Sosyal Bilimlerde Temel Kavramlar

Page 1

Sosyal Bilimlerde Temel Kavramlar

Amaçlar Bu üniteyi çalıĢtıktan sonra; - bilgi kavramını ve bilginin türlerini tanıyacak, - bilgi edinmede ve bilimsel çalıĢmada yöntem kavramının önemini görecek, - çeĢitli yönleri ve nitelikleriyle bilimsel çalıĢmayı ve bilim kavramını tanımlayabilecek, - bilimsel sonuçların niteliklerini öğrenebileceksiniz.

İçindekiler - GiriĢ Bilgi ve ÇeĢitleri Bilim Bilimsel AraĢtırmanın Ġlkeleri Özet Değerlendirme Soruları BaĢvuru Kaynakları

Öneriler Bu üniteyi daha iyi öğrenebilmek için okumaya baĢlamadan önce; - Üniteyi okurken, kavramlara ve terimlere özellikle dikkat ediniz. - Yardımcı kaynak olarak bir toplumbilim terimleri sözlüğünden yararlanınız. - Kendinizi değerlendirme sorularıyla sınarken, takıldığınız yerlerde ilgili konuları tekrar okumaya üĢenmeyiniz.


GİRİŞ Bilimlerin sınıflandırılmasında, doğa bilimleri kategorisine giren bilimlerin dıĢında kalan bir bilimler grubunu belirlemek için kullanılan sosyal bilimleri ve asıl konumuz olan sosyal bilimlerde temel kavramları açık biçimde kavrayabilmemiz için, bazı ön kavramlar üzerinde durmamız gerekmektedir. Bilim, biraz aĢağıda daha ayrıntılı olarak göreceğimiz gibi, bir bilgi edinme yöntemidir. Bu yöntemle kazanılan bilgi, bilimsel bilgi diye adlandırılır. Öte yandan bu yöntem, bilimsel bilgi edinme gereği duyulan bütün alanlara, her alanın kendi özellikleri göz önünde tutulmak koĢuluyla uygulanabilen bir yöntemdir. Sosyal bilimler (toplum bilimleri) dendiğinde de anlatılmak istenen, bundan farklı bir Ģey değildir. BaĢka deyiĢle sosyal bilimler, insanoğlunun toplumsal yaĢamını çeĢitli yönleriyle inceleyen bilimler (yöntemler) topluluğudur. Gerek doğa bilimlerinde, gerekse konumuz olan sosyal bilimlerde karĢımıza iki temel kavram, ya da ön-kavram çıkmaktadır. Bunların birincisi bilgi, ikincisi de bilim’dir. Çünkü bilim, bilgi edinmenin yollarından biri diye tanımlanınca, edinilecek olan, yani bilgi üzerinde de durmamak, masanın ayaklarından birini önemsememekle eĢanlamlıdır.

Bilgi ve Çeşitleri En kısa tanımıyla bilgi ve bilme eylemi, insanın çevresiyle kurduğu bir iliĢki biçimidir. Ġlk zamanlarından bu yana insanoğlu, düĢünen bir varlık olarak hiçbir zaman çevresinde olup bitenlere ve bu çevrede bulunan nesnelere bakmakla yetinmemiĢ, hep onları akıl düzeyinde kavrama, düĢünerek değerlendirme ihtiyacını da duymuĢtur. Bir baĢka deyiĢle, düĢünen bir varlık olmasından kaynaklanan merak, neredeyse içgüdüsel olarak insanoğlunu hep çevresinin ve zamanda da kendisinin varlığını yalnızca saptamakla yetinmeyip, onları öğrenmeye de zorlamıĢtır.

Bilgi ve Bilmek Nedir? Tarih-öncesi dönemin insanın sözü edilen öğrenme içgüdüsü, doğal olarak en ilkel ihtiyaçlarını karĢılama hedefine yöneliktir. Bu bağlamda örneğin etini yiyebileceği av hayvanın varlığını saptamakla yetinmeyip, onu nasıl avlayabileceği üzerinde düĢünmesi de ilkel insanın bir bilgi edinme eylemidir. Ġnsanoğlu, tarihsel geliĢme süreci içersinde merakını yalnızca temel ihtiyaçlarıyla sınırlı olmaktan çıkarıp daha geniĢ bir alana yöneltmiĢ, kendisi için doğrudan bir ihtiyaç niteliğini taĢımayan konularda da, düĢünen bir varlık olması


nedeniyle, sürekli bilgi edinmek istemiĢtir. Bu açıklamaların ardından bilginin kısa bir tanımını vermek istersek, Ģöyle diyebiliriz: Bilgi, duyular yoluyla algılanan konunun düĢünce süzgecinden geçirildikten sonra insan bilincine yansıyan görüntüsüdür. Ġnsan, kendine ve çevresindeki dünyaya duyuları aracılığıyla gerçekleĢen algılamalarıyla ve düĢünmesiyle yönelir. Duyu organları (görme, iĢitme, dokunma, tat alma vb. ) aracılığıyla dıĢ dünyayı, yani nesneleri ve olayları kavrar; böylece de dıĢ dünyada var olanları, olup bitenleri bilmiĢ, kendisi için bilgiye dönüĢtürmüĢ olur.

