XXI Mayis 2015

Page 1

XXI < MİMARLIK TASARIM MEKAN < SAYI 139 < MAYIS 2015 < İKİ DERECE MİMARLIK < PAB MİMARİ TASARIM < TEĞET MİMARLIK < TİMUR ERSEN < URBAN THINK TANK < V - ARCHITECTURE

Yİ R M İ B İ R M İM A R L IK TASA R IM M E KA N SAY I 13 9 M AYI S 2 0 15 11

İçinden Peyzaj Geçen Bina PAB Mimari Tasarım projesi Ayhan Şahenk Tarım Bilimleri ve Teknolojileri Fakültesi

La Apoteka

Topkapı Saray Mutfakları

TİMUR ERSEN

TEĞET MİMARLIK

FİL KAFESİ II BREDA PANOPTİKONU

İKİ DERECE MİMARLIK

YAZILARIYLA

KORHAN GÜMÜŞ LEV ENT ŞENTÜRK

URBAN THINK TANK

V - ARCHITECTURE


Gunumuzunofislerii9inyenilik9i9ozumler Nurus'ta her bir urun, insanlanndegi$en ihtiyac;lanndanal1nanilham, teknoloji ve muhendislikle harmanlanarak tasarlanir.Ofis hayat1niz1 kolayla$t1racakyenilikc;iurunlerimiziyak1ndangbrmek ic;insizi magazalarim1za bekliyoruz.

ASHBURY

ISOLA

Gelenekleri degi$tiren ybneticiler ic;in...

Geni$ ailesiyleofisinizin farkl1ihtiyac;lanic;in...

Designed by Stefan Brodbeck

Designed by Nurus D Lab

reddot award 2015 winner

UNEO

ALAVA

Kullanic1s1na uyum saglayan mekanizmas1yla ...

Yal1nc;izgilerive monoblok iskeletiyle...

Designed by Martin Ballendat

Designed by Stefan Brodbeck

nurus.com YENi MAGAZALARIMIZLA SiZE HERGUN DAHA DA YAKINIZ... NURUS ANKARA. QANKAYA. GOP . SiNGAN/ NURUS ANTALYA/ NURUS BURSA/ NURUS ESKi$EHiR/ N0.43 NURUS GAZiANTEP/ NURUS iSTANBULLEVENTKARTAL/ NURUS iZMiR/ NURUS KAYSERi/ NURUS KOCAELi

nurus


Yirmibir Mimarlık, Tasarım, Mekan Puna Yayın adına sahibi ve genel yayın yönetmeni yazı işleri müdürü (sorumlu) Hülya Ertaş hulya@xxi.com.tr

KÜRESELLEŞMENIN ÖTE YÜZÜ

editör Güzin Öztok guzin@xxi.com.tr Arzu Türk arzu@xxi.com.tr yardımcı editör Ezgi Tezcan reklam sorumlusu Tuğba Demirci tugba@xxi.com.tr dijital reklam Buğra Çelik bugra@xxi.com.tr okuyucu ilişkileri Duygu Erdem duygu@xxi.com.tr kapak tasarımı Emre Çıkınoğlu kapak fotoğrafı: Ayhan Şahenk Tarım Bilimleri ve Teknolojileri Fakültesi, Niğde © Utku Tonguç Topal sayfa tasarım ve uygulama Doğukan Bilgin web tasarımı Turgay Tuğsuz basım yeri Ofset Yapımevi Yahya Kemal Mah, Şair Sok No: 4 Kağıthane, İstanbul yönetim yeri Puna Yayın Asmalımescit Mah., Oteller Sok. 6/4 Beyoğlu, İstanbul 34430 0212 227 1317 bilgi@xxi.com.tr genel dağıtım Dünya Süper Veb Ofset A.Ş. Yerel süreli yayın. Dergide yer alan yazı ve fotoğrafların tamamı ya da bir bölümü, Puna Yayıncılık’ın yazılı izni olmadan kullanılamaz. www.xxi.com.tr

XXI’de bu ay yer verdiğimiz Saygon’daki In Situ sergisi, hızla gelişmekte olan bu Vietnam kenti ile Türkiye’deki büyük kentler arasındaki görünür paralellikler açısından önemli. Vietnam 1862’den 1945’e dek bir Fransız kolonisiydi. Başkent Hanoi ve sonradan adı Fransızları ülkeden göndererek bağımsızlığın kazanılmasında başrolü oynayan meşhur devlet adamları Ho Chi Minh olarak değiştirilen Saygon, ülkenin kuzey ve güneyindeki iki büyük kenti. Her iki kentin de mekansal dokularını belirleyen kolonyal dönemde inşa edilmiş yapılar ve onlara yıllar içinde eklenmiş balkonlar, odalar gibi parçalarla oluşan kümelenme. Zaman içinde çoğunluğu kendiliğinden oluşan, sürekli yıkım ve yeniden inşa süreçleriyle iç içe bir kent dokusu ve bunun oluşturduğu mekansal zenginlikle yaşam bulan bir kentsel dinamik var. Bu açılardan Türkiye kentleriyle benzeştiği yetmiyormuşçasına şu an Vietnam kentlerinin geçirmekte olduğu değişim de bizimkiyle birebir aynı. Kenti kent yapan, kendine has karakterini veren parçalı ve çok sesli doku, birbirine benzer cam ofis kuleleri ve tuhaf alçıpan kaplama neo-klasikimsi büyük kütlelerle bambaşka bir hale doğru değişiyor. Neoliberalizmin ve zevksizliğin diğer her şey gibi küreselleşiyor olması, ne yazık ki Vietnam kentlerinin kaderiyle bizimkileri buluşturuyor.

XXI

xxi.com.tr yenilendi XXI ekibi olarak epey uzun zamandır hayalini kurduğumuz sürekli güncellenen ve bir platform olarak işleyen bir web sitesini nihayetinde hayata geçirdik. Yenilediğimiz www.xxi.com.tr adresinde dergi içeriğinin yanı sıra Türkiye ve yurtdışından çeşitli projeler ile güncel konulara dair mimarlardan ve tasarımcılardan aldığımız yazılara yer veriyoruz. XXI’in yıllar içinde oluşturduğu iletişim ağıyla mimarlık gündemini hızlı ve güvenilir şekilde aktarırken bir yandan da okurların yorumlarıyla yazılar zenginleşiyor.


GÜNCEL

PROJE

6 GÜNCEL

32 ILKELI KORUMA

Hoi An’ın kıyısında konumlanan Yusufçuk Parkı, kumullar ve yerel bitki örtüsüyle biçimlendirilmiş sahil şeridini koruma, şehirdeki kamusal alan kullanımını geliştirme ve doğaya karşı farkındalığı artırma görevi üstlenmiş.

36 IÇINDEN PEYZAJ GEÇEN BINA Niğde Üniversitesi Ayhan Şahenk Tarım Bilimleri ve Teknolojileri Fakültesi, eğitimde teori ile pratiğin nasıl bir arada kurgulanabileceğini ve mimarinin bunu nasıl mümkün kılabileceğini araştırmış.

İÇİNDEKİLER

42 YERELIN GÜNCEL YORUMU MAYIS 2015 - XXI 2

10 LEVENT ŞENTÜRK / DÖNME DOLAP Lohberg’in Asırlık Dönüşümü: Kömür Madeninden Kreativ Quartier Lohberg’e

16 CEMAL EMDEN / FOTO - ALTI Duvardan Sonra

22 KORHAN GÜMÜŞ / SORU IŞARETI Mimar Sinan'ın Dehası ve İnşa Edilmiş Bir Kimliğin Gölgesi

Timur Ersen, Meksika’da yerel malzemelerin ve zanaat tekniklerinin kullanıldığı bir Permakültür Merkezi tasarladı ve inşa etti. El yapımı tuğla ve bambunun ana malzeme olarak kullanıldığı proje, Blue Award 2014 Uluslararası Sürdürülebilirlik Ödülü’nün de sahibi.



46 MEKANI ÖNE ÇIKARAN

58 IKLIME UYUM SAĞLAYAN

Topkapı Saray Mutfakları’nda sergileme şeması, mekana en az müdahale etme fikrinden yola çıkarak basit bir ızgara şemasına yerleştirilmiş. Teğet Mimarlık’tan Ertuğ Uçar ile tasarladıklarını ve yapabildiklerini konuştuk.

Albayrak, Park Bosphorus Otel'de uyguladığı Smooth ile dünyanın en büyük açılır-kapanır pergola, kış bahçesi ve tavan sistemi projesini gerçekleştirdi.

60 REFERANS PROJE - BÖLME PANEL, YÜKSELTILMIŞ DÖŞEME VE ASMA TAVAN 50 IŞLEVSEL MALZEMELERLE TASARIM İki Derece Mimarlık ekibinin tasarladığı Kale Yazılım Ofisi, rahat ve bireysel çalışma alanlarından oluşuyor. Açık ofis sistemi, verimliliği artırmak ve dikkatli çalışmayı sağlamak adına akustik panellerle bölünmüş.

MAYIS 2015 - XXI 4

İÇİNDEKİLER

Aspen Durlum Epart Klassis Knauf Koleksiyon Nurus Trimline Interiors Unigen Yapı Malzemeleri

SEKTÖR 52 SEKTÖR HABERLERI

78 AJANDA



Kent İçinde Mimarlık Eğitimi

GÜNCEL

ÖĞRENCILERIN İZMIR EKONOMI ÜNIVERSITESI BITIRME PROJESI IÇIN VERILEN BASMANE VE KADIFEKALE’DEKI KENTSEL YAŞAMI KEŞFININ ÖYKÜSÜ.

kadifekale

Bahar Durmaz Drinkwater, Berna Yaylalı Yıldız, Nilüfer Kozikoğlu* İZMİR TARİH PROJESİ KAPSAMINDA

MAYIS 2015 - XXI 6

BİR KONUTUN DÖNÜŞÜMÜ

İzmir Tarih Tasarım Atölyesi, KadifekaleAgora-Kemeraltı tarihi aksını ayağa kaldırabilmek ve İzmirlilerin kentsel belleklerini geliştirerek tarih ile ilişkilerinin güçlendirmek için 2013 yılı ortalarından beri Büyükşehir Belediyesi’nin yürüttüğü İzmir Tarih Projesi’nin önemli bir ayağı olarak 19 Şubat 2015 tarihinde kullanıma açıldı. İzmir-Tarih Tasarım Atölyesi, İzmir’in Konak ilçesinde, Pazaryeri Mahallesi, 946 Sokak’ta Altınordu Spor Kulübü’nün yanında yer alan Şengül Gürsel, Gülşen Durmuş ve Hüseyin Hüsnü Hasdemir kardeşlerin doğup büyüdükleri ve daha sonra belediyeye, eğitim amaçlı kullanılmak üzere bağışladıkları yapıda konumlanıyor. Binanın tam da bahsedilen alanda kurulması öncelikli

olarak yerel halkın sorun ve beklentilerini yerinde anlamak, katılımcı tasarım yaklaşımı doğrultusunda farklı tema ve ölçeklerde çözüm önerileri geliştirmeyi hedeflemekte. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin çalışmaları sonucunda restorasyon projesi Kordon Restorasyon tarafından gerçekleştirilen iki katlı konut yapısı 1850’lerde neoklasik tarzda inşa edilmiş. Bu yapı aynı zamanda Tarihi Kentler Birliği tarafından organize edilen, Tarihi ve Kültürel Mirası Koruma Proje ve Uygulamalarını Özendirme Yarışması’nda uygulama ödülü alan, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin İzmir Tarih projesi kapsamında restorasyonunu yürüttüğü diğer iki yapıdan1 biridir (İBB, 2014). Açıldığı günden itibaren, iki ay gibi kısa bir sürede, İzmir’deki çeşitli akademik kurumların ve üniversitelerin mimarlık ve tasarım bölümlerinin etkinliklerine ev

basmane

sahipliği yapan atölye, mimarlık eğitiminin kent içinde de deneyimlenebilmesi için müthiş bir imkan sunuyor. Atölye şimdiye kadar “Hatuniye`den Kadifekale’ye Keşif Haritaları” ve “Basmane Deneyim Haritaları Çalıştayı” adlı iki farklı etkinliğe ev sahipliği yaptı. İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü ve İzmir Ekonomi Üniversitesi Mimarlık Bölümü öğretim üyelerinin yürütücülüğünde ve mimarlık öğrencilerinin katılımı ile gerçekleşen bu çalıştaylarda öğrenciler hem farklı üniversitelerdeki arkadaşlarıyla ortak çalışma imkanı buldu hem de kentin tarihi merkezini yakından deneyimlediler. Üretilen çalışmaların yukarıda bahsedilen İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin İzmir Tarih Projesi kapsamında alınacak önemli kararlara ve uygulanacak projelere katılımcı tasarım anlayışı doğrultusunda katkı koyması

hedeflendi. Tarih Tasarım Atölyesi, bu çalıştaylar gibi daha önceden planlanan, duyuruları yapılan etkinliklerin yanı sıra, üniversitelerden gelecek olan etkinlik, çalıştay organizasyonu önerilerine de şehrin tarihi merkezinde yeni bir çalışma/buluşma mekanı olarak ev sahipliği yapmayı amaçlıyor. Bu yazı kapsamında da, mekanda gerçekleştirdiğimiz bir günlük bir çalıştayın hikayesinden, mekanın bize kattıklarından ve çok kısaca proje konumuzdan bahsedeceğiz. KENT İÇİNDE BİR MİMARLIK STÜDYOSU ÇALIŞMASI

İzmir Ekonomi Üniversitesi 4. sınıf bitirme projesi, “Kentsel Mimarlık” grubu olarak planladık bu etkinliği2. İzmir-Tarih Projesi Tasarım Stratejisi Raporu’nda belirlenen 19 alt bölgeden biri olan 12. Bölge (raporda Aziz Vukolos Kilisesi ve Çevresi olarak


GÜNCEL 7 XXI - MAYIS 2015

ieü öğrencisi gamze şahin’in sunum paftaları

tariflenen alan) ve Kadifekale’deki Büyükşehir Belediyesi tarafından Kültürel Tesis Alanı olarak belirlenen bölgeyi proje alanları olarak seçtik. öğrencilerin bu bölgelerin sosyo-kültürel ve tarihi değerlerini ortaya çıkararak güçlendirecek mimari ve kentsel çözüm önerileri geliştirmeleri üzerine kurguladık proje sürecini. Proje alanı olarak seçtiğimiz Basmane 12. Bölge’de yer alan proje alanı, kuzeyde Basmane Garı ve doğuda Ayavukla Kilisesi ile sınırlanan ve Bıçakçı Hanı, Altınpark Kazı Alanı, Yıldız Sineması gibi bir kısmı özgün haliyle kullanılmasa da kent için önemli tarihi dokuyu oluşturan yapılı çevreyi kapsıyor. Bu bölge, ayrıca Kültürpark’a ve kentin önemli çarşısı Kemeraltı’na beş dakika mesafede konumlanıyor. Kentin eski ve tarihi merkezi Basmane, bugün İzmir’in Suriye’den en çok göç alan bölgesi, aslında Basmane’de gezindiğinizde

semtin farklı etnik gruplara ev sahipliği yaptığını görüyorsunuz. Kadifekale’deki alan ise Kadifekale’nin duvarları, arkeolojik tiyatro alanı ve park ile sınırlanıyor. Ayrıca bugün “Agora ve Çevresi Koruma - Geliştirme ve Yaşatma Projesi” ile açığa çıkarılan M.Ö 4. yüzyılda kurulan Agora’ya da 600 m mesafede konumlanıyor. Kadifekale, Basmane’de seçilen alanın aksine eğimli bir alanda ve kentin en göz alıcı manzarasına sahip yerlerinden biri. Çoğunluğu konut dokusuyla çevrili her iki alanda da öğrencilerden binalarını tasarlayacakları proje alanlarını belirlemelerini ve kendi geliştirecekleri mimari program doğrultusunda yapılı çevreye bir müdahale önerisi geliştirmelerini hedefledik. Bu bağlamda “mahalle, entegrasyon, iletişim” ve “performans, sergi ve üretim” adında iki ayrı tema

çerçevesinde kendi belirledikleri mimari program üzerinde çalışmalarını kurguladık. Basmane 12. Bölge’de “mahalle, entegrasyon, iletişim” temasına odaklanan öğrenciler karikatür, magazin ve gençlik, sağlıklı yaşam, çoçuk müzesi, semtli ve halk-eğitim, aşevi ve mahalle mutfağı gibi programlar üzerinde çalışırken, “performans, sergi ve üretim” temasına odaklanan öğrenciler ise telkari sanatı, tarım ürünleri, bilgilenme, gösteri sanatları, sanat ve elişi eğitimi, medya ve iletişim, müzik aletleri üretimi, tekstil ve moda gibi konular çerçevesinde örgütlenen bina önerileri geliştirdiler. Kadifekale gibi oldukça hassas bir sosyokültürel çeşitliliği olan bir alanda proje önerileri geliştirmeyi tercih eden öğrenciler ise yerel halkı da kapsayacak, katılımcı bir tasarım anlayışını benimsediler. Kadifekale’de “mahalle,

entegrasyon ve iletişim” temasına odaklanan öğrenciler, kadın barınma, eğitim, çoçuk müzesi, arkeolojiaraştırma gibi projelere, ikinci temayla ilgili olarak ise geleneksel el sanatları, çoçuk ve kadınlar için eğitim, gösteri sanatları, gözlemevi ve kent galerisi, tarih ve kültür temalı kentsel ve mimari çözüm önerilerini geliştirip bunların mekansal karşılıklarını üzerine araştırmaya yöneldiler. Üretilen kavramsal projelerin kentin kendisinden gelen sosyal, fiziksel ve kültürel verilerle desteklendiği ve kolektif bir ortamda tartışıldığı bir ortamın mimari pratiğin üretilmesi adına oldukça önemli olduğu fikrinden hareketle 10 Nisan’da, havalar da güzelleşmişken, ziyaret ettik atölyeyi; hem çalıştık, hem Basmane ve Kadifekale’yi deneyimledik. 31 kişilik bir öğrenci grubu ve üç öğretim üyesinin


GÜNCEL MAYIS 2015 - XXI 8

ieü öğrencisi gökçe çalıkoğlu’nun sunum paftaları

katılımı ile gerçekleşen çalışmada, ilk hedefimiz bitirme projesi için seçilen iki bölgeye yakın olup öğrencilerin projeleri için ihtiyaç duydukları analitik alan çalışmasını üretebilmekti. Saha çalışmasını bitirdikten sonra atölyeye dönüp elde ettikleri verileri diğer öğrencilerle birlikte değerlendirip, hep birlikte çalıştılar. “Tek başımıza yaptığımız arazi çalışmalarındansa bu çalıştay çok daha yararlıydı. Hocalarımızla konuşup neleri inceleyeceğimizi kararlaştırmak, sonrasında bulduklarımız hakkında hemen konuşabilmek güzel bir fırsattı. Ayrıca arkadaşlarımızın nelere baktığını görmek farklı bir bakış açısı sundu. İşin en ilginç tarafı köşedeki bakkala sorduğumuzda burada öyle bir yer olmadığını söylemesiydi.” (Yekta Seren, İEÜ Mimarlık dördüncü sınıf öğrencisi)

İzmir Tarih Tasarım Atölyesi, stüdyoda gerçekleştireceğimiz klasik bir stüdyo gününü kente taşıma imkanı sundu. Aslında kısaca, İzmir Tarih Tasarım Atölyesi’nde çalışma fikrinin nasıl ortaya çıktığından bahsedersek, atölyenin nasıl bir gereksinime cevap verdiğini de anlatmış oluruz. Bitirme projelerinin ilk jürisinden sonra projelerin çok yüzeysel kaldığını, öğrencilerin Basmane ve Kadifekale`deki hayatı kavrayıp projelerine aktarmada yetersiz kaldıklarını, alanların sorunsallarına dokunmadıklarını, hep bir teğet geçer, yüzeysel, genel-geçer bir yaklaşımda olduklarını fark ettik. Halbuki, hem Basmane hem de Kadifekale, bugün her ne kadar kentin kıyıda kalmış ve yoksullaşmış semtleri olarak görülseler de kentsel ölçekte çalışılması gereken tarihi kent merkezleri olarak değerlerini korumaktalar.

