XXI Temmuz Agustos 2012

Page 1

xxi.com.tr

XXI < MİMARLIK TASARIM MEKAN < SAYI 111 < TEM/AĞU 2012 < ALTOON + YAZGAN MİMARLIK < EAA < FRANZ ARCHITEKTEN < KVD REFRAMING < MIYAKE < ŞANAL + NUHOĞLU < YERCE < YPSILON TASARIM

Yİ R M İ B İ R M İM A R L IK TASA R IM M E KA N SAY I 111 T E M M U Z /AĞ U STO S 2 0 12 1 1 ( KIB R IS 1 2 )

Biçim Dokuyu İzler EMRE AROLAT ARCHITECTS’İN ÇEVREDEKİ KENTSEL DOKUDAN REFERANSLARLA TASARLADIĞI TEKFEN KAĞITHANE OFİSPARK

Şişhane Park

Tarsu AVM

ŞANAL MİMARLIK + ARZU NUHOĞLU PEYZAJ TASARIM

ALTOON PARTNERS + YAZGAN TASARIM MİMARLIK

FRANZ ARCHITEKTEN

ISSEY MIYAKE

KVD REFRAMING

YAZILARIYLA

G Ü LS Ü M BAY DA R KO RH A N G Ü M Ü Ş L EV E N T Ş E N T Ü RK

YERCE MİMARLIK

YPSILON TASARIM



Yirmibir Mimarlık, Tasarım, Mekan Depo Yayıncılık adına sahibi ve yayın yönetmeni Kuyaş Örs

Kentsel dokuda süreklilik

yazı işleri müdürü (sorumlu) Hülya Ertaş hulya@depo.com.tr editörler Özge Gürbüz ozge@depo.com.tr Beste Sabır beste@depo.com.tr sektör editörü Tuğba Demirci tugba@depo.com.tr yardımcı editör Melike Tunç reklam müdürü Burcu Hinginar Akıncı burcu@depo.com.tr okuyucu ilişkileri sorumlusu Manolya Yenigün kurumsal iletişim yönetmeni Mürüvvet Can kapak tasarımı Emre Çıkınoğlu sayfa tasarım ve uygulama Doğukan Bilgin web tasarımı Anıl Dönmez Turgay Tuğsuz kapak fotoğrafı Tekfen Kağıthane Ofispark, 2012, © Cemal Emden basım yeri Ofset Yapımevi Yahya Kemal Mahallesi Şair Sokak No: 4 Kağıthane, İstanbul yönetim yeri Depo Yayıncılık Hacı İzzet Paşa Sokak Rota 1 Apartmanı 12/2 34427 Gümüşsuyu İstanbul 0212 251 1811 xxi@depo.com.tr genel dağıtım DPP Yerel süreli yayın. Dergide yer alan yazı ve fotoğrafların tamamı ya da bir bölümü, Depo Yayıncılık’ın yazılı izni olmadan kullanılamaz. facebook.com/xxidergisi twitter.com/xxi_dergisi

XXI’in bu ayki sayısının kapağında yer alan Tekfen Kağıthane Ofispark, çevresindeki kentleşme dokusu yorumlanarak gerçekleştirilmiş bir proje. Emre Arolat Architects tarafından tasarlanan ofis kütleleri, parçalı yapılarıyla öne çıkıyor olsa da asıl heyecan verici olan cephe düzenleri. Değişken, keyfi görünebilmesi için belli ki epeyce üzerinde çalışılmış bu cephe düzenleri, dokuyla uyumluluk hissini çok iyi yansıtıyor. Bir de projenin ilk aşamalarındaki üç boyutlu çizimlerde gördüğümüz gibi çok daha farklı renklerde boyansaydı bu kütleler, o his iyice artırılmış olacaktı. Projenin dokuyla uyumunun bir uzantısı olarak ortaya çıkan parçalı yapısı, zengin iç-dış mekan geçişlilikleri üretiyor ve avluları etkinleştiriyor. Kent dokusu içinde konumlanan bir diğer proje ise şu an inşa aşamasında olan Şişhane Park. Şanal Mimarlık ile Arzu Nuhoğlu Peyzaj Tasarım’ın birlikte çalıştıkları proje, yeraltındaki kısmı otopark olarak kullanılacak bir kamusal

alan çalışması. Şişhane’de yoğun trafik arasında kalan ve kot farkından ötürü topoğrafyayla ilişkisi zorlayıcı olan böylesi bir alanın kamusal mekana nasıl dönüştürüleceği, bölgede yaşayanlar ile orayı ziyarete gelenlerin mekanla ilişkisinin nasıl güçlendirileceği projede problematik olarak ele alınan konular. XXI’in bu yaz sayısında, 102. sayımızdan beri sürdürüyor olduğumuz yuvarlak masa toplantılarından bir yenisi yok ama bu, onlara son verdiğimiz anlamına gelmiyor. Eylül itibariyle toplantılara, gündemdeki konuları tartışmaya ve paylaşmaya devam edeceğiz. Bu sayı için özel olan durum ise Levent Şentürk’ün bu ay itibariyle XXI’e köşe yazılarıyla katkıda bulunacak olması. Adını Dönme Dolap koyduğu köşesinde Levent’in satirik üslubuyla kaleme aldığı mimarlık yazılarını sizlerle paylaşıyor olacağız.

XXI


güncel

proje

6 güncel

36 otopark üstü kamusallık

Şişhane Meydanı ile Tarlabaşı Bulvarı arasındaki alanda, yeraltı katları otopark, zeminiyse kamusal mekan olarak kullanılacak bir proje hayata geçiriliyor.

40 Biçim Dokuyu İzler Bölgedeki dönüşüm dinamikleri göz önünde bulundurularak kurgulanan ofis yapısı, çevreye uyumuyla dikkat çekerken benzerlerinden de ayrılıyor.

İçİndekİler

46 yeşil alışveriş tem/ağu 2012 - XXI 2

8 dönme dolap / levent şentürk

Soğuma Üzerine Akademik Bir Fabl

26 soru işareti / korhan gümüş

Kapitalizme Güncel Sanat Aşısı

34 eşik cinleri / gülsüm baydar

Güncellik ve Çağdaşlık Üzerine

BREEAM Sertifikası alan Tarsu AVM'de cephe düzenlemelerinden iç mekanlara, tüm konularda yeşil bina gereklilikleri yerine getirilmiş.



50 topoğrafya şeridi

60 çift sistem tek etki

Deutsch-Wagram'da konumlanan okul yapısı, plan tipolojisi ve kesitleri itibariyle araziyle uyum sağlayarak, bir şerit halinde çevresindeki peyzaj içinde akıyor.

Aydınlatma tasarımı EAE Elektronik tarafından yapılan SOCAR Gürcistan Genel Merkezi, Kura Nehri ile ikiye ayrılan Tiflis'te yer alıyor.

62 anlamın ardındaki biçim

54 geçiş mekanı

OrfiSera projesinin ikinci adımında, Nail Egemen Yerce, mekan algısı ve malzemeler paralelinde geçiş mekanı fikrini sorgulayan çok amaçlı bir salon tasarlamış.

Kullanıcıların ürünle kurduğu anlamsal ilişkiye vurgu yapan ve Red Dot Design 2012 Ödülü'nü alan June, yeni bir ebeveynlik çeşidine göre tasarlanmış.

66 matematiksel kıvrımlar

Issey Miyake, Artemide için tasarladığı IN-EI'de, üç boyutlu matematiksel bir süreçle Japon ışık geleneğini modernize ediyor. Artemide Genel Müdürü Ernesto Gismondi'yle ürüne dair görüştük.

SEKTÖR 68 firma haberleri 76 yönlendirilebilir aydınlatma İçİndekİler

Kartal'da yer alan KVK Teknik Servis Genel Müdürlük Binası'nın Aydınlatma tasarımı Prolux tarafından yapıldı.

tem/ağu 2012 - XXI 4

58 zamanla yarışan mağaza

İlk parekende mağazasını Mayıs ayında Kanyon Alışveriş Merkezi'nde açan Artizen'in sekiz ay süreyle açık kalacak pop- up mağazasının tasarımı, kısa süreli yerleşim özelliği çevresinde şekilleniyor.

78 referans proje - iklimlendirme ve yalıtım

96 ajanda

Baumit BTM Klimaplus Knauf Koramic Yapı Kimyasalları Rheinzink Saray Alüminyum Termo Teknik Uluslararası Girişim Grubu



Dünya Tasarım Başkenti Nasıl Olunur?

tem/ağu 2012 - XXI 6

güncel

Bir kültür başkenti deneyimi yaşamış İstanbul'dan bakınca Helsinki Dünya Tasarım Başkenti'nin hikayesi özel bir anlam taşıyor.

Finlandiya 5,5 milyonluk nüfusuyla küçük bir İskandinav ülkesi. Nitekim bu yılki dünya tasarım başkentliğine evsahipliği yapan Helsinki'de yaklaşık yarım milyon kişi yaşıyor. Bugünkü Fin tasarım dünyasını kavrayabilmek için öncelikle birkaç tarihsel saptama yapmak gerekiyor. Birçok Avrupa ülkesinin aksine Finlandiya tarihsel olarak baskın bir soylular sınıfına sahip olmamış. Dolayısıyla sanata ve tasarlanmış nesneye erişim, seçkinlere ait bir özel statü tariflememiş. Bugün tasarım herkesin kolayca ulaşabileceği bir hizmet alanı adeta. Finlandiya halkının doğayla kurduğu ilişki de bir başka belirleyici. Doğanın sağladığı ilham bir tarafa, ahşap, granit, kil gibi doğal kaynakların bolluğu, tasarım için verimli bir ortam sunmuş. Marimekko, Iittala gibi bilindik Fin markalarına baktığımızda malzeme kullanımından tasarım anlayışına doğanın etkilerini görmek her zaman mümkün. Ama belki

de hepsinden önemlisi Helsinki sokaklarında gezdiğinizde hissedilen açık toplum algısı. İçlerine kapanık olmalarıyla bilinen İskandinavlardan beklenmeyecek bir açıklık belki de bu. Zaten dünya tasarım başkenti olmak gibi bir misyonu üstlenmek ancak başka yerlerde olan biteni merak etmek, dönüşüme ve etkileşime açık olmakla mümkün. Dünya Tasarım Başkenti (WDC-World Design Capital) bir ISCID (Uluslararası Endüstriyel Tasarım Dernekleri Birliği) girişimi. İki yılda bir düzenlenen etkinlik bir küresel kentin tasarımı kullanarak sosyal, kültürel ve ekonomik hayatta elde ettiği başarıları vurgulama amacını taşıyor. 2012 Helsinki WDC programı için çalışmalar iki yıl öncesinden başlamış. Bu süre içinde açılan proje yarışmasına 1500'den fazla başvuru olmuş;

içlerinden 400'e yakını hayata geçmeye hak kazanmış. Bunların yarısından fazlası en geniş anlamıyla tasarım projeleri. Geriye kalanlarsa çeşitli biçimleriyle tasarımı öne çıkaran etkinlikler, sergiler ve karşılaşmalar. Bu küçük kuzey Avrupa şehrinde program o kadar yoğun ki neredeyse her iki günde bir, yeni etkinlik gerçekleşiyor. Toplam programın yaklaşık üçte biri Helsinkililere ve gelecek ziyaretçilere yönelik olarak özellikle Şubat, Mayıs ve Eylül aylarında yoğunluğu artacak şekilde düşünülmüş. 2012 Helsinki WDC resmi olarak 31 Aralık 2011 geceyarısında düzenlenen ve 30.000 Helsinkilinin katıldığı Tasarım Yılbaşı Partisi'yle başlamış. Ardından Şubat ayında gerçekleşen Açık Kapı Haftasonu'nda insanlar beklenmedik yerlerde ve biçimlerde yüzlerce sürpriz tasarım etkinliğiyle

karşılaşmış. Yine Şubat'ta dünya tasarım camiası, ISCID'in gelenekselleşen WDC Gala'sında bir araya gelmiş. Mayıs'ta açılan WDC Pavyonu ise programın dönüm noktalarından birini oluşturuyor. Fin Mimarlık Müzesi ve Tasarım Müzesi'nin arasındaki otoparkı geçici olarak bir etkinlik ortamına çeviren ahşap strüktür, 21. yüzyılda bir müzenin insanlarla nasıl etkileşim kuracağının yollarını arıyor. Mayıs'taki diğer etkinliklere Aalto Üniversitesi'nin MoA'12 Festivali ile Fin ve İskandinav moda tasarımının yer aldığı çeşitli etkinlikleri sayabiliriz. Helsinki Tasarım Haftası, 2012 Eylül ayının başlıca etkinliği olacak. Bir International Design House sergisi olan Gündelik Keşifler, çağdaş tasarım dünyasına geniş bir perspektiften bakarken, farklı ülkelerdeki tasarım


bu sayfada altta: Arkkitehti K2S tasarımı Kamppi Sessizlik Şapeli’nin iç mekanı, görsel: Arkkitehti K2S Oy solda: Kamppi Sessizlik Şapeli’nin kent dokusu içindeki görünüşü; fotoğraf: Antonin Halas solda altta: Aalto Üniversitesi’nde düzenlenen 365 Wellbeing sergisinden görünüm; fotoğraf: Milla Toukkari

artmasıyla işyerlerinin mutlu ve yaratıcı ortamlara dönüşmesinin yolları aranıyor. Kent Merkezi Kampüs Kütüphanesi bu arayışların ilk örneklerinden biri olarak yılın gözde mekanlarından biri.

Müzesi, Weegee Sergi Merkezi, Amos Anderson Sanat Müzesi, Teknoloji Müzesi ve diğerleri. Tasarım yılı dolayısıyla açılan yepyeni sergi mekanları da mevcut: Viewmasters'ın sahibi olduğu Laboratory, Köln im Studio tasarım galerisi, Lahti Muotohuoltamo Centre, Vantaa Design Window gibi. Birçok özel galeri de tasarım yılı özelinde kapılarını Fin tasarımcılara açıyor.

güncel

karşı sayfada solda: Helsinki Dünya Tasarım Başkenti Pavyonu; fotoğraf: Janne Salovaara sağda altta: Pavyonun iç mekan görünüşü; fotoğraf: Aki Pekka Sinikoski sağda üstte: Futuro Evi; fotoğraf: Vantaan Kaupunginmuseo

7 XXI - tem/ağu 2012

anlayışlarını da karşılaştırma olanağı sunacak. Finlandiya'nın en büyük mobilya, iç mekan ve tasarım fuarı olan Habitare ise yüzlerce katılımcısıyla hem tasarım profesyonellerine hem de tasarım meraklılarına yönelik ciddi bir içerik sunuyor olacak. Şehri Dönüştürmek, Tasarıma Yeniden Bakmak

2012 Helsinki WDC'nin amaçlarından biri şehir yaşamının problemlerine çözüm üretmekte tasarımın oynayacağı rolü keşfetmek. Programın neredeyse yarısı kentleri daha yaşanır yerler haline getirmekte tasarımın yeni kullanımlarını araştırıyor. Kulttuurisauna, Alvar Aalto'nun Finlandiya sauna kültürünü canlandırmaya ilişkin 1925 yılına ait manifestosuna atıfla gerçekleştiriliyor. Yaratıcı bir mimarlık örneği olarak şehir merkezinde yepyeni bir mekan deneyimi

kurgulamayı amaçlayan Kamppi Sessizlik Şapeli ahşap strüktürün olanaklarını deniyor. 2013'te kapılarını açacak olan Haltia Finlandiya Doğa Merkezi'nde çağdaş mimarlık Fin kültüründe özel bir yere sahip olan yabanıl doğayla buluşuyor olacak. Yemek, tasarım ve kent kültürünün yeni buluşma mekanlarından biri olan Abattoir (eski mezbaha), tezgahları, ayaküstü restoranları ve tasarım etkinliklerini bir pazar yerinde bir araya getiriyor. Aalto Üniversitesi'nin başını çektiği projelerden biri olan 365 Wellbeing, tasarımcıları yerel yönetimlerin sosyal hizmetlerine yönelik kullanıcı odaklı çözümler üzerinde çalışmaya davet eden bir proje. Proje aynı zamanda işlevsel, keyifli, sağlıklı ortamlar yaratarak sağlıklı yaşam biçimlerini özendirmeyi de hedefliyor. Tüm bunların sonucunda çalışma mekanlarının yaşam kalitesinin

Kentsel planlama, yapılı çevre, açık kaynak yazılım, veri görselleştirme ve tasarım eğitimi alanlarında birçok yeni tasarım odaklı girişim, programın etkinlikleri arasında yer alıyor. Bunların en ilginçlerinden biri kentsel bahçelerde türlerin tanımlanmasında kullanılan internet tabanlı yazılım. Sergiler

2012 Helsinki WDC programı yaklaşık 100 sergi barındırıyor. Bu sergilere Tasarım Müzesi ve Finlandiya Mimarlık Müzesi dışında kentteki tüm önemli müzeler de mekanlarıyla katkıda bulunuyor: Kiasma Çağdaş Sanat Müzesi, Kuntshalle Helsinki, Kent

Sergiler çok çeşitli tasarım alanlarına yer veriyor. Futuro 2012 sergisi seri üretilmiş Futuro evlerinden birini ilk defa görme şansı sunuyor. HI Design 2012 en yeni tasarımları teknolojiyle buluşturan ürünlere yer verirken, INDEX Ödülleri Sergisi dünyanın en kapsamlı, yaşam kalitesini arttıran tasarım ürünleri yarışmasının 60'ı aşkın finalistlerini bir arada sunuyor. www.wdchelsinki2012.fi


Soğuma Üzerine Akademik Bir Fabl -Doğa Özgür içinSoğumayı bana çocuğum hatırlattı: Düşünmeye, var olmaya dokunarak başladığı için. Ondan çok şey öğreniyorum. Sözgelimi, kağıdı boyarken kollarımı, bacaklarımı boyamaya başlıyor ve bundan delicesine bir haz duyuyor. Verili şeyleri asla temel almıyor. Örneğin sıra düzeni: Oyuncak arabalarını “park” ettiğinde, iki mobilyanın daracık aralığına, peş peşe diziyor. Akla durgunluk veren bir dil gelişimi gösteriyor. Bir yaşından beri de, çok kötü bir davulcu olduğunu kabule asla yanaşmıyor (-ki ben aslında iyi bir davulcu olacağını düşünüyorum!): Neredeyse her gün kendi baterisini “kurup” saatlerce davul çalıyor: Sadece kollarıyla değil, bütün bedeniyle. Rol değişimlerinin altı aydır farkında: “Sen şimdi Doğa Özgür ol, ben de baba olayım” diyor ve bir saat sürecek türlü teatral zeka oyunlarını başlatıyor.

tem/ağu 2012 - XXI 8

dönme dolap

Onu bırakıp işe/okula gittiğimde, kendimi suçlu hissediyorum ama yine de her gün aynı katılıkla, günün belli saatlerini onsuz geçirip kitaplarla, yazılarla, basıma hazırlanan bir kitabın veya derginin üçüncü, dördüncü, beşinci prova baskısının düzeltisiyle; yayınlanacak bir çeviri romanın redaksiyonuyla, bir kitabın grafik tasarımı veya mizanpajıyla ya da öğrencilerimle, derslerle, jürilerle ve okulun türlü türlü hay-huyuyla ilgilenerek yüzlerce, binlerce saati ondan çalıyorum. Kuşkusuz bu hırsızlığı yakında o da, sonbaharda kreşe gitmeye başladığında yapmaya alışacak. Kuşkusuz hızla, kendi kendine, oynamayı öğreniyor; yetişkinler olarak bizler de kendi oyunlarımızın içindeyiz.

levent Şentürk

Robert M. Pirsig, Zen ve Motosiklet Bakım Sanatı’nda not ve sınıf geçmeden ibaret akademik düzeni lağvettiğimizde kara geçeceğimizi söylüyor: En azından başarısızlığın acısı ve yıkımı yaşanmayacaktır. “Kırbaçlamazsan çalışmam” biçimindeki öğrenciye özgü “katır inadı” böylece kırılacaktır. Kırbaç ortadan kalkınca okullar boşalacak: Boşalırsa boşalsın. Bir süre sonra, hayat tarafından yıpratılmış bazıları geri dönecek ve bu dönenler laf olsun diye değil, gerçekten öğrenmek için notsuz ve sınıf geçmesiz üniversiteye gelecek, diye sürdürüyor yazar: Bu dönenler durdurulamaz olacak; bütün sistemi yenileyen güç, bu kendiliğindenlik olacak, diyor. Türkiye koşullarında, sınıf geçmesiz, notsuz bir üniversiteyi nasıl hayal edebiliriz? Biz bunu değil yapmak, hayal etmekten bile epeyce uzağız. Bütün sistemimiz denetlenebilen, hiyerarşik bir bilgi tüketim rejimi kurmak üzerinde yükselirken, ölçülemezliğin sularına dalmak, bir milli eğitim bakanının kabusu olabilir ancak. Bakanımızın, 4+4+4’ü açıklamak için, bir çocuğun doğduğunda kaç aylık olduğuna dair yorumları hatırlandığında, ölçülmezlik konusundan ne kadar uzakta bulunduğumuz herkesin malumudur: Ölçebilmek: İşte bütün düşledikleri bu...

Bütün akademik sistem, daha “güvenilir” ölçüm sistemleri yaratmak gayretinde: Bir yararcılıktır gidiyor. Dünyayı nasıl yakalayacağız? Daha çok makale yazarak. Daha çok makale yazınca ne olacak? Daha çok indekslenmiş yayın olacak. Bu olunca ne olacak? Yükseleceğiz. Bu yüzden üniversitelerimiz ağzına kadar yazarla dolu. Üniversitelerimizde neredeyse yazar olmayan kimse yok: Ya bir master tezi, ya bir doktora tezi, ya da her ikisini birden yazmamış öğretim üyesi neredeyse bulamazsınız. Çünkü neredeyse yoktur gerçekten de: Bunların üzerine, bildirilerden makalelere, kitap bölümünden dosya editörlüğüne, geniş bir kalem sanatları repertuvarını haiz insanlar diyarı demektir, akademya. Bu diyarda herkes kalem oynatır. Ülkemizde bir akademisyen türü var: Deyim yerindeyse kelimesini boşa harcamayan, yazdığının gramını ziyan edemeyen bir insan türü bu. Kibar deyişle, akademyada bu sendroma puan baskısı diyorlar. Akademisyenlerimizin üzerine, çalıştıkları üniversite, her yıl belli bir puan alma zorunluğu getirdiğinden dolayı, akademisyenlerimiz büyük “baskı” hissetmektelermiş. Puan getirmeyen yazılarla uğraşmamaları son derece anlaşılırmış; bu “baskı” yüzünden akademisyenlerimiz kendilerini özgür hissedemiyormuş, işlevsel yazılar dışında bir şeyler yazmaları beklenemezmiş. Esasında bu konuda onlara hak verirdim; yazacakları şeylerden zaten kimseye hayır gelmezdi çünkü. Akademisyenlerimizin programları çok bir yoğunmuş. Ölü çizgi (deadline) yaklaşsa bile, kendilerinin katında bir türlü çizgiyi öldürmek kabil olmazmış. Yazılarını bir türlü yetiştiremezlermiş. Akademisyenin iyisi, editörleri peşinden koşturan, suya götürüp susuz getireni imiş bu coğrafyada: Hiçbir işi, hiçbir tarihte yapmayan insanlardansanız, muteber imişsiniz, devlet gibi... İnsan evladının üretimine saygı duymadığımın düşünülmesini istemem: Merda d’artista (1961) başlıklı o canım eserinde, kıymetli sanatkar Piero Manzoni de aynı hassasiyeti gayretle ortaya koymuştur: Dışkısını taze taze konserveletmiş, üzerine de “sanatçının boku” yazan bir etiket koymayı ihmal etmemiştir. Hani baskıya dayanamayan akademisyenlerin, ellinci yıl şerefine, baskının en olağan sonucu olarak ortaya çıkan ürünlerini bu biçimde saklamaları da kabildir esasen. Sözün özü, sanat uzun, hayat kısa, akademisyenlik ile bokademisyenlik arasındaki çizgi ince... Kuşkusuz bu bareme inildiğinde, gürüh-u ulema arasında, salkım salkım insan sıfatlarıyla karşılaşmak mümkündür: Gölgesinden korkar nev’inden şahsiyetler ayrı bir fasikül oluşturur. Puan toplamak için yazmak: O berbat, kokuşmuş dili giyinmek. Günlerce bir naylon torba içinde beklemiş ıslak bir paltoyu giymek gibi bir şey. Akademik sistemin tasarıma dair bölgesinde at koşturuyoruz, mimarlık okullarında görev yapan insanlar olarak. Sık sık yazının ya da yazmanın ne anlama geldiğini düşünüyorum: İnsan neden yazar?


her zaman: Ekrandan kağıda, ikinci boyuttan üçüncü boyuta; bir şey bir mecradan ötekine taşınmadığında yaratılmış olmaz, diye devam ettirebiliriz de. Dijital ortamda da olsa böyledir: Yaptığınız şey bir yerden bir yere gider, sizden çıkar ve doğmaya başlar.

İlüstrasyon: Hakan Keleş

İnsan neden yazar? Bir çöplük inşa etmek için mi? Kimseye bir şey demeyen, bir yerlerde yayınlanmış olduğunu belgelemiş olmak için yayınladığımız yazılarla ne yapacağız? Ayrıcalıklar, üstünlükler devşirmek için mi yazıyoruz? Doçent, profesör olmaya layık olduğumuzu bu leş makaleler mi garantileyecek yani? Leş miyiz? Bence leşiz. Akademik üretimimizin büyük bölümü leş. İnsan leşi. Kelime leşi. Dil leşi. Bilgi leşi. Öte yandan “yazmak”, bu “cesetsel” durumu baştan kabul etmektir, diyerek sakinleşebiliriz de: İnsan yaza yaza yazısını bulur *gibisinden İlhan Berk’vari bir laf etmek de mümkün bu noktada-: Diğer bir deyişle ancak kendi leşinizi bulabilirsiniz; o halde, çıkar gözetmeksizin, menfaat beklemeksizin yazmak, sofu bir biçimde yazıya itaat etmek, yazıya tapmak, yazının dinine girmek demektir. Hiçbir şey beklemeyerek yazıp yayınlamanız, bokademisyenleri çok güldürüyor olabilir. İyi de: Başka türlü zaten yazmak mümkün değildir ki: Yazı unvan getirmez. Yazı puan getirmez. Yazı bunlar için yazılmaz. Yazı, yazmayı öğrenmek için yazılır. Düşünmeyi, eylemeyi, yapabilmeyi, geleceği mümkün kılmak için. Yazı kuşkusuz tüm

bunları yapmak için mümkün yollardan sadece biridir. Genişleterek söylersek: Yaratıcı hiçbir üretim biçimi -Manzoni’ninki dahil- çarkları yağlamaz. Soğuma: Kendi kendimizin sömürgesiyiz. Her şey soğuyor: Mimarlık okulları, mimarlık hocaları, mimarlık dersleri, mimarlık programları, mimarlık öğrencileri. Her şey soğumanın çeşitlemeleri biçiminde cereyan ediyor mimarlık eğitiminde. Ortam gitgide soğuyor. Isısını yitiriyor, gerçekliğini yitiriyor, kanlı-canlı olmaktan uzaklaşıyor. Yıllardır da böyle bu durum. Mevcut sıcaklığı korumak zordu, gitgide daha da zorlaşıyor. Yakalanan bir sıcaklık uzun erimli olamıyor. Kimse bir şeylerin olabileceğine, olanın değerinin olabileceğine inanmıyor; olanla yeni bir şeylerin olmakta olduğuna ve bunun “her şeyi” değiştirebileceğine de inanmıyor. Soğuma nitelik yokluğudur. Nitelik olanakla bağlantılı değil: Sözgelimi, 1990”lardaki öğrenciliğimde renkli pafta çıktısı almak, dünyanın en masraflı işiydi. Çoğunlukla çıktıları kendi yazıcılarımızda, parça parça alıp birleştirirdik. Ancak yarışmalar için renkli çıkış alınırdı. Oysa bugün, sticker üzerine renkli laser çıkış hizmetinin yanında, plastik levha üzerine sıvama işi aynı yerde ve büyük hızla, son derece kaliteli ve ucuz bir şekilde yapılabiliyor. Buna rağmen (en azından Esogü Mimarlık bölümündeki) öğrencilerimin hiçbiri, bir prova baskısı alıp, jüri öncesi çalışmasına/projesine/işine kontrol için olsun bakma zahmetine katlanmaksızın, doğrudan çıkış alıp teslime gelmeye bakıyor. Böylece yalnızca kendi dizüstü bilgisayarlarının ekranında gördükleriyle yetinme eğilimindeler. Kuşkusuz bunda acemiliğin de payı var... Yaratmak, bir mecradan ötekine taşımaktır

9 XXI - tem/ağu 2012

“Dilin olmadığı yeri” doldurmak için mi? Kuru kuruya akademik yazın, gayri-şahsiliğin muteber olduğu yerdir. Siz en iyisinden bir gizli öznesinizdir. Ama bunda hiçbir gizem yoktur, Baudrillard’ın ifadesiyle, “sır” da yoktur. Gizli özne, pornografiktir. Herkes gizli öznenin diliyle yazar; aslında herkes hiçkimsedir. Neden gizli özneyle yazarlar: Çünkü yazmanın başka biçimi yoktur sanılır da ondan. Gizli öznenin bir tür biçemsizlik olduğuna körü körüne inanılmıştır: “Bu araştırmada necaset gözlendi.”

dönme dolap

Soğuma her şeyin birbirine benzemesidir: Oysa herkesin birbirine benzediği yerdeki (Türkiye) tek umut kaynağı, yapılan, üretilen şeylerin –hiç olmazsa– birbirine benzememesidir (tasarım ve yaratıcılık). İşin içinde bir esnaflık boyutu yoksa, kimse enayice işlerle uğraşmıyor: Herkes “sürdürülebilirlik” peşinde. Hep bir “döneri” olsun yapılan işin: Boşuna ömür tüketilmiş olmasın, hiçbir şey için, istiyoruz. Oysa güzellik, görkemli bir boşu-boşuna-mesaidir. Fazlalık, hatta aşırılık, sıcaklığı yaratabilen şeydir; soğuma aşırılığın yokluğudur.