O halde bilgi, algılama ve düĢünme yoluyla insanın iç dünyasına (bilinç düzlemine) aktarılandır; bilginin bu aktarımı, özne (süje), yani bilen Ben ile dıĢ dünyadaki nesneler (objeler) ve olaylar arasında algılar ve düĢünme aracılığıyla kurulan bir iliĢki sonucu gerçekleĢmektedir.

Buna göre daha geniĢletilmiĢ bir tanımla bilgi, özne ile nesne arasında algılama aracılığıyla kurulan bir iliĢki sonucu elde edilen ve öznenin düĢünme süreci ve birikimleriyle değerlendirilen Ģey diye de nitelendirilebilir. Bu tanımlardan, bilginin çok önemli iki özelliği de ortaya çıkmaktadır: Bilgilenme, edilgin (pasif) değil, fakat etkin (aktif) bir süreçtir; baĢka deyiĢle bir konuda bilgi edinmek, duyuların algıladığı ile yetinmeyip, algılananı düĢünce düzeyinde iĢleme eylemini koĢul kılar. Bilimsel yöntemlerle ulaĢılan bilimsel bilgi’nin dıĢında kalan bilgi türleri, herkesin birikimlerinin farklı olması nedeniyle, bir ölçüde görece (izafi) nitelik taĢır. Bilimsel bilginin


ilke olarak görecelikten uzak oluĢunun nedeni ise, bilimsel yöntemin kesinliği amaçlamasıdır. Daha ilerde, sosyal bilimlerin özellikleri üzerinde dururken görüleceği üzere, yukarda sözü edilen kesinlik en belirgin biçimiyle doğa bilimleri alanında görülür. Bunun nedeni – matematik, fizik, jeoloji, kimya, gökbilim (astronomi) vb. gibi – doğa bilimlerinin değiĢken olmayan verilerden yola çıkması, sonuçta da herkese ya da çeĢitli kuramlara göre değiĢebilen değil, fakat artık herkesi bağlayıcı kesinlikte sonuçlara ulaĢmasıdır. Buna karĢılık insanlardan oluĢma toplumu çeĢitli yönleriyle inceleyen sosyal bilimler, insan gibi, tarihsel süreç içersinde hep değiĢime uğramıĢ bir veriyi ve ondan oluĢma bir bütünü, yani toplumu temel aldıklarından, belli bir görecelik öğesini zorunlu olarak içerirler. Ancak doğa bilimlerine oranla var olan bu farkın sosyal bilimleri bilim olmaktan çıkarmadığını da ilerde göreceğiz.

Kaç Çeşit Bilgi Vardır? Bu ünitenin “GiriĢ” bölümünde, bilimin bir bilgi edinme yöntemi olduğunu ve bu yöntemle kazanılan bilginin bilimsel bilgi diye adlandırıldığını belirtmiĢtik. ġimdi bilimsel bilginin yerini daha iyi belirleyebilmek için, kısaca öteki bazı bilgi çeĢitlerinden de söz etmemiz gerekiyor. Ġnsanlığın baĢlangıcından günümüze uzanan süreç içersinde bilginin çeĢitleri, baĢka deyiĢle duyusal algılar ve düĢünce aracılığıyla bilgiye dönüĢtürülenlerin sayısı, doğal olarak artmıĢtır. Bu artıĢı gözümüzde canlandırabilmek için, örneğin ortaçağ insanının gündelik yaĢamında yer alan bilgilerle günümüz insanının aynı alanda bildiklerini ve daha da önemlisi, zamanına ayak uydurabilmek için bilmek zorunda olduklarını karĢılaĢtırmak yeterlidir. Yalnızca bugün evlerimizde kullanmakta olduğumuz elektrikli aletlere iliĢkin teknik bilgi ihtiyacımız bile bu konuda yeterli bir örnek sayılabilir. Gerçi bütün bilgiler, bir özne ile bir nesne arasındaki iliĢkiden kaynaklanmaları bakımından ortak bir noktada birleĢir. Ancak bilginin çeĢidine göre, bu iliĢki farklılıklar göstermektedir. Bilginin çeĢitleri de bu farklılıklardan kaynaklanmaktadır.

Gündelik Bilgi Gündelik bilgi, insanın günlük yaĢamında yalnızca gözlemlerine ve önceki – ya da anlık – deneyimlerine dayanarak elde ettiği bilgi çeĢididir. Örneğin havanın bulutlandığına bakarak yağmurun yağacağını “bilmek”, bu türden bir bilgiyi içerir. Kolayca anlaĢılabileceği gibi, örneğin meteorolojik bir incelemeye değil, fakat yalnızca havanın bulutlandığına iliĢkin gözleme ve genelde bulutlu havanın yağmur getirdiği deneyimine dayanan bu bilgi, yanlıĢ da çıkabilir. Bu durumda burada gerçek anlamda bir bilgiden değil, fakat bir tahminden söz etmek, daha doğru olur. Oysa bilimsel bilgi, yalnızca tahminden kaynaklanamaz. Yukarıdaki


