XXI Temmuz-Ağustos 2015

Page 1

XXI < MİMARLIK TASARIM MEKAN < SAYI 141 < TEMMUZ/AĞUSTOS 2015 < EMİNE ÖĞÜN & MEHMET ÖĞÜN MİMARLIK < HS MİMARLIK < INPARC < KORAY MALHAN < SAVAŞ + AKER + YÜNCÜ

Yİ R M İ B İ R M İ M A R L IK TASA R IM M E KA N SAY I 141 T E M M U Z /AĞ U STO S 2 0 15 11

Küçük Tektonikler

Emine Öğün & Mehmet Öğün Mimarlık tasarımı Amanruya

Protel

Oblivion

HS MİMARLIK

KORAY MALHAN

AYŞEN SAVAŞ + CAN AKER + ONUR YÜNCÜ

YAZILARIYLA

KORHAN GÜMÜŞ LEV ENT ŞENTÜRK

GUGGENHEIM HELSİNKİ YARIŞMASI

INPARC


k1111u1 GUARD EX® ALI N KAT KAT KAZANIN Knauf Mantolama

Knauf Guardex ®

Knauf Profil

Knauf Alc;:1pan®

Bina Ta~1y1c1 Striiktiirii

Guardex ® D1~Cephe Duvar Sistemi'ni olu~turmak ic;:inbina ta~1y1c1striiktiiriine Knauf Profilleri sabitlenir, bina ic;:cepheden Alc;:1pan®, d1~ cepheden Guardex ® ile kaplanir ve son olarak Knauf Mantolama Sistemi uygulanir.

Guardex ®, i:izel alc;:1c;:ekirdegine sahip, kuf olu~umunu engelleyen, suya dayanikl1, yal1t1ma katk1 saglayan, A 1 s1nifi yanmaz, uzun i:imiirlii d1~ cephe plakas1d1r.

~~ ~

Siz in~a edin. [GUARD]EX® korusun.

[GUARD]EX®


Yirmibir Mimarlık, Tasarım, Mekan Puna Yayın adına sahibi ve genel yayın yönetmeni yazı işleri müdürü (sorumlu) Hülya Ertaş hulya@xxi.com.tr

GELENEĞI VE YERELI HATIRLAMAK

editörler Güzin Öztok guzin@xxi.com.tr Arzu Türk arzu@xxi.com.tr Ezgi Tezcan ezgi@xxi.com.tr reklam sorumlusu Tuğba Demirci tugba@xxi.com.tr dijital reklam Buğra Çelik bugra@xxi.com.tr italya reklam işbirliği Sandra A. Arizabalo, Studio Chopinet okuyucu ilişkileri Duygu Erdem duygu@xxi.com.tr kapak tasarımı Emre Çıkınoğlu kapak fotoğrafı Amanruya, Muğla © Cemal Emden sayfa tasarım ve uygulama Doğukan Bilgin web tasarımı Turgay Tuğsuz basım yeri Ofset Yapımevi Yahya Kemal Mah, Şair Sok No: 4 Kağıthane, İstanbul yönetim yeri Puna Yayın Asmalımescit Mah., Oteller Sok. 6/4 Beyoğlu, İstanbul 34430 0212 227 1317 bilgi@xxi.com.tr genel dağıtım Dünya Süper Veb Ofset A.Ş. Yerel süreli yayın. Dergide yer alan yazı ve fotoğrafların tamamı ya da bir bölümü, Puna Yayıncılık’ın yazılı izni olmadan kullanılamaz. www.xxi.com.tr

Bu ay XXI’de yer verdiğimiz Amanruya, Bodrum’da Demir Evleri’nin karşı yamacına yerleşen bir otel. Turgut Cansever’e ait arazi üzerine bir otel işletici grupla ortaklaşa hayata geçirilmiş bir mimari deney olan, Cansever’in kızı Emine Öğün ile Mehmet Öğün’ün birlikte tasarlayıp uygulama aşamasını takip ettikleri yerleşke, bugün pratik edilen mimarlığa pek de benzemiyor. Benzemiyor çünkü tek amacın kar maksimizasyonu olmadığı bir iş; mimarların da işletmecinin de derdi iyi bir mekanın üretimini sağlamak, arsayı ve programı zorlamak değil. Mimarların önceliği Amanruya’nın konumlandığı alanda çevresiyle rahat bir ilişki kurmasını sağlamak. Bunun yolları ise daha önceki deneyimlerinden edindikleri birtakım vaziyet planı çözümlerinden geçtiği kadar şantiyede bizzat bulunarak yerinde kararlar almaktan da geçiyor.

Yerel malzemeler ve geleneksel teknikler kullanılarak inşa edilen yerleşim, “Osmanlı-Selçuklu” mimari tarzlarının havada uçuştuğu bu dönemde gerçek anlamda yerelin ne gelenekselin ne olduğunu tekrar hatırlatıyor. Bunu yaparken kiç de olmuyor çünkü hiçbir şey “şekil olsun diye” yapılmamış. Bir kemer varsa gerçekten çatı işlevini görüyor, taşıyıcı betondan yapıldıysa çıplak bırakılıyor ki kendini göstersin. Fil gözleri, baca tuğlalarının karşılıklı öpüştürülerek kullanıldığı duvarlar... Mimari öğeler öncelikli olarak yapısal çözümler sundukları için varlar. Bu da mimaride geleneğin ve yerelin ne olduğunu anlamak ve anlatmak için en güzel yollardan biri.

XXI


GÜNCEL

PROJE

8 KORHAN GÜMÜŞ / SORU İŞARETI

26 KÜÇÜK TEKTONIKLER

Cami Mimarisi Neoklasik Bir Temsiliyet İlişkisinden Nasıl Kurtulabilir?

Amanruya, konumlandığı yerdeki doğal öğelere göre yerleştirilmiş küçük tektoniklerden oluşuyor. Yerel malzemelerin kendi ruhlarına uygun kullanıldığı projeyi, mimarları Emine ve Mehmet Öğün ile konuştuk.

10 YAPI SEKTÖRÜ ILE MIMARLAR ARASINDA KÖPRÜ OLMAK

İlkay Öngün ve Aslı Sekmen’in kurduğu Mimarşiv, yapı sektörüyle mimarlar arasındaki iletişimde bir köprü görevi üstleniyor. Aslı Sekmen, bunun önemini ve potansiyellerini anlattı.

14 CEMAL EMDEN / FOTO-ALTI

Dört Rasyonalist Kemer

16 HELSINKI’NIN GUGGENHEIM ILE IMTIHANI GuggenheIm Helsinki için açılan uluslararası yarışma 1715 projenin teslim alınmasıyla gündeme oturmuştu. Geçtiğimiz günlerde kazanan projenin seçildiği süreci ve Helsinki’nin GuggenheIm ile imtihanını Ömer Kanıpak Yazdı.

TEM/AĞU 2015 - XXI 2

İÇİNDEKİLER

34 DIŞI TEK, IÇI ÇIFT

Protel’in Esentepe’deki yeni binası bir kesit oyunuyla birbirine merdivenlerle bağlanan iki parçadan meydana geliyor. ofisler için tanımlı alanlar sunan ve ortak kullanım alanları konusunda zengin olan yapıyı mimarı Hayriye sözen ile konuştuk.

40 TARIHI IZLERI MEKANLAŞTIRMAK 20 LEVENT ŞENTÜRK / DÖNME DOLAP

Meteora’da: Varlaam Manastırı’nın Kısa Tarihi

Ayşen Savaş, Can Aker ve Onur Yüncü’nün Ankara’da tasarladığı Erimtan Arkeoloji ve Sanat Müzesi, tarihi yapı izlerinin korunmasıyla kurgulanıyor. Sergi ve altyapıya dair tüm mekanlar, tarihi duvar izlerinin etrafında oluşturulmuş.



44 BÜTÜNSELLIK ARAYIŞLARI

62 DOĞAL IŞIK ETKISI

Ertunç Özcan Fabrikası'nın karşılama, sergi salonu ve yönetim katı tasarımında Inparc iç mimarlık ekibi, yapısal elemanların kullanımı ve renk tercihinde sade bir dille ortak bir uyuma yöneliyor.

Akasya AVM'de yer alan Beymen mağazası Tepta Aydınlatma'nın çözümleriyle aydınlatıldı.

64 ÇIN’DE NITELIĞE DOĞRU

50 KAMUSAL KONI Koray Malhan’ın tasarladığı Oblivion, ofisler için kamusal bir alanın nasıl olabileceğini, strüktürel bir çözümle mobilyanın bir arada ele alındığı bir sistemle araştırıyor.

İÇİNDEKİLER

Mart sonunda düzenlenen CIFF ofis mobilyası fuarı, Çin’in mobilya üretiminin yoğun olduğu Guangdong eyaletinin başkenti Guangzhou’da gerçekleşti.

TEM/AĞU 2015 - XXI 4

66 ZEMIN VE DUVAR REFERANS PROJE DOSYASI

SEKTÖR 54 SEKTÖR HABERLERI

84 AJANDA

Aspen Forbo Flooring Interface Kalebodur Klassis Knauf Petra Türk Ytong Unigen Yapı Malzemeleri





Cami Mimarisi Neoklasik Bir Temsiliyet İlişkisinden Nasıl Kurtulabilir? meşruiyet kazandıracak, süreci daha geniş bir çevreye açarak tanımlayacak adımlar atıyor. Böylece mesele yalnızca bir yapının, caminin tasarımı gibi anlaşılıyor ve arkasında konuşulması, müzakere edilmesi gereken birçok şeyin üstü örtülüyor. Bir kamu yapısının bir STK'ya veriliş biçimi, plan değişikliğinin ve yarışmanın düzenlenme yöntemi, seçici kurulun oluşturulma ve danışmanların seçimindeki tercihler farklı bir deneyimin yaşanmasının mümkün olmadığını gösteriyor. Böylece her iki taraf da bu meselenin müzakereye açılmasını engellemekte anlaşmış oluyorlar.

TEM/AĞU 2015 - XXI 8

SORU İŞARETİ

Büyükada Cami projesi uzun zamandır kamuoyunun gündeminde yer tutuyor. “Çarşı Camisi” (Havva Özen Camisi) olarak adlandırılan ve bir hayırsever tarafından bir apartmanın dönüştürülmesi ile oluşturulan caminin özellikle Büyükada’ya gelen ziyaretçiler nedeniyle ihtiyacı karşılamadığı açık. Bu nedenle sahildeki bir kamu yapısı cami yaptırma derneğine tahsis edilmiş durumda ve hali hazır yapısıyla ibadet için kullanılıyor. Bu ara çözümün aynı zamanda bu konuyu müzakere etmek için zaman tanıdığı düşünülebilir. Ancak durum öyle değil. Süreç müzakereye açık değil. Yer seçiminin oldu bittiye getirilmesi, kapalı kapılar ardında 1:5000 planlarda yapılan değişiklik ortada bir kutuplaşma olduğunu gösteriyor. Cami yapma girişimi tipik bir şekilde "kamusal alan kimin temsil sahnesi haline gelecek" meselesi hale geliyor. Doğal olarak böyle bir ortamda farklı bir deneyim yaşamak zor. Son olarak cami yaptırma derneğinin düzenlediği mimari tasarım yarışması geçtiğimiz ay sonuçlandı. Bunun üzerine Büyükada Camisi'nin yapılmasına karşı çıkan bir çevre de açıklama yaptı.1 (Bakınız: Adalar Savunması açıklaması) Karşı çıkanlar böyle bir ihtiyacın bulunmadığını, yeterli ibadet alanlarının bulunduğunu ifade ediyorlar. Ancak bu kapalı uçlu yaklaşımlar bir müzakere fırsatı sağlamadığı gibi herhangi bir şekilde konunun kamusal bir alana taşınmasını, pozitif bir deneyime yol açmasını da sağlamıyor.

KORHAN GÜMÜŞ

Karşı çıkanların bu zafiyetinin farkında olan cami yaptırma girişimi, daha deneyimli bir sivil bir hareket olarak, katılımcı bir yöntem kullanıyormuş gibi gözükerek, kendisine ve mimari tasarım konusuna

Oysa iki tarafın da kapalı ilişkiler içinde geliştirdikleri bu tipik yaklaşımlarını aşabilecek adımların atılması, bu meseleyi farklı bir deneyimin yaşanması için bir fırsata çevirebilirdi. Elbette ki özellikle Büyükada gibi bir zamanlar ağırlıklı olarak gayrimüslimlerin yaşadığı, sonradan onların yerini alan milli burjuvazinin hala kalıcı izlerinin olduğu bir yerde böyle bir projenin gerçekleştirilmesinin "siyasal" yansımalarının olmaması mümkün değil. Ayrıca seçimlerdeki tercihler, burada yaşayan azınlıklar, bu bölgede oluşan farklı yaşama tarzı, kutsal günlerdeki bazı yoğunlaşmalar birtakım çevrelerin, girişimlerin ilgisini çekiyor ve zaman zaman Büyükada kıyı bölgesi bu açıdan bir temsiliyet alanına dönüşebiliyor. Kimi zaman da karşı sahilden gözükecek bir caminin, tıpkı bir “bayrak dikmek” gibi bir sembolik işlevinin olduğundan söz ediliyor. Sonuçta ortaya asla müzakere edilmeyen, hassas bir durum çıkıyor. Oysa şehirlerin ortak alanları yalnızca bu tür temsiliyetlerin sahnesi olmadan, karşılıklı diyalog ve birlikte bulunacak çözümlerle yapılandırılabilir, gelişebilir. Bu tür kararların kamusal alanlarda sürekli karşıtlaşmak yerine, demokratik yöntemlerin denenmesi açısından elverişli durumlar, karşılıklı diyalog, birlikte çözüm geliştirme fırsatları yaratabileceği düşünülebilir. Çünkü doğrudan caminin yapımını hedef almak yerine, kıyının yönetimi ve planlanması açısından bakıldığı takdirde Büyükada’nın bu bölgesinin yalnızca piyasa odaklı bir model ile gelişmesi yerine farklı piyasa-dışı işlevler kazanması ve hem ada sakinlerine, hem de ziyaretçilere farklı imkanlar sunması hedeflenebilir. Çünkü bu alanda cami girişimi olmasa da ortada bir sorun olduğu söylenebilir. Kamu yönetimlerinin kıyıları doldurtması ve kiraya vermesi, meydan ve kamusal alanların büyük alanların tamamen piyasa girişimleri tarafından işgal edilmesi, giderek nitelik kaybeden doku, belki de önemli bir sorunun göstergeleri. O zaman ortak alanlara “cami-market-restoran” kombinasyonlu bir yapılanmanın yerine, kendisini


Ne kadar bu karşılaştığı sorunu göz ardı edip, yalnızca beklentileri karşılamaya çalışırsa, sanki o kadar görevini yapmamış olur. Hizmet verdiği, hitap ettiği insanlara haksızlık yapmış olur. Çünkü bütün kamusal alanlar için olduğu gibi, bir ibadet mekanını da bir iktidarın gücüyle, neo-klasik bir siyasal temsiliyet alanında tanımlamaya çalışmak problemlidir.

Şunu söylemek zannedersem yanlış olmaz: Tıpkı ibadet gibi mimarlık da ancak bu çabayla her türlü iktidarın ve hakikatin tahakkümünden kurtulur. Örneğin Gezi’ye eğer geçmişte olduğu gibi iktidar gücüyle bir cami inşa edilseydi, bu bir cami olmazdı. Yalnızca ibadeti neo-klasik bir temsil alanında yeniden icat eden, tanımlayan bir milli iktidarın kamusal alanı ele geçirme çabası olurdu. Oysa Gezi direnişi sırasında, kamusal alanı namaz kılmak, Regaip Kandili’nde dua okumak için özgürce kullanan Antikapitalist Müslümanlar’ın yaptığı, cami fikrine çok daha yakındı, çünkü iktidar gücüyle gerçekleştirilen bir tasarım değildi. Böylece Taksim “solcuların mekanı”, bir başka iktidarın temsil sahnesi olmaktan çıktı. Cami yapmak, yaptırmamak ya da mekanın hafızasını iktidar gücüyle yeniden düzenlemek üzerine inşa edilmiş olan bütün tahakküm biçimleri yapı-çözümüne uğradı, mekanın hafızası özgürleşti. Bu durumda sorulması gereken şu: İbadet yalnızca bir ritüeli mi yerine getirmektir, yoksa ibadetin temelindeki farkındalığı üreten bir zihinsel çaba mıdır? Sermaye toplumları ile birlikte iktidar ile topluluklar arasındaki ilişkinin dönüştüğünü var sayıyorsak, din kurumunun da bundan muaf olmadığını düşünebiliriz. Bu durumda işin içine bir entelektüel üretim girer ve mimarlık bu sorunu ya örtme ya da açığa çıkarma gibi birbirine tamamen

zıt iki ayrı pozisyona dönüşebilir. Bu yapılmadığı takdirde cami konusundaki mimari tartışmalar genellikle bina tasarımı ile başlar ve biter. Eğer arkasındaki problemler, su yüzüne çıkmayan sorunlar tartışılmaya başlanınca da o zaman konu “mimari” olmaktan çıkar, "siyaset" alanına girilir. Siyaset tartışılmaya başlanınca da ister istemez mimarlık biter. Oysa mimarlık, planlama, tasarım gibi faaliyetler mekanla, topluluklar arasındaki bu ilişkiyi kurarak, etkileşimi sağlayarak yenilikçi mekan deneyimlerini keşfetmek için düşünsel bir işlev kazanabilir. 1 Adalar Savunması'nın açıklaması: “Adalar'da yeni bir kent suçu işleniyor! Adalar’da Hukuk kaçak, Cami kaçak, Belediye Başkanı kaçak! İstanbul Büyükşehir Belediyesi bir kez daha şehircilik ve planlama ilkelerini göz ardı ederek hukuk kurallarını ve Adalar halkının görüşlerini, yaşam alışkanlıklarını ve kültürünü yok sayarak tepeden inme bir karara imza attı. İBB Belediye Meclisi geçtiğimiz günlerde Büyükada’da yeni bir camiye gerek olmadığı yönündeki itirazlarımızı, plan kararlarını ve Adalar halkının görüşlerini “müftülük talebi”ni gerekçe göstererek reddetti ve Büyükada’nın kıyı şeridinde yeni bir cami yapılması yönündeki kararını bir kez daha onayladı. Adalar Belediyesi yönetimi bir dernek tarafından cami projesi için açılan yarışmanın jürisine katılarak bu büyük kent suçuna ortak oldu.” diye başlayarak devam ediyor. Tam metni şu adresten okuyabilirsiniz: https://www.facebook.com/adalarsavunmasi/ posts/1606644452913542

9 XXI - TEM/AĞU 2015

Cami tasarlamak her zaman mimarların ilgisini çekmiştir. Neden? Çünkü böyle bir konu, cami tasarımı, mimarlığın yalnızca özel bir işleve sahip bir mekanın projesini çizmekten ibaret olmadığını göstermek için çok iyi bir fırsattır. Cami ne bir ihtiyacı karşılamak için tasarlanacak, ne de bir mimarın kendi fantezisine göre yorumlanmayı bekleyecek bir mimari konudur. Diğer taraftan tıpkı mimarlık mesleği gibi, dinsel ritüeller konusu da 19. yüzyılda sermaye toplumlarına geçişle birlikte yeniden icat edilmiş konulardır. Dolayısı bu neo-klasik karşılaşma bir mimarın karşısına bir ayna koyması ve ne yaptığını sorgulaması için aklının sınırlarını zorlayan bir durum yaratabilir.

Diğer taraftan böyle bir sorun yokmuş gibi davranmak, meseleye piyasacı ilişkilerde, AVM, rezidans projelerinde olduğu gibi tamamen bağımsız ve öznel bir iş gibi yaklaşmak da mümkün değildir. Güncel mimarlık her şeyden önce profesyonelliğin kamusal niteliğini oluşturma problematiğidir. Bu yüzden mimarlığın proje öncesine uzanması, kamusal niteliğinin sabitlenmemiş bir entelektüel işlevle, temsili kritik bir işlevle sürekli görünür kılması gerekir.

SORU İŞARETİ

yenileyebilecek, Adalar halkını ve ziyaretçileri basit kullanıcılar haline getirmeyecek işlevler kazandırılabilir. Böyle bir deneyimin yaşanması resmi ideolojiler hattında gerçekleşen karşıtlaşmanın ve piyasa bağımlısı tercihlerin ötesine geçebilir, Büyükada için yeni imkanlar yaratabilir. Örneğin böyle bir büyüklükteki caminin yer seçimi için daha uygun koşullar yaratılabilir, sahildeki bu girişimle ortaya çıkan kutuplaşmış bir paylaşma biçiminin yerini birçok şehirde gördüğümüz daha paylaşımcı, ortaklaştırıcı etkinlikler alabilir. Herhangi bir tercih belirtmekten öte, Büyükada için bir müzakere ve katılım ortamının oluşturulmasının herhangi bir tercih belirtmekten daha anlamlı olacağını düşünüyorum. Büyükada Camisi konusunun kıyı yönetimine katılımcı ve ilişkisel bir planlama yöntemiyle yaklaşmak için bir fırsat oluşturabileceğini düşünüyorum.


Yapı Sektörü ile Mimarlar Arasında Köprü Olmak

TEM/AĞU 2015 - XXI 10

GÜNCEL

İLKAY ÖNGÜN VE ASLI SEKMEN’IN KURDUĞU MIMARŞIV, YAPI SEKTÖRÜYLE MIMARLAR ARASINDAKI ILETIŞIMDE BIR KÖPRÜ GÖREVI ÜSTLENIYOR. ASLI SEKMEN, BUNUN ÖNEMINI VE POTANSIYELLERINI ANLATTI.