Modernizmin Mekanları TÜRKİYE MODERNLEŞMESİNİ FARKLI İÇERİK VE ÖLÇEKTEKİ ÜRETİMLER ÜZERİNDEN ELE ALAN “MODERN DENEMELER” SERİSİNİN BEŞİNCİSİ AŞI, PEYZAJ, POLİTİKA, ENERJİ VE KENTSEL POLİTİKALAR PARALELİNDE BARAJLARA ODAKLANIYOR.

tem/ağu 2012 - XXI 10

güncel

sergi fotoğrafları: Serkan Taycan

Türkiye Cumhuriyeti tarihini, ülkedeki akarsu havzalarının modern hidrolik yapılarla işlenmesi üzerinden inceleyen sergi, 26 Ağustos’a kadar Salt Galata’da yer alacak. İki bitkinin aşılanması sürecinde çiçekleri, meyvesi ya da yaprakları tercih edilen bitkinin dalları ile diğerinin kökü kullanılarak arzulanan genler bir anaç bitkiye eklenerek çoğaltılıyor. 1930’larda Cumhuriyet’in modernleşme projesinin bir parçası olan barajlar, “yeni başkentin modern rekreasyon alanları” olarak gazetelerde yer aldı. Bu paralelde, eski başkent İstanbul’un çoğaltılmak -aşılanmak- istenen deniz, kıyı gibi mekansal özellikleri, bu modern peyzajlarla -yani barajlarla- yeni başkent Ankara’ya aşılandı. Sergi, oluşturulan veritabanı, gerçekleşen konuşma ve film gösterimleri paralelinde, bir fikri işaret etmekten öte, bu durumların üzerine bir tartışma platformu yaratmayı hedefliyor. Araştırmacı Mimar Aslıhan Demirtaş ve Salt Galata'dan Mimar Meriç Öner’le görüştük.

Beste Sabır: Sergi fikri paralelinde bir araya gelişiniz nasıl gerçekleşti? Meriç Öner: Cumhuriyet'in ilk yıllarındaki dönemde Ankara'da yapılan, sonuçta mimari de sayılabilecek peyzaj müdahalelerini modern denemelerin beşincisi dahilinde tartışmanın ilginç olacağını düşündük. Serginin kitabını hazırlayan Sibel Bozdoğan bizi Aslıhan'la bir araya getirdi. Barajlar güncel olarak da tartışılan bir konu, politik boyutları ve farklı düzlemleri de bulunuyor. Geçmişteki hikayesiyse modern zamana, doğayla kavgaya ve yenmeye gidiyor. Bu da ulus devlet olmakla çok ilişkili bir hikaye, bunun üzerinden son yüzyıl tarihi de okunabilir. Aslında biz Aslıhan'a “Türkiye'de ne oluyor”u sorup, sergi dahilinde konuyu derinleştirmiş olduk. Aslıhan Demirtaş: Çalışma, benim tezimle başlamış olan bir araştırmaydı. Kurumla bir işbirliği yaptık, sonuçta yeni tartışmaların açılmasını ve konuyla ilgili bir hareketin

yaratılmasını amaçlayan, zenginleştirici ve kendinizi de sorguluyabileceğiniz bir çalışma oldu. bs: Serginin konusu politika, coğrafya, peyzaj şehirciliği gibi çeşitli alanlara dokunuyor. Peki sergi barajları nasıl yorumluyor ve konuya nasıl yaklaşıyor? ad: Baraj, ulusal devlet mevzusu içerisinde, bir nehrin dizginlenmesi ve ondan doğal kaynak olarak faydalanılması anlamına geliyor. Devlet, millet olduğunuzda sahip olduğunuz topraklar bir doğa parçası olmaktan çıkıp, birer kaynak haline gelip Fırat, Seyhan, Ceyhan gibi nehirler ülkenin kalkınmasına destek vermesi gereken birer aktör oluyor ve bunu yapabilmek için bir devlet mekanizması gerekli. Sergi dahilinde Süleyman Demirel'le yaptığımız röportaj, politik açıdan ve devlet tarafından bakıldığında barajın anlamını tarafsız bir şekilde ortaya koyuyor. Neticede barajlar yoluyla

modernitenin getirdiği doğaya bakış açısını ortaya koyarak herkesin katılabileceği bir tartışma ortamı yaratmak üzere sergiyi kurguladık. Bu paralelde gerçekleşen konuşmada, konuşmacılardan DSİ Eski Genel Müdürü Müfit Kulen barajlara, su kaynaklarının geliştirilmesi olarak yaklaşırken, Doğa Derneği Bilim Koordinatörü Süreyya İsfendiyaroğlu çölleşmenin gerçekte baraj gövdesinin altında meydana geldiğinden, barajların su ekosistemine olan negatif etkilerinden bahsetti ve suyu yönetmenin, önüne duvar çekmek demek olmadığını belirtti. Konunun peyzaj, coğrafya, ekoloji gibi boyutları da bulunuyor. Bu paralelde serginin amaçladığı, bir konuyu direkt olarak göstermek değil de, durumu ortaya çıkarmak. Bu anlamda söylenen şeylerin yöntemi ve mekanizması çok önemli. Özellikle bu aralar baraj denildiğinde tek boyutlu şekilde Karadeniz'deki HES'ler tartışılıyor,



tem/ağu 2012 - XXI 12

güncel

ankara fotoğrafları: Turan Tanyer ve Necati Kazancı Arşivi

halbuki çerçeveyi genişlettiğinizde, Türk modernleşmesini, onu da genişlettiğinizde ulusal devletlerin moderniteyle birlikte kurulmuş peyzaj ve doğa politikasını görmeye başlıyorsunuz. Bir çerçeve daha genişlettiğinizdeyse modernite ile insanın kendini bunlardan daha üstün bir konuma koyduğu, ona hükmetme üzerine kurulmuş bir diskur var. Yani aslında serginin böyle katman katman açılma isteği de bundan kaynaklanıyor. bs: Araştırma boyunca veri toplama, organize etme süreci nasıl gelişti? ad: Sergi paralelinde barajları sadece Türkiye değil dünya ölçeğinde bir yere oturtup tartışabilmek adına, çeşitli ülkelerin kendi modernleşme projeleri dahilinde yaptığı ikonik barajlarla konuyu derinleştirip bunları kitabımıza ve bir veritabanına aktardık. Büyümekte olan bu veritabanının içerisinde şu anda tüm barajların bilgileri, haberler, sivil toplum örgütlerinin katılımları ve

devlet mekanizmalarının linkleri mevcut. Sonuçta bu kaynak, barajlar konusunu çoğaltıp inceltmiş olarak ortaya koymuş olacak. mö: Yakında graftonline.org'dan ulaşılabilecek bir kaynak olan bu veritabanının arka planında, sergi konusu paralelinde daha uzun vadede araştırma yapma ve arşiv kurma düşüncesi var. bs: Barajlar aslında çevreyle birlikte yaşayan yapılar, yatırımlar ya da peyzajlar. Sosyal yapıyla da ilişkili olan bu konuyu sergiyle nasıl ilişkilendiriyorsunuz? ad: Serginin çıkış noktası, bugün büyük ölçeklerde yapılan sosyal transformasyonun, Ankara'da tam olarak kurulduğu ve kırıldığı dönem. Çubuk Barajı'na detaylı olarak bakınca, suyun üzerine çıkma yapmış bir Türk barajı restoranı, fıskiyeler ve bir doğal ada görüyoruz. Serginin terimini kullanırsak,

aşılandığı yerin peyzajını değiştiriyor, mekansal yeni pratikler aşılıyor, aşıladığı coğrafyayla birlikte bir sosyal transformasyon yaşatıyor. Bu paralelde GAP'ın büyük ölçekte yapmak istediği şeylerden bir tanesi de bu. Ankara'daki örnekler son derece küçük ölçekli, şu anda Türkiye'de yapılan barajlarla ilgili müdahalelerse çok daha büyük ölçekte ve tabi etkileri de çok daha farklı. bs: Aşı temasının çıkış noktası nedir? Konuyla nasıl bağlantı kurdunuz? ad: Bahsettiğimiz bu mekanlar tamamen teknolojik, modernist ve geçmişle bağlantıları bulunmuyor. Dönemin Ulus Gazetesi'nde “Ankara'nın Boğaziçi'si” şeklinde tanımlanan Çubuk Barajı'yla ilgili bir referansta; “İstanbul Boğazı kadar büyük ve güzel olmayabilir ama bu, tamamen Cumhuriyet'in yaptığı, insan üretimi bir teknolojik peyzajdır” şeklinde bir bölüm var. Burada, teknolojik peyzajların misyon olarak geleceğe, peyzaj

pratiğininse, mekansal ve kentsel açıdan geriye projekte ediyor olması ve İstanbul'un birtakım pratiklerinin, yeni başkente aşılanması durumu söz konusu. mö: Aynı zamanda “insani” bir eleman da var. Türkiye Cumhuriyeti'ni kurarken İstanbul'dan Ankara'ya gelen bürokratların “yaşamsal alışkanlıkları” paralelinde, mekanlardan önce insanlar oraya aşılandı, aşı teması da oradan geliyor. bs: Sergideki maketlerin üretim aşaması nasıl gerçekleşti? ad: Göletlerin konturlarını, Su ve Orman Bakanlığı'nın GIS üzerine kurulmuş olan geoportalından elde ettik. Maketleri ofisimde ürettik, ayrıca ileri bilgisayarlı teknolojiyle el üretimini birleştirmek amacıyla, yerel esnaf ve sanatkarlarla da çalıştık. Metafor olarak, teknoloji ve doğa birlikteliğini sürdürüyoruz.



Sualtı Pavyonu Her yıl inşa edilen serpentıne galeri pavyonu'nun bu yılki tasarımcıları HERZOG & DE MEURON VE AI WEIWEI.PAVYON 1 HAZİRAN-14 EKİM TARİHLERİ ARASINDA ziyarete açık.

tem/ağu 2012 - XXI 14

güncel

2008 Pekin Olimpiyatları için inşa edilen Pekin Ulusal Stadyumunun tasarımını yürüten ekip, Londra'da Serpentine'in yıllık görevlendirmesi için tekrar bir araya geldi. Pavyon, Herzog & de Meuron ve Ai Weiweinin Birleşik Krallık'ta ortak inşa edilen ilk yapısı olarak da dikkat çekiyor. Çim alanın üzerinde uçuyor gibi duran su düzlemi, ziyaretçilerini zemin altında vakit geçirmeye ve geçmişi gözlemlemeye çağırıyor. Her biri önceki pavyonları temsil eden 11 sütun, çatı düzlemini kazılı zeminden 1.4 metre yükseltirken, destekleyici ek sütun mevcut pavyonu tanımlıyor.

İçi mantarla kaplanan pavyonda sürdürülebilinir yapı malzemeleri kullanıldı. Arkeolojik bakış açısı korunarak yüzey altında zaman geçirilebilecek ve önceki pavyonlardan yansımalarla karşılaşılabilecek bir tasarımın kurgulandığı mekan, 24 saat boyunca kamusal alan işlevini koruyor. Herzog & de Meuron ve Ai Weiwei, üç boyutlu peyzajıyla ilgi çeken tasarımın oturmak, durmak, uzanmak ya da sadece etrafı gözlemlemek hedefleriyle oluşturulduğunu ve olimpiyat oyunlarının ziyaretçileri için bir keşif olacağını dile getiriyorlar.


15 XXI - tem/ağu 2012

bu sayfada solda: Pavyonunun ana Serpentine Galeri binasıyla ilişkisi; fotoğraf: Iwan Baan solda altta: Pavyonun içinden görünüm; fotoğraf: Luke Hayes altta ve en altta: Pavyonun Serpentine Galeri etrafındaki çim zemin ile ilişkisi; fotoğraflar: John Offenbach

güncel

karşı sayfada üstte solda: Pavyonun zeminle ilişkisi; fotoğraf: Iwan Baan üstte sağda: Pavyona geçiş mekanı; fotoğraf: Iwan Baan altta solda: Tasarım sürecindeki süperpozisyon diyagramı; görsel: Herzog & de Meuron ve Ai Weiwei altta sağda: Maket fotoğrafı; görsel: Herzog & de Meuron ve Ai Weiwei


Zamana Takılı Kancalar

tem/ağu 2012 - XXI 16

güncel

Ödemiş Belediyesi Kent Merkezi ve Yakın Çevresi Ulusal Mimarlık ve Kentsel Tasarım Fikir Proje Yarışması geçtiğimiz günlerde sonuçlandı. Devrim Çimen, Sertaç Erten ve Enise B. Karaçizmeli’nin projesi, "zamana takılı kanca" konseptinden yola çıkıyor.

GENEL YAKLAŞIM / MAKRO YAKLAŞIM

Proje genel yaklaşımının şekillendirilmesinde, proje alanının tarihi ve kültürel miras değeri ile Ödemiş’in kentsel gelişim dinamikleri etkili oldu. Bu bağlamda, üç ilke tasarıma yol gösterdi. Sürdürülebilirlik çerçevesinde genel kabul, alan üzerindeki tehditlerin azaltılması ya da mümkünse bertaraf edilmesi yönünde oldu. Bu noktada en çok üstünde durulan konu, mekanda büyük baskı yaratan trafik akışının yeniden düzenlenmesi, kent bütünü ile ilişkilendirme ve konumlandırma yaklaşımı doğrultusunda yeniden şekillendirilmesiydi. Sağlıklaştırma ve işlevlendirme için, mekanın kent bütünü gelişiminde etkin rolü göz önünde bulunduruldu. Ödemiş’in uğrak noktasında bir “pazar yeri” olma özelliği, doğal kültürel

kaynakları ve turizm potansiyeli de düşünülerek gerek yaşayanların ihtiyaç ve beklentileri gerekse ziyaretçilerin tatmini açılarından sağlıklaştırılmasının ve güncel ihtiyaçlar doğrultusunda yeniden işlevlendirilmesinin sağlanması bir diğer hareket noktası oldu. Kent estetiği konusu, kentliler ve ziyaretçiler için yaşayan, kaliteli, çekici, güvenli, çeşitlilik sunan, konforlu bir mekan oluşturma ve Ödemiş kent imajının gelişimine katkı sağlama çerçevesinde ele alındı. Ana yaklaşım, bu çerçevede dünü, bugünü ve yarını birbirine bağlayan “kancalar” olarak belirlendi. Mekansal ve sosyal süreklilik, bu kancalarda yapılacak mekansal düzenlemelerle sağlanacak. Belediye binasının yıkılmasıyla birlikte, Türk Hava Kurumu (THK) Binası’ndan Hükümet Meydanı’na kadar bir alanda mekansal algıyı da kuvvetlendirecek

düzenlemeler yapıldı. Birinci kanca, Merkez Gürcüzade Camisi’nden Savaş Sokak boyunca ilerleyen ve THK Binası’nı da içine alarak Hükümet Meydanı’na ilerleyen düzenleme. İkinci kancaysa, Hükümet Meydanı’ndan yeni Kültür Sanat Merkezi’ne doğru ilerleyen ve her iki meydanda doğrusal su elemanıyla çerçevelenen düzenleme. PLANLAMA YAKLAŞIMI: Ulaşım

Proje alanındaki planlama yaklaşımının ilk kararı, ulaşım dolaşım sistematiğine ilişkin. Günümüzde kentsel sit alanlarını ve kent çekirdeklerini tehdit eden en önemli unsurların başında trafik baskısı geliyor. Bu durum, Ödemiş kentsel sit alanı ve bununla ilişkili yarışma alanı için de geçerli. Merkez Ulu Cami’nin hemen önünden geçen ve kenti doğubatı ekseninde kat eden İzmir Caddesi ve devamındaki Atatürk Caddesi, kent çekirdeğinde yoğun bir trafik baskısı yaratıyor. Bu aks üzerinde büyük ve

tanımsız araç kavşakları oluşmuş durumda. Merkeze özel araçla gelme davranışını artıracak yol profilleri var. Bu durum, yarattığı yoğun trafik baskısı yanında, kentin önemli yapısal ve peyzaj elemanlarının sürekliliğinin algılanmasında olumsuz rol oynuyor. Bu nedenle öncelikle kent merkezinde trafik baskısını azaltmak için yapılacak üst ölçek müdahale olarak, “trafik sınırlamalı bölge” oluşturulması ve kent dışından gelen tüm trafiğin bu akstan geçmesini engelleyen ulaşım politikaları geliştirilmesi önerildi. Ödemiş gibi kentlerde hedeflenen gelişme, bu tür kentsel çekirdekleri tümüyle araç trafiğinden arındırmak değil, araç-yaya birlikteliğinin sağlanacağı durumlar yaratmak olmalı. Bu bağlamda yolu yer altına almak, büyükçe bir bölgeyi tamamen yayalaştırmak gibi mekansal düzenlemeler, bu projede kesinlikle tercih edilmedi. Araştırmalar gösteriyor


tasarım ekibi: Devrim Çimen (Ekip Temsilcisi Y. Mimar - ODTÜ); Sertaç Erten (Y. Şehir Plancısı - ODTÜ); Enise Burcu Karaçizmeli (Y. Peyzaj Mimarı - İTÜ) yardımcı: Arzu Eralp (YTÜ) asli jüri üyeleri: A.Faruk Göksu (Şehir Plancısı); Y.Metin Keskin (Y.Mimar -DGSA); Necdet Beşbaş (Y. Mimar -ADMMA, Gazi Üniversitesi); Prof. Dr. Güzin Konuk (Y.Mimar, Kent Tasarımcısı MSGSÜ Mimarlık Fak. Dekanı); Prof. Dr. Emel Göksu (Y. Şehir Plancısı - DEÜ Şehir ve Bölge Planlama); Arzu Nuhoğlu (Peyzaj Mimarı); Deniz Dokgöz (Y.Mimar - DEÜ)

karşı sayfada solda: Eski istasyon alanı için kolaj üstte sağda: Tren garı için kolaj altta sağda: Hükümet meydanı kolajı bu sayfada üstte solda: Vaziyet planı üstte sağda: Kanca konsepi diyagramı altta solda: Gece görünüşü altta sağda: Kentsel makroform diyagramı

güncel 17 XXI - tem/ağu 2012

ki, yayaların yoğun olarak kullandığı bölgelerde, eğer araçlara ayrılan yollar da sınırlandırılmışsa, araçlar daha temkinli ve yavaş seyretmekte, böylece daha güvenli caddeler-sokaklar oluşmaktadır. Eski kent kapısı otogar ve tren garı: Yeni kent kapısı terminal ve hızlı tren istasyonu, İzmir Caddesi yerine güneyde yapılacak ve yeni otobüs terminalini de kente bağlayan yeni ana arterin işlemesi öngörüldü. Bu arter, şehir içi yüksek trafik hacmini taşıyan ve çevre yerleşimlere transit geçişi sağlayan bir güzergah olacak. Ayrıca, mevcuttaki otobüs terminalinin bu ana arterle ilişkili yeni yerine taşınması, halihazırdaki otogar ile tren garı ilişkisini de bozmuş. Kaldı ki tren garının arka planındaki raylar bölgesi, kentin önemli yeşil koridorlarından biri olarak değerlendirmeye aday bir potansiyele sahip. Dolayısıyla projede,

otogar ile tren garı ilişkisinin yeniden fakat bu sefer bahsi geçen ana arter üzerinde yapılması önerildi. Ve bu “kent kapısı” noktasından, bölgede önemli turizm çekim noktası olan Bozdağ eteklerine kadar gidecek bir raylı sistem geliştirildi. Bozdağ’dan teleferikle yukarıya bir çıkış sağlanabilir ve böylece farklı ulaşım sistemlerine entegre olabilir. Önerilen raylı sistemin ya da muadili olabilecek başka bir tekerlekli sistemin merkez durağı, kentin yeni merkezi olacak Hükümet Meydanı’nda yani Hükümet Binası ile Ege Üniversite binası arasında düşünüldü.

yatayda kesen bir ara kesit konumundadır. Dik dinamikler, kentsel dönüşüm gerçekleştirilmesi beklenen ve yarışma alanının güneyinde kalan alan için bir gelişim vizyonu çizilmesinde önemli belirleyici güce sahiptir. Dik dinamiklerden yeşil koridorun bir ucunda spor ve rekreasyon alanı, stadyum ve devamındaki büyük rekreasyon alanı, diğer ucunda da, tasarımda önerilen “kültürel arayüz” yani endüstri mirası olan yapıların yenilenmesiyle oluşturulacak kültürel bir odak vardır. Bu odak, raylar boyunca yeni bir gelişim stratejisi geliştirilmesine olanak verecektir.

Kentsel yeni gelişim odakları:

KENTSEL TASARIM VE PEYZAJ YAKLAŞIMI

Lokomotif projeler

Projenin kentsel tasarım ve peyzaj yaklaşımı iki temele dayandırıldı. Birincisi, kentin güçlü yeşil akslarını birbirlerine bağlamak ve bu bağlantıyı kuzey-güney hattında güçlendirmek. Tren garının, yeni otogar alanına

Kentin en önemli iki lokomotifi, kuzeygüney yeşil koridor ile, önerilen hafif raylı sistem güzergahı üzerinde gelişmesi beklenen yeni ticaret arayüzü. Tasarım alanı da bu iki dik sistemi

taşınmasıyla kullanımı rekreasyona dönüştürülen ray hattının, kentin geleceğinde önemli bir rol oynaması öngörüldü. Kuzey hattında stadyumu içine alarak imar planında kentin gelişim yönü olarak belirlenmiş kuzeydoğuya uzanan bu koridor, Ödemiş’in peyzaj omurgasını oluşturacak. Kentin eski sanayi yapılarını, sembolik otogarını, önemli eğitim kurumlarını ve stadyumu da içine alarak yeni kente doğru yönlenen bu koridor, imar planında öngörülen büyük kent parkına bağlanacak. Alt ölçek peyzaj yaklaşımlarında belirleyici, projenin ana konseptini ve yerleşim şemasını oluşturan kanca sistemi. Bu sistem tarihi merkezi, kentin çağdaş yüzü olacak yeni belediye binası ve kültür sanat merkezinin yer alacağı yeni kent meydanına bağlayacak. Ana aks üzerinde yer alan Pinus dokusu ve palmiyeler, sistem içinde çizgisel bir


güncel tem/ağu 2012 - XXI 18

kent meydanı planı

belediye meydanı planı

meydan kolajı

yeni belediye alanı kolajı

hattı izlerken süreklilik arz eden peyzaj parçaları, Tayyare Park’tan Yeni Kent Meydanı’na uzanarak bu yaya hattını vurgulayacak. Kancalara eşlik eden damla yeşiller, mevcuttaki yol boyuca uzanan palmiye ve fıstık çamı ağaçları altında yapılacak yeni bitkisel ve yapısal düzenlemelere işaret edecek. Damla yeşiller boyu tasarlanan oturma alanları, caddeyi her zaman canlı ve yaya-baskın karakterde tutacak. Bu alanlarda pereniyaller ve sukkulent bitkilerin kullanılması önerilmekte. THK Binası’nı da içine alan kancanın takıldığı ince uzun dikdörtgen alan, sert zemin düzenlemelerin ağırlık kazandığı, “yeşil”in tepede fıstık çamlarının geniş taçlarıyla sağlandığı alandır. Bu alan içinde çay bahçeleri, serbest kullanımlı pazar yerleri, büfeler, taksi durakları gibi kullanımlar olacak. Parkın kuzey kısmı, daha yoğun bir yeşil alan

olarak düzenlendi. Çocuk oyun alanları ve ince küçük yürüyüş patikaları bu bölgede olacak. Meydanda, Ödemiş’le özdeşleşmiş “efe” figürü, yeraltı otoparkından çıkış noktalarında birer yapısal peyzaj elemanı olarak kurgulandı. 3+3 mm çift cidarlı olacak bu mat, metal lazer kesim figürler arasında, yarı geçirgen nitelikte delikli metal eleman kullanılacak. Kent meydanına da birer simgesel özellik kazandırarak bu alanda yapılacak peyzaj düzenlemesinin önemli bir yapısal strüktürü olacak. KÜLTÜR SANAT MERKEZİ VE MİMARİ YAKLAŞIM

Genel yaklaşımda ortaya koyulan kanca fikrinin üçüncü ve son unsuru, Kültür ve Sanat Merkezi yapısı. Bu anlamıyla yapı, kancalardan gelecek temasını temsil etmekte.

Yapının biçimlenmesi yeni belediye binasını da içine alan meydanı kavrıyor ve insanları içine davet ediyor. Meydan yapıya doğru basamaklanarak bir havuzla ondan kopuyor ve kentle gerilimli bir ilişki içerisine giriyor.

gerektiğinde iç mekanın meydanla, kültür ve sanatın kentle bütünleşmesini sağlıyor.

Yapının kuzey kolu daha çok kentin ticari işlevlerinin, sokak düzenindeki sürekliliğine eklemleniyor ancak binanın yarattığı avlu ile de ilişki kuruyor. Bu anlamda bakıldığında bir uzlaştırıcı görevi üstleniyor ve geçmişten gelen kentsel kullanımlarla yeni kullanımları birbirleriyle buluşturuyor.

Orta kütle ise gerek konumlanışı gerekse ölçeği ve meydanla kurduğu ilişki itibariyle yapının en simgesel ögesi olarak öne çıkıyor. Yapı, gabari olarak yeni belediye binası ile ilişki içerisinde. Kültür ve Sanat Merkezi’nin ana girişleri bu kütleden gerçekleşiyor, çok amaçlı salon ve fuayeleri bu kütlede yer alıyor. Yaratılan yeni meydana bakan geçirgen cephe aracılığıyla alt ve üst fuayelerle kentle dinamik ve değişken bir ilişki kuruyor.