örneğe dönersek, ancak hangi hava akımlarının, hangi bulut türlerinin hangi koĢullarda yağmur getirdiğini inceleyen meteoroloji biliminin verilerine dayanan bir hesaplama, bilimsel bilgi diye adlandırılabilir. Bunun gibi, bir insanın yüzünün sarılığına bakarak onun hasta olduğunu “bilmek” de yine yalnızca gözleme ve hasta insanların yüzlerinin genelde sağlıksız renkte olduğu deneyimine dayanan, yüzeysel bir bilgiyi, daha doğrusu tahmini dile getirir. Bu tahmin de – örneğin o insanın doğal renginin sarı olması ya da sararmanın hastalıktan baĢka bir nedenden ileri gelmesi nedeniyle – yanlıĢ çıkabilir. Bu örnekte de bilimsel bilgi ancak tıp biliminin araĢtırmalarıyla elde edilebilir. Bu örneklerden yola çıkarak gündelik bilgiyi, araĢtırmalardan değil, fakat doğrudan gözlemlerden ve deneyimlerden kaynaklanan, araĢtırmalar sonucu kurulmuĢ neden-sonuç iliĢkilerinden yoksun, bu nedenle de doğruluğu her an tartıĢma konusu olabilecek bilgi çeĢidi diye tanımlayabiliriz.

Dinsel Bilgi Dinsel bilgi, özne ile nesne arasında inanç yoluyla kurulan iliĢkiyi temel alır; bu bilginin özünü Tanrının, peygamberlerin ve kutsal kitapların buyrukları oluĢturur. Din alanında sorulara vahiy yoluyla verilmiĢ yanıtların yeni sorulara kaynaklık etmesi, bu arada kutsal kitaplarda yer alan yanıtların zaman içersinde değiĢmesi, söz konusu değildir. Ġnanan, bir kez belli bir dinin kurallarını benimsedikten sonra davranıĢlarını tartıĢmaksızın o kurallar doğrultusunda düzenlemekle yükümlüdür.

Bu açıklamalardan da görülebileceği gibi din, özünde bir inanç sistemidir. Bu sistem içersinde yer alan bilgiler de doğruluğunun tartıĢılması olanaksız bilgilerdir. Buna karĢılık bilimde bir kez elde edilmiĢ bir sonucun/bilginin, sonradan koĢullar değiĢse veya o alanda yeni buluĢlar yapılsa bile, sonucun doğruluğa bir kez inanılmıĢ olması nedeniyle, bir daha tartıĢılamaması gibi bir durum söz konusu değildir.


Teknik Bilgi GeniĢ anlamda teknik, insanoğlunun – hangi kaynaktan gelirse gelsin – bilgilerini uygulaması için gerekli kuralların bütününü dile getirir. Antik çağ filozofu Aristoteles’e göre teknik, insanoğlunun alet ve kullanım eĢyaları yapabilme becerisidir. Bu tanımdan da anlaĢılacağı gibi, teknikten söz edebilmek için hangi alanda olursa olsun – bir uygulamanın ya da uygulama amacının varlığı Ģarttır. Bu uygulama, doğrudan günlük yaĢama ait olabileceği gibi, sıradan günlük uygulamalar içersinde yer almayan bir alanda da bulunabilir. Örneğin sulama tekniği gibi, edebiyat alanında da bir roman ya da Ģiir tekniğinden söz edebiliriz. Böyle bir durumda dile getirilmek istenen, bir romanın ya da Ģiirin oluĢturulabilmesi için ne gibi somut kuralların uygulandığının ya da uygulanması gerektiğinin ortaya konulmasıdır. Cümlelerin yapısı, noktalama iĢaretlerine yer verilmesi ya da verilmemesi, uyak (kafiye) düzenine bağlı kalınması ya da kalınmaması, bu anlamda tekniğin kapsadığı noktalardır.

Teknik bilginin en önemli ayırıcı özelliği, doğrudan uygulamaya ve somut bir sonuç alma amacına yönelik oluĢudur.