Hülyar Ertaş: Mimarşiv’i sektörde nasıl bir boşluk gördüğünüzü düşündüğünüz için kurdunuz? Aslı Sekmen: Mimarşiv, mimarı ve nitelikli malzemeciyi buluşturan özellikli bir kanal, bir iletişim platformu. Yılların deneyimi ve tecrübesi bu noktadaki boşluğu bize gösterdi diyebiliriz. İlkay Fransa’dan geliyor ve Fransız firmalarına danışmanlık verdiği bir şirketi vardı. Dokuz yıl boyunca pek çok mimari ürünle ilgili pazar araştırması ve bire bir mimari tanıtım yaptı. Benim de sekiz yıl, Avrupa menşeli farklı mimari ürünlerin distribütörlüğünü yaptığım bir firmam vardı. Her ikimiz için de yoğun olarak mimarlık firması ziyaretleriyle geçen yıllardı. Bu süreçte, malzeme tedarikçisi olarak ve doğrudan üretici firmalarla çalışarak; bir yandan bu tarafın

ihtiyaçlarını analiz edip mimar tarafının isteklerini gözlemleme şansımız oldu. Malzeme firmaları için mimarlara ulaşmanın gereklilik ve zorluklarını; mimarlar için de doğru malzemeye doğru zamanda ulaşmanın önemini fark ederek bu iki grubu buluşturan bir yapı kurma fikri Mimarşiv’in temelini oluşturdu. Sektör deneyimlerimiz bize hem alanımızda uzmanlık sağladı, hem de açık olan noktayı önümüze getirdi. Kurduğumuz yapı ile ürünlerin en yeni, en güncel katalog ve numuneleri doğru zamanda ve proje bazlı talep edilerek mimari ofislere giriyor. Mimar ürünün kategorisindeki danışmanlık ve uygulama firmalarına ulaşabiliyor. Biz işimizin odağına mimari malzemeyi koyduk ve sektörün tüm taraflarını (mimar-malzemeci-uygulamacı-

danışman) bir araya toparlayan Mimarşiv’i kurduk. he: Ağırlıklı olarak iletişim ağı üzerinden ilerleyen bir iş yapmaktasınız. Mimarlar ile yapı malzemesi firmaları arasındaki ilişkide nasıl bir rol üstleniyorsunuz? Bu ilişkinin gelişiminin genel olarak ne gibi faydaları olacağını düşünüyorsunuz? as: Mimarşiv, mimarlar ve yapı malzemesi firmaları için çalışan bir iletişim kanalı. Alanında uzman ve her iş ortağıyla bire bir çalışan bir ekibiz. Bu çalışma sistemimiz, yaptığımız işte fark yarattığımız nokta. Mimarlar bir yandan yeni ürünlerden, sistem çözümlerinden haberdar olmak istiyorlar. Bir yandan da yoğunlukları arasında o anda üzerinde çalıştıkları projeyle çok ilgisi olmayan ürünlere vakit

ayırmak istemiyorlar. Yapı malzemesi firmaları ise ürünlerini mimarlara sunmak, tanıtmak ve projelerinde kullandırmak istiyorlar. Burada bizim üstlendiğimiz kritik rol, malzeme firmalarını ürünlerinin, ürünü proje portföyü açısından kullanma potansiyeli olan mimari firmalara, doğru zamanda ulaştırmak şeklinde özetlenebilir. Bu ilişkinin gelişimi öncelikli olarak ilişkideki her tarafa zaman kazandırır. En müthiş malzemeyi, o anki projenizde potansiyeli yoksa dinlemek istemezsiniz ama aylar sonra, ihtiyacınız olduğunda doğru firmaya ulaşmak için günlerce araştırmanız gerekebilir. Mimarsiv.com’un ve bire bir hizmetlerimizin en büyük avantajı, mimar ve malzemeciyi doğru zamanda, katalog ve numune yığınları arasında kaybolmadan birbirleriyle buluşturması.



GÜNCEL TEM/AĞU 2015 - XXI 12

Bunun yanında dünyadaki malzeme sektörü güncelini takip etmek mesleki açıdan çok önemli. Mimarşiv bunu, Ticaret Odaları ortaklıkları ile bambaşka bir boyutta sunuyor. Mimarsiv.com üzerinden, pek çok Avrupa ülkesinden Türkiye’ye yeni giren ya da girmek isteyen malzemelerden haberdar olmak mümkün. he: Her şeyin dijitalleştiği bir dönemde siz yüz yüze iletişimi vurgulayan bir iş yapıyorsunuz. Bunun ne gibi avantajları var? as: Vakitten kazandırmak ve bilgiyi güncel tutmak için dijitalde olmamız gerekiyordu, olduk. Mimarsiv.com yaptığımız işin vitrini, dijital yüzü. Ancak, sadece dijitalde çok iyi olmak ve geniş kitlelere ulaşmak bizim nihai hedefimiz değildi. Bizim önemle

üzerinde durduğumuz, olmazsa olmazımız, bire bir ilişkiler oldu hep. 2015 başından beri her ay ofisimizde yaptığımız ve her seferinde 45-50 mimarı ağırladığımız, MimLoft Mimar Buluşmaları bu nedenle başladı ve keyifle devam ediyor. Konseptimiz dijital bir iş modelini insan ilişkileri ve samimi değerler üzerine yapılandırmak olarak tanımlanabilir. Bunun en büyük avantajı şu: Biz gerçek ilişkiler kuruyor, mimar ya da malzeme firmasını gerçekten dinliyor, anlıyor ve ihtiyaçlarına göre çözümler sunuyor veya üretiyoruz. Bire bir tanışmanın, paylaşmanın gücüne ve samimiyete inanıyoruz. Bu doğrultuda da kazancımızın ciddi bir kısmını mimari ziyaretler ve Mimarşiv davetlerine ayırıyoruz. Bu yatırımın, bilgi

paylaşımıyla ve insani ilişkilerle, keyifle çok daha büyük bir kazanca dönüştüğüne ve hem bize, hem de dokunduğumuz her iş ortağımıza kazandırdığına inanıyoruz. he: Şu anda yapıyor olduğunuz işin nasıl gelişeceğini ve mimarlık ortamına ne gibi yenilikler katabileceğini düşünüyorsunuz? as: Mimarşiv modelimiz Avrupa’nın sistemli ve net duruşuyla, Türkiye’nin samimi ve bire bir ilişki odaklı yapısını buluşturuyor. Bu noktada iş modelimizden, yaptığımız etkinliklere ve bağlantıda olduğumuz uluslararası kurumlara kadar çalıştığımız her alanda farklı olmaya ve yapılmayanı yapmaya çabalıyoruz. Bu yolda mimarlık ortamına, işe yarayan, keyifli ve sonuç odaklı çözümler ve fikirler sunmaya devam edeceğiz.



TEM/AĞU 2015 - XXI 14

FOTO-ALTI

Dört Rasyonalist Kemer

İki dünya savaşı arasında kendine has modernizmin doruklarında bir Moskova. “Modernizm mi, gelenek mi?” tartışması aşılmış, post-modernizme henüz varılmamış. Mesele modernizmin nasıl ifa edileceğine odaklanıyor. Konstrüktivist misin, rasyonalist mi? Nikolai Ladovsky bir rasyonalist. Moskova’da tasarladığı Krasniye Vorota metro istasyonu girişi, dört kemeriyle, yeni dört katlı metronun görkemini imliyor. fotoğraf: Cemal Emden yazı: Hülya Ertaş



Helsinki’nin Guggenheim ile İmtihanı

TEM/AĞU 2015 - XXI 16

GÜNCEL

GUGGENHEIM HELSINKI IÇIN AÇILAN ULUSLARARASI YARIŞMA 1715 PROJENIN TESLIM ALINMASIYLA GÜNDEME OTURMUŞTU. GEÇTIĞIMIZ GÜNLERDE KAZANAN PROJENIN SEÇILDIĞI SÜRECI VE HELSINKI’NIN GUGGENHEIM ILE IMTIHANINI ÖMER KANIPAK YAZDI.

imajlar: Moreau Kusunoki Architectes

Ömer Kanıpak Avrupa’nın en hızlı büyüyen kentinin belediyesi bundan altı yıl önce önemli bir karar aldı. Helsinki’yi dünya kültür turizminin önemli noktalarından birine dönüştürmek için yeni bir çağdaş sanatlar müzesine ihtiyaç olduğuna karar veren belediye, müzeyi kurmak üzere Guggenheim Vakfı’nı davet etti. Fizibilite çalışmaları için 1,15 milyon Euro alan Guggenheim Vakfı 2011 başlarında şehir meclisine bir plan sundu. Plana göre şehrin Güney Liman bölgesi olarak adlandırılan kısmında yılda yarım milyon ziyaretçi çekecek ama karşılığında yarısından çoğunu Helsinki Belediyesi’nin karşılayacağı yılda 14 milyon Euro’luk işletme masrafı olan bir müze öngörülüyordu. Sadece maddi külfetinden değil ama Guggenheim Vakfı’nın müzedeki

eserlerin seçiminde ve yönetiminde de fazlası ile yetkili olacağı düşünülerek bu plan 2012’nin Mayıs’ındaki belediye meclisi görüşmesinde yediye karşılık sekiz oyla reddedildi. Bir yıl sonra Guggenheim Vakfı revize edilmiş bir teklifle tekrar Helsinki’ye geldi. Yenilenen teklife göre daha özerk davranacak şekilde Guggenheim Helsinki Vakfı kurularak müze yönetiminde Helsinki Belediyesi de söz sahibi olacak ve ilk planda öngörülen yıllık masraflar %10 kadar düşürülerek tahmini ziyaretçi sayısı artırılacaktı. Ayrıca Guggenheim Vakfı’nın alacağı yıllık 23 milyon Euro’luk lisans ücretinin de şehir halkına yük getirmeyecek şekilde özel yatırımcılar tarafından üstlenilmesi planlandı. Bütün bunlara ek olarak yaklaşık 18 dönümlük müze arsasının körfezin karşı yakasında olacak şekilde yerinin

değiştirilmesine ve yeni müze binasının uluslararası bir mimarlık yarışması tarafından belirlenmesine karar verildi. Hepsinden önemlisi yarışmanın sonuçlarının bundan sonraki adımlar için kilit rolü olması idi, çünkü belediye meclisi hala ikna olmuş değildi ve seçilecek projeden sonra planı yürütmeye karar vermişti. Guggenheim Vakfı Bilbao’da davetli bir yarışma ile binanın projesini belirlemiş olsa da herkese açık uluslararası bir yarışma ile müze binasının projesini ilk kez Helsinki’de belirleyecekti. Ne Guggenheim Vakfı ne de Helsinki Belediyesi yarışmaya bu kadar ilgi olacağını tahmin etmemişti. İki aşamalı yarışmanın ilk aşamasına tüm dünyadan 1715 proje teslim edildi. Jürinin yorucu çalışmaları sonucunda farklı seviyedeki elemelerden sonra altı

proje finalist olarak ilan edildi ve anonimlikleri korunacak şekilde Helsinki’ye davet edilen ekiplerden, jürinin önerileri doğrultusunda projelerinin revize edilmesi istendi. Dört ay sonra geliştirilen projeler teslim edildi ve jüri tekrar toplanarak altı finalist projeyi değerlendirdi. 23 Haziran’da ise kazanan projenin Paris’te çalışan Hiroko Kusunoki ve Nicolas Moreau tarafından 2012 yılında kurulmuş Moreau Kusunoki Architectes’e ait olduğunu basına ilan etti. Ortaklardan birinin Japon olması ve her ikisinin de önceleri Sanaa, Kengo Kuma ve Shigeru Ban gibi ünlü Japon mimarlarla çalışması nedeni ile kazanan projede geleneksel ve çağdaş Japon mimarisinin izlerini okumak mümkün. Helsinki’nin liman bölgesindeki yapılar bitişik nizam


GÜNCEL 17 XXI - TEM/AĞU 2015

dikdörtgen bloklarda ızgara plan düzeninde inşa edilmiş durumda. Yeni müzedeki vaziyet planında da bu ızgara planın devamlılığını okumak mümkün. Bir yaya köprüsü ile arkasındaki parkla bağlantı kuran yeni müze kompleksi, sirkülasyon ve servis mekanları ile ilişkilendirilmiş ama aslında birbirinden bağımsız davranabilen dikdörtgen kütleler olarak düşünülmüş. Her bir kütle kendi başına davranabilen bir pavyon gibi ya bir galeriyi ya da bir servis işlevini içeriyor. Konvansiyonel müzelerdeki baştan belirlenmiş bir gezi rotasının aksine bu yapıda oldukça esnek ve değişken bir kurgu oluşturmak mümkün. Kütleler girişten itibaren geriye gittikçe yükseklikleri artıyor en sonunda deniz fenerini anımsatan bir kule ile sonlanıyor. Bu kulenin alt katında 20 metre yüksekliğinde büyük sanat ürünlerine

ev sahipliği yapabilecek bir galeri konumlandırılmış. Üst katlarında ise ofisler ve en üst katta ise şehre ve limana hakim bir restoran düşünülmüş. Girişten itibaren yükselen kütlelerin çatılarının formu da vahşi İskandinav denizinin dalgaları ile görsel bir ilişki kuruyor. Kütlelerin arasında kimi zaman içeride kimi zaman ise dışarıda dolaşmak ve vakit geçirmek mümkün. Moreau Kusunoki Architectes müzenin sadece sanat eserlerine ev sahipliği yapması yerine Helsinkililerin vakit geçireceği şeffaf ve kamusal bir mekan olması amacı ile tasarlandığını belirtiyor. Helsinki vatandaşlarının biraz da eleştirel bir şekilde sorguladığı siyah kütlelerin nedeni ise yakılarak hava koşullarına dayanıklı hale getirilmiş ahşap shingle kaplamalar. Her ne kadar mimarlar geleneksel Fin

mimarisinden esinlenerek bu malzemeye karar verdiklerini iddia etseler de pek çok yerel mimar daha çok geleneksel Japon mimarisinde kullanılan yakılmış ahşap kullanımının Fin mimarisinde bulunmadığını belirtiyor. Yılın büyük bölümünde beyaz karlarla kaplı Helsinki’de bu siyah kütleler dikkat çekecek olsa da pek çok Helsinkili kütlelerin beyaz olmasından yana. Finale kalan diğer rakipleri gibi Moreau Kusunoki Architectes’in projesi kuvvetli bir tektonik forma sahip, mütevazilikle anıtsallığı ustaca birleştiren bir öneri. İnşa edilebilirse akılda kalıcı ikonik formu ile Helsinki’nin görsel kimliğinde önemli bir yeri olacağı kesin. Böyle bakıldığında Guggenheim’in arzuladığı “satılabilir imaj” da yaratılmış olacaktır.

Lakin bu yarışmanın sonuçlanması Guggenheim Helsinki için bir son değil, uzun sürecek bir tartışma ve ikna sürecinin başlangıcı. Kent meclisi henüz müzenin bu alanda inşa edilmesi için onay vermiş değil. Anketler ekonomik sıkıntı nedeniyle sosyal harcamalarda kesintiler öngörülen bir dönemde, Finlilerin neredeyse %75’inin bu müzeye itiraz ettiklerini gösteriyor. Son karar verici olan belediye meclisindeki altı partinin üyelerinin de neredeyse yarısı şimdiden karşı oy kullanacaklarını belirtti. Buna rağmen tartışmalar artık daha görünür hale gelmiş bir nesneye odaklanacağı için yarışmanın bu sürece yarardan çok zarar getirmesi de olası. Sonuçlar açıklanmadan önce müzenin varlığına itiraz eden bazı Helsinkililer şimdiden binanın rengini tartışmaya başlamış durumda.


GÜNCEL TEM/AĞU 2015 - XXI 18

Helsinki, Bilbao ve Abu Dhabi’nin aksine kültür ve sanat alanında dikkate değer bir altyapısı olan bir şehir. Londra, Paris, Viyana, Amsterdam gibi kraliyet koleksiyonlarından doğan bir birikimi olmasa da Helsinki’de Ateneum, Kiasma, HAM (Helsinki Art Museum) gibi çok büyük koleksiyonlara sahip müzeler var. Artek, Marimekko, Ittaala, Arabia gibi önemli markalar yaratmış; dünya tasarım başkenti seçilmiş, her sene önemli bir tasarım haftası düzenleyen; çok iyi çalışan bir mimarlık müzesine sahip Helsinki, sadece sanat müzeleri ile değil, mimarlık ve tasarım müzeleri ile de ciddi bir birikime sahip. Bütün bu birikim göz önüne alındığında ciddi sanat çevrelerinde meşruiyeti sorgulanan, bir anlamda çağdaş sanatın Starbucks’u konumundaki Guggenheim’ın Helsinki’ye layık olup olmadığı sorgulanıyor.

Finlandiya’nın Türkiye elçiliğinin davetlisi olarak ödül töreninde bulunduğum Helsinki’de geçirdiğimiz üç gün boyunca farklı kültür sanat aktörlerinin yöneticileri ile konuşma fırsatı buldum. Bu konuda sadece sıradan Helsinki vatandaşları değil, işin içinde olan uzman kişilerin de kafaları karışık ve görüşler ayrışmakta. Kimileri Guggenheim gibi bir markanın Helsinki sanat ortamını daha da zenginleştireceğine inanırken kimileri de harcanacak onca paranın mevcut kurumlara aktarılması ile Guggenheim kadar kuvvetli bir Fin markası yaratılabileceğini düşünüyor. Tüm bunların yanında, geleneksel Fin demokrasisi, şeffaflığı ve tartışarak çözüme ulaşma geleneği star mimarlarla şov yapmaya alışmış Guggenheim Vakfı’nı uluslararası

açık bir yarışmaya ikna ederek önemli değişimi başlatmış olabilir. Helsinki mi Guggenheim’den yararlanmakta, yoksa Guggenheim mı Helsinki’den? Bu, şimdilik belirsiz. Ama sadece her yıl alacağı lisans bedeli ile bile Guggenheim Vakfı finansal açıdan kazanması garantili taraf olacak gibi duruyor. Her ne kadar bu yarışma sonunda gerek kazanan gerekse diğer beş proje mimarlık kültürüne önemli katkıda bulunan fikirler barındırsa da, konuştuğum bazı Finliler gibi alçakgönüllü bir halkın salt daha çok turist gelmesi uğruna bu büyüklükte bir projeye ihtiyacı olmadığını düşünenlerdenim sanırım. “Büyük” mimarlık eserleri büyük çöküşlerin göstergeleri oluyor genelde. Kuzeyin bu mütevazi şehri için aksini ummak isterim.



Meteora’da: Varlaam Manastırı’nın Kısa Tarihi

fotoğraflar: Levent Şentürk

TEM/AĞU 2015 - XXI 20

DÖNME DOLAP

Dağcılar “zirve yapar”; bir zirveden diğerine yönelirler. Ama hiçbiri tırmandığı zirvelerden birine yerleşmeyi aklından geçirmez. Meteora’daki “kolon-dağlar”ın zirvelerine bin yıl önce tırmanan ilk münzeviler bunun tersini yaptı: “Münzevihanelerde”, hermitajlarda, oyuk ve mağaralarda yıllarca yaşadılar, dünyadan el etek çektiler. İlk sofuların Teselya’nın kuzeybatısındaki1 Meteora’ya 11. yüzyılda yerleştikleri söylenir. Bununla birlikte, taşı oyup nişlerinde mesken tutmanın buradaki geçmişi, Hristiyanlık’tan çok daha öncesine dayanıyor olsa gerek. Coğrafyanın kuşkusuz büyük bir çekim gücü var; inziva için neden Meteora’nın seçildiğini kestirmek zor değil. Yine de, çıplak bir kayaya nasıl yerleşilir ki? Havayı ve yerçekimini saymazsak, en temel hayati koşulların bile mevcut olmadığı bir topoğrafya söz konusu. Gerçi, hava akımlarının şiddetini ve yerçekiminin ölümcül düşüşler için pusudaki bekleyişini düşününce, hali hazırdaki iki koşulun da pek dost canlısı olduğu söylenemez.

LEVENT ŞENTÜRK

Kayalarda yaşamak için satıhlar oluşturmak, sonra bunları hacimselleştirip yalıtmak gerek. Hermitajlar, mevcut bir oyuğun kullanılması, yenilerinin açılması, oyukların birbirine tünellerle bağlanması, mevcut bir oyuğun önüne ahşap konsollar eklenerek alan yaratılmasıyla oluşmuş. Daha kapsamlı mimari müdahaleler, doğal bir yarığa dolgu yoluyla istinat duvarlarının eklenmesi, nişin önüne taş duvar örülmesi; giderek, kayanın yüzeylerine ya da zirvesine bir yapının ya da yapılar grubunun inşa edilmesi biçiminde gelişmiş. Hermitajlarla şapelleri ve kiliseleri aynı kefeye

koyamayız; sadece ölçek bakımından değil, paradigma bakımından da. (Bu noktaya döneceğim.) Dünyadan el etek çekmek için bu “sütun-kayalara” sığınıldığı söylense de, bu gerekçenin ele gelir hiçbir izahı yok. Hayatı idame ettirmek için dört temel “malzeme” ya da koşul gerek ki bunlardan hiçbiri Meteora’nın taş dikitlerinde mevcut değil: Nasıl su temin edilecek? Nasıl zemin teşkil edilecek? Nasıl ısınılacak? Ve son olarak, topraktan gelen her şey nasıl var edilecek? Bilindiği gibi, gündelik bedensel rutinin asgari koşullarını temin edebilmek için kararlı bir iklimsel ortama eşlik eden bir hareket alanıyla birlikte, besin hazırlığı, tüketimi, saklanması ve sindirimin sonuçları için karmaşık bir mekansal program düzenine ihtiyaç var. Bedenin idamesi için temizliğe dair mekansal gereksinimleri elbette buna dahil etmek gerek. Dünyadan el etek çekmek, ağır bedelleri de beraberinde getirmiş olsa gerek. Münzeviliğe ayrılacak kısa ve huzurlu bir süreye karşılık, münzevi mevziin tahkimatına vakfedilecek devasa bir zaman dilimi. İnzivaya çekilmek, kendini toplumsal koşullardan yalıtmak, o toplumsal koşulları yeniden yaratmaktan ve kişiselleştirmekten geçiyor. Açmaz şu ki, Meteora’da inzivaya çekilebilmek için, sıradan birinin dünya işlerine ayırdığı zamanın çok daha fazlasını, dünyevi ihtiyaçlar için disiplinle ayırmak gerekli. Suyla başlayalım; bir grup erkek bir kaya sütununda yaşamaya karar verdiğinde, bu grubun içme ve kullanma suyunu yerden 140 ila 350 metre yukarıya ulaştırmak için tek yol, suyu iple yukarı çekmek. Hantal “vrizoni”lerle, insan gücüyle tüm ihtiyaçlarını yüzyıllar boyunca yukarıya ulaştırmışlar.


karşı sayfada solda: Kalambaka'dan Meteora sağda: Aziz Nikolaus Manastırı bu sayfada solda: Kalambaka'dan Meteora altta: Büyük Meteoron Manastırı en altta: Rousanou Manastırı arka sayfada Varlaam Manastırı

DÖNME DOLAP 21 XXI - TEM/AĞU 2015

Uç koşul, saf hedef, imkansız adres ya da pür metafizik gibi olguların, toplumsallıktan arî olduğunu düşünmek saflık olur. Dini hiyerarşide en altta kalan hizmetkarlar ve tümüyle eril bir dinî egemenliğin hükmü olmasaydı, gizemli manastır imgesi yaratılabilir miydi? Ülküsel girişimin koşullarından biri de din için ayrılmış sermayedir. Meteora’nın manastırları, din adamlarının ayrıcalıklı statüsünü iyice göklere çıkartıp erişilmez kılmakta büyük role sahipti. Yukarıya tüm ihtiyaçlar alınabilirdi; hareket ve gezinti hariç. Bu nedenle, herkesin aralıklarla inip, yeniden çıkması kaçınılmazdı. İp asansörü vrizoni, bu nedenle diğerlerini bedensel yöntemlerle taşımak için dev bir enerji kaybıyla işletilmeye devam etmiştir. İnzivayla mimari görkem kadar birbiriyle çelişen iki şey olamaz. Münzevi, dünyanın, dünyasının içinde kaybolur, dünyayla birleşir; dünyaya karışarak kendini unutmaya yaklaşır. Ama bir mabedin görkemi, insanların bakışıyla tanrının bakışını aynı yere çekmek için yapılmıştır adeta. Agoritsas, 14. yüzyılın ilk yarısında, Athos Dağı'ndaki manastırlarda rahiplik yapan din adamlarının Meteora’ya gelişinin önemli bir eşik olduğunun altını çizer. Agoritsas, sonraki süreçte, 1366’da bir “protos”un, Meteora’daki tüm manastırlar arasında ilk defa “hegumen” unvanını kazandığını da aktarır. Bu yönetsel unvan, erken Hristiyanlıktan beri hüküm süren bireysel münzevilikten kurumsal münzeviliğe geçişte tarihsel bir eşiği temsil etmekte. Osmanlı’nın Athos saldırılarından kaçarak kurtulanlar arasında, Gregorius ve tilmizi St. Athanasius bunların en tanınmışlarıdır.