Güney kanadı oluşturan kütle gabari olarak yeni belediye binası ile ilişki içerisinde. Bu kütle, bünyesinde sergi holü, kafeterya, atölyeler ve seminer odaları gibi işlevleri barındırıyor. Kafeteryanın meydana açılan cephesi açılabilir bir sisteme sahip ve

Yapı genel olarak betonarme sistemle taşınıyor ancak orta kütlenin gerek geometrik özellikleri gerekse geçtiği açıklıklar ve konsollar göz önüne alındığında, çelik ve betonarme sistemlerin birlikte kullanılması öngörülüyor.



Sınırları Aşan Hayaller

tem/ağu 2012 - XXI 20

güncel

“UMUT FOLYOLARI” Atölye çalışması, hayatın gerçekliği karşısında MİMARLIK VE TASARIM PRATİĞİNİN YETERLİLİĞİNİ SORGULUYOR.

Aslı Kıyak İngin, Beril Özmen Mayer, Huriye Gürdallı Mimarlık ve tasarım pratiğini sermaye ve iktidarın kent mekanındaki temsiliyet aracı olmasının ötesine taşımak mümkün mü? Peki ya kentteki özneler olarak, topluluklar olarak ne zaman müdahaleyi bekleyen konumdan kendi yaşamına ve yaşadığı yere sahip çıkar konuma geçeceğiz? Bu noktada mimarlık ve tasarım pratiğinin gittikçe karmaşıklaşan kentsel bağlamdaki rolünü tekrar tanımlamak ve alternatif uygulama alanları yaratmaya başlamak önemli olacaktır. Bu anlayış mimarlığı salt teknik ve fiziki bir uygulama olmasının ötesine taşıyarak, kentsel mekanın sosyal, kültürel ve ekonomik gerçeklikleriyle ilişkili olarak ele alınmasını gerektirir. Tasarım pratiğinin problem çözmedeki yaratıcı ve çoklu

yaklaşımı da, topluluklara ihtiyaçlarının çözümü için devreye sokulmuş olur. Mimarlık kentsel mekanın ve topluluğun bir parçası olarak, ortak fayda çerçevesinde tekrar tanımlandığında ise, bulunduğu bağlam ve amaca bağlı olarak kendi dilini ve araçlarını da oluşturmaya başlar. Böyle bir pratik tepeden inme müdahalelerin aksine, tabandan yukarı doğru bir hareketi kapsar, bulunduğu yer ve topluluklarla birebir ilişkide olmayı gerektirir. Mimarlık ve tasarım pratiği de, yerelin kendi mekanına sahip çıkmasında, şekillendirmesinde ve katılımı teşvik etmede köprü rolü üstlenebilir. 16-18 Mayıs tarihlerinde DAÜ Mimarlık Fakültesi Tasarım Haftası kapsamında düzenlenen “Hope-Follies (Umut

Folyoları)” adlı workshop üniversite öğrencilerinin katılımıyla, mimarlığın alternatif uygulama alanında, bir çalışma gerçekleştirmeyi denedi. Umut Folyoları, bizlere Mağusa’nın Aşağı Maraş Bölgesi sakinlerinin, sosyalleşme ihtiyaçlarını karşılamak üzere gerçekleştirilecek basit strüktürleri işaret eder. 1974’te BM Güvenlik Konseyi’nin almış olduğu karar uyarınca yerleşime kapatılan ve bir dönemin gözde turizm alanı Mağusa’nın Kapalı Maraş Bölgesi, oradan gelip geçen her turist, yazar ve akademisyen tarafından ‘Hayalet Şehir’, ‘Çölleştirilmiş Kent’, ‘Dondurulmuş Şehir’ veya ‘Aidiyetsiz Ülke / Mekan’ olarak tanımlanır. Oysaki bu “Hayalet

Şehir’in sınırındaki Aşağı Maraş olarak bilinen konut bölgesinde yaşam her gün yeniden ve yeniden tüm canlılığıyla kurulmaya çalışılır. 38 yıldır Kıbrıs’ın güneyinden veya Türkiye’den göç ederek gelip buraya yerleşen insanlar, politik belirsizlikten ötürü bir gün yeniden göçmen olacakları düşüncesi ya da endişesiyle yaşarlar. Türk tarafında kalan bu ev sıraları, karşısında sımsıkı örülmüş tel perde arkasında hala ayakta duran, ama içleri insansız sessiz komşu evlere bakarak yaşamaktadırlar. Telboyu’nca devam eden bu yarı geçirgen sınırın arkasındaki hayalet kentin içinden fışkıran doğa hala yaşar ve umutları perçinler. Atölye kapsamında gerçekleştirilen Umut Folyoları, konut alanlarının kesişme


güncel 21 XXI - tem/ağu 2012

noktalarında oluşan kamusal alanlarda, basit ama yaşayanların gündelik hayatına değen, etkileyen faaliyetler için yapılar kurmayı amaçlamıştır. Gerçekleştirilecek strüktürler ve basit müdahaleler üzerinden bölgede umut verici gelişmelerin oluşmasına yönelik kamusal bir ilgi yaratılması amaçlanmaktadır. Maraş / Aşağı Maraş arasında sınırı oluşturan Telboyu aksında yer alan ve çalışma alanı olarak belirlenen Şehit Zeki Salih İlkokulu ise, yukarıdaki kaderi paylaşan benzer karakteri ile ölüm ve yaşam, umut ve elem, sılayuva ve barınak, yurttaşlık ve sığınmacılık/ mültecilik gibi ikilemler arasına sıkışmış, olanaksızlıklara karşı

varlığını sürdürmeye çalışan bir eğitim kurumudur. Öğrencisi için okul ve bahçesi diğer birçok çocuktan daha farklı bir anlam taşır. Yıllardır kentsel olarak ihmal edilmiş bölgede herhangi bir kamusal alan düzenlemesi yapılmadığı için çocuklar için okul, derslerden, öğretmenlerden, defterlerden çok daha fazlasıdır. Kendilerini hiçbir zaman oraya ait hissetmeyen anne-babalarına ve her gün karşılaştıkları dikenli sınıra rağmen, hem geleceğe dair umutlarını, hem de bulundukları yere ve topluma ait olma duygusunu şekillendirmeğe, hatta yeşertmeğe çalıştıkları alandır. Kamusal alan kullanımın neredeyse hiç olmadığı bu bölgede okul bahçesi sadece öğrencilerin değil zaman zaman

oturmaya ve sohbet etmeye gelen velilerin de toplanma alanı olabilmektedir. Workshop iki gün gibi kısa bir sürede gerçekleşmiştir. Hemen hemen hiç bir oyun ekipmanı olmayan bu okul bahçesi, okulun öğretmenleri, velileri, en çok da öğrencilerin heyecanını ve emeklerini katarak bir oyun bahçesine dönüştürülmüştür. Ekonomik kısıtlamalar velilerin de sürece emek ve malzeme desteği ile katılmasını sağlamış, Doğu Akdeniz Üniversitesi’nin inşaat atıkları ve sanayiden toplanan kullanılmış araba lastikleri, bahçedeki çakıl taşları, deniz kenarındaki kum gibi, çevredeki malzemeler de üretim sürecine katılmıştır. İlkokul öğrencilerinin

yaptığı resimlerle hayallerindeki bahçenin nasıl olduğu ortaya çıkarılmaya çalışılırken, üniversite öğrencileri de çeşitli fikirler ve maketler geliştirmiştir. Uygulama eldeki malzemelerin ve işçiliğin en ekonomik şekilde kullanımıyla çıkan fikirlerin sentezi üzerinden ilerlemiş ve bahçedeki uygulamalar sırasında da gelişime, değişime açık esnek bir yapıda tutulmuştur. Çocuklar için hatırlanabilir deneyimler oluşturarak, paylaşımı, öğrenmeyi ve sahip çıkmayı, aidiyeti ve iletişimi güçlendirerek, her bir bireyin bir şeyler yapabileceğinde ısrar edilerek politikacıların yıllardır süren hikayelerine meydan okunmuştur.


Kamusal Alanın Renkleri DANIEL BUREN'İN MONUMENTA 2012 İÇİN TASARLADIĞI YERLEŞTİRME EXCENTRIQUE(S), 10 MAYIS-21 HAZİRAN ARASINDA PARİS'teki GRAND PALAIS'TE SERGİLENdi.

tem/ağu 2012 - XXI 22

güncel

Mimari mekanı sorgulayan yerleştirmelerin yer aldığı ve her yıl öncü bir güncel sanatçıya ev sahipliği yapan Monumenta 2012'nin bu yılki konuğu, daha önce New York; Guggenheim Müzesi ve Paris; Cour D'Honneur, The Palais-Royal gibi kamusal alanlarda çalışmaları yer alan Fransız sanatçı Daniel Buren. Buren bu yıl beşincisi yapılan sergi için, 13.500 m2lik mekanın geniş cam kubbeli salonunun iç mekanını

dolduran, kamusal alanı renklerle yeniden yorumlayan, geçici ve mekana özgü bir yerleştirme tasarladı. Bu büyük mekan, aslında 1900 yılındaki Evrensel Sergi (EXPO Exposition Universelle) için geliştirilmişti. Sergi paralelinde daha önce mekana konuk olan sanatçılar arasında Anselm Kiefer, Richard Serra, Christian Boltanski ve Anish Kapoor bulunuyor. fotoğraflar: Didier Plowy



Ritmik Avlu NORM MİMARLIK TASARIMI TÜRKİYE ÇELİK İHRACATÇILARI BİRLİĞİ NURİ ÇOLAKOĞLU ENDÜSTRİ MESLEK LİSESİ, Avlulu bir plan tipolojisine sahip.

tem/ağu 2012 - XXI 24

güncel

Eğitim yapısı, orta eğitim için ayrılan bir arazi içinde, mevcut bir eğitim tesisinin yanında projelendirildi. Projenin ana fikri, bina programını çevre verileri üzerinden yeniden geliştirerek çağdaş teknik eğitim için bir mekan yaklaşımı üretmektir. Bu amaçla arazi kotları kullanılarak, giriş kanopisinin önünde iki farklı seviyede orta avlu mekanları öngörüldü. Üst avlu kuzeyde, güneye bakan eğitim bloğu ve güney yönünde kuzeye bakan atölye bloğu ile tanımlandı. Alt avlu, üst kota doğu yönünde amfitiyatro ile bağlanmakta, kuzey ise kontrollü olarak doğaya açılmaktadır. Binanın taşıyıcı sistemi için betonarme ve çelik kompozit strüktürler öngörüldü. Dış cephe yüzey kuruluşu için brüt beton, opak açıklıklarda profilit, açılan hareketli yüzeylerde ısı yalıtımlı polikarbonat levhalar, güney ve güneybatı yönlerine fotovoltaik paneller (PV) kullanılması planlandı.


1. kat planı gölgeleme ve günışığı diyagramları

25 XXI - tem/ağu 2012

giriş kat planı

güncel

proje adı: Türkiye Çelik İhracatçıları Birliği Nuri Çolakoğlu Endüstri Meslek Lisesi proje yeri: Ümraniye, İstanbul mimarlık ofisi: Norm Mimarlık tasarım ekibi: Esin Tercan, Erdal Özyurt, Ahmet Tercan sorumlu mimarlar: Aslıhan Kemer, Yiğit Yılmaz, Mustafa Ay, İbrahim Avcı işveren: Türkiye Çelik İhracatçıları Birliği proje tarihi: 2012 arsa alanı: 57.650m2 toplam inşaat alanı: 12.230m2


Kapitalizme Güncel Sanat Aşısı Taksim’e yıkılan kışlanın bir taklidinin yapılması, Çamlıca’ya cami inşa edilmesi, kentte restorasyon adı altında yapılan yeni inşaatlar gibi bütün bu girişimler kentte tarihselci bir siyasal yaklaşımın tezahürleri gibi gözüküyor.

SORU İŞARETİ

Ben de kendi kendime hep soruyorum: Acaba modernleşme döneminin başından beri kente yapılan kamu müdahalesinde görülen bu kültürel kodlar sınıfsal asimetriyi, eşitsizliği dengeleme arayışı olarak okunamaz mı? Osmanlı referansları, siyasette dinsel duyarlılığın önem kazanması, kaybedilen geçmişin taklit yapılarla telafi edilmeye çalışılması... Bütün bunlar bu anonim kodlar etrafında gizlenmiş öznellikleri, yeni bir seçkinci sınıfın ortaya çıkmasını öngörüyor. Peki dinsel referansların, kurumların böyle bir gelişmeye yol açması, yani yeniden bir eşitsizlik yaratması, demokratik gelişmelerin önünü tıkaması kaçınılmaz bir şey mi? Kaybedilen bir geçmiş algısının telafi edilmeye çalışılması, dinsel referanslara başvurulmasıyla karşı karşıyayız. Peki, kurumlar hep söylendiği gibi zorunlu olarak düşünce üretimini engelleyici, dayatıcı özellikler kazanmak zorunda mı? Halkı temsil iddiası her zaman siyasetçiler tarafından farklı bir seçkincileştirme kanalı gibi gözüken veya algılanan sanata ve düşünce üretimine karşı olmak zorunda mı? Bu durumun dışında başka bir alternatif olamaz mı? Muhafazakarlık kapitalizmin yarattığı sorunları sorgulamaya, özgürleştirici bir gelişmeye yol açamaz mı? Belki de tarih bilgisi, milli kalıplar etrafında dayatılmasa ve siyaset rövanşist bir mücadele alanına dönüşmese bunun mümkün olduğunu gösteren örnekler olabilir.

tem/ağu 2012 - XXI 26

Londra’daki Whitechapel, bence (Osmanlı modernleşmesi içinde, II. Abdülhamit dönemi ile çağdaş) bir din kurumunun nasıl farklı bir işlev gördüğüne iyi bir örnek oluşturuyor. Yapı Kredi Yayınları tarafından çıkarılan Sanat Dünyamız adlı derginin 117. sayısında, Iwona Blzwick tarafından kaleme alınan “Tapınak/Beyaz Küp/Laboratuvar” başlıklı yazıda Londra'daki bu kilisenin nasıl dünyanın önemli bir güncel sanat merkezlerinden birine dönüşümü tanıtılıyor.*

KORHAN GÜMÜŞ

Whitechapel papaz Samuel ve eşi Henrietta Barnett tarafından Londra’nın mahrumiyet ve suç mahalli olarak tanınan Doğu Ucu’nda 1901 yılında kurulmuş bir galeri. Galerinin kuruluş amacını tarihçi Seth Koven şöyle tanıtıyor: “Bu çiftin kendilerine biçtikleri misyon sanat nesneleri sergileme ve işçi sınıfından oluşan bir seyirci kitlesi oluşturma yoluyla, toplumsal ıslah ve kentsel yenilemeyi desteklemekti”. Yoksul bir semtte kilise ile galerinin ne işe yarayacağını tahmin etmek zor değil. Iwonna Blzwick’in belirttiği gibi bu hayırsever çiftin “John Ruskin’den esinlenmiş bir biçimde sanatın Tanrı’ya ve ruhsal aleme ulaştıran bir geçit” sunduğunu düşündüklerine işaret ediliyor. Başka bir deyişle suç mekanı olarak tanınan kentin

bu yoksul bölgesinde, insanların sanatla temasının “medenileştirici bir güç” yarattığına inanıyorlar. Ahlak dersi vermek yerine, erişim imkanları kısıtlı olan, eğitimsiz bir zümreye sanatın evrensel mesajını iletiyorlar. İşçi sınıfı ve dil bilmeyen göçmenlere hitap eden galeri Arts and Crafts akımının ruhunu temsil eden “çığır açıcı” bir binaya da sahip. Yüzyıl başında büyük bir başarı elde eden ve yüzbinlerce insan tarafından ziyaret edilen bu galerinin elitist, nezihleştirici, dışlayıcı tarihselciliğe ve kapitalizmin acımasız koşullarına karşı bir duruştan beslendiği de söylenebilir. Güncel sanat tarihi içinde müstesna bir yere sahip olan bu asırlık galerinin tarihinde bugüne kadar gerçekleşmiş birkaç kırılma noktası var. Bunlardan ilki galerinin bir işçi sendikası tarafından kiralanmasıyla gerçekleşen önemli bir olaya tanıklık ediyor. 1939 yılında İspanya İç Savaşı’nda halkın duyarlı hale getirilmesi ve yardım fonu oluşturmak için bu mekanın kullanılması (ve ünlü İşçi Partisi lideri Attlee’nin ateşli bir açış konuşması yapması) kuruluşundaki ana fikri politik açıdan radikal hale getirmiş. Bu girişim sonrası birçok genç, faşistlere karşı savaşmak için İspanya’ya gönüllü olarak gitmiş ve bu uğurda ölmüş. Sergilenen resim ise modernist bir başyapıt, daha sonra Paris’ten New York’a gidecek olan genç Picasso’nun eseri, Guernica. İkinci kırılma noktası ise tahmin edilebileceği gibi savaş sonrasında. New York’tan dünyaya yayılan avangartlar (Pollock, Robertson, Rauschenberg, Rothko vs) galerinin güncel sanattaki yeni küreselleşme dinamiklerinin zemini olmasını getiriyor. Bu gelişme aynı zamanda güncel sanatın radikal politik duruşunun değişmesine ve elbette ki kapitalist toplum içindeki bir dönüşüme de işaret ediyor. Savaş öncesi Avrupa’dan yayılan uç tavırların bu defa ABD kaynaklı olarak ve “otoriter rejimlere karşı” kapitalist toplumların içindeki özgürlükçü ve bireyselci dönüşümü aşılamasına galeri mekanı eşlik ediyor, Soğuk Savaş dönemi ile birlikte. Bu arada Avrupa’da turneye çıkan MoMA sergilerinin ABD Merkezi Haberalma Örgütü, CIA tarafından finanse edildiği de iddialar arasında. Her koşulda bu yeni durum elbette ki pasif bir şekilde güncel sanat ortamının yeniden şekillenmesinden ibaret değil. Mekanın kurgusu ve yönetimi de dahil olmak üzere bir karşı duruşa, özgürlük ve birey üzerine vurgu yapan yeni döneme ilişkin entelektüel bir platforma dönüşmesi söz konusu. Birçok sanatçı, tasarımcı, mimar, disipliner çalışmaların dışında işler yapan profesyoneller galerinin dönüşümünde itici gücü oluşturuyorlar. Blzwick de yazısının başında “sergi alanının artık nötr, doğal veya evrensel bir yer olarak düşünülmesi mümkün değil… Artık sergi ortamını politikanın psikodinamikleri, ekonomi, coğrafya ve öznellik tarafından belirlenen bir yer olarak görmek durumundayız.” diyor. Sanat eserleri, sergileme sistemleri ve mekanlarıyla artık bir şebekenin içinde yer alıyor. Bu şebekeden söz ederken herhalde siyasal ve ekonomik alanda, mekanda konumlanışını dikkate almak gerekiyor. Hazır yeri gelmişken bu dergide “Sanat İçin Alan” kavramını tartışmak için Whitechapel ile Arter’in seçilmesinin ister istemez başka bir karşılaştırma yapma ihtiyacı yarattığı söylenemez mi? Bu örnekten


SORU İŞARETİ

hareketle bir kilisenin, “tapınak” gibi geleneksel bir kamusal alandan “laboratuar “gibi bir deneysellik alanına nasıl dönüştüğünü gözlemliyoruz. Türkiye’de de halkın bütün kamu yapıları içinde kendilerine en yakın hissettikleri, kendilerine ait olduğunu düşündükleri camiler olmalı. Eğer Whitechapel örneğinden ilerlersek, II. Abdülhamit (Whitechapel’in kuruluşu ile çağdaş) zamanında gerçekleştirilen Beşiktaş Yıldız’daki Şeyh Zafir Türbesi, Kütüphanesi ve Camisi dışında İstanbul’da ciddi bir modernleşme yaşadığı bilinen tekke ve zaviyelerde zamanın ruhuna uygun başka örneklerin de bulunabileceğini hissediyorum. Bugün dinsel alanlar bugünkü optiğimizin çok dışında. Bu elbette ki başlı başına bir inceleme konusu.

yarar var. “Sanat için Alan” başlığı belki şu sorularla birlikte tartışılabilir:

Belki Osmanlı modernleşmesi İngiltere’dekine benzer bir çizgi izleseydi, daha açık söylersek, belli tipteki bir ulus-devlet kamusallığı ile bir kırılma yaşamasaydı, mimarlığın da anonim tarihselci - modernist ikilemi içinde bir işlev görmek yerine topluluklarla seçkinlerin ilişkisinin kurulmasına yönelik bir zemin oluşturma potansiyeli olabilirdi. Ancak bu tez elbette ki üzerinde daha ayrıntılı bir biçimde düşünmeyi gerektiriyor. Türkiye’de milli akımların yarattığı kültürel inşa süreci içinde tarihselci bir siyasal kurgu olarak dini mekanlar ve işlevler ile sanat mekanlarının bir karşıtlık içinde olduğu varsayılabilir. İstanbul Modern için verdiği destek dışında iktidar, yukarıda değinilen şebekeler içinde ayrı bir yerde duruyor. Hayırseverlik mekanizmalarının da ayrı şebekeler oluşturduğu söylenebilir. Benzemezliği oluşturan tarihsel koşullara değindikten sonra, başka bir ihtimal olarak “Sanat için Alan” kavramının acaba bu şebekelerin dışında yepyeni tür bir kamusallık oluşturduğu söylenebilir mi? Bunun da ihmal edilmemesi gerektiğini düşünüyorum.

Bir yandan siyasal alan kimlik politikaları etrafında genişliyor, öte yandan bu kimlikler kamu sahasını katılımcı, çoğulcu bir şekilde kurumsallaşmaya zorluyor. Bu dönüşümü anlamak için her kimlikleşme hareketinin kendi içindeki dönüşümüne bile bakmak yeter.

Bu durumda İstanbul’da sermaye destekli sanat ortamları ve kamunun kültür ve sanat için yarattığı mekanların potansiyelleri üzerine de düşünmekte

Sembolik sınıf iktidarla ilişki içinde kendi kendisini temsil eder hale geldi. Türkiye’de dini kurumlar genellikle sanatın dışında kaldılar. Sanat seçkinlere yönelik bir faaliyet olarak izole oldu. Sanatın izole olması ile birlikte din, seçkinlerle toplum arasında bir ilişki alanı olmaktan çıktı, sanat bir yaşantı modeli/ tarzı olarak bu potansiyelini kaybetti. Türkiye’de bugün yaşanan değişim, “neoklasik” kamunun dönüşmesine işaret ediyor, bir bakıma 19. yüzyıldaki gibi: Bir taraftan modern kamunun kurumsallaşması, ama diğer taraftan çözülüşü… Türkiye’nin modernleşmesi bu ikilem etrafında şekilleniyor.

Sanat ve mimarlık için siyasetin dönüşümü ise iktidarın kullanılması değil, görünür kılınmasıdır. Bu karşılaşma, siyasetin fikir üretimi ile karşılaşması, siyasetin “estetize edilmesi” ya da “süslenmesi” değil, dönüştürülmesidir. * Yapı Kredi Yayınları’nın çıkardığı Sanat Dünyamız’ın 117. sayısının konusu “Sanat için Alan”. Derginin kapağında ise Vehbi Koç Vakfı’nın “Sanat için Alan Projesi”, Arter’in cephesinin büyük bir fotoğrafı yer alıyor. Bu sayıda Iwona Blzwick tarafından kaleme alınan “Tapınak/Beyaz Küp/Laboratuvar” başlıklı giriş yazısı ise bir mekan özelinde güncel sanat tarihinin bir sunumu niteliğinde.

27 XXI - tem/ağu 2012

Whitechapel Galeri, Londra


Başka Dünyaya Açılan Kapı OSO MİMARLIK TARAFINDAN TASARLANAN ÇOCUK GİYİM MAĞAZASI KARAMELA'NIN KONSEPT TASARIMINDA, DİKKAT ÇEKİP ALGIDA SEÇİCİLİK YARATMASI AMAÇLANMIŞ. Trump Towers'ta bulunan Karamela'nın tasarımında, çocuk giyim ve zincir mağaza konsepti, mağazanın çocuklara mı ebeveynlere mi hitap etmesi gerektiği gibi konuların öncelikli olarak ele alınmasıyla şekillendi. Mağazanın, ebeveynler kadar çocuklara da hitap etmesi için ön cephede yer alan giriş kapısı, formel anlamda karikatürleştirilerek ön plana çıkarıldı ve çocukların dünyasına açılan kapı olma niteliği vurgulandı. Cephede yer alan vitrin formları ise, girişteki kapı formu ile bir süreklilik içerisinde, ortak bir dilde tasarlandı.

tem/ağu 2012 - XXI 28

güncel

Vitrin cephesinin görsel derinliğinin arttırılması ve kapı formunun yalın bir

şekilde hissedilebilmesi için özel detay çözümler geliştirilerek vitrin camlarında metal doğrama kullanılmadı. Bu sayede mağaza cephesinde istenilen vurgu kuvvetlendirilerek minimal bir tasarım düşüncesiyle ürünlerin ortaya çıkması sağlandı. Duvarlarda yer alan renkli hayvan motifleriyle çocuklar üzerinde algıda seçicilik yaratılarak davetkarlık ön plana çıkarıldı. Buna paralel olarak, çocuk oyun alanı ve oturma elemanlarını oluşturan mobilyalar da balina ve timsah formunda tasarlanarak bu mobilyalar hem işlevsellik hem de biçimsellik anlamında mağaza ile bütünleşen ürünlere dönüştürüldü.



Bir Doz Minimalizm

tem/ağu 2012 - XXI 30

güncel

GRAFİK VE ÜRÜN TASARIM ÇALIŞMALARININ YER ALDIĞI İLK KİŞİSEL SERGİSİ “GÖndERİNİN HEDEFİ”NİN ARDINDAN, MEHMET GÖZETLİK'LE TASARIM VE TEKNOLOJİ ÜZERİNE BİR SOHBET GERÇEKLEŞTİRDİK.