Sanat Yoluyla Edinilen Bilgi Antikçağdan günümüze kadar, sanatın üzerinde herkesin uzlaĢabildiği bir tanımı yapılamamıĢtır. Kesin olan nokta, insanoğlunun sanatsal yaratıcılığının bilim ve felsefenin dıĢındaki bir alanda geçerlik kazanan bir yaratıcılık olduğudur. Sanat, kendine özgü bir dünyayı yorumlama biçimidir; bu yorumu her sanatçı kendi sanatının ortamında (ressam resimleri, heykeltıraĢ heykelleri, besteci besteleri vb.) gerçekleĢtirir. Sanat yoluyla edinilen bilgi, her zaman dolaylı yoldan edinilmiĢ bir bilgidir; çünkü sanat, hiçbir zaman doğrudan bir bilgi kaynağı değildir. Örneğin Türk Ġstiklâl SavaĢı’nı konu alan bir romanı okuyan kimsenin amacı (örneğin aynı savaĢ üzerine kaleme alınmıĢ bir tarih eserini okuyan kiĢiden farklı olarak), Ġstiklâl SavaĢı üzerine bilimsel ya da doğrudan bilgi edinmek değildir. Çünkü böyle bir roman, yazarının oluĢturduğu öznel kurgu içersinde, ancak yazarın sözü edilen savaĢa iliĢkin kendi (öznel) bakıĢ açısını dile getirebilir. Ancak bu, sanat eserinin hiçbir zaman bilgi kaynağı olamayacağı anlamına gelmez. Sanatçının dünyaya ve olaylara – elbet birikimlerine dayanan – öznel bakıĢ açısı ve kiĢisel yorumu, sanat eserinin izleyicisine de yeni bakıĢ açıları kazandırır; izleyici, belli bir sanat eserinin aracılığıyla yaĢama o zamana kadar belki de hiç aklına getirmediği bir bakıĢ açısından bakar ve yine o zamana kadar hiç düĢünmediği yeni sorulara karĢılık arayabilir. Böylece sanat yoluyla edinilen bilgi, sanatçıların verdikleri eserlerde somutlaĢan öznel bakıĢ açıları aracılığıyla edinilen bilgi diye tanımlanabilir. Sanat yoluyla elde edilen bilgi ile bilimsel bilgi arasında, yöntem açısından önemli bir ayrım vardır. Bilimsel yöntem, ancak varlığı kesin ve aralarında neden-sonuç iliĢkileri kurulabilecek ayrıntıları kullanabilir. Buna karĢılık sanatçı, kurgulamasıyla varmak istediği sonucu destekleyeceğine inandığı ayrıntıları, bu ayrıntılar yalnızca olasılık düzeyinde kalmıĢ olsalar bile, kullanma özgürlüğüne sahiptir. Örneğin Atatürk’ün ve döneminin tarihini yazmayı amaçlayan bir tarih bilimci, ancak varlığı kesin ve belgelenmiĢ olguları çıkıĢ noktası alabilir. Buna karĢılık Atatürk’ün yaĢam öyküsünü bir deneme tarzında kaleme almak isteyen bir yazar, kafasında oluĢturduğu Atatürk portresine uygun düĢtüğüne inandığı, fakat yalnızca bir olasılık niteliğini taĢıyan ayrıntıları da kullanabilir.


Bilimsel Bilgi Bilimsel bilgi, bilimsel yöntemlerin uygulanmasıyla elde ettiğimiz bilgidir. Akılcılık ve kesinlik ilkelerini temel alan bilimsel yöntem, bize gözleme ve deneye dayanan, doğruluğu sınanabilir nesnel (objektif) bilgiler kazandırır. Bu açıklamalar doğrultusunda bilimsel bilginin baĢlıca özelliklerini Ģöyle sıralayabiliriz: a) Bilimsel bilgi kesindir; somut kesinliklere ulaĢmayı amaçlayan bilimin alanında olabilirliklere değil, ancak olurlara ya da olmazlara yer vardır. Örneğin bir sıvının belli bir donma derecesinin bulunması, o sıvının hesaplanan donma derecesinde kesinlikle donacağı anlamına gelir. Aynı sıvının belirlenen soğutma derecesine eriĢildikten sonra “belki de donmayabileceği”, bilimsel söylemin dıĢındadır. b) Bilimsel bilgi, gözleme ve deneye dayanan bilgidir. Yalnızca tahmin, bilimsel bilginin edinilebilmesi için yeterli değildir. Bilimde tahminler, ancak gözlem ve deneyler aracılığıyla doğrulandıktan sonradır ki kesinlik kazanıp bilimsel bilgiye dönüĢebilirler. Örneğin çeĢitli belirtilerden yola çıkılarak dünyanın yeni bir uydusunun bulunduğunun tahmin edilmesi, henüz bilimsel bir sonuç niteliğinde değildir. Ancak bir bilim dalı olan gökbilimin (astronominin) yöntemleriyle ve hesaplarıyla böyle bir uydunun varlığı ortaya konulduktan sonradır ki dünyamızın yeni bir uydusunun bulunduğu, bilimsel doğruluk kazanır. c) Bilimsel bilgi, doğruluğu sınanabilen, başka deyişle kanıtlanabilir bilgidir. Doğru olup olmadığı denetlenemeyen ve kanıtlanamayan bilgi, bilimin dıĢında kalır. d) Bilimsel bilgi, nesneldir (objektiftir). BaĢka deyiĢle, doğruluğu bir kez kanıtlanarak bilimsellik niteliğini kazanmıĢ olan bilgi, artık herkes için doğrudur ve kimilerine göre doğru, kimilerine göre de yanlıĢ olması, söz konusu değildir. Örneğin ayın dünyanın çevresinde döndüğü, bilimsel bir bilgidir ve bu nedenle herkes için geçerlidir; bazılarına göre ayın dünyanın çevresinde dönmemesi diye bir olasılık düĢünülemez.

Bilim Buraya kadarki açıklamalar sırasında bilimin bir bilgi edinme yöntemi olduğu belirtilmiĢti. Bu bölümde önce yöntem kavramı üzerinde durduktan sonra, bilimsel yöntem’in özelliklerini belirtmeye çalıĢacağız.