Kökeni Mısır’daki erken Arami Hıristiyanlığına dayandırılan “eremit” manastır tarzı, bireyin asgari gereksinimi çerçevesinde minimal bir mekansallığa dayanırken, “senobit” tipi manastır, geç Ortaçağ İtalya’sına ve kışla tipi sosyal hiyerarşiye dayandırılır. Athanasius, Meteora’nın en gelişkin manastırı haline gelen Büyük Meteoron’un kurucusudur. Tekil (“eremit”) münzeviliğin yerine sosyal manastırcılığın (“senobit”) geçişinin

habercisidir bu. Meteora’da, Athos’taki “eremit” kültürü devam ettirilmek yerine organize “senobit” kültürü hayata geçirilir. Eski tip bireysel riyazet biçimi üzerinde beşeri kapanmanın egemenlik kurmasının mekansal tezahürü, kaya sütunları üzerinde yükselen simgesel manastırlardır. Athos rahiplerinden önce, İoannina kenti Meteora’nın dinsel merkezidir. Agoritsas, İoannina’ya “rahip kenti” dendiğini aktarır; Meteora ve İoannina


TEM/AĞU 2015 - XXI 22

DÖNME DOLAP

arasında dini kurumlaşma bağlamında öteden beri bir dayanışma vardır. Varlaam’a gelince: Kayaya adını veren, on dördüncü yüzyılda buraya yerleşen Varlaam’dır. İlk ktitor’lar,2 İoannina’lı bir Bizans ailesinden gelen iki erkek kardeş, Nektarios ve Theophanis’tir. Agoritsas, 1540’larda yazdıkları otobiyografilerinden yola çıkarak şunları aktarır: Nektarios ve Theophanis, İoannina’daki Ali Paşa adasında on yıl yaşamış ve manastır kurma yetkisi kazanmıştır. Yeniden İoannina’daki hücrelerine dönmüşler, ama 1510’da buradan Osmanlı tarafından sürgün edilerek Meteora’ya yerleşmişlerdir. Kızkardeşleri Athanasia, Eugenia ve Magdalene de rahibe olur. Meteora’da, Prodromos kayasına yerleşip burada yedi yıl yaşarlar. Sonra da Varlaam kayasına yerleşirler. Benedictus ve Pachomius tilmizleridir; beraber Varlaam’daki Üç Papazlar Kilisesi’ni restore ederler. Bu yapı, manastırın ilk Katholikon’u olur.3 İkili, kiliseden sonra hücreleri, kuleyi ve merdiveni de inşa eder; Osmanlı’nın engellemelerini aşarlar. Zamanla Varlaam’da otuz kişilik bir nüfus oluşur. Azizler Kilisesi’ni, büyüme nedeniyle ikinci kilise olarak ilkinin Batısına inşa ederler. Kurucu kardeşlerden Theophanis, 1545’te İstanbul’a giderek Ekümenik Patrik Birinci Jeremiah’dan bir onay mektubu alır. Bu mektup, ikilinin “typika” kitabına verilen onaydır. Manastırın tüm gündelik hayat yasalarının yazılı olduğu bu kodeksin onanması, Varlaam Manastırı’nın kurumsal meşruiyetindeki önemli bir adımdır. Patriklik, kuralların değiştirilemez, dokunulamaz ve bölünemez olduğunu onaylamakla kalmayıp, Stagoi Piskoposunu ve Büyük Meteoron hegumen’ini biat etmeye davet eder. Kurucular Theophanis ve Nektarios, 1544 ve 1550’de ölür. Ama manastır 17. yüzyıla kadar büyümeye ve zenginleşmeye devam eder; bu süreçte bir elyazması ve kuyumculuk işliği faaliyete geçerek, Teselya’dan Makedonya’ya ve Agrafa’ya nam salar. Kurucularının ölümüne kadar manastır epeyce gayrimenkul sahibi olur. Bu süreçte, Osmanlı egemenliğinde bile yirmi manastır ortaya çıkar. Agoritsas, İkinci Selim döneminde manastırın mallarına el konduğunu ve manastırın bu malları yeniden satın almaya zorlandığını kaydeder. Diğer manastırlar da

bu dönemde büyük maddi kayba uğrar. Osmanlı’nın ekonomik baskıları on yedinci yüzyıl boyunca sürer. O kadar ki, 1650’lerde Meteora’nın tüm manastırlarının piskoposları Moldova prensine bir mektup yazarak yardım ve himaye talep eder. Bütün bu olumsuz ortama karşın, Varlaam manastırındaki restorasyon ve inşa işleri bu tarihe kadar sürmüştür. Bakımevi ve yemekhane inşa edilir; Üç Kutsal Papaz Kilisesi restore edilir ve duvar resimleri yapılır. 18. yüzyıl ortasından itibaren zor bir dönem başlar: 1770’lerdeki Arnavut isyanı, 1821’deki Yunan Devrimi ve Osmanlı’nın gerilemesinin yarattığı genel kriz ortamı manastırların güç kaybının başlıca tarihsel uğraklarıdır. Varlaam, 1700’lerden 1850’lere kadar din adamları için bir sürgün yeri olur. Varlaam, on dokuzuncu yüzyılda tüm vergilere ve borçlara rağmen bir şekilde ayakta kalır ama 1900’lerin başlarında tüm malvarlığını kaybeder. 1940’lardan sonra savaşın yaraları sarılmaya başlanır. 1961’de manastırın din adamları ekibi yeniden oluşturulur ve kapsamlı bir onarım başlar. Meteora’da

onarılan ve korunan diğer yapılar: Doupiani şapeli, Kofinia’daki Meryem kilisesi, Hypapante Manastırı, Aziz Nikolas Badova Hermitajı ve Aziz Antoni Hermitajı’dır. Kayaların dindarlıkla bitiştirilip, insan/doğa ilişkisinin aşkınlaştırılması, mitoloji kaynağı haline getirilmesi, zihinsel bir tuzak gerçekte. Kayalar oradaydı, insanlar da; bu durumda, mevcut yapısıyla birçok oyuk ve doğal tırmanış rotası içeren Meteora’nın kayalarına gündelik, sıradan nedenlerle tırmanmanın binlerce yıllık pratiklerinin arkeolojisine girişmek gerek. Kaynakça Dimitrios K. Agoritsas (der.) 2013. Meteora The Holy Monasteries as a Place of Pilgrimage. Holy Monastery of Varlaam, Kalampaka: Yunanistan. 1 Yunanistan 2 Manastırın kurulması için sermaye sağlayan kurucu ve bağışçılara “ktitor” deniyordu. 3 Katholikon, Ortodoks kiliselerinin büyük kilisesidir ve katedralden farklıdır. Bir manastırda birden fazla Katholikon bulunabilir.



ADVERTORYAL TEM/AĞU 2015 - XXI 24

Camdan Yansıyan Konuşmalar TÜRKİYE'NİN LİDER DÜZCAM ÜRETİCİSİ TRAKYA CAM TARAFINDAN DÜZENLENEN “CAMDAN YANSIMALAR 03 / TASARIMIN ŞEFFAF YÜZÜ” ETKİNLİĞİ 21 MAYIS'TA YAPI ENDÜSTRİ MERKEZİ'NDE GERÇEKLEŞTİ. 2014 YILI RED DOT DESIGN ÖDÜLÜ'NE LAYIK GÖRÜLEN İÇ MİMARLIK OFİSİ AUTOBAN'IN KURUCULARINDAN SEYHAN ÖZDEMİR, İÇ MİMARLIK OFİSİ ARTFUL'UN KURUCU ORTAĞI ECE YALIM VE İTALYA'NIN DÜNYACA ÜNLÜ TASARIMCILARINDAN ENNIO AROSIO KONUŞMACI OLARAK KATILDILAR. Etkinliğin açılış konuşmasını yapan Trakya Cam Pazarlama Grup Müdürü Ebru Şapoğlu “Sektör olarak mimari ve tasarım üzerinde çok duruyoruz. Elbette ikisi de çok yönlü derin kavramlar. Mimari için insanın ihtiyaçlarına yönelik olan mekanı estetik açıdan inşa etme sanatı deniyor. Tasarım için değişen yaşam biçimlerinin ihtiyaçlarımızı artırması ve bu ihtiyaçları daha estetik ürünlerle karşılanması olarak vurgulanıyor. Sürekli gördüğüm tanımların odak noktası iki disiplin için de insan ve insan ihtiyaçları. İnsan ihtiyaçlarını karşılarken tasarımcılar çok yönlü düşünce sistemiyle çok farklı malzemeler seçiyor. Görüyoruz ki bir yerden sonra malzeme tasarımla yaşar hale geliyor. Biz tasarımcılara teşekkürü borç biliyoruz çünkü cam, yapı malzemeleri içinde çok önemli bir yere sahip ve tasarımcılar cama hayat veriyor.” şeklinde konuştu.

“CAM, NÖTR HALIYLE ELIMIZDE ŞEKILLENMEYE ÇOK MÜSAIT”

Etkinlikte kendi işlerinden yola çıkarak cam ile ilişkilerini ve bir malzeme olarak cama nasıl yaklaştıklarını anlatan bir sunum yapan Autoban kurucularından Seyhan Özdemir, çokdisiplinli bir stüdyo olarak mobilya ölçeğinden mimariye farklı alanlarda üretim yaptıklarını ve bu üretim sırasında da malzemelerle uğraştıklarını belirttikten sonra sözlerini, “Bildiğimiz malzemelere farklı bakış açıları getirmeye çalışıyoruz, bunlardan biri de tabi ki cam. Cam, üzerine konuşmayı en sevdiğimiz malzemelerden. Çünkü nötr haliyle bizim kullanmamıza, bizim ellerimizde şekil almaya, fiziksel değil ama anlamsal olarak şekil almaya çok müsait.” diye sürdürdü. Proje ürettikleri mekanın üretim yapılan bir yer olduğunu, bu mekanda ekipleriyle birlikte tüm malzemelerle dokunarak, iletişim kurarak üretim yaptıklarını vurgulayan Seyhan Özdemir, projelerin her zaman bir hikayesi olması gerektiğini, bu hikayeyi de malzeme ve formlarla fiziksel olarak yaratmaya çalıştıklarını belirtti.


ece yalım

ennıo arosıo

ADVERTORYAL

seyhan özdemir

25 XXI - TEM/AĞU 2015

“ CAM HEPIMIZIN HAYRAN OLDUĞU, DOĞASI GEREĞI ÇOK ŞAŞIRTICI BIR MALZEME”

“Camdan Hikayeler” başlıklı bir sunum yapan Artful kurucu ortağı Ece Yalım, “Cam hepimizin hayran olduğu, doğası gereği çok şaşırtıcı bir malzeme. Değişken yapısı çok etkileyici ve gizemli. Cam o kadar sessiz, o kadar mütevazi ve o kadar dingin bir malzeme ki boş bir sayfa gibi. Tasarımcıyı heyecanlandıran bir tarafı var. Bunun üzerine istediğimiz kurguyu, istediğimiz hikayeyle besleyerek karşı tarafa pek çok mesaj iletme şansına sahibiz.” şeklinde konuştu. Ece Yalım, alışveriş merkezi olarak tasarlanan bir yapının otel olarak işlevlendirilmesi sürecinde odaları tasarlarken yaşadıkları güçlükleri ve ürettikleri çözümleri anlattı. Buradaki odaların genellikle çok küçük ve gün ışığı almayan mekanlar olduğunu söyleyen Yalım, “Birincisi mekanları olduğundan daha ferah göstermek zorundaydık. İkincisi de insanların burayı benimsemeleri için kuvvetli bir hikaye oluşturmalıydık. Odalarda, arkasında ışığı da kullanabileceğimiz suni duvarlar, suni bir 'diğer taraf' yarattık. Burada cam bizim için net bir çözümdü, çünkü arkasını yaratabiliyoruz ve üstüne farklı hikayeler yazabiliyoruz.” dedi.

Problemli bir mekanda camla ve ışıkla oynayarak bu odaları ilginç kılmaya çalıştıklarını anlatan Yalım, “Bazı odalarda küçük olan duvarları ayna yardımıyla devam ettirdik. Bir otel odasına girdiğinizde beklentilerinizi karşılayan cam yerine, yeni bir cam yarattık. Hepsinde amaç, olmayan bir diğer taraf yaratmaktı ve bunları farklı temalarla destekledik.” diyerek çözümlerinden bahsetti. Yalım, “Işık, cam ve renk bir araya geldiğinde yapabileceklerimiz sonsuz. Bazı odalarda camı koyacak yerimiz bile yoktu ve aynalarla birtakım oyunlar oynadık. Ufak nişlere ışıklar gizleyerek ve ayna kullanarak nişler devam ediyormuş algısı yarattık. Banyolarda aynayı tavana kadar çıkararak ve aydınlatma ürünleriyle birleştirerek mekanı olduğundan büyük göstermeye çalıştık.” diyerek cam ve ayna ile mekanları nasıl farklılaştırdıklarını anlattı. “CAMLA ILIŞKIYE GEÇTIĞINIZ ZAMAN BIR HAYAL YAŞARSINIZ. BURADA HAYAL SAYDAMLIKLA ÇOK İLIŞKILI”

Kendi tasarladığı işleri doğrultusunda camı nasıl ele aldıklarını konu edinen sunumunda Ennio Arosio, “Camla ilişkiye geçtiğiniz zaman bir hayal yaşarsınız. Burada hayal, saydamlıkla çok ilişkili.” dedi. Camı kullanarak tasarladığı mobilyalardan ev tasarımına dek

çeşitli ürünlerini sunan Arosio, cam kullanımının sürekli kullandığımız aletlerin kabalığını yok ettiğini belirtti. Tasarım hikayesine camdan mobilyalar tasarlamak üzere yola çıktığını paylaşan Arosio, zamanla insanların kendisinden daha fazlasını beklediğini sözlerine ekledi. Katılımcılarla, saydamlığın altını çizen tasarım örneklerini paylaşan tasarımcı, ürünleriyle camın önemine dikkat çekmek istediğini belirtirken cam ile yaptıkları işlerde her zaman bir hayali gerçekleştirme hedefleri olduğunu açıkladı. Ünlü tasarımcı sunumunda camın yalın ve tasarıma özgürlük katan bir malzeme olduğunu aktardı. Camın tercih edilmesindeki en önemli etkenin saydamlığı olduğunu belirten Arosio sözlerine “Cam var mı yok mu belli değil, zaten bu saydamlığından dolayı satın alınıyor.” diyerek devam etti ve saydamlığın doğaya yakınlaşma ve bir hayal yaşaması anlamına geldiğini vurguladı. Mobilya, aydınlatma elemanı ya da bir küvet tasarlandığında bir “ürün” tasarımına dönüşen camın, merdiven tasarımıyla mimari bir elemana dönüştüğünü vurguladı ve çeşitli projelerle birlikte camı mimari öğeler içinde nasıl tasarladıklarını paylaştı. İtalyan tasarımcı camın, gelişen teknolojiyle birlikte her geçen gün farklı yenilikçi özellikler kazandığını ve bunlardan da ilginç sonuçlar çıktığını belirtti.


YAPI - OTEL - MUĞLA TEM/AĞU 2015 - XXI 26

fotoğraflar: Cemal Emden

Küçük Tektonikler AMANRUYA, KONUMLANDIĞI YERDEKI DOĞAL ÖĞELERE GÖRE YERLEŞTIRILMIŞ KÜÇÜK TEKTONIKLERDEN OLUŞUYOR. YEREL MALZEMELERIN KENDI RUHLARINA UYGUN KULLANILDIĞI PROJEYI, MIMARLARI EMINE VE MEHMET ÖĞÜN ILE KONUŞTUK. Hülya Ertaş

AMANRUYA

emine öğün & mehmet öğün mimarlık

he: Amanruya kendiliğinden oluşmuş hissi veren, büyük bir alana yayılmış, düşük yoğunluklu bir proje. Bu sonuca ulaşmanızda proje süreci oldukça önemli. Amanruya üzerinde çalışmaya nasıl başladınız? Emine Öğün: Projenin ilk taslağını 2000 yılında çizdik. Amanruya’nın konumlandığı yer, Demir Evleri’nin karşı tarafında. Arazi gene babamın, Turgut Cansever’in ortağı olduğu bir şirkete ait; projenin hayata geçmesi ise işletmeci olarak Aman grubuyla işbirliği yapmamızla mümkün oldu. Aslında biz bu projede hem işveren hem tasarımcıydık. İlk taslak üzerinde çalışırken Turgut Bey tasarımı bizim yapmamızı istedi, daha sonra da, “tamam çok güzel olmuş” diyerek bize emanet etti. Sonrasında da Aman, işletmeci olarak tasarıma müdahalede bulunmadı. Tasarımın şekillenmesinde imar planının koşulları, mevcut ağaçlar, topoğrafya belirleyici oldu ve aslında düşük yoğunluklu gibi gözükse

de zeminde %15’e yakın alan kullandık. Az katlı yapılarla o kendiliğindenmiş hissini vaziyet planında nasıl kurgulayacağımıza baktık. Merkez alan, otelin girişi, resepsiyonu, çarşısı ve günlük dinlenme alanları, küçük lobileri ya da oturma odalarını vs nasıl konumlandırabileceğimizi araştırdık. Mehmet’in ilk eskizlerinde, 2000 yılında oluşmuş bir düşünce, yerleşimin ana fikrini belirledi. Küçük iç sokak üstünden ve yavaş yavaş +10 kotundan yükselerek +20’lere kadar çıkıyoruz. Amanruya’ya girerken biraz törensel bir keşif süreci oluyor, otele değil de bir küçük Ege yerleşmesine giriliyormuş gibi. Daha sonra da odaların arasına dağılınıyor ve her oda aynı tipolojide olmasına karşın her birinde farklı bir intiba keşfediliyor. Mesela bazen odanın girişi ters tarafta oluyor; güneşin etkisi, manzara, havuzun duruşu, havuz ve ağaç ilişkisi, odanın içinde bulunduğu bahçenin koşulları gibi birçok etken odaları farklılaştırıyor. Odalar tekrar eden tipler olmasına rağmen her yerde kendi özgün koşullarıyla çözümlendi. Mehmet Öğün: Biz aslında Amanruya için kafamızdaki mimariye uygun bir otel işletmecisi tahayyül etmekle meşguldük, ta Turgut Bey’le birlikte


YAPI - OTEL - MUĞLA

karşı sayfada Amanruya’ya uzaktan bakış

arka sayfada üstte solda: Amanruya’nın doğa içindeki görünümü üstte sağda: Yapıların doğa içindeki kayboluşu altta solda ve sağda: Meydan kurgusu 29. sayfada üstte solda: Havuz üstte sağda: Kütlelerin bir araya gelişi altta solda: Ağaçların konumuna göre belirlenen odalardan biri altta ortada: Kule altta sağda: Geleneksel tekniklerin kullanıldığı duvar yüzeyi

çalışmaya başladığımız 1980’li yıllardan beri. Birtakım olasılıklar söz konusu oldu. Ama klasik kıyı otelleri mimarisinde bildiğimiz yoğun ve yüksek yapı, fazla yatak sayısı gibi taleplerin tümünü eledi Turgut Bey. Zaten onun yanında bu formasyonu edindiğimiz için sonrasında biz de aynı içgüdüyle hareket ettik. Aman’ı tanıdığımızda onların Amanruya’dan önce gerçekleştirmiş olduğu otellerin yaklaşımımıza uygun olduğunu gördük ve bu da onlarla en azından düşünsel anlamda yakın bir ilişki kurmamızı sağladı. Aman’ın dünya üzerinde son derece sınırlı sayıda oteli var ve bunlar için belirli mimarlarla çalışıyor. Fakat dedik ki: “Bizim bu araziyi sahipleniş amacımız ta Turgut Bey’den bu yana zaten mimariyi geliştirebilmek. Onun için eğer biz mimarisini yapamıyorsak bu iş, bizim için çekiciliğini kaybediyor.” Aman’ın kurucusu da bizden bir şeyler çizmemizi istedi, hatta bize bir program bile vermedi. O andan itibaren Emine’yle büyük bir konsantrasyonla Aman ile ilgili broşürlerden, yayınlardan, mülakatlardan hareketle mimari programın nasıl olabileceğine dair bir okuma yaptık ve 2000’deki ön

projeyi çizip gönderdik. Ondan sonra 20 gün, bir aylık bekleme süresi geçti, ardından da projenin beğenildiğinin haberi geldi. Fakat sonra araziyle ilgili başka meseleler çıktı. Onlar da çözüldükten sonra projenin inşaatına başladık. he: Arazinin konumu ve topoğrafyasının projede oldukça belirleyici olduğu anlaşılıyor. mö: Arazi Demir Vadisi’nde, ortadaki düzlük alan yukarıya doğru yükselerek iki yamaç oluşturuyor ve özellikle Demir Evleri’nin olduğu kısımda çok daha radikal bir tepeye dönüşüyor. Bu Demir Tepe ile aramızdan Gölköy yolu geçiyor ve tepeyle vadiyi ayırıyor. Aman’ın tercihi vadi tabanında değil, eğimli tarafta olmaktı. Biz de bu tarifle oteli bir yamaç yerleşmesi gibi düşündük. O noktadan itibaren de Emine’nin söylediği gibi bir küçücük Ege, Akdeniz kıyı yerleşmesi karakterinde bir yer olmasını hayal ettik. Zaten koruma amaçlı imar planı sınırları içinde olduğu için 120 metrekareden büyük tabanlı yapı yapamıyorsunuz, yapılar arası çekme mesafeleri var. Sadece bir küçücük üç katlı binayı, Bodrum kule tipi eve gönderme yapmak suretiyle yerleştirdik, diğerleri

iki ya da tek katlı. Mimarinin bu temel tercihleri kesinleştikten sonra doğaya saygılı davranıyorsanız, var olanı koruyorsanız tabiatla son derece uyumlu, onun içinde hiçbir şekilde gösteri amacı taşımayan bir yaklaşımla, yerel mimariyi -taşı, ahşabı, mermerikullanarak böyle güzel bir ortam oluşturuyorsunuz. eö: Doğal sit alanındasınız, çok güzel bir zeytinliğin içindesiniz ve bazı ağaçlar oldukça yaşlı , çok hoş sakız çalıları var. Mesela otelin havuz bölgesinde merkez alan dediğimiz yer daha çok makilikti, yani ağaç hemen hemen hiç yoktu, daha büyük kütleli bir yapı grubunu oraya yerleştirebildik. İmar planının getirdiği kısıtlamalar ya da avantajları düşününce gelenekte olduğu gibi küçük küçük birimler yapmak zorundasınız, Turgut Bey’in tabiriyle küçük tektonikler. Onları yapmaya başladığınız anda, imar planı altlığında da terk edilmiş yolları vs de göz önünde bulundurunca genel bir tahayyülünüz oluyor: Sokak oluşturayım da merdivenlerle yükseleyim, havuz olan kota gireyim, oradan hoş bir sürprizle denizi göreyim gibi küçük serüvenler kurguladık. Bu ana kararları belirleyen ilk eskizlerden sonra yapıları,