Beste Sabır: Mayıs ayında gerçekleşen Gönderinin Hedefi (Shipment of Destination) adlı ilk serginizde öncelikle hangi konu ve konseptlere odaklandınız? Mehmet Gözetlik: Temel ihtiyacımız olan şeyin enerji olduğunu düşünüyorum, arabalar petrolle, evler elektrikle çalışıyor. Bizim de bir motivasyona ihtiyacımız var ve bence artık tasarımcıların tek başlarına hayatı değiştirebileceklerini söylememiz gerekiyor, daha çok tasarımcı ürünlerini ihraç etmeye başladığında, durumun değişeceğine inanıyorum. Bu düşünce paralelinde, ana konsepti “tasarım ihracatı” etrafında şekillendirdiğim sergide, sadece yurtdışına gönderilen çalışmalar yer aldığı için, bu temelden yola çıkarak “Gönderinin Hedefi” tanımlamasını kullandık. Yaşanan teknolojik gelişmeler paralelinde şu anda kendimi tam bir

evrimin ortasında hissediyorum. Artık alışkanlık diye birşeyin kalmadığını düşünüyorum, çünkü alışkanlık edinemiyoruz artık, tüketim sisteminin devamı için buna izin verilmiyor, sürekli bir değişimin içinde, her alışkanlığı tüketiyoruz. Aslında evrimi her yönüyle yaşıyoruz. Bu paralelde yeni bir eğitim sistemi, yeni düşünce metodları üretmemiz gerektiğine inanıyorum ve çalışmalarımı da bu doğrultuda kurguluyorum. Alışıldık çözümler artık çalışmıyor ve bizim yeni bir sistem tasarlamamız gerekiyor. Aslında gelecekten umutluyum, çünkü insanlar artık internet yoluyla “bu sistemler çalışmıyor, başka sistemler bulmamız lazım” demeye başladılar. Önceden sadece medyanın karşısındayken cevap alamıyorduk. Şu anda, insanlar fikrini sosyal medya ile belirtip geri dönüş yapabiliyor. Bu, değişim için çok önemli bir nokta. Sosyal medyadan umutlu olmamın sebeplerinden biri; sosyal tasarımın, küçük bir kitlenin sırf kendi

yatırımı için birşeyler yapmasına tehdit oluşturmaya başlaması. Yani artık, biraz da toplumsal şeylerin hesaba katılmak zorunda kalındığı, sesini duyurma araçlarının olduğu, cevap verebilir bir dünyada yaşıyoruz.

geleneksel medyanın bana çok katkısı oldu. Bunların hepsinin gerçekleşebilmesi için yeni ve eskinin buluşmasından, yani bugünün teknolojisi ve geleneksel medya organlarından yararlandım.

bs: Antrepo nasıl kuruldu? Çalışmalarınızı hangi yöntemlerle paylaştınız? mg: Tam olarak bunları düşünürken bir reklam ajansında çalışıyordum, hiç onaylamadığım bir sistem içinde, onaylamadığım bir iş üretip hayatımı sürdürmeye çalışıyorum. “Başka birşey yapmalıyım” dediğim sıralarda, bir hafta içerisinde bazı posterler ürettim. Bunları daha kalabalık insanlara ulaştırmak istiyordum. Anlık 1000 kişiye ulaşan videolar var, fakat amaca yönelik bir kitleye ulaşmak hala zor. Ardından Antrepo'nun sitesini yaptım ve sistem gerçekten çalışmaya, ürünler muhattabına ulaşmaya başladı. Bu noktada, uluslararası anlamda

bs: Antrepo'daki çalışmalarınıza bir üst başlık koymak istesek? mg: “Daha iyi bir yarın için yeni formüller” diyebiliriz. Bu yeni formüllerle, formül arayışında olanların buluşması gerekiyor. Antrepo'daki niyetim de aslında bunun etrafında şekilleniyor. Sizi çevreleyen, yarına giden yol kadar, geçmişten de gelen bir yol var. O yüzden de zaten geçmişten gelen malzemeyi, yeniye aktarmaya niyetli insanlarla buluşturmak lazım. Antrepo'da benim anlatmaya çalıştığım, tasarım kooperatifi nasıl kurulur ve bu paralelde aslında öncelikle üniversite öğrencilerine ulaşmak istiyorum.


karşı sayfada üstte solda ve sağda: Sergiden kareler altta solda ve sağda: Maksimalist pazardaki minimalist etki paralelindeki çalışmalar

üstte ortada: Pil tuzluk ve karabiberlik tasarımı üstte sağda: Kulaklık tasarımı altta solda: Lineer tasarlanmış saat altta ortada ve sağda: Grafik tasarım çalışmaları

bu sayfada üstte solda: Sergiden bir kare, kamera lamba ve kulaklık tasarımları

güncel 31 XXI - tem/ağu 2012

bs: “Maksimalist pazardaki minimilist etki” söyleminiz paralelinde ürettiğiniz çalışmalardan bahsedebilir misiniz? mg: Tükettiğimiz ürünleri tam olarak algılmaya çalışmıyoruz aslında, sorgulamadan tüketiyoruz. Bu paralelde ürettiğim posterlerden birinde, “nutellanın üzerindeki ekmek olmasa ne yaparsın” sorusunu sorup, bıçağı, hatta ekmeği de atalım dedim. İnsanlar bu çalışmadan sonra, bazı şeyleri olduğu gibi tüketmek yerine, sorgulamamız gerektiğini farkettiler. Bu projede benim söylemeye çalıştığım, “minimalizm daha havalıdır, trend bu tarafa doğru gidiyor”dan ziyade, sorgulama ve seçerek tüketme üzerine bir düşünce. Bir bilgi bombardımanı altındayız, üretilen bilgi katlanarak artıyor. O yüzden insanlar karışık şeylere baktıklarında, kontrolü kaybettiklerini hissediyorlar. Bu sebeple teknolojiyi yakalayamayan, sisteme adapte olamayan insanlar, korkarak ürünleri kullanamıyor. Çoğunlukla kullanılan

ürünlerin sebebi ise sadelikleri. Bu da gösteriyor ki, geçmişten edindiğimiz bilgilerle değil, yeni dinamiklerle çağın tüm bireyleri için çözüm üretmemiz gerekiyor. Son zamanlarda bilginin enflasyonunu düşünüp sadeleşmeye çalışıyorum. Sade bişey yapmak için, karmaşıklığın doruğuna ulaşmak ve maddenin özüne inmek, yani yapacağın şeyi en temelden anlamak gerekiyor. Ürünü kimin, nerede, nasıl kullanacağını anlayamazsan, onun için doğru ve sade formu üretemezsin. Zamanın ruhunun aktarımına örnek oldukları için, sosyal tasarımın tamamlayıcısı olan şey, sorgulayan beyinler, geleneksel ve modern medya. bs: Bu düşünceler paralelinde geliştirdiğiniz grafik ve ürün tasarımları bulunuyor. mg: Tasarladığım pil tuzluk üretildi ve satılıyor, bu ürün özellikle yurtdışında alıcı buldu. Kulaklık, kamera lamba ve

saat de üretim sürecinde. Mottolarımdan biri; bir doz minimalizm ve algıyı değiştirme çabası paralelinde ihtiyacımız olan iki şeyin; algıyı değiştirmek ve bir doz daha sadeleşip basitleşmek olduğunu düşünüyorum. Bu doğrultuda, tasarladığım saatte zamanın sürekliliği üzerine düşündüm. Genellikle saatler dairesel formlarıyla, bir ilerleyişi değil bir döngüyü gösteriyor ve saate baktığımda zamanı akmayan, duran, sürekli bire geri dönen birşey olarak algılıyorum. Tasarımımda saati lineer, zamanın akış duygusunu hissedebileceğimiz şekilde düşünerek yola çıktım. Bu paralelde algısallık ve bunun insan ruhuna dokunuşu çok önemli. Ürünlerde bunların sorgulanması gerektiğini düşünüyorum. bs: Çalışmalarınızda, bir fikrin ürün haline dönüşme süreci nasıl gerçeşleşiyor? mg: Aslında ürettiğim bütün projeler, süreç bir şeye bakarken, onun

arkasındakini farklı açılardan görmeye çalıştığımda ve içinde bulunduğum atmosferde, ihtiyaçlar paralelinde gerçekleşiyor. Etrafımdaki formlar ve insanlar o tasarımı besliyor. Tasarım geliştirme sürecinde çoğunlukla naif beyinlere, basit düşünen, bilginin deformasyonuna uğramamış insanlara danışmayı tercih ediyorum. Mesela bir hocaya sorduğumda, bilgisiyle ölçüyor ve bu da çoğunlukla geleneksel birşeyin ortaya çıkmasına yol açıyor. Bu, kendi başına ezberden birşey yapmaktan daha zor, çünkü bağlantı kurmanı gerektiriyor, onu dinlemeni ve çözümü değiştirmeni gerektiriyor, daha doğru birşey çıkmasını ve daha uzun ömürlü şeyler üretmeyi sağlıyor ki, bence tasarımcının ismi, geliştiriciyi (developer) de kapsıyor. Yapmamız gereken hayatı ileriye götürmekten öte, daha yaşanabilir kılmak. Ama biz, genellikle içinde yaşayan kişiyle konuşmuyoruz, onun her şekilde orada yaşayacağını varsayıyoruz.


Kentler ve Altyapı SALT'IN DÖRDÜNCÜ KİTABI "İMPARATORLUK, MİMARİ VE KENT: OSMANLI-FRANSIZ KARŞILAŞMALARI (1830-1914)", 19. YÜZYIL TARİHİNİ ŞEKİLLENDİREN İKİ ÖNEMLİ OLGU; İMPARATORLUK İNŞASI VE MODERNİTEYİ ELE ALIYOR.

tem/ağu 2012 - XXI 32

güncel

Kitap, Fransa ve Osmanlı İmparatorluğu’nun farklı sosyal, kültürel ve politik alanları kontrolleri altına almak üzere büyük yatırımlar yaptığı altyapı projelerini konu ediniyor. Zeynep Çelik, Fransız sömürgeleri olan Cezayir ve Tunus ile Osmanlı’nın Arap eyaletlerini incelerken, vurguyu İstanbul ve Paris gibi merkezlerden çevreye kaydırarak kültürler arası değişimle ilgili incelikli bir bakış sunuyor, bu paralelde Fransa ve Osmanlı’nın farklı politik kaygılarının yanında, benzer şehir formları ve binalarının arka planındaki sayısız anlamını ortaya çıkarıyor. Dergi ve salnamelerde bulunan görsellerin

yanı sıra, metne eşlik eden birçok arşiv planı, fotoğraf ve kartpostal, kitap aracılığıyla okurlarla ilk kez buluşuyor. Kent meydanlarının, imparatorluğun kendini ifade edebilmesi için ayrıcalıklı alanla olduğunu vurgulayan Çelik, belli modellemelere göre inşa edilen binalar ve bu binaların ikonografyalarına yüklenen anlamlar üzerinden yeni tartışmalar açıyor. Çelik ayrıca, siyasi mesaj iletiminde önemli bir role sahip olan resmi törenleri de ayrıntılı şekilde incelerken imparatorlukların kültürel farklılık, ırk ve uygarlaştırıcı misyona yaklaşımları üzerine yaptığı sorgulamayla kitabı sonlandırıyor. fotoğraf: Mustafa Hazneci

yazar: Zeynep Çelik çeviri: Zulal Kılıç yayıncı: Salt yayına hazırlayan: Lorans Tanatar-Baruh kitap tasarımı: Esen Karol yayın tarihi: Nisan 2012 dil: Türkçe

Strateji ve Taktikler Üzerine a+t DERGİSİ'NİN 38. SAYISI VE AYNI ZAMANDA STRATEJİ SERİSİNİN ÜÇÜNCÜSÜ “KAMUSAL ALANDA STRATEJİ VE TAKTİKLER” YÖNTEMSEL SİSTEMLER ÜZERİNE ODAKLANARAK PROJE STRATEJİLERİNİ YÖNTEMLERLE İLİŞKİLENDİRİYOR. Serinin üçüncü sayısının editörlerinden Javier Mozas, kamusal alanlar üzerine uygulanan yöntemsel sistemleri geliştirerek kendi bakış açısı paralelinde, bu sistemle ilişkili bölgelerden, aktörlerden ve operasyon metodlarından bahsediyor. İki bölüme ayrılan bu sayıda peyzaj şehirciliğine odaklanan ilk bölüm Strateji, Aurora Fernández Per editörlüğünde sekiz projeyi inceliyor. İkinci bölüm olan Taktikler, bu bağlamda seçilmiş, taktiksel eylemi içeren sekiz projeyi, yöntemsel olarak ele alarak, eylem türleri üzerinden çeşitli başlıklar altında inceliyor. Bu

başlıklar; gereksiz olanı yeniden kullanmak, düşük maliyetli yöntemlerle kendi konutunu üretmek, kentlerde tarım, gerçekliği değiştirmek için oyun, farklı düzeylerde müzakere etmek, cömertçe hareket etmek, doğrudan eylem kullanımı ve ütopyayı amaçlamak. Kitapta projelerine yer verilen gruplardan bazıları; Atelier Bow-Wow, BIG, Superflex, and Topotek1. editörler: Aurora Fernández Per, Javier Mozas yayınevi: A+T Architecture Publishers sayı: A+T 38 grafik tasarım: Alex S. Ollero yayın tarihi: Nisan 2012 dil: İngilizce ve İspanyolca



Güncellik Ve Çağdaşlık Üzerine 8 Mayıs 2012’de İzmir’de Vitra ile Türk Serbest Mimarlar Derneği’nin geliştirdiği Vitra Çağdaş Mimarlık Dizisi panellerinden birisi “Plaza Fobi” başlığıyla düzenlendi. Ofis yapılarını ele alan bu panel kent merkezinde bulunan çok katlı plazaların gerek konum gerek ölçek itibarıyla karşıtı olan işyerlerine odaklanırken örnek aldığı yapılardan birisi Nevzat Sayın’ın Göksu Ofisi idi.1 Katılımcısı olduğum panel bağlamında bu yapı üzerinde söylem üretirken mimarlık söyleminin birbirinden ne denli farklı temellerde kurulabileceğini bir kez daha fark ettim. Aynı yapı üzerinde birden çok söylem geliştirmek mümkün. Her söylemin, konu ettiği yapının dışında, mimarlık disiplini üzerine de bir konum içerdiğini, ona kimi zaman yeni açılımlar kazandırabileceğini fark etmek önemli.

tem/ağu 2012 - XXI 34

Eşİk cİnlerİ

Bir yatırım danışmanlığı firmasına ait olan Göksu Ofisi mimarlık disiplininin var olan diliyle anlamlandırıldığında kolaylıkla yerellik, tarihsel süreklilik ve Eleştirel Yöreselcilik (Critical Regionalism) söylemlerini çağrıştırıyor. Bina, Göksu Deresi üzerinde daha önce aynı yerde bulunan iki konutun izleri üzerine yapılmış. Arka tarafındaki yolun hemen karşısında eski bir Osmanlı mezarlığı var. Bina, Çağdaş Mimarlık Dizisi’nin Ticari Yapılar kitabında, “ahşap yapım geleneği, mimari ifade ve malzeme kültürü gibi bölgeye özgü deneyim ve pratikleri devam ettirmek, yerin ruhuna sadık kalmak” gibi özellikleriyle tanımlanırken, “ahşap yüzeyin modern bir dille yorumlanarak” uygulandığı dile getiriliyor.2 Gerçekten de bu bağlamda Göksu Ofisi’ne, panel başlığının da vurguladığı gibi, metal strüktürleri ve cam yüzeyleriyle statü simgesi olarak birbirleriyle yarışan çok katlı plazaların ürettiği iş merkezi kültürünün antitezi olarak bakmak mümkün.

gülsüm baydar gulsum.baydar@ieu.edu.tr

Kenneth Frampton’un 1983 yılında ismini koyduğu Eleştirel Yöreselcilik, kapitalizmin hizmetinde kar dürtüleriyle gelişen biçimci akımların karşısına modernizmi reddetmeyen ama konumsal özellikleri önemseyen bir tavır olarak ortaya çıkmıştı.3 Bunu izleyen yıllarda Alexander Tzonis ve Liane Lefebvre gibi mimarlık kuramcıları da eleştirel yöreselciliğin çağdaş olanla tarihsel ve geleneksel olanı bir arada ele alması gerektiğini, ancak biçim ve malzeme seçimleri ile sınırlandırılarak mimari formüllere indirgenemeyeceğini vurguladılar.4 1996’da konuyu ele alan Alan Colquhoun yapısalcılık sonrası bir bakış açısıyla eleştirellik ve yöreselcilik kavramlarının tanımları gereği bir arada olamayacaklarını, dolayısıyla Eleştirel Yöreselcilik kavramının daha baştan kendi kendisiyle çeliştiğini savundu.5 Ona göre, eleştirellik otantikliğin olanaksızlığını savunurken yöreselcilik tam da otantik olanı merkeze aldığından; üstelik 20. yüzyılın sonunda yöresellik ancak fragmanlar halinde bulunabildiğinden bu tanımlama daha baştan geçerliğini yitiriyordu.

Alan Colquhoun’un izinden devam edince, yöreselcilik kavramının ister istemez kimlik politikalarının hizmetine girdiği ve neredeyse yüz yıldan uzun bir tarihi olan modernizm, gelenekselcilik, yöreselcilik ve tarihselcilik tartışmalarının açmazlarından kurtulamaz hale geldiği görülüyor. Bu çerçevede üretken bir tartışmayı, Giorgio Agamben’in bakış açısından sürdürmenin mümkün olduğunu düşünüyorum. Agamben doğrudan mimarlık disiplinine değinmese de onun yaptığı çıkarsamalar mimarlığın kimlik politikalarının açmazlarının dışında yer alabilecek nitelikte. Yöreselci yaklaşımların yerel tarihi öne çıkaran bakış açılarının tersine, Agamben şimdiyi ve bugünü öncelleyen bir konumdan sesleniyor. Göksu Ofisi üzerine bugüne dek üretilen yöreselci söylemlerde yapının geçmişle kurduğu diyalog vurgulanırken egemen olan kavram “tarihsel süreklilik” olarak ortaya çıkıyor. Başlangıç noktası “eski” olarak saptanıp, yeni olanın ondan sonra geldiği üzerine kurulu bir süreklilik kavramı bu; son analizde yeni olana ikincil önem atfeden, geleneksel olarak tarihsizleştirilen ama aslında belli bir tarihsel döneme indirgeyen, eskiyi öne çıkaran bir bakış açısı. Üstelik buradaki tarihselcilik mimarlığı biçimsel bir dil olarak okumaya indirgeyen, eskinin izlerini biçim ve malzemede arayan bir bakış açısının ürünü. Agamben’in bu noktadaki katkısı, tarihsel olanı çağdaş olanın dışına atmaması. Bu konuyu kapsamlı biçimde tartıştığı “Çağdaşlık nedir?” başlıklı makalesine çağdaşlıkla güncelliği ayırt ederek başlıyor.6 Ona göre güncellik, egemen ekonomik, politik ve sosyal güçler ağının sorgusuz sualsiz parçası olma halini ifade ediyor. Çağdaşlık ise bir yandan ister istemez bu ağın içinde yer alırken, bir yandan da ona biraz mesafeli durabilmeyi, zamanının biraz dışında kalabilmeyi gerektiriyor. Agamben’e göre bunu yaparken bir yandan güncel olanı izlerken bir yandan da onun karanlık tarafını sürekli gözaltında tutmak gerekiyor. Buradaki karanlık kavramını aydınlığın tersi olarak tanımlamıyor Agamben. Nörofizyolojiden örnek getirerek, ışığın yokluğunun, retinanın çeperindeki hücreleri harekete geçirdiğini ve bunun sonucunda bu hücrelerin “karanlık” adını verdiğimiz bir görme biçimini yarattığına dikkat çekiyor. Karanlık, yani görülemez olarak nitelendirilen kavram, atalete değil eyleme işaret ediyor. Bu bağlamda karanlığı yeniden anlamlandırmayı sağlayan bir metafor da astrofizik alanında gökyüzü karanlığının açıklanması üzerine temelleniyor. Buna göre uzak galaksiler ışık hızından daha büyük bir hızla dünyadan uzaklaştıklarından, ışıkları hiçbir zaman dünyaya erişemiyor. Bizim karanlık olarak algıladığımız, aslında bize doğru hareket ettiği halde hiçbir zaman bize ulaşamayan bu ışığın bıraktığı boşluk. Çağdaşlık, bize ulaşmaya çalışan, ancak hiçbir zaman ulaşamadığımız bu ışığı algılayabilme durumu. Hem “zaten orada” olanı hem “henüz orada olmayan”ı barındıran bir algılamayı içeriyor. İlginç olan Agamben’in bu boşluğu arkaik olanla ilişkilendirmesi. Yani çağdaş olmak, arkaik olanın işaretlerini görebilmekle ilişkili. Çağdaş özne, şimdiki zamanı başka zamanlarla ilişkiye sokabilen, şimdiki zamanda görebildiği “karanlık” çatlaklarda farklı


kullanıcılarını eşsiz ve yaşayan bir manzaraya açmasının ötesinde yapıya törensel bir giriş sağlaması açısından da kayda değer.

1 Aynı paneldeki ikinci yapı ise Ahmet Tercan’ın Armona Denizcilik binası idi. İstanbul’da her iki yapıyı da görmemi Vitra sağladı. Bu yazıda ele aldığım çerçeve bu panel bağlamında şekillendi. 2 Banu Binat ve Neslihan Şık, der., Ticari Yapılar (İstanbul: Vitra Çağdaş

zamanları ve farklı nesilleri buluşturabilen özne. Bu özne tarihi yeni biçimlerde okuyabiliyor, kendi iradesi dışında var olan ama görmezlikten gelemeyeceği zorunlulukları fark ediyor. Arkaik sözcüğü arkhe yani orijin/başlangıç kavramından kaynaklanıyor. Ancak orijin geçmişte aranması gereken bir olgu değil Agamben için. Tam tersine, tarihsel oluşumla eşzamanlı ve bu oluşumun içinde yer alan bir olgu. Tıpkı gelişkin organizmanın içinde halen aktif olan embriyon ya da yetişkin öznenin psişik yaşamında varlığını sürdüren çocukluk gibi. Yani öncemizde var olduğunu düşündüğümüz her öğe, aslında bugünkü varoluşumuzun ve bizi harekete geçiren dinamiklerin aktif bir parçası. Psikanalitik kuramın deyimleriyle bu öğeleri bastırmak ya da yok saymak mümkün tabii ki. Ancak bunlara kulak vermek, var olan düzende açtıkları çatlakları görmek orijinalliğin de kaynağını oluşturuyor. Orijinal sözcüğünün kaynağının orijin olması da ilginç bu bağlamda. Göksu Ofisi’ne Agamben’in kavramlarıyla bakmanın üretken açılımları olduğunu düşünüyorum. Öncelikle yapının hemen her öğesi, bulunduğu yerin sosyal ve

fiziksel coğrafyasının “arkhe”sinde bulunan öğeler ile diyaloğunu sürdürüyor. Bunlar Göksu Deresi, mezarlık, yol ve kaldırım gibi tarihsel olarak var oldukları kadar, değişime de uğrayan ve çevrenin gündelik yaşantısında aktif olarak rol almayı sürdüren öğeler. Anadolu Hisarı’nın yanından Boğaz’a açılan Göksu Deresi ve çevresi Osmanlı döneminde sandal gezintileri için kullanılan gözde bir gezinti, dinlenme ve eğlence mekanı. Tarihsel veriler, çevresinde bazı kasırlar, un değirmenleri ve testicilik atölyeleri olduğu doğrultusunda. Yani bir yandan iş ve konut mekanlarını barındıran alan, bir yandan da bir tür törensellik içeren mesire yeri niteliği taşıyor.

Mimarlık Dizisi), 2012, s. 175. 3 Kenneth Frampton, "Towards a Critical Regionalism: Six points for

Üzerine roman, öykü, şiir ve şarkılar yazılmış olan Göksu, bugün balıkçı barınağı olarak kullanılıp halen alabildiğine canlı ve şiirsel bir panorama sunuyor. Ofise deniz yolu ile gelenler önce bu panoramanın parçası olarak yapıyı gözler konumdalar. İskele ile giriş arasını kat eden dış koridoru kullananlar hem yapının, hem Göksu’nun yaşantısının parçası durumuna geçiyorlar. Dolayısıyla dış ve iç arasındaki ilişki hem süreklilik hem o yere özgü bir törensellik kazanıyor. Yapının Göksu ile ilişkisinin tasarımı,

solda üstte: Ofise deniz yolu ile gelenler önce bu panoramanın parçası olarak yapıyı gözler konumdalar. Fotoğraf: www.nsmh.com solda altta: İskele ile giriş arasını kat eden dış koridoru kullananlar hem yapının, hem Göksu’nun yaşantısının parçası durumuna geçiyorlar. Fotoğraf: Gülsüm Baydar sağda üstte: Giriş terasının sokakla bütünleşmesi yapıyla dış mekanı birbirinin uzantısı haline getiriyor. fotoğraf: Cemal Emden sağda altta: Yapının gerek sahibi, gerek barındırdığı işlevler, güncel pazar ağlarının, bürokratik kural ve organizasyonların içinde konumlanıyor. Fotoğraf: Gülsüm Baydar

an architecture of resistance," "Anti-Aesthetic. Essays on Postmodern Culture." Seattle: Bay Press, 1983 4 Alexander Tzonis and Liane Lefaivre, Why Critical Regionalism Today, Kate Nesbitt, der., Theorizing a New Agenda for Architecture (New York: Princeton Architectural Press, 1996), 484-492. (1990) 5 Alan Colquhoun, “The Concept of Regionalism,” G. Baydar Nalbantoglu, Wong C.T., Postcolonial Space(s) (New York: Princeton Architectural Press, 1996), 7-13. 6 Giorgio Agamben, “What is the Contemporary?,” What is an Apparatus? D. Kishnik, S. Pedatella çev. (California: Stanford University Press, 2009), 39-56.

35 XXI - tem/ağu 2012

Tüm bu nitelikleriyle birlikte, ofisin kapitalist pazar mekanizmalarının dışında yer almadığını vurgulamak da önemli. Yapının gerek sahibi, gerek barındırdığı işlevler, güncel pazar ağlarının, bürokratik kural ve organizasyonların içinde konumlanıyor. Ancak tam da Agamben’in belirttiği gibi çağdaşlık bu ağların dışında kalmayı, onları reddetmeyi değil, biraz mesafeli durmayı, ağlardaki çatlakları fark etmeyi gerektiriyor. Göksu Ofisi tam da bunları fark ettiği ve fark ettirdiği için alabildiğine çağdaş bir yapı.

Eşİk cİnlerİ

Göksu Ofisi’nin sokak tarafı da çevresiyle benzer yoğunlukta ilişkiler kuruyor. Giriş terasının sokakla bütünleşmesi yapıyla dış mekanı birbirinin uzantısı haline getiriyor. Üst kat terası kullanıcısını gökyüzüne ve günbatımına açıyor. Yapının, yolun hemen karşısındaki mezarlığa kendisini kapatmamış olması özellikle önemli. Ölüm, tüketim kültürünün dışladığı bir olgu çünkü. Mezarlıklar kent dışında konumlanan, yalıtılmış alanlar genellikle. Bir ofis yapısının tasarımında mezarlığın ka’le alınması ender rastlanabilecek bir olgu. Özellikle ikinci kat balkonu, mezarlığın bilinmeyeni barındıran sessizliği, panoramik Göksu Deresi’nin törensel dinginliği ve çağdaş iletişim teknolojileriyle donatılmış iç mekanların gerilimli yoğunluğu arasındaki insancıl ilişkinin kurulması açısından özel bir konuma sahip. Bu diyalogların kayda değer yanı, tüketim kültürünün öncellediği görselliğin ve biçimselliğin ötesine geçebilmeleri. Göksu Ofisi’nde olmak havaya, suya, geçmişe, ölüme ve gündelik yaşamın tüm karmaşasına aynı anda dokunmak ve bunlar tarafından dokunulmak demek.


Şişhane Meydanı ile Tarlabaşı Bulvarı arasındaki alana yeraltı katları otopark, zeminiyse kamusal mekan olarak kullanılacak bir proje hayata geçiriliyor.

tem/aĞU 2012 - XXI 36

proje - kamusal alan - İstanbul

Otopark Üstü Kamusallık

Şişhane Park

şanal mimarlık + arzu nuhoğlu peyzaj tasarım

Şişhane Park, İstanbul kent merkezindeki kamusal mekan anlayışında cesur bir değişiklik öngörüyor. Beyoğlu’nun güneybatı köşesiyle trafiğin yoğun olduğu Tarlabaşı Bulvarı arasında konumlanan parkın tasarımı, mahallelileri ve ziyaretçileri kentsel ortamın doğal nitelikleriyle bir araya getirerek onların yoğun kent dokusu içindeki bu alternatif kamusal mekanın keyfini birlikte çıkarmalarını amaçlıyor. Tasarım, Haliç’in panoramik manzarası ve florası ile bir diyalog halinde. Kültür programlarıyla beslenen geniş kamusal mekanlar ile dinlenmek, ağaçların gölgesinde serinlemek, oyun oynamak ve insanlarla birlikte vakit geçirmek için ayrılmış daha mahrem mekanlar bir kontrast oluşturuyor. Park, kentin sokaklarıyla harmanlanıyor ama İstanbul’daki konvansiyonel parklardakinden farklı olarak üç özelliğiyle öne çıkıyor: siluet yürüyüş yolu, güverteler ve dış mekan odası. Bunlar Haliç’e özgü farklı bitki türlerinden oluşan zengin bir peyzajla çevreleniyor ve her yaştan ziyaretçiye farklı bir deneyim sunan mekanlar üretiyor.

