemli bir motif olduğunu belirtmekte yarar var. Hemşin kültürünün güney sınırını oluşturan Ispir Ilçesi, Pazaryolu (Norgah) köyünde bile temel motif yani karakoncolozun kalandar zamanı ortaya çıkması, evlerden yiyecek almaya gelmesi ve adına oynanan seyirlik oyun pek değişmemiştir 1. Yunanlılar ve Ulahlar’ın kültüründe de bu düşsel yaratık mevcuttur. Kallikandzaros, Karkandzalu gibi isimler alır. Anadolu’nun başka yörelerinde olduğu gibi, Sürmene köylerinde de kalandar yani yılbaşı zamanları Karakoncoloz ile ilgili bir takım seyirlik oyunlar hazırlanırdı. Bu oyunlarda köyün yetenekli bir delikanlısı kıyafet değiştirir, yanında yine yöresel kadın kıyafetleri giyinmiş başka bir erkek arkadaşıyla birlikte evler dolaşılır, horonlar oynanır, bir takım komiklikler yapılır; evlerden ceviz, fındık, şeker, kabak vs. toplanırdı. Eski Türk ruznamelerinde adı geçen “Evvel-i Koncalos ve Ahir-i Koncalos” (8-12 Ocak) günlerinde kötülük yayan ruhların evlere girip, bereketi yok ettiğine inanılır. Bu inanış Hıristiyanların aynı günlere rastlayan Noelle-

rinde de vardır. Kıtlığın önüne geçmek için bu kötücül ruhları kovmak gerekir. Bu yüzden ateşler yakılır, gürültüler çıkarılır 2. Balıklı-Çamburnu arasında kalan Mahno yöresinde derlediğimiz örneklerde ise Karakoncolos yukarıdaki inanışın aksine bereketiyle gelir. Yapılması gereken tek şey Karakoncoloz’u iyi ağırlamaktır (Ama dinlediğimiz kimi örnekler Noel’deki kötücül ruhları kovmak için ateşler yakılması ve gürültü çıkartılması ile örtüşür. Insanlara musallat olan bizdeki Karakoncoloz da hep ateşle kaçırılır, dere boyunca tenekelerden gürültü çıkartılıp kovulur.). Yazı için İllüstrasyonlar (çizen: Hakan Sümer) Resim 1: Karakoncolos’un fırtınayla denizden gelişinin resmidir. Resim 2: Karakoncolos’un değirmende tutuşturulduğunun resmidir. Resim 3: Karakoncolos’un zincirden inişinin resmidir Resim 4: Karakoncolos’un ipekkuşağı ile derenin suyunu çekip, denizi kabartmasının resmidir. Kaynak Kişiler: Balıklı’dan: Ayşe Birinci (yaş 91), Akgül Konya (yaş 82), Küçükhanım Karabacak (yaş 93), Fatma Çakır (yaş 83 ), Müzeyyen Karaer (yaş), Gülçin Şolt (yaş 52), Hasan Çakır (yaş 78), Aydın Çakır (yaş 67), Celal Şolt (yaş 64) Kastel’den: Altın Şenyer (yaş 65), Menşure Kastel (Yaş 56), Nedime Cihan (Yaş 75), Safiye Civelek (yaş 64) Baştımar'dan: Bahriye Arslan (yaş:80) Kutlular'dan: Ayşe Bodur (yaş 81) Kemerli’den: Emine Çerkeşoğlu (Yaş 83), Nuriye Teyze, Ferhat Mehmetoğlu, Fatma Gelişli (yaş 66) Aksu’dan: Ibrahim Dilaver (75) Soğuksu’dan: Ali Temelli (yaş 77) Of, Bayırca’dan: Mihriye Yılmaz (yaş 70)


2013 Kasım

HİKAYENİN USTASI

bakın neler dedi karşılığında neler yaptı. Balkon konuşmasında biz 70 milyonun başbakanıyız diyen Erdoğan, Gümüşhane’nin Torul ilçesinde yapılmak istenen HES projesine karşı çıkan köy-

lülere yönelik “HES’e karşı çıkan vatan hainidir, teröristtir’’ demekten çekinmedi. Gezi olayları sırasında direnişi karalamak için söylediği ’’camide içki içildi’’ yalanına cami imamı eşlik etmeyince,

B

aşbakan Erdoğan’ın 2011’de yaptığı balkon konuşmasında siyasi terminolojimize kazandırdığı ustalık terimine atfen adı “Ustanın Hikayesi” olan belgesel, geçtiğimiz günlerde medyayı oldukça meşgul etti. Bir başbakan güzellemesi diyebileceğimiz belgeselin kahramanına yani bu hikayenin ustasına biz de bir yakından bakalım istedik. Gördük ki seçimlerin yaklaşmasından ötürü yandaşlarıyla beraber hazırladıkları propaganda amaçlı belgeselin, gerçekleri hiç yansıtmadığıdır. ’Yalanın karşısında susan dilsiz şeytandır.’ şiarıyla gerçekleri söylemekten çekinmeyerek ustanın hikayesinin nasıl da Hikayenin Ustasına döndüğünü beraber göreceğiz. Neler Dedi, Neler Yaptı: Halka hikaye yazmakta böyle ‘Usta’ olan başbakanımız iktidarlığı boyunca

Sayfa 5 onu görevden almaktan çekinmedi. Her fırsatta mazlumdan, islamdan, imandan söz eden Erdoğan Irak’ta Müslüman Halkı öldüren, müslüman kadınlara tecavüz eden, camilerde basketbol oynayan ABD kuvvetleri için ’’Kahraman kadın ve erkek Amerikan askerlerinin mümkün olan en az kayıpla evlerine dönmeleri için dua ediyorum’’ demekten çekinmedi. Çok değil bundan 2 sene önce Gaziantep’de yaptığı mitingde ’’Esad kardeşim’’ diyordu. ’’Türkiye ile Suriye’yi bölgenin iki kardeş, iki dost ülkesi haline getirdik, her alanda iş birliğine gittik, vizeleri kaldırdık’’ derken şimdi ise bir dediğini iki etmediği Obama’nın arzusu ile kardeş ülke olarak nitelendirdiği Suriye’ye savaş açmaktan bir an olsun çekinmedi. Seçimlerden önce ’Kimsesizin Kimi’ , ‘Mazlumun Başbakanı’ olmaya adayız deyip iktidar olan başbakan derdini anlatmaya çalışan bir çiftçiye ‘Ananı da al git’ demekten çekinmedi. Fakir fukara evde bekleyen çocuklarına ekmek götüremezken, Başbakan çocuklarını ABD’lerde okutup, gemicikler alırken de çekinmedi. AK Partinin 11 yıllık ekonomik performansında, ülkemizde hangi emtialar, neredeymiş, nerelere gelmiş. En son yapılan ekonomik araştırmalara göre ortaya çıkan tablo şu şekildedir.

Muhtar’dan Açlık Grevi GERZE HALKI DİRENDİ VE KAZANDI

Giresun'un Doğankent ilçesi Yeşiltepe Mahalle Muhtarı Hamza Aracı, Belediye'den hizmet alamadıklarını öne sürerek açlık grevine başladı. Çadırın önündeki ağaca “Ben Yeşiltepe Mahallesi muhtarı olarak saymış olduğum ihtiyaçlarım karşılanana kadar belediye binası önünde mücadele başlattım” yazılı bir pankart asan Aracı, istediklerini karşılanıncaya kadar açlık grevine girdiğini belirtti. Mahallede yol yetersizliğinin, su ve elektrik sorununun olduğunu söyleyen Aracı, aynı zamanda köydeki öğrencilerin ilçe merkezindeki okullara gidip gelmelerinde servisten yararlandırılması gerektiğini söyledi. Yağan yağmura rağmen eylemine kararlılıkla devam eden muhtar Aracı’yı Yeşiltepe Mahallesinden gelen okul çocukları da yazdıkları pankartlarla yalnız bırakmadılar. Muhtar Hamza Arıcı, sorunlar giderilinceye kadar açlık grevini sürdüreceğini söylerken, asıl hizmeti yapması gereken Doğankent Belediye Başkanı Nazmiye Kabadayı ise suçuna ortak arayan bir tavırla “Yolun çimentosu, çakılı, kumu, nakliyesi benden. Sadece işçiliği vatandaştan. Yöre insanları ile bu konuda mutabakata vardık ama o günden bu yana, 'Biz işçiliğe hazırız' diyen olmadı. Bugün hazır olduklarını söyleseler malzemeye hemen gönderirim” şeklinde açıklamada bulundu.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, ”Gerze Enerji Santrali” projesine ait ÇED sürecini, santral kurulmak istenen yerin bir kısmının orman alanı olması nedeniyle durdurdu. Sinop’un Gerze ilçesi Yaykıl köyünde Anadolu Termik Santralleri AŞ tarafından ithal kömüre dayalı kurulması planlanan ”Gerze Enerji Santrali Projesi” hakkında hazırlanan ÇED sürecinin durdurulduğu haberi Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yetkilileri tarafından paylaşıldı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na 19 Aralık 2011′de sunulan ÇED raporunun ardından ÇED sürecinin tamam-

ruma Alanı” olan Sarıkum Göleti’ni etkileyeceği, projenin ormanlar ve ormancılık çalışmaları açısından olumsuzluğa neden olacağı görüşü de bulunuyor. Henüz resmi bir açıklama yapılmamış olsa da Gerze’de kurulmak istenen kömürlü termik santral projesinin iptal edilmiş olma ihtimali ağır basıyor. Yeşil Gerze Çevre Platformunun “iptal edildi” notuyla duyurduğu haber esasında Sinop İl Orman Müdürlüğü’nün görüşü olsa bile bu, geçtiğimiz günlerde alternatif medyaya yansıyan iddiaları destekler nitelikte.

Köseliler 'Kervan Yolu'nu İstiyor

Köseliler, Kelkit-Erzincan yolu yapılmadan ve araçların olmadığı dönemlerde Erzincan’a ulaşımı sağlayan Kervan Yolu’nun yeniden yapılmasını istiyor. Gümüşhane ili Köse İlçesi ve KöyTokat'ta Sanayi Sitesi yolunun kenarında bulunan ve leri Kültür Yardımlaşma Dayaüzerinde herhangi bir yazı bulunmayan direğin içeri- nışma Derneği Başkanı ve Köse sinde, bir GSM şirketine ait baz istasyonu olduğu an- Sağlık Eğitim Vakfı (KÖSEV) Başlaşıldı. Çevre sakinlerinin tepkisine yol açmaması kan Yardımcısı Tuncay Kesler; “Şu nedeniyle gizanda mevcut Gümüşhane-Erzinlendiği sanılan can mesafesi 150 km. Kervan baz istasyonu Yolu tamamlandığında bu mesafe direğinin altınyaklaşık 100 km’ye düşecek. Medaki kulübe bösafenin kısalmasının yanı sıra, sülümünde ise, rekli heyelan olan ve hatırı sayılır 'Yetkisiz kişilerin bütçe ayrılan Pöske geçidi ortadan girmesi yasaktır' kalkacak. Zaten bugüne kadar yazısı bulunuPöske geçidine harcanan parayor. larla, Kervan Yolu 3-5 defa yapı-

BAZ İSTASYONUNA DİREK KAMUFLAJI

lanması ve nihai kararın verilmesi için bir hafta sürecek ve pazartesi günü sonlanacak bir toplantı başlamıştı. Geçtiğimiz günlerde gelen haberlerde, Sinop İl Orman ve Sinop Devlet Su İşleri Müdürlükleri’nin projenin reddi için oy kullanmaya karar verdikleri iddia edilmişti. Anadolu Ajansı’ndan az önce geçilen bu haber de, bu iddialarla örtüşüyor. Toplantıda, İnceleme Değerlendirme Komisyonu üyesi Orman Genel Müdürlüğü’nce ”termik santral kurulmak istenen yerin hemen yakınında ormanlık alanların bulunduğu, hatta santralin bir kısmının orman alanında olduğu, bilimsel araştırmalarla termik santralden açığa çıkacak baca gazı emisyonlarının rüzgarsız ortamda 10 kilometre mesafeyi olumsuz etkilediğinin ortaya konulduğu” belirtildi. Durdurma nedenleri arasında, santralin 25 kilometre uzaktaki ”Tabiatı Ko-

lırdı. Ayrıca son günlerde gündemde sıcaklığını koruyan Acemi Birliği projesinin de Köse’de yapılması düşünülüyor. Bu proje gerçekleşirse, Kervan Yolu’nun önemi daha fazla ortaya çıkacaktır” dedi. Kesler açıklamasını şöyle sürdürdü: Yıllardır gerek Köse Gümüşhane bağlantı yolunun elverişsizliği, gerekse Pekün yolunun açılması ve akabinde tünel ile güçlendirilmesi Köse’yi bitirme noktasına getirmiştir. Ulaşım olarak bir tünel ile Pekün yolundan daha elverişli bir hale gelecek bu yolun yapılmaması tüm köselileri üzmektedir. Bu yolun yapılması ile birlikte Erzincan–Gümüşhane-Trabzon yolu daha işler hale geleceği için eko-

nomik olarak da ilimize ve ilçemize katkı sağlayacaktır. Kürtün ile Gümüşhane arasında her 15 km’de 150-200 metrelik onlarca tünel varken, Köse ile Gümüşhane arasında bir tünelin yapılmaması Köse’ye ve Köselilere haksızlıktır. Kış aylarında ulaşımı rahatlatmanın en güzel şekli; bir tünel ile Köse Dağı’nı ortadan kaldırmaktır. Aksi takdirde Köse, ‘hayalet şehir’ olmaktan kurtarılamayacaktır. Gündeme getirdiğimiz bu konu tüm Köse ve Köylerinin ortak talepleridir. Dağları Ferhat gibi delen hükümet, inşallah bu haklı talebimizi kulak arkası etmez.” dedi.


Sayfa 6

ÇAKALLI KÖYÜ SAKİNLERİNDEN...

25 yıldır köylerine yol yapılmasını bekleyen Çakallı Köyü insanları seslerinin duyulmasını, çek"kleri çilenin son bulmasını is"yorlar. Bizler de gazetemizde onların seslerini duyurmak amacıyla noktasına virgülüne dokunmadan onların sözlerini olduğu gibi yayınlıyoruz. “Çakallı Köyünün Bitmeyen Yolu ve köylünün bitmeyen çilesi ne zaman son bulacak#r. Gerze ilçesine 2 km uzaklıkta olan ve Gerze’nin şehir merkezine en yakın köyü olan Çakallı köyü 25 yıldan bu yana yoluna asfalt dahi yapılmamış#r. Son 5 sene içinde Sadece 1 km’sine asfalt yapılmış#r. Yağmur yağar köy yolu çamur olur köye çıkılmaz, kar yağar yollar kapanır araçlar yolda batar kalır. Köy yolu tozdan dumandan geçilmez. Yangın çıkar i!aiye yolu olmadığından köye çıkamaz. Karda kışta acil hasta olur ambulans hasta almaya çıkamaz. Bu çekilen sıkın# Türkiye’de başka nerede vardır acaba. Yetkililerden laf değil icraat is"yoruz. Köyümüze yol asfal# yapılmasını is"yoruz.

Sayın Valimize ve Gerze Kaymakamımıza sesleniyoruz; 25 yıldan bu yana yapılmayan bu köy yoluna hizmet is"yoruz. Çakallı köyünün bitmeyen yolu ve bu köylünün bitmeyen çilesi ne zaman son bulacak#r?”

ÇAKALLI KÖYÜ MERKEZ MAHALLESİ SAKİNLERİ

GRİ DEVLET, RENGÂRENK SOKAKLAR

İ

lk olarak Beyoğlu’nun Fındıklı semtinde gerçekleştirilen ve ülke gündemine oturan merdivenlerin gökkuşağı renklerine boyanması Karadeniz’de de hayat buldu. Fındıklı’da geçtiğimiz günlerde Orman Mühendisi Hüseyin Çetinel tarafından gökkuşağı renklerine boyanan merdivenler, Beyoğlu Belediyesi tarafından gri renk ile örtülmüştü. Merdivenlerin gri renge boyanması sosyal medyada haber olunca ülke gündemine oturmuş, yazılı ve görsel medyada kendine yer bulmuştu. Beyoğlu Belediyesi ise yaşanan gelişmeler üzerine gece yarısı merdivenleri tekrar gökkuşağı renklerine boyamıştı. Orman Mühendisi Hüseyin Çetinel’in İstanbul’da başlatmış olduğu merdiven akımına Merzifon’dan da destek geldi. Merzifon’un Yokuşbaşı Caddesi Beyazıt Sokak’da bulunan merdivenler bir grup tarafından gökkuşağı renkleri ile boyandı. Yaşananlara karşı Merzifon Belediyesi’nin tutumu ise merak konusu oldu. Devlet; kendi politikalarında da gördüğümüz gibi tek tip kılık kıyafet, tek tip eğitim ve tek tip renklerle; ezberci, sorgulamayan, düşünce farklılıklarına karşı tek tip insanlık yaratmayı hedefliyor. Bu renklendirme ise; aslında artık betonarme yapılar arasında boğulmuş, düzensiz şehir planlamasının içine sıkışmış ve doğa renklerinden mahrum vatandaşlarımız ve dünya insanlığının; çevrelerinde özlediği renkleri, ağaçları, meyveleri, çiçekleri aramakta olduğunu gösteriyor.