“İzmir Tarih Tasarım Atölyesi, Basmane'nin iç kısımlarında konumlanmıştı. Bu yüzden, toplu taşıma araçlarıyla buraya ulaşım açısından bizi yürümeye teşvik eden yapısı, Basmane'nin içyapısını öğrenmemiz, halka kaynaşmamız ve demografik yapısını anlamamız açısından bize yardımcı oldu. Özellikle ilk kez gelecekler için bu, güzel ve önemli bir deneyimdi. Atölyenin bulunduğu bölgeye ulaştığımızda onun yenilenmiş bembeyaz duvarları, eskiyle yeni arasındaki geçişi gözler önüne seriyordu. Ayrıca iç mekan deneyimimiz sayesinde bu bölgedeki ev yaşantısını bir parçada olsa anlamış olduk.” (Gamze Şahin, İEÜ Mimarlık dördüncü sınıf öğrencisi) Seçilen alanların fiziksel ve sosyal yapısının ve ihtiyaçların anlaşılması projenin öncelikli hedeflerimizden

biriydi ve zaten dönem başında bir alan çalışması gerçekleştirmiştik. Fakat, öğrencileri bir kez daha araziye götürmek ve yerinde çalışma yapmak ilk juri sonrası önemli hale geldi. Öğrencilerin yoğun ders programları ve sınav takvimi içinde herkese uygun, stüdyo dışında bir zaman bulmak imkansız olunca, hem stüdyo dersini hem de alan çalışmasını nasıl birlikte yürütebileceğimizi düşünmeye başladık. Öğrencilerin, çalışma malzemelerini bırakıp, istedikleri zaman araziye ulaşabilecekleri ve aynı zamanda projelerine kritik de alabilecekleri, kent merkezinde, Basmane ve Kadifekale’ye yakın bir çalışma merkezine ihtiyacımız vardı. İşte tam da bu noktada tahmin edersiniz ki, İzmir Tarih Tasarım Atölyesi imdadımıza yetişti ve orada hem alan çalışmasını hem de her zamanki stüdyo çalışmamızı


GÜNCEL

izmir tarih tasarım atölyesi iç mekanlarının eski-yeni görünümleri

9 XXI - MAYIS 2015

izmir tarih tasarım atölyesi’nde öğrencilerin gerçekleştirdiği stüdyodan görünümler

gerçekleştirmeye karar verdik. Mekanın kullanımı için gerekli izin ise bir telefon kadar uzaktaydı ve aslında prosedüre, izne de gerek yoktu. “Dört yıldır derslerimizi yaptığımız stüdyodan farklı bir mekanda atölye yapmak bizim için farklı bir deneyimdi. Bu mekanın İzmir Tarih Tasarım Atölyesi olması ayrı bir ayrıcalıktı. Basmane'nin neredeyse bütün sokaklarını deneyimledik ama burada bulunan bir mekanı deneyimlememiz ve daha fazla vakit geçirebilmemiz oldukça önemliydi.” (Gamze Şahin, İEÜ Mimarlık dördüncü sınıf öğrencisi) Sabah saatlerinde, atölyede buluştuk. Çalışma yöntemlerine ilişkin kısa bilgilendirmenin ardından öğrenciler, bilgi toplama yöntem ve içeriklerini kendi belirledikleri alan çalışmalarını gerçekleştirmek için Basmane ya da Kadifekale’ye gittiler, bir grup da atölyede kalıp projelerine kritik alıp daha sonra

araziye çıktı. Kritiğini alan araziye döndü, proje yürütücüleri olarak bizler de yeni gelenlere kritik verdik. “İzmir Tarih Tasarım Atölyesi’nde çalışmamız bence oldukça verimliydi. Öncelikle konum itibariyle çalışma sırasında istediğimiz zaman arazimize ulaşıp orada aktif çalışma yapabilme imkanı çok faydalıydı. Ayrıca bize sunulan çalışma ortamı da gayet rahattı. Atölyede inceleyebildiğimiz bizim için yararlı olacak bazı kaynaklar da vardı.” (Özgün Özalp, İEÜ Mimarlık dördüncü sınıf öğrencisi) “Her şeyden önce ne kadar sevdiğim bir çalışma ortamı da olsa, arada stüdyodan çıkmak kesinlikle çok iyi geliyor. Bu tarz gezileri daha sık yapmalıyız, hem grupça aktivite yapmış oluyoruz hem de bize motivasyon oluyor. İzmir Tarih Tasarım Atölyesi’nde çok güzel vakit geçirdik, analizleri yapmak ve kritik almak için serbest bırakılmış olmamızdan çok

memnun kaldım. TTA gerçekten harika bir değişim geçirmiş, umarım bu bir başlangıç olur ve Basmane'nin değerleri böyle korunmaya, yenilenmeye devam eder.” (Gökçe Çalıkoğlu, İEÜ Mimarlık dördüncü sınıf öğrencisi) Gün boyunca bir üs olarak kullanılan atölye, tasarım atölyesi işlevinde, hem öğrencilerle birlikte hep beraber kentte çalışma imkanı elde ettik hem de birazcık duvarların dışına çıkıp kenti deneyimleyerek mimarlık eğitiminin kentle ilişkisini sorguladık. Bu sayede öğrenciler, her iki alanı da daha yakından tanıma, gözlem yapma ve orada yaşayanlarla söyleşiler yapma imkanı elde ettiler. Bu bağlamda, atölyenin çalışmalarını sürdürmesini ve yeni çalışmalar için de ev sahipliğine devam etmesini umuyor, eğitim için çok önemli bir katkısı olduğunu düşünüyoruz. İzmirTarih Tasarım Atölyesi belki de İzmir’de yaratıcılık ve sanatın mekanı dönüştürme

potansiyelini anlamak için de iyi bir araştırma konusu olacak ilerleyen yıllarda. Yazıya katkıları ve İzmir-Tarih Tasarım Atölyesi'nin kullanımı için sağladıkları kolaylıklar için Deniz Güner (Tarih-Tasarım Atölyesi Koordinatörü), Çağlayan Kaplan (Koordinatör Yardımcısı), Gökhan Kutlu (İzmir Büyükşehir Belediyesi Tarihsel Çevre ve Kültür Varlıkları Şube Müdürü), yazıya katkıları ve çalıştayın gerçekleşmesini sağladıkları için 4.sınıf öğrencileri: Gamze Şahin, Özgün Özalp, Yekta Seren, Gökçe Çalıkoğlu ve çalıştaya katılan tüm öğrenciler ile 4.sınıf proje yürütücüleri Işık Ülkün Neusser, Metin Şahin'e teşekkür ederiz. * İzmir Ekonomi Üniversitesi 1 Ödül alan projeler: Ahmetağa Konağı Restorasyonu, Pazaryeri Mahallesi Semt Merkezi ve Tasarım Atölyesi Restorasyonu (İzmir-Tarih Tasarım Atölyesi) 2 Kentsel Mimarlık Proje Grubu Yürütücüleri: Bahar Durmaz Drinkwater, Metin Şahin, Nilüfer Kozikoğlu, Işık Ülkün Neusser, Berna Yaylalı Yıldız


Lohberg’in Asırlık Dönüşümü: Kömür Madeninden Kreativ Quartier Lohberg’e

fotoğraflar: Levent Şentürk

-Nadine Schrader Bölsche içinBugünlerde Ruhr Metropolünün batısında, endüstriyel alanların dönüşümü çok-boyutlu tartışmalar eşliğinde sürüyor. Bunlardan biri de Lohberg’deki süreç. 2013’den beri bir bölümüne şahit olduğum Lohberg’deki dönüşüm, Türk işçilerinin gelişiyle başlamıyor; bu nedenle yarım asırdan daha uzun bir geçmişi var.

MAYIS 2015 - XXI 10

DÖNME DOLAP

Lohberg, 1963’ten itibaren Türklerin de yerleştirilmeye başlandığı bir maden alanı. Bununla beraber, kömür madeni 1905 yılında devreye sokulmuş ve tam yüz yıl sonra, 2005 yılında maden işletmesi faaliyetlerini sonlandırmış. İkinci Dünya Savaşı’ndan önce, Almanya’nın doğusundan gelen işçiler burada çalışmış. Sonra Avusturyalı, Çek ve İtalyan işçiler gelmeye başlamış. Savaştan sonra, işsizlik Almanya’dan işçileri madenlere çekmeye devam etmiş. Yunanistan’dan, Yugoslavya’dan ve İtalya’dan göçler yaşanmış. Lohberg’e yirmi kişilik ilk Türk genç işçi grubunun Zonguldak’tan gelme sebebi de madenciliğin buradaki varlığı olsa gerek. Ancak ilk gruptaki işçilerden Kemal İnan’ın dediği gibi: “Geldiklerinde kömür hakkında bildikleri tek şey, siyah olduğu”dur. 1960’lardan sonra, Çin’den, Afrika’dan, Filipinler’den gelen insanlarla bu manzara zaman zaman büsbütün çoğulcu bir hale de bürünmüş.

LEVENT ŞENTÜRK

18. yüzyılda yaşamış İsviçreli pedagog ve yazar Johann Heinrich Pestalozzi’nin önderlik ettiği bir pedagojik meslek edindirme pratiğinin parçası olarak, Almanya’da savaştan sonra “Pestalozzidorf” adını verdikleri yaşam alanları kurulmaya başlar. Savaşta ailelerini kaybetmiş gençlerin topluma ve işgücüne kazandırılmasını amaçlayan modelin, Türkiye’deki muadili olmasa bile benzerinin Köy Ensitütüleri olduğu söylenebilir mi bilmem. 1964’de çalışma bakanı sıfatıyla Ruhr’u ziyarete gelen Bülent Ecevit’in, buradaki sosyal modelin ailevi sonuçlarıyla yakından ilgilendiği ve evleri ziyaret ettiği biliniyor. Pestalozzi modelinde işçiler sadece basit anlamda

bir işgücü olarak görülmez. Kalifiye, eğitimli bireylere dönüşürken sağlıklı bir toplumsal hayata kavuşmaları da önemsenir. Bu nedenle özel hayat ile iş hayatının bütünleştiği bir sosyal eğitim kurgusudur. Zorlu maden işinin baskısının daha da artacağı, homososyal bir kışla düzeni yerine, gönüllü Alman ailelerin yanında en az bir yıllığına yaşamaya dayalı evsel bir uyum programı uygulanır. İşyerinde, yani maden alanında ise, spordan dansa birçok etkinliğin parçası olmayı temel alan bir model uygulanır. Reşit olana kadar Almancayı ve Alman tarzı yaşamı öğrenen Türkler, on sekiz yaşına geldiklerinde bu ailelerden ayrılarak “Ledigenheim”larda (bekar yurtlarında) yaşamaya hak kazanır veya kendi yaşamlarını kurmaya başlar. Almanca öğrenmek, hayata katılmak, aile yaşamının parçası olmak, gündelik ev ve bahçe işlerine katkıda bulunmak, hayvanlarla ilgilenmek, sebze yetiştirmek, gündelik temizlik ve çalışma terbiyesi kazanmak gibi çok boyutlu bir programı olan Pestalozzidorf’lar, kısa sürede başarısını kanıtlayarak Ruhr bölgesinde büyük bir insan kaynağı yaratmaya başlar. Göçmen politikasını yönetmek konusunda alternatif bir model oluşur. Savaştan hemen sonra, 1948’de Ruhr bölgesinde ilk kurulan Pestalozzidorf’lardan biri de Lohberg olmuştur. On yıl sonra Ruhr’da, böyle kırk tane yerleşim ve dört bin genç vardır. Lohberg’deki Pestalozzidorf, 1950’den başlayarak üç aşamada inşa edilmeye başlar. İkiz evler biçiminde tasarlanan konutların her birinin bakmakla yükümlü oldukları altı yüz metrekarelik bostanlar ve içlerinde de kümes hayvanları ve küçükbaş hayvanlar vardır. Gençler burada para da kazanır ve kazandıklarının büyük bölümünü ailelerine yollamakla yükümlüdür. Elbette Lohberg bugün artık bir Pestalozzidorf olarak anılmıyor. Bununla beraber, Lohberg, Dinslaken kentinin sosyal açıdan geri kalmış, işsizliğin yüksek ve eğitim oranının düşük olduğu bir Türk gettosuna dönüştüğü için, yıllardır birçok sosyal projenin


bu sayfada Anıtsalcılık ve yıkım

DÖNME DOLAP

karşı sayfada Garden City

11 XXI - MAYIS 2015

konusu durumunda. Lohberg’de altı bin kişi yaşıyor ve bunların büyük bölümü Türk; çoğu yarım asır önce buraya yerleşmiş ilk kuşak işçiler ve onların aileleri olan Almanyalı Türkler. Lohberg ise, kentsel ve mimari bakımdan, Garden City (Bahçe Şehir) mantığıyla tasarlanmış koruma altındaki bir yerleşim statüsünde. Lohberg yerleşimi, 1950’lerdeki ilk yapılaşmanın ardından, on yıllar içinde etap etap genişleyerek, benzer bir mekansal çevre örüntüsü yaratan, geniş ortak bahçelere sahip bir bölgeye dönüşmüş: 1970’lerde ve 1980’lerde oluşan mahallerin mimari konut dili daha az vernaküler ve beklenebileceği gibi, daha anonim bir modernite sergiliyor. Lohberg kömür madeni alanı, bugün Ruhr Metropolünün endüstri kültürü içindeki tarihsel rolünün taşıyıcısı olarak yeniden inşa sürecinde. Kırk hektarlık çelik, betonarme ve tuğla yapılar alanının yeni vaziyet planı, mevcut yapı stoğu üzerinde radikal müdahaleler içeriyor. Öyle ki, alanda endüstriyel pitoresk denebilecek estetiğin kurucusu olan yapıların

yarısı, son iki yıl içinde ortadan kalkmış durumda. Bunlar arasında, alanın içinde landmark niteliğindeki iki çelik kuleden biri de var. Korunan su kulesine göre estetik kaliteleri çok daha yüksek olan bu yapı ve diğerleri için istimlak kararının bakım masraflarıyla gerekçelendirilse de, ekonomik dinamiklerin nasıl işlediği uzun bir tartışmanın konusu belki de. Korunan kulenin, Ruhr’daki bu tür kuleler içinde en yükseği olduğu için (65 m.) korunduğu, argümanlardan biri. Bu metropolitan bir bölgenin koruma politikasının rasyonel işleyişini gözler önüne sermesi açısından makul karşılanabilecek bir savunma gibi görünürken, diğer yandan, majör bir anıtsalcılığı ifşa etmesi bakımından problemli görünüyor. Bu sınırlama, hem mevcut endüstriyel sit alanını mekansal olarak seyreltiyor, hem de bu mekanın gelecekteki haline karar verenlerin projeksiyonunu sığlaştırıyor. Belki de korunacak olanı seçmeye zorlamak, neoliberal politikaların stratejik araçlarından biridir. Anıtsalcı seçmeciliğin bağlamı seyreltip

büyük olanı ortada bırakan tavrı çiğ. Ayakta kalanın neden ayakta kalmayı hak ettiğini, bağlamın içinden okuyamadığımız gibi, yıkılmış olanın neden ikincil addedildiğini, bizim yerimize önceden başkaları karar verdiği için, yine anlayamıyoruz. Maden alanında seyrelme kadar güçlü etki, büyük açıklıkların belirgin biçimde ortaya çıkmış olması. Bu boşluklar yenilikçi mekan fikirleri (geleceğin yaratıcılık meydanı) için kışkırtıcı potansiyellere işaret ediyor. Yeni vaziyet planında mevcut endüstriyel binaların eksenlerini sürdüren peyzaj müdahaleleri ise bağlamı aksiyom haline getirmeleri açısından eleştiriye açık. Maden alanını Lohberg’in pazar kurulan meydanına bağlayan girişteki gölet, alanın altında kilometrelerce uzanan suyla dolu eski kömür dehlizlerini ve geçmişte üretim sürerken oluşmuş yıkama havuzlarını çağrıştırıyor. Kuzey-güney ekseninde Lohberg yerleşiminin yanında bir fermuar gibi uzanarak maden alanını kapatan ve


sağda: Eski ve yeni konutlar en sağda: Özel mülklerin çevrelenmesi alt sırada: Yeni görünüm

MAYIS 2015 - XXI 12

DÖNME DOLAP

en az bir kilometre boyunca devam eden tuğla duvarın büyük ölçüde ortadan kaldırılması, alanın açılmasını sağlayan, kamusallığını vurgulayan güçlü fiziksel müdahalelerden biri. Maden alanına bakan Hünxer caddesi üzerinde bulunan konutlar yakın gelecekte kuzeyden güneye sırasıyla önce lüks bir konut alanına, ardından yeni bir park alanına, sonra bir sanat, eğitim ve kültür kampusuna ve aynı zamanda bir ticari bölgeye bakacak; bu da tüm caddenin yeniden oluşacağı anlamına geliyor. Maden alanıyla komşusu Lohberg yerleşimini daha büyük ölçekte değerlendirince görülen, alanın doğusunda uzanan, maden toprağından oluşan ağaçlık tepelere doğru yeni ve güçlü bir bağlantı sağlandığıdır. Bu görsel/optik bir bağlantı gibi görünse de gerçekte deneyime davetiye çıkaran, haptik denebilecek bir bağlantı. Alanın kuzeyindeki bölgede yapımı devam eden yeni konut bölgesi, sadece maden alanını değil, bütün Lohberg’i soylulaştıracak bir güç alanı doğurmakta. Nitekim bunun ilk sonuçları, koruma altındaki Lohberg konut dokusunun ortak avlularında/bahçelerinde görülmeye başlanmış. Oturdukları evleri satın alan Lohberg sakinleri, mülk hakkından doğduğunu düşündükleri bahçe alanlarını şahsileştirerek, çitle çevirmeye başlamış. 1950’lerden beri sakinlerinin ortak kullanımına açık bahçelerin bu şekilde bölünmesi, yaşayanlar kadar yetkilileri de şaşkına çeviriyor. Bu yeni çevir-ele geçir süreci tutarsa ve durdurulamazsa, Lohberg’in "garden city"sinden geriye sadece bölünmüş arka bahçelerin yavanlığı kalabilir. Lohberg’de ev fiyatlarının Dinslaken’e göre hala makul olduğu söyleniyor; KQL

(Kreativ Quartier Lohberg) projesi tamamlandığında bunun değişeceği kesin. Neresinden bakılsa, Lohberg’deki madencilerin ve ailelerinin kaderinde ölüm değil yaşam var: Değer kazanan mahalle, daha fazla yeşil alan, daha fazla park ve gezinti yerleri, daha fazla istihdam olanağı, daha çok eğitim, daha kaliteli okullar ve daha çok sanat. Alman toplumunun geçmişini kendininkileriyle ortaklaştıran modern bir mirasın parçası olmanın gururunu yaşayabilecekleri mekanlara yatırım yapılmakta. KQL sadece Almanya için değil, bütün Avrupa ülkeleri ve belki de Türkiye için model oluşturan bir proje. 2011 yılında alanın geleceğinin tartışıldığı ilk metinlerde mekan, içerik ve strateji açısından önemli hedefler ortaya konmuş. İkinci beş yılda, yani 2015-2020 aralığında, bunların kapsamının genişleyeceği anlaşılıyor. KQL projesi özel teşebbüs olmasına rağmen Dinslaken kenti, Lohberg sakinleri, üniversiteler, kent plancılar, mimarlar, eğitimciler, öğrenciler, sanatçılar ve tasarımcılar sürecin dışında değil. Kararlar kapalı kapılar ardında değil, halkla beraber ve uluslararası katılımla alınıyor; konular geniş zaman diliminde ve çoğulcu süreçler dahilinde ele tartışılıyor. KQL’e emeği geçenler, katılımcılardan süreçleri projenin selameti için kıyasıyla eleştirmelerini özellikle istiyor. Asal hedefler, enerji, peyzaj/landscape, mimarlık, kullanım, sanat ve katılımla ilgili. Hedeflerden ilki enerji dönüşümüyle ilgili; alandaki maden gazının ve güneş enerjisinin etkin kullanımını rüzgar enerjisinin kullanımı izleyecek. Tasarımcıların karbonsuz enerji

için katkıları önemseniyor. 2015 itibariyle devreye giren sanat işlerinden biri, Berlin TU’dan Köbberling ve Kaltwasser ikilisinin Kraftwerk (Güç Çalışması) adlı çalışmaları. Geri dönüştürülmüş ahşaplardan elde edilmiş bir pavyon yapısına yerleştirilen bisikletlerle enerji üretilmesi hedefleniyor. KQL’de bu ilkeye hem mecazi hem de düz anlamıyla "yaratıcı enerji" denmiş. Peyzaj konusunda yapay ve biçimci bir anlayış yerine, zamanla oluşacak ve tüm alanı içine alan potansiyel bir yaklaşım benimsenmiş. Mimarlık konusunda, korunan yapılara düşük enerji ilkesini uygulamak ve kamusal mekanlara sanatçıların özel mekanlarını eklemleme deneyleri yapmak benimsenmiş. İş imkanları bakımından tasarım, bilgi ve üretim esas alınmış. Her türlü yaratıcı faaliyet için atölyeler; bilim, mühendislik ve arşiv kurumları; son kategori için de işlikler, dükkanlar ve başka servisler düşünülmüş. Sanat temel girdilerden biri. Mekan bütününde sanat için ortam sağlamaya dönük. Sanat yapıtlarının kentsel ve mimari ölçekte deneysel olarak bütünleşmeleri hedeflenmiş. Katılım ise kelimenin en geniş anlamıyla akademik bir biçimde, tüm kanalları kullanmayla ilişkili, yani açıklıkla ve şeffaflıkla çoğulcu bir entelektüel ortam yaratılması hedeflenmiş durumda. Ruhr’daki Lohberg KQL projesi, endüstriyel ve kentsel miras, kültürel entegrasyon, çağdaş sanat ve mimarlık üzerine düşünen ve üreten herkese açık yepyeni bir alan. Kaynakça Birgit Gargitter, Dieter Oelschlaegel. 2010. Seine Pestalozzizeit Vergisst Man Nie. Das Pestalozzidorf Dinslaken-Oberlohberg. Forum Lohberg e.V. Klastext, Essen.



Kümelenerek Yaşayan VIETNAM’DA HO CHI MINH KENTINDE YER ALAN GALERIE QUYNH’DEKI IN SITU SERGISI, VIETNAM KENTLERININ GELIŞIM ALGORITMASINI ÇÖZÜMLEMEYE ÇALIŞIYOR.