Parkın İstanbul’un bireysel ve toplu ulaşım hizmetlerinin çeşitlendiği bir noktada olması canlı bir kamusal mekan olmasını sağlıyor. Şişhane metrosuna doğrudan bağlantısı, otobüs ve dolmuş durakları ile Kasımpaşa’ya yaya bağlantısı, 1000 araç kapasiteli otoparkı ile diğer ulaşım ağlarının toplandığı nokta olarak Şişhane Park, kent içinde dolaşan insanların hareketliliğine sahne olacak. Mevsimlerin, gün ve gece değişimlerinin, kültürel etkinliklerin ve parkın olanaklarından yararlanan farklı kişilerin anlık geliştirdikleri kullanımların bilindik ama değişken deneyimlere imkan sunması amaçlanıyor. Kentsel yüzeylerin sertliğine alternatif sunan dokularda ama yine de tanıdık malzemeler seçildi ki ziyaretçiler önlerindeki kentin verdiği hayal gücüyle yüzey tasarımına yeni anlatılar kazandırsın. Tasarımı ve sirkülasyonun net bir şekilde organize edilmesini zorlayan koşul, üst kottaki girişle yer altı yaya geçidi arasındaki kot farkının 12 metre olmasıydı. Tasarım bu zorluğa teraslarla karşılık verdi. Terasların birinde altı şeritli Tarlabaşı Bulvarı’nın gürültüsü ve kirliliğiyle, ortadaki teraslardan bir başkasında korunaklı bir dış


topoğrafya

yerleşim

bu sayfada sağda: Patlatılmış perspektif en sağ sırada: Eskizler

bölümleme

geçirgenlik perforasyon

proje - kamusal alan - İstanbul

karşı sayfada Galata’dan parkın görünümü

37 XXI - tem/ağu 2012

mekanla karşılaşılıyor, bir diğer teras ise otopark ana giriş kotundan içeri giren doğal ışık ve havalandırmaya imkan tanıyor. Şişhane Park planı ile işlevsel çözümler önerirken dış mekan kullanımlarını zengin kılan teras bahçeler, içe dönük yapıları ile kişiyi kentten soyutlayan alanlar olarak tasarlandı. Proje ilk bakışta ortadan ayrılan iki ayrı kot diliminden oluşuyor gibi gözükse de yaratılan rampalar ve yeşil teraslar yardımıyla alan içindeki sirkülasyon tamamlanabiliyor. Proje alanını saran rampa içinde kendi formunu yaratan ahşap dilimler önünde oluşturulan oturma alanları kişide mekan hissi oluşturmadan dinlenme olanağı sağlıyor. Kot farklılıklarını aşmakta oluşturulan yapılar seyir terasları olarak işlevlendirildi ve ağaç dizileri ile desteklenerek kimliklendirildi. Bu yeşil eşikler kullanıcıya referans alanlar olarak hizmet edecek. Alanın bitkilendirme projesinde mekansal etkiyi ön plana çıkarmak hedeflendi. Tasarlanan bu mekanlarda bitki çeşitliliğinin zenginliği ile gizli bahçe konsepti vurgulanmaya çalışıldı. Dış Mekan Odası’ndaki sert

zemin, kendisini çevreleyen dairesel devinimli yeşil platformlarla (teras bahçelerle) şekillenirken düzlemde ikinci boyutu su elemanları tanımlıyor. Su kullanıcının beş duyusu ile algılayacağı biçimde tasarlandı. Özellikle çocukların su ile tanışması ve buluşması istenmekte. Planlanan oyun alanı, onların sanatsal gelişimlerine katkıda bulunacak, çocukların sahip olduğu yeteneklerin ortaya çıkmasına yardımcı olacak, yaratıcı ve merak uyandıran oyun aletlerinden oluşuyor. Projenin ana amacı yaratılan her mekanda deneyimlenecek dış mekan kullanım algısının kullanıcı belleğinde iz bırakmasını sağlamak. Tasarım ekibinin amacıysa Şişhane Park’ın hem Galata ve Beyoğlu’ndaki diğer mahalleler için bir geçiş kapısı hem de Kasımpaşa’nın sosyal yaşamına bir bağlantı olarak işlev görmesi. Ünlü Galata kent yaşamının kendiliğindenliğinin deneyimlenmesi için bir mekan olarak öngörüldü. Bu sayede kültürel etkinliklerin programlanması, insanların kentin zengin doğal çevresiyle güçlü bağlantılar kurmaları ve kamusal mekanda bir araya gelmeleri için formel ve enformel bir platform oluşturuluyor.


proje - kamusal alan - İstanbul

işveren: İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Karaköy Gayrimenkul Yatırımları mimari ve kentsel tasarım: Şanal Mimarlık Planlama mimari ve kentsel tasarım ekibi: Murat Şanal, Alexis Şanal, Begüm Öner, Cibeles Sanchez Llupart, Leo Pollor, Orkun Beydağı, Cristina Aleman Serrano peyzaj tasarımı: Arzu Nuhoğlu Peyzaj Tasarım peyzaj tasarım ekibi: Arzu Nuhoğlu, Zeynep Pak, Belma Şahiner, Balin Özcan, Begüm Özerk statik: YBT Yapısal Tasarım Hizmetleri zemin: FEM İnşaat Mühendislik Zemin ve Çevre altyapı ve trafik: HARTEK Harita Teknoloji mekanik: Akım Mühendislik elektrik: Esan Mühendislik yer bilimleri: GEOSAN, Tespit Mühendislik

şanal mimarlık Şanal Mimarlık 2002 yılında Alexis ve Murat Şanal tarafından kuruldu. O zamandan bugüne Türkiye’de farklı ölçekli projelerde görev alan Şanal Mimarlık, açık kaynak tasarım süreciyle projelerin her aşamasında çok disiplinli uzman ekipler, bilgi entegrasyonu, deneyim ve stratejiyi ön planda tutuyor. Son yıllarda yerel bağlamın dinamiklerine uyum sağlayan nitelikli mekanların yaratılması için tasarım süreçleri ve mimari konseptlerde yeni metotlar geliştiriyor.

tem/ağu 2012 - XXI 38

pera’dan parkın görünümü

konsept diyagramları

vaziyet planı

arzu nuhoğlu peyzaj tasarım Arzu Nuhoğlu Peyzaj Tasarım, 1999 yılında Arzu Nuhoğlu tarafından kurulan, Türkiye ve bölgede peyzaj mimarlığı hizmeti veren bir tasarım stüdyosudur. Stüdyo, çalışmalarında peyzaj mimarlığı, kentsel tasarım, peyzaj ekolojisi, mühendislik ve proje yönetimi gibi farklı disiplinleri birleştirmekte; doğal ve kentsel değerlerin oluşturulmasını hedeflemektedir. Arzu Nuhoğlu, Türkiye ve yurtdışındaki projelerinde kentli insanların konforunu ve hayat kalitesini artırıcı standartları belirlemekte rol oynamaktadır.



yapı – ofİs – İstanbul tem/aĞU 2012 - XXI 40

fotoğraflar: Cemal Emden

Biçim Dokuyu İzler BÖLGEDEKİ DÖNÜŞÜM DİNAMİKLERİ GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURULARAK KURGULANAN OFİS YAPISI, ÇEVREYE UYUMUYLA DİKKAT ÇEKERKEN BENZERLERİNDEN DE AYRILIYOR. Emre Arolat

tekfen kağıthane ofispark

eaa- emre arolat archıtects

Son dönemde İstanbul’un en kesif ticaret omurgasına dönüşen Büyükdere Caddesi üzerinde, Levent-Maslak hattında inşa edilmiş olan Tekfen Tower, grubun yakın zamanda yaptığı yatırımlar içinde en görünür olanlarından. Gerek mimari temsiliyet biçimi, gerekse içinde öngörülen ve yaşanmakta olan hayat bakımından, yüzyıl sonunun jenerik ofis yapıları içinde tipik bir örnek. Teknolojik presizyon açısından benzerlerine oranla hayli yetkin özellikler içeren bu yapının, kendi kendine yeten teknik ve işlevsel donanımının onu çevresinden tamamen bağımsızlaştırdığı söylenebilir. Öte yandan bu hatta, son onyılda inşa edilen tüm yapıların benzer motivasyonlarla tasarlandığını savlamak hiç de yanlış olmayacaktır. Her biri kendi içine kapalı adalar olarak ortaya çıkan bu yapıların yarattığı dizi ve aralarında kalan tanımsız boşlukların oluşturduğu ortamın,

bölgede kentsel bağlamda derin bir yoksunluk ürettiği kolaylıkla iddia edilebilir. Büyükdere Caddesi boyunca varlığını sürdüren ticari aks, Maslak bölgesinden hemen sonra kuzey yönündeki ormanla birlikte sönümleniyor. Doğusunda kalan Boğaziçi, çoklukla bir konut bölgesi olarak yapılaşma kapasitesini büyük ölçüde doldurmuş durumda. Yakın gelecekte bu alanda köklü bir dönüşüm beklenmemeli. Batısı ise henüz aynı ölçüde gelişimini tamamlamış değil. Söz konusu omurganın her yeni gün taze ticaret bölgeleri ihtiyacı üreten iştahının, XX. yüzyılın son çeyreğine kadar Osmanlı Modernizmi’nin en önemli endüstri merkeziyken sonrasında hızla dönüşen Kağıthane vadisini bakir bir alan olarak cazip kıldığı aşikar. Önümüzdeki onyılın bu anlamdaki en önemli dönüşüm potansiyellerinin kendisini yaklaşık beş kilometre uzunluğundaki vadi çevresinde ortaya koyması kaçınılmaz görünüyor. Özellikle Haliç kıyısında son dönemde yapılan yatırımlar, bu savın geçerliliğini güçlendiriyor. Kağıthane Ofis Park, bölgedeki ışığın yansımalarını


yapı – ofİs – İstanbul 41 XXI - tem/ağu 2012

karşı sayfada Tekfen Ofispark’ın Kağıthane’deki gecekondu dokusuyla uyumu bu sayfada üstte: Yapıların cephe kimliği solda: Kütlelerin baktığı avludan görünüm


yapı – ofİs – İstanbul tem/ağu 2012 - XXI 42

hayli erken farkeden Tekfen Grubu’nun bir yatırımı. Tekfen Tower yapısının da yatırımcısı olarak, grubun bu bölgede yeni bir ofis yapısı talep ediyor olması hayli ilginç. Öte yandan son dönemde aynı bölgede gündeme gelen birçok proje, bu grubun yatırımın verimliliği hakkındaki öngörülerinde pek de yalnız olmadığını net bir biçimde ortaya koyuyor. Kağıthane’deki değişimin tek yönlü olmayacağı kesin. Bununla birlikte, geçmişteki benzer örnekler göz önüne alındığında, dönüşümün en önemli enstrümanı olan fiziksel çevrenin bugünkü varoluş biçimi ile içerdiği sorunların çözümü adına gündeme gelecek olan hamlelerin kimi toplumsal sorunları beraberinde getireceğini tahmin etmek güç değil. Bu öngörünün, bağlamsal verileri önceleme alışkanlığında olan bir tasarımcı mimar karşısında bir tür yük olarak belirmesi kaçınılmaz. Öte yandan bölgedeki mevcut yapısal ve sosyolojik örüntüler, dönüşüm potansiyellerinin tetiklediği hevesler ve de gösteri toplumunun ve bir önceki yatırımında Tekfen Tower gibi bir yapıyı üretmiş olan bir grubun beklentileri,

birbiri içine geçmiş gerçeklikler halinde bu yükü daha da ağırlaştıran unsurlar. Her projede farklı şekilde devreye giren bu tür yüklerin oluşturduğu gerilimin, Ofis Park Projesi’nin tasarımında en önemli ölçüt olarak belirdiği kolaylıkla söylenebilir. Tasarımın ilk aşamasında, arazi ve yakın çevresi hayli ayrıntılı bir biçimde incelendi. Bölgedeki farklı sosyolojik ve fiziksel katmanlar olabildiğince ayrıştırıldı. Mülkiyet, dönüşüm modelleri, rehabilitasyon yöntemleri gibi geleceğe yönelik projeksiyonlar yapılarak mevcut örüntünün güncel varoluş biçimi sorgulandı. Üretilen hayli kapsamlı ve ayrıntılı dijital modeller, farklı ölçeklerdeki algı deneyimleri ve topografik etkiler üzerine düşünmeyi kolaylaştırdı. Projenin en kritik kararlarından birisi olarak, bildik ofis yapılarının bütüncül yönelimlerinin aksine, referansını yakın çevrenin yapısal örüntüsünden türeten parçalanmanın ürettiği farklı olasılıklar üzerinde duruldu. Bir tür fragmanlaşmanın, yeteri kadar cazip olduğu, dahası gerek işletme gerek pazarlama

süreçlerinde hayli esnek kullanım olanakları sağlayacağı öngörüldü. Paralel olarak devreye sokulan bir tür soyutlama ameliyesinden, özellikle yüzeylere yönelik kararların inceltilmesi yönünde yararlanıldı. Doluluk ve boşluk oranları, renk ve tekstür etkileri, iç ve dış algılar, aydınlık seviyeleri, doğal havalandırma gibi parametreler, yüzey ve malzeme kararlarında etkili ölçütler oldu. Son dönemin jenerik ofis yapılarındakiler ile neredeyse hiçbir akrabalık oluşturmayan bu yönelimlerle, konvansiyonel yatırımcı beklentilerinin tam da cepheden yüzleştirilmesi ve bu anlamda ortak algı ve beğeni platformlarının türetilmesi bu aşamada üstesinden gelinmesi gereken önemli bir sorunsal olarak değerlendirildi. Yatırımcı grubun temsilcilerinin bu anlamda ortaya koymuş olduğu idrak ve sonrasında paylaşılan olumlu inisiyatif, bu anlamda hayli kolaylaştırıcı ve açıcı oldu. Bu projenin bölgenin kaçınılmaz olarak yaşayacağı dönüşüm adına kayda değer bir örnek, hatta bir tür ilham kaynağı oluşturması yönünde küçük bir umut besliyoruz.


yapı – ofİs – İstanbul 43 XXI - tem/ağu 2012

karşı sayfada Avludaki su öğesi ile kütlelerin ilişkisi bu sayfada Farklı büyüklüklerdeki açıklıklarla oluşturulmuş cephe düzeni arka sayfada üstte solda: İç-dış mekan arasındaki geçişlilik üstte sağda: Yeme-içme alanı üstte ortada: Toplantı odası altta: Yeme-içme alanı ile sirkülasyon alanı arasındaki ilişki


tem/ağu 2012 - XXI 44

yapı – ofİs – İstanbul


2. kat planı

kesit

vaziyet planı

45 XXI - tem/ağu 2012

mimari proje: EAA (Emre Arolat Architects) proje sorumlusu: Emre Arolat, Kerem Piker, Sezer Bahtiyar, Gonca Paşolar, Deniz Kösemen, Gülseren Gerede Tecim, Zeki Samer proje ekibi: Sami Metin Uludoğan, Aysun Devrekanlı, Sinem Saka, Gülenay Erdem, Dila Gökalp, Mevlüt Durna, Nazlı Ödevci, Hande Bağcık, Rıfat Yılmaz, Natali Tombak, Kerem Açıkgöz proje yeri: Kağıthane, İstanbul proje tarihi: 2007 toplam inşaat alanı: 30.000 m2 işveren: Tekfen Holding maket: İsmet Arğa, Arlen Demirci, Orkun Kasap, Perihan Tulumoğlu, Taner Üsküplü statik proje: Protek Mühendislik elektrik proje: Enmar Mühendislik mekanik proje: Okutan Mühendislik

yapı – ofİs – İstanbul

zemin kat planı

emre arolat 1963’de Ankara’da doğdu. 1982’de Galatasaray Lisesi’nden, 1986’da MSÜ Mimarlık Fakültesi’nden mezun oldu. 1986-87 yıllarında ABD Washington D.C.’de Metcalf Mimarlık Bürosu’nda çalıştı. 1992 yılında MSÜ Mimarlık Fakültesi’nde Yüksek Lisans eğitimini tamamladı. 1987-2004 yılları arasında Arolat Mimarlık’ta, Şaziment ve Neşet Arolat’la birlikte tasarımcı ortak olarak çalıştı. Çalışmalarına 2004 yılında Gonca Paşolar ile birlikte kurduğu ve 2008 yılında Şaziment Arolat ile Neşet Arolat’ın, 2009 yılında da Sezer Bahtiyar’ın ortak olarak katıldığı EAA-Emre Arolat Architects’te devam ediyor. 1998 yılından beri, gerek atölye yürütücüsü, gerekse jüri üyesi olarak, UÜ, İKÜ, İTÜ, ODTÜ, YTÜ, Bilgi Üniversitesi ve MSGSÜ’de görev aldı. Katıldığı ulusal ve uluslararası yarışmalarda ödüller kazandı.


yapı – alışverİş merkezİ – mersİn tem/aĞU 2012 - XXI 46

fotoğraflar: Yunus Özkazanç, Kerem Yazgan

Yeşil Alışveriş BREEAM SERTİFİKASı alan tarsu avm'de cephe düzenlemelerinden iç mekanlara dek tüm konularda yeşil bina gereklilikleri yerine getirilmiş. Yazgan Tasarım Mimarlık

Kaliforniya'da bulunan Altoon Partners firmasının Hollanda ofisi bünyesinde gerçekleştirilen projenin su temasından yola çıkarak hazırlanan konseptini oluşturan en önemli öğeler havuz tasarımları. Çevreye duyarlı özellikleriyle de ön plana çıkan havuzlardaki filtrasyon sistemi ile su kaybının ve tüketiminin en aza indirilmesi hedeflendi. Doğal havalandırma sisteminin uygulandığı yapının içinde ve ofis alanlarında bulunan açılabilir pencereler doğal havalandırma ve doğal aydınlatma standartlarına uygun olarak oluşturuldu. Bu sayede özellikle işletme aşamasında enerji tasarrufu elde edilmesi hedeflendi. Bununla birlikte binada bulunan mekanik havalandırma sistemi, enerji tüketimini düşük değerlere indiren bir düzene sahip.

tarsu alışveriş ve eğlence merkezi

altoon partners yazgan tasarım mimarlık

Konseptin dikkat çeken diğer bir uzantısı da cephesi. Detaylandırılarak hazırlanan cephe uygulamasında ve

iç mekanlarda kullanılan malzemeler doğal ve VOC değeri düşük ürünler arasından seçildi. Isı kaybının ve kazancının yerel standartlara göre %20’den daha az olmasını sağlayacak ürünler tercih edilerek, aynı anlayış yalıtım malzemelerinin seçimlerinde de ön planda tutuldu. BREEAM metodu kapsamında gerçekleştirilen bir diğer uygulama da enerji kullanımlarını en düşük seviyeye indirmeyi amaçlayan düzeltmeler. Bu kapsamda enerji ve su tüketimi az olan susuz pisuvar, düşük debili armatürler gibi vitrifiye malzeme seçimleri yapıldı. Böylelikle gri suyun tuvaletlerde yeniden kullanılması sağlandı. Yürüyen merdiven, yürüyen rampa ve asansörler enerji verimli olarak tercih edildi. Bütün elektrik ve mekanik sistemler otomasyona bağlanarak kontrollü kullanım amaçlandı. Bina ve yakın çevresinin peyzaj düzenlemesinde, çevrenin yeşil değerleri ön planda tutularak endemik bitkilerin seçilmesine dikkat edildi.


yapı – alışverİş merkezİ – mersİn 47 XXI - tem/ağu 2012

Ayrıca iç mekanlarda da yeşil alan kullanımına önem verildi. Çevreye duyarlılığının yanı sıra kullanıcılar açısından da duyarlılığından söz etmek mümkün. Çalışanlar ve müşteriler için bisiklet park alanları, bisikletli çalışanlar için soyunma ve duş üniteleri bulunuyor. Oluşması muhtemel kazalara karşı duvar ve köşelerde tedbirler alındı. Yakın çevreye karşı hem inşaat hem de işletme aşamalarında minimum rahatsızlık verecek şekilde düzenlemeler gerçekleştirildi.

işveren: Corio ana yüklenici: Erba İnşaat mimari ön tasarım ve tasarım geliştirme: Altoon + Porter Architects mimari proje: Yazgan Tasarım Mimarlık statik projesi: Aydın Pelin - Can Binzet Mühendislik mekanik projesi: Çilingiroğlu Mühendislik elektirk projesi: RAM Mühendislik yangın projesi: Karina proje yönetim: Entegre breeam değerlendiricisi: Grontmij toplam inşaat alanı: 63.000 m2 proje tarihi: 2009-2011 yapım tarihi: 2012


yapı – alışverİş merkezİ – mersİn tem/ağu 2012 - XXI 48

giriş sayfasında Mekana dışarıdan bakış, cephedeki peyzaj ve aydınlatma detayları önceki sayfada üstte ve ortada: Cephe detaylarını, aydınlatma özelliklerini vurgulayan dış mekandan görseller altta: Oturma alanı ve içerisinde yer alan peyzaj öğeleri bu sayfada üstte: Kat bağlantıları ve atrium sağda ve üstte sağda: Yemek katında bulunan oturma alanı ve aydınlatma detayları


yapı – alışverİş merkezİ – mersİn

güney cephesi

kuzey cephesi

49 XXI - tem/ağu 2012

batı cephesi

doğu cephesi

altoon partners 25 yılı aşkın bir süredir dünya çapındaki müşterileri için perakende ağırlıklı karma kullanımlı ve kurumsal projeler tasarlayan Altoon Partners'ın Los Angeles, Amsterdam ve Şangay’da ofisleri bulunuyor. Müşteri portföyünde yatırımcılar, belediyeler, kamu kuruluşları ve danışmanlar yer alıyor. Çevreci tasarım, kamu alanları ve özel alanlar arasındaki denge, kent merkezlerinin yeniden oluşumu gibi konular üzerine odaklanan firma, çağdaş bir mimarlık anlayışını sürdürülebilir kılmayı hedefliyor.

kesit

yazgan tasarım mimarlık 2003 yılında Kerem Yazgan ve Begüm Yazgan tarafından kurulan Ankara merkezli firma, kuruluşundan bu yana, inşaat alanı toplamda 3.700.000 m2’yi geçen ve birçok ülkede bulunan yapıların mimari, iç mekan ve peyzaj projelerine imza attı. Karma kullanımlı yapılar, alışveriş merkezleri, oteller, konutlar, ofisler, eğitim binaları, hastaneler, kültür merkezleri, havaalanları ve spor salonları firmanın projelendirdiği yapı tiplerinden bazıları. Ayrıca grafik tasarım projeleri de gerçekleştiriliyor.

zemin kat planı


Topoğrafya Şeridi DEUTSCH-WAGRAM'DA KONUMLANAN OKUL YAPISI, PLAN TİPOLOJİSİ VE KESİTLERİ İTİBARİYLE ARAZİYLE UYUM SAĞLAYARAK BİR ŞERİT HALİNDE ÇEVRESİNDEKİ PEYZAJ İÇİNDE AKIYOR.

tem/aĞU 2012 - XXI 50

Yapı - Okul - Vİyana

fotoğraflar: Lisa Rastl

borg + nms okulu

franz archıtekten

Şehir trafiğinden uzakta, Viyana yakınlarındaki kasaba Deutsch-Wagram'da konumlanan “borg+nms Okulu”, patika boyunca yer alan şehir yönetimi, çocuk yuvası, ilk ve ortaokul gibi binaların yakınında, onlarla bir bütün halinde konumlanıyor. Farklı tipte eğitim veren iki liseyi tek bir yapıda birleştiren tasarım, gölete erişilebilirliği arttırarak ders aralarında tüm öğrencilerin bu mekanı kullanabilmesine odaklanıyor. Bu paralelde binanın mekansal programı, gölet alanı çevresinde konumlanan uzun bir okul bloğu ve iki katlı spor salonu şeklinde iki ana bölümden oluşuyor. Okul bloğu, yaya yoluna dik olarak uzanarak giriş bölümünde cömert bir avlu oluşturuyor. Spor salonu bloğu ise, yeraltı suyu seviyesi elverdiği ölçüde yere gömülüyor, böylelikle bu bölüm yapının diğer tarafındaki anaokulu ve ilköğretim okuluyla aynı seviyede kalıyor. Spor salonu ve izleyicilerin bölümüne giriş, dışarıdaki otopark yakınlarında konumlanan bir merdiven ile sağlanıyor.

