XXI Haziran 2015

Page 1

XXI < MİMARLIK TASARIM MEKAN < SAYI 140 < HAZİRAN 2015 < ANONİM.İSTANBUL < ATELIER DESHAUS < ÇİNİCİ MİMARLIK < DEDEOĞLU MİMARLIK < SHELLY SHELLY < YUDA MİMARLIK < GENÇ MİMARLAR

Yİ R M İ B İ R M İM A R L IK TASA R IM M E KA N SAY I 14 0 H A Z İ R A N 2 0 15 11

Naifliğin İzinde Ali Hızıroğlu, Alişan Çırakoğlu, Anna Liu, Frank Eittorf, Linshou Wu, Nicolas Letschert, Tomas Ghisellini ile genç mimar olmanın zorluklarını ve potansiyellerini konuştuk.

Kent Optimum Zekeriyaköy

Pozitif Müzik Ofisi

ÇİNİCİ MİMARLIK

ANONİM.İSTANBUL

ATELIER DESHAUS

DEDEOĞLU MİMARLIK

SHELLY SHELLY

YAZILARIYLA

KORHAN GÜMÜŞ LEV ENT ŞENTÜRK OTTO VON BUSCH SİNAN LOGIE

YUDA MİMARLIK


\VEBSiTEM izi YENitEDiK! Otu rup dergi sayfalann1 kan~t1rmaya bay1l1yoruz, yine de internetin onumuzde ac;t1g1 koca dunyaya kay1ts1z kalamazd1k.

Derginin basil1 versiyonunda yer alan tum konulara ve daha fazlasina www.xxi.com.tr adresinden eri~ebilirsiniz. Web sitesi i<;in kaleme al1nan ozel yazilann ba~latt1g1tart1~may1 yorum yaparak <;ogaltabilir, dunyan1n s:e~itli yerlerinden projelere goz atabilirsiniz.

Yazilariniz1, projelerinizi, gori.i!ilerinizi payla!imak i<;:inArzu Ti.irk arzu@xxi.com.tr ile; reklam vermek i<;:inise Tugba Demirci tugba@xxi.com.tr ileti!iime ge<_;:ebilirsiniz.

ile

•

xx1.com.tr


Yirmibir Mimarlık, Tasarım, Mekan Puna Yayın adına sahibi ve genel yayın yönetmeni yazı işleri müdürü (sorumlu) Hülya Ertaş hulya@xxi.com.tr

NAIFLIKTE BIRLEŞMEK

editör Güzin Öztok guzin@xxi.com.tr Arzu Türk arzu@xxi.com.tr yardımcı editör Ezgi Tezcan reklam sorumlusu Tuğba Demirci tugba@xxi.com.tr dijital reklam Buğra Çelik bugra@xxi.com.tr okuyucu ilişkileri Duygu Erdem duygu@xxi.com.tr kapak tasarımı Emre Çıkınoğlu kapak fotoğrafı: Singing Ringing Tree, Burnley Tonkin Liu © Mike Tonkin sayfa tasarım ve uygulama Doğukan Bilgin web tasarımı Turgay Tuğsuz basım yeri Ofset Yapımevi Yahya Kemal Mah, Şair Sok No: 4 Kağıthane, İstanbul yönetim yeri Puna Yayın Asmalımescit Mah., Oteller Sok. 6/4 Beyoğlu, İstanbul 34430 0212 227 1317 bilgi@xxi.com.tr genel dağıtım Dünya Süper Veb Ofset A.Ş. Yerel süreli yayın. Dergide yer alan yazı ve fotoğrafların tamamı ya da bir bölümü, Puna Yayıncılık’ın yazılı izni olmadan kullanılamaz. www.xxi.com.tr

XXI’in bu ayki yuvarlak masa toplantısı, farklı coğrafyalardan genç mimarlarla gerçekleşti. İstanbul Serbest Mimarlar Derneği’nin davetiyle Almanya, Çin, Fransa, İngiltere, İtalya ve Türkiye’den mimarların kendi deneyimlerini paylaştığı bir ortam oldu. Ali Hızıroğlu, Alişan Çırakoğlu, Anna Liu, Frank Eittorf, Linshou Wu, Nicolas Letschert, Tomas Ghisellini ile genç mimar olmanın zorluklarını ve potansiyellerini konuştuk. Söyleşide, ülkeler arasındaki benzerliklerin farklılıklardan fazla olması ilginçti. Örneğin toplantıdaki genç mimarların çoğu için yarışmalar, mesleğe ilk adımı atmak ve tanınırlık kazanmak için başvurulan bir yöntemdi. Bir diğer ortak noktaysa eğitimle bağlarını koparmamalarıydı, okulda ders vererek hem maddi anlamdaki sıkıntılarını azaltmayı hem de sürekli olarak kendilerini yenilemeyi tercih etmişler. Bu daha operasyonel anlamdaki ve net bir şekilde görünen benzerliklerin yanı sıra daha soyut düzeyde naifliğin önemsenmesi, konuşmaya katılan genç mimarların ortak noktasıydı. Yapmak istedikleri mimarlığın

peşinden gitme isteği, binalarının inşa edilme isteğinin önünde yer alıyordu. Bunun olabilmesi için de farklı yollar seçmişler, kimisi ofisini reklam, görselleştirme gibi yan işlerle beslerken kimisi de daha küçük ölçekli işler üzerinden yeni tanışıklıklar geliştirmeyi denemiş. Genç mimarların öykülerini dinledikçe deneyimin naiflikten, koşulsuz bilmenin araştırmaktan daha üstün tutulmasının sadece Türkiye’ye özgü olmadığını görmek biraz korkutucuydu. Yine de etkinliğin düzenlendiği Yapı Endüstri Merkezi’ni dolduran genç kalabalığın sorduğu sorular geleceğin çok da karanlık olmadığını gösterdi. Çok iddialı mimarlarımız yerine çok gezip çok okusa da bir bina tasarlamak için yeterince olgunlaştığını ne zaman anlayacağını soran mimarlık öğrencisinin samimiyeti ve naifliği dünyayı kurtaracak. XXI


GÜNCEL

DOSYA

6 KORHAN GÜMÜŞ / SORU IŞARETI

24 NAIFLIĞIN IZINDE

Haliç Geçişleri: Şehir Yönetim Anlayışının Simgeleri

8 SINAN LOGIE / ZINCIRLEME REAKSIYONLAR

Push It Some More!

10 ABSÜRD FIKIRLERE ÇAĞRI KENT HEYKELI YARIŞMASI

XXI olarak Absürd Fikirlere Çağrı yarışma dizisinin üçüncüsünü kent heykelleri için açtık. 25 Mayıs tarihinde sona eren yarışmada yarışmacılar, istedikleri kentin istedikleri yerinde, diledikleri teknikle tasarladıkları heykellere dair görselleri paylaştılar.

12 OTTO VON BUSCH / KÜÇÜK MÜDAHALELER

Tasarım, Aydınlanma, Cesaret

14 AIDIYETI GÜÇLENDIRMEK İÇIN KATILIM

Almanya’dan Frank Eittorf, İngiltere’den Anna Liu, Fransa’dan Nicolas Letschert, İtalya’dan Tomas Ghisellini, Çin’den Linshou Wu ile Türkiye’den Ali Hızıroğlu ve Alişan Çırakoğlu ile yuvarlak masa formatında yaptığımız konuşmada genç mimar olmanın zorlukları, bir önceki nesil ile arasındaki farklar ve küresel bir ortamda mimarlık yapmak tartışıldı.

Şehrine Ses Ver girişiminin 16-18 Mayıs tarihlerinde Beşiktaş Demokrasi Parkı’nda gerçekleştirdiği Düşlerinle Gel atölyesi, etkileşimli panosuyla kent hakkındaki fikirlerin eğlenceli bir deneyimle aktarılmasını sağladı.

PROJE 32 IZLERIN ARDINDA BIÇIMLENME

Stephan Lenzen’in tasarladığı Stadtpark Papenburg, bölge halkına yeni bir rekreasyon alanı yaratırken kentin dönüşümünde canlandırıcı rol oynuyor.

34 SAHICI CEPHELER

HAZİRAN 2015 - XXI 2

İÇİNDEKİLER

16 CEMAL EMDEN / FOTO-ALTI

Saydam Sağlam

18 SÖYLEMSIZ VAATLER

Geçtiğimiz günlerde YEM Yayın’dan çıkan Loft’u, yazarı Ece Ceylan Baba ile konuştuk ve gayrimenkul pazarlama metinlerinin şaşırtıcı vaatlerine değindik.

22 LEVENT ŞENTÜRK / DÖNME DOLAP

Bademlik’te Yayın Panayırı

Çinici Mimarlık'ın Zekeriyaköy'de tasarladığı Kent Optimum, yalın cephe düzeninde aşırı malzeme kullanımından kaçınarak binaların tektoniğini öne çıkarıyor.



40 TONOZLA KURGULANAN

54 MARKA KIMLIĞINI SIRTLAYAN OFIS

Atelier Deshaus tarafından tasarlanan Long Museum West Bund, Şanghay'ın eski kömür limanının izleri üzerinde yer alıyor. Tonozlarla kurulmuş strüktürü, mevcut yapılarla birleşerek mekanı dönüştürmüş.

Dedeoğlu Mimarlık’ın DNV GL’nin Türkiye kolu için tasarladığı ofis, markanın kimliğini esnek çalışma prensibiyle tasarlanmış alanlarla yansıtıyor. Açık ofis sistemine bağlanan sosyal mekanlar, tasarım anlayışını destekliyor.

58 BIRLEŞTIRICI TANIMLAR

Yuda Mimarlık tasarımı Sansendo restoranı, bir sinema koridorunun işlevsel bir şekilde dönüştürülmesiyle tanımlanmış bir mekan.

46 KÜLTÜRÜ MEKANDA OKUMAK

Doğal afet sonrası yeniden inşa edilen Walumba Yaşlı Bakım Merkezi, Aborjinler’e özgü kültürel özellikleri mekansal kurguya yansıtmak üzere Iredale Pedersen Hook Architects tarafından tasarlandı.

60 GELENEKSEL DETAYLAR Nurus'un ürün grubu içinde yer alan Loft sandalyeyi tasarımcısı Shelly Shelly ile konuştuk. Loft, tasarım detaylarının teknoloji ve zanaatin birleşimiyle çözüldüğü bir ürün olmuş.

İÇİNDEKİLER

HAZİRAN 2015 - XXI 4

50 DÖNÜŞÜM HIKAYELERI

Anonim.İstanbul ekibinin iki yıl önce Pozitif Müzik için tasarladığı ofis, kullanıcının mekanı özümseyerek kendi ihtiyaçlarına göre sürekli olarak dönüştürmesi üzerinden gelişiyor.

SEKTÖR 62 SEKTÖR HABERLERİ 66 AKUSTIK VE GÖRSEL UYUM

Almanya'nın Freiburg kentinde yer alan Mercedes Benz binasının kafe bölümü Durlum'un tavan ve aydınlatma çözümleriyle şekillendi.

68 YALITIM VE IKLIMLENDIRME REFERANS DOSYASI Baumit Eryap Knauf Koramic Yapı Kimyasalları Viessmann

78 AJANDA



Haliç Geçişleri: Şehir Yönetim Anlayışının Simgeleri temsil aracıydı. Belki de o dönem inşa bütün kamu yapıları içinde en önemlisi. Diğeri ise Cumhuriyet’in işlevselci-rasyonalist yaklaşımını simgeliyordu. Tarihi Yarımada’nın önüne onunla yarışan, onu taklit eden bir simge yerleştirmek yerine basitçe ulaşımı sağlayamaya yarayan bir araç.

HAZİRAN 2015 - XXI 6

SORU İŞARETİ

Sıra geldi Atatürk (Unkapanı) Köprüsü’ne. Unkapanı ile Azapkapı arasına daha önce de köprüler yapılmış. Şimdiki köprü, Atatürk (Unkapanı) Köprüsü, Atatürk Bulvarı’nın açılmasıyla birlikte 1940’lara doğru inşa edilmiş. Kent yönetimi şimdi bu köprüyü kaldırıp yerine tünel yapmaya, araçları suyun altından geçirmeye çalışıyor. Ayrıca Unkapanı tarafındaki geniş düzlüğe de dev bir otoyol kavşağı yerleştirilmiş... Neden böyle bir çözüme ihtiyaç duyulmuş? Belki tünel çevre yolu ile bağlantısını güçlendirmek için Kasımpaşa’ya uzanabilir diye düşünülmüş. Belki “Boynuzlu Köprü” meselesinden dolayı ağızları yanmış olabilir. Şöyle de düşünüyor olabilirler: “Şimdi buraya yeni bir köprü yapmaya çalışsak, gene ‘yaparsın, yapamazsın’ diye on sene tartışacağız. En iyisi suyun altına yaptıralım. Karşı çıkanlar köprü görünmez olsun demiyorlar mıydı? Ayrıca metro suyun altından geçirilemezdi. Ama yol geçirilebilir. Lastik tekerlekli araçlar için eğim sorun teşkil etmiyor. Bakın 3. Köprü’ye itiraz edildi ama Tarihi Yarımada sahiline dayanan tünele kimse itiraz ediyor mu?”

KORHAN GÜMÜŞ

Atatürk Köprüsü zaten gösterişli bir köprü değildi. Ondan otuz sene önce inşa edilen Galata Köprüsü’nün yanında çok sönük kalıyordu. Bu köprüyle ilgilenmeye başladığımda, 1987 yılıydı zannedersem, bu iki köprü arasındaki tezat dikkatimi çekmişti. İlk karşıtlık elbette ki söylediğim nedenden, yerlerinden kaynaklanıyordu. Ama asıl karşıtlık, ya da farklılık dönemsel olarak iki ayrı ulus-devlet programının simgeleri olmalarıydı. Galata Köprüsü imparatorluğun ulus-devlete dönüşümündeki Yeni Osmanlıcı siyasal projeyi simgeleyen bir

Galata Köprüsü'nün yerine beton köprü inşa edileceğini duyduğumda, daha doğrusu kazıklar gümbür gümbür çakılmaya başladığında yirmi bin adet broşür bastırıp dağıtmıştım. Hangi sivri akıllı ikna ettiyse, kentin o zamanki belediye başkanı Dalan köprünün dubalarının su akışını engellediğini ve Haliç’i kirlettiğini iddia ediyordu. Asıl niyeti müteahhitlere iş çıkarıp kendisinin de bu işten payını almasıydı. Sanki şehrin simgesi haline gelmiş olan köprüyü restore etmek utanılacak bir şeymiş gibi “bana kimse eski köprüyü tamir ettirdi diyemez” diye karşı çıkanları paylıyordu. Oysa gerekiyorsa bu çelik köprünün taşıyıcı sistemi bile değiştirilebilirdi. Ama bir kere karar verilmişti, geri dönmek mümkün değildi. İnşaat bittikten sonra koruma kurulu güya köprüyü tescil etti; ama bir mimari yapı olarak değil, bir eşya ya da gemi gibi “menkul” bir eser olarak! Ben de koruma kuruluna şöyle seslendim: “Bildiğim kadarıyla siz menkul eserleri korumakla görevli değilsiniz, aldığınız bu karar yok hükmünde” diye. Ama kim dinler? Bugün olduğu gibi o sırada da imtiyazlı bir kesim proje işi almak için her yere saldırdığı için bizim sesimiz duyulmuyordu. Böylece Galata Köprüsü jilet olmaktan beter edildi. İşte o tarihlerde Galata Köprüsü ile ilgilenirken bu renksiz, ruhsuz Atatürk (Unkapanı) Köprüsü dikkatimi çekti. Galata Köprüsü 1. Dünya Savaşı öncesinde bir Alman şirketi (MAN) tarafından inşa edilmiş, 1. Milli tarzında, yani Yeni Osmanlıcı, oryantalist tarzda bir köprüydü, dönemin diğer kamu yapıları gibi. (Zaman zaman “Hadi onu da ihya ettirmeye kalksanıza” diyeceğim geliyor.) Duyun-u Umumiye (İstanbul Erkek Lisesi) binası, Büyük Postane, vapur iskeleleri, elektrik trafoları gibi hemen savaş öncesindeki imparatorluğun ulus-devlete dönüştürülmesi projesinin mimarlık alanındaki yansımaları... Atatürk Köprüsü’nün ise işlevini yerine getirmek dışında bir özelliği yokmuş gibi gözüküyordu, ilk bakışta. Sonra yakın çevremdeki insanların o tarihlerde hayretler içinde kalmalarına yol açan şeyler söylemeye başladım: "Bence bu köprü de en az Galata Köprüsü kadar önemli. Çünkü yalnızca bir mühendislik eseri değil. Toplumu tasarlama idealleri üzerine kurulmuş neo-klasik kamu düzeninin çözüldüğünü gösteren önemli bir belge! Temsilin temsil edileni içine aldığı, hiçleştirdiği otoriter ve metafizik bir mimari zekayı değil, konu temelinde sorgulayıcı bir düşünceyi temsil ediyor. Bu nedenle şehir tarihinin bir belgesi olarak daha değerli!" Bu sözleri duyanlar epey bir şaşırdılar; çünkü o sırada Çukurcuma’da Cihangir'den göç


Atatürk Köprüsü evet, ondan önce yapılan Galata Köprüsü gibi değil, yerine daha önce inşa edilenler gibi biraz ruhsuzdu. Bunun bir nedeni de Galata Köprüsü’nün iki ucundaki meydanlar olmalı. Köprü Karaköy ve Eminönü meydanlarını birleştiriyor. Atatürk Köprüsü’nün de ucunda Tarihi Yarımada’nın en büyük düzlüğü yer alıyor ama bir meydan özelliği yok. Bu köprünün altında ne yaya geçitleri, dükkanlar, restoranlar, ne de iskeleler var. Biraz da bakımsız, başka işlevler olmayınca şehir hayatına katılımı ulaşımla sınırlı. Ayrıca kaldırımları daraltma, yolu genişletme işlemleri sırasında özensiz müdahaleler de yapılmış. Bu haliyle karayolu, demiryolu köprülerini andırıyor.

Bugün piyasa ilişkileri içinde körleşmiş koruma kurulları dökme demir parmaklıkları, kalıptan çıkma süsleri olan sıradan yapıları tarihi eser zannedip tescil ediyorlar, zeka ürünü olan, iş gücünü köleleştirmeyen, modernliğin, kapitalizmin yarattığı yıkımı sorgulayan yaratıcı düşünce ürünlerini ise yok ediyorlar. Bu nedenle asıl mesele Haliç köprülerinde de görüldüğü gibi "tarihi nesne" olarak mekanın korunması değil, onu var eden değerlendirme biçimlerinin, düşünce, fikir üretiminin kendisi olmalı. Ancak ne yazık ki bu coğrafyadaki ulus-devletleşme süreci geçmişe mesafe koymak yerine ötekileştirmeye dayanıyor. Bu yüzden de şehrin hafızasını oluşturan bütün simgeler, Rusların Ayastefanos Kilisesi (Anıtı) gibi sürekli yok ediliyor. Şehir yönetimleri bu hafızayı kazıma işlemini öyle bir doğallıkla yapıyorlar ki, artık herkes bunu kanıksamış durumda. Şöyle düşünülüyor: "Bu şehri haraca bağlayan, onu fetheden güçler elbette ki şehre kendi simgelerini yerleştirecekler. Onlardan başka ne beklenir ki?" Bu defa Topbaş, Boynuzlu Köprü’den çok başı yandığı ve bir felaket olduğunu fark ettiği için Atatürk Bulvarı’nı Haliç’in

altına alacak. Böylece hem sahil birleşecek, hem de köprü möprü tartışılmayacak. Ama bu defa da Kasımpaşa, Hasköy otoyola dönüşecek, denizle ilişkileri kopacak. Haliç Tersaneleri’nin kapatılmasının en önemli nedenlerinden biri Galata Köprüsü’nün artık açılmaması gibi akla ziyan bir şeydi. Bu da öyle. Yahu bu kadar masrafa ne gerek var? Köprünün altından insanlar yürüyerek geçer. Hollanda Mimarlık Enstitüsü’nün davet ettiği mimarlar Haliç kıyısını birleştirebilecek çok güzel yaya yolları önerileri getirmişlerdi. Metro Köprüsü de yöneticilerin kendi fantezilerinin oyuncağı olmasaydı, pek ala bir zeka ürünü olabilirdi! Ama işe akılla başlansaydı zaten bunlar olmazdı.

karşı sayfada Yeni Galata Köprüsü - Açılış Hatırası, Sebah & Joaillier, 25 Mayıs 1912, Ömer M. Koç Koleksiyonu bu sayfada üstte solda: Unkapanı (Atatürk) Köprüsü; fotoğraf: Remi Jouan üstte sağda: Haliç Metro Köprüsü; fotoğraf: CeeGee alt sırada: Planlanan Haliç Tüneli ve yol bağlantıları

7 XXI - HAZİRAN 2015

Şunları söylüyordum: "Bakın Dalan denizi kirletiyor diye Eyfel Kulesi gibi şehrin simgesi halini almış köprüyü hurdaya atıyor ama Atatürk Köprüsü’nün taşıyıcıları tıpkı bir masa ayağı gibi, yani köprünün üst taşıyıcı sisteminin bir uzantısı. Dilimlenmiş ve Galata Köprüsü’nde olduğu gibi mütemadi olmayan taşıyıcı dubalar hem su akışına izin veriyor, hem de teknelerin geçişine. İstenirse Galata Köprüsü’nün taşıyıcı sistemi de değiştirilebilir, üzerindeki bölümleri restore edilerek...." O sıralarda nedense bir "mühendislik ürünü" olarak görülen Atatürk Köprüsü'ne karşı bir ilgisizlik vardı.

Bence bu iki simge yapı da yerlerinde korunmalıydı ve tıpkı Topkapı Sarayı, Ayasofya nasıl imparatorlukların simgesi olarak tanınıyorsa, bu köprüler de ulusdevletleşme, modernleşme sürecinde yönetimlerin ideolojilerini, şehir yönetimlerinin yaklaşımlarını sergileyen en tipik örnekler olarak şehir halkına ve dünyaya tanıtılmalıydı.

SORU İŞARETİ

eden Rumların mallarını boşaltırken antikacı oluveren hamallar da koruma kurulu gibi süslü olan mobilyaların daha değerli olduğunu zannedip daha çok para istiyorlardı.


Push It Some More! “Her zafer ilerideki mağlubiyetin filizlerini barındırır.” Carl Jung

ZİNCİRLEME REAKSİYONLAR

Geçen haftalarda tesadüfen “Pazarlama bağlamında mimari kuram”ın kullanımı hakkındaki bir konferansın reklamına denk geldim. Belli ki bu etkinlik, mimarlığa odaklanmış saygı duyulan İstanbullu bir organizasyon tarafından düzenleniyordu. Son yıllarda anlamsız olanı sıradan olarak görmeye alışmış olsak da… “mimarlık”, “kuram” ve “pazarlama” kelimelerinin aynı cümledeki yanlış kullanımı oldukça muhteşemdi! Salt-N-Pepa’nın sevilen şarkısı kadar akılda kalıcıydı: “Push it”.1 Çok fazla rahatlık vaat eden bir dönemde olabiliriz diye düşündüm. Sorun değil! Biraz alışverişe çıkmaya karar verdim. Fotoğraftaki elbiseler gibi mimarlık, bir dönemin, yıllar içinde vadesi dolan antropomorfik görüşün işareti. Mimarlık, insanı, zaman ve mekandaki konumları boyunca kuşatır: mikro ve makro arasındaki iyi niyeti simgeleyerek merkezdeki öğenin durumundan kainatın yaratıcısına doğru. Doğal ve sentetik, gerçek ve sanal arasındaki sınırı tanımlama yetisine sahip bir yapı. Bu izlekte, sınır kavramı simetri ve asimetriye doğru, taklitten insani yapay düzenin kabulüne2 dalgalanan bir arayışı takip eder.

HAZİRAN 2015 - XXI 8

İnsan yapımı bu düzen son zamanlarda muazzam bir şekilde genişledi. Dünyada, insan elinin sezildiği alanlar çoğunluk oldu. Bu yayılma, beynimizi kolonileştirme yetimizle bağıntı sunar. Nörologlara göre bu evrim uzun zaman önce ateşe hükmetmeyle başladı. Bu özel yeti, uykunun derin evrelerine girme olasılığını insana vererek beynin sınıflandırmayı ve veri işlemeyi gerçekleştirmesine izin verdi. Rahatlık, veriye yol açtı. Mimarlığın veriyi işlediği ve düzenlediği bu süreçte, Homo-Erectus’tan HomoUrbanus’a olan yolculuğumuzda antropomorfizmi kendi zihinsel örüntümüzle ilişkilendirebiliriz. Bununla birlikte son yüzyılda yaşam alanımızda beliren duyumsallığın yitimi bağlamında rahatlığın gerçek faydalarını sorgulayabiliriz. Etkin bir biçimde bedenlerimiz rahatlığa adanmış araçların bolluğu ile gittikçe kendi alanlarında koparıldı. Bu uçtaki rahatlık arayışı öngörülemez bir karşı etkiye sahipti: Kasvetin yükselişi. Yalnızca ağırlık bağlamında değil, duyumsal olarak da. Paul Valery’den alıntıyla, “Şimdiki zamanın, duyumsallığın kendinden başka bir tanımı yok”, uçtaki rahatlık ve kasvet bizi şimdiki zamandan ayırıyor. Bu şizofrenik durum aynı zamanda mimarlığı da değiştirdi. İşlev, artık mekan yerine teknolojik araçlarla tanımlanıyor. Ve mimar da mekansal bilgisini disiplinlerarası koordinatörlüğe kaydırdı. “İnovasyon” arayışıysa ustalığın yerini aldı.