MAYIS 2015 - XXI 14

GÜNCEL

Eski adıyla Saygon, Vietnam’ın Amerika savaşını kazanmasının ardından birleşmesiyle birlikte Vietnam’ın efsanevi devlet adamının adı verilen Ho Chi Minh kentinde konumlanan Galeri Quynh’deki sergi, yerel mimarlık ofisi HTA + Pizzini’den Hoanh Tran and Archie Pizzini’nin işlerine 10 Nisan - 2 Mayıs tarihleri arasında yer veriyor. Vietnam’ın sosyal ve kültürel dokusundaki değişimleri, kent merkezlerindeki hızlı fiziksel dönüşümle birlikte ele alan mimarlara göre kent kısa ömürlü bir organizma, süreksiz ve Vietnam’ın ekonomik büyümesinin akışına duyarlı bir organizma. Bazı mimarlar mevcut yapıları yıkarak tamamen yeni binalar tasarlıyorlar ki modern kent imgesi güçlensin. Bunun öbür aşırı ucundaysa, diğerleri alanı değiştirme planlarını bir kenara bırakıp alanın tarihini korumaya çalışıyor, mevcut yapıların eski görkemine kavuşması için restorasyon öneriyorlar. Tran ve Pizzini ise bu iki pozisyon arasında orta yolu seçiyor ve mevcut alanların geçmişindeki zengin katmanları açığa çıkararak onlar üzerinde daha sürdürülebilir bir zemin

üretmenin yöntemlerini araştırıyorlar. Tran’a göre: “Bir kent nesiller boyu ortaya çıkan kümelenmelerle zenginleşir. Kümelenme her ne kadar içinde yıkımı barındırsa da kültürel kimliğin sürekliliğine yeterli dokuyu sağlar. Mevcut yapıların yıkımıysa kültürel doku dahil her şeyi siler.” Tran ve Pizzini’nin çalışmalarını sergiledikleri mekan, aslında kendileri tarafından 2013’te tasarlanan galeri. Bir yüzyıldan daha uzun süredir ayakta duran yapının zengin sosyal ve tarihi katmanlaşması, mimarların galeriyi tasarlarken kümelenme ve geçicilik konseptlerini benimsemelerine yol açmıştı. Pizzini bu konuyla ilgili şunu söylüyor: “Tarihi kelimesi, farklı ortamların, etkilerin, girişimlerin izlerini ve tortularını açığa çıkararak bir yapının başından geçen olaylara referansla kullanılamaz mı? Muhafazakarca korunan mı, yoksa yoğun bir kümelenmeye maruz kalan mı tarihle daha yakından ilişki kurar?” In Situ, bu gibi sorularla mimarların sürdürülebilirlik ve esneklik üzerine geliştirdiği fikirlerin yansıması.

saygon cho cu, 2012


fotoğraflar: Archie Pizzini, Archie Pizzini ve Galerie Quynh izniyle

hanoi hoan kıem, 2009

saygon 213 dong khoı, 2010

15 XXI - MAYIS 2015

saygon quan 10, 2007

GÜNCEL

sapa, 2007


MAYIS 2015 - XXI 16

FOTO-ALTI

Duvardan Sonra

Potsdamer Platz, Berlin Duvarı’nın içinden geçtiği meydan. 1961’de duvarın yükselmesiyle birlikte Doğu Almanya’nın askerlerini yığdığı, Batı Almanya’nınsa seyir kuleleri dikip doğuya baktığı meydan, Berlin’in birleşmeden sonraki dönüşümünün simgesi. 1990’da duvarın yıkılmasından hemen sonra açılan master plan yarışmasının ardından bugün duvar yerine yükselen artık güçlü Alman endüstrisinin simgesi Daimler’e ait iki kule. Renzo Piano ve Christoph Kohlbecker tasarımı Daimler Kulesinin inşaatı, duvarın yıkılmasının hemen iki yıl ardından başlıyor ve mimarı Hans Kollhoff’un adıyla anılan sağdaki Kollhoff Kulesi ile birlikte bugün Potsdamer Meydanı’nın ana karakterini belirliyor. Birleşik ve çok sesli Berlin için biri anıtsal, diğeri şeffaf iki kule. fotoğraf: Cemal Emden yazı: Hülya Ertaş



Katılımcı Üretimin Peşinde GEÇTIĞIMIZ AYLARDA KONUT KONFERANSI’NA KONUK OLAN URBAN-THINK TANK (U-TT) KURUCULARINDAN ALFREDO BRILLEMBOURG ILE ŞEHRIN INŞASI ÜZERINE KONUŞTUK.

MAYIS 2015 - XXI 18

GÜNCEL

fotoğraflar: Urban-Think Tank

Güzin Öztok: Öncelikle kısaca UrbanThink Tank’in nasıl bir ekip olduğunu anlatır mısınız? Alfredo Brıllembourg: Urban-Think Tank, Caracas şehrini nasıl yeniden birleştirip şekillendirebiliriz sorusu üzerine farklı disiplinlerden gelen bir grubun çalışmalarıyla başladı. Bu yüzden Caracas Think Tank ismini taşıyorduk önceleri, ardından Caracas’la benzer problemlere sahip diğer kentlerle de ilgilenince Urban-Think Tank’a dönüştük. Ekibimizin yarısını mimarlar oluştururken diğer yarısında mühendisler, yazarlar, sosyologlar, film yapımcıları ve benzeri başka disiplinlerden gelen kişiler yer alıyor. gö: Katılımcı sürece önem veren çok disiplinli bir çalışma grubu olmanın iyi ve kötü yanları neler? Alejandro Aravena bir konuşmasında katılımcı mimari üretim süreçlerinin zannedildiği kadar romantik olmadığını, farklı

fikirlerin fazlasıyla çatıştığını anlatmıştı. Örneğin kullanıcılar tasarımcılardan farklı düşünerek daha sert bir söyleme sahip olabiliyorlar. ab: Bence mimarların katılımcı tasarımdaki yeni rolünü tutkala benzetebiliriz. Mimarlar pek çok farklı disiplini anlayabilecek bir yetiye sahip, bu nedenle moderatör gibi davranıp bu disiplinlerin bir araya gelmesini sağlayabilirler; çünkü mimarlar aslen mühendislik, sosyoloji, kültürel çalışmalar gibi farklı alanlarda da çalışıyorlar. Bu bir bakıma mimarlık bilgisinin içine gömülü bir durum. Yani pek çok şey biliyoruz ama pek çok şeyin bir kısmını biliyoruz. Bu nedenle bir tutkal olarak oldukça iyi bir malzemeyiz. Bir şehrin tasarımındaki katılımcı konuşmada tercüman olabiliriz. Mimarların rolü fikirleri görselleştirmek, bizim gücümüz buradan geliyor; şeylerin nasıl olabileceğini hayal etme gücümüz var.

Bu gücü kullanarak insanları bir fikir etrafında toplayabiliriz. Fikirler görülebilir olduğunda insanlar da görüşlerini aktarabilir. Katılımcılık sadece fikirleri toplamak değildir, aynı zamanda katılımcı sürecin dengesini kurmaya dairdir. Katılımcı tasarımın, bir şehri inşa etmek için çok önemli ve ilginç bir yol olduğunu düşünüyorum; çünkü şehir zamanla inşa olur. Şimdi bu süreç biraz daha yavaş, ama yavaş olmasında bir sorun yok ki. Şehirler eski çağlardan beri zamanla inşa edilmiştir, yani şehirler katmanların üzerindeki katmanlar gibidir. Şimdi neden ani bir değişimle birkaç yıl içinde şehir kurmaya çalışıyoruz ki? İnsanlık halinin çok daha önemli olduğunu düşünüyorum ve bu yüzden tekrar hümanist bir çağın içindeyiz. gö: Türkiye’de sanırım katılımcı tasarım süreçleri yeni yeni tartışılıyor. Bu yüzden bazı başarısız örnekler de

olabiliyor, örneğin bir mimari yarışmanın jüri sürecinde halkın oyuna başvuruluyor ama bu, yeterince etkin olmayan bir yöntem olarak kalıyor. ab: Katılımcı tasarım 1960’larda Berkeley’de başlamış olan bir gelenek. 60 ve 70’lerde bazı çok önemli mimarlar bunun bir parçasıydı. O zaman çok önemli bir araçları eksikti, bugün internet sayesinde çok önemli bir paylaşım aracına sahibiz. Uygulamalara, algoritmalara sahibiz, katılıma yardımcı olan pek çok aracı kolayca geliştirebiliyoruz. Böylece insanların şeyler hakkında ne düşüneceğini sosyal medyayla kolayca ortaya çıkarabiliyoruz. Bu, katılımcı plan için inanılmaz bir sıçrama. Peki, nasıl işliyor bu süreç? Bir yarışmada değerlendirme yapmaları için mahalleden seçilmiş kişilerle konuşmak şeklinde olmuyor, gerçi bu kötü bir şey değil; ama bugün katılımcı planlama biraz daha farklı. Şehir mahallelerden


GÜNCEL 19 XXI - MAYIS 2015

oluşur, belediyelere bölünür. Her mahalle aslen bir temsilciye sahiptir, çok tanınmayabilir ama o topluluğun bir temsilcisi vardır. Bu nedenle katılımcı sürecin yerelleştirilmesi, mahalle ölçeğine indirilmesi gerekiyor. Bu yüzden büyük bir şehirden söz ettiğimizde belediye başkanıyla görüşüp şehir için farklı fikirlere çağrı yapılmasını sağlayabilirsiniz. Bunu internetten açık bir çağrıya dönüştürdüğünüzde yüzlerce fikriniz olabilir. Bu da katılımcı bir süreç. Ama yerel düzeyde bir problemle mücadele ediyorsanız, mahalleyi gerçekten değiştirmek istiyorsanız mühendislerden, ekolojistlerden, mimarlardan oluşan bir uzman grupla çalışmanız gerekiyor, EnGIO (Environment Governed Integrated Organisation - Çevreye Duyarlı Entegre Organizasyon) ile işbirliği kurmak gerekiyor, hemen her toplumda sivil toplum örgütleri yer alıyor. Örneğin

göçmenler için bu gibi sivil kuruluşlar var. Bu kuruluşlarla ortak çalışabilirsiniz, yani aslında katılımcı planlamada ortak çalışabileceğimiz pek çok kurum zaten mevcut. Mesela, ilgili bütün disiplinleri içeren ve şehirlerin daha açık ve demokratik bir yolla inşa edilmesini araştırıp öğreten bir üniversite de hayal edebiliriz. Açık çağrı gibi basit bir fikirden en karmaşık olanlarına doğru gitmek mümkün. gö: Urban-Think Tank açık kaynaklı bir mimarlık olarak görülebilir mi? ab: Tabi, bütün tasarımlarımız açık kaynak, yani birisi tasarım için ödeme yaptıktan sonra tasarım herkese açık hale geliyor. Herhangi bir belediye başkanı, önceden ödemesi yapılmış olan tasarladığımız bir projeyi kullanabiliyor. Kamusal altyapı, taşıma ve ulaşım, eğitim ve konut üzerine çalışıyoruz. Bütün bu kamusal bina projeleri birer prototip ve bu prototipler

geliştirilen bütün işlerde tekrarlanmak üzere var. gö: Mimarsız mimarlık meselesini düşünürsek örneğin gecekondu bölgesinde o yere özgü farklı bir sosyal bir yapılanma olabiliyor, insanlar kendi yaşam alanını üretmek, mekanlar değişime daha açık olmak zorunda kalıyor. Mimarlar bu alanlardan ne öğrenebilir? ab: Şehirleri antik zamandan beri insanların kendisi kurdu. Mimarın bu sürece dahil olması yeni bir durum. Rönesans’ta krallar ve üst seviyedeki insanlar için inşa ediyorlardı. 1800’lerde Haussmann’ın Paris master planı gibi projeleriyle büyük ölçekli işler başladı. 20. yüzyılda tabi ki mimarın rolü büyüdü ve şehri inşa eden tekil bireye dönüştü. Yerleşik hale gelmiş bir düşünce var, modernizm ve ussallaştırma bütün dünyayı kontrol edebileceğimizi, toprağın, dünyanın

nasıl kullanılacağını belirleyebileceğimizi söylüyor. Ama öyle olmadığını gördük; hükümetler yeterli paraya sahip değil, yeterince hızlı inşa edemiyoruz ve mimarların bina prototipleri birer başarısızlık abidesi oldu. Örneğin St. Louis’deki yüksek katlı binalar yıkılmak zorunda kaldı. Arabalar, otoyollar gibi 20. yüzyıla ait olan ve gelişmekte olduğunu düşündüğümüz bu prototiplerin pek çoğu esasen başarısız oldu. Geriye enformal olan “gerçek şehir” kaldı ve başarısız olmadı çünkü insanların gerçek ihtiyaçlarına eğilebildi. Tabi ki enformal şehri olduğu gibi korumalıyız demiyorum, aksine enformal şehir zamanla güncellenmeli. Örneğin buradaki gecekonduları ele alalım. İnsanlar şehre gelince onlara toprak verildi ve kendi evlerini yaptılar, bu evler yasallaştırıldı. Bugünse o bölgelerin pek çoğu yüksek katlı binalara dönüştü.


giriş sayfasında Bangkok araştırma süreci önceki sayfada üstte solda: Bombay araştırma süreci üstte sağda: Cape Town araştırma süreci altta solda solda: Sao Paulo araştırma süreci

MAYIS 2015 - XXI 20

GÜNCEL

bu sayfada Projelendirme süreci

gö: Çünkü o gecekondu bölgelerini daha sonra yıktılar. ab: Hayır, yıkmadılar. Evet bazıları yıkıldı ama pek çoğu çok katlı binalara yani apartmanlara dönüştü. Bu insanların bir kısmı böylece arsa geliştirici oldu. Şimdi de bu apartmanlar yıkılıyor ve yüksek katlı binalara dönüşüyor. Bu, kurumlar yerine insanların para kazandığı yavaş bir dönüşüm. Yani binlerce küçük müteahhit para kazandı. gö: Ama bugün gecekondu bölgelerini yıkan hükümet ve belediye. ab: Bugün yeni bir durumun içindesiniz. Geçtiğimiz on yıl oldukça yeni bir durum yarattı. Şimdi hükümetiniz toprağın devlet malı olduğunu söylüyor. Binaların depreme dayanaklı olmadığını bahane ederek mülkiyetinizin olmadığını söylüyor. Örneğin İstanbul Surları’ndaki evleri yıkarak bölgeyi geleneksel mimarlığa

dönüştürmek istiyorlar. Bu büyük bir problem çünkü yaşadığınız yerdeki mülkiyet hakkı elinizden alınırsa kimse bir kuruş bile yatırım yapmak istemez. Her gün hükümetin mülkiyetimi elimden alabileceği korkusuyla yaşamak en büyük hata. gö: Hükümet iyi amaçlar doğrultusunda gelişen kentsel dönüşüm olarak nitelendiriyor bunu. ab: Evet, hala Stalinci bir şekilde düşünüyorlar, gerçekte gelir düzeyi yüksek kişiler için binalar üretiyorlar ve mahallesinden koparılan kişiler buraya geri dönemiyor. gö: Binaların büyük bir kısmı kullanılmamış, boş halde kalabiliyor üstelik. ab: Evet, bazı inşaat firmaları, şehri herkesin dahil olduğu ve yaşadığı bir yer olarak görmek yerine para elde etme yolu olarak görüyor. Özellikle

Türkiye’de maalesef ki devlet ve özel sektör bunu teşvik ederek kamuyu gözetmiyor. gö: Peki, Venezuella hükümeti U-TT'e yardım ediyor mu? ab: Hükümetlerin yapmakla yükümlü olduğu işleri yapması gerekiyor, bizim de onlara bunu yaptırmamız gerektiğine inanıyorum. Kamusal alan üzerine çalışmak hükümetin yapması gereken işlerden biri örneğin; ama bu alanlara lüks konut projeleri inşa etmek kamusal alan çalışması olmuyor. Yalnızca halkın çok zengin olan yüzde birlik kesimi için üreterek şehiri inşa edemeyiz. Bütün halkı temsil etmekle yükümlü olan hükümetin kurumuna sadık kalmasını sağlamalıyız. Venezuela'da hükümet bütün projelerimize yardımcı oldu. Sağ ya da sol kanattan olmaları fark etmeksizin bütün belediyeler destekledi. Ama şimdi biz de zor bir durumun içindeyiz, yarı diktatörlüğe dönüştü

yönetim. Çin'de de böyle bir durum var. Öte yandan ABD'de bir altgeçiti yapmamız yaklaşık yüzyıl sürdü, çünkü kamuya çok fazla danışıldı. Çin, bunun beş katı uzunluğundaki bir altgeçiti iki yılda inşa edebilir. Görünen o ki demokrasi hızlı altyapı inşası için çok iyi uyarlanmış bir yönetim değil. Çin, Rusya ve belki Türkiye gibi ülkeler hızlı inşanın daha etkili olduğunu düşünüyor. Böyle bir durumda ülkedeki sosyal dokuyu zedelediklerini fark etmiyorlar. Tabi ki bu durumda işler geri tepecek. Latin Amerika'da da pek çok diktatör oldu, konut bloklarının pek çoğu diktatörler tarafından yapılmıştı. Sonucun iyi olmadığını deneyimledik. Gayrisafi milli hasıla belki büyüyebilir ve hükümet de bunun iyi bir şey olduğunu zannedebilir ama böyle bir durumda zengin ve yoksul arasındaki uçurum da büyür, tıpkı Caracas'ta olduğu gibi. Şehrin %60'ı yoksul ama gayrisafi milli hasıla büyüyor, peki bu zenginlik kime yarıyor?



Mimar Sinan'ın Dehası ve İnşa Edilmiş Bir Kimliğin Gölgesi

MAYIS 2015 - XXI 22

SORU İŞARETİ

Tophane-i Amire binasında yer alan "Mimar Sinan: Bir Mimari Dehanın Şaheserleri" başlıklı sergiye uğradım. (Henüz gitmeyenler için ön bilgi: giriş 25 TL. Duyup gelenlerden bazıları kapıdan geri dönüyor.) Sergiyi "Allevents" adlı bir fuarcılık kuruluşu düzenlemiş. Birtakım tanınmış kişiler de danışmanlık yapmış. Bir mimarlık ofisi de sergileme tasarımını yapıp uygulamış. Bazı bölümlerinin de ayrıca sponsorlarının olduğu belli oluyor. (Başka bir ayrıntı: Eğer serginin yanında bir de su içmek isterseniz 1,5 TL!) Teknik olarak dijital ortamda interaktif uygulamalar var. Serginin mekan kullanım düzeni, tasarımı gayet yerinde. Sergiyi gezerken “keşke bu enformasyon sistemi yalnızca sergi mekanında değil, Paris, Londra, Floransa gibi başka şehirlerde olduğu gibi yapıların içinde de yer alsa” diye içinizden geçirebilirsiniz. Serginin amaçları resmi web sitesinde şöyle tanıtılıyor: “Hassa Mimar Başı Koca Sinan, Türk mimarlık tarihinin, ilk sıradaki yerini tartışmasız açık ara hak eden en değerli üstattır. Bu kapsamda ele alınan ve değerli bilim adamlarının danışmanlığında organize edilecek bu büyük sergi; gerek ülke içerisinde, gerek ülke dışında, büyük mimarın tanıtılması düşünülerek oluşturulmuştur.

KORHAN GÜMÜŞ

"Mimar Sinan ve Mimari Dehanın Şaheserleri" sergisi; tarihimizde daha iletişim anlamında hiçbir şey yapılmazken, yaptığı işler ile gönüllere taht kurmuş ve birçok mimarın O’nun eserlerinden

feyz alarak kariyerini oluşturduğu bir marka olan Mimar Sinan’ın gelecek nesillere de anlatılması, aynı zamanda bu vesile ile ülkemizin yurtdışında tanıtılmasına katkı sağlaması amacı ile kurgulanmıştır. Sergi organizasyonlarının, özellikle tanıtım açısından çağdaş toplumlarda en üst düzey etkinliklerden kabul edildiği günümüzde, Türkiye markasını diğer ülkeler arasında yukarıya taşıyacak değerlerimizi aynı yol ile tanıtmak ve değerlerimize sahip çıktığımızın bir göstergesi olarak ‘Mimar Sinan ve Mimari Dehanın Şaheserleri’ sergisini oluşturmuş olmaktan büyük bir kıvanç duyuyoruz.” Bu sergiyi düzenleyen ve bu konuda ürünler vermiş, birikim sahibi değerli kişilerin işlerine karışmak asla haddim değil. Ama bu sözler ister istemez bana öğrenciliğimde hep kafamda soru işaretleri bırakan bir şeyleri hatırlattı: Mimarlık tarihi, kültürel miras gibi alanların, mimarlığın göreli ve çoklu yapısını keşfetmek, anlamak için değil, sanki mesleki kimlik inşa sürecinin araçları olarak kullanılması. Mesele bir izleyici olarak aklımdan geçen düşüncelerden ibaret olsaydı, sergi üzerine konuşma gereği duymayacaktım. (Nitekim bu amaca hizmet eden bir dolu yayın, belgesel var ve bunların üzerinde hiç durmadan geçiyoruz.) Bir fuarcılık kuruluşunun bu sergiyi bu sözlerle tanıtmasında da yadırganacak bir şey yok. Ancak serginin Mimar Sinan Araştırma Merkezi'ne “hibe” edileceğini duyunca kafamda sorular yeniden belirdi.


Bu da bilinenlerin, seçilip öne çıkarılanların yanında, unutulan, silinen, üzeri örtülen, bastırılan ilişki biçimlerinin, farklılıkların gölgede kalmasına yol açar. Bu tarihi kişilikleri kutsallaştırırken tarihle kurulan ilişkiyi yaratıcı bir deneyim alanı olmaktan çıkarır, yok eder. İnşa edilen ve muhafaza edilen kimlikler, unutma süreçleri ile karşılıklı bir bağımlılık içerir. Kutsallaştırmak, tarihi baskı altına almak, dönüştürücü potansiyelini yok etmek demektir. Kutsallaştırmak, tarihi kişiliği bu amaçla kullanmak bir hafıza kaybıdır, bilmeyi törene dönüştürmektir. Bu nedenle bir araştırma merkezinin kuruluşunda önce bu tür bir vizyonla hesaplaşmak gerekir. Bir

Bu dönüşüm tarihi kişiliğin değerlerinin önemsizleştirilmesi anlamına gelmez. Yalnızca kutsallaştırılmasını engeller ve düşünce alanını demokratikleştirir. Çünkü çoğu zaman bu tarihi kişiliklerin kutsallaştırılması, kamu alanındaki deneyimlerde geçmişe değil geleceğe uzanan koşullandırmalar yaratır. Temsil eden, temsil edileni kendisine dahil ederek kendisini mutlaklaştırır. Mutlaklaştırmaktan öte temsil edileni hiçleştirir. Resmi iktidar kurumlarının yetki alanındaki inşa süreçleri, bilgiyi tehlikeli bir şekilde kutsallaştırır. Oysa modernlik, düşünce ile mekan arasında böylesine bir asimetriyi yeniden üretmek yerine anlam dünyalarını karşılıklı olarak deneyimleme çabası olarak görülebilir. Bilmek sembolik bir faaliyettir, hiç şüphesiz; ancak bilinen de semboliktir ve bilinenin yaratıcı deneyimlerle sürekli keşfedilmek dışında bir gerçekliği yoktur. Yoksa bilgi Süleymaniye gibi bir şaheserin bir müteahhitlik çalışması ile restorasyonunda dışlanmış bir deneyime, basit bir danışmanlık işlevine indirgenebilir. Yaratıcı deneyim ise her zaman uygulama ile bilgi arasında karşılıklı bir diyalog ilişkisi içeren patikalar geliştirir. Üniversitelerde adı üstünde, evrensel bir bilgi üretilir, yerleşik kalıplarla bu gerçekliğin üretilmesine yönelik değil, daha çok göreliliğine dair çalışmaların yapılması tercih edilir. Bu sayede bu tür kurumsal yapılar evrensel ölçekteki entelektüel üretime katkıda bulunur

ve ilgi görürler. Mimar Sinan da bir tarihi kişilik olarak, her ne kadar üzerinde fazlasıyla çalışılmış olsa da, bundan muaf değildir. Bu sergi de zannedersem bunu ispatlıyor. Eğer araştırma merkezi bu sergide olduğu gibi böyle bir yükü dikkate almadan işe başlarsa, daha ilk adımda temel bir eksiklikle yola çıkmış olur. Üniversite eğer işlevini yerine getirmezse, örneğin Süleymaniye Cami ile bugün Çamlıca Cami’nin tasarlanmasını aynı şey zannetmek gibi bir sorunla karşı karşıya kalmak bile mümkündür. Sergide yapıldığı gibi Sinan'ı çağdaşı Palladio ile karşılaştırmak bu açıdan iyi bir tercih olabilir. Ne kadar işgücü kaynakları, yaşanan deneyimler açısından İstanbul ve Floransa gibi şehirler arasında akışlar olsa da, bu iki kişinin aynı mimarlık alanında olduğunu söylemek ne kadar yerindedir? Her iki tarihsel kişilik tek tip mimar kimliğiyle ilişkilendirildiklerinde karşılaştırmanın yerini olsa olsa bir benzetmenin aldığı söylenebilir. Nitekim sergide kullandığı temsil sistemlerinde yenilikler yaşansa da, imparatorluk askeri mimarlık sistemi içinde yer alan Sinan ile Rönesans dinamiklerinin merkezinde yer alan Palladio'nunkiler nerede benzeşir, nerede ayrışır? Bu konuda sergide hiçbir bilgi yok. Karşılaştırma, farklı deneyimlerin araştırılması, hatta genel olarak mimarlık tarihinin spesifik alanı açısından asıl ürün alınabilecek bu bereketli alan, anlaşılan bakir (dışarıda) bırakılmış. Buna karşılık dışsal koşullar hakkında bilgi verilmiş. Mimarlık alanını özcü bir tarihyazımı pratiği içinde tanımlamak, eğitim alanındaki kendisini merkeze alan yaklaşımlardan çok farklı değil. Geçmişte mimarlık eğitimi mimarlık tarihini tamamen biçimsel bir gelişmeye ve dışsal yapılardaki değişime indirgeyen bu neoklasik zihniyetle karşı karşıya kaldı. Bu aynı zamanda mimarlık tarihi disiplinin bir “sınıf bilinci” aktarma işlevi gördüğünü gösterir. Bu

23 XXI - MAYIS 2015

Mimar Sinan gibi tarihi kişilikler bu milli hafızayı inşa etmeye yönelik bir işlev görürler. Bu nedenle çoğu zaman da ele alınan tarihi kişiliğin daha iyi bilinmesine, eserlerinin daha iyi korunmasına değil, onun anlam dünyası ile aramızdaki ilişkiyi koparan bir perde, bir duvar gibi çalışırlar. Serginin amaçlarını tanımlayan metindeki gibi yaklaşımlar çoğu zaman bu milli hafıza içinde inşa edilmiş, farklı deneyimlere kapalı kolektif vizyonlardır.

araştırma merkezi neyin doğru ve yanlış olduğunu bu milli hafızaya yaslanarak tanımlayan çok bilmiş öznelerin bağnazlığından, inşacı kurumsal pratiklerin yarattığı iktidar alanlarından ziyade işbirliğine, açıklığa ve çeşitliliğe yönelen, zihinsel enerjileri harekete geçirerek sivil topluma dalga dalga yayılan, eğitimle edinilen profesyonel deneyimleri yenileyen ve geliştiren, mevcut inşacı (neoklasik) kültürel miras politikalarını onaran bir dönüşümden geçmek zorundadır.