Yöntem nedir? Genel anlamıyla yöntem (metot), belli bir hedefe ulaĢma amacıyla ve belli çıkıĢ noktalarına göre gerçekleĢtirilen planlı bir eylemdir. Belli bir hedefe uzanan yoldaki belli tutumlar ve davranıĢ biçimleri, o hedefe eriĢmenin yöntemini oluĢturur. Yalnız bilimde değil, fakat günlük yaĢamın her alanında, her türlü amaçla ilgili olarak yöntemden söz edilir. Lekeleri en iyi çıkarmanın yöntemi, en sağlıklı beslenme yöntemi, yangın söndürme yöntemleri vb, günlük yaĢamdan alınma örneklerdir. Her yöntem her hedef için kullanılamayacağından, yöntem düĢüncesinde hedefe uygun çıkıĢ noktaları önemli yer tutar. Örneğin binalarda çıkan yangınları söndürmenin yöntemiyle, orman yangınları için kullanılan yöntem birbirinden farklıdır. Birinci örnekte çıkıĢ noktası binalar, ikinci örnekte ise ormandır. Yöntem, bütünüyle bir düĢünme eylemi niteliğindedir. Ġnsan amaçladığı hedeflere genelde çeĢitli adımlarla ulaĢır. BaĢlangıç noktasından itibaren bu adımların baĢarıya ulaĢması ve hedefe götürmesi, her adımın nasıl atılacağının önceden iyi düĢünülmesi koĢuluna bağlıdır. Bundan da anlaĢılacağı gibi, yöntem düĢüncesi, hedefe nasıl varılacağına iliĢkin bir planın hazırlanmasını olanaklı kılar. Bir kez hazırlanan ve uygulanan böyle bir planın çeĢitli aĢamaları, daha sonra aynı türden olaylar için yöntem kuralları olarak uygulama alanı bulur. Bilim yöntem ilişkisi nedir? Bilim ile yöntem arasındaki iliĢkiyi, bir baĢka deyiĢle yöntemin bilim açısından taĢıdığı önemi ve bilimsel yöntem’in ne olduğunu bütün açıklığıyla görebilmemiz için, önce bilim kavramını ele almamız gerekiyor. En geniĢ anlamıyla bilim, gerçekliğin bütününe ya da belli alanlarına iliĢkin yargıların, olası varsayımların (kuramların) ve yine olası soruların belli bir düzene göre oluĢturulmuĢ bağlamıdır. Alman filozofu Immanuel Kant da (1724-1804), yine yukarıdaki anlamda, ama daha kısa olan Ģu tanımı verir: Bilim, ilkelere göre düzenlenmiĢ bilgi bütünüdür. Bu tanımları göz önünde tutarak bilimi bu kez amaç açısından tanımlamak istediğimizde ise, Ģöyle diyebiliriz: Bilimsel yöntem, doğanın, toplumun, insanın ve düĢüncenin nitelikleri, neden sonuç iliĢkileri ve yasal bağlantıları üzerine elde edilmiĢ ve edilecek bilgilerden oluĢma, kendini sürekli geliĢtiren bir sistemdir. Kavramlarla, kategorilerle, saptanan ölçülerle, yasalarla, kuramlarla (teorilerle) ve varsayımlarla (hipotezlerle) belirlenen bu sistem, kazandırdığı bilgilerle insanoğlunun giderek artan ölçüde doğal ve toplumsal çevresi üzerinde egemenlik kurmasını sağlar. Modern bilim, geçmiĢ


çağlara oranlara dev boyutlara ulaĢmıĢ, bilginin çoğalımı çok sayıda bilim dalının doğumuna yol açmıĢtır. Ancak bu çoğalma, bilim kavramı açısından bir parçalanma, bir kaosun ortaya çıkması anlamına gelmemektedir; çünkü aslında – sayıları ne kadar çok olursa olsun – bütün bilim dalları arasında bir iç bağlantı, nesnel temellere dayanan bir iç düzen bulunmaktadır. Sözü edilen iç bağlantıyı ve nesnel temeli oluĢturan öğe, sonuçta bütün bilimlerin konusunun dünya ve insan olmasıdır. Bir baĢka deyiĢle sonuçta bilimsel yöntemle amaçlanan, dünyaya ve insana iliĢkin bilgiler elde etmektir. Bütün bu tanımlardan ortaya çıkan sonuç, bilimin ancak sistemli düĢünme temeline dayanabileceğidir. Yukarda, yöntem konusunda verilen bilgiler göz önünde tutulduğu takdirde, böyle bir düĢünme eyleminin ancak adına bilimsel yöntem dediğimiz yöntemin uygulanmasıyla gerçekleĢtirilebileceği kendiliğinden anlaĢılır. ġimdi yukarıdaki tanımların çözümlemesi niteliğinde olmak üzere, bilimsel araĢtırmanın ilkeleri üzerinde duralım.

Bilimsel Araştırmanın İlkeleri Bilimsel araĢtırmalara yön vermesi gereken ilkeler Ģöyle sıralanabilir: - Bilim, gerçeği hedefler. - Bilimsel araĢtırmanın amacı, kendi kendisiyle sınırlı olamaz. - Bilimsel araĢtırma, nesnel olmalıdır. - Bilimsel araĢtırma, doğruyu ve kesinliği amaçlamalıdır.