SINAN LOGIE

Bu mercekten bakınca mimari kuram ve pazarlama hakkındaki konferanslar oldukça mantıklı

geliyor! Hatta Melkan Gürsel-Tabanlıoğlu’nun Halaskargazi’deki 75.150 m2’lik proje için “kentsel akupunktur” açıklamasını bile ciddiye alabiliriz.3 #direnakupunktur #iğneleriyedirtmeyiz Bu kentsel akupunktur kuramının ‘’gösterişli’’ kullanımı Türkiye pazarındaki öncü mimarların tutarlılıkla ilişkilerini kaybetmeye başladıklarını kusursuzca yansıtıyor. Mimarların kendilerini pazarlama firmalarının diline yaklaştırdığı bu entelektüel rahatlık bölgesi oldukça korkutucu. Dahası pazarlama pratiğinin, vasat ürünlerin satışı için icat edildiğini hatırlamalıyız. Bugünlerde Türk Hava Yolları ile uçup kabindeki dergiyi karıştırırken hiç kimse “mimarlık” içeren gayrimenkul ilanıyla elektrikli süpürge reklamını ayırt edemiyor. Rahatlık ve sıradanlık çoktan normalleşti. Mimari pratiklerin bu erozyonu aynı zamanda mimarlık okullarındaki öğrencilerce de algılanıyor. Mesleki çalışma koşullarının zor olması gerçeğine ek olarak gelecekteki mezun mimarların motivasyonu yukarı çıkmıyor. Bunun yanı sıra, yeni ufuklar vaat eden küçük ve genç mimarlık pratiklerinin ortaya çıkmasını da zevkle gözlemliyoruz. Türkiye’de akılda kalıcı herhangi bir kamusal alan üretmemiş olan son onyıllık sürekli inşaat faaliyetlerine rağmen entelektüel olarak doğru bir pratik inşa etme isteğine sahip olan mimarlar henüz teslim olmamalı. Değişim iki sene önce başladı. Bu daha başlangıç, her yer mimarlık ve her yer direniş. 1 https://www.youtube.com/watch?v=vCadcBR95oU Not : Lütfen makaleyi okurken bu Sarkıyı dinleyiniz. 2 « Du dôme à la mollécule » Jean-Joseph Goux, Trafic, n° 26, 1998 3 http://www.milliyet.com.tr/-lukus-hayat-a-kentsel-akupunktur/ ekonomi/ydetay/1881034/default.htm



Absürd Fikirlere Çağrı Kent Heykeli Yarışması XXI OLARAK ABSÜRD FIKIRLERE ÇAĞRI YARIŞMA DIZISININ ÜÇÜNCÜSÜNÜ KENT HEYKELLERI IÇIN AÇTIK. 25 MAYIS TARIHINDE SONA EREN YARIŞMADA YARIŞMACILAR, ISTEDIKLERI KENTIN ISTEDIKLERI YERINDE, DILEDIKLERI TEKNIKLE TASARLADIKLARI HEYKELLERE DAIR GÖRSELLERI PAYLAŞTILAR. Yarışmanın duyurusu şu şekildeydi: "Sanatla belediyeciliğin buluştuğu, anlamın bir kenara bırakıldığı kent heykelleri… Robotlar, dinozorlar, gölü bulamayınca çömleğe maya çalan Nasreddin Hocalar ve daha neler neler. Kim kentinde koskoca bir anlamsızlık istemez ki? Mimarlar ve sanatçıların safdışı kaldığı, yaratıcılıkta belediyeler tarafından

sollandığı bu alanı sahipsiz bırakmamak adına XXI olarak Absürd Fikirlere Çağrı yarışmamızın üçüncüsünü kent heykelleri için açıyoruz. Kentinizin istediğiniz yerinde, aklınıza esen teknikle konduruvereceğiniz heykellere dair görselleri 25 Mayıs’a dek XXI Facebook sayfasında paylaşın, arasından en çok beğenilenleri XXI dergisinde yayınlayalım da millet heykel görsün."

kalanistan / kısa işler

HAZİRAN 2015 - XXI 10

GÜNCEL

tensegrıty kule / emrah kuşaner

oto yıkama / önder duman

urban curtaın / bilal tatar

istanbul bir abla sıfır / volkan dalağan

kent bir hastalıktı ve bir tek kuşlar kurtuldu / tevfik saygın özcan

cıty of kebaps / rukiye tüter

hayatımıza huzur girdi / yuvacan atmaca

farklı dünyalar, düşündüren gelişmeler / erman ucaroğlu


i am çiğdem / İrem Baş

vısıtors for 3. sculpt / burak pirinccioğlu

patlayan şehrin insanları/ nurcan sütçü

GÜNCEL

yenisahra 2050 / jacopo abbate akşam altıbuçuk çöp vakti / beliz büşra şahin

frank başgan / doğukan bilgin

urban frames / jacopo abbate

daha yüksek gökdelenler / burak san

yenisahra water park / jacopo abbate

renk inşaa etmek / emre ataman

angara / erdin bujari

yeni land / jacopo abbate

11 XXI - HAZİRAN 2015

adana cıtadel park plus / cihan can türker


Tasarım, Aydınlanma, Cesaret Her ne kadar tasarımların çoğu zamansız görünse de en güncel akımları takip ettiği göz önünde bulundurulduğunda genellikle kendi zamanlarıyla oldukça bağlantılıdır. Dergilerimiz ve tartışmalarımız son çıkan malzemelerle ve havalı ürünlerin görselleriyle dolu. Yine de tasarım bazen geriye dönüp bakar ve içyüzünü tarihte arar. Belki de tasarımcılar için kadim filozof Immanuel Kant’ı yeniden ziyaret etme zamanıdır, hiç değilse onun en ünlü ve kolay okunabilir metni “Aydınlanma Nedir?” e bakmak gerekir. Kant, yazısında bu soruya şöyle yanıt verir: “Aydınlanma, insanın kendi suçu ile düşmüş olduğu bir ergin olmama durumundan kurtulmasıdır. Bu ergin olmayış durumu ise, insanın kendi aklını bir başkasının kılavuzluğuna başvurmaksızın kullanamayışıdır. İşte bu ergin olmayışa insan kendi suçu ile düşmüştür; bunun nedenini de aklın kendisinde değil, fakat aklını başkasının kılavuzluğu ve yardımı olmaksızın kullanmak kararlılığını ve yürekliliğini gösteremeyen insanda aramalıdır.”1

KÜÇÜK MÜDAHALELER

Bu metin, tasarımcılar için önemli bir kaynak çünkü bizler çoğunlukla başkaları için kılavuzluk yapması beklenen kişileriz. Biz tasarlarız, başkalarının davranış ve düşüncelerini belirler ve yönlendiririz, işverenlerimiz ya da kullanıcılarımız için pürüzsüz eylem akışları üretiriz. Bizler insanların hayatlarına ergin olmadan devam ettiklerinden emin olmak, bize bağımlı kalmalarını sağlamak ve sürekli olarak meta ekonomisi bağımlılığına yönlendirilmeleri için işe alınırız. Kant tarafından vurgulanan fikri otonomi, bugün belki de eylem otonomisiyle tamamlanmalıdır: Çağdaş tasarım dünyasında aydınlanmak bizim için sululan ya da gösterilenin ötesinde eyleme geçmenin kararlılığı ve cesaretine sahip olmaktır, en azından her gün karşılaştığımız gündelik “kullanıcı dostu” pazarda rast geldiğimiz tasarımın ötesine geçmektir.

HAZİRAN 2015 - XXI 12

İnsanlar, dünyadaki koşulların bizleri daha parlak bir geleceğe götürmediğinin genel olarak farkındalar: Adaletsizlik gitgide büyüyor, insanlar makul yargılanma olmaksızın hapse giriyorlar, piyasa ve devlet genel bir korku kültürü yürütüyor. Kant’ın da söylediği gibi, eksik olan bilgi ya da kavrayış değil, bu gidişattan sorumlu olan iktidar sahiplerine karşı gelme kararlılığı ve cesareti. Birçoğumuz tembel olduğumuz kadar korkağız da. Öyle sanıyorum ki Kant bu durumda, aydınlanmamızın kendimizden çalınmasına izin verdiğimizi söylerdi.

OTTO VON BUSCH TASARIMCI

Ve belki de tasarımcılar olarak bizler, düşündüğümüzden daha suçlu olabiliriz. Toplumu korkak ve tembel tutmak tasarımın görevi. İnsanlara mallarının sağladığı konfordan mahrum kalma korkusu işlemek ve tüketici toplumunun “kullanıcı dostu” ürünler sayesinde mümkün olduğunca tepkisiz kalmasına neden olarak herhangi alternatif eylem biçiminin tehlikeli ve kabul edilemez görünmesini sağlamak da. Biz, kullanıcıları kaygılı ve pasif tutmak için tasarlıyoruz.

Jean-Jacques Rousseau’nün “Toplum Sözleşmesi” metninde ifade ettiği gibi, insan özgür doğar, oysa her yerde zincire vurulmuştur. Bugünse özgür doğuyoruz ancak her yer zincir mağazalanmış halde. Hala kendi suçumuzla düşmüş olduğumuz bir ergin olmama halinde yaşıyoruz, tasarım bizim korkuyla yönlendirilmemize neden oluyor. Arada bir kurallara karşı gelen, gözü kara ve özgür düşünceli cesur insanlarla karşılaşabiliriz. Yine de her gün, tasarımın konvansiyonelliğiyle yönlendirilen ya da bunun tam tersi olarak korkuyla hareket eden insanlarla karşılaşmak biraz ürkütücü. Korku ruhu sarar ve bizleri bencil narsistlere dönüştürür. Nihayetinde herhangi bir merhamet besleyemeyecek, mantık yürütemeyecek hale geliriz. Açık Tasarım, Kendin-Yap gibi birçok karşı akım ya da sosyal meselelere odaklanan ofis olsa da bunlar dahi bizi bireyci, pürüzsüz ve korku dolu yöne doğru iter. Spot ışıklarını kendimize doğrulttuğumuz anda, tüketici veya kullanıcı fark etmeksizin eşzamanlı bir şekilde diğer yaşamları ve fikirleri karanlığa gömeriz. Ortak yarar, adalet, cesaret ve konvansiyonel olmayan için mücadele etmekte başarısız oluruz. Kant’a göre, insanların dışardan gelen bir kılavuza bağımlı olmasının en temel nedeni tembellik ve korkaklık. Atılacak ilk adım, kendi korkularımızla yüzleşmek, konvansiyonel olmayanı, “kullanıcı dostu olmama”yı düşünmek; bu sayede adalet, erdem, dürüstlük arayışımıza başlayabiliriz. Tembel olma. Korkak olma. Harekete geç. Tasarım kendini tanımaya başlamalıdır. Tasarım kendisinden dışarı açılmak için kendini bilmek zorundadır. Adalet dağıtmak, barışı teşvik etmek ve toplumsal dostluğu sağlamak için bu gerekli. Gerçek bir dostluk: konvansiyonel olmayan ve muhtemelen çaba gerektiren. Eyleme geçmeye cüret et! Kendi yetini kullanmaya cesaretin olsun! İşte, tasarım aydınlanmasının mottosu bu olmalıdır. 1 Felsefe Yazıları “Aydınlanma Nedir” (1784) - Immanuel Kant; Türkçesi: Nejat Bozkurt –Felsefe Yazıları-1983



Aidiyeti Güçlendirmek İçin Katılım

HAZİRAN 2015 - XXI 14

GÜNCEL

ŞEHRINE SES VER* GIRIŞIMININ 16-18 MAYIS TARIHLERINDE BEŞIKTAŞ DEMOKRASI PARKI’NDA GERÇEKLEŞTIRDIĞI DÜŞLERINLE GEL ATÖLYESI, ETKILEŞIMLI PANOSUYLA KENT HAKKINDAKI FIKIRLERIN EĞLENCELI BIR DENEYIMLE AKTARILMASINI SAĞLAMIŞ.

Ayşe Taşpınar, Merve Akdağ Öner 16-18 Mayıs tarihleri arasında naif ve romantik bir çağrıyla yola çıktığımız “Düşlerinle Gel” adlı etkileşimli panomuz Beşiktaş'ta büyük ilgi duydu. Pano çeşitli insanların fikirleri ve renkleri ile kendine bir yaşama alanı inşa etti. Düşle Beşiktaş Gençlik Festivali için ekibimizce tasarlanan pano, Beşiktaş merkezindeki Demokrasi Meydanı'nda, Beşiktaş hakkındaki fikirlerinizi, yaşınıza göre seçtiğiniz renkli iplerle işlediğiniz büyük, renkli bir haritaya dönüştü. Her günün sonunda panoya işlenen ipleri titizlikle tek tek saydık ve katılımcıların fikirlerini kayda geçirdik. Düşle Beşiktaş Festivali’ndeki üç günlük etkinliğimiz boyunca, hem kentimizi paylaştığımız kişiler ve kendimize dair birçok şey öğrendik hem de çok keyifli vakit geçirdik. Yaptığımız renkli anket aracılığıyla çeşitli bakış açılarından kimselerin şehri nasıl kullandıklarını, ilişkinliklerini (aidiyetlerini) ve memnuniyet durumlarını kaydetme fırsatı yakaladık. Etkileşimli haritalama yöntemi ile oluşturduğumuz panomuzu hazırlarken son derece heyecanlıydık. Kasım ayında gerçekleştirdiğimiz Yavaşla ve Keşfet kent atölyelerinden

birikimlerimizi de yansıttığımız sorulara ve cevaplara gelecek tepkileri merak ediyorduk. Acaba insanlar bu yöntemi nasıl karşılayacaklardı? Sokakta karşılaştıkları diğer anketler gibi bizi de geri çevireceklerine yönelik biraz çekincemiz vardı açıkçası. "Düşlerinle Gel" panosundaki yöntemimizi Kasım 2014’te yaptığımız Yavaşla ve Keşfet kent atölyelerinden yola çıkarak hazırladık. Açık alanda ve soğukta, gönüllü katılımcılarımızla yaptığımız atölyede insanların açık uçlu ancak net soruları yanıtlamada istekli olduklarını keşfettik. Beşiktaş'taki yaşamlarında bazı konu başlıklarının (yeşil alanların kullanışlılığı, ulaşım vb) onlar için önemli olduğunu, bunu yerel yönetime ulaştırma şanslarının fazla olmadığını değerlendirdik. Ekibimizce yaptığımız analizler ile hem ilgi çekici hem de doğru bilgiye ulaşabileceğimiz bir tasarım geliştirdik. Demografik bilgileri sadece yaş aralığı olarak almanın yeterli olacağı kanaatine vararak insanlarla yakın durabilecek bir dille iletişim kurduk. Katılımcıların Beşiktaş'la ilişkinlik derecelerinden yola çıkarak bir tasarı hazırladık. Sorularımız arasında kişilerin ulaşım yöntemleri, özel

işlevlendirilmiş yolların durumu, yeşil alanların kullanışlılığı, kültür ve sanat etkinliklerindeki öncelikli tercihler, konfor ve güven hissiyatı, ilçenin yaşanabilirliği gibi konuları işledik. Son olarak da kentlerde büyük bir karışıklık olarak gördüğümüz Beşiktaşlı hissetme ilişkinliklerine dair sorularla bitirdik. Dileyenler (özellikle de çocuklar) açtığımız deftere düşlerini, hayallerini ve isteklerini de yazıp çizdiler. Sonuç olarak üç gün boyunca Beşiktaş Demokrasi Meydanı’nda gerçekleştirdiğimiz etkinliğimizde panomuz büyük ilgi gördü. Özellikle gençlerin yoğun katılım gösterdiği

panomuza (bakınız mavi renklerin çokluğu), çocukların (7-12 yaş arası) da en az büyükler kadar ilgili olduğunu ve soruları bir yetişkin ciddiyetiyle cevapladıklarını gördük. Kimisinin boyu da erişmiyordu, çocuklarla birlikte doladık ipleri… Yaşlıların çevrelerine ne kadar hassas ve duyarlı olduğunu, kentin gelişimine ne kadar yalın bir gözlemle dahil olduklarını keşfettik. Her günün sonunda yaşlara göre sarılan ipleri tek tek sayarak toplarken, insanlar büyük merakla beklediler. Akşamları kuyruk oluşturup yapmaya devam ettiler, biz de bu ilgi karşılığında panomuzu gece


GÜNCEL 15 XXI - HAZİRAN 2015

yaşamına da dahil ettik. Sabah bir geldik ki, onlarca insan kendi kendine örmüş iplerini, doldurmuş anketini. Panoya zerre kadar zarar verilmemiş, ipler ve hatta makas bile yerli yerinde! Sabah gördüğümüz bu görüntü muhteşemdi. Bizler öğrendik ki her yaştan ve her kesimden insanın şehir ve ilişkinlikleri hakkında konuşacağı, aktaracağı çok fazla şey varmış. Yeter ki aktarım şekilleri keyifli ve güvenilir bir hale getirilsin... Sokakta yaşayanların panoyu sahiplenmesi, katılım göstermesi ve ilgiyle takip etmesi de bir diğer mutluluk verici gözlemimizdi. Bizler kendi dünyamızda sonu

gelmeyen gündelik koşuşturmanıza saplanıp kalmışken, sokak ışıklarının rahatsız ediciliği gibi şehre ve hayata dair hiç farketmediğiniz gerçeklikleri bizimle paylaştılar.

katılımcılarımıza ve panoyu yaşatanlara teşekkür ediyoruz.

Pano kurgu ve tasarım: Merve Akdağ Öner, Sevcan Alkan, Yasemin Altunbulak

Festival bitiminden sonra panomuz taşınmak üzere konacağı araca sığmadı, sığamadı, sığmak istemedi. “Düşlerinle Gel” panomuz meydanda kendi yaşamını kurdu ve devam ettiriyor. Bundan sonrasındaysa sırada yerel yönetim yetkililerinin de ilgisi olur ise analiz çalışmaları var.

Grafik tasarım: Sevcan Alkan Çalışmaya katkıda bulunanlar: Yeşim Us, F. Yaren Akyürek, Didem Toy, Tuğba Ünal, Ertunç Öner Etkinliğin gerçekleşmesinde pay sahibi olan Düşle Beşiktaş Festivali koordinatörü Elif Dağıstan'a, Hakan Felek'e ve her türlü katkılarını paylaşan Sosyal Kuluçka Merkezi'ne teşekkür ederiz. * Şehrine Ses Ver, kentte ortak üretim kültürünü oluşturan ve yaygınlaştıran bir sosyal tasarım

Rengarenk bir şekilde Beşiktaş'ta hayalini kurduğumuz geleceğin yolunu çizmemize yardımcı olduğu için tüm

girişimidir. Detaylı bilgi için: www.sehrinesesver.com İletişim için: info@sehrinesesver.com


HAZİRAN 2015 - XXI 16

FOTO-ALTI

Saydam Sağlam

Berlin’in simgeler yumağı Bradenburger Tor, Yahudi Anıtı ve Reichstag’ın az ötesinde Spree Nehri’nin kenarında uzanıyor Federal Başbakanlık Binası. Gördüğümüz cephenin anıtsallığına tezat oluşturacak şekilde hemen arkasındaki cephede kuvvetlice vurgulanan saydamlık. Sanki içeride olup bitenden herkesin haberi olması istenircesine tasarlanmış cam cepheler, bu yanda geçişli mekanları ve ana geometrik kütleleriyle ayağı yere basan bir Alman demokrasisi belli ki böyle bir şey, bir yüzü saydam, diğeri de sağlam, en azından mimarları Axel Schultes ile Charlotte Frank’a göre. fotoğraf: Cemal Emden yazı: Hülya Ertaş



Söylemsiz Vaatler

HAZİRAN 2015 - XXI 18

GÜNCEL

GEÇTIĞIMIZ GÜNLERDE YEM YAYIN’DAN ÇIKAN LOFT’U, YAZARI ECE CEYLAN BABA ILE KONUŞTUK VE GAYRIMENKUL PAZARLAMA METINLERININ ŞAŞIRTICI VAATLERINE DEĞINDIK. Güzin Öztok: Loft kitabınızın oluşmasını sağlayan motivasyonunuzla başlayabiliriz. Kitabın ana çıkış fikri neydi? Ece Ceylan Baba: İstanbul'un değişimini, dönüşümünü, bütün projeleri yakından takip ediyorum. Yaklaşık dört sene önce bir uçak yolculuğunda gazeteleri karıştırmaya başladım. Konut ilanlarından gazetelerin hiçbirini okuyamadığımı fark ettim. Sonra ilanlara bakmak zorunda kaldım. Hepsi aynı şeyleri vaat edip aynı sanal ortamları yaratıyor: çiçekler içinde, havaalanına beş dakika gibi. İstanbul içinde başka şehirler ve yaşamlar vaat etmek. Neden böyle şeylere gerek duyuyoruz? Satmak için mi sadece? Ama satmak içinse bugüne kadar satılanlar nasıl satılıyordu? İşin pazarlama kısmından ayrılan ve vaat edilen mimari kavramları not etmeye başladım. Pazarlama kavramlarını ayırdım çünkü o benim mesleki alanım değil. Bir de loft daire, 0+1.5, 0+1 rezidans, konut, teras ev gibi mimari tipolojilerden söz ediliyor, ben de bunların gerçek kökenleriyle ne kadar bağdaştığını araştırmaya başladım. Öncelikle loftu seçtim çünkü çok ön plana çıkmıştı. İki türden loft çok ciddi anlamda anılmaya başlamıştı: Bir tanesinde projenin adı loft değil ama içinde loft daire diye satılan bir konut tipolojisi var, diğerinde de projenin adı Loft. Bu iki tipolojiyi incelemeye başladım. Beni öyle başka bir yere götürdü ki bundan makale yazarım diye düşünürken konu iyice derinleşti. Aslında araştırılmadığını fark ettiğim özgün bir noktaya da vardı çünkü kitabın sonunda gerçek loftun İstanbul’da hiç olmadığını söylüyorum. Ben bunun devamını getirmek

istiyorum. Loft bu kavramlardan sadece bir tanesi. Şimdi başka bir şekilde anılan ama aslında karşılığı olmayan başka bir tipolojinin kökenine inerek çalışmama devam etmeyi planlıyorum. gö: Ben de Google'a loft mimarisi yazdım ve karşıma çıkan pazarlama

başlıkları çok eğlenceliydi. Dediğiniz gibi bir sürü konut projesi çıkıyor ama bir tanesi şaşırtıcıydı: “Eğitim dünyasında loft mimari dönemi başlıyor” diye bir başlığı var. Loft tipolojisinde bir okul inşa etmişler. ecb: İronik değil mi? Yani eğitimde loftun hiçbir ilgisi yok. Tam da böyle yaklaştım mevzuya, yani mimarsınız ve belli alanlarda belli bilgileriniz, donanımınız var ve bu bir çeşit yalan dünya. Hatta panelin sonunda da sektörün önde gelen bir ismine de sordum, o da satın alanların bu pazarlamaya inanmadığını belirtti. Bence bu kıymetli bir veri. Çok da gerçekleri yansıtmadığını bildiğimiz

bir mekana sahip olma eğilimi olması da araştırmaya değer bir konu kanımca. gö: Niye bu yapılıyor o zaman? ecb: Örneğin Amerika'da tarihi olmayan bir şehir yeniden pazarlanmaya çalışılsa sonradan

eklemlenmiş bir şeylerin üretilmesinin bir mantığı olabilir diye düşünüyorum. Dubai, Doha örneğinde olduğu gibi. Mecbursunuz; çünkü orada bu yok. Bir şey üreteceksiniz ki pazarlama argümanı olarak kullanın ama İstanbul’da bizim böyle bir şeye ihtiyacımız olmadığını düşünüyorum. İstanbul zaten kültürel kökeni, tarihi kökeni, kent belleği birikimi olarak çok zengin bir kent. İstanbul’da bunların bu şekilde eklemlenmeye çalışılıyor olmasını eleştiriyorum. gö: Bir de işin ilginç yanı, bu metinlerde loft tipolojisinin tarihini anlatarak başlıyorlar. “İlk kez

Amerika'da 1960'larda sanatçılar eski ve kullanılmayan yapıları dönüştürmüş ve kendilerine pahalı olmayan yaşam alanları oluşturmuş, biz de bu tipolojiyi inşa ediyoruz” diye cümleleri var projelerin. Oysa ki, bu mekansal içeriklerin oluşumu bambaşka şekilde gelişiyor. Tarihsel süreci anlatan içeriği hiç almayıp projeye başka bir isim koysalar belki bu kadar garip olmayacak. Sizin bu şekilde dikkatinizi çeken anlatımlar ya da proje örnekleri nedir? ecb: Kemerburgaz’da yapılan iki tane konut projesi var, isimleri Loft. Ancak loft ile hiçbir mimari ya da düşünsel bir birlikteliği yok, sadece adı loft. Kullanıcıyı çok yanlış yönlendiriyoruz. Kente çok enteresan etkiler, yeni eklemeler yapıyoruz ve bunların ömrü en az 50 yıl. Kentin tarihine çok ciddi derin çizgiler atıyoruz diye düşünüyorum. Loftu araştırmaya Sanayi Devrimi'ni çok etkin yaşamış kentleri araştırarak başladım çünkü sonuçta sanayi yapısının dönüşmesi gibi bir durum söz konusu, onun soylulaştırılması hikayesi aslında loft. Almanya en hızlı sanayileşen ülke olduğu için Avrupa’da en çok Berlin’de örnekler var. Hollanda’da iyi örnekler var ama hiç örnek olmayan çok enteresan bir kent var: Paris; oysa Fransa da Sanayi Devrimi'ni çok iyi ve verimli yaşadı. Çok fazla sanayi yapısı var ama bunların hiçbiri ilk soylulaştırma evresinde lofta dönüşmemiş. Loft, yüksek tavanlı, biraz daha zanaatkar üretime el veren üretim binaları. Fordist Dönem başladığında kent dışına büyük fabrikalar kuruluyor ve bu yapılar terk ediliyor. Sanayi daha makine etkin