SORU İŞARETİ

Elbette ki sergiler, yayınlar, etkinlikler araştırmalardan beslenir; ancak bir “araştırma merkezi” kurma fikri zannedersem başka bir şeydir. Bu nedenle böyle bir merkezin oluşumuna önce tartışmalarla başlamak daha yararlı olabilir. Özellikle tarihi kişilikleri, mirası ilgilendiren konular modernleşme tarihinin başından beri çeşitli kültürel inşa süreçlerine sahne olmuş alanlardır. Çoğu zaman bir “milli hafıza” oluşturmak amacıyla inşa edilmiş bir geçmişin yükünü taşırlar. Bu hafızanın oluşum biçimi, çoğunlukla özgürleştirici değil, belli bir seçkinler topluluğunun hakimiyetini pekiştirici bir işlev görür. Üniversiteler, araştırma merkezleri gibi bağımsız kurumlar bu yükü yok sayarak, görmezden gelerek değil, dikkate alarak, hatta oluşumundaki nedenleri inceleyerek gelişmişlerdir.


MAYIS 2015 - XXI 24

SORU İŞARETİ

yüzden otoriter yönetim düzenlerinde çoğu zaman bu eğitimin koşullandırmasından geçen kişiler, devlet bürokrasisi ve piyasa ilişkilerine kendilerine biçilmiş bu rolü sorgulamadan yer alırlar. Edinmiş oldukları bu kimliği nadiren sorgulama imkanları olur. Bu yüzden eğitiminin iktidar ilişkilerini yeniden ürettiği, “bina çizme” (tasarım) işleviyle donatılmış bireyler ürettiği düşünülebilir. Böylece mekanın kendi insani dinamikleri, tarihi, çeşitliliği, ilişkileri ihmal edilir; mimar özne olarak bu nesneye biçim veren bir kişilik olarak algılanır Evet, tarih, bugünden okunur; ancak geçmişi bugünün koşullarıyla inşa etmek için değil, içinde bulunulan koşullarda dahil olmak üzere, anlamaya keşfetmeye çalışmak için. Bugün başka yerlerde olduğu kadar sergide söz edilen Sinan'ın "tasarım" dehası başka türlü nasıl anlaşılabilir? Onu bu şekilde, kendi amaçlarımıza ve vizyonumuza göre inşa ederek mi? Sinan içinde bulunduğu yönetimsel askeri yapı içinde mimari üretime dair birçok bilgiyi kendi tanımlayarak, eklemleyerek sürece dahil ediyordu, muhtemelen. Bu durumda bu bilgilerin nerede betimleme, nerede tasarım olduğunu dikkate almadan bu çok boyutlu “tasarım” yönteminin Palladio'nunki kadar belirtik (explicite), nesnesi ile bir tekabüliyet ilişkisi içinde olduğu herhalde iddia edilemez. Sinan büyük bir ihtimalle daha çok askeri bir düzenin gerekleri içinde, örtük (implicite) biçimde devşirilen bilgiler üzerinden bu sistemi yönetmişti. Dolayısıyla birinci sorun hem kültür, hem de kültürel miras kavramlarının bu milli hafıza içindeki kimlik inşa edici rolüdür. Farklı, karmaşık bir kapsam bu süreçte yeniden anlamlandırılır. Böylece bu milli hafızaya uygun bir temsil alanı inşa edilir. Temsil etme (representation) kavramı mimarinin de toplumsal tarihsel gerçekliği yansıttığı fikri üzerine kuruludur. Böylece temsil etmeler yoluyla toplumsal gerçekliklerin (kimliklerin, geçmişin) inşa edildiğini söyleyebiliriz. Benzer bir gelişme eğitim yoluyla kimliklerin üretiminde yaşanır. Bu kimlikler de milli bir hafıza oluşturmak üzere bu tür benzerliklerden üretilir. Örneğin 19. yüzyılda, imparatorluğun modernleşme sürecinde bütün topluluklar aşağı yukarı kendi

kamusal alanlarını bu neoklasik tarzda tanımlarlar. Vatandaşlık üretimi için eğitim programları, okullar oluşturulur. Güncel miras koruma/bilme pratiği ise entelektüel çerçevesi içinde bu sembolik örtüşmeyi açığa çıkarır ve bu mutenalaştırıcı, neoklasik yeniden üretim konusunu üniversite eğitiminden ayrıştırır. Dönemin siyasal koşulları, değişen yapı tipolojileri, tarihi kişilikler, destekçiler, ilişkiler ve bunlar gibi tarihle, bağlamla ilgili bilgiler, dışsal parametreler ihmal edilmesi gereken konular değil. Ama çoğu zaman bir araştırmanın, bir perspektif açması beklenen bir işin onlara yaslanma kolaylığından uzaklaşıp, mimarlıkla ilgili bir alanda sözünü söylemesi beklenir. Temsil edene dahil edilmiş bir içerik, kapalı uçlu bir söylem pekala bir fuar organizasyon şirketinin işi olabilir ama bir araştırma merkezinin olması zor. Bu tartışmayı zaman kaybına, mevcut bilginin, otoritelerin, kurumların, elimizde “kutsal” olan ne varsa (ya da kaldıysa) değersizleştirilmesine, itibarsızlaştırılmasına yönelik bir saldırı olarak da algılayanlar olabilir. Oysa şu sorulara cevap vermek zor değildir: 19. yüzyılda inşacı zihniyet dünyası içinde boğulan akademya nasıl üniversiteye dönüştü? Mimarlık, sanat, tasarım, politika nasıl bir dönüşüm geçirdi? Bunun farkına varmak için karşımızda bugün sayısız örnek bulunuyor. Bu hesaplaşma yalnızca otoriter bir zihniyet dünyasından demokratik ve katılımcı bir değerler dünyasına geçmek için yararlıdır. Örneğin Süleymaniye gibi bir dünya mirasını bu tür bir hesaplaşma gerçekleştirmeden, yenilikçi bir deneyim alanına taşımadan geleceğe taşımak, “restore etmek” bile mümkün değildir. Çünkü korunması gereken yalnızca onun fiziksel varlığı değil, onu koruyacak zihin dünyasının özgürlüğüdür. Bu yapılmadığı takdirde karşınızda piyasa güçlerine bağımlı bir kamu deneyimi çıkar. Her türlü anonim düşünce gerçekte kapalı bir zihin dünyasından beslenen, kendi öznelliğini genel geçer bir norm olarak kabul ettirmeye, kritik bir düşünce süzgecinden kendisini muaf tutmaya çalışan bir dayatmadır.

Eğer bu sergide olduğu gibi Mimar Sinan Araştırma Merkezi bu milli hafızayı, geçmişi sorgulamadan kurulacaksa, korkarım bu neoklasik inşa sürecinin bir kurumu (kalıntısı) olarak işlev görmeye ve gölgesi altında kalmaya mahkum olacaktır.



Panoptikon Dönüşüm Senaryoları 25-28 MART TARIHLERI ARASINDA CREATIVE INITIATIVE, TSMD VE ARCHITEKTUUR LOKAAL IŞBIRLIĞIYLE IKINCI AYAĞI DÜZENLENEN FIL KAFESI ÇALIŞTAYI, BREDA PANOPTIKONU’NUN DÖNÜŞÜMÜNÜ ARAŞTIRIYOR.

MAYIS 2015 - XXI 26

GÜNCEL

breda panoptikonu, fotoğraf: gürel kutlular

İrem C. Yıldız Creative Initiative, TSMD ve Architektuur Lokaal işbirliği ürünü olan De Olifantenkooi (Fil Kafesi) Çalıştayı’nın ilki Saraçoğlu Mahallesi üzerine alternatif gelecek senaryoları üretmek için geçtiğimiz Aralık ayında Ankara’da TSMD ev sahipliğinde gerçekleşmişti. Aynı çalışma ekipleri 25-28 Mart tarihleri arasında çalıştayın ikinci durağının konusu olan bugün kullanılmayan Breda Panoptikonu’nun dönüşümü üzerine fikirler oluşturmak için Hollanda’da buluştu. Hapishane kompleksi, Hollanda Hükümeti tarafından Breda yerel yönetimine devredilmiş durumda. Ülkedeki hapishane kapasitesi ile mahkum sayısının örtüşmemesi sebebiyle boşaltılan hapishanenin kullanımına nasıl yön verileceği konusu ise oldukça kritik. UNStudio direktörlerinden Harm Wassink, Delft Teknik Üniversitesi’nden

Prof. Dr. Hugo Priemus, Multi Development Uluslararası Pazarlama Araştırma ve Konsept Direktörü Herman Kok, mimar Enis Öncüoğlu ve Servotel’den Hande Obuz’dan oluşan mentor kadrosuna ek olarak; Dutch Spring CEO’su ve Dutch Urban Land Institute Başkanı Rudy Stroink, La Bergère Grup Kurucusu ve MMV Maastricht Kulübünün Başkanı Paul Rinkens ve Adalet Bakanlığı PR Yöneticisi Robert Meijer de "hayali potansiyel yatırımcı/işveren" rolleri ile ekiplerin fikirleri ve panoptikonun güncel durumu, pazar değeri ve potansiyelleri üzerine yorumları ile sürece dahil oldular. Çalıştay süreci, Breda kent merkezinde ve çevresinde yapılan gezi ile kent dokusunun, günlük hayatın ve yeni yapılanmaların deneyimlenmesiyle başladı. 200 bine yakın nüfusu olan Breda, bulunduğu bölge içerisindeki en

eski kentlerden biri. Tarihi kent merkezine ek olarak, bu merkezin içinde ve dar çeperlerinde yeni yapılanmalar da mevcut. Herman Hertzberger tasarımı Chassé Theater’in arkasındaki parselde konumlanmış olan Chasse Park konut bölgesi, masterplanı OMA imzalı olup, yapı adaları farklı mimarlar tarafından tasarlanmış. Öte yandan, inşaat süreci devam etmekte olan Breda Terminali kent için büyük önem taşımakta; zira sadece transfer merkezi değil; konut, alışveriş, yemeiçme, park alanları da bulunduran oldukça kapsamlı bir kompleks yapı olarak tasarlanmış. Kente yapılan tüm bu yatırımlar, kentin gelişmesi ve yerliyabancı ziyaretçi sayısının artmasına yönelik adımlar olarak görülüyor. Bu veriler ve panoptikonun dönüşümü sürecine dair üretilen fikirler, kente dair potansiyeller ve kentin gelecek projeksiyonu açısından oldukça önemli kaynaklar olarak yer tutmakta.

Çalıştayın çalışma süreci ise 26 Mart’ta panoptikonun da içinde bulunduğu kompleksin gezilmesiyle başladı. Ekipler iki gün boyunca çalışmalarına Breda Panoptikonu’nun aktif olduğu dönemde ofis olarak kullanılan alanda çalışmalarına devam ettiler. 28 Mart günü Amsterdam’da bulunan Architektuur Lokaal ofisinde çalışmaların kamuya açık sunumlarıyla süreç sonlandı. Panoptikon, 1791’de İngiliz kuramcı ve filozof Jeremy Bentham tarafından tasarlanan hapishane modelidir. Dairesel planlı, cam örtülü çatısı olan, dairenin merkezine bakan tek odalı hücrelerle çevrili ve merkezde de gardiyanların konumlandırıldığı gözlem kulesini içeren panoptikon planının temel tasarım ilkesi; mahkumların her hareketinin gözlem altında olduğunu bilmelerini, ancak ne zaman gözlemlendiklerini bilemeyecekleri için


GÜNCEL 27 XXI - MAYIS 2015

dome cıty (petar zaklanovıc, ali dur, egemen nardereli ve onur karadeniz)

panoptıcon of sustaınable lıfe (ozan özdilek, mılan bergh, andrea nıenoord, bart van der worp ve can tamirci)


MAYIS 2015 - XXI 28

GÜNCEL

radıcal ınclusıon | from prıson to freezone (kutlu inanç bal, alper derinboğaz, freek dech ve uğur sütçü)

sürekli izleniyormuş gibi dikkatli davranmalarını sağlamak. Bentham’ın kendi ifadesiyle panoptikon “bir üst aklın, gücü elde etmesinin yeni bir modeli”dir. Breda Hapishane Kompleksi’nin bir parçası olan panoptikon, hapishanenin aktif olduğu dönemde erkek mahkumlara ayrılmış ve günümüzde sayılı panoptikon örneklerinden biri olarak bilinmekte. Hollandalı ve Türk katılımcılardan oluşan beş çalışma ekibinden ilki olan; Basic City’den Petar Zaklanovic ile Durstudio'dan Ali Dur, Egemen Nardereli ve Onur Karadeniz “Dome City” olarak isimlendirdikleri projelerinde konuyu kent ölçeğinde ele alıp, Breda’ya dair önemli kent parçaları olan tarihi merkez, Wilhelmina Park, Chasse Park, Het Velkenberg ve Breda Terminali ile hapishane kompleksi ilişkisini irdeliyor. İlişki ağları üzerinden yapılan

analizler ile panoptikon için hazırladıkları önerilerinin temel noktasında Markethall / pazar yeri işlevi bulunuyor. Devasa kubbenin yarattığı yankı sorununu engellemek için boşluğun potansiyelinden faydalanarak eklenen mekanları kesitlerden incelemek mümkün. Öneri, sadece panoptikona müdahale etmiyor; bütün kompleksi bütüncül bir anlayışla ele alıyor. Genç girişimciler için tasarlanan ortak ofisler, konut mekanları, otel gibi yan işlevler ile yaratılmak istenen “yaşayan mekan dokusu” destekleniyor. Panoptikonun süreç sonunda sadece kendisini değil, kenti de besleyen ve aynı zamanda ondan beslenen bir mekana dönüşmesi öngörülüyor. Panoptikonun kavram olarak ortaya çıkışından, tasarım ilkelerinden ve ideolojisinden yola çıkan Aboutblank’ten Ozan Özdilek,

Apto’dan Milan Bergh ve Andrea Nienoord, Inspire’dan Bart van der Worp ve Tamirci Architects’ten Can Tamirci, panoptikonun ikon olma halini sorguluyor. Günümüzde çok tartışılan sürdürülebilirlik konusunu ele alıp; kompleksin “sürdürülebilir kent Breda”nın yaratılmasında sahip olduğu ikonik değer üzerinden önemli bir rol sahiplenebileceğine dikkat çekiyor ve bu rol için de sürdürülebilirlik konusunda eğitim ve bilgi sunan bir merkeze dönüşümü öneriyor. Çalıştayın ilk ayağı olan Ankara'daki Saraçoğlu Mahallesi için ürettikleri “Kill your Darlings, Save Saraçoğlu” önerileriyle hatırladığımız İkikerebir Mimarlık’tan Kutlu İnanç Bal, Salon Architects’ten Alper Derinboğaz, Dechnology'den Freek Dech ve Uğur Sütçü’den oluşan ekip, bu kez panoptikon için radikal bir öneride

bulunuyor. ‘’Radical Inclusion | From Prison to Freezone’’ temel olarak yeni bir topoğrafya yaratma fikrinden oluşuyor. Toplum yapısı ve kuralları irdeleyip, bunlara karşıt bir ifade takınan proje; içeride paranın geçerli olmadığı ve herkesin kendini özgür, rahat ve olduğu gibi hissedebileceği bir mekan yaratmayı vaat ediyor. Hapishane duvarlarını yıkıyor, panoptikon içine katlar arası daha organik bağlantılar yaratmak amacıyla bir rampa sistemi yerleştiriyor ve topoğrafyayı özgürleştirip doğayla bütün kompleksi buluşturuyor. Hayal edilen tamamen kendine özgü bir deneyim mekanı olma halinin, daha sonrasında tüm kent merkezini etkisi altına alacağı öngörülüyor. Hollandalılar için suyun önemine ve birleştirici gücüne dikkat çeken Small’dan Ali Sinan, Hasan Okan Çetin ve Neris Parlak, Şenel Architects’ten



De DeOlifantenkooi Olifantenkooi/ /Fil FilKafesi Kafesi. International . InternationalWorkshop Workshop2525-29 -29March March2015, 2015,Breda Breda

WHAT CAN BE THE PUBLIC USE OF THE DOME?

well_____ (ali sinan, hasan okan çetin, neris parlak, arzu şenel, sinem kaya akçay ve agnes van der meıj)

REVERSED PANOPTICON; REFLECTION New Newpossibilities possibilitiesand andscenario’s scenario’sfor forthe themonumental monumentalpanopticon panopticonof ofBREDA BREDA

MAYIS 2015 - XXI 30

GÜNCEL

reflectıon (durmuş gögüş, stef bogaerds, cansu canaran, banu aksel gürün, burak başçı ve menno kooıstra)

Arzu Şenel, Sinem Kaya Akçay ve Agnes van der Meij’den oluşan ekip, ‘’well_____’’ isimli projelerini waterwell (su kuyusu), wellconnected (çevresiyle iyi bağlı) ve wellness (sağlık) konsept başlıkları altında ele alıyor. Hollanda hükümeti, yerel belediye ve halkın farklı kesimlerinin işbirliğinde ilerletilecek bir program önerisi sunuyor. Kompleksin duvarlarını daha geçirgen hale getirip, alanı suyla tekrar buluşturan bütüncül bir peyzaj tasarımı öngörüyor. Böylelikle, halkın kendi kimliğinden bir parça olan suyun potansiyelini, Breda için bir rekreasyon alanına dönüştürüyor. Programa dahil olan işlevler içinde havuz, kısa zamanlı konaklama, genç girişimciler için ofisler, atölyeler, yemeiçme alanları ve hapishanenin tarihi üzerine bir müze bulunmakta. 351 Designstudio’dan Durmuş Gögüş, Architectuur Lokaal’den Stef Bogaerds, BC Design Workshop’tan Cansu

Canaran, Banu Aksel Gürün, Burak Başçı ve Menno Kooistra Architects’ten Menno Kooistra, “Reflection” adını verdikleri önerilerinde, kompleksin %92 oranındaki hissesinin çeşitli yatırımcılara, panoptikonun dahil olduğu %8’lik bir oranın da yerel belediyeye satılmasını öneriyor ve böylelikle hem kamusallığın sağlanacağı hem de ticari olarak işleyebilecek ve belediyeye maddi olarak yükümlülük yaratmayacak bir model öngörüyorlar. Panoptikonun geçmişinde de bulunan suyu, kavramsal olarak da panoptikon kavramıyla ilişki kurarak panoptikonla tekrar buluşturuyorlar.

Özellikle danışmanlar, bilinen “klasik” işlev tanımlamalarının özel sektör yatırımlarını kazanmakta yetersiz kalacağını belirttiler. Bilinen “otel” tanımlarının 10 sene içerisinde kökten değişeceğini ifade eden Paul Rinkens’e benzer şekilde; Rudy Stroink de emlak sektöründeki para ve metrekare arasındaki doğru orantı günümüzde artık değişmek zorunda olduğundan ve yeni bir anlayış kazanılması gerektiğinden bahsetti. Paul Rinkens, Hollanda’daki atıl durumdaki kullanılmayan yapılar üzerinden, günümüzde artık mimarlığın yalnızca yapılarla ilgili olmadığına, kullanıcı profilinin ve yapıya yüklenen işlevin ne kadar önem taşıdığına işaret etti.

Çalıştay sürecince yorumlarıyla katkıda bulunan mentör ve danışmanlar, öneride bulunurken kompleksin pazar değerinin mutlaka göz önünde bulundurulmasına dikkat çektiler.