G

Kasım 2013

HES KURUTTU

ölyaka’ya bağlı Bakacak Köyü’nde Aksu Deresi; Hes Projesi nedeni ile kaynak suları kurudu. Köylüler yaklaşık 3 yıldır su sıkıntısı çekerken, hastalıklar baş göstermeye başladı. Köylüler yaklaşık 3 kilometre uzaklıktan su taşımak zorunda kalıyor. Bakacak Köylüleri, Aksu Hidroelektrik Santrali Projesi nedeni ile 2010 yılından bu yana su sıkıntısı çekiyor. HES Projesi kapsamında yapılan tüneller nedeni ile kaynak ve yüzey suları kuruyunca köylüler susuz kaldı. Yaklaşık 3 yıldır devlet kurumlarına ve siyasilere dertlerini anlatmaya çalışan köylüler son çareyi yol kapatarak HES barajı inşaatında çalışan kamyonların geçişlerine izin vermemekte buldular.

Köylüler uzaklardan su taşıyor Köyde bulunan vatandaşlar ihtiyaçlarını karşılamak için yaklaşık 3 kilometre ileride bulunan bir depodan su taşımak zorunda kalıyor. 81 yaşında ki Emriye Akbulut , su istediklerini belirterek “Bizim suyumuz sürekli akıyordu. HES Projesi başladı ve sularımız akmaz oldu. Uzaktan su getirmek zorunda kalıyoruz. Hayvanlarımız ve biz susuz kaldık. Çamaşır, bulaşık yıkayamaz olduk. Banyo yapmakta dahi zorlanıyoruz. Fındık mevsiminde bizi susuz bıraktılar. Büyüklerimiz bizim su sorunumuzu çözsün” dedi. Köy imamları bile durmuyor Köyde susuzluk nedeni ile görev yapan imamlar dilekçe vererek başka yerlere gittiler. Şu anda görev yapan köy imamı da dilekçe vererek köyden ayrılmak istediğini bildirdi. Cemaatin ab-

A

dest almakta zorluk çektiğini belirten köy imamı Erdem Ovalı, “Geldiğim süreden bu yana büyük su sıkıntısı var. Gerektiği yerde plastik bidonlarla su taşıyorum, yetmiyor. Köyün şebeke suyu probleminin bir an önce giderilmesi gerekiyor. Birçok hoca bu sıkıntıdan dolayı köyde durmadı, gitti. Bende ayrılmak için dilekçe verdim. Camilerimize gelen cemaat abdest almakta dahi güçlük çekiyor. Su bir gün varsa üç gün yok” ifadelerini kullandı. Ürün yetiştiremiyoruz Su olmadığı için ürün yetiştiremediklerini söyleyen Cemalettin Çiçek isimli vatandaş, “Yolumuz yok, su sıkıntımız var. Balıkları-

mız gitti. Domates, mısır yetiştiremiyoruz. Su olmadığı için ürün alamıyoruz. Yetkililer, valimiz, kaymakamımız kim ilgilenecekse ilgilensin. Köyümüz mağdur. Yaşlı ninelerimiz su taşıyorlar.

Tankerden su içiyorlar. İşçilerimizin bir çoğu hasta oldu. Depolarda ki sular sağlıksız. Bu mağduriyetin giderilmesini istiyoruz. Defalarca dilekçe yazdık, hat döşendi ve köyde su akıyor biliniyor. Ama su akmıyor” şeklinde konuştu. Hayvanlar bile içmiyor Köylülerden Serkan Bal, taşıma su ile günlük ihtiyaçlarını karşıladıklarını belirterek “Kimse gelip bizimle ilgilenmiyor. Komşumuzda su alıyoruz. Çünkü benim depomda bulunan su kokuyor. Şimdi gelsin kaymakam, vali baksın. Bu depodan su içiliyorsa onlar içsinler. Birçok insan benim gibi ve insanların evinde su yok. Doğal ihtiyaçlarımızı karşılayamıyoruz. Taşıma su ile ihtiyaçlarımızı gidermeye çalışıyoruz” dedi. Fikri Coşkun isimli vatandaş ise suyu hayvanların bile zor içtiğini vurgulayarak “Birkaç kişinin suyu var. Diğer haneler ondan su alıyor. Zaten az su var. Depolar hijyenik değil. Depoların içi pislik ve yosun bağlamış. Vatandaş mecburen içiyor ama olmuyor. Hayvanlar bile depolardan gelen suları beğenmiyor” şeklinde konuştu.

Vali su sıkıntımız yok dedi Düzce Valisi Ali İhsan Su ise Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun Düzce ziyareti sırasında köylerde su sıkıntısı yaşamadıkları aktardı. Vatandaşların sikayetlerinin medyaya yansımasının ardından Vali Su’yun ne cevap vereceği merakla bekleniyor.

FATSA’ YA 300 YATAKLI HASTANE

rtan nüfusun ihtiyaçlarına daha hızlı cevap verebilmek, sağlık hizmet sunum kalitesini artırarak hasta memnuniyetini üst seviyeye çıkarmak amacıyla Fatsa Devlet Hastanesi yenileniyor. Modern mimarisi ile göz dolduracak olan hastanenin uzun zamandır ihalesinin yapılması bekleniyordu. Beklenen müjde Genel Sekreter Uzm. Dr. Hasan ÖZTÜRK tarafından verildi. Fatsa Devlet Hastanesi 300 yataklı yeni hizmet binası projesinin eksiklikleri tamamlanarak geçtiğimiz aylarda ihaleler Dairesi Başkanlığına havale edilmişti. Genel Sekreter ÖZTÜRK konu ile ilgili yaptığı açıklamada,

“Ordu halkına daha iyi hizmet sunabilmek için teknolojik gelişmelere paralel olarak birçok hastaneyi adeta 5 yıldızlı otel konforunda yeniden inşa etmeyi planlıyoruz. Uzun süredir Fatsa halkının he-

yecanla beklediği 300 yataklı Fatsa Devlet Hastanesi inşaatının ihalesini 30 Ekim 2013 tari-

hinde yapacaktır. Çağdaş sağlık hizmeti anlayışı ile yapımı tamamlanıp hizmete girecek olan hastane ile bölge halkı en modern sistemlerle tedavi edilecek. Bu aşamadan sonra da Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreterliği olarak, Ordu ilimize modern ve çağdaş hastaneler kazandırarak en üst düzeyde sağlık hizmeti sunma hedefini gerçekleştirme yönünde kararlılıkla yol almaya devam edeceğiz.” dedi.


Karadeniz’de Yaşamın Figürlere Yansıması: HORON

2013 Kasım

K

aradeniz insanını tek kelime ile ifade eden; horon olsa gerek. Yaşadıkları yer neresi olursa olsun, bir kemençe sesi duymaya görsünler. İşte o an devreye giren horon, duyguların ifadesi olur. Yaz aylarının nemli ve bunaltıcı sıcağı Karadeniz kentlerini çekilmez kılar. Yaylalar çağırır insanı. Kemençenin, tulumun ezgileri gelir de yüreğe oturur. Göç başlar yaylalara; festivallerde, şenliklerde kaynaşmanın, birlikte olmanın güzelliği vardır artık. Karadeniz dedin mi horon, horon dedin mi Karadeniz Uşağı gelir akla. Karadeniz’de yaşamın figürlere yansımasıdır horon. İlçeden ilçeye, köyden köye değişik figürler eklenerek zenginleşir. Türk’ü, Laz’ı, Hemşin’i, Rum’u, Gürcü’sü kendini katar horona ve geleceğe aktarır. Horon: Arkaik Helence, dans ve oyun anlamına gelmekte. Bölgedeki etnik dillere göre; ‘horon’, foron, horun, foran, oran, herom, horun, korun, xorema, goromi gibi değişik isimler alır. Ama hepsi de aslında aynı şeyi; neşeyi, kıvraklığı, cesurluğu, yaşamı ve doğayı ifade eder. Horona ses veren çalgı da bu zenginliğin yansımasıdır. Genelde kemençe, tulum, davul-zurna, kaval bazen de akordeon horona katılır. Çalgı olmasa

da horon oynar Karadenizli. Çaykara’nın yüksek yörelerinde baragas (sohbet) gecelerinde kadınlar türküler eşliğinde yada sözsüz ses katarak coşarlar horona.Daracık yayla yollarında,balıkçı teknelerinde,fındık ve çay bahçelerinde Karadenizlinin ayağını bastığı her yer horon alanıdır; yeter ki neşe, mutluluk bir de keyif olsun. Açılın geri geri Olsun bir horon yeri Oynasın da söylesin Goğraka ferikleri Horona bir çağrıdır maniler.Onlar olmadan olmaz.Horonu ateşleyen,kızıştıran, dertleri,aşkları,sevgileri,dargınlıkları,si temleri anlatmanın adıdır. Kemençemin telleri Gezer gurbet elleri Ne vakit saracağım O incecik belleri Yaşam figürlerdedir. Karadeniz'in heybetli dağlarının yeşili kucaklamasını,toprağın bellenmesini,balıkların çırpınışını,ne zaman coşacağı belli olmayan denizini anlatır.Horonun vazgeçilmez enstrümanıdır kemençe.Horon her yerde oynanır da kemençe her yerde çalınmaz mı ? Oysa dalgalı bir denizde bile kolaylıkla kemençe çalabilirsiniz.

Sayfa 7

Karadeniz halklar mozaiğidir. Ezgilerdeki, figürlerdeki farklılıklar karmaşıklık değil zenginliktir. Kimliğin simgesidir halklara dair. Dağlarda, yaylalarda, sahil boylarındaki şenliklerde el ele tutuşarak oynarız,horonu,barı,halayı.Rizelinin,Artvinlinin tulumu,davul-zurnası,akordeonu zevkle dinlenir Trabzon'da.Kaval sesini yüksek yaylalarda alıp sahilde duygulanır Giresunlu.Kemençeyi hep sevmiştir tüm Karadeniz kentleri. Horon oynamak ciddi bir iştir. Halkayı bozmadan, figürleri şaşırmadan oynanmalıdır; bunun için sıra yada halka oluşturularak oynanan horonda belirli bir yönetici vardır.Çavuş,oyuncu başı denilen bu kişiler özellikle yayla şenliklerinde çok kalabalık toplulukları yönlendirmek için ellerinde değnek,yanlış oynayanların ayaklarını düzeltir;horonun bozulmasına müsaade dahi etmez.Çeşitli komutlarla oyunun bölümlerine geçilmesini sağlar.Kemençeci ise müziğin ritmi,manilerin anlattıkları ile ve çeşitli komutlarla yönlendirir oyuncuları.Her horoncu her kemençeci ile oynamadığı gibi her kemençeci de her horon oynayana çalmaz.Bir bütündür horoncu ve kemençeci.Ayak ve kol hareketleri,dizlerin dönüşleri ezgilerin

kıvraklığında anlam bulur. Genelde kızlı erkekli oynansa da sadece kızların yada erkeklerin oynadığı horonlar da vardır.Örneğin kadınların oynadığı oyunlardaki figürlerde çömelmeye yer verilmez.Bu oyunlar ''düz horon'',''kız horonu'',''kadın horonu'' şeklinde adlandırılır.Fakat çoğunlukla karma oynanır.Örneğin''Sürmene sallaması'',''horon kurma''ve ''düz horon'' gibi horonlarda erkekle kadın el eledir.Ayrıca eşler ve akrabaların birlilikte oynadığı ''rahat horon'',''alaca horon'' isimli oyunlarda vardır. Horonun kalabalık oynandığı düşünülse de iki kişiyle oynanan oyunlar da vardır. Trabzon'da ''Bıçak horonu''nda iki erkek, ''Sürmene sallaması''nda iki kadın öne çıkarak oynar.Her figürün bir anlamı,bir hikayesi vardır.Bıçak horonu ıssız dağlarda yaşayan Karadeniz insanın eşkıya dolu yörede bıçağı ustaca kullanmasının ispatıdır sanki.Sürmene Sallamasında kızlar kıvrak,alımlı,biraz da serttir.

Horon belli bir sıra takip edilerek oynanır.Buna oyun faslı denir.Her yörenin kendine has oyununa başlangıç figürü denir. Bu Trabzon'da ''oyun

1920'li yılların başında bölgeden göç edenler tarafından farklı isimler adı altında oynanmaktadır. Zaten her yıl Ağustos ayında bölgeyi ziyarete ge-

kurma'',Artvin'de''ağırbar''dır. Horon başının işareti ile oyunun en coşkulu bölümü olan aşağı alma veya düşme adı verilen bölümlere geçilir. Oyunlarda parmaklardan tutma, titreme, diz kırma, sağa sola dönme, öne eğme, ellerini aşağıya indirme, çömelme, sürtme, tepinerek çökme ve yürüyerek yapılan belli başlı figürler vardır. Hepsi yukarıda belirttiğimiz gibi Karadeniz insanının yaşama savaşını temsil eder. Horon aynı coğrafyayı paylaşan halkların yaşamındaki etkileşimleri de yansıtır. Örneğin, Giresun kıyı kesimlerinde horon ve karşılama oynanırken Kelkit Havzası'nın iç kesimlerinde (Alucra ve Şebinkarahisar'da)oynanan oyunlar ise Sivas ve Erzurum'a yakın yerlerde barın etkisi ile yerini halaya bırakır. Erzurum'a yakın yerlerde barın etkisi, Bayburt ve Kelkit, Şiran yörelerinde bu benzerlik halayın etkisi şeklinde görülür. Horonun kaynağını Cenevizlilere, Yunanlılara ve Orta Asya Türklerine dayandıran çeşitli görüşler vardır. Burada şunu belirtmemiz gerekir ki; horonda bölge halkının kimliği ile çalgılarının uyumu bölgenin kendine has

lenler bölge insanı ile Tonya'da, Maçka'da, Çaykara ve benzeri yerlerde horon oynamaktadırlar. Figürlerinde ise çok az farklar vardır.

tarihinden gelen özellikler arz ediyor. Antik çağlarda Pontos adı ile bilinen bölgede horonda Pontos Dansı olarak geçiyor. İsmet Eyüboğlu bir eserinde horon için''öyle ise neden Orta Asya Türkleri horon oynamıyor? diye sorar. Yunanistan'da oynanan horon ise

HER KEMENÇENİN BİR ÖYKÜSÜ VAR

Karadeniz enstrümanları içerisinde en çok öne çıkan kemençe olmuştur. Ardıç, erik ve dut ağacından oyularak yapılan kemençe üç telden oluşuyor. Bu enstrümanın oluşumuna dair rivayetler çoktur. Zamanın birinde Rize'de bir delikanlı bir kıza aşık olur. Ne hikmetse aşıklar bir araya gelemezler. Bir gün ormana kaçarlar. Ancak aileleri peşlerini bırakmaz. Aşıklar da ''bizi bunların ellerinden kurtar Allah'ım, dal olup bölüşelim söz olup söyleşelim'' diye dua ederler. Duaları kabul olan sevgililerden efsaneye göre erkek selvi, kız limon ağacı olur. Limon ağacından kemençe, selviden de kemençenin yayı yapılır. Bunlar bir araya gelip saz olup söyleşirler. Her kemençeci gibi kemençe üzerine sohbet ettiğimiz Cemal Berber'in de öyküsü var. Oflu olan Cemal kendi köylerinde bir kızı sevmiş;kızı görmek içinde mahallede yapılan kına gecesine gider.Sevdalısı ile göz gözedir artık Cemal.Ancak Cemal'i gören kemençeci''burada benden başka erkek bulunmaz''deyip onu dışarı attırır.Bu olaya çok içerlenen Cemal kemençe çalmayı öğreneceğine dair yemin eder.O gün bugündür kemençesini elinden bırakmaz. Bir başka hikaye ise çok sevdalısı olduğunu anlatır. Meşhur Koryanalı Hüseyin diye bir kemençeci varmış sesi de çalışı da güzelmiş. Her gittiği yerde peşine kadınlar takılıp gidermiş.Bir iki üç...gelgit zaman Hüseyin'in altı tane karısı olmuş.Evde yiyecek bir şey yok sofra bomboş...Dayanamamış Koryanalı Hüseyin, masaya koyu vermiş kemençeyi.'' Aha bunun peşinden geldiniz alın yiyin.''


