Özgür Düşün Sayı 42

Page 67

Mart-Nisan 2008-42

64

“Basın açıklaması yapılana kadar bekliyoruz. Durduklarında, çevik çembere alsın. Darp istemiyorum. Hemen araçlara alalım.” “Anlaşıldı.” Öğlen vakti olmasına karşın serin esintilerin yüksek uçlarını hafif hafif salladığı uzun meşe ağaçlarının gölgesindeki sokakta ağır adımlarla yürüyordu grup. Girdikleri sokağın başındaki çevik ekiplerini, araçlarını süzdü Sedar. Açıklamanın yapılacağı yerin çevresinde de sivillerden ve resmilerden oluşan hayli yoğun bir kalabalık vardı. Olacakları tahmin etmek, kâhin olmayı gerektirmiyordu. Umursamaz sayılabilecek bir kaygısızlıkla yürüyordu. Vücudu ve beyni son aylarda yaşadıklarını daha fazla kaldıramayacağının sinyalleri içerisindeydi. En kötüsü ve yıpratıcı olan ise aklın yorgunluğuydu. Bitip tükenmek bilmeyen sorunların, sıkıntıların, ihtiyaçların cenderesinde kıvranan kafa, tükenmekte olan vücut ile birlikte nerdeyse uyuşmuşluk, hissizlik derecesine getirmişti Sedar’ı. Başını kaldırıp meşelere dikti gözlerini. Dinginlik, sükûnet ve sadelik gördü iç içe geçmiş kalabalıkta. Özlem duydu, tebessüm düştü yüzüne… Kaskların, kalkanların, üniformaların ardındaki bıkkın, sıkıntılı, öfkeli, kayıtsız yüzlerin çeşitliliğine baktı alkış ve sloganların arasından. Az sonra dizginsizce müdahale emrini alacakları kalabalığın içerisinden kendilerine yönelen tebessüm dolu bakışları anlamsızca süzdü kimisi. Çoğunluğu bunu alaycılığa yordu, daha da sinirlendi. Grubun durduğunu, önünde yürüyen dernek başkanına çarparak anladı Sedar. Endişeli ve kızgın bakışlarla burun buruna geldi. “Kendine gel artık! Ne bu halin!” ‘Fısıldarken bağırmak böyle bir şey işte’ diye düşündü Sedar. Gülümsedi. Kulaklarında garip bir uğultu başladı o esnada. Kendisine kızgınlıkla, endişeyle bakan yakın çevresindeki yüzlere bakındı. Gülüyor muydu yoksa bir şey mi söylemeye çalışıyordu, ayırdında değildi artık. Derin bir nefes aldı. Ellerini yüzüne götürdü, sanki başka bir şeye dokunuyordu. Konuşmaya ve kendi sesini duymaya çalıştıysa da başaramadı. Dışa vurmadığı bir korkuyla kendisini çekiştirenlerden birisine dikti bakışlarını. O dakikada büyük bir karmaşanın içerisinde olduğunu görebildi. Dernektekilerden bazıları kollarına girmiş ve sıkıştırıldıkları yerde polisin zorlamala-

rına karşı direniyorlardı. Öylesine yavaştı ki her şey… Burun buruna kaldığı kasketi gördü bir ara ve ardındaki yüze baktı. Elini uzatmak, dokunmak ve bir şeyler söylemek istedi. Sonrasında yerdeydi, Arnavut kaldırımda sürüklendiğini fark etti. Geride kalan birbirine kenetlenmiş ve var gücüyle tek bir ağızdan haykıranları gördü postalların, üniformaların arasından. Artık hiçbir şey duymuyor ve hissetmiyordu. Yüzüne eğilen bir sivili gördü en son. Havaya kalkan telsize baktı anlamsız bir ifadeyle… * * * Dayanılmaz boyun ağrılarıyla açtı gözlerini. Duvara zincirli ranzada uzandığını fark ettiğinde tanıdık bir mekânda olmanın rahatlığı düştü içine. Ağır hareketlerle doğruldu. Tüm vücudunun ağrılarını hissettikçe, ciddi ciddi hırpalandığını düşündü. Etrafını süzdü. Değişmemiş, eskisi gibi diye geçirdi içinden. Tavandaki havalandırma deliğine, demir kapı altındaki mazgallardan sızan florasan ışıklarına kaydırdı bakışlarını. Ayaklarını sürüyerek yanaştı kapıya. Eğildi, etrafı görmeye çalıştı. Havalandırmanın rutin ve tanıdık uğultusunu dinledi. Belli belirsiz konuşmalar duydu yakınlardan. “Dört harfli hacım. İlki u sonuncusu t.” “Lan olum ne biçim adamsın, çok anlıyormuş gibi ne çözmeye kalkıyorsun adamların bulmacasını.” “Lan cahil. Entel bunlar entel. Oku da az öğren.” Gazetenin son sayısı aklına düştü birden. Aydınlandı her şey o saniyede. Umut diye fısıldadı. Durdu, rutinleşen sesleri dinledi. Elini uzatıp soğuk demire dokundu.‘Yanacak bu kapılar, öylesine ısınacaklar ki sonunda eriyecekler!’…Geberesiye bir zevkle yumrukladı demir kapıyı. Bir kez daha yüksek sesle söyledi: Umut ulan umut!… Rahatladığını, giderek her şeyin berraklaştığını fark etti. Sesini daha da yükseltti: Umuuut! Daha derin nefesler alıyordu şimdi. Ortamdaki kokuları tada dönüştürüyordu duyuları. Yoldaşlarını, içerisinde olduğu bütünü, içinde olduğu kavga siperini tüm bedeniyle hissediyordu artık: Umuuut! Sedar’ın haykırışına tanıdık, aşina bir ses yanıt verdi: Umuuut! Daha da heyecanlandı Sedar… Ciran’dı bu. Evet O’nun sesiydi…Haykırışlar öylesine yükseldi ki hücrelerden, tekmelenen kapıların uğultusunu, küfürleri bastırdı. Duvarları aştı… Koca binada tedirgin edici bir hal aldı.


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.