V. Türkiye Lisansüstü Çalışmalar Kongresi (TLÇK) Bildiriler Kitabı [4. Cilt]

Page 227

V. Türkiye Lisansüstü Çalışmaları Kongresi - Bildiriler Kitabı IV

kendisi kurmaktadır (Gülenç, 2014, s. 26). “Transandantal ego”nun bu denli faal bir şekilde dünyayı kuruyor olması ve dünyayla ilişkiye bazı anlamlar veriyor olması Levinas’ın da tartıştığı bazı sorunları doğurur. Mesela bir kalemin bilinç nesnesi haline gelmesi, o kalemi tecrübe eden öznenin kendisiyle bir ilişki içine girmesiyle gerçekleşmektedir. Peki bu ne anlama gelmektedir? Bu durum, Husserl’de öznenin özne olarak edimlediği, tecrübe ettiği şeyin başkalığının yine öznenin kendi sınırları içerisinde kalıp aynılaştığını göstermektedir. Fenomenolojik refleksiyon da zaten bunu gerektirmektedir. Husserl düşüncesinde refleksiyonu bir zorunluluk olarak gören Levinas, onun bilincinin bilinebilmesi için eldeki tek araç olarak tanımlamaktadır (Levinas, 1998, s. 19-20). Başkası Fenomeni Bütün yaşantı edimlerinde ve eylemlerde faal olan öznenin kendisidir, nesnenin nasıl bilinç nesnesi haline geldiğini ve bunun anlamının ne olduğunu özne faal bir şekilde kendi gerçekleştirir. Peki nesneyi bu şekilde kuran özne diğer özneleri yani başkalarını nasıl kurmaktadır? Fiziksel bir nesnenin, mesela kırmızı bir kalemin tecrübe edilmesiyle, bir insanın tecrübe edilmesi eylemlerinin farklı olduğu aşikardır. Husserl de bunun farkındadır. Husserl, Kartezyen Meditasyonlar’ın beşincisinde “özneler-arasılık” kavramıyla birlikte bu konuyu ele almaktadır. Husserl’e göre “transandantal indirgeme”yle ulaşılan “transandantal ego”, “ben”i saf bilincin akışında sınırlar ve kurulanları aktüel ve potansiyel bir bütün olarak öne koyar. Bu bütünlük egodan ayrılabilecek bir bütünlük değildir, egoda içkin bir şekilde vardır. Diğer egoların araştırmasını yaparken Husserl, egonun bu içkinliğinden hareketle başkasının aşkınlığına doğru yol alındığını söyler (Husserl, 1991, s. 89). Paradoksal bir şekilde “ego”nun hem dünyayı kuran, hem de başka egolar tarafından kurulan olması, egonun hem kendi kendini biliyor olması, hem de harici bir takım şeylerin içinde olduğu anlamına gelmektedir. Bu da egonun kendi iç dünyasıyla dış dünya arasında ayrım yapabilmesini sağlamaktadır (Husserl, 1991, s. 99). Husserl’e göre ego, kendine sonsuz keşfedilmemiş ufuklar eşliğiyle verilmiştir ve kendine erişilebilirdir (Husserl, 1991, s. 101). Ancak başkasının da bir ego olmasına rağmen, iki ego arasında bu şekilde bir erişilebilirlik yoktur. Husserl bu durumu anlatırken egoları birer monad olarak ortaya koyar (Husserl, 1991, s. 105). Yani başka egolar “alter ego” olarak karşımıza çıkarlar. Peki egoyu aşan bu alter egolar nasıl kavranır? Husserl, nesnel dünyanın kurulumunda bazı seviyeler olduğunu söyler, bunlardan ilki primordial dünyadır. Bu dünya içerisinde bir alan başka egoların transandantal ego tarafından kurulması için ayrılmıştır. Benim egomdan dışlanmış, benim egom olmayan egoların kuruluşudur bu. Bu egoların kuruluşu benim önümde sonsuz egolar alanı açmaktadır (Husserl, 1991, s. 107). Bir nesneyi tecrübe etmekle başka egoyu tecrübe etmek arasındaki en önemli fark Husserl için, ilkinin doğrulanabilir olmasıdır. Bir nesne, bir açıdan algılandığında o nesnenin görünmeyen açıları da algılanır aslında. Husserl buna appresentation (tam algı) demektedir. Bu doğrulanabilir bir şeydir. Ancak ego 226


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.