İki çeşit eğitim sisteminin bir binada konumlanması, farklı kullanıcıların istek ve ihtiyaçlarının karşılanmasını gerektirdiğinden, bu sorun ana derslikler, yönetim alanları, ortak kullanım alanları ve dersliklerin mekansal olarak birbirinden ayrıştırılmasıyla çözülüyor. İki eğitim biriminin ana derslikleri farklı katlarda konumlanırken, doğal bilimler derslikleri zemin katta, tasarım odaklı derslikler alt kattaki gölet seviyesinde yer alıyor. Üç kata yayılan kütüphane ise binanın kalbinde bulunuyor. Kitap okumak için de kullanılabilen merdivenler, aynı zamanda küçük seminer ve sunumlara da imkan sağlıyor. Terastaki platformlar ve oturma mekanları, ana derslik alanlarının yakınında, boş vakitleri değerlendirebilecek alanlar yaratırken bu mekanlar aynı zamanda açık hava aktiviteleri ve dersler için de kullabiliyor. Binada aynı boyutta 175 tane kare pencere bulunuyor. Bunlar, derin nişleriyle oturmaya da izin verir şekilde konumlanırken spor bloğundaysa, dışarıdan geçenlerle görsel bir temas sağlıyor ve


Yapı - Okul - Vİyana 51 XXI - tem/ağu 2012

izleyiciler için ayrılan bölümle bitişikteki gölet arasında bir bağ kuruyor. Betoranarme olarak inşa edilen yapının cephesinde, aliminyum kompozit paneller kullanılarak okul bloğu ve spor alanının bütünlüğünü belirginleştirmek için, iki farklı birimin karakterinin altını çizen bir cephe tasarlanmış. Yere gömülü olan spor bloğu, açık mavi aliminyum panellerle başlayıp, yapı yükseldikçe beyaza, okul binası ise, beyazdan başlayarak açık maviye dönüşüyor. Mekanlar arasındaki dolaşımı sağlayan 100 metre uzunluğundaki ana koridor, batıda gölete doğru açılırken doğuda, gün ışığının eşit şekilde iç mekanda dolaşımını sağlıyor. Yüksek ekonomik verimlilik ve düşük enerji tüketimini sağlayan bu kompakt yapının tamamı yüksek oranda yalıtılmış. Bina kabuğu, havalandırma sistemi ve atıkların geri kazanımı gibi özellikleri, onu yüksek oranda enerji etkin bir bina haline getiriyor. Yeraltı suyu ısı pompaları ve fotovoltaik sistemlerle enerji üretimi sağlanırken yağmur suyunun geri dönüşümü de yapı içinde sağlanıyor ve bu özellikler, binanın ekolojik konseptini etkin kılıyor.


giriş sayfasında Dış mekandan okul ve spor birimine bakış, binaların gölet ile etkileşimi önceki sayfada üstte ve ortada: Dış cepheden kareler altta: Teras kullanımı

tem/ağu 2012 - XXI 52

Yapı - Okul - Vİyana

bu sayfada sağda: Okulun iç mekanından kareler, binanın dışarıyla kurduğu ilişki altta ve altta sağda: Topografya ile uyumlu şekilde konumlanan kütüphane en altta: Kütüphanenin üç kata yayılıp iç mekanla ilişki kurması en altta sağda: Kare pencerelerin farklı amaçlarla kullanımı


Yapı - Okul - Vİyana

zemin kat planı

1. kat planı

2. kat planı

robert dıem 2002 yılında TU Wien ve Manchester Metropolitan Üniversitesi'nden mezun olan Robert Diem, 2003-2008 yılları arasında, Querkraft Architects'de proje yönetimi üzerine çalışmıştır. 2009 yılında Erwin Stättner ile franz architekten'i kurmuşlardır. Ofisin gerçekleşen projeleri arasında; Zellerndorf 'da Streckhof Reloaded tek ailelik konut, Viyana'da Austria Wien Akademie ve Wohnungsumbau ödül kazandıkları projeleri arasında; Youth Centre Hollabrunn (2010), Prison Salzburg (2011), Wifi Technology Centre St. Pölten (2011), Educational Campus Seestadt Aspern (2012) bulunuyor. erwın stättner 1999 yılında TU Wien ve Berkeley Üniversitesi'nden mezun olan Erwin Stättner, 2000-2008 yılları arasında, Querkraft Architects'de proje yönetimi üzerine çalışmıştır. 2009 yılında Erwin Stättner ile franz architekten'i kurmuşlardır. Devam eden projeleri arasında; Hollabrunn'da gençlik merkezi, Eichgraben'de Expansion tek ailelik konut, ödül kazandıkları projeleri arasında; Centre of Justice Korneuburg (2008), Technical School Pyhra (2008), Kindergarden Vienna (2009), Hartberg Castle (2010) bulunuyor.

binaların kesiti ve topografya ile kurduğu ilişki

proje: borg+nms Okulu lokasyon: Deutsch-Wagram, Avusturya müteahhit firma: alpine bau gmbh mimari tasarım: franz zt gmb tasarım ekibi: Anna Gruber, Henning Grahn, Hannah Aufschnaiter, Christine Hax-Noske, Christian Szalay, Joe Suntinger, Wolfgang Fischer inşaat mühendisi: Christian Petz mekanik servis: bps engineering inşaat başlangıcı: Mart 2010 inşaat bitişi: Ekim 2011 inşaat alanı: 3.056 m2

53 XXI - tem/ağu 2012

bodrum kat planı


İç mekan - çok amaçlı salon - İzmİr tem/aĞU 2012 - XXI 54

fotoğraflar: Emin Emrah Yerce

Geçiş Mekanı ORFİSERA PROJESİNİN İKİNCİ ADIMINDA, NAİL EGEMEN YERCE, MEKAN ALGISI VE MALZEMELER PARALELİNDE GEÇİŞ MEKANI FİKRİNİ SORGULAYAn ÇOK AMAÇLI BİR SALON TASARLamış. Beste Sabır

orfİsera

yerce mimarlık

bs: Orfisera projesinin bir önceki adımında, üç katlı fabrika binasının zemin katındaki mekanı, firmanın ürünlerini sergilediği ve içinde çalışma ofislerinin de olduğu bir showroom olarak tasarlamıştınız. Yeni projeye başlamanız nasıl ve hangi ihtiyaçlarla gelişti? Nail Egemen Yerce: Aradan geçen zamanla firma, bu yeni alanı da showrooma dahil etmek istedi ve daha önce tasarladığımız mekan karakterinin burada da sürdürülmesi, konuşulan bir konu oldu. Yeni mekan, önceden tasarlanan bölümle direkt bağlantısı olan, önce iş makinalarının olduğu bir çalışma sahası, sonrasında ise firmanın sezon dışı ürünlerini sergilediği tek katlı ek bir binaydı. Ancak veriler, bu amaç için uygun değildi, yani konuya bir devam mekanı olarak bakmıyorduk. bs: Mekanı nasıl ele aldınız ve geliştirdiniz? Bu doğrultuda ana konseptiniz ne oldu? ney: Hem çalışanlar, hem de gelen misafirler için bir

rahatlama alanı olarak kullanılma düşüncesi, işverenimize de yakın geldi. Bir cephe selvilere bakıyordu ve tasarımda "sokak", "meydan", "bahçe" gibi kelimeleri anahtar olarak kabul ettik. Bu paralelde, klasik kurgunun dışına çıkma ve gelen misafire daha farklı bir mekan deneyimi sunma fırsatı ortaya çıktı. Bir önceki projenin devamı da olsa, bambaşka bir karakterde olmasını istedik. Her iki mekan da aynı zamanda tasarlansaydı sonuç böyle olur muydu bilemiyorum. Ancak bu farklı karakteri oluşturuken de, diğer salondan bazı malzeme ve detay örneklerini devam ettirdik. Işığın türü ve yoğunluğu açısından oldukça farklı iki salon ve onları birbirine bağlayan, farkları yumuşak bir şekilde eriten tampon bir bölge tasarımı ortaya çıktı. Sonuçta, farklı iki karakterdeki mekanın birbirini beslediğini ve zenginleştirdiğini düşünüyoruz. bs: Mevcut mekanla nasıl bir ilişki kurdunuz? Ne gibi mekansal gereksinimlerle projeyi kurguladınız? ney: Mevcut mekanın verilerini kabul edip bazı yerlerde iyileştirmeler yaptık. Bu noktalarda da müdahaleyi çok belirgin kılmamaya ve mevcut diğer bileşenlerle bütün oluşturmaya çalıştık. Çatıdaki bant şeklindeki şeffaflıklar ışığı geçiriyor ve bu bölgede kullanılmış olan malzeme


İç mekan - çok amaçlı salon - İzmİr 55 XXI - tem/ağu 2012

polikarbonat, ışığı süzerek mekana huşu dolu bir atmosfer kazandırıyordu. Bu verileri, dış mekandaki ve içerde oluşturacağımız peyzaj dokusuyla harmanlamak özen gösterdiğimiz bir konu oldu. Mevcut yapının eğimli çatısını taşıyan görünür bir taşıyıcı sistemi vardı. Bunları kapatmak istemiyorduk ve showroomlarda hakim olan "gösterme" refleksinden sıyrılıp, mekanı daha özgür bir şekilde kurgulama isteğindeydik. Mekanın kendi içindeki gün ışığı değerleri bizim için önemliydi ve gün ışığını filtrelemek istemiyorduk. Buraya daha önce tasarladığımız ve loş bir mekan olan showroomdan giriyorduk, bu durum doğal olarak göz kamaşmasına neden olmaktaydı. Bu iki alanı oluşturacağımız bir ara mekanla bağlamayı uygun bulduk. Böylece yavaş ve dengeli bir ışık geçişiyle, gizemli, merak uyandıran bir yolculuk sonrası girmek mümkün olabilecekti. Firma burada kendi toplantılarını ve eğitimlerini yapıp misafirlerini ağırlayacaktı. Aynı zamanda personel ve misafirlere açık bir kütüphane işlevi de üstlenecek olan mekanda firmanın yeni ürettiği bir ya da iki ofis mobilya grubu, buradaki yaşamın içinde kullanılmak üzere sergilenecekti. Neticede çalışma ofisi ve showroom işlevlerini de üstlenen bu çok amaçlı salon tasarımında

mekanı herhangi bir bölücü olmadan, bütün olarak kullanmayı ve diğer etkinliklerin de gerçekleşmesi için daha fazla serbest alan oluşturmayı seçtik. bs: Bu paralelde malzeme seçimleri ve mekan organizasyonu nasıl gelişti? ney: Mekansal kurgunun ve malzeme seçimlerinin, daha önce tasarladığımız showroomun kontrastı ve tamamlayıcısı olması yönünde bir kararımız oluştu. Ana konsept kararlarımızı gerçekleştirmek üzere sıvasız delikleri yatay gelecek şekilde yığma tuğladan bir duvar oluşturduk. Bu duvar, mekana girerken arkasındaki alan hakkında, tuğla deliklerinden gözüktüğü kadarıyla, "gizemli" bir bilgi vermesine ve yürünen yolun, tuğla deliklerinden geçtiği kadarıyla, dantelsi ışıklarla aydınlanmasına olanak verdi. Malzeme seçimimizde "bahçe" fikri etkin oldu. Tuğla, eskitilmiş ve cilasız traverten, briket, rabıta ve kontraplak gibi malzemeler kullandık. bs: Bu paralelde konsept ve anahtar kelimelerin mekan tasarımıyla, malzemeyle ve kullanıcıyla kurduğu ilişkisinden bahsedebilir misiniz? ney: Daha önceden tasarladığımız salonla yenisi arasında ilişkiyi kuracak bağlacın gölgelikli bir sokak

olması fikrini izledik. Böylece misafir ya da çalışanın showroomdan salona, bu bağlaç vasıtasıyla, "alıştırarak" bunun yanında gizemli yolculuk sonrası varması söz konusu, daha sonrasındaysa taş bir meydanla karşılaşılıyor, bu bakımdan İtalya meydanlarındaki zemin dokusu bizim için ilham oldu. Sokak ve meydandaki etkinlikleri düşündüğümüzde, burda da bir kısmının gerçekleşme zemini üzerinde durduk. Bu meydanda, gün içinde firma kendi toplantılarını yapabilir ya da molada çalışanlar ping pong oynayabilir, akşam ise firmaya gelen ziyaretçilere kokteyl eşliğinde tanıtım yapılabilir, müzik dinletisi verilebilir veya sergi gibi aktiviteler yer alabilir. bs: Mekan-kullanıcı ilişkisinden bahsedebilir misiniz? ney: Seçtiğimiz malzemelerin kullanıcıda görsel ve dokunsal olarak samimiyet, sıcaklık duygularını ortaya çıkarabileceğini ve kullanıcının buradaki dünyaya kendini daha kolay dahil edebileceğini düşündük. bs: Strüktürel ve mekanik elemanlar iç mekanla nasıl ilişki kuruyor? ney: Strüktürel elemanlarda bir kaç yerde güçlendirme yaptık. Sonrasında tüm sistemi görünür


tem/ağu 2012 - XXI 56

İç mekan - çok amaçlı salon - İzmİr

kesit nail egemen yerce 1997’de Dokuz Eylül Üniversitesi’nde Mimarlık eğitimine başladı. 2003’te İTÜ Yüksek Lisans Mimari Tasarım Programı’na başladı ve 2007’de tamamladı. Eşzamanlı olarak çeşitli mimari bürolarda çalıştı. 2010 yılında kendi ofisini kurdu, İstanbul ve İzmir’de mimarlık, endüstriyel tasarım ve resim alanlarında çalışmalarını sürdürüyor.

durumda bıraktık. Mekanik elemanlar da bu durumun devamı olarak açıkta bırakıldı.

kesit

bs: Mekan içindeki kullanım senaryosundan bahsedebilir misiniz? ney: Burası, firmanın yeni ürünlerinin birkaçının sergilendiği bir prestij mekanı. Misafirler buraya diğer showroomdan epeyce ürün görmüş olarak geliyorlar ve burada oldukça az sayıda ürünle karşılaşıyorlar. Tüm mobilyalarla ilgili algısını "derip toplama" ve "rahatlama" durumu söz konusu. Bunun haricinde başka etkinlikler de mümkün, çalışanlar için de molalarda ziyaret edilip gün içindeki ritmin biraz yavaşlatıldığı bir nokta. Dışarıdaki ve içerideki peyzaj, simgesel bir zeytin ağacı, serinleten pervaneler, tropik ormanları anımsatan papağan ve sesi, buraya gelenleri farklı bir dünyayla buluşturabiliyor. bs: Tasarladığınız ek binanın ne gibi kısıtları vardı? Bunları hangi noktalarla desteklediniz? ney: Ek binanın uzun duvarlarından birini olduğu gibi yıkıp yeniden yapma kararımız vardı. Ancak bu duvarın 40 cm ötesinde selvi ağaçlarından oluşmuş bir hat vardı. Bu canlı dokuyu korumak için, duvarın yıkımı ve örülmesinde daha dikkatli olmamız gerekti. Ayrıca ek binanın özelliklerinin, tasarımımızı zenginleştirecek nitelikte olduğunu düşünüyoruz, dolayısıyla bunları pek fazla değiştirmedik.

plan proje adı: OrfiSera işveren: Orfis Orçelik Büro Mobilyaları lokasyon: Pınarbaşı, İzmir mimari tasarım: YERce Mimarlık, Nail Egemen Yerce uygulama: Nano İnşaat, Hilmi Aydın Niğdeli

proje süresi: Temmuz-Ağustos 2011 proje alanı: 200 m2 aydınlatma projesi: YERce Mimarlık elektrik projesi: Orfis Orçelik Büro Mobilyaları mekanik proje: Orfis Orçelik Büro Mobilyaları peyzaj: Nesil Peyzaj, Hakan Erdoğan



İç Mekan – Mağaza – İstanbul tem/aĞU 2012 - XXI 58

fotoğraflar: Engin Gerçek, Aras Kazmaoğlu; Studio Majo

Zamanla Yarışan Mağaza İLK PeRaKENDE MAĞAZASINI MAYIS AYINDA KANYON ALIŞVERİŞ MERKEZİ'NDE AÇAN ARTİZEN'İN SEKİZ AY SÜREYLE AÇIK KALACAK POP-UP MAĞAZASININ TASARIMI, KISA SÜRELİ YERLEŞİM ÖZELLİĞİ ÇEVRESİNDE ŞEKİLLENİYOR. Yeşim Bakırküre

artizen mağaza tasarımı

ypsilon tasarım

El yapımı ayakkabılar tasarlayan ve üreten yeni bir marka olan Artizen'in mağaza tasarımına, sergi tasarımı anlayışıyla yaklaşıldı ve yerleştiği mekandan destek almadan varolabilen, bağımsız ve modüler bir sergileme sistemi tasarlandı. Böylelikle, müşteriye mekanda geçici bir süre bulunulacağı bilgisi aktarılmaya çalışıldı. Kısa zamanda, olabildiğince çok kişiyi içeri alabilecek dikkat çekici bir tasarım yapmak, aynı zamanda yerleşik bir mağaza olmadığı için, maliyetleri düşük tutmak ve en önemlisi, tasarımı bundan sonraki mağazalarda değerlendirebilmek gerekiyordu. Bununla birlikte, "sergilenecek ve depolanacak ayakkabı adetleri" ve sergileme yöntemleri gibi gerekliliklerle birlikte tasarım oluşturuldu. Bu kısa sürede, verimli ve hızlı geri dönüşler elde etmek amacıyla, sistemi oluşturacak etkili bir öğe belirlendi. Böylece az elemanla ve bunların tekrarıyla, akılda kalıcı, grafik bir etki yaratmak ve bu etkiyle dikkat çekiciliği arttırmak amaçlandı. Mekanın ortasında ve

ondan bağımsız duran modüler bir sistem tasarlandı. Mekanın genişliği ve yüksekliği sınır olarak ele alındı, modüler çoğalma buna bağlı olarak kurgulandı. Değişen veya eklenen ihtiyaçlarla dönüşebilen ve gelişebilen bu modüler yapı, farklı mekanlarda ve kurgularla, farklı etkiler yaratabilecek olanaklara ve çeşitlenmeye imkan veren esnek bir yapıya sahip. Ana eleman olarak belirlenen “yamuk”, genişleyerek ve yükselerek bir araya gelirken dokulaşmaya başlıyor ve sistem etkisinden uzaklaşıyor. Üzerine raf yerleştirilmediğinde ise, yarı şeffaf bölücü bir duvar görevi görüyor. Yamuklardan oluşan duvarlardan bu modül eksiltilerek oluşturulan boşluklara, ayakkabı denemek için oturulan banklar yerleştiriliyor. Ya da birkaç modül, farklı şekillerde bir araya getirilerek üzerlerine aynalar takılıyor. Bu eksiltme ve eklemeler, sistem algısını yumuşatan önemli imkanlar olarak değerlendiriliyor. Sergileme duvarlarının mekandan bağımsız olarak ayakta durabilmesini, farklı fonksiyonlar için tasarlanan yardımcı elemanlar sağlıyor. Yamukların üst noktalarından duvarları birbirine bağlayan ve sabitliği arttıran “A” ahşap kayıtlara, mekanı aydınlatan floresanlar monte ediliyor. Ayakkabı


İç Mekan – Mağaza – İstanbul 59 XXI - tem/ağu 2012

denenirken oturulan banklar, zemine geniş basan tabanları sayesinde, sistemin sağlam durmasına katkıda bulunuyor. Sergileme duvarlarının bir diğer önemli elemanı ise metal raflar. Ayakkabıların farklı yüksekliklerde sergilenmesine uygun çeşitlilikte tasarlanan hareketli raflar, sergi düzeninin isteğe ve ihtiyaca bağlı olarak kolayca değişebilmesine imkan veriyor. Ürün adedinin hiçbir zaman sabit olmadığı böyle bir mağazada, raf düzeninin de esnek olabilmesi çok önemli. Sergileme duvarları üzerinde ayakkabı adedi kadar raf bulundurulması ve raf yerleştirilmeyen yamuk modüllerin dokulaşan duvar yüzeyinin birer parçası olarak bırakılması, her daim dengeli bir sergileme sağlıyor. Rafların tasarımında, ayakkabı rafı olma özelliği vurgulanmak istendi ve yürümeyi, ilerlemeyi çağrıştıracak eğimler düşünüldü. İnişli çıkışlı raf çeşitleri, sergilemeyi de tek tipleşmeden uzaklaştıran önemli bir katkıdır. Mevcut mekana hiç müdahele edilmedi, sadece nötr bir renk olan griye boyandı, zemin ise betondu ve istenilen etki için idealdi. Şeffaf epoksi uygulaması yapılarak deneme sırasında ayakkabıların zarar görmemesi amaçlandı.

yeşim bakırküre 1989 yılında Mimar Sinan Üniversitesi İç Mimarlık Bölümü’nden mezun oldu. 1989-1994 yılları arasında Koleksiyon Mobilya’da Ürün Tasarımı departmanında çalıştı. 1999 yılında Ypsilon Tasarımı kurdu. Mekan, sergi ve ürün tasarımı üzerine yoğunlaşan tasarımcının çalışmaları arasında Bilstore ve 10U10 mağazaları, Kahve Dünyası için yaptığı Red Dot ödüllü bardak tasarımları, Akbank exi26 bankları, Gümüş su şişeleri ve Osmanlı Bankası Müzesi sergileme üniteleri bulunuyor. işveren: Artizen konum: İstanbul, Kanyon Alışveriş Merkezi yapım tarihi: Mayıs 2012 tasarım: Yeşim Bakırküre, Ypsilon Tasarım tasarım ekibi: Serpil Erden, Ypsilon Tasarım uygulama sorumlusu: Bülent Demir, Alesta Yapı ahşap işleri: Uğur Kocacık, Yürekli Dekorasyon metal işleri: Osman Dede, Metal Dekorasyon aydınlatma danışmanlığı: Novalüks elektrik işleri: Ayhan Elektrik inşaat alanı: 82 m2


aydınlatma tasarımı – genel müdürlük – tİflİs tem/aĞU 2012 - XXI 60

fotoğraflar: Meltem Uzuner

Çift Sistem Tek Etki AYDINLATMA TASARIMI EAE ELEKTRONİK TARAFINDAN YAPILAN SOCAR GÜRCİSTAN GENEL MERKEZİ KURA NEHRİ İLE İKİYE AYRILAN TİFLİS'TE YER ALIYOR. Tuna Kocayurt

socar gürcistan genel merkezi mimari aydınlatması

eae / lumıfasart + kobuılas & partners

Azerbaycan’ın petrol ve gaz boru hatlarının işletmesini yapan SOCAR şirketinin Gürcistan’daki genel merkezinin cam metal ve beton malzemelerle kurgulanan ödüllü tasarımının sahibi Kobuilas & Partners. Yapı, dışarıdan bakıldığında üç farklı kütle olarak algılanıyor. Cam ve metal malzemelerin kullanıldığı giriş ve arka ofis alanı ile ana caddeye bakan betonarme güneş kırıcıların bulunduğu kavisli ön cephe, iki farklı sistemin bir arada kullanılmasına bir örnek. Mimari aydınlatma kavramsal tasarımının Kobuilas & Partners tarafından yapıldığı çalışmada farklı aydınlatma teknikleri, farklı katmanlarda bir araya getirildi. Binanın çift katmanlı kabuğunun birinci katmanında güneş kırıcılar bulunuyor. İkinci katmanda ise cam ve alüminyum birlikte değerlendirildi. Projede tonlanabilir beyaz projektörler ile medya cephe uygulaması ilk kez bir arada kullanıldı. Bina cephesindeki iki kabuk, üç farklı aydınlatma katmanını bir arada bulunduruyor.

Sanal ortamda yaratılan üç boyutlu modelleme üzerinden ölçülen ışık yoğunluğunu hesaplayabilen yazılımlar ile videoların nasıl gözükeceği daha bina yokken öngörüldü. Yapının cam cepheleri asimetrik ve keskin köşelere sahip. Bu noktalardaki çizgisel aydınlatma, gökyüzü ile yapı arasındaki sınırı temsil ediyor. Armatürlerin, cephe detaylarına göre yeniden tasarlanması ve yerlerine uygulanması mimari aydınlatma projelerinin önemli bir unsuru. Bu şekilde binalar gündüz kusursuz görünüyor, gece olduğunda ise bambaşka bir atmosfer oluşturuluyor.


aydınlatma tasarımı – genel müdürlük – tİflİs 61 XXI - tem/ağu 2012


ürün tasarımı - bebek arabası tem/aĞU 2012 - XXI 62

Anlamın Ardındaki Biçim KULLANICILARIN ÜRÜNLE KURDUĞU ANLAMSAL İLİŞKİye vurgu yapan VE RED DOT DESıGN 2012 ÖDÜLÜNÜ ALAN JUNE, YENİ BİR EBEVEYNLİK ÇEŞİDİNE GÖRE TASARLANMIŞ. Beste Sabır

June

kvd reframıng

bs: Bebek arabası tasarımınız June ile 2012 Red Dot Tasarım Ödülü’nü kazandınız. Tasarım yöntemi olarak nasıl bir yol izlediniz? Matthıs Van Dıjk: Firma bizden yeni bir bebek arabası konsepti tasarlamamızı talep etti. Biz de tasarımın ardındaki gereksinimleri, yönlendirici etkenleri, geleceğin genç ebeveynlerinin endişelerini, ihtiyaçlarını anlamak ve onları motive etmek adına bir araştırmaya başladık. Bebek arabasının insanlar için taşıdığı anlamı bilmiyorduk. Ve araştırmalar sonunda, onun ebeveynlik tipinizi göstermeniz konusunda etkili bir araç olduğu sonucuna vardık. Yani bu konunun, çocuğunuzu bir yerden başka bir yere taşımakla bir alakası yok. Bu daha çok, ebeveynlik konusuna nasıl baktığınızı, onu nasıl algılayıp yorumladığınızı diğer insanlara göstermenin bir aracı. Sonuç olarak yaptığımız bu araştırma, ebeveynlik ve farklı ebeveyn tipleri üzerinde yoğunlaştı. Sonra bu bağlamda, ebeveynliğin ardındaki diğer itici kuvvetleri araştırmaya başladık.

Bu süreçte kullanıcı testleri veya anketleri değil de, farklı insanlarla ebeveynlik üzerine röportaj ve anketler yaptık. Çalışmaların sonunda dört farklı ebeveynlik türüne ulaştık, bu dört ebeveynlik tipi, anne-babaların sorumluluklarıyla nasıl başa çıktığı, hayata karşı genel tavır ve tutumlarını anlatıyordu. Bu veriyi, mevcut bebek arabası üreticilerinin, kendilerini nerede konumlandırdıkları konusunun altını çizmek için kullandık. Çok ilginç bir şekilde hepsinin kendini tek bir tip ebeveynlik çeşidi üzerinde konumlandırdığını gözlemledik. Sonuçta üretici firma Easywalker'la birlikte, diğer üreticilerin önemsediği ebeveynlik tipini değil de, kimsenin henüz tariflemediği bu ilginç ve özgün ebeveynlik çeşidine yoğunlaşmaya karar verdik. Bu seçtiğimiz tipoloji, bizi ürüne götürdü. Hayata karşı rahat bir tavrı olan insanlar, yeni deneyimler ile ilgili ve diğerlerinin onlar hakkında ne düşündüğü ya da ne düşünmesi gerektiği konusuyla çok daha az ilgililer. Bu tip ebeveynlik, June’un tasarım felsefesi ile tam olarak örtüşüyor, ürün bu paralelde, ebeveynler ve bebek arasındaki sezgisel bağı destekliyor. Diğer bebek arabalarında çocuk, dünyadan kopuk ve çok korunaklı bir senaryo içinde tarifleniyor. Fakat bu


bu sayfada üstte: Farklı kullanımlara dair üç boyutlu render çalışmaları ortada solda: Prototip süreci detay denemeleri altta sağda: Kullanım çeşitliliğini gösteren eskiz altta solda: Üretim süreci eskizleri

ürün tasarımı - bebek arabası

karşı sayfada Ürünün dış mekanda kullanımı

sonraki sayfada üstte: Kullanım senaryosu alttaki seride: Üretim süreci prototip denemeleri

63 XXI - tem/ağu 2012


ürün tasarımı - bebek arabası tem/ağu 2012 - XXI 64

arabaların çoğu ağır, taşıması güç, bundan dolayı ailenin de hareketliliği ve mobilitesini etkiliyor. Bizim tasarladığımız senaryodaysa bebek arabası sade ve hafif, aile dışarı çıkmak istediğinde, tıpkı bir şemsiyeyi yanına alır gibi, bebek arabasını sorunsuzca yanına alıp dışarı çıkabiliyor. Çocuğu hikayenin merkezine yerleştirerek, aileleyle birlikte özgürce hareket etmesini destekledik. bs: Ürünün bu paralelde geliştirdiğiniz fonksiyonel özellikleri neler? mvd: Hayatı basit olarak algılamak üzerine kurgulanan June, kompakt, farklı pozisyonlarda oturuşa izin veren, kısalıp uzayabilen ve küçülüp büyüyebilen yapısıyla kullanım kolaylığı sağlıyor. Ürün ters çevrilerek kullanılabilen ve araba koltuklarıyla benzeşen geniş bir oturma alanına sahip, tek bir hareketle katlanabiliyor ve istenilen yere özgürce park ederek ebeveynlerin, bebek arabasıyla birlikte kolayca hareket etmesini sağlıyor. Özellikle yeni deneyimleri ve keşifleri seven aileler için tasarlanan ürün popüler ekonomi mottosu: “a laissez faire” (Bırakınız yapsınlar, bırakınız gitsinler, bırakınız geçsinler) fikrini, ebeveynlik konusunda yeniden üretip öne çıkarıyor.

bs: Firmayla olan işbirliği nasıl bir süreçle ilerledi? mvd: KVD stratejik vizyon, konsept ve tasarım aşamalarını gerçekleştirdi. Üç boyutlu modellerin geliştirilme sürecinde firma ile anlaşmaya varıldı. Easywalker firmasının mühendisleri, tüm final çizimleri, ön üretim ve üretim aşamasının denetimini Çin'de gerçekleştirdi. Bu anlamda firmayla ve mühendisleriyle çok yakın bir ilişki içinde süreci tamamladık. bs: Üretim ve test süreci nasıl ilerledi? mvd: Konsept skeçlerinin ardından ilk üretim denemeleri yapıldı. Farklı yönlerde kullanılabilen koltuk alternatifleri denendi. Bu paralelde yatırım maliyetleri, ürünün nasıl görünüp ne hissettirdiği, kullanıcı ile kurduğu ilişki, ergonomisi göz önünde bulunduruldu. Ardından Çin'deki Easywalker mühendisleri ve kalıp üreticileriyle geri bildirimler paylaşıldı. Her üretim aşamasının yeni bir prototipi bulunuyordu. İlk olarak basit, kaba ve detaysız prototipler gerçekleştirildi, ardından bu üretim daha hızlı hale geldi, kalıplar ve sonrasındaysa daha profosyonel olan prototipler üretildi. Sonuç olarak uzun bir test sürecinden geçildi.

gıjs ockeloen Delft Üniversitesi Ürün Tasarımı Bölümü mezunu olan Gijs, Ohio Üniversitesi'nde “ürün tasarımında semantik uygulamalar” konusu üzerine çalışmalar gerçekleştirmiş. 1987 yılında Philips tasarım grubuna katılıp, 1991 yılında Maurits de Koning ile ürün geliştirme üzerine odaklanan, dok industrial design'ı kurmuş. 2006 yılında bu stüdyo KVD Reframing ile birleşmiştir.

matthijs van dijk Eindhoven Teknik Üniversitesi Makina Mühendisliği Bölümü'nde lisansüstü eğitimini tamamladıktan sonra, Delft Üniversitesi'nde tüketim ürünleri üzerine doktora çalışmasına başladı. 1992 yılında Amsterdam'da KVD Reframing firmasını kurdu. Ayrıca Delf Üniversitesi'nde yarı zamanlı öğretim görevlisi olarak çalışıyor ve Design and Emotion Society'nin yönetim kurulu üyelerinden biri.