Sayfa 8

KARADENİZE ÖZGÜ Ş İ FA L I B İ T K İ L E R VE FAY D A L A R I

YEŞİL ÇAY: Çeşitli kanser türlerinde ve kalp

hastalıklarında koruyucu etkisi vardır. Metabolizmayı canlandırdığı için özellikle diyet programlarında çok etkili olup, yağların yakılmasına yardımcı olur. Zihinsel ve bedensel performansı arttırır. Kolesterolü azaltır, damarları güçlendirici etkisi vardır. Cildi güzelleştirici ve koruyu özellikleri vardır. Yemeklerden sonra rezeneyle beraber içilirse sindirime yardımcı olur. İçerisinde bulunan antioksidan maddelerin Alzheimer’e neden olan etkenleri ortadan kaldırdığı da biliniyor. İçeriğinde bulunan florür sayesinde diş çürümelerini önler. SİYAH ÇAY: Yeni demlenmiş taze çay içmek (fazla içmemek şartıyla) uyku kaçırıcı özelliği vardır, sinirleri teskin eder, idrar söktürür, iştah açar, nefes darlığına faydası vardır, susuzluğu giderir, bedeni ve zihni yorgunluğu giderir, mide tembelliğini giderir, ishal ve dizanteriyi keser, damar kireçlenmesini önler, kan kanserine faydalıdır, kalbi güçlendirir, damar sertliğine faydalıdır, guatr, nefrit, kolera ve bağırsak hastalıklarında koruyucu ve tedavi edici etkisi vardır. NOT: Günde 5-6 bardaktan fazla çay içmeyiniz, bayat çay kesinlikle içmeyiniz. Fazla içilen (özellikle demli) çay, mide yanması, uykusuzluk, sinir zafiyeti, kabızlık, tansiyon ve el-ayak titremesi yapar. Çayı zararlarının telafisi için mutlaka çaya bir-iki damla limon sıkınız. MISIR PÜSKÜLÜ: Önemli bir idrar söktürücüdür. Ödem dışında idrar yolu enfeksiyonlarında yararlıdır. Sinirleri yatıştırıcı olarak da kullanılır. Alalık ve Vitiligo da etkilidir. Birkaç dakika kaynatılıp, birkaç dakika demlenmesi yeterlidir. Mısır püskülü, maydanoz ile beraber kaynatılıp balla tatlandırılarak içilmeye devam edilirse böbrek kumlarını döker. LAHANA: Çiğ olarak yenilen lahana göğsü yumuşatır, öksürüğü söktürür. Sindirimi kolaydır. Kanı temizler, bol alyuvar yapımını sağladığı için kansızlığa birebirdir. Lahananın tabii hali ve yaprakları itibariyle mide ve bağırsak kanserlerine ve kemoterapi ve radyoterapiden sonra kür olarak kullanılması halinde bedende biriken toksinlerin atılmasına yardımcı olur. Sarılık ve safra kesesi hastalıklarına iyi gelir. Bolca taze lahana yemek ses kısıklığına iyi gelir. Şeker ve romatizma hastaları için de çok faydalı olduğu bilinen lahana, bol arsenik, kükürt ve vitaminleri ile kanı temizleyip cildi güzelleştirir. Bol idrar söktürür, vücuttaki suyu ve zehirli maddeleri idrarla dışarı atar. Sadece lahana çeşitlerinde bulunan U vitamini, mide ve bağırsakların iç yüzeyini korur ve oralardaki yaraların iyileşmesini sağlar. Mide ülseri, reflü ve gaz oluşumunu engellemek için iki yumruk büyüklüğünde patatesle beraber yarım kilo tabii lahana çiğ olarak suyu sıkılır ve her sabah aç karnına iki bardak yudum yudum içilir, üç hafta devam edilir. (Bu süre zarfında hayvansal ve konsantre gıdalar tüketilmez. Denenmiş ve tecrübe edilmiştir.) Yaşlanmayı önleyici ve kalp krizine karşı koruyan bir mineral kabul edilen selenyum kaynağıdır. Zayıflama ve selülit giderme kürü uygulaması için, lahananın tabii yeşilimsi ana yapraklarından beş adet iki avuç büyüklüğünde olanları, bir litre suda yaklaşık 5-7 dakika haşlanır, bu su aç karnına gün içerisinde tüketilir, üç ay (üç hafta tamamlanınca bir hafta ara verilip ardından üç haftalık kür yine uygulanır) devam edilir. Bağırsak ve mide kanseri için, mevsiminde, tabii ortamda yetiştirilmiş büyük yapraklı lahanaların haşlanarak kür halinde üç hafta boyunca içilmesi, kürler arasında bir hafta ara verilmesi önerilir. Karalahana kaynatılıp balla tatlandırılarak içilirse anne sütünü arttırır. Lahana suyu buruna çekilirse burun tıkanıklıklarını geçirir, baş ağrılarına faydalıdır. NOT: Guatr hastası olanlar lahanayı çok fazla tüketmemelidir.

İKİNCİ TAŞ OCAĞI YOL KESTİRDİ

Kasım 2013

Tokat'ın Reşadiye ilçesinde bağlı Yolüstü beldesi sakinleri; belde sınırları içerisinde yapılması planlanan taş ocağını protesto ederek Reşadiye-Başçiftlik yolunu iki saat ulaşıma kapattı. Reşadiye ilçesine 10 kilometre uzaklıkta bulunan ve 2010 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından turizm beldesi ilan edilen, Yolüstü beldesi sınırları içerisinde bulunan Er Tepesi'ne özel bir firma tarafından taş ocağı kurulmak üzere yaklaşık bir ay önce çalışma başlatıldı.Belde sakinleri bölgeye ikinci taş ocağı yapılacağını öğrenince, yaklaşık 700 kişi, Er Tepesi mevkisinde kurulacak taş ocağı için açılan yolun bulunduğu bölgeye geldi. Ellerinde sopa bulunan kadınlar, buradan araçların geçişine izin vermedi. Kadınlara erkekler de destek

verdi. Belde sakinleri adına konuşan Yolüstü Belediye Başkanı Talip Çetin, beldenin 2010 yılında Termal turizm merkezi ilan edildiğini, böyle yerlerde taş ocaklarına izin verilmediğini söyledi. Er Tepesi'nde 3 bin 300 metre uzunluğunda, 280 metre derinlili-

ğinde müthiş bir kanyon bulunduğunu dile getiren Çetin, ” Yan tarafta bir ocak var. O ocaktan dolayı tüm arazi ekilemeyen, hayvanların otlayamadığı, suların tahrip olduğu bir alana dönüştü. Vatandaş bunu görünce ikinci bir yer açılmasına müsaade etmiyor" diye konuştu.

VATANDAŞIN ÇÖP İSYANI

H

ava sıcaklıklarının artması nedeniyle bunalan vatandaşlar, çöplerin neden olduğu kötü koku ve sineklerden şikayetçi. Ara sokaklara Düzce Belediyesi tarafından yerleştirilen çöp konteynerleri vatandaşa yetersiz geliyor. Sabah saatlerinde ekip ler tarafından toplanmaya başlanan çöpler, gün içinde konteynerlerin yetersiz kalması nedeniyle dolup taşıyor. Bazı vatandaşlar ise çöpleri sokaklara bırakınca, sıcak havadan kokan çöpler insanları rahatsız ediyor. Rahatsızlıklarını dile getiren vatandaşlar, “Belediye ekipleri en azından yaz aylarında gün içinde Rize’nin İkizdere Vadisi’nde yapılacak HES’lere karşı çöpleri birkaç kez toplamalılar. Konteynerler insançıkan köylülere de ‘HES soruşturması’ açıldı Rize’nin İkizdere lara yetmiyor. Onlar da çöplerini dışarı bırakıyorlar. Vadisi’nde yapılacak HES’lere karşı çıkan köylülere de ‘HES soruşturması’ açıldı. İkizdere Vadisi’nin Şimşirli Köyü’nde HES ya- Sıcak havada çöpler hem kokuyor hem de sineklerin olmasına sebep oluyor. Ayrıca sokak köpekleri de pılmasını istemeyen köylülerden 42’si hakkında soruşturma çöpleri karıştırarak dağıtıyor. Belediye bu duruma açıldığı öğrenildi. Şimşirli Köyü sınırları içerisinde yapılması planlanan HES projesine karşı çıkan köylüler, projenin yapılaçözüm cağı alanda defalarca toplanarak tepkilerini dile getirmiş, yürübulsun” yüş düzenleyerek basın açıklaması yapmıştı. Yaptıkları diyor. eylemlerde, köylerinde HES yapılmasını istemediklerini dile geKaldırımtiren yüzlerce köylü, eylemleri sırasında Rize-Erzurum arasınları sürekli daki ulaşımın sağlandığı karayolunu bir süreliğine ulaşıma yenilekapatmış, eylem sonrasında da yolda bekleyen sürücülerden meyi fazdestek almışlardı. lasıyla 42 KÖYLÜYE SORUŞTURMA başaran Yaşanan gelişmelerin ardından yaklaşık bir ay gibi bir süre geç- belediye, mesinden sonra İkizdere Cumhuriyet Savcılığının, Şimşirli Köbu koyü’nde yaşanan HES protestoları nedeniyle köylülerden 42’si nuda çok hakkında soruşturma başlattığı öğrenildi.Hakkında soruşturma yetersiz. başlatılan 42 köylüden birçoğu hakkında gözaltı kararı alındığı Bu soruöğrenilirken Şimşirli’deki HES protestosuna katılan köylülerden nun çö42’sinin, ‘Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet’, zümü için ‘Mala zarar verme’, ‘İş ve çalışma hürriyetinin ihlali’ ve ‘İşyeri belki de dokunulmazlığının ihlali’ suçlamalarıyla suçlandığı öğrenildi. belediye “İddia edildiği gibi ne mala, ne iş makinalarına, ne işyerine zara- başkarımız, ne de çalışma hürriyetini kısıtlama gibi bir eylemimiz olnına değil madı. Birileri bu tür baskı ve yıldırmalarla HES’lere karşı de yakınlarına veya ailesinden birilerine seslenip, verdiğimiz mücadelenin önünü keseceklerini zannediyor. konteyner şirketi açmasını istemek daha mantıklı Yanıldıklarını görecekler” dedi. olacak !..

KÖYLÜLERE HES GÖZALTISI

ÇORUM DA ŞEHRE OKUMAYA GELEN ÖĞRENCİLER İÇİN AÇTIKLARI SÖZDE EVLER Geçtiğimiz günlerde açılışı gerçekleştirilen Çorum Ülkü evleri, şu an itibari ile 6 adet daha ülkü evinin açılışını gerçekleştirmiş olup; yıl sonuna kadar bunu 9 'a çıkarmak ve 2014 yılından itibaren de bu girişimi öğrenci yurduna dönüştürmek gibi bir hedef açıklamıştır. Bu girişimleri cemaatin işleyişine benzetmek çok da yanlış olmaz. Bu; üniversite okumayı gittikçe zorlaştıran kapitalist sistemden (maddi açıdan) yararlanarak öğrencileri kullanmanın bir yoludur. Parası olmayan öğrenciler

ya cemaate ya da Çorum’da olacağı gibi ülkü evlerine sığınarak kullanılmayı kabul etmek zorunda bırakılıyor. Peki, bu evlerde neler yapılacak? Tahmin etmek çok da zor değil. Herkesin bildiği şeyler zaten. Liseden yeni çıkan bireylerin vatan, toprak, Türklük duygularını kullanmak gibi beyinleri kirletmenin birçok yolu zaten bu sistemin içerisinde mevcut. Bu evlerde, bu yozlaşmayı kolaylaştırmak ve geliştirmek için iyi bir fırsat yaratmış durumdalar. Gençlere milliyetçiliği, faşistliği aşılamak için bu kirli düzende insan olmak-

tan daha da uzaklaştırılacakları evler kurulmuştur. Vatanını seven ama üstündeki insanları sevmeyen yani TürkSünni harici kimseyi istemeyen, sahte bir vatan sevgisiyle yıllardır vatan hainliği yapan ülkücülük batağına sürükleneceklerdir. Çorum, tarihinde de olduğu gibi bugün de devrimci özelliklere sahiptir ve bu tarz oluşumları elbet yok edecektir. Devrimciler burada her zaman vardı ve her zaman da olmaya devam edecektir.


OY CİHAN BİZUM CİHAN

2013 Kasım

C

ihan Alptekin,1947 yılında Ri-

ze'nin Ardeşen ilçesi Yeniyol Köyü'nde doğdu. 1968..1972 yılları arasında gençlik örgütlenmeleri içinde etkin rol aldı. O dönemde yürütülen anti-emperyalist kampanyaların hem örgütleyicisi hem de eylem adamı olarak 68 kuşağının önde gelen liderlerinden biri oldu.Bir çok kez gözaltına alındı,tutuklandı. Ancak yüreği halk ve yurt sevgisiyle atan Cihan'nın yaşamı Kızıldere'de sona erdi. 1967-1968 yıllarının devrimci eylemliliği daha çok akademik-demokratik yanı ağır basan öğrenci gençlik hareketleriyle sınırlıydı. Ancak 1967-68 yıllarında dünyada esen emperyalist mücadelelerden hız alan Türkiye gençliği, hem akademik-demokratik hem de siyasal mücadele de büyük bir kitlesellik kazandı. 1960-70 yıllarında öğrenci gençlik hareketinin politik yanı daha öne çıktı. Gençlik yığınları artık yeni sloganlarla, yeni taleplerle sokaklara döküldü. Anti-emperyalist bilinç gençliğin ellerinde tüm Türkiye'ye yayıldı.Anti-amerikancı mücadelelerle gençlik hem nicelik hem

de nitelik olarak büyüdü. 1968 yılında, Hukuk Fakültesi öğrencisi olan Cihan Alptekin'de dönemin bir çok gençlik örgütlenmeleri içinde yer aldı. Şubat 1968'de Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF)'nun eylemsizliğini eleştiren ve Türk Milli Talebe Federasyonu(TMTF) olayları sonrasında polis ve faşistlerle çıkan çatışmalarda militanlaşmış bir öğrenci grubun önderlerinden biri de Cihan Alptekin'dir. Bu dönemin önde gelen anti-emperyalist eylemlerinden biri de 15 temmuz 1968 günü, İstanbul'da bulunan Amerikan 6. Filosu'nun öğrenciler tarafından protesto edilmesidir. Cihan Alptekin ve arkadaşları aynı günün akşamı, Amerikan bayrağını yarıya indirmek, Amerika'lı subayların üzerine boya fırlatmak ve yollara Filo'yu protesto eden yazılar yazma iddiası ile, şüpheli görülerek kısa süreli bir gözaltı yaşar. Ekim 1968'de içlerinde, Cihan Alptekin'inde bulunduğu bir militan grup, amacı, ''Türkiye'de devrimci düşünceyi ve eylemi yaşatmak ve yaymak'' olan Devrimci Öğrenciler Birliği(DÖB)'ü kurar. Cihan Alptekin 24 Kasım 1968'de ilk olağan kongresini yapan Demokratik Devrim Derneği'nin MYK yedek üyeliğine seçilir. 27 Aralık 1968 cuma günü sabahın erken saatlerinden itibaren İstanbul Üniversitesini tamamen denetim altında bulunduran,kapılarda barikat kuran emniyet güçleri, üniversiteye kimseyi sokmaz. Çok sayıda sivil polis ise çevreyi dolaşarak, işgalci olarak bilinen öğrencileri toplamaya çalışır. Cihan Alptekin'de gözaltına alınır. Sorgusundan sonra serbest bırakılır. 16 Şubat 1969 pazar günü, 76 devrimci kuruluşun desteklediği ''Emperyalizme ve sömürüye karşı işçi yürüyüşü'' yapılırken, daha önceden birçok zincir, sopa, silah gibi saldırı araçlarıyla kuşanmış olan gericiler, Taksim Meyda'nında yasal miting yapan devrimcilere saldırır. Bu saldırılarda 2 kişi ölür,yüzlerce insan yaralanır. Dönemin İçişleri Bakanı Sükan'a göre,''Kanlı Pazar'' olaylarının suçluları olarak gösterilen 48 kişiden biri de Cihan Alptekin'dir Cihan, 68 kuşağının ve yeni Türkiye gençliğinin sembolü olan Deniz Gezmiş'le çok yakın arkadaştır. Espirili bir kişiliği olan Deniz, Cihan'ın Karadeniz şivesini taklit ederek onunla konuşmaktan ve ona takılmaktan çok hoşlanırdı. 1969 yılının Haziran ayı sonlarında Deniz, Cihan ve Yusuf küpeli'ninde içinde bulunduğu bir grup Filistine gider.Filistin Demokratik Halk

