V. Türkiye Lisansüstü Çalışmalar Kongresi (TLÇK) Bildiriler Kitabı [3. Cilt]

Page 90

İbn Kudâme’nin Usûl ve Furû’ Bağlamında Maslahat Anlayışı

Şer‘in Ne Geçersiz Ne Muteber Olduğunu Bildirdiği Maslahat İbn Kudâme, şer‘in ne geçersiz ne muteber olduğunu onayladığı maslahatı hâcî, tahsînî ve zarûrî olmak üzere üçe ayırır (İbn Kudâme, 1981, s. 86). İbn Kudâme, kıyasta asıllara dayanıldığı için maslahat-ı mürselenin kıyas olarak isimlendirilemeyeceğini belirterek, bir asla istinat etmediği için maslahat-ı mürseleyi hüccet olarak kabul etmediğini açıklar. Şer‘in her türlü yolla kanların korunması gerektiğini bildirdiğini ve bu sebeple, örneğin savaş esirlerinin uzuvlarının kesilmesinin caiz olmayacağını ifade eder. Savaş esirlerinin uzuvlarının kesilmesi hükmünün verilmesi halinde Şâri‘n kanların korunmasını öngördüğü maslahata aykırı hüküm verilmiş olacağından, savaş esirleri için uzuvların kesilmesinde caydırıcılık maslahatı olsa bile, bu maslahata itibar edilemeyeceğini belirtir. İbn Kudâme, içki içme ya da hırsızlık suçlarını örnek vererek, bu suçların cezası için suçluların öldürülmesinin istenmemesi gibi, caydırıcılığın Şâri‘i tarafından korunması gereken bir maslahat olup olmadığını bilemeyeceğimizi belirtir. Ona göre, halkın üçte ikisinin maslahatı için üçte birinin öldürülmesi caiz değildir zira Şâri‘in halkın üçte ikisini koruduğunun bilinemeyeceğini zikreder. İbn Kudâme böylece, Şâri‘in nasslarda korunması gerektiğini bildirilmediği bu tür maslahatlara yani maslahat-ı mürseleye itibar ederek hüküm verme yönteminin meşru olmadığını ortaya koyar (İbn Kudâme, 1981, s. 87; el-Ba‘lî, s.118; eş-Şinkîtî, s. 163; en-Nemle, IV/322). İbn Kudâme, maslahat-ı mürseleyi hâcî, tahsînî ve zarûrî olmak üzere üçe ayırarak, bir asıl olmaksızın hâcî ve tahsînî maslahatlara itibar etmenin caiz olmadığını beyan eder. Ona göre bu tür maslahatlar, icmâ, nass ya da nasstan anlaşılan bir delile istinat etmediği için mücerret görüştür ve mücerret görüşün caiz kabul edilmesi insanların kendi görüşüne göre şeriat koyması demektir. İbn Kudâme’ye göre, maslahat-ı mürseleye göre hüküm vermek, insan aklının nassa dayanmaksızın hüküm vermesi anlamına geldiği için bu yöntemin meşru kabul edilmesi peygamberlerin gönderilmesine ihtiyaç olmadığı sonucuna götürecektir. İnsan aklının, iyi gördüğünü alıp, kötü gördüğünden kaçınması halinin sübjektif olduğunu ve böylece, herkesin aklının kendine göre maslahat belirleyerek sübjektif yargılara ulaşılacağını, bunun yanı sıra âmmî ve âlimin hüküm vermede eşit olacağını dile getirerek maslahat-ı mürseleye itibar etmenin caiz olmadığını ifade eder (İbn Kudâme, 1981, s. 87; Bedrân, I/414; el-Ba’lî, s.118; eş-Şinkîtî, s. 161; el-Hamd, I/106; en-Nemle, IV/315,316). İbn Kudâme, sübjektif yargılara karşı tavrını istihsân bâbında da koruyarak, şer’i bir delile dayanmaksızın istihsâna göre hüküm vermenin caiz olmadığını ifade eder. Ona göre, Şer‘î bir delil olmaksızın istihsâna göre hüküm vermek, mücerret akılla hüküm vermek anlamına geldiği ve bunun yanı sıra âlim ve âmmînin hüküm verirken eşit konumda olması gibi problemleri de beraberinde getirdiği için caiz değildir (İbn Kudâme, 1981, s. 85). İmâm Şâfiî’ye atıfla, “Kim istihsâna göre hüküm verirse şeriat koymuş olur.’’ sözünü zikrederek, delile dayanmaksızın istihsâna göre hüküm vermeyi caiz görmez (İbn Kudâme, 1981, s. 86). Maslahat-ı mürselenin hüccet olmadığını ortaya koyan İbn Kudâme, maslahat-ı mürseleyi üçe ayırarak aralarında derecelendirme yöününden bir fark gözetir. Hâcî ve tahsînî masla89


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.