Xarxus 3. Sayı

Page 1

XARXuS BAHAR SAYISI 3


Selami ŞİT

1


2


3


Erkan KARAHAN

KARAR SENİN Çocuk: Baba! Sen köyde mi yaşamak istersin, şehirde mi? Baba : Niye sordun? Çocuk: Ödev yapıyorum onun için sordum? Baba : Köyde yaşamak isterim. Çocuk: Annem nerde yaşamak ister? Baba : Annene sorsana oğlum.

Çocuk: Anne! Köyde mi yaşamak istersin, şehirde mi?

Anne : Şehirde! Baban ne dedi? Çocuk: Babam köy dedi. Şimdi ben ödeve ne yazacağım? Anne : Ödevde neyi soruyorlar? Çocuk: “Aileniz, köyde mi yoksa şehirde mi yaşamak ister?” diye soruyor. Anne : Babası gelir misin? Biz aile olarak nerede yaşamak istiyoruz, buna bir karar verelim. Baba : Sen şehir dedin değil mi Hanım? Anne: Evet. Baba: O halde ikimiz de cevaplarımızı gerekçelendirelim. Oğlan hangisini beğeniyorsa onu yazsın ödevine. Anne: Tamam. Başla bakalım. Neden köy dedin? Baba: Köyde doğa ile iç içesin. Doğa demek; bilim demektir, huzur ve mutluluk demektir. Bütün bilimlerin laboratuarı doğadır. Doğayı gözlemlemeyenin, onu anlayamayanın başarılı ve mutlu olması imkânsızdır. Şehirler, doğa ile bağların en aza indirgendiği, doğanın bir kaç yapay park ya da yeşil alanla sınırlandığı birer yarı açık cezaevi gibidir.

4


Anne : Bugün dünyadaki bütün şehirler doğa ile bağlarını koparmamıştır ki. Doğa ile barışık, çevre dostu yaşam seçenekleri konusunda ciddi çalışmalar var. Yükselen trend ve modern yaşam eğrisi bu yönde. Bence gelecekte, bugünkülerden çok farklı şehirlerde yaşayacağız. Baba : Hangi gelecekte? Senin, benim hatta çocuğumuzun, torunumuzun, torunumuzun torununun dahi göremeyeceği bir gelecekte mi? Bahsettiğin trend ve modern yaşam eğrisi dünyada gelirin büyük bir kısmını yutan az sayıdaki mutlu azınlığın tercihi olsa gerek. Geriye kalan büyük çoğunluk bırak geleceklerinden, bugünlerinden bile emin değilken nasıl olacak bu iş? Hayat; fantezi ve düşlerin gerçekleştirildiği bir oyun ve eğlence alanı değil yaşam kavgasının en şiddetli haliyle verildiği bir ringdir hanımefendi.

Çocuk: Baba, anne! Yaa, söylediklerinizden bir şey anlamıyorum. Rica etsem, ödevime yardımcı olur musunuz? Baba : Peki, peki. Devam edelim. Köyün havası ve suyu temizdir. Dağına tırmanır, deresinden su içer ve hatta yüzersin. Bu güzelliklere ulaşmak için para vermezsin. Köyde, şehirdeki gibi zamana sıkışma olmadığından her işini geniş bir zaman dilimi içinde stressiz bir şekilde yapabilirsin. Anne : Doğrusu bu söylediklerin kulağa hoş geliyor. Ancak bu saydıkların herkes için geçerli değil ki. Sağlık problemi olan kişi dağa tırmanamaz. Köylerdeki dereler hep temiz değil. Köylerde kışlar çetin geçer. Çoğu zaman senede ancak birkaç ay derede yüzebilirsin. Şimdi şehirlerde yüzme havuzları var. Temiz ve sıcak. Zamanın kıymetine gelince. Şehirde zamanın nasıl geçtiğini anlayamazsın. Canın sıkılmaz yani. Ama köyde zaman yavaş geçtiğinden canın sıkılır. Baba : Çocuk gelişimi açısından da köy hayatı çok yararlıdır. Çocukların; doğa bilgisi, çevre duyarlılığı ve hayvan sevgisi için bunlarla temas kurması gerekir. Köy hayatı bu iş için bulunmaz bir fırsattır. İstatistikler şunu gösteriyor ki köyde yaşayıp doğal beslenen bir kişi, şehir insanına nazaran daha uzun süre yaşıyor. Taze ve doğal gıdalara, sadece ucuza ulaşma imkânı yönünden bile köy şehirden kıymetlidir bence. Anne: Çocuk gelişimi dedin de. Eninde sonunda şehre dönecek bir çocuğu, küçük yaşlarında köyde büyütmek mi yararlı olur, yoksa ileride içinde yaşayacağı şehirde mi? Şehirlerde çocuk gelişimi için kurulmuş müesseseleri nasıl göz ardı edersin. Kreşlerin ve anaokullarının çocuğun sosyalliğine katkısını inkâr mı ediyorsun? Baba: Tek katkıları bu bence. Gerisi külli zarar. Dünyanın parasını ödüyorsun. En kesin sonuç: Kreşte, anaokulunda kapılmış hastalık. Hem, sen çocuğun ileride şehirde yaşayacağından nasıl bu kadar emin olabiliyorsun öyle? Anne: Dünyanın gelişmişlik trendine bakarsan bunu rahatlıkla görebilirsin. Gelişmiş sanayi toplumlarında köyde ve kırsalda yaşayan nüfusun oranı %3 tür. Ülkemizde bu oran hızla şehirler lehine değişmektedir. Son olarak Türkiye’ de köyde yaşayanların oranı %10’ dur. 5