Sunumlar sonrasında da pazar değeri, kamusallık, özel sektör dahiliyeti gibi konular sunum katılımcıları ile tartışıldı. Olabildiğince şeffaf ve katılımcı bir süreç yaşamak

istediklerini belirten ve sunumlara katılım gösteren Adalet Bakanlığı yetkilileri, önerilerin hem çeşitlilik hem de uygulanabilirlik açısından beklentilerinin oldukça üzerinde olduğunu belirttiler. Hollandalı katılımcılar tarafından Adalet Bakanlığı, Ulusal Kültürel Miras Organizasyonu (National Cultural Heritage Organisation – RCE) ve Ulusal Gayrimenkul Organizasyonu’na (National Real Estate Organisation Rijksvastgoedbedrijf) sunulacak olan projelerle ve süreçle ilgili gelişmeleri Creative Initiative sosyal medya hesaplarından takip edebilirsiniz.

www.facebook.com/pages/CreativeInitiative/3783 74588868555?ref=br_tf

Arzu Şenel / Agnes van der Meij / Sinem Kaya Akçay / Ali Sinan / Neris Parlak / Hasan Okan Çetin Arzu Şenel / Agnes van der Meij / Sinem Kaya Akçay / Ali Sinan / Neris Parlak / Hasan Okan Çetin

Architectuur ArchitectuurLokaal Lokaal/ Creative / CreativeInitiative Initiative/ TSMD / TSMD

26 26



PEYZAJ TASARIMI - OYUN PARKI - HOI AN MAYIS 2015 - XXI 32

fotoğraflar: Oki Hiroyuki

İlkeli Koruma HOI AN’IN KIYISINDA KONUMLANAN YUSUFÇUK PARKI, KUMULLAR VE YEREL BITKI ÖRTÜSÜYLE BIÇIMLENDIRILMIŞ SAHIL ŞERIDINI KORUMA, ŞEHIRDEKI KAMUSAL ALAN KULLANIMINI GELIŞTIRME VE DOĞAYA KARŞI FARKINDALIĞI ARTIRMA GÖREVI ÜSTLENMIŞ. Alışılmış olduğu üzere tasarımcılar mimari yapıları; özelleşmiş kullanım, biçim, yapı elemanları, renk ve gölge kullanımı ve mimari tasarımın diğer elemanları olarak görür. Oysa ki binayı, bir ekolojist ekosistemin bir parçası olarak görür. Bu da onun yapıyı sadece abiyotik (canlı olmayan) bir sistem içine değil, biyotik (canlı) bileşenler içine aldığını gösterir ki hepsi, biyosferde yer alan diğer ekosistemlerle birlikte çalışan bütün bir sistemi oluşturur.

YUSUFÇUK PARKI

v - archıtecture

Bu doğrultuda park tasarımında, doğaya mümkün olan en az dokunuşu yapmaya çabaladık. Bu çaba, insanlar için rahatlık sağlamaya çalışan tabiat ananın kendi içindeki kurallarını takip eden bir mimarlığa öncülük ediyor. Bize göre, mimari çalışmalar kesinlikle doğanın bir parçası olmalı, tasarım

konseptleri doğadan türemeli. Öte yandan, sürdürülebilir mimarlığın amacı yalnızca doğayı korumak ve enerji tasarrufu sağlamak değil, aynı zamanda insan davranışlarını değiştirerek farkındalık yaratmak ve doğal çevreyle iletişim kurulmasını sağlamak olmalı. Hoi An kıyı peyzajı, kumullar ve yerel bitki örtüsüyle biçimlendirilmiş. Kumullar; rüzgar, yağmur, jeolojik etkiler ve iklimle birlikte şekillenmiş. Bu topraklarda hayatta kalabilen bitkiler de tuzluluk ve su seviyesinin getirdiği doğal sıkıntılara uyum sağlayarak yerel kimliği oluşturmuş. Son 20 yılda, ekonominin gelişmesi, deniz kenarındaki turizm ve inşaat eylemleri; doğal topografyanın düzeltilmesi, beton yüzeyler ve egzotik bitki yetiştirme gibi doğal çevreyi tahrip eden ciddi sorunlara neden oldu. Egzotik bitkilerin alana getirilmesi, yerel bitki dokusunun zarar görmesine neden oluyor. Sahil şeridine yapılan otellerse manzarayı keserek yerel halkın yaşam kalitesini düşürüyor.


PEYZAJ TASARIMI - OYUN PARKI - HOI AN 33 XXI - MAYIS 2015

karşı sayfada Alana genel bakış bu sayfada üstte solda: Yusufçuk tuvaletine bakış en üstte: Tuvalete uzaktan bakış üstte: Hamak bahçesine bakış solda: Hamak bahçesi ve oyun alanı arka sayfada üstte: Sergi alanına bakış altta solda: Yapı ve aydınlatma ilişkisi altta sağda: Sergi alanına uzaktan bakış son sayfada Yusufçuk tuvaletinin gece görünüşü


PEYZAJ TASARIMI - OYUN PARKI - HOI AN MAYIS 2015 - XXI 34

Evrim kurallarını kullanarak ve biçimi işleve uyarlayarak başarılı, masrafsız ve çevre odaklı mimari projeler yaratmak mümkün. Doğa işlevsiz form, formsuz işlev üretmiyor. Her şeyin bir varoluş amacı ve nedeni var. En başarılı sonuçlar da yapı işlevle buluştuğunda ve malzeme, biçim ve içerik arasında iyi bir ilişki olduğunda ortaya çıkar. Doğa; şekil, işlev, strüktür ve kendi yaratımlarının neden yeni ve başarılı fikirler bulmak için kullanışlı olduğuna dair en iyi çözümleri sunar. Bu sebeple doğanın, tasarım konsepti üzerindeki en büyük etkiyi oluşturduğu söylenebilir. Sahil alanlarının saldırganca kullanımlarına, yerel vejetasyonun alandan uzaklaştırılmasına ve alana uyumsuz bir peyzaj getirilmesine tepki çekmek isteyen proje, peyzajı, topografyayı ve yerel vejetasyonu koruyan “tabiat parkı” konseptiyle tasarlandı. Bu bağlamda bağlı kaldığımız doğal peyzajla tasarlanan tabiat parkı, ziyaretçilerin dinlenmesine olanak tanıyor, yerleştirilen bitki levhalarıyla doğal vejetasyonu tanımaya, güneşin gün

içindeki hareketini ve rüzgarın değişen yönünü gözlemlemeye dair bir deneyim sunuyor. Eklenen üç alansa yetişkin ziyaretçiler ve çocuklar için oyun alanını oluşturuyor. HSF ve IUCN’ın sponsorluğunu yaptığı Yusufçuk Parkı, şehirdeki kamusal alan kullanımını geliştirmeye çalışıyor. Şehir otoritelerinin değişen bakış açılarıyla birlikte kıyı şeridi üzerinde özellikle oyun parkı gibi kamusal alan projelerinin sayısı artıyor. 40 çeşit yerel bitkisi ve ilkel topografyasıyla nadir alanlardan biri olan Hoi An’ın kıyısında konumlanan park, yerel peyzajı koruma görevi üstleniyor. Yusufçuğun ağaç dallarından su yüzeyine konuşunu canlandıran proje, neredeyse hiçbir müdahalede bulunmadan mevcut habitatı korumaya çalışıyor. Kullanıcıları doğaya yaklaştırmak ve doğa hakkındaki farkındalıklarını değiştirmeye çalışan Yusufçuk Parkı’nda mevcut hiçbir bitkiye de dokunulmadı. Alanda Hamak Bahçesi, Yusufçuk Tuvaleti ve Sergi / Oyun Alanı olmak üzere üç bölüm bulunuyor.

Hamak Bahçesi, hem yetişkinler hem de çocuklar için dinlenme ve oyun alanı. Örümcek ağından ilham alan ve halatlarla tasarlanan hamaklar, Casuarina (demir) ağaçlarına bağlanıyor. Günün farklı saatlerinde gölge durumuna göre bir ağaçtan sökülüp diğerine bağlanabilen yerel halkın yaptığı hamaklar, çocuklarda yaratıcılığı ve keşfi tetikliyor. Alandaki tuvaletse yusufçuğun geniş kanatlarından ilham alınarak tasarlandı. Kanatlar, denizden gelen güçlü rüzgarları kesiyor ve yağmur suyunu topluyor. Yılda 180 metreküp suyu toplayabilen çatı sistemi, tuvaletin su ihtiyacını karşılıyor. Sergi merkezi, denizin hemen kenarında konumlanıyor. Tasarım konsepti, erozyona bağlı olarak kumsalda ölmüş ağaçlardan ilham alıyor. Sahildeki dallar, demir ağaçlarını andıracak şekilde kuma gömülerek tepelerinden birbirlerine bağlanıyor. Böylece birbirlerine dayanarak güçlü rüzgarlara direniyorlar. Alan, ileride çocuklara oyun mekanı sağlaması için yeniden biçimlendirilecek.


PEYZAJ TASARIMI - OYUN PARKI - HOI AN

vaziyet planı

sergi ve oyun alanı planı

görünüş

tuvalet planı

kesit

35 XXI - MAYIS 2015

proje mimarı: V-architecture statik proje: Ekoss proje yeri: Hoi An, Quang Nam, Vietnam inşaat alanı: 6000 m2 inşaat tarihi: 2014 sponsorlar: HSF, IUCN


YAPI - EĞİTİM BİNASI - NİĞDE MAYIS 2015 - XXI 36

fotoğraflar: Utku Tonguç Topal

İçinden Peyzaj Geçen Bina NIĞDE ÜNIVERSITESI AYHAN ŞAHENK TARIM BILIMLERI VE TEKNOLOJILERI FAKÜLTESI, EĞITIMDE TEORI ILE PRATIĞIN NASIL BIR ARADA KURGULANABILECEĞINI VE MIMARININ BUNU NASIL MÜMKÜN KILABILECEĞINI ARAŞTIRMIŞ. Ayhan Şahenk Tarım Bilimleri ve Teknolojileri Fakültesi, ileri tarım araştırmalarının yapılmasını sağlayacak ve bilimsel çalışmalarıyla akademi-sanayi işbirliğine katkı sağlayacak bir eğitim kurumu olarak faaliyet göstermek üzere planlandı. Davetli yarışma sonucu birinci seçilen proje, Niğde Üniversitesi kampüsünde Kasım 2013’te kullanıma açıldı. Yapı, dört adet bölüm başkanlığı, idari birimler, derslikler, laboratuarlar ve sosyal hacimleri barındırıyor.

AYHAN ŞAHENK TARIM BILIMLERI VE TEKNOLOJILERI FAKÜLTESI

pab mimari tasarım

TEORI PRATIK İLIŞKISI 24.000 m2 kapalı inşaat alanına sahip yapıda fakülte bloklarının bir tarım uygulama alanı/peyzaj bandı üzerine yerleştirerek teorik ve pratik eğitimin birlikteliğini hedefledik. Öğrencilerin teorik eğitimlerinin yanı sıra, sahada bitkiler üzerinde deney ve gözlem

yapabilmelerini sağlayan; peyzaj ile binayı, teori ile uygulamayı iç içe geçiren, çift yönlü, yenilikçi bir eğitim modeli sunan konsept, projenin arkasındaki araştırma tabanlı, akademi ve sanayi işbirliği modelinin de altını çiziyor. Ziraat fakültelerindeki teorik eğitimin, uygulamalı eğitim ile birlikte sürdürülmesi gerekliliği göz önünde bulundurularak yapıyı çevresindeki uygulama alanları ile birlikte kurgulama imkanı, projenin çıkış noktasını oluşturdu. Kampüsün batı bölümünde yer alan fakülte arazisinin çevresinin yapılaşmaya açık olmaması fakülte çevresinde tarım alanı oluşturmaya imkan tanıyordu. Buna göre, fakülte bloklarının, oluşturulacak bir tarım uygulama alanı üzerine yerleştirilmesini önerdik. Tarım uygulama bantlarını, fakülte bloklarının içinden geçirip sürekliliğini devam ettirerek kuzey-güney yönünde gelişecek şekilde planladık. Deneysel tarım uygulamalarının yapılacağı bu bantlar, fakülte binası ana girişinden itibaren fakülte kullanıcılarını ve ziyaretçileri karşılayarak avluda devam


YAPI - EĞİTİM BİNASI - NİĞDE

arka sayfada üstte solda, üstte sağda ve altta: Farklı cephe karakterlerine bakış sonraki sayfada üstte: Tarla konseptine sahip olan avlu altta solda: Galeriye bakış altta sağda: Yarı açık tavan ve galeri ilişkisi

ediyor ve avludan dışarıya çıkarak güneye doğru sera alanlarını kapsayarak akademisyen ve öğrencilere uygulamalı çalışma alanı sağlıyor. Fakülte binalarının arasına giren, içinden geçen ve adeta eğitim hayatına nüfuz ederek yapıyı bütünleyen peyzaj; üretimin sürekli gözlenmesine, herkese açık olmasına ve tüm sürecin mevsimsel olarak izlenebilmesine olanak tanıyor. Bu sayede öğrenciler de çalıştığı konuyu içselleştiriyor, tarımsal üretimi hayatlarının doğal bir parçası olarak benimsiyorlar. Bu düzenleme aynı zamanda farklı şeritlerde, farklı tohum uygulamaları ve farklı mevsimlerde oluşacak görsel etki ile zengin bir peyzaj elemanı olarak fakülte binasını zenginleştiriyor. TASARIM KARARLARI Fakülte binasının oluşumunu belirleyen bir diğer önemli karar, farklı birimlerin toplandığı monoblok bir yapı yerine birbiriyle bağlantılı farklı bloklardan oluşan avlulu bir sistemi tercih etmemizdi. Bu tercihin temel sebebi kampüs içinde tasarlanmış bir açık alan kurgusunun noksanlığıdır. Bu nedenle, dış mekan kullanımlarını da tanımlayan, avluyu saran yapıların

yaratacağı canlı bir etkileşim ve güçlü bir açık-kapalı alan ilişkisi oluşturacak bir yapılaşmaya yöneldik. Avlu, öğrencilerin karşılaştığı, bir araya geldiği, birbirinden öğrendiği ve fikir alışverişinde bulunduğu açık bir sosyal zemin. Avlulu yapı tipolojisi, aynı zamanda uygulamalı eğitimle iç içe yapı konseptini ve peyzajla etkileşimli eğitim modelini de destekledi. Kütleyi farklı bloklara ayırma kararımız, aynı zamanda ihtiyaç programındaki farklı aks aralıklarına ve teknik özellikler gerektiren çeşitli mekanları (öğretim üyesi odası, derslik, laboratuar vb.) doğru gruplamamıza da olanak tanıdı. Bu temel fikirler üzerinde şekillenen fakülte binası, arazinin kuzeyindeki araç yolu ile güneyindeki yaya yolu arasına yerleşiyor. Binanın giriş holünü ve zemin katları olabildiğince şeffaf tutup, peyzaj ile kullanıcının etkileşimini ve avlunun aktif bir biçimde kullanılmasını hedefledik. Kuzeyde ve batıda yer alan iki blokta öğretim görevlileri odaları, dekanlık birimleri ve öğretim görevlilerinin kullanacağı araştırma laboratuarları yer alıyor. Doğu ve güneye bakan üç

blokta ise öğrencilerin kullanacağı derslikler, laboratuarlar, kafeterya ve kütüphane gibi sosyal mekanlar konumlanıyor. Yapıyı enerji etkin olmak üzere planlandık ve pasif iklimlendirme prensipleriyle kullanım maliyetlerini düşürecek şekilde tasarladık. Avlulu yerleşim prensibi ile tüm blok cephelerinin doğal ışık almasını ve doğal havalandırmadan faydalanmasını sağladık. Mahallerin koridor duvarlarındaki bant pencerelerle iç mekanların doğal yollarla havalandırılmasını amaçladık. Yapının tasarımı, yenilikçi eğitim vizyonlarını ve alternatif eğitim modellerini destekleyecek prensiplere imkan tanıyor. Bu prensipler, eğitimin sadece dersliklerde yapılmadığı, aksine öğrencilerin ve akademisyenlerin ders dışı zamanlarda sosyal alanlarda karşılaşacakları, sosyalleşecekleri, birbirinden öğrenecekleri fikrine dayanıyor. Yapının merkezindeki avlu, bu avludan güneydeki tarım bantlarına inen geniş merdivenler, iç mekandaki açık amfi, geniş koridorlar ve bu koridorlar üzerindeki soluklanma/duraklama nişleri, bu tür karşılaşmaları

37 XXI - MAYIS 2015

bu sayfada solda: Yapıya genel bakış


YAPI - EĞİTİM BİNASI - NİĞDE MAYIS 2015 - XXI 38

çoğaltacak ara mekanlar olarak çalışıyor. Eğitimin ve araştırma çalışmalarının görünür olması ve fakülte genelinde sağlanan şeffaflık yine bu yenilikçi eğitim modelini destekleyen, öğrenciyi katılımcılığa davet eden, teorik ve pratik eğitimin birlikteliğini kuvvetlendiren mimari kararlardı. PEYZAJ KARARLARI Fakülte avlusunun peyzaj tasarımı “tarla” imgesinden yola çıkan metaforlar üzerine kurulu. Bu metaforlardan biri tarım bantlarıyken bir diğeri de tarlalarda çiftçilerin soluklanması için bulunan tekil ağaç imgesi. Avlunun merkezindeki çayırlık, açık alandaki etkinlik mekanı olarak tanımlanıyor ve “tarladaki ağaç” imgesini hatırlatacak şekilde bu çayırlıkta tek bir ıhlamur ağacı bulunuyor. Avludaki peyzaj bantlarında, yer örtücülerden, uzayıp üç boyutlu görsel bir etki yaratacak süs bitkilerine ve bir dizi meyve ağacına dek farklı karakterde, bakımı kolay ve günlük hayatın bir parçası olacak bitkileri tercih ettik. Yapının güney cephesinde ise narin gövde ve dallarıyla

yapıyı kısmen perdeleyerek kuvvetli güney ışığından koruyacak bir dizi huş ağacı planladık. Huş ağaçlarının devamındaysa, uygulamalı eğitimin yapılacağı tarım alanları devam ediyor. Tarım, yapının cephesinde de bir başak deseni olarak bir imgeye dönüşüyor. Bina yüksekliğindeki başak deseni, binanın peyzaj ve tarımla kurduğu yakın ilişkiyi simgesel olarak ziyaretçilerine yansıtıyor. Dokuz metre eninde ve 20 metre yüksekliğinde olan bu desen, PAB Mimari Tasarım ve grafik tasarımcı Didem Ateş Mendi işbirliği ile tasarlanıp seramik üzerine dijital baskı yöntemiyle Türkiye’de bu ölçekte uygulanmış ilk desen çalışması. Bu çalışma aynı zamanda seramik firmasının Ar-Ge bölümüyle işbirliği içinde yürütülen ve yapı malzeme sektörü ve mimarlık arakesitinde yenilikçi bir çalışma olarak görülebilir. Yapı, 2012 yılında “Türkiye’nin En Başarılı Emlak Yatırımları” Ödülleri’nde Eğitim Yapıları Kategorisi’nde ödüle layık görüldü, 2013 yılında ise ARKİV Seçkileri’ne seçildi.


YAPI - EĞİTİM BİNASI - NİĞDE 39 XXI - MAYIS 2015

kesit


1. kat planı

MAYIS 2015 - XXI 40

YAPI - EĞİTİM - NİĞDE

zemin kat planı

geçiş diyagramı

pab mimari tasarım PAB, 2007 yılında Pınar Gökbayrak (Y. Mimar, İTÜ), Ali Eray (Y. Mimar, İTÜ, TU Delft), ve Burçin Yıldırım (Y. Mimar, İTÜ) tarafından İstanbul’da kuruldu. Farklı deneyimlerini bir araya getiren ofis ortakları, kısa sürede mimari tasarım, uygulama, araştırma ve mimari yayın gibi çeşitli alanlarda ve yapı ölçeğinden kentsel tasarım projelerine kadar pek çok ölçekte üretim yaptı. PAB çeşitli ulusal yarışmalarda ödüller aldı. Projeleriyle ulusal ve uluslararası yayınlarda yer alan PAB, 1. İstanbul Tasarım Bienali’ne ve VÇMD Mutluluk Fabrikaları sergilerine işleriyle katıldı. Ulusal ve uluslararası çeşitli mesleki etkinliklere katılan PAB üyeleri mesleki çalışmalarının yanı sıra, halen çeşitli üniversitelerde proje yürütücülüğü ve jüri üyelikleri yapmaya devam etmektedir.

mimari, iç mimari, peyzaj projesi: PAB Mimari Tasarım proje ekibi: Pınar Gökbayrak, Ali Eray, Burçin Yıldırım, Ekin Aytaç, Eda Özgener, Samim Magriso, C. Zeynep Ceylan, Eda Yeyman danışmanlar: Elif Çelik (peyzaj danışmanı), Eda Lerzan Tunçbil, Emre Arslan cephede başak deseni grafik tasarım: Didem Ateş Mendi toplam arazi: 15.272 m2 toplam inşaat alanı: 24.000 m2 işveren: Doğuş Grubu proje yönetimi: Doğuş İnşaat genel yüklenici: Modül Yapı proje tarihi: 2012 inşaat başlangıç tarihi: Haziran 2012 inşaat bitiş tarihi: Kasım 2013

vaziyet planı



YAPI - ATÖLYE - MAZUNTE MAYIS 2015 - XXI 42

fotoğraflar: La Apoteka Ekibi

Yerelin Güncel Yorumu TIMUR ERSEN, MEKSIKA’DA YEREL MALZEMELERIN VE ZANAAT TEKNIKLERININ KULLANILDIĞI BIR PERMAKÜLTÜR MERKEZI TASARLADI VE INŞA ETTI. EL YAPIMI TUĞLA VE BAMBUNUN ANA MALZEME OLARAK KULLANILDIĞI PROJE, BLUE AWARD 2014 ULUSLARARASI SÜRDÜRÜLEBILIRLIK ÖDÜLÜ’NÜN DE SAHIBI. Timur Ersen

TIMUR ERSEN

la apoteka permakültür merkezi

Projemiz iki hektarlık bir alanda, Mazunte köyüne oldukça yakın, Zapotal ormanının içinde. Müşterimiz Cristian, kendi arazisi üzerinde permakültür projesini geliştirebileceği ve uzmanlığını paylaşabileceği yeni bir yapıya ihtiyaç duyuyordu. Tasarladığımız “La Apoteka” isimli bina, özel alanları ve çalışma mekanlarıyla iki kata yayılıyor. Üst kattaki özel alanda yatak odası ve teras yer alıyor. Alt katta ise alet deposu ve açık hava atölyesiyle birlikte çalışma mekanları bulunuyor.

içeriyor. Mazunte bölgesinde evler genellikle beton çerçeveli tuğla duvarlarla inşa edilir. Bölgedeki yerel atölyelerde el yapımı pişmiş tuğlaların yapımı çok yaygındır ve biz de bu malzemenin tüm niteliklerinden faydalanmak istedik. Bu nedenle strüktürün taşıyıcı duvarları bu tuğlalarla örüldü. Meksika’da metalin ve betonun pahalı olduğunu da göz önüne alarak bu malzemelerin kullanımını en aza indirdik. Bambuyu ve pişmiş tuğlayı ana malzeme olarak kullanmakla beraber, çatıyı palmiyeden ve taş kaideleri de yerel malzemelerden yapmaya çaba gösterdik. Bu projenin temel prensiplerinden biri de yerel zanaatkarlarla işbirliği içinde çalışarak onların malzeme ve yeteneklerini kullanmak. Detayları, yeni strüktür ve biçimleri deneyerek zanaatkarların çalışmalarına yeni bir perspektif kazandırmayı hedefledik.