27 XXI - TEM/AĞU 2015

bu sayfada solda: Doğal malzemelerle oluşturulan yol


YAPI - OTEL - MUĞLA TEM/AĞU 2015 - XXI 28

ağaçların arasında birbirlerine göre hareket ettiriyorsunuz. Yani küçücük hareketlerle hiç ağaç kesmeden yerleşebiliyorsunuz. Böylece, inşaattan iki yıl sonra sanki ağaçlar hep oradaymış gibi bir görüntü elde ediyorsunuz. Ve mimar çevreye dokunduğunda biraz vahşileşen iz, hiçbir şekilde o vahşiliği, tepeden inmeliği taşımıyor. Tam tersine çok doğal, kendiliğinden ve barışık bir eyleme dönüşüyor. he: Bu sözünü ettiğiniz yerinde kararlar için şantiyede epey vakit geçirmek gerekiyor. eö: Nisan 2010’da inşaata başladık ve Ağustos 2011’de ön açılış yapıldı. Biz inşa ettik, Mehmet başından itibaren oradaydı, ben de oradaydım, zaman zaman da sahada. Bir sürü meseleyi yerinde ihtiyaç oldukça çözme imkanımız oldu. İmalat ana kararları kağıt üstünde verilmiş olmakla beraber yerinde oluşan perspektife göre, bahçe duvarları ve benzeri unsurlar sahada yeniden ele alındı. Bu tamamen Mehmet’in emeği. Biraz heykel yapar gibi başında durup duvarın ne kadar yükseleceğini, nereye kadar uzanacağını yerinde kararlaştırdı.

mö: Amanruya’ya benzer şekilde tabiatla uyum içinde, onun içine adeta saklanmış, yerleşmiş bir mimari yapılacaksa bunun yolu çok basit. Birincisi azla yetinmek. Kullanılsa da kullanılmasa da her tarafa bir şeyler sokuşturup yapı fetişizmine girilmemeli. İkincisi, yerel malzemeyi onun sağladığı imkanlar çerçevesinde kullanmayı kabul etmek. Yani taş, yığma taş duvar yapmak için kullanılıyorsa; mermer bir ayak, betonarme veya çelik profilden yapılıp kaplamak yerine gerçekten masif mermerle yapılıyorsa; betonarme de brüt kullanılıp açıkta bırakılıyorsa, yani bütün malzemeler gerçek olursa, samimiyetle bire bir kendilerini ifade etme imkanı bulurlarsa, otomatik olarak o binanın karakteri izleyene, kullanıcısına aktarılmış oluyor. Emine’nin demin söylediği gibi Amanruya için en çok duyduğumuz yorum, sanki hep varmış gibi olması. Hatta gelen bir grup Amerikalı “Bin senedir burada gibi, sanki arkeolojik alan geziyormuş gibi” diye yorum yapmışlar. Üçüncüsü de ölçek meselesi. İnsan ölçeğini hem yatayda hem düşeyde gözettik. Öte yandan Aman’ın mahremiyete çok önem veren yaklaşımı da burada bir imkana dönüştü. Her oda

aslında bir bahçe içinde yer alıyor, hepsinin kendi havuzu var, her odaya yemek servisi yapılıyor. Dolayısıyla eğer odayı kullanacak çift sadece odasında üç gün ya da bir hafta geçirip gitmek isterse dışarıdan hiçbir görsel temasa muhatap olmadan bunu yapabiliyorlar. Peki bu, bize mimaride hangi imkanı veriyor? Birbirlerinden zaman zaman uzaklaşıp zaman zaman bir araya gelen dokuyu oluşturma imkanını veriyor. Uzaklaştıkları zaman zaten doğal elemanlarla ayrışmayı sağlayabiliyorsunuz, yaklaştıkları zaman da o tesadüfilik içinde, dolu-boş oranının dağılımıyla ve yapısal elemanlarla bu mahremiyeti sağlamaya başlıyorsunuz. Mesela duvar alçak gelip birdenbire dramatik bir şekilde yükselebiliyor ya da yapılar yön değiştiriyor. Zaman zaman çok yumuşak, zaman zaman radikal farklılaşmalar ortaya çıkıyor. Bu sayede yapıların birbiriyle ilişkisini düzenleyen yaya aksları çok zengin mekanlara dönüşüyor. Amanruya’nın içinde misafirlerin en çok yaptıkları şey sokaklarda dolaşmak ve kaybolmak. Birçoğundan duyduğumuza göre fotoğraf çekmekte hiç zorlanılmayan bir yer, çünkü nereye vizörü çevirseler ilginç bir kare imkanı çıkıyor.


YAPI - OTEL - MUĞLA 29 XXI - TEM/AĞU 2015

he: Amanruya, Demir Evleri ile karşılıklı olarak bir vadiye oturuyor. İkisi arasında nasıl bir ilişki öngördünüz? eö: Amanruya’daki odaların tümü yaklaşık 90 metrekare ve tek katlı. Halbuki Demir Evleri’nde Turgut Bey’in çok ısrarla üzerinde çalıştığı, bize de öğrettiği ve bir şey çizdiğimizde hep aklımızda olan bir prensip vardı: Tek kat, iki kat, üç katın bir hoş silüeti oluşturmak üzere değişik eğimlerde, değişik kotlarda nasıl yerleşebileceği, yani bir yerleşmenin silüetinin nasıl oluşturulacağı. Her şeyin eş aralıklarla, harmonik bir patates baskıyla yerleştirilmemesi ve bıktırıcı olmaması için Demir Evleri’nde vaziyet planını çalışırken bir yandan bütün evler manzara görsün diye, öte yandan da farklı yüksekliklerde yapıların nasıl konumlanacağını ve birbirleriyle nasıl ilişkileneceklerini araştırmıştık. işte tek katlı nerede olur, iki katlı ile ilişkileri, daralıp açılmaları. Amanruya’da aslında ilk önerimizde dört değişik oda tipi önermiştik ancak işletmede çıkan zorluklardan ötürü Aman aynı oda tipi olmasını istedi. Kurulun ise bir yapı adasında aynı tipten sadece iki kere

tekrarlayabilmesi kuralı var bizim imar planımızda. Biz de yapılarda küçük değişikliklerle yeni tipler ürettik. Cephelerde pencere yerine kapı geliyor, yerleri değişiyor, planları ters dönüyor, banyo kütlesi açı farkları ile yerleşiyor. Tip çeşitliliği yaptık ama Demir’deki kadar radikal değil, binalar bazen eğime dik bazen paralel oturuyorlar. İlk başta bu bizi biraz tedirgin etse de, bugün baktığımda ağaçların arasında o kadar yerleşik vaziyetteler ki. Amanruya’dan Demir’e doğru baktığınızda, zaten Demir de kaybolmuş vaziyette, adeta bir süreklilik oluşmuş durumda. Sonuçta birbirlerinin içine geçtiler, taban alanlarının farklı olmasından kaynaklanabilecek zıtlık hissedilmiyor. mö: Bütün odalara deniz manzarası vermek gibi bir şeyden hareket ettiğiniz zaman aslında fetişistik bir tavır içinde oluyorsunuz. Sizin ana çözümleme gayeniz, araçlarınız ya da imkanlarınızın hepsi deniz görmeye odaklanıyor. O yaklaşım, sizin yerleşiminizi tek yüzlü bir hale getiriyor. Halbuki biz, hem Turgut Bey’le Demir Evleri’nde hem burada böyle bir yanılgıya düşmemeye çalıştık. Bir bina doğal olarak

denize bakıyorsa cephesi denize bakmanın avantajlarını kullanıyor, ama yanındaki yapı o kadar avantajlı değilse birtakım cambazlıklarla onu illa deniz görür hale getirmeye uğraşmıyoruz, karşıdaki tepenin o müthiş manzarasına hakimse, kararlı bir şekilde oraya bakıyor. Bu çok yönlülüğü sağladığınız zaman plan çözümlemesinde kendiliğinden gelişen bir güzellik oluşuyor ve o da müthiş bir zenginlik katıyor. Burası işlev olarak Demir’den farklı bir şekilde bir otel olduğu için içinde başka birimler de var: restoranlar, lobi, oturma odaları, çarşı vs. Bu da Emine’nin söz ettiği o silüeti oluşturmak için bize farklı olanaklar sundu. Örneğin butik biriminin çizgisel bir duruşu var, onun üzerini tonozla geçtik. Ve gerçekten bir tonoz, yığma tonoz imal ederek geçtik. Bizim statikçilere, inşaatçılara, müteahhitlere yığma tonoz, yığma kemer dediğinizde tüyleri diken diken oluyor. Oysa çok kolaylıkla, geleneksel yöntemleri kullanarak beş metrelik bir açıklığı yığma kemerle, 3m açıklığı tonozla geçtik. Öte yandan servisleri çok radikal bir yolla çözümledik; personel, depo, çamaşırhane alanlarını arazinin


YAPI - OTEL - MUĞLA TEM/AĞU 2015 - XXI 30

girişinde, bir kilometre uzakta bir yere koyduk. Aman da bunu memnuniyetle karşıladı. Bisikletle veya yürüyerek gidip geliyorlar. Öbür türlü, o klasik otel çözümlemelerine yönelseydik çalışanların yoğun olarak kullandığı bu mekanları bu sefer bodruma, birinci bodruma, ikinci bodruma filan koyuyorsunuz. Herkesin, çalışanların da açık havadan, tabiattan, güneş ışığından yararlanabileceği ortamlar oluşturduk. he: Kiç olmadan yerel malzemeyi kullanabilmek çok kritik ve siz o çizgiyi çok güzel yakalamışsınız. Hiç ortada olmayan bir Türk mimarlığının icat edildiği, gökdelenlere Selçuklu kapısı konulmaya çalışıldığı bu dönemde bu çizgiyi yakalamak önemli. Ege, Akdeniz kıyı yerleşmesi karakteri vermek için kullandığınız birtakım mimari öğeler var. Bunları nasıl ele aldığınızı anlatırsanız sizin yaptığınız şeyin kiç olmasını engelleyen etkenleri anlayabileceğimizi umuyorum. eö: Aslında bir tespitiniz çok doğru, dediniz ki “Farklı yapılar cephesine takılan birtakım teferruat üzerinden geleneği yeniden yaşamaya çalışıyor ve bu

olmuyor.” Çok katlı ve üzerine bir şeyler takılan bina mimari mi? Onun yüzü A ya da B maskesiyle de olabilir, çünkü yapının kendisi yüzünün ne olacağını belirlemiyor. Onun yüzüne mimarın kendi tahayyülüne ve piyasadaki imkanlara, malzemeye göre bir şeyler takılıyor. Bu, seksen seneye yayılmış, genel geçer kabul edilmiş bir kurallar bütününe uyduğunda onu yadırgamıyoruz. Ama birisi gelip de o yapının yüzüne birtakım Osmanlı-Selçuklu profilleri vs takmaya başladı mı, “Aaa kiç oldu” diyoruz. Acaba bir önceki de kiç miydi? Aslında orada da yapı yok, artık mimarinin olmadığı bir alandayız; bir strüktür var ve ona bir ambalaj kağıdı giydiriliyor. Bir ambalaj kağıdının desenini beğenip öbürünün desenini beğenmediğimizde ikincisine kiç diyoruz. Mehmet’in söylediği gibi Amanruya’da her şey neydiyse, o oldu. Yani taş, taş gibi; mermer, mermer gibi; ahşap, ahşap gibi kullanıldı. Herhalde Amanruya’yı kiç olmaktan kurtaran ana mesele kullanılan tüm malzemelerin yerli yerinde, kendi karakterine uygun, zorlanmadan, var olabildikleri

şekilde kullanılmış olmaları. Yani malzemeler kendileri için varlar. Her malzeme kendi gerçeği içinde değerlendirildi ve oradan bazen şaka yapan, bazen ağır, asık suratlı bir sürü detay üredi. Onların birlikteliği de bir zenginlik oluşturdu. mö: Bir mimari tasarımı bence kiç olmaktan kurtaran en önemli öğe yere ait olup olmadığı, yeri ile kurduğu bağ. Demir Evleri’nde bu yere ait olan şeyler arasında en önemlisi, ölçü düzeni ve binaların birbirlerine karşı tutundukları tutumlardı. Gelenekteki yaklaşım eğer samimi bir şekilde bugünkü ihtiyaçlar ve kullanımlar çerçevesine taşınıp bugüne uyarlanabilirse bu, önemli bir adım oluyor. eö: Amanruya’nın vaziyet planında yapılar arasında boşlukları üzerinde epeyce düşünerek, bunların birbirlerine nasıl yaklaşıp, nasıl uzakta duracaklarını çözmeye çalıştık. Aslında geleneksel yaşamda insanın kendiliğinden yaptığı yöntemi izleyerek sokağın nasıl olması gerektiğini, diğeriyle nasıl farklılaşabileceğini araştırdık.


bu sayfada solda: Oda iç mekanından görüntü solda altta: Oda iç mekanında süreklilik hissi altta: Banyoların fil gözü pencerelerinden sızan gün ışığı karşı sayfada solda: İç mekandan Amanruya'nın meydanına bakış üstte ortada: Doğrama detayı üstte sağda: Geleneksel duvar uygulamasının iç mekandan görünüşü altta sağda: Lokantanın iç mekanı

YAPI - OTEL - MUĞLA 31 XXI - TEM/AĞU 2015

mö: Önce temel tercihimiz Fethiye’deki Kayaköy gibi bir yer vücuda getirmek yönündeydi. Ondan sonra ikinci fazda Emine’nin dediği gibi bunu sadece biçimsel bir kopya olmaktan çıkaran bir gerçeklik haline getirecek olan şeyleri aradık. Kayaköy gibi bir yerleşimde binaların her biri bulunduğu yerin hakkını verir, diğerleriyle gereken komşuluk ilişkilerini ya da doku ilişkisini kurar. Bunu fark edince bunun için çok ciddi çaba sarf etmeye başlıyorsunuz. Geçmişten bugüne taşımak istediğimiz iki şey var: Doku olarak yapı ve ölçü düzeni. Ölçü düzeninde spekülatif dürtülerden uzaklaşmaya ve insan ölçeğindeki ya da gelenekseldeki uygulamaları vücuda getirmeye çalıştık. Bunu kiç olmaktan kurtaran son aşaması, malzeme kullanımındaki samimiyetiniz. Bir taş duvarı kaplama olarak yapıp kendinizi ve başkalarını aldatmaya mı çalışıyorsunuz, yoksa hakikaten samimi bir taş duvar mı yapıyorsunuz? Bu niye önemli? Çünkü eğer samimiyseniz ve gerçek bir yığma taş duvar yapıyorsanız, fizik kurallarına tabii oluyorsunuz, yapısal olarak da o fizik kurallarının gerektirdiği önlemleri almakla yükümlü oluyorsunuz. Köşe geçişleri, açıklıklar gibi sınırları korumak

zorundasınız. Oradan sonra da bence en önemli faza geçiyorsunuz: Burada güzellik duygusunu oluşturacak olan şeyleri araştırmaya. Ben Turgut Bey’in Demir Evleri’ni yaptırırken bir duvarı beş kere yıktırdığını biliyorum. Çünkü duvarın, onu yapan ustaya da sonradan gelip o duvarı seyredecek olan insanlara da güzellik ifadesi olarak vücut bulması gerekiyor. Bir duvarı yapabilirsiniz, duvar görevini ifa eder, taşır, engeller, böler ama güzel olması lazım. Bu aşamaları yerinde ve hak ettikleri gibi yaptıktan sonra doğrudan biçimsel tercihleriniz devreye giriyor. Acaba geçmişten bugüne aktardığınız biçimler, objeler neler? Bizim burada gerçekten görevini ifa etmeyen ama sadece nostaljik, geçmişe gönderme olsun diye kullandığımız tek öğe Bursa kemerlerinin prekast elemanları. Fakat onun bile bakın üzerindeki kırmızı mermeri taşıma görevi var. Bunun dışında banyolara ışık veren fil gözleri koyduk, son derece sade, az sayıda ve amaca matuf olarak yer alıyorlar. Barbakanlar ile oluşturduğumuz duvarlar benim geliştirdiğim bir çözüm. Kilis’te bahçe duvarlarında barbakan (baca tuğlası)

kullanıyorlar, biz iki barbakanı duvarın içinde öpüştürerek ve aralarına cam koyarak kullandık. Öte yandan hiç çekinmeden gölgeliklerde ahşap elemanlar, paslanmaz çelikler vs kullandık. Adolf Loos’un çok hoşuma giden bir sözü var: “Her milli mimari kötüdür, ama her güzel mimari de biraz millidir.” Bunun ölçüsünü çok iyi bulmanız lazım. eö: Aslında Amanruya’nın bir anlamda önemi, aydınlanmanın empoze ettiği rasyonalist akılcılıkla, tercih ettiğimiz ve inşa edilen mimari tasarım metodunun ters düşmesi. Bugün herhangi bir okulda, herhangi bir hocaya böyle vaziyet planını götürürseniz bunun yapılamayacağını söyler hemen. Bizim plancılarımıza da her şeyin eşit mesafede olduğu bir tasarım yaklaşımı öğretiyorlar. Dünyanın en çirkin şehirlerini biz bu sayede ürettik. Amanruya öncelikle bu rasyonalist akılcılıği tepetaklak ediyor. Sonrasında da bu yaklaşımının ürettiği bütün kapitalist üretim ilişkileri içinde pazara hakim olan malzemecilerin ürettiği her şeyi ve mevcut standartları reddediyor ve o piyasaya hakim hiçbir şeyi kullanmıyor.


proje adı: Amanruya konumu: Göl Türkbükü, Bodrum mal sahibi: Bodrum Demirbükü Otelcilik işletmeci: Amanresorts inşa tarihi: Nisan 2010 - Aralık 2011 arazi: 520.000 m2 ve 1,5 km kıyı şeridi bulunan alan içinde 50.000 m2 toplam yapı alanı: 9.000 m2 mimari: Emine Öğün & Mehmet Öğün Mimarlık mimari proje ekibi: Emine Öğün, Mehmet Öğün, Emre İşlek (asistan) iç mimari: Emine Öğün & Mehmet Öğün Mimarlık iç mimari tasarım ekibi: Emine Öğün, Mehmet Öğün, Tamer Özgür (asistan) yüklenici: Bodrum Demirbükü Otelcilik elektrik taşeronu: TESAMEL Elektronik

emine f. öğün 1958 İstanbul doğumlu Emine F.Öğün, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Mimarlık Fakültesi mezunudur. Mimarlık kariyerine 1980 yılında Turgut Cansever bürosunda başladı ve çalışmalarını bu büroda 2009 yılına kadar sürdürdü. Halen 1992 yılında eşi Mehmet Öğün ile birlikte kurdukları kendi firmalarında çalışmalarını sürdürüyor. 1992 yılında Demir Evleri ile Ağa Han Mimarlık Ödülü’nü kazanan projenin müelliflerindendir. mehmet öğün 1955 yılında Ankara'da doğan Mehmet Öğün, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Mimarlık Fakültesi mezunudur. Mimarlık kariyerine 1980 yılında Turgut Cansever bürosunda başladı ve çalışmalarını bu büroda 2009 yılına kadar sürdürdü. Halen 1992 yılında eşi Emine F.Öğün ile birlikte kurdukları kendi firmalarında çalışmalarını sürdürüyor. 1992 yılında Bodrum'daki Demir Evleri ile Ağa Han Mimarlık Ödülü’nü kazanan projenin müelliflerindendir.

vaziyet planı

YAPI - OTEL - MUĞLA TEM/AĞU 2015 - XXI 32

mekanik taşeronu: Teskar Termomekanik Isıtma ve Soğutma Sistemleri inşaat idaresi: Emine Öğün, Mehmet Öğün, Şenol Aydın inşaat idarisi asistanları: Yaşar Aydın, Emrah Asıliskender, Yüksel Pervane, Uğur Karanfil, Tamer Özgür, Burkay Gökgöz satınalma: Bodrum Demirbükü Otelcilik aydınlatma ve elektrik danışmanı: HB Elektrik Proje ve Müşavirlik inşaat mühendisliği danışmanı: Parlar Mühendislik ve Müşavirlik makina mühendisliği danışmanı: Tanrıöver Makina Mühendisliği ve Danışmanlık mutfak: Öztiryakiler Madeni Eşya çamaşırhane: Tolkar Makina peyzaj: Emine Öğün, Mehmet Öğün

odaların olduğu alanın planı

meydandaki yapıların planı

kesit

görünüş



YAPI - OFİS - İSTANBUL TEM/AĞU 2015 - XXI 34

fotoğraflar: Yerçekim (Orhan Kolukısa - Ömer Kanıpak)