Sayfa 9

Kurtuluş Cephesi (FDHKC)'nin yöneticileriyle tanışır. İncelemelerde bulunup, Filistin sorunu,savaşını, FDHKC'nin amacı vb. konular hakkında bilgi alırlar. Gerilla eğitimlerine katılarak, silah kullanmasını, silah nasıl sökülüp takıldığını, bakımını ve korumasını öğrenirler. Aynı yılın Ağustos ayında Türkiye'ye dönerler. Filistin'den gelen grubun kafasında Halk Savaşı iyice şekillenmiştir. Silahlı savaşa kadro ve para konusunda destek sağlayabilmek amacıyla öğrenci birliklerine el atarlar. Bu arada 1969 yılının Ekim ayında FKFDEv/henç kongresi oluşmuş, TDGF İstanbul bölge kurulu başkanlığına Cihan Alptekin seçilmiştir. O dönem Türkiye'de her şey çok hızlı gelişiyordu. Cihan Alptekin , Deniz Deniz Gezmiş gibi önderler, egemenleri çok rahatsız etmeye başlamışlardı. Değişik öğrenci olayları sonucunda Sağmalcılar Cezaevi'nde biraraya gelen TDGF İstanbul Bölge Yürütme Kurulu Başkanı Cihan Alptekin, sekreteri Ömer Güven daha sonra Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO) kareketine katılan İbrahim Öztaş ile Rıfkı Ertuğrul ve Deniz Gezmiş'in ortak kaleme alıp imzaladığı TDGF'nin yayın organı İleri'de yayınlanan yazı bir bildirge özelliği taşımaktadır. Kısaca bildirgede: ''1968'den beri yoğunlaşan gençlik eylemleri bu yıl nitelik bakımından büyük bir değişime uğrayarak yeni bir döneme girmiştir.Profesyonel devrimci kadroları yetişmiş, emperyalizme karşı dövüşen dünya halkları ile organik bağlar kurulmuş en önemlisi militan örgütlenmeye doğru ilk adım atılmıştır. Bunlar yeni dönemin olumlu gelişmeleri.Buna karşılık Amerikan emperyalizmi-işbirlikçi sermaye,feodal mütegallibe üçlüsü devrimcileri silahla susturmaya yönelmişler, hapishaneler hiçbir dönemde olmayan bir sayıda devrimci ile dolmuş ve kendilerine devrimci adı veren bir takım pasifist entellektüel eğilimler saflarımızda bozguncu çalışmalara girişmişlerdir. Önümüzdeki dönem karşı-devrimin silahlı saldırısını artıracağı,egemen sınıfların faşist yöntemlere başvuracağı dönemdir.Her dönem politik çizgisi bu tutarlı bir askeri çizgi ile birleşmedikçe başarıya ulaşamaz'' denir. Cihan Alptekin ve Deniz Gezmiş tutuklu bulundukları Sağmalcılar Cezaevi'nden 10 Haziran 1970 çarşamba günü Bursa Cezaevin'e gönderilir. Cihan ve Deniz 18 Eylül 1970 cuma günü ise cezaevinden tahliye edilir. İstanbul devrimci gençlik hareketleri liderlerinden Deniz Gezmiş,Cihan Alptekin; Ankara Gençlik Liderlerinden Hüseyin İnan ile Ömer Ayna'nın içinde bulunduğu grup Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO)'yu kurar. 12 Mart 1971 cuma günü, kuvvet komutanlarının verdiği muhtıra üzerine,dönemin Başbakanı Süleyman Demirel ve hükümet üyeleri istifa eder. Yoğun gözaltılar,baskılar,işkenceler v tutuklamalar birbiri ardına gelir. Faşist darbeden kısa bir süre önce, THKO'nun önderlerinden Deniz Gezmiş,Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan yakalanır. 31 Mart 1971'de ise THKO'nun önderlerinden Sinan Cemgil ve arkadaşlarının öldürülmesi üzerine Cihan Alptekin ve Tayfun Cinemre motosikletlerle İstanbul'un dışına çıkar. Tekirdağ'da yakalanırlar. Bu dönem THKP-C'li önderlerden Mahir Çayan,Ulaş Bardakçı ve Ziya Yılmaz'da Selimiye Askeri Cezaevi'nde tutukludur. Kartal Maltepe Askeri Cezaevi'nde bulunan Cihan Alptekin'in yüreği,yoldaşları Deniz Gezmiş,Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan'nın idam edilmelerini önlemek için çarpmaktadır. Acaba,yoldaşlarımı idam sehpasından nasıl kurtarabilirim diye düşünüp,planlar yapmaya başlar. Onların idamını önleyebilecek eylemleri gerçekleştirmek için,öncelikle kendisinin cezaevinden kaçma sının gerektiğini bilmektedir.

Hemen tünel kazmaya başlar. Tünel kazma işinde Cihan'la birlikte yakalanan Mühendis Tayfun'un bilgi ve birikimlerinden yararlanırlar. Tünel kazma işinin tamamlanmasına çok az bir süre kaldığı an, Mahir ve arkadaşları bu cezaevine sevkedilir. THKO ve THKP-C 'liler arasında Denizlerin idam edilmesini engellemek için bir eylem gündeme gelir. 29 Kasım 1971 tarihinde tünelden ilk çıkan Cihan'dır. Ardından Mahir,Ulaş,Ömer,Ziya ve Necati Sağır tünelden çıkar.Firar grubu, askeri araziden nöbetçilere görünmeden geçerek özgürlüğü yaklar. Cihan,Ömer ve Mahir'lerle aynı evde kalır. Ancak, Cihan ve Ömer, İstanbul'da THKO'dan kişilerle temas imkanı bulamama ve Ankara'da bu olanağa daha fazla sahip olup eylemler yürütebileceklerini düşünmeleri nedeniyle Ankara'ya gitmeye karar verir. Cihan ve Ömer, 14 Ocak 1972 cuma günü,ağzı çakılı iki ayrı sandık içerisinde Ertan Saruhan'la birlikte , Skoda marka bir kamyonetle Ankara'ya hareket eder.Ertesi gün Ankara'ya varırlar. O zamana kadar İstanbul'dan ayrılmayı istemeyen Mahir ile Avrupa'ya gitmeyi kabul eden Ertuğrul Kürkçü, Ankara'da olmasına rağmen Cihanlarla olmayı birinci plana alır. Cihan ve Ömer'in Ankra'ya gidişinden 16 gün sonra 31 Ocak 1972 pazartesi günü sabahı Mahir Çayan'da yine aynı Skoda kamyonetin arkasında, ağzı kapalı bir sandığın içerisinde, Ankara'ya götürülür.Mahir, Cihan ve Ömer; Ankara'da denizlerin idamını önlemek için eylem yaparken onlara,nezaret etmek ve daha sonrada Fatsa'da Ziya Yılmaz İle buluşmak istediğini söyler. O ara 12 Mart Faşist Cuntası 5 Şubat 1972 cumartesi günü Ömer ve Cihan'a yardımcı olan THKO'lu 14 kişiyi Ankara'da yakalar.Bunun üzerine Mahir,Cihan ve Ömer'i yakalan THKO'luların hiç bilinmedikleri başka bir yere götürülmesini sağlar. Bu evde Cihan ve Mahir,Denizler için yapılacak eylem planları üzerine tartışırlar. Cihan bir elçinin kaçırılmasını önerirken,Mahir'de bu iş için, idamların meclisten senatoya geçtiği anın uygun olduğunu, bu amaçla Adalet Partisi genel Başkanı S. Demirel'in önemli olduğunu, onun kaçırılmasını vb. pek çok şeyi halledeceğini söyler. Görüşmeler olumlu bir havada geçer. Eylemler için gerekli silahlar temin edilir. Bu arada,Denizler'in idam kararları Mecliste kabul edilerek senatoya gönderilmiştir.Ankara'daki yoğun baskı ve gözaltılar, Denizler için yapılabilecek eylemlerin yaşama geçirilmesinde önemli bir sorun teşkil etmektedir. Cihan'lar için hareket alanı Ankara'da iyice daralmaktadır. Artık, Ankara'da bulunmanın fazla bir anlamı kalmamaktadır. Cihan,Mahir,Ertuğrul ve Ömer,Ziya Yılmaz'ın yeğeni Hasan Pekbüyük'ün kullandığı ma-

karna yüklü bir kamyonlai makarna çıvallarının arasına gizlenere, 18 Mart 1972 günü, akşam saatlerinde Ünye’ye gelirler. İlk önce, Fatsa Yapraklı Köyünde Mehmet Atasoy’un evine yerleşir. THKO ve THKP-C’li grubun eline Fatsa’ya yerleştikten sonra , İstanbul ve Aankara’da sahip olmadıkları kadar elverişli bir imkan geçer. O da, varlığı daha önceden bilinen ve belirlenmiş olan NATO dinlenme üssünde görevli İngiliz Personeli’dir. Kısa bir durum muhasebesinin ardından, CHP’nin Debizlerin idam cezasının yerine getirilmesine ilişkin TBMM kararına, Anayasa Mahkemesinde yaptığı itirazın sonucunun belirlenmesi ve idamlarının yerine getirilmesinin engellenmesine karar verilir. Ancak bu kararın yerine getirilmesi için gerekli bilgi, araç, ba-

rınma olanakları ve sağlıklı sağlıklı ilişkilerden yoksundurlar. Artık yerlerinin devlet güçlerinin bilgisi içine girip girmediğinden hiçbir zaman emin olamayan Cihanlar, arkadaşlarının idamlarını engelleyemeden yakalanmak ya da her türlü riski göze alarak harekete geçmek zorundadırlar. 25 Mart 1972 gecesi İngilizleri kaçırma girişimi çevrenin kalabalık olmasından dolayı gerçekleşemez. 26 Mart 1972 tarihinde, devlet güçleri kalabalık komando birliği, özel görevliler ve polis birlikleri Ankara’dan elde ettikleri bilgileri değerlendirerek, Ünye’deki bağlantı noktalarını ele geçirmek ve aranmakta olan THKO ve THKP-C militanlarını yakalamak üzere Fatsa’yı ablukaya alır. Terzi Fikri Sönmez ve çırağının gözaltında işkancede olduğunu öğrenir öğrenmez, 3 ingiliz personel, onların arabalarıyla Cihanlar tarafından kaçırılır. Planın bundan sonraki bölümünde Kızıldere’de bulunan Ömer Ayna, Saffet Alp, S. Kazım Özdoğru ve Selahattin Kurt’la buluşma vardır. Cihan ve arkadaşları yanlarına aldıkları rehinelerle yola koyulurlar. Kızıldere’ye yaklaştıkları bir mevkide Ertan Saruhan ve Nihat Yılmaz’dan ayrılan grup, Kızıldere’ye yönelir. 27 Mart 1972 gecesi İngilizlerle birlikte Kızıldere Köyü muhtarının evine ulaşılır. Bu arada Fatsa’yı abluka altına alan devlet güçleri, bölük-pörçük bilgileri buraya getirerek , Cihanların izini sürmeye devam eder. İngilizlere ait aracın tekerlek izleri vb. bulgular, onları, Kızıldere Köyü’ne ulaştırır. 30 Mart günü sabah saat 05’de bilgi edinmek için, muhtarın evine gelen jandarmalara; muhtar önceden hazırladığı ihbar mektubunu vererek, arananların evinde kaldığını bildirir. Evin ve köyün sarılması üzerine evde sıkışıp kalan THKO ve THKP-C’liler teslim olmamayı, taleplerine olumlu karşılık verilmez ve üzerlerine ateş açılırsa, İngiliz rehineleri, ültümatomda belirtildiği biçimde öldürerek souna kadar çarğışmayı kararlaştırırlar. ‘’Teslim ol’’ çağrılarını reddederler. Devlet güçlerinin, Cihanların, Mahirlerin taleplerine ateş açarak karşı koyması sonucunda, tüm devrimciler sınıfsız-sömürüsüz, özgür ve kardeşçe yaşanacak dünya özleminin o günkü bedelini kahramanca çatışarak öderler. Devlet güçlerinin, Cihanların, Mahirlerin taleplerine ateş açarak karşı koyması sonucunda, İngilizler öldürülür. Çatışmalardan bir teadüf eseri, sadece Ertuğrul Kürkçü kurtulur. Cezaevi arkadaşı Sırrı Öztürk’ün kaleminden

CİHAN ALPTEKİN

(,) Cihan işçilerle oldukça iyi anlaşarak, onların dostlukları arasında erimiş ve kaynaşmıştı. O günler, Cihan’ın en mutlu günleriydi. Cihan, cezaevinde de işçilerle olan arkadaşlığını çok temiz tutmuştu. Karadeniz insanının cana yakın, sıcaklığıyla cezaevinin anılan, seven ve sevilenlerindendi. Ağzı dolu dolu konuşur ve dinlenmesini severdi. Militanları sever, sayardı. Devrimci kadroları bölük pörçük durumuna içerler, bunun sebeplerini araştırırdı. Cihan’ın cezaevi deneyi daha eski olduğundan, toy arkadaşlarının kusurlarını görmez ve oları eleştirirken incitmezdi. Çevresindeki arkadaşlarına soracak olsanız daima aynı cevabı alırdınız. ‘’Cihan, bizim herşeyimiz, anamız, babamız, yoldaşımızdır.’’ Bu tanımda bir abartma yoktu. Onun yanında gençler kendilerini güvenli hissederlerdi. Yüksek morali ve direnme gücüyle ağırlığını duyururdu. Cihan kimseyi eleştirmezdi, yapılması gerekenleri de kendisi yaparak öğretme yolunu seçerdi. Cihan her sabah. 05’de kalkar, üstüne başına dikkat etmeyen, temizlik kurallarını gözetmeyen bütün arkadaşların, sadece kendisiyle yargılananlarınkini değil, hepsinin kirli çamaşırlarını, döküntülerini, eşofmanlarını, çoraplarını, donlarını tek tek yıkar ve ipe asardı. Yıkanan çamaşırlar kuruya dursunlar o her zamanki penceresinden uzaktaki tepeleri gözetlerdi. Yeşilimsi gözleriyle ne de güzel bakardı; gülünce taze bir kırçiçeği açardı gözleri. Çok sevdiği arkadaşlarını kurtarmak uğruna, kafasındaki mangal kadar büyük yüreğiyle o her yere vardı. Kendisini bu yürekle varılacak büyü hedeflere ulaşmaya ve vuruşmaya adamıştı.