GÜNCEL 19 XXI - HAZİRAN 2015

hale geliyor. Bu yapılar da atıl olarak kent içinde kalmış oluyor. İlk önce sanatçılar ve bohemler hem yaşamak hem de üretmek adına buralara yerleşiyorlar. Yerleşmelerinin tek sebebi finansal çünkü buralar terk edilmiş olduğundan ya kira ödemiyorlar ya çok cüzi bir kira ödüyorlar. Böylece bu tipoloji doğuyor. Fransa o kadar sanata ve sanatçıya değer vermiş ki tarih boyunca sanatçılara ihtiyaç duydukları mekanları sağlamış. Paris'in çeperlerinde sanatçı köyleri var. Buralarda insanları hem barındıran hem de çalışmalarına olanak veren mekanlar zaten devlet tarafından kurgulanmış, o nedenle Fransa'da hiç loft örneği yok. İkinci soylulaştırmadan sonra New York’ta ve ondan sonra Berlin ve Londra'da loft artık bir konut tipolojisi olarak biraz daha özenilen bir meta oluyor. Beyaz yakalılar, sanayi kentlerinin çeperlerindeki sanayi binalarındaki yöneticiler kent içinde alternatif bir yaşam tarzı aramaya başlayınca ikinci

soylulaştırma dönemine giriliyor çünkü loftlar pahalılaşmaya başlıyor. Bu dönemden sonra Paris'te örnekler ortaya çıkıyor. Bu da bence çok enteresan bir veri çünkü zaten devlet sanatçıya destek olmuş, onu hiç sokakta bırakmamış, onun için mekanlar üretmiş ve böyle bir ihtiyaç da doğmamış. Oysa loft, ihtiyaç üzerine doğan bir şeydir. gö: Peki loftun İstanbul'da ilk çıkmaya başladığı dönemi söyleyebilir misiniz? ecb: Levent Loft ile başladı her şey. Levent Loft bence bu anlamda en öykünülebilecek örnek İstanbul'da çünkü oranın kökeni bir sanayi yapısı. Evet 1950'lerden kalma değil, Sanayi Devrimi ile bir ilişkisi yok ama adının loft olma mantığı bir parça kurulabilir. Çünkü eski bir sanayi yapısı yıkılmış ve yeni bir yapı yapılmış. Loft, en azından esinlenme unsuru olarak kullanılmış. Bazı yapısal elemanlar da tavan yükseklikleri ve pencere tipleriyle lofta öykünüyor ama lofttaki

bohem tarzı hiç yaşatamıyor. Yine lüks ve pahalı bir tipoloji sunuyor ve her şeyden önce yeni bir yapılaşma ama gerçekten lofta en benzeyebilecek ilk örnek. gö: Tipolojik olarak diyorsunuz değil mi? ecb: Mimari öğelerin kullanımı olarak, tipoloji olarak değil. Sonuçta tipoloji olarak benzemesi için dönüşmesi lazım ama Levent Loft, dönüştürülmüş bir yapı değil. Gerçekten Türkiye'de loft yok. Zaten Osmanlı İmparatorluğu Sanayi Devrimini ıskalıyor, o dönemde her şeyi ithalat ile çözüyor. Cumhuriyet Dönemi'nde de genel siyasi politika İstanbul merkezli değil, Anadolu merkezli. O nedenle o dönemde zaten İstanbul'da sanayi yatırımı yapılmamış o yüzden de dönüşebilecek yapı stoğu hiç olmamış. gö: Bu pazarlama dilini oluşturan inşaat yatırımcıları, iletişim firmalarıyken mimarların da

açıklamalarında bu dili devam ettirmeleri ilginç. Bunun için ne söylersiniz? ecb: Ben ihtiyacımız olmadığına inanıyorum. Yani olmayan bir şeyi var etmeye çalışmak ya da varmış gibi göstermek gereksiz. Zaten dünyanın en iyi şehirlerinden biri burası. gö: Bir yandan söylemler bir yandan da mekanlar birbirine benzemeye başlıyor. Sanki hepsini aynı kişi yapıyor. Bu aynılık kullanıcıları da aynılaştırabiliyor.ecb: Tahsin Yücel'in Gökdelen diye bir kitabı var. Ben İstanbul’la ilgili dertlenmeye o kitapla başladım diyebilirim. 2073 yılındaki İstanbul'un halini anlatıyor. Tarihi Yarımada ve Cihangir'de deli diye tanımlanan bir adamın eski evi dışındaki bütün her yer yıkılmış. Diğer bütün yapıların hepsi sadece renkleri farklı olan aynı dikdörtgenler prizmasıyla gökdelenlere dönüşmüş. Manhattan gibi İstanbul'da bir gride oturtmuşlar. Bana o kadar o yönde gidiyoruz gibi geliyor ki şimdi tekrar


giriş sayfasında Berlin’de lofta dönüşmüş bir yapıya ait iç mekan görseli önceki sayfada Kitaptan sayfalar

HAZİRAN 2015 - XXI 20

GÜNCEL

bu sayfada sağda: Londra’da loft olarak kullanılmakta olan bir konuta ait iç mekan görseli en sağda: Berlin’de lofta dönüşmüş bir sanayi yapısına ait görsel altta: Günümüzde loft tipolojisinden esinlenerek yeniden üretilen loft mekanlarına dair üç boyutlu dijital proje örneği

oraya dönüp düşündüğümde gidişatı görmüş diyorum. Yatırımcı gözüyle baktığımda da bu alana kaydıkça satış çok daha zorlaşıyor bence çünkü aynılarla mücadele etmeye başlıyorsunuz. Onun yerine biraz daha yüzümüzü kente dönsek çok daha kullanıcı dostu mekanlar üretebiliriz. gö: Bununla birlikte “biz daha lüksüz”, “bu daha da ‘loft’ bir loft” gibi oluyor artık o argümanlar. ecb: Evet ironik, loft pahalı bir şey olmamalı, lüks bir şey hiç olmamalı. gö: Sizin kitabınız da incelediğimiz kadarıyla gerçek lofların mimari nitelikleri neler? ecb: Sanatçılar yaşam tarzlarıyla loftların içeriğini farklılaştırıyorlar. Sanatçı bir lofta yerleştiğinde maddi gücü yok, ısınması gerekiyor. Havalandırma kanalını açıktan asıyor onu örtmeye çalışmıyor ya da ısıtma tesisatını açıktan yapıyor. Su tesisatını örtmüyor sadece ihtiyacına cevap

verecek kadarını içeriye koyuyor. Sonra mekana başka mobilyalar ekliyor vesaire. Sonra bir anda 1950'lerin sonunda film ve reklam sektörünün çok ilgisini çekiyor bu mekanlar. Çünkü mekanlar o kadar güzel kişiselleştirilmiş ki bir anda film setleri haline geliyor ve filmler çekilmeye başlanıyor. Üzerine hikayeler kurgulanmaya başlıyor ve sonra popüler oluyor. Popüler olduğu anda da biraz daha entellektüel olan ama maddi gücü de olan orta sınıf yönetici grubun dikkatini çekiyor ve ondan sonra ikinci soylulaştırma dönemi başlıyor. Bu insanlar, mekanları o kadar kötü dönüştürüyor ki örneğin; zemindeki yerinde dökme mozaiğin üstüne parlak granitler gelmeye başlıyor, açıktan giden havalandırmaları alçıpanlarla, kartonpiyerlerle kapatmaya, pahalı lüks avizeler asmaya, içine şömine koymaya başlıyorlar. Ondan sonra loft, postmodernist bir dokunuşla başka bir şeye dönüşüyor. Şu anda ele

alınan loft da o loft zaten. Loftun kökenine inmeden neye benzediğine şöyle bir bakıp bir asma kat, yüksek bir tavan, şık bir şömine, güzel granit mermer ya da mermer kaplamalarla eklektik bir mekana dönüşüveriyor. Bizim Türkiye'de kopyalattırılan loft da o loft, yani sahte. gö: Mekanlar birbirine benzediği gibi kelimeler de birbirine benzemeye başlıyor. Mesela “inovatif”i bütün projelerde kullanıyorlar. Bu elimdeki proje metninde "klasik mekan algısını değiştirecek" demiş, ne kadar büyük bir vaat. Klasik mekan algısı ne, onu nasıl değiştiriyor? Bu açıklanmıyor. Konsept sürekli “yepyeni bir konsept”. “Loft mimari dönemi: bir dönem bitti, bir dönem başladı” vs argüman olarak kısır bir döngü aslında. ecb: Ben burada şöyle bir özeleştiri de yapabilirim. Panelde Faruk Çelik de bunu aktarmaya çalıştı ki bence doğru ve güzel aktardı: Türkiye çok hızlı ve kontrolsüz dönüşüyor. Bunu

durdurmak ütopik bir şey. Ama bu dönüşümü ne kadar az zararla atlatırsak herkes için o kadar faydalı. Şimdi yatırımcı bir projeyi geliştirmek isteyerek fikri üretiyor, bir mimari gruba projeyi hazırlatıyor, satışa çıkmak için bir ajansa ya da bir iletişimciye projeyi teslim ediyor. Projeye sonradan bir konsept giydiriliyor. Konsept özgün fikirdir. O fikir üzerine mekan kurgulanır. Örneğin artık Londra'daki birçok mimarlık ofisinin sözleşmesine girmeye başladı. Pazarlama ekibinizi baştan belirleyin, baştan bizimle çalışın diyorlar. Çünkü evet bu da bir gerçek: Mimar tasarlıyor, birisi de satıyor. Yani satanı da düşünmek lazım. Burada bir müzeden ya da müzede satılan bir şeyden söz etmiyoruz. Mimar "İlk fikirden itibaren benden sonra teslim alacak ekip de benimle birlikte çalışsın." demeli, böylece o zaman fikir ve argümanlar birlikte oluşturulur, çok daha tutarlı bir noktaya varır.



Bademlik’te Yayın Panayırı

fotoğraflar: Levent Şentürk

DÖNME DOLAP

Mimarların tarihsel rollerinden biri, yazarak “dinlerini” dünyaya duyurmak ve çağrılarını yaymaktır kuşkusuz. 20. yüzyıl Batı mimarlık yazınında, bu durumu kanıtlayan, modernlik ufkunu kat eden bildirilerle dolup taşan zengin bir panorama vardır. Bununla beraber, mimarların yazmakla, yayın yapmakla ilişkisi öteden beri sorunludur. Güncel olarak bunda mimarlık eğitimi kadar meslek pratiklerinin de payı var.

HAZİRAN 2015 - XXI 22

Diğer yandan, Türkiye gündeminin veya ülkedeki yayıncılığın mimarlık konularıyla ne kadar ilgili olduğu ortada. 2000’li yılları ekonomik açıdan tanımlayan en yaygın faaliyet kentlerin inşa edilmesi olduğu halde, mekanlar, kentler ve mimarlık üzerine ortadaki yaratıcı yayın toplamının cılızlığı, yekunun cüziliği acınası durumu ortaya koyuyor: Memleketteki beton santrali sayısı kadar mimarlık, sanat, kuram yayıncısı olmadığı müddetçe, hayalgücünden yoksun şekilde yaşayarak büyüyen bir ülke olmaya devam edeceğiz belli ki.

LEVENT ŞENTÜRK

İçinde yaşadığımız 2015 miladi yılında Türkiye’de hala bir avuç insan mimarlık yayıncılığıyla uğraşıyor; bunun ağırlıklı bölümünü dergicilik kaplıyor; bu dergilerin ezici çoğunluğu güncel kaygılarla çıkarıldıkları için, bunların ne kalıcılık ne de bir kütüphane oluşturma yolunda bir işlevi veya hedefi bulunuyor: Daha çok mevcut reklam pastasından bir parmak krema çalmaya didinen dergiler bunlar. Akademik yayınların ise, puantaj pastasındaki kremaları toplayıp apoletine yeni unvanlar eklemek için çırpınanlar güruhuna puan yetiştirmekten yorgun düştükleri bir ortamda, güçlü bir entelektüel gündem yaratmaktan çok uzak oldukları aşikar. Güç bela yürüyen bir hakemlik süreci de olmasa, bunun da iyice sarpa sarması, “parayı-veren-unvanı kapar” haline gelmesi işten bile değil.

Mimarlık kitapları yayımlamak konusunda Türkiye’nin neredeyse uykuya daldığı bir dönem yaşıyoruz. Bir elin parmaklarını geçmeyecek telif ve çeviri mimarlık kitabı yayıncısı var. Herhalde, Türkiye’deki mimarlık gibi, “entelektüellerinin” kendini bunca kaf dağında gördükleri, buna karşın dünyadaki temel eserleri kendi dilinde bunca namevcut, başka hiçbir sosyal bilimler alanı yoktur. Bu koşullarda en “derin” kuramsal konuşmaların, oulipocu bir yakıştırmayla “Türklish”leştiği, Türkçe-English karışımı haline geldiği, akademik ricalimizin olduğu kadar, öğrencilerin de malumudur. İhtiyaç duyduğumuz şey, mikro düzeyde bir harekettir. Üretim ilişkilerini mimarlık yayını düzeyinde underground üretim biçimleriyle yeniden eşleştirerek işe başlanabilir. Bireylerin otonom biçimde üretip çoğalttıkları, kar amacı gütmeyen, sansürsüz, özgürlükçü, yaratıcı fanzinciliğin koşulları her zamankinden fazla mevcut bugün. Alternatif bir yayıncılığın ekonomisi bu yolla yeniden yapılandırılabilir. Sözgelimi Zardanadam müzik grubu böyle üretim yapıyor. Müziği piyasada yer edinmek amacıyla araçsallaştırmaktan kaçınıyor, albümlerini piyasaya sürmüyorlar. Kırtıpil edebiyat dergisi, içine düştüğü ekonomik açmazı benzer biçimde aşmanın yolunu tuttu. Kült yayınlarının Cro-Magnon projesi de benzer biçimde sınırlı sayıda üretime ve el emeğine dayanıyor. Sub Press oluşumu risale geleneğini yeniden hatırlattı. Konvansiyonel yayıncılığın tek alternatifi, konvansiyonel e-yayıncılık değildir. Her konvansiyonel yayıncılığın, yedeğinde underground, alternatif, ayrıksı, kuraldışı üretimi barındırması ve bu alanı beslemesi elbette gerekmez ama bunu yapabilecek yayıncıların sayısının artması gerektiği açık. Böylece


DÖNME DOLAP

Eskişehir Osman Gazi Üniversitesi mimarlık bölümünde birinci sınıfların yayın panayırı, bu tür bir mikro girişimin başlangıcı. Geçtiğimiz Mayıs ayının ilk haftasında, öğrenciler bir günü yayınlarını görücüye çıkarmaya ayırdı. Bademlik Tasarım Festivali’nin ikincisi, yayın panayırından on gün önce gerçekleşmiş; workshoplar, stüdyolar, üretimler okulun her yanını kaplamıştı. Önümüzdeki yıllarda bu iki etkinliği birleştirmek BTF’ye güç katabilir. Yayın panayırı için her öğrenci kendi özgül fanzinini tasarladı ve çoğalttı. Tasarım boyutunun, o yayına özgü standın veya sunum biçiminin de tasarlanmasıyla artırıldığı görülüyordu. Böylece sadece bir yayın fikri geliştirilmekle kalmıyor, o yayının mekanda nasıl yer alabileceği üzerine şenlikli düşünceler de üretilebiliyor. Bütün bunlar bir yana, fanzin yapmak ve dağıtmak her zaman şen şakrak ve evcil bir iş değildir; tersine. Ele gelmez, anarşizan, kötücül, uzlaşmasız bir üretimdir; sabotajcıdır, bozguncudur, yerinden edicidir; kötümser, sivri dilli, delicidir. Bademlik’teki yayın panayırında bu minvalde üretimler pek yoktu. Konuları bakımından daha kolay sindirilebilir ürünlerdi büyük ölçüde; toplumsal sorunlara odaklanan işler çoğunluktaydı. Zaman zaman didaktik bir hal alan işler de vardı. Üretkenlik, işlevsel, yararcı olduğu ölçüde desteklenen bir haslet; bu kategoriye uymayan üretimler ömürsüz bu nedenle. Yararcı olmayan, eleştirel üretkenliği inatla destekleyen mecralar icat etmek ve sürdürmek için çaba harcamak, işbirliği yapmak her

zamankinden daha önemli görünüyor. Kentte daha fazla görünürlüğü olan, geniş katılımlı, heterojen bir yayın panayırının, üniversite öğrencilerinin bireysel üretkenliğini kışkırtıp ülkedeki entelektüel çeşitliliği besleyeceği su götürmez. Kitapların, risalelerin, fanzinlerin, elyazması eserlerin, el yapımı yayınların ve akla hayale gelmedik bambaşka yayın türlerinin dağıtıldığı, el değiştirdiği; sanat ve düşünce etrafında örgütlenmiş yayın pazarı veya yayın panayırı, bana kalırsa piyasaya karşı alternatif üretkenliğin yeni biçimlerinden biri olma yolunda.

23 XXI - HAZİRAN 2015

deneyselcilerin eli de güçlenebilir. Bu “büyük yayıncı”ların yükünü de azaltır ve üretken kişiler “kitabım büyük yayınevinden çıksın” saplantısından kurtulmaya başlar.


Naifliğin İzinde

HAZİRAN 2015 - XXI 24

İstanbul Serbest Mimarlar Derneği’nin düzenlediği ve Ytong’un sponsoru olduğu Genç Mimarlar Konferansı: Tasarım Öyküleri için davet edilen mimarlarla yaptığımız konuşma, genç olmanın zorluklarına ve avantajlarına odaklanıyordu. Almanya’dan Frank Eittorf, İngiltere’den Anna Liu, Fransa’dan Nicolas Letschert, İtalya’dan Tomas Ghisellini, Çin’den Linshou Wu ile Türkiye’den Ali Hızıroğlu ve Alişan Çırakoğlu ile yuvarlak masa formatında yaptığımız konuşma Fulya’daki Yapı Endüstri Merkezi’nde 5 Mayıs’ta gerçekleşti. Genç mimar olmanın zorlukları, bir önceki nesil ile arasındaki farklar ve küresel bir ortamda mimarlık yapmak için geliştirilmiş araçları konuştuğumuz toplantı, salondan gelen güzel sorularla zenginleşti. Hazırlayan: Hülya Ertaş toplantı fotoğrafları: Gürkan Akgül

GENÇ MİMARLAR

Mimarlık mesleğinde genç olmak, çoğunlukla toylukla özdeşleştirilir. Mesleğin taş ustalığından devşirme zanaatkar geçmişinden olsa gerek, usta-çırak ilişkisiyle mimarların yetiştiği var sayılır. Bu da belli bir yaşa gelmeden olgunluğa erişilemeyeceğine, yani gençliğin tecrübesizlikle eşdeğer sayılacağına işaret eder. Peki, gerçekten böyle mi? Genç olmanın ve aslen bilinen ama deneyimlenmemiş olan hayatın gerçekleriyle baş etmenin bir cazibesi olamaz mı? Mesela, uzun yıllar proje yapmış, deneme-yanılmayla en kolay, en yapılabilir olanı keşfetmiş bir mimar, deneysel işler yapmaya ne kadar açık olabilir? Tabi ki bazı şeyler ne yaşla ne de deneyimle açıklanamayacak kadar karmaşık, yine de madem genç mimarların yapı inşa etmede yetersiz olduğu genellemesi yapılıyor, bunun tam karşısına naifliği ve deneyselliği koymak çok mu olur?


Alişan Çırakoğlu: Benim de benzer bir deneyimim oldu. Bir yarışmayı kazandıktan sonra ofisimi kurdum ama proje inşa edilmedi ne yazık ki. Sonra başka yarışmalara da katıldım ama onlar da inşa edilmedi. Bu yüzden bu yarışma projeleri bizim için yalnızca motivasyon kaynağı oldu ve tanınmamızı sağladı. Şimdiyse ilk yarışmayı kazanmamın üzerinden 12 yıl geçti ve yılda sadece bir iki yarışmaya katılıyoruz. Anna Lıu: Biz çok fazla yarışmaya katıldık, bazıları oldukça başarılıydı. Hatta bir tanesi bizim son beş-altı yılımızı atlatmamız için çok yardımcı oldu. Öte yandan ofis zamanla küçüldü. Bunun iyi bir tarafı da var, daha esnek bir yapıda olup istediğimiz projeleri seçme şansına sahip olduk. Girdiğimiz pek çok yarışmayı kazanamamış olsak da durgun bir dönemde olduğumuz için yarışmalar bizi ayakta tuttu. Mühendislerle birlikte geliştirdiğimiz bazı inşa teknikleri oldu. Sanırım beş yılın ardından sonunda bu tekniği bir köprü inşaatında uygulayabileceğiz. Belki de durgun geçen dönemin ardından büyümeyle birlikte işler hız kazanmaya başlayacak. Nıcolas Letschert: Biz sıfırdan yola çıktık, hiçbir finansmanımız yoktu. Üç tutkulu mimardık ve okuldayken mezun olunca yarışmalara gireceğimizi hayal ederdik. Fransa’da yarışmalar bir ön elemeden sonra yapılıyor ve ön eleme de referansla oluyor. Sıraya giriyorsunuz ve referansınız yoksa yarışmaya katılamıyorsunuz. Biz de bu dönem küçük ölçekli projeler yapmaya başladık. Karmaşık politik durumlar dahilindeki sosyal projelerde yer aldık. Mimari anlamdaki öneminden ziyade sosyal açıdan fark yatan işler ürettik. Polemik yaratan işler ortaya çıktığı için yeni insanlarla ve mesleğimizle alakalı kişilerle de tanıştık, ondan sonra da referans alıp yarışmalara katılabildik. Bir tarafta tamamen toplumun hayatta kalmasıyla ilgili çalışıyorduk. Üzerimizde saflık ve naiflik vardı, okuldaki naifliğimize geri dönmeye çalıştık. Sonrasında da hep projelerimizi bunun üzerine geliştirmeye çalıştık. Hülya Ertaş: Naiflik konusuna biraz daha değinmek istiyorum. Genç mimar olmanın en iyi taraflarından biri bu çünkü deneyim kazandıkça fikirleriniz daha keskin ve katı hale gelebilir. İçinizde bu naifliğin devam ettiğini düşünüyor musunuz? Anna Lıu: Bu yaşla değil, masumiyetle, keşfetme ve deneme isteğiyle alakalı. Deneyimden kaçınmak adına kendinizi yapmaktan alıkoyarsanız bu kez üretmekten korkmaya başlarsınız çünkü her zaman bir şeyi yapmamak için mazeretler üretilebilir. Bu yüzden naiflik çok önemli.

Nıcolas Letschert: Bir mimar olmadan önce sahip olduğumuz en güzel şey bu naiflik. Okuldan sonra normlara, ekonomik, toplumsal ve kişisel problemlere sahip olmaya başlıyoruz. Kazanmaya çalıştığımız projeler ve tüm bu problemler bizi etkiliyor. Naifliği korumaksa her gün kavga etmek anlamına geliyor. 25 yaşında okuldan mezun olduğumuzda sahip olduğumuz en güçlü araç bu naiflikti, aradan zaman geçtikçe daha farklı şekillerde üretsek de naiflik yol gösterici oldu. Yine de bütün bu saymış olduğum problemler hepimizin omuzlarında olmaya devam edecek. Fransa'da pek çok proje yalnızca para kazanmak için, karlı olduğu için uygulanıyor. Ama bu işi yalnızca para için yapmıyoruz, neyse ki. Frank Eıttorf: Almanya'da ise genç mimarın tarifi biraz daha değişik, 50 yaşına kadar genç mimar sayılıyorsunuz. Ben bu işe hocamla birlikte başladım, öğrenciyken onun ofisine gidip gelerek ardından birlikte yarışma projeleri yaparak ilişkimiz sürdü. Zamanla ilişkimiz değişse de hiçbir zaman onun çırağı olmadım. Nihayetinde görüyorum ki hocam arkadaşım oldu. Bu arkadaşlık meselesini oldukça önemsiyorum, birlikte vakit geçirdiğiniz akranlarınız iyi dostlarınıza, oradan da zamanla birlikte işbirliği yaptığınız ortaklara dönüşebilirler. Bu nedenle de ofisimizin adı Frank Eittorf Friends. Lınshou Wu: Çin'deki durum Avrupa'dan oldukça farklı. Fırsatlar ve problemleri doğrudan anlatarak başlayabilirim. Herkes daha deneyimli mimarlarla çalışmak istiyor. Öte yandan projeler de mimarın öngördüğü şekilde uygulanıyor. İşvereninse önceliği tabi ki az para yatırarak daha fazla kazanmak. Bunun içinse daha projenin başında mimarı pek çok konuda sınırlandırmaya başlıyorlar. Genç mimarlar için fırsatları göz önüne aldığımızda ya bağımsız kendi ofislerini açmaları ya da tasarım ofislerinde işe başlamaları gibi seçenekleri var. Çok büyük şirketlerse büyük projeleri tekelleştiriyorlar. Bu firmalarda çalışanlarsa bir yandan büyük projeler üzerinde çalışma fırsatı yakalarken bir yandan o büyük projeyle büyük riskler alıyorlar. Bağımsız bir firmada çalışan genç bir mimarsa daha az proje fırsatına sahip ama daha küçük riski var. Ali Hızıroğlu: Bence Türkiye ile Çin arasındaki fark o kadar fazla değil, pek çok benzerlik var. Son 10-15 yılı düşününce her iki ülkede de yapı sektörü çok büyüdü. Bu yüzden mimarlar için büyük fırsatlar doğdu ama bu fırsatların işleri daraltıcı bir yanı da var. Çin'de devasa inşaatlar başladı ve 5.000 kişinin çalıştığı mimarlık ofisleri oluştu. Böyle büyük bir sistemin içinde nasıl kendine özgü bir mimar olabilirsin? Bu yüzden Çin'deki durum buradakinden de zor gözüküyor. Pek çok inşaat yapılıyor olsa da yatırımcıyla bir araya gelmek mümkün olmuyor. İnsanlarla, yatırımcılarla ilişki geliştirme şansınız çok zor. Türkiye'de Çin'e göre bu şansınız biraz daha fazla. Hülya Ertaş: Genç bir mimar için mesleki kariyerine başlamanın en olası yolu yarışmalar gibi görünüyor. Ama tek seçenek bu olmamalı, başka araçlar ya da yollar da olsa gerek?

25 XXI - HAZİRAN 2015

Tomas Ghısellını: İtalya'da bugün mimarlık yapmak çok zorlayıcı; çünkü bir dönemden diğerine geçtiğimiz çok kırılgan bir aşamadayız. Sosyal yapı oldukça güçlü ama politik denge oldukça kırılgan. Birçok alanda çok yoğun olarak hissedilen örtük bir sosyal gerilim var. Bu nedenle mimarlık yapmanın bu dönemde özellikle zorlaştığını söyleyebilirim. Mimari üretim için çok paraya ihtiyaç var ve para yok. Kendi deneyimimden söz edecek olursam üç-dört farklı ofiste çalıştıktan sonra bir noktada yarışmalara katılmaya karar verdim. Birbirine oldukça yakın teslim tarihleriyle üç yarışmaya katılıp üçünü de kazandım. Bu durumda kendi ofisimi açmam gerekti. Bir yandan da yeterince deneyimim olmadığı için çok endişeleniyordum. Sonra “Burası İtalya, nasılsa kazandığım projelerin hiçbiri inşa edilmeyecek” dedim ama öyle olmadı, üçü de inşa edildi. Bu benim için büyük bir şanstı.

GENÇ MİMARLAR

Hülya Ertaş: Bugün İtalya, Almanya, Fransa, İngiltere, Çin ve Türkiye’de mesleklerini sürdüren genç mimarlarla bir aradayız. Farklı bağlamlarda genç mimar olarak mesleğini icra etmenin benzer ya da farklı noktalarının neler olduğunu konuşacağız. Bunun için belki de genç mimarın kim olduğunun tanımını yaparak işe başlamalıyız. 1952 yılında mimarlık tarihçisi Henry-Russell Hitchcock genç mimarı 40 yaşının altındaki mimar olarak tanımlamıştı, bu tanım o günden bugüne hala geçerliliğini koruyor. Genç mimar ödülü verilecekse mesela 40 yaş altı olması ya da meslekte 10 yılını doldurmamış olması gibi şartlar aranıyor. Beni de dahil edecek olursak burada sekiz genç mimar toplanmış haldeyiz. Hepinizin karşılaştığınız zorluklara dair hikayelerini dinleyerek başlayabiliriz, ister müşteriyle olan ilişkilerinize ister ofis yönetimi üzerine olabilir bu hikayeler. Farklı ülkelerden hikayeler dinlemenin hepimize çok iyi geleceğini düşünüyorum, çünkü insan yalnızca kendi ülkesindeki zorluklara odaklandığında çok yalnız hissediyor.


tomas ghısellını

alişan çırakoğlu

Alişan Çırakoğlu: Türkiye’de mezun olduktan sonra mimarlık yapma yetkiniz de oluyor ama çoğu ülkede bazı sınavlara girmeniz, lisans almanız gerekiyor. Bu nedenle Türkiye’de genç mimarların bir projeyi almak için farklı yolları var aslında.

