IV. Türkiye Lisansüstü Türkiye Lisansüstü Çalışmalar Kongresi (TLÇK) Bildiriler Kitabı [2. Cilt]

Page 84

Rus Dış Politikasında Ukrayna Krizi ve Türkiye’ye Etkileri

Nitekim Davutoğlu Stratejik Derinlik adlı çalışmasında, Soğuk Savaş Döneminde Karadeniz Havzasında yaşanmakta olan jeopolitik kutuplaşmasının Avrasya’nın bu en büyük iç denizinin jeoekonomik öneminin yeterince değerlendirilememesine neden olduğunu belirtmiştir. Soğuk Savaş döneminin ardından Türkiye’nin kendi dışında kalan kıyıdaş unsurların ortak bloğu karşısında yalnızlaşma konumundan kurtarırken eş zamanlı olarak da deniz ulaşım ve strateji yapılanmasında ve Karadeniz’in bu yapılanma içindeki konumunda önemli değişimlerin ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. En önemli nokta ise SSCB’nin dağılması ile birlikte Karadeniz’deki aktörlerin artması olmuş ve Karadeniz’in kuzeyindeki merkezî güç olan Rusya ile yaşadığı çelişkilerin ise Türkiye’nin Ukrayna ve Gürcistan ile ilişkilerini geliştirmesini sağladığını ifade etmiştir (Davutoğlu, 2001). 1991’de Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı’nın kurulması ile bölgesel bazda önemli bir adım atılmıştır. Arnavutluk, Azerbaycan, Gürcistan, Ukrayna, Bulgaristan, Türkiye, Yunanistan, Romanya Moldova Rusya ve Ermenistan’ın kurucu üyeleri olduğu bu teşkilat zaman içerisinde genişlemiştir. Örgüt; ulaştırma, haberleşme, bilişim, iktisadî, enerji, turizm, madencilik konular başta olmak üzere pek çok sektörü kapsayan bir faaliyet alanına sahiptir (“Organization of the Black Sea Economic Cooperation”, 1999). Türkiye bu projeyi ortaya atarken dostluk ve iyi komşuluk hedefi ile yola çıkmıştır. Nitekim bu hedef sadece iktisadî ilişkilere değil siyasî ilişkilere de katkı sağlamaktadır. Öte yandan Türkiye 1998’de Karadeniz’de barış ve güvenliğin istikrarı açısından kıyıdaş ülkelerin katılımı ile kurulacak birçok uluslu deniz kuvvetleri oluşumu fikrini öne sürmüştür. 2 Nisan 2001 tarihinde Karadeniz İşbirliği Görev Grubu, BLACKSEAFOR’u kurmuştur. Karadeniz havzasında, Rusya’nın Kırım’ın ilhakı ile birlikte önemli bir değişim yaşanmaktadır. Uluslararası hukuk açısından havza kapalı deniz özelliği taşımaktadır. 1982 tarihli Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi bağlamında kapalı denizlerin statüsü iki veya daha çok devlet tarafından çevrili ve diğer bir denize veya okyanusa dar bir geçitle bağlı bulunan ya da bütünüyle veya büyük bölümü ile iki veya daha çok devletin karasularından ve münhasır ekonomik bölgelerinden oluşan bir körfez, bir deniz havzası veya bir denizalanı” (“Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi”, 1982, md.:122) şeklinde ifade edilmiştir.2 Bu bağlamda Montrö Sözleşmesi önem taşımaktadır. Çünkü Rusya özellikle Kırım’ın ilhakı sonrası süreçte ABD’nin Karadeniz’de bulunmasından rahatsız olmuş ve Rusya, ABD’nin Karadeniz’deki 2

Öte yandan kapalı veya yarı kapalı bir denize sahildar olan devletlerin işbirliği noktaları ise Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi, 123 maddede şu şekilde belirtilmiştir: a) Denizin canlı kaynaklarının yönetimini, araştırılmasını ve işletilmesini koordine etmek; b) Deniz çevresinin korunmasına ve muhafazasına ilişkin haklarının kullanılması ve yükümlülüklerinin yerine getirilmesini koordine etmek; c) Bilimsel araştırma politikalarını koordine etmek ve gerektiği takdirde, söz konusu bölgede ortak bilimsel araştırma programlarına girişmek; d) İşbu maddenin uygulanmasında, kendileriyle işbirliğinde bulunmaları için, gerektiğinde diğer devletleri veya ilgili uluslararası kuruluşları davet etmek.

83

S


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.