Türkiye için bu düşüşün en azından %5-6’ ya kadar sürebileceği öngörülüyor. Şehirde doğup büyüyen çocuğumuzun %95’ in aksine davranıp köye yerleşeceğini mi düşünüyorsun? Hem mesele bu değil. Ana konudan ayrılmayalım şimdi. Köy yaşamında geçimini sağlamak zordur. Doğal yaşam dediğin şey, çocuğun kitaplarda resimlerini gördüğü ya da öykü ve masallarda okuduğu kadar kolay ve keyifli bir yaşam değil. O resimlerde en sevimli halleriyle yer alan hayvanları yetiştirmek kolay iş mi? Hayvanlar, tuvalete mi gidiyor sanki. Koyun kuzu gütmek kolay iş mi? Dur deyince duruyor, otla deyince otluyorlar mı? Ya vahşi hayvanlara ne demeli? Hep anlatırsın ya. Amcamın kolunu ayı kaptı, bundan başka üç defa kurtlar koyunlarımızı telef etti diye. Baba: Evet bu anlattıkların doğru. Bunlar köy yaşamının doğal sonuçları. Ancak şehir yaşamının bünyesinde barındırdığı yaşamsal tehlikeler yok mu? Trafik kazaları, kötü hava, kimyasal ve kanserojen faktörlerle iç içe yaşama gibi. Dünyada her yıl milyonlarca insan bu faktörler nedeniyle yaşamını yitiriyor. Köyde ise hem daha ucuz ve hem de daha sağlıklı bir şekilde yaşamını sürdürebiliyorsun. Anne : Haksızlık yapma lütfen. Şehir milyonlarca insanı besleyebiliyor, köy ise ancak birkaç bin insanı. Milyonları köylere dağıt bakalım. O takdirde köyden eser kalmaz. Şehir yaşamı köye nazaran pahalı olabilir ancak şehirde kazanç elde etmek daha kolay. Köyde, kas gücüne dayalı işler ağırlıktadır. Şehirde ise engelliler dahil her insan ekmeğini kazanabilir. Hem şehirde çalışmana bağlı olarak daha çok kazanç elde edebilirsin. Köyde ise kazancın coğrafik koşullarla sınırlıdır. Emek-kazanç eğrisi açısından şehir daha avantajlı olabiliyor. Baba : Köylerde insanların birlikte yapılan ortaklaşa faaliyetler çoktur. İmece usulü çalışmalar, bayramlaşmalar, asker uğurlamaları, düğünler gibi. Hiç istemesen bile kendini bu faaliyetlerinde içinde bulursun. Bu işin doğasında bu vardır. Oysa şehirler insanı yalnız ve güvensiz kılıyor. Anne : Unutma ki, her türlü kaliteli ve üst düzey sosyo-kültürel faaliyetler şehirlerde yapılır. Müzeler, kütüphaneler, konser ve sergi salonları, spor sahaları şehirlerde bulunur. Ayrıca şehirlerin altyapı yatırımları güçlüdür. Yolları kapanmaz, elektrikleri kesilmez. Modern hayatın aklına gelebilecek tüm imkânlarına kolayca ulaşabilirsin. Alışveriş, iletişim gibi. Baba : Köy hayatı, insanı modern hayat denen küresel kıskaçtan korur. İnsanı tüketim manyaklığından kurtararak onu üretmenin huzur ve keyfi ile tanıştırır. İnsanı maddi ve manevi dinginliğe kavuşturur. Şehirlilerin yüksek ücretler ödeyerek kurslar aracılığıyla elde etmeye çalıştığı huzur ve dinginlik köy hayatının mayasında vardır. Anne : Şehirler, her ne kadar stres üreten alanlar gibi gözükse de kolay ve pratik yaşamın adresidir aynı zamanda. Bir tuşa basarak ısınabilir, bir kolu çevirerek sıcak suya kavuşabilir, sessizce çalışan makinelerle çamaşır ve bulaşığını yıkayabilirsin. Tek başına eğitim, sağlık, ulaşım ve benzeri imkânlar bile, şehirlerde yaşamı tercih etmek için yeter de artar sebep bence. Senin köy ile ilgili düşlerin gerçeklerle örtüşmüyor, fanteziye kaçıyor bey. “Orda bir 6