HAZİRAN 2015 - XXI 26

GENÇ MİMARLAR

Frank Eıttorf: Bence en iyi yollardan biri bir şekilde eğitimin içinde yer almak çünkü gençlerle bir arada olmayı mümkün kılıyor. Hem dinamik hissetmenizi sağlıyor hem de zihninizi genç tutuyor. Öte yandan bu sayede aylık bir geliriniz oluyor ve onu yarışma projeleri için finansman olarak kullanabiliyorsunuz. En azından ilk başlangıçta benim yöntemim buydu. Altı yıllık bir plan yapmıştım, ilk üç yılın sonunda görüyorum ki yatırdıklarım kazandıklarımdan fazla. Yine de şimdiye kadar yaptıklarım da az değil, öğrenci projelerimden başka gösterebileceğim projelerim, güzel tanışıklıklarım var. Anna Lıu: Evet, bir iletişim ağının içinde olmanın da pek çok fırsatı var. İşbirliği içinde olduğunuz herhangi biriyle bir gün iş üretme ihtimali var. Frank’ın daha önce sözünü ettiği arkadaşlık meselesi bu açıdan önemli. Zaten pek çok proje ortak ilgi alanlarınızın olduğu, tanıdığınız insanlar vasıtasıyla geliyor. Tomas Ghısellını: Bence mimarlık mesleği her gün dönüşüyor, bu nedenle 10-20 yıl sonra aynı mimar olmayacaksınız. Mimarlar yapı yapanlar değil, daha fazlası. Bugün mimar kimdir? Geleceğin mimarı nasıl biri olacak? Çok tuzaklı ama önemli sorular bunlar. Bu meslek sürekli dönüşüyor ve bu dönüşüm mimarlığın içine işlemiş durumda. Bizler artık yapı yapan değiliz sadece; yaşamaya dair yeni stratejiler sunan, geleceği öngören bireylere dönüşeceğiz. Bence şu an içinde bulunduğumuz krizi anlamak ve onu kaderimizdeki kötü bir an olarak görmemek ana zorluk. Krizi mesleğimize dair yeni alanlar keşfetmek için kullanabileceğimiz bir fırsat olarak görmeliyiz. Ne zaman bir araya gelsek herkes krizin etkilerinden şikayet ediyor, mesleğini yapmada ne türden kavgalar vermek zorunda kaldığını vs anlatıyor. Bu İtalya’da da dünyanın her yerinde de aynı. Ama bence bu içinde bulunduğumuz özel anın bize elimizdekinin bir fırsat olabileceğini öğretmesi gerekiyor. Evet, bazen çok dramatik, çok yorucu ama bunu yapmak zorundasın. Bir sonraki aşamaya geçebilmenin tek yolu bu. Bu işi yapabilmek için çok paraya ihtiyaç var, peki biz mimarlar her gün işimizi yapabilmek için nasıl para kazanabiliriz? Esas mesele bu. Mesela bizim ofisimizde bir bölüm, sadece yeni teknolojiler, reklam, sinema ve yayınla ilgileniyor ve bir sürü iş çıkarıyor. Bu işlerden kazandığımız parayla proje yapabiliyor, sevdiğimiz işleri hayata geçirebiliyoruz. Dünya üzerinde çok az kişinin sahip olduğu bir servete sahibim, o da her sabah ofise gidip tartışmasız bir şekilde hayatta en sevdiğim işi yapmak. Hülya Ertaş: Tomas’la geçen gün mimarın problem çözücü rolü üzerine biraz konuşmuştuk. Belki bu noktadan mimarın dönüşümünden konuşarak devam edebiliriz.

anna lıu

nıcolas letschert

Tomas Ghısellını: İnşa edilmediği halde içeriği, farklı düşünme yöntemi ve stratejileri nedeniyle çok meşhur olan bazı yeni projeler var. Projenin özünü oluşturan içerik esas korumamız ve düşünmemiz gereken şey. Bir sürü inşa edilmemiş güncel proje, inşa edilmiş olan birçoğundan çok daha ünlü. İlginç bir fikri bir projeye çevirirsen, bu başarıdır çünkü yeni yollar yaratarak sürekli ilerlemen gerekiyor. Anna Lıu: Problem çözen kişiler olmak için her konudan biraz anlayan mimarlar olmamız gerekiyor, yapısal, çevresel sosyal meseleleri dikkate alarak istediğimiz gibi şekillendirebilmek böyle oluyor. Bu yüzden bir mimar olarak her konuya biraz hakimiz. Çok nadir olarak farklı araştırma projeleri yürütebiliyoruz. "Normal projeler"den vakit çalarak bir konuda uzmanlaşabiliyoruz, en azından yarışmalarda bizim için bu geçerli. Bir konuda özelleştikçe de onu çok farklı şekillerde algılayıp özüne iniyoruz. Tomas Ghısellını: Vitruvius bir mimarı Latince bilen ve inşa eden (builder) kişi olarak tanımlamıştı. Yani hem yapı bilgisine hem de belli bir kültüre sahip demek bu. Binlerce yıl sonra da bunun geçerli olması çok etkileyici. Alişan Çırakoğlu: Bence burada kentsel tasarıma da bakabiliriz. Bir mimar yalnızca tekil bir bina üretmez, aynı zamanda kentsel örüntüye de bir şeyler ekler. Bugün bunun daha fazla bilincindeyiz. Bir “problem çözücü” olarak çevreye en az problemi doğuran tasarımı düşünmemiz de buna dahil edilebilir. Hülya Ertaş: Hemen hepiniz kendi ofisinizi kurmadan önce başka mimarların yanında çalıştınız. Bu yüzden bir önceki nesilin nasıl düşündüğü ve ürettiği hakkında hepinizin bir fikri var. Nesiller arasında nasıl bir fark var ve bu farkları olumlu bir yönteme nasıl dönüştürebiliriz? Alişan Çırakoğlu: Bence en önemli farklardan biri genç mimarların bilgisayar teknolojisi, 3D baskı ve bu gibi şeylere hakimiyeti. Bunlar tasarım sürecini de etkileyen olumlu katkılar olarak görülebilir. Bizden önceki nesiller tabi ki bizim için öncülerdi ama şimdi bizim sahip olduğumuz avantajlarla işler daha pratik ve hızlı oldu. Dünya ile iletişimimiz arttı, daha hızlı bir şekilde iletişim kurar olduk. Bence en önemli avantajlardan biri bu oldu. Öte yandan her bir nesilde mimari üretim yolunun aniden değiştiğini de düşünmüyorum. Değişim oldukça yavaş ve kademeli gerçekleşiyor. Nıcolas Letschert: İletişim ve bilgi çağındayken bu konuda bir ikilem var. Genç ve yaşlı nesil arasında bir fark var. Bilgisayardan önce farklıydı. Şimdi bilgisayar tabanlı teknolojiler sağolsun ki işimiz gelişiyor. Hepimiz bir yarış içindeyiz ve aslen tüm dünyayla yarışıyoruz. Bilgisayar tabanlı tasarım değişimlere sahip. Örneğin ben yaşlı bir mimarla çalışmaya başladığımda benim bilgisayara geçmemi istemişlerdi çünkü onlar bunu yapamıyordu. Bugünse tekrar kalem ve kağıtla


lınshou wu

Ali Hızıroğlu: Bence bu bağlamda bu araçların kullanımında eleştirel bir eşik mevcut. Bu araçların yeni yeni ortaya çıktığı zamanlarda AutoCAD gibi araçları pek de ilgi çekici bulmamıştım çünkü iyi çizerdim. Bence şimdi on yıl öncesinden çok daha farklı koşullar içerisindeyiz, bir şekilde tekrardan araştırmanın ve yapmanın daha önemli olduğu bir dönemdeyiz. Yeni nesil bu yeni araçların içine doğdu denilebilir. Bu nedenle genç mimarların bu araçları ikincil bir katman gibi görmekten öte düşünce süreçlerine dahil edeceğini düşünüyorum. Bu konferans bağlamında kendimizi genç mimarlar olarak görüyoruz ama bizden önceki nesle göre, on yıl gibi bir zaman içinde çok daha kolayca yaşlanmış olacağız. Teknolojinin üretim sürecinin bir parçası haline gelmesi bunu besleyen bir faktör olacak bence. Düşünmenin, tasarlamanın, strateji üretmenin, ofisi yönetmenin ve seyahat etmenin ötesinde bu araçlara ayıracak, onları çalışacak çok da vaktimiz yok. Düşünme ile üretme arasında bir mesafe var ve bu mesafe bugün de varlığını koruyor. Yeni neslin buna nasıl ayak uydurduğunu bekleyip göreceğiz. Anna Lıu: Bugün öğrencileri dijitalden elle yapılana da etkin bir şekilde geçmeleri için cesaretlendirmeliyiz. Önümüzdeki nesillerin bilgisayarda düşünme ve üretme biçimleri zaten iç içe geçmiş durumda. Dijital araçların gücü muazzam ama genç bir mimarın aklını karıştırabiliyor da. Çünkü çok fazla potansiyeli var bu araçların. Örneğin 1'e 1 ölçekte çizim yapılabiliyor ama bu esnada büyük resmi görmek zorlaşıyor. Öte yandan yüz farklı örnek üretme şansı veriyor bu araçlar. Genç bir mimarın hangisinin en iyi seçenek olduğuna nasıl karar verecek peki? İşte bu noktada daha önce de söz ettiğim mimarın her şeyden biraz anlayan generalist rolü devreye giriyor. Meseleye daha yukarıdan bakıp diğer parametleri de hesaba katmak gerekiyor. Strüktüre ya da kent sosyolojisine dair birtakım meseleler sürece dahil edilebilir. Öte yandan gelecekte bu sürecin daha holistik olacağını düşünüyorum. Hülya Ertaş: Teknolojik gelişmelerin ötesinde konuşulabilecek daha fazla başlık var aslında. Örnek olarak disiplinlerarası çalışmaya yatkınlık daha çok yeni nesilden mimarların seçtiği bir yol. Ali'nin de bahsetmiş olduğu araştırma projeleri için de bu geçerli, genç mimarlar araştırma meselesinin yeniden gündeme gelmesini sağladılar diyebiliriz. On yıl önce bu kadar çok araştırma projesi görmüyorduk çünkü mimarın sadece inşa eden birisi olduğu düşünülüyordu. Tomas Ghısellını: Gerçekten genç ve yaşlı olarak mimarları ayırabileceğimize emin misiniz? Dürüst olmam gerekirse bunun anlamsız olduğunu düşünüyorum. Mimarlık her zaman bir süreç olmuştur, bir şey icat etmezsiniz, ürettiğiniz şey zamana yayılan bir sürecin sonucudur. Bir filmi, resmi ya da mekanı görürsün ve oradan aldıklarını

birleştirirsin, böylece fikrin ortaya çıkar. Mesela, 60'ları ya da 70'leri düşünürsek, radikalizm, metabolizm gibi birçok araştırmaya dayalı olan ve mimari kurama büyük katkıları olan akımlar da geçmişten gelen birikimle fikir geliştiriyordu. Yeni bir şey icat etmiyoruz ya da yeni mimari kuramlar üretmiyoruz. Genç ve yaşlı arasındaki herhangi bir karşılaştırma bu yüzden doğru değil. Bu sadece bir süreç. Babalarımız vardı, bizim de oğullarımız olacak. Bir şeyler ekleme ya da çıkartmayla devam eden bir süreç bu. Yani iki neslin karşılaştırılması bu yüzden doğru gelmiyor. Anna Lıu: İnovasyonda inanılmaz bir ivmelenme oldu. Bu durum kullandığımız araçlara da yansıdı. Bahsetmiş olduğun sürecin de böyle olması gerekmiyor ama bir bakıma o süreç kendi kendine ilerleyen bir şey. Araçların gücünde ve hızında kesin bir değişim oldu. Son yedi yılda bile üretimde değişim oldu ve her şey daha uygun maliyetli bir hale geldi. Bu nedenle bir şeyler üretmek için fırsatları görmenin önemli olduğunu düşünüyorum. Frank Eıttorf: Bir zaman önce taş ustalığını öğrenmiştim. Esasen bir duvar inşa etmek oldukça basit. Oysa mimarların bir konu hakkında uzmanlaşmaya başlaması garip bir şekilde işleri daha da karmaşıklaştırdı. Mesela betonla çalışmayı çok seviyorum. Ama her şeyde gereğinden fazla uzmanlaşma olduğu için betonla basit ve güzel görünen bir şey yapmak için çok daha fazla insana ihtiyacımız var. Bence bu büyük bir problem; çünkü nihayetinde bir tasarımcı olarak en azından üç-dört kişiyle tartışmam gerekiyor. Bugün bilgisayarda yaptığımız incelikle işlenmiş modelleri seviyoruz ama onları gerçekleştirmeye çalıştığımızda çok zor olduğunu fark ediyoruz. Çünkü uygulama için çok fazla insana ihtiyaç duyuluyor. Gerçekten değişen bir başka meseleyse yarışmalar. Açık yarışmalara katılıyoruz, çünkü daha az grubun davet edildiği yarışmalara katılabilmek için bir puanlama sistemine tabi tutuluyorsunuz ve biz bu puanları henüz toplayamadık. Mesela bir okul yarışmasına katılabilmek için bir okul inşa etmiş olmanız gerekiyor, ama hiç yarışmaya giremezsek ilk okul yapımızı nasıl inşa edeceğiz? Almanya'daki büyük ofisler için bile bu zorlayıcı bir sistem diyebilirim. Münih'te ofisi olan bir hocamın yanında çalışıyordum, 15 yıldır piyasada olmasına rağmen okul yarışmasına davet edilemiyordu, ancak başka bir mimarla ortak bir şekilde yarışmaya katılıyordu. Örneğin bu mimar daha önce okul yapmış biriyse, çok yetenekli olmasa da, onunla işbirliği yaparak okul yarışmasına katılmak durumunda kalıyor ve tasarımda uzlaşma yoluna gitmesi gerekiyordu. Son 10-20 yılda Almanya’daki mimarlık sahnesini çok etkileyen bir gerçek bu, özellikle de saf tasarımın varlığı açısından. Bir yemeği o kadar çok sayıda aşçı yapınca da ortaya her zaman iyi bir yemek çıkamıyor. Misal Alman mutfağı Türk mutfağından çok farklı ve birbirleriyle Yunan ve Türk mutfaklarının uyuştuğu gibi uymuyorlar. Yaklaşımları çok farklı olan mimarların işbirliği de buna benzer sonuçlar doğuruyor. Ali Hızıroğlu: Teknoloji bir yandan işleri çok hızlandırdı, dünyanın herhangi bir noktasıyla kolayca iletişime geçip bir tasarım problemini çözebiliyoruz, bundan 30 yıl önce olsaydı hiçbir şekilde bir araya gelemeyeceğimiz ya da tanışamayacağımız

27 XXI - HAZİRAN 2015

çalışmaya döndüm ama bilgisayarla çalışmaktan tamamen uzaklaştım da demek istemiyorum. Değişim hızı inanılmaz, mesleğimizde bir evrilme söz konusu. Öte yandan bütün bu tüketim araçlarının hızla değişimi yüzünden de çok çabuk yaşlandığımızı hissediyoruz.

ali hızıroğlu

GENÇ MİMARLAR

frank eıttorf


müzik okulu, brıxen / tomas ghısellını archıtettı

kişilerle bugün ortak çalışmalar yapabiliyoruz, anlık olarak sorunları çözebiliyoruz, bu noktadan bakınca şanslı olduğumuzu düşünüyorum. Bu, henüz çok keşfedilmemiş olan yeni bir şeyleri getirecek. Üstelik her şeyin daha esnek olduğu bir çağa da girmiş olacağız; paylaşım imkanı tasarım sürecinde, kuramında ve pratiğinde çok büyük bir değişim yaratacak.

HAZİRAN 2015 - XXI 28

GENÇ MİMARLAR

Nıcolas Letschert: Bence iki nesil arasında ortak bir nokta var: naiflik. Dediğiniz gibi bu dünyayı görme biçimi olarak düşünülebilir. Önceki nesle baktığımızda, o neslin mimari düşünce biçiminin bugüne kıyasla bir devrim niteliğinde olduğunu görüyoruz. Unutmamak lazım ki önceki nesle kıyasla konu, yer, ihtiyaçlar ne olursa olsun kendi bakış açımıza, üretim biçimimize sahibiz. Sahip olmamız gereken bu ortak araç bence naiflik olmalı. Lınshou Wu: Şimdi daha fazla bilgiye daha kolay erişebileceğimizi düşünüyoruz. Küreselleşmeyi daha fazla önemsemeliyiz. Şimdiki nesil Avrupa ya da Amerika’da gördüğü kentlere benzer şehirleri Çin’de inşa etme konusunda oldukça istekli ve bunu yeni çizim araçlarıyla kolaylıkla yapabiliyor da. Ama yerel kültürü de yeniden düşünmemiz gerek. Hülya Ertaş: Küreselleşme yeni kuşak mimarlar için önemli bir olgu. Ekonomik krizden ötürü kendi ülkelerinde proje yapma olanağı olmayan ofisler doğal olarak gelişmekte olan piyasalara yöneldi. Bu da zaten geçmişten beri var olan mimarlığın küresel iş yapma halini daha da pekiştirdi. Farklı coğrafyalarda kendi tasarımlarınızı nasıl geliştiriyorsunuz, yerelliği nasıl algılıyor, farklı coğrafyalardan neler öğreniyorsunuz? Anna Lıu: Bilmediğin bir yerde çalışmak hazine avına çıkmaya benziyor, ipuçlarını takip ederek oldukça içgüdüsel davranıyorum. Sürekli olarak aynı yerde çalışarak orası hakkında çok bilgiye sahip oluyorsunuz ama bu durum kendi zamanınızın ötesinde bir üretimden sizi alıkoyuyor bir yandan. Mimarlık, henüz olmayan bir şeyi şekillendirmek gibi de yorumlanabilir o yüzden en iyi olasılıkların peşindeyiz. Tomas Ghısellını: Başka bir ülkede çalışmam gerektiğinde ilk yaptığım şey gidip bir bira almak, sokakta oturup insanları izlemek, oranın tadını çıkarmak ve ruhunu keşfetmek oluyor. Çünkü mesele uluslararasılaşmış bir mimariyi yapıp yapmamak, McDonald’s mimarlığı da diyebiliriz buna. McDolnald’s hamburgeri gibi New York, Milano, İstanbul fark etmeksizin her yerde aynı olan bir mimarlık bu. Ve bundan gerçekten nefret ediyorum. Mimarlık kendine has bir olgu, deneyimlediğin ve gördüğün her yer için oraya has bir mimarlık ortaya çıkmalı. Öncelikle yerin ruhunu anlamak yaptığınız işte çok önemli. Kağıda çizdiğimiz her çizgi için çok büyük bir sorumluluğumuz var. Hatta her bir çizgiyle insanların biyografisini yazıyoruz denilebilir. Mimarlık benim için yaşamın sahnesi. Bu anlayışla birlikte o yere çok saygılı, dikkatli ve incelikli olmak gerekiyor.

abdullah gül üniversitesi camisi, kayseri / çırakoğlu mimarlık

Bizim küresel çapta iş yapmaya başlamamızın öyküsü oldukça ilginç. Birkaç yıl önce Renzo Piano Vakfı bize çok önemli bir ödül vermişti. Ödül törenine dair fotoğraflar internette dolaşıyordu. Bir gün Renzo Piano ile görüşmek istediğini söyleyen biri ofisimizi aradı. Biz de Renzo Piano’nun ofisi olmadığımızı belirttik. Bu an bizim için bir dönüm noktasıydı, o günden sonra Amerika’dan pek çok telefon almaya başladık. Houston’da yurtdışındaki projeleri takip eden bir ofis bize ulaştı ve Amerika’da bir proje üzerinde çalışmaya başladık. Amerikalılar, Avrupalılardan oldukça farklı. Kendi yuvandan çıkıp farklı ülkelerde işler üretmek gerekiyor, hayallerin peşinden gitmek için biraz farklı yerlerde de olman lazım. Hülya Ertaş: Sadece mimarlığın içine yerleştiği kentsel örüntünün ötesinde kültürel farklılıklar çok daha fazla. Bugün hemen her şehir birbirine benziyor olsa da kültürel çeşitlilik hala mevcut. Tomas Ghısellını: Bu malzeme, biçim ya da benzeri bir mesele değil. Bence sadece yerin ruhuyla alakalı. Örneğin nesneler arasındaki iyi mesafeyi ele alabiliriz. Son birkaç gündür İstanbul sokaklarında dolanıyorum, bence burada şehir parçaları arasında iyi bir mesafe var. Her şey çok uygun bir mesafede birleştirilmiş gibi. Sınırlar, nesneler ve biçimler arasında ince bir gerilim var. Sokaklar çok etkileyici. Alişan Çırakoğlu: Gerçekten İstanbul’dan mı söz ediyorsun? Tomas Ghısellını: Tamam, tabi ki trafik çok kötü ama bir yandan her şey çok dramatik. Ben sorunsuzca bisiklete binebildiğim, rahatlıkla yürüyebildiğim bir yerde yaşıyorum. Ama burası aynı anda hem etkileyici hem de dramatik. Ama işte kuralların üstü örtükken bile yerin ruhunu, şeyler arasındaki ilişkiyi anlayabilmek gerekiyor. Ali Hızıroğlu: Şehir dokusunun hala silinmediği ya da tamamen yok edilmediği bu gibi şehirlerde bu hisse kapılmak olağan. Ben de başka bir ülkeye gidip oranın dokusunu deneyimlemeyi hala zenginleştirici buluyorum. Sizin dilinizi konuşmayan, kültürünüzü bilmeyen insanlarla konuşmak ve onları ikna etmeye çalışmak bile oldukça zenginleştirici. Shenyang’daki bir proje için çatı tasarlıyorduk ve bunun nasıl ve kim tarafından uygulanacağını araştırıyorduk. Asıl mesele, vermek istediğimiz hissi koruyarak inşa edilebilir bir çelik ve cam çatıyı hayata geçirmekti. Bunu başarmak için atlamamız gereken tonlarca engel oldu. Ama tüm bu tasarım ve tartışma süreci, içinde yer aldığımız bağlamı anlamamızı sağladı. Buraya geri döndüğümüzde aradaki farkı çok net bir şekilde görebildik, iletişimin kolaylığı nedeniyle kendi ülkemizde aslında ne kadar rahat olduğumuzu fark ettik. Oysa bu çatı meselesi bile bize çok da açık fikirli olmamız gerektiğini, tasarım nihayete erdirilmiş olsa bile üzerinden tekrar tekrar geçilerek yapım aşamasında daha da iyileştirilebileceğini gösterdi.


GENÇ MİMARLAR

sıngıng rıngıng tree, burnley / tonkın lıu

Nıcolas Letschert: Dediğin doğru. Bu buluşmalar, karşılaşmalar çok önemli. Başka bir ülkeye gittiğimizde biz de bunu yaşıyoruz. Avrupa'nın dışına çıktığımızda yaklaşımımız genelde böyle oluyor. O bölgenin yerel mimarları ile bir araya geldiğinde sizi iyi karşılıyorlar, kapılarını açıyorlar. Küresel olarak çalışan bir sistemin içindeyiz. Genç mimarlar için şunu diyebilirim: Küreselleşme neticesinde büyük ofislerle bir araya geldiğinizde işler çabuk yürüyor. Hülya Ertaş: Sorulara geçebiliriz. İzleyici 1: Genç mimarın tarifini 50 yaş sınırına kadar çıkarmanız korkutucu. Kuşaklar arasındaki farkı Hülya biraz genişletmeye çalıştı fakat sadece teknoloji ve bilgi çağıyla ilgili konulara odaklanmanız benim için biraz hayal kırıklığıydı. Dünya biraz da sizden sonraki kuşak olarak tanımlanabilecek Y kuşağının ihtiyaçlarıyla şekillenecek. Bununla ilgili görüşleriniz nedir? Tomas Ghısellını: X, Y, Z gibi kuşak tarifleri sadece ticari söylemler. Bence her kuşak yan yana duruyor. Ben senden daha farklı düşünüp, yazıp çizmiyorum. Birbirimize benziyoruz. Bu nedenle sınıflandırmalara inanmıyorum. Bu sadece görüşleri, söylemleri satmak için uydurulmuş bir tanım. Hepimiz elimizden geleni yapıyoruz, karşı karşıya geldiğimizi düşünmüyorum. Yaptığın şeye inanırsan ve gerçekten onu başarmak istersen başarırsın, bunun hakkında daha fazla endişelenmemelisin ve çok çok sabırlı olmalısın. Yaptığın iş için tutkulu olmalısın. Bu tutku sayesinde hiç fark etmeden o iş için saatlerce çalıştığını göreceksin. Bu bir fark yaratır işte. Anna Liu: Mimarlıkta en güzel şey üretmeye ve öğrenmeye devam etmek. Çok vakit alsa da güzel tarafı bu. Benim kendi yolumu keşfettiğim gibi sen de kendi yolunu keşfetmelisin, bu yüzden tam olarak ne açıklamam gerektiğini bilmiyorum. Frank Eıttorf: Almanya için 50 yaşa kadar genç demiştim, orada böyle bir durum var ama Türkiye’de böyle olmak zorunda değil. Bence herkesin kendi yolunu bulması gerekiyor üretmek için. Önemli olan bu. Zaman alacaksa alacak, yapacak bir şey yok.