Bambu iskelete sabitlenmiş olan tuğla istinat duvarıyla bina, melez bir strüktüre sahip. Bambu iskelet, metal desteklerle kuzey cephedeki taş kaideye ve güneydeki tuğla duvara bağlanmış yedi kemer

Tropikal iklim, yılı iki mevsime bölüyor; kışlar sıcak ve kurak, yazlar sıcak ve nemli geçiyor. Bu durumu göz önüne alıp kuzeyde açık bir cephe ve güneyde geniş bir duvar yaparak yapının tamamında taze bir


YAPI - ATÖLYE - MAZUNTE 43 XXI - MAYIS 2015

karşı sayfada İnşa halindeyken atölyenin iç mekanı bu sayfada en üstte solda: Kerpiç zemin uygulaması en üstte ortada: Bambularla strüktür kurulumu en üstte: Bambu birleşim detayı üstte solda: Merdivene yakından bakış üstte: Bambu birleşim detayı solda: Palmiye yapraklarından yapılmış çatı arka sayfada üstte: İnşaatı tamamlanmış yapıya kuzeyden bakış altta solda ve sağda: Atölyeden görüntüler


YAPI - ATÖLYE - MAZUNTE MAYIS 2015 - XXI 44

atmosfer yaratmaya karar verdik. Kullanılan tuğla dokusu geniş bir boşluklu duvar oluşturmak için tasarlandı; böylelikle duvarın yalıtkanlık derecesi artırıldı. Güney cephesi Laurie Baker’ın çalışmalarından esinlenilerek yapılan özel bir tasarıma sahip tuğla boşluklarına göre dışarı doğru eğim yapıyor. Yazın en sıcak zamanlarında her bir katman bir sonraki katman için gölge oluşturuyor ve cepheyi serin tutuyor.

alışıldık bir durum değil. Bunu Meksika’da denedik ve sonunda fark ettik ki ortak bir amaç için birleşmiş güçlü bir inşaat ekibiyiz. Pek çok karar, herkesin fikri alındıktan sonra bizzat sahada alındı. Bu bağlamda yatak odasında kullanılacak sıkıştırılmış toprağın elde edilmesi için bir atölye organize ettik. Bu girişim için dört Fransız mimar ekibe katıldı. Süreci iyileştirebilmek ve ziyaretçilere sergileyebilmek adına pek çok sıkıştırılmış toprak örneği yaptık.

Tasarımından kullanımına kadar proje mimarların, kullanıcıların ve inşaat ekibinin ortak çalışması etrafında gerçekleştirildi. Bu projede, mimar hem tasarımcı hem de işçi olurken müşteriyse hem konsepte hem de inşa sürecine katılımcı oldu. Avrupa’daki eğitim sistemi uzman tasarımcılar yetiştirerek bu tip işbirliklerini zorlaştırıyor. Yeni mezunlar olarak teknik ve malzemeler konusundaki bilgimizin yetersizliği bizi inşaatçılardan ayırıyor. Avrupa’da bir evi, tuğla ustasının, mimarın ve müşterinin harmonik işbirliği ile gerçekleştirmek

Bir inşaat sahası yaratıcılık, paylaşım ve düşünmek için bir kaynak olabilir. İnşaat sahası mimarlıktan daha fazlasını üreten deneysel bir platform. Atölyenin günlük senaryosunu kuran mimar ve sanatçı Pauline Sémon sayesinde, ekibimizin geliştirdiği inşaat sürecini paylaşma fırsatı buluyoruz. Etik prensiplere dayalı bir proje sürecine yoğunlaşarak projenin yerel alan ve müşteri beklentilerine yanıt verdiğinden emin olduk. La Apoteka süreci, Avrupa mimarlık Ödülü Philippe

Rotthier 2014 adaylığı ve Blue Award 2014 uluslararası sürdürülebilirlik ödülü ile tanındı. Türk kökenli olmam ve bu süreci devam ettirmeye ikna olmamla birlikte Türkiye’ye gelerek burada mimar ve inşaatçı olarak çalışmaya karar verdim. Eğer mimarlar, inşaatçılar ve müşteriler yerel güzellikleri kullanarak çalışmaya hazırlarsa Türkiye bunun için inanılmaz bir tarihe sahip ve bu konuda gelecek vaat ediyor. Ben özellikle “sıkıştırılmış toprak”la nem düzenleme, hava kalitesi, enerji tüketimi ve kaybolan zanaatkârlık gibi pek çok soruna çözüm olacak bir yapı tekniği geliştirmeye çalışıyorum. Bu teknik yerel toprağı herhangi bir sabitleyici (çimento, kireç ya da alçı) olmaksızın kullanıyor; bu da malzemenin nefes almasını, %100 geri dönüştürülebilir ve enerji korunumlu olmasını sağlıyor. Çağdaş toprak mimarlığının iki öncüsü, Martin Rauch ve Anna Heringer ile olan deneyimlerime dayanarak Türkiye’de toprak gibi bir malzemeyle çağdaş bir inşa yöntemi öneren hırslı bir mimarlığın gerekli olduğuna inanıyorum.


45 XXI - MAYIS 2015

kuzey - güney kesiti

YAPI - ATÖLYE - MAZUNTE

timur ersen 2012 yılında Lyon Üniversitesi mimarlık fakültesinden mezun olup yüksek lisansını tamamladıktan sonra Basel'de Martin Rauch'un ekibiyle, Herzog and De Meuron'un tasarladğı "House of Plant for Ricola"nın şantiyesinde bir yıl kadar toprak ustası olarak çalıştı. Bu deneyimden sonra yerel malzemeye dair etik ve estetik kaygı ile Anna Herringer'in ofisinde çalıştı. Ardından Meksika'da "Permakültür Merkezi" için bir barınağın hem mimarı hem de inşaatçısı olarak kendi çalışmasını gerçekleştirdi. www.timurersen.com

batı - doğu kesiti

zemin kat planı

detaylar


SERGİLEME TASARIMI - MÜZE - İSTANBUL MAYIS 2015 - XXI 46

fotoğraflar: Cemal Emden

Mekanı Öne Çıkaran TOPKAPI SARAY MUTFAKLARI’NDA SERGILEME ŞEMASI, MEKANA EN AZ MÜDAHALE ETME FIKRINDEN YOLA ÇIKARAK BASIT BIR IZGARA ŞEMASINA YERLEŞTIRILMIŞ. TEĞET MIMARLIK’TAN ERTUĞ UÇAR ILE TASARLADIKLARINI VE YAPABILDIKLERINI KONUŞTUK. Hülya Ertaş

TOPKAPI SARAY MUTFAKLARI

teğet mimarlık

he: Saray Mutfakları üzerine çalışmaya nasıl başladınız? Ertuğ Uçar: Proje, 2010 İstanbul Avrupa Başkenti kapsamında başladı, kamuda mutat olduğu gibi işler karıştı, taraflar değişti, müze 2015’de ancak açıldı. he: Restorasyon ve sergi küratoryal hizmetlerini nereden aldınız? eu: İşe giriştiğimizde restorasyon ihalesi çoktan yapılmış, ayrı bir ekip içerikten bağımsız onaylı projeleri uygulamaktaydı. Dolayısıyla o noktada bir şans varsa da kaçırdık. İşi ajanstan almıştık. Öte yandan Topkapı Sarayı Müdürlüğü, Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü, Kültür Bakanlığı’nın ilgili birimleri ve İl Özel İdaresi projenin içindeydi. Bu gibi durumlarda herkes iyi niyetli oluyor,

ama işler nedense yolunda gitmiyor. Tüm taraflar mimar olarak sizden hep bir şeyler bekliyor. Biz aylarca sergilenecek objeleri incelemek istedik ama olmadı. Bu vitrinler bittiğinde biz hala hangi vitrinde ne sergileneceğini bilmiyorduk. İşin tuhafı onlar da bilmiyorlardı. Bizim baştan itibaren önerilerimiz oldu. Sergiyi bir mutfak eşyaları teşhiri, envanterdeki hazinelerin halka açılması olarak görmek yerine, saray kültürü bağlamında çeşitli hikayeler eşliğinde anlatmayı istedik. Mesela uzun vitrinlerde ziyafet sofralarını sergilemeyi, gezenlerin kendilerini sofrada gibi hissetmesini hayal ediyorduk. Ziyafet üzerine bir sürü fikir geliştirdik. Bunun dışında yapının gözlerini saray mutfağında pişen yemeklerin hammaddeleri ve tarifleri, kıyafetler ve oturma düzenleri gibi konulara da açmak istedik. Ancak geliştirdiğimiz fikirler reddedilince, biz de yapının ölçeğiyle uyumlu olacağını düşünüp büyük ebatlı az sayıda vitrin yapmaya karar verdik. Vitrinlerin büyüklüğü esneklik demekti. Bu sayede müze yönetiminin içine ne istiyorsa koyabileceği bir düzene doğru yöneldik. Sonunda da bir mutfak kültürü sergisi


SERGİLEME TASARIMI - MÜZE - İSTANBUL 47 XXI - MAYIS 2015

yerine, sarayın elindeki objelerin dizildiği bir mutfak eşyaları sergisi oluştu. he: Ana yerleşim bir ızgara sistemi üzerinden geliştiriliyor. Bunun nasıl işlediğini anlatabilir misin? eu: Mekanı bir ızgara sisteme oturttuk. Bu, duvarlardan bağımsız işliyor. Ana fikir: Hiçbir şey duvara değmeyecek. Zemini yükselttik. Bu döşemenin altında ağır bir tesisat var: Aydınlatma, güvenlik, internet vs. Bal peteği yapısı olan bu özel yükseltilmiş döşeme, yüksek dayanımlı laminatla kaplandı. Onunla aynı malzemeden de vitrinleri tasarladık. Zemin, vitrinler ve panolar bu ızgaranın içerisinde çalışıyor. Aslında basit bir topografya fikri uygulaması. he: Vitrinler bu ızgaraya nasıl yerleşiyor? eu: Vitrinlerin yerleşimi, yapının gözleriyle, dolayısıyla baca ve kubbelerle ilintili. Izgarayı ise kubbelerden öte mekanın tümünü göz önüne alarak kurduk. Öyle bir modül bulmalıydık ki hiçbiri duvara değmemeli, vitrin ebatlarıyla uyuşmalı ve taşıyıcılığı olmalıydı. Dolayısıyla

bir optimizasyon yaptık. Koyduğumuz ızgaranın anlamlı bir şekilde işlemesi, belirli noktalarda kesintiye uğramaması için yaklaşık 1,20 metrelik bir modül belirledik. Ardından kubbelerin gözlerini ve mekan içindeki dolaşımı gözeterek bu ızgara içine vitrinleri ve panoları yerleştirdik. Projenin uygulanışındaki kırmızı çizgi, mekanın öne çıkması, kendi karakterini korumasıydı, bu nedenle de mümkün olduğunca az müdahalede bulunduk. Mekanda bu kadar çok obje sergileyip mekana bundan daha az dokunmamız mümkün değildi diye düşünüyorum. O açıdan sonuçtan memnunuz. he: Vitrinlerdeki akışı nasıl planlamıştınız? eu: Sergiye ilk girişteki büyük vitrini, Topkapı Sarayı’nın içinde olduğu bütün yarımadanın maketi olarak düşünmüştük. Mutfaklar yarımadanın Marmara’ya bakan kısmında yer alıyor ve aslında Topkapı Sarayı'nın Adalet Kulesi’yle birlikte Marmara’dan en görünen yeri. Biz makette onları göstermek istedik çünkü insanların

çoğu sarayın Kadıköy’den fotoğraflarını çekiyor ama oranın mutfak olduğunu bilmiyor. Öte yandan bu maket, saraya başka yerlerden gelen gıdaların depolandığı alanları da gösterecekti. Eflak Boğdan'dan, Amasya'dan, İran' dan, Çin’den, Avrupa’dan, Mısır’dan gelen gıdalar, hangi limandan saraya ulaşırdı ve nerede depolanırdı? Bizim zihnimizdeki giriş maketi buydu. Sonrası dediğim gibi padişah sofrası, ziyafetler, şenlikler, tarifler gibi her göze bir başlık idi. Ancak hikayeler yerine daha çok objelere odaklanan bir sergileme tercih edildi. he: Mutfakları sadece mekansal olarak korumak, içine bir sergi düzenlemeden burayı sergilemek mümkün değil miydi? eu: Tabii ki mümkündü. Sergiyi sökerseniz hala mümkün. Ama sergilemek bir fetiş. Sarayın depoları eşyadan taşıyor. Sonuçta sergilensin istiyor insanlar. Öte yandan mekanda hiçbir şey kalmamış. Ocak yok, taş yok, duvar yok, orijinal zemin döşemesi yok. Orjinaline dair pek bilgi yok. Şöyle gözler vardı


SERGİLEME TASARIMI - MÜZE - İSTANBUL MAYIS 2015 - XXI 48

genel yaklaşım

bazalar

platform

vitrinler

panolar, ekranlar ve tesisat

özgün elemanlar

muhtemelen; sadece padişaha yemek yapılan padişah mutfağı gözü, etrafındaki birinci halkaya sonra ikinci halkaya yemek yapan gözler, ziyafetlerin, sünnet yemeklerinin çıktığı gözler, ilaç, şerbet vs yapılan göz… Dolayısıyla hepsinde benzer iç kurgu vardı ama bugün bu bilgiye sahip değiliz. Soruna tekrar dönecek olursam; mutfak gözlerinin mekanı çok etkileyici. O da sergileniyor bugün. Bizim amacımız zaten mekanın ruhunu asgari zedeleyecek bir fikri oraya uygulamaktı. he: Deniz Müzesi ile karşılaştırınca ne kadar benzer süreçlerden geçtiniz? eu: Sergileme açısından bakarsan çok farklı değil. Neyi nereye koyacağını önceden planlamayan, muntazam bir envanteri, bir sergileme fikri olmayan bir işveren var ve dolayısıyla bize de program, brief vermiyor, geliştirdiğimiz fikirlere hep kuşkuyla bakıyor, ama yerine de bir şey önermiyorlardı. Öte yandan da şunu düşün: Açılış tarihi kılıcı tepemizde sallanıyor. Öyle olunca envanter ve mimar baş başa kalıyor. Mimar en iyi şekilde işi tamamlamaya çalışıyor. Nihayetinde bu

mücadele, mimarın işi bitirip işverene teslimiyle son buluyor. İşte o zaman, inşaat bitip de mimarlardan kurtulunca, kurumlar sergileme işine girişiyor. Bu da mimari ile sergileme arasındaki ilişkinin zayıf olmasına yol açıyor. he: Memnun değil misiniz sonuçtan? eu: Yo, memnunuz. Bir kere sarayın özel kısımlarından biri ziyarete açıldı. Mutfaklar, bir avlu etrafında toplanmış ve saray içerisinde çalışan bir alt kurum: İçinde koğuşlar, mescit, hamam, mutfaklar, depolar var. Bugün gördüğünüz sadece mutfak kısmı. Ama avlu mekanı artık ziyarete açık. Ve bu çok iyi bir şey. Memnun olmadığım şey şu: Müellif olarak, hatta bir mimar olarak değil, sergi gezen biri olarak bu sergide yapılabileceklerin çok azının yapıldığını düşünüyoruz. Topkapı Sarayı Mutfak Kültürü Müzesi diye yola çıkıp, noktayı cam ve porselen eşyalar sergisiyle koyuyorsunuz. Objelerin her biri teker teker güzel. Keşke onları bağlama daha ustalıkla yerleşmiş görseydik.


mehmet kütükçüoğlu 1967 yılında Zürih’de doğdu. ODTÜ’den mezuniyetinden sonra Los Angeles SCI-ARC mimarlık okulunda yüksek lisansını bitirdi. SCI-ARC, ODTÜ, YTÜ ve İTÜ’de ders verdi. Bilgi Üniversitesi mimarlık yüksek lisans programında Yönetim Kurulu Üyesi ve 2006-2013 yılları arasında atölye lideri oldu. Teğet ortaklarından biri olarak profesyonel yaşamını sürdürmektedir.

plan

SERGİLEME TASARIMI - MÜZE - İSTANBUL

ertuğ uçar Lisans ve yüksek lisans eğitimlerini ODTÜ’de tamamladı. 2005-2007 arası YTÜ’de ders verdi. 2007’den itibaren İTÜ mimarlık fakültesinde proje dersi veriyor; mezuniyet jürilerinde görev alıyor. Kent, mimarlık konularında dergi, kitap ve gazete gibi çeşitli ortamlarda yayınlanmış birçok yazısı bulunuyor. Teğet Mimarlık kurucu ortaklarındandır.

49 XXI - MAYIS 2015

kesit


İşlevsel Malzemelerle Tasarım IKI DERECE MIMARLIK EKIBININ TASARLADIĞI KALE YAZILIM OFISI, RAHAT VE BIREYSEL ÇALIŞMA ALANLARINDAN OLUŞUYOR. AÇIK OFIS SISTEMI, VERIMLILIĞI ARTIRMAK VE DIKKATLI ÇALIŞMAYI SAĞLAMAK ADINA AKUSTIK PANELLERLE BÖLÜNMÜŞ.

MAYIS 2015 - XXI 50

İÇ MEKAN - OFİS – ANKARA

fotoğraflar: Fethi Mağara

Büyük ölçekli uygulama yazılım sistemleri üzerine hizmet veren Kale Yazılım firması ofisleri ODTÜ Teknokent’te yer alıyor. Bulunduğu yapının birinci katında konumlanan ofis, tek kata yayılıyor. Ofis kapsamında iki adet müdür odası, bir adet yönetici odası, yönetici asistanı odası, toplantı odası, server odası ve gerektiğinde 50 kişinin aynı anda çalışabilmesini sağlayan açık ofis alanı bulunuyor.

KALE YAZILIM OFISI

iki derece mimarlık

Ofis girişinde yer alan bekleme bölümünde, mekanik yazılım sisteminden örnek bir grafik tasarım baskısı duvar kağıdına basılmış olarak ziyaretçileri karşılıyor. Esnek ve konforlu bir çalışma alanı olarak tasarladığımız açık ofiste yoğunluğu azaltmak için beyaz tonları tercih ettik. Dört ve sekiz kişilik çalışma gruplarını, dikkatli ve verimli çalışmayı artırmak amacıyla 130 santimetre yüksekliğinde panellerle böldük. Kişilerin bireysel çalışma alanlarının

oluşması amacıyla paneller, çalışma masalarında çift taraflı olarak yer alıyor. B&T Mobilya tarafından üretilen panellerin iç bölümlerinde özel ses emici malzeme kullanılırken dış bölümleri tamamen kumaş ile kaplı. Böylelikle mekanın akustik dengesi ve ses emici özelliği en yüksek seviyede oluyor ve özellikle kişilerin telefon görüşmelerinin duyulması en aza indirgeniyor. Diğer tarafta, açık ofis alanında mevcut asma tavan üzerine yerleştirilen plakalar tasarımın önemli bir bölümünü oluşturuyor. Masalar arasında yer alan bölücü panellerle bir bütün olarak tasarlanan ve B&T Mobilya tarafından üretilen plakalar, ağırlık oranı ve ses emici özelliği göz önünde bulundurularak akustik özellikli kumaş ile kaplanıyor. Çalışanların mola ve dinlenme alanı olarak kullanmaları için tasarlanan mekan, oturma birimleri, kitaplık, oyun ve TV ünitesi içeriyor. Mekanın merkezinde yer alan ünitede, sabit mobilyalarda da tercih edilen MDF Lam kullandık. MDF Lam, yine aynı ünitede bulunan akvaryumun yarattığı nem ve rutubetten etkilenmediği için uzun ömürlü bir alan yaratmış olduk.


yaman pamukçu 2004 yılında Hacettepe Üniversitesi güzel sanatlar fakültesi iç mimarlık ve çevre tasarımı bölümünden mezun oldu. Üniversite eğitimi esnasında çalışmaya başladığı Enne Mobilya’da mezuniyeti sonrasında da çalışmaya devam etti. 2007 yılında Erkan Erarslan ve iki meslektaşının da dahil olduğu bir ekip ile ilk ofisini kurdu. 2013 yılından itibaren mimari ve iç mimari alanındaki çalışmalarını Erkan Erarslan ile birlikte kurduğu İki Derece Mimarlık’ta hayata geçiriyor.

İÇ MEKAN - OFİS – ANKARA

erkan erarslan 2003 yılında Hacettepe Üniversitesi güzel sanatlar fakültesi iç mimarlık ve çevre tasarımı bölümünden mezun oldu. Mesleki kariyerine 2002 - 2004 yılları arasında sürdürdüğü serbest çalışmaları ile adım attı. 2005 - 2007 yılları arasında Oruçoğlu Holding bünyesinde mesleğini sürdürdü. 2013 yılından itibaren Yaman Pamukçu ile birlikte kurdukları İki Derece Mimarlık’ta çalışmalarına devam ediyor.