Sayfa 10

Kasım 2013

K ARADENİZ'D E TÜR KLER 2 KARADENİZ'D

T

ürklerin Anadolu'ya gelişinden sonra kurulan Anadolu Selçuklu Devleti'nin "egemen unsurlarının" kültürü; medreselerde Arapça ve Farsça yazılmış, katı sünni kurallardı. Bu ne idüğü belirsiz dil Türkmenler için hiç bir anlam ifade etmiyordu. Katı Sünni Müslümanlık da Türkmenlerin göçebe yaşantısına uygun değildi. Oysa, Ahmet YESEVİ (öl. 11669) Türkistan'da öğretisini yayarken göçebe ya da köylü Türklerin anlayabileceği bir dil ve anlatım kullanıyordu. Türklere İslamiyeti benimsetmeye çalışırken kendisi de şamanizmin etkisinde kalıyordu. Türkler saz şairleri eski Şamanlara benzetiyorlardı. Ahmed YESEVİ ise saz şairleri üzerinde derin etki bırakıyordu. Bunun yanında 1200'lü yıllarda Anadolu Selçuklu Devleti'nin bütün yükünü Türkler çekiyordu. Sürekli savaşların mali yükünü halk çekiyor, vergileri halk ödüyor, devlet son derece kötü çalışıyordu. Horasan'dan Anadolu'ya gelen ve Amasya'da yerleşen BABA İSHAK adında bir Alevi şeyhi, Babailik tarikatını bu dönemde ve bu koşullar altında kurdu. Secaeddin Ebulbeka Baba İshak'ın tarikatına ise Amasya Mesudiye'de bulunduğu sırada Baba İSHAK adında bir derviş katıldı. Baba İshak kısa zamanda ön plana geçerek kendini Türkmenlere sevdirdi. Türkmenlerin gözünde bir "VELİ" Ggibi görünmeye başlandı. Baba İSHAK'ın düşünceleri ve görüşleri şöyle özetlenebilir; Baba İshak Türkmenlere uğradıkları haksızlıkları anlatıyor, buna karşılık Selçuklu Devleti ileri gelenleriyle zenginlerinin ahlak kurallarından ne denli uzaklaştıklarını gözler önüne seriyor, kendilerinin de bütün insanların da eşit haklara sahip oldukları halde bu azınlık tarafından haklarının gasp edilmiş olduğunu bildiriyordu. BABA İSHAK Selçuklu Devletinin yıkılacağı, yerine bu haksızlıkları giderecek yeni bir düzen kurulacağını TÜRKLERE VAAT EDİYORDU. İşte bu çağrıya uyan Türk boylarından birisi de ÇEPNİLER'di. Aynı zamanda ÇEPNİLER Hacı Bektaş-ı Veli'nin ilk müridlerinden idiler. bundan dolayı Çepnilerin büyük kısmı Aleviydi. Burada Hacı Bektaş-i Veli (1209/1210 - 1270/1271)'den söz etmek gerekir. Horosan'dan Türk büyükleri tarafından Türkmen Beylikleri-

Baba İshak'ın öldürülmesi Babaileri durdurmadı. Türkmenler Konya'ya yürümeye başlayınca Selçuklu Sultanı Kelhüsrev Selçuklu ordusu içindeki HIRİSTİYANLARI Türkmenlerin üstüne sürdü. Daha sonra da FRANK ASKERLERİNE 300.000 florin altın vererek, Türkmenlerin üzerine sürdü. Türkmenler yenildi. Binlerce Türkmen kılıçtan geçirildi. Baba İshak isyanına katılan Çepnilerin büyük bölümü ilk önce 1277 yılında SİNOP'a yerleştiler. Aynı yılda ÇEPNİ Tükleri Sinop şehrine denizden hücum eden Trabzon Rum İmp.

nin öz geleneklerini, öz kültürlerini, özdillerini kaybetmemeleri için Anadolu'ya gönderilmiştir. Bektaş Veli Horosan'dan Sivas'a buradan Amasya'ya giderek Baba İshak'a halife oldu. Bir süre Kırşehir ve

yenerek şehrin onun eline geçmesini önlediler. ÇEPNİLER bu tarihten sonra, CANİT(Canik) denilen SAMSUN'UN DOĞUSUNDA GİRESUN YÖRESİNE kadar uzanan sık ormanlık bölgeye giderek orayı yavaş yavaş

Kayseri'de kaldıktan sonra bugün Hacı Bektaş adını taşıyan Sulucakarahöyük'e yerleşmiştir. Baba İshak isyanında kardeşi Menteş, Sivas'ta öldürülmüştür. İsyandan sonra geride kalanları toplayarak Bektaşiliği kurdu. Bugün Alevilerin Semahını o yaratmıştır. Baba İshak beklenen işareti verince Anadolu Türkleri ayaklandılar. 50.000 kişilik bir kuvvet topladılar. Türkmenlerden başka bu eyleme din, ulus ayırt etmeksizin bütün ezilen Anadolu halkları destek verdi, katıldı. Eylem ilk zamanlar başarıya ulaştı. Türkmenler Sümeysat, , Kahte ve Hun Mansur'u(Adıyaman) ele geçirdiler. Malatya Subaşısı Türkmenlerin üzerine yürüdü ise de yenildi. Subaşı daha sonra ayaklanmayı bastırmak için KÜRTLERİ ve GERMİYANLARI silahlandırdı. Bu da başarısızlığa uğradı, Türkmenler daha sonra Sivas, Amasya ve Tokat'ı ele geçirdiler. Bu sırada Amasya'da ele geçen BABA İSHAK, Amasya Subaşısı tarafından kale burçlarına asılarak idam edildi.

ele geçirdikleri anlaşılıyor. XVI. (16) yy. ortalarında bugünkü Ordu iline BAYRAMOĞLU HACI EMİR adlı bir Türk beyinin egemen bulunduğunu görüyoruz. Konunun daha iyi anlaşılması açısından çeşitli örnekler vererek konuyu netleştirelim. Çepni ve az da olsa diğer Türkmen boyları ANİK-İ BAYRAM bölgesinde yayılmaya başladılar. Bugünkü Ordu ilinin o günkü adı NEFS-İ ALEVİ idi. Buradaki ALEV terimi Hacı Emir Beğin alevi olduğunu göstermekten başka yerleşenlerin de ÇEPNİLER olduğunu göstermektedir. 1485'te Ordu'dan "Alevi cemaati" başka yerlere göç ettirildi. 1485'te Trabzon'da Yavuz Selim 'in hükümdar gibi davrandığını düşünürsek bu göçün sebebini daha iyi anlarız. Bu göçler sadece Ordu ilini kapsamamakta, bütün Canik'i içine almaktadır. Fatih Sultan Mehmet dönemine değin Osmanlı Devleti'nden Alevi-Sünni ayrılığı bir sorun olarak doğmamıştır. Kaldı ki Osmanlı Sultanları ilk dönemlerinde Alevi idiler. XIII. (13) yy. sonları XIV (14) yy. başlarında Selçuklu Devleti'nin yıkılması ve Moğol İlhanlı hakimiyetinin de zayıflaması sonucunda, bu bölgede Bayramoğlu Hacı Emir İbrahim Giresun'dan Terme'ye kadar olan bölgede egemenliğini kurdu. Terme'den Güneyde NİKSAR'ın doğusuna çekilecek bir hat beyliğin batı sınırını oluşturuyordu. Güney sınırı Kelkit Vadisini takip ediyor, sonra Koylu-Hisar ve Şebinkarahisar'ın güneyinden Giresun'un hemen doğusuna inen bir hatta beyliğin doğu sınırını oluşturuyordu. 1358 yılında Ordu Beği Nacı-Emir kalabalık bir grup asker ile Trabzon'un batısındaki Maçka'ya gelerek bu bölgede yağma ve tahriplerde bulunduktan sonra bol ganimetlerle ülkesine dönmüştür. Bugünkü Ordu'nun merkez köylerinden olan BAYRAMLI da eskiden yörenin merkezi olup, bu ad aynı zamanda bütün yöreyi ifade ediyordu. Bayramlı adı Hacı Emir Beğ'in babası Bayram'dan gelmiş olabilir. Trabzon vekayinamecisi Paneretes'e göre 1380'li yıllarda batıdan Tirebolu'ya kadar kıyı bölgesi ile bu kıyı bölgesinin güneyindeki toprakların Çepnilerin elinde bulunduğu söylenebilir. Osmanlı coğrafyalarından Mehmet Aşık'ın XVI. (16) y.y. sonlarında yazdığı " Menazir ul-evalim" adlı eserinde Trabzon'da yaşayan Türk

halkının önemli bir kısmının ÇEPNİLER'den oluştuğunu yörenin batı ve güney taraflarındaki dağların da Çepni dağları adını taşıdığını belirtir. I:Selim devrine ait (1515-15169 bir defterde Çepnilerin yoğun bir şekilde yaşadıkları yer "Vilayet-i Çepni" adı ile ayrı bir idari yöre olarak gösterilmiştir. Bu yörenin defterdeki yer adlarından başlıcası Giresun, Torul ve Görele arasındaki saha olduğu anlaşılıyor. Özellikle KÜRTÜN kazasında tamamen Çepniler otururdu. Bununla beraber Çepniler Trabzon-Torul-Vakfıkebir arasındaki sahada da yaşamaktadırlar. Çepni yöresinde Ozgur, Kay-Dibi, Kurtulmuş, Yenice-Hisar, Seyyid-Çandarlı, Alını-Yuma, Engüzlü, Firuzlu, Halkalu, Yakalkan, Kilise, Kul-Çukuru, Şaban, Dikmeci, Yanağurca, Emürlü, Sarban, Uzundere, Kara-göncü, Mürsellü, Tana-Dersi, Derelü, Akyuma, Karınca gibi büyük bir kısmı Türkçe adlar taşıyan kalabalık nüfuslu köyler bulunmaktadır. Buradaki Çepniler tamamen toprağa bağlanmışlardır. Belki de bugün sahilde yaşayan kesim yükseklerde yaşayan (Alucra Dereli) "Ekinci" demelerinin sebebi budur. Hıristiyanlar ise sahil şehirlerinde oturuyorlardı. Bu Çepnilerin pek önemli bir kısmı şiidirler. Bunun sonucu olarak Safevi hükümdarına bağlı bulunuyorlardı. 1565 tarihli Trabzon Sancak Beğine yazılan bir hükümde "Yukarı Canible" (Yani İran'la) ilişkide bulunanların "gizlice" tutuklanıp gönderilmesi isteniyordu. Yine Kanuni devrinde Doğu Anadolu'da hatta Irak'taki kalelerde gönüllü vazife gören epeyce Çepni bulunduğu anlaşılıyor. Bunların çoğu Trabzon ve Canik Çepnilerindendir. Bu çepnilerden bazıları İran harplerinde Safeviler için casusluk yaptıklarından hatta Erciş kalesini Safevilere teslim ettiklerinden Osmanlıya ihanet ettiklerinden Van Erciş, Ahlad, Bidlis kalelerinde bir adam kalmamak üzere bütün Çepnilerin çıkarılması emredilmiştir. Ayrıca 1585'te Anadolu'daki bütün beğlerbeği ile Şam, Bağdat ve Revan beğlerbeğine hükümler gönderilerek ÇEPNİ, Tat ve kızılbaşlara dirlik verilmemesi yazılmıştır


2013 Kasım

İLK LAZCA GAZETE YAYIN HAYATINA BAŞLADI

Türkiye’nin İlk Lazca Gazetesi "AĞANİ MURU3Xİ" Yayım Hayatına Başladı Dünyanın 2. Türkiye’de ise ilk olan “Ağani muru3xi-yeni yıldız” isimli Lazca gazete İstanbul merkezli olarak yayım hayatına başladı.

Gazetenin sahibi İrfan Çağatay, 7 Kasım 1929’da Abhazya’nın başkenti Sohum’da yayımlanan ve dünyada çıkan ilk Laz gazetesi olma özelliğini taşıyan Mçita Murutsxi (Kızıl Yıldız) adlı gazeteden sonra, kendi çıkardıkları “Ağani muru3xi-yeni yıldız” adlı gazetenin dünyada 2. Türkiye’de ise ilk Laz gazetesi olduğunu belirtti.

Konuyla ilgili bir açıklama yapan İrfan Çağatay; “bizden önce çıkan gazete sadece 2 sayı yayımlamış ve bundan sonra yayım hayatına son vermiştir. İskender Chitaşi’nin sorumlu redaktörlüğünü yaptığı bu gazetenin Laz edebiyat tarihinde özel bir yer kapladığı herkesin malumudur. Kitap, dergi gibi ürünler gün ve gün artmakla birlikte, ne yazık ki, Lazca gazetecilik adına 1929’dan bu yana Mçita Murutsxi’den başka bir ürün ortaya konamamıştır. Bizler bu eksiklikten yola çıkarak İstanbul merkezli Türkiye’nin ilk Laz gazetesinin ilk sayısını bugün çıkardık” dedi. LAZCA SÜRELİ YAYINLARDA BAŞARILI BİR TABLO YOK

Lazcanın bu yönlü ihtiyacı olduğu ortada iken ve Lazca bir gazete çıkarabilecek birikime sahipken ertelemenin doğru olmayacağı belirten Çağatay, “ Bu ortak amaç etrafında bir araya gelen Laz gençler “Ağani Murutsxi” (Yeni Yıldız) adlı bir gazete çıkarmaya karar verdik. Gazetenin adı İskender’in Mçita Murutsxi’sine bir gönderme yapmakta, fakat “yeni” bir söylem dillendirmek niyetindeyiz. Gazetemiz tabloid boyda yakın (28x40 cm) olmak üzere 12 sayfa olarak ve tamamen Laz dilinde yayımlanacak. Periyodunu başlangıçta 2 ayda bir diye düşündük, ancak umudumuz yayın periyodunu mümkün olduğunca sıklaştırmak. Tabii bunu yapabilmemiz için daha çok gazete emekçisinin bu çalışmaya dahil olması gerekiyor.Takip edenler bileceklerdir ki Laz aktivistleri olarak, maalesef Lazca süreli yayınlarda başarılı bir tablo çıkaramadık. Ogni (6 sayı), Mjora (2 sayı), Skani Nena (4 sayı), Tanura (3 sayı) olmak üzere yayınlanan dergilerin hem düzensiz yayın periyotları ve hem de kısa ömürleri yayın ilkelerimizi tekrar gözden geçirmemiz ge-

Sayfa 11

HES ŞANTİYESİNDE ÇALI ŞAN İŞÇİ PARASINI ALMAYA GİDİNCE POLİS AYAĞINDAN VURDU

R

rektiği gerçeğini ortaya koymaktadır. Bizler geçmişten gerekli dersi çıkararak devamlılık ve kararlılığa ize'nin Güneysu ilçesinde eli bıçaklı gerekli özeni göstermek niyetindeşahıs polis tarafından vurularak etkisiz yiz: Gazetemizi sık periyotlarda olhale getirildi. masa bile uzun yıllar boyunca ve düzenli olarak yayımlamayı düşüRize’nin Güneysu ilçesinde eli bıçaklı nüyoruz” dedi. şahıs polis tarafından vurularak etkisiz hale getirildi. LAZCANIN KONUŞULDUĞU Olay dün akşam saatlerinde Rize’nin Güneysu HERYERE GİDECEK İlçesi Adacami Köyü sınırları içerisindeki özel Hedeflerinin Lazca konuşulan her bir şirkete ait HES Şantiyesinde yaşandı. yere gazeteyi göndermek olduEdinilen bilgiye göre, iki ay öncesine ğunu belirten Çağatay, “Zira Gazetenin, muhatabı olan halka ulaşması için Lazcanın konuşulduğu her yerde gazete bayilerine elden bırakacak, bunun mümkün olmadığı yerlere posta yoluyla gönderecek bir ağ oluşturulması gerekiyor. Ancak hepsinden önce, Laz halkının ve anadil bilincine sahip herkesin desteklerini bekliyoruz” dedi. kadar şantiyede çalışan, iki aylık maaş ve ikramiye alacağı olduğunu iddia eden Hasan Koçak (40) alacaklarını tahsil edemediği gerekçesi ile alkollü olarak şantiye yetkilileri ile tartışmaya başladı. Tartışma üzerine olay yerine polis çağrıldı. Olay yerine gelen polis ekipleri Koçak’ı sakinleştirmekte zorlandı. Kızgın ve alkollü işçi elindeki bıçak ile çevresine saldırmaya başlayınca K.Y isimli polis memuru silahını çekerek önce havaya bir el ateş etti. Polis memuru K.Y. Koçak’ın üzerine yürümesi üzerine ikince el ateş ederek Koçak’ı ayağından vurarak etkisiz hale getirdi. Yaralı işçi, Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tedavi altına alındı. Koçak’ın sağlık durumunun iyi olduğu öğrenildi. Olayla ilgili inceleme sürüyor. Olayın yaşandığı HES Şantiyesinde geçtiğimiz yıl çok sayıda işçi maaşlarını alamadıkları gerekçesi ile eylem gerçekleştirmişti.

GİRESUN ÇAVUŞLU’DA HALK ÇÖPLÜK İSTEMİYOR!

Giresun’un Görele ilçesi Çavuşlu beldesinde yapımı süren Katı Atık Bertaraf Tesisi’ ne karşı halkın eylemleri sürüyor. Jandarma barikatını aşan halk Karadeniz Sahil Yolu’nu ulaşıma kapadı.