Alişan Çırakoğlu: Genç nesil büyüdüğünde bir şeyleri değiştirmeye çalışacak. Biz bence hala bir açıdan geleneksel yöntemi devam ettiriyoruz. Bir ofisimiz var, bir müşterimiz var, projeleri benzer şekilde alıyor ve üretiyoruz. Belki de sonraki nesil bunu değiştirecek çünkü bu düzenden çok daha az tatmin olduklarını görüyorum. Zaten tatmin olmuyorsan onu ancak kendin değiştirebilirsin. Bilgisayarları ilk kez kullanmaya başladığımızda sadece düz çizgiyi taklit eden basit bir şeydi ama şimdi ondan çok daha fazlasını yapabiliyorsun. Yeni medya çok farklı fırsatlar doğuruyor. Tomas Ghısellını: Mimarlık üretimi ve inşası çok çok yavaş bir süreç. Sabırlı olmak zorundasın bu yüzden. Nıcolas Letschert: Farklı rotalarımızı anlatmak için toplandık. Sabırlı ve tutkuluysan başarılı olursun. Hepimizin kendi amaçları var ve bu rotayı da buna göre şekillendirebiliriz. Bazen bu, anlık kararlarla olur; bazen başka şekilde. İzleyici 2: Mimarlıkta sanatı nasıl yorumluyorsunuz? Arkada dönen imajlara baktığımda yapılarda heykel ya da resim gibi hiçbir sanat ürünü göremedim. Mekanların ruhu yok gibi görünüyor, hepsi metalik. Anna Lıu: Bir resmin ruhuna ona çok uzun bir zaman bakarak erişebiliyorsun, bir binanın ruhuna da onu anlatan bir görsele iki saniye boyunca bakarak erişemezsin. Oysa sen bu binaları iki saniye inceleyerek yargılıyorsun. Her bir binanın amacına baktın mı? Binalar bir amaca hizmet eder. Örneğin bu konferans salonunun bir ruhu var mı? İzleyici 2: Bence yok, her yerde metal yapı elemanları ve fazlasıyla boşluk var. Anna Lıu: Öyleyse metalin ruhsuz olduğunu mu söylüyorsun? Malzeme hakkında bu önyargılara sahip olman, neyin sanat olduğunu ve olmadığını düşünmen oldukça ilginç. Yanlış olduğunu söylemiyorum ama bence kendini sorgulaman gerek çünkü neyin ruhsuz olduğuna karar vermen gerektiğinde biraz daha düşünmek ve bilmek gerekiyor. Bu mekanlar insanlar gelip kullanana kadar boşlar. Bir yeri geniş ya da metalik olmasına göre eleştiriyorsun. Oysa bir mekana karakterini ve ruhunu kazandıran bence insanlardır. Bu yüzden bir mekanın biçimlenmesi uzun zaman alır. İzleyici 3: Ben de sanatın binalara dahil edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Mimar Sinan’da mimarlık okuyorum ve güzel sanatlar bölümünde yapılan resimler ve heykelleri gördüğümde ben de bunların neden binaya yerleştirilmediğini sorguluyorum. Belli oranda sanat eserinin yapılara yerleştirilmesi için birtakım yönetmelikler olmalı ki bu sayede sanatı başka insanlarla da paylaşalım. Anna Lıu: Binanın bir parçasının sanat olması düşünmemiz gereken bir nokta olabilir. Örneğin cephenin bir parçası, bir koridor, bir avlu, bir köşe sanat ürünü

29 XXI - HAZİRAN 2015

Bu Çin’de inşa edilen ilk projemizdi ve tüm mühendislik hesapları belli bir detaya kadar yapılmıştı. Pekin’e sekiz saatlik uçuştan sonra şantiye şefinden bir e-posta aldık, çatıyı neden yapmamamız gerektiğini anlatan bir liste yapmıştı. E-postanın ekinde de küçük bir resim vardı, çatının nasıl olması gerektiğini gösteren bir eskiz. Açıkçası bunu görünce biraz yıkıldık. O hafta boyunca sadece onları çatıyı yapma konusunda ikna etmeye uğraştık. Ve şansımıza üç-dört yükleniciden sonra Şanghay Expo’daki çiçek formlu çatıyı yapan yükleniciyle tanıştık ve işler yoluna girdi. Bazen işler rayından çıkıyor ve istemediğiniz bir yola giriyor, bazen de geri rayına sokulabiliyor. Bence bizim mesleğimizin en güzel yanlarından biri başarısız bile olsanız ondan bir şeyler öğrenebildiyseniz gerçekten başarısız sayılmamanız gerekmesi. Bu diğer meslekler için geçerli değil, başarısız bile olsanız daha yaratıcı olmak için şansınız var.

okul, boussy / alu archıtecture landscape urban plannıng


gibi düşünülerek tasarlanabilir ama nerelere resim asmalıyız sorusunu gerekli görmüyorum. Nıcolas Letschert: Bence de bu önemli bir konu. Fransa’da inşa edilen her yapının bütçesinin %1’i sanata ayrılıyor. Yapı içindeki bu öngörülen sanatın ne olabileceği sorusu önemli. Özel bir yerleştirme olabilir, ona ışığın nasıl geleceği ehemmiyet kazanabilir. Bu çerçeveden bakmak önemli, illa resim ya da heykelleri binaya serpiştirme çerçevesinden bakmak değil. Tasarım sürecinin çok daha erken fazlarında sanatın yapıya nasıl dahil edilebileceğinin tartışılması lazım.

garanti teknoloji kampüsü, istanbul / era mimarlık

İzleyici 4: Okulda imar yönetmeliği sıkıntımız yoktu, çok daha özgürce tasarım yapabildiğimizi düşünüyorum. Mezun olduktan sonra önüme imar yönetmeliği konuldu ve büyük bir hayal kırıklığı yaşadım. Yaratıcılığın önündeki bir engel bence yönetmelikler. Böyle bir kıyaslama yapmak istemesem de yurtdışında gördüğüm örnekler çok daha özgürce tasarlanmış geliyor bana. Eminim çok uzun bir konu ama sizin ülkelerinizdeki yönetmelikler, belediyelerin mimarlara, mimari tasarıma yaklaşımları nasıl? Tomas Ghısellını: 11 yıldır üniversitede ders veriyorum. Bu yanıtlaması zor bir soru. Üniversitedeki tasarım ortamıyla gerçek hayat arasında çok fark var ve bu her yer için geçerli. Didaktik yolla gerçek arasında fark olmasının nedeni eğitimde sizin zihinsel ve düzenleyici becerilerinizin geliştirilmesine odaklanılması. Zaten mezun olduktan sonra yönetmelikleri öğrenmek için çok fazla zamanınız olacak. Dahası kurallar sürekli değişiyor. Okulda size belli kurallar öğretilse yarına onlar zaten değişmiş olacak. O yüzden çok mantıklı değil bunu okul sürecine katmak. Önemli olan becerilerinizi özgürleştirip bu sorunlarla mücadele etmeyi öğretmeli. Yine de üniversite dışarıda neler olup bittiğine dair biraz fikir vermeli tabi ki.

GENÇ MİMARLAR

brückenschläge, hannover / ağırbaş eıttrof frıends

Anna Lıu: Tomas’a katılıyorum. Londra’da da mimarlık eğitiminde gerçekçi davranılmadığına dair tartışmalar sürüyor bir süredir. Eğitimde uygun dozda gerçek nasıl olmalı? Bazen sınırların var olduğunu görmek daha iyi olabilir, bu seni daha yaratıcı yapar, o kadar önyargılı yaklaşmamak lazım. Okuldan mezun olup da birden bire birtakım kuralların olduğunu görerek şok yaşamak tabi ki güzel değil. Bu nedenle verdiğimiz derslerden biri, Londra’nın çeperinde küçük bir proje inşa etmek üzerine. Öğrenciler arsa geliştirme, planlama yönetmelikleriyle karşılaşıyorlar. Ve bu yönetmeliklerin detayları gerçekten de sürekli değişiyor. Kuralları birebir öğrenmek zorunda değilsin ama kurallar ve belirli kısıtlayıcı parametreler olduğunu öğrenmelisin. Üstelik çok özgür olduğun bir işte ne yapacağını keşfetmek aslen daha zordur.

HAZİRAN 2015 - XXI 30

Tomas Ghısellını: Bir proje yaparken dikkat etmen gereken bir diğer nokta da fikrin, yani projenin konsepti. Zaman içinde öğrendiğim bir şey varsa o da tüm bu kuralların, yönetmeliklerin projeye zarar vermek için değil, onu yönlendirmek için var olduğu. Hiçbir sınır olmayan bir proje yapacak olursam içinde kaybolurum, bu da korkutucu bir şey. Projen için kuralların, sınırların olmasının projeni kısıtlamak için değil, yönlendirmek için olduğunu zamanla öğreniyorsun. Alişan Çırakoğlu: Belki de bazı ülkelerdeki imar yönetmeliklerini okumalısın. Mesela New York’taki kocaman kalın bir yönetmelik. Eğer gerçekten bu kitabı anlamışsan ve kuralların nasıl yorumlanacağını biliyorsan ancak orada nitelikli bir mimar olarak görülüyorsun. Frank Eıttorf: Bu, aynı zamanda da bir tasarım sorunu. Bu tasarımın aktarımında bütçe, konumlanacağı ülke ya da kültür de etkili oluyor. Hollanda’da inşa edilmesi planlanan kuvvetli bir tasarım, İsviçre’de inşa edilecek olandan tamamen farklı olacaktır. İzleyici 5: İstanbul’da okuyorum ve öğrenciyim. Bize sürekli okuyup araştırmamızı söyleyen bir hocamız var. Bunun sınırı tabi ki yoktur ama bir yeterlilik duygum yok, kendimi sürekli eksik hissetmeye başladım. Bu hissi atacağım olgunluğa nasıl erişebilirim?

control poınt / wau desıgn

Tomas Ghısellını: Bu çok kolay bir soru. Asla iyi ve yeterli hissetmeyeceksin! Her yeni projede, önümde beyaz bir kağıt varken titriyorum, ama belki bu mimarlık mesleğinin en iyi tarafı olabilir çünkü sürekli olarak yeni bir şeyler öğrenmemizi sağlıyor.


ali hızıroğlu Ali Hızıroğlu tasarım atölyesinde asistanlık görevi de üstlendiği Ecole Spéciale d’Architecture’da (Paris) 2000 yılında lisans eğitimini tamamladıktan sonra Columbia Üniversitesi'nde (New York City) mimari ve kentsel tasarım yüksek lisansı yaptı ve 2002 yılında mezun oldu. 2003’ten itibaren Era’daki çalışmalarına başladı. Türkiye, Romanya, Fransa, Çin gibi ülkelerde farklı projelerin şantiyelerinde ve 20’ye yakın büyük ölçekli alışveriş, ofis, endüstriyel ve kentsel içerikli projenin konsept tasarım geliştirme ve uygulama aşamalarında görev aldı. Yarışmalara katıldı, Shenyang’da inşaatı tamamlanan Starmall Shenyang Plaza projesi ile WAF’ta finale kalan projeler arasına girdi. Halen Era’nın İstanbul ve Pekin ofislerinde mimari, kentsel tasarım ve tasarımın farklı konularında çalışmalarına devam etmekte.

Nıcolas Letschert 2000 yılında Ecole Special d’Architecture’dan mezun olan Letschert, Paris’te sağlık yapıları, tarihi anıtlar, peyzaj ve şehircilik alanlarında çalışmalar yürüttü. Aynı zamanda çeşitli devlet kurumları ile çalışan Letschert, Batı Afrika’da Fildişi Sahilleri’nde ulusal ölçekte projelerde yer aldı ve kırsal tropik bölgelerdeki yapıların tasarımlarında uzmanlaştı. Çalışmalarını kurucusu olduğu ALU Architecture Landscape Urban Planning ofisinde sürdürmekte. Tomas Ghısellını 2002 yılında mezun olan Ghisellini, 2004 yılından beri Ferrara Üniversitesi Mimarlık Bölümünde öğretim görevlisi olarak şehircilik, peyzaj mimarlığı mimari tasarım teorisi üzerine dersler vermekte. 2009 yılında Tomas Ghisselini Architetti adı altında kendi ofisini kuran Ghisellini pek çok mimari yarışma kazandı ve bu yapıların inşaasını kontrol etti. Renzo Piano Vakfı tarafından da ödüllendirilen Tomas Ghisselini Architetti, çalışmaları ile ayrıca Dedala Minosse uluslararası ödülünü kazandı ve MoMA’daki Cut’n’Paste mimarlık sergisine katıldı.

31 XXI - HAZİRAN 2015

Anna Lıu Liu, 15 senedir profesyonel bir mimar olarak Çin, Japonya, ABD ve İngiltere’de mimarlık, sanat ve peyzaj mimarlığı üzerinde çalışmalar yapmakta. Daha önce Hong Kong’daki ve Londra’daki Arup Asscoiates ofislerinde yeni Hong Kong terminali ve Manchester Stadyumu projelerinde çalışan Liu, 2002’de Mike Tonkin ile birlikte Tonkin-Liu ofisini kurdu. İki ortak AA Mimarlık Okulunda dört yıl boyunca doğada ve insan doğasındaki şemaları çalıştıktan sonra benzer çalışmaları şu an Westminister Üniversitesi’nde ilerletiyorlar. Projelerinde doğayla ilişkisi kuvvetli olan Anna Liu’nun ortağı olduğu mimarlık ofisi, kimi zaman ilerici konstrüksiyon teknikleri için bio-mimic taktiklerini, kimi zaman da doğadaki güçleri sembolik katmanda kullanmayı tercih etmekte.

Lınshou Wu 2001’de Güney Çin Üniversitesi’nden mezun olan Wu, 2007’de Grenoble Şehircilik Enstitüsü’nden ve 2009’da Paris La Villette Mimarlık Okulu’ndan yüksek lisans dereceleri aldı. 2006 yılından sonra Fransa’da çeşitli mimarlık ofislerinde çalışan Wu, 2008-2010 yılları arasında Odile Decq’le birlikte çalıştı ve 2010 yılında Shenzen’de WAU Design adı altında kendi ofisini kurdu.

GENÇ MİMARLAR

Alişan Çırakoğlu 1996'da ODTÜ Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü'nden mezun olduktan sonra 1999'da aynı bölümde "Ölçek ve izdüşüm: Mimari anlatım ve tasarım sürecinde uzlaşımlar ve yeni teknolojiler üzerine bir çalışma" başlıklı teziyle yüksek lisansını tamamladı. 1996'dan 1999'a kadar İstanbul ve Ankara'da çeşitli bürolarda çalıştı. 2000 yılından beri çalışmalarını İstanbul'da kurduğu Çırakoğlu Mimarlık’ta sürdürmektedir.

Frank Eıttorf 2006’ta Nantes ve Bochum’daki mimarlık okullarından mezun olan Eittrof, Düsseldorf’ta yüksek lisansını tamamladı ve Jean Nouvel, MVRDV ve Rem Koolhaas’ın yanında çalıştı. Bochum ve Leibniz Üniversite’sinde mimarlık eğitimcisi olarak da görev alan Frank Eittrof, AW Architektur & Stadtplanung ve ASTOC Architects ofislerinde mimar olarak çalıştıktan sonra 2010 yılında kendi ofisini kurdu.


PEYZAJ TASARIMI - KENT PARKI – PAPENBURG HAZİRAN 2015 - XXI 32

fotoğraflar: Juliane Werner

İzlerin Ardında Biçimlenme STEPHAN LENZEN’IN TASARLADIĞI STADTPARK PAPENBURG, BÖLGE HALKINA YENI BIR REKREASYON ALANI YARATIRKEN KENTIN DÖNÜŞÜMÜNDE CANLANDIRICI ROL OYNUYOR. Papenburg 2014’te gerçekleşen bölgesel bahçe etkinliğinde oluşan çerçeve, şehir parkının yeniden geliştirilmesi ve tasarlanmasını mümkün kılarken mevcut ihtiyaçlara işlevsel uyumu da sağladı. Yeni parkın tasarımını bu dönüşümü destekler niteliklere sahip olacak şekilde ele aldık. Bu bağlamda modern müdahalelerle parka eklenen yeni içerikler, neredeyse saydam algılanan bir geçiş mekanı olan parkın artık Papenburg şehrinin önemli bir öğesi haline gelmesini sağladı.

STADTPARK PAPENBURG

rmp stephan lenzen landschaftsarchıtekten

Parkın tarihi yapısını ve mevcut vejetasyonunu gözeterek alandaki önceden kalan yürüme izlerini dikkatli bir şekilde koruduk ve güncelledik. Ana izin

parkı biçimlendirmesinin yanı sıra çalılar ve koruluk da parkın biçiminin ortaya çıkmasına yardımcı oldu. Ağaçlardan ve çalılardan oluşan bütünleşik örüntü, eski şehir parkının monotonluğunu kırarak hem parkın genel karakterinden ödün vermeden devam etmemizi sağladı hem de farklı ziyaretçi gruplarının kullanımı için parkı yeniden kurguladı. Bunun yanı sıra mevcut tekil ağaçlar da güçlenmeleri ve görsel bağlantıları yönlendirmeleri için budandı. Tek tip ağaç türlerini alana bitişik düzende dikerek görsel ilişkileri artırdık. Geniş çim alanlarının arasına dikilen homojen ağaç figürleri, ilgi çekici ışık ve gölge etkileri oluşturuyor. Yeni görüş hattı, parkın içine doğru yönlendirirken kentle park girişi arasındaki bağlantıyı vurguluyor. Tüm bu biçimleniş, sürdürülebilir bir çerçeve sunuyor ve Papenburg halkı için yeni ve çekici bir rekreasyon alanı oluşturuyor.


PEYZAJ TASARIMI - KENT PARKI – PAPENBURG 33 XXI - HAZİRAN 2015

proje yeri: Papenburg, Almanya tasarım: RMP Stephan Lenzen Landschaftsarchitekten tasarım yılı: 2012 - 2014 inşaat yılı: 2013 - 2014 alan: 15 hektar stephan lenzen GSH Essen’de peyzaj mimarlığı ve Fernuniversitat Hagen’da ekonomi bilimi okudu. 1995’de RPM Landschaftsarchitekten’de çalışmaya başladı ve 2001’de firmaya ortak oldu. 2006’dan bu yana Kuzey Ren-Vestfalya Mimarlar Odasının uzman komitesinde yer alıyor ve RWTH Uluslararası Aachen Akademisi’nde yeniden yapılandırma / tasarım ve yönetim programı kapsamında ders veriyor.

vaziyet planı


YAPI - KONUT - İSTANBUL HAZİRAN 2015 - XXI 34

fotoğraflar: Cemal Emden

Sahici Cepheler ÇINICI MIMARLIK'IN ZEKERIYAKÖY'DE TASARLADIĞI KENT OPTIMUM, YALIN CEPHE DÜZENINDE AŞIRI MALZEME KULLANIMINDAN KAÇINARAK BINALARIN TEKTONIĞINI ÖNE ÇIKARIYOR. Hülya Ertaş

KENT OPTIMUM ZEKERIYAKÖY

çinici mimarlık

Hülya Ertaş: Kent Optimum, Zekeriyaköy’de nasıl bir arsada konumlanıyor? Can Çinici: Zekeriyaköy İstanbul’un kuzeyinde, 1980’lere kadar daha çok iki katlı köy evlerinin bulunduğu mesire yeri özelliğini korumuş, 1990’larda gayrimenkul piyasasının ve özellikle de Marmara depreminin ivmelendirmesiyle daha çok üst gelirli kesimlerin yer tuttuğu bir uydu kent. Zekeriyaköy’ün Karadeniz’e doğru devamındaki Uskumruköy sınırında yer alan proje, aralarından imar yolları geçen birbirine komşu dört konut parseli üzerinde kuzeybatıya bakan eğimli bir arazide yer alıyor. Üçüncü köprü bağlantı yollarının ve viyadüklerinin yakınından geçmesi araziye erişilebilirlik yararı sağlamakla birlikte birkaç onyıl içinde bu dokunun epeyce sert gayrimenkul etkisine maruz kalacağı anlaşılıyor.

he: Ev tipleri, büyüklükler gibi başlıklarda tasarım sürecinde size verilen program neydi? Bunu nasıl yorumladınız? Zekeriyaköy’ün İstanbul’daki konumu ve arsanın topoğrafyası nasıl belirleyici roller üstlendiler? cç: Başlangıç verileri olarak bizden aralarında tek katlı bahçeli bağımsız evlerin de bulunduğu, parsellerin 0,3 olan toplam KAKS hakkını olabildiğince kullanan bir yerleşim istenmişti. Araziye istenen yoğunluğu homojen olarak dağıtmaktansa yapı tipine ve bulunduğu konuma göre yoğunluk oranını değiştiren bir sistemi benimsedik. Vaziyet planında üç ana bölgelemeden bahsedilebilir. Uzunlukları 30 metreyi bulan, her oda ve yaşam biriminden bahçeye çıkılabilen tek katlı villaların olduğu alt bölge, az yoğunluklu ve KAKS oranı 0,2 dolaylarında. Bu bölgede üç tip olarak tasarladığımız villalar (V1, V2, V3) eğim çizgilerine paralel olarak konumlanıyor. Orta kısımdaki bloklarsa (U ve K bloklar) eğim çizgilerine dik olarak yerleştirildi. Alt bölgede kaybedilen yoğunluğu telafi


YAPI - KONUT - İSTANBUL 35 XXI - HAZİRAN 2015

için KAKS oranı bu bölgede 0,4 olarak kabul edildi. Blok aralarında oluşturulan bahçeler ve avlular her daireye geniş bir bakış açısı sağlıyor. Üst kısımdaysa arazi çizgilerine paralel iki sıra olarak yerleştirilen sıra evler (A, B, C, D bloklar) eğimin epeyce dik olduğu bir alanda yer aldığı için birbirlerinin önlerini kesmiyor. 0,3 KAKS oranı ile tasarlanan bu sıra ev blokları uzaktan da olsa Karadeniz manzarasına sahip. he: Kent Optimum’u tasarlarken nasıl bir parçabütün ilişkisi kurdunuz? Evin en küçük birimi sayılabilecek oda ile yerleşimin master planı arasındaki geçiş nasıl oldu? cç: Gayrimenkul işlerinin mimari projelendirme süreçleri kaçınılmaz bir şekilde pazarlamayla bağımlı olarak gelişiyor. Bu tür işlerde mimari projelendirme süreci esnasında en kestirilemez şey binaların iç düzeni. Daire kapasiteleri ve bölümlemelerinin nihai şeklinin satış aşamasından önce belirlenebilmeleri ve mimari olarak kontrol edilmeleri hemen hemen

imkansız. Bu yüzden gayrimenkul işlerinde “iç” düzenlemeler ve daire büyüklüklerinden olabildiğince bağımsız, satış aşamasında talebe göre kolayca uyum gösterecek esnek bir sistem kurma meselesini dert edinmiştik uzun bir süredir. Sanırım Kent Optimum bu açıdan önemli bir deneme oldu bizler için. Villaların, sıra ev ve blokların planları oldukça jenerik bir yapıya sahip; bir tarafta odaların ve yaşam mekanlarının yer aldığı “servis alan” mekanların, diğer yanda da “servis veren” ıslak mekanların konumlandığı - neredeyse bütün coğrafyalarda görebileceginiz - oldukça anonim, doğrusal yapılar bunlar. Projede başta öngörülen dairelerin bu asal ve yalın halleri satış esnasında isteğe göre kolayca birleştirilmelerine olanak tanıdı. Kent Optimum projesi binalar arasında tanımlanan boşlukların önemli olduğu bir çalışma oldu bizler için. Yapıları, içlerindeki daire tiplerini saran jenerik beyaz kabuklar olarak ele almanın doğal bir sonucu olsa gerek binaların topoğrafyaya oturma biçimlerinin, birbirleri

aralarında oluşturdukları ara mekanların, setlerin, ara bahçe peyzajlarının ve açık alanların binaların kendilerinden daha öncelikli olduğunu söylemeliyim. he: Burada özel olarak tercih edilmiş bir monotonluktan söz etmek mümkün mü? Kütlelerin tekrarı, ritmi, neye göre belirlendi? cç: Monotonluğu cephecilik ve komposizyonculuktan kaçındığımız için bilerek tercih ettiğimizi söyleyebilirim. Hepimizin bildiği gibi gayrimenkul işlerinde gözle görünür bir cephecilik hakimdir ülkemizde, son yıllarda da hassas inşa tekniklerinin daha çok kullanılmasıyla bu eğilim daha da bariz hale geldi. Cepheler sanki ardlarında bulunan tekrarı gizlermişcesine, hafifletip “ölçeksizleştirircesine” sonsuz çoğalabilecek desenler halinde renk ve malzeme dozları fazla olarak çalışılmaya başlandı. Biz Kent Optimum Zekeriyaköy işinde tam da bu örtme ve kamufle etme işlemine başvurmadan neler yapılabilir onu araştırmış olduk. Binaların tektoniği başlıca iki


giriş sayfasında U1 bloğu görünüşü

karşı sayfada üstte: V3 evleri sokağından görünüş ortada: V2 evleri bahçe girişi en altta: V1 evleri ön bahçeleri

HAZİRAN 2015 - XXI 36

YAPI - KONUT - İSTANBUL

önceki sayfada üstte solda: A ve B bloklarının genel görünüşü üstte sağda: D bloğun arka görünüşü altta solda: A ve C bloklarının arka sokaktan görünüşü altta sağda: D blokları giriş yolu

bu sayfada sağda: K bloklarının genel görünüşü altta: D blok girişi altta sağda: K bloğun arka bahçesi en altta: K bloğun arka cephesi

unsurdan oluşuyor: Çeşitli daire tiplerini içeren ve yalın cephe karakterleri olan brüt beyaz kütleler ve dış eklentiler (sürekli balkonlar, kepenkler, saçak ve pergolalar, bacalar, bağımsız garaj gölgelikleri). Gerek bloklarda gerek villalarda cephe karakterlerini bu takıların kendileri oluşturuyor, bunlar dışında temel bir cephe artikülasyonundan pek bahsedemeyiz. Beyaz kütlelerin mimari eklemlenmesinde hep aynı sistem kesitini devrede tutmaya gayret gösterdiğimizi belirtmeliyim: üst kısımlarda saçaksız kırma çatı, klasik bir çatı deresi ve su inişi, cephe kısımlarında izolasyon katmanı üzeri sıva ve boya, alt kısımda da tekmelikli bir zemin birleşimi. Bu sistem kesiti prensibini sabit tutarak bir, iki ve üç katlı blok seçeneklerinin hepsine uyarladık. he: Tipik ev imgesini çağrıştıran, tanıdık bileşenler ve az malzeme çeşitliliğiyle hayata geçmiş bir proje bu. Projeyle bir aşinalık hissi yaratmayı amaçladınız mı?

cç: Konutta son yıllarda gözlemlenen aşırı malzeme kullanımı sahicilik hissini yok ediyor. Halbuki konut - her ne kadar günümüzde artık çoğunlukla değişim değerleri dolayısıyla alınıp satılsa da - hala kullanım değerini koruyan, içinde gerçek yaşamların olduğu gerçek bir mekan. Günümüzün farkı galiba konutun alınıp satılma ya da kiraya verilme sıklığının çoğalması. Bu nedenle konut ekonomik ömrü boyunca bir değil, çok çeşitli yaşamlara sahne oluyor. Böyle bir arkaplanı düşünerek Kent Optimum'da binaları kimlikleri üzerlerine sabitlenmiş olarak ele almadık. Bu nedenle kütleleri asal varoluşlarına çekmek ve üzerinde yer alacak eklentilerine rol vermek, onları ön plana çıkarmak için bir nevi altyapı olarak tasarlama eğilimimiz vardı. Sonra giriş portiği, saçak, pergola, baca, şömine, balkon gibi eklentileri olanca bağımsızlıklarıyla ve ortak hafızada yer ettiği biçimiyle “yeniden hatırlayarak tasarladık” ve öylece yerleştirdik. Aşinalık hissininse yapılarda çok dengeli bir biçimde ele alındığını düşünüyorum.