51 XXI - MAYIS 2015

plan proje yeri: ODTÜ Teknokent, Ankara iç mekan tasarımı: İki Derece Mimarlık aydınlatma projesi: İki Derece Mimarlık ana yüklenici: İki Derece Mimarlık işveren: Kale Yazılım proje tipi: Ofis proje tarihi: 2014 inşaat tarihi: 2014 toplam inşaat alanı: 455 m2 karşı sayfada Bekleme alanı ve grafik tasarım baskılı duvar uygulaması bu sayfada üstte solda: Dinlenme alanı solda: Açık ofis


FUGAREMIX

MAYIS 2015 - XXI 52

SEKTÖR HABERLERİ

Endekosis Dekoratif Ürünler, seramik ve fayans aralarındaki kirli görüntüyü ortadan kaldıran yeni ürününü piyasaya sundu. 2010 yılının Eylül ayında Consumers Golden Laurel'in altıncısında iç ve dış mekanlardaki derzlerin yenilenmesinde kullanılmak üzere tasarlanmış olan Fugaremix, Consumers Golden Laurel 2010 Yılın Buluşu ödülünü aldı. Kolay kullanımı ile

dikkat çeken ürün, derzleri ufak bir dokunuşla temiz ve yeni bir görünüme kavuşturuyor. Kolay uygulanmasıyla yıllarca aynı görüntüyle kullanıma imkan veren Fugaremix'in yüzlerce renk seçeneği bulunuyor. Sağlığa zararlı hiçbir katkı maddesi içermeyen ürün, su bazlı yapısıyla çevre ve kullanıcı dostu. www.endekosis.com.tr

KALE ENDÜSTRİ HOLDİNG YAPI FUARI'NDAYDI

CONDENS 5000 W

Kale Endüstri Holding inovatif ürün yelpazesi ve yenilikçi hizmetleriyle 21-25 Nisan tarihleri arasında gerçekleşen 38. Yapı Fuarı-Turkeybuild İstanbul'da sektör profesyonelleri ve tüketicilerle buluştu. Fuara, holding bünyesinde faaliyet gösteren Kale Kilit, Kale Çelik Eşya, Kale Kilit Dış Ticaret ve Kale Güvenlik Sistemleri şirketleriyle katıldı. Ürün gamının geniş tutulduğu fuarda firmanın en ilgi gören ürünleri arasında 6. seviye çelik kapı bulunuyor. Kale Endüstri Holding fuarda SMS atan kasa ile de dikkat çekti. Ürün, herhangi bir dış müdahale, zorlama veya aşırı ısıya maruz kaldığı durumlarda kullanıcıya mesaj atarak uyarıda bulunuyor.

Bosch'un yoğuşma teknolojisiyle piyasaya sunduğu Condens 5000 W, yenilenen pozitif basınçlı baca için klape seti aksesuarı ve altı bar işletim basıncı ile düşük ilk yatırım maliyeti sunuyor. A sınıfı enerji verimli pompası ile artık daha yüksek oranda tasarruf sağlıyor. Ürün kapasite, esneklik ve kumanda seçeneklerinin yanı sıra ekonomik işletim ile de ön plana çıkıyor. Bosch Condens 5000 W duvar tipi yoğuşmalı kazanlar %110 verime ulaşabiliyor. Kaskad sistemlerdeki merkezi kumanda paneli, ısıtma sistemindeki ihtiyacı tespit edip her bir kazana istenen kapasite bilgisini aktarıyor. Bu sayede, yalnız ihtiyaç duyulan kadar ısı üretilerek fazla yakıt tüketiminin önüne geçiliyor.

www.kaleendustriholding.com.tr

www.bosch.com.tr

TECNICA ZEMİN ÇÖZÜMLERİ Ürün kalitesi ve uzun yıllar koruduğu performansı ile epoksi ve çimento esaslı olmak üzere birçok seçenek sunan Tecnica, bütünsel zemin sistemi çözümleri sunmaya devam ediyor. Kalekim’in köklü Ar-Ge tecrübesi ile üretilen Tecnica, zemin sistemlerine getirdiği yeniliklerle yaratıcı, ekonomik, estetik, güvenli ve uzun ömürlü uygulamalar sunuyor. Geniş bir kullanım alanı olan ürün, yüksek kimyasal ve mekanik dayanım gerektiren üretim alanları, lojistik depolama alanları, gıda ve ilaç üretim alanları, katlı otoparklar, genel üretim alanları, ticari yapılar, ofisler ve dış mekan aktivite alanlarında estetik, uzun ömürlü ve hızlı çözümler üretiyor. Kalekim, zemin çözümlerinde çimento esaslı kuvars ve korund agregalı yüzey sertleştiricileri Tecnica 32 DS ve

Tecnica 34 DS, akrilik kür malzemesi Tecnica 22 CW ve epoksi esaslı ürünlerinden astar, tesviye harcı, tamir harcı olarak kullanılabilen Tecnica 132 ve Tecnica 142, kendiliğinden yayılan kaplama malzemesi Tecnica 242 SL, son kat kaplama malzemesi Tecnica 332 ve portakal kabuğu tekstürlü kaplama malzemesi Tecnica 342 OP sayesinde kullanım alanının ihtiyacına göre ideal seçenekler sunuyor. Solventsiz olması sebebiyle çevreye duyarlılığından asla ödün vermeyen ürün ailesiyle, üretim ve yaşam alanlarında sürdürülebilirliğe katkıda bulunan Kalekim, Tecnica Zemin Çözümleri ile birlikte profesyonel teknik destek ve servis hizmeti sağlıyor. www.kalekim.com



ARCHITILES KOLEKSİYONU Türk Serbest Mimarlar Derneği (TMSD) üyesi ünlü mimarlar Serra Seramik için yeni bir duvar karosu koleksiyonu hazırladı. Ortaya çıkan ArchiTiles koleksiyonu 10 Nisan'da Ankara'da düzenlenen bir etkinlikle tanıtıldı. Etkinliğe Seranit Grup Başkan Yardımcısı Ece Ceylan Baba ve Proje ve İş Geliştirmeden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Banu Uçak’ın yanı sıra, ArchiTiles koleksiyonunu tasarlayan mimarlar; Yeşim Hatırlı ve Nami Hatırlı, Ekin Çoban Turhan, Tülin Çetin, Saadet Sayın, Şerife Meriç, Heves Beşeli ve Onur Özkoç, Hacer Ayrancıoğlu Yetiş ve Hasan Okan Çetin katıldılar.

Önceki dönemlerde yapılan projelerle Seranit Grup ile TSMD arasında yakalanan uyumlu, keyifli çalışma ortamı ve sinerji daha geniş bir işbirliğinin yolunu açtı. Seranit Grup 2014 yılı boyunca TSMD’nin “İşletme Ana Destekçisi” oldu. ArchiTiles Koleksiyonu projesi de bu işbirliğinin devam eden bir ayağı olarak ortaya çıktı. Architiles koleksiyonunda yer alan duvar karoları bu yıl Serra Seramik markasının ürün yelpazesindeki yerlerini aldılar. Bu ürünlerin her birinin tasarımı Türkiye’nin önde gelen mimarları tarafından büyük bir emek ve dikkatle yapıldı. www.serraseramik.com.tr

gaıa/berna tanrıverdi

urban fabrıc-kentsel doku/hasan okan çetin

vıvo/saadet sayın

SEKTÖR HABERLERİ

Bu koleksiyona katkı yapan mimarlar duvar karosunu kendi zevk ve tasarım yaklaşımları ile ihtiyaçları doğrultusunda yorumladılar. Belli bir düzen ya da sıra ile dizilmek/döşenmek zorunluluğunun ortadan kalkması ve işin yaratıcılığa açık hale gelmesi

karoların pek çoğunun ortak özelliğini oluşturuyor. Bu koleksiyonda derz kullanımı bir ihtiyaç olmaktan çıkarak tasarımın bir parçası haline geliyor. Derz, tasarımı parçalamıyor ve duvar bir bütün olarak görülüyor.

maze/yeşim hatırlı-nami hatırlı

olıve/şerife meriç

tessellate/ekin çoban turhan

MAYIS 2015 - XXI 54

hücre/hacer ayrancıoğlu yetiş



AGT LAMİNAT PARKE ÜRETİMİNE BAŞLIYOR Mobilya bileşenleri üretiminde dünyanın önde gelen markalarından AGT, kuruluşunun 30. yılında açtığı entegre MDF tesisi ile bir yaşam alanının ihtiyacı olan tüm ahşap malzemeyi tek başına üretebiliyor. Yıllık 500 bin metreküp üretim kapasitesine sahip tesis, iki aşamalı bir yatırım planı ile devreye girdi. AGT, yatırımın ilk yılında MDF, tutkal, kağıt emprenye ve melamin tutkal üretimi gerçekleştirildi. Ürün gamını daha da genişletme planları doğrultusunda bu

MAYIS 2015 - XXI 56

SEKTÖR HABERLERİ

KALE'NİN SMART EDGE LAVABOSU ALTIN ÇEKÜL ALDI Banyolarda akılcı çözümler sunan Kale'nin “smart” yaklaşımıyla hayata geçirdiği ince kesitli lavabo serisi Smart Edge, Yapı Endüstri Merkezi tarafından verilen Altın Çekül Yapı Ürün Ödülü 2015'in sahibi oldu. 38. Yapı Fuarı-Turkeybuild İstanbul'un açılışında düzenlenen törenle ödülü alan Kale Yapı Ürünleri Grubu Pazarlamadan Sorumlu Başkan Yardımcısı Bahadır Kayan, “Kale olarak 'smart' yaklaşımıyla ürettiğimiz çevreci, estetik ve işlevsel banyo ürünlerimizle, tüketicilere dost çözümler sunmaya devam edeceğiz.” diye konuştu. Smart ailesinin yeni üyesi Smart Edge lavaboların çevreye ve insana duyarlı bir yaklaşımın sonucu ortaya çıktığını belirten Kayan, üç farklı modelle

tüketicilerin beğenisine sunulan Smart Edge ailesinin boyut ve şekil olarak kısa sürede daha da genişleyeceği bilgisini verdi. Aynı boyutlardaki normal lavabolara göre %40 daha hafif olan Smart Edge ürünleri 5,5 milimetrelik ince formu ile hayat bulurken, hammadde kullanımını en aza indirerek çevreci bir çözüm sunuyor. Seramik sağlık gereçleri ürünlerinde kullanılan çamurun yeniden yorumlanması sayesinde doğan ürünün üretiminde doğalgaz tasarrufu sağlamasının yanı sıra, malzeme taşınmasını da önemli ölçüde azalttığı için doğal kaynakların korunmasına katkıda bulunuyor. www.kale.com.tr

LAMMHULTS, MİLANO MOBİLYA FUARI'NDAYDI Diyalog Ofis'in önde gelen markalarından Lammhults, 14-19 Nisan tarihleri arasında 2015 Milano Mobilya Fuarı'na katıldı. Lammhults önceki senelerde olduğu gibi bu sene de İskandinav tasarım çizgisini fuar ziyaretçileriyle buluşturdu. Marka toplantı, seminer salonları, bekleme alanı, kafe, restoran, otel, bar gibi genel alanlar için tasarlanmış ürünleriyle yalın

çizgisinin yanı sıra el işçiliğinin özenini, kalitesini ve renklerini ürünlerine yansıtıyor. Genel alanlardaki yeni ihtiyaçlara göre şekillenip kendini yenileyen Lammhults, ürünlerin boyutlarındaki farklılıklarla ortak alanlarda yaşanan doğru iletişimin en sade şeklini ürünlerine yansıtıyor. www.diyalogofis.com

sene laminat parke ve Power Gloss lak üretimine başlayacak olan firma, böylece yatırımın ikinci aşamasını da tamamlamış olacak. Zengin renk ve desen seçeneklerine sahip olacak parke koleksiyonunu çok kısa bir sürede müşterilerinin beğenisine sunmaya hazırlanan AGT, 60'tan fazla ülkeye ihracat gerçekleştirirken yeni dönemde farklı pazarlara da girmeyi hedefliyor. www.agt.com.tr


EVOGLOSS Kastamonu Entegre’nin yeni ürünü Evogloss dekoratif ve parlak paneller, 0,35 mm kalınlığındaki High Gloss ve değişik yüzeydeki PVC’lerin MDF panellerin yüzeyine kaplanması ile üretiliyor. Evogloss bu sayede; mutfak, banyo, mobilya gibi dekorasyon ve ev dizaynı ürünlerinde modern ve zarif yeni kombinasyonlar yaratılmasını sağlıyor. Önyüzü Evogloss ile kaplanan panellerin arka yüzü ise beyaz melamin dekor kağıdı ile kaplanıyor. Zengin ve canlı renk çeşitleri ile ürün, çizilmeye ve zeytinyağı, asetik asit solüsyonları, kola, kahve, çay, süt gibi

leke yaratabilecek bulaşmalar ile bulaşık makinesi deterjanı, çamaşır deterjanı, çamaşır suyu gibi aşındırıcı bulaşmalara karşı da dayanıklılığıyla dikkat çekiyor. Modern desenleri ile yalnızca su ve sabunla kolayca temizlenebilen neme dayanıklı Evogloss, mekanlarda maksimum uyum ve performans sağlıyor. Standart olarak 1220 x 2800 mm, 8-16-18 mm kalınlıklarda üretilen Evogloss paneller siparişe göre değişik kalınlıklarda da üretilebiliyor. www.keas.com.tr

VEGA ELBİ Elektrik, farklı ihtiyaçlara göre sunduğu ürün serilerine Vega ile bir yenisini ekledi. Vega serisi, dört farklı ana tema altında canlı renklerden, ahşap ve metalin farklı tonlarına kadar uzanan zengin seçeneklere sahip. Sade çizgilerle oluşturulmuş Vega Natural'ın yanı sıra, ahşap dokusunu dekorasyonda kullanmak isteyenler için ise Vega Woodline'ı altı farklı renk ile sunuyor. ELBİ, sekiz çerçeve rengine sahip Vega Colorline ve gümüş rengi tercih edenlere uygun beş değişik renk seçeneğinden oluşan Vega Silverline ile seriyi tamamlıyor. www.el-bi.com

ARYA Güral Vit, tam hijyen sağlayan kanalsız klozetleriyle temizliğin sorun haline geldiği kanalları ortadan kaldırıyor. Güral Vit'in sunduğu Güral Rimless serisi klozetler, kanalları yok eden hazne tasarımı ile tek hamlede temizlenebiliyor, özel yıkama sistemiyle sağlanan homojen su dağılımı ise banyoların hijyenik olmasını sağlıyor. Güral Vit'in yeni ürünü Arya asma klozet ise gizli montaj özelliği sayesinde banyolara yeni bir yorum katıyor. Ürün, kullanışlı çekmeceleri, çift lavabo kullanımlı tezgah üstü modern Arya dolabı ile bütünlük sağlıyor. www.guralvit.com.tr


UYGULAMA - AÇILIR-KAPANIR TAVAN SİSTEMİ - İSTANBUL MAYIS 2015 - XXI 58

İklime Uyum Sağlayan ALBAYRAK, PARK BOSPHORUS OTEL'DE UYGULADIĞI SMOOTH İLE DÜNYANIN EN BÜYÜK AÇILIR-KAPANIR PERGOLA, KIŞ BAHÇESİ VE TAVAN SİSTEMİ PROJESİNİ GERÇEKLEŞTİRDİ. Albayrak, Park Bosphorus Otel'de uyguladığı 4500 m2 açılır-kapanır tavan sistemi ile bu alanda dünyanın en büyük projesine imza attı. İki senede tamamlanan projede toplam 60 adet Smooth açılır-kapanır pergola sistemi kullanıldı. Sistem, açık alanların kötü hava koşullarında bile yıllarca kullanılmasına olanak tanıyor. Bunun yanı sıra Smooth sistemi, Beaufort rüzgar skalası 11 şiddetine (117 km/sa), kara, yağmura

ve güneş ışığına karşı dayanıklı tasarlanmasından dolayı bu projede tercih edildi. Smooth ray profilleri (110 mmx160 mm), özel yan kanal tasarımı sayesinde sistemin montajında kolaylık sağlıyor. Ekstrüzyon alüminyum ray profilleri ile sistem, 10 metreye kadar ileri açılabiliyor. Sistemin, mekan gereksinimlerine göre isteğe bağlı olarak 13 metreye kadar herhangi bir boyu bulunabiliyor. Smooth sistemi kumandaya tek dokunuşla 130 m2'ye kadar koruma sunuyor ve patentli izolasyon birleştirme profili sayesinde birden fazla sistemin birleştirildiği

uygulamalarda her zaman %100 su geçirmezlik sağlıyor. Smooth sistem, yoğun yağmur suyunun dahi tamamen tahliye edilmesine imkan veren kendinden yağmur oluklu ön kiriş entegresi içeriyor. Albayrak tarafından sunulan Suntech mimari açılır-kapanır pergola ve tavan sistemleri, geniş nihai ve ticari uygulama alanları için tüm hava koşullarına uyum sağlayan gelişmiş çözümler üretiyor. Bahçe ve deck alanları için ihtiyaç duyulan veya restoran, bar ya da diğer ticari projelerde uygulatılmak istenen açılırkapanır pergola sistemi için uygun bir Suntech modeli bulmak mümkün.


UYGULAMA - AÇILIR-KAPANIR TAVAN SİSTEMİ - İSTANBUL 59 XXI - MAYIS 2015


MAYIS 2015 - XXI 60

REFERANS PROJE - BÖLME PANEL, YÜKSELTİLMİŞ DÖŞEME VE ASMA TAVAN

ASPEN 1989 yılında kurulan ASPEN Yapı ve Zemin Sistemleri A.Ş., başarılı geçmişiyle Türkiye'nin önde gelen yapı ve zemin şirketleri arasında yer alarak sektöründe bölgesel lider olma vizyonuyla hareket ediyor. Asma tavan, bölme duvar, zemin ve LED aydınlatma ürünleriyle her türden ihtiyaç ve beklentiye cevap veriyor. Kalite, istikrar, teknoloji ve yenilik anlayışından ödün vermeden sürdürdüğü çalışmalarıyla Türkiye'de yapı ve zemin sektöründe değişimin öncülerinden olan Aspen, gerek yurtiçindeki gerekse yurtdışında farklı ölçeklerdeki projelerin yanı sıra mega projeleri de artırmak hedefiyle hareket ediyor. Aspen, müşterileri ve tüm paydaşlarıyla kurduğu güvene dayalı ilişkilerle, çalışanlarının kusursuz hizmet anlayışıyla; hem temsilcisi olduğu uluslararası üne sahip değerli markalar hem de her biri dünya standartlarında ürünler olan kendi markalarıyla faaliyetlerini sürdürüyor.

efes kongre merkezi

www.aspen.com.tr • Adnan Menderes Havalimanı, İzmir • Alcatel, İstanbul • Amgen Ofis, İstanbul • Borsa İstanbul • Böhler Sert Maden, İstanbul • Cargill Schipol, Amsterdam • Çanakkale Müzesi, Çanakkale • Efes Kongre Merkezi Kuşadası, İzmir • Gemak, İstanbul • Geyik İnşaat, İstanbul • Go Meso, İstanbul • Hilton Otel, Amsterdam • Kimteks, İstanbul • Kuveyttürk Bankacılık Üssü, İstanbul • Manisa Organize Sanayi Bölgesi, Manisa • Medine Havalimanı, Medine • Misline Genel Müdürlük, Kayseri • Orhan Mobilya, Ankara • Selüz Kimya, İstanbul

efes kongre merkezi

medine havalimanı

medine havalimanı



DURLUM

MAYIS 2015 - XXI 62

• REFERANS PROJE - BÖLME PANEL, YÜKSELTİLMİŞ DÖŞEME VE ASMA TAVAN

durlum grubu asma tavan, aydınlatma ve gün ışığı sistemlerinin üretiminde uzmanlaşmış uluslararası çalışan bir aile şirketidir. 1967 yılında kurulan şirket, bugüne kadar mimarların, tasarımcıların ve inşaat firmalarının başarılı bir çözüm ortağı oldu.

audı temınal capıtan haya (fotoğraf: javıer ortega)

bbva tupper zone (fotoğraf: javıer ortega)

leıtstelle bvg (fotoğraf: anastasıa hermann)

hyundaı flagshıp store (fotoğraf: anastasıa hermann)

Yılların tecrübesi ve deneyimleri sayesinde bireysel ve modern mimari ihtiyaç ve taleplere kompleks sistemleri ile çözüm üretebiliyor. Yenilikçi ve çevresel bir şirket olan durlum, aynı zamanda kalite ve çevre yönetim sistemi ISO 9001:2008 ve ISO 14001:2004 sertifikalarına sahiptir ve her zaman en son teknolojiler ile çalışır. Ayrıca uzun yıllardan bu yana iç ve dış mekanlarda LED sistemleri ve gün ışığı sistemleri alanında da faaliyet gösteriyor. Havaalanları, alışveriş merkezleri, tren ve metro istasyonları dışında kamu alanları için üretilen proje çözümlerinin yanı sıra asma tavan ve aydınlatma çözümlerini aynı zamanda ofis binaları, müzeler, okullar, üniversiteler, hastaneler, oteller, konular ve özel villalar için de sunuyor. Firmanın estetik ve işlevsel yetkinliği de aynı ağırlıkta önem taşıyor. Geniş yelpazedeki ürünleri yüksek kalitede metal, petek, expanded, klima tavanlar ve ada tavanlardan oluşuyor ve ışıklı tavnlar, aydınlatma, ışık ve gün ışığı sistemleri ile kendini tamamlıyor. www.durlum.com.tr • 28 May Metro Station, Bakü/ Azerbaycan, 2013 • Aksigorta Buyaka, İstanbul, 2014 • Audi Teminal Capitan Haya, Madrid • BBVA Tupper Zone, Madrid • Coca Cola Buyaka, İstanbul, 2014 • Fulton Center, New York • Haydar Aliyev Center, Qax, Bakü/ Azerbaycan, 2013 • Hyundai Flagship Store, Frankfurt • Lapis Han, İstanbul • LAV Showroom, İstanbul, 2014 • Leitstelle BVG, Berlin • Marriot Hotel Taksim, İstanbul, 2014 • Milli Konservatuar Üniversitesi, Bakü/ Azerbaycan, 2013 • Piri Reis Üniversitesi, İstanbul, 2014 • Protel Genel Merkez, İstanbul, 2014 • Restaurant George, Zürih • Salalah Uluslararası Havalimanı, Umman, 2015 • White City, Bakü/Azerbaycan 2015 • WU Wien, Viyana • Zürih Sigorta, İstanbul, 2015

fulton center (fotoğraf: mta)

lapis han (fotoğraf: jeyhun abdullayev)

restaurant george (fotoğraf: restaurant george)



MAYIS 2015 - XXI 64

• REFERANS PROJE - BÖLME PANEL, YÜKSELTİLMİŞ DÖŞEME VE ASMA TAVAN

EPART Kurumsal kimlik, firma vizyonu ve kültürünü yansıtırken çalışanların da tüm ihtiyaçlarına cevap veren Epart bölme duvar sistemleri hızlı ve temiz bir şekilde defalarca sökülüp takılabilmeleri sayesinde ofislerde hareket kabiliyeti, şeffaflık, yalınlık ve ses yalıtımını birlikte sunuyor. Cam ile ahşap, akustik kumaş, pleksi gibi malzemeler kullanılarak kullanıcı ihtiyaçlarını karşılamanın yanı sıra bölme duvar dışında kullanılan alüminyum ayarlı pervazlı ve pervazsız kapılar tasarım bütünlüğü sağlıyor. Ofisin akustik dengesini yaratmada akustik özellikli ahşap veya kumaş kaplı panellerden yararlanılıyor.

türk telekom

bener hukuk bürosu

Epart hareketli bölme duvarlar ile mekanları bölerek aynı anda farklı organizasyonlar gerçekleştirilebiliyor. Kumaş kaplamadan doğal kaplamaya birçok ürün ile hareketli bölme duvar panellerinin yüzey kaplaması istendiği zaman değiştirilebiliyor. Hareketli bölme duvarlardaki en önemli etken mekanları bölerken ses izolasyonunun sağlanmasıdır. Epart, kalite belgeleri ve laboratuvar testleri ile onaylanmış ses izolasyonlu duvarlarını Avrupa’da üretiyor. 2015 itibari ile 20. yılını kutlayan firma, konusunda uzman teknik ofis personeli ve montaj ekibi ile uluslararası standartlardaki kalitede üretim yaparak tüm ülkelere satış, montaj ve teknik servis desteği sağlıyor. www.epart.com.tr • Aunde, İstanbul • Bener Hukuk Bürosu, İstanbul • Danone Genel Müdürlük, İstanbul • Glass Galary, Azerbaycan • Hilti Genel Müdürlük, İstanbul • Kazakistan Mega Cinema, Almata • Medipol Hastaneleri Hizmet Binaları, İstanbul • Ofis Teknik, İstanbul • Robert Koleji, İstanbul • Robotek A.Ş., İstanbul • Romatem, İstanbul • Selçuklu Holding, İstanbul • Şişli Terakki Vakfı Tuzla Tepeören Kampüsü, İstanbul • Toshiba A.Ş., İstanbul • Zeytinburnu Belediyesi, İstanbul

aunde

acıbadem maslak hastanesi

aunde



KLASSİS 1989 yılında karo halı uygulamaları ile yapı sektöründe faaliyete başlayan Klassis, bugün portföyünde bulunan karo halı, iç-dış mekan yükseltilmiş döşeme sistemleri, ofis mobilyaları ve sinema, tiyatro, konferans ve oditoryum koltukları için proje, satış, uygulama ve servis hizmetleri veriyor.