Dışı Tek, İçi Çift PROTEL’IN ESENTEPE’DEKI YENI BINASI BIR KESIT OYUNUYLA BIRBIRINE MERDIVENLERLE BAĞLANAN IKI PARÇADAN MEYDANA GELIYOR. OFISLER IÇIN TANIMLI ALANLAR SUNAN VE ORTAK KULLANIM ALANLARI KONUSUNDA ZENGIN OLAN YAPIYI MIMARI HAYRIYE SÖZEN ILE KONUŞTUK. Hülya Ertaş

PROTEL BINASI

hs mimarlık

he: Protel ofisi üzerinde çalışmaya nasıl başladınız? Hayriye Sözen: Protel’in önceki ofisi de yine bu sokakta, Gayrettepe Gazeteciler Sitesi’nde iki bina ötedeydi. Oraya artık sığamadıkları için bütün şirketi aynı sokakta yeni bir bina yapıp taşımaya karar verdiler. Bölgedeki parsellerde gabarilere uygun şekilde ve eski konut yerleşiminden hareketle imar koşulları belirlendiği için kat yükseklikleri sınırlıydı. Protel ofisi için Gazeteciler Sitesi evlerinden ikisinin konumlandığı parseller birleştirilerek yapılaşma alanı elde edildi. Konut alanı olarak imar edilmiş olan bölge hızla işyerlerine dönüştürüldüğü için yapılarda çok fazla müdahale var. Bu nedenle kotlar dışında referans almaya değer bir sokak karakteri göremiyorsunuz. Yapıyı eğimli bir topoğrafyada konumlanmış bir parselde inşa etmemiz

bekleniyordu. Biz de çevreye ölçek olarak uyumlu ancak kendi karakteriyle var olacak bir yapı önerdik. En başından itibaren bina programını yarım katlarla birbiriyle ilişkilenen iki ayrı blok olarak ele alan bir yaklaşımla çözmek istedik. Aslında ikiz villanın tam 90 derece döndürülmesiyle hayata geçirilen iki blok bu. Başka bir deyişle, binaların arasında sıkışıp kalmış boşluklardan birbirine bakan uzun cephe yüzeyleri yerine, sokak ve arka bahçeye yönlenmeye öncelik vermek için kullanışlı bir şema. Bu sayede çalışanların bakış alanlarını genişletmek, iki blok arasında yaratılan iç boşluk sayesinde ferah bir çalışma ortamı sağlamak istedik. En başında kararlaştırılmış olan, ilk toplantıdaki konsept eskizi şu anda buraya uygulanmış durumda. Projelendirme sürecinde yönetim kurulu başkanı Metin Arghan temel yaklaşımlara onay verdi, detaylandırma aşamasında da şirket içinde iyi kurgulanmış bir organizasyonla çalışanlar kendi aralarında tartışarak projeyi sürdürdüler. Aynı sokakta daha önce de yaşadıkları için bütün ekip buradaki güneşlenme gibi olası sıkıntıların çok


YAPI - OFİS - İSTANBUL 35 XXI - TEM/AĞU 2015


YAPI - OFİS - İSTANBUL TEM/AĞU 2015 - XXI 36

farkındaydı ve bu durum beklentileri tariflerken işleri çok kolaylaştırdı. Proje yöneticisi Rıdvan Övünç hem projelendirme hem de uygulama aşamalarında şirket kararlarının düzenlenmesi ve aktarılmasında önemli bir katkı sağladı. he: Gazeteciler Sitesi’nin kendine has dokusuyla pek de uyuşmayan, oran olarak anımsatsa da görsel olarak tamamen başka bir yapı ortaya çıkmış durumda. hs: Burası bir yazılım şirketi olduğu için binanın teknolojik olmasını, işletmeye yönelik pek çok şeyin otomasyonla kontrol edilmesini istiyorlardı, öte yandan da şirket içinde büyük bir aile gibi yaşadıkları için sadece mekanik havalandırmaya mecbur bırakan bir giydirme cephe olmamasını, çalışma ortamlarının gerektiğinde doğal olarak da havalandırılabilir olmasını istiyorlardı. Cephe düzenine bakacak olursak aslında şu anda bu civarda referans alınacak hiçbir şey yok; pek çoğu tuhaf onarımlarla ve yeni cephelerle ofise dönüştürülmüş yapılardan oluşan bir doku var ortada. Bunun da hızla değişeceğinin işaretleriyle dolu yakın çevre. Bir şeylere benzemeye

çalışmaktansa kendi duruşuyla kendini var eden bir yapı cephesinin sokak karakteri açısında da daha olumlu katkı sağlayacağını düşündük. Bu biraz Protel’in şirket olarak tutumunda da var, dışarıdan çok kendini göstermeyen ancak içi oldukça dinamik bir şirket. Bu nedenle yapmayı düşündüğümüz beyaz bir kutu ve onu saran koyu renk bir kuşaktı. O kuşak aslen sokakla ilişkiyi kuran filtreli bir cephe. İçerde her şey aydınlık, beyaz, ferah; dışarıdaysa daha mesafeli. he: Peki, bunlar iki ayrı bina olarak mı çalışıyor statik olarak? Yani iki ayrı bina olarak inşa edilip köprülerle mi bağlandılar? hs: Hayır, tümü tek bir yapı. Sadece merdivenlerde ve çatı ışıklığında çelik kullandık. Zemin karakterinin ve kotlu mantar döşeme plakların radyetemel detaylarına etkisi nedeniyle bütün çekirdekle birlikte statik kurgu tek yapı olmak üzere tasarlandı. Başlangıçta statik açıdan zorlayan tarafları oldu bu tasarımın, bize çok kalın kesitler çıkardılar, bu noktaya gelmek için epeyce uğraştık. Projenin en başında niyetimiz bu koridorları aslen binanın iç

sokağı olarak kurgulamaktı, yerlerinin taş kaplaması da o fikirden kaynaklanıyor. Birbirine bakan ve çalışırken birbirinden haberdar olan çalışma alanları. Ana bloklardan konsol olarak avluya uzanan iç sokaklar. Onun için de bakışı kesmeyecek şekilde, döşeme kesitlerinin olabildiğince konsol ucuna doğru inceltilmesini istedik statik ekipten. Bu sayede taşıyıcı sistem hafif görünüyor ve herkese sanki burası çelikmiş algısı veriyor. Böylece çelik olsaydı yaşayacağımız titreşim sorunu olmaksızın sokaklar inşa edilmiş oldu. he: Cephe tasarımı nasıl ortaya çıktı? hs: Dışarıdan bakıldığında kapalı bir kutu hissi vermesine karşın içeriden dışarı bakıldığında bir tül etkisi yaratmasını istedik. Paneller altılı gruplar halinde açılıp kapanabiliyor ve bunun otomasyonu da akıllı telefonlarla yapılabiliyor. Schüco’nun geçmişte cam panellere uyguladığı bir motor sistemi vardı, ondan yola çıkarak bir panel detayı ve çalışma düzeni kurguladık. Schüco bu proje için özel olarak 40 cm genişliğinde ve 3,25 metre yüksekliğinde alüminyum ekstrüzyon panel imal etti, daha sonra


giriş sayfasında Giriş cephesi 35. sayfada solda üstte: Sokaktan yapıya bakış solda altta: Sokaktan yapıya girişi sağlayan köprüler sağda üstte: Cephe panelleri sağda altta: Onarım merkezinin giriş avlusu karşı sayfada solda: İç boşluk ve asılı enstelasyon sağda: Çatı ışıklığı ve iç boşluk ilişkisi

YAPI - OFİS - İSTANBUL

bu sayfada solda:Şaşırtmalı katları bağlayan merdivenler altta: Çalışma alanları

arka sayfada üstte solda: Giriş holü üstte sağda: Çalışma alanları altta solda: Arka avlu altta sağda: Arka avluya açılan kafeterya

37 XXI - TEM/AĞU 2015

bunlar bizim verdiğimiz oranda delinerek geçirgen yüzeyler haline getirildi, alta ve üste yerleştirilen pistonlarla da hareket verildi. Kelebek gibi açılıyorlar hepsi ve açıldıklarında da eşit aralıklı bir düzen çıkmıyor. Bu paneller hem güneş kontrolüne hem de içeridekilerin dışarıyla ilişkilerinde sokaktaki yoğun hareketi filtrelemeye yarıyor. he: Malzemeler için belirlediğiniz ana kararlar nelerdi? hs: Genelde taş, alüminyum, cam ve ahşabın çeşitli yerlerde farklı biçimlerde kullanıldığı durumlar var. Aynı elemanı birkaç işlevde kullanmayı denedik, örneğin hem parapet hem de bank olarak. Binanın açık renk olan yerleri boyalı kısımlarıyken, koyu renk olanlar kaplanmış kısımları; bu da binanın nasıl eskiyeceğini cephe tasarımının belirleyicilerinden biri olarak ele almamızdan ortaya çıktı. Hiçbir metal yüzeyin arkası boyalı bırakılmadı, hep kaplandı. Dıştaki bütün giydirme paneller titanyum çinko kaplandı, onun rengiyle bağlantılı bir alüminyum renginden türetilerek. Binada aslen beyaz, açık gri ve antrasit renkleri var; özünde üç renk ve beş malzemeyle inşa edildi

diyebiliriz ki bunu çok takıntılı bir şekilde yapmadık esasında, kendiliğinden böyle gelişti.

bir çay asansörü vs konumlanıyor. Tüm bunları en baştan yapının programı içinde ele alarak çözdük.

Mobilyaları da Protel’in çalışma düzenine göre biz tasarladık ve imal ettirdik. Çalışanların tasarım aşamasındaki yoğun katılımı nedeniyle mobilyalarda modüler bir detay çözümü ekiplere göre özelleştirerek imal edildi. Çağrı merkezi olarak çalışılan ofislerde akustik projelendirme yapıldı ve kabinler içine kapatılmışlık duygusu yaratmamak için üst bölümlerinde cam kullanıldı.

Şirketin iki girişi var aslında, biri ofislere diğeriyse onarım merkezine açılıyor. Onarım merkezi tamamen kendi içinde çalışan bir birim. Protel restoran ve otel yazılımları sunduğu için servis sağlayan cihazlarda bir sorun olduğunda buraya getiriyorlar, dolayısıyla insan ve cihaz trafiği yoğun olan bir bölüm onarım merkezi. Girişi de o nedenle ayrı. Ona bağlı olarak depolar, araçtan yükleme yapılan alanlar buraya yakın konumlanıyor. Ön, arka ve yan bahçelerde açtığımız boşluklar sayesinde üçüncü bodrum kata kadar günışığı alabiliyoruz.

Yarım katlarla düzenlenen ve iç boşluğa bakan kısımda ofisler sıralanıyor. Bunlar açık ofis düzeni içinde, uçlarında bazen bölüm içi toplantı alanlarıyla, bazen camla ayrılmış yönetici odaları ile sonlanıyor. Daha büyük toplantı odalarını ise yönetici odalarının da yer aldığı kolda konumlandırdık ve istendiği zaman birleştirilebilen iki oda olarak tasarladık. Yarım katların iç boşluğa baktıkları yerde iki koridor var ve merdiven bunlar arasında hareket ediyor. Bu koridorların uçlarında ana şaftlar, yani tuvaletler, vestiyerler, servisler, kimse makineden çay içmek istemediği için

Avlulardan biraz söz etmek istiyorum, peyzajını DS Mimarlık yaptı, buradaki eski dokunun baktığı arka bahçelerdeki hissi sürdürmek istedik; meyve ağaçları diktik. İstinat duvarının önüne yerleştirdiğimiz betonarme toprak tutucuların önü de bank olarak planlanlandı. Buraya hizmet eden kafeterya alanıyla birlikte ofis içinde en popüler mekanlardan biri haline geldiğini söyleyebilirim.


YAPI - OFİS - İSTANBUL TEM/AĞU 2015 - XXI 38

he: Binaya girildiğinde orta boşlukta bir metinle karşılaşıyor insan. Onun öyküsünü anlatır mısın? hs: Özden Demir’in işi o. 2014 yılı sonunda şirket taşındı ve 2015 yılında burada çalışmaya başladılar. Protel ekibi tarafından onaylanan proje için Özden yılın son günü önceden haber verilmeksizin şirketteki herkesin kafeteryada toplanmasını istedi. Ardından herkese kağıt, kalem dağıtarak sadece kelimeler yazmalarını beklediğini söyledi. Bu, herhangi bir kelime olabilirdi, çocukluk anıları, şirket, eski bina, yeni bina, 2014, 2015 vs. Çağrışım kelimeleri istedi, sonradan e-posta ile de gönderebileceklerini söyledi. Önce herkes şaşırdı, sonrasında da çok yoğun bir katılım oldu, ayrıca e-posta gönderenler bile oldu. Bu kelimeler arasından seçtikleriyle de Özden bir öykü yazdı. Adeta sade bir Sait Faik öyküsünü andırıyor, aslında duygulardan bahseden ama içinde bir sürü birbirinden ilgisiz kelimenin geçtiği bir metin. Ardından o metin yalın bir metotla ortadaki boşluğa asıldı. Tüm gün dönüyor ve sekiz saatte bir tam tur atıyor. Çalışanlar gördükçe kendi kelimelerini içinde buluyor, ofise her girişlerinde kendilerine ait bir şeyle karşılaşıyorlar.


YAPI - OFİS - İSTANBUL

hayriye sözen 1971 yılında Ankara’da doğdu. 1993 yılında İTÜ mimarlık fakültesinden mezun oldu. 1993-2002 yılları arasında Mimarlar Tasarım’da çalıştı. 2002’de ortak olarak Mono Mimari Tasarımlar’a katıldı. 2007-2010 yıllarında Hayriye Sözen Mimarlık Hizmetleri adıyla kendi ofisinde çalışmaya devam etti. Sonraki iki yıl kurucu ortaklarından olduğu anonim.istanbul ekibiyle birlikte çalıştı. 2012 yılından beri HS Mimarlık ofisinde mimari işler üretmeye devam ediyor, çeşitli üniversitelerin tasarım stüdyolarında jüri üyesi olarak bulunuyor ve atölye çalışmalarına katılıyor.

zemin kat planı

39 XXI - TEM/AĞU 2015

2. kat planı

kesitler proje yeri: Esentepe / Şişli proje mimarı: Hayriye Sözen mimari ekip: H. Erman Soyman, Gamze Altın, Zeynep Ünal, Çiğdem Köseoğlu, Pınar Bayraktar proje yöneticisi: Rıdvan Övünç statik proje: Som Mühendislik mekanik proje: Anka Proje elektrik projesi: HB Teknik aydınlatma projesi: UKON Aydınlatma akustik danışmanlık: Talayman Akustik iç mekan tasarımı: HS Mimarlık peyzaj projesi: DS Mimarlık yüklenici: Sanat Yapı İnşaat proje tarihi: 2012 - 2013 yapım tarihi: 2013 - 2014 inşaat alanı: 4950 m2

çatı katı planı


YAPI - MÜZE - ANKARA TEM/AĞU 2015 - XXI 40

fotoğraflar: Beril Kapusuz, Oğuz Karakütük

Tarihi İzleri Mekanlaştırmak AYŞEN SAVAŞ, CAN AKER VE ONUR YÜNCÜ’NÜN ANKARA’DA TASARLADIĞI ERIMTAN ARKEOLOJI VE SANAT MÜZESI, TARIHI YAPI IZLERININ KORUNMASIYLA KURGULANIYOR. SERGI VE ALTYAPIYA DAIR TÜM MEKANLAR, TARIHI DUVAR IZLERININ ETRAFINDA OLUŞTURULMUŞ.

ERIMTAN ARKEOLOJI VE SANAT MÜZESI

ayşen şavaş, can aker, onur yüncü

Ankara Kalesi’nde yer alan Erimtan Müzesi’ni oluşturan üç tarihi evin dış mekan algısını kentsel ve mimari ölçeklerde koruyarak iç mekanda bütüncül bir tasarım anlayışı geliştirdik. Eski ve yeni arasındaki kesin çizgiyi, Ankara’ya özgü malzemelerle vurguladık; doğal Ankara taşı ve brüt betonarme yüzeyler bu gerilimli çizginin okunmasına araç oluşturdu. Tarihi ev kalıntılarından bugüne kalan dış duvarları, müze işlevlerini barındıran ve derinliği olan mekanlar olarak ele aldık ve tüm servisle altyapı birimlerini bu mekanlarda konumlandırdık. Müze ana girişinin, hediye

dükkanının, vestiyerin ve asansörün yer aldığı güney duvarı koleksiyonun seçilmiş eserlerinin sergilendiği asma kata açılıyor. Dolaşım, bir alt katta yer alan kalıcı sergi mekanları ve toprak altında yer alan geçici sergi hacimleri ile devam ediyor. Güney duvarı aynı zamanda alt katlarda mutfak, depo ve ıslak hacimleri de içine alıyor. Genişletilen kuzey duvarınıysa bir arkeoloji kütüphanesi olarak tasarladık. Doğu ve batı duvarlarının içinde ve dışında yer alan nişler, alışılmış sergileme vitrinlerini yorumlayarak güncel "spolialara" dönüştürüyor. Kendi bağımsız girişleri ile müze etkinliklerini destekleyen çok amaçlı salon, kafe ve atölye mekanları gerektiğinde sergi mekanlarına dönüştürülebiliyor. Tüm bu işlevlerin açıldığı kentsel teras, Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Koç Müzesi ve Erimtan Müzesi’ni birleştiren “müze yolu” ile yeniden tanımlandı.


YAPI - MÜZE - ANKARA 41 XXI - TEM/AĞU 2015


YAPI - MÜZE - ANKARA TEM/AĞU 2015 - XXI 42

giriş sayfasında Müze binasına genel bakış önceki sayfada en üstte solda: Yan cepheye bakış ortada solda: Arka cepheye bakış üstte sağda: Müze girişine bakış altta: Müze bahçesinden girişe bakış bu sayfada en üstte: Sergi galerisi ve sirkülasyon sistemi en üstte sağda: Sergileme tasarımına yakın bakış üstte: Üst kattan sergi galerisine bakış üstte sağda ve sağda: Sergi mekanına bakış


2. bodrum kat planı

onur yüncü 2000 yılında ODTÜ mimarlık bölümünden mezun oldu, 2002 yılında yüksek lisans, 2008 yılında doktora derecesi aldı. 2011 yılından itibaren mesleki çalışmalarını kendi ofisinde devam ettiriyor. Aynı zamanda 2013 yılından bu yana TED Üniversitesi mimarlık bölümünde akademik çalışmalarını sürdürüyor.

zemin kat planı

kesit

proje yeri: Ankara Kalesi mimari tasarım: Ayşen Savaş, Can Aker, Onur Yüncü işveren: Yüksel Erimtan Kültür ve Sanat Vakfı ana yüklenici: EMT Erimtan Müşavirlik Taahhüt Ticaret iç mekan tasarımı: Ayşen Savaş peyzaj tasarımı: Can Aker uygulama projesi: Can Aker, Onur Yüncü mobilyalar: Nurus, Koleksiyon aydınlatma tasarımı: Ayşen Savaş grafik tasarım: Onur Yüncü, Fatih Öz statik projesi: Prota Mühendislik Proje ve Danışmanlık mekanik projesi: Okutan Mühendislik elektrik projesi: Yurdakul Elektrik Proje çelik projesi: Atak Mühendislik akustik danışmanı: Doç. Dr. Arzu Gönenç Sorguç yangın tahliye projesi: Karina Tasarım Danışmanlık ve Eğitim Hizmetleri yangın güvenlik danışmanı: Aytek Savaş maket: Serdar Gürol üç boyutlu görselleştirme: Motto Mimarlık şantiye yöneticisi: Can Aker proje başlangıç-bitiş yılı: 2011-2012 inşaat başlangıç-bitiş yılı: 2013-2015 arsa alanı: 1070 m2

43 XXI - TEM/AĞU 2015

ayşen savaş Yüksek Lisans çalışmasını ODTÜ ve Londra Üniversitesi’nde tamamladı. Doktora çalışmasını Massachussetts Institute of Technology'de (MIT) tamamladı. Türkiye'de kurulan ve yeniden yapılandırılan müzelerin oluşum ve dönüşüm projesine katkıda bulundu. Halen ODTÜ Mimarlık Fakültesi’nde kuram ve tasarım dersleri veriyor.

YAPI - MÜZE - ANKARA

can aker Can Aker Fransa ve ABD de mimari tahsilini 1986 yılında tamamladıktan sonra New York'ta dört sene süren profesyonel hayatına başladı. 1990-93 yılları arasında İstanbul’da çeşitli proje ve yayın (Arkitekt dergisi) işleriyle ilgilendi. 1993 yılından beri EMT firmasında inşaat sektöründe çalışıyor. Halen Gama Holding ve EMT firmalarında çalışıyor ve Erimtan Kültür ve Sanat Vakfı Yönetim Kurulu ve İcra Kurulu üyeliklerine devam ediyor.


İÇ MEKAN - FABRİKA - ANKARA TEM/AĞU 2015 - XXI 44

fotoğraflar: Gözde Evran Kayacılar

Bütünsellik Arayışları ERTUNÇ ÖZCAN FABRIKASI'NIN KARŞILAMA, SERGI SALONU VE YÖNETIM KATI TASARIMINDA INPARC EKIBI, YAPISAL ELEMANLARIN KULLANIMI VE RENK TERCIHINDE SADE BIR DILLE ORTAK BIR UYUMA YÖNELIYOR. Eskiz, görsel düşünce ve algılarımızı ifade etmenin en yalın ve doğru yoludur. Bu imgeselleştirme süreci basit ama bir o kadar da güçtür. Ertunç Özcan fabrikasının tasarımında bu ifade sürecini yoğun olarak yaşadık.