Bilim, gerçeği hedefler! Bilimsel araĢtırma, ancak doğa, toplum ve insan gerçekliğine yöneldiği, baĢka deyiĢle bu gerçeklikleri daha iyi öğrenmek amacıyla bilgi toplamayı amaçladığı sürece “bilimsel” diye nitelendirilebilir. Buna karĢılık gerçekliği çarpıtma amacına yönelen bir araĢtırma, izlediği yöntem görünüĢte “bilimsel” bile olsa, bu sıfatı taĢıyamaz. Ortaçağın sonlarında, gökbilimin (astronominin) Katolik kilisesinin dogmalarına karĢı verdiği savaĢım, bunun en çarpıcı örneklerinden biridir. O dönemde Hıristiyanlığın merkezi olan Vatikan’da da bir “Bilimsel AraĢtırma Kurumu” vardı. Ancak bu kurum, bilimsel araĢtırmalarını kilisenin tartıĢılmaz doğrularıyla sınırlamıĢtı. Ünlü Ġtalyan bilgini Galileo Galilei’nin, dünyanın yuvarlak olduğunu ve döndüğünü gökbilimin yöntemleriyle, bilimsel


yoldan kanıtlamasına karĢın, doğanın gerçeklerini kilisenin kitabına uydurmak peĢinde olan kilise bilginleri, Galilei’nin elde ettiği bilimsel sonucu bir tanrıtanımazlık diye nitelendirdiler.

Bilimsel araştırmanın amacı, kendi kendisiyle sınırlı olamaz. AraĢtırma uğruna araĢtırma yapmak, bu arada elde edilecek bilgileri insanlığın esenliği ya da zararı bağlamında hiç tartıĢma konusu yapmamak, sonuçta insanın ve toplumun ilerlemesi amacına hizmet etmesi gereken bilimle bağdaĢtırılamaz. Bilim adamının sorumluluğu ne anlama gelir? Bilimin tarihi boyunca yukarıdaki konu, bilim açısından bir etik (ahlak) sorunu sayılmıĢ ve bilim adamının sorumluluğu çerçevesinde ele alınmıĢtır. Bugün egemen olan görüĢ, bu sorumluluğun yalnızca bilimsellikten ayrılmamayla sınırlı olamayacağı, fakat belli bir araĢtırma sonucu elde edilecek sonuçların insanlığın esenliğine katkıda

bulunup

bulunmayacağını düĢünmenin de bu sorumluluğun çerçevesine girdiğidir. Ünlü Alman Ģairi ve tiyatro yazarı Bertolt Brecht (1898-1956) , “Galilei’nin YaĢamı” adlı oyununun sonlarında bu sorumluluğu Galilei’nin ağzından bir öğrencisine söyledikleriyle Ģöyle dile getirir: “Sizler ne için çalıĢmaktasınız? Bana göre bilimin tek amacı, insan yaĢamının güçlüğünü hafifletmektir. Eğer kendilerinden baĢkasını düĢünmeyen iktidar sahiplerince sindirilen bilim adamları bilgiyi yalnız bilgi uğruna toplamakla yetinirlerse, o zaman bilim kötürüm olabilir ve bulacağınız yeni makineler, boyunduruklar anlamına gelebilir. Sizinle insanlık arasındaki uçurum günün birinde öylesine büyüyebilir ki, herhangi bir yeni buluĢ nedeniyle attığınız sevinç çığlığı, evrensel bir dehĢet çığlığıyla yanıtlanabilir. Doğa bilimciler de doktorların Hipokrat Andı gibi bir ant, bilgilerini yalnızca insanlığın esenliği için kullanacakları yolunda bir yemin geliĢtirebilirlerdi! ġimdi ise en fazla umabileceğimiz, buluĢlar yapabilen ve her amaç için kiralanabilen cücelerden oluĢma bir kuĢaktan baĢka bir Ģey değil.”

Bilimsel araştırma nesnel (objektif) olmalıdır! Yine bilim ahlakının çerçevesinde yer alan nesnellik ilkesi, bilim adamının araĢtırmaları sırasında kendini bütünüyle bilimin kuralları doğrultusunda yönlendirmesi, kiĢisel beklentileri, inançları, dünya görüĢü, yararları ne olursa olsun, bunların bilimsel sonuçları saptırmasına izin vermemesi anlamını taĢır.