Aşinalık hissine fazla vurgu, yapıları kalabalıklaştırıp yapmacıklaştırıyor. Bu işte de kırma çatı yapmak bizce yeterliydi ama saçak kullanıp yerleşimi fazlaca evcil bir havaya büründürmekten kaçındık; çünkü söz konusu iş en temelinde değişim değeri üzerinden kendini var ediyordu. Zaten her halükarda fiili olarak da iki kat ve üzerinde, yönetmeliklerin izin verdiği 50 cm saçağı yapmaya çalışmak da epeyce işlevsiz bir çaba. he: Bu konutların sosyal yaşamı nasıl olacak? Nasıl bir yaşam senaryosu öngördünüz? Kullanıma başlandıktan sonra bu senaryonun işleyip işlemediğini gözlemleyebildiniz mi? cç: Yaptığımız işin en sevdiğim yanlarından biri vaziyet planının ortasında tasarlanmış olan ve yapmacık bir aidiyet hissi yaratan bir sosyal tesisin bulunmaması. Bunda şüphesiz arazimizin içinden iki belediye yolu geçmesinin ve dört ayrı parselde konumlanmasının payı büyük. Yerleşimin


YAPI - KONUT - İSTANBUL 37 XXI - HAZİRAN 2015

vaziyet planı

kullanımı için ayrılan bir kulüp binası, güneyde eskiden kalma kurutulmuş bir çayın kenarında bulunan başka bir parselde inşa edildi. Bu yerleşimde yaşam geçen sene başladı. Kent Optimum’un birçok yönüyle kapalı site formatına uyduğu söylenebilir; ancak gözlemlediğimiz ilginç bir durum buradaki yaşamın hiç de o kadar steril gelişmediği. Burada şu anda oturanları birleştiren tek bir durum var o da hepsinin orta - üst gelir durumunda olmaları. Onun dışında birbirlerine birçok açıdan benzemeyen çok çeşitli yaşam biçimlerinin yan yana var olmaya çalıştıklarını görüyoruz. Kırsal kökenli mal sahiplerinin yaşam biçimiyle genç beyaz yakalıların, sanatçıların ve kendine daha yavaş bir yaşantı seçmiş görece yaş almış olanların burada beraber yaşamaya çalıştıklarını, bazen anlaşıp bazen çatıştıklarını gözlemliyoruz. Ortak bir yaşama kültürü kurmayı denemek için ilginç bir karşılaşma zemini olduğunu söyleyebilirim.


can çinici 1962’de doğdu. ODTÜ’de 1989’da mimarlık lisansını, Londra Architectural Association’da 1991’de yüksek lisans eğitimini tamamladı. Katıldığı ulusal ve uluslararası yarışmalarda pek çok ödül kazandı. 1994’de Isparta Forum ve Rekreasyon Merkezi önerisi ile proje dalında 4. Ulusal Mimarlık Ödülü’nü, 1995’de TBMM Cami ile Uluslararası Ağa Han Mimarlık Ödülü’nü (Behruz Çinici ile beraber), 1999’da Tepe Mimarlık Vakfı Ödülü’nü aldı. 1995’ten beri atölye yürütücüsü ve jüri üyesi olarak ODTÜ, YTÜ ve Bilgi Üniversitesi’nde görev aldı. Aralarında 2008 - 2009 yılları arasında WAC tarafından düzenlenen ‘7 Architects – 7 Hills’ ve 2013 Venedik Mimarlık Bienali kapsamındaki ‘Traces of Centuries and Future Steps’ sergileri de olan uluslararası organizasyonlara davet edildi. Halen Çinici Mimarlık bünyesinde faaliyet gösteriyor.

HAZİRAN 2015 - XXI 38

YAPI - KONUT - İSTANBUL

işveren: Kent Group (Kürşat Hacıevliyagil, Ahmet Bedri Güler) mimari tasarım: Can Çinici / Çinici Mimarlık mimari proje ekibi: Selim Koytak, Selin Sinem Sürücü proje tarihi: 2009 - 2011 inşaat tarihi: 2010 - 2014 inşaat alanı: 15.000 m2 proje kapalı alanı: 14.630 m2 bağımsız birim sayısı: 76 (planlanan) / 69 (gercekleşen) statik proje: Kuram Mühendislik + Çeçen İnşaat mekanik proje: Isıyer elektrik projesi: Novatek şantiye ekibi: M. Deniz Şahin, M. Ali Özbek, Nuran Gezdirici, Denizhan Erensoy, Semra Boylu, Derya Güzen

planlar



YAPI - MÜZE - ŞANGHAY HAZİRAN 2015 - XXI 40

fotoğraflar: Su Shengliang, Xia Zhi

Tonozla Kurgulanan ATELIER DESHAUS TARAFINDAN TASARLANAN LONG MUSEUM WEST BUND, ŞANGHAY'IN ESKİ KÖMÜR LİMANININ İZLERİ ÜZERİNDE YER ALIYOR. TONOZLARLA KURULMUŞ STRÜKTÜRÜ, MEVCUT YAPILARLA BİRLEŞEREK MEKANI DÖNÜŞTÜRMÜŞ. Long Museum West Bund, Şanghay kentinin Xuhui Bölgesi’nde Huangpu Nehri kıyısında yer alan eski kömür taşıma limanının bulunduğu alanda konumlanıyor. Projedeki öncelikli hedefimiz, 110 metre uzunluğunda, 10 metre genişliğinde ve 8 metre yüksekliğindeki 1950 yıllarında kurulmuş kömür boşaltma köprüsü ile yaklaşık iki yıl kadar önce inşa edilmiş iki katlı yeraltı otoparkıyla birlikte korumaktı.

LONG MUSEUM WEST BUND

atelıer deshaus

Yeni tasarım, kendi kendini taşıyan duvarlar ve tonozlarla konsol bir strüktürü benimsiyor. Öte yandan serbest düzenli perde duvarları, bodrum katlardaki mevcut otoparkın strüktürel sistemine dahil olacak şekilde tasarıma ekledik. Mevcut otoparktaki ilk bodrum kat perde duvarlarla bir sergi alanına çevrilirken bunun üzerinde kalan mekan, farklı yönlerde birleşen tonozlarla çoklu mekansal yönelimleri

vurguluyor. Ayrıca bu tonoz strüktür, elektrik ve mekanik sistemleri de içinde barındırıyor. Zemin üstündeki bu tonozlu mekandaki tavanlar ve duvarların brüt beton olması, duvarla tavan arasındaki geometrik ayrımı belirsizleştiriyor. Böylesi bir strüktür, sadece insan vücudunu kendi yapısına uyumlu bir şekilde kaplamakla kalmıyor, irili ufaklı mekansal boyutlara sahip iç mekanları ve kalıp derzlerinin izlerini taşıyan brüt beton yüzeyleriyle aynı zamanda hem ilkel ve zamansız bir çekiciliği temsil ediyor hem de gerçeklik hissi uyandırıyor. Strüktürün, malzemenin ve mekanın “yalınlığı”ndan kaynaklanan doğrudanlık ve sadelik, yapıdaki ağırlık ve hafiflik hislerini artırıyor. Yapının tamamında kullanılan geniş ölçekli konsollar, alanın endüstriyel kimliğinin hem mekansal hem de zamansal olarak süreklilik içinde algılanmasını sağlar. Yerüstündeki tonozlu brüt beton mekan ile yeraltındaki “beyaz kutu” sergi alanı arasındaki akış, sarmal merdivenle sağlanıyor. Mekanı vurgulayan karşıtlıklar, ilkel ama gerçekçi olarak tanımlanabilir. Antik çağlardan, modern ve çağdaş dönemlere uzanan sergi içerikleri, geçiciliğin öne çıktığı bir sergi mekanı yaratıyor.


YAPI - MÜZE - ŞANGHAY 41 XXI - HAZİRAN 2015


giriş sayfasında Tonozlu ana giriş önceki sayfada üstte solda: Müze giriş yolu üstte sağda: Revak altta: Kuzeybatı cephesi

HAZİRAN 2015 - XXI 42

YAPI - MÜZE - ŞANGHAY

bu sayfada sağda: Giriş verandası altta: Müze ve kömür depoları altta sağda: Güneydoğu görünüşü en altta: Çağdaş sanat galerisinden görünüş en altta sağda: Çağdaş sanat galerisi



atelıer deshaus Liu Yichun 1969 yılında doğdu ve 1997'de Tongji Üniversitesi mimarlık bölümünden yüksek lisans derecesi elde etti. 1972 yılında doğan Chen Yifeng ise 1998'de yine aynı üniversiteden yüksek lisans derecesi elde etti. Yichun ve Yifeng'in 2001'de Şanghay'da kurdukları Atelier Deshaus, Business Weeks/Architectural Record China Awards (2006), WA Chinese Architecture Awards (2006&2010), FAR EAST Architecture Awards (2010), AR Emerging Awards 2014 gibi pek çok ödülün yanı sıra çağdaş Çin mimarlığı üzerine uluslararası pek çok sergiye de imza attı. 2011 yılında Atelier Deshaus, uluslararası dergi Architectural Record tarafından yılın tasarım öncüsü 10 firmasından biri seçildi.

proje adı: Long Museum West Bund mimar: Atelier Deshaus (Liu Yichun/Chen Yifeng) mimari tasarım ekibi: Liu Yichun, Chen Yifeng, Wang Longhai, Wang Weishi, Wu Zhenghui, Wang Xuepei, Chen Kun strüktür, elektik ve mekanik mühendisi: Tongji Architectural Design strüktür, elektik ve mekanik tasarım ekibi: Chao Si, Zhang Zhun, Shao Xiaojian, Shao Zhe, Zhang Ying, Shi You, Li Weijiang, Kuang Xingyu, Zhou Zhili aydınlatma tasarımı: Shanghai Guangyu Lighting Design işveren: Shanghai Xuhui Waterfront Development, Investment & Construction tasarım süresi: Kasım 2011 - Temmuz 2012 tamamlanma: Mart 2014 proje alanı: 33.007 m2

HAZİRAN 2015 - XXI 44

YAPI - MÜZE - ŞANGHAY

zemin kat planı

strüktür planı

bodrum kat planı

aksonometrik perspektif

kuzeybatı cephesi

güneybatı cephesi



YAPI - YAŞLI BAKIM MERKEZİ - WARMUN HAZİRAN 2015 - XXI 46

fotoğraflar: Peter Bennetts

Kültürü Mekanda Okumak DOĞAL AFET SONRASI YENIDEN INŞA EDILEN WALUMBA YAŞLI BAKIM MERKEZI, ABORJINLER’E ÖZGÜ KÜLTÜREL ÖZELLIKLERI MEKANSAL KURGUYA YANSITMAK ÜZERE IREDALE PEDERSEN HOOK ARCHITECTS TARAFINDAN TASARLANDI.

taşıdığı için yapıyı 2011’deki sel seviyesinin üzerinde kalacak şekilde inşa ettik. Zeminden üç metre yukarıdaki yapı, köprü gibi davranarak zemine beton merdivenler, yürüyüş yolları ve rampalarla bağlanıyor.

Kununurra’nın 200 km güneyindeki Gija Aborjinleri’nin yerleşim yeri Warmun, 13 Mart 2011 tarihinde son 300 yılın en büyük sel felaketiyle tahrip oldu. 100 adet ev yeniden inşa edilirken 300 kişi inşa süresince 12 aylığına Kununurra’ya tahliye edildi.

Merkez pek çok işleve hizmet veriyor: Yaşamak için desteğe ihtiyacı olan görevli ve konuklar için bir ev, meals-on-wheels* servisi için kamusal bir mutfak ve etkinlik alanı bulunuyor. Yapının mimari biçimi Warmun’un dramatik peyzajına cevap veriyor; binanın iki kanadı kadınlar ve erkekler için ayrı mekanlar yaratırken ortak etkinliğin yapıldığı bölge ve giriş, binayı toprağa bağlayan bir çapa görevinde. Merdivenler ve rampalar da binayı zemin kata bağlıyor. Çatı, verandayı tanımlıyor ve yükselip alçalarak ışık koruması sağlıyor. Gün içinde hava sıcak olduğu için akşam etkinlikleri oldukça önem taşıyor. Bu sebeple akşam güvenli alanlar oluşturmak için yapıyı LED ile aydınlattık.

Bu doğal afetten etkilenen kamusal binaları ve eski Walumba Yaşlı Bakım Merkezi’ni yeniden inşa etmek için görevlendirildik ve yaşlıların kültürel ve sosyal ihtiyaçlarını gözeten yeni bir ev tasarladık.

WALUMBA YAŞLI MERKEZI

ıredale pedersen hook archıtects

Proje alanı, yaşlıların toplumdaki eğitimci karakterini devam ettirebilmeleri için okula ve şehir merkezine yakın olacak şekilde seçildi. Alan halen taşkın riski


YAPI - YAŞLI BAKIM MERKEZİ - WARMUN 47 XXI - HAZİRAN 2015

Bakım merkezi Aborjinlere özgü kültürel özellikleri barındırıyor: Aile bireyleri arasındaki iletişimin sağlanması, konukların gizliliğini dengelemek, kamusal ve özel mekanların varlığı, ateş ve tütsü törenlerini içeren kültürel etkinlikleri desteklemek, toplumsal etkileşimi kurmak bu kapsamda yer alıyor. Açık mekanlarda dikey ve polyester gölge elemanları kullandık. Çoğu konuk görme sıkıntısı yaşadığı ya da resim yaptığı için içerde doğal ışık kullanımı oldukça önem kazandı. Doğal havalandırma sağlamak için birimler arasında boşluklar bıraktık. Su ısıtma sistemi içinse güneş panelleri kullandık. KÜLTÜREL SÜRDÜRÜLEBILIRLIK Projede Gija toplumunun kültürel sürdürülebilirliğine önem verdik. İngiliz Milletler Topluluğu’nun düzenlediği bakım kurallarıyla ters düşmeyen mekansal düzenlemeyi sağladık. Bu nedenle aile bireylerini buluşturmak, giriş noktalarını kontrol

altında tutmak, geniş dış mekanlar ve her oda için özel balkonlar, bilim ve kültür etkinliklerini desteklemek, çoklu ulaşım bağlantıları, tütsü törenleri ve tıbbi amaçlı kullanılmak üzere bitkilendirme gibi unsurlar proje kapsamında yer aldı.

giriş sayfasında Ortak avluya bakış

Projede oluklu metal panellerden oluşturulan Colorbond kullandık. Betonerme levhalar ve dairesel kolonlar metal yapıyı destekliyor. Altı milimetrelik çelik su oluklarıyla bağlantılı olan parçalı bölmelendirilmiş dalgalı çatı panelleri, pavyonlara ve verandaya gölge sağlıyor. Kıvrılan ahşap korkuluklar ise gerekli mahremiyeti kuruyor. Zengin renk çeşitliliği gece ve gündüz arasında zıtlık yaratıyor. Yapının biçimi ve rengi, Warmun’un tepe ve nehir peyzajına cevap veriyor. Öte yandan yağmur yağdığında yağmur olukları, çocukların oyun oynamaları için altı farklı şelale oluşturuyor.

arka sayfada üstte solda: Avlu ve oyun alanı üstte sağda: Veranda ve bireysel alanların ilişkisi ortada solda: Merdivenden pavyonlara bakış ortada üstte: Yapıya genel bakış ortada altta: Verandadan bakış altta solda: Tütsü törenlerinin yapıldığı merkez (Fotoğraf: Iredale Pederson Hook Architects) altta sağda: Ateş yakılan alan (Fotoğraf: Iredale Pederson Hook Architects)

*Evde kendi yemeğini hazırlayamayan bireylere yemek ulaştıran bir program, çoğu zaman yaşlılar için kullanılan bir hizmet.

bu sayfada en üstte: Merdiven ve veranda ilişkisi üstte solda: Yapı ve zemin ilişkisi üstte: Veranda ve pavyonlar


HAZİRAN 2015 - XXI 48

YAPI - YAŞLI BAKIM MERKEZİ - WARMUN


YAPI - YAŞLI BAKIM MERKEZİ - WARMUN

doğu cephesi görünüşü

boy kesit

bölgelendirme diagramı

ıredale pedersen hook archıtects Iredale Pedersen Hook, Perth ve Melbourne’da yer alan stüdyolarıyla giderek genişleyen bir mimarlık pratiği. 15 yıllık stüdyo, projelerin konsept çizimlerini oluşturan Iredale, sosyal altyapısını oluşturan Pedersen ve pragmatist bakış açısını oluşturan Hook tarafından kuruldu. Stüdyo, doğal ve sosyal çevrenin farkında olan etkili sürdürülebilir binalar tasarlıyor. mimari ekip: Finn Pedersen, Adrian Iredale, Martyn Hook, Joel Fuller, Rebecca Angus, Jason Lenard, Nikki Ross, Caroline Di Costa, Khairani Khalifah, Drew Penhale, Mary Mcaree, Layla Cluer, Jonathan Alach, Matt Fletcher, Jonathon Ware müşteri: Warmun Maliyesi Bina Yönetimi ve İşleri Bölümü inşaat firması: Norbuilt projelendirme tarihi: 2012 inşa tarihi: 2013 - 2014

eskiz

49 XXI - HAZİRAN 2015

vaziyet planı


İÇ MEKAN - OFİS - İSTANBUL HAZİRAN 2015 - XXI 50

fotoğraflar: Yerçekim

Dönüşüm Hikayeleri ANONIM.ISTANBUL EKIBININ IKI YIL ÖNCE POZITIF MÜZIK IÇIN TASARLADIĞI OFIS, KULLANICININ MEKANI ÖZÜMSEYEREK KENDI IHTIYAÇLARINA GÖRE SÜREKLI OLARAK DÖNÜŞTÜRMESI ÜZERINDEN GELIŞIYOR. Aslı Şener

POZITIF MÜZIK OFISI

anonim.istanbul

Son zamanlarda ofis olarak üzerinde kafa yorduğumuz kavramlardan biri dönüşüm. “Kentsel dönüşüm” hadisesi hayatımıza girdiğinden beri inşaatla ilgili faaliyetlerde neredeyse her iki cümleden birinde bu kelime geçiyor. Şehirsel ölçekte her türlü yıkıp yenisini yapma eylemi “dönüştürme” kılıfı altına girince aslında bir süreci tarif eden dönüşüm kavramı, sıfırlayıp baştan yaratmayla karışır oldu zihinlerde.

kullanılabilmesini sağlayabilecek çok güçlü bir araç olarak kullanılabilir; ama gerçek bir dönüşümü yaratması için mekanın zaten barındırdığı değerlerle yeni içeriği buluşturabilmesi, en önemlisi yarattığı boşluğu yaşamla doldurabilmesi gerekli. Mimarlık içinde var olan yaşamları dönüştürme gücünü barındırırken o yaşamlar da mimarlığı dönüştürüyor. Gerçekten yaşayan bir mekan için doğal olanı da budur diye düşünüyorum. Yaşamın nüfuz etmediği, insanların kendileriyle özdeşleştiremediği, kendi kişisel alanlarını yaratamadığı -ki bu alan salt deneyimsel bir alan da olabilir- hikayesi olmayan mimarilerin, yaratıcılarının egolarından öteye gidemeyen yapılar olduğunu düşünür olduk sıklıkla.

Oysa dönüşüm yaşamın özünde olan bir şey ve yaşadığımız her türlü ölçekteki mekanın da bundan etkilenmesi kuşkusuz kaçınılmaz. Mimarlığın bu doğal süreçle ilişkisi, dönüşen ve dönüştüren olarak çift yönlü bir mekanizma aslında. Mimarlık, mevcut bir mekanın daha iyi, daha yoğun, daha doğru

Mevcut bir mimari mekan içine yeni iç mekanlar tasarlamak gerçek ve çok yönlü dönüştürme işlemleridir. Hem mekanı yeni bir içerik için dönüştürürsünüz hem de oraya gelen yaşamlar yeni mekanla değişir, dönüşür, sonra mekanı kendi alışkanlıklarıyla tekrar dönüştürür.


giriş sayfasında Çalışma alanları ve koridor

en üstte ortada: Çalışma mekanı en üstte sağda: Toplantı alanı ortada solda: Toplantı alanı ortada sağda: Açık ofise bakış en altta: Açık ofis ve sirkülasyon ilişkisi

bu sayfada solda: Toplantı alanı solda altta: Danışma alanı altta: Ofis koridoru arka sayfada en üstte solda: Ofis mekanına bakış

son sayfada üstte: Koridor ve dinlenme alanı ortada solda: Bekleme alanı ortada sağda: Açık ofis ve kapalı ofis ilişkisi

İÇ MEKAN - OFİS - İSTANBUL 51 XXI - HAZİRAN 2015

Bu tür bir işi müzik dünyası için çok önemli bir ekip olan Pozitif grubu için yaptık bundan iki yıl kadar önce. Biz mevcut bir mekanı onlar için yeni bir ofise dönüştürürken onlar da kendi içlerinde yapısal olarak farklı dönüşümler yaşamaktaydılar üstelik. Kurumsal yapısı bireyselliklere imkan tanıyan, kendine özgü, genç ve enerjik bir grubu Asmalımescit’teki şehirle bütünleşik yaşamlarından alıp hiç alışkın olmadıkları bir şekilde bir iş hanının içine yerleştirip mutlu etmeye çalışmaktı bu seferki zorlu görevimiz; ancak bir avantajımız vardı, tam da yukarıda tarif ettiğim gibi mekanı yaşamla doldurabilecek, kişiselleştirip kendi tanımlarını yapabilecek bir ekiple karşı karşıyaydık. Hem bizim emin olduğumuz, hem de müşterimizin emin olduğu en önemli tasarım kararı, ön plana çıkmadan varlığını ortaya koyabilen, fazlaca tasarlanmış görünmeyen iyi tasarlanmış bir mekandı; çünkü ofisin kullanıcısı, yaptığı işin altını fazlasıyla doldurabilen, gösterişe ihtiyacı olmayan bir ekipti. Biz bütünleştirici bir altlık yapmalıydık, onlar da içini doldurmalıydı.

Mekanın fiziksel imkanları belliydi; üç farklı binanın bir aradalığından oluşan mekanda farklı farklı özelliklere sahip tavanlar, döşemeler mevcuttu. Gün ışığı ile buluşma çokça önde, biraz da arkada olabiliyordu ve mekanın büyük kısmı karanlıktaydı. Ön tarafa hakim olan deniz manzarasının ofisin en arka bölümünden bile algılanabilmesini arzu ediyorduk. Bu arada içlerinde bir de ses yalıtımlı radyo olan çok odalı bir yerleşime ihtiyaç vardı. Bu anlamda önce elimizdeki boşluğu işlev ve ihtiyaçlar açısından en doğru yerleşimle aynı anda bölmeye ve birleştirmeye çalıştık. Mekan verilerinin doğal sonucu olarak kenarlarda odalar, ortada büyük bir boşluk oluştu. Işığı ve manzarayı açık ofis olarak kullandığımız bu boşluğa sızdırabilmek için manzara ve dış cepheler paralelinde şeffaf duvarlar kullandık. Tavanlardaki karmaşadan gözü uzaklaştırmak için icat ettiğimiz, tüm açık ofisi dalları altında toplayan, ismini “ağaç” koyduğumuz aydınlatma, mekandaki temel tasarım unsurlarından biri oldu. Bir diğeri de açık ofise doğru açılabilen ve gerektiğinde sahne gibi kullanılabilecek,

ortada tek başına duran, Babylon’a referanslı kırmızı rengiyle her şeyden ayrışan “müzik kutusu”. Açık ofiste çeşit çeşit kolonu birbirine bağlayan uzun çalışma alanı, arka cephedeki odaları orta mekandan ayıran üzeri şeffaf dolaplar, radyoyu içine alan kontrplak bölüm dahil her türlü tasarım en basit haliyle ihtiyaçlardan ortaya çıktı. Sonunda hepimizin içine sinen şey; karmakarışık bir han katını, içinde bulunduğu binanın, Pozitif’in ruhuna pek de uymayan kurumsal dünyasından koparıp içeri girildiği anda kendi dünyasını oluşturabilen bir mekana dönüştürebilmek oldu sanıyorum. Pozitif yeni ofisine taşındıktan sonra tam da düşündüğümüz gibi hızlıca kendi alanlarını oluşturmaya başladılar. Yeni ihtiyaçlarla değişiklikler oldu, mesela sahne olarak tasarladığımız kırmızı kutu ihtiyaç duyulduğu için bir toplantı odasına dönüştü ama adı “müzik odası” olarak baki kaldı. Herkes kendi alanını istediği gibi düzenledi, dönüştürdü. Mekanın da, içinde misafir ettiği kurumun da dönüşümü


İÇ MEKAN - OFİS - İSTANBUL HAZİRAN 2015 - XXI 52

devam etti, ediyor. Mekan gelecekte belki başka ofisleri misafir edecek, kendi de tekrar başka hallere dönüşecek. Biz mimar olarak upuzun bir sürecin içindeki kısa bir kesitte bir mekanla, geçici kullanıcısını mutlu bir şekilde buluşturma rolünü üstlenmiş olduk. Ofisler genellikle kullanıcılar içine taşınmadan fotoğraflanır. Mimar da fotoğrafçı da bilir ki özellikle ofisler insanların tüm günlerini geçirdiği mekanlar olduğu için çabucak dönüşür, taşınmanın haftası dolmadan o mekan artık pek de fotoğraflanamaz duruma gelir. O yüzden fotoğraflarda genellikle boş masalar ve yaşanmışlık barındırmayan tasarımlar görürüz. Bu yüzden biz tasarladığımız alanı tam iki sene sonra fotoğraflama riskine girdik. Belki fotoğraflara dikkati dağıtıp mekanın algısını zorlayan karmaşa hakim oldu; ama yaşayan bir ofis olduğunu her haliyle hissettiren fotoğraflar elde ettik. Hedefimiz fotoğraflarda güzel görünen değil, yaşayan, kendi deneyimini oluşturabilen bir mekan elde etmekti sonuçta.


aslı şener 1971 yılında Samsun’da doğdu. 1989-1993 yılları arasında İTÜ’de mimarlık eğitimi aldı. 1996’da yüksek lisans eğitimini yine İTÜ’de tamamladı. 1994- 2000 yılları arasında mimari çalışmalarını İstanbul’da çeşitli mimarlık ofislerinde sürdürdü. 2004-2007 yılları arasında Amsterdam’da Architekten Cie.’de büyük ölçekli ofis ve konut projelerinde tasarımcı ve proje yürütücüsü olarak görev yaptı. Türkiye’ye döndükten sonra 2010’da anonim.istanbul’un kuruluşunda yer aldı. Halen anonim.istanbul ekibinin bir üyesi olarak çalışmalarını sürdürüyor. Bununla birlikte İTÜ mimarlık fakültesinde konuk proje yürütücülüğü yapıyor.

İÇ MEKAN - OFİS - İSTANBUL

burcu serdar köknar 1974'te Antalya'da doğdu. 1997 yılında İTÜ mimarlık bölümünden mezun oldu. 2001'de İTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü bina bilgisi programından yüksek lisans derecesini aldı. Eş zamanlı olarak çalışmalarını DS Mimarlık'ta peyzaj tasarımına yoğunlaştırdı, genellikle mimari tasarım ve peyzaj tasarımı ara kesitinde duran işler üzerinde çalıştı. İTÜ peyzaj mimarlığı doktora programını tamamladı. 2014-2015 Eğitim yılından itibaren MEF Üniversitesi sanat tasarım ve mimarlık fakültesi bünyesinde öğretim görevlisi olarak çalışıyor. Aynı zamanda anonim.istanbul ekibinde çalışmalarını sürdürüyor.