Çavuşlu Çöplük Olmasın Platformu, Katı Atık Bertaraf Tesisi’ne karşı eylemlerine 16 Ağustos günü yaptığı yürüyüşle devam etti. Ça-

vuşlu Belediyesi önünde toplanan halk, çöp tesisi yapılan eski taş ocağı alanına kadar yürüdü. Burada açıklamayı Çavuşlu Belediye Başkanı Hüseyin Arslan yaptı. Bölgedeki çöp tesisi ile ilgili İdare Mahkemesi’ni kazandıklarını, ardından davanın Danıştay’a götürüldüğünü ve burada da kazandıklarını aktaran Arslan; tesisin hukuksuz biçimde yapımına

devam edildiğini söyledi. Halen mahkemenin sürdüğünü belirten Arslan; tesisin inşaat çalışmalarının da hukuksuz biçimde sürdüğünü yineledi. “Ziraat ve Jeoloji mühendisleri geldi, ‘çöplük olmaz’ diye rapor verdi. Ben de burayı mühürledim. Mührü söktüler, çalışmaya devam ettiler. İkinci bir mahkemede ÇED raporu yaptılar” diyen Arslan, ÇED raporunun tesisin müteahhidi tarafından İstanbul Teknik Üniversitesi’nde imzalatıldığını belirtti.

Jandarma Barikatını Aştılar Konuşmanın ardından halk, yapımı süren Katı Atık Bertaraf Tesisi’ne gitmek istedi ve jandarma barikatıyla karşılaştı. Halk, barikatı yüklenerek dağıttı ve jandarmanın

hukuksuz bir yapıyı korumasına da tepki gösterdi. Barikatı aşan Çavuşlulular “Çavuşlu çöplük olmasın, halkın istemediği olmaz!” pankartıyla Karadeniz Sahil Yolu’nu trafiğe kapattı. Ulaşımı kesen Çavuşlululara jandarma ve polis saldırdı. Saldırının ardından halk geri çekilmedi ve yolun sadece bir şeridini trafiğe açarak uzun süre eylemlerini sürdürdü.


Sayfa 12

Kasım 2013

SU STRESİ DEĞİL, SU KITLIĞI OLAN ÜLKE OLACAĞIZ!

Geçtiğimiz günlerde açıklanan Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) 5. Değerlendirme Raporunu uzmanlar değerlendirdi. Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi Toplantı Salonu'nda yapılan moderatörlüğünü Ümit Şahin’in yaptığı toplantıya Prof. Dr. Murat Türkeş, Ömer Madra, Prof. Dr. Ömer Lütfi Şen, Prof. Dr. Levent Kurnaz katıldı. IPCC yazarlarından Murat Türkeş, hükümetlere sunulmak üzere hazırlanan özet raporda, iklim değişikliğinde insan faktörünün baskın bir etken olduğuna dikkat çekildiğini belirterek poltikacılara karbondioksit salınımları şu anda durdurulsa bile iklim değişikliğinin etkisinin yüzyıllarca süreceği mesajı verildiğini söyledi.

Türkiye'de yağışlar 10 yılda yüzde 25 azaldı; kuraklık eğilimi var. * Okyanuslarda ısınma var. Grönland ve Antartik buz kalkanları geçen 20 yılda kütle kaybediyor. Buzullar küçülmeyi sürdürüyor.

150 yılın en sıcak 30 yılı Türkeş, öne çıkan noktaları aktardı:

* Küresel iklimdeki ısınma kesin. 1950’li yıllarda gözlenen değişim bin yıllık zaman dönemine kadar daha önce hiç gözlenmedi. Bu dönemde atmosfer ve okyanuslar ısındı; kar ve buz tutarları azaldı. * 150 yılın en sıcak 30 ve 10 yılı yaşandı. 190'den beri yeryüzü 0,89 derece ısındı. Aşırı iklim olaylarında artış var. Soğuk gün gece sayısı azaldı, sıcak gün ve gece sayısı arttı.

Türkiye'de yağışlar yüzde 25 azaldı

* Sıcak hava dalgaları sıklığı arttı; Türkiye de öne çıkan bölgeler arasında. Yaklaşık üçte ikisi Akdeniz ikliminin hakim olduğu

En iyi 1,5 en kötü 4,5 derece artacak

* Deniz seviyesi 1901'den günümüze 19 santimetre yükseldi. Karbondioksit, metan ve dizatmonoksit gazı 800 bin yılda olmadığı kadar yüksek bir düzeye ulaştı. Karbondioksit birikimleri fosil ve net arazi kullanımı nedeniyle sanayi öncesi döneme göre yüzde 40 arttı. Okyanuslar yüzde 30 asitlendi. * Küresel sıcaklık iyi ve kötü senaryolara göre 1,5 ila 4,5 derece arasında artacak., okyanuslar ısınmaya, buzullar azalmaya,

deniz seviyesi yükselmeye devam edecek.

Türkiye'de yazlar 1,5 derece ısındı

İstanbul Teknik Üniversitesi Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü İklim ve Deniz Bilimleri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Lütfi Şen, iklim değişikliğinin Türkiye'ye olası etkilerini aktardı. * Türkiye'de sıcaklıklar artıyor. 90’lardan itibaren yaz mevsimleri daha fazla ısınıyor; 2000'li yıllar 1960 ve 70'li yıllara göre 1,5 derece ısındı. Projeksiyonlara göre, yaz sıcaklığı kışa göre daha çok artacak. Sıcak dönem genişleyecek. Doğu ve güneydoğu Anadolu bölgesinde sıcaklık artışı daha fazla olacak.

Deniz yükselmesi dünya ortalamasından yüksek

* Dağ buzulları eriyor; buzullar yıllık 10 metre geri çekiliyor. Kar ilkbaharda erken erimeye başlıyor. Bu yüzden de karla beslenen nehirler ilkbaharda bir hafta erken yükseliyor. * Kıyılarda deniz seviyesi yükselmesi 3,8 ila 7,7 milimetre arasında. Küresel orta-

EŞEĞE VERECEK SULARI YOK!

Eşeğe verecek suları yok! 80 nüfuslu köy susuzluğa mahkum edildi. Köylülerin isyanları kar etmeyince çareyi eşek, damacana ve çeşme üçgeninde arıyor.

S

amsun’un Yakakent ilçesi Karaaba Köyü Uzunkız mahallesinde yaşayan köylüler susuzluğa isyan ediyor. Köy halkı su sıkıntılarını, bidonlarla çeşme başında saatlerce sıra bekleyerek gidermeye çalışıyor. Mahalle sakinleri ve yetkililerin susuzluğa bir an önce çözüm bulunmasını istiyor. Köy Muhtarı Osman Türkmen ise durumdan bi haber.

kaynak sudan sağlıyoruz. İp gibi akan suyu saatlerce bekleyip bidonlara doldura bilirsek eşekle çekiyoruz. Eşekte susuzluktan kırılırsa, vay geldi halimize. Su yüzünden namaz kılmak için abdest alamıyoruz, kadınlarımız çamaşır yıkayamıyor, banyo yapamıyoruz ve özellikle hayvanlarımıza su veremiyoruz” diye konuştu.

SİYASİLERİ KÖYE SOKMAYACAĞIZ

Yaşanan su sıkıntısının çekilmez bir hal aldığını belirten, Mustafa Altuntaş adlı vatandaş, “Köye gelen yetkililer, sorunun çözüleceğini söylüyorlar ancak bir türlü çözmüyorlar. Siyasiler oy zamanı gelerek, ‘bize oy verin su sorununuzu çözelim’ diyorlar. Biz cahil insanlarız herkese inanıyoruz ama daha sonra mahallemize kimse uğramıyor. Bundan sonra oy için mahallemize gelen siyasileri mahallemize sokmayacağız” dedi.

İP GİBİ AKAN SUYU SAATLERCE BEKLİYORUZ

Mahallede kadınların su sırası yüzünden her gün kavga ettiklerini söyleyen Mutafa Atuntaş, “Suyu temin ettiğimiz çeşmede artık su yok. Çeşme kurudu. İçecek suyumuzu, köy ortasında akan bir

SU SIKINTISINI MUHTARA SÖYLEMEKTEN BIKTIK

Köydeki çocukların salgın hastalığa yakalanacaklarından endişe duyduklarını ifade eden köy sakinleri, “Sadece günlük ihtiyacımızı karşılayabiliyoruz. Yetkililerden artık su sorunumuzu çözmelerini istiyoruz. Muhtara söylemekten bıktık” dedi.

KÖYLÜLER DEPOYA BORULARI HATALI DÖŞEMİŞ

lama son 10 yıllarda 3,2 milimetre. Yani yükselme bizde daha fazla.

Su stresi değil su kıtlığı olan ülke olacağız

* Doğal afetlerde önemli artış var. Kuralık, sıcak hava dalgaları en çok yaşanacak doğal afetler olacak; şiddetli yağış ve taşkınlar şehir yaşamını olumsuz etkileyecek. * Yağışlar yarımkürenin güney yarısında azalacak. Su kaynakları olumsuz etkilenecek. Su stresi olan ülke kategorisinden su kıtlığı olana düşeceğiz. Yağışa bağlı tarım olumsuz etkilenecek. Hidroelektrik enerjisi azalacak. Artan sıcakla orman yangınları artacak.

Gerçek tablo rapordan da kötü

Boğaziçi Üniversitesi Fizik Bölümü Öğretim Üyesi Levent Kurnaz, IPCC'nin sunduğu "ürkütücü" tablonun aslında hükümetlerin onayıyla çıktığını dolayısıyla aslında bilim insanların söylemek istediklerinin yumuşatılmış hali olduğunu unutmamız gerektiğini hatırlatarak gerçek tablonun sunulandan daha da kötü olduğunu belirtti. Açık Radyo'dan Ömer Madra, "korktuğumuz başımıza geliyor" diyerek umtusuzluğunu belirttikten sonra hala umut etmek için çok geç olmadığına kanıt olarak binlerce gencin Gezi Parkı direnişinde sokağa çıkmasını gösterdi ve ekoloji mücadelesinin yakında iklim mücadelesine dönmesinin olası olduğunu Nilay Vardar belirtti.

OMÜ’DE YEMEKHANE PROTESTOSU

Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Rektörlük kavşağından toplanan OMÜ Yemekhane İnisiyatifi Grubu öğrencileri rektörlük binasına kadar ellerinde plastik tabldotlarla yürüdü. Üniversitede yemek fiyatlarının 2 TL olmasına karşı indirim isteyen öğrenciler Rektör Yardımcısı ile yaptıkları görüşmeden olumlu sonuç alamadı. Öğrencilerin iddiasına göre 'OMÜ'de zamlı yemeğe' gerekçe birinci öğretim okul harçlarının kaldırılması. Yemek fiyatlarının yüksek olduğu belirten öğrenciler topladıkları 2 bin 500 imzayı PDR Bölümü 3. sınıf öğrencisi Ali İhsan Alsoy ve Çevre Mühendisliği 3. sınıf öğrencisi Zafer Altınkaya öncülüğünde Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mahmut Aydın'a iletti. Rektör Yardımcısı bir süre öğrencilerle görüştü.

Durumdan bir haber olan köy muhtarı Osman Türkmen ise “Köyün ortasında kuyu suyu var. Daha önce buradan su alınıyordu ancak üzerine ev yapılınca su içilecek halden çıkmış. Sonrasında Kaymakamlık köye depo yaptı ve borularını köylüler döşedi. Köylüler bu borular bilinçsiz döşediği için, o da çözüm olmadı. Şimdi köye gelen kaHARÇ KALKTI naldan suyu depoya aktarmak için Kaymakamlık YEMEK ZAMLANDI yeniden boru döşeyecek. Sıkıntı böylelikle çözülGörüşme sonrasında dışarıda müş olacak” ifadelerini kullandı.

bekleyen arkadaşlarının yanına giden ikili, rektör yardımcısı ile görüşmelerinin sonucunu anlattı. Ali İhsan Alsoy, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mahmut Aydın'ın kendilerine yemek fiyatının düşmesinin mümkün olmadığını söylediğini belirterek "Rektör Yardımcısı Aydın, yemek zammına gerekçe olarak birinci öğretim yılı öğrenci harçlarının kaldırılmasını gösterdi. Yemek fiyatı düşürse kalitenin de düşeceğini söyledi." diye konuştu. Bunun üzerine grup, eylemlerinin yemek fiyatları düşene kadar devam edeceğini belirterek, rektörlük binası önünden olaysız bir şekilde ayrıldı.Geçtiğimiz hafta konu gündeme gelmiş, sosyal medya aracılığıyla öğrenciler tarafından yapılan zam eleştirilerine OMÜ Rektörü Hüseyin Akan, yanıt vermişti. Rektör Akan yemek fiyatlarını aşağı çekebileceklerini ancak yemek kalitesinin düşeceğini belirtmişti.


S

2013 Kasım

Santa; Doğu Karadeniz sahilinden yaklaşık 45-50 km içeride, dağların arasında, yer alan yedi mahalleli bir Rum köyü idi. Köyün ilk sakinleri, muhtemelen Arğiropoli (Gümüşhane) çevresinde faaliyet gösteren maden ocaklarında çalışanlarından oluşmaktaydı. Bu nedenle Santa yerleşim yeri “Madencilerin Kasabası” olarak da bilinir. Tarihi Santa, merkez mahalle Piştofanton olmak üzere, İshananton, Zurnacanton, Terzanton, Pinatianton, Kozlaranton ve Tsakalanton adında yedi mahalleden oluşmaktaydı. Köy sakinlerinin tamamı Ortodoks Hıristiyan inancına sahip olmakla beraber, önemli bir bölümünün anadili Türkçeydi. Köyün nüfusu, madenlerin çalışma durumuna göre bir azalır bir çoğalırdı. Özellikle Yunanistan’ın bağımsızlığına kavuşmasıyla birlikte, Trabzonve çevresindeki Rum ahaliye yönelik baskılar artırıldı. Baskı gören Rumlar Santayı sığınılacak bir liman olarak gördü. İşte bu yüzden köyün nüfusu on bine kadar çıkmıştı. Ne var ki daha sonrasında sürekli nüfus kaybına maruz kalan köyden göçenler, başka yerlere giderek yeni köyler oluşturmuş. Bayburt, Maçka, Sürmene, Yomra gibi çevre yerleşim birimlerine dağılan Santalılar, özellikle 1878’de “93 harbi” diye anılan Osmanlı – Rus savaşından sonra Kars bölgesine önemli ölçüde göç vermişler. Santalılar orada Çormik, Partuz, Yeniköy, Belikbaşköy ve Kamisli adında, kilisesi ve okulu bulunan beş ayrı köy kurmuşlar. Daha sonra hem Kars bölgesi hem de direkt Santa’dan olmak üzere, müba-

dele yıllarına kadar geçen süreçte, Gürcistan çevresinde bulunan Acara, Abhazya, Sokum, Batum ve Tiflis gibi bölgelerde onlarca köy kurup yerleşenleri de oldu. Hatta 1895 yılında, “Trans Sibirya” demir yolu (Rusya’yı Sibirya’ya, Uzakdoğu, Çin ve Moğolistan’a bağlayan demiryolu) yapımında çalışmak üzere gidip daha sonra Sibirya’nın İrkutsk bölgesine yerleşen 1500 kadar Santalının var olduğu bilinir.

A N Son olarak geride kalanlar mübadele sırasında Santa’yı tamamen terk etmek zorunda kalmış. Santa’lılar, o dönemde başta Yunanistan olmak üzere, Avrupa’nın çeşitli ülkelerine hatta Amerika’ya göç etmişler. Fakat bu durum, yine de göçü doğuran koşulları ortadan kaldırmaya yetmemiş. Sonuçta, Sovyetlerin dağılışı, AbhazGürcü savaşı ve değişik nedenlerden dolayı, tekrar yeni bir göç dalgasına daha maruz kalan Santalılar, soluğu yine anavatan olarak belledikleri Yunanistan’da aldılar. Bağımsızlık mücadelesi ve Santa Özellikle Fransız İhtilalinden sonra artan milliyetçilik akımlarıyla birlikte, Osmanlı dağılma sürecine girmişti. Egemenliği altında bulunan topraklarda yaşayan farklı milletler bir bir Osmanlı’dan kopmaya ve bağımsızlıklarını ilan etmeye başlamışlardı. Bu doğrultuda, Anadolu’da çıkan karmaşa ve otorite boşluğundan yararlanarak ortaya çıkan bir yığın soygun ve talan çetelerinin yanı sıra, özellikle de Doğu Karadeniz bölgesinde Bağımsız Pontos Devleti kurmak adına şekillenmeye başlayan bir mücadele söz konusu oldu. Karadeniz genelinde başlayan bu mücadele, doğusu ve batısında farklı ve birbirine zıt iki yapılanmaya doğru kaydı. Doğusunda bulunan yapılanmanın başında eşitlikçi-otonom ya da diğer halklarla birlikte bağımsız bir Pontos fikrine sahip Metropolit Khrisanthos varken, batısında da Yunanistan’a bağlı bir Pontos fikrini geliştiren Amasya metropoliti Germanos Karavangelis vardı. Verilen mücadele sırasında en ateşli

bölgeler, Batı kesiminde Bafra/Samsun civarı ve Doğu kesiminde ise Santa bölgesi başı çekiyordu.