Finans, eğitim, sağlık, turizm, telekomünikasyon ve benzeri birçok projede imzası bulunan Klassis, Türkiye ve bölge ülkelerde önemli referanslara sahip.

roche

www.klassis.com • Acıbadem Üniversitesi • Ak Sigorta • Akbank • Anadolu Holding • Apple • Axa Sigorta • Deloitte • Erciyas Holding • Gelirler İdaresi • HSBC Genel Müdürlük • Kipaş Holding • Metrocity • Roche Müstahzarları • Trump Tower • Türk Telekom

trump tower

MAYIS 2015 - XXI 66

• REFERANS PROJE - BÖLME PANEL, YÜKSELTİLMİŞ DÖŞEME VE ASMA TAVAN

Konularında lider firmaları temsil eden Klassis, müşteri memnuniyetini ön planda tutar ve bu doğrultuda projelere doğru ürün ve servis hizmeti vererek sürekliliği hedefler.

trox



KNAUF Knauf’un Yılın Ses Yalıtım Ürünü Ödülü’ne ve Gümüş Çekül Yapı Ürün Ödülü’ne sahip ürünü Cleaneo® ile mekanlardaki gürültü “kirliliği” son buluyor.

MAYIS 2015 - XXI 68

• REFERANS PROJE - BÖLME PANEL, YÜKSELTİLMİŞ DÖŞEME VE ASMA TAVAN

Yüksek ses yutum değerleri sayesinde mimari akustik talepleri yerine getirmek amacı ile duvarlarda ve tavanda kullanılabilen Cleaneo®, temizleme özelliği ile de kapalı mekanlardaki havanın kalitesini iyileştiriyor. Kapalı mekanların konfor seviyesini etkileyen en önemli etmenlerden biri, mekanın akustiğidir. Cleaneo®, farklı perforasyon seçenekleri ile yüksek derecede akustik performans sunarak mekanların verimliliğini artırıyor. Kapalı mekanlardaki bir diğer önemli gereksinim ise, havanın kalitesidir. Daha önceleri, mekandaki havanın kalitesini artırmak denince akla havalandırma sistemini iyileştirmek gibi çözümler gelirken Cleaneo® ile bugün sektöre yeni bir çözüm sunuluyor. Bu kapsamda, içerdiği zeolit sayesinde Cleaneo®, ortamdaki kötü kokuları temizleyerek temiz havayı ortama geri veriyor ve bu ürün ile tasarlanan duvar ve tavanlar kararma ve sararma yapmadan bulunduğu ortama süresiz ferahlık katıyor. Çok sayıda farklı yüzey tasarımı ile görsel akıcılığa sahip özgün ve estetik tasarımlara imza atan Cleaneo®, yeşil bina sertifikalama sistemi olan LEED Deklarasyonu ile de doğaya değer veren bir plakadır. www.knauf.com.tr • Ahmet Hamdi Akseki Camii, Ankara • Ankara Arena Spor Salonu, Ankara • Atakum Kültür Merkezi, Samsun • Finansbank, İstanbul • GS Florya Tesisleri, İstanbul • ING Bank, İstanbul • ING Bank Şubeleri, Türkiye • Next Level AVM, Ankara • Özyeğin Üniversitesi, İstanbul • Prime Mall AVM, Gaziantep • Seyrantepe GS Stadı, İstanbul • Unilever, İstanbul



MAYIS 2015 - XXI 70

• REFERANS PROJE - BÖLME PANEL, YÜKSELTİLMİŞ DÖŞEME VE ASMA TAVAN

KOLEKSİYON Koray Malhan imzalı Oblivion, iş hayatında oluşturduğu geniş boşluklarla herkesi davet eden ancak belli bir kimseye ait olmayan alanlar yaratmak üzere tasarlanmıştır. Ofis içinde ofis olabilecek çalışma alanları olarak tanımlanabilir. Oblivion kullanıcının ürünün kapladığı alanın boyutlarını, yüksekliğini, iç kompozisyonunu ve yüzeylerini seçerek tasarım sürecinin bir parçası haline geldiği, dolayısıyla her faaliyet ya da ilgili proje için özel bir biçim yaratılabilen bir ünite olarak sunuluyor. Her ünite oluşturulurken mimar ve müşteri ile beraber birkaç adımda karar verilebiliyor. Oblivion’un konumlanacağı alan ve yüksekliği belirlendikten sonra iç yerleşimi oluşturuluyor. Son olarak dış yüzey kaplaması geniş bir kumaş kartelası üzerinden kullanıcı tercihleri doğrultusunda seçiliyor. www.koleksiyon.com.tr



NURUS

MAYIS 2015 - XXI 72

• REFERANS PROJE - BÖLME PANEL, YÜKSELTİLMİŞ DÖŞEME VE ASMA TAVAN

1927 yılında kurulan Türkiye'nin lider mobilya üreticilerinden Nurus, bugün 30'dan fazla ülkede 50'yi aşkın bayisi ile faaliyet gösteriyor. Nurus, ofis yaşamında motivasyonu öncelikli kılarak, kullanıcıyı merkezine alan tasarım odaklı çözümleriyle firmaların çalışan verimliliğini artırmasına yardımcı oluyor. Çevreye karşı olumsuz etkileri en aza indirmeyi hedefleyen Nurus, tedarikten üretime, paketlemeden teslimata, teslimat sonrasındaki hizmetlere kadar her aşamada çalışmalarını hassasiyetle sürdürüyor. Entegre proje yönetimi ve lojistik hizmetleri başlıkları altında geliştirdiği Nurus Digital Chain® süreç yönetimi sistemi sayesinde süreçleri minimum hata payı ile yönetiyor. Ulusal ve uluslararası platformlarda pek çok prestijli tasarım ödülüne layık görülen Nurus, tasarıma olan inancı ve yatırımları ile Türk endüstriyel tasarımının küresel pazardaki gelişiminde büyük rol üstleniyor. Tüm yaşam alanlarında dinlenme, sosyalleşme, günlük toplantı ve bireysel çalışma mekanları oluşturmaya yardımcı olan Nurus duvar ve ayırıcılarından Isola'da konfor ön planda. Masadan çalışma koltuğuna ofisin içindeki her bir ürün bu konforu üst seviyeye taşımada yardımcı. Üç farklı yüksekliği olan Isola, tekil çalışma masalarını farklı aksesuarları ile zenginleştirirken işlevsel çözümler sunuyor. Açık ofislerde mahremiyete imkan sağlıyor. Kiss ve Varto panel sistemleri ile de kişiye özel çalışma ortamları yaratılarak çalışanlara konforlu bir ortam sağlanıyor.

deloıtte pepsi bottlıng

ncr bilişim

stone, ısola medıa wall

kuveyt türk bankacılık üssü

t.e.b. kocaeli eczacı odası

Isola Media Wall ise ortak alan mobilyalarının tam karşısına yerleşerek yenilikçi bir sunum alanı oluşturmaya yardımcı oluyor. Isola ile uyumlu çalışan Nurus Links sunum yapmayı kolaylaştırıyor. Nurus bekleme alanı mobilyalarından Stone ile oldukça uyumlu kullanılabilen Isola Media Wall, ekip çalışmalarını verimli kılıyor. www.nurus.com • Deloitte, İstanbul • Kuveyt Türk Bankacılık Üssü, Kocaeli • NCR Bilişim, İstanbul • Netlog Lojistik, İstanbul • Pepsi Bottling, İstanbul • T.E.B. Kocaeli Eczacı Odası, Kocaeli ısola



MAYIS 2015 - XXI 74

• REFERANS PROJE - BÖLME PANEL, YÜKSELTİLMİŞ DÖŞEME VE ASMA TAVAN

Suudi Arabistan'ın en önemli havalimanlarından olan ve 16 milyon yolcu taşıması planlanan Medine Prens Mohammed Bin Abdulaziz Uluslararası Havalimanı’nda, TRIMline interiors ürünleri tercih edildi. Havaalanındaki bilet satış ofisleri, yönetim ofisleri, havayolu şirketlerine ait ofisler gibi işletme ile ilgili tüm hizmet birimleri TRIMline SNAP Derzli Bölme Duvar Sistemleri ve T.H.E DOOR kapı sistemleri ile çözümlendi. Mimarisi GMW Türkiye tarafından tasarlanan projede, palmiye ağacından esinlenilen ana kabuk altında, “room in room” konsepti ile kendi kendine ayakta durabilen üniteler oluşturuldu. Bu ünitelerde mekanın ihtiyaç duyduğu tüm mekanik, elektrik, IT ve yangın sistemleri, ayrı bir taşıyıcı ya da yapı elemanı olmaksızın, sistemin orijinal profilleri ile çözüldü. Odalar arasındaki tüm koridorlar ve sirkülasyon alanları, SNAP sistem konstrüksiyonu ve giydirmeleri ile çözülerek, konseptin sürekliliği sağlandı. Ofis ünitelerinde koridor yüzeylerinde tek cam, diğer oda yüzeylerinde compact laminat modüller kullanıldı. Bu bölümün kabuğunu oluşturan ve yolcu trafiğine açık alanlarda ise boyalı cam paneller kullanıldı. Boyalı cam paneller, paslanmaz baza profillerle entegre edildi. Mahal kapılarında ayarlanabilir alüminyum kasa ve laminat - doğal kaplamalı kapı kanadı kullanıldı. Ayrıca mekan ihtiyaçlarına göre saç kasalı yangın kapıları da projede yer aldı. TRIMline interiors FSC sertifikalı ürünleri ile dünyanın ilk LEED Altın sertifikalı havalimanı olan Medine Prince Mohammed Bin Abdülaziz Uluslararası Havalimanı'nda tercih edildi. Self-Standing Üniteler, Snap Derzli Bölme Duvar Sistemleri ile oluşturuldu ve; - Backpainted Çift Camlı Modül, - 10 mm Tek Camlı Modül, - Dolu Modül, - Backpainted Duvar Giydirme Sistemi, - 13 mm Compact Laminat Duvar Giydirme Sistemi, - 18 mm Tavan Konstrüksiyon & Kaplama Sistemlerini içeriyor. T.H.E DOOR Kapı Sistemleri de; - Ayarlı Kapılar, - Yangın Kapıları ile projede yer aldı. www.trimline.com.tr

fotoğraflar: Yerçekim Photography, Ömer Kanıpak, Orhan Kolukısa

TRIMLINE INTERIORS



UNIGEN YAPI MALZEMELERİ

MAYIS 2015 - XXI 76

• REFERANS PROJE - BÖLME PANEL, YÜKSELTİLMİŞ DÖŞEME VE ASMA TAVAN

2004 yılından itibaren yapı sektöründe alternatif ürünler sunmayı hedefleyen UNIGEN Yapı Malzemeleri, yenilikçi ve müşteri odaklı hizmet anlayışı ile faaliyet gösteren, zemin kaplamalarında uzmanlaşmış dinamik bir yapıya sahip. UNIGEN Yapı malzemeleri, modulyss® Karo halıları, DECORIA LVT- Looselay, DICKSON Örgü VINIL ve LG Hausys PVC zemin kaplamaları gibi markaların temsilciliklerini de bünyesinde bulunduruyor.

bener hukuk bürosu

Ayrıca sunta özlü panel ve galvanize çelik ayak üretimini Onto Yükseltilmiş döşeme sistemleri markası ile yüksek ürün kalitesi, uygun maliyet ve hızlı teslimat ile hizmet veriyor. UNIGEN Yapı malzemeleri gerek yurtdışı gerekse yurtiçinde bulunan önemli projelerde, Türkiye’nin önde gelen mimari grupları tarafından tercih ediliyor ve sürekli yenilenen tasarımları ile günümüz trendlerini yakalıyor.

yıldız entegre

hedef filo

sodexo

ramada otel

www.unigen.com.tr • Abdullah Gül Üniversitesi, Kayseri • AFAD, Ankara • Anadolu Sağlık, Gebze • Avea Bayileri • Ayakkabı Dünyası • Bahçeşehir Üniversitesi İdari Ofisler ve Okullar • Bristol & Myers Ofisi • Cinemaximum Fuaye Alanı • Ford Plazalar • Johnson & Johnson Ofisi • Kuveyt Türk Bankacılık Üssü • Mars Entertainment Group • Özyeğin Üniversitesi Çekmeköy • Ramada Otel • Sodexo • Viko Ofisi • Vileda Ofisi

yıldız entegre



MAYIS AJANDASI 13 Nisan - 29 Mayıs

2 - 3 Mayıs

Bavullardan Kataloglara Boğaziçi Arşivleri’ne Doğru

Jane’s Walk İstanbul: 2 Gün 2 Rota

www.boun.edu.tr

araya getiriyor.

Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Hall Fuaye Alanı, Bebek, İstanbul

Jane Jacobs’un anısına düzenlenecek olan yürüyüş,

Heybeliada, İstanbul

www.janeswalk.org

Santralistanbul, İstanbul Bilgi Üniversitesi, İstanbul

www.santralistanbul.org

Yapı Endüstri Merkezi, Fulya, İstanbul

www.yemetkinlik.com

Yapı Endüstri Merkezi, Fulya, İstanbul

www.yemetkinlik.com

Venedik

www.labiennale.org

Akbank Sanat Beyoğlu

www.akbanksanat.com

Maestral Oteli, Budva, Karadağ

www.renecon.eu

Cezayir Restoran, Beyoğlu, İstanbul

www.designscene.wix.com

İzmir Büyükşehir Belediyesi Kentsel Dönüşüm Daire Başkanlığı, Konak, İzmir

www.izmir.bel.tr

CVK Park Bosphorus Hotel, Beyoğlu, İstanbul

www.sustainablebrandsistanbul.com

www.isbs2015.gazi.edu.tr

tartışılması amaçlanıyor.

Gazi Üniversitesi Teknoloji Fakültesi, Yenimahalle Merkez, Ankara

Çinici Mimarlık ofisinin geçmişine odaklanan program, film

Salt, Beyoğlu, İstanbul

www.saltonline.org

Söke Belediyesi Hizmet Binası, Söke, Aydın

www.soke.bel.tr

TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi, Kızılay, Ankara

www.aocmucadelesi.org

Sergi, geç dönem Osmanlı İmparatorluğu’ndan Türkiye Cumhuriyeti’ne uzanan 150 yıllık dönemin dökümanlarını bir

“karşılama, yürüyüş ve paylaşım” olmak üzere üç ana başlıkta düzenleniyor.

4 Mayıs

5 Mayıs

Kalebodur’la Mimarlar Konuşuyor

Celal Abdi Güzer’in hazırlayıp sunduğu dizinin bu ayki

Genç Mimarlar Konferansı, Tasarım Öyküleri

İstanbul Serbest Mimarlar Derneği'nin düzenlediği

konuğu mimar Eric Owen Moss olacak.

konferansta Türkiye'den ve dünyadan genç mimarlar deneyimlerini paylaşacak.

6 Mayıs

Pazarlama Argümanı Olarak Kullanılan Mimari Kavramlar

İstanbul'daki konut sektörünün tartışılacağı panelde; satış argümanı olarak kullanılan söylem, kavram ve vaatler masaya yatırılacak.

9 Mayıs - 22 Kasım

56. Venedik Sanat Bienali

Bu yıl 56.’sı düzenlenen ve küratörlüğünü Okwui Enwezor’un üstlendiği bienalin ana teması "Dünyanın Tüm Gelecekleri" olarak belirlendi.

18 - 24 Mayıs

19 - 20 Mayıs

Gilles Deleuze Konferans Dizisi: 10 / Bin Yayla: Seçilmiş A1:I20

Deleuze ve Guattari'nin Bin Yayla'sı etrafında altı konuşmacı

S.Arch 2015

Bu yıl ikincisi düzenlenen konferasın ana teması "Çevre ve

serbest okumalar önerecekler.

Mimarlık". Konferans, sergilere de ev sahipliği yapacak.

AJANDA

21 - 24 Mayıs

Tasarımseverler ‘Design Scene İstanbul’da Buluşuyor

Atelier187’nin tasarladığı etkinlik; mobilya, moda, fotoğraf ve

26 Mayıs (son teslim)

Gaziemir Aktepe ve Emrez Mahalleleri Kentsel Dönüşüm Alanı Kentsel Tasarım ve Mimari Fikir Projesi Yarışması

Yarışma, kentsel dönüşüm alanı ilan edilen yerler için işlevsel

26 - 27 Mayıs

Sürdürülebilir Markalar 2015

Konferans; farklı disiplinlerden marka yöneticilerini ve

heykel disiplinlerinden gelen dört tasarımcıyı ağırlıyor.

ve sürdürülebilir mekanları önerilmesini bekliyor.

MAYIS 2015 - XXI 78

paydaşlarını bir araya getirmeyi amaçlıyor.

28 - 30 Mayıs

29 Mayıs

2. Uluslararası Sürdürülebilir Yapılar Sempozyumu

Altuğ - Behruz Çinici Arşivi

Sempozyumda sürdürülebilir yapılar, çevre kirliliği kontrolü ve uygulamaları alanında geleceğe yönelik öngörülerin

gösterimi ve konuşmalardan oluşuyor.

16 Haziran (son teslim)

14 Temmuz (son teslim)

Söke Belediyesi İmar Planlamasına Esas Kentsel Yenileme Eksenli Fikir Projesi Yarışması

Yarışma, Söke'deki mevcut imar planının revizyonuna farklı

Kent Düşleri 9: Atatürk Orman Çiftliği Alanları Değerlendirme Projesi Uluslararası Fikir Yarışması

Atatürk Orman Çiftliği Alanları’nın korunmasını ve kamuoyu

açılımlar sunabilecek tasarım ilkeleri ve yöntemlerini araştırıyor.

oluşturulmasını amaçlayan yarışma, alanın tahribatına karşı verilen mücadele sürecini evrensel boyuta taşımayı amaçlıyor.


Fotovoltaikile ls1tmave Sogutma Viessmann Vitocal 1s1pompalanni kendi urettiginiz elektrikle c;al1$tlrabilirsiniz: • Optimize edilmi$ komponentler

ile y1llarca

guvenilir $ekilde 1s1tma,sogutma ve elektrik ihtiyac1niz1 kar$1layabilirsiniz • ls1 pompas1nin y1ll1kelektrik tuketimine

gore

sec;ilmi$ Viessmann Vitovolt fotovoltaik sistemi • Entegre otomasyon sistemi sayesinde gune$ enerjisinden elde edilen elektrigin bina ic;inde optimal tuketimi saglanmaktad1r

Tum enerji kaynaklan ve kullanim alanlan ic;in verimli sistemlerle ozel c;ozumler .

Efficiency Plus

a, (VJ

ci

z

-""

U)

"" Q)

> ,o U)

0

..c:::0 co (0 ~s;j"

--

00

~~ -~ (0 Cf}, ~

..

N

ui, S

<i -'--'

() ~ i-= :5 --

.0

~

co

~

--""

c--

-""

~

C

(/)

'

-~

Ul C co

§

E

E

LD

co ,:::)

VIE~MANN

(/) r---~

~

> M

Vitocal 222 -S+PV_26 5x305_TR.indd 1

climate of innovation

15.04.15 10:21

I


Turkiye'nin en buyugu! Turkiye'de uretilen en buyuk, en esnek ve en ince porselen seramik Kalesinterflex; 1x3 metrelik ebad1, 3 ve 5 mm'lik inceligi sayesinde 11 yil boyunca mimariye ozgurluk kazand1rd1.Uzmanl191ile ya§am alanlann1n en 90k tercih edilen mimari urunu oldu . Kolesinterflex

ÂŽ

•Kalebodur yaral,c,l,gonizon yap,la~,

kale .co m.tr

I face boo k.co m/ kalebo dur

tw itt e r.co m/ ka lebodur


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.