ürün tasarımı - aydınlatma elemanı tem/aĞU 2012 - XXI 66

Matematiksel Kıvrımlar ISSEY MIYAKE, artemıde için tasarladığı IN-EI'DE ÜÇ BOYUTLU MATEMATİKSEL BİR SÜREçle JAPON IŞIK GELENEĞİNİ MODERNİZE EDİYOR. ARTEMIDE GENEL MÜDÜRÜ ERNESTO GISMONDI'YLE ÜRÜNE DAİR GÖRÜŞTÜK. Beste Sabır

IN-EI

ıssey mıyake

“Güzellik objelerde değil, objelerin yarattığı ışık ve gölge etkileşiminde yatar.” Junichiro Tanizaki, In Praise of Shadows Japon moda tasarımcısı Issey Miyake, 2010 yılında yaptığı “132 5 Issey Miyake” adlı kıyafet tasarımını yeniden kurgulayarak, Japonca “gölge, gölgeli, ayrıntı” anlamlarını taşıyan IN-EI'yi tasarladı. Koleksiyon, değişik şekillerde katlanarak zeminde, masada ya da asılarak kullanılabiliyor ve bu yapısıyla, iç mekan üzerinde origami etkisi yaratıyor. 2012 Milano Tasarım Haftası'nda sergilenen ürün, avantgarde modacı Issey Miyake'nin Reality Lab Project adlı tasarım takımı ve Artemide tarafından ortak olarak geliştirilip üretilmiş. Proje, tamamen geri dönüşümlü malzemelerden türetilen kumaşın, birbirinden ilginç şekillerde ışığı geçirmesi etrafında şekilleniyor.

bs: Issey Miyake ile çalışmaya nasıl karar verdiniz? Ernesto Gısmondı: Yıllardır Bay Miyake'yi tanıyorum ve onun geometrik moda anlayışını deneyimleme fırsatım oldu. Miyake’nin ürünlerine olan sanatsal bağlılığını, İnsan Işığı (The Human Light) olarak adlandırdığımız Artemide'nin misyon ve felsefesinde de görmek mümkün, bu paralelde Miyake ile benzer değerleri ve vizyonu paylaştığımıza inanıyoruz. Tokyo'daki Artemide ofisini ziyaretim sırasında şehrin içindeki pencerelerde gördüğüm, ışığı yayan beyaz figürlerden oluşan, kukla formların yarattığı ışık-gölge oyunundan çok etkilendim. Böylece Miyake'ye onunla çalışmak istediğimi söyledim. Ortak değerlerin paylaşımı ve benzer vizyonlarımızın olması, işin yürümesini sağlayan ana etkendi. bs: Tasarım ve geliştirme sürecinde, Artemide tasarım ekibiyle Miyake'nin takımı Reality Lab arasındaki ilişki nasıl şekillendi? eg: IT uzmanları ve mühendislerle yapılan çalışmalar sonunda, Miyake lambayı dik olarak ayakta tutan


ürün tasarımı - aydınlatma elemanı

karşı sayfada Ürünün farklı şekillerde kullanımı bu sayfada üstteki seride: Ürünün katlanabilir ve şekil verilebilir yapısı sağdaki seride: IN-EI'nin esinlendiği kıyafet tasarımı “132 5 Issey Miyake” nin aşamaları

yeni, dayanıklı bir malzeme ve beraberinde, daha yumuşak, bükülüp farklı şekillere girebilen kumaşımsı bir malzeme tasarladı. Bu sanatsal vizyon, yeni, üç boyutlu, matematiksel süreçlere uygulandı ve geleneksel ışık anlayışıyla bütünleştirildi. Kurgulanan sürdürülebilir şekilleri, bu aşamadan sonra Artemide, LED aydınlatmalar kullanarak tasarladı ve üretti. bs: Malzeme seçimi ve üretim süreci nasıl ilerledi? eg: IN-EI'nin türetildiği bir önceki kıyafet tasarımı 132 5 Issey Miyake'de kumaş, nazik bir dokunuşla dinamik ve üç boyutlu şekilde bir elbiseye dönüşüyordu. Bu paralelde IN-EI de katlanan teknolojisiyle, heykelsi formlar yaratırken, malzemenin esnek ve dayanıklı yapısı sayesinde, herhangi bir iç çerveveye ihtiyaç duymadan verilen şekli koruyabiliyor, kullanılmadığı zamanlardaysa kolayca saklanabiliyor. Bu şekillerin tasarımında iki ve üç boyutlu matematiksel prensipler kullanılarak, her bir dokunun şekli ve ışık-gölge açısı düşünüldü. Ürün, geri dönüştürülmüş pet şişelerin yeniden

işlenmesiyle elde edilen lifler ve dokuma olmayan polyester kumaştan yapıldı. Pet şişelerin işlenmesi için kullanılan bu yenilikçi teknoloji, farklı ve yeni bir malzeme üretilmesiyle kıyaslandığında, enerji tüketimi ve karbondioksit emisyonu, %40'a kadar azaltılarak bu işlem gerçekleştirildi. bs: Artemide olarak geri dönüştürülmüş malzemelerle çalışmayı sıklıkla tercih ediyor musunuz? eg: Artemide, kullanım sırasında enerji tüketimini aza indiren ürünler ve sistemler tasarlamanın yanında, bunlarla uyumlu ambalajlar üretip yenilikçi teknolojiler kullanarak son kullanıcının israfını da azaltmaya odaklanıyor. Geri dönüşümü zor veya imkansız olan malzemelerin kullanımına belli sınırlar getirip, malzemeleri estetik ve teknik gereksinimlerle uyumlu olacak şekilde seçiyoruz. Aslında bu Artemide'nin geri dönüştürülmüş malzeme kullandığı ilk proje değil, 2011 yılında sunulan Javier Mariscal tasarımı Lotek, tamamiyle geri dönüşümlü malzemeden oluşuyor.

67 XXI - tem/ağu 2012

ıssey mıyake Japon moda tasarımcısı Issey Miyake, Paris'te aldığı moda eğitiminin ardından 1970 yılında Miyake Tasarım Stüdyosu'nu kurdu. Kıyafet tasarımındaki temel ilkeleri arasında “tek parça kıyafetler” yapmak ve insan vücuduyla onu kaplayan kıyafet arasındaki mekanın keşfi bulunuyor. Tasarıma olan yaklaşımı ise, gelenek, yenilik, el sanatları ve yeni teknolojiler arasında tutarlı bir denge kurmak üzerine odaklanıyor.


ELHAMRA SERİSİ %100 porselen karoların çini desenleriyle kaplandığı Elhamra Serisi, 20x20 cm boyutlarında orta modül, kenar bordür ve köşe parçalarından oluşuyor. Alicante, Cadiz, Granada, Castilla, Malaga, Marbella, Murcia ve Sierra isimleri verilen renk ve desen kombinasyonları bulunan, 10 mm kalınlığında üretilen karolar özel yüzey dokusu, doğal görünümü sayesinde orijinal karo çiniyi aratmıyor. Yoğun trafiğin olduğu alanlar için de uygun olan Elhamra Serisi, hem estetik hem de uzun ömürlü mekanlar isteyenler için uygun bir seçim. www.kale.com.tr

tem/ağu 2012 - XXI 68

YENİ - ÜRÜN

FIGARO NASA için geliştirilen özel teknolojisi sayesinde Figaro, uygulandığı tüm yüzeyleri hoparlör haline getiriyor. Camdan ahşaba, metalden suya kadar farklı pek çok malzemeyle entegre bir şekilde kullanılarak sesin uygulandığı yüzeyden homojen şekilde yayılmasını sağlıyor. Havuzlar da dahil her ortamda uygulanabilen ürün sayesinde hoparlör ve kablo karmaşası ortadan kalkıyor. Ürün aynı ses kalitesi için harcanan enerji

DURAPLAN Duravit'in yeni duş teknesi serisi DuraPlan'ın tasarımı Mimar Prof. Dr. Frank Huster işbirliğiyle yapıldı. Seri, montaj yüksekliği az olan ve su sızdırmaz özelliği taşıyan 14 akrilik duş teknesinden oluşuyor. Duş teknelerinin boyutları 800x800 mm ile 1600x900 mm aralığında. Duş sırasında güvenliği artırmak için DIN 51097'ye uygun olarak şeffaf kaymaz yüzey kaplamayla sunuluyor. Duş teknesinin %2'lik eğimi kullanılan suyun yüzeyde beklemeden gidere akmasını sağlıyor. DuraPlan'ın montajı seramiklerin örülmesinden sonra yapılabiliyor. www.duravit.com.tr

miktarını azaltıyor ve yüzde elliye varan enerji tasarrufu elde edilmesini sağlıyor. Hareketli parçası bulunmadığından ve yüksek nem oranı bulunan ortamlarda yüzey malzemelerinin arkasına uygulanması sayesinde bozulma riskini ortadan kaldırıyor, toz bulunmaması gereken hijyenik ortamlarda da kullanılabiliyor. Figaro, bakım gerektirmeyen uzun ömürlü bir çözüm olarak öne çıkıyor. www.louds.it



EV TUTKUSU 2014 Hanna Home'un temsilcisi olduğu Rasch markası için tasarımcı Barbara Becker'ın hazırladığı ve Ev Tutkusu 2014 adını verdiği yeni koleksiyonu, Morning Breeze, Bali Blue, Chalet Chic, Safari Lodge ve "O la la..." olmak üzere beş farklı temadan oluşuyor. Barbara Becker 2014 koleksiyonu son teknoloji elyaf taban, vinil ve rölyef yüzey ile

oluşturuldu. Tüm Rasch koleksiyonlarında olduğu gibi kalite ve teknik özellikleri ile dikkat çeken koleksiyon, kolay temizlenebilmesi, ekolojik ve güneş ışınlarına dayanıklı olması, RAL ve CE sertifikaları güvencesinde insan sağlığına zararlı hiçbir maddeyi barındırmaması gibi birçok avantaja sahip. www.hannahome.com.tr

tem/ağu 2012 - XXI 70

YENİ - ÜRÜN

LIFE SPACE Schneider Electric Life Space'in ürün gamında bulunan çocuk korumalı prizler elektrik çarpması riskini önleyerek evlerde çocuklar için yüksek seviyede güvenli bir ortam yaratıyor. Çocukların sivri cisimleri elektrik akımı bulunan kontak deliklerine sokamaması için prizlerin delikleri bir koruma düzeneği

ile kapatılıyor. Prizlerin içindeki güçlü plastik kapaklar, çocuklar priz deliklerine çivi benzeri sivri cisimler sokmaya çalışsalar bile bunu engelliyor. Bu güvenlik kapakları sayesinde prizler yalnızca fiş takıldığında açılabiliyor. www.schneider-electric.com

CORINTIA Serra'nın sunduğu altı ayrı ürün grubundan olan Corintia ve Corintia Piccola serisi üç boyutlu tasarımıyla dikkat çekiyor. Kendine özgü yoğun üç boyut etkisi ile beyaz ve grinin klasik görüntüsünü modern bir şekilde yorumlayan Corintia’lar yarattığı geometrik şekiller ve çizgisel formları ile mekanlara derinlik kazandırıyor. Serra'nın klasikleşen rektifiye özelliğine sahip olan Corintia’lar bu sayede en az derz ile ürünün döşenmesini sağlarken banyolarda üç boyutlu bir görünüme fırsat tanıyor. www.seranit.com.tr

GROHE K7 Grohe K7 armatürler, büyük ticari mutfaklarda yer alan tam profesyonel bir modüler sistem olarak tasarlandı. Hem profesyonel akış seçeneği sunan model hem de diğer K7 armatürler, yan akış özelliği veya tek delikli ve çift delikli kurulum için çeşitli seçenekler sunuyor. 360 derece hareket edebilen uzayabilir profesyonel akış sistemi tek

elle kullanılabiliyor. Sprey ve normal akış seçenekleri arasında geçiş yapmak için suyu kapatmak gerekmiyor. Grohe K7'nin tek kumanda kollu bataryalarının üzerinde bulunan, %30 geriye, %70 öne hareket edebilen kumanda kolu, arkasında bulunan duvarın kumanda kolunun hareketini engellemeyecek şekilde tasarlandı. www.grohe.com.tr



Nurus Ofİs Koltukları Nurus Genel Müdürü Güran Gökyay, Nurus'un tasarım anlayışı ve yeni ofis koltukları hakkındaki sorularımızı yanıtladı.

td: Seride bulunan ofis koltukları hangileri? Bunların birbirlerinden ne gibi farklılıkları var? gg: Son dönemde özellikle Me Too, Breeze, Core ve D Chair ofis sandalyeleri dikkat çekiyor. Avrupa normlarında üretilen, Alman Kalite Enstitüsü’nün LGA ve GS güvenlik sertifikalarına sahip ve %95 geri dönüşümlü olan Me Too'nun senkron mekanizmasıyla oturma eğimi öne doğru dört, arkaya doğru 27 derece ayarlanabiliyor. Breeze ve Core, hareketli oturma fontu, geri dönüşümlü plastik ayak seçeneği, sabit, yükseklik ayarlı, yön ayarlı ve 360 derece dönebilen kol seçenekleriyle konforu en üst düzeye taşıyor. Opsiyonel bel desteği hareket ettirilerek bel boşluğu istenilen noktadan desteklenebiliyor. Boyun destekleyici başlık parçası da eklenebilen Breeze ve Core’da senkronize hareketli mekanizma

kullanılıyor. D Chair ise hareketli mekanizma yardımıyla sırt oturma fontu senkronize biçimde 21 dereceye, oturma fontu ise 12 dereceye kadar hareket edebiliyor. D Chair ve Me Too oturma, çalışma ve dinlenme olmak üzere üç ayrı pozisyonda sabitlenebiliyor. td: Ofis koltuğu üretirken ne gibi ölçütlere dikkat ediyorsunuz? gg: Nurus Türkiye’de insan ergonomisi ve sağlığı konusunda özellikle Me Too ofis sandalyesiyle dünyadaki en önemli tasarım ödüllerinden dördünü aldı. Me Too başta olmak üzere tüm ofis sandalyelerimizde, minimumda bir koltuğunun kolunun yükseklik ayarlı olması gerekiyor. Kolun yükseklik ayarlı olması çalışanın doğru oturmasını sağlar. İyi bir ofis sandalyesinin hem belinizi hem de sırtınızı desteklemesi lazım ve bunu sağlayan kolun yükseklik ayarıdır. Sırt eğimi de son derece önemli. Koltuğun sadece beli değil, sırt ve omuzları da

tem/ağu 2012 - XXI 72

YENİ - ÜRÜN

Tuğba Demirci: Nurus olarak kendi bünyenizdeki tasarımcılarla çalışıyorsunuz. Bunun firmanıza ve tasarım süreçlerine nasıl faydaları oluyor? Güran Gökyay: Nurus’ta ürün tasarımı ve ürün mühendisliği takım halinde çalışır. Ar-Ge en önem verdiğimiz konulardan biri. Nurus içerisinde yer alan bir tasarım ekibimiz var ve gerektiğinde önemli yerli ve yabancı tasarımcılarla da işbirliği yapıyoruz. Şirketimiz içerisindeki ekibimizle çalışarak daha büyük bir sinerji yarattığımızı ve daha iyi işler ortaya çıkardığımızı düşünüyorum. Birincil ilkemiz insanı merkeze alarak özgün tasarımlara sahip ürünler üretmek. Kendi bünyemizde çalıştığımız arkadaşlarımız Nurus’un çalışma anlayışını ve değerlerini iyi anlıyor ve buna göre bir çalışma

prensibi geliştiriyorlar. Bu da bize katma değer sağlayan dolayısıyla da ürünlerimize değer katan bir durum.

Breeze

D Chair

Me Too Core

kavraması gerekir. Nurus koltuklarının sırtında kullanılan file ile özellikle bugün ofiste hava sirkülasyonunu sağlayan sırtı, bizim akıllı tekstil olarak adlandırdığımız bir malzemeden yapılıyor. Bir ofis sandalyesinin, insan vücuduna uyumlu olarak bel, kol ve eklem ağrılarını en aza indirecek şekilde tasarlanmış olması gerekiyor. Nurus ofis koltuklarının tümünde vücuda tam uyum sağlayan, iyi tasarlanmış bir mekanizma var. Arada bir arkaya doğru yatıp dinlenmek için başlık ve bel desteği var; arkaya doğru esneyebiliyorlar. Ürünlerimizin en önemli ayırt edici özelliği ise kişiselleştirebilme. Oturma, çalışma ve dinlenme olarak üç temel pozisyonu var. Ayrıca, oturma derinliği yani oturağın arka desteğe göre yeri ayarlanabiliyor, böylece beli kavrıyor. Mouse tutanların kolu havada kalmasın diye de dirseklikler yukarıaşağı ayarlanabiliyor. Kollar yanlara doğru genişleyebiliyor. En önemlisi ise çalışırken sizi öne itiyor, yani siz sandalyeye değil, sandalye size uyuyor.



ÇEBİ ENDÜSTRİYEL TASARIM SANAL MÜZESİ'NDE Türkiye'de özgün ürün tasarımı konusunda geçmişten günümüze gerçekleşen üretim ve tasarım süreçlerinin kaydını tutmak, üretici ve tasarımcılara dair nesne ve arşiv malzemesini bir araya getirerek bir tasarım belleği oluşturmak üzere kurulan

Endüstriyel Tasarım Sanal Müzesi, Çebi ürünlerini de arşivine ekledi. Firma sanal platforma dört kulp serisi, üç kapı kolu modeli ve genç odaları için hazırlanan Joy Collection serisinin tamamı ile dahil oldu. www.etsm.org.tr adresinden ziyaret edilebilen sanal müzede Türk tasarımcıların yaklaşık 1000 adet ürünü bulunuyor. www.cebidesign.com

BLUE SAFE MAVİ KALE ETAG 004 BELGESİ ALDI

tem/ağu 2012 - XXI 74

FİRMA HABERLERİ

EOTA (Avrupa Birliği Teknik Organizasyonu) tarafından yayınlanan ETAG 004 standardı, dış cephe mantolama ve ısı yalıtım sistemleri için Avrupa sınırları içinde zorunlu bir değerlendirme ve kalite sistemi. Ürün

veya ürün grupları belirli bir dönem yaşlandırma testlerine tabi tutuluyor. Bu testleri başarıyla geçen sistemlere EOTA tarafınca ETAG 004 belgesi veriliyor. Aldığı bu belgeyle Blue Safe Mavi Kale ısı yalıtım sistem ve bileşenlerinin kalitesi Avrupa Birliği Teknik Organizasyonu olan EOTA tarafından da belgelenmiş oldu. www.mavikale.com

SCHÜCO YEŞİL TEKNOLOJİ ÜRETİYOR

Schüco'nun geleceğin teknolojisiyle ürettiği bina kaplamaları, güneş enerjisinden ve pencerelerden elde edilen temiz enerji ile çevreye katkı sağlıyor. Schüco pencere ve cephe sistemleri ideal ısı yalıtımıyla sadece enerji tasarrufu sağlamakla kalmayıp verimli güneş

enerjisi çözümleri sayesinde enerji de kazandırıyor. Böylece, akıllıca ağa dağıtılan bina işlevleri, günlük yaşam için kullanılabilen bir enerji fazlalığı oluşturuyor ve bu enerji yine diğer günlük ihtiyaçlar için kullanılabiliyor. Bu sayede Schüco, doğal kaynaklarının korunması ve enerji bağımsızlığını sağlayan güvenli bir gelecek için önemli bir adım atıyor. www.schueco.com.tr

BAŞKENT ENERJİ HAREKETİ'NE VİKO'DAN DESTEK

İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü işbirliğiyle Okullarda Enerji Verimliliği Projesi'ni yürüten Viko, Ankara Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından başlatılan Başkent Enerji Hareketi projesine sponsor oldu. Okul yönetimlerinin, öğrencilerin, öğretmenlerin ve velilerin enerji

kullanım kültürlerini geliştirerek binalarda enerjinin etkin kullanımının sağlanmasının hedeflendiği projeye başvuran 203 okulda enerji verimliliği eğitimleri verildi. Başkent Enerji Hareketi Projesi'yle ilgili olarak düzenlenen ödül töreninde dereceye giren okullara plaket ve sertifika verildi. Viko proje sponsorluğunun yanı sıra projede başarılı olan beş okulun anahtar ve prizlerini yeniliyor. www.viko.com.tr

PHILIPS LIGHT+BUILDING 2012 FUARI'NDAYDI

Philips dünyanın önde gelen aydınlatma ve mimari çözümler fuarı Light+Building 2012'de profesyoneller ve tüketicilere aydınlatma alanındaki yeniliklerini sundu. Firma, Light+Building 2012 Fuarı'nda sokaklar, binalar ve dükkanlar için gereken zamanda ve gereken yerde

verimli ve esnek aydınlatma sunan akıllı LED çözümleri ve kontrollerini sergiledi. Bu yenilikçi çözümler önemli enerji verimliliği sağlamanın yanı sıra sokakları daha güvenli ve binaları daha konforlu hale getiriyor. Philips ayrıca OLED uygulamaları ve çözümleriyle tasarım ve teknolojisini de fuar ziyaretçilerine sundu. www.philips.com.tr

SILVERLINE’A "EN YENİLİKÇİ MARKA" ÖDÜLÜ

Silverline, dünyanın en saygın yarışmalarından Plus X Ödülleri'nde "En Yenilikçi Marka" kategorisinde ödül aldı. Plus X En Yenilikçi Marka ödülü, bugüne kadar aynı kategoride birçok ürüne verilen ödüllerin toplamı olarak başarı, kalite ve

tasarımda istikrar yakalayan markalara özel olarak veriliyor. Bu yıl Köln'de dokuzuncusu düzenlenen, endüstri ve ticaret alanındaki yöneticilerin, siyaset ve medyanın önde gelen isimlerinin izlediği Plus X ödül töreninde markalar, şeffaf bir değerlendirmeyle bağımsız sektör uzmanı jüri tarafından ödüllendiriliyor. www.silverline.com.tr

MIELE SERVİS SERTİFİKASI

Miele markalı ürünlerin uzun yıllar güvenle kullanılabilmesi için firma yeni bir servis sunuyor. Miele Servis Sertifikası, en yüksek servis koruması ve iki yıllık standart garantinin bitiminden sonra üç ya da sekiz yıllık ek garanti ile kullanım konforu

sunuyor. Miele Türkiye, Miele Servis Sertifikası ile garanti süresi dahil toplam beş ya da 10 yıl boyunca tamir bedellerini karşılıyor. Miele Servis Sertifikası paketi, cihazın iki yıllık zorunlu garanti süresi içindeyken satın alınabiliyor ve cihaz satın alındıktan sonraki beş veya 10 yıl süresince geçerli oluyor. www.miele.com.tr

CREAVIT "EN TEMİZ SANAYİ TESİSİ" ÖDÜLÜNÜ ALDI

Creavit seramik sağlık gereçleri, Doxa ofis mobilyaları, Creavit banyo mobilyaları, klozet kapakları, gömme rezervuar ve Armica armatürlerini üreten Çanakcılar Şirketler Grubu'nun üretim tesislerindeki açık alanda bulunan botanik alan ve hayvanat

bahçesi "Doğa Fabrikası" konseptiyle dünyada bir ilk olma özelliğini taşıyor. Bu alanda "özel müzeler" statüsünde değerlendirilen Arkeoloji ve Etnografya Müzesi de yer alıyor. Zonguldak Gökçebey ve Devrek'teki fabrikalarında geri dönüşüm teknolojisi kullanan Çanakcılar Şirketler Grubu Çevre Haftası etkinlikleri kapsamında Zonguldak Valiliği tarafından "En Temiz Sanayi Tesisi" ödülüne layık görüldü. www.creavit.com.tr



uygulama - aydınlatma tasarımı - İstanbul tem/ağu 2012 - XXI 76

fotoğraflar: Ozan Arslan

Yönlendirilebilir Aydınlatma Kartal'da yer alan KVK Teknik Servis Genel Müdürlük Binası'nın Aydınlatma tasarımı Prolux tarafından yapıldı. Merve Aktaş

Proje uygulaması YK Mimarlık tarafından yapılan ve aydınlatma tasarımı Prolux'e ait olan Kartal’daki KVK Teknik Servis Genel Müdürlük Binası Mayıs ayında tamamlandı. Binanın mimari yapısı ve tavanlardaki alçıpan yüksekliğinin az olması sebebiyle çalışma alanlarında homojen ve doğru ışığı sağlamak için genel aydınlatma ve yönetici odalarında yüksekliği 7 cm olan 55 W T5 floresanlı PD 1040 Downlight ürünler kullanıldı. Yürüyüş alanlarında estetik yapısı nedeniyle çok tercih edilen ürün, 1x50 W MR16, PH 101 halojen spotlar uygulandı. Toplantı odasında da PH 101 tercih edilerek, dim edilebilir özelliği

sayesinde ortamda istenilen ışık düzeyine ulaşılması sağlandı. Aynı zamanda yine toplantı odasında, masa üzerinde 2x54 W T5 floresanlı PSX 6003 kodlu direkt ve endirekt ışık yayan sarkıt armatür tercih edildi. Genel müdür odasında ise, 180 cm'lik PF 154 profil sarkıt ürünü kullanılarak KVK çalışanlarına ve müşterilerine doğru aydınlatma ile uygun çalışma ortamı sağlanmış oldu. Projede kullanılan PH 101 kodlu ürün dekoratif olmasının yanı sıra, teknik açıdan montaj kolaylığı da sağlıyor. Önemli bir diğer özelliği ise yönlendirilebilir olması. proje adı: KVK Teknik Servis Genel Müdürlük Binası mimari tasarım: YK Mimarlık proje tarihi: 2012 proje yeri: Kartal, İstanbul aydınlatma tasarımı: Prolux/Y. Mimar Zeynep Meral


uygulama - aydınlatma tasarımı - İstanbul 77 XXI - tem/ağu 2012


BAUMIT

tem/ağu 2012 - XXI 78

REFERANS PROJE - İKLİMLENDİRME VE YALITIM

Baumit, 29 ülkede 38 üretim tesisi bulunan dış cephe ısı yalıtım sistemleri, kuru harçlar ve makineli hazır sıvalar sektörünün öncü ve köklü kuruluşlarından Avusturya merkezli Schmid Industrie Holding firması. Firmanın ürün gamında ısı yalıtım sistemleri, dış cephe kaplamaları ve boyaları, hazır sıvalar, şaplar, seramik yapıştırıcıları ve derz dolgular ile hazır beton ve örgü harçları bulunuyor. Baumit Isı Yalıtım Sistemleri hem renovasyon hem de yeni projelerde kullanılabiliyor.