Neticede, 1923 yılında Lozan’da yapılan antlaşmaya dayalı olarak, Türkiye ve Yunanistan arasında yapılan Nüfus mübadelesi gereği Santalılar da anavatanlarından koparılarak sürgüne yollandı. Fakat bu duruma karşı çıkan Santalılar da az değildi. Santa tahrip ve talan edildi

T

A

Sayfa 13

Santa’dan, alın terlerini akıtarak yılların birikimini sakladıkları yerden, ecdatlarının kemiklerinin bulunduğu, doğup büyüdükleri vatanlarından ayrılmamak için kıyasıya mücadeleye girişen son Santalılar, bu girişimlerinin

edilir. Diğer gruplardan Efklidis’in grubu da yakalanarak Trabzon’da hapse atılır ve daha sonra o da orada infaz edilir. Geride kalanlar, oradan oraya kaçak bir şekilde dolaşıp durmuşlar.

bedelini çok ağır ödedi. Bir defasında, Santa’nın çevresi Osmanlı askerleri ve onlara yardım eden çeteler tarafından tamamen kuşatılmıştı. Bunu fark eden üç yüz kadar kadın erkek, çocuk ihtiyar bütün köylü gece toplanarak, kaçıp kurtulmak için Vayvadere tarafında bulunan sığ ormanlığa doğru yola çıkmış. Ancak, yol üzerinde bulunan Mercan Taşı civarında askerler yolu kesti. Çocuk ağlamalarıyla fark edilen köylülere yönelik kesintisiz mermi yağmuru başlatıldı. Karşılıklı olarak kıyasıya bir manevra başladı. Ancak gece karanlığı, bölgede bulunan ağaç ve çalılıklar sürekli ateş etmeye ve hedefi isabet ettirmeye engel teşkil ettiğinden, bir ara karşılıklı ateş durur gibi oldu. Tam o sırada, farklı bir güzergâh belirleyerek oradan kaçmaya karar verdiler. Ancak birkaç bebeğin zamansız ağlaması, bu girişime de engel oldu. Bu çocukların ağlama engelini aşmak için bebekleri öldürmeyi düşünmüşler. Ya bütün köylü ölecekti ya da birkaç bebek. Kararı duyan anneler, yüreklerinde kopan dehşet bir fırtınayla, sesiz sedasız çığlıklar arasında saçlarını başlarını yolmaya başlamışlar. Sonunda korkunç karara boyun eğmek zorunda kalmışlar. Çocuklar öldürülür ve diğerleri yola dizilirler. Nihayet hedefledikleri sığ ormana kaçabilen Santalılar, ertesi gün köylerine doğru baktıklarında, kapkara dumanların evlerinin üzerini kapladığını görürler. Santa talan edilmiş, yakılıp yıkılmıştı. Sonraları farklı gruplara ayrılan Santalılar, epey bir süre Maçka, Yomra ve Santa civarı arasında oradan oraya dolaşıp durmuşlar. Ayrılan grupların en büyüğü, başında Kostas Tsilingiriadis’in (“Ateşoğlu” lakabıyla ünlü) bulunduğu gruptu. Bu grup altmış üç üyesiyle yakalanarak Bayburt’ta idam

Neticede, Lozan’da Mübadele Antlaşmasında yer alan bir yetkilinin girişimiyle, geride kalan Santalılar da dağlardan Trabzon’a inerek, sağ selim Yunanistan’ın yolunu tutabilmiş. Resmi kayıtlara göre onlar, Pontos’ta kalan son Hıristiyan Rumlar onlardı. Yunanistan’a vardıklarında diğer mübadiller bir yıllık yerleşikti. Santa artık harabeleriyle anılıyor Bu kadar yoğun nüfusa sahip olmuş bu dağ köyünün, elbette sosyal ve sanatsal açıdan bir gelişmişliği de vardı. Buna göre, çoğu 19. yüzyıla ait sanatsal değeri yüksek, taştan yapılmış 13 kiliseyle birlikte, yine taştan okullar, köprüler, değirmenler, çeşmeler ve taş döşeme yolları vardı. Günümüzde bu yapılardan ayakta kalan yapı pek kalmadı. Çoğu harabe haline gelen kalıntılar yüzünden Santa, artık harabeleriyle anılmaktadır. Bu öyküde yer alan her olaya, bugün yaşayan- bizler elbette üzülürüz. Ancak ormanlıkta öldürülen bebekler, herkesi derinden etkiler. İşte o kendi bebeklerini öldürmek zorunda kalan insanların anısına, hiç olmasa saygı duymak gerekmez mi? Tarihin ironisi miydi neydi bilinmez ama mübadele ile Yunanistan’a göçmüş Santalı Rumlar, Selanik Limanında, oradan Türkiye’ye sürgün için bekleyen Türklerle karşılaşmışlar. Yakın çadırlarda geçici olarak komşuluk yapmışlardı. Çocuk her yerde çocuk ya, her iki grubun henüz okullu olmayan çocukları bazen oynamak için bir araya geliyor, fakat her seferinde birbirlerine masum masum bakar, oynayamadan ayrılırlardı. Çünkü Santalı Rum (!) çocuklarının ana dili Türkçe, Türk (!) çocuklarınınki ise Yunancaydı.


Sayfa 14 Bir Film:

YÜK

Tonya’dan Zonguldak’a gelen Cemal işlediği cinayet sonrası bir madene kaçıp, ölüm korkusu ile saklanır. Peşinde onu kovalayan bir başka adamsa dışardan görünen tüm cesaretine rağmen 'öldürmekten' korkmaktadır. Bu iki adamın ortak noktası ise Zeynep adlı bir kadındır. Aslında Cemal ile evli olan Zeynep, bundan seneler önce Cumali adlı bir adamla tutkulu bir ilişki yaşar ama Cumali de evli bir adamdır... Geriye dönüşler ve şimdiki zaman, geçmiş ve gelecek arasındaki geçişlerle bu üç insanın yaşadıkları öykü beyazperdeye taşınıyor. Senaristliğini ve yönetmenliğini Erden Kıral'ın üstlendiği film, yaşanan birkaç gerçek hayat hikayesinden esinlenerek kurgulanmış. Filminin oyuncu kadrosunda Tülin Özen, Nadir Sarıbacak, Tansu Biçer, Sinan Demirer ve Suzan Genç rol alıyor.

Bir Albüm: T E L L M E T R A B İ Z O N

Senem Diyici, 1953 İstanbul doğumlu müzik yaşamına 6 yaşında TRT çocuk korosunda başlamış. 1981′de Fransa’ya yerleşmiş ve bir dönem resim yaparak hayatını kazanmış, bu arada müzik çalışmalarına başladığı yıllarda Hollandalı gitarcı Alain Blesing’le yaşamını birleştirip, Senem Diyici Quartet’i kurmuş. Grubun 1990′da yayımlanan ilk albümü ‘takalar’ Fransa’da büyük ilgi görmüş.1998 de çıkardı Tell Me Trabizon adlı albümünde büyük ilgi gördü. Albümde yer alan parçalar şunlar: Neni- Laleler- Abe LaloÇoban Kızı- Trabizon- Çay Elinden- Arzu Gizim- Gül Bahçesi-Eskiden Kalan- GölgeAslanım Amman- Gün Doğuyor-Deniz'den

Bir Kitap:

KARARDİ KARADENİZ

"Karardi Karadeniz, sardı dört yanumuzi, Bu gaybana sevdaluk, alacak canumuzi..." Hasan Tunç'un meşhur türküsü böyle söyler... Bu kitap, kararan Karadeniz'in mâkus yakın tarihine bakıyor: Ekonomik çöküntü, yoksullaşma, çay tarımının sorunları, göç ve nüfus kaybı, milliyetçi feveran, kent kültürünün aşınması, sosyal gerileme, kültürel asimilasyon, sahil yolunun ve hidroelektrik santrallerinin yol açtığı tahribat, "Nataşalar" ve kadın-erkek ilişkilerinde kriz ve tabii Trabzonspor'un bir türlü şampiyon olamaması... Ama büsbütün karamsar da değil, elinizdeki kitap.. Arkeolojik zenginliğe, çokkültürlülüğün hazinelerine, asimilasyona karşı reasimilasyonun yol açtığı kültürel canlanmaya da bakmayı ihmal etmiyor. Özellikle müzikte, Kazım Koyuncu'nun mirasıyla, Karadeniz rock'ıyla gelen berekete hevesle bakan yazılar var. HES karşıtı mücadeleler ve Hopa'da esen muhalif rüzgâr da görmezden gelinmiyor. "Laz" klişesi, "Karadenizli"nin tektipleştirmesi kitabın ortak dertlerinden biri. O klişelerin bir cephesinde "asabilik" varsa, öteki cephesinde bir yaşam neşesi yok mudur? İşte, Uğur Biryol'un

derlediği kitap, o neşeyi yansıtıyor! Kamil Aksoylu, Cemil Aksu, Latife Akyüz, Ömer Asan, Uğur Biryol, Mehmet Bozok, Hüseyin Çoban, İbrahim Dizman, Ali Eroğul, Mehmet Akif Ertaş, Mahmut Hamsici, Murat Karasalihoğlu, Kıvanç Koçak, Metin Kondel, Ayşenur Kolivar, Hakan Kulaçoğlu, Selçuk Küpçük, Ahmet Özer, Mahir Özkan, Nilüfer Taşkın, Vahit Tursun ve Birkan Yüksel'in katkılarıyla...

AKREP

iKİZLER

YAY

HAMSİ

Kasım 2013 Ne çok korku biriktirdiniz; yani cüzdanınızda. Paralarınızı gizli gizli sevip okşadığınızı görenler var. Postu koruyayım derken aman içindekini çürütmeyin.

Önümüzde bol yağışlı günler var. Benim evimin çatısı sağlam demeden önce iki kere düşününün. Gökten sadece yağmur mu yağar?

Selam verdiğiniz insanların kim olduklarını bilmediğinizi farketmek canınızı sıkıyor. Peki hergün aynada gördüğünüz kişinin kim olduğunu bilmemek, hiç sıkmıyor mu o tatlı canınızı?

Son zamanlarda boğazınızdan doğru düzgün lokma geçmedi. Bordo mavi renklerle birlikte, yeme içmeyi de rafa kaldırdınız. Trabzonsporla yönetimi bir tutmayın. Onları orada tutan para, sizi oralı yapan inancınızdır unutmayın!

KOVA

Sil baştan deseniz de insanın hamsi kadar olamadığı zamanlar vardır. Onu düşünmeyi bırakın, sokağa çıkın. Yolda giderken elinde dosya taşıyan birini görürseniz hemen çarpın. Yuh be, yavaş gibi ani tepkiler vermemeye dikkat edin. Sakince yere dağılan ne varsa toparlayarak eline verin. Sonra telefon, adres derken, sıra yüzüğe gelecek. Kimliğinizi verirken çok iyi düşünün. Nikah memuru peşisıra gelecek polis ve nüfus memurlarının bir habercisi olabilir. Hazır mısınız sahiden? OĞLAK

BOĞA

ASLAN

Şu sıralar sofranızın tuzu neyse de biberi hepten eksik. Çarşıyı pazara kattınız aramakla bulamadınız. En yakın karakola bi bakın. Turşusunu bulamasanız da gazı kesin sizi bulur. Çok canım çekti duramıyorum diyorsanız ilk gördüğünüz protestoda yerinizi alın.

İşyerinizde yüklediğinizi evde boşaltmaktan yılmadınız. Rahat bir nefes almak sizin de hakkınız. Ama önce boğazınıza yapışan patronunuz mu, evdeki çoluk çocuğunuz mu ayrımını yapın.

Şu yan mahalleden çocukluk arkadaşınız vardı ya hani, kominis olunca selamı kestiğiniz. Geçenlerde sordu sizi. Artık kendi diliyle konuşuyormuş, belki hemhal olursunuz. Bizden söylemesi.

TERAZİ

Güneşin bize söylediğine göre doğma doğmaz batma batmaz bahtınız tez vakitte açılacak, kapınızı kese kese para, gani gani mutluluk çalacak. İçeri soğuk girecek diye açmamazlık etmeyin. Kışın ne yakacağız diye kara kara düşünürken de yastığı yorganı ateşe vermeyin. Semtinize uğrayan devletlilerden ısınamıyorsanız çocuk doğurun, neticede nefes alıp ısı veriyorlar gibi bilimsel açıklamalar gelebilir, tansiyonunuz çıkabilir, tükürük bezlerinizin kontrolünü kaybedebilirsiniz. Kendinizi tutmayın, tükürün. YENGEÇ Hızlı zamanlardan geçtiniz. Girdiğiniz ortamlar o kadar hareketliydi ki çokça sadece durmak istediniz. İlk durduğunuz yerde ağabeyleriniz burada durman yasak diyerek üzerinize yürüdüler. Koşmaya başladınız. Kavşakta karşınıza çıkan babanız sen anca gezmeyi bilirsin ... dedi ve kafa göz daldı. Ondan da kurtulup sığındığınız karakolda saçınızı ortadan bölmenizden kıllanan polis tarafından tartaklandıktan sonra hastaneye yatırıldınız. Tez zamanda ayağa kalkacaksınız. Adalet kendini soracak birini arıyor hazırlanın KOÇ

Yakın zaman önce evinize bir paket geldi. İçinden demokrasi çıkacağı söylenen pakette size yarayan hiç birşey bulamadınız, acayip sinirlendiniz. Telefonlara sarılıp size yanlış ürün gönderen televizyonlara küfretseniz de çare bulamadınız. Yetkililer ürünü satarken içinde ne olduğunun onları ilgilendirmediğini söylediler. Hakkınızı arayın, yoksa yaşam boyu bedelini ödeyeceksiniz vaadedilenin. BAŞAK

Siz köprüleri yaktıkça, düşmanlarınız yenisini yapıyor. Yetmiyor bir de adlarını veriyorlar utanmadan. Darlanmayın. İnatla ısrarla yakmaya devam edin.


2013 Kasım Bİ R HES MÜ CADELESİN İN ÖY KÜ SÜ :

HES’ lerin enerji üretimi, bölge kalkınması, iş imkanı gibi yalanların altında derelerimizi ve topraklarımızı satılmasının nasıl bir oyun, nasıl bir sömürü ve hırsızlık eseri olduğunu ifşa eden ve buna karşı mücadele ederek köyünü koruyan insanların oluşturduğu Şerah Güneşi adlı platform bu güne kadar birçok eylemde bulundu. Üstelik henüz ortada iş makinesi bile yokken. HES’ lere karşı ülkemizin özellikle de kendi coğrafyamızda yol kapama, iş makinesini durdurma, kolluk güçlerine karşı direnme, şantiye baskını gibi mücadelelerini görüyoruz. Uzungöl’ deki Şerah Güneşi de bu mücadele alanında bilinç ve eylemleriyle biraz daha farklı bir yerde duruyor. Peki nasıl oluyor da henüz ortada bir çivi bile çakılmamışken bu kadar bilinç ve mücadele ruhu yaşayabiliyor. Şerah Güneşi’ ni ve verdikleri bu mücadeleyi daha yakından görmek için birkaç mücadele arkadaşımızla röportaj hazırladık. Şerah Güneşi’ ni okurlarımıza sunmaktan gurur duyarız…

Karadeniz Güneşi: Önce bize kısaca Şerah Güneşi’ ni anlatır mısınız, kimlerden oluşuyor, kimler yer alabiliyor bu platformda ? Herhangi bir kıstasınız var mı ?