Nesnellik ilkesi ne zaman zedelenmiş olur? Nesnellik ilkesinin zedelenip zedelenmediğinin en kesin göstergelerinden biri, bilim adamının veri toplama aĢamasında gerekli bilimsel titizliği gösterip göstermediğine bakılarak elde edilebilir. Herkes gibi, örneğin bir toplumbilimci de belli bir dünya görüĢüne sahiptir, hatta belli bir ideolojiden yana da olabilir. Ama paylaĢtığı ideoloji ile paylaĢmadığı, belki de kesinlikle karĢı olduğu bir ideolojiyi karĢılaĢtırmak gibi bilimsel bir çalıĢma yapıyorsa eğer, paylaĢmadığı ideolojiye iliĢkin verileri toplamakta – zaten bu ideolojiyi kötü bulduğu gerekçesiyle yeterince titizlik göstermediğinde, nesnellik ilkesini ağır bir biçimde zedelemiĢ olur. Sanatın toplumbilimi (sanat sosyolojisi) alanında yüzyılımızda çok önemli eserler vermiĢ olan Arnold Hauser’in “Modern Sanat Gözlemleme Yöntemleri” adlı kitabında, toplumbilime (sosyolojiye) karĢı çıkanların bunu neden yaptıkları konusunda söyledikleri, bilimde nesnellik ilkesinden nasıl ayrıldığı konusunda çarpıcı bir örnektir : “…kimi zaman toplumbilim, salt ideolojik nedenlerden ötürü ret edilmektedir. Pek çokları, kendi önyargılarının bilincine varmaktan kaçınmak için toplumbilim hakkında bir Ģey bilmek istememekte, ya da bu bilim dalının yetersizliklerini abartmaktadırlar. BaĢkaları ise düĢüncenin zaman-üstü geçerliliği ve insanoğlunun tarih-üstü misyonu varsayımlarından vazgeçmek zorunda kalmamak için, toplumbilimin yorumlarına karĢı çıkmaktadırlar… ”

Bilimsel araştırma, doğruyu ve kesinliği amaçlamalıdır! Bilimsel araĢtırmanın hedefi, ilgili alanda doğru ve kesin sonuçlara ulaĢmaktır. Bu, bilim adamının her çalıĢmasının sonunda mutlaka doğruya ulaĢacağı anlamına gelmez; fakat burada önemli olan, doğruluğun amaçlanmasıdır. Bilim, doğru olduğu kadar kesin, herhangi bir kuĢkuya yer bırakmayan, bu niteliği ile de herkes için geçerlilik taĢıyan, kiĢiden kiĢiye değiĢmeyen sonuçlarla ilgilenir. Bilimsel sonuçların doğruluğu ve kesinliği, mutlak mıdır? Bilimin kesinlik ve genel-geçerlilik savları, elbet bilimin vardığı bütün sonuçların gerçekten doğru ve tartıĢılmaz olduğu anlamına gelmez. Tarih boyunca elde edilen belli bir sonucun, daha sonra edinilen bilgilerin ıĢığında yanlıĢ olduğuna ve onun yerini bu kez gerçekten doğru sonucun aldığına sık rastlanmıĢtır. Örneğin astronomi (gökbilim) yüzyıllar boyunca dünyanın yerinde durduğunu bilimsel bir gerçek olarak benimsenmiĢti; daha sonra, gözlemlerle elde edilen yeni verilerin ıĢığında, bu kez dünyanın hem kendi çevresinde, hem de güneĢin çevresinde döndüğü bilimsel bir gerçek olarak benimsendi. Bilim, amaçladığı


kesin sonuçlara ulaĢabilmek için bu kesinliği sağlayacak yöntemlere, yani gözlem ve deney yöntemlerine

baĢvurur.

Dolayısıyla

bilimde,

gözlem

ve/veya

deney

aracılığıyla

doğrulanmamıĢ varsayımlar, tartıĢmalar ve tahminler, bilimsel gerçek niteliğini kazanamaz. Bilimsel sonuçların niteliği bakımından bilimin dalları arasında farklar var mıdır? Bilimsel sonuçların kesinlik niteliği bakımından doğa bilimleri ile sosyal bilimler arasında bir ayrım göze çarpmaktadır. Gökbilim, kimya, fizik, jeoloji vb. Gibi doğa bilimleri, kural olarak zaman içersinde değiĢken olmayan verileri temel alır. Örneğin jeolojide, herhangi bir taĢın yapısal özellikleri bir kez kesinlikle saptandıktan sonra, bu yapı bundan sonra hep aynı kalacaktır. Sosyal bilimlerde ise zaman içersinde değiĢken nitelik taĢıyan insan ve insanla bağıntılı olarak toplum öğeleri temel alındığından, bu alanlarda bilimin kesinlik iddiasında daha dikkatli olunması gerekmektedir. Örneğin toplumbilimde (sosyolojide) , iklim ve coğrafya koĢullarının insanların/toplumların yaratıcılığı ve özellikle de üretkenliği bağlamında önemli rol oynadığı, bilimsel bir gerçektir. Ancak aynı toplumlar, zaman içersinde alıĢkanlık öğesinin araya girmesi nedeniyle, sonraki dönemlerinde aynı iklim koĢulları karĢısında önceki dönemlerine göre daha değiĢik tepkiler verebilmektedirler. Bu özellikler nedeniyle sosyal bilimler alanında, hangi koĢullar altında aynı sonuçlara varılabileceği, sözü edilen değiĢken yapılar göz önünde tutularak saptanmalıdır.