ağaoğlu my towerland ataşehir

Baumit Dış Cephe Isı Yalıtım Sistemi iç ile dış ısı arasındaki farkı korumaya çalışıyor ve binanın nefes almasına imkan vererek sağlıklı ve konforlu yaşam alanları yaratıyor. Yakıt harcamalarını yaklaşık %50 oranında azaltıyor, yazın ise klimaların daha az çalışmasını sağlayarak elektrik harcamalarını düşürüyor. Yoğuşmanın neden olduğu küflenme, siyah leke ve mantar oluşumunu engelliyor, rutubet ve nemden kaynaklanan, hastalıklara yol açan sağlıksız koşulların oluşmasını önlüyor, binaları rutubet ve dış etkilerden koruyarak ömrünü uzatıyor. Tüm Baumit sistemleri ve sistem bileşenleri, ETAG 004 testinden geçmiş ve belgelendirilmiş olup birçok özelliğiyle yasal norm ve yönetmeliklerde şart koşulan teknik gereksinimlerin daha üzerinde performansa sahip sistemler sunuyor. www.baumit.com.tr • Ağaoğlu My City Bahçelievler, İstanbul • Ağaoğlu My Towerland Ataşehir, İstanbul • Ağaoğlu My Town Ispartakule, İstanbul • Avrupa Konutları Arena Park, İstanbul • Avrupa Konutları Atakent 2/Atakent 3, İstanbul • Avrupa Konutları TEM, İstanbul • Bahçeşehir Mesa Nurol Evleri, İstanbul • Eroğlu Halkalı Lounge, İstanbul • Grand Canyon, Bursa • Kiptaş Maltepe Konutları, İstanbul • Lavella Konutları (5,6,7,8,9) Şerifali, İstanbul • Paksa Metroport Göztepe, İstanbul • Sinpaş Kelebekia, İstanbul

eroğlu halkalı lounge

sinpaş kelebekıa

paksa metroport göztepe



BTM Türkiye'nin yüzde yüz yerli sermayeli ilk shingle üreticisi olan BTM, her geçen gün başarılı shingle uygulamalarına bir yenisini ekliyor. İstanbul Silivri'de Saral İnşaat tarafından yapılan Sunflower Evleri'nde BTM Shingle ürünleri tercih edildi. BTM Shingle ürün gamından Lamine Prestij serisinin tercih edildiği projede, ahşap yapıların dış cephe renkleriyle uyumlu olan ürünler kullanıldı. BTM Shingle Lamine Prestij, çift katlı yapısıyla kaplanmış olduğu çatıya gölgeli ve üç boyutlu bir görünüm kazandırdı.

tem/ağu 2012 - XXI 80

REFERANS PROJE - İKLİMLENDİRME VE YALITIM

Renkleri özenle seçilmiş, uzun ömürlü granüllerle kaplanmış Lamine Prestij Shingle yapılara ve çevreye uyum sağlıyor. Yapılara yük getirmediği ve kolay uygulandığı için ahşap yapılarda özellikle tercih edilen BTM Shingle’ın sekiz farklı modeli ve 14 farklı renk seçeneği mevcut. BTM Shingle hakkında detaylı bilginin yer aldığı www.btmshingle.com sayfasındaki "Kendi Çatını Kendin Yarat" uygulamasıyla istenilen modelde ve renkte shingle ile seçilen tipteki yapı kaplanabiliyor ve ürünün nasıl durduğu görülebiliyor. Ayrıca sitedeki "Shingle Çatı Hesaplayıcısı" programı sayesinde çatılar için gerekli tüm malzeme miktarı öğrenilebiliyor.

sunflower evleri

Sunflower Evleri'nin yüklenicisi olan Saral İnşaat, halen inşaatına devam ettiği Silivri'deki diğer projelerinde BTM Lamine Prestij serisi shingle ürünlerini kullanmaya devam ediyor. www.btmshingle.com

sunflower evleri

• Çayyolu Villa Uygulamaları, Ankara • Eryaman Konutları, Bursa • Florya Morkent Sitesi, İstanbul • İstanbul Palace Sinpaş Villa Uygulamaları, İstanbul • Meram Villa Uygulamaları, Konya • Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Denizli • Sapanca Country Evleri, İstanbul • Sarıyer Pera Konutları, İstanbul • Sığacık Teos Yat Limanı, İzmir • Urla İtokent Villa Uygulamaları, İzmir

sunflower evleri



KLİMAPLUS KlimaPlus Enerji ve Klima Teknolojileri Paz. San. ve Tic. A.Ş. ısıtma, soğutma ve havalandırma konularında hizmet vermek üzere 22 Aralık 2004 tarihinde kuruldu. Mitsubishi Electric Klima Sistemleri'nin Türkiye'deki tek yetkili distribütörü olan KlimaPlus, havadan suya ısı pompaları, Thermoscreens hava perdeleri, Mitsubishi Electric fotovoltaik sistemleri ve Jet Towel el kurutma cihazlarını da satışa sunarak ürün çeşitliliğini artırdı. Uzun yıllar sorunsuz ve yüksek performansta çalışan sistemleri garanti eden, alanında uzman bir firma olan KlimaPlus, mühendislik bakış açısını doğru ürünle birleştirerek etkili çözümler üretiyor.

tem/ağu 2012 - XXI 82

REFERANS PROJE - İKLİMLENDİRME VE YALITIM

www.klimaplus.com.tr sabiha gökçen havalimanı

• Adam & Eve Hotel, Antalya • Alba Resort Hotel, Antalya • Crystal De Luxe Hotel, Antalya • Holiday Inn, İstanbul • İstinye Park Evleri, İstanbul • Mardin Kent Müzesi, Mardin • Martı Myra Tekirova, Antalya • Premium Villaları, Azerbaycan • Sabiha Gökçen Havalimanı, İstanbul • Taksim Gezi Otel, İstanbul • Valide Sultan Konakları, İstanbul • Wyndham Kalamış Hotel, İstanbul • Yapı Kredi Akademi, İstanbul

yapı kredi akademi

valide sultan konakları

mardin kent müzesi

adam & eve hotel



KNAUF

tem/ağu 2012 - XXI 84

REFERANS PROJE - İKLİMLENDİRME VE YALITIM

Knauf 1932 yılından bu yana ürün, sistem ve çözümleriyle çağdaş tasarımların modern gereksinimlerini ve yapı profesyonellerinin beklentilerini tam olarak karşılıyor. Dünya çapında faaliyet gösteren bir firma olmanın avantajıyla dünyanın geldiği son noktayı Türk inşaat sektörüne aktaran Knauf, bugün Türkiye'de beş üretim tesisine sahip. Knauf, iç cephe kuru yapı sistemleri, dış cephe kuru yapı sistemleri, modüler tavan sistemleri, mantolama ve çimento bazlı sistemleri, sıva ve harç makine sistemleri olmak üzere beş farklı işlev altında toplanan 1200'den fazla ürün çeşidi ile konforlu, güvenilir ve sağlıklı yapılar için çözümler sunuyor. Kuru yapı sektöründe bir ilk olarak LEED'e uygunluk beyanı hazırlayan Knauf, ürün ve sistemlerinin kullanıldığı projelerin LEED sertifikasyonu kazanmasına katkıda bulunuyor. Kuru yapı sistemlerinin tanıtımına yönelik sektöründe bir ilke imza atacak olan firma, tüm yapı profesyonellerini 3-7 Ekim 2012 tarihleri arasında CNR Expo İstanbul Fuar Merkezi'nde düzenlenecek olan Knauf Arena'ya davet ediyor. Çevre ile uyumlu sanayileşmek, üretimde kalite güvencesi sağlamak ve standartları yükseltmek, kullanıcı ve tüketiciye iyi hizmet sunarak Türk inşaat sektörüne dünyanın ulaştığı son teknolojiyi kazandırmak amacında olan Knauf, dinamik ve donanımlı kadrosu, yatırımları, Ar-Ge çalışmaları ve kaliteli hizmet anlayışıyla sektör profesyonellerinin çözüm ortağı olarak konumlanıyor. www.knauf.com.tr



KORAMIC YAPI KİMYASALLARI Modern yapıların güvenlik ve sağlık standartlarına ulaşması amacıyla inşaat sektörünün gereksinimlerini karşılayan Cermix, su yalıtımı sağlayan ürünlerini pazara sundu. 1964 yılından bu yana Avrupa'da edindiği köklü tecrübesiyle inşaat sektörüne yenilikçi ürünler kazandıran Cermix, havuz, teras ve balkonlarda su kaçaklarına kesin çözüm getiriyor.

tem/ağu 2012 - XXI 86

REFERANS PROJE - İKLİMLENDİRME VE YALITIM

Cermix'in su yalıtımı ürünleriyle her türlü ıslak mekanda yaşanabilecek olası arızaların önüne geçilmiş oluyor. Seramik uygulamaları, mimari planlama ve inşaat süreçlerinde tedbir amaçlı olarak da kullanılan Cermix su yalıtım ürünleri, güvenli, sağlam ve kesin çözümler sunuyor.

cermıplus

Havuz, teras ve balkonlarda uygulanacak su yalıtımlarında Cermiplus esnek porselen karo yapıştırıcı her türlü yer, duvar, doğal taş ve mermere yapışıyor. Donmaya, suya, rutubete ve termal şoklara dayanıklı Cermiplus, yüksek esnekliğe de sahip. Cermijoint 2-10 HRC ıslak mekan özel derz dolgu malzemeleri de su yalıtımı için piyasaya sürülen yeni ürünlerden. Cermix'in inşaat sektörü profesyonellerine tavsiye ettiği bir başka su yalıtımı ürünü ise özel membran Cermix su sızdırmazlık örtüsü ve elastometrik pah bandı. Bu ürünler uygulandıkları mekanlarda suya ve ısıya karşı dayanıklılığı en üst düzeylere çekiyor.

cermıjoınt 2-10 hrc

Cermix su yalıtım ürünleri, farklı kombinasyonlarla bir arada kullanılabilme özelliğiyle farklı ihtiyaçlara cevap verebiliyor. Cermix su sızdırmazlık örtüsüne alternatif olarak kullanılabilecek çimento esaslı Cermiproof FF çift bileşenli su izolasyon ürünüyle suya ve neme maruz kalan hacimlerde güvenli ve sorunsuz mekanlar yaratılıyor. www.cermix.com.tr

cermıproof ff



RHEINZINK

tem/ağu 2012 - XXI 88

REFERANS PROJE - İKLİMLENDİRME VE YALITIM

RHEINZINK GmbH & Co. KG, 1966 yılında Ruhr bölgesinin Datteln şehrinde kuruldu ve merkezi halen bu şehirde bulunuyor. Avrupa’daki ilk üretici olan RHEINZINK, geleneksel hadddeleme sistemi yerine tamamen yeni ve inovatif teknolojiye sahip sürekli ve geniş bant döküm hattı sistemine geçti. Bugün beş kıtada ve yaklaşık 30 ülkede bulunan RHEINZINK, 2005 yılından beri Türkiye pazarında faaliyetlerini sürdürüyor. Titanyumlu çinkodan oluşan çatı ve cephe kaplama sistemleri, 500 parçanın üzerinde elemandan oluşan yağmur indirme sistemleri ve titanyumlu çinko ile gelişen solar enerji teknolojisini birleştirdiği solar sistemleriyle her türlü yapı formuna uygun çözümler sunuyor. %99,995 saflıkta çinko alaşımı olan ürün, en az 80-100 yıllık dayanıklılık süresine sahip. Bakım gerektirmeyen ve %100 geri dönüşümlü olan RHEINZINK titanyumlu çinko ürünlerinin tamamı sızdırmazlık garantisi sunuyor. Yanmaz ve paslanmaz yapısı, uzun ömürlü olması, bakım gerektirmemesi ve çevreye karşı duyarlı oluşu nedeniyle geleceğin malzemesi olarak nitelendiriliyor.

villa, almanya

villa, almanya

solarthermıe modülleri

villa, fransa

villa, avusturya

quıck step solarthermıe ile ısıtılan ilk konut, almanya

villa, almanya

Quick Step - SolarThermie, gizlenmiş güneş kolektörleriyle solar mimariye yeni standartlar getiriyor. Alt yüzeyinde kılcal tüpler bulunan ve sırsız RHEINZINK panelleri kullanılan bu sistemde çatı, güneşten ve çevreden aldığı ısıyı emip su ısıtma sistemlerine veya dahili sistemlere ileten solar modülleriyle tamamen veya kısmen kaplanıyor. RHEINZINK Solar PV Kenet Sistem ve Solar PV Kepli Geçme Sistem, geleneksel kenet tekniklerinin ekolojik solar enerji üretimiyle birleştirilmesi ile oluşan sistemler. Yüksek verimli ince film modüller, RHEINZINK panellerine tüm yüzey boyunca uygulanan, dayanıklı "yapışkan teknolojisi" ile bağlanıyor. Bu modüller, çatı ve cephe yüzeylerine ilave montaj elemanına gerek olmaksızın kalitesi kanıtlanmış RHEINZINK kenet teknikleri ile monte ediliyor. www.rheinzink.com.tr • Marbella Hotel, Muğla, 2010 • Sunrise Otel, Muğla, 2010 • Caddebostan Polat Evleri, İstanbul, 2008



30 yılı aşan tecrübesiyle pencere-kapı, sürme, giydirme cephe, güneş kırıcı sistemleri ile alüminyum kompozit panel ve Saray Cotta gibi mimari sistemleri geliştiren Saray Alüminyum, aynı zamanda sanayi ve mühendislik için yüksek kalitede alüminyum profil üretimi yapan lider yerli firmalardan biri. Saray Alüminyum, geliştirmekte olduğu mimari sistemler sayesinde yapılar için gerekli olan çözümleri hızlı ve ekonomik bir biçimde kullanıcılara sunuyor. Toplam 70.000 m2 kapalı alanda üretim yapan firma, Türkiye'nin en büyük 300 sanayi firması içerisinde yer alıyor. Sektörünün ihracat birincisi olarak 45 ülkeye mal tedarik ediyor. Saray Alüminyum, gelişmiş Ar-Ge departmanı ve sahip olduğu ileri teknolojiyle her türlü mimari yapıya çözüm sunmayı hedefliyor. Tasarladığı her ürünü mimari bir değer olarak gören firma, ürünlerinde ve sunduğu hizmette tam kalite anlayışıyla en iyisini sunmak için çalışıyor.

odtü platin blokları

www.saray.com • Autopia, İstanbul, 2011 • Ginza Corner, İstanbul, 2011 • Varyap Meridian, İstanbul, 2011 • Akasya, İstanbul, 2010-2011 • Innovia, İstanbul, 2010-2011 • Divan Hotel, İstanbul, 2010 • Firello Çorlu Evleri, Çorlu, 2010 • Ginza Lavinya, İstanbul, 2010 • Kuyumcukent, İstanbul, 2010 • Pelican Mall, İstanbul, 2010 • EPDK, Ankara, 2009 • Portakal Çiçeği, Ankara, 2009 • ASO, Ankara, 2008

portakal çiçeği

odtü platin blokları

tem/ağu 2012 - XXI 90

REFERANS PROJE - İKLİMLENDİRME VE YALITIM

SARAY ALÜMİNYUM

autopıa



TERMO TEKNİK

tem/ağu 2012 - XXI 92

REFERANS PROJE - İKLİMLENDİRME VE YALITIM

Önde gelen ısıtma sistemlerinden İngiltere merkezli ISG'nin Türkiye'deki iştiraki olarak faaliyet gösteren Termo Teknik, Çorlu'da 100.000 m2 üzerine kurulu modern tesislerde yıllık 4,5 milyon radyatör üretim kapasitesiyle Avrupa'nın en büyük panel radyatör üreticilerinden biri. İstanbul Maden ve Metaller İhracatçı Birlikleri’nden panel radyatör dalında altı yıl üst üste ihracat birincisi unvanını alan Termo Teknik, iç pazarda da son üç yılda pazar payını %130 artırırken, satış noktalarının sayısını da iki katına çıkardı. Firmanın standart olarak üretilen panel radyatör, dekoratif panel radyatör ve banyopan sınıfında markaları bulunuyor. Panel radyatörlerde Stelrad, Termolux ve Softline serisi yüksek kalite, ekonomi ve verimi bir araya getirirken özellikle Softline, Türkiye'de farklı görünümüyle dikkat çekiyor. Dekoratif panel radyatörlerde Termo Style ve Termo Design serisi, radyatörlere farklı bir estetik boyut getiriyor ve özellikle salon ve giriş kullanımlarında ve profesyonel mekanlarda tamamlayıcı öğeler haline geliyor. Banyopanlarda ise Termoline, Termoline Plus serileri uzun yıllar sorunsuz çalışmasıyla ön plana çıkıyor. Termo Teknik tarafından ithal edilen Logic, sınıfının en yüksek enerji verimliliğine ve en küçük boyutlarına sahip yoğuşmalı kombisi olarak biliniyor. Logic mutfakta, iki ayrı banyoda ve ısıtmada aynı anda yeterli sıcak su sağlayabilen, yüksek performanslı, tasarruflu, az yer kaplayan bir ürün. Logic 70 santimlik yüksekliğe karşılık 26 kW ısıl güç, 35 kW sıcak su kapasitesi ve %107,5 enerji verimliliği, hatayı sıfıra yakın bir düzeye indiren altı Sigma Yönetim Sistemi ve 11 farklı emniyet sistemine sahip.

grandslam

avlu 138

terraceferi

www.termoteknik.com • İnanlar Terraceferi, İstanbul, 2012 • Sur Yapı Exen İstanbul, İstanbul, 2012 • Akro Yapı Karma Evleri, İstanbul, 2011 • Dumankaya Gizli Bahçe, İstanbul, 2011 • Elitist Yapıtürk, İstanbul, 2011 • Eroğlu İnşaat Oksizen Konakları, İstanbul, 2010 • Extenza Bomonti, İstanbul, 2011 • Grandslam Properties, İstanbul, 2011 • İnanlar İnşaat Avlu 138, İstanbul, 2011 • Safir Residence, İstanbul, 2011 oksizen konakları



ULUSLARARASI GİRİŞİM GRUBU

tem/ağu 2012 - XXI 94

REFERANS PROJE - İKLİMLENDİRME VE YALITIM

Yenilikçi ürün ve hizmetleriyle özellikle açık ve yarı açık mekanların iklimlendirmesinde Uluslararası Girişim Grubu (Uggrubu) müşterilerini kaliteli, işlevsel ve yüksek standartlı üretim süreçlerine sahip ürünlerle buluşturmayı hedefliyor. Önceliğini mekanlarda doğru ısınma çözümlerini birlikte belirlemek için müşterilerinin ihtiyaçlarını dinleyerek anlamak ve uygun çözümü sunmak olarak belirleyen firma, birinci sınıf ısıtıcılardan oluşan geniş ürün yelpazesiyle farklı birçok seçenek sunuyor. Kızılötesi kısa dalga teknolojisi alanında öncü, uzmanlık ve deneyimiyle teknolojisini ileriye taşıyan, yenilikçi ürünleriyle akıllı çözümlere aracı olan markalara odaklanan Uggrubu, patentli, sertifikalı, enerji verimliliği sağlayan ve işletme giderlerini düşüren, çevreci ürünlere öncelik veriyor. Akıllı Isınma için Konforlu Açık ve Kapalı Mekanlar Yaratmak • Otel ve gastronomi sektörünün her türlü kapalı, yarı açık ve açık mekanları, • Konut ve rezidansların tüm kapalı, açık ve yarı açık alanları, • Bahçeler, teraslar ve kış bahçeleri, • Spor kompleksleri (yüzme havuzları ve golf alanları dahil), • Spa ve dinlenme alanları, • Ticari ve endüstriyel alanlar (garaj, hangar, üretim alanları, fabrikalar, depo vb), • Fuar alanları, • Cami, kilise, sinagog gibi dini mekanlar, • Her türlü davet ve etkinlik alanları (etkinlik bazında çözümler).

özel mülk, konstans gölü

özel mülk, münih

cafe vıggo, kopenhag

www.uggrubu.com.tr

artıst house grıll restaurant, münih


ADVERTORYAL

term2000 ıp67

smart tower

95 XXI - tem/ağu 2012

term tower hangıng

term2000 palmiye

term2000 multı

Kullanım Alanına Özel Isıtma Çözümleri UGGRUBU'NUN TÜRKİYE DİSTRİBÜTÖRLÜĞÜNÜ YAPTIĞI BURDA, HEATSTRIP VE MENSA MARKALARI BİRÇOK FARKLI MEKAN İÇİN ÇEVREYE DUYARLI VE EKONOMİK ISITMA ÇÖZÜMLERİ ÜRETİYOR.

uluslararası gİrİşİm grubu

adnan saygun cad. lale sok. no:5/1 ulus/istanbul t 0212 287 77 60-61 f 0212 287 77 62 www.uggrubu.com.tr info@uggrubu.com.tr

BURDA 1990 yılından bu yana yüksek kalitede hava koşullarına dayanıklı alüminyum malzemeyle üretilen Burda ısıtıcılar, uzun ömürlü ve su geçirmez modellere sahip. Geniş ürün yelpazesi ve yaygın kullanım alanı, 18 kW'a kadar güç spektrumu ve kızılötesi teknolojisiyle birçok ısıtma, soğutma ve aydınlatma kombinasyonu sunuyor. Burda ısıtıcılar, ışığı azaltılmış modellerinin yanı sıra tavan, duvar, tente/şemsiye altı uygulamalarına imkan verirken yerden ya da tavandan sarkan sistemler, dimmer, zamanlayıcı ve uzaktan kumandasıyla iklimlendirmede ayarlanabilirlik ile sıcaklık veya serin hava seçeneğine sahip. Burda ısıtıcılar otel, gastronomi sektörü ve konutlar, tüm iç ve dış mekanlar, bahçe, balkon, teras, kış bahçeleri, spor kompleksleri (yüzme havuzu, golf vb), garaj, hangar, üretim

alanları, fabrikalar, depo ve fuar alanları ile kilise ve cami gibi farklı mekanlarda kullanılabiliyor. HEATSTRIP Heatstrip Almanya'da özel olarak geliştirilmiş ve üretilmiş Red Dot Design ödüllü, yenilikçi bir radyan ısıtıcı. Heatstrip kış bahçesi gibi mekanların yanı sıra teras, kameriye gibi üzeri kapalı dış mekanların da ısıtılmasında kullanılan bir çözüm. Özel kızılötesi teknolojisi, rahatsız edici kırmızı ışığa ihtiyaç duymadan sıcak bir ortam yaratılmasını sağlıyor. Ön yüzey sıcaklığı en çok 380 °C iken arka yüzey sıcaklığı 90 °C'de kalıyor ve bu da çok düşük enerji kaybı anlamına geliyor. VDE standartlarına uygun ve hava şartlarına dayanıklı parçalar ile bağlantılı olarak, paslanmaya karşı

dirençli alüminyumdan oluşan yapısı sayesinde üzeri kapalı dış mekanlarda ve sahil bölgelerinde de kullanılabiliyor. Heatstrip'in sağlığa zararsız Enocean standardında radyo dalgası ile çalışan uzaktan kumandası kullanıcılarına çeşitli açılımlar sunuyor. MENSA Özellikle kafe ve restoranlar için dış mekan ısıtıcısı olarak tasarlanan Vireoo Profesyonel, saatte 0,4 kW enerji tüketerek geleneksel gaz ısıtıcılarla kıyaslandığında %80 oranında enerji tasarrufu sağlıyor. Ürünün en önemli özelliklerinden biri kızılötesi ışınlarının havayı değil çevresindekileri ısıtması. Masa bacağı olarak monte edilebilen ürün, gaz ısıtıcı için ayrılacak alanın farklı şekillerde değerlendirilmesine olanak veriyor.


temmuz / Ağustos Ajandası 6 Temmuz

6 Temmuz (son başvuru)

Londralaşma Yolunda İstanbul Konferansı

Londra Mimarlık Festivali kapsamında bir konuşma yapan

Service & Experience Design Burs Yarışması

Domus Academy 2012 Eylül dönemi "Service and Experience

Londra, İngiltere

www.lfa2012.org

Domus Akademi, İtalya

www.italyada.net/italyada-egitim/ service-experience-design-bursyarismasi.html

İstanbul Bilgi Üniversitesi, İstanbul

www.bilgi.edu.tr

Espoo, Finlandiya

www.docomomo-fi.com/ conference2012

Finlandiya

www.alvaraaltosymposium.fi

Cermodern, İstanbul

www.cermodern.org

İstanbul Modern, İstanbul

www.istanbulmodern.org/tr/etkinlikler

Emre Arolat, İstanbul'un hızlı gelişiminin kodlarını araştırıyor.

Design" master programı için Türkiye'den kişisel portfolyoları ile başvuru yapan öğrencilerden biri %50 burs almaya hak kazanıyor.

6 - 7 Temmuz

7 - 10 Ağustos

10 - 12 Agustos

... - 15 Temmuz

... - 18 Temmuz

Sanat ve Kültür Yönetimi Lisansüstü Öğrenci Konferansı

Konferans, lisansüstü öğrenimlerini sürdürmekte olan

12. Uluslararası Docomomo Konferansı

Bu yılki konferansın alt başlıkları çevre, kentsel mekan, açık

12. Uluslararası Alvar Aalto Sempozyumu

Sempozyum, günümüz mimarlığında teknoloji, çevre ve insan

Bilkent Üniversitesi Grafik Tasarım Bölümü Mezunlar Sergisi

Sergi yurt içinde ve yurt dışında profesyonel kariyerlerine

“Benim Şehrim” Fotoğraf Yarışması

Yarışma, İstanbul Modern ve Turkcell işbirliğiyle herkesi

öğrencilerin sanat ve kültür yönetimi araştırmalarını sunmaları için bir fırsat yaratmayı amaçlıyor.

planlama ve iç mekan tasarımı kavramlarından oluşuyor.

becerilerini konu alıyor.

devam etmekte olan Grafik Tasarım Bölümü mezunlarının grafik tasarım ve medya çalışmalarından oluşuyor.

yaşadığı şehrin manzaralarını ve anlarını fotoğraflayarak

ajanda

Instagram’da yayınlamaya davet ediyor.

16 - 22 Temmuz

TMMOB Şehir Plancıları Odası Planlama Öğrencileri 1. Yaz Kampı

Yaz kampında, panel, söyleşi, gezi ve sanat etkinlikleri yer alıyor.

Pamucak Sahili, Selçuk, İzmir

spo@spo.org.tr

24 Ağustos (son teslim)

Knauf 8. Proje Yarışması

“Ören Yeri Giriş Hizmet Binası” konu başlığı ile tüm mimarlık

İstanbul

projeyarismasi.knauf.com.tr

... - 26 Ağustos

Berlinde De Bruyckere: Yara

Arter, Beyoğlu, İstanbul

www.arter.org.tr

Helsinki, Finlandiya

easaturkiye.blogspot.com

The New Benaki Museum, Atina, Yunanistan

www.xatelier.com/workshop

Küratörlüğünü Selen Ansen'in üstlendiği “Yara” başlıklı sergide, De Bruyckere'nin 1990'lardan bu yana gerçekleştirdiği heykel ve desenlerin yanısıra, bu sergi için özel olarak ürettiği yeni işlere de yer veriliyor.

16 - 29 Temmuz tem/ağu 2012 - XXI 96

ve iç mimarlık öğrencilerine kapsıycak şekilde düzenleniyor.

EASA Helsinki: ”Wastelands”

Avrupa Mimarlık Öğrencileri buluşması bu yaz, artık kullanılmayan Suvilahti Enerji Üretim tesisinde "Wastelands" teması çerçevesinde gerçekleşiyor.

2 - 31 Temmuz

Atelier Athens Yaz Workshopları

Advanced Architectural Design akademik araştırmalarının bir parçası olan workshoplar, öğrenciler ile profesyonellerin bir araya geldiği sanat, mimarlık ve tasarımdaki güncel konuları tartışmayı hedefliyor.

www.archfilmfest.org 31 Ağustos (son başvuru)

31 Ağustos (son başvuru)

VI. İstanbul Uluslararası Mimarlık ve Kent Filmleri Festivali

Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi'nce “Mimarlık ve

Domus Akademi İç Mekan Tasarım Yarışması

Yarışma, "Benim Güzel Çamaşırhanem: Kişisel hizmetler için

Kent Şenliği” kapsamında düzenlenen festival başta mimarlar

TMMOB Mimarlar Odası Büyükkent Şubesi, İstanbul

olmak üzere bu alana ilgi duyan herkesin katılımını bekliyor.

bir alan tasarımı” konusuyla master programında üç öğrenciye burs vermek için düzenleniyor.

Domus Akademi, İtalya

www.veraedu.com




Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.