İhsan Özkan: Şerah Güneşi fikri; beldemizde yapılması planlanan HES' i yaptırmamaya yönelik çabalarımızın içinden çıktı. Başta yerel halka HES’ in ne olduğunu (‘tabi biz araştırıp öğrendikten sonra’) neler getirip neler götüreceğini hülasa bunun kimseye sorulmadan, kimsenin fikri alınmadan ülkenin enerji ihtiyacı, kamu yararı (hangi kamunun yararıysa) falan bahane edilerek karlı, risksiz yatırım alanı arayan para babalarına derelerimizin satılması, peşkeş çekilmesi olduğunu mahalle mahalle toplantılar yaparak

anlattık. Sonra bunun engellemesinin sadece Uzungöllülerin değil, bizim gibi sorunlarla karşı karşıya olan komşu köylerin, hatta böyle bir yağmaya karşı olan herkesin destek olabileceğini gördük. Birçok konuda çevre köylerden Karaçam, Köknar, Taşkıran, Vira taraftar gurubu derneğindeki arkadaşlar ve daha birçok insan yardımlarını esirgemediler. Hepsine çok çok teşekkürler. Projeyle ilgili kararlara dava açtık; birincisi

ŞERAH GÜNEŞİ

aleyhimize sonuçlandı. ÇED raporuna açtığımız dava devam ediyor. Birkaç eylem yaptık. Şerah Güneşi işte buradan çıktı. Böyle talanları ifşa etmek gerekiyor. Güç birliği yapmak ‘bu derelerde biz de söz sahibiyiz’ demek gerekiyor. ‘Biz de varız’ dememiz gerekiyor. Şu anda Uzungöl’de bu talana karşı olan herkes bu platformdayız. Kıstasımız; doğasına insanına insanlığına sahip çıkan herkes bizimledir.

Karadeniz Güneşi: HES’ leri nasıl değerlendiriyorsunuz neden karşısınız ?

İhsan Özkan: Yukarıda anlattığım gibi HES' lerin temel mantığı; karlı yatırım alanlarıdır. Onun dışında hiçbir ulu amaca hizmet etmiyor. Biraz kendi gözleri ile bakan

ve kendi aklıyla düşünen bir insan, elde edilecek enerjinin bu talanın bir noktasını bile telafi etmeyeceğini görür. Sadece şu kadarını söyleyeyim; bütün doğu Karadeniz’de yapılacak olan HES’ lerin sağlayacağı enerji, şu anda üretilen toplam enerjinin iletim hatlarından geçerken kaybolan kısmından bile çok az. Karadeniz Güneşi: HES’ lerin, genel zararları dışında sizin yörenize ekstradan vereceği zararlar nelerdir?

Yaşar Karagöz: Yöremizde HES’ in ekstradan birçok zararları var. Birincisi; Uzungöl bir turizm merkezi ve bu durum Uzungöl’ deki turizmi olumsuz etkileyecektir. Herhalde Uzungöl’ e yapmazlar diyorduk ama sınır tanımıyorlar. Herhalde ''bu dağlılar malcılığı unutmasınlar, parayı görüp şımarmasınlar'' diyorlar.. İkinci zararı; tünel açılacak olan bölge, taş yuvarlanma riski olan tehlikeli bir bölge ve taşların yuvarlanacağı güzergâh, alçak köprü mahallesi cebri istimlak söylentileri dolaşıyor. Yüzyılların mahallesini bir patronun kârı için boşaltmayı bile düşünüyorlar. Karadeniz Güneşi: 1998’de Uzungöl’de HES yapımı için başvuru yapıldı. O dönem, bu başvuru ÇED olumlu raporu alamadığı için reddedildi. Şimdi aynı bölgeye ÇED olumlu raporu verildi ve

Sayfa 15

proje onaylandı. Bunu neye bağlıyorsunuz ?

Fikret Göz: O zamanlar bunun onaylanmamasının bence birçok sebebi var. Kârlı bir yatırım olarak görülmüyordu. İdari mahkemeler de şimdiki gibi baskı altında değildi. İktidarın böyle bir niyeti yoktu. Yani mahkemeler öyle düşündüğümüz gibi evrensel bir hukuk yasasına göre işleyen, etrafında olup bitenlerden, güçten, dayatmadan bağımsız kurumlar değil maalesef. Bu yüzden onlar yukarıdan aşağı bastırıyorsa biz de aşağıdan yukarıya bastırmalıyız. Karadeniz Güneşi: Yürütmeyi durdurma kararı veren mahkeme heyetleri görevden alınıyor. Toprağını HES’ e vermek istemeyen köylünün arazisi sadece savaş zamanlarında uygulanması gereken acil kamulaştırma yasasıyla zorla kamulaştırılıyor. Kolluk güçleri, HES şirketlerinin görevlisi gibi davranıyor. Bu anlamda köylüye şiddet uygulamaktan kaçınmıyorlar. Hal böyle iken hukuki yollarla HES’ e karşı mücadele verebileceğinize inanıyor musunuz? Başarmak için nasıl bir mücadele tarzının nasıl olması gerektiğini düşünüyorsunuz?

Fikret Göz: Yukarıda söylediğim gibi hukuk, güçten bağımsız değil. Gücü olan hukuku çalıyor. Biz başından beri hukuki mücadelenin en zayıf kol olduğunu biliyorduk. Çünkü istediğin kadar bilimsel delillerle haklılığını ispat et, sonuç pek değişmiyor. Bu yüzden en temel hedefimiz; yerli halkı bu konuda uyandırmak ve yalnız olmadığını göstermek oldu. Yasalar Allah'ın (c.c.) yasaları değil, insanların yasaları ve bizler de insanız. Mesele birlik olabilmekte ve istemekte:

Karadeniz Güneşi: Şerah Güneşi olarak şimdiye kadar ne tür etkinlikler yaptınız, kısaca anlatır mısınız ?

Yaşar Karagöz: Meydan Park’ta, şehrin gözünü Uzungöl’ e çevirmek için basın açıklaması yaptık. Ama bu kez güzelliklerle birlikte bu zulüm de görülsün diye. Ardından köyde Yıldız Teknik Üniversitesinden Prof. Dr. Beyza Üstün ile bir panel düzenledik. Kalabalık bir şekilde gerçekleştirilen panel; köydeki HES’ le ilgili kafa karışıklıkları ve bilgi eksikleri için iyi oldu. Duyarlılığı arttırmak ve il yöneticilerine seslenmek için Valilik önünde bir basın açıklaması düzenlendik. Trabzonspor’umuzun bu işe alet edilmemesini, HES’ lerin Trabzonspor için bir gelir kaynağı olarak gösterilemeyeceğini, bu çalışmanın Trabzonspor’un Devrimci Ruhuna taban tabana zıt oldu-

ğunu göstermek için ve bu yasadışı olayın sonlanması için dijital 2000 imza toplayarak UEFA’ ya gönderdik. Yaz başında başlayarak şimdi de devam eden ‘Uzungöl Uzunçöl Olmasın’ adlı bir bildiri hazırladık. Tüm esnaflara, otellere ve restoranlara koyarak Uzungöl’ü ziyaret etmek için gelen insanları bilgilendirdik ve onlardan bu sese ortak olmaları için imza topladık. Ayrıca HES karşıtı pankartlar hazırlayarak yolları duvarları bu pankartlarla donattık, 1 Mayıs’ ta bütün emekçilerle ve zülmün karşısında duranlarla birlikte bizlerde alanlardaydık. Ülkeyi etkileyen Gezi Parkı olaylarına Trabzon’ dan ses veren tüm insanlarla birlikte yine alanlara indik kendi pankartlarımızla. Bununla birlikte Trabzonspor’un ruhunu yaşayan, tarihinden kopmayan Vira taraftar grubuyle birlikte de maçtalarda açtığımız pankartları unutmamak gerek.


Sayfa 16

B

Kasım 2013

İMRALIDA SON ŞAMPİYON: TRABZONSPOR

ugüne kadar toplumu sarsan olaylarla gündeme gelen İmralı Adası’nın bir de içine Trabzonspor’un şampiyonluğunu sığdıran ‘saklı’ bir tarihi var.

Osmanlı’da Rumların yaşadığı bir nahiye iken cumhuriyet döneminde cezaevine çevrilen, Aydın Menderes, Fatih Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın idamına tanıklık eden İmralı Adası, çoğumuz için anımsamak istemediğimiz hatıralarla doludur. Son ‘sakini’ nedeniyle sıkı bir şekilde korunan ve ulaşımın neredeyse imkânsız olduğu ada, bugüne kadar hep toplumu sarsan olaylarla gündeme geldi. Ancak İmralı’nın bir de içine Trabzonspor’un şampiyonluğunu sığdıran ‘saklı’ bir tarihi var.

muhaliflerin bir kısmı hapislerinin sonralarına doğru yarı açık cezaevi olarak kullanılan İmralı’ya gönderiliyor. Tutuklandığında TÖBDER yöneticisi olan yazar Öner Yağcı da Ankara Mamak’taki cezasının son aylarını İmralı’da geçiriyor. SOĞAN DİKTİK Yağcı İmralı’daki ilk günlerini “1985’in aralık ayında İmralı adasına gönderildik. Kışın ortasıydı. İlk gün düş kırıklığıyla karşılaştık, bizi soğan dikmeye gönderdiler” diye anlatıyor.

Bu duruma itiraz ettiklerini, bunun üzerine mahkûmların konserve fabrikası, kitaplık ve muhasebe bölümlerine gönderilmek üzere cezaevi yönetimi tarafından gruplara ayrıldığını söyleyen Yağcı, sonrasındaki günlerde daha rahat günler geçirdiklerini ifade ediyor.

anlatan Yağcı İmralı’ya geri dönüyor:

“Bir baktık mart ayında takımlar ortaya çıkmaya başladı. Eroinciler, cinayetçiler kendi takımlarını kurdu. Biz de düşünce suçluları olarak bir takım kuralım dedik. Cezaevi doktoru da bizim takımda oynadı. O yıllar Trabzonspor’un atağa geçtiği yıllardı. Anadolu’dan bir takım çıktığı için biz siyasiler külliyen Trabzon’u tutuyorduk. Arkadaşlarla bordo mavi renkleri seçtik ve Trabzonspor kulübüne mektup yazdık.” FORMA VE TOP Mektuplarına bir hafta sonra yanıt aldıklarını dile getiren Öner Yağcı şöyle devam ediyor:

“Önümüze bir koli geldi. İçinde forma, ayakkabı, futbol topu, fileF Her şey vardı.” Maçlara ciddi bir hazırlık yaptıklarını ve bir arkadaşlarının kendilerine taktik verdiğini belirten Yağcı, buna ilaveten de iyi bir kalecilerinin olduğunu anlatıyor.

saray ve Beşiktaş forması giydiklerini belirten Yağcı, “Sadece hafta sonları maç yapıyorduk. Bütün mahkûmlar maçlarımızı izliyordu. Turnuva sonunda şampiyon olduk. Şampiyonluğun ardından diğer tutuklularla daha iyi ilişkiler kurduk”

diyor. Şampiyon olduktan sonra Trabzonspor kulübüne teşekkür mektubu yazdıklarını anlatan Yağcı, o dönemki Trabzonpor’dan kaleci Şenol, Dobi Hasan ve Hamdi gibi futbolcuları hatırladığını söylüyor. Takımda 11 numara forma giyen Öner Yağcı, o günden beri Trabzonspor’u tutuyor. Şahin Bayar

U TA N I Y O R U Z !

MAMAK’TAN İMRALI’YA 12 Eylül 1980 darbesinden hemen sonrasındaki yıllarF Cezaevlerine doldurulan

Yıllardır tribünden yükselen ‘Siyaset ellerini kulüpten çek’ seslerinin daha gür çıkması gereken zamanları yaşıyor Trabzonspor. Başkanlık seçimlerini Medical Park Yönetim Kurulu başkanı ve R.T. Erdoğan’ın yakın arkadaşı olan Muharrem Usta’ya rağmen kazanan İbrahim Hacıosmanoğlu, kulübe siyaseti bulaştırmayacağız diyerek başkanlığı kazanmıştı. Daha başkanlığın ilk günlerinde Gezi olaylarına Trabzonspor formalarıyla gitmeyin diye çağrı yapıp R.T.Erdoğan’ın Kazlıçeşme mitinginde sahneye çıkması ve bir anda AKP’ye yakınlaşması taraftarın aklına “noluyoruz ?” sorularını getirdi. Hemen ardından R.T. Erdoğan’ın Trabzon ve Rize gezisindeki konuşmalarında da yanında bulundu Hacıosmanoğlu. Rize’de Erdoğan’ın AKP teşkilatı üyelerine “Daha yeni gelen Hacıosmanoğlu kadar propagandamı yapamadınız” şeklinde fırça atabilecek kadar yakın olan dostluk nereden, nasıl oluşuyor? Hacıosmanoğlu yönetime geldiğinde kasada para yok demesi üzerine Bosingva’nın Aykut’un Maluoda’nın ücretleri hangi parayla ödendi.

TRABZON’A MEKTUP Tutuklu sayısının artmasının ardından cezaevinde futbol takımlarının kurulmaya başlandığını ve turnuva düzenlendiğini

Bu para döneminin de AKP yakınlaşmasıyla aynı zamana denk gelmesi düşündürücü. Tranzonspor’un eski futbolcusu Gökdeniz’den alınan borcu resmi sitede

teşekkür maiyetinde açıklaması da ayrı bir ayıbın resmidir. Tranzonspor’un büyük taraftar gruplarından birisi olan VİRA, Hacıosmanoğlu için ‘Utanıyoruz’ adlı bir bildirge yayınladı bizde noktasına virgülüne dokunmadın o bildirgeyi olduğu gibi yayınlıyoruzF

BÜTÜN MAHKUMLAR İZLİYORDU Turnuvaya katılan diğer üç takımın parayla satın aldıkları Fenerbahçe, Galata-

felsefeden insanları bünyesinde barındırır. Trabzonspor gol attığında tüm ideolojiler tek yürek olur o gole sevinir. Trabzonspor'un başkanı bir siyasi parti mitingine gidemez! Özellikle de bu meclis tarafından hakkı, emeği çalınmışken! Bu konuda hiçbir gerekçe kabul edilemez! Trabzonspor Başkanı taraftarlarını siyasi anlamda yönlendiremez! Trabzonspor Başkanlık makamı hiçbir siyasi partinin il başkanlığı makamı da, temsilciliği de değildir! Ne emeğimizi çalanların yaptıkları, ne siyasilerin el birliğiyle hakkımızı çalanları korurken yaptıkları ve söyledikleri, ne de ülke futbolunu yönetenlerin yaptıklarıF Hiçbir şey bugün bir siyasi partinin mitinginde Trabzonspor Başkanı sıfatıyla anons edilerek kürsüye çıkan Hacıosmanoğlu’nun bu kabul edilemez davranışı

UTANIYORUZ

İbrahim Hacıosmanoğlu Trabzonspor kongresinde başkan seçildikten sonra kürsüye ''SİYASET ELİNİ TRABZONSPOR'DAN ÇEK'' nidalarıyla çıktı. Proje, tesis, transfer, kupa, o, bu değil... Siyasete darbe vurduğunu düşündü Trabzonspor delegesi. Gelinen noktada bir yandan Gezi Parkı eylemlerine forma giyerek gidilmesini istemeyen diğer yandan da bir siyasi partinin mitinginde boy gösteren, halkı selamlayan bir başkan profili ile karşı karşıyayız! Trabzonspor siyaset üstü bir kurumdur. Her kesimden, her görüşten, her ideolojiden, her

kadar yaralamadı bizleri! *** İbrahim Bey utanıyoruz! 6222'yi bir gecede değiştiren, bu işi hakkımızı çalanların istediği şekilde çözmesi için federasyon başkanı atayan, kişi ve kurumları birbirinden ayırma bahanesiyle hırsızı koruyan anlayışın yanında TRABZONSPOR BAŞKANI sıfatıyla olduğunuz için utanıyoruz! Hadi yaptıkları yanlışları geçtik; Trabzonspor Başkanlık makamını bir siyasi parti mitinginde temsil ettiğiniz için utanıyoruz!

Bu camianın aylardır verdiği paraya karşı emeğin mücadelesinde gördüğü en büyük yanlışa siz imza attınız! Trabzonsporlu’nun haklı mücadelesine gölge düşürdünüz! Trabzonspor‘un haklı mücadelesine çamur atmaya çalışanların eline koz verdiniz! Trabzonspor’u yönetenler geçmişte de yanlışlar yaptı, hatalar yaptı ama hiçbir zaman bu camianın değerleri bu denli ayaklar altına alınmadı! İbrahim Hacıosmanoğlu.. Bu camiaya sürdüğünüz lekenin büyüklüğünün sizi o koltuktan edecek kadar büyük olduğunu fark ettiğinizde sizin için çok geç olacak! And olsun! Eskişehirspor maçından sonra “bizi bu sene de şampiyon yapmayacaklar hanım” dedikten sonra hayatını kaybeden Mustafa Çelik'in ruhunu, Dozer Cemil'in, Şenol Güneş’in, Kazım Koyuncu’nun Trabzonspor’unu bu zihniyete terk etmeyeceğiz!


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.