ERTUNÇ ÖZCAN FABRIKASI

ınparc

Ertunç Özcan firması; yoğun bakım üniteleri, simülasyon merkezleri, acil servis üniteleri, ameliyathane cihazları gibi hastane cihazlarını üretiyor. Fabrikalarının yetersiz olması sebebiyle merkez ofisi TepePrime’da kalacak şekilde fabrika binalarını yatayda genişletmek için ASO Organize Sanayi bölgesine taşıdılar. Bizden de fabrika girişini,

operasyonel ve yönetim katının düzenini oluşturmamızı ve tasarlamamızı istediler. Projenin temelini konukların girişten başlayarak ağırlanması, cihazların tanıtılması ve teknik ekibin çalışma alanlarının doğru düzenlemelerle çözülmesi oluşturuyor. Fabrika binası ana karşılama, sergi salonu ve yönetim katı olmak üzere üç ana bölümde değerlendirildi. Fabrikanın organizasyon şeması tamamlanmış olduğu için ihtiyaç listesine göre iç mekan kurgusuna çalıştık. Tasarımın belirleyici noktası, firmanın mühendislik yanının mekana yansıtılması oldu. Bu nedenle girilen her mekanda dil birliğini yaratacak nitelikte devamlılık sağladık. Projenin temeli, giriş - karşılama bölümünde kendini ifade ediyor. Firmanın üretmiş olduğu cihazlar


bu sayfada solda: Danışma bankosu ve bekleme alanı altta solda: Açık ofis altta: Açık ofis ve dinlenme alanı en altta: Giriş holüne bakış

son sayfada Sergileme tasarımı

tamamen yerli ve bazıları tasarım ödülü almış. Bu nedenle küçük ölçekli bir sergi salonu tasarladık. Konuklar, girişten başlayarak ağırlanıyor ve sergi mekanında yer alan vitrinlerde cihazlar künyeleriyle birlikte sergileniyor. Böylelikle ilk kurumsal vitrin, konseptin ana öğelerinden biri olan “sergi salonu” ile sağlanmış oldu. Sergi mekanının yakınındaysa bir kafe konumlandırdık. Bu tasarım anlayışıyla zeminden başlayarak iş görüşmelerine temel atacak bir ortam yaratmayı amaçladık. Yönetim katında ise toplantı salonları, seminer salonu, yönetici ve şef odaları ile açık ofis alanları bulunuyor. Fabrika, tanımı gereği konstrüktif bir tabana yerleşiyor. İç mekan tasarımında da bu konstrüktif yaklaşımı devam ettirdik. Bu nedenle konstrüktif elemanları estetik öğeler olarak değerlendirdik ve inşaat teknolojisinde kullanılan strüktürel elemanları

ön plana çıkardık. Yapıya ait tek yatay eleman olan merdiven, profillerden çelik olarak yapıldı. Tüm kot farkı alınlarında ve sergi salonun omurga yapısında “I” profiller kullanıldı. Yapının dış cephesinde yatayda kullanılmış olan çelik aydınlatma kurgusu, iç mekanda giriş bankosu aydınlatma elemanları olarak sürekliliğini içeriye de yansıtmış oldu. Özellikle giriş katında hissedilen yapının yüksek tavanlı ve geniş bir alana yayılmış olan hacmi, tavanda kullanılan gri ton ile desteklendi. Zeminde beton görünümlü seramik ve halı, yüzey dengesini sağladı. Sarı renklerde seçilmiş olan oturma elemanları mekan içinde sıcak bir atmosfer yarattı. Sarıyı bütün katlarda kullanarak yapının içinde devam eden bir süreklilik yakaladık. Yönetim katında, giriş katının renk tonları sürekliliği, kullanılan hareketli mobilyaların dengeli renk dağılımı kompozisyonu, doğrusal aydınlatmalar ise ritmi oluşturdu.

45 XXI - TEM/AĞU 2015

arka sayfada üstte solda, ortada ve sağda: Ofis dolaşım kurgusu altta solda: Galeri boşluğu ortada: Toplantı salonu ve kat holü altta sağda: Yönetim odası

İÇ MEKAN - FABRİKA - ANKARA

giriş sayfasında Danışma bankosu ve bekleme alanı


TEM/AĞU 2015 - XXI 46

İÇ MEKAN - FABRİKA - ANKARA



aslı uğurlu 2002 yılında Hacettepe Üniversitesi iç mimarlık ve çevre tasarımı bölümünden mezun oldu. 2012 yılında iç mimarlık, proje, uygulama ofisi olan Inparc’ı kurdu. Ekibindeki genç tasarımcılarla birlikte, mobilya ölçeğinden iç mekan, yapı ve şehir planlama ölçeğine uzanan geniş bir yelpazeyle çalışmalarını sürdürüyor.

İÇ MEKAN - FABRİKA - ANKARA

proje yeri: Temelli Organize Sanayi Bölgesi iç mimari tasarım: Inparc işveren: Ertunç Özcan proje tasarım tarihi: Ocak 2014 proje bitiş tarihi: Mayıs 2014 tasarım alanı: 2.260 m2

TEM/AĞU 2015 - XXI 48

danışma bankosu kesiti

kat planı

danışma bankosu planı



ÜRÜN TASARIMI - BÖLME SİSTEMİ TEM/AĞU 2015 - XXI 50

çizim: Koray Malhan | fotoğraflar: Onur Kolkır

Kamusal Koni KORAY MALHAN’IN TASARLADIĞI OBLIVION, OFISLER IÇIN KAMUSAL BIR ALANIN NASIL OLABILECEĞINI, STRÜKTÜREL BIR ÇÖZÜMLE MOBILYANIN BIR ARADA ELE ALINDIĞI BIR SISTEMLE ARAŞTIRIYOR. Hülya Ertaş

OBLIVION

koray malhan

he: Oblivion, aslında Koleksiyon’un yeni konsepti Açık Ofis’in bir parçası. O konseptin içinde nerede duruyor, tasarım buna bağlı olarak nasıl şekillendi? Koray Malhan: Aslında bu benim için üç buçuk, dört senelik bir yolculuk. Fikir Umberto Eco’nun teorisiyle başladı. Yazdığı ilk kitap olan ve avangart sanatı tercüme eden Açık Yapıt’tan yola çıktım. İlk okuduğumda çok etkilenmiştim. Sonra kitapta atıfta bulunulan ilgili diğer disiplinleri de okumaya başlayınca oldukça tasarımın dışında bir dünya çıktı karşıma ve benim için çok daha ilginç oldu. Çünkü “çizmeden tasarlama” olarak tanımladığım bir-iki sene geçirdim, hiçbir şey çizmedim. Oblivion tasarımının ilk iki senesinde hiç kalem ve kağıt kullanmadım, zihnimde tasarladım, benim için Oblivion’u tasarım olarak en farklı yapan o. Oblivion’un eskizleri olarak hep metni var, görseli yok. Eskizde ne olursa olsun, insan çizerken bildiği

formları, daha önce gördüklerini, hafızasına yerleştirdiklerini çizerek başlıyor. Çizerek arayışın bana yeni bir şeyleri bulmakta çok bir şey getirmediğini hissettim. Metnin formdan ziyade, sebep-sonuç ilişkisi arayışı var. Açık iş teorisine kafa yordukça ofisi de mobilyayı da unuttum. Bu çağda tasarım yapılacaksa onun zihinsel özelliklerinin ne olması, nelerin sorgulanması gerektiğini araştırdım iki yıl boyunca. Açık Yapıt’ta gördüm ki aslında yaratım bir yerde bitmiyor, yani ustanın yaratıp bitirdiği ve ardından herkesin hayran olduğu durumdan daha farklı bir süreçteyiz artık. Şimdilerde birileri yaratıyor, birileri beğeniyor -hayran olmuyor ama beğeniyor- ve kullanıyor ve kullanırken diyor ki “Neden böyle farklı olmasın?” Bir ürünün insanlara nasıl tasarlanmasını istediklerini sorarak ortaya çıkarılamayacağı kesin. Ama bir ürünü kullanacak olan diğer profesyonellerle bir araya gelinen bir mecranın açılması, onların dahil olabileceği bir süreç yaratılması Açık Yapıt teorisine çok uygun. Özellikle de ofiste mimarların ve planlayıcıların işin içine girdiği, çok ciddi profesyonellerin katılımda bulunduğu bir süreçte bitmiş katalogdan ürün seçip


ÜRÜN TASARIMI - BÖLME SİSTEMİ 51 XXI - TEM/AĞU 2015

yerleştirmenin ötesinde bu profesyonellerin de katılabilecekleri bir sürecin mümkün olduğunu düşünüyorum. Eve kanepe seçerken belki böyle bir yöntemden bahsedemeyiz ama ofis yerleşimlerinde bu söz konusu olabilir. Amacım, mimarların ikili, dörtlü ya da altılı iş istasyonları yerleştirmenin ötesine geçerek ofisin topoğrafisini kurgulayabilmelerine imkan tanımak. Mimarın zaten mesleki eğitiminden aldığı birikimini kullanarak onu bir küratör gibi güçlendirerek tüm boyutları, mekan kullanımını, doluluk-boşluk ilişkilerini, mekanların kamuya açık taraflarıyla bireye dönük olanlar arasındaki farkları kurgulayabilecek ve ofisteki tüm buradaki yapısal ilişkileri çözebilecek bir konumda tahayyül ettim. Dolayısıyla buna da izin verebilecek olan, bitmiş üründense kurgulanabilecek farklı ölçeklerin tartışmaya açılabileceği bir şeydir. Oblivion’un asıl çıkışı ve açık işle bağlantısı o. he: Açık kavramı tasarımda “açık kaynak” üzerinden oldukça konuşuldu. Sözünü ettiğin açık iş ile açık kaynak ne kadar örtüşüyor?

km: Tanımlar çok önemli. Mesela resmi olmayan organizasyonlar (non-govermental organisations) Türkçe’te sivil toplum kuruluşları olarak kullanılıyor. Oysa bir şeyin resmi olmaması onun illa da sivil olduğu anlamını taşımaz; bazı kurumlar var ki devlete ait değil ama pek sivil de değil. Nasıl ki bir kuruluşun resmi olması sivil olması için yeterli değilse, bir şeyin açık olması da onun demokratik olması için yeterli değildir. Bunlar bizi hızla sonuca götüren dolayısıyla bizi kandırabilen tehlikeli tanımlar da olabiliyor dolayısıyla kendi tuzaklarımızı yaratmamamız gerekir. Açık kaynağın bence güzel tarafı çok daha fazla kullanıcının farklı noktalardan dahil olabildiği ve aslında mülkiyetin bir şekilde geri çekildiği demokratik olana epey yakın bir ortam oluşturması. Açık iş ise tam da buna karşılık gelmiyor. İşi birisinin kapatmasını, “Ben bunu böyle söyledim, bu da böyle biline ve böyle dinlene” demesini aşıyor ve şöyle diyor: “Ben bunu böyle söylüyorum, bunu alıp söyleyecek kişiler de alıp kendi dillerinde söylesinler ama ben bunu demek istiyorum.” Caz müzik bunun bire bir karşılığı. Yani bir beste var ama onu hiçbir zaman aynı çalmıyor,

besteyi yazanlar bile aynı şekilde duymuyor. Çünkü farklı yerlerde verilen konserlerde farklı hislerle o şarkılar çalınıyor.Bence bu, çok çağdaş. Bizim yaklaşımımıza bunu tercüme edecek olursam, bir kerede yapıp onu her zaman her projede her mimara uygun bir çözümmüşçesine sunmaktansa uygulaması, yeri, zamanı, bağlamına göre şekil alabilen kurgular daha çağdaş. he: Bugüne kadar ofis sistemleri hep modülerlik üzerinden gitti, sanki Lego oynanıyor ve bu oyun üç aşağı beş yukarı aynı parçaların yan yana getirilmesiyle kuruluyor. Yine de bu modülerlik, tasarımda özgürleştirici bir rol oynamıyor. km: Hatta özgürleştiriciymiş gibi yapıp aslen tüketicinin değil üreticinin işine yaradığını gizliyor. Zira modülerlik üretici için çoklu parça üretmede çok kolaylık sunuyor. Sonuçta ortaya çıkan durum, endüstriyelleşmenin, aslen sanatı, insanı, duyguyu, her şeyi evcilleştirmeye çalışan modernizmin getirdiği kabus. Rasyonalitenin yarattığı inanılmaz getiriler, büyük şanslar var ve onu bu şekilde yüceltiyorlar ama şimdi başka bir yerdeyiz ve o yüceltmenin etkisi


ÜRÜN TASARIMI - BÖLME SİSTEMİ TEM/AĞU 2015 - XXI 52

altında olmamak gerekiyor. Kaldı ki o yüceltme, çok önemli adımlar attırdığı kadar çok kısıtlamaları da getirdi. Her şey en etkin, en verimli olduğu anda en güzel değil ki en verimsiz anında en güzel halde de olabilir. İnsanı en yüksek derecede performansla tanımlamak kadar insan olmayan bir şey olamaz.

oynayabilir bir sürü ölçü var. Bir sınırlılık tabii ki var ama bu, endüstrinin verimliliğinin dışında bir sınırlılık. Bu, kişinin kullanımıyla, onu anlamlandırmasıyla yeni fırsatlar sağlamakla statik yapısının sınırlarını birleştirerek optimuma getirmeye çalışan bir ürün.

Hem rasyonalitenin önemini hem de içinde bulunduğumuz çağın gerçekliğini iyi bir dengeye oturtmak zorundayız. Modernizmin derdini de ama artık hayata başka şeylerin, katmanların, düzeylerin, nüansları da anlamak, başka renkler, ara tonlar olduğunu fark etmek önemli. Oblivion’da da endüstriyelleşme var çünkü fabrikada üretiliyor. Ben herkese özel bir şey yapıp vermeyi önermiyorum, çünkü bu onu çok pahalı ve ulaşılmaz yapar. Öte yandan herkesin istediği şeyi yapmasını, binlerce çeşit Oblivion üretmeyi de önermiyorum. Ben de endüstrinin sınırını kısıtlıyorum çünkü bunun belli bir matematiği var. Öncelikle belli ölçüden sonra kendini taşıyamayacağı strüktürel sınırları var, ardından gerçek bir yerleşimde alabileceği mekan boyutları var. Ama bu koşullar dahilinde üzerinde

he: Rasyoneliteden söz ettik madem, öyleyse şöyle sorayım: Oblivion ne işe yarıyor? km: İnsanın yaptığı her şeyin gerçeklikle alakasının olması çok önemli. Bir yandan gerçeküstü de çok hoş çünkü hayatın aslında bir sonrasına götüren tarafı. Oblivion’un gerçek problemlerle ilgilenen fakat gerçeküstüye yakın bir önerme kesitinde bir konumu var. Ofise dört buçuk metre yüksekliğinde altı metre çapında bir şey koymak gerçeküstüdür, kimse ofisinde böyle bir arayış içinde değildir. Ama öte yandan şimdiki ofisler o kadar sıradan ve konserve kutuları gibi dizilmiş kutulardan oluşuyor ki ortamı yumuşatmak için konulan ikili-üçlü kanepeler ve koltuklar bile belirli bir menüden seçilip konulduklarını gizleyemiyor. Böyle bakınca da hiçbir çekiciliği yok ve ürünler aradaki farkı görmek de

mümkün değil. Bütün bunların içinde Oblivion, yer açmak istiyor, mekana bomba gibi düşüp normalde ayırmayacağınız bir yeri talep ediyor, var olmak için mekan boşaltması istiyor. Kentten örnek verecek olursak, bir park ya da göl gibi, ya da mesela Boğaz gibi düşünebilirsin. Boğaz’ın verdiği keyif, suya bakmamızda olduğu kadar metazori bir şekilde inşa edemediğimiz bir yer olmasından kaynaklanıyor. En azından bir sonraki inşa edilen yer ile aramıza mesafe koyuyor, o boşluk zorunluluğu getiriyor. Ofiste de en orada bir boşluk inşa edebilmek için Oblivion var, metazori bir şekilde bu beş buçuk metre çapındaki alana başka bir şey koyamıyorsun. Hatta boyutlarıyla etrafına öyle bir elektrik veriyor ki hemen yanına iş istasyonu da koyulamıyor çünkü etrafında da mesafe istiyor. Oblivion’un neye yaradığını soracak olursan metazori bir biçimde kamusal alan çalmaya yarıyor aslında. Ve kimseye ait değil. Herkes kullanıyor. Ve aidiyet ile kullanım arasında böyle bir ilişki kurduğu için hiçbir Obvilion kompozisyonu, kimseye ya da hiçbir şirkete ait olamaz. İster kütüphane, oturma alanı, toplantı ya


ÜRÜN TASARIMI - BÖLME SİSTEMİ

koray malhan Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde başladığı endüstri ürünleri tasarımı eğitimini 1995 yılında Londra’da Ravensbourne Tasarım ve İletişim bölümünde tamamladı. 2000 yılına kadar Koleksiyon’da tasarım projelerinde görev aldı. Koleksiyon çatısı altındaki yeni yapılanma doğrultusunda 2012'den bu yana markanın tüm ofis ürün ailesini ve temalarını yönetiyor.

53 XXI - TEM/AĞU 2015

da dinlenme odası, ister uyku alanı, sunum odası olarak kullanılabilir. Mimarla ve firmayla neye ihtiyaçları olduğunu konuştuktan sonra Oblivion’u ona göre kuruyor ve böyle bir alanı yaratıyoruz. Belki kapladığı alan nedeniyle üç tane iş istasyonu kaybediliyor ama verdiği etki, insanların orada bulunmaktan aldığı keyif, aklına gelen şeyler, bilmem kaçıncı iş istasyonunda mümkün olamıyor. he: Oblivion, yukarı doğru genişleyen ya da daralan olmak üzere iki farklı şekilde durabiliyor. Ergonomi, işlevsellik ve his olarak bu iki farklı duruşun ne gibi farklılıkları var? km: Oblivion dokuz derecelik bir açıyla konikleşen bir forma sahip. Onun duvarının bana doğru açılması ya da kapanması benimle dışarıdaki kişi, evren ya da bağlanmak istediğim fikir arasındaki ilişkiyi belirliyor. Yukarı doğru kapanan form, kendi içime doğru açılmaya, açılan ise kendi dışımdaki evrensel bilgi, düşünce ve düşlerle bağlantı kurabilmeme açık. Ama bu benim hissim, başkaları için farklı olabilir tabi ki. Yine de Oblivion’u tasarlarken aklımdaki kurgu buydu.

he: Bileşenlerinden söz edebilir misin? km: Yerdeki daire ve yataydaki parçalar çelik, dikeydekilerin hepsi alüminyum, gövdeler de kontrplak üzeri keçe. Çerçeveyi dikmelerle yükseltip üst çerçeveyi tamamladığınızda strüktür ortaya çıkıyor ama kendi kendini taşıyamıyor ve sallanıyor. Yüzey plakları takıldığı zaman sistem stabil hale geliyor, yani yüzey plakları da strüktürün bir taşıyıcısı. Parçaların hepsi birbirlerine taşıtıldığı için hem malzemelerin her biri daha hafif olarak kullanılabiliyor hem de işlevsel olarak birbirlerini destekliyor. İçerdeki tüm parçalar da gene aynı strüktüre takılıyor, raflar, oturma birimleri, masalar vs. Elektrik tesisatı alüminyum dikmelerin iki yanından geçiyor. Bunların kapayıcı profilleriyse poliproplen karışımı plastik bazlı bir malzemeden ki kolayca sökülüp takılabilsin. Dairenin belirli bir açıyla büyümesi ve küçülmesi aslında ciddi bir strüktürel fırsat getirdi. Ve iki farklı çaptaki çemberin birleşmesi ile dikmelerin yatayları

taşıması, dik açılı bir şeyi taşıyacağından daha rahat oldu. Bu sayede de içerideki mobilyalarda normalde yapamayacağım derecede masayı, rafı ayaksız çözebildim. Aslında mobilya işlevini gören ama mobilya olmayan birbirine yaslanmış yatay ve düşey düzlemlerin yarattığı heykelsi bir etki çıkıyor ortaya. Bu da aslında basit bir strüktürel çözümle olanaklı oluyor. he: Oblivion’un içindeyken formun ne olduğunun çok da önemli olmadığını hissediyorsun. km: Aynen öyle, bu kadar basit. Çünkü konu o değil. Çok konuşmuyor, sessiz bir tarafı var. Onu seviyorum çok, antik şeyler hep sessizdir aslında. Böyle çok bildik ve tanıdık bir hali var. Bir şeyi gördüğünüzde ilk başta ne kadar çarparsa üçüncü görmeden sonra o kadar bayatlar çünkü bir şeye on kere şaşıramazsın. Oblivion’un amacı şaşırtmak değil. Ve bu nedenle de kalıcı ve değişmeyen; çok temel ve çok eskiden gelen bir şey. Geçmişten gelen basit geometrileri kullanıp çok temel işlevleri çözen bir tarafı var, Oblivion’un çok güçlü tarafı bence o.