köy var uzakta, gitmesek de görmesek de o köy bizim köyümüzdür” romantizminden öteye geçemiyor. Baba : Hanım, Hanım! Çocuğun ödevine yardımcı oluyoruz burda. İşi farklı yönlere çekmenin, duygusal değerlendirmeler yapmanın manası yok. Koy görüşlerini ortaya, bırak yorumunu çocuk yapsın. Anne : Haklısın Bey. Özür dilerim, kaptırmışım kendimi. Benim söyleyeceklerim bu kadar. Senin ekleyeceğin bir şey varsa buyur. Baba : Estağfurullah. Aşağı yukarı düşüncelerimi açıkladım ben de. Umarım yardımcı olabilmişizdir oğlumuza. Anne : Evet oğlum. Bizden bu kadar. Artık karar senin.

7


Selami Şit

S

akın beni yanlış anlama, sitemim sana değil seni bana mecbur kılanlara. Hem bilirim, sen yalnız değilsin çoğaldıkça çoğalıyorsun zamanla bedenlerde kalplerde, akıllarda ruhlarda…

Yalnızlığı hiç çekmeyeceksin bu yüzden. Büyüyor, her tarafı kaplıyorsun, her tarafa gölge oluyorsun. Kimsenin gücü sana yetmeyince, istediğin şekil de eğlenip kuralları sende olan oyunlar oynayabiliyorsun. Hiç üzülmeyenlere, küçük iken her şeyden habersiz ağlayıp gözyaşı dökenlere şimdi gözyaşı verip ağlatabiliyorsun, gözyaşını silecek kimsesi yok iken. Bir oyun olan küs- barış iki parmak hareketiyle yapılırken şimdi bir hareket değil bir olgu haline getirmişsin süresi uzadıkça uzayan. Değil gözün görebildiği ya da sesin duyulacağı mesafeler, ruhların gitmeye yeltendiği mesafeler dizdin aralarımıza. Ya ayrılık, buna ne diyeceksin. Sadece şairlerin kafiyeli şiirlerin de kullandığı bir kelimeydi belki. Ama şimdi, birlikte hayat bulduğumuz, birlikte büyüdüğümüz aile, dost- arkadaş… Herkesin çok sevdiği bir hayvanı ya da hayvanları olmuştur. Mesela benim köpeğim, kuzularım… Hiç olmadı ama özgürlüğü elinde alınmış biri olarak hayalinde uçan bembeyaz güvercinlerim. Peki buna ne demeli beni hiç takmayan karıncalar, rüzgar ile dans eden istediği melodiyi fısıldayan ağaçlar… Benim olmadılar ama hayallerimin bir parçası oldular hep. Şimdi onlardan tamamen ayrı yaşıyor, yaşamaya çalışıyorum. Dert verir, dermansız. Hayat felsefesine terstir. Her şey zıttı ile anlam bulur, ama sen sadece zıttı veriyorsun. Yepyeni hayatlar verdiklerin de oluyor aslında; içinde aşk, sevgi dost(pek inandırıcı gelmedi ) arkadaş, para... Dua niyetine girer belki bir güzel hayat ve içinde olması gerekenler… Eskilerden tamamen uzak eskilerin gölgesinde sıyrılmış yeniler diyelim. İlim verdiklerin de oluyor bir teselli olur belki bu yolda gidenlere. Sonuç senin, kuralar senin, geriye kalan sahip olduklarını yavaş yavaş yitiren ve kaybolmaya yelken tutmuş ben ve benim gibiler. Belki de tamamen kaybolup bir daha hiç geri dönemeyecekler. Ruhun bedeninde iken ‘’aramızda kalsın sen bir iken binler oldun ben ise bir iken eksildim, koptum parçalandım yarım kaldım’’ şimdi ise ruhun bedenimde. Sakın beni yanlış anlama, sitemim sana değil, bu kadar kolay sana teslim olan banadır. Kurtulmak için çok yol denedim, ölümü bile düşledim. Öldüm ve yine dirildim ama nafile. Dirilirken yeni doğanlar gibi oldum. Eskiyi çoktan unutmuş yeni bir ben oldum. Küsmeyi iyi biliyor, ayrılığı yaşamak kaderimde var gibi boyun eğiyorum. Sakın yanlış anlama beni sitemim sana değil. Birde her oyunun kaybedeni ve kazananı olur elbet. Bu kuralı değiştirmemişsin anlaşılan. Kaybedenler çok oldu üstelik sen her defasında kazananırken.