53 XXI - HAZİRAN 2015

proje yeri: İstanbul, Kabataş işveren: Pozitif Müzik iç mekan tasarımı: anonim.istanbul tasarım ekibi: Aslı Şener, Burcu Serdar Köknar, Merve Toptaş, Hande Kalender uygulama ekibi: SFG Mimari (Kerem Ersönmez, Zafer Nuriev) elektrik uygulama: Arden Teknik (Deniz Aydemir) mekanik uygulama: Cantes (Sertuğ Yanger) proje alanı: 720 m2 proje uygulama tarihi: 2013

yerleşim planı


İÇ MEKAN - OFİS - İSTANBUL HAZİRAN 2015 - XXI 54

fotoğraflar: Seda Dedeoğlu

Marka Kimliğini Sırtlayan Ofis DEDEOĞLU MIMARLIK’IN DNV GL’NIN TÜRKIYE KOLU IÇIN TASARLADIĞI OFIS, MARKANIN KIMLIĞINI ESNEK ÇALIŞMA PRENSIBIYLE TASARLANMIŞ ALANLARLA YANSITIYOR. AÇIK OFIS SISTEMINE BAĞLANAN SOSYAL MEKANLAR, TASARIM ANLAYIŞINI DESTEKLIYOR. Oslo merkezli DNV GL, denizcilik sektöründe; petrol ve doğalgaz, yenilenebilir enerji, enerji sektörü ve bunların işletim sistemlerinin danışmanlığını gerçekleştiren uluslararası bir kuruluş. DNV GL’in Türkiye kolu için gerçekleştirdiğimiz proje, firmanın beklentisi doğrultusunda gösterişten uzak, esnek çalışma saatlerine uygun, aydınlık renklerle oluşturulmuş, denizcilik ruhunu içinde barındıran bir tasarım. Projenin ana bağlamını, kuruluşun sloganı olan “daha güvenli, daha şık, daha yeşil” (safer, smarter, greener) sözcükleri; tasarımıysa beyaz, kurumsal renklerle ahşap malzeme oluşturuyor.

DNV GL OFISI

dedeoğlu mimarlık

Yapının ana girişi batı yönünde yer alıyor. Girişte kurumsal logonun bulunduğu beyaz cam duvar ve duvarın iki tarafındaki platformlarda konumlanan

resepsiyon ve bekleme alanı bulunuyor. Kurumsal logo duvarının arkasını, firmanın sloganıyla ilişkili olarak yeşil alanla destekledik. Kare çekirdekli 912 m2 brüt alana sahip katta, iki ofis alanı tek mekan olarak birleştirildiğinden çekirdekten ofise girişin sağlandığı iki giriş oluşuyor. Bunlardan birisi ana giriş, diğeri ise personelin gün içindeki dolaşım alanını oluşturan açık ofis alanına ulaşan ikinci giriş. Çekirdekte bulunan kişiyi, şeffaf kapılardan algılanan duvarlar karşılıyor. Duvarların birinde yer alan kurumsal logo ve diğerinde yer alan kurumsal slogan ile yapılan grafik çalışmaları, ana girişe yönlendirme sağlıyor. Muhasebe ve toplantı odalarını ana girişe yakın konumlandırdık. Yönetici holündeki toplantı ve yönetici odaları homojen bir ışık alıyor. Yönetici holündeki birimleri bir geminin kaptan köşkü gibi düşündük. Birimlerde brüt betonu ve altyapıyı kapatan asma tavan sistemi kullandık. Hol boyunca duvar, dolaplarla kaplanıyor. Üç toplantı odasından ikisi, gerektiğinde


İÇ MEKAN - OFİS - İSTANBUL 55 XXI - HAZİRAN 2015

katlanır kapı sayesinde tek mekan olarak kullanılıyor. Farklı masa düzenleriyle seminer / eğitim gibi etkinliklerde farklı kullanımlar sağlanıyor.

kuvvetlendirmesi, alanların tanımlanması ve sistemlere yarı açık bir örtü oluşturması için tavanda belli aralıklarla ahşap kirişler kullandık.

Geçmişten gelmeyi ifade eden logo çizgileri, tasarım içinde de anlamına uygun olarak ofisin dolaşımını sağlayan zeminde dolaştırılarak başladığı nokta olan ana girişte son buluyor. Yer yer koridorlaşan bu dolaşımda, zeminle aynı izdüşümde devam eden ağ germe tavan uyguladık. Zemin ve tavan malzeme yönünden farklılaşarak mekanlaşmaya yardımcı oluyor. Bu tavanı yarı saydam bir algı sağlayan balık ağından uygulamamızsa ekonomik bir çözüm sundu. Kablolama sistemlerinin geçtiği gemi koridorları gibi tüm sistemlerin büyük kısmı bu alanda çözümleniyor.

Açık ofis bünyesine dahil, açık mutfakla ilişkili etkinlik alanını, kutlama, playstation müsabakaları, TV gösterimleri ya da günlük rutin kullanımlar için çalışma verimliliğini artırmaya katkı sağlayacak sosyal mekan olarak planladık. Gerektiğinde özelleştirmek için katlanır cam ile çerçevelenebilen bu mekanda geniş rahat koltuklar ve büyük yüksek bir masa bulunuyor. Açık ofiste merkezi konumda bulunan yazıcı alanına ait duvarın arka yüzü, aynı zamanda personel girişini karşılıyor. Açık mutfak fonunda ve yazıcı alanında kullanılan renk, logonun taşıdığı üç renkten denizi temsil edeni. Diğer iki renkse hava ve karayı temsil ediyor. Duvarlar, mıknatıslı boya ve kara tahta boyası ile yapılan grafik çalışmalar sayesinde pano haline dönüştürülüyor ve açık ofisin pano ihtiyacını karşılıyor. Ofis genelinde, çalışma masaları ve sandalyeler dışındaki tüm sabit ve hareketli mobilyalarsa özel olarak tasarlandı.

Projenin büyük bölümünü oluşturan ve güney - doğu ışıklarından faydalanan açık ofis, bir geminin makine dairesi gibi. Ofis genelinde açık ya da yarı açık tavan sistemleri kullandık ve yapıya ait brüt betonu, kanal, boru ve kabloları görünür bıraktık. Mekan hissini

giriş sayfasında Giriş mekanı ve resepsiyon bu sayfada en üstte solda: Açık ofis ve sirkülasyon zemini en üstte ortada: Açık ofis alanına bakış en üstte sağda: Dinlenme alanı üstte solda: Açık mutfak ve etkinlik alanı üstte: Açık ofis arka sayfada üstte: Açık ofis altta solda: Sirkülasyon zemini ortada sağda: Bölünebilir toplantı salonu altta sağda: Bölünebilir toplantı salonu


dedeoğlu mimarlık 1980 yılında Şaban Dedeoğlu tarafından kurulmuş olan Dedeoğlu İnşaat'ın bünyesinde, Ferda Dedeoğlu Bozkurt ve Eda Dedeoğlu Şahin tarafından 2009 yılında faaliyete geçti. 2011'de Seda Dedeoğlu'nun katılımıyla çalışmalarına devam ederek çeşitli mimari proje yarışmalarına girdi ve birincilik elde etti. Dedeoğlu Mimarlık, konut, sosyal yapılar ve kültür yapıları gibi projelerin yanı sıra iç mekan ve mobilya tasarımı, mimari fotoğraf çekimi gibi çeşitli alanlarda çalışmalarını sürdürüyor.

HAZİRAN 2015 - XXI 56

İÇ MEKAN - OFİS - İSTANBUL

mimari tasarım: Dedeoğlu Mimarlık ekip: Eda Dedeoğlu Şahin, Seda Dedeoğlu, Ferda Dedeoğlu Bozkurt işveren: DNV-GL yer: Nida Kule, Göztepe proje tipi: Ticari proje tasarım tarihi: 2014 inşaat bitiş tarihi: 2014 inşaat alanı: 702 m2

kat planı



Birleştirici Tanımlar YUDA MIMARLIK TASARIMI SANSENDO RESTORANI, BIR SINEMA KORIDORUNUN IŞLEVSEL BIR ŞEKILDE DÖNÜŞTÜRÜLMESIYLE TANIMLANMIŞ BIR MEKAN. Aquaflorya AVM’de yer alan, 450 m2 kapalı, 350 m2 açık alanlı ve iki kata yayılan Sansendo’nun yeni alanı için mimari kaygımız tanımlı bir alan yaratmaktı. Aslen sadece bir sinema koridoru olan mekanın ve tanımsız bir açık alanın özel tasarım demir doğrama profillerle dönüştürülmesi ilk tasarım kriterimizdi. Mekanla koridoru ayıran bu düşey cephe elemanları yarı açık, yarı kapalı ve çizgili özel camlar ile mekanda yeni bir dil oluşturdu. Diğer önemli kriterse mekanın işlevsel olması için iki katı bağlamaktı. Katlar arası bağlantı terastaki panoramik sahil manzaralı asansör ile sağlanıyor.

HAZİRAN 2015 - XXI 58

İÇ MEKAN – RESTORAN - İSTANBUL

fotoğraflar: Kayhan Kaygusuz

Restoranın AVM içindeki esas girişinde sokaktaki bir dükkan cephesi hissini yaratmak istedik. Bu bağlamda şeffaf ve yarı geçirgen giriş tasarımıyla iç mekana dair fikir veren davetkar bir cephe oluşturduk.

SANSENDO

yuda mimarlık

Restoranın girişinden itibaren canlı renklere sahip mobilya ve aksesuar kullanarak mekanın davetkarlığını artırdık. Restoranın dışa bakan cephesinde açtığımız

vitrin; mutfağı hatırlatacak aksesuarlarla desteklenen bir çalışmayla sahil tarafından gelen kullanıcının ilgisini çekiyor. Restoranın kapalı üst katında zaman zaman düzenlenecek olan yemek - pasta workshopları için bir mutfak tasarladık. Bu mutfakta sac yüzeylerin ve meşenin renklendirilmiş dokusunu çokça kullanarak endüstriyel bir tarz yarattık. Mekanın ortasında yer alan sac tabla ve torna ayaklara sahip masanın üzerindeyse bir sofra düzeni oluşturduk. Mekanın geneline hakim olan koyu tonları mutfak dolaplarında da koyu cilaya sahip meşe ile devam ettirdik. Workshop alanı olarak tasarlanan bu mutfak; workshop günlerinin yoğunluğu haricinde işletme personelinin de müşteri önünde şeffaflıkla kullanabileceği işlevsel bir mekan. Mekanda en çok hissedilen malzemeler sac ve metal raflarla bütünsellik sağlayan desenli beton yüzeyler. Beton üzerine uyguladığımız örüntüyü kolonlara da uygulayarak kolonların restorandaki tek başına algılanır büyüklüğünü azalttık. Aynı örüntüyü restoran barının arka yüzeyine de uyguladık.


İÇ MEKAN – RESTORAN - İSTANBUL 59 XXI - HAZİRAN 2015

yuda mimarlık 2006 yılında Aslı Dağaltı ve Ulaş Yılmaz tarafından kuruldu. Konut, mağaza, kafe, ofis ve fuar standı tasarımı gerçekleştiriyor. Hareketli, sürekli, sorgulama odaklı bir merkezden tasarımı hedefliyor. proje yeri: İstanbul, Aqua Florya Alışveriş Merkezi işveren: Sansendo Restaurant mimari tasarım, proje ve uygulama: Yuda Mimarlık (Aslı Dağaltı Dilsiz, Ulaş Yılmaz) proje mimarı: Merve Şengül şantiye kontrol mimarı: Bahadır Kır ahşap işleri: İkiz Mimarlık - Upholstery Dekorasyon tesisat işleri: Total Teknik metal işleri: Kor Metal aydınlatma imalat: Nova Light doğrama işleri: Konak Aluminyum


ÜRÜN TASARIMI - SANDALYE HAZİRAN 2015 - XXI 60

fotoğraflar: Nurus

Geleneksel Detaylar NURUS'UN ÜRÜN GRUBU IÇINDE YER ALAN LOFT SANDALYEYI TASARIMCISI SHELLY SHELLY ILE KONUŞTUK. LOFT, TASARIM DETAYLARININ TEKNOLOJI VE ZANAATIN BIRLEŞIMIYLE ÇÖZÜLDÜĞÜ BIR ÜRÜN OLMUŞ. Güzin Öztok

LOFT

shelly shelly

gö: Loft'un arkasında yatan fikir nedir? Tasarım ve üretim süreciyle birlikte anlatır mısınız? Shelly Shelly: Loft, ahşap bir mobilya yaratma fikriyle doğdu. Ahşap genelde basit görülür ve aslen geleneksel bir malzemedir. Fikir böyle bir malzemenin, modern teknolojik araçlarla şekillendirilmesine dayanıyordu. Gece üçte incecik bir kağıda çizdiğim eskizle başladı aslen. Ardından hemen bilgisayar başına gidip üç boyutlu modelini yapmaya başladım. Loft’un can alıcı noktası, sandalyenin birleşme noktaları oldu. Geleneksel ahşap doğrama tekniklerinin güzelliğini korurken sandalyenin farklı parçaları arasında kesintisiz ve

pürüzsüz geçişlerin olması gerekiyordu. Üç boyutlu modeli tamamladığımda, dijital dosyayı üç boyutlu CNC makinesine aktardım. CNC makinesi sandalyenin bazı parçalarını hazırladı. Ardından bildiğimiz eski geleneksel marangozluk tekniklerini kullandık ve işte Loft bu şekilde doğdu. gö: Loft, ceviz ağacından üretilen bir mobilya ve zanaatin de kullanılmasıyla son şeklini almış. Bütüncül ve ince bir görünüme sahip. Detayların çözümünü de düşününce ahşapla bu bütüncül durumu nasıl kurdunuz? ss: Loft'tan önce çok az marangozluk bilgim ve yeteneğim vardı. Bu yüzden kelimenin tam anlamıyla marangozluk kitaplarını yığdım, ulaşabildiğim bütün maragozlara bir sürü soru sordum ve üç boyutlu modelini yaratmak için çok uzun bir zaman boyunca çalıştım. Bu süreçte aslen Loft'un pek çok farklı


ÜRÜN TASARIMI - SANDALYE 61 XXI - HAZİRAN 2015

sürümünü incelemiş oldum. Hepsinde bütün detayları yaratmak en büyük meseleydi. Mesela sandalyenin sırt kısmından kol kısmına ve oturma alanının sonuna dek bu bölgeyi kapsayan en belirsiz bir değişim bile sandalyenin farklı detaylarının olmasını sağladı. Bu nedenle böyle bir tasarım sürecinin oldukça farklı ve eşsiz olduğunu söyleyebilirim. Temel olarak detayların çözümünü bilgisayarda tamamlayıp marangozluk makineleri ile sandalyeyi ortaya çıkardım. gö: Loft'un temel tasarım kararlarını göz önünde bulundururken estetik değerler ve işlevsellik arasındaki dengeyi nasıl kurdunuz? Bu iki temel durum arasında bir çelişki var mı? ss: Bugünün modern insanının mekansal bağlamına uyan bir parça olarak tasarladım Loft'u. Ama eski geleneksel tekniklerin güzelliğini de koruyarak klasik bir ürün olmasını da istedim. Yani Loft, modern

teknolojinin bir ürünü olsa da herhangi bir mekana uyum sağlaması için tasarlandı. Loft, klasik ya da modern herhangi bir yerde olabilir, örneğin bir avukatın ofisinde ya da sıcak bir aile evinde. gö: Biçim ve malzemenin kullanımı açısından düşününce Loft, Nurus'un ürün grubu içinde nerede konumlanıyor peki? ss: Loft'un tasarımı ahşap blokların en verimli şekilde kullanımı fikrine dayanıyor. Yani mümkün olan en az ahşap atığını bırakmak önemli bir meseleydi. Loft'un basit ve temiz profili bu bağlamda modern bir tasarım diline sahip ve Nurus'un ürün grubuna bu nedenle çok iyi uyum sağlıyor. Loft'un modern biçimi, narin ve güzel işçiliği ahşap mobilyanın bütünlüğünü koruyor. Bu nedenle insanların kendi mekanlarında isteyebileceği bir ürüne dönüştüğünü düşünüyorum.

shelly shelly Endonezya’da büyüyen Shelly Shelly, Amerika Birleşik Devletleri’ne taşınarak Maryland Institute College of Art’ta güzel sanatlar eğitimi aldı. Tokyo'da stajyer olarak Panasonic, Hitachi ve AXIS ile çalışma fırsatı elde etti. 2008 yılında GRAFT mimarlık ekibine katıldı.


ALBAYRAK ÜRÜN AĞINI GENİŞLETİYOR Suntech markasıyla ürün ağını genişleten Albayrak, dünyanın ilk hareketli açılır-kapanır bioklimatik pergola ve tavan sistemini satışa sundu. Firmanın uluslararası standartlarda ürettiği modern açılırkapanır pergola, tavan, kış bahçesi ve tente sistemleri yurtiçi ve yurtdışında Vera ve Suntech markaları ile satışa sunuluyor. Dünyada bir ilke imza atan firmanın, hareketli açılır-kapanır bioklimatik pergola ve tavan sistemleri sunduğu avantajlarla öne çıkıyor. Suntech Aerolux, hareketli-katlanabilir alüminyum güneş kırıcı panelleriyle güneş, yağmur gibi hava koşullarına

karşı açık alanların kullanımına olanak sağlayan modern bioklimatik pergola ve tavan sistemi tasarımıyla da beğeni kazanıyor. Opsiyonel LED aydınlatma seçeneği ve gizli aydınlatmalardaki RGB renk dönüşümleri, açık alanlara görsel bir farklılık katıyor. Ayrıca dimmer seçeneği sayesinde ortama göre ışık yoğunluğu ayarlanabiliyor. Öte yandan Albayrak, Suntech açılır kapanır pergola, tavan, kış bahçesi ve tente sistemlerinin Avrupa, Amerika, Afrika, Asya ve Avustralya kıtalarında 72 ülkeye ihracatını yapıyor. www.albayrak.com

HAZİRAN 2015 - XXI 62

SEKTÖR HABERLERİ

VESTEL LED AYDINLATMA, LED DÖNÜŞÜMÜNE DESTEK VERİYOR Vestel LED Aydınlatma, Türkiye’nin LED dönüşümü çerçevesinde enerji tasarrufu sağlayan iç ve dış mekan ürünleriyle otellerin tüm aydınlatma ihtiyaçlarına cevap veriyor. Otellerde elektrik kullanımında yapılacak tasarrufun, toplam enerji tüketimini azaltmada büyük önem taşıdığına dikkat çeken Vestel LED Aydınlatma Satış Pazarlama Müdürü Tunç Göz, iyi aydınlatma ürünlerinin uzun ömürlü, yüksek kaliteli ve yapılan ilk yatırımı en fazla üç yılda geri döndürecek niteliklere sahip olması gerektiğini vurguladı. Vestel LED Aydınlatma olarak bu ölçütlere uyan ürünler

sundukarını söyleyen Göz, özellikle uzun çalışma saatleri olan işletmelerde yatırımların geri dönüşünün bir seneden az sürdüğünü belirtti. LED aydınlatma dönüşümüne teşvik edici “Tasarrufun Kadar Öde” adını verdiği bir ödeme sistemi de geliştiren Vestel, dönüşüm yapmak isteyen tesislere hiçbir yatırım yapmadan ücretsiz olarak Vestel LED Aydınlatma ürünlerini kullanma fırsatı sağlıyor. Tesis sahipleri Vestel’e ödemelerini aylık aydınlatma kaynaklı enerji tasarrufu kadar yapıyor. www.vestelled.com.tr

MOHAWK GROUP HALILARI ASPEN GÜVENCESİYLE TÜRKİYE'DE Dünyanın en büyük zemin ürünleri üreticilerinden Mohawk Group'un halı markaları; Karastan, Lees ve Bigelow, Aspen güvencesiyle Türkiye'de satışa sunuldu. Mohawk Group halı markaları ile dünyanın farklı pazar ve fiyat seviyesindeki projelere çözümler sunuyor. Mohawk karo halıların temizliği, DuraColor teknolojisi sayesinde oldukça kolaylaşıyor. Leke

tutmayan ve su filtreli elektrik süpürgesi ile kolayca temizlenebilen halılar, düşük bakım maliyetiyle avantaj sağlıyor. Mohawk Group halıları sunduğu tasarım, yüksek performans, kaliteli hizmet ve sürdürülebilirliğe olan katkısıyla projelerekatkı sağlamak için Aspen kalite ve güvencesiyle sunuluyor. www.aspen.com.tr


NURUS'UN UNEO ÇALIŞMA KOLTUĞU RED DOT ÖDÜLÜ KAZANDI sağlayan ve aynı zamanda kişiye özel ayar yapma imkanı veren Dyna-Support Plus® mekanizması ile rakiplerini geride bırakarak, Red Dot Ödülü’nü kazandı. Nurus, layık görüldüğü bu ödül ile uluslararası yarışmalarda kazandığı ödül sayısını 36’ya çıkardı. Uneo çalışma koltuğu, Red Dot’un 2015 kazanan ürünler kataloğunda yer alacak, Red Dot Tasarım Müzesi’nde ve müzenin internet sitesinde de bir yıl süre ile sergilenecek.

SEKTÖR HABERLERİ

Red Dot Tasarım Ödüllerinde Nurus, Martin Ballendat tasarımı Uneo çalışma koltuğu ile ürün tasarım kategorisinde Red Dot Ödülü'nün sahibi oldu. Bu yıl 56 ülkeden yapılan 4928 başvuru arasından Red Dot Tasarım Ödüllerinin tasarım ürünleri konusunda uzman 38 kişilik jüri heyeti, ürünleri yenilikçilik, işlevsellik, kalite, ergonomi, dayanıklılık, çevre ve ekolojik uyumluluk kriterlerine göre değerlendirildi. Uneo çalışma koltuğu, sempatik görüntüsü ve hafifliğinin yanı sıra kullanıcısının ağırlığına uyum

www.nurus.com

Türkiye’nin lider düzcam üreticisi Trakya Cam, gürültü kontrol camlarını İstanbul İstinye Park’ta düzenlediği özel bir etkinlikle tanıttı. Katılımcıların gürültü kontrol camlarını deneyimlemesi için sessiz ev konsepti hazırlayan Trakya Cam, perküsyon atölyesi, pandomim ve taraftar grubu gösterilerini test kabini içerisinde “sessiz disko” konseptiyle katılımcılara sundu. İzleyiciler test kabininde canlı performansları kulaklıklarla dışarıdan dinleyerek gürültü kontrol camlarının kalitesini test etmiş oldu. Trakya Cam Pazarlama Grup Müdürü Ebru Şapoğlu, “Zamanımızın büyük bir bölümünü

3. ZEKİ YURTBAY TASARIM YARIŞMASI BAŞLADI

Yurtbay Seramik'in Türkiye ve KKTC üniversitelerinin mimarlık, güzel sanatlar, sanat ve tasarım fakültelerinde 2014-2015 bahar yarıyılı itibariyle öğrenim gören önlisans, lisans ve lisansüstü öğrencilerine yönelik olarak Yapı Endüstri Merkezi koordinasyonula düzenlediği Zeki Yurtbay Tasarım Yarışması'na başvurular başladı. “Doğadan Sanata Sen Tasarla” sloganı ve “Doğa” teması ile düzenlenen yarışma kapsamında yarışmacılardan,

NEOTOP TEZGAH

doğadan alınan malzemelerle üretilen seramiği doğadan esinlenerek şekillendirmeleri ve doğanın sundukları ile insan üretiminin ara kesitinde bir tasarım yapmaları bekleniyor. 23 Kasım 2015'e kadar başvurulabilen yarışmada dereceye giren üç tasarımcı ve beş eşdeğer mansiyon eser sahibi kişi ya da ekip para ödülünün sahibi olurken, yarışmanın birincisine ayrıca tasarımının üretilerek UNICERA 2016 Seramik Banyo Mutfak Fuarı'ndaki Yurtbay Seramik standında sergilenmesi imkanı sağlanıyor.

Kastamonu Entegre, yüksek teknolojiyle ürettiği sıvıya dayanıklı markası Neotop tezgahlar ile mutfak ve banyo gibi nemli alanlar için uygun bir seçenek sunuyor. Neotop marka tezgahlar, ıslak mekanlarda sıvıya karşı gösterdiği dayanıklılığın yanı sıra buhara, sıcağa, lekelere, çizilmelere ve çarpmalara karşı da direnç gösteriyor. Ürün, 28 mm kalınlık ve 600 x 3600 mm'lik boyutlarıyla 15 farklı renkte ve üç yüzey seçeneğiyle sunuluyor.

www.dogadansanatasentasarla.com

www.keas.com.tr

geçirdiğimiz ev ve iş yerlerimizi gürültü kontrollü mekanlar haline getirmek mümkün. Ses kaynağına maruz kalan mekanın tasarımı, yapı elemanlarının seçimi, nitelikli cam seçimi gürültüyü azaltmada önemli etkenler olarak öne çıkıyor.” dedi. Trakya Cam olarak gürültü kontrol camlarıyla bu konuda etkili çözümler sunduklarını belirten Şapoğlu, “Gürültü kontrol camlarıyla yaşadığınız mekanı gürültüden izole etmek ve günün her anında huzurlu ve konforlu bir yaşam sağlamak mümkün.” diye konuştu. www.trakyacam.com.tr

63 XXI - HAZİRAN 2015

TRAKYA CAM GÜRÜLTÜ KONTROL CAMLARINI “SESSİZ DİSKO” İLE TANITTI


MINEPOR ETA BELGESİ ALDI

AKG Gazbeton, hiç yanmaz yeni nesil ısı yalıtım plağı Minepor ile Avrupa Teknik Onayı olan ETA Belgesi'ni almaya hak kazandı. AKG Gazbeton Yönetim Kurulu Başkanı Levent Akgerman konuyla ilgili olarak “ETA Belgesi Ar-Ge çalışmalarımızın olumlu bir sonucudur. Uzun vadeli ve planlı büyüme için kurumsal sorumluluğu yüksek firmaların başta Ar-Ge olmak üzere sürdürülebilir gelişmeye odaklanmaları gerekiyor. Biz de ETA Belgesi ile bunu başardığımız için çok mutluyuz” dedi. AKG Gazbeton Genel Müdürü Ali Şükrü Kahyaoğlu ise

JANSEN CEPHE KAPISI

özel sektör ve kamunun ortak çalışması gerektiğini vurgulayarak, “ETA Belgesi sayesinde Minepor, AB üyeleri, Avrupa Ekonomik Bölgesi üyesi ülkelerine, AB ile Karşılıklı Tanıma Anlaşması imzalamış ülkelere ve İsviçre’ye ihraç edilirken herhangi bir test ya da onay sürecine tabi olmayacak. Minepor ve AKG Gazbeton’a olan güvenin artmasını destekleyecek. ETA Belgesi ile sektörümüzde bir ilki gerçekleştirdiğimiz için gururluyuz. Bir dizi hazırlık sürecinin ardından Minepor için aldığımız ETA Belgesi ile yurtdışı pazar payımızda yüzde 10’luk bir artış hedefliyoruz” diye konuştu.