Sosyal Bilimlerde Temel Kavramlar – Özet Günlük yaĢamımızda, çeĢitli alanlarda yine çeĢitli kaynaklardan edinilen bilgilerin sayısı çok fazladır. Bunların tümü “bilimsel bilgi” niteliğini taĢımadığı gibi, bilgi edinmenin her yöntemi de “bilimsel yöntem” diye adlandırılamaz. Bilimsel bilgi, ancak bilimsel yöntemlerle edinilen bilgidir veya Ģöyle de diyebiliriz: Bilim, ilkelere göre düzenlenmiĢ bilgi bütünüdür. Demek ki “bilimsel bilgi”yi tanımlamamız gerektiğinde ilk yapmamız gereken, bu bilgiyi bilginin baĢkaca türlerinden ayıran özellikleri öğrenmektir. Buna ek olarak, “bilimsel yöntem” diye adlandırdığımız yöntemin gerçekten bu niteliği taĢıyabilmesi, dolayısıyla da bizi “bilimsel bilgi”ye götürebilmesi için hangi ilkeleri temel almak zorunda olduğunu da bilmemiz gerekir.


Sosyal Bilimlerde Temel Kavramlar – Test Soruları Test Soruları 1. AĢağıdaki Ģıklardan hangisi, gündelik bilgi’nin tanımı içersinde yer almaz? a. Gündelik bilgide gözlemin yeri yoktur. b. Gündelik bilgide insanın önceki deneyimleri de rol oynar. c. Gündelik bilgi, insanın günlük yaĢamının akıĢı içersinde edindiği bir bilgi türüdür. d. Gündelik bilgi, insanın günlük yaĢamında yalnızca gözlemlerine ve önceki – ya da anlık deneyimlerine dayanarak elde ettiği bilgi çeĢididir. e. Gündelik bilgi araĢtırma temeline dayanmadığından, bilimsel bilgi sayılmaz.

2. AĢağıdaki tanımlardan hangisi, dinsel bilgiye uygun düĢer? a. Dinsel bilgi, özne ile nesne arasında inanç yoluyla kurulan iliĢkiyi temel alır; bu bilginin özünü Tanrının, peygamberlerin ve kutsal kitapların buyrukları oluĢturur. b. Dinsel bilgi, vahiy yoluyla edinilen, ama doğruluğu da her zaman tartıĢmaya açık olan bilgidir. c. Dinsel bilgi, vahiy yoluyla verilmiĢ yanıtların bilimsel açıdan denetlenmesinden sonra kazanılan bilgidir. d. Ġnanç yoluyla kurulan iliĢki sonucu edinilen dinsel bilgi, sonradan serbest yorumla değiĢime uğrayabilir. e. Dinsel bilgi, gözlem ve deneyi temel alan bilgidir.

3. AĢağıdaki özelliklerden hangisi, teknik bilginin özellikleri arasında yer almaz? a. Teknik bilgi, doğrudan bir uygulamadan kaynaklanan bilgi türüdür. b. Teknik bilgi, temelini önce kuramda (teoride) , onun ardından da uygulamada bulur. c. Teknik bilgi, insanın herhangi bir alanda bildiklerini uygulayabilmesi için gerekli kurallara iliĢkin bilgidir. d. Bir alet yapabilme becerisi, teknik bir bilgidir. e. Bir alet yapabilme tekniği gibi, örneğin roman tekniğinden de söz edilebilir.


4. AĢağıdaki saptamalardan hangisi, sanat yoluyla elde edilen bilgiye uygun düĢer? a. Sanat, her zaman doğrudan bir bilgi kaynağıdır. b. Sanat yoluyla edinilen bilgi, sanatçıların verdikleri eserlerde somutlaĢan öznel bakıĢ açıları aracılığıyla edinilen bilgidir. c. Bir edebiyat eserinin birincil amacı, iĢlediği konuya iliĢkin bilgi vermektir. d. Sanatçının eserinden yansıyan bakıĢ açısı ne kadar öznel olursa olsun, bu bakıĢ açısı nesnel bir bilgiye kaynaklık eder. e. Sanatçının kafasında kurguladığı dünya, gerçek dünyanın kendisi olduğu için, kurgusu da doğrudan bilgi kaynağıdır.

5. AĢağıdaki saptamalardan hangisi, bilimsel bilginin nitelikleri arasında yer almaz? a. Bilimsel bilgi, tümüyle özneldir. b. Bilimsel bilgi kesindir. c. Bilimsel bilgi, gözleme ve deneye dayanan bilgidir. d. Bilimsel bilgi, doğruluğu sınanabilen bilgidir. e. Bilimsel bilgi, nesneldir (objektiftir).

Sosyal Bilimlerde Temel Kavramlar Dersi – Başvuru Kaynakları HANÇERLĠOĞLU, Orhan: Felsefe Ansiklopedisi – Kavramlar ve Akımlar, cilt 1-7, Remzi Kitabevi, Ġstanbul 1976. The Cambridge Dictionary of Philosophy, General Editor: Robert Audi, Cambridge University Press, New York 1996. UYGUR, Nermi: İnsan Açısından Edebiyat, Ġst. Üniv. Edebiyat Fakültesi Yayınları, Ġstanbul 1977 (2. Baskı) . UYGUR, Nermi: Çağdaş Ortamda Teknik, Ara Yayıncılık, Ġstanbul 1989. UYGUR, Nermi: Felsefenin Çağrısı, Yapı Kredi Yayınları, Ġstanbul 1995.


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.