SAP KURTKÖY'DE TRIMLINE INTERIORS İMZASI MuuM Mimarlık tarafından tasarlanan SAP Yenileşim Merkezi Kurtköy'de, Teknopark İstanbul Yerleşkesi içinde yer alıyor. SAP Yenileşim Merkezi’nde, çalışanı mekandan bağımsızlaştıran ve her gün yeniden biçimlenebilecek esnekliğe sahip ofisler yaratma anlayışının, tasarımın önemli belirleyicilerinden biri olduğu gözlemleniyor. Projede mimari ihtiyaçlara uygun olarak, TRIMline Straehle 3400 Düşey profilsiz tek camlı bölme duvar sistemleri ve T.H.E DOOR kapı sistemleri tercih edildi. Straehle 3400 sistem sadeleştirilmiş

ve inceltilmiş tasarım anlayışı ile maksimum şeffaflık sunarak, konsepte ve mekanın bitmemişlik hissine katkı sağladı. Bunun yanında, ses yalıtımı değerleri ile ihtiyaç duyulan “özel çalışma alanları”nı şekillendirdi. TRIMline interiors sistemleri, esnek tasarımları sayesinde kolay monte edilebilir, değiştirilebilir ve adapte edilebilir yapısıyla, SAP'nin ve Teknopark'ın sürdürülebilirlik tasarım şartnamelerine uyum sağlayarak projenin önemli bileşenlerinden biri oldu. www.trimline.com.tr

SONSUZ EVRİM

TEM/AĞU 2015 - XXI 54

SEKTÖR HABERLERİ

DuPont™ Corian®, "Sonsuz Evrim (Endless Evolution)" büyüme programı kapsamında, geliştirilmiş ve ürün gamı genişletilmiş lavabo ve eviye koleksiyonunu tanıttı. Koleksiyonda yeni banyo lavabolarının yanı sıra, mutfak eviyeleri ve sağlık sektörüne yönelik yeni lavabo modelleri yer alıyor. Yeni banyo lavabolarının her biri kullanışlı, çağdaş bir tasarımla karakterize ediliyor ve inovatif teknik özellikler sunuyor. Lavabo ve eviyeler, uzun süredir DuPont Corian® ürün gamının vazgeçilmez bir unsuru durumunda. Corian® lavabo ve

DORPAN Kastamonu Entegre'nin 45 yıllık tecrübesi ve yüksek kalite anlayışıyla ürettiği Dorpan kapı panelleri, tasarım, teknoloji ve estetiğin uyumunu yaşam alanlarına yansıtıyor. Geniş ürün yelpazesi, zengin renk ve model çeşitleriyle sunulan Dorpan kapı panelleri, özenle seçilmiş, üstün nitelikli odun hammaddesi, yüksek teknoloji ürünü makine ve ekipman ile konusunda uzman ekip gözetiminde üretiliyor. Dorpan kapı panelleri, kapı üreticilerine sağlam, verimli ve hızlı üretim imkanı sunarken, çevre dostu olması, zengin model ve ölçü seçenekleri, uygulama kolaylığı ile en çok tercih edilen kapı panellerinden

olma özelliğini taşıyor. Dar alanların sorun olduğu yerlerde, katlanmış Dorpan panelleriyle birlikte oda bölmelerinde ve dolaplarında kolay çözümler elde edilebiliyor. Daha fazla ışık gerektiğinde panellere cam uygulaması da yapılabiliyor. Dorpan markası birbirinden farklı 15 desenli, bir düz modeli ve kendi ahşap dokusuyla sunuluyor. Dorpan modelleri arasında; Anatolia, Aspendos, Assos, Perge, Simena, Side, Patara, Efes, Hitit, Artemis, Sumela, Olympos, Smirna, Truva, Bergama ve Myra bulunuyor. www.keas.com.tr

eviyelerin tezgahlarla ek yeri belli olmayan kusursuz birleşimi, yıllardır tüm dünyada konutlar ve kamusal alanlar için estetik, yüksek kaliteli, yapısı gereği hijyenik ve güvenilir çözümler sunuyor. Yenilenen Corian® ürün koleksiyonu, şu anda 40 modelden oluşuyor. Bunlar eviye ailesi ve lavabo ailesi olarak ikiye bölünmüş. Banyo ürünleri: Purity, Relax, Refresh, Energy, Calm, Peace, Serenity, Care ve mutfak ürünleri: Smooth, Sweet, Spicy, Sparkling olarak adlandırılıyor. www.endlessevolution.corian.com



LG MINIBEAM PW800G LG Electronics yeni Minibeam modeli PW800G'yi LED projektör kullanıcılarının beğenisine sundu. Ev sinema sistemleri için uygun bir çözüm olan PW800G, oldukça küçük tasarımıyla da taşınabilir yansıtma sistemlerine yeni bir boyut katıyor. LG Minibeam serisi geleneksel projektörlere oranla hafiflikleri ve taşınabilirlikleri ile öne çıkıyor. Ürün, sırt çantasına kolaylıkla sığıyor ve hiçbir çaba gerektirmeden saniyeler içinde kullanıma hazır hale geliyor. Kablosuz bağlantı özelliği sayesinde

akıllı telefon, PC ya da dizüstü bilgisayarlarla kolaylıkla iletişime geçebiliyor. Minibeam projektörler 30 bin saati bulan LED aydınlatma ömürleriyle 10 yıl boyunca günde sekiz saat hiç durmadan çalışabilecek kapasiteye sahip. Ürün 1280 x 800 çözünürlüğüyle boyutlarına göre yüksek performans sunuyor. Sadece 0,6 kg ağırlığındaki PW800G, 800Ansi parlaklı sunmanın yanında 100 inç boyutunda görüntüler yansıtabiliyor. www.lg.com/tr

ÇUHADAROĞLU, YURTDIŞINDA DA PROJELERE ÇÖZÜMLER SUNUYOR

TEM/AĞU 2015 - XXI 56

SEKTÖR HABERLERİ

Yapımına 2013 yılında başlanan ve Türkmenistan'ın Awaza şehrinde konumlanan Şamekan Otel projesinde Çuhadaroğlu ürünleri tercih edildi. Projede, Çuhadaroğlu'nun farklı derinliklere sahip griyaj profilleriyle geniş açıklık uygulamalarına olanak sağlayan ve dış görünümü itibariyle, yatay ve düşey kapaklardan -çizgilerden- oluşan, düz, açılı, badem ve küt badem kapak seçenekleri sunan GE 50 - KE 50 Kapaklı Giydirme Cephe Sistemi ve düşük ısı geçirim katsayısı ile enerji tüketimini %40 azaltan ST

ARTCRETE Kale Boya, mineral esaslı mermer görünümlü malzemesi Artcrete ile mekanlara yenilik getiriyor. Yalın tasarıma ve esnek bir yapıya sahip kaplama malzemesi Artcrete, yüksek mukavemetli, darbelere, çizilmelere ve suya daynıklı yapısıyla öne çıkıyor. Hem duvar hem de zeminde kullanılabildiği için efekt bütünlüğü sağlayan ürün, farklı uygulama teknikleri ile farklı desenler yaratma imkanı sunuyor. İlhamını sanattan alan, beton kadar güçlü Artcrete ismini ise sanat (art) ve beton (crete) kelimelerinin birleşiminden alıyor. Suya karşı da dayanıklı olan ürün, dışarıdan içeriye su geçirmemesine

rağmen, içerideki nemi dışarıya atabilme kabiliyeti ile binaların nefes almasını sağlıyor. Artcrete, iç ve dış cephe duvarlarında, iç mekan zeminlerinde; kara sıva, beton gibi mineral yüzeylere, eski su bazlı boyalı yüzeylere ve alçı sıva, alçı levha üzerine uygulanabiliyor. Seramik kaplı yüzeylere de uygulanabilen Artcrete'in deseni, çelik mala ya da efekt mala ile veriliyor. Renk Ustası'nın 24 farklı rengi kullanılarak binlerce renk elde edilebilen ürünün üzeri Artcrete Coat ile kaplanıyor ve uygulama yıllar sonra da tekrarlanabiliyor. www.kalekim.com.tr

60 Isı Yalıtımlı Doğrama Sistemi uygulanıyor. Yapımı devam eden ve bu sene bitmesi planlanan otel 80.000 metrekare alan üzerine 300 oda ve yaklaşık 600 yatak kapasiteli olarak inşa ediliyor. 40.000 metrekare inşaat alanına sahip olacak proje kapsamında, yüzme havuzları, amfitiyatro, voleybol ve futbol sahaları, tenis kortu, çocuk oyun alanları, restoranlar, bar, kafe, yeşil alanlar ve otopark yer alacak. www.cuhadaroglu.com



TEM/AĞU 2015 - XXI 58

SEKTÖR HABERLERİ

NANOPOR PHOTOKAT Yapı malzemeleri alanında inovatif kimliği ile öne çıkan Baumit’in geliştirdiği Nanopor Photokat boya ve kaplamaları, cephelerin temizliği ve görünümünde ışık, nem ve rüzgarı kullanarak daha uzun süreli koruma sağlıyor. Baumit İnovasyon Merkezi tarafından geliştirilen patentli Nanopor kaplama ve boya ürünleri, binaların dış cephelerinde doğanın etkilerini kullanıyor.

fotokatalizörü etkin hale getiriyor. Bu katalizör, yüzeyde tutunmuş olan kir parçacıklarının bozulmalarını, hava hareketiyle çözünmelerini ve kısmen yüzeyden kopmalarını sağlıyor. Yağmur ve kuruyan nemin etkisiyle kir parçacıkları çözünüyor ve cephe temizlenmiş oluyor. Bu yöntem özellikle de yosun, mantar ve bakteri üremesine, toz ve is parçacıklarına karşı etki ediyor.

Geleneksel su itici yüzeye sahip kaplamalar, kendi kendini temizleme için doğrudan yağmur suyuna ihtiyaç duyarlar. Saçak altında kalan yüzeyler ya da doğrudan yağmur suyuna maruz kalmayan alanlar, diğer yüzeyler gibi temizlenemez. Baumit NanoporTop kaplama ise yüzeyde su emici, yüzeyin altında ise su itici özelliği ile doğrudan yağmur suyuna gereksinim olmaksızın etkin temizleme sağlayabiliyor. Nemli bir havada dahi, cephenin her alanında kirlerin nem ile çözünmesi mümkün hale geliyor.

Baumit Nanopor, organik yapıdaki kir parçacıklarını buharlaşan hava nemi ve yağmur yardımıyla çözen yeni fotokataliz özelliğinin sunduğu kendi kendini temizleme etkisi sayesinde, artık organik kirlenmeye karşı da etkin bir koruma sağlıyor. Bu, daima temiz, uzun süre değerini yitirmeyen ve bakım gerektirmeyen cepheler anlamına geliyor.

Fotokataliz prensibi, katalizörlü yüzeyde ışığın yardımıyla meydana gelen bir dizi fiziksel ve kimyasal reaksiyona dayanıyor. Bu süreçte ışığın enerjisini kullanan katalizör, reaksiyon sırasında tükenmiyor. Burada gün ışığı, boya veya kaplama ürünü içindeki

üstte: Gün ışığı, boya veya kaplama ürünü içindeki fotokatalizörü etkin hale getiriyor. üstte sağda: Katalizör, yüzeyde tutunmuş olan kir parçacıklarının bozulmalarını, hava hareketiyle çözünmelerini ve kısmen yüzeyden kopmalarını sağlıyor. sağda: Yağmur ve kuruyan nemin etkisiyle kir parçacıkları çözünüyor ve cephe temizleniyor.

Baumit Nanopor Photokat, gün ışığı, boya veya kaplama ürünü içindeki fotokatalizörü etkin hale getiriyor. Bu katalizör, yüzeyde tutunmuş olan kir parçacıklarının bozulmalarını, hava hareketiyle çözünmelerini ve kısmen yüzeyden kopmalarını sağlıyor. Yağmur ve kuruyan nemin etkisiyle kir parçacıkları çözünüyor ve cephe temizlenmiş oluyor. www.baumit.com.tr



KALE KİLİT'TEN ANAHTARCILARA ÖZEL PROJE İş ortaklarını bir çatı altında toplama hedefiyle “Kale Anahtarcılar Kulübü”nü kuran Kale Kilit, sektörü daha kurumsal bir yapıya ulaştırmayı hedefliyor. WOW Hotel'de gerçekleşen tanıtımda konuşma yapan Kale Endüstri Holding Pazarlama Müdürü Hasan Yılmaz, Kale Anahtarcılar Kulübü projesinin taslak aşamasından sahaya indirilmesine dek geçen süreci gerek sektör gerekse anahtarcılar açısından aktardı. Projede Kale anahtarcıları, belirlenen ürün grupları üzerindeki özel kodları, tanımlı kullanıcı adı ve şifreleriyle Kale Anahtarcılar Kulübü web sitesine girerek kazandıkları puanları sisteme girebilecekler. Puanlar belirlenen

ürünler üzerine yerleştirilen alfanümerik özel kodlarla hesaplanacak. Kale Anahtarcı, Kale Anahtarcılar Kulübü'ne özel portaldan sisteme girdiğinde tek sefere mahsus olmak üzere aldığı ürünün üstündeki kodu kazıyarak puan kazanabilecek. Puanları biriken anahtarcılar pek çok ürünü içeren katalogdan istedikleri ürünü seçebilecek. Kale Anahtarcılar Kulübü sistemi hakkında bilgi veren Kale Endüstri Holding İcra Kurulu Üyesi Bedri Ulukan ise, tüketicilere verdikleri hizmeti daha verimli hale getirmeyi hedeflediklerini belirtti. www.kaleanahtacilarkulubu.com.tr

E.C.A. TİTİZ

TEM/AĞU 2015 - XXI 60

SEKTÖR HABERLERİ

Elginkan Topluluğu çatısı altında 30 yılı aşkın süredir ısıtma sistemleri sektöründe faaliyet gösteren E.C.A., panel radyatörlerini Titiz teknolojisi ile yeniledi. Kolayca takılıp çıkarılabilen kapağı sayesinde radyatör temizliğini kolaylaştıracak olan E.C.A.’nın yeni teknolojisi damla şeklindeki ızgara formu ile ısı transferlerini artırarak enerji maliyetlerinde tasarruf sağlıyor. Dayanıklı yapısı ile uzun ömürlü bir kullanım sunan E.C.A. Titiz, optimum kanat tasarımı sayesinde de düzgün hava akışı sağlıyor. Ürünün dairesel fin formu ve kolay

NURUS TASARIMLARIYLA MÜNİH'TE Nurus’un Münih’in tasarım dünyasının merkezi 88North’da açtığı satış ofisinde sergilediği modern tasarımları büyük ilgi görüyor. Dünyaca ünlü tasarımcı Stefan Brodbeck’in Nurus ile ortak tasarımı olan Ashbury yönetici serileri, farklı ayak seçenekleriyle Green Good Design ödüllü Alava Ailesi ve Martin Ballendat tasarımı olan 2015 Red Dot Product Design Award sahibi Uneo çalışma koltuğu, Nurus’un 88 North’da yer alan satış ofisinin ziyaretçileri tarafından en beğenilen ürünler arasında yer alıyor. Münih’te

tasarım dünyasının kalbi olan 88North, modern ve çevreci tasarımı ile de fark yaratıyor. İran asıllı ünlü mimar ve tasarımcı Hadi Teherani’nin imzasını taşıyan enerji verimliliği ve çevreci iç mekan iklim elemanlarına sahip 88North, Nurus’un sürdürülebilirlik ve çevreciliğe sahip çıkan vizyonunu da destekliyor. Çalışan ofisini de içinde barındıran yeni satış ofisi, Türkiye ve Dubai’den sonra markanın faaliyet gösterdiği coğrafyadaki üçüncü merkez noktası konumunda. www.nurus.com

açılabilen yapısı ise sağlıklı ve hijyenik bir ortam sunuyor. Temizlenemeyen radyatörlerin içerisinde biriken toz tabakası ısı kaybının yanı sıra tozlarla birlikte bulunan bakterilerin havaya yayılmasına neden oluyor. Mevcut radyatörlerin bir uzman tarafından sökülerek temizlenebiliyor olması ve bunun da radyatörü deformasyona uğratması göz önüne alınarak tasarlanan E.C.A. Titiz, E.C.A.’nın tüm panel radyatörlerinde standart olarak yer alıyor. www.eca.com.tr



UYGULAMA – AYDINLATMA – İSTANBUL TEM/AĞU 2015 - XXI 62

fotoğraflar: Studio Majo - Engin Gerçek

Doğal Işık Etkisi AKASYA AVM'DE YER ALAN BEYMEN MAĞAZASI TEPTA AYDINLATMA'NIN ÇÖZÜMLERİYLE AYDINLATILDI. İçerisinde Rag & Bone, Marc By Marc Jacobs gibi mağazalara da ev sahipliği yapan Beymen'in Akasya AVM'deki mağazası Tepta Aydınlatma tarafından aydınlatıldı. Mağazanın aydınlatma konsepti, diğer Beymen mağazalarında da kullanılmış olan dikkat çekici özelliklere sahip. Mağazanın genel aydınlatmasında son teknoloji LED ürünlerin ağırlıklı olarak kullanılmasına özen gösterildi. LED kullanımının özellikle tercih edilmesinin

pek çok sebebi bulunuyor. Bunlardan biri civa ve gaz gibi kimyasalların salınımının olmaması. Ayrıca radyasyon ve karbondioksit salınımının da olmayışı ve az enerji tüketimi gibi çevre dostu özellikleri de önemli etmenlerden sadece bir kaçı. LED ürünlerin günlük 12 saat kullanımla yaklaşık 10 yıl ömürleri bulunuyor ve doğal ışık etkisi yaratıyor.

Tavanda çizgisellik sağlamak için tavanı çepeçevre dolaşan gizli bir LED hat tasarlandı. Burada kullanılan DALIDIM sistem sayesinde ortamın ışık atmosferinin, ihtiyaç duyulduğunda azaltılıp çoğaltılmasına imkan verildi. 3000K ve 5400K ışık renginde çift sıra Osram profil kullanılarak beyazın farklı tonlarını alma olanağı sağlandı.

Mağazanın genel tavan aydınlatması, Formalight'ın çerçevesiz formlu gömme spotları ile çözümlendi. Genel mekanlardaki spotlarda orta dereceli açılar, ürünlere yönlendirilmiş olan spotlarda ise daha dar açılı metal halide ampuller kullanıldı.

İç cephede altta ve üstte kullanılan lineer LED'ler de tavan kütlesi ile döşemeyi birbirinden ayıran yumuşak bir çizgi yarattı. Blender bölümünün girintili ve hareketli tavan yapısı için çubuk


UYGULAMA – AYDINLATMA – İSTANBUL

formunda LED aydınlatma ürünleri özel olarak tasarlandı ve Tepta tarafından üretildi. Tavan ile bütünlük sağlayan bu farklı boylardaki çubuk aydınlatmalar mafsallı yapısı ile rahatlıkla farklı açılara yönlendirilebilme özelliğine de sahip. Tavanların üçgen yapısı ile bütünleşen ve tavana gömülen lineer LED armatürler, uçan tavanlar için özel olarak tasarlanıp, Blender bölümünün aydınlatılmasına ve tavandaki görselliğine şıklık kattı. “Men's shoes” ve “Women's shoes” bölümlerindeki piramit formlu tavanlar için ise Formalight'ın tavana

gömme armatürleri tercih edildi. LED ampullü bu armatürler hem ortamdaki ürünlere hem de stantlardaki ürünlere yönlendirildi. Kabin bölümlerinde çerçevesiz metal halide ampullü spotlar ve ayna arkalarında boylu boyunca dönen ve aynaya derinlik kazandıran Tepta'nın imal ettiği lineer gizli LED aydınlatmalar kullanıldı. Vitrin bölümlerinde 3000K ışık renginde, LED'li ray spotlar tercih edildi. Mafsallı, 180 derece dönebilen yapısı ve ışık açısı sayesinde ürünlere kolaylıkla yönlendirilebiliyor.

Mağazanın raf aydınlatmaları için tasarlanan lineer LED sistem, her bir raf için farklı ölçülerde Tepta tarafından özel olarak üretilip, kelvin değerleri de 3000, daylight olarak mağazada kullanılan diğer aydınlatmalar ile aynı ışık rengine sahip olacak şekilde tasarlandı. Dış vitrinde yer alan görseller için de lineer 3000K Osram profil LED sistemi kullanıldı. LED'ler, homojen ışık aralığına göre dizildi ve diğer bölümlerde olduğu gibi burada da doğal ışığı sayesinde mağazanın iç aydınlatması ile bütünlüğün korunması amaçlandı.

Rag & Bone mağazasında konsepte uygun, siyah renkte ray sistemi ve üzerine özel formda üretilmiş Par30 halojen ampullü 2700K ışık rengi olan spotlar kullanılarak mağaza aydınlatmasının homojenliği sağlandı. Marc By Marc Jacobs mağazasında ise yine Formalight’ın yönlenebilir spotları kullanıldı. Bu spotlarda göz konforu açısından halojen ve metal halide ampuller bir karışım şeklinde kullanıldı. Raf altlarına 3000K ışık renginde fluoresan ampuller yerleştirilerek, raflardaki görsellik ön plana çıkartıldı.

63 XXI - TEM/AĞU 2015

işveren: Beymen Mağazacılık iç mimari proje ve uygulama: DPİ Mimarlık Mehmet Babalı aydınlatma tasarımcısı: Reflexion aydınlatma danışmanı - tedarik ve uygulama: Tepta Aydınlatma - Burak İnsel kullanılan armatürler: Tepta - iGuzzini ve Formalight ürünler


FUAR- OFİS MOBİLYASI - GUANGZHOU TEM/AĞU 2015 - XXI 64

Çin’de Niteliğe Doğru MART SONUNDA DÜZENLENEN CIFF OFIS MOBILYASI FUARI, ÇIN’IN MOBILYA ÜRETIMININ YOĞUN OLDUĞU GUANGDONG EYALETININ BAŞKENTI GUANGZHOU’DA GERÇEKLEŞTI. Hülya Ertaş

Bu sene dördüncü kez ziyaret etme fırsatını bulduğum CIFF ofis mobilyası fuarı, Çin’in gelişimine birebir paralel olarak dönüşüyor. Devlet tarafından organize edilen fuar, her ne kadar özel şirketlerin katılımıyla gerçekleşiyor olsa da Çin’in ekonomi politikası fuarda ne ile karşılaşacağınızı oldukça belirliyor. Büyüme oranlarını düşürme kararı alan Çin, daha çok üretmekten, daha nitelikli üretmeye doğru kayıyor. Bu değişim de bu sene fuarı saran yeni bir “trend”in olmamasıyla kendini gösterdi. Önceki yıllardan tanıdık yüksek keçe bölücüler, rahat oturma / çalışma alanları gibi ürün serileri daha iyi ahşap kaplamalar, daha kaliteli kumaşlar ve rafine edilmeye çalışılan detaylarla karşımızdaydı bu sene.



ASPEN

TEM/AĞU 2015 - XXI 66

REFERANS PROJE - ZEMİN VE DUVAR

1989 yılında kurulan ASPEN Yapı ve Zemin, başarılı geçmişiyle Türkiye'nin önde gelen yapı ve zemin şirketleri arasında yer alıyor ve sektöründe bölgesel lider olma vizyonuyla hareket ediyor. Kurulduğu günden bu yana Türk yapı sektörüne modern mimarinin gereklilikleri olan malzeme ve uygulama yöntemlerini sunan ASPEN, günden güne gücünü artırarak sektördeki uzman marka konumunu pekiştiriyor. Asma tavan, bölme duvar, zemin ve LED aydınlatma sistemleri olarak dört başlık altında toplanan ASPEN ürünleri, çok sayıda ürün seçeneğiyle her türlü ihtiyaç ve beklentiye cevap veriyor. Dünya yapı sektörünün dev markalarıyla yapılmış distribütörlük anlaşmalarından beslenen bu ürün yelpazesi, yüzlerce farklı kombinasyon oluşturma olanağı sunuyor. Mekanı oluşturan tüm boyutlara en kaliteli çözümleri sunma felsefesinin arkasında duran, bu sayede sektördeki liderliğini koruyan ASPEN, tavan ve zemin ürünleriyle mekanın altını ve üstünü biçimlendirirken, estetik ve işlevselliğin göze çarptığı bölme duvar sistemleriyle yapılarda yaşam kalitesini maksimum düzeye çıkarıyor, LED aydınlatma sistemleriyle de yaşam ve çalışma alanlarına ışık tutuyor. www.aspen.com.tr • Acıbadem Genel Müdürlük, İstanbul • Akhisar Rüzgar Santrali, Manisa • Altınbaş Holding Yönetim Binası, İstanbul • Atasay Kuyumculuk İdari Binası, İstanbul • Boğaziçi Kandilli Rasathanesi, İstanbul • Bosch Genel Merkezi, İstanbul • Çalık Enerji İdari Binası, Ankara • Çukurova Belediyesi, Adana • Esas Holding, İstanbul • Finansbank Genel Merkezi, İzmir • Garanti Emeklilik, İstanbul • İstanbul Ticaret Odası, İstanbul • Memorial Hastanesi, Diyarbakır • Milas Bodrum Havalimanı, Muğla • Oğuz Gıda, Adana • Sabiha Gökçen Havalimanı, İstanbul • Selüz Kimya, İstanbul • Uğur Soğutma, İstanbul • Zi-As Elektrik, İstanbul



FORBO FLOORING Forbo Eternal - Kompakt Heterojen Vinil Zemin Kaplaması dayanım olarak oldukça iyi referanslara sahiptir ve pek çok farklı desen alternatifleri bulunan bir seridir.