8


9


KAR KAYAK KIZAK

Naylon poşet avcısı çocuklardık. Büyüklerimizin büyüklerinden şikayet etmeleriyle onlardan kaçar bayır aşağı kayacak yerler arardık. Afat mahallesi çıkışında kayak ekibimizi kurmuştuk. Kayak yaparken temel felsefe birbirimize çarpmamaktı. Meteor yağmuru gibi bir bir iniyorduk bayırdan aşağıya. Derken poşet bulamayan birileri hasıl oldu aramızda. İki kişi bindik sırtına poşetin. Kasisler oluşmuştu pistte. Poşet bu, mercedes değil ki çarptık mı kasise zıplardık eşekten düşer gibi. Hakan’la aynı poşete binmiştik. Bi zıpladım Hakan’ın kafasına çenem geçmişti. Bembeyaz karın üstüne kırmızı damlalar halinde kan. Hakan gazi artık. Rahmetli Reşit amcanın bahçesinde ise iyi bir yer vardı. Kasisler yoktu. Poşet az kullanılırdı. Biz çocukların arasında bir mühendis vardı. Bizim yaşımızda ama o biçim yetenekli. Büyüse araba bile yapar milli ekonominin çıtalarını semaya çıkarır diyorduk. Niyazi bizim deyişimizle Nazmi kızaklara hidrolik direksiyon yapacak kadar ilerletmişti bu işi. Bizim bmw 7 serisi tipindeki tüm kızaklarımız onun imalathanesinden çıkardı. Ham maddeyi ve ağır sanayi ürünü sayılamayacak alet edevatı yani çiviyi falan tandır evinden araklardı. Özenle seçerdi tahta parçalarını kimseye de hesap vermezdi. Keseri iyi sallardı. Kırk yıllık inşaat işçiliği yapmış gibiydi. Kızak ustasıydı Niyazi. Bi yokuş yukarı çıkmazdı bildiğin kızağı. Her gün pistlerde yerimizi alır Niyazinin teşrif buyurup direktif vermesini beklerdik. Evden babalarımızın altı sert kunduralarını, botlarını çalmaktan kurtarmıştı bizi Niyazi. Bir gün yine kayaktan dönüyorduk. Akrobatik hareketler yapa yapa keçiler gibi seke seke yol alıyorduk. Niyazi “ağacın birinde baylar gizli çivi var kellelere dikkat” diye uyarmıştı bizi. Tam ağacın altından komando hareketleriyle eğilerek büzülerek geçtim ki kafam mı çiviye saplandı çivi mi kafama saplandı emin değilim gerçi farketmez yine bembeyaz kara kırmızı damlalar düştü. Kar dudaklarına ruj sürdü sanki. Hiç çekici değildi ama. Bende mi gaziydim. Bu sayılmaz. Hakan’ın kafasındaki diş izim ve kafamdaki paslı çivi izi. Kafamı sarıp sarmaladılar. Bağırdım evebeynlerime “hava almıyor bu kafa diye”. İçinde ne biriktiyse artık kafamın, bunlar dökülüyor şimdi. Kafama acil Niyazi eli değmesi lazım. Onarılmasına dair kanun tasarılarıyla gelin bana 

Cihat Şit

10


11


12


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.