Avrupa'nın önde gelen kapı, pencere ve cephe çelik doğrama profil sistemleri üreticisi Jansen Steel Systems katıldığı Yapı Fuarı'nda mevcut ve yeni ürünlerini tanıttı. Özellikle 4,5 metre çelik cephe kapısı mimar, mühendis ve üreticiler tarafından ilgi gördü. Eski yapıların renovasyonlarında ve butik projelerde kullanılan Janisol Arte serisi pencere de zarif ve ince profilleri ile öne çıkan ürünler arasındaydı. Cephe profili olarak yeni geliştirilen özel VISS serisi ise 1.964 cm4'lik atalet momenti ile 10 metreye kadar ara kayıtsız cephe üretimine imkan sağlıyor.

www.akg-gazbeton.com

www.jansen.com/tr

HAZİRAN 2015 - XXI 64

SEKTÖR HABERLERİ

KALE SMART YIKAMA KLOZET Kale, Smart felsefesiyle hayata geçirdiği yenilikçi ürünü Smart Yıkama Klozet ile standart kanallı klozetlere göre yüzde yüz daha hijyenik ve kolay temizlenen bir sistem sunuyor. Kale’nin su tasarrufu sağlayan Aqua Smart grubunda yer alan ve bir yıllık Ar-Ge ve tasarım uygulamasıyla ürettiği Smart Yıkama Klozet kanalsız yapıya sahip. Kanalsız tasarımı sayesinde kir ve bakterilere karşı koruma sağlayan sistem, aynı zamanda Kale patentli özel jet tipi yıkama sistemiyle suyu dışarı

sıçratmadan her yere eşit şekilde yayarak yıkama sağlıyor. Smart Yıkama Klozet, kolay temizlenebilen iç hazneye sahip olması, suyun kendi hacimsel ağırlığını kullanarak küçük bir dağıtım noktasından tüm yüzeyi yıkaması, kanalsız yapısı ve temizliğinde daha az malzeme kullanılmasından dolayı çevreye verilen zararı azaltması ve yalın tasarımı ile kullanıcıların ilgisini çekiyor. www.kale.com.tr

PHILIPS HUE'DAN KİŞİSELLEŞTİRİLMİŞ AYDINLATMA DENEYİMİ Dünyanın ilk akıllı ev aydınlatma ürünü Philips Hue, en yeni giyilebilir teknoloji olan Apple Watch’a özel bir uygulama geliştirdi. Philips Hue, kullanıcının tüm gün üzerine takılı olan bir cihaz ile kolay erişimine olanak vererek, kişisel ışığının her gün elinin altında olmasını sağlıyor. Apple Watch, Philips Hue uygulamasındaki araçları kullanarak evdeki ışıkları kontrol edebilmeyi sağlıyor. Bu sayede evin neresinde olursa olsun tercih edilen ışığın istenilen yerde olmasını mümkün kılıyor. iPhone’daki “geofencing” özelliği

çalıştırıldıktan sonra eve girildiğinde, Apple Watch’a ışıkların açılacağına dair bir bildirim geliyor ve bu sayede karanlıkta düğmeyi aramaya gerek kalmıyor. Aynı zamanda Apple Watch üzerinden, aynı oda içerisinde istenilen aydınlatma tüm detayları ile kişiselleştirilebiliyor. İster yemek hazırlarken, ister çalışırken ya da kitap okurken, Philips Hue ve Apple Watch sayesinde yeni aydınlatma alanları yaratmak mümkün oluyor. www.meethue.com


YTONG LENTOLAR malzemeden de tasarruf sağlıyor. Ytong lentolar, duvarların bünyesinde ısı köprüsü oluşturan beton lentoların yerine kullanılıyor. Dış cephe duvarlarındaki beton lentoların iç yüzeylerinde zaman içinde yoğuşma ve küflenme sonucu ortaya çıkan yapı hasarları Ytong lentoların kullanılması ile ortadan kalkıyor. Yüksek ısı yalıtım özelliğine sahip ürün, Ytong duvar blokları ile birlikte kullanıldığında, ısı geçirgenliği, buhar geçirgenlik direnci ve hacim sabitliği açısından cephede bütünlük oluştururken, A1 sınıfı yanmaz cephe oluşuna da katkı sağlıyor. www.ytong.com.tr

MAISON LIFT sanatkarların el işçiliğiyle tamamlanıyor. Uzun ve titiz bir tasarım sürecinden geçen paneller, malzemelerin saf reçineyle birleştirilmesinin ardından polimerizasyon işleminden geçerek kesime hazır hale getiriliyor. Son teknoloji makinelerle kesme ve cilalama işlemlerinin yapıldığı ikinci evre sonrasında levhalar, yan ve çapraz lazerlerle dijital olarak kontrol edilip ayarlanıyor. www.fantasiaseramik.com

Kleemann, önceden asansör planlaması yapılmış olsun ya da olmasın, tüm binalara çözüm getiren Maison Lift asansör sisteminin panoramik camdan üretilen modellerini sunuyor. Otel, villa, alışveriş merkezi gibi pek çok yapıya özel çözümler sunan ürün, yolcuların dışarıyı görebilmelerini sağlayan panoramik tasarımıyla dikkat çekiyor. Alüminyum kuyu konstrüksiyonu farklı renklere boyanabilen ve çevresine uyum sağlayabilen Maison Lift, 5+5 lamine cam seçeneğine sahip. İstendiğinde tüm kabin

panoramik camdan imal edilebiliyor. Kat kapıları yarı ve tam otomatik olarak camlı ya da büyük camlı olabiliyor. Ürünün panoramik modelleri binaların içine ve dışına kolaylıkla uygulanabiliyor. Sessiz çalışma, düşük enerji harcaması, basit ve kolay montaj, çok çeşitli kabin tasarımı seçenekleri, 2-6 kişi (180-450 kg) taşıma kapasitesi gibi özelliklere sahip olan MaisonLift, engelli ve yaşlıların kullanımına da uygun olarak üretiliyor. www.kleemannlifts.com.tr

65 XXI - HAZİRAN 2015

AZIMUT RESINE Fantasia Seramik, Türkiye'de temsilciliğini yaptığı İtalyan Azimut firmasının reçine panelleriyle iç mekan tasarımlarına farklı alternatifler sunuyor. Zemin döşeme ve kaplama, banyo ve mutfak yüzeyleri, bölme duvarlar, duş tabanları, masa ve lamba gibi geniş kullanım alanları sunan reçine paneller, şeffaflık ve derinliği nesnelerle bütünleştiriyor. Kullanıcıların istedikleri resim ve modellerin reçine panellere uygulandığı koleksiyonlar ilk aşamada bilgisayar destekli tasarımla hazırlanırken, diğer tüm aşamalar

SEKTÖR HABERLERİ

Ytong'un sunduğu, kullanıma hazır donatılı lentolar inşaatlara hız kazandırıyor. Duvarlardaki kapı ve pencere açıklıklarının geçilmesinde kullanılan lentolar, her tür duvar sisteminde kolaylıkla uygulanabiliyor. Duvarlarda ısı köprüsü oluşturan beton lentoların neden olduğu yoğuşma ve küflenme, Ytong lentolar ile ortadan kalkıyor. İçerisinde çelik hasır donatı bulunan ve istenen boyutta üretilebilen ürün, hafif ve kolaylıkla monte edilen kullanıma hazır bir yapı bileşeni olarak kalıp, beton ve benzer hazırlıkları gerektirmiyor. Bu özelliği ile duvar imalatına hız katarken, iş gücünden ve


UYGULAMA – TAVAN VE AYDINLATMA – FREIBURG HAZİRAN 2015 - XXI 66

fotoğraflar: Rainer Keser

Akustik ve Görsel Uyum ALMANYA'NIN FREIBURG KENTİNDE YER ALAN MERCEDES BENZ BİNASININ KAFE BÖLÜMÜ DURLUM'UN TAVAN VE AYDINLATMA ÇÖZÜMLERİYLE ŞEKİLLENDİ. Toplantılar, sunumlar, öğle yemekleri ve akşamları müşteriler için düzenlenen organizasyonlara ev sahipliği yapan mekanda iç mimarlar durlum'un tavan ve aydınlatma çözümlerini tercih etti. Tüm durumlar için en uygun aydınlatma ve akustik konfor bir araya getirildi. POLYLAM® dikey lamel sistemi, boyutlandırılmış mekan yapısına ve aynı zamanda yeni bir tasarıma katkı sağladı. Mevcut havalandırma

sistemi ve eğriliklere tam uyum için farklı uzunluklarda lamel kullanmaya gereksinim duyuldu. Tavan, pencere cephesi yönünde açılıyor ve bu sistemin doğrusal karakterini tüm oda genişliği üzerinde sürdürüyor. Akustik hesaplamalar ön aşamalar süresince, gerekli emiş alanları vermek için lameller arasındaki kesin mesafeler durlum tarafından tanımlandı. Tasarımcılar ek olarak odanın yüksek akustik taleplerini karşılamak için, perfore dikey bölmeleri mineral yün ile desteklemeye karar verdi. Bu, çalışanlara ve ziyaretçilere dinlenme ve rahatlama imkanı sağlarken, aynı zamanda müşteriler ile çalışanlar arasındaki görüşmelere aracı olan bir oda sunuyor.

OMEGA 60 aydınlatma hatları lamellere direkt olarak entegre edilerek tavanın doğrusal görüntüsünü bozmadan görsel konfor sağlandı. Son LED teknolojisi ve aydınlatma hatlarının opal kapakları, her durum için mükemmel aydınlatma sağlıyor. POLYLAM® dikey lamel sistemine entegre edilmiş üç ada tavan ile özel renk dokunuşları aydınlık odaya eklendi. Aydınlatılmış yuvarlak LUMEO® yüzeyleri gösterişli ada tavana entegre edildi ve özel durumlar için ilave kaynaklar sağlanarak yeni tavan-aydınlatma konsepti tamamlandı.


LUMEO®-R ADA TAVAN Yuvarlak LUMEO®-R 600 mm çapında ışık yüzeyleri - dur-SOLO ada tavana entegre, kalınlık 1 mm, renkler: kırmızı, RAL 3001 + mavi, RAL 5005, sarı, RAL 1003

67 XXI - HAZİRAN 2015

OMEGA 60 LED Opal kapaklı aydınlatma kanalı ışık rengi : 3000K DALİ dimli, POLYLAM® baffle sistemine entegre, yaklaşık 50,5 lineer metre

UYGULAMA – TAVAN VE AYDINLATMA – FREIBURG

proje: Mercedes Casino, Freiburg/Almanya proje yılı: 2014 iç mimarlık: Becherer Möbelwerkstätten Innenausbau GmbH, Elzach/Almanya kullanılan durlum ürünleri: POLYLAM® Farklı uzunluk ve yüksekliklerde dikey baffle sistemi (Uzunluğu: 1067 mm'den 2065 mm'ye kadar, eni: 63 mm, yüksekliği: 190 mm'den 280 mm'ye kadar), renk: beyaz , RAL 9016 matt, perforasyon: RV-L6 , akustik şilte + mineral yün, toplam 310 lineer metre


HAZİRAN 2015 - XXI 68

REFERANS PROJE - YALITIM VE İKLİMLENDİRME

BAUMIT Baumit, daha uzun ömürlü ve sağlıklı cepheler için ısı yalıtım sistemleri üretiyor. Sistem ömrü, sistem bileşenlerinin ürün kalitesi ve uygulama kalitesine bağlı olarak değişkenlik gösteriyor. Kaliteli ürünler kullanılarak ve tekniğine göre uygulanan sistem bileşenlerinin işlevsel olarak yıllarca birlikte çalışacağını ETAG 004 sertifikası ile belgelendiriyor. ETAG 004 teknik şartnamesine uygun olarak oluşturulan sistemler 25 yıllık yaşlandırmaya tabi tutuluyor. Baumit de ETAG 004 belgesine dayanarak doğru uygulanan sistemleriyle 15 yıldan 30 yıla kadar yazılı garanti verebiliyor. Birçok bileşenden oluşan ısı yalıtım sistemlerinin uzun ömürlü olması için ürün kalitesi kadar uygulamasının da aynı kalitede yapılması gerekiyor. Bu nedenle kadrosunda görevli uzman süpervizörleri ile Baumit sistem paketlerinin uygulamalarını yerinde kontrol ederek garantiye uygunluğunu denetliyor. Süpervizörlerinin yaptığı bu şantiye ziyareti ve denetimlerle, ürünlerinin maksimum performans göstermesi için gerekli ayrıntılar aktarılırken, olası yapılacak uygulama hatalarının da önüne geçilmesi hedefleniyor. Baumit Open®, Star ve Pro sistemlerini kullanım amacı ve ihtiyaçlara göre üç farklı ısı yalıtım sistemi sunuyor. Nefes alan ısı yalıtım sistemi Open® özellikle mantolama üstü mantolama tadilatları için en ideal çözüm. Star ve Pro sistem ise projenin ihtiyacına göre hem EPS hem de taşyünü plakalarla oluşturulabiliyor. www.baumit.com.tr • Ağaoğlu My Europe • Ağaoğlu My Home Maslak • Sinpaş Altınoran • Tema İstanbul



ERYAP Türk yapı sektörünün dış cephe ve yalıtım alanında öncü ve yenilikçi kimliğiyle dikkat çeken, büyüme ivmesini sürekli artıran, ürettiği lider markalar ile katma değer sağlayan güçlü kuruluşu Eryap'ın son ürünü Wooler, prestijli projelerin tercihi olmaya devam ediyor.

HAZİRAN 2015 - XXI 70

• REFERANS PROJE - YALITIM VE İKLİMLENDİRME

Yapı sektörünün öncü şirketi Eryap’ın uzmanlığının yüksek teknolojiyle birleşmesinden doğan Wooler taş yünü, her aşamada karbon ayak izini azaltmaya yönelik çevresel bakış açısı ile üretiliyor. Eryap’ın son ürünü olan Wooler taş yünü; ısı, ses ve yangın yalıtımının üçünü birden sağlayarak diğer yalıtım ürünleri arasında fark yaratıyor. Wooler ısı yalıtımı özelliği sayesinde; ısıtma ve soğutma masraflarında %50’ye varan tasarrufun yanı sıra yaşam alanlarındaki konfor ve hijyenik şartları artırıyor. Ses yalıtımı özelliği sayesinde; kentleşmenin doğal bir sonucu olan gürültünün özellikle hastane, okul, ofis vb ortamlarda günlük hayatta sağlık ve konforu tehdit eden boyutlarını en aza indiriyor. Yangın yalıtımı özelliği ile yangının yapı içinde ve komşu binalara yayılmasını engelleyen Wooler, kişilerin yangın alanından güvenle ayrılmasında yardımcı oluyor. Üretim teknolojisi ile rakiplerinden ayrılan yeni nesil taş yünü Wooler, birçok prestijli projenin ortak kararı oluyor. Wooler, cephe danışman firmalarının ve proje yönetimlerinin güvenini kazanarak projelerde yerini almaya devam ediyor.

emlak konut gyo-kiptaş vaditepe

enpark inşaat-enpark

rönesans holding-rönesans ofis park

www.wooler.com.tr • Aksa Enerji / Bolu Göynük Termik Santral Projesi • Ankara / Korman Sitesi • Ant Yapı / Antteras • BAGFAŞ / Balıkesir-Bandırma Gübre Fabrikaları A.Ş. • Ege Yapı / Batışehir • Eren Holding / Modern Karton Tesisleri • Fer Yapı / İstWest • Kiptaş / Bahçeşehir Vaditepe • Pasifik İnşaat / Next Level • Viatrans-Meydanbey / Quasar • Zorlu Enerji / Denizli Kızıldere Jeotermal Santrali • Zorlu Enerji / Manisa Alaşehir Jeotermal Santrali • Zorlu Holding / Zorlu Center

korman sitesi-çankaya/ankara

teknik yapı-metropark



KNAUF

HAZİRAN 2015 - XXI 72

• REFERANS PROJE - YALITIM VE İKLİMLENDİRME

Kumtaşı tasarımlı mantolama ile Knauf sanatsal ve yaratıcı cephe tasarımı alanındaki yelpazesini Sandstone-Design ile genişletti. Ürünün özgün doğal yapısı, zarif görünümü ve kalitesi mantolama yaptırılan yüzeyin ışıldamasını sağlıyor. İnce ayrıntıdan tüm cephe tasarımına kadar; büyük gerçek taşa çok cazip bir alternatif getirmesinden dolayı hayalleri ve sıra dışı tasarımları gerçek boyuta taşımaya olanak sağlıyor. Knauf mantolama ile birlikte kumtaşı tasarımlı ürünü Sandstone-Design, etkili ısı yalıtımı ve şık bir dış görünüm sentezi oluşturuyor. Sandstone-Design'ın Özellikleri: • Doğal yoldan birikmiş tortul yapı • Düz mantolama sisteminde Genel Yapı Denetim Onayı • Kolay montaj ve yüksek kalitede uygulama • B1 yangın koruma sınıfı • Sistem ağırlığı, 2-3 mm • Farklı boyut ve renk avantajı Knauf kumtaşı tasarımlı mantolama ürünü Sandstone-Design, ince desenleri ile doğal tonlarda ve eşsiz renklerde geniş bir yelpaze sunuyor. Tüm modeller birikmiş tortul yapılar sayesinde oluştuğundan her biri eşsiz ve doğal bir görünüme sahiptir. Ayrıca, Sandstone-Design kire, kötü hava koşullarına ve hasarlara karşı uzun süreli koruma sağlıyor ve bir plaka hasar/zarar gördüğünde yenisi ile kolayca değiştirilebiliyor. www.knauf.com.tr



KORAMIC YAPI KİMYASALLARI 1964 yılından bu yana Avrupa’da edindiği deneyimi ile inşaat sektörüne yenilikçi ürünler kazandıran CERMIX; havuz, teras ve balkonlarda su kaçaklarına kesin, sağlam ve güvenli çözümler sunuyor.

HAZİRAN 2015 - XXI 74

• REFERANS PROJE - YALITIM VE İKLİMLENDİRME

Esnek porselen karo yapıştırıcı CERMIPLUS her tür yer, duvar seramiği, doğal taş ve mermere mükemmel yapışırken donmaya, suya, rutubete ve termal şoklara dayanıklılık sergiliyor. CERMIJOINT 2-10 HRC ıslak mekan özel derz dolgu malzemeleri de su yalıtımı için piyasaya sürülen ürünlerden biri. CERMIX’in inşaat sektörü profesyonellerine tavsiye ettiği bir başka su yalıtımı ürünü olan özel membran CERMIX Su Sızdırmazlık Örtüsü ve Elastomerik Pah Bandı uygulandıkları mekanlarda suya ve ısıya karşı dayanıklılığı artıyor. CERMIX su yalıtım ürünleri, farklı kombinasyonlarla bir arada kullanılabilme özelliği ile farklı ihtiyaçlara cevap verebiliyor. CERMIX Su Sızdırmazlık Örtüsü’ne alternatif olarak kullanılabilecek çimento esaslı CERMIPROFF FF çift bileşenli su izolasyon ürünü ile suya ve neme maruz kalan hacimlerde güvenli ve sorunsuz mekanlar yaratılıyor. www.cermix.com.tr



VIESSMANN Bir aile firması olan Viessmann, üç nesil boyunca konforlu, ekonomik ve çevre dostu olarak ısı elde etmeyi ve onu ihtiyaçlar doğrultusunda kullanıma sunmayı kendisine görev bildi. Mükemmel ürün gelişimi ve çözüm olanakları ile Viessmann her zaman sektörün teknolojik lideri ve öncüsü olmasını sağlayan büyük adımlar attı.

HAZİRAN 2015 - XXI 76

• REFERANS PROJE - YALITIM VE İKLİMLENDİRME

Alman mühendisliği, ödüllü tasarımları ve yenilikçi teknolojisi ile ısıtma sektörünün öncülerinden olan Viessmann güvencesiyle üretilen Vitoclima ürün programı, Viessmann Türkiye'nin klimada sahip olduğu tecrübe ile pazara sunuluyor. Klima ürün programı kapsamında Viessmann, Vitoclima 200-S/HE DC Inverter duvar tipi split klimaların yanı sıra Vitoclima 300-S/HE Free joint çoklu sistem klimaları, Viessmann 7,1 18 kW kapasite aralığında Vitoclima 100-S, 300-S ve 200-S/HE serisi ticari tip split klimalar ve maksimum 88 HP dış ünite kapasitesine sahip Vitoclima 333-S ALL DC INVERTER VRF klima sistemleri ile her ihtiyaca uygun çözümler sunuyor. www.viessmann.com.tr • Alyans Konut, İstanbul • Apeas Fabrika Binası, Ankara • Atalar Mağazası Merkez Ofis, İstanbul • Ataşehir Tepe Home Mağazası, İstanbul • İller Bankası, Ankara • Kalafatlar AVM, Ordu • Karaca Otel, Eskişehir • Karum, Kayseri • Next Level AVM ve İş Merkezi, Ankara • Penti Mağazaları, Tüm Türkiye • RTE Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, Rize • Shine Diş Fırçaları Fabrika Binası, İstanbul • Sincan Çadırtepe ICS Çöplük Geri Dönüşüm, Ankara • Tarım İl Kontrol Laboratuvar Müdürlüğü, Konya • TEDAŞ, Eskişehir • Turkuaz Hotel, Antalya



HAZİRAN AJANDASI 12 Mayıs - 12 Haziran

“Kent, İnsan ve Heykel” Sergisi

4 - 6 Haziran

2. Ulusal Yapı Kongresi ve Sergisi

Sergi, yeni kuşak sanatçıların eleştiri içeren işlerini ziyaretçilerle buluşturuyor. Yapı sektörü ile tasarım arasındaki ilişkileri tartışmayı hedefleyen serginin ana teması "Yapı üretimi, kullanımı ve

Atlas Sanat Galerisi, Çankaya, Ankara

www.atlassanat.com

TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi, Ankara

www.mimarlarodasiankara.org

Lazzoni Hotel, Beyoğlu,İstanbul

www.yesilrapido.com

Yapı Endüstri Merkezi, Fulya, İstanbul

www.yemetkinlik.com

Guangzhou, Çin

www.guangzhou-international-lightingexhibition.hk

Harbiye Askeri Müzesi, Şişli, İstanbul

www.demosfuar.com.tr

İstanbul Bilgi Üniversitesi, İstanbul

www.aaschool.ac.uk

Basel, İsviçre

www.artbasel.com

Özyeğin Üniversitesi, İstanbul

www.mstas2015.ozyegin.edu.tr

Marmara Adası, Balıkesir

www.ada-art.com

Konak, İzmir

www.konak.bel.tr

Çuhadaroğlu Metal Sanayi, Beylikdüzü, İstanbul

www.cuhadaroglu.com

Yurtbay Seramik

www.dogadansanatasentasarla.com

koruma süreçleri" olarak belirlendi.

6 Haziran

Yeşil Binalar ve Ötesi Konferansı

Sürdürülebilir mimarlık ve kentsel tasarımı konuşmak üzere düzenlenen etkinlik, yeşil binalar konusunda farklındalığı artırmayı hedefliyor.

9 Haziran

Griyi Yeşille Buluşturmak

Toprak kentler tasarlayan Rachel Amstrong’un konuşma yapacağı etkinlik, sürdürülebilir mimari çözümleri konu ediniyor.

9 - 12 Haziran

Guangzhou Aydınlatma Fuarı

Bu yıl 20.'si düzenlenecek olan fuar, "İlham Al, İlham Ver" mottosuna sahip.

12 - 14 Haziran

15 - 24 Haziran

Üç Boyutlu Baskı Teknolojileri ve Endüstriyel Tasarım Fuarı

Fuar, mimarlık ve cam imalat sanayi gibi farklı kullanım

AA İstanbul Visiting School

Etkinlik, tasarım yöntemlerini ve büyük ölçekli prototip

alanlarını keşfe davet ediyor.

tekniklerini araştırarak doğadaki oluşum süreçlerine odaklanıyor.

18 - 21 Haziran

Art Basel 2015

300’den fazla galerinin yer alacağı sanat sergisi, resimden enstelasyona çeşitli çalışmalar sunuluyor.

HAZİRAN 2015 - XXI 78

AJANDA

25 - 26 Haziran

Sürdürülebilir Sayısal Ekolojiler Sempozyumu

Sayısal tasarım, malzeme ve başarım üzerinden ilerleyecek

27 Haziran - 4 Temmuz

Yerine Ait Mimari Tasarım Atölyesi

And Akman ve Mehmet Şenol'un gerçekleştirdiği atölye, insan

28 Temmuz (son teslim)

İzmir Konak Belediyesi Hizmet Binası ve Yakın Çevresinin Düzenlenmesi Mimari Proje Yarışma

Yarışma; kültürel ve çevresel değerleri gözeteren sürdürülebilir

6 Ekim (son teslim)

Çuhadaroğlu Alüminyum 2015 Öğrenci Proje Yarışması

Yarışmanın bu yılki konusu "Gözlem Yapısı Tasarımı" olarak

3. Zeki Yurtbay Tasarım Yarışması

Öğrenci yarışması, "Doğadan Sanata Sen Tasarla" mottosuyla

23 Kasım (son teslim)

olan sempozyum, José Pinto Duarte'yi ağırlıyor.

odaklı mimarlık, topoğrafya gibi başlıklara eğiliyor.

projelerin tasarlanmasını amaçlıyor.

belirlendi.

düzenleniyor.


c•:-"'Ill"YESiLiS

GREEN BUSINESS c1•rn •1•1;w, a=1I!,ii 1-1:11"'t-1m1-11

, ■

■■

■■

••

TURKYE'N N SURDURULEBILIR IS BULUSMASI 7. Y L NOA ■■

■■

■■

8-9 EKIM Park Bosphorus Hotel istanbul

0

7. y1l1ndada Stratejik CozOmOrtag1

W

Sc~rieider c.,Electric

www.yesiliskonferansi.com

S0RD0R0LEBiLiRLiK ® AKADEMiSi SUSTAINABILITY ACADEMY

yesilis@surakademi.com

(I Yesilisicin

l':J @yesilisicin


Turkiye'nin en buyugu! Turkiye'de uretilen en buyuk, en esnek ve en ince porselen seramik Kalesinterflex; 1x3 metrelik ebad1, 3 ve 5 mm'lik inceligi sayesinde 11 yil boyunca mimariye ozgurluk kazand1rd1.Uzmanl191ile ya§am alanlann1n en 90k tercih edilen mimari urunu oldu . Kolesinterflex

ÂŽ

•Kalebodur yaral,c,l,gonizon yap,la~,

kale .co m.tr

I face boo k.co m/ kalebo dur

tw itt e r.co m/ ka lebodur


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.