TEM/AĞU 2015 - XXI 68

• REFERANS PROJE - ZEMİN VE DUVAR

Forbo Eternal EN 649 standardına uygun olup yoğun trafik alanlarda kullanım için idealdir. Toplam kalınlığı 2 mm, üst aşınma tabakası 0,70 mm’dir. Avrupa REACH Yönetmeliği ile uyumlu olan Eternal, %100 yeşil enerji kullanılarak geliştirildi. Eternal serisi Bfl-s1 yangın sınıfında (zor alev alıcı) kompakt özelliklidir. İki metre eninde ve Grup T aşınma sınıfında rulo vinil zemin kaplamasıdır. Forbo Eternal, 0,03 mm kalıcı batma direnci, R10 kayma direncine sahiptir. Cam elyafıyla güçlendirilmiş yapısı sayesinde, üstün bir boyutsal stabilite gösterir. Eternal’ın kir tutmayan “PUR Pearl” yüzey koruması sayesinde, bakımı kolaylıkla yapılabiliyor. Böylelikle servis süresi boyunca doğacak cilalama ve sprey ile yenileme ihtiyacı ortadan kalkıyor. Buna ek olarak, Eternal serisinde yasaklanmış hiçbir madde (phthalate, formaldehit, pentaklorofenol, ağır metaller, CMR 1A ve 1B) bulunmuyor. Ayrıca ürün %50’nin üzerinde doğal kaynaklardan elde edilmiş materyal içeriyor. Eternal serisi, geri dönüştürülerek ya da enerji geri kazanımı ile yenilenebiliyor. www.forbo-flooring.com/tr • Acıbadem Zekeriyaköy Tıp Merkezi, İstanbul • Ankamall Sportive Shop, Ankara • Centre Hospitalier de Calais, Calais/ Fransa • Centre Medical Vigimed, Martigny/ İsviçre • Chamsaem Kindergarten, Sejong/Kore • Cinema Le Contentin, Fransa • Helsinki University Library Kaisa-talo • Isala Kliniği, Amsterdam/Hollanda • Le Fringe Hair Salon, Sidney/ Avustralya • Medizinische Lesehalle, Münih/ Almanya • MinT Prodüksiyon Ofisi, Akasya AVM, İstanbul • Schiphol Airport Privium Clublounge, Amsterdam/Hollanda • Sporthalle Auenbergschule, Almanya • Ülker Arena Turkcell Lounge, İstanbul


Forbo Flooring Systems TR iTower Plaza, Bomonti Ar Sokak No: 3 D: 60 Bomonti Şişli - İstanbul / Türkiye T +90 212 809 03 16 - 03 17 F +90 212 809 03 18 info.flooring.tr@forbo.com www.forbo.com/flooring/tr

facebook.com/forboflooringturkiye instagram.com/forboflooringturkiye

Dayanıklılıkta Tek Kompakt Heterojen Vinil Zemin Kaplaması


INTERFACE

TEM/AĞU 2015 - XXI 70

• REFERANS PROJE - ZEMİN VE DUVAR

Tasarımı ve çevreye olan duyarlılığı ile sektörde ayrı bir yere sahip olan ve Türkiye’nin önde gelen mimari ekiplerinin öncelikli tercihi olan Interface karo halıları, daha verimli bir çalışma ortamı yaratmaya önemli ölçüde katkıda bulunuyor. Doğayı iç mekanlara taşıyarak kullanıcıların doğayla ilişki kurmasını sağlayan Interface’in organik desenleri, aynı zamanda fire oranını önemli ölçüde azaltarak, daha çevreci ve daha ekonomik bir çözüm sunuyor. Bunların yanı sıra doğal renk ve doku geçişleri sayesinde iç mekan tasarımında bölgesel ayrımlar ve işlevsel olarak farklılaşan açık mekanları da kolayca ortaya çıkarabiliyor. %100 geri dönüştürülmüş iplikten üretilen, zehirli yapışkan içermeyen TacTiles ile uygulanan, organik tasarımı sayesinde fire oranını oldukça düşüren Inteface karo halıları, tüm bu özellikleri sayesinde iç mekan kalitesini artırmada önemli rol oynuyor. Hem tasarımsal hem de çevresel bakış açısı sebebiyle Türkiye’de ve dünyada önde gelen mimarlık firmalarının öncelikli tercihidir.

ziraat bankası

yum

deloıtte türkiye genel müdürlük

bankalar arası kart merkezi

anadolu sigorta

www.interfaceturkey.com • 10 Karaköy A Morgans Original Hotel • A Bank Genel Müdürlük • Adidas Ofis • Anadolu Sigorta • Arkas Holding • Borusan Mannesmann • Coca Cola Genel Müdürlük • Deloitte Türkiye • Denizbank Genel Müdürlük • Erciyas Holding • Finansbank Kristal Kule • Google • Mercedes Benz • Microsoft Ofis • Odea Bank Genel Müdürlük • Oracle • Pegasus Ofisleri • Pepsico • Robert Collage • Roche • Sabancı Kule Ofis • T Bank Genel Müdürlük • Ziraat Bankası Ankara Genel Müdürlük

10 karaköy a morgans orıgınal



KALEBODUR

TEM/AĞU 2015 - XXI 72

• REFERANS PROJE - ZEMİN VE DUVAR

Seramik firmalarının uzmanlıklarını ve yenilikçi olduklarını ispatlamaları aynı kalitedeki üretimi alışılagelmiş özelliklerin dışına çıkarak yapabilmesiyle mümkün. Bunun en önemli örneği daha ince ve daha büyük ebatlı seramik üretme hayalidir. Bu hayalle yola çıkan Kaleseramik, porselen seramik özelliklerini sağlayan 100 x 300 cm ebatında ve 3 mm incelikte Kalesinterflex'i üretti. Kalesinterflex ile tek bir karoda zemin, duvar ve cephe uygulamalarında geniş alanların kaplanmasına imkan verildi. Ayrıca inceliğinin sonucu olarak hafif bir malzeme olan Kalesinterflex ile taşıma, uygulama gibi konularda kolaylık sağlandı. Kalesinterflex'in diğer yapı malzemelerinden ayrıştığı özellikleri özellikle dış cephe, iç mekan, mobilya ve tezgah sektörü gibi kullanım alanlarında görülebilir. Kalesinterflex; hafifliği sayesinde diğer seramiklerin üçte biri oranındaki ağırlığıyla binaya binen yükleri azaltıyor. Yine hafifliği sayesinde taşıma ve montaj kolaylığı sağlıyor. Esnekllik özelliği ile diğer seramikler için mümkün olmayan oval uygulamalara imkan veriyor. Büyük ebatı sayesinde binadaki derz miktarını en aza indiriyor. Fotokatalitik özelliği sayesinde dış cephe bakım ve temizleme maliyetini düşürüyor. Kolay işlenebilmesi ile şantiye ortamında kolaylık sağlıyor. Yıllar içerisinde rengi solmuyor, yüzey düzgünlüğü bozulmuyor. Antibakteriyel ve kimyasallara dayanımı sayesinde de iç mekanda; hatta laboratuvarlarda bile kullanılabiliyor. Kolay işlenebilme, çizilmeye ve ısıya dayanıklılık özellikleri ve büyük ebatı sayesinde de mobilya sektöründe kullanılma imkanı veriyor. Ürünün çevre dostu olması da dikkate değer özelliklerinden biri.

deha ofis binası (fotoğraf: ven mimarlık)

şişli belediyesi ek hizmet binası (fotoğraf: cemal emden)

zafer koleji (fotoğraf: cemal emden)

www.kale.com.tr • Deha Ofis Binası (Ven Mimarlık), Ankara • Savunma Sanayii Müsteşarlığı Yeni Hizmet Binası (Uz Mimarlık), Ankara • Şişli Belediyesi Ek Hizmet Binası (Boran Ekinci Mimarlık, Hakan Dalokay Mimarlık), İstanbul • Zafer Koleji (Celal Abdi Güzer, Emre Şavural, Fatih Yavuz, Hasan Okan Çetin), Ankara

zafer koleji (fotoğraf: cemal emden)

savunma sanayii müsteşarlığı yeni hizmet binası



KLASSİS 1989 yılında karo halı uygulamaları ile yapı sektöründe faaliyete başlayan Klassis, bugün portföyünde bulunan karo halı, iç-dış mekan yükseltilmiş döşeme sistemleri, ofis mobilyaları ve sinema, tiyatro, konferans ve oditoryum koltukları için proje, satış, uygulama ve servis hizmetleri veriyor. Konularında lider firmaları temsil eden Klassis, müşteri memnuniyetini ön planda tutuyor ve bu doğrultuda projelere doğru ürün ve servis hizmeti vererek sürekliliği hedefliyor. Finans, eğitim, sağlık, turizm, telekomünikasyon ve benzeri birçok projede imzası bulunan Klassis, Türkiye ve bölge ülkelerde önemli referanslara sahiptir.

anadolu holding

anadolu sigorta

axa sigorta

10 karaköy morgans hotel

kipaş

ak sigorta

• A Bank • Bankalar Arası Kart Merkezi (BKM) • Borusan Otomotiv • Coca Cola • Deloitte • Deusche Bank • Erciyas Holding • Finansbank • Garanti Bankası • Koç Üniversitesi • Koçkaya Holding • Mercedes Benz • Mimar Sinan Üniversitesi • Pepsico • Sabancı Center • Ziraat Bankası

TEM/AĞU 2015 - XXI 74

• REFERANS PROJE - ZEMİN VE DUVAR

www.klassis.com

bosch sıemens ev aletleri



KNAUF Kumtaşı tasarımlı mantolama ile Knauf sanatsal ve yaratıcı cephe tasarımı alanındaki yelpazesini Sandstone-Design ile genişletti. Ürünün özgün doğal yapısı, zarif görünümü ve kalitesi mantolama yaptırılan yüzeyin ışıldamasını sağlıyor. İnce ayrıntıdan tüm cephe tasarımına kadar; büyük gerçek taşa çok cazip bir alternatif getirmesinden dolayı hayalleri ve sıra dışı tasarımları gerçek boyuta taşımaya olanak sağlıyor. Knauf mantolama ile birlikte kumtaşı tasarımlı ürünü Sandstone-Design, etkili ısı yalıtımı ve şık bir dış görünüm sentezi oluşturuyor.

TEM/AĞU 2015 - XXI 76

• REFERANS PROJE - ZEMİN VE DUVAR

Sandstone-Design'ın Özellikleri: • Doğal yoldan birikmiş tortul yapı • Düz mantolama sisteminde Genel Yapı Denetim Onayı • Kolay montaj ve yüksek kalitede uygulama • B1 yangın koruma sınıfı • Sistem ağırlığı, 2-3 mm • Farklı boyut ve renk avantajı Knauf kumtaşı tasarımlı mantolama ürünü Sandstone-Design, ince desenleri ile doğal tonlarda ve eşsiz renklerde geniş bir yelpaze sunuyor. Tüm modeller birikmiş tortul yapılar sayesinde oluştuğundan her biri eşsiz ve doğal bir görünüme sahiptir. Ayrıca, Sandstone-Design kire, kötü hava koşullarına ve hasarlara karşı uzun süreli koruma sağlıyor ve bir plaka hasar/zarar gördüğünde yenisi ile kolayca değiştirilebiliyor. www.knauf.com.tr



PETRA Endüstriyel yer kaplama sektörünün lider kuruluşlarından olan PETRA, 1993 yılında kuruldu. 20 yılı aşkın süredir hızla artan pazar payı, üstün kalite ve hizmet anlayışı ile müşterilerinin ve çözüm ortaklarının güvenini hak ederek, hak etmeye devam ederek sektöründe güçlü bir yer edindi. PETRA, müşteri memnuniyeti; çevre, doğa ve sürdürülebilirlik ilkelerini temel prensip olarak benimsedi. Çevre, doğa ve sürdürülebilirlik ilkelerine uygun yer kaplama malzemeleri ile hızlı çözümleri çok kısa sürede yaratabilme ve uygulama yeteneğine sahiptir.

TEM/AĞU 2015 - XXI 78

• REFERANS PROJE - ZEMİN VE DUVAR

PETRA çevre, doğa ve sürdürülebilirlik ilkelerini temel prensip olarak benimseyen dünyanın önde gelen üretici sektör liderlerinin Türkiye ve bölgedeki tek genel yetkili acentası ve ana dağıtıcısıdır. Desso markası tarafından geliştirilen Airmaster® Karo Halı sistemi daha temiz bir hava solunmasını sağlıyor. Desso patentli bu teknoloji ile sert zeminlere göre sekiz kat, standart halılara göre de dört kat daha fazla toz ve partikülü halı yüzeyinde hapsediyor ve bu teknoloji, tutulan tozların tekrar ortama uçmamasına yarıyor ve elektrikli süpürge ile kolaylıkla alınmasını sağlıyor. Airmaster® ofisler, eğitim ve sağlık kurumlarında kullanılmak üzere tasarlandı. Desso otel halısı, uçak halısı, ev halısı modelleri ile çok farklı sektörlere hizmet veriyor. Designflooring ise, doğal ahşap, taş ve seramik görünüm ve dokusuna sahip olan Looselay ile doğal kaynaklar tüketilmeden ve düşük VOC değerleriyle üretilmesi sayesinde oldukça çevreci, sağlıklı ve akustik ortamlar sunuyor. Yapıştırıcı kullanılmadan, hızlı bir şekilde uygulanıp sökülebiliyor. Ofisler, AVM’ler için olduğu kadar konutlar için de ideal ürünlerdir.

aırmaster blend

desıgnfloorıng

aırmaster sphere

ındelval

desıgnfloorıng

aırmaster oxy

ındelval

Indelval zemin kaplamaları ise, tamamen doğal, zehirli gaz çıkışı olmayan, insana ve çevreye saygılı olduğu kadar bakımı da kolay ve dayanımı çok yüksek olan kauçuk zemin malzemesidir. Özellikle hastaneler, okullar ve havalimanları ile ulaşım sektöründe kullanıma uygundur. www.petratr.com



TÜRK YTONG Türk Ytong, enerji verimliliği ve çevre koruma konularına odaklanmayı sürdürüyor. Yapı malzemeleri sektörünün lider ve yenilikçi kuruluşu Türk Ytong, blok ürünlerinde 2,5 MPa olan basınç dayanımı değerini koruyarak, ısı yalıtım performansını artırmayı başardı. Ar-Ge çalışmalarıyla Ytong duvarların ısıl iletkenlik hesap değerini %15 daha iyileştirerek 0,13 W/ mK'dan 0,11 W/mK'e düşüren Ytong, böylece sağladığı enerji tasarrufunu da aynı oranda artırmış oldu.

TEM/AĞU 2015 - XXI 80

• REFERANS PROJE - ZEMİN VE DUVAR

Ytong'un yenilikçi ve sürekli gelişim konusundaki iddialı çalışmaları sonucunda tüm fabrikalarında üretilen duvar bloklarının ısıl yalıtım değeri %15 daha iyileştirildi. Ytong’un üretim teknolojisinde sağladığı inovasyon ile blok ürünlerinin yalıtım performansı artarken, aynı zamanda enerji tasarruf oranı da artırılmış oldu. Ytong Blok 0,11 ile yalıtım performansı artırılmış duvarlar, birçok projede ilave yalıtım katmanına gerek kalmadan yapının ısı yalıtım ihtiyacını karşılıyor ve dış cephenin A1 sınıfı hiç yanmaz yangın sınıfına kavuşmasını sağlıyor. Türk Ytong, tüm fabrikalarında üretilen Ytong bloklar için geçerli olan Ulusal Teknik Onay (UTO) Belgesi'ni, İnşaat Teknik Değerlendirme ve Bilimsel Araştırma Kurumu (İTBAK)'dan aldı. Ytong Blok 0,11; bir gazbeton duvar bloğudur. Standart Ytong Blok ürünlerinin üretim teknolojisinde sağlanan inovasyon ile sunulan, yenilikçi bir üründür. Basınç dayanımı değeri ve kuru birim hacim ağırlığı korunarak ısı yalıtım performansı geliştirilen Ytong Blok 0,11; Türkiye gazbeton endüstrisinde bir ilk ve benzersiz bir gelişmedir. www.ytong.com.tr



UNIGEN YAPI MALZEMELERİ 2004 yılından itibaren yapı sektöründe alternatif ürünler sunmayı hedefleyen UNIGEN Yapı Malzemeleri, yenilikçi ve müşteri odaklı hizmet anlayışı ile faaliyet gösteren, zemin kaplamalarında uzmanlaşmış dinamik bir yapıya sahiptir. UNIGEN Yapı Malzemeleri, modulyss® Karo halıları, DECORIA LVT- Looselay, DICKSON Örgü VINIL ve LG Hausys PVC zemin kaplamaları gibi markaların temsilciliklerini de bünyesinde bulunduruyor.

TEM/AĞU 2015 - XXI 82

• REFERANS PROJE - ZEMİN VE DUVAR

Ayrıca beton özlü panel, üç katmanlı galvaniz çelik panel, sunta özlü panel ve galvanize çelik ayak üretimini Onto yükseltilmiş döşeme sistemleri markası ile yüksek ürün kalitesi, uygun maliyet ve hızlı teslimat ile hizmet veriyor.

derindere filo kiralama - kağıthane

UNIGEN Yapı Malzemeleri gerek yurtdışı gerekse yurtiçinde bulunan önemli projelerde, Türkiye’nin önde gelen mimari grupları tarafından tercih ediliyor ve sürekli yenilenen tasarımları ile güncel trendlerini yakalıyor. www.unigen.com.tr • Bener Hukuk - Ortaköy, İstanbul • Borsa İstanbul - İstinye, İstanbul • Derindere Filo Kiramala - Papirus Plaza Kağıthane, İstanbul • Gülsan Plaza - Kavacık, İstanbul • Gemlik Gübre Sanayii - Gemlik, Bursa • Hedef Filo - Ofishane, İstanbul • Mef Üniversitesi - Unique İstanbul, İstanbul • Medeniyet Üniversitesi - Göztepe, İstanbul • Markafoni - Unique İstanbul, İstabul • Sense Otel, Antalya • Sahan Restaurant - Kurtköy Acıbadem, İstanbul • Standart Profil - Kağıthane Ofispark, İstanbul • Trendyol - Maslak, İstanbul • Teknosa Akademi - Maltepe, İstanbul • Xanthe Otel, Antalya • Yılport, Sakarya

derindere filo kiralama - kağıthane

arkema ofis - mecidiyeköy

simit molası - beşiktaş

johnson & johnson - kavacık



TEMMUZ / AĞUSTOS AJANDASI 15 Mayıs - 2 Ağustos

Spaceliner

Arter, Beyoğlu, İstanbul

www.arter.org.tr

Marmara Adası, Balıkesir

www.ada-art.com

Cezayir Konferans Salonu, Beyoğlu, İstanbul

www.archdesignconference.com

Studio X, Beyoğlu, İstanbul

www.studio-xistanbul.org

Lizbon, Portekiz

www.if-ideasforward.com

Mimarlık Vakfı, Beyoğlu, İstanbul

www.recond15.sewc-tr.com

mimari ve kentsel projeleri tartışmayı amaçlıyor. Timur Ersen’in sıkıştırılmış toprak ile duvar örme tekniğini

Marmara Adası, Balıkesir

www.ada-art.com

Tara Ulusal Park, Sırbistan

www.medstara.com

TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi, Kızılay, Ankara

www.aocmucadelesi.org

TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Şubesi, Beyoğlu, İstanbul

www.archfilmfest.org

Küratörlüğünü Barbara Heinrich’in üstlendiği sergi, desen ve mekan arasındaki ilişkiyi araştırıyor. Sergi, mekansallaşmaya dahil yeni yöntemler öneriyor.

5 - 12 Temmuz

2. Ekolojik Yapı Uygulama Atölyesi

Bu sene ikincisi düzenlenecek atölye serisi, “Çağdaş Toprak Yapı Uygulamaları” teması ile Marmara Adası yerleşkesinde gerçekleşecek.

6 - 8 Temmuz

Archdesign’15 Konferansı

Ana teması tasarım metodolojileri ve güncel trendler olan konferans; dijital teknolojiler, temsil, yapı, kentsel bağlam gibi alt başlıklara sahip.

14 Temmuz

19 Temmuz

Spinoza, Efektif Mimarlık ve Hemzemin Ontoloji

Gökhan Kodalak’ın konuşmacı olduğu panel, Baruch

24H Yarışması

Bu yıl yedincisinin düzenleneceği yarışma, 24 saatlik bir

Spinoza’nın mimari ve mekansal tasarım felsefesiyle ilerliyor.

periyod içeriyor. Ana başlığı “Ay” olarak belirlenen çevrimiçi düzenlenecek yarışmanın içeriğiyse yarışma günü bildirilecek.

22 - 24 Temmuz

1 Ağustos (son başvuru)

RE-ConD’15

Rammed - Earth Atölyesi

Konferans doğal, kültürel, tarihi bağlamlarda inşa edilmiş yeni

öğreteceği atölye, 13 - 20 Eylül tarihleri arasında düzenlenecek.

2- 16 Ağustos

MEDS Tara 2015 Buluşması

Bu seneki teması “Ground Zero” olarak belirlenen uluslararası tasarım öğrencilerinin buluştuğu etkinlik, tasarım problemlerine farklı disiplinler ve kültür üzerinden çözüm getirmeyi amaçlıyor.

14 Ağustos (son teslim)

Kent Düşleri 9: Atatürk Orman Çiftliği Yarışması

Yarışma, Atatürk Orman Çiftliği Alanları’nın korunmasını ve yarışmaya açılan alanların değerlendirilmesi için kamuoyu

TEM/AĞU 2015 - XXI 84

AJANDA

oluşturulmasını amaçlıyor.

17 Ağustos (son teslim)

9. İstanbul Uluslararası Mimarlık ve Kent Filmleri Yarışması

Dünya Mimarlık Günü çerçevesinde düzenlenen yarışma, mimarlık kültürünün gelişmesi, tarihi mirasın korunması ve yaşam kalitesinin iyileştirilmesini amaçlıyor.


Turkiye'nin en buyugu! Turkiye'de uretilen en buyuk, en esnek ve en ince porselen seramik Kalesinterflex; 1x3 metrelik ebad1, 3 ve 5 mm'lik inceligi sayesinde 11 yil boyunca mimariye ozgurluk kazand1rd1.Uzmanl191ile ya§am alanlann1n en 90k tercih edilen mimari urunu oldu . Kolesinterflex

ÂŽ

•Kalebodur yaral,c,l,gonizon yap,la~,

kale .co m.tr

I face boo k.co m/ kalebo dur

tw itt e r.co m/ ka lebodur


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.